ZEKAT BAHSİ. 2

Vücûbu (Farziyeti) Ve Vermeyenin Günahı. 2

Nakit (Para), Hayvan, Ekin Ve Ağaçların Zekâtı. 5

Altın, Maden, Define, Bal Yetim Malı Ve Ticaret Eşyasının Zekâtı. 10

Sadaka-i Fıtır, Zekât Me'muru Ve Zekâtın Kimlere Verileceği. 12

Büyük Hadis Külliyatı Sadaka Ve İnfak Etmenin Fazileti Ve Bununla İlgili Meseleler  17

Dilencilik, Kanaat Ve Bağış. 26

TAHRİC


ZEKAT BAHSİ

 

Vücûbu (Farziyeti) Ve Vermeyenin Günahı

 

2672- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Muâz'ı Yemen'e gönderdiği zaman, ona şöy­le buyurdu:

"Sen ehl-i kitab olan bir kavme gidiyor­sun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah'a ibadettir. Onu bilip anladıklarında onlara Al­lah'ın onlara gece ve günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip uygulamaya başladıklarında, Allah'ın onlara mallarında zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı farz kıldığını bildir. Ze­kât alırken halkın nazarında kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasından da kaçın. Çünkü onun bedduası ile Allah ara­sında hiçbir perde yoktur."

[Mâlik hariç, Altı hadis imamı.][1]

 

2673- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, vefat edip Ebû Bekr halife olduğu zaman, Araplardan inkâr edip kafir olanlar oldu. Ömer dedi ki: "Bu insanlarla nasıl savaşırsın? Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurmuştur: "İnsanlar Lâ ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim Lâ ilahe illallah derse, canını ve malını benden korumuş olur. Ancak (kanının dökülmesini) hak ederse başka. (Gizli günah­larının) hesapları Allah'a aittir."

Bunun üzerine Ebû Bekr şu cevabı verdi: "Vallahi namazla zekât arasını ayıranlara kar­şı mutlaka savaşırım. Çünkü zekat malın hak­kıdır. Vallahi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında ona zekât olarak vermiş oldukları dişi keçiyi bana (zekât olarak) ver­memeye yeltenirlerse, bu zekâta engel olmak suçundan dolayı onlarla savaşırım."

Sonradan Ömer dedi ki: "Vallahi onlarla savaşılması hususundaki hüküm, Allah'ın Ebû Bekr'in gönlünü açmasından dolayıdır. Ben bu sayede onlarla savaşmanın hak oldu­ğunu Öğrendim." |Altı hadis imamı.][2]

 

2674- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Altın ve gümüşü bulunup da onun zekât hakkını vermeyen kimse için Kıyamet günün­de ateşten levhalar hazırlanır ve zekâtını ver­medikleri o altınla gümüş üzerinde kızartılıp onun yanı, alnı ve arkası dağlanır. Bu lev­halar soğudukça, miktarı ellibin sene olan bir günde tekrar (kızdırılarak) iade edilir. Kullar arasındaki mahkeme bitinciye dek bu böyle devam eder. Sonra ya cennete gider, ya da ce­henneme." Denildi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Ya deve (sahibi)?" "Zekât hakkını vermeyen —ki su başına geldiklerinde sağılıp muhtaçlara vermek de bu haklardandır— deve sahibi için Kıyamet gününde büyük ve açık bir yer tayin edilir. Develerden tek bir yavru bile hariç kalmamak üzere sahibini ayaklarıyla ezer, dişleriyle ısı­rırlar. Deve sürüsünün baş tarafı onu çiğne­yip geçtikçe, son tarafı tekrar çiğnemeye de­vam eder. Bu durum, miktarı elli bin sene olan bir günde kullar arasındaki mahkeme bitince­ye kadar böyle devam eder. Ondan sonra ya cennete gidecek ya da cehenneme."

Denildi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Ya sığır ile koyun­ların sahibi)?"

"Onlar da öyle. Hakkı verilmeyen bu hay­vanlara Kıyamet gününde geniş ve büyük bir yer hazırlanacak. Boynuzlu, boynuzsuz, sakat ve sağlam hiçbir sığır ve koyun kalmayacak; hemen hepsi boynuzları ile onu (zekâtını ver­meyeni) sürecek ve ayakları ile çiğneyecek­lerdir. Bin sene gibi olan bir günde (bu hay­vanların) ilk kafilesi gelip geçtiğinde diğer kafileler ardından gelip aynı şeyi yapacaklar­dır. Bu azap, kullar arasındaki mahkeme görülünceye dek böyle sürecektir. Ondan sonra yolu ya cennete, ya da cehenneme gidecek­tir."                  

"Ya atlar?"

"Atlar üç kısımdır: Kişi için ecre vesile olan at; kişi için setre (günahlarını örtmeye) vesile olan at ve vizr (günah)a sürükleyen at.

Ecir vesilesi olan ata gelince bu, Allah yo­luna vakfedilen attır. Kişi o atı çayırlıklarda ve otlaklarda besler. Bakımını gayet güzel ya­par. O müddet zarfında ona yedirdiği ve içir-diklerinin karşılığında birçok ecir alır. Yayla­dan veya çayırdan alınıp da bir yere götürül­meye başladığı zaman, adımları ve tersleri (pislikleri) artık birer sevap vesilesi olur. Hat­ta bir nehirden geçip su içse, sahibi sulamak istemediği halde, yine de onun için bir sevap vesilesi olur. İşte böyle bir at onu için bütü­nüyle bir mükâfat vesilesidir.

Setr vesiylesi olan ata gelince; Allah yo­lunda vakf edilmemiş, sadece ihtiyaç için beslenmiş ve sırtında boynunda Allah'ın hakkı olduğunu unutmadığı attır. İşte böyle bir at onun için bir setr (günah örtme) vesi­lesi olur.

Günaha sürükleyen ata gelince: Mesela

insanın bir atı vardır, ona sırf gösteriş, övün­me, böbürlenme ve hlâm ehline karşı üstün­lük taslamak için bakmıştır; işte bu takdirde o at, günaha vesile olur."

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e merkepler hakkında sormuşlar. Karşılık ola­rak şu cevabı vermiş: "O hususta (muayyen bir hüküm inmemiştir, bunun yanısıra) bana şu cami ve eşsiz olan âyetten başkası inme­miştir:

«Her kim zerre miktarı hayır yaparsa onun karşılığını görür; her kim zerre miktarı şer iş­lerse onun karşılığını görür.» (Zilzâl 8-8)"

[Tirmizî hariç, Altı hadis imamı. Lafız Müslim'e aittir.][3]              

                    

2675- Diğer rivayette: "Biriniz Kıyamet gününde koyun sırtında meleyerek gelecek ve (şefaat dilemek için) bana: «Ey Muhammedi» diye seslenecek. Ben ise ona: «Ben (zamanın­da) tebliğ ettim; artık senin için bir şey yapa­mam» diyeceğim. Yine biriniz Kıyamette bağıran deveyi sırtına yüklenmiş bir halde gele­cek ve bana: «Ey Muhammedi» diye seslene­cek. Ben de ona şöyle diyeceğim: «Ben tebliğ ettim; artık senin için bir şey yapamam, sen kendine yapacağını yaptın»."[4]

 

2676- Diğer bir rivayet: "Kimin malı olup da onun zekâtını vermezse o mal, Kıyamet gü­nü sahibi için dazlak başlı ve iki gözü arasın­da kara bir nokta bulunan büyük bir ejderha şeklinde gelip boynuna dolanacak ve onu iki dudağı ile yakalayacak. Sonra şöyle diyecek:

«İşte ben senin o biriktirip de zekâtını ver­mediğin malınım»."

Sonra şu âyeti okudu: "Allah'ın bol ni­metlerinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onların kötülüğüne-dir. Cimrilik yaptıkları şey Kıyamet günü bo­yunlarına dolanacaktır." (Âl-iİmrân 180)"[5]

 

2677- Diğer rivayette: "Ebû Hureyre'ye soruldu: "Devenin hakkı nedir?" Cevap verdi: "İyilerini verirsin. Sütü çok olanları sütünden yararlanmak üzere emanet verirsin. Binilmek üzere ödünç verirsin. Aşılamak üzere erkek deveyi emanet verirsin. Dişi devenin sütün­den (fakirlere) içirirsin ve su çekmek için de­veyi emanet verirsin."[6]

 

2678- Müslim, Câbir'den benzerini riva­yet etti; onda şöyle geçer:

"Define sahibi definenin hakkını (zekâtı­nı) vermezse, Kıyamet gününde definesi daz­lak başlı bir ejderha olup, ağzını açarak onu kovalayacaktır. Ona yaklaştığı zaman ondan kaçacak; ejderha ise arkasından şöyle sesle­necek: «Gel sakladığın defineni al! Benim ona ihtiyacım yoktur.» Ondan kurtuluş olma­dığını anlayınca, elini onun ağzına sokacak­tır. Ejderha ise, onun elini hurma hasırını parçalar gibi parçalayacaktır."[7]

 

2679- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Malının zekâtını verdiğin zaman, üzerin­deki borcunu ödemiş olursun." [Tirmizî][8]

 

2680- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem zekâtı emretti. Denildi ki: "İbn Cemîl, Hâlid bin el-Velîd, Abbâs zekât vermedi." Şöyle bu­yurdu:

"İbn Cemîl zekât vermekten nasıl çekinir ki o, önce fakirdi, sonra Allah ve Resulü onu muhtaç durumdan kurtardılar. Hâlid'e gelin­ce, siz zekât istemekle ona haksızlık ediyorsu­nuz. Zira Hâlid, zırhlarını vakfetmiş ve silah­larını Allah yolunda hazırlamıştır. Abbâs'a gelince o, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in amcasıdır. Zekât ona vaciptir. Fakat Abbas' in zekâtı (vaktinden önce) bir misliyle beraber verilmiştir."[9]

 

2681- Bir rivayette: "Bir misli ile olmak üzere (Abbas'in sadakasını) ben ödeyeceğim" şeklindedir. fBuhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.][10]

 

2682- Ebû Rafı radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer'i zekât toplamaya gönderdi. Abbâs'a gitti. Abbâs ona sert davranınca, gelip Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şikayet etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey Ömer! Bilmiyor musun kişinin amcası baba yarısıdır. Abbâs bu yılın zekâtını geçen sene peşin verdi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir isnadla.][11]

 

2683- Muâz radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim malının zekâtını ecrini bekleyerek verirse, ecrini alır. Kim vermezse ben ondan (zorla) alırım. Bu defa malının yarısı borçlar­dan bir borç (gibi) olmuş olur. Ey Rabbimiz! Muhammed ailesine ondan (zekât malından) bir şey yoktur." [Rezîn][12]

 

2684- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde fakirlerden dolayı zen­ginlerin vay haline. Çünkü onlar şöyle diye­ceklerdir: «Ey Rabbimiz! Bu zenginler bize haksızlık ettiler. Senin bizim için onlara farz kıldığın hakkımızı vermediler.» Allah Teâlâ da şöyle diyecektir: «İzzetim ve Celâlim hakkı için, sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıra­cağım.» Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem, daha sonra şu âyeti okudu: «Onların mallarında sâil ve yoksul için belirli bir hak vardır.» (Meâric 25-25)"

[Taberânî, Mu'cemıı's-Sağîr ve Mu'cermı'l-Evsat'ta.][13]

 

2685- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zekâtın verilmemesi, karada ve denizde malların telefine sebep olur."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta zayıf bir senedle.][14]

 

2686- Bezzâr.Âişe'den:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sadaka veya zekât, karıştığı malı mutla­ka bozar."[15]

 

2687- Bureyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Herhangi bir kavim zekât vermezse mut­laka Allah onlara kıtlık verir."

[Taberânî, Mu 'eemu'l-Evsaf ta..][16]

 

2688- Nâfi'den:

İbn Ömer şöyle derdi: "Üzerinden bir yıl geçmedikçe herhangi bir malda zekât vacip olmaz." [Mâlik][17]

 

2689- Tirmizî bu (mevkuf) hadisi şu lafız­la (Peygamber'e) ref'etmiştir:

"Kim bir mal elde ederse, üzerinden bir sene geçinceye kadar, onun zekâtı yoktur."[18]

 

2690- Alî radiyallahu anh'dan:

"Abbâs bir an önce hayra girmek için, üzerinden sene geçmeden malının zekâtını hemen vermek için Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den izin istedi, ona bu husus­ta izin verdi." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.][19]

 

2691- Ebyad bin Hammâl radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-Jem'e (kavminin) temsilci(si) olarak geldiği zaman, Sebe' halkından zekât almaması husu­sunda konuşunca, cevaben şöyle buyurdu: «Ey Sebe' tün kardeşi! Zekât vermeniz icap eder.» Bunun üzerine (Ebyad) dedi ki: «Ey Allah'ın Resulü! Biz sadece pamuk ektik. Se­be' halkı dağıldı. Onlardan Me'rib'de pek azı kaldı.»

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Sebe' halkından Me'rib'de geri kalanlar ile Muâfir bezinin kıymetine denk olmak üzere her sene yetmiş takım elbi­se vermeleri üzerinde anlaşma yaptı. Bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem vefat edinceye kadar ödemeyi sürdürdüler. Sonra zekât memurları bu anlaşmayı uygulamadan kaldırdılar. Ebû Bekr, halife olunca Allah Re-sûlü'nün yaptığı bu anlaşmayı tekrar getirdi. Ebû Bekr ölünce, bu anlaşma zekâtın gereği­ne göre vergiye dönüştürüldü." [Ebû Davud][20]

 

2692- Osman b.  Ebi'l-Âs radiyallahu anh'dan:

"Sakîf delegesi Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldiklerinde kalpleri daha iyi yumuşasın ve etkili olsun diye onları mescidde ağırladı. Savaş için askere çağrılmayı, (zekâtları toplanırken) öşür vermemeyi ve na­maz kılmamayı şart koştular. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Siz­den (belli bir süre) cihad için askere çağrılmasın, öşür de alınmasın; fakat içinde rükû bulunmayan (namazsız) bir dinde hayır yoktur» buyurdu."[21]

 

2693- Vehb bin Münebbih'den: Câbir'e Sakîf'in durumunu sordum. "On­lar biat ettiklerinde, zekât vermemeyi ve ci­had etmemeyi de şart koştular mı?" Câbir, da­ha sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in şöyle buyurduğunu duyduğunu söyle­di: "Onlar müslüman oldukları takdirde zekât da verecekler, harbe de gidecekler."

|İkisi de Ebû Davud'a aittir.|[22]

 

Nakit (Para), Hayvan, Ekin Ve Ağaçların Zekâtı

 

2694- el-Hâris el-A'ver'den, o da Alî'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer senin ikiyüz dirhemin olup üzerin­den bir sene geçerse, beş dirhem (yani kırkta birini) zekât vermen gerekir. Yirmi dinara ulaşmadıkça altın için hiçbir şey gerekmez. Ama yirmi dinar olup da üzerinden bir yıl ge­çerse o zaman yarım dinar zekât vereceksin, fazla olursa ona göre hesaplayıp fazla vere­ceksin." (Râvi dedi ki: "Fazla olursa hesapla­yıp fazla vereceksin sözü, Alî'ye mi aittir yoksa, Allah Resulüne mi nisbet etmiştir, bil­miyorum.") "Üzerinden bir sene geçmedikçe hiçbir malda zekât yoktur." [Ebû Dâvud][23]

2695- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beş ûkiyeden (yani ikiyüz dirhemden) aşağı miktarda olan gümüşte zekât yoktur. Beş devenin aşağısında zekât yoktur. Beş vesk miktarının aşağında(ki hurma, üzüm ve tahıl­larda da) zekât yoktur." [Altı hadis imamı.][24]

 

2696- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

(matlardan alınması gerekli) zekât hakkında bir mektup yazdırdı; ancak zekât memurları­na gönderemeden vefat etti. Onu kılıcıyla be-bir yere koymuştu. Ebû Bekr, halife ıodu uyguladı. Sonra Ömer de ölünce onu uyguladı. Orada şunlar yazılı idi: "Beş devesi olan bir koyun, on devesi olan iki koyun, onbeş devesi olan üç; yirmi devesi olan dört koyun zekât verecek. Tırmibeş devesi olan, otuz be­şe ulaşıncaya kadar bir bint mahâd (iki ya­şında bir deve) verecektir. Bir artarsa kırkbeş oluncaya kadar bir bint lebûn (üç yaşında bir dişi) deve verecektir. Bir artarsa altmışa ka­dar hıkka (dört yaşına girmiş dişi deve) vere­cektir. Bir daha artarsa yetmiş beşe kadar ceze'a (beş yaşına girmiş dişi deve) verecek­tir. Bir daha artarsa doksana kadar iki bint <t-(3 yaşında sağılı dişi deve) verecektir.

Bir daha artarsa, yüzyirmiye kadar iki hıkka (dört yaşında dişi deve) verecektir. Eğer deve sayısı bundan çok ve fazla ise, her ellide bir hıkka, her kırkta bir ibn lebûn verecektir.

Koyunda, kırkta bir koyun, yüzyirmiye kadar böyle (tek koyun). Yüzyirmibire ulaşın­ca ikiyüze kadar iki koyun; bir daha artarsa (ikiyüzbire ulaşınca) üçyüze kadar üç koyun zekât verecektir.

Eğer koyunlar bundan fazla ve çok olur­sa (üçyüze ulaşınca), her yüz koyuna bir ko­yun verecektir. Yüzden aşağı kalan küsurata zekât düşmez. Zekât korkusuyla bir arada olanlar ayrılmaz, ayrı olanlar birleştirilmez. İki ortağın malından alınan zekâtta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaatta bu­lunurlar. Sakat, yaşlı ve kusurlu hayvan zekât olarak verilmez."[25]

 

2697- Diğer bir rivayette: "Zekât toplayı­cı geldiği zaman, koyunlar üçe taksim edilir; üçte biri kötü, üçte biri iyi olanlar, üçte biri de orta halli olanlar. Zekât memuru orta halli kısmından alır." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.][26]

 

2698- Enes radiyallahu anh'dan: Ebû Bekr radiyallahu anh, onu Bahreyn'e gönderdiği zaman, üç satırlık mühürle mühür­lenmiş bir mektup verdi. Satırların birinde "Muhammed", ikincisinde "Resul", üçüncü-f sünde "Allah" yazılı idi. Mektup şöyle idi: ; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in müslü-manlara farz kıldığı ve Allah'ın emrettiği ze­kât /arızasıdır. Kim müslümanlardan bunu usûlü dairesince isterse versin; kim bunun üs­tünde isterse ona vermesin:

Yirmidört ve daha aşağı miktardaki deve için, her beş devede bir koyun. Yirmibeşe ula­şınca, otuzbeşe kadar, bir bint mahâd (iki ya­şına basmış dişi deve), eğer bint mahâd yok­sa ibn lebûn (iki yaşına basmış erkek deve) verir. (Deve sayısı) otuzaltıya ulaşınca, kırk-beşe kadar bir ibn lebûn; kırkaltıya ulaşınca altmışa kadar dört yaşına girmiş erkek deve­ye çekilen bir dişi deve (hıkka); altmışbire ulaşınca, yetmiş beşe kadar bir ceze'a (beş yaşına basan bir deve); yetmişaltıya ulaşınca doksana kadar iki bint lebûn; doksanbire ula­şınca yüz yirmiye kadar erkek deveye çekilen dört yaşına girmiş iki dişi deve (hıkka); yüz yirmiyi aşarsa, her kırkta biri için bir ibn le­bûn; her ellide biri için bir hıkka vermesi ge­rekir. Dörtten fazla devesi olmayana bir şey lazım gelmez, sahibi illa vermeyi (nafile olarak) isterse başka. (Deve sayısı) beşe ula­şırsa bir koyun verir.

Koyunun zekâtına gelince: Bunların zekâ­tı sadece kırda otlatılanlardan alınır. Otlatı­lan koyun sayısı kırka ulaştı mı, yüzyirmiye kadar bir koyun alınır. Yüzyirmiyi geçti mi ikiyüze kadar iki koyun; ikiyüzü geçti mi üç-yüze kadar üç koyun; üçyüzü geçti mi her yüz koyunda bir koyun alınır. Eğer kişinin yayıl­makta olan koyunlarının sayısı kırktan aşağı olursa hiçbir şey lazım gelmez, sahibinin na­file olarak kendi isteğiyle verdiği müstesna. Zekât endişesiyle ayrı olanlar bir araya geti­rilmez, bir arada olanlar da ayrılmazlar. İki ortağın malından alınan zekâtta her ikisi de, adalet üzere birbirlerine müracaat ederler. Zekât verirken çok yaşlı ve kusurlu hayvan ze­kât olarak verilmez. Zekât memuru isterse te­keyi de zekât olarak alabilir.

(Ikiyüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta biri) zekât vardır. (Gü­müşün miktarı) yüzdoksan (dirhem) olursa ze­kât yoktur. Sahibi kendi isteği ile verirse baş­ka. Eğer zekât olarak bir ceze'a vermesi ge­rek sayıya ulaştığı bir durumda sürü içinde ceze'a devesi bulunmaz da, yanında hıkkası varsa ondan bir hıkka ve onunla beraber (aradaki- noksanlığı tamamlamak için) iki ko­yun ya da yirmi dirhem zekât olarak kabul edilir. Eğer deveden hıkkayı gerektiren bir sa­yıya ulaşıp da hıkkası yok da sürüsünde bir ceze'ası varsa, ceze'a ondan zekât olarak ka­bul edilir. Ancak zekât memuru karşılığında ya iki koyun ya da yirmi dirhem zekât sahibi­ne geri ödeme yapar.

Hıkka vermesi gereken bir sayıya ulaşıp da, eğer sürüde bir hıkka bulunmaz da bint lebûnu varsa, bint lebûnu kabul edip karşı­lığında iki koyun veya yirmi dirhem verir.

Bint-i lebûn gerektiren bir sayıya ulaşıp da bint lebûnu olmayıp hıkkası varsa, ondan hıkka kabul olunup, zekat memuru ona iki koyun veya yirmi dirhem ödeme yapar. Bint-i lebûnu icab ettiren sayıya ulaşıp da eğer bint lebûnu olmayıp da bint mahâdı varsa o zaman ondan bint mahâd kabul edilir; ayrı­ca onunla beraber yirmi dirhem veya iki ko­yun memura verir. Eğer bint mahâd gerekti­ren sayıya ulaşıp da bint mahâdı olmayıp da bint lebûnu varsa, ondan bint lebûn kabul edilir; zekat memuru ona yirmi dirhem ya da iki koyun verir. Eğer sürüde tam anla­mıyla bint-i mahâd olmayıp da ibn lebûnu varsa o zaman ibn lebûnu kabul olunup baş­ka bir şey lazım gelmez." [Buhârî, Nesâî ve Ebû Dâvud.][27]

 

2699- Muâz radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, beni Yemen'e gönderdiğinde, sığırın sa­yısı otuza ulaşmadıkça zekât olarak hiçbir şey almamamı emretti. Otuza ulaştığında kır­ka kadar iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı alman lazım gelir. Kırka ulaşınca bir müsinne (üç yaşında dişi buzağı) gerekir." [Sünen ashabı][28]

 

2700- M radiyallahu anh 'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemi, buyurdu:)

"Ben, sizi at ve köle zekâtından muaf tuttum; mallarınızın zekâtını her ikiyüzde beş (yani kırkta bir) verin."

[İkisi de Sünen ashabına aittir. Ancak lafız Nesâî'nindir.][29]

 

2701- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:      

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)                                                         

"Ne atta ne de kölede zekât yoktur; ancak kölenin fitresi verilir."                                    

[Altı hadis imamı. Lafız Ebû Davud'a aittir.][30]              

 

2702- Câbir radiyallahu anh'dan:                

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Çayırda yayılan atlardan her bir at için  bir dinar zekât gerekir."

[Taberânî, Mu 'cemu' I-Evsat'tz zayıf bir senedle.][31]         

 

2703- Süfyân bin Abdillah radiyallahu wh'âan;

Ömer kendisini zekât toplamaya gönderniş. Kuzu ve oğlakları nisab miktarına dahil ediyordum. Bunun üzerine: "Kuzu ve oğlakanmızı sayıyor, fakat bunlardan zekât ola­cak bir şey almıyorsun, öyle mi?" dediler. Medine'ye) dönüp Ömer'e gelip de durumu )na açtığı zaman Ömer şöyle demiş: "Evet, çobanların kucaklarında taşıdıkları oğlak ve cuzular da nisab miktarına dahildir, fakat sen Dnlan zekât olarak alma. Ayrıca o malların en Lyisini, sağımlık için ayırdıklarını, emzirecek yavrusu olanları ve erkek hayvanlarını da al­ma, genç ve normal olanlarını al. Zira bu, hayvanın en iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır." [Mâlik][32]

 

2704- Ubeyy bin Kâ'b radiyallahu anh'­dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu zekât görevlisi olarak göndermiş. O, üzerine zekât olarak bint mahâd vermesi gereken adama demiş ki: "Zekâtın olan bint mahâdı ver!" Adam cevap vermiş: "Bunun ne sütü var, ne de sırtına binilir; bunun yerine şu be­sili büyük dişi deveyi al!" Kabul etmemiş ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e me­seleyi götürmeden bir şey yapamayacağını söylemiş. Derken beraber Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'e gitmişler (Ubeyy'e ar-zettiği deve de yanların da imiş) ve durumu anlatmışlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, adama: "O deve sana aittir (yani sa­na farz olan o değildir); ancak nafile olarak onu verirsen, Allah sana karşılığını verir. Biz de senin bu hayrını kabul ederiz." buyurdu. Ve Allah Resulü onu almasını emretti ve ona bereketle dua etti. [Ebû Dâvud uzunca bir kıssa ile.][33]

 

2705- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"islâm'da ne celeb (zekât malının memurun ayağına getirilmesi), ne ceneb (zekât ve­renin, zekât malını bulunduğu yerden uzak­laştırması, böylece zekât memuruna güçlük çıkarması) ve ne de müşâgare (mehir alıp vermemek için iki kişinin, birbirinin hısımla­rından birer kadınla evlenmesi) vardır. Kim hak etmediği bir şey kapıp gasbederse bizden değildir." [Nesâî]

Derim ki: Orjinalinde de bu böyledir. Ancak "yarışlar" bölümünde Ebû Davud'a nisbetle ge­lecektir: "(Yarışta) atı kovalayacak adam tut­mak (celeb) ve yedek at taşımak (ceneb) yok­tur" ibaresi ile hadis uzunca olarak Tirmizî'ye aittir. Nesâî ise "nehbe"yi (soygunu) zikretme­di; ben hadisi uzun olarak, Tirmizî ve Nesâî'nin şiğâr babında buldum. Bu hadis ikisine aittir.[34]

 

2706- Enes radiyallahu anh'dan: "Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem,

(zekâtı) müslümanlann mallarının her kırk dirheminde bir dirhem; zimmîlerin malların­da ise her yirmi dirhemde bir dirhem; zimme­ti bulunmayanların mallarında ise her on dir­hemde bir dirhem olarak takdir etmiştir." [Taberânî, Mıı'cemu'l-Evsat'ta.][35]

 

2707- Muâz radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

onu Yemen'e gönderdiğinde şöyle buyurmuş­tur: "(Zekâtı) daneden dane; koyundan ko­yun, deveden deve, sığırdan sığır olarak al!" [Ebû Dâvud][36]

 

2708- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yağmurun ve kuyuların suladığı arazi­lerden çıkan mahsullerde onda bir, sulama usulüyle (kovalarla) elde edilen ürünlerde ise onda birin yarısı (yirmide bir) vardır."

[Buhârî ve Sünen ashabı.][37]

 

2709- Attâb bin Esîd radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, üzümleri tıpkı (ağaç üzerindeki) hurma gibi oranlamamızı ve zekâtını, hurmada, kuru hur­ma olarak aldığımız gibi (yani ağaç üzerinde takdir edilip) kuru üzüm olarak almamızı em­retti. [Tirmizî ve Ebû Dâvud.][38]

2710- Sehl bin Ebî Hasme radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Ağaç üzerindeki mahsulde) takdir etti­ğiniz zaman ürünü toplayın, ancak üçte birini bırakın (takdire dahil etmeyin); üçte birini bı­rakmazsanız bari dörtte birini bırakın."

[Sünen ashâbı][39]

 

2711- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Abdullah bin Ravâha'yı zekâtı tahmin ve tak-dîr etmesi için Hayber'e gönderirdi. Bunun üzerine o, tahmin ve takdir eder, sonra yahu-dileri bu tahmin ve takdiri kabul etmeleri ve­ya kendi takdirleriyle ona vermeleri için mu­hayyer bırakırdı ki, meyveler yenmeden ya da dağıtılmadan önce zekâtı sayılıp meydana çıksın." lEbû Dâvud][40]

 

2712- Onun Câbir'den rivayeti:  "Onu kırkbin vesak olarak tahmin ve takdir etti. Ya­hudiler bunu alıp almamakta muhayyer bıra­kılınca hurmayı aldılar, fakat yirmi bin vesak borçlu kaldılar."[41]

 

2713- Mâlik, Süleyman bin Yesâr'dan: Onlar (yahudiler) ona (İbn Revâha'ya) altın toplayıp: "İşte bunlar senindir. Bize yumuşak davran ve taksimatta göz yumuver" dediler. Cevaben şöyle dedi:

"Ey Yahudi topluluğu! Vallahi siz bana göre Allah'ın en nefret ettiği yaratıklarsınız! Sizin bu davranışınız beni yolumdan alıkoya­maz. Bana teklif ettiğiniz bu rüşvet haramdan başka bir şey değildir. Biz bunu yemeyiz."

"Demek ki gökler ve yerler böyle (dürüst­lükle) ayakta duruyor" dediler.[42]

 

2714- Abdullah bin Ebî Bekr bin Muham-nıed bin Amr bin Hazm radiyallahu anh'dan:

"Abdullah bin Ravâha, Hayber'de Yahudi­lere ancak bir sene tahmin ve takdirde buluna­bildi. Mûte günü şehit düşünce, onun yerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ceb­bar bin Sahr'ı gönderdi de, o takdir ve tahmin­de bulundu." [Taberânî, Mıı'cemıı' I-Kebîr'de.][43]

 

2715- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, hurmanın gece devşirilmesini yasakladı." [Bezzâr leyyin bir senedle.][44]

 

2716- Sehl bin Huneyf radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

yaramaz âdî ve ot renginde tozlu ufak olan hurmaları zekât olarak almayı yasakladı." [Ebû Davud].[45]

 

2717- Muâz radiyallahu anh'dan:

"O, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e mektup yazıp sebzelerden zekât alınıp alınmayacağını sordu. Cevabî mektupta onla­ra bir şey gerekmediğini bildirdi."

ITirmizî ve "bu hadis sahih değildir" dedi.][46]

 

2718- Talha radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yesillik(le sebzeler)de zekât yoktur." [Taberânî, Mıı'cemıı'I-Evsat ve el-Bezzâr leyyin bir senedle.][47]

 

2719- Tâvus'tan:

Muâz. Yemenlilere şöyle dedi: "Zekât ola bana arpa ve mısır yerine hamiş bezinden  elbiseler getirin. Bu, sizin için hem ûâa kolay, hem de Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in Medine'deki ashabı için de daha iyi ve yararlı olur."

[Buharı bâb başlığınnda (tercemesinde).][48]

 

2720- es-Sâib bin Yezîd radiyallahu anh'dan: Osman şöyle derdi: "Bu (ay), zekât verme ayınızdır. Borçlu olanlar borçlarını versinler ki, böylece herkesin malı eline geçsin de on­lar da zekâtlarını versinler." [Muvatta'][49]

 

Altın, Maden, Define, Bal Yetim Malı Ve Ticaret Eşyasının Zekâtı

 

2721- Amr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:

Bir kadın, kızı ile beraber Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Kızın elinde iki tane altından kalın bilezik vardı. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

"Bunların zekâtını verdin mi?"

"Hayır."

"Kıyamet gününde Allah' in bunları ateş­ten iki bilezik yapıp koluna takmasından hoş­lanır mısın?" Bunun üzerine kadın, derhal bi­lezikleri çıkarıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in önüne bırakıp şöyle dedi:

"Bunlar Allah ve Resûlünündür."

[Sünen ashabı][50]

 

2722- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, yanıma girdi, elimde kaşı olmayan iki büyük gümüş yüzüğü görünce sordu:

"Bu nedir ey Âişe?"

"Ey Allah'ın Resulü! Senin için süslene­yim diye bunları yaptım (taktım)."

"Bunların zekâtını veriyor musun?"

"Hayır, (veya bunun gibi Allah'ın dilediği bir şey söyledim)"

"Bunlar(ın vebali) ateş olarak sana ye­ter!" [Ebû Dâvud][51]

 

2723- el-Kâsım bin Muhammed radiyalla­hu anh'dan:

Âişe'nin kardeşi Muhammed'in yetim kızları vardı. Onları evinde himayesine almış­tı. Ellerinde (kendilerine ait) bilezikleri vardı, (Âişe bunların) zekâtını vermezdi.[52]

 

2724- Nâfi' radiyallahu anh'dan:

"İbn Ömer, kızlarına ve cariyelerine altın bilezik takardı ve onların zekâtını vermezdi." [İkisi de Mâlik'e aittir.][53]

 

2725- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'e bir parça altın getirildi. Bu bize maden­den gelen ilk zekâttı. Şöyle buyurdu: «Ma­denler olacak; onların içinde yaratıkların en kötüleri bulunacaktır»."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat ve's-Sağîr'de.][54]

2726- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hasta hayvan(ın sebep olduğu zarar) he­derdir. Kuyu(nun sebep olduğu zarar) heder­dir. Maden(in sebep olduğu zarar) hederdir (yani bunların sebep olduğu zararlar tazmin edilmez). Definelerde beşte bir (zekât) var­dır." [Ebû Dâvud hariç. Altı hadis imamı.]

Mâlik der ki: "Aramızda ihtilâf olmayan ve ilim ehlinden duyduğum gerçek şudur: Ri-kâz (define), ne bir külfet, ne büyük bir harca­ma ve ne de çalışmakla elde edilmeyip Cahili-yet devrinden kalma yer altında bulunan gö­mülerdir."

Aramak için sermaye gerektiren, uğrunda büyük külfet sarfedilen, buna rağmen bazen bulunup bazen de bulunamayarak emek boşa giden defineler ise rikâz değildir.[55]

 

2727- Duba'a binti'z-Zübeyr bin Abdil-muttalib radiyallahu anhâ'dan:

Mikdâd'la evli olan bu kadın anlattı: (Ko­cam) Mikdâd, Bakî' el-Habhaba'ya kazây-i hacet için gitmişti. Aniden bir delikten dinar (altm para) çıkartan bir fare ile karşılaştı. Top­raktan devamlı olarak dinar çıkarıyordu; ni­hayet dinar sayısı on yediye ulaştı. Sonra için­de bir dinar bulunan kırmızı bir bez çıkarttı. Böylece toplam onsekiz dinar oldu. Onu alıp doğruca Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'e götürdü ve "Haydi bunun zekâtını al!" dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

"Sen deliğe indin mi?"

"Hayır."

"O halde Allah onda sana bereketler ver­sin!" buyurdu. [Ebû Dâvud][56]

 

2728- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Anber, bir gömü (rikâz) olmayıp denizin

dışarıya çıkartıp attığı bir şeydir."

[Buhârî, bir bâb başlığında (tercemesinde).][57]

 

2729- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Balda her on petekde bir petek (bal) ze­kât vardır." [Tirmizî][58]

 

2730- Taberânî, Mu'cemu l-Evsat'ta leyyin bir isnadla: "Her on iki kırbada bir kırba zekât vardır, bundan az olanda hiçbir şey yoktur."[59]

 

2731- Amr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:      

"Mut'ân oğullarından biri olan Hilâl, Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e (ze­kât tahakkuk eden) arı balının öşrünü getirdi ve kendisine (arılan için) Selebe vadisinde bir yer verilmesini rica etti. Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem, o vadiyi ona tahsis etti.

Ömer, hilafet makamına geçtiğinde, Süfyân bin Vehb, Ömer'e ne kadar zekât verece­ğini bildirmesi için bir mektup yazdı. Cevabî mektupta Ömer: «(Hilâl) Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem'e balının öşründen ne ka­dar veriyor idiyse, sana da o kadar versin. Eğer öderse onun namına Selebe vadisini koru! Şa­yet ödemezse o ancak bir yağmur sineğidir, di­leyen onu (balını) yiyebilir» diye yazdı."

[Nesâî, Ebû Dâvud.][60]

 

2732- Amr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, cemaate şöyle hitap etti: "Dikkat edin! Kim mal sahibi bir yetimin velîsi olursa, onun ma­lını ticarette çalıştırsın! Aksi halde zekât, o malı yiyip bitirir." [Tirmizî][61]

2733- Mâlik (b. Enes) radiyallahu anh'dan: Ömer dedi ki: "Zekâtın yiyip bitirmemesi için yetimin malını (parasını) ticarette kullanijüj  mak suretiyle çalıştınn!"[62]

 

2734- Semure bin Cundeb radiyallahu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bize satmak için hazırladığımız mallarımızın zekâtını vermemizi emrederdi." [Ebû Dâvud][63]

 

Sadaka-i Fıtır, Zekât Me'muru Ve Zekâtın Kimlere Verileceği

 

2735- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

fitre sadakasını müslümanlardan her bir köle, hür erkek ve kadın, küçük ve büyük üzerine, hurma ve arpadan bir sa' (bir nevi ölçek) ola­rak takdir etmiştir. Ve bize bu fitreyi, cemaat namazgaha çıkmadan önce vermemizi emret­miştir." [Altı hadis imamı. Lafız Buhârî'nindir.][64]

 

2736- Diğer bir rivayette: "İbn Ömer, fit­reyi bundan bir veya iki gün önce verirdi."[65]

 

2737- Diğer rivayette: "İnsanlar Resûlul-lah sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında, fitreyi, arpadan bir sa', hurmadan bir sa'; kıl­çıksız arpa ve kuru üzümden bir sa' olarak ve­rirlerdi. Ömer hilafet makamına geçip de in­sanlar çoğalınca, bu şeylerin yerine yarım sa' buğdayı fitre olarak tahsis etti."[66]

 

2738- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Biz, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken, çocuk, büyük, hür ve kö­le için şu üç şeyden fitre verirdik: Bir sa' hur­ma, bir sa' keş (yoğurt kurusu), bir sa' arpa.

Muaviye zamanına kadar bu, böyle devam etti. O, iki müd buğdayı, bir sa' hurmaya denk tuttu.

Ama bana gelince, ben hâlâ eski usûlü ta­kip ediyorum; yaşadığım sürece de öyle yapa­cağım." [Altı hadis imamı.][67]

 

2739- Abdullah bin Sa'lebe ya da Sa'lebe bin Abdillah bin Ebî Su'ayr radiyallahu anh'­dan, o da babasından:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ayağa kalkarak bize hitap etti ve fıtır sadaka­sını, her fert için bir sa' hurma, ya da bir sa' arpa; yahut küçük, büyük, hür ve köleden iki kişi için bir sa' buğday vermemizi emretti.

[Ebû Dâvud][68]

 

2740- Tirmizî bunun bir benzerini, Amr bin Şuayb, o da hasasından, o da dedesinden olmak üzere merfû olarak nakletti.[69]

 

2741- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

bu sadakayı, bir sa' hurma yahut bir sa' arpa, yahut yarım sa' buğday olarak, her hür veya köle, her erkek veya kadın, her küçük veya büyük üzerine takdir etmiştir. Alî radiyallahu anh, (Kûfe'ye) gelip de fiyatları ucuz görün­ce: «Allah, size geniş imkanlar bahşetti; onun için artık her şeyden bir sa' verseniz daha iyi olur» dedi." [Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.][70]

 

2742- Ayrıca onun (Ebû Davud'un İbn Abbâs'tan) şu rivayeti de vardır: "Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem, fitreyi oruçlu iken sâdır olan lüzumsuz söz ve sövmek gibi günahları için bir temizlik; ayrıca yoksullar için de bir yiyecek olması için takdir etmiştir.

Kim onu (fıtır sadakasını) namazdan önce verirse bu, makbul edilmiş bir zekât olur. Ama namazdan sonra verirse, sadakalardan bir sa­daka olmuş olur."[71]

 

2743- Kays bin Sâ'd bin Ubâde radiyalla-hu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bize fitre sadakasını zekât âyeti nazil olmadan önce emretmiştir. Zekât emri geldikten sonra, onu vermemizi bize ne emretti, ne de yasakla­dı. Ama biz gene de veriyorduk." [Nesâî][72]

 

2744- Ebû Humeyd es-Sâ'idî radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ezd kabilesinden İbnü'l-Lutbiyye adında bir adamı sadaka üzerinde (zekât toplamakla) gö­revlendirdi. Zekât toplayıp dönünce: "İşte bunlar size. Şunları da bana hediye olarak ver­diler" deyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hemen ayağa kalkıp Allah'a hamd ü se­nada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

"Ben sizden birinizi Allah'ın beni görev­lendirdiği bir iş (zekât toplamak) için görevlendiriyorum; gelip şöyle diyor: «Bu size, bu     a da bana, çünkü bu bana hediye olarak veril­miştir.» Babasının  veya annesinin evinde  otursaydı, eğer doğru sözlüyse bu hediye ona gelir miydi? Vallahi eğer biriniz, haketmediği bir şey alırsa, Kıyamet gününde Allah'a ka­vuştuğu zaman, aldığı şeyi sırtına alıp taşıya­caktır. Şayet bu haksız aldığı şey, deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek ve koyunsa meleyecek.» Daha sonra Allah Resulü koltuğunun altındaki beyaz teni görününceye kadar ellerini kaldırıp şöyle dedi: "Allahım! Tebliğ ettim mi?" [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.|[73]

2745- Adiyy bin Amîre el-Kindî radiyalla­hu anh'dan:                                                       

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem  ( buyurdu:)                                                          

"Biz, içinizden birini görevlendirip de o, bir iğne veya daha büyük bir şeyi bizden gizli alarak alırsa bu, bir hiyanet olarak Kıyamet 'ününde karşısına çıkar." Hemen bir adam lyağa kalkıp şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Bana verdiğin göre­li benden geriye al!"

"Ne'n var?"

"Böyle böyle dediğini duydum da."

Şöyle buyurdu:

"Ama ben şunu diyorum: «Dikkat edin! Siz içinizden kimi bir iş için görevlendirdiyek, onun azını da çoğunu da getirsin. Daha onra kendisine verileni alır, yasak edilendense vazgeçer»." |Müslim ve Ebû Dâvud.][74]

 

2746- İmrân bin Husayn'ın azatlısı İbra-ıim bin Atâ'dan, o da babasından:

Ziyâd veya bir kısım emirler İmrân bin lusayn'ı zekât toplamaya gönderdi. Zengin-erden zekâtı alıp, (o yörenin) fakirlerine da­mıttı. Döndüğünde, İmrân'a sordu:

"Mal nerede?"

"Sen beni mal için mi gönderdin? Biz onu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in zaında aldığımız yerden aldık. Yine onun za­manında verdiğimiz yerlere dağıttık." [Ebû Dâvud][75]

 

2747- Cerîr bin Abdillah radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Size zekât memuru geldiğinde, sizden ay­rılırken gönlü hoş ve hoşnut olarak ayrılsın."

[Müslim ve Sünen ashabı.][76]

 

2748- Diğer bir rivayette: Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ya onlar (zekât memurları) bize zulmederlerse?."

"Size haksızlık etseler de, zekât memurla­rınızı hoşnut edin!"[77]

 

2749- Câbir bin Atîk radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yakında sizlere atlı ve sevimsiz (zekât) memurları gelir. Size geldiklerinde onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin ara­sından çekilin. Eğer âdil olurlarsa lehlerinedir. Şayet haksızlık yaparlarsa aleyhlerinedir. Ama yine de onları hoşnut edin! Zira zekât (sevabı­nızın tamamı onların hoşnutluğuna bağlıdır. (Onları razı edin ki) onlar da size dua etsin­ler." [Ebû Dâvud][78]

 

2750- Beşîr bin el-Hasâsiyye radiyallahu anh'dan:

Dedik ki: "Ey Allah 'in Resulü! Zekât me­murları bize mütecaviz davranıyorlar (yani borcumuzdan fazlasmı alıyorlar); onların biz­den haksız olarak almak istedikleri kadar ma­lımızdan bir şey gizleyebilir miyiz?"

"Hayır" buyurdu. [Ebû Dâvud][79]

 

2751- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zekâtta haksız davranan kişi, zekât ver­meyen gibidir." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.][80]

 

2752- Râfi' bin Hadîc radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zekâtı hakkıyla toplayan memur, evine dönünceye dek Allah yolunda gaza eden kişi gibidir." [Her ikisi de Ebû Dâvud ile Tirmizî'nindir.][81]

 

2753- Mâlik bin Utâhiyye radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer zekâtı hakkıyla toplamayan bir öşürcüyü görürseniz öldürün."

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu't-Kebîr'âz ismi meçhul bir râvi kanalıyla.][82]

 

2754- Abdullah bin Ebî.Evfâ radiyallahu anh'dan:

Babam ağacın altında biat edenlerdendi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ze­kâtlarını getiren kavme: «Allahım! Falanın ai­lesine rahmet et!» diye dua ederdi. Babam ze­kâtını getirip teslim ettiğinde ise şöyle dua et­ti: «Allahım! Ebû Evfâ ailesine rahmet et!»"

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.][83]

 

2755- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

 (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zekât verdiğiniz zaman: «Allahım, bunu kârlı kıl, zoraki verilen bir şey kılma!» şeklin­de dua etmek suretiyle sevabını istemeyi unut­mayınız." [İbn Mâce zayıf bir senedle.][84]

 

2756- Abdülmuttalib bin Rabîa bin el-Hâ-ris radiyallahu anh'dan:

Rabîa ile Abbâs buluşup bir araya geldi­ler; dediler ki: "Şu benim çocuğum (yani Ab­dülmuttalib) ile Fadl bin el-Abbâs'ı Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'e göndersek te, onunla konuşup bu zekât toplama işine on­ları görevlendirse de onlara vereceklerini ver­seler, elde edeceklerini de elde etseler." Tam o anda Alî geldi ve ona da durumu anlattılar. Bunun üzerine şöyle dedi: "Bunu yapmayın; çünkü o sizin bu teklifinizi kabul etmez."

Sonra Rabî'a onunla (Alî ile) yalnız başı­na kalınca şöyle dedi: "Sen bunu bize rekabet yapmak için söylüyorsun. Sen Resûlullah sal­lallahu aleyhi ve sellem'in damatlığını elde ettin de biz seni kıskanmadık." Allah Resulü­nün damadı: "Benim böyle bir niyetim ve ga­yem yoktur vallahi! Haydi onları gönderin!" dedi. Onlar beraberce gittiler ve o (Alî) yattı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem öğleyi kıldırdıktan sonra biz hücresine kendi­sinden önce vardık. Onun yanında durduk. Gelip kulaklanmvzdan tattu \e şöyle dedi". "Haydi içinizdekini söyleyin!" Derken içeri girdi; biz de onunla girdik. O zaman Zeynep bint Cahş'ın nöbetindeydi. "Haydi gelin ye­meği beraber yiyelim" dedi.

Bir süre konuşmak için birbirimizi bekle­dikten sonra aramızdan birimiz konuştu ve dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Sen insanların en iyisi ve en yardım sevenisin. Biz evlilik ça­ğına geldik. Bizi zekât toplama işlerinde gö-revlendirsen de aldıklarımızın bir kısmım insanların verdikleri gibi versek, elde edeceği­mizi de biz elde etsek." Hiç cevap vermeden uzunca sustu. Öte yandan Zeynep de perde ar­kasından (biz tekrar konuşmak istediğimizde susmamız için) işaret ediyordu. Sonra şöyle buyurdu: "Bu zekâtlar Muhammed ailesine yaraşmaz. Çünkü bunlar insanların kirleridir. Haydi bana humus (beştebir zekâtı) işleri ile uğraşan Mahmiyye'yi ve Nevfel bin el-Hâris bin Abdullah'ı da çağırın!" Her ikisi de gel­di. Mahmiyye'ye dedi ki: "Haydi kızını şu ço­cuğa Fadl bin Abbâs'a nikâhla." Hemen ni-

kahladı. Nevfel'e de: "Haydi sen de kızını bu çocuğa ver!' dedi. 0 da verdi. Sonra Mah­miyye'ye: "Haydi bunların mehrini humusu malından şu kadar şu kadar ver!" buyurdu.[85]

 

2757- Diğer rivayette: "Alî dedi ki: "Ben Hasan'ın babasıyım, erkek adamım. Vallahi oğullarınız size Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den dönünceye kadar buradan ay­rılmam." [Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.][86]

2758- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Hasan bin Alî, zekât hurmalarından bir

hurma alıp ağzına koydu. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem ona: "Kaka, kaka! At onu! Bilmiyor musun, biz zekât yemeyiz!" de­di. [Buhârî ve Müslim][87]

 

2759- Enes radiyallahu anh'dan:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yolda bir hurmanın yanından geçerken şöyle dedi: "Eğer bunun bir zekât hurmasından ol­duğuna dair endişem olmasaydı, mutlaka yer( dim." [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.][88]

 

2760- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e

bir yemek getirildiğinde sorardı. Eğer ona: «Bu bir hediyedir» denilirse, yerdi. Eğer: «Bu bir sadakadır» denilirse, yemezdi. Ve ashabına: «Haydi siz yiyin!» buyururdu." [Buhârî ve Müslim][89]

 

2761- Ebû Râfi radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Benû Mahzûm'dan bir adamı zekât toplama görevlisi olarak gönderdi. Ebû Râfi' de onun ardından gitmek isteyince, şöyle buyurdu:

"Sadaka (zekât) bize helâl değildir. Kav­min mevlâsı (azatlısı Ebû Râfi yi kastediyor) kendilerinden (sayılır)." [Sünen ashabı][90]

 

2762- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ne zengin ve ne de sağlıklı güçlü kimse zekât alamaz." [Nesâî][91]

 

2763- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Zengine sadaka helâl değildir, an­cak Allah yolunda (savaşa çıkmış) olursa ve­ya yolcu olursa veya fakir komşuya sadaka verilir, o da sana hediye eder veya seni davet ederse müstesna." [Ebû Dâvud]

Atâ bin Yesâr('ın mürselinde) şunu ekledi: "Zekât, sadakayı toplamak için çalışana, sa­daka malını kendi malıyla satın alana ve borçlu düşene de (helâl olur)."[92]

 

2764- Zeyd bin Eşlem radiyallahu anh'dan: "Ömer, süt içti. Hoşuna gidince sordu:

«Bu süt nereden?» Ona «Zekât hayvanların­dan sağılan sütten» denilince, elini ağzına so­kup içtiği o sütü kustu." [Mâlik][93]

 

2765- Ziyâd bin el-Hâris es-Sudâî radiyal­lahu anh'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: «Bana zekât ver!» dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: «Şüphesiz Allah, zekâtlar hususunda bir peygamberin veya başka birinin hükmüne razı olmayıp kendisi bizzat zekât ehlini sekiz kısma ayırdı; eğer sen de onlardan birisi isen vereyim»." [Ebû Dâvud][94]

 

2766- Ümmü   Atiyye   —ismi   Nüsey-be'dir— radiyallahu anhâ'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Âi-şe'nin yanına girip: "Yanınızda yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Hayır, ancak kendisine zekât olarak gönderilen koyundan, Nüseybe (Ümmü Atiyye)'nin gönderdiği biraz et var­dır" dedi. Şöyle buyurdu: "Getir onu, o koyun yerini bulmuştur (yani hediye edilen et artık zekât olmaktan çıkmıştır)." [Buhârî ve Müslim][95]

 

2767- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "(Âişe'nin cariyesi) Berîre'ye sadaka ola­rak bir et verildi. Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: «O, ona sadaka­dır; bize ise hediyedir (yani yiyebiliriz)»."

[Buhârî, Müslim ve Muvatta'.][96]

 

2768- Beşîr bin Yesâr'dan, o da Ensâr'dan Sehl bin Ebî Hasme adında bir adamdan:

"Hayber'de öldürülen bir Ensârlı için Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ken­disine (Sehl'e) zekât develerinden yüz deve diyet verdiğini bildirdi." [Ebû Dâvud][97]

 

Büyük Hadis Külliyatı Sadaka Ve İnfak Etmenin Fazileti Ve Bununla İlgili Meseleler

 

2769- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim gönül hoşluğu ile helâlinden ki, Al­lah ancak güzel ve helâl olanı kabul eder, bir sadaka verirse, hemen onu Rahman sağ eline alır. Verilen bu sadaka hurma bile olsa, Rah­man'in elinde büyüyüp çoğalır, nihayet dağ gibi olur; tıpkı sizden birinizin atını veya bu­zağısını büyütmesi gibi."

[Ebû Dâvud hariç. Altı hadis imamı.][98]

 

2770- Diğer rivayette:  "Hatta onun tek lokması Uhud dağı gibi olur." Allah'ın Ki-tâb'ında bunu doğrulayan âyet şudur:

"Bilmiyorlar mı, Allah kullarından tevbe-yi kabul eder, sadakaları alır. Riba (faiz)'i mahveder, sadakaları artırır." (Tevbe 104)[99]

 

2771- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Adamın biri sahra gibi bir yerde dolaşır­ken buluttan bir ses duydu: «Haydi git falanın bahçesini sula!» O bulut doğruca gidip bir kayalığa suyunu kovadan boşaltır gibi boşalt­tı. Derken sel yollarından birisi bu suların ta­mamını akıtmaya başladı. Adam da akan su­yun ardından gitti. Bir de ne görsün, bir adam suyu bahçenin her tarafına kürekle gezdiriyor. Ona sordu:

«Ey Allah'ın kulu senin ismin nedir?»

«İsmim fülandır.» Bakıyor ki buluttan duyduğu ismin aynısı. O da ona soruyor: «Ey Allah'ın kulu neden ismimi sordun?»

«Şu suyu getiren bulutun içinden bir ses duymuştum: «Haydi git falanın bahçesini su­la!» diyordu. Şimdi görüyorum da o fülan sensin. Söyle bakalım burada böyle ne yapı­yorsun?"

«Gördüğün gibi buradan çıkacak mahsule bakıyorum. Onun üçte birini tasadduk ediyo­rum, üçte birini ben, çocuklarımla birlikte yi­yorum. Bundan artan üçte birini de yine bu bahçeye harcıyorum»." [Müslim][100]

 

2772- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir dirhem yüz bin dirhemi geçti."

"Nasıl olur bu?" dediler.

"Bir adamın iki dirhemi vardı; onun en güzelini tasadduk etti. Adam malını arz etme­ye gitti ve ondan yüzbin dirhem kazandı ve onun tümünü tasadduk etti." [Nesâî][101]

 

2773- Alî radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e üç grup geldi. Biri: "Benim yüz dinarım vardı, onunu tasadduk ettim" dedi. Öbürü: "Benim on dinarım vardı, birini tasadduk ettim" dedi. Diğer üçüncüsü de: "Benim tek bir dinarım vardı onun onda birini tasadduk ettim" dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hepiniz ecirde eşitsi­niz. Çünkü her biriniz malının onda birini sa­daka olarak vermiştir."

[Leyyin bir senedle Ahmed ve Bezzâr.][102]

 

2774- Ibn Abbâs radiyallahu anh'dan:

İbn Abbâs'a bir dilenci gelöi. Ona (dilen­ciye) sordu:

"Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah Resulü olduğuna şehadet ediyor musun?" "Evet." "Oruç tutuyor musun?" "Evet" deyince, şöyle dedi: "Sen is­tedin, isteyenin belirli bir hakkı vardır. O hak­kı bizim sana vermemiz gerekir" dedi ve ona bir elbise verdi. Sonra da şöyle dedi:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum: «Bir müslüman herhangi bir müslümana bir elbise verip giyindirirse, o elbiseden bir parça kal­dığı sürece veren kişi, Allah'ın koruması al­tında olur»." [Tirmizî][103]

 

2775- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: Bir Bedevî dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü bana hicreti bildir!" "Yazık sana! Hicret işi zordur. Senin deve­lerin var mıdır?" diye sordu.

' Evet.

"Zekâtını veriyor musun?"

"Evet."

"Öyleyse sen o uzaklarda kal ve çalış. Şüphesiz Allah, senin hiçbir amelinden eksilt­mez (karşılığını mutlaka verir)" buyurdu.

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.][104]

 

2776- Ebû Ümame radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İyilikler yapmak, kötü felâketleri önler. Gizli verilen sadaka, Rabbin gazabını söndü­rür. Sıla-i rahim ömrü artırır."

[Taberânî, Mu'cemıı I-Kebîr'de.][105]

 

2777- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sadaka, Rabbin öfkesini söndürür ve kö­tü ölüme engel olur." [Rezîn][106]

 

2778- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kulların sabaha kavuştuğu hiçbir gün yoktur ki, iki melek inip biri: «Allahım! İnfak eden kimsenin infak ettiği malın yerine daha iyisini ver!» Öbürü: «Allahım! İnfak etmeyip elinde tutanın (cimrinin) malına telef ver!» demesinler." [Buhârî ve Müslim][107]

 

2779- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Herhangi bir kul, sahip olduğu her mal­dan Allah yolunda bir çiftini harcarsa, cennet bekçileri onu karşılar ve her birisi kendi bek­lediği kapıdan girmesi için onu çağırırlar."

"Bu (bir çift sadaka) nasıl olur?" diye sor­duklarında şöyle buyurdu:

"Eğer malı deve ise iki deve; sığır ise iki sığır (infak eder)." [Nesâî][108]

 

2780- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)                       

"Bir dinar Allah yolunda harcadın. Bir dinar da bir köle azat ederek harcadın. Bir di­nar da bir yoksula sadaka olarak verdin. Bir dinar da çoluk çocuğuna harcadın. Ecir bakı­mından en büyüğü, çoluk çocuğuna harcamış olduğundur." [Müslim][109]

 

2781- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Sevap bakımından) kişinin harcadığı en üstün dinar, kişinin çoluk çocuğuna harcadığı dinardır, sonra Allah yolunda harcadığı dinar­dır, sonra Allah yolunda arkadaşlarına harca­dığı dinardır." [Müslim ve Tirmizî][110]

 

2782-  Ebû Mes'ûd el-Bedrî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir müslüman karşılığını (sevabını) Al­lah'tan umarak çoluk çocuğuna bir harcama yaparsa bu, onun için bir sadaka olur."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.][111]

 

2783- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beni hak ile gönderene yemin ederim ki Al­lah, Kıyamet gününde yetime merhamet edip ona yumuşak konuşan kimseye azab etmez. Allah'ın kendisine verdiği imkan ve ihsanları kendi yetim ve güçsüzlerini bırakıp ta komşularına uzatıp ye-dirmeyen kimselere de azab etmez. Ey Ümrr :t-i Muhammedi Beni Hak ile gönderene yemin ede­rim ki, kendi akrabaları muhtaç bir halde durur­ken onları bırakıp başkasına ikram eden kimse­nin sadakasını Allah kesinlikle kabul etmez. Nef­sim kudret elinde olana yemin olsun ki, Allah Kı­yamet gününde böyle bir kimsenin yüzüne de bak­maz." [Taberâni Mu'cemu'l-Evsat'la leyyin bir senedle.][112]

 

2784- el-Mikdâm bin Ma'dî Kerb radiyal­lahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kendine yedirdiğin senin için bir sada­kadır, hanımına yedirdiğin de bir sadakadır, çocuğuna yedirdiğin de senin için bir sadaka­dır. Hizmetçine yedirdiğin de senin için bir sadakadır." [Ahmed][113]

 

2785- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Aşure günü çoluk çocuğunun nafa­kasında bol harcarsa, Allah senenin kalan kısmında onun rızkında olağanüstü bir geniş­lik ve çoğalma ihsan eder."

Süfyân dedi ki: "Biz bunu bizzat tecrübe ettik ve öyle bulduk." [Rezîn][114]

 

2786- Harise bin Vehb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sadaka verin! Çünkü kişi sadaka vermek üzere çıkıp da sadaka verecek kimseyi bulama­yacağı yakındır. Hatta sadaka vermek istediği kimse şöyle diyecektir: «Bana dün gelseydin sadakanı kabul ederdim. Amma bugün buna ih­tiyacım yoktur.» Böylece sadaka verecek kimse­yi bulamayacaktır." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.][115]

2787- Ebû Musa radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek­tir ki, kişi elindeki altın sadaka ile gidecek de onu alacak kimse bulamayacak. Tek erkeğin ar­dından, sayıca çok olduklarından kırk kadın gi­decek ve ona sığınacaklardır. Çünkü erkekler az; kadınlar çok olacaktır." [Buhârî ve Müslim][116]

 

2788- Alî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem  buyurdu:)

"Sadakayı çabuk verin! Çünkü belâ onu aşıp geçemez." [Rezîn ve Taberânî, Mu'cemu'l-Ev-sat'ta zayıf bir isnadla. |[117]

 

2789- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yeryüzünü yarattığı zaman ileri geri gidip sallanmaya başladı. Bunun üzerine ona dağları bir kazık gibi çakıverdi de yeryü­zü istikrar buldu. Melekler dağların şiddetine hayran kalarak sordular: «Rabbimiz! Bu dağ­lardan daha güçlü bir şey yarattın mı?»

«Evet demiri yarattım.»

«Peki demirden daha kuvvetli bir şey ya­rattın mı?»

«Evet ateşi.»

«Peki ateşten güçlü bir şey yarattın mı?»

«Evet suyu.»

«Peki sudan daha güçlü bir şey yarattın mı?»

«Evet rüzgârı.»

«Rüzgârdan daha güçlü bir şey yarattın mı?» «Evet Ademoğlunu. Verdiğini sol elinden gizleyerek sağ eliyle tasadduk ettiği zaman (in­san, bütün bunlardan güçlü olur)»." [Tirmizî][118]

 

2790- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

cimri ile, sadaka vereni üzerine demirden kal­kan (zırh) geçirilmiş göğsünden boğazına (köprücük kemiğine) kadar sımsıkı bağlanmış iki adama benzetti:*Sadaka veren adam sada­ka verdikçe o kalkan genişler, ta ayak par­maklarını örtecek ve ayak izlerini silecek ka­dar bollaşıp uzar. Cimri ise her bir sadaka in-fak etmek isteyince, kalkan onu daha da sıkar, ta ki her bir halkası vücudundaki yerine sap­lanıp kalır. —Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in parmağını yakasına sokup «İşte böyle» dediğini gördüm— Onu genişletmeye yeltenir, fakat o sımsıkı kalkan bir türlü geniş­lemez."[119]

 

2791- Adiy bin Hatim radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yarım hurma (sadaka) ile dahi olsa, ateşten korunun. Bunu da bulamazsanız hoş ve güzel sözle (ateşte/ı korunun!)"

[Her ikisi de Buhârî ve Müslim'e aittir.][120]

 

2792- Ümmü Büceyd el-Ensarî radiyalla­hu anhâ'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yanık bir (koyun ya da keçi) tırnağıyla dahi olsa, onu verip yoksulu öyle çevirin!"

[Mâlik ve Sünen ashabı.][121]

 

2793- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Dedik ki: "Ey Allah'm Resulü! Sadakanın hangisi daha üstündür?"

"Fakirin cömertliğidir. Sadaka verirken önce bakımıyla yükümlü olduklarından baş­la!" buyurdu. [Ebû Dâvud][122]

 

2794- Fâtıma bint Kays radiyallahu anhâ'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e

zekât hakkında soruldu yahut ben sordum.

"Malda zekâttan başka da hak vardır" buyurdu, sonra "Gerçek iyilik, yüzlerinizi do­ğu ve batıya çevirmeniz değildir. I Asıl iyilik... yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kal­mışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan har­car...)" âyetini (Bakara 177) okudu. [Tirmizî][123]

 

2795- Câbir radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

hurmadan toplanan her on vesak miktarı mahsu­le karşılık yoksulların yemesi için mescide bir hurma salkımı asılmasını emretti." [Ebû Dâvud][124]

 

2796- Avf bin Mâlik radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

elinde asasıyla çıktı. Baktı ki bir adam adi yaş ve kuru (karışık) hurma asmış. Allah Resulü, ona vurarak şöyle buyurdu:

"Bu sadakanın sahibi isteseydi bundan daha iyisini asardı. Bu sadakanın sahibi Kı­yamet gününde hurmanın döküntüsünü yiye­cektir. " [Ebû Dâvud ve Nesâî][125]

 

2797- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

O, kokmuş bir eti sadaka olarak vermek üzereydi. Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi: "Yemediğini mi sada­ka olarak vereceksin?"[126]

 

2798- Diğer rivayette: "Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e bir keler hediye edil­di, yemedi. Bunun üzerine Âişe dedi ki: «Bu­nu yoksullara yedirelim mi?»

«Yemediklerinizi kimseye yedirmeyin» bu­yurdu." [Taberânî, Mu'cemu' I-Evsaftu.]

Derim ki: Müellif burada hadisin sadece Mu'cemu'l-Evsat'ta. yer aldığını söylemiştir. Bu kitabın "mubah" bölümünde ise Ahmed ve Ebû Ya'lâ'nın rivayeti olarak nakletmiştir. Mecmu' uz-Zevâid'de bu gibi durumlar, Câ-miu7- f/iM/'dekilerden çoktur.[127]

 

2799- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sadaka vermekle mal eksilmez." Ya da şöyle dedi: "Maldan sadaka eksilmez. Allah affeden kulunun şerefini daha da artırır. Allah için tevazu göstereni Allah daha da yüksel­tir." [Müslim, Tirmizî ve Muvatta'.][128]

 

2800- Cerîr radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e üstbaşları olmayan, ayakları çıplak, kaplan postu gibi çizgili peştemallerine ya da abala­rına sarınmış ve kılıçlarını kuşanmış bir grup insan geldi, çoğu hatta hepsi Mudar kabilesin-dendi. Onların bu muhtaç durumunu görünce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yü­zü bir hoş oldu. Odasına girip çıktı, sonra Bi-lâl'e ezan okumasını emretti. Okudu, kamet getirdi ve namaz kıldırdı. Namazdan sonra in­sanlara hitap edip şöyle buyurdu: "Ey insan­lar! Sizi tek bir insandan yaradan Rabbiniz-den korkun!' (Nisa 1) Bu âyeti "Görüp gözet­mektedir'e kadar okudu. Sonra Haşr süresin­deki: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun, ki­şi yarın için ne hazırlayıp önceden gönderdi­ğine bir baksın!" mealindeki âyeti de (âyet no: 18) okudu.

" Sonra sözüne şöyle devam etti: "...Herkes dirheminden, dinarından, elbisesinden, buğ­day ve hurmasından tasadduk etsin. Hatta ya­rım hurma ile bile olsa sadaka verin."

Bunun üzerine insanlar getirmeye başladılar. Baktım ki, getirilen sadakalardan yiyecek ve el­biseden 'iki yığın olmuş. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünün sevinçten parladığı-nı gördüm. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim İs­lâm'da güzel bir çığır açarsa, hem yaptığının ec­rini ve hem de onunla amel eden başkalarının ec­rini, amel edenlerin ecrinden hiçbir şey eksilmek-sizin alır. Kim de İslâm'da kötü bir çığır açarsa, hem yaptığının günahını, hem de onu yapanların günahını, yapanların günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin yüklenir." [Müslim ve Nesâî][129]

 

2801- Ebû Hureyre radiyallalıu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir adam: «(Bu gece) mutlaka bir sadaka vereceğim» diyerek çıktı ve (farkında olmadan) bir hırsıza sadaka verdi. Sabah olunca: «Bu ge­ce bir hırsıza tasadduk edilmiş» diye dedikodu yaptılar. Bunu üzerine adam şöyle dedi: «Allahıml Hırsıza verdiğim sadakadan dolayı sana hamd olsun.» Sonra «Mutlaka bir sadaka vere­ceğim» dedi. (O gece) çıktı ve (yine farkında ol­madan) bir zina eden kadına sadaka verdi. Sa­bah olunca herkes: «Bu gece zina eden bir ka­dına sadaka verilmiş» diye dedikodu yaptılar. Bunun üzerine adam: «Allahım! Zina eden bir kadına sadaka verdiğim için sana hamdolsun!» Adam: «(Mutlaka) bir sadaka vereceğim» dedi. (O gece de) çıktı ve (yine farkında olmadan) bir zengine sadaka verdi. Sabah olunca herkes: «Bu gece bir zengine sadaka verilmiş» diye ko­nuştular. Bunu üzerine şöyle dedi: «Allahım! Hırsıza, zina eden kadına ve zengine verdiğim sadakadan dolayı sana hamdolsun.» (Daha sonra rüyasında) kendisine şu açıklama yapıl­dı: «Hırsıza sadaka vermen, belki ondan onu vazgeçirir. Zina eden kadına sadakan, belki onun bundan sonra zinadan uzaklaşıp iffetli kalmasını sağlar. Zengine verdiğin sadaka da ona bir ders olur ve o da artık yoksulları göze­tip onlara Allah'ın kendisine verdiklerinden sa­daka verir»." [Buhârî, Müslim ve Nesâî][130]

 

2802- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yüksek el (veren el); alçak elden (alan el­den) daha hayırlıdır. (Sadaka vermeye) Bakmaya yükümlü olandan başla. En hayırlı sadaka, ihti­yaç dışındakinden verilen sadakadır. Kim (dilen­mekten ve kötü işlerden kaçınmak suretiyle) iffet­li davranmak isterse Allah onu iffetli kılar. Kim insanlardan müstağni olmak isterse Allah onu kimseye muhtaç etmez." [Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî][131]

 

2803- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yüksek el, alçak elden hayırlıdır. Yüksek el veren eldir, alçak el isteyenin elidir."

[Tirmizî dışında Altı hadis imamı.][132]

 

2804- Bir rivayette: "Yüksek el (iffetli) çe­kingen (dilenmeyen) eldir."[133]

 

2805- Nesâî, Tank el-Muhâribî'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Veren el, en yüksek eldir. (Sadakaya) bakmakla yükümlü olduklarından başla: An­nen, baban, kız kardeşin, erkek kardeşin, son­ra sırasıyla diğer yakınların."[134]

 

2806- Câbir radiyallahu anh'dan:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanındaydık. Bir adam elinde yumurta gibi büyüklükte bir altınla geldi ve dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Bunu madende bul­dum; bunu sadaka olarak veriyorum, al! Bun­dan başka da hiçbir şeyim yoktur." Allah Resu­lü, ondan yüzçevirdi ve almadı. Sonra sağın­dan gelip aynı şeyi söyledi, yine yüz vermedi. Sonra solundan gelip aynı teklifi yaptı, yine ondan yüz çevirdi. Sonra arkasından gelip yine aynı teklifi yapınca, onu elinden alıp adama savurdu. Eğer ona isabet etseydi bayağı acıtır-dı veya yaralardı. Sonra şöyle buyurdu:

"Biriniz bütün malını getiriyor ve bu sada­kadır diyor, sonra da oturup dileniyor. Sadaka­nın en hayırlısı, ihtiyaç dışında kalandan (zen­ginlikten sonra) verilen sadakadır." [Ebû Dâvud][135]

 

2807- Enes radiyallahu anh'dan:

Ebû Talha, Medine'de en çok hurmalığı olan bir kişi idi. En çok sevdiği de Beyruhâ adındaki bahçesi idi. Mescidin karşısında bu­lunuyordu, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem oraya girip tatlı suyundan kana kana içerdi. "Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz" me­alindeki âyet (Âl-i İmrân 92) nazil olunca, Ebû Talha şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Allah: «Siz sevdiği­niz şeylerden harcayıncaya kadar gerçek iyili­ğe asla erişemezsiniz» buyuruyor. Benim ise en kıymetli ve sevimli malım Beyruhâ'dır. Bu, Allah için bir sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve onun Allah katında bir âhiret azığı olması­nı umuyorum. İstediğin ve münasip gördüğün yere onu da katıver." Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem cevaben şöyle dedi: "Ne hoş! İşte gerçekten kazançlı olan mal budur. Senin söylediklerini duydum. Bu bahçeyi yakınların arasında paylaştırmanı uygun buluyorum." Bunun üzerine Ebû Talha şöyle dedi: "Tavsi­yeni yaparım, ey Allah'ın Resulü!" Sonra da o bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında bölüştürdü. [Altı hadis imamı.][136]

 

2808- Diğer rivayet: "Onu yakınlarından olan fakirlere ver!" Bunun üzerine onu, ken­disine benden daha yakın olan Hassan ile Ubeyy bin Kâ'b'a verdi.[137]

 

2809- Diğer rivayet: "Ebû Talha onu ken­di akrabalarına tasadduk etti. Ubeyy ile Has­san onun akrabalanndandı. Hassan hissesini Muâviye'ye sattı. Bunun üzerine ona: "Ebû Talha'mn  sadakasını  (vakfını)    satıyor­sun?" denilince, şu cevabı verdi: "Ben bir sa' hurmayı, bir sa' dirheme satıyorum."

O bahçe, Muâviye'nin Cedîle'ye yaptırdı­ğı köşkün yerinde idi.[138]

 

2810- İbn Mes'ûd'un hanımı Zeyneb radi­yallahu anhâ'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara "Sadakalarınızı bileziklerinizden olsa bile verin!" dediği zaman, o (Zeyneb), (kocası) İbn Mes'ûd'a şöyle dedi: "Sen malı az bir adamsın. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bize (yani kadınlara) sadaka ver­memizi emretti. Ona bir sor bakalım, bunu (yani kocası için yaptığı harcama) size sarf et­mem yeterli mi (yani sadaka sayılır mı)? Ak­si halde sizden başkasına vereyim." İbn Mes'ûd: "Haydi git de sen sor!" dedi. Bunun

üzerine gitti. Bir de baktı ki, Ensâr'dan bir ka­dın da aynı mesele için Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem'in kapısında bekliyor. Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (o za­manlarda) insanlarla görüşmekten kaçındığı için bizim yanımıza Bilâl çıktı. Ona dedik ki: "Haydi git de Allah Resulüne de ki: Kapıda iki kadın bekliyor ve sadakalarını kocalarına ve evlerindeki yetimlere verip veremiyecek-lerini soruyorlar. Kim olduğumuzu da söyle­me!" Bilâl gitti ve sordu. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem de: "Kimdir o iki ka­dın?" diye sorunca şu cevabı verdi: "Ensâr-dan bir kadın, diğeri de Zeyneb."

 "Zeyneblerden hangisi?" diye sorunca, "Abdullah'ın karısı" dedi. Şöyle buyurdu: "Bu takdirde onlar iki ecir alırlar: Yakınlık  (yani ilgilenme) ecri, diğeri de sadaka ecri."

[Buhârî, Müslim ve Nesâî][139]

 

2811- Ma'n bin Yezîd radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e babam ve dedemle birlikte biat ettim. Resûlullah beni nişanladı ve evlendirdi. Ona bir dava arzettim (bana hak verdi). Babam, sadaka ol­sun diye birkaç altın parayı çıkarıp nâmına ta-sadduk etmesi için mescidde bir adamın ya­nında bırakmıştı; (sonra adam bu altınları) bil­meden bana verdi. Onları getirince babam de­di ki "Bunların sana verilmesini kasdetmemiş-tim." Durumu hemen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e aksettirdim; şöyle buyurdu: "Ey Zeydf Sen, niyet ettiğin sadakanın karşılı­ğı olan sevabı aldın. Ey Ma'n! Senin de, aldı­ğın sadaka parası senindir." [Buhârî.]

Rezîn'in ibaresi: "Beni evlendirip mehrimi de verdi."[140]

 

2812- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir kadın israf etmeksizin evin yiyeceğin­den infak ederse, infak ettiğinin karşılığında kendisi ecir alır, ayrıca kazandığı için de kocası ecir alır. Bu malın bekçisi de aynı ecri alır. (Ay­rıca bunlar) bu sevapları birbirlerinin ecrini eksiltmeksizin alırlar."[141]

 

2813- Esma radiyallahu anhâ'dan: Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! (Kocam) Zübeyr'in getirip teslim ettiklerinden başka benim hiçbir param yoktur. Ne dersin, bundan tasadduk edebilir miyim?"

"Tasadduk et, sakın çömlekte para saklama! Saklarsan, Allah da sana karşı nimetini saklayıp tutar." [Bu iki hadis, Mâlik hariç, Altı hadis imamına aittir.][142]

 

2814- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir kadın kocasının malından emri ol­maksızın infak ederse, onun yan sevabını ko­cası alır." [Buhârî ve Müslim][143]

 

2815- mEbû Ümâme radiyallahu anh'dan: Veda haccını yaptığı hutbesinde Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle bu­yurduğunu duydum: "Kocasının izni olma­dan, bir kadın kocasının evinden bir şey infak etmesin." Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Yiyecek de mi?"

"Evet, o, bizim mallarımızın en değerlisidir" buyurdu. [Tirmizî][144]

 

2816- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

 (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kocasının izni olmadan bir kadının, bağış­ta bulunması caiz değildir." [Ebû Dâvud ve Nesâî][145]

 

2817- Diğer rivayet:

"Nikah altınnda bulunan (evli) herhangi bir kadının kendi malında herhangi bir tasar­rufta bulunması caiz değildir."[146]

2818- Umeyr mevlâ Âbi'1-Lahm radiyal-lahu anh'dan:

"Mevlâm (efendim) et doğramamı emretti, bir yoksul geldi ona ondan yedirdim. Bunun üzerine efendim beni dövdü. Hemen gidip Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şikayet ettim. Onu çağırıp: «Neden onu dövdün?» de­yince, «Ben emretmeden yemeğimi veriyor» dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: «Bundan hâsıl olan sevap ikinizedir.» fMüslim ve Nesâî][147]

 

2819- Ömer radiyallahu anh'dan: "Allah yolunda bir adama bir at verdim. Fa­kat adam, atı güzel kullanmayınca ondan ucuz bir fiyata satın almak istedim. Bunun üzerine bunu gidip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorunca şöyle buyurdu: «Bir dirheme verse bile, onu sakın satın alma. Sadakanı da geri alma. Verdiğini geri alan, kusmuğuna dö­nen köpek gibidir»." [Altı hadis imamı.][148]

 

2820- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

yanımdayken evime bir dilenci girdi ve ona bir şey verilmesini söyledim. Sonra verilme­sini istediğim şeyi getirtip, ona baktım. Bu­nun üzerine şöyle buyurdu:

«Ey Âişe! Senin haberin olmadan evine bir şeyin girip çıkmamasını mı istiyorsun?»

«Evet.»

«Dur ey Âişe! Bu kadar hesapçı olma; yoksa Allah da sana karşı böyle hesapçı dav­ranır» buyurdu." [Ebû Dâvud ve Nesâî][149]

 

2821- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Bir adam gelip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi:

«Ey Allah'ın Resulü! Annem aniden öldü. Konuşabilseydi belki tasaddukta bulunacaktı. Böyle sanıyorum, acaba onun yerine bir şey verirsem, sevap alabilir mi?»

«Evet» buyurdu. [Tirmi/.î hariç, Altı hadis imamı.][150]

 

2822- Amr bin Avf radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müslümanın sadakası, ömrü artırır ve kötü ölümü önler. Allah onunla kibir ve övün­meyi giderir."

[Taberânî Mu'cemu'I-Kebîr'de zayıf bir isnadla.][151]

 

2823- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sadaka veren kimsenin sadakası kabirle­rin sıcaklığını söndürür. Kişi Kıyamet günün­de verdiği sadakanın gölgesinde olacaktır."

[Taberânî Mıı'cemu'I-Kebîr'de leyyin bir isnadla.][152]

 

2824- Onun ve Ahmed ile Ebû Ya'lâ'nın rivayetleri:

"İnsanlar arasında hüküm görülünceye dek herkes verdiği sadakanın gölgesinde ola­caktır."[153]

 

2825- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müslüman olsun, kâfir olsun, herhangi bir kimse bir iyilikte bulunursa mutlaka karşı­lığını görür." Dedik ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Müslümanı anladık amma kâfirin karşılığı ne olacaktır?"

"O, bir sadaka verirse, bir akraba ziyare­tinde bulunursa Allah ona dünyada hem mal, hem de evlad verir. Ahirette vereceği azab da asıl azabdan aşağı olur" buyurdu, sonra şu âyeti okudu: "Firavun ailesini, azabın şiddetli­sine sokun!" (Gâfir 46) [Bezzâr leyy'm bir senedle.][154]

 

2826- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kötü melikin yanındaki (fakirlere) veri­len sadakadan daha üstün bir sadaka yoktur."

[Taberânî Mu'cemu'I-Evsat'to zayıf bir isnadla.][155]

 

2827- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

Onlar koyun kestiler Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem, "Ondan ne kaldı?" di­ye sordu. Âişe "Ondan sadece omuz (kol) kıs­mı kaldı. " deyince, şöyle buyurdu:

"Demek ki omuz (kol) kısmı hariç, tümü kalmış." [Tirmizî][156]

 

2828- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından birtakım insanlar dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Zenginler bütün se­vapları alıp götürdüler. Bizim namaz kıldığı­mız gibi namaz kılıyorlar, bizim oruç tuttuğu­muz gibi oruç tutuyorlar. Üstelik artan malla­rım da zekât ya da sadaka olarak veriyorlar."

"Allah size de böyle bir imkan vermedi mi? Sizinle sadaka verme imkanınız vardır: Her tekbir bir sadaka, her tahmid bir sadaka, her tehlil (=Lâ ilahe illallah) bir sadakadır, iyiyi emretmek bir sadaka, kötüden alıkoymak da bir sadakadır. Birinizin hanımıyla münase­bet kurmasında bile bir sadaka vardır" bu­yurdu.

Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü! Birimiz hanımı ile cinsî ilişkide bulunduğunda ecir alır mı?"

"O, şehvetini haram yollardan giderdiği zaman günah almaz mı? İşte bunun gibi şeh­vetini helâlinde giderdiğinde bu, onun için bir ecir olur" buyurdu. [Müslim][157]

 

2829- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları, Kıyamet gününde, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı zaman, kendi gölgesinde gölgelendirecektir:

Adil hükümdar; Allah'ın ibadetinde büyü­yüp yetişen genç; çıkıp tekrar dönünceye dek mescide kalbi bağlı olan kişi; buluştuklarında da ayrıldıklarında da Allah sevgisinde birle­şip birbirini seven iki kişi; güzel ve mevki sa­hibi kadın kendisini nefsine çağırdığında: «Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korka­rım» diyen namuslu kişi; sağ elinin verdiğini sol eli bilemiyecek derecede verdiği sadakayı gizli veren insan; kimsenin bulunmadığı yer­de Allah'ı zikredip de gözleri dolu dolu olan kişi." [Buhârî ve Müslim][158]                                  

 

Dilencilik, Kanaat Ve Bağış

 

2830- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu.)

"Biriniz dilenmeyi sürdürür, nihayet Al­lah'a kavuştuğunda yüzünde bir parça dahi et kalmaz," [Buharî, Müslim ve Nesâî.][159]

 

2831- Semure bin Cundeb radiyallahu anh'dan:

(Alah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dilenmeler, birer tırmalamadır. Bunu yapan (dilenen) kimse yüzünü tırmalamış olur. İsteyen yüzünü (dilenmemekle) Allah'ın yarattığı şekilde tertemiz bırakır, isteyen de bunu terkeder. Ancak kişinin yetkili kimseden istemesi ve mutlaka istemekten başka çaresi olmaması halleri müstesna." [Sünen ashabı][160]

 

2832- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Birinizin sırtında bir deste yükü odun taşı­ması, birisinden versin vermesin dilenmesinden daha hayırlıdır." [Ebû Dâvud hariç. Altı hadis imamı.][161]

 

2833- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim bana, kimseden bir şey istemeyece­ğine (dilenmeyeceğine) dair garanti verirse, ben de ona cenneti garanti ederim."

Sevbân: "Ben (ey Allah'ın Resulü!)" dedi ve ondan sonra da (Sevbân) kimseden bir şey istemedi. [Ebû Dâvud ve Nesâî][162]

 

2834- Urve bin ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan:

Hakîm bin Hizam dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den istedim, verdi; yine istedim, yine verdi; bir daha istedim, yi­ne verdi. Sonra şöyle buyurdu:

«Ey Hakîm! Bu mal tatlı ve caziptir. Kim gerçek ihtiyaçtan dolayı ve kanaat içinde alır­sa bereketini görür; kim de hırs ve aç gözlü­lük içinde alırsa, bereketini görmez. Üstelik böyle kimseler, yiyip de doymayanlar gibi olur. Veren el, alan elden üstündür.»

Dedim ki: «Ey Allah'ın Resulü, Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, artık senden sonra ölünceye kadar kimseden bir şey iste­meyeceğim»."

—Nitekim sözünde durmuştur da— Çün­kü Ebû Bekr, onu vermek için çağırırdı da o, kabul etmezdi. Ömer de çağırırdı; Ömer'den de bir şey kabul etmezdi. Hatta Ömer şöyle demek zorunda kalmıştır: "Ey müslüman top­luluğu! Sizi şahit gösteriyorum. Ben bu gani­metten Hakîm'e hakkını vermek istiyorum, o ise kabul etmiyor." Böylece Hakîm, ölünceye kadar kimseden bir şey istememiştir ve alma­mıştır. [Buharî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.][163]

 

2835- İbnü'l-Firâs'dan:

Babası, "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki:

"Ey Allah'm Resulü (ihtiyaçlarımı başka­sından) isteyeyim mi?"

"Hayır! İlle de bir şey istemen gerekiyor­sa, salih kişilerden iste!" [Ebû Dâvud ve Nesâî][164]

 

2836- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim ihtiyacı olmadığı halde dilenirse, Kıyamet gününde o dilendiği şey, yüzünde bir yırtık, tırmık ya da yara-bere olduğu halde gelecektir."

"Ey Allah'ın Resulü! Muhtaç olunmayan miktar nedir?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Elli dirhem (gümüş) ya da onun kıymetinde bir altına sahip oluşu, onun muhtaç olmama­sı demektir." [Sünen ashabı][165]

 

2837- Ebû Dâvud, Sehl bin el-Hanzaliy-ye'den: (Allah Resulüne) Dilenmeyi gerektir­meyecek kadar zenginlik nedir?" denilince, şöyle buyurdu: "Kişinin sabah-akşam yiyece­ği kadar bir şeye sahip olması."[166]

 

2838- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim malına mal katmak için dilenirse, mutlak olarak o, bir ateş kıvılcımı istemiş olur. Öyleyse (şimdi) ister çok istesin, isterse az istesin." [Müslim][167]

 

2839- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim kendine dilencilik kapısı açarsa Al­lah da ona bir ihtiyaç kapısı açar." [Ebû Ya'lâ][168]

 

2840- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kırk dirhemi bulunduğu halde her kim dilenirse o yüzsüzdür." [Nesâî][169]

 

2841- Enes radiyallahu anh'dan: Ensâr'dan bir adam Peygamber sallallahu

aleyhi ve sellem'e gelip bir şey istedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu: "Evinde hiçbir şey yok mudur?" "Bir kilimi­miz var; bir kısmını giyiyoruz, bir kısmını da yere seriyoruz. Bir de su içtiğimiz kabımız var" dedi. "Onları bana getir!" buyurdu. Adam on­ları getirip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e verdi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onları elinde tutup: "Bunları satın alacak kimse yok mudur?" dedi. Bir adam: "Ben onları bir dirheme satın alırım" dedi. Al­lah Nebîsi sallallahu aleyhi ve sellem, iki kere, üç kere: "Daha fazla veren yok mudur?" de­yince, başka birisi: "Ben iki dirhem veririm" dedi. Böylece onları ona verdi; aldığı iki dirhe­mi de Ensârlı adama verip "Haydi bir dirhem­le çoluk çocuğuna yiyecek al, ötekiyle de bir balta al!" dedi. Aldığı baltaya Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kendi eliyle sap yaptı ve: "Haydi git odun yap, sat ve bana on-beş gün görünme!" dedi. Adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in tavsiyesini dinle­di ve dediğini yaptı. Onbeş gün içinde on dir­hem para kazandı. Paranın bir kısmı ile elbise, bir kısmı ile de yiyecek aldı. Bunun üzerine Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona şöy­le dedi: "Bu senin için, dilenip de Kıyamet gü­nünde yüzünde bir leke ile gelmenden daha ha­yırlıdır. Dilencilik ancak şu üç şey için caiz olur: Korkunç bir fakirliğe duçar olan, gırtla­ğına kadar borca batmış olan ve can yakıcı kan diyetini ödemeyi yüklenen." [Ebû Dâvud][170]

 

2842- Tirmizî, benzerini Hubşî bin Cunâ-de'den nakletmiştir ki onda ilave olarak şöyle geçer: "Kim malına mal katmak için dilenir­se, Kıyamet gününde bu malı, yüzünde bir tır­malanma ve cehennemde yiyeceği kızgın taş­lar olarak gelir. (O halde) İsteyen azla yelin­sin, isteyen de (malını) çoğaltsın."[171]

 

2843- Rezîn şu eki yaptı: "Ben kişiye bir bağışta bulunurum da o, bunu koltuğunun al­tına alıp gider. Halbuki (şayet layık değilse) bu, onun için ateşten başka bir şey değildir."

Ömer dedi ki: "Madem o bir ateştir, neden veriyorsun?"

"Allah benim cimri olmamı istemez. Bun­lar da benden dilenmeden yapamazlar."

[Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr'm buna şahitlik ede­cek Ebû Saîd'den bir rivayetleri bulunmaktadır.][172]

 

2844- Alî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

 

 

"At üstünde (salınarak) gelse de dilenci­nin bir hakkı vardır." [Ebû Dâvud][173]

 

2845- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim bir fakirlik ve ihtiyaçla karşılaşıp da bunu insanlara anlatıp istekte bulunursa (yani dilenirse) Allah onun ihtiyaç gediğini kapatmaz. Kim bir ihtiyaçla karşılaşıp da derdini Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç bir rızık verir." [Tirmizî][174]

 

2846- Ebû Dâvud'da geçen ibare:  "Al­lah'ın onu bu durumdan kurtarması yakın olur: Ya Allah onu ölümle rahatlatır ya da he­men ihtiyacını giderir."[175]

 

2847- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah rızası için diyerek dilenip de ken­disine verilmeyen kişi, insanların en kötüsü-dür." Yine buyurdu ki: "Allah aşkına (diye­rek) istemeyin! Bu tabiri sadece Allah'tan is­terken kullanın!" [Rezîn][176]

 

2848- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah rızası için (diyerek) isteyen mel'un­dur. Hezeyan içinde istemedikçeAllah için (di­yerek) isteyip de isteyene vermeyen de mel'un­dur." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.][177]

 

2849- Alî radiyallahu anh'dan:

O, arefe günü insanlardan dilenen bir ada­mı duydu.

"Bu gibi kıymetli bir gün ve mekanda Al­lah'tan başkasından istemekten nasıl utan­mazsın?" dedi ve ona değnekle vurdu. [Rezîn][178]

 

2850- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müslüman olup, kendisine yetecek kadar rızık verilip, Allah' in verdiklerine karşı kana­at sahibi olan kişi gerçekten kurtuluşa ermiş­tir. [Müslim ve Tirmizî][179]

 

2851- Abdullah bin Mıhsan el-Hutamî ra-diyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim yuvasında, emniyet ve sağlık içinde olup da bir günlük de yiyeceği olursa, ona bü­tün dünya verilmiş gibi olur." [Tirmizî][180]

 

2852- Osman radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Âdemoğlunun şunlardan başka (temel) hakkı yoktur: Oturacağı ev, avretini örteceği bir elbise ve bir de katıksız ekmekle su."

[Tirmizî]

Nadr bin Şümeyl der ki:

"(Arapça metinde geçen) Cilfu'1-hubz de­mek, katıksız ekmek demektir."[181]

 

2853- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Katımda gıpta edilen dostlarım şunlar­dır: maddî durumu zayıf, namazdan nasibini almış, Rabbinin itaatini güzel yapmış, gizli (insanların bulunmadığı) durumlarda da O'na itaat etmiş, insanlar tarafından parmak­la gösterilmemiş, rızkı yeterli, buna rağmen sabırlı mü'mindir." Sonra eliyle işaret etti: "Çabuk ölmüş, geride az mal bırakmış, ağla­yıcıları da az olan insanlar."[182]

 

2854- Yine aynı isnadla:  "Rabbim bana Mekke topraklarını altın olarak arzetti de ben dedim ki: «Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım, bir gün de aç. Aç kaldığım zaman sana yalva­rır, seni zikrederim; tok olduğum zaman da sa­na hamd eder, sana şükrederim»." [Tirmizî][183]

 

2855- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu.)

"Zenginlik çok mala sahip olmak değil­dir; asıl zenginlik gönül zenginliğidir (göz tokluğudur)." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî][184]

 

2856- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Gerçek yoksul, bir veya iki lokma ya da bir veya iki hurma ile baştan savulan (dilen­ci) değildir; asıl yoksul, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, kendisine sadaka verilme­sinin zarureti (halk tarafından) bilinmeyen ve (buna rağmen) kalkıp insanlardan da dilen­meyen kimsedir." [Tirmizî hariç, Altı hadis imamı][185]

 

2857- Bir rivayette şöyle geçer: "Yoksul ancak (zaruretler içinde) iffetli kalıp kimse­den bir şey isteyemeyendir. Dilerseniz şunu (âyeti) okuyun: «Lâ yes' elûne' n-nâse ilhâfâ (-Onlar yüzsüzlük ederek insanlardan iste­mezler)» (Bakara 273)."[186]

 

2858- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir dilenci geldi. Ona bir hurma verilmesini emretti, almadı. Sonra başka birisi geldi; ona da bir hurma verilmesini emretti. Bunun üze­rine adam şöyle dedi: "Sübhanallah! Allah Resulünden bir hurma ha!" Bunun üzerine Resûlullah cariyeye dedi ki:

"Haydi Ümmii Seleme'ye git, (söyle de) buna yanındaki kırk dirhemi versin!" [Ahmed ve Bezzâr][187]

 

2859- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: "Yoksullar yalan söylemeseler, onları geri çevirenler iflah olmaz."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de.][188]

 

2860- Ebû Umâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Biriniz mal ve ahlâkça kendinden üstün birini gördüğü zaman, (üzülmesin, bir de) kendinden aşağı olana baksın."

[Buhârî ve Müslim][189]

 

2861- Rezîn'in rivayeti:

"Dünyada durumu kendinizden aşağı ola­na; dinde ise kendinizden üstün olana bakın. Allah'ın size olan nimetlerine nankörlük yap­mamanız için bu davranış, sizin için daha ye­rinde ve uygundur."

Avf bin Abdillah bin Utbe dedi ki: "Zen­ginlerle düşüp kalkardım, gördüm ki benden daha üzüntülü kimse yok. Çünkü onların bi­neklerini kendiminkinden daha iyi, elbiseleri­ni de kendiminkinden daha iyi bulurdum. Bu hadisi duyunca, fakirlerle arkadaşlık yapmaya başladım, rahatladım."[190]

 

2862- Atâ bin Yesâr radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

hediye olarak Ömer'e bir şeyler gönderdi. Ancak Ömer kabul etmedi. Bunun üzerine Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ne­den geri çevirdin?" diye sorunca, şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! «Kişi için hayırlı olan, kimseden bir şey atmamasıdır» buyurmadın mı?" Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

"Bu dediğin dilenmek suretiyledir. Ancak dilenmeden olursa bu, Allah'ın kendisine ih­san ettiği bir rızıktır."

Ondan sonra Ömer dedi ki:

"Canım elinde olana yemin ederim ki, kimseden bir şey istemeyeceğim. Ama iste­meden bana bir şey gelirse tereddüt gösterme­den alacağım!" [Mâlik][191]

 

2863- Buhârî, Müslim ve Nesâî, İbn Ömer'den, o da Ömer'den, dedi ki:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, hediye olarak bana bir şey verirdi, ben de kendisine: "Bunu benden daha muhtaç olana ver!" derdim. O da şöyle derdi: "Onu al! Sa­na bu maldan beklemeden ve istemeden bir şey gelirse al ve onunla faydalan! İstersen onu ye, istersen tasadduk et. Böyle olmayan malı ise canın çekmesin (isteme)."[192]

 

2864- Süleym bin Mutayr'dan, o da baba­sından, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duyan bir adamdan:

O, Veda haccında şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Bağışı, bağış olduğu sürece alın; Fakat Kureyş, saltanatı elde etme yarışına girip de, bağışı dininizden fedakârlık etmenize karşılak verilirse onu bırakınız (almayınız)!" [Ebû Dâvud][193]

 

2865- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e

sultanın mallarından sordular; şöyle buyurdu: "Allah' in istemeden ve göz dikmeden, on­dan sana verdiğini alın ve değerlendirin." [Ahmed, kimliği belirsiz bir râvi kanalıyla.][194]

 

2866- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"imkânı olduğu için veren kişi, ihtiyacı ol­duğunda verileni kabul eden kimseden daha çok sevap kazanmaz."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat'{& zayıf bir senedle.][195]

 

2867- Enes radiyallahu anh'dan:

"Kişi, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e, dünyalık bir şeyi sırf O'na teslim et­mek için gelirse, İslâm kendisine dünya ve içindekilerden daha olmadan akşama kavuş­maz." [Ebû Ya'lâ][196]

 

TAHRİC

 

 



[1] Bu hadisi Şafiî (Ümm II, 61, 71), Ahmed (I, 233), Dârimî (I, 379, 384), Buhârî (zekât 1, II, 108; zekât 41, II, 125; zekât 63, II, 136; mazâlira 9, III, 99; mağâzî 60, V, 109; 2685-tevhîd 1, VIII, 164), Müslim (îmân 30-31, s. 51), Ebû Dâvud (no. 1584), Tirmizî (no. 625, 2014), Nesâî (zekât 46, 2686- V, 55), İbn Mâce (no. 1783), İbn Huzeyme (no. 2275, 2346), Taberânî (no. 12207-8), İbn Hibbân (no. 156,2410, I 5058), Dârekutnî (II, 135-6) ve Beyhakî (IV, 96, 101; VI, 93; VII, 2,7,8), Yahya b. Abdillah b. Muh. b. Sayfîan Ebî Ma'bed an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/7.    

[2] Bu hadisi Buhârî (zekât 1/6, II, 109; zekât 40, II, 124-125; istitâbetü'l-mürteddîn 3, VIII, 50-51; i'tisâm 2/9, VIII, 149-150), Müslim (îmân no. 32, s. 51-52), Ebû Dâvud (no. 1556-7), Tirmizî (no. 2607) ve Nesâî (zekât      2689-3, V, 14-15; cihâd 1/7-9, VI, 5-7), Ubeydullah b. Abdil­lah b. Utbe an Ebî Hureyre an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/7.

[3] Bu hadisi Müslim (zekât no. 24-25, s. 680), Ebû Dâvud (no. 1659) ve Beyhakî (IV, 119), Zeyd b. Eşlem an Ebî Salih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

Tayâlisî (s. 319), Abdürrezzâk (no. 6858), Ahmed (II,      2690-262, 275, 383), Müslim (zekât no. 26, s. 682), Ebû Dâ­vud (no. 1658), Taberânî (M. el-Evsat I, 113a), İbn Hut zeyme (no. 2252, 2291), İbn Hibbân (no. 3242) ve Bey-hakî (I V, 81), Süheyl b. ebî Salih an ebîhî an Ebî Hurey­re asl-ı senedi ile;

İbn Mâce (no. 1786), Muh. b. Osman an Abdilazîz b. e.

Hazım ani'1-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/7-8.

[4] Bu rivayeti Buhârî (zekât 3, II, 110) ve Nesâî (zekât 6, ,t    V, 23-24), Şuayb an EbTz-Zinâd ani'l-A'rec an Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/8-9.

[5] Bu rivayeti Mâlik (zekât 22, s. 256), Şafiî (Ümm II, 2), Ahmed (II, 355), Buhârî (zekât 3, II, 110; tefsîr ÂI-i İmrân 14, V, 172), Nesâî (cenâiz 20/2, V, 39) ve Beyhakî (IV, 81), Abdullah b. Dînâr an Ebî Salih es-Semmân an  2693-Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[6] Bu rivayeti Ebû Dâvud (no. 1660) ve Nesâî (zekât 2/3, V, 12-13), Katâde an EbîAmr el-Gudânî an Ebî Hurey­re asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[7] Bu hadisi Müslim (zekât no. 27-28, s. 684-5), iki ayrı ta­rikten olmak üzere İbn Cüreyc ve Abdülmelik an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[8] Bu hadisi Tirmizî (no. 618) ve İbn Mâce (no. 1788), Amr 6. el-Hâris an Derrâc an Abdirrahman b. Hureyre jır Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Daha sonra Tirmizî, "hasen garîb" hükmü vermiştir. Bu­bi rivayet eden el-Hâkim'in sıhhat hükmünü Zehebî de       myiamışur. İrâkî ise "İbn Hibbân'in şartınca sahîh" ol-aişmu söylemiştir. İbn Hacer ise zaafına kail olmuştur rryd I. 253).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[9] Bu hadisi Buhârî (ezkât 49, II, 128-129), Müslim jcfcâl no. 11, s. 676-7), Ahmed (II, 322), Ebû Dâvud «l 1623), Nesâî (zekât 15/2, V, 33-34), İbn Huzeyme fm 2330), İbn Hibbân (no. 3262), Dârekutnî (II, 123) w Beyhakî (IV, 111), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Umryre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[10] Bu hadisi Buhârî (ezkât 49, II, 128-129), Müslim jcfcâl no. 11, s. 676-7), Ahmed (II, 322), Ebû Dâvud «l 1623), Nesâî (zekât 15/2, V, 33-34), İbn Huzeyme fm 2330), İbn Hibbân (no. 3262), Dârekutnî (II, 123) w Beyhakî (IV, 111), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Umryre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/9.

[11] İsnadında yer alan râvilerinden İsmaîl el-Mekkî, tevsik aüfanekle birlikte hakkında menfî sözler de sarfedilmiş-ir (Mecma'III, 79).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[12] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[13] Râvilerinden el-Hâris b. en-Nu'mân zayıftır (Mecma' III, 62).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[14] Heysemî'ye göre râvilerinden Amr b. Hârûn zayıftır (Mecma' III, 63).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[15] Bu hadisi Bezzâr (no. 881), Muh. b. Abdila'lâ an Osman b. Abdirrahman el-Cumahî an Hisâm b. Urve an ebîhî an Âise senedi ile tahrîc etti.

Osman hakkında Ebû Hatim: "Hadisleri yazılır, ancak ihticâc edilmez" demiştir (Mecma' III, 64).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[16] Bu hadisi el-Hâkim ve Beyhakî de tahrîc etmiştir. Râvi-leri güvenilir kimselerdir (Tergîb I, 543).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[17] Bu mevkufu Mâlik (zekât no. 6, s. 246), an Nâfı' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[18] Bu hadisi Tirmizî (no. 631), Yahya b. Mûsâ an Hârûn b. Salih an Abdirrahman b. Zeyd b. Eşlem an ebîhî un ibn Ömer senedi ile merfû olarak; Muh. b. Besşâr an Abdil-vehhâb es-Sekafî an Eyyûb an Nâfı' an İbn Ömer senedi (no. 632) ile mevkuf olarak tahrîc etmiştir. Tirmizî, mevkuf rivayeti (İbn Ömer'in sözü olmasını) daha sahîh görmüştür.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10.

[19] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1624), Tirmizî (no. 678) ve İbn Mâce (no. 1795), Saîb b. Mansûr an İsmaîl b. Zeke-riyyâ ani'l-Haccâc b. Dînâr ani'l-Hakem an Huceyye b. Dînâr an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Bu hadis, el-Hakem ani'l-Hasan b. Müslim tarikiyle mürsel olarak da tahrîc olunmuştur. Ebû Dâvud ve Dâ­rekutnî, bunu tercîh etmişlerdir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/10-11.

[20] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3028), Abdullah b. ez-Zübeyr an Ferec b. Saîd an ammihî Sabit b. Saîd an ebîhî Saîd b. Ebyad an ceddîhî Abyad b. Hammâl senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/11.

[21] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3026), Ahmed b. Alî b. Sü-veyd ani't-Tayâlisî an Hammâd b. Seleme an Humeyd ani'l-Hasan an Osman senedi ile tahric etti. Hasan'm Osman'dan hadis dinlemediği söylenmektedir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/11.

[22] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3025), el-Hasan b. es-Sabbâh an İsmaîl b. Abdilkerîm an İbrâhîm b. Akîl b. Münebbih an ebîhî an Vehb an Câbir senedi ile tahrîc eti. İbrâhîm ve rivayetleri hakkında Yahya b. Maîn: "Onu gördüm. Bir beisi yoktur. Bütün rivayetleri ellerine ge­çen bir sahifeden ibaret olsa gerek" demiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/11.

[23] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1573), Süleyman b. Dâvud el-Mihrî an ibn Vehb an Cerîr b. Hazım an Ebî Ishâk an Asım b. Damre ve'l-Hâris an Alî senedi ile tahrîc etti. Âsim güvenilir. Haris ise ihtilaflı bir râvidir. İbn Hacer bunun isnadı hakkında hasen hükmü vermiştir (Neyi IV, 148).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/12.

[24] Bu hadisi Mâlik (zekât 1, s. 244), Tayâlisî (no. 2197), Abdürrezzâk (no. 7253-55), Şafiî (Ümm, II, 3, 25, 33; VII, 180), Ahmed (III, 6,44, 59, 60, 73, 74, 79, 86, 97), Dârimî (I, 384), Buhârî (zekât 4, II, 111; 32, II, 121), Müslim (zekât no. 1-5, s. 672-4), Ebû Dâvud (no. 1558), Tirmizî (no. 626-7), Nesâî (zekât 5/1. V, 17; zekât 18, V, 36, 21, V, 39; 22, V, 40; 23-24, V, 40), İbn Mâce (no. 1793, 1799), Ebû Ya'lâ (no. 979, 1071, 1201), İbn Hu­zeyme (no. 2263, 2293-5, 2298, 2301-2), Tahâvî (II, 34), İbn Hibbân (no. 3257, 3264-6, 3270-1), Dârekutnî (II, 92-93, 98, 129) ve Beyhakî (IV, 106, 120, 124, 128, 133; VII, 5), Yahya b. ümâre an Ebî Saîd el-Hudrî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Bir ukiye 40 dirhem; bir vaşak 60 sâ'dır, bir sâ ise 3333 gramdır. Bir sevd üçle on arasında olan develerdir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/12.

[25] Bu hadisi Şafiî (Ümm, II, 4; VII, 157), Ahmed (II, 2705-14, 15), Dârimî (I, 381, 382), Ebû Dâvud (no. 1568), Tirmizî (no. 621), Ebû Ya'lâ (Şehid Ali 254a), İbn Huzeyme (no. 2267), el-Hâkim (1,393) ve Beyhakî (IV, 88, 105), Süfyân b. Hüseyn ani'z-Zührî an Salim b. Abdi İlah  2706-b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî isnadı hakkında "hasen" hükmü verdi. Zührî'nin diğer ashabı bu hadisi ondan mürsel olarak rivayet et­mişlerdir. Fakat Süleyman b. Kesîr de ani'z-Zührî an 2707-Sâlim an ebîhî tariki ile Süfyân'a mütâbaat etmiştir. Bu tarikten İbn Mâce (no. 1798, 1805) ve Beyhakî (IV, 88) tahrîc ettiler. Ancak maalesef Süleyman zayıf bir râvidir. Buna rağmen Tirmizî'nin bildirdiğine göre her ikisinin mevsûl rivayetleri Buhârî'ye göre mahfuzdur.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/12.

[26] Bu hadisi Şafiî (Ümm, II, 4; VII, 157), Ahmed (II, 2705-14, 15), Dârimî (I, 381, 382), Ebû Dâvud (no. 1568), Tirmizî (no. 621), Ebû Ya'lâ (Şehid Ali 254a), İbn Huzeyme (no. 2267), el-Hâkim (1,393) ve Beyhakî (IV, 88, 105), Süfyân b. Hüseyn ani'z-Zührî an Salim b. Abdi İlah  2706-b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî isnadı hakkında "hasen" hükmü verdi. Zührî'nin diğer ashabı bu hadisi ondan mürsel olarak rivayet et­mişlerdir. Fakat Süleyman b. Kesîr de ani'z-Zührî an 2707-Sâlim an ebîhî tariki ile Süfyân'a mütâbaat etmiştir. Bu tarikten İbn Mâce (no. 1798, 1805) ve Beyhakî (IV, 88) tahrîc ettiler. Ancak maalesef Süleyman zayıf bir râvidir. Buna rağmen Tirmizî'nin bildirdiğine göre her ikisinin mevsûl rivayetleri Buhârî'ye göre mahfuzdur.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/12-13.

[27] Bu hadisi Buhârî (zekât 33/1, 34, II, 122; 35, II, 122-123; 37, 38, II, 123-124; 39, II, 124; fardu'l-humus 5/1,  2708-IV, 46-47), Ebû Dâvud (no. 1567), Nesâî (zekât 5/3, V, 18-21; zekât 10, V, 27-29) ve İbn Mâce (no. 1800), Sümâme b. Abılillah an Enes an Ebî Bekr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/13-14.

[28] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1576) ve Nesâî (zekât 8/4), el-A'mes an Şakîk b. Seleme an Muâz asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1577-8), Tirmizî (no. 623), Nesâî (zekât 8/1-3, V, 26) ve İbn Mâce (no. 1803), Mesrûk b. el-Ecda' an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında hasen hükmü vermiştir. Tirmizî'ye göre bunun hasen derecesine düşmesine sebeb ha­disin Süfyân ani'l-A'meş an Ebî Vâil an Mesrûk tarikiy­le mürsel olarak rivayet edilmiş olmasıdır.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14.

[29] Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 6842, 6879-81), Ahmed (I, 2710-92, 113, 145, 148), Dârimî (1, 383), Ebû Dâvud (no.1574), Nesâî (zekât 18/5-6, V, 37), Tirmizî (no. 620), İbn Huzeyme (no. 2284), Dârekutnî (II, 103, 126) ve Beyhakî (IV, 117,136), Ebû İshâk an Asım b. Daime an  2711-Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, bu rivayet ile bunun Ebû İshâk ani'l-Hâris an Alî tarikini Buhârî'ye arzetmiş. Cevaben: "İkisi de ben­ce sahihtir. İhtimâl her ikisinden de birarada rivayet olunmuştur" demiş.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14.

[30] Bu hadisi Mâlik (zekât no. 37, s. 277), Tayâlisî (no. 2577-8), Abdürrezzâk (no. 6878,6882), Şafiî (Ümm II, 22), Ahmed (II, 279, 469, 432, 470, 474), Dârimî (I, 384), Buhârî (zekât 45-46, II, 127), Müslim (zekât 8-10, s. 675-6), Ebû Dâvud (no. 1594-5), Tirmizî (no. 628), Nesâî (zekât 16, V, 35; zekât 17, V, 36), İbn Mâce (no. 1812), İbn Huzeyme (no. 2286, 2288, 2396), Tahâvî (II,29), İbn Hibbân (no. 3260-1) ve Beyhakî (IV, 117, 160),      İrâk b. Mâlik an EM Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc elti­ler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14.

[31] Heysemî'ye göre râvilerinden Leys b. Hammâd ve Fûrek b el-Hadrem zayıf râvîlerdir. İbn Hacer de isnadının  oldukça zayıf olduğunu söylemiştir (Feyd IV, 450).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14.

[32] Mâlik (zekât no. 26, s. 265), bunu Sevr b. Zeyd ed-Dîlî an ibnin li-Abdillah b. Süfyân es-Sekafî an ceddihî Süf­yân senedi ile tahrîc etti.    

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14.

[33] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1583), Muh. b. Mansûr an Ya'kûb b. İbrâhîm an ebîhî an Muh. b. İshâk an Abdillah b. e. Bekr an Yahya b. Abdillah b. Abdirrahman b.Sa'd b. Zürâre an Umâre b. Amr b. Hazm an Ubeyy se­nedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/14-15.

[34] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2581), Tirmizî (1123) ve Ne­sâî (nikâh 60, VI, 111), el-Hasan an İmrân b. Husayn asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.İsnadı hakkında Tirmizî "hasen sahîh" hükmü vermiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/15.

[35] Râvileri güvenilir kimselerdir, ancak bu rivayette Rebîh teferrüd etmiştir. Buna karşılık güvenilir bir grup, bunu Ömer b. el-Hattâb'ın sözü olarak mevkuten rivayet et­mişlerdir (Mecma' III, 70).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/15.

[36] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1599) ve İbn Mâce (no. 1814), İbn Vehb an Süleyman b. Bilâl an Şerik b. Abdil­lah b. e. Nemir an Atâ h. Yesâr an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.Atâ, Muâz'a yetişememiştir. Bu nedenle isnadında ko­pukluk söz konusudur. Buna rağmen el-Hâkim, Şeyhayn'ın şartmca sahîh hükmü vermiştir (Neyi IV, 162).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/15.

[37] Bu hadisi Buhârî (zekât 55, II, 133), Ebû Dâvud (no. 1596), Tirmizî (no. 640), Nesâî (zekât 25/1, V, 41) ve İbn Mâce 5no. 1817), Yûnus b. Yezîcl ani'z-Zührî an Sa­lim h. Abdillah b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/15.

[38] Lafız Ebû Davud'a aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1603) ve Nesâî (zekât 100/4, V, 109), Abdurrahman b. ishâk ani'z-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Attâb asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1604), Tirmizî (no. 644) ve İbn Mâce (no. 1819), Abdullah b. Nâfi' an Muh. b. Salih el-Tem-mâr ani'z-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Atlâb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.Tirmizî, isnadı hakkında "hasen garîb" hükmü vermiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/15.

[39] Lafız Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1605), Tirmizî (no. 643) ve Nesâî (zekât 26, V, 42), Su'be an Hubayb b. Abdirrahman an Abdirrahman b. Mes'ûd an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[40] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1606, 3413) Yahya b. Maîn an Haccâc an ibn Cüreyc kale: uhbirtu ani'z-Zührî an Urve an Âise senedi ile tahrîc etti. Görüldüğü gibi İbn CUreyc ve ZUhrî arasında bir râvi düşürülmüştür. Ancak bunu Abdürrezzâk ve Dârekutnî vasıtasız olarak rivayet etmişlerdir. İbn Cüreyc'in mü-dellis olduğu bilindiğine göre zayıf bir râviyi zikretme­yerek mübhem bırakması mümkündür. Dârekutnî'ye göre bu hadis Salih b. ebi'l-Ahdar ani'z-Zührî an Saîd an Ebî Hureyre tarikiyle de rivayet edilmiş; ayrıca bu ri­vayet ise Ma'mer, Mâlik ve Ukayl tarafından Saîd b. el-Müseyyeb'in mürseli olarak rivayet edilmiştir (Neyi IV, 153).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[41] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3415), Ahmed b. Hanbel an Abdirrezzâk ve Muh. b. Bekr an İbn Cüreyc an EbVz-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti. Bir vask, yaklaşık 200 kg'dır.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[42] Bu mürsel tıadisi Muvanaûa (musaKaı no. z, s. 703-4; yer almıştır.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[43] Heysemî'ye göre mürsel olan bu rivayetin isnadı sahih­tir (Mecma' III, 76).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[44] Râvilerinden Anbese b. Saîd el-Basrî zayıf olmakla bir­likte, kimilerince tevsik edilmiştir (Mecma' III, 77).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[45] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1607), Muh. b. Yahya b. Fâ-ris an Saîd b. Süleyman an Abbâd an Süfyân b. Hüseyn ani'z-Zührî an Ebî Umâme b. Sehl an ebîhî senedi ile; Nesâî ise (zekât 27/1, V, 43) yakın mânâsı ile İbn Vehb an Abdikelîl b. Humeyd ani'z-Zührî... asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Ricali Sahîh ricalidir (Neyi IV, 154).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[46] Bu hadisi Tirmizî (no. 638), Alî b. Hasrem an İsâ b. Yû­nus ani'l-Haaan b. Unıâre an Muh. b. Abdirrahman b. Ubeyıl an İsâ b. Talha an Muâz senedi ile tahrîc etti. Tirmizî daha sonra, bu bâbda sahîh bir hadisin olmadı­ğını bu hadisin ise Musa b. Talha'dan mürsel olarak ri­vayet olunduğunu söyledikten sonra, râvilerinden Ha-san'ın hadiste zayıf oluşuna dikkat çekmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[47] Bu rivayet daha önce Tirmizî'nin de söylediği gibi Talha'nın oğlu Musa'nın mürseli olarak ma'rûttur. Talha ile, vasledilmesi münkerdir. Nitekim Bezzâr da el-Hâris b. Nebhân'dan başkasının bunu Talha'ya ref etmediğini söylemiştir. İbn Adî, miinekkid imamların Haris'i zayıf addettiklerini bildirmiştir (Neyi IV, 151).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/16.

[48] Bu mevkufu Buhârî (zekât 33, II, 122), bâb girişinde isnâdsız, muallak olarak irâd etmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[49] Bu mevkuf hadisi Mâlik (zekât no. 17, s. 253), ani'z-Zührî ani's-Sâib b. Yezîd senedi ile tahrîc etmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[50] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1563), Tirmizî (no. 637) ve Nesâî (zekât 19/1-2, V, 38), Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[51] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1565), Muh. b. İdrîs er-Râzî an Amr b. er-Rebf b. Târik an Yahya b. Eyyûb an Uhey-dillah b. e. Ca'fer an Muh. b. Amr b. Atâ an Abdillah b. Şeddâcl b. el-Hâd an Âise senedi ile tahrîc etti: Râvileri güvenilir kimselerdir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[52] Mâlik (zekât 10, 13, s. 251), an Abdurrahman b. el-Kâsım an ebîhî an Âise senedi ile tahrîc etti. İsnadı sahihtir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[53] Yine Mâlik (zekât 11, s. 250), sahîh olan an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[54] Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma' III, 78).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17.

[55] Bu hadisi Mâlik (zekât 9, s. 249), AbdUrrezzâk (no. 18373), Şafiî (Ümm II, 37), Ahmed (II, 274,285), Dâri-mî (I, 393; II, 196); Buhârî (zekât 66, II, 137; diyât 28, VIII, 46), Müslim (hudûd 45, s. 1334), Ebû Dâvud (no. 3085,4593), Nesâî (zekât 28/2-4, V, 45), İbn Mâce (no. 2509), İbnu'l-Cârûd (s. 364), Tahâvî (III, 276), İbn Hu-zeyme (no. 2326), İbn Hibbân (no. 5973-5), Dârekutnî (III, 151) ve Beyhakî (IV, 155; VIII, 110, 342-3), ez-Ziihrîan Saîdb. el-Müseyyeb ve Ebî Seleme an Ebî Hureyıe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/17-18.

[56] Ebû Dâvud (no. 3087) ve İbn Mâce (no. 2508), Mûsâ b. Ya'kûb ani'z-Zama'î an ammetihî Kuraybe binti Abdil­lah b. Vehb an ümmihâ Kerime binti'I-Mikdâd an Du­ba'a asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[57] Buhârî bunu (zekât 65, II, 136), isnâdsız olarak irâd et­miştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[58] Tirmizî (no. 629), bunu Muh. b. Yahya en-Nîsâbûrî an Amr b. e. Seleme an Sadaka b. Abdillah an Mûsâ b. Yesâr an Nâfi' an ibn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnadı­nın sözgötürdüğünü söyledi. Sadaka'nın hıfzı zayıftır. Nesâî'ye göre bu rivayet münkerdir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[59] Keza bu da Sadaka tarikiyle gelmiştir. (Mecma' III, 77).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[60] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1600-1601), Nesâî (zekât 29, V, 46) ve İbn Mâce (no. 1824), Amr b. el-Hâris an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[61] Bu hadisi Tirmizî (no. 641), Muh. b. Ismaîl an Ibrâhîm b. Mûsâ ani'I-Velîd b. Müslim ani'l-Müsennâ b. es-Sabbâh an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî senedi ile tah­rîc etti ve MUsennâ'nın hadiste zayıf olduğunu, ayrıca bu hadisin Amr b. Şuayb an Ömer b. el-Hatrâb tarikiyle mevkuf olarak rivayet edildiğini söylemiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18.

[62] Mâlik (no. 2732), bunu belâğan irâd etmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/18-19.

[63] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1562), Muh. b. Dâvud b. Süfi yân an Yahya b. Hassan an Süleyman b. Mûsâ Ebî Dâ­vud an Ca'fer b. Sa'd b. Semure an Hubeyb b. Süleyman an ebîhî an Semure senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[64] İlk rivayet Buhârî'ye, diğer ikisi ise Ebu Davud'a aittir.

Bu hadisi Mâlik (zekât no. 52, s. 284), Buhârî (zekât 71, II, 138), Müslim (zekât no. 32, 33, V, 48) ve İbn Mâce (no. 1826), Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Müslim (zekât 14, s. 677), Tirmizî (no. 675) ve Nesâî (zekât 30, 31, V, 46-47), Eyyûb es-Sahtiyânî an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 74, 77, V, 139), Müslim (zekât no. 15, s. 678) ve İbn Mâce (no. 1825), Leys b. Sa'd an Nâfi' un İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 70, II, 138; 2734. nolu rivayetin lafzı), Ebû Dâvud (no. 1612) ve Nesâî (zekât no. 33/2, V, 48), Ömer b. Nâfi' an ebîhî an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (zekât 78, II, 140), Müslim (zekât no. 13, s. 677), Ebû Dâvud (no. 1613) ve Nesâî (zekât 34, V, 49), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1614; 2736. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât 41, V, 53), Abdülazh b. e. Revâd an Nâfi' ... asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 76, II, 139), Müslim (zekât no. 22, s. 679), Ebû Dâvud (no. 1610; 2735. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât no. 45, s. 54), Mûsâ b. Ukbe an Nâfi ...asl-ı senedi ile tahric ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[65] İlk rivayet Buhârî'ye, diğer ikisi ise Ebu Davud'a aittir.

Bu hadisi Mâlik (zekât no. 52, s. 284), Buhârî (zekât 71, II, 138), Müslim (zekât no. 32, 33, V, 48) ve İbn Mâce (no. 1826), Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Müslim (zekât 14, s. 677), Tirmizî (no. 675) ve Nesâî (zekât 30, 31, V, 46-47), Eyyûb es-Sahtiyânî an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 74, 77, V, 139), Müslim (zekât no. 15, s. 678) ve İbn Mâce (no. 1825), Leys b. Sa'd an Nâfi' un İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 70, II, 138; 2734. nolu rivayetin lafzı), Ebû Dâvud (no. 1612) ve Nesâî (zekât no. 33/2, V, 48), Ömer b. Nâfi' an ebîhî an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (zekât 78, II, 140), Müslim (zekât no. 13, s. 677), Ebû Dâvud (no. 1613) ve Nesâî (zekât 34, V, 49), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1614; 2736. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât 41, V, 53), Abdülazh b. e. Revâd an Nâfi' ... asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 76, II, 139), Müslim (zekât no. 22, s. 679), Ebû Dâvud (no. 1610; 2735. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât no. 45, s. 54), Mûsâ b. Ukbe an Nâfi ...asl-ı senedi ile tahric ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[66] İlk rivayet Buhârî'ye, diğer ikisi ise Ebu Davud'a aittir.

Bu hadisi Mâlik (zekât no. 52, s. 284), Buhârî (zekât 71, II, 138), Müslim (zekât no. 32, 33, V, 48) ve İbn Mâce (no. 1826), Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Müslim (zekât 14, s. 677), Tirmizî (no. 675) ve Nesâî (zekât 30, 31, V, 46-47), Eyyûb es-Sahtiyânî an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 74, 77, V, 139), Müslim (zekât no. 15, s. 678) ve İbn Mâce (no. 1825), Leys b. Sa'd an Nâfi' un İbn Ömer asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 70, II, 138; 2734. nolu rivayetin lafzı), Ebû Dâvud (no. 1612) ve Nesâî (zekât no. 33/2, V, 48), Ömer b. Nâfi' an ebîhî an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (zekât 78, II, 140), Müslim (zekât no. 13, s. 677), Ebû Dâvud (no. 1613) ve Nesâî (zekât 34, V, 49), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1614; 2736. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât 41, V, 53), Abdülazh b. e. Revâd an Nâfi' ... asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 76, II, 139), Müslim (zekât no. 22, s. 679), Ebû Dâvud (no. 1610; 2735. no.lu rivayetin lafzı) ve Nesâî (zekât no. 45, s. 54), Mûsâ b. Ukbe an Nâfi ...asl-ı senedi ile tahric ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[67] Bu hadisi Mâlik (zekât no. 53, s. 284), Buhârî (zekât 72, 73, II, 138; 75, 76/2, II, 139), Müslim (zekât no. 17-20, s. 678), Ebû Dâvud (no. 1616-1618), Tirmizî (no. 673), Nesâî (zekât 37, V, 51; 38/1-2, V, 51-52; 39, V, 52; 42, 43, V, 53) ve İbn Mâce (no. 1829), İyâd b. Abdullah an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[68] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1619-1621), ez-Zührîan Ab­dillah b. Sa'lebe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[69] Bu hadisi Tirmizî (no. 674), Ukbe b. Mükrem an Salim b. Nûh an ibn Cüreyc an Amr b. Şu'ayb an ebîhî an ced­dihî senedi ile tahrîc etti ve isnadı hakkında "hasen garîb" hükmünü verdi.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[70] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1622) ve Nesâî (zekât 36, V, 50-51; 40, V, 52), Humeyd ani'l-Hasan an İbn Abbâs asl-ı senedi ile ve Nesâî, Alî b. Meymûn an Mahled an Hişâm an ibn Şîrîn an ibn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler. Ahmed, İbnü'l-Medînî ve Nesâî'ye göre Hasan, İbn Abbâsı işitmemiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/19.

[71] Bu Un Bn Dâvud (no. 1609) ve İbn Mâce (no. IS27X EM fc*rf H-Havlânî an Seyyar b. Abdirrahman e*Saitfimı Mı in im İbn Abbâs aslı senedi ile tahrîc ettiler.Bunu rivayet eden el-Hakim, Bufaârî'nin şartınca sahîh hükmü vermiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/20.

[72] Bu hadisi Nesai (zekat  35/2. V. 49) ve İbn Mâce (no. 1828), Vekt ani's-Sevrî an Seleme b. Küheyl ani'l-Kâ-sım b. Muhaymire an Ebî Ammâr el-Hemdânî an Kays b. Sa'd asl-ı senedi ile;

Ayrıca Nesâî (zekât 35/1, V, 49), İsmail b. Mes'ûd an Yezîd b. Zurey' an Şu'be uni'l-Hakem b. Uteybe ani'l-Kâsım b. Muhaymire an Amr b. Şurahbîl an Kays sene­di ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/20.

[73] Bu hadisi Buhârî (cum'a 29/3,1, 222; zekât II, 137; hi­be 17/2, III, 136; eymân ve'n-nuzûr 3/8, VII, 219; hiyel 15/1, VIII, 66; ahkâm 24, VIII, 114; 41, VIII, 121), Müslim (imaret no. 26-29, s. 1463-5), Ahmed (V, 423) ve Ebû Dâvud (no. 2946), Urve an Ebu Humeyd asl-ı se­nedi ile tahrîc ettiler.

Lafız Müslim'e (no. 27) aittir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/20.

[74] Bu hadisi Müslim (imaret no. 30, s. 1465) ve Ebû Dâ­vud (no. 3581), İsmail b. e. Hâlid an Kays b. e. Hazım an Adi asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/20.

[75] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1625), Nasr b.Alî an ebihî an İbrahim b. Atâ senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/20-21.

[76] Bu hadisi Tayâlisî (no. 667), Ahmed (IV, 360, 361, 364, 365), Dârimî (I, 394), Müslim (zekât 177, s. 757), Tirmizî (no. 647, 648), Ebû Dâvud (no. 1589), Nesâî (ze­kât 14/2, V, 31), İbn Mâce (no. 1802), Taberânî (M. el-Kebîr no. 2352,2361-2,2333-2341), İbn Huzeyme (no. 2341) ve Beyhakî (IV, 136), es-Şa'bî an Cerîr asl-ı se­nedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[77] Bu rivayeti Müslim (zekât no. 29, s. 685), Ebû Dâvud (no. 1589), Nesâî (zekât 14/1, V, 31) ve Beyhakî (IV, 114, 137), Muh. b. ebî İsmail an Abdirrahman b. Hilâl an Cerîr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[78] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1588) ve Beyhakî (IV, 114), Bişr b. Ömer an EbVI-Gusn an Sahr b. İshâk an Abdir­rahman b. Câbir b. Atik an ebîhi asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ebû'1-Gusn, Sabit b. Kays el-Gifâtî olup hakkında ihti­laf olan bir râvidir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[79] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1586), Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an raculin yukâlu lehu Deysem (inin Benî Sedûs) an Besîr b. el-Hasâsiyye asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[80] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1585), Tirmizî (no. 646), İbn Mâce (no. 1808) ve Beyhakî (IV, 97), Leys b. Sa'd an Yezîd b. e. Habîb an Sa'd b. Sinan an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnadı hakkında "garîb" hükmü verdi. Zaafın sebebi, râvisi Sa'd b. Sinan'dır.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[81] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2936), Tirmizî (no. 645) ve İbn Mâce (no. 1809), Âsim b. Ömer b. Katâde an Mah-mûd b. Lebîd an Rafı' b. Hadîc asl-ı senedi ile tahric et­tiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[82] Bu hadisi Ahmed (II, 234), Mûsâ b. Dâvud an İbn Le-hî'a an Yezîd b. e. Habîb an Abdurrahman b. e. Hassan an Muhayyis b. Zibyân an raculin min Benî Cüzam an Mâlik senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[83] Bu hadisi Buhârî (zekât 64, II, 136; mağâzî 35/18, V, 69; da'vât 19/2, VII, 152; da'vât 33, VII, 157), Müslim (ze­kât 176, s. 756-7), Ebû Dâvud (no. 1590), Nesâî (zekât 13, V, 31) ve İbn Mâce (no. 1796), Şu'be an Amr b. Muıre an Abdillah b. e. Evfâ asl-ı senedi ile tahrîc etti­ler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21.

[84] Bu hadisi İbn Mâce (1797), Süveyd b. Saîd ani'l-Velîd b. Müslim ani'I-Bahterî b. Ubeydan ebîhîan Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Bahterî ve Süveyd b. Saîd sebebiyle isnadı zayıftır.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/21-22.

[85] Bu hadisi Müslim (zekât 167-8, s. 752-4), Ebû Dâ­vud (no. 2985) ve Nesâî (zekât 95, V, 105-6), ez-Zührî an Abdillah b. el-Hâris b. Nevfel an Abdilmuttalib asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/22.

[86] Bu hadisi Müslim (zekât 167-8, s. 752-4), Ebû Dâ­vud (no. 2985) ve Nesâî (zekât 95, V, 105-6), ez-Zührî an Abdillah b. el-Hâris b. Nevfel an Abdilmuttalib asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/22.

[87] Bu hadisi Tayâlisî (no. 2482), Ahmed (II, 409, 444, 470), Dârimî (I, 386), Buhârî (zekât 60, II, 135; cihâd 188/3, IV, 36), Müslim (zekât no. 161, s. 751), Tahâvî (II, 9), İbn Hibbân (no. 3283) ve Beyhakî (VII, 29), Şu'be an Muh. b. Ziyâd an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/22.

[88] Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 18642), Ahmed (III, 119, 132), Buhârî (buyu1 4, III, 5; lukata 6, III, 94), Müslim (zekât no. 164-5, s. 752) ve Beyhakî (VI, 195; VII, 30), es-Sevrî an Mansûr an Talha b. Musarrif an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/22.

[89] Bu hadisi Buhârî (hibe 7/3, III, 131) ve Müslim (zekât no. 175, s. 756), Muh. b. Ziyâd an Ebî Hureyre asl-ı se­nedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[90] Lafız Nesâî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1650), Tirmizî (no. 657) ve Nesâî (zekât 97, V, 107), Şu'be ani'l-Hakem an ibn e. Râfi' an Ebî Rafı' asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnadı hakkında "hasen garîb" hükmü vermiştir. İbn e. Râfi, Alî b. e. Tâlib'in kâtibi Ubeydullah b. e. Râ-fi'dir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[91] Bu hadisi Ahmed (II, 389, 377), Nesâî (zekât 90/2, V, 99), İbn Mâce (no. 1839), Ebû Ya'lâ (Şehit Ali 291a), İbnü'l-Cârûd (s. 186), Tahâvî (II, 14), İbn Hibbân (no. 3279), Dârekutnî (II, 118) ve Beyhakî (VII, 14), Salim b. ebi'l-Ca'd an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti­ler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[92] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1637), Muh. b. Avfani'1-Fir-yâbî an Süfyân an Ömer el-Bânkî an Atiyye an Ebî Sa­îd senedi ile tahrîc etti.

A â b. Yesâr'm mürseli: el-Ka'nebî an Mâlik an Zeyd b. l..iem an Atâ senedi ile gelmiştir (no. 1635) ve Mâlik (zekât no. 29, s. 268).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[93] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[94] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1630), el-Ka'nebî an Abdil­lah b. Ömer b. Ganim an Abdirrahman b. Ziyâd an Zi­yâd b. Nu'aym el-Hadremi an Ziyâd b. el-Hâris senedi ile tahrîc etti.

Abdurrahman b. Ziyâd b. En'am el-İfrikî, hakkında menfî sözler sarfedilmiş bir râvidir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[95] Bu hadisi Buhârî (zekât 31, II, 121; 62/1, II, 135; hibe 7/5, III, 131) ve Müslim (zekât no. 174, s. 756), Hâlid b. Mihrân el-Hazzâ an Hafsa binli Şîrîn an Ummi Atiyye asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[96] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 25, s. 562), Buhârî (nikâh 18, VI, 124) ve Müslim (zekât no. 173/2, s. 756), Mâlik an Rebî'a b. e. Abdirrahman ani'l-Kâsım an Aise asl-ı se­nedi ile;

Buhârî (zekât 61/2, II, 135; farâid.19, VIV, 9) ve Müs­lim (zekât no. 171), Şu'be ani'l-Hakem an ibrahim ani't-Esvecl an Aişe asl-ı senedi ile; Buhârî (hibe 7, III, 131) ve Müslim (zekât no. 172-173, s. 755-6), Abdurrahman b. el-Kâsım an ebîhî an Aise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[97] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1638), el-Hasan b. Muh. b. es-Sabbâh an EbîNu'aym an Satıl b. Ubeyd et-Tâ'î an Besîr asl-ı senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/23.

[98] Bu hadisi İbnü'l-Mübârek (Zühd no. 648), Şafiî (Ümm II, 51), Ahmed (II, 431, 538, 418, 331), Humeydî (no. 1154), Dârimî (I, 395), Müslim (zekât no. 63, s. 702), Tirmizî (no. 661), Nesâî (zekât 48/2, V, 57-58), İbn Mâ-ce (no. 1842), İbn Huzeyme (no. 2425), İbn Hibbân (no. 270, 3305, 3308, 3309) ve Beyhakî (IV, 190, 176), Saîcl  b. Yesâr an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Buhârî (zekât 8, II, 113; tevhîd 23/2, VIII, 177-8), Ab­dullah b. Dînâr an Ebî Salih an Ebf Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/24.

[99] Bu rivayeti Abdürrezzâk (no. 20050), Ahmed (II, 268, 404, 471), Tirmizî (no. 662), İbn Huzeyme (no. 2427) ve el-Hâkim (II, 333), el-Kâsım b. Muh. an Ebî Hurey­re asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.  

Tirmizî, isnadı hakkında "hasen sahîh" hükmü vermiş­tir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/24.

[100] Bu hadisi Tayâlisî (no. 2587), Ahmed (II, 296), Müslim (zühd no. 45, s. 2288), İbn Hibbân (no. 3344) ve Beyhakî (IV, 133), Abdülazîz b. e. Seleme an Vehb b. Keysân an Ubeyd b. Umeyr an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tah­rîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/24.

[101] Bu hadisi Nesâî (49/2-3, V, 59), Muh. b. Âdân an Saîd  b. e. Saîd ve'l-Ka'kâ' an Ebî Hureyre ve Muh. b. Aclân an Zeyd b. Eşlem an Ebî Salih an Ebî Hureyre tarikleri ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/24.

[102] Bu hadisi Ahmed (1,96), Vekî' an Süfyân es-Sevrî an Ebî İshâk ani'l-Hâris an Alî senedi ile tahrîc etti.                    

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/24.

[103] Bu hadisi Tirmizî (no. 2484), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Ahmed ez-Zübeyrî an Hâlidb. Tahmân Ebî'l-Alâan Husayn b. Abdirrahman an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti  ve isnadının "hasen garîb" olduğunu söyledi.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[104] Bu hadisi Ahmed (III, 14,64), Buhârî (hibe 35, III, 145; zekât 36, II, 123; menâkıbu'l-Ensâr 45, IV, 263; edeb 95, VII, 112), Müslim (imaret 87, s. 1488), Ebû Dâvud  (no. 2477), Nesâî (cihâd 11, VII, 143), Ebû Ya'lâ (no. 1271), İbn Hibbân (no. 3238) ve Beyhakî (IX, 15), ez-Zilhıî an Ata b. Yezîd an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[105] Bu hadisin isnadı, Heysemî'ye göre hasendir (Mecma' III,  115).          

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.                                                        

[106] Bu hadisi Tirmizî (no. 664), Ukbe b. Mukrem an Abdil-lah b. Isâ an Yûnus b. Ubeyd ani'l-Hasan an Enes sene­di ile tahrîc etti ve isnadı hakkında "bu tarikten hasen-garîbtir" dedi.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[107] Bu hadisi Buhârî (zekât 27, II, 120), Müslim (zekât no. 57, s. 700) ve Beyhakî (IV, 187), Süleyman b. Bilâl an Muâviye b. e. Müzerrid an Saîd b. Yesâr an Ebî Hurey­re asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[108] Bu hadisi Nesâî (cihâd 45/3, VI, 48), İsmaîl b. Mes'ûd  an Bisr b. el-Mufaddal an Yûnus ani'l-Hasan an Sa'sa'a b. Muâviye an Ebî Zeır senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[109] Bu hadisi Müslim (zekât no. 39, s. 692), Vekî' an Süfyân es-Sevrî an Muzâhim b. Züfer an Mücâhid an Ebî Hu­reyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/25.

[110] Bu hadisi Tayâlisî (no. 987), Ahmed (V, 279,284), Müs­lim (zekât no. 38, s. 691), Tirmizî (no. 1966), İbn Mâce (no. 2760), Taberânî (I, 57a), İbn Hibbân (no. 4228, 4627) ve Beyhakî (VII, 467), Eyyûb es-Sahtiyânî an Ebî Kilâbe an Ebî Esma er-Ruhabî an Sevbân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[111] Bu hadisi Buhârî (îmân 41/2,1,20; mağâzî 12/11, V, 17; nafakât 1/1, VI, 189), Müslim (zekât no. 48, s. 695), Tir­mizî (no. 1965) ve Nesâî (zekât 60/4, V, 69), Şu'be an Adîb. Sabit an Abdillah b. Yezîd an Ebî Mes'ûd asl-ı se­nedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[112] Râvilerinden Abdullah b. Âmir el-Eslemî hakkında Ebû Hatim "metruk değildir" demiştir, ancak zayıftır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma' III, 117).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[113] Bu hadisi Ahmed (IV, 131, 132) iki ayrı tarikten olmak üzere Buhayr b. Saîd an Hâlid b. Ma'dân ani'1-Mikdâm asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mec­ma'III, 119).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[114] Beyhakî ve diğerleri bu hadisi Ebû Hureyre ve bir grup sahabenin tarikinden tahrîc ettiler. Beyhakî'nin ifadesi ile bu tariklerin tümü zayıftır, ancak biraraya gelince ha­disin sübûtunu güçlendirmektedir (Tergîb VI, 116).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[115] Bu hadisi Buhârî (zekât 8/1, II, 113; 16/2, II, 116; fiten 25/1, VIII, 101), Müslim (zekât no. 58, s. 700) ve Nesâî (zekât 64/2, V, 77), Şu'be an Ma'bed b. Hâlid an Hari­se asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[116] Bu hadisi Buhârî (zekât 9, II, 114), Müslim (zekât no. 59, s. 700), Ebû Ya'lâ (Şehit Ali 341b) ve İbn Hibbân (no. 6731), Ebû Usame an Büreyd b. Abdillah b. ebî Bürde an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26.

[117] Râvilerinden İsâ b. Abdillah b. Muh. zayıftır. Ayrıca İbnü'1-Cevzî, bu hadisi uydurma hadisler arasında irâd et­miştir (Feyd III, 195).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[118] Bu hadisi Tirmizî (no. 3369), Muh. b. Bessâr an Yezîd b. Harun ani'l-Avvâm b. Havseb an Süleyman b. e. Süley­man an Enes senedi ile tahrîc etti ve "ancak bu vecihten bildiğimiz garîb bir hadistir" demiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[119] Lafız Müslim'e (zekât no. 75/2, s. 708) aittir. Bu hadisi Şafiî (Ümm II, 52), Ahmed (II, 389,522), Bu­hârî (zekât 28 II, 120; cihâd 89, III, 231; libâs 9, VII, 36-37), Müslim (zekât no. 75-77, s. 708-709), Nesâî (zekât 61, V, 72) ve Beyhakî (IV, 186), Tavus b. Keysân an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[120] Bu hadisi Buhârî (zekât 10/3, II, 114) ve Müslim (zekât no. 66, s. 703), Ebû İshâk an Abdullah h. Ma'kil an Adî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[121] Bu hadisi Mâlik (K. Sifâtu'n-Nebi no. 8, s. 923), Ebû Dâvud (no. 1667), Tirmizî (no. 665) ve Nesâî (zekât 70, V, 81), Abdurrahman b. Büceyd an ceddetihî Ümm i Büceyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında "hasen sahîh" hükmü vermiş­tir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[122] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1677), Leys b. Sa'd an Ebtz-Zübeyr an Yahya b. Ca'de an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Bu hadisi ayrıca Ahmed (II, 358), İbn Huzeyme (no. 2444, 2451), İbn Hibbân (no. 3335), el-Hâkim (I, 414) ve Beyhakî de (IV, 180) tahrîc ettiler. İsnadı hakkında Tirmizî: "İsnadı, Meymûn el-A'ver Ebû Hamza sebebiyle zayıftır" demiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27.

[123] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/27-28.

[124] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1662), Abdülazîz b. Yahya el-Harrânîan Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Muh. b. Yahya b. Habbân an Vâsi' b. Habbân an Câbir senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28.

[125] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1608), Nesâî (zekât 27/2, V, 43-44) ve İbn Mâce (no. 1821), Yahya h. Saîd el-Kattân  an Abdilhanıfd b. Ca'fer an Salih b. e. Arîb an Kesir b. Murre an Av/asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28.

[126] Heysemî'ye göre râvilerinden Hâlid el-Kasrî hakkında menfi sözler sarfedilmiştir (Mecma' III, 113).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28.

[127] Bu hadisin râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma'III, 113; IV, 37).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28.

[128] Bu hadisi Ahmed (II, 235, 386, 438), Dârimî (I, 369), Müslim (birr ve's-sila no. 69), s. 2001), Tirmizî (no. 2029), İbn Huzeyme (no. 2438), İbn Hibbân (no. 3237) ve Beyhakî (IV, 187; X, 235), el-Alâ b. Abdirrahman an ebîhian Ebi Huıeyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.        

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28.

[129] Bu hadisi Tayâlîsî (no. 670), Ahmed (IV, 358), Müslim (zekât no. 69-70, s. 704-706), Tirmizî (no. 2675), Nesâî (zekât 64/1, V, 75-76), İbn Mâce (no. 203), Taberânî (no. 2372-5), İbn Hibbân (no. 3297) ve Beyhakî (IV, 175), el-Münzir b. Cerîr b. Abdillah an ebfhi asl-ı sene­di ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/28-29.

[130] Bu hadisi Buhârî (zekât 14, II, 115), Müslim (zekât 78, s. 709), Nesâî (Zekât 47, V, 55-56) ve Beyhakî (IV, 191; VII, 34), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/29.

[131] Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi o, (zekât 18/2, II, 117), Mûsâ b. İsmail an Vüheyb an Hişâm b. Urve an ebîhîun EbîHureyre isnadı ile tahrîc etmiştir.

Buhârî (nafakât 2/1, VI, 189-190) ve Ebû Dâvud (no. 1676), el-A'meş an Ebî Salih an EbîHureyre asl-ı senedi ile;

Buhârî (zekât 18/1, II, 117; nafakât 2/2, VI, 190) ve Ne­sâî (zekât 60/3, V, 69), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Huıeyre asl-ı senedi ile;

Nesâî (zekât 53, V, 62), Kuteybe an Bekr an İbn Âdân an ebîhîan Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/29.

[132] Bu hadisi Mâlik (sadaka 8, s. 998), Buhârî (zekât 18, II, 118), Müslim (Zekât no. 94, s. 717), Ebû Dâvud (no. 1648), Nesâî (zekât 52, V, 61) ve Beyhakî (IV, 197), Mâlik an Nâfı' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/29.

[133] Bu hadisi Mâlik (sadaka 8, s. 998), Buhârî (zekât 18, II, 118), Müslim (Zekât no. 94, s. 717), Ebû Dâvud (no. 1648), Nesâî (zekât 52, V, 61) ve Beyhakî (IV, 197), Mâlik an Nâfı' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/29.

[134] Bu hadisi Nesâî (zekât 51, V, 61), Yûsuf b. İsâ ani'l-Fadl b. Musa an Yezîd b. Ziyâd b. ebi' l-Ca'd an Cami' b. Şeddûd an Tank senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir, Yezîd dışındakiler Sahîh ricâlindendir.         

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/29.  

[135] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1673-4), Muh. b. İshâk an Âsim b. Ömer b. Katâde an Mahmûd b. Lebîd an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/30.

[136] Bu hadisi Mâlik (sadaka 2, s. 995), Ahmed (III, 141), Dârimî (I, 390), Buhârî (zekât 44, II, 196; vekâlet       2819-15, III, 65; vasâyâ 10, III, 190; vasâyâ 26, III, 195; tef-sîr Âl-i İmrân 5, V, 169; eşribe 13, VI, 247), Müslim (ze­kât no. 42, s. 693), Tahâvî (III, 289), İbn Hibbân (no. 3329,7138) ve Beyhakî (VI, 275), Mâlik an İshâk b. Ab­dillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile; Müslim (zekât no. 43, s. 694), Ebû Dâvud (no. 1689) ve Nesâî (ahbâs 2/5, VI,, 231-2), Hammâd b. Seleme an Sa­bit an Enes asl-ı senedi ile; Buhârî (vasâyâ 17, III, 192), İsmail an Abdilazîz b. Abdillah b. e. Seleme an İshâk an Enes senedi ile tahrîc et­tiler.

2806, Lafzı Müslim'e, 2807. Buhârî'ye (vasâyâ 10, III, 190); 2808.lafzı Buhârî'ye (vasâyâ 17) aittir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/30.

[137] Bu hadisi Mâlik (sadaka 2, s. 995), Ahmed (III, 141), Dârimî (I, 390), Buhârî (zekât 44, II, 196; vekâlet       2819-15, III, 65; vasâyâ 10, III, 190; vasâyâ 26, III, 195; tef-sîr Âl-i İmrân 5, V, 169; eşribe 13, VI, 247), Müslim (ze­kât no. 42, s. 693), Tahâvî (III, 289), İbn Hibbân (no. 3329,7138) ve Beyhakî (VI, 275), Mâlik an İshâk b. Ab­dillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile; Müslim (zekât no. 43, s. 694), Ebû Dâvud (no. 1689) ve Nesâî (ahbâs 2/5, VI,, 231-2), Hammâd b. Seleme an Sa­bit an Enes asl-ı senedi ile; Buhârî (vasâyâ 17, III, 192), İsmail an Abdilazîz b. Abdillah b. e. Seleme an İshâk an Enes senedi ile tahrîc et­tiler.

2806, Lafzı Müslim'e, 2807. Buhârî'ye (vasâyâ 10, III, 190); 2808.lafzı Buhârî'ye (vasâyâ 17) aittir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/30.

[138] Bu hadisi Mâlik (sadaka 2, s. 995), Ahmed (III, 141), Dârimî (I, 390), Buhârî (zekât 44, II, 196; vekâlet       2819-15, III, 65; vasâyâ 10, III, 190; vasâyâ 26, III, 195; tef-sîr Âl-i İmrân 5, V, 169; eşribe 13, VI, 247), Müslim (ze­kât no. 42, s. 693), Tahâvî (III, 289), İbn Hibbân (no. 3329,7138) ve Beyhakî (VI, 275), Mâlik an İshâk b. Ab­dillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile; Müslim (zekât no. 43, s. 694), Ebû Dâvud (no. 1689) ve Nesâî (ahbâs 2/5, VI,, 231-2), Hammâd b. Seleme an Sa­bit an Enes asl-ı senedi ile; Buhârî (vasâyâ 17, III, 192), İsmail an Abdilazîz b. Abdillah b. e. Seleme an İshâk an Enes senedi ile tahrîc et­tiler.

2806, Lafzı Müslim'e, 2807. Buhârî'ye (vasâyâ 10, III, 190); 2808.lafzı Buhârî'ye (vasâyâ 17) aittir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/30.

[139] Bu hadisi Buhârî (zekât 48, II, 128), Müslim (zekât no. 45-46, s. 694-695) ve Tirmizî (no. 635-636), Amr b. el-Hâris an Zeyneb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/30-31.

[140] Bu hadisi Buhârî (zekât 15, II, 116), Muh. b. Yûsuf an İsrâil an Ehî'l-Cüveyriye an Ma'n senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31.

[141] Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 7275, 16619), Ahmed (VI, 44, 278), Buhârî (zekât 17, II, 117; 25-26, II, 119-120; buyu 12, III, 7), Müslim (zekât no. 80-81, s. 710), Ebû Dâvud (no. 1685), Tirmizî (no. 672), İbn Mâce (no. 2294) ve Beyhakî (IV, 192), el-A'meş an Ebî Vâil an Mesrûk un Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31.

[142] Bu hadisi Buhârî (zekât 21/3, II, 118; hîbe 14/2, III, 135, lafız buna ait), Müslim (zekât no. 88, s. 713) ve Nesâî (zekât 62/2, V, 73-4), Hisâm b. Urve an Fâlima binti'l-Münzir an Esma asl-ı senedi ile; Buhârî (zekât 22, II, 118-9), Müslim (zekât no. 89, s. 714) ve Nesâî (zekât 62/3, V, 74), el-Haccâc b. Muh. an İbn Cüreyc an İbn e. Müleyke an Abbâd b. Abdillah ez-Ziibeyr an Esma asl-ı senedi ile; Ebû Dâvud (no. 1699) ve Tirmizî (no. 1960, "hasen sa­hîh"), Eyyûb an İbn e. Müleyke an Esma asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31.

[143] Bu hadisi Buhârî (buyu 12, III, 8; nafakât 5, VI, 192), Müslim (zekât no. 84, s. 711) ve Ebû Dâvud (no. 1687), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm b. Münebbih an Ebî Huıeyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31.

[144] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3565), Tirmizî (no. 670, 2120) ve İbn Mâce (no. 2295), İsmaîl b. Ayyaş an Şurahhîl b. Müslim an Ebî Umâme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnadı hasen ve hasen sahihtir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31.

[145] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3547) ve Nesâî (zekât 58, V, 15-16; umrâ 2/2, VI, 278-9), Hüseyn el-Muallim an Amr b. Şuayb an ebîhîan ceddîhî İbn Amr asl-ı senedi ile tah­rîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/31-32.

[146] Bu rivayeti Ebû Dâvud (no. 3546) ve Nesâî (umrâ 2/1. VI, 278), Habîb el-Muallim ve Dâvud b. e. Hind an Amr b. Şuayb .... asl-ı senedi ile; İbn Mâce (no. 2388), Ebû Yûsuf er-Rakkîan Muh. b. Se­leme ani'I-Müsennâ b. es-Sabbâh an Amr b. Şuayb ... senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[147] Bu hadisi Müslim (zekât no. 83, s. 711) ve Nesâî (zekât 56/1, V, 63-64), Kuteybe an Hâlim b. Süleyman an Yezîd b. e. Ubeyd an Umeyr asl-ı senedi ile; Müslim (no. 82) ve İbn Mâce (no. 2297), Hafs h. Giyâs an Muh. b. Zeyd an Umeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[148] Bu hadisi Mâlik (zekât no. 49, s. 282), Buhârî (zekâ! 59/2, II, 135; hibe 29/3, III, 143; hibe 37, III, 145; cihâd 119/1, IV, 11; cihâd 137/2, IV, 18), Müslim (hibât no. 1-2, s. 1239-40) ve Nesâî (zekât 100/1, V, W%\Zeydb. Eş­lem an ebîhîan Ömer asl-ı senedi ile; lafız bu tarike ait­tir;

Ayrıca yakın mânâsı ile Mâlik (zekât no. 50, s. 282), Bu­hârî (cihâd 119/2, IV, 11; 18, IV, 137) ve Müslim (hiMc no. 3, s. 1240), Mâlik an Nâfı' an İbn Ömer (an Ömer asl-ı senedi ile;

Müslim (hibât 3/2, s. 1240), Tirmizî (no. 668) ve Nesâî (zekât 100/2-3, V, 109), ez-Zührtan Salim b. Abdillah b. Ömer an ebfhî (an ceddihî) asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[149] Lafız Nesâî'ye aittir. O, bunu (zekât 62/1, V, 73), İbn Abdilhakem an Şuayb an Leys an Hulul an ibn ebf Hilâl an Umeyye b. Hind an Ebî Umâme h. Sehl b. Hanîfa sl-ı senedi ile tahrîc etti.

Ebû Dâvud (no. 1700) ise yakın mânâsı ile Müsedded an ismail an Eyyûb an Abdillah b. e. Müleyke an Âise sene­di ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[150] Bu hadisi Mâlik (akdiyye 53, s. 760), Buhârî (vasâyâ 19/1, III, 193), Müslim (zekât 51, s. 696; vasiyyet 12-13, s. 1254), Ebû Dâvud (no. 2881), Nesâî (vasâyâ 7/1, VI, 250) ve İbn Mâce (no. 2717), Hisâm b. Urve an ebî-hî an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[151] Bu hadisi Taberânî, Kesir b. Abdillah b. Amr b. Avfan ebihî an ceddihî tarikiyle tahrîc etmiştir.Bu tarikten gelen hadislere Tirmizî "hasen" hükmü ver­miştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[152] Râvilerinden İbn Lehî'a, hakkında ihtilâf olan birisidir (Mecma'III, 110).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[153] Bu rivayeti Ahmed (IV, 147-8), Alî b. jshâk an İbni'l-Mübârek an Harmale b. lmrân an Yezîd b. e. Habîb an Ebî'l-Hayr an Ukbe senedi ile tahrîc etti.Bu hadisi İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve el-Hâkim de Sahîh Merinde irâd ettiler (Tergîb II, 16).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32.

[154] Utbe b. Yakazân dışındaki râvileri güvenilir kimselerdir. Nesâî'ye göre zayıf, İbn Hibbân'a göre ise güvenilir bir râvidir (Mîzân no. 5480).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/32-33.

[155] Râvilerinden Beşîr b. Meymûn zayıftır (Mecma', III, 130).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/33.

[156] Bu hadisi Tirmizî (no. 2470), Muh. b. Bessâr an Yahya b. Saîd an Süfyân an Ebî Ishâk an Ebî Meysere un Âise senedi ile tahrîc etti ve isnadının "sahîh" olduğunu söyledi. Ebû Meysere, Amr b. Şurahbîl'dir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/33.

[157] Bu hadisi Müslim (zekât no. 53, s. 697), Abdullah b. Muh. b. Esma an Mehdî b. Meymûn an Vâsıl mevlâ Ebî Uyeyne an Yahya b. Ukayl an Yahya b. Ya'mer an Ebî'l-Esved ed-Dîlî an Ebî Zerr senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/33.

[158] Bu hadisi Mâlik (sadaka 14, s. 952), Tayâlisî (no. 2462), İbnü'l-Mübârek (Zühd no. 1342), Ahmed (II, 439), Bu­hârî (ezan 36, I, 169; zekât 16, II, 116; rikâk 24, VII, 185; hudûd 19, VIII, 20), Müslim (zekât no. 91, s. 715-6), Nesâî (âdâbu'l-kudât 2, VIII, 222), İbn Huzeyme (no. 358), İbn Hibbân (no. 4469, 7294) ve Beyhakî (III,

65; IV, 190; VIII, 162; X, 86-7), Hubeyb b. Abdirrahman an Hafs b. Asım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahric ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/33.

[159] Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 20012), Ahmed (II, 15, 55), Buhârî (zekât 52, II, 130), Müslim (zekât no. 103-4, s. 720) ve Nesâî (zekât 83/2, V, 93), ez-Zührîan Humza b. Abdillah b. Ömer an ebîhi asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[160] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1639), Tirmizî (no. 681) ve Nesâî (zekât 92, 93/1, V, 100), Abdülmelik b. Umeyr an Zeyd b. Ukbe an Semure asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[161] Bu hadisi Ahmed (II, 455), Buhârî (buyu' 15/5, III, 9 la­fız bunun; eş-şürb ve'1-musâkât 13/2, III, 79-80), Müs­lim (zekât no. 107, s. 721) ve Nesâî (zekât 83/1, V, 93-94), ez-Zührî an Ebî Ubeyd mevlâ Abdirrahman b. Avf an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Bu hadisi Ahmed (II, 475, 300), Humeydî (no. 1056), Müslim (zekât no. 106, s. 721), Tirmizî (no. 680), İbn Huzeyme (no. 1040) ve Beyhakî (IV, 195), Kays b. e. Hazım un Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[162] Lafız Ebû Davud'a aittir. Bu tarikle Abdürrezzâk (no. 20009), Ahmed (V, 275-6), Ebû Dâvud (no. 1643), Ta­berânî (M. el-Kebîr no. 1433-4) ve el-Hâkim (I, 412), Şu'be an Asım el-Ahvel an Ebî'l-Âliyye an Sevbân asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 994), Ahmed (V, 277, 279, 281), Nesâî (zekât 85/1, V, 96), İbn Mâce (no. 1837), Taberâ­nî (M. el-Kebîr no. 1435) ve Beyhakî (IV, 197), İbn ebî Zi'b an Muh. b. Kays an Abdirrahman b. Yezîd h. Muâviye an Sevbân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Bu hadis sahihtir (Tergîb I, 581).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[163] Bu hadisi Buhârî (zekât 14, III, 129-130; vasâyâ 9/1, III, 189; fardu'l-humus 19/1, IV, 58; rikâk 11, VII, 176), Müslim (zekât no. 96, s. 717), Tirmizî (no. 2463) ve Ne­sâî (zekât 93/2-4, V, 100-103; 50, V, 60), ez-Zührîan Urve b. ez-Zübeyr ve Saîd b. el-Müseyyeb an Hakîm b. Hizam asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[164] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1646) ve Nesâî (zekât 84, V, 95), Kuteybe an Leys b. Sa'd an Ca'fer b. Rebî'a an Bekr b. Sevâde an Müslim b. Mahsîan Ibni'l-Firâsî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/34.

[165] Bu hadisi Tayâlisî (no. 322), Ahmed (I, 388,441), Dârimî (I, 386), Ebû Dâvud (no. 1626), Tirmizî (no. 650-1), Nesâî (zekât 87, V, 97), İbn Mâce (1840), Tahâvî (II, 20), el-Hâkim (I, 407) ve Beyhakî (VII, 24), Hakîm b. Cübeyr an Muhammecl b. Abdirrahman b. Yezîd an ebî-hî an ibn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî'ye göre isnadı hasendir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[166] Bu hadisin uzun bir kıssası vardır. Bunu Ebû Dâvud (no. 1629), Abdullah b. Muh. en-Nüfeylî un Miskîn an Muh. b. el-Muhâcir an Rebî'a b. Yezîd an Ebî Kebse es-Setûlî an Sehl senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[167] Bu hadisi Müslim (zekât no. 105, s. 720), Muh. b. Fudayl an Umâre b. el-Ka'kâ' un EbîZür'a an Ebî Hurey­re asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[168] Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Muh. b. Abdirrahman an Süheyl ve'l-Alâ tarikiyle tahrîc etti. Heysemî, Muhammed'i ta­nımadığını söylemiştir (Mecma' III, 95).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[169] Bu hadisi Nesâî (zekât 89, V, 98), Ahmed b. Süleyman an Yahya b. Adem an Süfyân b. Uyeyne an Dâvud b. Şâbûr an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî senedi ile tah­rîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[170] Bu hadisi Tayâlisî (no. 2146), Ahmed (III, 100, 114, 126), Ebû Dâvud (no. 1641), Tirmizî (no. 1218), Nesâî (buyu 22, VII, 259), İbn Mâce (no. 2198), Tahâvî (III, 6) ve Beyhakî (V, 344; IV, 25), el-Ahdar b. Aclân et-Teymî an Ebî Bekr el-Hanefî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc et­tiler.Lafız Ebû Davud'a aittir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/35.

[171] Bu hadisi Tirmizî (no. 653-4), Abdurrahîm b. Süleyman an Mücâlid an Amir es-Şa'bî an Hubsî asl-ı senedi ile tahrîc etti.Tirmizî, isnadı hakkında "bu vecihten garîb" hükmü vermiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[172] Söz konusu Ebû Saîd hadisini Bezzâr (no. 924) ve Ebû Ya'lâ (no. 1327), Cerîr ani'l-A'mes anAtiyye an Ebî Said asl-ı senedi ile tahtîc ettiler. Ayrıca Ahmeû (1\\, 4, \6) veBezzât (.no. 925), Ebû Beler 6. Ayyâj ani'l-A'mes an Ebî Salih an Ebî Saîd asl-ı se­nedi ile tahrîc ettiler

Heysemi’ye göre Ahmed’in ricali sahih ricalidir.(Mecma’ III, 94).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[173] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1665-6), Fâtima bimi'I-Hü 2841 â-'an Ali) asl-ı senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[174] Bu hadisi İbnü’l-Mübarek (no. 132), Ahmed (I, 389, 407, 442), Ebu Davud (no. 1645), Tirmizî (no. 2326)' ı (M. el-Kebîr 9785-6), el-Hakîm (I, 408 "sa­hih ) ve Beyhakî (IV, 196), Seyyar Ebû'l-Hakem ân Ta­nk b. Şrnab an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler Tirmizi, isnadı hakkında Hasen sahih hükmü  vermiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[175] Bu hadisi İbnü’l-Mübarek (no. 132), Ahmed (I, 389, 407, 442), Ebu Davud (no. 1645), Tirmizî (no. 2326)' ı (M. el-Kebîr 9785-6), el-Hakîm (I, 408 "sa­hih ) ve Beyhakî (IV, 196), Seyyar Ebû'l-Hakem ân Ta­nk b. Şrnab an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler Tirmizi, isnadı hakkında Hasen sahih hükmü  vermiştir.

[176] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[177] Bu hadisin râvileri Taberânî'nin şeyhi Yahya b. Osman b. Salih dışında Sahih ricalidir. O râvi de hakkında men-fi kelâm sarfedilmiş güvenilir bir râvidir (Mecma' III 103).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[178] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[179] Bu hadisi Ahmed (II, 172, 168), Müslim (zekât no. 125, s. 730), Tirmizî (no. 2348), el-Hâkim (IV, 123) ve Bey­hakî (IV, 196), Saîd h. e. Eyyûb an Surahbîl b. Şerîk an Ebî Abdirrahman el-Hubelî an İbn Amr asl-ı senedi ite tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/36.

[180] Bu hadisi Tirmizî (no. 2346-7), Mervân b. Muâviye an Abdirrahman b. e. Şumeyle an Seleme b. Abdillah b. Mıhsan an Ebihi asl-ı senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[181] Bu hadisi Tirmizî (no. 2341), Aiumcya an At.ni.i-samed b. Abdilvâris an Hureys b. es-Sâib ani'l-Hasan Humrân b. Ebân an Osman senedi ile tahrîc etti ve isnâ-di hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[182] Bu hadisleri Tirmizî (no. 2347), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Yahya b. Eyyûb an Ubeydillah b. Zahr an Alî b. Yezîd ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti ve isnadı hakkında "ha­sen" hükmü verdi.

İrâkî: "İsnadında Alî b. Zeyd, el-Kâsım ve Ubeydullah b. Zahr olmak üzere üç zayıf râvi yeralmıştır" demekte­dir (Feyd IV, 312).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[183] Bu hadisleri Tirmizî (no. 2347), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Yahya b. Eyyûb an Ubeydillah b. Zahr an Alî b. Yezîd ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti ve isnadı hakkında "ha­sen" hükmü verdi.

İrâkî: "İsnadında Alî b. Zeyd, el-Kâsım ve Ubeydullah b. Zahr olmak üzere üç zayıf râvi yeralmıştır" demekte­dir (Feyd IV, 312).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[184] Bu hadisi Ahmed (II, 390) ve Buhârî (rikâk 15, VII, 178), Tirmizî (no. 2373), Ebû Bekr b. Ayyaş an Ebî Hu-sayn an Ebî Salih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Ahmed (II, 243), Müslim (zekât 120, s. 726) ve İbn Mâce (no. 4137), Süfyân b. Uyeyne an Ebî'z-Zinâd ani'I-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[185] Bu hadisi Ahmed (II, 395), Buhârî (tefsîru Bakara 48, V, 164), Müslim (zekât no. 102, s. 7İ9), Nesâî (ze­kât 76/1, V, 84-85) ve Beyhakî (VII, 11), Şerîk b. Abdil­lah b. e. Nemir an Atâ b. Yesâr an Ebî Hureyre asl-ı se­nedi ile;Ahmed (II, 260), Ebû Dâvud (no. 1632), Nesâî (zekât 76/3, V, 85) ve İbn Hibbân (no. 3340), Ma'mer ani'z-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Mâlik (sadakat no. 7, 923), Buhârî (zekât 53, II, 132), Nesâî (76/2, V, 85), Tahâvî (II, 64; I, 27), İbn Hibbân (no. 3341) ve Beyhakî (VII, 11), Mâlik an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Müslim (zekât no. 101, s. 719), Kuteybe ani'l-Muğîre-ti'l-Hizâmîan Ebî'z-Zinâd... senedi ile;

Ebu Davud (no. 1631), cerir ani’l-a’meş an Ebi Sahih an Ebi Hureyre asl-ı senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[186] Bu hadisi Ahmed (II, 395), Buhârî (tefsîru Bakara 48, V, 164), Müslim (zekât no. 102, s. 7İ9), Nesâî (ze­kât 76/1, V, 84-85) ve Beyhakî (VII, 11), Şerîk b. Abdil­lah b. e. Nemir an Atâ b. Yesâr an Ebî Hureyre asl-ı se­nedi ile;Ahmed (II, 260), Ebû Dâvud (no. 1632), Nesâî (zekât 76/3, V, 85) ve İbn Hibbân (no. 3340), Ma'mer ani'z-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Mâlik (sadakat no. 7, 923), Buhârî (zekât 53, II, 132), Nesâî (76/2, V, 85), Tahâvî (II, 64; I, 27), İbn Hibbân (no. 3341) ve Beyhakî (VII, 11), Mâlik an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Müslim (zekât no. 101, s. 719), Kuteybe ani'l-Muğîre-ti'l-Hizâmîan Ebî'z-Zinâd... senedi ile;

Ebu Davud (no. 1631), cerir ani’l-a’meş an Ebi Sahih an Ebi Hureyre asl-ı senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37.

[187] Bu hadisi Ahmed (III, 155, 260), Umare b. Zadan an Sabit an Enes asl-ı senedi ile tahric etti, Umare güvenilir bir ravidir, sabit ise sahih ricalindendir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/37-38.

[188] Heysemîye göre râvilerinden Ca'fer b. ez-Zübeyr zav ta İtaiffi!. MfeânMa bu hadisin sahîh olmadığı Ukaden nakledilir. İbnu'l-Cevzî, bu hadisin uydurma a üuguna hükmetmiş, Suyütîde aksini savunmuştur (Feyd, V, 341).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38.

[189] Bu hadisi Buhârî ikâk 30, VII, ,87) ve Müslim (zühd no. 8, .s. 2275), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38.

[190] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38.

[191] Bu mürsel hadisi Mâlik (sadaka no. 9, s. 998), an Zeyd b. Eşlem an Atâ b. Yesâr senedi ile tahrîc etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38.

[192] Bu hadisi Buhârî (ahkâm 17/2, VIII, 111; zekât 51 u 130), Müslim (zekât no. 110-III, s. 723) ve Nesâî (ze­kât 94/5, V, 105), ez-Zührîan Salim b. Abdillah b. Ömer an ehîhîan ceddilî asl-ı senedi ile; Buhârî (ahkâm 17/1), Müslim (zekât no. 112, s. 723-4), Ebû Dâvud (no. 1647) ve Nesâî (zekât 94/1-4, V, 102-104), Abdullah b. es-Sa'dîan Ömer asl-ı senedi ile tah­rîc ettiler.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38.

[193] Ebû Dâvud (no. 2958-9), bunu iki ayrı râvi kanalıyla Süleym'den tahrîc etmiştir.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/38-39.

[194] Bu hadisi Ahmed (VI, 452), Ebû Muâviye an Hişâm b. Hassan el-Kardusi an Kays b. Sa’d an raculin an Ebi’d-Derda senedi ile tahric etti.

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/39.

[195] Bu hadisi Taberânî (M. el-Evsat II, 220b), İbn Hibbân (Mecrûhîn II, 194) ve Ebû Nua'ym (Hilye VIII, 245), Yûsuf b. Esbât an Âiz b. Şurayh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Ebû Hatim ve İbn Tâhir'e göre Âiz zayıf bir râvidir (Mizan no. 4100).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/39.

[196] Ebû Ya'lâ, Müsned'inde tahrîc etmiştir. Heysemî'ye gö­re râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma' III, 104).

Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/39.