TEFSİR BAHSİ......9

Kur'ân İle Belirli Sûre ve Âyetlerinin Fazileti......9

Fatiha ve Bakara Sûrelerinin Tefsiri ile İlgili Hadisler......22

Âl-i İmrân Sûresi......35

Nisa Sûresi......41

Mâide Sûresi......52

En'âm Sûresi......57

A'râf ve Enfâl Sûreleri......60

Berâe (Tevbe) Sûresi......65

Yunus, Hûd, Ra'd ve İbrahim Sûreleri......78

Hicr, Nahl ve İsrâ Sûreleri......83

Kehf ve Meryem Sûreleri......87

Tâha, Enbiya, Hac, ve Müminûn Sûreleri......93

Nûr Sûresi......95

Furkan, Şuâra, Nemi, Kasas ve Ankebût Sûreleri......107

Rûm, Lokman, Secde ve Ahzâb Sûreleri......111

Sebe, Fâtır, Yâsîn, Saffât, Sâd ve Zümer Sûreleri......118

Mü'min, Hâmîm, Es-Secde, Şûra, Zuhruf ve Duhân Sûreleri......123

Ahkâf, Fetih, Hucûrât, Kaf ve Zânyât Sûreleri......127

Tûr, Necm, Kamer, Rahman, Vakıa ve Hadîd Sûreleri......132

Mücâdele, Haşr, Mümtehine, Saf, Cum'a ve Münâfikûn Sûreleri......136

Teğâbün, Talâk ve Tahrîm Sûreleri......140

Nûn, Nûh, Cin, Müzemmil ve Müddesir Sûreleri......147

Kıyamet Sûresinde Kur'ân'ın Sonuna Kadar......150

Kur'ân Okumaya Teşvik, Tilâvet Âdabı, Kur'ân'ı Belirli Küçük Parçalara Ayırma (Hizb) ve Diğer Meseleler......158

Çeşitli Kıraatlerin Caiz Olması, Mufassal Olarak Gelenler, Kur'ân'ın Tertibi ve Te'lifi......164

TAHRİC

 

 

 

 

TEFSİR BAHSİ

6703- Cündeb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah'ın Kitabını (kendi görüşüyle) tefsir ederse, isabet etse (bile) hata etmiş sa­yılır." [Tirmizî ve Ebû Dâvud|

Rezîn şunu ilâve etti: "Kendi görüşü ite (tefsir edip) hata ederse küfre girmiş olur."

6704- tbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Kur'ân hakkında ilimsiz fikir yürü­türse (tefsir ederse) —diğer rivayette— kendi görüşüyle tefsir ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın." [Tirmiri]

6705- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Cibril'in öğrettiği sayılı âyetlerin dışında Kur'ân'ı kendi görüşüyle tefsir etmezdi. "

[Ebû Ya'lâ ve adı belirtilmemiş bir râvi kanalıyla Bezzâr.]

 

KUR'AN İLE BELİRLİ SÛRE VE ÂYETLERİNİN FAZİLETİ

6706- el-Hâris el-A'ver radiyallahu anh'­dan:

"Mescide uğradım, insanların boş konuş­malara daldıklarını gördüm. (Hz.) Ali'ye ge­lip haber verdim. Şöyle dedi:

'Hakikaten bunu yaptılar mı?'

'Evet' dedim.

Şöyle dedi: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

'İlerde fitne olacaktır' 'Peki ondan kurtu­luş nasıl olur, ey Allah'm Resulü?' diye sor­dum. Şöyle buyurdu:

'Allah'ın Kitâb'ına sarılmakla. Çünkü siz­den öncekilerin haber(ler)i ile sizden sonraki­lerin haber(ler)i onun içindedir. Aranızda ve­receğiniz hükümler de onun içindedir. O (Kur'ân) önemli bilgileri ihtiva eder, içinde lü­zumsuz ve maksatsız hiç bir söz yoktur. Kim onu akılsızlığından dolayı terk ederse Allah onun belini kırar. Kim hidayeti ondan başka­sında ararsa Allah onu saptırır. O, Allah'ın sa­pasağlam bir ipidir. O, hikmetli olan zikirdir. O, dosdoğru yoldur. O kendisiyle arzuların sapmadığı, dillerin yalan şeyler söylemediği, alimlerin doymadığı, çok okumakla eskimeyen, harikuladeliği tükenmeyen bir kitaptır. O cin­lerin işitip de şöyle dedikleri bir kitaptır: 'Ger­çekten biz, doğru yola ileten harikulade güzel bir Kur'ân dinledik de ona imân ettik.' (Cin, 1)

Kim ondan bir haber getirirse, doğru söy­lemiş olur. Kim ounla amel ederse ecir alır. Kim onunla hükmederse adil olur. Kim insan­ları ona davet ederse, doğru yola iletmiş olur. Ey (Haris el-) A'ver (bu öğütleri) dinle, kula­ğına küpe olsun!"  [Tirmizî]

6707- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Allah'ın evlerinden bîrinde toplanıp Al­lah'ın Kitâb'ım okuyan, onu aralarında öğre­nip öğreten hiçbir grup yoktur ki Allah, onla­rın üzerlerine sekine (huzur) indirmesin, rah­met onları kaplamasın, melekler onları kuşat­masın. Allah onları kendi katındakilerin için­de anmasın!" |Ebu Dâvud]

6708- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Biriniz ailesine (evine) döndüğünde orada üç semiz hamile deve bulmaktan hoşlanır mı?"

"Evet" dedim. "İste namazda birinizin üç âyet okuması, onun için üç semiz iri deveden daha hayırlıdır" buyurdu. [Müslim)

6709- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hanginiz her gün Buthân'a veya Akik'a gidip, günaha girmeden ve akrabayla ilgisini kesmeden iki tane iri hörgüçlü deve getirmek­ten hoşlanır?"

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, bunu hepi­miz severiz."

Şöyle buyurdu: "Birinizin mescide gidip, orada Allah' in Kitâb' ından iki âyet Öğrenme­si ya da okuması, onun için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet üç deveden, dört âyet dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayıların-ca deveden daha hayırlıdır."

|Ebü Dâvud ve aynı lafızla Müslim.)

6710- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah'ın Kitâb'ında bir harf (bile) okursa onun için bir sevap vardır. Ayrıca her bir sevaba on misli (kadar) verilecektir. Elif-lâmmîm'in bir harf olduğunu söylemiyorum. 'Elif bir harftir; 'lam' bir haftir, 'mim'de bir harftir." [Tirmİzî]

6711- Ebû Ürnâme radiyallahu anh'dan: "Allah, kıldığı iki rekat namazdan daha üstün bir şeyle kuluna kulak vermez.

Kul, namazgahında olduğu sürece, rahmet başına yağar. Ayrıca kullar, ondan çıkan şey gi­bi hiçbir şeyle Allah'a yaklaşmış olamazlar."

Ebû'n-Nasr der ki: "Ondan çıkan" demek­le Kur'ân kastedilmiştir. İş onunla başlar, hü­küm onda olur ve ona döner.. [Tirmizî)

6712- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

Bir adam dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Allah'a en sevimli amel hangisidir?"

"Yolculuğu bitirince tekrar yola başlayan kimsenin durumu."

"Yolculuğu bitirip tekrar yola başlama du­rumu nedir?"

"Kur'ân'ı başından sonuna kadar okur, bitirdikçe yeniden baslar." (Tirmizî)

6713- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rab Teâtâ şöyle buyuruyor: Kur'ân oku­mak, her kimi benden bir istekte bulunmasın­dan alıkorsa ben, ona benden isteyenlere ver­diğimden daha üstününü veririm." [Tirmizî]

6714- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı sesli okuyan, sadakayı açık olarak veren gibidir; Kur'ân'ı gizli okuyan, sadakayı gizli veren gibidir"[Sünen ashabı]

Tirmizî der ki: "Bu, şu demektir: Sessiz Kur'ân okuyan, sesli okuyandan daha üstün­dür. Çünkü riya ve kendini beğenmişlikten emin kıldığı için ilim ehline göre gizli sadaka vermek, açıkça vermekten daha üstündür."

6715- Sehl bin Muâz el-Cühenî, babasın­dan radiyallahu anh:

(Allah Resulü sallallahu aleyh; ve sellem buyurdu:)

"Kim Kur'ân okuyup da onunla amel

ederse, kıyamet gününde babasının başına ışığı dünya evlerindeki güneşin ziyasından daha parlak bir taç giydirilir. Varın, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl ola­cak, bir düşünün?" [Ebû Dâvud]

6716- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Kur'ân okuyup ezberler, helâlini helâl; haramını da haram sayarsa, Allah bu sebeple onu cennete koyar. Ayrıca haklarında cehennemlik hükmü sabit olan ev halkından tam on kişiye de onu şefaatçi kılar." [Tirmizî]

6717- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde Kur'ân gelip şöyle der: 'Ya Rabbi onu süsle!' Bunun üzerine ona keramet tacı giydirir. Sonra şöyle der: 'Ya Rabbi, biraz daha süsle!' Bu defa ona kera­met ebisesi giydirir! Sonra şöyle der: 'Ya Rabbi ondan hoşnut ol!" Allah da ondan hoş­nut olur. Kendisine şöyle denir:

'Oku ve yüksel!' Bunun üzerine okuduğu her âyetin sevabı artırılır."

Tirmizî; ayrıca bu rivayetin sahâbî sözü olmasının daha doğru olduğunu söy'edi.

6718- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı okuyup gereğince amel edene (âhirette) şöyle denir: 'Oku ve (Cennet dere­celerine) yüksel! Dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen, burada da öylece oku! Çünkü senin asıl makamın okuyacağın en son âyetin yanındadır' ITirmizî ve Ebû Dâvud]

6719- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân okumakta mahir (yani ezberi ve okuyuşu güzel) olan, Sefere adı verilen kerim ve itaatkâr meleklerle beraber olacaktır. Kur'ân'ı okumakta zahmet çeken (heceleyen) kimse için ise İki kat ecir vardır."

[Tirmizî, Ebû Dâvud ve aynı lafızla Buharı ve Müslim.]

6720- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü saİlallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân okuyanın hali, turunç (ağaç ka­vunu) gibidir ki, hem kokusu, hem de tadı gü­zeldir. Kur'ân okumayan mü'minin misali hurma gibidir. Tadı güzeldir, ancak kokusu yoktur. Kur'ân okuyan facir ise, kokusu güzel, tadı acı olan reyhan çiçeği gibidir. Kur'ân okumayan fâcir ise, kokusu bulunmayan ve tadı da acı olan Ebû Cefıl karpuzu gibidir.

iyi arkadaşın misali güzel koku satıcısına benzer. Sana ondan bir şey verilmezse bile, kokusundan istifade edersin. Kötü arkadaşın misali ise körükçüye benzer. Kurumundan sa­na bir şey isabet etmese de dumanından ra­hatsız olursun." [EbûDâvud]

6721- Âmir bin Vasile radiyallahu anh'dan: "Nâfi' bin Abdi'I-Hâris, Usfân'da Ömer'e rastladı. Ömer, onu Mekke'de vali olarak gö­revlendirmişti. Ömer onu Usfân'da görünce ona: 'Mekkelilerin başına yerine kimi vekil bıraktın?' diye sordu. 'İbn Ebzâ'yi" dedi. 'İbn Ebzâ kimdir?' 'Azatlılarımızdan bir azatlı.' 'Yerine bir azatlıyı mı bıraktın?' 'O, Allah'ın Kitâb'mı okur, farzlarım da iyi bilir.'

Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: "Peygamberiniz saİlallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur:

Allah bu Kitâb'la birtakım insanların de­ğerini yükseltir; birtakım insanların da de­ğerlerini alçaltır.' [Müslim]

6722- Osman radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saİlallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"En hayırlınız, Kur'ân ı öğrenen ve öğre­tendir." (Buhârî, Ebû Dâvud veTirmİzî]

6723- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saİlallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kur'ân'dan bir şey bilmeyen kimse, ha­rap olmuş ev gibidir." |Tirmizî|

6724- Sa'd bin Ubâde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saİlallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı okuyup (öğrenip) de (sonra) unutan hiçbir kimse yoktur ki, kıyamet günün­de cüzzamlı olarak Allah'a kavuşmasın."

[Ebû DâvııdJ

Rezîn şunu ekledi: "İsterseniz şu âyeti okuyun:

Şöyle dedi; 'Rabbim beni neden kör ola­rak dirilttin. Oysa ben gören biri idim. '(Rab) diyecek ki: 'Sana âyetlerimiz geldi, sen onla­rı unuttun, işte bugün de sen böyle unutulur­sun.' (Tâhâ, 125)

6725- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saİlallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Kur'ân okursa (isteyeceğini yalnız) Allah'tan istesin. Çünkü öyle insanlar gele­cektir ki, Kur'ân okuyup, okudukları karşılı­ğında insanlardan (dünyalık) isteyecekler­dir." [Tirmizî]

6726- Suheyb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'm karam kıldıklarını helâl sayan kimse, Kur'ân'a iman etmemiş olur."

|İkisi de Tirmizî'nindir.]

6727- İbn Ömer radiyallahu anlı'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yanında Kur'ân olduğu halde düşman yurdu­na gitmeyi yasaklamıştır."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Muvattâ. (Mâlik) dedi ki: "Düşmanın onu (mushafı). eline geçirip imha etmesinden korkulduğu için böyle denilmiştir."

Nitekim Eyyûb'ün ifadesine göre düşman

Kur'ân'ı ele geçirmiş ve müslümanlara karşı koz olarak kullanmıştır."

6728- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer Kur'ân bir deri içine konup da ate­şe atılsa yanmaz."

[Ahmed Ebû Yâ'la ve Taberânî, Mu'cemu'l-Ke-bîr'âe.]

Bu hadis: "Kur'ân'ı ezberleyip de (amel etmediği için) cehenneme giren kimse domuz­dan daha kötüdür, şeklinde yorumlanmıştır"

6729- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kur'ân bir zenginliktir. Ondan sonra fa­kirlik olmaz. Ondan başka zenginlik de yoktur."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebfr'de zayıf'bir senedle.]

6730- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde farzlarını yerine getir­memiş, hududunu aşmış, emirlerine muhale­fet etmiş, yasaklarını işlemiş bir adama Kur'ân, insan kılığına girmiş olduğu halde getirilir. Kur'ân şöyle der:

'Yâ Rabbî! Âyetlerimi ona'yüklettin (ez­berlettin). Ne kötü yüklenicidir bu hududları-mı aştı, farzlarımı yerine getirmedi, emirleri­mi terkedip yasaklarımı işledi.' Kur'ân o ka­dar deliller ileri sürer ve saymağa devam eder ki, nihayet kendisine şöyle denilir:

'Haydi onu sana bırakıyorum, hesabını gör!'

O da onun elinden tutup, burnu üstüne sü­rükleyerek doğruca götürüp onu cehenneme atar.

Hududunu koruyan, farzları ile amel eden, emirlerim yerine getiren yasaklarından kaçınan adam da getirilir. Kur'ân onun mü­dafaası olur da şöyle der:

'Yâ Rabbi! Ayetlerimi öyle bir adama yük-ledin ki, hudutlarımı aşmadı, farzlarımı İfa et­ti, emirlerimi yerine getirip yasaklarımdan kaçındı.'Onun lehine o kadar deliller ileri sü­rer ki nihayet kendisine şöyle denilir:

'Onu sana havale ettim, hesabını sen gör!' Bunun üzerine (insan kılığına giren o Kur'ân) onun elinden tutar, üstüne beyaz atlastan elbi­se giydirir, basına kral tacı koyar ve kral ka­resiyle ona su İçirir." [Bezzâr leyyin bir senedle.l

6731- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah'ın Kitâb'ından bir âyet din­lerse, Allah ona kat kat sevab yazar.

Kim onu okursa, Kıyamet gününde o, onun İçin bir nur olur." |Ahmed, leyyin bir senedle.l

6732- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kur'ân binlerce harftir. Yirmi yedi bin harftir. Kim onu sabrederek karşılığını ancak Allah'tan bekleyerek okursa, her harfine kar­şılık olarak Allah onu hurilerle evlendirir."

Taberânî, Mu'cemu' l-Evsafta, şeyhi Mu-hammed bin Ubeyd bin Âdem tarikiyle. Zehe-bî, bu şahsı el-Mîzân isimli eserinde bu riva­yeti ile zikretti. Zehebî'nin dışında başka bir yerde bu râvi hakkında bilgiye rastlamadım.

6733- Üseyd bin Hudayr radiyallahu anh'dan: "Geceleyin o, Bakara sûresini okurken atı yanı başında bağlı idi. At şahlandı. Bunun üzerine Üseyd Kur'ân okumayı kesince at sa-kinleşti. Yine okudu, yine şahlandı. Sustu, yi­ne sakinleşti. Sonra tekrar okudu, yine şahlan­dı. Bunun üzerine Üseyd artık okumaktan vazgeçti. Oğlu Yahya, atın yakınında (yatmak­ta) idi. Ona zarar vermesinden korktu. Çocuğu onun yanından çekince, gözünü göğe kaldırdı; bir de ne görsün, içi kandillere benzeyen par­lak şeylerle dopdolu olan bir sis bulutu.

Sabah olunca karşılaştığı bu fevkalâde hâdi­seyi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e an­latınca Resûlullah şöyle buyurdu: 'Ey İbn Hu­dayr oku, ey Ibn Hudayr oku (yani devam et!)'

'Ey Allah'ın Resulü! (Oğlum) Yahya ata yakın olduğu için (ona zarar vermesinden) korktum. Ayrılıp yanma gittim. Başımı kaldı­rınca bir de ne göreyim; içinde kandilleri andı­ran şeyler bulunan beyaz bulut gölgesi. Niha­yet bu, içinde ışık kümeleri ile göğe yükselerek kayboldu ve onu artık göremez oldum' dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'O gördüğün neydi biliyor musun?'

'Hayır vallahi" dedi.

'İşte onlar sesini dinlemek için yaklaşan me­leklerdi. Eğer devam edip sabaha kadar okusay-dın, onlar da oradan uzaklaşmazlardı ve insanlar onlara bakıp rahatlıkla seyr ederlerdi." |Buharî]

6734- Müslim'in rivayeti:

"Useyd bin Hudayr, gece hurma harma­nında Kur'ân okurken, at aniden şahlandı." Bakara sûresi olduğu belirtilmeyen benzer ri­vayeti nakletti.

6735- Ebû Saîd bin el-Muallâ radiyallahu anh'dan:

"Mescitte namaz kılıyordum. Beni Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem çağırdı; fakat ce­vap veremedim. Sonra yanına varıp dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Namaz kılıyordum.'

Şöyle buyurdu: 'Allah teâlâ: 'Sizi çağırdı­ğı zaman, Allah'a ve Resulüne icabet edin! buyurmadı mı?'

Sonra bana şöyle buyurdu: 'Mescitten çıkmadan sana Kur'ân'da en büyük sûre olan bir sûreyi mutlaka öğreteceğim.' Elim­den tuttu, mescitten çıkarken dedim ki: 'Kur'ân'm en büyük sûresini sana öğretece­ğim dememiş miydin?'

'Evet, o sûre: "Elhamdu lillahi Rabbi'l-Âlemîri'dir. O sûre, Seb'ul-mesânî (yedi âyet) ve bana verilen Kur'ân-ı âzîm'dir' buyurdu.

[Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî]

6736- (Ebû Saîd bin el-Muallâ radiyallahu anh'dan:)

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılmakta olan Ubeyy bin Kâ'b'ı çağır­dı. Namazım bitirince onun yanına vardı. Ubeyy diyor ki: (Mübarek) elini benim elimin üzerine koyarak buyurdu ki:

'Benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de ve ne de Kur'ân'da bulunmayan mükemmel bir sûreyi öğreninceye kadar, mescitten çıkmamamızı umarım.' Benzerini nakletti. [Mâlik]

6737- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"El-Hamdu lillahi Rabbi' l-Alemîn. Kur'ân'in esasıdır, Kitâb'tn anasıdır. Seb-İ me-sânidir (= yedi âyettir)." [Ebü Dâvud ve Tirmizî]

6738- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Cibril, Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem'in yanında otururken, üstünden bir ça­tırdama sesi duydu. Başını kaldırıp şöyle dedi: 'Bu gök kapılarından biridir, bugüne ka­dar hiç açılmadı, sadece bugün açıldı. Ora­dan bir melek indi; dedi ki: 'Bu melek de (ilk olarak) bugün indi, bugüne kadar hiç inme­mişti.' Melek selâm verip şöyle dedi: 'Yalnız sana verilen senden önce hiçbir peygambere verilmeyen şu iki nuru sana müjdelerim: Fâti-hatü' l-Kitâb ve Bakara sûresinin son âyetleri. Onlardan bir harf bile okusan mutlaka karşı­lığında onun sevabını alırsın.' [Müslim ve NesSÎ]

6739-  Ebû Ümâme el-Bâhilî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallaİlahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân okuyun! Çünkü o, kıyamet günün­de okuyup amel edenlere şefaat edici olarak gelecektir. Bakara ile Al-i îmrân sûrelerini oku­yun! Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut yahut iki gölgelik yahut kanatlarım germiş iki kuş taifesi gibi gelip onları okuyanları savuna­caktır. Bakara sûresini okuyun! Çünkü onu okumak bir berekettir. Okumamak ise hüsran ve mahrumiyettir Onun fayda ve bereketlerini kahramanlar bile temin etmeye güç yetiremez-ler." (Râvi) Muâviye bin Sellâm: "Hadiste (kahraman anlamındaki) batal kelimesi ile si­hirbazların kastedildiğini duydum." demiştir.

6740- Diğer rivayette şu ek yer almaktadır: "Herhangi bir kul onu (Bakara'yı) secde­ye varmadan bir rek'atta okur da, Allah'tan bir şey isterse mutlaka Allah ona istediğini verir. (Çünkü) Bu sûre neredeyse dinin tümü­nü ihtiva eder." [Müslim]

6741- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sayıca kalabalık olan bir müfreze gönderdi.

Onlara (Kur'ân'dan) okuttu. Her biri ezberin­de olanı okudu. Yaşça en genç olan bir ada­mın yanına geldi ve sordu:

'Senin ezberinde ne var, ey Fülan?'

Şu cevabı verdi: 'Ezberimde falan falan (sûreler), bir de Bakara sûresi vardır.'

'Ezberinde Bakara sûresi var mı?'

'Evet.'

'Haydi git, onların emîri (kumandam) sen­sin! Çünkü o (sûre), nerdeyse dinin tümünü ihti­va eder.' Heyetin ileri gelenlerinden biri dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! İçindeküerini yaşa­mayacağım korkusu, beni onu öğrenip ezber­lemekten alıkoymuştur.'Bunun üzerine Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Kur'ân'ı öğrenin, okuyun ve onunla amel edin! Çünkü Kur'ân'ı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden kişi, içi misk dolu dağar­cık gibidir; her yerde onun kokusu koklamr. Kur'ân'ı öğrenip, hafızasında olduğu halde uyuyan kimse de, içi misk doldurulup, kapatıl­mış bir kutuya benzer [Tirmizî]

6742- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin; şeytan içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar."

[Müslim ve Tirmizî]

6743- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim geceleyin Bakara sûresinin son iki âyetini okursa o iki âyet o gece ona yeter (de artar)." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvuıl ve Tirmizî]

6744- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Her şeyin  bir tepesi  (zirvesi)  vardır;

Kur'ân'ın zirvesi ise, Bakara süresidir; çünkü onun içinde Kur'ân âyetlerinin efendisi olan bir âyet vardır ki o da Âyete '1-Kürsî'dir." [Tirmizî]

6745- Ubeyy bin Kâ'b radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey Ebû"l-Münzir! Allah'ın kitabından ezberinde olan Kur'ân'ın hangi âyeti sence daha büyüktür?

"Dedim ki: 'Allahu Lâ ilahe illâ huvel-Hayyu'l-Kayyûm' âyeti."

Bunun üzerine göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu: "Ey Ebû'l-Münzir! Sana ilim kolay gelsin!" [Müslim ve Ebû Dâvud]

6746- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bana Ramazan ayının zekât malını bekleme görevi verdi.

Biri yanıma geldi ve yiyecekten avuçla-maya başladı, onu yakaladım ve: 'Seni Al­lah'ın Resulüne götüreceğim' dedim.

'Ben muhtacım, çocuklarım ve ben çok sı­kıntılı bir durumdayız' dedi. Bunun üzerine onu serbest bıraktım. Sabah olunca, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem bana sordu:

'Dün geceki esirin ne yaptı ve ne oldu?' Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü onu yakaladım, çok muhtaç olduğunu söyleyince ona acıdım ve serbest bıraktım.' Şöyle buyurdu: 'O sana yalan söylemiştir, gene gelecektir.''?çygzmb&[

sallallahu aleyhi ve sellem'in bu sözünden do­layı geleceğini bildim ve bekledim. Nihayet geldi ve yine yiyeceği avuçlamaya başladı; yi­ne onu yakalayıp: 'Seni Allah Resulüne ilete­ceğim' dedim. Bana çok muhtaç durumda ol­duğunu bir daha gelmiyeceğini söyleyince, acıdım ve bıraktım. Sabah olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine sordu: 'Ey Ebû Hureyre! Dün geceki esirin ne yaptı?'

Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Halinden şikayet etti, kendi ve çoluk çocuğunun aç ol­duğunu söyleyince, acıyıp bıraktım.'

Şöyle buyurdu: 'O sana yalan söylemiştir, mutlaka yine gelecektir.'

Üçüncü kez bekledim, yine geldi, yiyece­ği avuçlamaya başlaymca yakaladım ve: 'Se­ni Allah Resulüne götüreceğim. Bu üçüncü seferdir sen aynı şeyi söylüyorsun; tekrar gel­meyeceğini ifade ettin, fakat yine geldin' de­dim. 'Bırak beni, sana faydalanabileceğin bir­kaç kelime öğreteceğim' dedi.

'Nedir onlar?' diye sordum. Dedi ki: 'Ya­tağına vardığın zaman Âyete'l-Kürsî denilen Allahu lâ ilahe İllâ huvel-Hayyul-Kayyûm'u sonuna kadar oku! Mutlaka Allah tarafından sana bir bekçi gönderilir, seni korur ve şeytan da sana katiyen yaklaşamaz. Sabaha kadar bu böyle devam eder.' Bunun üzerine onu tekrar serbest bıraktım, sabah olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Ey Ebu Hureyre esirin ne yaptı?' Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü bana yarıyacak birkaç kelime öğreteceğini söyledi, ben de onu ser­best bıraktım.'

'Neymiş onlar?' diye sorunca, şöyle de­dim: 'O bana dedi ki: Yatağına vardığın zaman Âyetel-Kürsî'yi başından sonuna kadar oku: 'Allahu lâ ilahe illâ huvel-Hayyu'l-Kayyûm...' Yine bana dedi ki: Sabaha kadar seni korumak için Allah tarafından bir koruyucu gönderilir ve şeytan da kesinlikle sana yaklaşmaz'.

Sahabiler hayır öğrenmeye çok arzulu idi­ler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle bu­yurdu: 'O yalancının tekidir, ancak bunu doğ­ru söylemiştir. Ey Ebû Hureyre! Üç günden-beri sana gelip giden kimdi, bilir misin?'

'Hayır.'

'O, Seylan'dı.' [BuhârîJ

6747- Ebû Eyyûb radiyallahu anh'dan: "Onun, içinde hurma bulunan bir kileri vardı; gûl denilen cinler gelip oradan hurma aşırırdı. Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şikayet edince, şöyle buyurdu:

'Git, onu görürsen, şöyle de: Allah'ın adı ile Resûlullah' a git!'

Ebû Eyyûb hemen onu yakaladı; bir daha gelmeyeceğine yemin etti... "

Ebû Hureyre'ninkine benzer şekilde riva­yet etti. [Tirmizî]

6748- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Kehf sûresinin başından on âyet ez­berlerse deccâlin fitnesinden kurtulur."

6749- Diğer rivayette:

"Kehf sûresinin sonundan" diye geçer. [Müslim ve Ebû Dâvud]

6750- Tirmizî'nin lafzı:

"Kehf sûresinin başından üç âyet."

6751- el-Berâ radiyallahu anh'dan:

"Bir adam Kehf sûresini okuyordu; atı iki uzun iple bağlı idi. Bir bulut onu sardı, bulut ona yaklaşınca at ürkmeye başladı. Sabah olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e gelip durumu anlattı. Şöyle buyurdu: 'İşte o, Kur'ân (dinlemek) için inen Sekî-ne'(melekjdir.' [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

6752- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her şeyin bir kalbi vardır; Kur'ân'ın kalbi ise, Yâsîn'dir. Kim onu okursa, Yâsîn'siz on kere Kur'ân okumuş gibi kendisine sevap yazdır." [Tirmizî]

6753-  Atâ bin Ebî Rebâh radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu bize ulaştı: "Kim sabahlan Yâsîn'i okursa bütün hacetleri görülür."

[Dârimi, mürsel olarak.]

6754- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim geceleyin Duhan sûresini okursa, yetmişbin melek kendisi için istiğfar etmiş olarak sabahlar."

[Tirmizî; zayıf olduğunu söyledi.]

6755- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim her gece Vakıa sûresini okursa, as­la fakirlik yüzü görmez. Ayrıca Müsebbihât (Sebbihisme rabbike ile başlayan sûreler) içinden bir âyet, bin âyet gibidir." [Rezîn|

6756- Ma'kil bin Yesâr radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim sabahleyin üç kere 'Euzü Billahi's-Semtil-Alîıri der, sonra Haşir sûresinin son üç âyetini okursa, Allah onun için yetmişbin melek görevlendirir; akşama kadar onun için Allah'tan mağfiret dilerler. O gün şayet ölür­se, şehit olarak ölür. Akşamleyin okursa yine aynı sevabı alır." [Tirmizi]

6757- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'da otuz âyettik bir sûre vardır ki, bağışlanıncaya dek okuyanına şefaat eder: Tebârekellezî bi-yedihi'l-mülk (sûresi)."

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tirmizî]

6758- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir adam kabir olduğunu bilmeden bir kabrin üstüne çadır kurdu. İçinden ge­len bir ses Mülk sûresini okuyordu. Onu so­nuna kadar dinledi. Sonra gelip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bu durumu haber verdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: O (sûre) önleyici ve kurtarı­cıdır. Kişiyi kabir azabından kurtarır.' [Tirmizî|

6759- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: 'Bana (Kur'ân'dan birşey) öğret Ey Allah'ın Resulü!' dedi. Şöyle buyurdu: 'Başında Elif Lanı Râ olan sûrelerden üçünü oku!' Dedi ki:

'Yaşlandım, hafızam zayıfladı, dilim ağır-laştı.' Şöyle buyurdu: 'Öyleyse basında Hâ-mîm olan sûrelerden üçünü oku!' Yine ilk söylediği gibi söyleyince, şöyle buyurdu: 'Müsebbehâttan (Sebbİhisme rabbike ile baş­layan sûrelerden) üçünü oku!' yine aynısını söyledi ve ilave etti: 'Bana her türlü hayrı ih-

tiva eden kısa bir sûre Öğret!' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ona 'İzâ zülzilet' sûresini okuttu. Adam: 'Seni hak ile Peygamber olarak gönderene yemin ede­rim ki, asla buna bir şey ilave etmiyeceğim' dedi ve çekip gitti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Adamcağız iki kere kurtuluşa erdi' buyurdu." [Ebû Dâvud]

6760- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Bir adam, başka birinin sürekli Kul huvallahu ehad (sûresini) okuduğunu duydu. Sabah olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip haber verdi. Adam sanki onun bu davra­nışını küçümsüyordu. Bunun üzerine Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, bu (sûre) Kur'ân'in üçte birine eşit­tir.' [Mâlik, Ebû Dâvud, Nesâî ve aynı lafızla Buhârî.]

6761- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Toplanın biraraya gelin, ben size Kur'ân'ın üçte birini okuyacağım." Toplanan toplandı. Sonra Hz. Peygamber çıkıp "Kul-Hu-vallahu Ehad" sûresini okudu. Sonra yine içe­riye gitti. Birbirimize dedik ki: "Galiba kendi­sine bir vahiy geldi de içeriye girdi." Sonra tek­rar çıktı ve şöyle buyurdu: "Ben size Kur'ân'in üçte birini okuyacağımı söylemiştim. Dikkat edin o, (Kul Huvellahu Ehad) Kur'ân'ın üçte birine denktir." [Müslim veTirmizî]

6762- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim günde ikiyüz kere Kul Huvellahu Ehad'ı okursa, (kul hakkı olan) borçları müs­tesna elli senelik günahı silinir. Kim uyurken yatağında sağ tarafına yatıp da yüz kere Kul Huvallahu Ehad (sûresini) okursa, kıyamet gününde Rab Teâlâ ona şöyle der: 'Haydi sağ tarafından cennete gir!' [Tirmizî]

6763- İbnü'l-Mûseyyeb radiyallahu anh'-dan, mürsel olarak;

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)            ;

"Kim Kul Huvallahu Ehad'İ on kere okur­sa, cennette ona bir köşk yapılır. Kim yirmi kere okursa iki köşk yapılır. Kim otuz kere okursa üç köşk yapılır."

Ömer dedi ki: "Ya Resûlallah şu halde cennette köşklerimiz çoğalacaktır." Şöyle bu­yurdu: "Allah'ın bundan daha çok (fazlasını vermeye) gücü vardır." [Dârimî]

6764- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile

birlikte geldim. Bir adamın Kul Huvallahu Ehad'i okuduğunu duydu; şöyle buyurdu: 'Vacip oldu.'

'Ne vacip oldu, ey Allah'ın Resulü?' diye sordum. 'Cennet (vacip oldu)' buyurdu. "

[Mâlik, Tirmizî ve Nesâî.]

6765- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bana misli görülmemiş âyetler nazil ol­du: Muavvizeteyn." (Nâs ve Felâk sûreleri)

[Müslim ve sünen ashabı]

6766- Bir rivayette şunu da ekledi: "(Dua eden) hiç kimse o ikisi (Nâs ve Felâk sûrele­ri) gibi başka bir şeyle isteyemez, (serlerden Allah'a sığman) hiç kimse de onlar gibisiyle sığınamaz."

6767- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ashabından birine şöyle dedi: "Ey Fülan ev­lendin mi?" "Hayır vallahi evlenecek bir şe-) im yok ki?"

"Yanında Kul Huvallahu Ehad da mı yok?"

"Yar."

"İşte al sana Kur'ân'in üçte biri!"

"İıâ câe nasrullahi vel-fethu'yu biliyor musun?"

"Evet."

"İşte sana Km'ân'in dörtte biri."

"Kul yâ eyyühel-kâfirûne'yi biliyor mu­sun?"

"Evet."

"İste sana Kur'ân'in dörtte biri." "Izâ zülzilet (sûresini biliyor musun)?" "Evet."

"tyte sana Kur'ân'in dörtte biri. (Bunlar­la) evlen, evlen!" buyurdu. [Tirmizî]

6768- Diğer rivayet:

"Kim İzû zülzilet sûresini okursa Kur'ân' in yarısını okumuş olur."

6769- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim akşamleyin Duhân sûresinin tümü­nü, Hâmîm Gâfir'in başından 'ileyhi'l-ma-sîr'e kadar ve Ayetel-Kürsî'yi de okursa (ak­şamleyin) sabaha kadar korunmaya alınır; kim bunları sabahleyin okursa, akşama kadar korunmaya alınır." [Tirmizî]

6770- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim sanki gözüyle kıyameti görmüş gibi olmak isterse, su sûreleri okusun: Izeş-Şemsü küvviret, Izes-Semâu'n fetarat, Izes-Semâu n şakkat." [Tirmizî]

6771- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Eliflâmmîm Tenzil süresiyle, Tebârekellezî bi-yedihil-mülk sûresini okumadan uyumazdı."

Tavus, Bu iki sûrenin, Kur'ân'daki diğer sûrelerden yetmiş hasene daha üstün olduğu­nu söylemiştir." [Tirmizî]

6772-  Humeyd bin Abdirrahman radiyal­lahu anh'dan, dedi ki:

"Kul Huvallahu Ehad, Kur'ân'ın üçte bi­ridir. Tebârekellezî bi-yedini T-mülk ise oku­yanını kabrinde savunur." [Mâlik]

6773- Vasile radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bana Tevrat'ın yerine 'Yedi (uzun sûre)', Zebur'un yerine 'el-Mieyn', İncil'in yerine ise 'el-Mesânt (Fatiha) verildi ve Mufassal' (sûreler) ile üstün kılındım."

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

6774-   Onun (Taberânî'nin) Ebû Ümâ-me'den leyyin senedli bir rivayeti ise şöyledir: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rabbim, bana 'Uzun yedileri' Tevrat'ın yerine; 'el-Mieyn'i, incil'in yerine vermiştir. (Kimseye verilmeyen) Mufassal (sûreler) ile de ben üstün kılındım,"

6775- Osman bin Abdullah bin Evs es-Se-kafî, dedesinden: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

''Kişinin mushafsız olarak Kur'ân kıraat etmesinin karşılığı bin derecedir. Mushaf ile okuması İse iki bin derece daha artırır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'ûs leyyin bir senedle.]

6776- Enes radiyallalıu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Kim oğluna Kur'ân'ı yüzünden okuması­nı öğretirse, Allah onun geçmiş ve gelecek gü­nahlarım bağışlar. Kim de oğluna ezbere bir­kaç âyet öğretirse Allah, kıyamet gününde onu dolunay gibi diriltir ve 'Oğluna oku!' de­nir. Okuyacağı her bir âyet karşılığında Allah babasının bir derecesini yükseltir. Ezberinde-kiler bitinceye kadar, derece yükselişi böyle devam eder."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat'ta hafî bir senedle.]

 

 

FATİHA VE BAKARA SURELERİNİN TEFSİRİ İLE İLGİLİ HADİSLER

6777- Abdullah bin Şakîk'den, o da Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'den işiten birisinden:

"Ona bir adam dedi ki: '(el-Mağdûbi aley­hine) gazaba uğrayanlar kimdir?' Hemen ya-hudileri gösterdi. 'Peki, (ed-Dâllin =) sapıtan-lar kimdir?' diye sorunca hemen hıristiyanlan

gösterdi." [Ahmed, daha uzun bir metinle.]

6778-   İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dünyaya gelen hiçbir çocuk yoktur ki başının ortasında Fatihâtu't-Kitâb (el-Hamd süresin)den beş âyet yazılmış olmasın."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsût'ta, leyyhı bir senedle.|

6779- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İsrâiloğullarına 'Haydi kapıdan secde ederek girin ve muradımız (hıtta) günahları­mızın dökülmesidir' deyin de sizi bağışlaya­lım, (Bakara, 58) denildi. Onlar (emri) değiş­tirip kapıdan kıçları üstünde sürünerek girdi­ler ve 'kıl içinde bir habbe' dediler."

|Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

 6780- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellembuyurdu:)

"İsrailoğullan eğer ufacık bir sığır alsa­lardı o, onlar(ın işlediği günah) için yeterdi."

(Bezzâr zayıf 'bir senedle.]

6781- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Yahudiler:  'Bu dünyanın ömrü yedibin senedir. Biz her bin sene için sadece bir gün azaba uğratılırız. Bu da toplam yedi gün ya­par. ' derlerdi" Bunun üzerine Allah şu âyeti in­zal buyurdu: "Dediler ki: Bize ateş ancak sa­yılı günlerde dokunur." (Bakara, 80) [Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'âe.\

6782- Âmir bin Rabîa radiyallahu anh'dan: "Biz bir seferde karanlık bir gecede Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem ile bera­berdik.

Kıblenin nerede olduğunu bilmiyorduk, içimizden herkes kendi tahminine göre namaz kıldı. Sabah olunca bunu Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e anlattık. Hemen: 'Han­gi tarafa yönelirseniz, Allah'ın vechi (zatı) oradadır' mealindeki âyet (Bakara, 115) nazil

oldu." ITinnizîJ

6783- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Rabbim! Bu, beldeyi güvenli kıl, ehlini çeşitli meyvelerle rızıklandır (bilhassa onlar­dan Allah'a ve âhiret gününe inananları)" (Bakara, 126) (diyerek dua eden) İbrahim Aleyhisselam, insanlardan uzaklaşarak tek başına (Mekkeyi) kendine yurt edindi. Fakat Allah "(Ve men kefere =) Küfredenleri de" âyetini indirdi ve: "Müminleri nzıklandırdı-ğım gibi onları da rızıklandırırım" buyurdu.

"Onları azıcık faydalandırırım, sonra ateş azabına girmeye mecbur ederim" dedi. On­dan sonra İbn Abbâs şu âyeti okudu: "Dünya­yı isteyenlere de, âhireti İsteyenlere de, hepsi­ne Rabbinin ihsanından ayırdetmeksİzin veri­riz." (İsrâ20) [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

6784- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye ilk geldiğinde (Ensâr'dan olan) de­delerinin yahut Ensâr'dan dayılarının evlerin­de konakladı. Onaltı ya da onyedi ay boyunca Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Fakat kıblesinin Beyt-i Şerife (Kâ'be'ye) doğru ol­masını arzu ediyordu. Beyt-i Şerife doğru kıl­dığı ilk namaz ikindi namazı olmuştur. Onunla birtakım insanlar da bu namazı kıldılar, sonra onlardan biri çıkıp (başka bir) mescide gitti. Mesciddekileri namazda rükû halindeyken gördü ve şöyle seslendi: 'Allah'a şehadet ede­rim ki ben (biraz önce), Allah Resulü ile birlik­te Kâ'be'ye doğru namaz kıldım.' (Bunun üzerine namazdakiler) hemen selâm vermeden ol­dukları yerde Kâ'be'ye doğru döndüler.

Müslümanların Beytül-Makdis'e doğru namaz kılmaları, yahudilerin hoşuna gidiyor­du, Kâ'be'ye doğru namaz kılmaya başlayın­ca, bunu kınamaya kalkıştılar."

6785- Diğer rivayet:

"Kâ'be kıble olmadan önce, birtakım in­sanlar öldüler ya da öldürüldüler. Onlar (yani daha Önce Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmış olanlar) hakkında ne diyeceğimizi bi­lemedik. Bunun üzerine: 'Allah sizin imanını­zı asla zayi edecek değildir' mealindeki âyet (Bakara, 143) nazil oldu."

6786- Diğer rivayet:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken Kâ'be'ye doğru yönelmeyi arzulardı. Bu sebeple Allah: '('Habibim) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte oldu­ğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyo­ruz' (Bakara, 144) mealindeki âyeti indirdi. Ondan sonra Kâ'be'ye doğru yöneldi. Bunun üzerine 'Birtakım beyinsizler (yani yahudiler) söyle dediler: 'Onları, üzerlerinde bulunduk­ları kıbleden ne çevirdi?'De ki: Doğu da, ba­tı da Allah'ındır; dilediğini dosdoğru yola hi­dayet eder'." (Bakara, 142)

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve benzerini Nesâî.]

6787-  Müslim ve Ebû Dâvud benzerini Enes'ten rivayet etmişlerdir:

"Onda şöyle geçmektedir: Onlar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılarken henüz, rükû-daydılar. Benû Seleme'den bir adam yanlarına uğradı ve şöyle seslendi: 'Dikkat edin, artık kıble Kâ'be'ye doğru çevrilmiştir!' —Bunu iki kere söyledi—. Cemaat hemen rükûdayken Kâ'be'ye doğru döndüler."

6788- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"(Kıyamet günü) Nuh (Aley his selâm) ümme­ti ile beraber gelecek ve Allah ona: 'Tebliğ ettin mi?' diye soracak. O da: 'Evet, Rabbim!' diyecek.

Hemen ümmetine: 'O size tebliğ etti mi?' diye soracak. Onlar: 'Hayır, bize herhangi bir peygamber gelmedi' diyecekler. Bu defa Al­lah, Nuh'a soracak:

'Tebliğ ettiğine dair sana şehadet edecek kimdir?'

'Muhammed ve ümmeti' diyecek. Hakika­ten de onun tebliğ ettiğine dair bizler tanıklık yapacağız. 'İnsanlara şahit olasınız diye biz sizi böylece vasat bir ümmet kıldık' mealinde­ki âyet (Bakara, 143) bunu ifade etmektedir."

[Tirmizî ve aynı lafızla Buhârî.]

6789- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "O, Cenâb-ı Hakk'ın: 'Onlar ki başlarına bir bela geldiği zaman..." mealindeki (Baka­ra, 156) kavlini şöyle yorumladı: Allah şunu bildirmiştir; Müslümanm başına bir belâ gelip de Allah'ın emrine teslim olup: 'Biz Allah'a aitiz ve şüphesiz O'na dönücüleriz' dediği za­man ona şu üç haslet yazılır: Allah'tan salât, rahmet ve hidayet yolunun gerçekleşmesi. Ni­tekim Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem şöyle buyurmuştur: 'Kim musibet anında 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn' derse, Al­lah onun bu musibetini telafi edip onun sonu­nu İyi kılar.' [Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de]

6790- Urve radiyallahu anh'dan: "Âişe'ye sordum ve dedim ki: 'Allah: 'Sa­fa ile Merve Allah'ın şeâir(alâmetler)inden-dir. Kim Bey t'i hac veya umre yaparsa, o iki­sini tavaf etmesinde hiç- bir sakınca yoktur.' (Bakara, 158) buyurdu. Vallahi öyleyse Safa ile Merve'yi tavaf etmeyenin herhangi bir gü­nahı yoktur, ben bunu böyle anlıyorum ve böyle yorumluyorum; acaba siz ne dersiniz?'

Âişe cevap verdi: 'Ey kız kardeşimin oğ­lu! Ne kötü söyledin! Eğer bu, senin yorumla­dığın gibi olsaydı 'Onları tavaf etmeyene her­hangi bir günah, terettüp etmez' şeklinde ol­malıydı. Halbuki bu âyet Ensâr hakkında in­miştir. Çünkü onlar müslüman olmadan önce, cahiliyette Müşellel mevkiindeki azgın Me-nât'a tapıyorlar, ona telbiye getiriyorlardı. Bu niyetle ihram giyenler Safa ile Merve'yi tavaf etmekte sakınca görürlerdi. Müslüman olunca bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordular. Dediler ki: 'Ey Allah'ın Resulü, biz­ler Safa ile Merve arasını tavaf etmeyi mah­zurlu görüyoruz.' Bunun üzerine Allah: 'Safa ile Merve, Allah'ın şeârindendir...'âyetini (Bakara, 158) indirdi.'

(Âişe) dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bu ikisini tavaf etmeyi sün­net kılmıştır."

Zührî der ki: "Ebû Bekr bin Abdurrah-man'a bu hadisi bildirdim; şöyle dedi: Bunu ilk defa duyuyorum. İlim ehlinden bir çok şeyler duymuştum; fakat Aişe'nin anlattıkla­rını ilk kez duyuyorum ki ona göre Menât için ihrama girenler, Safa ile Merve'yi tavaf et­mekten sakımrlarmış. Allah, Beyt'in tavafını zikredip de Safa ile Merve arasındaki tavafı zikretmeyince, dediler ki: 'Ey Allah'ın Resû-lü! Biz Safa ile Merve'yi tavaf ederdik. Hal­buki Allah Beyt'in tavaf edilmesini zikretti, Safâ'yı zikretmedi. O ikisini tavaf etmemizde bir sakınca var mıdır?' Bunun üzerine Allah: 'Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir' me­alindeki âyeti indirdi."

Ebû Bekr devamla der ki: "Bu âyete kulak ver! Bu âyet, cahiliyet devrinde Safa ile Mer­ve'yi tavaf etmekten çekinenlerle, tavaf et­mekten çekinmeyenler hakkında nazil olmuş-

tur. Allah Beyt-i şerifi tavaf etmeyi emredip de Safa ile Merve'den bahsetmediği için, müslüman olduktan sonra da bunları tavaf et­mekten çekindiler ve sakınca gördüler. Bunun üzerine bu âyet nazil olmuş ve tavaf edilme­lerinde herhangi bir sakıncanın bulunmadığı­nı beyan etmiştir."

6791- Diğer rivayet:

"Ensâr ve Gassân, müslüman olmadan ön­ce, Menât için telbiyede bulunurlardı ve Safa ile Merve'yi tavaf etmekten kaçınırlardı. Safa ile Merve'yi tavaf etmekten çekinmek ve Me­nât için ihrama girmek onlarda atalardan kalan bir gelenek idi. Bu hususu (müslüman oldukla­rında) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordular Bunun üzerine Allah: 'Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir'm&âhndeki âyeti (Ba­kara, 158) inzal buyurdu." [Altı hadis imamı.]

Derim ki: "Safa ile Merve'yi tavaf etme­mekte üzerimize bir sakınca var mıdır?" iba­resi sadece Buhârî'ye aittir. Ancak (Buhâ-

rî'nin) Yûnînî ve diğer nüshalarında mânânın da gerektirdiği gibi "Safa ile Merve'yi tavaf etmemizde bir sakınca var mıdır?" şeklinde "lâm" mevcut değildir.

Allah en doğrusunu bilendir.

6792- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, de­di ki:

"İsrâiloğullannda diyet yok, kısas vardı. Allah Teâlâ, Muhammed ümmetine ise şöyle buyurdu: 'Öldürülenler hakkında size kısas farz kılınmıştır (Hür olan hür ile, köle köle ile, kadın kadınla kısas edilir. Öldüren, ölenin kardeşi tarafından affedümişse, kendisine örfe uymak ve affedene) güzellikle (diyet) ödemek gerekir'(Bakara, 178) Buradaki af, taammü­den öldürmelerde kişinin diyet almayı kabul etmesi demektir. Örfe uymak ve affedene gü­zellikle ödemeye gelince, (mağdur tarafın) uy­gun miktarda diyet istemesi, öbürünün de bu­nu güzellikle ödemesidir. (Âyetin devamında yer alan) 'Bu, Rabbİnizden size bir hafifletme ve rahmettir'ibaresi de, sizden Öncekilere (sa­dece kısas) farz kılınanlarda olmayan bir ha­fifletme demektir. (Yine âyetin devamında yer alan) 'Bundan sonra aşırıya kaçana acıklı bir azap vardır' ibaresinden diyet almayı kabul et­mesine rağmen (kan davası güderek) katili öl­düren kimse kastedilmiştir. " [Buhâif ve NesâL]

6793- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü do­yuracak kadar fidye verirler" âyeti (Bakara, 184) neshedilmemiştir. Bundan oruç tutmaya güçleri yetmeyen yaşlı erkekle yaşlı kadın kast edilmiştir ki bunlar, her gün için bir yok­sul doyumu fidye verirler.

6794- Diğer rivayet:

"Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü do­yuracak kadar fidye verir" âyetine göre dile­yen kişi, bir yoksulun doyabileceği kadar fid­ye verir ve orucu böylelikle tamamlanmış olur. Ondan sonra Allah buyurdu ki: "Kim (gerekli miktardan) daha fazla fidye verirse bu, onun için daha hayırlıdır. Ancak oruç tut­manız sizin için daha hayırlıdır." Sonra söyle buyurdu: "İçinizden her kim (Ramazan) ayı-

na ulaşırsa o ayın orucunu tutsun. Kim hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısın­ca diğer günlerde oruç tutsun." (Bakara 185)

[Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî]

6795-   Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

"Oruca dayanamayanlar bir düşkünü do­yuracak kadar fidye verir" âyeti nazil olunca, orucu bozup yerine fidye vermek isteyenler oldu. Bunun üzerine: "İçinizden kim Ramazan ayında bulunursa orucunu tutsun" mealindeki

âyet nazil oldu. (Mâlik hariç, Altı hadis imarnı.]

6796-  en-Nu'mân bin Beşîr radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dua ibadetin ta kendisidir."

Sonra: "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim, bana ibadet etmeyi kendilerine yedi­remeyenler, ilerde cehenneme alçaltılmış ola­rak girecektir" mealindeki âyeti (Mü'min, 69) okudu.

Ashabı: 'Rabbimiz yakın mıdır' ki ona giz­lice yalvarahm? 'Uzak mıdır' ki ona yüksek sesle dua edelim? diye sordu" Bunun üzerine:

"Kullarım sana beni sorarlarsa (de ki:) Ben çok yakınım; bana dua ettiğinde dua ede­nin duasını kabul ederim" mealindeki âyeti (Bakara, 186) nazil oldu. [Rezîn.]

[Tİrmizî ve Ebû Dâvud da bir kısmını rivayet ettiler.]

6797- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ey iman edenler sizden öncekilere, oruç

farz kılındığı gibi sizlere de farz kılındı." (Ba­kara, 183) (Bu âyetin tefsirinde İbn Abbâs) dedi ki:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında insanlar, yatsıyı kıldıktan sonra kendilerine, yemek içmek ve cinsî münasebet­te bulunmayı sayarak gelecek günün akşamı­na kadar oruç tutarlardı. Ancak bir adam buna uymayıp kadını ile cima etti. Yatsı namazı geçmişti, orucunu bozmadı. Bu nedenle Allah, geride kalanlar için ruhsat ve kolaylık olsun için, şu âyeti inzal buyurdu: 'Allah, nefsinize

güvenemiyeceğiıüzi biliyordu.'(Bakara, 187) Böylelikle Allah, imsağa kadar kadınlarından faydalanabileceklerini âyetin devamında açık­lamış ve müslümanlara bir ruhsat ve kolaylık ihsan etmiştir." [Ebû Dâvud]

6798- el-Berâ radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir adam akşam olup iftar zamanı geldiğinde şayet iftar etmeden uyuya kalırsa, ne o gece, ne de ertesi gün akşama kadar ye­mek yemeden oruç tutardı.

Ensardan Kays bin Sırma oruçlu idi. İftar zamanı gelince, hanımına gelip: 'Yanında ye­mek var mıdır?' diye sordu. 'Hayır, lâkin gi­der sana bir şeyler bulur gelirim" dedi. Adam gündüz çalıştığı için çok yorgundu, uzandı ve uyuyakaidi. Kadın gelince onu uykuda buldu: 'Eyvah uyuyakalmış' dedi. Ertesi gün öğleye kadar bir şey yemediği için bayıldı.

Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e anlattılar. Bunun üzerine 'Oruç tuttuğu-

nuz günlerin gecesi sizin için kadınlarınızla cima etmeniz helâl kılınmıştır'(Bakara, 187) mealindeki âyet nazil oldu. Müslümanlar bu­na çok sevindiler. Peşinden: 'Beyaz iplik, si­yah iplikten sizce ayırdedilinceye dek yiyin, için!'mealindeki âyet (Bakara 187) nazil ol­du." Henüz "tan yerinde" ibaresi nazil olma­mıştı. [Buhârî ve sünen ashabı.]

6799- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: "Beyaz iplik, siyah iplikten sizce ayırdedi­linceye kadar yiyin, için" mealindeki âyet (Bakara 187) nazil oldu. Henüz "tan yerinde" ibaresi nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar, âyetin nazmındaki "(Hatta yetebeyyene lekû-mü'l-haytu'l-ebyadi min'el-hayti'l-esved =) Beyaz iplik, siyah iplikten ayırdedilinceye ka­dar" kavl-i celîlini yanlış anlayarak ayakları­na beyaz iplikle siyah iplik bağlarlardı. Sonra beyaz ipliği siyah iplikten ayirdedinceye dek yerler, içerlerdi. Bunun üzerine Allah: "Tan yerinde" kısmını inzal buyurdu da, bundan

gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığı ol­duğunu anladılar. [Buhârî ve Müslim]

6800- Adiyy bin Hatim radiyallahu anh'­dan:

"Beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye dek" mealindeki âyet nazil olduğu zaman, be­yaz iplikle siyah ipliği tutup yastığımın altına koydum. Gece onlara bakıp anlamak istedim, fakat bir türlü seçip anlayamadım. Sabah olun­ca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vardım ve durumu anlattım. Şöyle buyurdu:

"Bundan (iplikten) murat gecenin karan­lığı ile gündüzün aydınlığıdır."

6801- Diğer rivayet:

Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem, ona takılarak: "Beyaz İplikle, siyah iplik senin yastığının altında iseler, yastığın olduk­ça geniş olmalı."

6802- Diğer rivayet: Dedim ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Beyaz iplikle siyah iplik nedir? Onlar hakikaten iki iplik midir?" Şöyle buyurdu: "Eğer iki ipliğe baktıysan, hakikaten sen bunu anlayamayacak kadar (anlayışı az) birisin."

[Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

6803- el-Berâ radiyallahu anh'dan:

"Bu âyet bizim hakkımızda nazil olmuştur. Şöyleki insanlar hacdan döndüklerinde evleri­ne kapılarından girmezlerdi. Bir adanı geldi; normal olarak evinin kapısından içeriye girdi. Onu bu yüzden ayıpladılar. Bunun üzerine:

'Evlere arka taraflarından girmeniz iyilik değil; iyiliğe gerçekten eren kişi Allah'a âsi gelmekten korunan kişidir. Artık evlere kapıla­rından girin!' âyeti (Bakara 189) nazil oldu."

(Buhârî ile Müslim.]

6804- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Dedi ki: 'Allah yolunda mallarınızı har­cayın (infak edin), ellerinizle kendinizi tehli­keye atmayınız!' mealindeki âyet (Bakara, 195) infak etmek (Allah yolunda mal harca­mak) hakkında nazil olmuştur." [Buhârî]

6805-   Taberânî,   Mu' cemu' l-Kebîr' d&, Nu'mân bin Beşîr radİyallahu anh'dan:

"Kişi günah işlerdi ve: 'Artık ben asla ba­ğışlanmam' derdi. Bunun üzerine Allah '(Kendinizi) ellerinizle tehlikeye atmayın, ih­san edin! Allah ihsan edenleri sever' mealin­deki âyeti (Bakara, 195) inzal buyurdu."

6806- Eşlem bin İmrân'dan: "Abdurrahman bin Hâlid bin el-Velîd'in

kumandası altında İstanbul şehrini fethetmek için yola çıktık, nihayet oraya vardık. Bizans­lılar, şehrin duvarını arkalarına almışlardı. (İçimizden) bir adam tek başına düşmana hamle yapınca insanlar: 'Yavaş ol, yavaş ol! Lâ ilahe İllallah! Adam kendisini tehlikeye atıyor' dediler. Bunun üzerine Ebû Eyyûb müdahale edip şöyle dedi: 'Bu âyet, biz Ensâr topluluğu hakkında nazil olmuştur. Allah, Peygamber'ine yardım edip İslâm'ı galip kı­lınca, dedik ki: 'Artık işlerimizin başında du­rup, yoluna koyarız.'

Bunun üzerine Allah: 'Ve Allah yolunda infak edin! (Kendinizi) ellerinizle tehlikeye atmayın!' mealindeki âyeti inzal buyurdu.

'Ellerle tehlikeye atmak' demek, cihadı bırakıp sadece işlerimizi yoluna koymak de­mektir. Onun için Ebû Eyyûb, Allah yolunda devamlı savaştı ve nihayet İstanbul şehrinde şehit düşüp orada defnedildi."

[Tirmİzî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.}

6807- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Cahiliyet devrinde, Ukâz, Mecenne ve

Zû'1-Mecâz birer çarşı idiler. İslâm gelince, insanlar hac mevsiminde oralarda ticaret yap­mayı günah saydılar. Bunun üzerine: '(Hac mevsiminde) Rabbinizin fazlını talep etmeniz­de sizin üzerinize hiçbir sakınca yoktur' me­alindeki âyet (Bakara, 198) nazil oldu. İbn Abbâs âyeti bu şekilde okudu."

6808- (îbn Abbâs radiyallahu anh'dan:) "Yemenliler (fazla) azık almadan hacca

gelirler ve 'Biz mütevekkil kimseleriz' derler­di. Mekke'ye geldiklerinde ise insanlardan di­lenirlerdi. Bunun üzerine Allah:

'Azıklanın; ancak biliniz ki, azıkların en iyisi takvadır' mealindeki âyeti (Bakara, 197) inzal buyurdu."

6809- Ebû Ümâme et-Teymî radiyallahu anh'dan:

'Ben hac sırasında ücret karşılığı çalışan bir adamdım. İnsanlar: 'Senin haccın sayıl­maz' diyorlardı.

İbn Ömer'e rastladım ve dedim ki: 'Ey Ebû Abdurrahman! Ben hacc şuasında ücret­le hizmet veriyorum. İnsanlar benim haccı-mm sayılmadığını söylüyorlar.'

Şöyle dedi: 'Sen İhrama bürünüp telbiye getirmiyor musun? Beyt-i Şerifi tavaf etmi­yor musun? Arafat'tan inip Mİna'da (Şeytan) taşlamıyor musun?'

'Evet bunlann hepsini yapıyorum.'

'Şu halde senin haccın makbuldür. Nite­kim bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip senin bana sorduğun sorunun aynısını o'na sordu; ancak Resûlullah cevap vermedi, sükût etti. Nihayet şu âyet nazil oldu;

'(Hac mevsiminde ticaret yapmak suretiy­le) Rabbinizin fazlından istemenizde üzerinize herhangi bir günah yoktur.' (Bakara, 198)

Bunun üzerine o adamı çağırttı ve ona bunu (âyeti) okudu. Ve 'Senin haccın makbuldür' buyurdu. " [Ebû Dâvud]

6810- İbıı Abbâs radiyallahu anh'dan: "İnsanlar tek ümmet idi"  (Bakara 213

âyetinin tefsiri hususunda) şöyle dedi. "İnsan­ların tümü İslâm üzereydiler."

el-Kelbî ise dedi ki: "Küfür üzere idiler, manasındadır."

[Ebû Ya'lâ ve Taberânî, Mit'cemıı'I-Kebîr'de]

6811- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ancak en güzel şeklin dışında, yetimin malına yaklaşmayın" âyetiyle, "Haksız yere yetimlerin mallarını yiyenler sadece karınla­rına ateş doldurmuş olurlar" mealindeki âyet (Nisa, 10) nazil olunca, yanında yetimi olan­lar gidip, yetimlerin yemeğini kendi yemekle­rinden, suyunu kendi sularından ayırdılar. Ye­timin yiyecek ve içeceğinden bir şey artarsa onu onun için sakladılar. Yetim onu ya yerdi

ya da yemezdi de bozulurdu. Tabii bu hare­ketleri onlara zor gelmeye başladı. Bu duru­mu gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e anlattılar. Bunun üzerine: "Sana yetim­ler hakkında soruyorlar. De ki: Onları ıslah etmek daha iyidir. Onları aralarınıza karıştı­rırsanız (zaten) kardeşlerinizdir" mealindeki âyet (Bakara, 220) nazil oldu. Ondan sonra yetimlerin yemeklerini yemeklerine, sularını sularına karıştırdılar; beraber yediler, beraber İçtiler. [Ebû Dâvud ve Nesil]

6812- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

"O halde tarlanıza nasıl isterseniz öyle gelin." (Bakara, 223) (Yani meşru yoldan ol­mak kaydıyla) kişi hanımı ile arka taraftan da cinsî ilişkide bulunabilir. [Buhârî]

el-Humeydî dübür ile fercin kastedildiğini söylemiştir.

6813- Rezîn'in rivayetinde:

İbn Ömer der ki: "Yandan olsun, önden ya da arkadan olsun kişi, hanımı ile (ancak) fer-cinden temas edebilir. Yeter ki (sadece) meş­ru olan fercinden cinsî ilişkide bulunsun."

6814-  Taberânî, Mu'cemu'I-Evsaf'ta ley-yin bir senedle yine İbn Ömer'den:

Dedi ki: "Arkadan yanaşıp (fercinden) te­mas etme ruhsatı bu âyetle verilmiştir."

6815- Leyyin bir senedle onun (M. el-Ev-sat'ta) diğer rivayeti:

İbn Ömer dedi ki:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında bir adam karısına arka taraftan yanaşıp fercinden cinsî münasebette bulundu. Herkes onu ayıplayınca;

'Kadınlarınız sizin tarlamıdır...' mealin­deki âyet nazil oldu."

6816- Câbir radiyallahu anh'dan: "Yahudiler derlerdi: 'Kadına arka tarafın­dan yanaşanın çocuğu şaşı doğar." Bunun üzerine "Kadınlarınız sizin tarlalarmızdır" mealindeki âyet nazil oldu.

|Buhârî, Müslim. Ebû Dâvud veTirmizî]

6817- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Hz. Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki: 'Ey Allah'ın Resu­lü! Ben helak oldum.'

'Seni helak eden nedir?'

'Bu gece bineğimi ters çevirdim (yani ar­ka tarafından yaklaştım).'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona bir cevap vermedi. Bunun üzerine Allah ona: 'Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır. Onlara na­sıl isterseniz öyle geliniz' mealindeki âyeti vahyetti." Yani "ister ön taraftan, ister arka ta­raftan yanaş; yeter ki dübür ve hayizdan ka­çın!" demektir. [Tirmizî]

6818- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "İbn Ömer —Allah onu affetsin—, şöyle

bir yanılgıya düşmüştü. Ensâr'ın şu topluluğu daha Önce putperest idi. Orada Ehl-i kitabdan yahudiler İle beraber idiler. İlimde onları ken­dilerinden üstün görürler, birçok davranışla­rında Yahudilere uyarlardı. Yahudilerin âdet­lerinden birisi de kadınlarına tek yönden (ön­den) yaklaşmaktı. Bunun kadınlar için daha uygun olduğuna inanırlardı.

Ensâr topluluğu da bu âdeti Yahudilerden almışlardı.

Kureyş topluluğu ise, kadınlarını acayip bir şekilde soyarlardı. Kâh sırtüstü yatırırlar­dı, kâh yüzü koyun, kâh yana yatırırlardı.

Muhacirler Medine'ye geldiklerinde, er­keklerinden biri Ensâr'dan bir kadınla evlendi. Kendi âdetlerinde olduğu gibi hanımı ile tema­sa kalkışınca kadın razı olmadı ve dedi ki: 'Bi­ze tek yönden yanaşılırdı. Sen de tek yönden yani önden yanaş, aksi halde benden uzaklaş!' Böylece aralan açıldı. Nihayet Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca Allah ona şunu inzal buyurdu: 'Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır, nasıl isterseniz öyle yaklaşı­nız.' Yani fercinden olmak kaydı şartı ile ön ve arka taraftan, sırtüstü yatırarak onlarla cinsî ilişkide bulunabilirsiniz." [Ebû Dâvud]

6819- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kocalarından boşananlar kendi kendile­rine üç kur' (aybaşı iddeti) beklerler" âyetini (Bakara 228) şöyle yorumladı: Kişi karısını

boşadığında, onu tekrar almak hakkı vardı, is­terse üç kere boşasm. Bu âyet geldi ve ona bir sınır getirdi, böylece bu âdet neshedildi. Allah şöyle buyurdu: "(Meşru) talak iki keredir." (Bakara, 299) [Nesâî ve aynı lafızla Ebu Davud.]

6820- Ma'kil bin Yesâr radiyallahu anh'dan: "Bir kız kardeşim vardı, herkes onunla ev­lenmek istiyordu, fakat ben razı olmuyordum. Nihayet amcamın oğlu gelip benden isteyince verip onunla evlendirdim. Onunla epey yaşa­dıktan sonra (amcamın oğlu) onu ric'î talakla boşadı. Sonra iddeti bitinceye kadar onu terk etti. Sonra tekrar onu benden isteyince, başka­ları da gelip benden onu istediler. Bunun üze­rine ben ona dedim ki:

'Zamanında onu benden birçok kimseler istedi de vermedim. Sen istedin seni onlara tercih edip verdim. Sonra onu talâk-ı ric'î ile boşadın. Pişman olup geri almadm, iddeti bi­tinceye kadar onu terk ettin. Nihayet onu ben­den tekrar istedin, başkaları da benden onu is-

tediler. Vallahi ben onu sana asla vermem.' Bunun üzerine benim hakkımda: 'Kadınları boyadığınız zaman, iddetleri bitince, tekrar kocalarıyla evlenmelerine mani olmayın!' mealindeki âyet (Bakara, 232) nazil oldu.

Ondan sonra yeminime keffâret verdim ve onu onunla evlendirdim."

[Timizî, Ebû Dâvud ve aynı lafızla Buhârî.]

6821- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "O, Cenâb-ı Hakk'm:   "(Vefat iddetini bekleyen) Kadınları istemekte kendilerine teklifte bulunduğunuz...' ayeti (Bakara, 235) hususunda dedi ki: 'Bu, kişinin, kadına senin­le evlenmek istiyorum, yahut kadına ihtiya­cım var; ya da keşke salih bir kadınım olsa!' gibi sözler söylemesidir." [Buhârî]

6822- Ali radiyallahu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ahzâb günü (Hendek savaşında) şöyle dedi: 'Güneş batıncaya kadar bizi (ikindi) orta namazından menettikleri için Allah, onların ka­birlerini ve evlerini ateşle doldursun!'

6823- Diğer rivayet:

"Bizi orta namazdan, ikindi namazından alıkoydular."

6824- Diğer rivayet:

"Sonra (kılamadığı) o namazı akşamla yatsı arasında kıldı."

[Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

6825- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Müşrikler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in güneş kızarıncaya ya da sararın-caya dek, ikindi namazım kılmasına engel ol­dular. Bunun üzerine o, şöyle dedi: 'Bizi orta namazı olan ikindi namazından menettiler. Allah da onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun. —Ya da şöyle dedi—Allah onların içlerini ve kabirlerini ateşle doldur­sun.' [Müslim]

6826- Âişe'nin azatlısı Ebû Yûnus'dan: Âişe bana kendisine bir mushaf yazmamı

emretti ve dedi ki: "Namazlara ve özellikle orta namazına devam edin" âyetine geldiğin­de bana haber ver!"

Oraya gelince kendisine bildirdim ve o âyeti bana şöyle yazdırdı: "Namazlara ve özellikle orta namazına ve ikindi namazına devam edin ve Allah için huşu ve taat ile (na­maza) dürün!" (Bakara 238)

Devamla Âİşe: "Bunu Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem'den duydum."

[Buhârî hariç, altı hadis imamı]

6827-Amr bin Râfi'den:

O, Hafsa'ya mushaf yazıyordu. Hafsa ona şöyle dedi:

"Hâfızû ale's-salavâti ve's-salati'l-vusta (=Namazlara ve özellikle orta namazına devam edin!)" âyetine varınca bana bildir! Bu ayete gelince ona bildirdim. "Şöyle yaz!" de­di: "Ve's-sâlâti' l-vustâ ve salâtil-asri ve kûmu lillahi kânitîn (=Orta namazına ve ikindi na­mazına devam edin ve Allah'a huşu ve taat ile (namaza) durun." [Mâlik]

6828- el-Berâ' radiyallahu anh'dan: "Hâfizû    ala 's-salavât    ve-salâti' l-asr (=Namazlara ve özellikle ikindi namazına de­vam edin/)" âyeti nazil oldu. Biz onu epey za­man okuduk. Sonra Allah onu nesh edip şunu inzal etti: "Hâfizû ala's-salavât ve's-salâti'7-vustâ (=Namazlara ve özellikle orta namaza devam edin!)"

Bir adam dedi ki: "Öyleyse orta namazı, ikindi namazıdır."

el-Berâ şöyle dedi: "O âyetin nasıl indiği­ni ve Allah'ın onu nasıl neshettiğini sana bil­dirdim. Allah en iyi bilendir." [Müslim]

6829- Mâlik'den, dedi ki:

"Bana ulaştığına göre Ali ile İbn Abbâs, Salâlu'I-vustâ'nm (yani orta namazın) sabah namazı olduğunu söylemişlerdir.

Ayrıca Tirmizî, bunu İbn Abbâs ve İbn Ömer'den muallak olarak rivayet etti.

6830- Zeyd bin Sâbİt radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, öğle namazını zevalden sonra sıcağın en şid­detli anında kıldınrdı. Ashabına bundan daha meşakkatli namaz kıldırmamıştır. Bunun üze­rine: 'Namazlara devam edin ve orta namaza da devam edin!' mealindeki âyet nazil oldu. "(Zeyd): 'Ondan önce iki namaz (yatsı ve sa­bah), ondan sonra da iki namaz (ikindi ve ak­şam) vardır.' dedi" [Ebû Dâvud]

Mâlik, bunu Zeyd'den, Tirmizî ise hem ondan, hem de Aişe'den muallak olarak riva­yet ettiler.

6831- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: Hz. Osman'a dedim ki: "İçinizde Ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince, onlar eş-

lerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla ka­dar bıraktıkları mirastan faydalanmaları hu­susunda vasiyet etsinler" âyetini (Bakara, 240) diğer bir âyet neshetti, sen onu (hâlâ) neden yazıyorsun?" Şu cevabı verdi: "Onu yerinde bırakıyoruz. Yerinden hiçbir şeyi oy­natmayız." [Buhârl]

6832- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Dinde zorlama yoktur" âyeti (Bakara, 256) Ensâr hakkında nazil oldu. (İslâm'dan önce Medine'de) Kadının çocuğu yaşamayıp ölürdü de: "Şayet çocuğum olursa ben onu yahudi olarak yetiştireceğim" diye adakta bu­lunurdu. (Yahudi) Nadîroğulları (Medi­ne'den) sürülünce, içlerinde yahudileştirilmiş pek çok Ensâr çocuğu vardı.

Ancak Ensâr: 'Biz çocuklarımızı onlara bırakmayız' dediler. Bunun üzerine Allah: "Dinde zorlama yoktur, doğru yol eğri yoldan ayırdedilmiştir artık" âyetini inzal buyurdu.

[Ebû Dâvud]

6833- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:).

"Şüphe ermekte biz ibrahim'den daha hak sahibiyiz, hani o, şöyle demişti: 'Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!' Al­lah ona: 'inanmıyor musun?' dedi. O da: 'Evet; lâkin kalbimin mutmain olması için göster!' dedi. Allah Hz. Lut'u da esirgesin! Aslında o, pek sağlam bir kaleye sığınmış-tt.Eğer ben Hz. Yusuf'un kaldığı süre kadar hapiste uzun kalsaydım, (zindandan çıkarma teklifinde bulunan) davet edicinin davetine mutlaka icabet ederdim."

[Buhârî, Müslim ve benzerini Tirmizî.]

6834- Ubeyd bin Umeyr radiyallahu anh'dan: Hz. Ömer bir gün sahabeye: '"Sizden her­hangi biriniz hurmalardan ve üzümlerden bir bahçesi olsun istemez mi?' mealindeki âyetin (Bakara, 266) hangi hususta indiği görüşün-desiniz?" diye sordu.

"Allah en iyi bilendir" dediler. Buna kızdı ve şöyle dedi:

"Biliyoruz ya da bilmiyoruz" deyin. Bunun üzerine İbn Abbâs dedi ki: "Ey mü'minlerin emîri! İçimde bu hususta bir düşünce vardır."

"Ey kardeşimin oğlu! Söyle, kendini kü­çük görme!"

"Bu âyetle bir amel için örnek geterİl-miştir."

"Hangi amel?"

"Allah'ın taatiyle amel etmekte olan bir zengine Allah bir şeytan gönderir de, bu defa masiyet işler ve böylece yaptığı ameller boşa gider." |Buhari]

6835- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyleri vererek sakın hayır yapmağa kalkışmayın" mealindeki âyet (Bakara, 267) biz Ensâr topluluğu hakkında nâzü oldu. Şöyle ki bizler hurma yetiştiren kimselerdik. Kişi hurmasından çokluk veya azlık nisbetinde geti­rirdi. Kimisi de bir veya iki hurma salkımı ge­tirip mescide asardı. Suffe ehlinin yiyecek ye­mekleri yoktu. Bunlardan ihtiyacı olan biri çı­kıp geldiğinde sopa ile o salkıma vurur hurma­nın yaşından, kurusundan düşürür ve yerdi. Hayrı düşünmeyenlerden birtakım kimseler ise içinde kalitesiz hurmaların çokça bulunduğu ve bazıları kırık olan adi salkımları getirip asarlar­dı. Bunun üzerine Allah: "Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve size topraktan çıkardığı­mız mahsulün en temizinden infak ediniz, malın kötüsünü seçip vermeyiniz, oysa siz onu (alıcı durumda olsanız) ancak göz yumarak alırsı­nız." (Bakara, 267) âyetini inzal buyurdu. Al­lah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden birine, sadaka olarak verdiği şeyin benzeri, verildiği taktirde onu ancak gö­zünü yumarak ya da utanarak alır." el-Berâ de­di ki: "Bundan sonra her birimiz, yanında bulu­nanın en iyisinden getirir olduk." [Timıizî]

6836- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ademoğluna şeytanın bir dokunuşu var­dır. Meleğin de bir dokunuşu vardır. Şeytanın dokunması, ona şerri işletmek ve hakkı (ger çeği) yalanlatmaktır.

Meleğin dokunması ise; ona hayrı vâdet-mek, hakkı tasdik ettirmektir. Her kim bunu vicdanında bulursa Allah'tan olduğunu bilsin ve Allah'a hamdetsin. Ötekine duçar olan da şeytan'dan Allah'a sığınsın." Ondan sonra şu âyeti okudu:

"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kö­tülüğü emreder." (Bakara, 268)

|İki.vi de Tirmizî'nindir. |

6837- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mallarını gece gündüz; gizli ve açık infak edenler" âyeti (Bakara, 274) Ali hakkında nazil olmuştur. Onun dört dirhemi vardı; biri­ni gece, birini gündüz, birini gizli ve birini de aleni olarak infak etti.

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebfr'de zayıf bir senedlc]

6838- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "îçinizdekini açığa vurmnız da gizleseniz de" mealindeki âyeti (Bakara, 284) bir sonra­ki âyet nesh etmiştir. [Buhârî]

6839- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Göklerdekiler de, yerdekiler de Allah' in­dir. Îçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı hesaba çekecektir" (Bakara, 284) mealindeki âyet nazil olunca kalpten geçenlerden de sorumlu tutacakların­dan korkan ashâb endişeye kapıldılar ve onun karşısında diz çökerek şöyle dediler: "Ey Al­lah'ın Resulü! Namaz, oruç, cihad ve zekât gibi altından kalkabileceğimiz şeyler bize teklif edildi. Şimdi ise sana şu âyet nazil oldu, biz bunun altından nasıl kalkacağız?"

Şöyle buyurdu: "Sizden Önceki kitab ehli gibi 'Duyduk, isyan ettik' mi demek istiyorsu­nuz? Bilakis şöyle söyleyiniz: 'Duyduk, boyun eğdik. Rabbimizden bağışlanma dileriz. Varış ancak sanadır.'

Halk bunu okuyup (kalplerine sindirerek) dilleriyle yalvarır şekilde söyleyince Allah şunu inzal buyurdu:

"Resul, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de. Her biri Allah'a ve meleklerine... (âyetin sonuna kadar) iman et­tiler." (Bakara, 285)

Onlar böyle yapınca Allah, ondan Önceki âyeti neshetti ve şunu inzal buyurdu: "Allah, kişiye gücünün dışında hiçbir şey teklif etmez.

Kazandığı (iyilikler) kendi lehinedir, kazandı­ğı (günahlar da) kendi aleyhinedir. Ey Rabbi-miz, şayet unutursak ya da,hata edersek, bizi sorumlu tutma!" (Peygamber'in bu duasına mukabil) Allah: "Pekâlâ" buyurdu.

"Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yükledi­ğin gibi bize ağır bir yük yükleme!" (Peygam-ber'in bu duasına karşılık) Allah: "Pekâlâ" buyurdu.

"Ey Rabbimiz, takat getiremeyeceğimiz şe­yi de bize yükleme; bizi affet, bizi bağışla, bi­zi esirge! Sen bizim Mevlamızsın! Kâfirler gü­ruhuna karşı bize yardım et!"

(Peygamber'in bu duasına karşılık) Allah: "Pekâlâ" buyurdu. [Müslim)

6840- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şüphesiz, dilleri ile söylemedikçe veya fiilen yapmadıkça Allah, ümmetimin gönülle­rinden geçirdikleri şeyleri bağışlamıştır."

[Malik hariç, altı hadis imamı]

 

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

6841- Âişe radiyallahu anhâ'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem "Sana Kitâb'ı İndiren O'dur. Ondan bir kısım

âyetler muhkemdir kî, bunlar Kiîab'ın anası (aslı)dır" âyetini (Al-i İmrân 7) okudu ve şöyle buyurdu: "Eğer onun müteşâbih olan âyetlerine uyan kimseleri görürseniz anlayın ki, Allah'ın haber verdiği kişiler onlardır ve onlardan uzak durun!"

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî|

6842- Enes ve diğerlerinden: "Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem'e (Al-i İmrân, 7. âyette bulunan) 'er-Râsihûne fı'l-ilmi' (= ilimde derinleşenler)''in kimler olduğunu sordular; şöyle buyurdu: 'Gözü ay­dın, dili doğru, ferci ve karnı iffetli olanlar, ilimde rüsûh bulanlar işte bunlardır.'

[Taberânî, Mu'cemu11-Kebîr'de zayıf bîr senedle.|

6843- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

Ona bir adam dedi ki: "Ben Kur'ân'da bana çelişkili görünen şeyler buluyorum."

"Nedir onlar?"

Bir kısmı şunlardır: "(Sûr'a üflendiği) o gün aralarında soy sop kalmamıştır, birbirle­rini de arayıp sormazlar." (Mü'minûn, 101)

"Birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar." (Safiat, 27)

"Allah'tan bir söz ^izleyemezler." (Nisa, 42)

"Rabbimiz biz müşrikler değildik." (En'am, 23). Böylece onlar müşrik oldukları­nı gizlemiş olacaklardır.

Nâziât sûresinde (27): "Yoksa göğü yarat­mak mı?.." "Ardından yeri düzenlemiştir." Burada göğü yerden önce yarattığını zikretti. Sonra şöyle buyurdu:

"Sîz yeri iki günde yaratanı mı inkar edi­yorsunuz?.." "Isteyerek"e kadar. Burada da yeri gökten önce yarattığını zikretti.

"Allah Gafur'du, Rahîm'dİ."

"Allah Azîz'di, Hakîm'di."

"Alan işitici ve görücü oldu." Sanki Allah daha önce böyleymiş, sonra bu haller geçmiş."

îbn Abbâs şu cevabı verdi: "Aralarında soy sop yoktur"a gelince, bu birinci sûr üfürü-lüşündedir. Üfürüldüğü zaman Allah'ın dile­dikleri hariç göktekiler yerdekiler düşüp öle­ceklerdir. İşte o zaman soylar soplar yoktur ve birbirlerine de bir şey soramıyacaklardir. "Sonra son üfürüşü meydana geldiği zaman, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışacaklardır."

"Rabbimiz biz müşrikler değildik" kavli­ne gelince; Allah, onların ağızlarını mühürle-yecek, azaları konuşacaktır. İşte o zaman Al­lah'ın katında hiçbir sözün gizlenmeyeceği anlaşılacaktır. O'nun yanında:

"inkar edenler: 'Keşke müslüman olsaydık' temennisinde bulunacaklardır." (Hicr, 2) (Di­ğer soruya gelince) İki günde yeri yarattı. Son­ra göğe yönelip onu yedi gök olarak diğer iki günde tesviye etti. Sonra iki günde yeryüzünü düzenledi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Onda dağlar, ağaçlar, taşlar, kayalar, tepeler ya­rattı. "Ardından yeri düzenlemiştir"in mânâsı işte budur. Yeryüzünü içindekilerle beraber dört günde yarattı. Gökleri de iki günde yarattı.

"Allah Gafûr'du, Rahîm'di" kavl-j celilin-de kendisini adlandırdı. Yani O hep böyle ol­muştur ve böyle olmaya da devam edecektir.

Allah ne murad etti ise o oldu. Allah'ın kanununda hiçbir eksiklik ve değişiklik ola­maz. Yazık sana Kur'ân'dan hiçbir şey sana ters gelmesin; hepsi Allah'tandır. Allah'ın ka-tındandir." [BuhârîJ

6844- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Be-

dir'de Kureyş'in işini bitirdikten sonra Medi­ne'ye dönünce yahudileri Kaynukâoğullannın çarşısında toplayıp onlara şöyle hitap etti:

'Kureyş'in (Bedir'de) başına gelenler, si­zin de başınıza gelmeden müslüman olun!'

Şöyle dediler: 'Ey Muhammedi Ku-reyş'ten savaştan anlamayan toy birkaç kim­seyi mağlup etmen seni aldatmasın. Bizimle çarpışırsan nasıl insanlar olduğumuzu görür­sün. Sen bizim gibi (kahraman)1 arla bugüne kadar hiç karşılaşmadın ki.'

Bunun üzerine Allah: 'İnkâr edenlere de ki: 'Siz de mağlup olacaksınız...' ayetini 'Bir grup Allah yolunda çarpışıyordu, ötekisi ise kâfirdi' ibaresine kadar (Âl-i İmrân, 12,13) in­zal buyurdu." [Ebû Dâvud]

6845- el-A'meş'den:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ''Allah kendinden başka hiçbir ilah olmadığı­na şehadet etti..." "(Din) İslâm'dır"& kadar mealindeki âyeti (Âl-i İmrân, 17) okudu ve şöyle dedi: "Ben de Allah'ın şehadet ettiğine şehadet eder, bu şehadeti Allah'a emanet ede­rim. O, Allah katında bir emanettir."

Bu rivayet hakkında A'meş'e sorulduğun­da şöyle dedi: "Ebû Vâil, bana bunu Abdullah (b. Mes'ûd)'dan nakletti ki:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bunu söyleyen kişi kıyamet gününde ge­tirilecek ve Allah şöyle buyuracaktır:

'Kulum bana ahid verdi. Ben ahde vefa edenlerin en iyisiyim. Haydi benim kulumu cennete sokun!'

[Taberânî. Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

6846- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygamberin, peygamberlerden bir dostu vardır. Benim dostum, babam ve Rabbimin dostu olan İbrahim'dir." Sonra şu âyeti okudu:

"Doğrusu İbrahim'e en yakın olanlar, ona uyanlar ile bu Peygamber (Muhammed) ve inananlardır. Allah mü'minlerin dostudur." (Âl-i İmrân 68) [Tirmizî]

6847- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Dedi ki: "İbrahim'in ve İmrân'in ailesi."

(Âl-i İmrân, 33) âyeti hakkında:

"Onlar İbrahim'in neslinden, Yâsîn'in neslinden ve Muhammed'in neslinden inanan kimselerdir."

Allah buyuruyor ki: "İbrahim'e en yakın olanlar, ona uyanlardır."

Onlar, (İbrahim'in dostları) mü'minler ve bu (İçinizdeki) Peygamber ve iman edenlerdir. Allah, mü'minlerin dostudur." [İsnadsız olarak Buhârî]

6848- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "O saliha kadının (Meryem'in): 'Karnım­da/cini azadh bir kul olarak sırf sana adadım' kavlini (Âl-i İnırân, 35) 'Sırf mescide hizmet etmesi için' şeklinde tefsîr etti." |Buhârî]

6849- İbn Abbâs radiyallahu aııh'dan: "(Meryem'i hangisi himayesine alacak

diye) Kalemlerini (kur'a için) atarken sen yanlarında değildin" (Âl-i İmrân, 44) âyeti hakkında dedi ki: "Kur'a çekmek üzere ka­lemlerini (suya) attılar. Kalemler akıntıyla be­raber gitti. Sadece Zekeriyyâ'nın kalemi su­yun Üstüne çıktı." |Buhârî, bâb başlığında]

6850- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ensâr'dan bir adam müslüman oldu.

Sonra dinden döndü, müşriklere katıldı. Son­ra yine pişman oldu ve: 'Benim için Peygam-ber'e sallallahu aleyhi ve sellem'e sorun ba­kalım tevbe etme hakkım var mıdır?' diye ha­ber gönderdi. Bunun üzerine:

'İmanlarından sonra küfre giren bir kavmi Allah nasıl hidayet eder' ayetini 'Gafur'dur, Rahim'dir'e kadar (Âl-i İmrân, 86-89) inzal buyurdu. Bunun üzerine kavmi âyeti hemen ona bildirdi ve adam müslüman oldu." [Nesâî]

6851- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Sevdiklerinizden infak etmedikçe siz bir rü takvaya (iyiliğe) eremezsiniz" âyetini (Âl-i İmrân) duyunca, Allah'ın bana verdiklerini şöyle bir düşündüm. Kendim için "Mercâne" adındaki Rum cariyemden daha sevimli ve kıymetli bir şey göremedim. Hemen onu Al­lah rızası için azat ettim. Allah için eylediğim bir şeyden geri dönmek isteseydim mutlaka Onunla evlenirdim." |Bezzâr, hafi bir senedle.|

6852- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: O, "Allah'tan nasıl korkulması gerekirse öyle korkun!" âyetini (Âl-i İmrân, 102) şöyle tefsir etmiştir: "O'na itaat edilmek, asla kargı gelmemek, şükretmek, asla nankörlük etme­mek, zikretmek ve asla unutmamak."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr''de.]

6853- Ebû Ğâlİb'den:

"Ebû Ümâme, Dimaşk'ın girişinde asıl­mış kelleler görünce şöyle dedi: 'Cehennem köpekleri gök kubbenin altında öldürülenlerin en şerlileridir. Onları öldürenler de insanların en iyileridir.' Sonra şu âyeti okudu:

'Birtakım yüzlerin beyaz olacağı, birtakım yüzlerin de kararacağı gün...' mealindeki âyeti (Âl-i îmrân, 106) okudu. Ona dedim ki: 'Sen bunu gerçekten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duydun mu?'

'Onu ben bir ya da iki, ya da üç —yediye kadar saydı— defa duymasaydım, size anlat­mazdım' dedi." [Tİrmİzî]

6854- Behz bin Hakîm'den, o da babasın­dan, o da dedesinden:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizler insanlar için çıkartılan en hayırlı ümmetsiniz" kavli cehlini (Âl-i İmrân 110) Şöyle yorumladı: "Sizler yetmiş ümmeti ta­mamlıyorsunuz. Onların en iyisi, Allah katında en değerli ve kıymetlisi ise sizlersiniz." [tinnizî]

6855-  Ahmed ve (Taberânî) Mu'cemu'l-Kebîr'dv İbn Abbâs'tan:

"O, 'Sizler en hayırlı ümmetsiniz' (Âl-i İmrân, 110) âyetinde muhatabın Medine'ye hicret edenler olduğunu söylemiştir."

6856- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Abdullah bin Selâm, Sa'lebe bin Saîd,

Esed bin Ubeyd ve yalıudilerden müslüman olan diğerleri, İslâmiyeli kabul ettikleri za­man, hahamları şöyle dediler:

'Muhammed'e ancak kötülerimiz iman el­ti, eğer bunlar iyilerimiz olsalardı, babalarının dinlerini bırakmazlardı.' Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Hepsi bir değildirler. Onlardan geceleri secdeye kapanarak Al­lah'ın âyetlerini okuyup duranlar vardır.' (Âl-i İmrân, 113) [TTaberâhî, Mu'cemu

6857- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin!" (Âl-i İmrân, 118) âyetinde bah­sedilenler "Hâricilerdir."

[Taberânî, Mu'cema'l-Kebir'de.]

6858- Câbir radiyallahu anh'dan:

"O zaman aranızdan iki grup zaaf göster­mişti. Halbuki onların dostu Allah idi." me­alindeki âyet (Âl-i İmrân, 122) bizim hakkı­mızda nazil olmuştur.

O iki grup, Beııû Harise ile Benû Seleme taifeleridir ki onlar bizleriz. Allah onların dostudur buyurduğu için bu âyet, hakkımızda inmemiş olsaydı sevinmezdim.

[Buhârî ve Müslim.]

6859- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem'e gelip şöyle dedi: "Allah buyurdu ki: "Cennetin genişliği gökler ve yer kadardır." (Âl-i İmrân, 133) Peki Cehennem nerededir?" Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cevap yerine ona mukabil bir soru sordu:

"Her şeyi içine alan geceyi bir düşün, pe­ki (o zaman) gündüz nerededir?"

Adam cevap verdi: "Allah'ın dilediği yerde." "Cehennem de Allah' in dilediği yerdedir" buyurdu. [Bezzâr.]

6860- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Safvân bin Ümeyye, Süheyl bin Amr ve el-Hâris bin Hişâm'a beddua ediyordu. Bunun üzerine: 'Allah'ın, onların tevhelerini kabul veya onlara azap etmesi işiyle senin bir ilişi­ğin yoktur. Çünkü onlar zalimlerdir'^mealin­deki âyet (Âl-i İmrân, 128) nazil oldu."

[Buhârî]

6861- Tirmizî:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; 'Allahım Ebû Süfyân'a lanet et! Allahım Haris b. Hişam'a lanet et. Alla­hım Safvân bin Ümeyye'ye lanet et!'

Bunun üzerine hemen: 'Allah'ın onların tevbelerinİ kabul veya onlara azap etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur. Çünkü onlar zalimler­dir.' (Âl-i İmrân, 128) âyeti nazil oldu. Böylece daha sonra Allah onların tevbesini kabul etti, mÜslüman oldular ve İslâm'ı güzel yaşadılar."

Nesâî'nin de benzer rivayeti vardır.

6862- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Uhud günü 'içinizden kiminiz dünyayı, kiminiz de âhireti ister' (Al-i İmrân, 152) âye­ti ininceye kadar, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'İn ashabından dünyayı arzu eden birini düşünemiyordum.

|Ahmed veTaberânî, Mu'cemıı'I-Kebîr.\

6863- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bir peygambere (ganimet ve millet malına) hıyanet etmek yaraşmaz" mealindeki âyet (Âl-i İmrân, 161), Bedir günü kaybolan kır­mızı bir kadife hakkında nazil olmuştur. Çün­kü insanlardan kimisi "Onu belki de Allah'ın Resulü" aldı dedi.' Bunun üzerine Allah mez­kûr âyeti inzal buyurdu. [Tirmizî ve Ebû Dâvud]

6864- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "(Düşmanınız olan) insanlar sizin için bir ordu topladı. Onlardan korkun! (Bu, onların imanını artırdı ve:) 'Allah bize yeter, o ne gü­zel vekildir' dediler" âyeti (Âl-i İmrân, 173) hakkında İbn Abbâs şu yorumu yapmıştır: "Bu sözü İbrahim aleyhisselam ateşe atıldığı zaman söylemiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü bir adam ona: 'İn­sanlar sizin aleyhinizde bir araya geldi' dedi­ği zaman söylemiştir." [Buhârî|

6865- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, harbe çıktığı zaman, birtakım münafıklar geri­de kalıp harbe iştirak etmezler ve Peygamber­le birlikte savaşa katılmadıkları için sevinir­lerdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem döndüğü zaman İse yeminler vererek, ondan özür dilerlerdi. Üstelik yapamadıkları şeyler­den dolayı da Öğünmek isterlerdi. Bu sebeple Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Yaptıklarından dolayı sevinip yapmadıkları şey sebebiyle öğünmek İsteyenlerin azaptan kurtulacakları­nı sanma' (Âl-i İmrân, 188) [Buharı ve Müsüm]

6866-  Humeyd bin Abdirrahman bin Avf radiyallahu anh'dan:

(Halife) Mervan, kapıcısına dedi ki: "Ey Râfi'! Haydi git İbn Abbâs'a sor bakalım. İçi­mizden yaptığma sevinen ve yapmadıkların­dan dolayı da öğünmek isleyen kimse, azaba uğrayacak mı? Yani hepimiz bu yüzden azaba uğrayacak mıyız?" Gitti sordu ve İbn Abbâs şu cevabı verdi:

"Sizin bu âyetle ne ilginiz vardır? Bu âyet Kitâb ehli hakkında nazil olmuştur." Sonra İbn Abbâs: "Hani Allah, kendilerine kitab ve­rilenlerden 'Siz onu mutlaka açıklayacaksı­nız, gizlemeyeceksiniz' diye söz almıştı" me­alindeki âyeti (Âl-i İmrân, 187) okudu. Şunu da okudu: "Yaptıklarına sevinenler ile yap­madıkları şey sebebiyle öğünmek isteyenlerin azaptan kurtulacaklarını sanma." (ÂI-i İm-rân, 188)

İbn Abbâs dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara bir şey sordu, ancak gizleyip açıklamadılar. Ona başka bir şey söy­lediler. Üstelik onun sorduğu hususla verdik­leri (yalan) haberden dolayı sanki doğru haber vermişler gibi övünmek istediler. Bir yandan da ona gerçeği gizlediklerinden dolayı onu inandırdık diyerek sevindiler."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

6867- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, de­di ki:

"Hiçbir iyi ve kötü kimse yoktur ki ölüm, onun için daha hayırlı olmasın." Sonra: "On­lara biz günahlarım daha da artırmaları için mühlet veririz" âyetim (ÂI-i İmrân, 198) oku­du. Şunu da okudu: "Allah katında olanlar, iyiler için daha hayırlıdır." (Âl-i İmrân, 198)

[RezînJ

6868-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Allah'ın hicret ile ilgili olarak kadınlardan bahsettiğini ne duyuyorum ve ne de görüyorum." Bunun üzerine Allah: "Birbirinizden (meydana) ge-

len sizlerden erkek olsun, kadın olsun amel edenin amelini zâyî etmem..." "Nimetin güze­li Allah kalındadır" a kadar âyeti (Âl-i İmrân, 195) inzal buyurdu. |Tirmizî]

 

 

NİSA SÛRESİ

6869- Aişe radiyallahu anhâ'dan: Ona Urve, Cenâb-ı Hakk'ın: "Yetimler hakkında adaleti yerine getirmekten korkar-sanız..." "Mâlik olduğunuz cariye ile yetinin" mealindeki âyet (Nisa, 3) hakkında sordu. Şu cevabı verdi: "Ey kız kardeşimin oğlu! Bu, şunu anlatır: Velisinin himayesinde yetim bir kız olur. Onun güzelliği ve malı velisinin ho­şuna gider ve onunla evlenmek ister. Ancak öte yandan onun mehrini eksik verir. İşte bu ayette mehirlerini tam vermeden onlarla ev­lenmek yasaklanmış, onlarla değil de başkala­rıyla evlenmeleri salık verilmiştir."

Aişe dedi ki: "Bu âyet indikten sonra in­sanlar Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'den bu hususta fetva istediler. Bunun üzerine: "Kadınlar hakkında sana soruyor­lar..." "Ve nikahlamalarını da istediğiniz..." mealindeki âyet (Nisa, 127) nazil oldu. Böy­lece Allah bu âyette onlara şunu açıkladı: Hi­mayelerinde olan yetim kız, mal ve güzellik sahibi olduğu zaman, onunla evlenmek ister­ler fakat mehrini tam olarak vermek istemez­ler. Malı ve güzelliği bakımından istenmeye­cek biriyse onunla evlenmek istemezler ve ondan başka kadınları tercih ederler. Onlar nasıl ki, onu istemedikleri zaman, onunla ev­lenmiyorlarsa, onu istediklerinde de ona adil davranıp mehrini tam vermedikçe onunla ev-lenmemelidirler."

6870- Diğer rivayet:

"Ey kız kardeşimin oğlu! O kadından mu-rad şudur: Velisinin himayesinde olan yelim kız ona malında ortak olur; hem malı ve hem de güzelliği velisinin hoşuna gider ve onunla az mehİr vermek suretiyle (adaletsiz) evlen­mek ister. Ona ancak başkalarının verdiği ka­dar mehir vermeye kalkışır. Bu sebeple onlar hakkında adalet gösterip mehirlerinin âdet olan en yüksek derecesine yükseltilmesi dı­şında velilerin onları nikahlamaları yasak edildi."

Hadiste ayrıca şöyle geçer:

Âişe dedi ki: "Allah Teâlâ'nın size Ki-tâb'da okunan diye sözettiği ilk âyettir ki, bu âyette Allah şöyle buyurmuştur: "Şayet ye­timler hakkında adalet göstermemekten kor-karsanız, size helâl olan kadınlardan nikâh ediverin.'

Aişe dedi ki: "Allah Teâlâ'nın diğer âyet­te 'Onlarla evlenmek isterseniz' buyurması, sizden birinizin himayesi altında bulunan ye­tim kızın malı ve güzelliği az olduğu zaman, ona rağbet göstermemesiyle ilgilidir. Böylece veliler bunlara rağbet göstermedikleri için, adaletli olmaları dışında malına ve güzelliği­ne rağbet ettikleri yetim kadınlarla evlenmek­ten nehy olundular."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6871- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Zengin olan (yetimin malından) çekin­sin, fakir olan da usûlü dairesince (ihtiyaç ve emeğine uygun olarak) yesin!" mealindeki âyet (Nisa, 6), yetimin velisi hakkında inmiş­tir. Bu veli, (eğer zengin ise yetimin malına ve parasına dokunamaz) fakirse, aşırıya kaçma­dan uygun bir şekilde yer.' (Buhârîve Müslim.]

6872- İbıı Abbâs radiyallahu anh'dan: "Akrabalar, yetimler ve yoksullar taksi­matta hazır bulunurlarsa (onlara da verin)" mealindeki âyetin (Nisa, 8) neshedildiğini id­dia edenler vardır. Hayır vallahi neshedilme-miştir. Ne var ki insanlar buna pek aldırmaz­lar. (Miras taksimatında) İki veli vardır: Biri­si mala vâris olur -ki bu taksimde hazır bulu­nan ihtiyaç sahiplerini de rıziklandırır- Bir de yetim velîsi gibi vâris olmayan veli vardır.

İşte bu ikincisi (inaldan başkalarına bağışla bulunamayacağı için taksimde hazır bulunan ihtiyaç sahiplerine): "Sana vermeye yetişim yoktur" diyerek bu durumu açıklar. [Buharî]

6873- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hastalandım, yanımda yedi İane kız kar­deşim vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi, yüzüme okuyup üfledi, hemen kendime geldim ve dedim ki: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Kız kardeşlerime üçte ikisini vasiyet edeyim mi?'

'(Kız kardeşlerine) iyi davran!' buyurdu.

'Öyleyse yarısını?' diye sordum. Yine: '(Kız kardeşlerine) iyi davran!' buyurdu. Son­ra beni bıraktı ve çıktı. Çıkarken şöyle buyur­du: 'Ey Câbir! Bu sancından öleceğini sanmı­yorum. Allah âyet indirdi ve kardeşlerinin mi­rastan olan üçte ikilik haklarını da açıkladı.' Câbir derdi ki: 'Benim hakkımda şu âyet na­zil olmuştur:

'Senden fetva isterler, de ki: Allah size ba­bası ve çocuğu olmayan kimsenin (kelâlenin) mirası hakkındaki hükmünü şöyle açıklıyor' (Nisa, 176)

6874- Diğer rivayette onun dokuz kız kar­deşi olduğu rivayet edilmektedir.

6875- Diğer rivayet:

Dedim ki; "Bana kelâleden başkası varis olmuyor. O halde miras nasıl olacak?"

"Allah, çocuklarınız hakkında size (erke­ğe iki kızın hissesi kadar) tavsiye eder" me­alindeki âyet ve devamı (Nisa, 11) nazil oldu.

6876- Diğer rivayet:

Miras âyeti ininceye dek bana bir cevap vermedi. (Nihayet şu âyet nazil oldu:) "Sen­den fetva isterler, de ki: Allah size kelâlenin mirası hakkındaki hükmünü şöyle açıklıyor." (Nisa, 176)

6877- Diğer rivayet:

"Dedim ki: Ey Allah'ın Nebisi! Malımı ço­cuklarım arasında nasıl paylaştırayım?" Bana cevap vermedi. Nihayet: "Allah, size tavsiye eder..." diye başlayan miras âyetleri (Nisa 11) nazil oldu. |Buhârî, Müslim, Ebû Dâvııcl veTirmİzî]

6878- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte çıkmıştık, Medine'nin hareminde En-sâr'dan bir kadının yanma geldik. İki kızını getirip şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Bunlar, Uhud günü senin yanında savaşırken şehid edilen Sabit bin Kays'ın kızlarıdır. Amcaları mallarının ve miraslarının tümüne el koydu. Babaları onlara mal namına ne bıraklıysa amcası hepsini aldı."

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi: 'Allah bu hususta hüküm verir.'

Bu konuda Nisa süresindeki 'Allah, ço­cuklarınız hakkında... tavsiye eder' ile başla­yan miras âyetleri (Nisa 11) nazil oldu. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: 'Haydi ba­na o kadını ve çocukların amcasını çağırın!' Kadın ve amcaları geldi. Hz. Peygamber am­caya şöyle dedi:

'Haydi kızlara malın üçte ikisini, annele­rine de sekizde birini ver, gerisi de senindir.'

6879- Diğer rivayet:

"Sa'd bin er-Rebî'nin karısı dedi ki: Sa'd öldü ve geride iki kız bıraktı." Benzeri rivayet.

Ebû Dâvud. Dedi ki: Doğrusu budur (yani Sabit yerine Sa'd).

Tirmizî'de:

"Sa'd bin cr-Rebî'in karısı, Sa'd'dan olan iki kızı ile Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e geldi." Benzen rivayet.

6880- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapan­lar" mealindeki âyetin (Nisa, 15) tefsirinde şöyle demiştir: "Bunu yapan kadınlar, ölünce­ye kadar evlerde hapis edilirlerdi. Nûr sûresi nazil olup da şer'î cezalar tayin ve tesbît edi­lince bu âyet nesholundu." [Bezzâr.]

6881-  Müslim, Ubâde bin es-Sâmit radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy nazil olduğu zaman, sıkıntıya düşer, yü­zü bambaşka bir şekil alırdı. Bir gün yine böyle oldu, kendinden o hal geçince, şöyle buyurdu: '(Onlar hakkındaki hükmü) benden alın! Allah onlar için bir yol ihsan eıti: Bekâ­rın bekârla zina yapmasının cezası yüz kamçı ve bir sene sürgündür; evli kimsenin evli kim­se ile zina yapmasının cezası yüz kamçı ve recm (taşlanmaktır).

6882- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Ey iman edenler! Kadınlara zorbalık­la vâris olmanız sizin İçin helâl olmaz. Onla­ra verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onlara baskı yapmayın!" mealindeki âyetin (Nisa 19) tefsirinde şöyle dedi:

"(Cahiliyette) kişi öldüğü zaman (erke­ğin) velileri o kadın hakkında hak sahibi olur­lardı; isterlerse onunla evlenirlerdi, isterlerse evlcndirirlerdi, isterlerse evlendirmezlerdi. Onlar, o kadın hakkında kadının ailesinden daha hak sahibiydiler.

İşte bu âyet bunun hakkında indi (ve ko­nuya bir açıklama getirdi)."

[Buhârî ve Ebû Dâvud.]

6883- Onun (Ebû Davud'un) diğer rivayeti: "Kişi akrabasının karısına vâris olurdu.

Ölünceye kadar onu evlenmekten alıkor ve onun malına vâris olurdu ya da ona (erkeğe) o kadının mehri verilirdi.

Allah, bu hususta hükmedip konuya bir açıklık getirdi."

6884- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya da­yanan ticaret olması hali müstesna, malları­nızı haksız ve haram yollar ile yemeyin." (Ni­sa, 29) âyetinin tefsirinde şöyle dedi: "Kişi, bu âyetin inişinden sonra, bir başkasının ya-nında yemek yemekten çekinirdi. Sonra bu, Nûr suresinde inen başka bir âyetle neshedil-di ki, o âyet şudur:

'Evlerinizde yemek yemenizde herhangi bir sakınca yoktur...' 'ayrı ayrı'ya kadar (Nûr, 61). Bundan önce zengin adam ailesinden bir ada­mı yemeğe çağırırdı. Davet olunan şöyle derdi:

'Ben bundan çekinirim, bu yemeği yemek­te yoksul benden daha hak sahibidir' derdi.

Mezkûr âyetle Allah'ın adının anıldığı şeylerden ve Kitâb ehlinin yemeklerinden de yenilmesi helâl kılınmıştır." [Ebû Dâvud]

6885- (M.) el-Kebîr'ĞG, İbn Mes'ûd radi­yallahu anh'dan:

Dedi ki: "O âyet (Nisa, 29) muhkemdir, neshedilmemiştir."

6886-   Ümmü  Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Erkekler harp yapıyor, kadınlar ise harp yapmıyor. Biz mirastan da (erkeklere göre) yarım (pay) alıyoruz."

Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: "Al­lah'ın, kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeyle­ri temenni etmeyin!" (Nisa 32) Mücâhid dedi ki: Onun (Ümmü Seleme) hakkında: "Doğru­su erkek ve kadın müslümanlar..." (Ahzâb, 35) âyetini de inzal buyurmuştur.

Ümmü Seleme, Medine'ye hicret eden ilk kadm İdi. [Tirmizî. Ayrıca bu rivayetin mürsel olduğu­nu söyledi.]

6887- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "(Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından) her birileri için (hisselerini alacak olan) mevâliler kıldık" (Nisa, 33) âyetini şöyle tefsîr etti: Buradaki mevâlîden murad vârisler­dir. (Devamında gelen) "Yeminlerinizin bağla­dığı kimseler"'e gelince, muhacirler Medine'ye geldiklerinde akraba olmaksızın, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'İn aralarında tesis ettiği İslâm kardeşliği nedeniyle Ensâr'a vâris oluyorlardı. "Her birilerine mevâlî (vârisler) kıldık" âyeti nazil olunca, bu usûl neshedildi. Sonra "Yeminlerinizin bağladığı kimselere his­selerini veriniz" yardım, rifâde (hacılara veri­len yardım) ve nasihat gibi şeyler verildi; hu­kukî miras kalktı, fakat onlar için ihtiyarî vasi­yet kaldı' dedi. |Buhârî ve Ebû Dâvud.]

6888- Dâvud bin el-Husayn'dan: Ebû Bekr'in himayesinde bir yetim olarak yetişen Ümmü Saîd bint'ir-Rubeyyia'ya Kur'ân'dan: "(Vellezîne akadat eymânukum =) Sonra "yeminlerinizin bağladığı kimselere" ise âyetini (Nisa 33) okuyordum. Bana: "Böyle okuma!" dedi. "Çünkü bu (âyet), Ebû Bekr ile o zaman İslâm'ı kabul etmeyen oğlu Abdurrah-man hakkında nazil olmuştur. Ebû Bekr (İs­lâm'ı kabul etmediği için) ona miras bırakma­yacağına yemin etmişti. Abdurrahman bilâhare müslümanhğı kabul edince Allah bu âyetle, Ebû Bekr'e onu vâris kılmasını emretti."

Bir rivayette şu ek yer almaktadır: "(Oğlu) Abdurrahman'ın İslâm'a girişi müslümanla-rın kılıçla galip gelmesine kadar gecikti."

[Ebû Dâvud]

6889- İmâm Mâlik:

Bana ulaştığına göre Hz. Ali Allah'ın: "Karıkocanın aralarının açılmasından kor-karsamz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadı­nın ailesinden de bir hakem gönderin. Eğer bunlar ıslah etmek isterlerse, Allah da onla­rın aralarını buldurur. Çünkü Allah, Alîm'dır, Habîr'dir" kavlinde (Nisa, 35) geçen iki ha­kem hakkında şöyle dedi: "Allah, bu iki hake­me hem ayırmak ve hem de birleştirmek yet­kisi vermiştir."

6890- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah şüphesiz zerre kadar zulmetmez.

Eğer bir iyilik olursa, onun karşılığını kat kat verir." (Nisa 40) Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: "Al­lah mü'minin yaptığı iyilik babında (karşılığı­nı vermemek hususunda) ona zulmetmez. Eğer bir iyilik yapmışsa mutlaka dünyada da ahirette de onun karşılığını verir.

Kâfire gelince, dünyada yapmış olduğu iyiliğin karşılığını verir, ama o iyiliğine karşı­lık ahirette hiçbir şey alamaz." [Müslim]

6891- Ali radiyallahu anh'dan: "(Abdurrahman) İbn Avf, bize bir yemek

hazırladı, gittik yedik. Haram edilmezden Ön­ce orada içki de içtik. Sarhoş olmuştuk, na­maz vakti geldi, beni imam yaptılar. Namaz­da Kul yâ eyyühel-kâfirûne'yi okudum. Fakat okurken karıştırdım, 'ibadet ettiklerinize iba­det etmem' yerine yanlış olarak: İbadet ettik­lerinize ibadet ederiz' şeklinde okudum. Bu­nun üzerine: 'Sarhoşken ne söylediğinizi bi-linceye dek, namaza yaklaşmayın!' mealinde­ki âyet (Nisa, 43) nazil oldu.'

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tİrmizî]

6892- Ali radiyallahu anh'dan:

"Kur'ân'da: 'Allah kendisine şirk koşul­masını bağışlamaz. Bundan başkasını diledi­ğine bağışlar' âyetinden (Nisa, 48) daha çok hoşuma giden bir âyet yoktur." ITirmizî]

6893- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve siz­den olan idarecilere de itaat edin!" âyeti (Ni­sa, 59) Abdullah bin Huzâfe es-Sehmî hak­kında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu bir müfrezenin başında gönderdiği zaman nazil oldu. [Mâlik hariç, allı hadis İmamı.)

6894- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Size ne oldu da Allah yolunda ... diyen (ço­cuk, erkek ve kadın) güçsüzler uğrunda savaş­mıyorsunuz" mealindeki âyette (Nisa, 75) zik­redilen mustaz'af (güçsüz)lere gelince, ben ve annem de bu güçsüzler arasındaydık.' [Buhârî]

6895- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mekke'de iken Abdurrahman bin Avf arka­daşlarıyla birlikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi.

(Müşriklerle çarpışmak için izin istemek amacıyla) Dediler ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Biz müşrikken daha güçlü ve mevki sahibi idik. İman ettikten sonra zelil olduk.'

Cevap verdi: 'Ben ancak affetmekle emro-lundum, onlarla (şimdilik) savaşmayın!'

Allah onları Medine'ye hicret ettirince, on­lara (müşriklerle) savaşmayı emretti. Fakat bu defa bu zevat savaşmaktan kaçındılar. Bunun üzerine: 'Kendilerine elinizi (savaşmaktan) çekin, namazı dosdoğru kılın!..' 'Size zerre ka­dar zulmedilmez''e kadar mealindeki âyet (Nisa 77) nazil oldu (ki bu âyetin devamında sa­vaşmak farz olduğunda, azı müstesna hepsi sa­vaştan yüz çevirdiler, denilmektedir.) " [Nesai]

6896- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Berze el-Eslemî bir kâhin idi; baş vurdukları zaman yahudiler arasında hüküm verirdi. Müslümanlardan birtakım insanlar da ona baş vurunca, 'Sana indirelene, senden ön­ce indirilene iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi?' mealindeki âyet (Nisa, 68) na­zil oldu." [Taberânî, Mu' cemu' l-Kebîr'de.]

6897- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Ben seni kendimden ve çocuğumdan daha çok seviyorum, evde otururken seni hatırlıyorum, sabredemeyip gelip seni görüyorum. Sonra senin ölümünle ve benim Ölümümü hatırlıyorum; ikimiz de cennete girdiğimiz halde, Sen kaldırılıp Pey­gamberlerin yanına gittiğin zaman ben yalnız ve sensiz cennette ne yaparım? Seni göreme­mek adetâ beni helak eder.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ona hiçbir cevap vermedi. Çok geçmeden: 'Allah'a ve Peygamber'e itaat edenler, işte onlar (âhirette) peygamberler, sıddıklar, şe­hitler ve salihlerden Allah'ın kendilerine lü-luflarda bulunduğu kimselerle beraber ola­caklardır, ne güzel arkadaşlıktır bu!' mealin­deki âyet (Nisa, 69) nazil oldu.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ves-Sagir'de]

6898- el-Hasan radiyallahu anh'dan: "Size selâm verildiği zaman verilen selâmdan daha iyisiyle selâm alın!" (Nisa, 86) Bu, mü 'min-ler için sözkonusudur. "Ve yahut aynısıyla karşı­lık verin!" Bu ise müşrikler içindir. [Ebû Ya'll]

6899- Hârice bin Zeyd radiyallahu anh'dan: "Zeyd bin Sâbit'in bu mekanda şöyle de­diğini duydum:

'Kİm bir mü" mini taammüden öldürürse, onun cezası ebedî kalmak üzere cehennem­dir'mealindeki âyet (Nisa, 93), Furkân süre­sindeki 'O kimseler ki Allah'la birlikte başka bîr ilaha dua etmezler, haksız yere insan öl­dürmezler' mealindeki âyetten (Furkân, 68) allı ay sonra nazil oldu." |Ebû Dâvud ve NesâîJ

6900- Onun diğer rivayetinde "Sekiz ay" olarak geçmektedir.

6901- Onun diğer rivayeti:

"O âyet (Nisa, 93) inince, korktuk ve en-

dişeye kapıldık. Ondan sonra, (tevbe etliği za­man affedileceğini lebşîr eden) Furkâiı süre­sindeki âyet nazil oldu."

6902- Saîd bin Ciibeyr radiyallahu anh'dan: İbn Abbâs'a dedim ki: "Taammüden bir mü'mini öldüren kimsenin levbcsi var mıdır?"

"Hayır."

Ondan sonra ona Furkân süresindeki âye­ti okununca, şöyle dedi:

"Bu Mekke'de inen âyettir, onu Medi­ne'de İnen: Kim bir mü'mini taammüden öl­dürürse...' ayeti neshetmiştir." (Nisa, 93)

6903- Diğer rivayet: İbn Abbâs dedi ki: "Onlar Allah'ın yanında başka bir tanrı

edinip ona yalvarmazlar" ayeti (Furkân, 68-9) Mekke'de nazil olunca, müşrikler dediler ki: "İslâm'ın bize ne faydası olacak, biz Al­lah'ın yasakladığı cinayeti işledik, bir sürü büyük günahlar irtikâp ettik. Ha müslüman olmuşuz, ha olmamışız artık ne fark eder?"

Bunun üzerine Allah: "Ancak tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna" me­alindeki âyeti (Furkân, 70) İnzal buyurdu.

Diğer rivayette şu ek bulunmaktadır: "An­cak İslâm'a girip onu iyice idrak ettikten son­ra insan öldürürse, o zaman levbesi kabul ol­maz." j Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6904- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona, bir mü'mini kasten öldürdükten sonra tevbe edip salih amel işleyen kimse hakkında soruldu. Şu cevabı verdi: "Onun için tevbe na­sıl olur ki? Ben Peygamberiniz sallallahu aley­hi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

"Maktul katilin yakasına yapışmış boyun damarlarından kan fışkırarak gelir ve der ki: "Ey Rabbim, sor bakalım bu adam beni ne­den Öldürmüş?'

Sonra dedi ki: "Vallahi Allah, o âyeti inzal etti ve onu bir daha da neshetmedi."

[Tirmizî ve aynı lafızla Nesâî.]

6905- Ebû Miclez radiyallahu anh'dan: "Onun (katilin) cezası cehennemdir" âye­ti (Nisa, 93) hakkında şöyle dedi. "Evet, o su­çun cezası budur. Ancak Allah kulundan bu cezayı affedebilir." |Ebû Dâvud]

6906- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Müslümanlardan birtakım insanlar (bir savaş esnasında), bir adamı koyunlarının ara­sında gördüler.

Adam 'Esselâmü aleyküm' dedi. Onlar ise buna aldırmadan adamı yakalayıp öldürdüler ve o koyunları da aldılar. Bunun üzerine Al­lah: 'Size selâm verene 'Sen mü'min değilsin' Jemeym/'meâlindeki âyeti (Nisa, 94) inzal buyurdu."

[Tirmizî, Ebû Dâvud ve aynı lafızlarla ile Buhârî ve Müslim.]

6907-  İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Mü'minlerden (özürsüz olarak) oturan­lar ile (Allah yolunda savaşan) mücahidler bir olmaz" mealindeki âyet (Nisa, 95) Bedir savaşına çıkanlarla, çıkmadan oturanlar hak­kında nazil olmuştur. [Buhârî]

6908- Tirmizî şunu ekledi:

"Bedir savaşı ile ilgili "özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Al­lah yolunda cihad edenler birbirlerine eşit değildir" ayeti inince, Abdullah bin Cahş ile İbn Ümmi Mektûm şöyle dediler: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Biz kör insanlarız, bizim için bir ruhsat var mıdır?' Bunun üzerine hemen şu âyet nazil oldu:

'insanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler birbirlerine eşit değildir. Allah, mal ve canlarıyla cihad edenleri, derece ola­rak oturanlardan üstün kılınmıştır. Allah hep­sine de cenneti vâdetmişür, ancak Allah, ci-hâd edenleri özürsüz olarak yerlerinde otu­ranlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah bağışlar ve merhamet eder.' (Nisa, 95-6)

6909- Muhammed bin Abdirrahman radi-yallahu anh'dan:

"(İbnü'z-Zübeyr zamanında) Medine hal­kından (Şamlılarla harbetmek için) bir müfre­ze gönderilmek üzere karar alındı, ben de on­ların içinde gönüllü gitmek üzere bu müfreze­ye yazıldım. Sonra İbri~AbbJâş!ırL-azatlısı İkri-me'ye rastladım ve durumu ona bildirdim. O beni bundan şiddetle menederek dedi ki:

"İbn Abbâs bana şunu bildirdi: Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında (Mekke'de kalıp hicret etmeyen) birtakım müslümanlar onlarla beraber olmak suretiyle müşriklerin sayısını artırmış oldular. (Bedir harbinde) Müşriklere atılan okun, bazen gelip onlardan birine isabet edip Öldürdüğü veya kı­lıçla vurulup Öldürüldüğü oluyordu. İşte Allah onlar hakkında: 'Kendilerine yazık edenlere, melekler ruhlarını alırken...' mealindeki âyet (Nisa, 97) nazil oldu. (O âyetin devamında onlara neden hicret etmedikleri sorulacağı be­yan edilmektedir).'" |Buhârî]

6910- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Damre bin Cündeb muhacir olarak yola çıktı ve ailesine dedi ki: 'Beni müşriklerin topraklarından alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e iletin!' Sonra giderken yol­da öldü. Bunun üzerine: 'Kim evinden Allah

ve Resulüne muhacir olarak çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükafatı Allah'a düşer...' 'Rahîm'dir'e kadar mealin­deki âyet (Nisa, 100) nazil oldu." [Ebû Ya'lâ]

6911-   Ya'lâ bin Ümeyye radiyallahu anh'dan:

Hz. Ömer'e: "Kâfirlerin size fenalık yap­masından korkarsanız, namazı kısa kılmanız­da sizin üzerinize bir sakınca yoktur" mealin­deki âyet (Nisa, 101) hakkında sordum ve de­dim ki "Artık insanlar emniyet içindedir, kor­ku da yoktur. Öyleyse seferde namazı kısa kılmanın bir anlamı kalmadı."

Şu cevabı verdi: "Aynı şeyi ben de merak edip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorduğumda şöyle buyurdu: 'Bu, Allah'ın size lütfettiği bir sadakadır, lütfen onun bu sadaka­sını kabul edin!' [Müslim ve sünen ashâbıj

6912-  Katâde bin en-Nu'mân radiyallahu anlı'dan:

"İçimizde kendilerine Benû Ubeyrik deni­len ve fertleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir olan bir aile vardı. Büşeyr, şiirler söyliyerek Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı­nı hicveden bir münafık idi. Sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet ederek 'Falan adam böyle böyle dedi. Filan da şöyle şöyle dedi' derdi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı da bu şiirleri duydukları zaman şöyle demekten kendilerini alamazlardı: 'Vallahi bu şiiri o habis söylemiştir'. Nihayet 'Bunu Ubeyrik'in oğlu söylemiştir' derlerdi.

(Râvi) Dedi ki: 'Bu aile cahiliyet devrinde de, İslâm devrinde de fakir ve ihtiyaç sahibi insanlardı. O zamanlar halkın da Medine'de­ki yiyecekleri hurma İle arpadan ibaretti. Kişi imkânı olduğunda, has un tüccarı geldiği za­man, gider ondan satın alırdı ve bunu sadece kendisine tahsis ederek kimseye vermezdi. Yalnız kendisi yerdi, çocuklarına ise yine hur­ma ile arpa yedirirdi. Bir defasında yine Şam'dan has un getiren bir tüccar geldi. Am-

cam Rifâa bin Zeyd, bir sırt yükü has un alıp ambarına koydu. Ambarda aynı zamanda si­lah, zırh ve kılıç da vardı. Gecenin karanlığın­da (toprağın) altından ambar delindi. Buğday ve silah alındı.

Sabah olunca amcam bana gelip dedi ki: "yeğenim! Bu gece bize saldırıda bulunuldu, ambarımız delindi. Buğdayımız ve silahımız gitti. Evi ve mahalleyi araştırdık, bize denildi ki: Ubeyrikoğulları bu gece ateş yaktılar, buğ­dayınızı da onların yanında gördük."

Ubeyrikoğulları ise şöyle dediler: 'Siz av­luda bizi sorguya çekerken, Vallahi aradığınız arkadaşınız Lebîd bin Sehl'den başkası değil­dir.' Oysa Lebîd içimizde müslümanlığı ve doğruluğuyla tanınan bir zattı.

Lebîd bunu duyunca, kılıcını çekti ve şöy­le dedi: 'Demek ben çalıyorum ha! Vallahi ya bu hırsızlığı isbat edersiniz, ya da bu kılıcı beyninize yersiniz!' Bunun üzerine 'Ey adam, bizden uzak dur! Onun faili sen değilsin'dedi­ler. Mahallede soruşturduk ve hırsızların on­lar olduğunda şüphemiz kalmadı.

Amcam bana dedi ki: "Yeğenim! Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gitsen de ona bunu anlatsan" diye teklif etti?

Hemen ona vardım ve şöyle dedim: "Biz­den bir hane çok kötü zulüm yaptı. Rifâa bin Zeyd'e gidip ambarını deldiler, yiyeceğini, si­lah ve teçhizatını çaldılar. Hiç olmazsa bizim silahlan geri versinler, yiyeceği istemiyoruz, kendilerinin olsun.' Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Merak etme ben işinizi hallederim, onlara silahlarınızı geri ver­melerini söylerim.' Benû Ubeyrik bunu duyun­ca onların Esîr bin Urve adındaki bir adamına gelip konuştular. Bu hususta mahalle halkından birtakım insanlar toplanıp dediler ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Katâde ve amcası bi­zi hırsızlıkla suçladılar. Ellerinde hiçbir delil ve şahitleri olmadığı halde namuslu adamları­mıza iftira ettiler.'

Katâde der ki: Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip konuştum.

Bana dedi ki: 'Sen nasıl olur da namuslu insanları elinde hiç bir delil olmadığı halde hırsızlıkla itham eder, onlara iftira atarsın?'

Utanarak döndüm, İçimden şöyle geçir­dim: 'Malımın hepsi gitseydi de bu hususta Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e muhatab olmasaydım.! Amcam bana gelip:

'Yeğenim ne yaptın? Ne oldu iş?' diye sordu.

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in bana söylediklerini kendisine anlat­tım.' Amcam şöyle dedi: 'Kendisinden yar­dım islenecek tek varlık Allah'tır."

Çok geçmeden: 'Ey Muhammedi Doğrusu insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gi­bi hükmedesin diye Kitâb'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden yana olma!' âyeti (Nisa 105) nazil oldu. Hainlerden murad Ubeyrikoğullarıdır. 'Allah'tan mağfiret dile!' Yani Katâde'ye dediklerin için 'Allah'tan ba­ğışlanma dile! Çünkü Allah hem bağışlayan­dır, hem de esirgeyen.'

'Kendilerine hainlik edenlerden yana uğ­raşmaya kalkma. Allah hainlikte direnen suç­luyu sevmez.'

'İnsanlardan gizliyorlar...' 'Merhamet sa­hibi olarak bulacaktır'a. kadar (Nisa ,105-110).

Yani eğer Allah'tan günahlarının bağış­lanmasını dileseydiler elbetteki Allah onları bağışlardı.

'Kim bir günah kazanırsa kendi nefsinin aleyhine kazanır...' 'Apaçık günah1 & kadar (Nisa, 111).

Lebîd'e söylediği sözleri.

'Eğer Allah' in sana olan ihsanı ve rahme­ti olmasaydı...' 'Bunları yapana büyük ecir vereceğiz'^ kadar (Nisa, 113-14)

Bu husustaki âyetler inince, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e silahlar getirildi. O da onları bize geri verdi. (Katâde dedi ki:) Am­cama silahı ben getirince, o zamana kadar am­camın hakikî olarak müslüman olduğunu bil­miyordum. Çünkü o cahiliyette yaşamış veya gözleri çok zayıflamıştı. Evet ona silahı getirip vermek istediğimde şöyle dedi: 'Ey yeğenim! Onu ben Allah yolunda vakfediyorum.' Bunun üzerine onun gerçek müslüman olduğunu anla­dım. Büşeyr ise müşriklere katıldı. Doğru Sülâ-fe bint Sa'd bin Sümeyye'ye katıldı. Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra Pey­gamber'den ayrılıp İnananların yolundan baş-

kasına uyan kimseyi döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız.' (Nisa, 115-6)

O, Sülâfe'nin yanına gidince, Hassan bin Sabit de birkaç şiirle o kadını hicvetti.

(Bunun üzerine Sülâfe, Büşeyr'in) Pılı pırtısını toplayıp başına koydu. Çıkardı ve sel yatağına attı. Sonra şöyle dedi: 'Defol! Bana Hassan'm şiirinden başka bir hayır hediye et­medin.' |Tirmizî|

6913- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını

görür" âyeti (Nisa, 123) nazil olunca, müslü-manlar bundan çok etkilendiler. Bunun üzeri­ne Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Amellerinizde orta yolu bu­lun ve doğruyu bulmaya çalışın! Müslümanın başına gelen her şey, hatta bir kere tökezle­mesi ya da ayağına batan bir diken bile; onun günahına keffâret olur." |Müslim ve Tirmizî]

6914-   Ebû Bekr es-Sıddîk radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanındaydım; "Kim bir kötülük yaparsa kar­şılığını görür" mealindeki âyet (Nisa, 123) nazil oldu.

Buyurdu ki: "Bana şu anda inen âyeti sa­na okuyayım mı?"

"Evet, ey Allah'ın Resulü, oku!" dedim. Okuyunca, sanki belim kınlacakmış gibi ol­dum, o yüzden eğildim. Buyurdu ki: "Ne ol­du .sana ey Ebû Bekr?"

Şöyle dedim: "Ey Allah'ın Resulü! Ba­bam ve annem sana feda olsun, hangimiz kö­tülük yapmıyoruz ki? Demek ki biz yaptıkla-

rımızın cezasını mutlaka göreceğiz." Şöyle buyurdu:

"Ey Ebû Bekr! Sen ve mu minler yaptıkla­rının karşılığını bu dünyada görmektesiniz. Nihayet Allah'a günahsız olarak kavuşacaksı­nız. Diğerlerine gelince, yaptıkları bir araya getirilecek ve âhirette karşılığı toptan mutla­ka verilecektir." [Tirmizî]

6915- Ali bin Zeyd annesinden

O, Aişe radiyallahu anhâ'ya: "Siz içinizde-kini açıklasanız da, gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" âyeti (Bakara, 284) ile "Kim bir kötülük yaparsa mutlaka karşılığını görür" âyeti (Nisa, 123) hakkında bir soru sordu; Âişe şu cevabı verdi: "Ben bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorduğum günden beri hiç kimse bunu bana sonnadı.

O şöyle buyunnuştu: 'Bu, kulun, hastalık, tökezleme, hatta cebine koyduğu malın düşüp kaybolmasından duyduğu üzüntü gibi şeyler­den dolayı karşılaştığı sıkıntı hakkında Al­lah'ın ona uyguladığı bir cezalandırmadır. Kul, saf altın tozunun körükten saf ve kızıl çık­tığı gibi günahlardan çıkıp arınmasına kadar (dünyada) bu gibi şeylerle karşılaşır.' |Tirmizî]

6916- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Şevde, Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem'in kendisini boşamasından korktu ve şöyle dedi:

'Beni boşama, yanında tut! Günümü Âi-şe'ye ver!'O da bunu yaptı ve bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Aralarında anlaşmaların­da herhangi bir sakınca yoktur. Anlaşmak da­ha iyidir.' (Nisa, 128) Onun için karı kocanın (herhangi) bir hususta anlaşması caizdir."

[İkisi de Tirmizî'ye aittir.]

 

 

MAİDE SURESİ

6917- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'-dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, devesinin üstündeyken, kendisine Mâide sû­resi nazil oldu. Deve onu taşıyamaz oldu ve bunun üzerine hemen o deveden indi."

[Ahmed.j

6918- Târik bin Şihâb radiyallahu anh'dan: Yahudilerden bir adam Ömer'e gelip dedi ki: "Kitabınızda okuduğunuz bir âyet vardır ki, eğer o, biz yahudi topluluğuna inseydi o günü biz bayram edinirdik."

"Hangi âyettir o?"

"işte ben bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimeti de tamamladım. Si­zin için din olarak İslâm'ı seçip hoşnut ol­dum" mealindeki âyettir." (Mâide, 3)

Ömer dedi ki: "Ben onun indiği günü ve indiği yeri biliyorum. O âyet, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e Arafat'ta, cuma gü­nü nazil oldu." [Buharı, Müslim, Nesâî ve Tirmizî.]

6919-  Onun (Tirmizî'nin) İbn Abbâs'tan rivayeti:

Ona bir yahudi dedi ki: "Eğer bu âyet bi­ze inseydi o günü biz bayram yapardık." Bu­nun üzerine İbn Abbâs dedi ki: "O zaten iki bayramda inmiştir: Cuma ve Arefe günü."

6920- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah ve Resulüne karşı savaş açanların cezası..." "Çok merhamet sahibidir"^ kadar mealindeki âyet (Mâide, 33-34), müşrikler hakkında nazil olmuştur. Buna göre mümin­lerden sözkonusu suçlan işledikten sonra ya­kalanmadan önce tevbe etmesi, ona suçuna karşılık ceza verilmesine engel olmaz. [Ebû Dâvud ve Nesâî]

6921- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

yanından yüzü kömürle karartılmış ve dayak atılmış bir yahudi geçirdiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları çağırıp sordu:

'Siz kitabınızda zina cezasının bu şekilde olduğunu mu okumaktasınız?'

'Evet'dediler."

Şer'î cezalar bahsinde geçen hadisin ben­zeri rivayet edildi.

Ayrıca burada şöyle geçer: "Bunun üzeri­ne emretti, recm edildi. Ondan sonra şu ayet nazil oldu: 'Ey Peygamber! Küfre koşanlar seni üzmesin!..' 'Size bir (fetva) verilirse alın'a. kadar. (Mâide, 41)

(Yahudiler) diyordu ki: "Muhammed'e gi­din! Eğer size ceza olarak yüzü kömüre boya­mayı ve dayağı emrederse, alın; recmi emre­derse kaçının!" Bunun üzerine şu âyet nazil oldu:

"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir," (Mâide, 45)

"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, onlarfasıkların ta kendileridir." (Mâide, 47) Bunların hepsi kâfirler hakkında nazil olmuş­tur. |Ebû Dâvud ve Müslim]

6922- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"(Yahudilerden) Kurayza ve Nadîr kabile­leri vardı. Nadîr Kurayza'dan daha şerefli idi. Kureyza'dan bir adam Nadîr'den bir adamı öldürdüğü zaman, karşılığında öldürülürdü. Nadîr'den bir adam Kurayza'dan bir adamı öldürdüğü zaman, karşılığında öldürülmez, yerine yüz vaşak hurma diyet olarak verilirdi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, peygamber olarak gönderildiği zaman, Na­dîr'den bir adam Kurayza'dan bir adamıöldür-dü. Bunun üzerine Kureyzaoğullan: 'Onu bize verin de kısasen öldürelim.' dediler. Nadiroğul-ları ise: 'Sizinle bizim aramızda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hakem olsun!' diye teklif ettiler ve Resûlullah'ın yanına vardılar.

Bunun üzerine: 'Hükmettiğin zaman ara­larında adaletle hükmet...' mealindeki âyet (Mâide, 43) nazil oldu. Buradaki adaletten murad kısasın cana can olarak uygulanması­dır. Ondan sonra şu âyet nazil oldu: 'Cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar?'(Mâide, 50)

[Nesâî ve Ebû Dâvud.)

6923- Onun diğer rivayeti:

O: 'Şayet sana gelirlerse, aralarında hük­met ya da onlardan yüz çevir!' mealindeki âyet (Maîde, 42) "Allah'ın sana indirdiğiyle (Kur'ân)la hükmet!" ayetiyle neshedilmiştir. dedi.

6924- Diğer rivayet:

"Şayet sana gelirlerse aralarında hük­met..." "Allah adaletle hükmedenleri sever"e kadar âyeti. (Mâide, 42)

Nadîr oğulları Kurayza'dan birini öldür­düklerinde diyetin yansını verirlerdi. Kurayza öldürdüğü zaman diyetin tamamını verirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunla­rın karşılıklı olarak aralarını eşit kıldı.

6925- Câbir radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e "Allah bir kavim getirecektir ki o, onları se­vecek, onlar da onu" mealindeki âyet (Mâide, 54) hakkında sordular. "Onlar Yemen' illerdir, sonra Kinde'den bir kavimdir, sonra Sü­kûn'dan bir kavimdir. Sonra Tüceyb'den bir kavimdir" buyurdu.

[Taberânî. Mu'cemu'I-Evsat'ta.]

6926- Ammâr bin Yâsir radiyallahu anh'dan: "Ali, kıldığı bir nafile namazda rükûdayken, bir dilenci gelip yanında durdu. Yüzüğü­nü çıkartıp dilenciye verdi. Sonra Ali, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip bu durumu bildirdi. Bunun üzerine Allah şu âye­ti indirdi: 'Sizin veliniz ancak, Allah ve Resu­lü'dür. Bir de iman edip namaz kılanlar, rükû halindeyken zekât verenlerdir.' (Mâide, 55) 'Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsı-dır. Allahım! Onu dost edineni sen de dost edin! Ona dü§man olana sen de düşman ol!' [Taberânî, Mu' cemu'l-Evsat'ta hafi bir senedle.]

6927- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Yahudilerden bir adam: 'Rab cimridir,

infak etmez.' dedi. Bunun üzerine: 'Yahudiler dediler ki: 'Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır),' (Asıl) kendi elleri bağlıdır. Söyledikleri şey sebebiyle lanetlenmişlerdir. Bilakis Allah'ın iki eli de açıktır. Dilediği gibi infak eder' me­alindeki âyet (Mâide, 64) nazil oldu." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

6928- Âİşe radiyallahu anhâ'dan:

'Allah seni insanlardan forar'meâlindeki âyet (Mâide, 57) ininceye kadar Resûlullah'ı gece nöbetçiler beklerdi. Bu ayet nazil olunca başını çadırdan çıkartıp şöyle seslendi: 'Ey in­sanlar, haydi gidin! Artık beni Allah koruyor.'

[Tirmizî]

6929- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! El yediğim zaman, kadınlara karşı ilgim artıyor, şehvete kapılıyorum, bu yüzden kendime eti yasak ettim. "dedi.

Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyur­du: "Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı güzel şeyleri haram etmeyin..." "Helâl olarak" a kadar. (Mâide, 87-88)

[İkisi deTirmizî'nindir.]

6930- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "İman edip güzel güzel ameller işleyenle­rin üzerine, daha önceleri tatmış oldukların­dan dolayı bir sorumluluk yoktur" âyeti (Mâ­ide, 93) nazil olduğu zaman Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: "Bana se­nin de onlardan olduğun söylendi." |Müslim]

Tirmizî'nin lafzı:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ba­na: "Sen de onlardansın."dedi.

6931- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Henüz İçki yasağı gelmeden, içki içerken ölenler hakkın­da ne dersin?" Bunun üzerine: "İman edip gü­zel güzel amel ve harekette bulunanlar, daha önce tatmış olduklarından dolayı herhangi bir günah yoktur." ayeti nazil öldü. (Mâide, 93) |Tirmizî.|

6932- Ömer radiyallahu anh'dan:

Dedi kî: "Allahım! İçki hakkında bize tat­minkâr ve doyurucu bir açıklama yap!" Bunun üzerine Bakara süresindeki: "Sana içki ve ku­mardan soruyorlar. De ki: İkisinde hem büyük günah hem de insanlar için yararlar vardır" mealindeki âyet (âyet 219) nazil oldu. Ömer çağırıldı ve bu âyet kendisine okundu. Sonra yine şöyle dedi: "Allahım! İçki hakkında bize tam bir açıklama yap!" Bunun üzerine Nisa sü­resindeki: "Siz sarhoşken namaza yaklaşma­yın!" âyeti (âyet 43) indi.

Çağırıldı, bu da ona okundu. Yine dedi ki: "Allahım! Bize içki hakkında tatminkâr bir açıklama yap!" Bunun üzerine Mâide süresin­deki: "Şeytan içki ve kumarla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister. Hâlâ vazgeçmi-yecek misiniz?" âyeti (Mâide, 90-1) nazil oldu.

Çağırıldı ve bu âyet kendisine okundu. Ondan sonra şöyle dedi: "Vazgeçtik artık, vazgeçtik." [Sünen ashabı.]

Ebû Dâvud, "Siz sarhoşken" kavlinden sonra şunu ilave etti:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in münadisi namaza kamet getirildiği zaman şöyle seslenirdi: "Dikkat edin; namaza sarhoş olan asla yanaşmasın!"

6933- Enes radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güneş gök yüzünden kayıp öğle vakti girdiği zaman çıkıp öğle namazını kıldırdı ve min­bere çıkıp kıyameti ve içindeki dehşetli olay­ları anlattı. Sonra şöyle dedi: 'Kim bana bir şey sormak isterse sorsun. Ben burada dur­dukça bana sorduğunuz tüm sorularınızı ce­vaplandıracağım.' Cemaat hıçkıra hiçkıra ağladı. O da devamlı olarak 'Bana sorun!' buyuru yordu.

Bunun üzerine Abdullah bin Huzâfe es-Seh-mî kalkıp: 'Benim babam kimdir?'diye sordu.

'Senin baban Huzâfe'dir'dedi.

Sonra 'Bana sorun, sorun!' dedi. Ömer dizleri üzerine çöküp şöyle dedi:

'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı,

peygamber olarak da Muhammed'i kabul edip hoşnut olduk.'

Ondan sonra sükût buyurdu, sonra şöyle dedi: 'Az önce şu duvarın karşısında bana cennet ve cehennem sunuldu. Bugünkü kadar hayır ve şerrin indiğini görmedim.'

İbn Şihâb der ki; Bana Ubeydullah bin Abdillah bin Utbe bildirdi:

Abdullah bin Huzâfe'nin annesi daha son­ra Abdullah'a dedi ki: 'Senden daha hayırsız birini görmedim. Annene güvenmeyip, cahili-yet ehlinin irtikâp ettikleri bazı şeyleri anne­nin de irtikâp ettiğini sanıp, onu insanların gözü önünde rezil ediyorsun.'Bunun üzerine Abdullah bin Huzâfe dedi ki: 'Şayet Resûlul-lah beni, siyah bir köleye nisbet etseydi, onu baba kabul ederdim.' [Buhârî ile Müslim.]

6934- Tirmizî'nin rivayeti:

Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Benim babam kimdir?" "Senin baban fu'lan-dır" buyurdu. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Size açıklandığında hoşunuza gitme­yecek şeyleri sormayın!" mealindeki âyet (Mâide, 101) nazil oldu.

6935- Buhârî, İbn Abbâs radiyaliahu anh'dan: "Bir grup, Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem ile alay ederek: 'Benim babam kim­dir?' Adamın devesi kaybolurdu ve: 'Benim devem nerdedir?' diye sorardı. Bunun üzerine Allah: 'Ey iman edenler, bir takım şeyleri sor­mayın; size açıklanırsa hoşunuza gitmez' me­alindeki âyet (Mâide, 101) indi."

6936- (Saîd) İbni'l-Müseyyeb radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"Bahîra: câhiliye araplannca sütü sağıl-mayıp putlara bağışlanmak üzere saklanan devedir. Sâibe: Üzerine hiçbir yük yüklenme-yip ilahlar için salıverilen devedir."

Ebû Hureyre dedi ki: "Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Amr bin Âmir el-Huzâıyİ ateşte bağır­saklarım sürürken gördüm. O putlara adak olması için develerini salıveren ilk adamdır.'

"Vasile: İlk ve İkinci doğurduğu yavrusu dişi olup, iki doğum arasında erkek doğumu ol­mayan devedir. Bunlar da putlar için salıverilip, hiçbir suretle kendilerinden yararlanılmazdı.

Hâm, devenin boğasıdır. Birkaç deveyi döller, sonra bu dölleme işi bittikten sonra ar­tık onu putlara bırakırlar ve sırtına yük vur-mayıp buna '/lâm'ismini verirler."

6937- Diğer rivayet:

"Amr bin Luhay bin Kam'a bin Handef'in —ki o, Benû Kâ'b'ın kardeşidir— cehennem­de bağırsaklarını sürürken gördüm".

Diğer rivayette: "Ebû Huzâa" kaydı da yer almaktadır. [Buhârî ve Müslim.]

6938- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"S ehmoğull arından bir adam, Temîm ed-Darî ve Adiyy bin Beddâ ile beraber yola çıktı. Sehmî olan adam, hiç müslüman bulun­mayan bir yerde öldü. Temîm ile Adiyy tere­kesini getirdiklerinde, altın ve gümüş işleme­li bir bardak kayıptı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem o ikisine yemin ettirdi. Son­ra bu bardak Mekke'de bulundu. Dediler ki:

'Biz onu Temîm ile Adiyy bin Beddâ'dan satın aldık.' Sehmî'nin yakınlarından iki adam kalkıp: 'Bizim şahitliğimiz onların şahitliğin-den daha doğrudur' diye yemin ettiler. Barda­ğın arkadaşlarının olduğunu söylediler. İbn Ab­bâs dedi ki: Şu âyet işte onların hakkında in­miştir: 'Ey iman edenler! Aranızdaki şehadet...' (Mâide 106-8) [Buhârî, Ebû Dâvud ve Tırmizi]

6939-İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Temîm (ed-Dârî) dedi ki: "Ben ve Adiyy bin Beddâ'dan başka herkes bu âyetin hük­münden uzaktırlar. İslamdan önce (o ikisi), Şam'a gidip gelen iki hıristiyaıi idiler. Sehmo-ğullarının bir azatlısı, beraberinde bir gümüş bardağı olduğu halde bunların yanına geldi. Adam ona çok değer veriyor ve krala satmak istiyordu. En büyük ticareti o idi. Adam hasta­landı şayet ölürse, bıraktıklarını ailesine götü­rüp teslim etmelerini vasiyyet etti.

{Temîm dedi ki:) Ölünce, bardağı alıp bin dirheme sattık. Sonra parayı ben ve Adiyy ara­mızda bölüştük. Ailesine varıp diğer eşyaları­nı verince, bardağı, eşya içinde göremediler, ve sordular: 'Hani bardak nerede?' 'Geride şu getirdiklerimizden başka bir şey bırakmadı' dedik. Sonra ben müslüman olduğumda içim

rahat etmedi, vicdan azabı duydum, gelip aile­sine hakikati bildirdim. Onlara beşyüz dirhem yerdim ve arkadaşımda da onun aynısının bu­lunduğunu haber verdim. Onu alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdiler. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem onlardan delil istedi. Delil bulamadılar. Onlara dinlerin­de mukaddes sayılan en büyük şey üzerine ye­min etmelerini teklif etti. Adam yemin etti. Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Ey iman edenler! Aranızdaki şehadet...' 'Ye­minlerinden sonra'ya. kadar. (Mâide, 108)

Hemen Amr bin el-As ve başka bir adam kalkıp yemin ettiler. Bunun üzerine Adiyy'den beşyüz dirhem alındı."

Tirmizî dedi ki: "Bunun isnadı sahih değildir."

6940- Ammâr bin Yasîr radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Gökten ekmek ve et ihtiva eden bir sofra

(Kur'ân'da zikri geçen mâide) indirildi. Hıyaneî etmemeleri ve (yiyecekten) yarına sak­lamamaları emredildi. (Buna rağmen) Hıya­net edip, ertesi güne sakladılar. Bunun üzeri­ne ceza olarak onlar maymun ve domuzlar kı­lığına sokuldular." [Tirmizî]

 

 

EN'ÂM SÛRESİ

6941-  Esma bint Yezîd radiyallahu an-hâ'dan:

"En'âm sûresi, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e bütün olarak nazil oldu. Ağırlı­ğından neredeyse devenin kemikleri kırılacak­tı. [Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de teyyin bir senedle.]

6942- Taberânî, Mu'cemu's-Sağîr''de zayıf bir senedle, (Hz.) Ömer'den:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"En'âm sûresi, bana bütün olarak nazil oldu. Onu yetmişbin melek teşbih ve tahmîd sesleri ile uğurladılar."

[Yine Taberânî, Mu' cemu'l-Evsat'fa Enes'den hap bir senedle bunun benzerini rivayet etti.]

6943- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Onlar hem Peygamber'e yaklaşmaya

(ona zarar verilmesine) engel olurlar, hem de kendilerini (onun dinine katılmaktan) alıko-yarlar" mealindeki âyet (En'âm, 26) Ebû Tâ-lib hakkında nazil olmuştur. O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e eza etmelerinden insanları alıkoyuyordu; fakat kendisi de O'na uymuyordu.

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de leyyin bir senedle.]

6944- Ali radiyallahu anh'dan:

"Ebû Cehl, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki: 'Biz seni yalanlamıyoruz; biz getirdiğin (Kitâb'ı) yalanlıyoruz.' Bunun üzerine Allah: 'Onlar seni yalanlamıyorlar; lâkin zalim­ler, Allah'ın âyetlerini inkar ediyorlar' mealin­deki âyeti (En'âm, 32) inzal buyurdu." [Tirmizî]

6945-  Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de za­yıf bvr senedle, İbn Abbâs'tan:

(Yukarıdaki âyette geçen "Lâ yükezzibû-neke"yi) tahfif ile "Lâ yukzibûneke" şeklinde okuyorlardı. Buna göre: "Onlar senin pey­gamber olmamana güçleri yetmiyor. Kur'ân'm da Kur'ân olmamasma güçleri yet­miyor. Sadece dilleri ile seni yalanlamaya güçleri yetiyor. İşte ikzâb ile tekzîb budur.

6946- Ukbe bin Amir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer Allah kuluna masiyetlerine rağ­men, istediğini verdiğim görürsen anla ki bu bir istidrâctır." Sonra şunu (âyeti) okudu: "Kendilerine yapılan uyarıları unuttukları zaman, onların üzerine her şeyin (nimetin) kapısını açıverdik..." "Bütün ümitlerini yitir-diler"& kadar. (En'âm, 44)

Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de. Ayrıca M- el-Kebîr'de şu ilave yer almaktadır:, "Böylece zulmedenlerin kökü kesildi. Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." (En'âm, 45)

6947- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber altı kişiydik. Müşrikler dediler ki:

'Bunları yanından kov da bizimle sohbete cüret etmesinler!'

(Sa'd dedi ki:) Ben, İbn Mes'ûd, Hü-zeyl'den bir adam, Bilâl ve isimlerini hatırla­yamadığım iki adam orada onun yanındaydık.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kalbine Allah'ın dilediği vâki oldu. İçinden ge­çirmiş olacak ki, Allah şöyle buyurdu: 'Sabah akşam Hablerine O'mm rızasını isteyerek dua edip yalvaranları kovma!'" (En'âm, 52) [Müslim]

6948- Sa'd radiyallahu anh'dan:

"(Ey Muhammed) de ki: Allah'ın, üstü­nüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye gücü yeter." (En'âm, 65) Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Haber verilen bu durum vâki olacaktır, fakat henüz olmuş değildir." |Tirmizî|

6949- Ubeyy radiyallahu anh'dan:

"De ki: O ...Kadir'dir" (En'âm, 65) kavli hakkında dedi ki:

"Bu olaylar dörttür; hepsi azaptan ibarettir, hepsi de şüphesiz vâki olacaktır. İkisi, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatından yirmibeş sene sonra vâki olmuştur. Fırkalar ha­line geldiler ve kimisi kimisinin hıncını tattı.

(Azabın henüz gerçekleşmeyen) helak olup yerle bir olmak ve (gökten) taşlanmak olan.ikisi kalmıştır onlar da mutlaka bir gün vâki olacaktır." |Ahmed.J

Müsned'in aslında: "İkisi vâki olmuştur" sözü, râvi Rufey'in (müdrec) sözüdür. Çünkü Ubeyy bin Kâ'b sözkonusu zamana kadar ya­şamamıştır. Allah en iyi bilendir.

6950- Câbir radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem "De ki: Üstünüzden ve altınızdan size azap göndermeye elbette gücü yeten O'dur" âyeti­ni (En'âm, 65) okuduğu zaman "Senin zatına sığınırım" dedi. "Altınızdan" ibaresini oku­yunca: "Senin zatına sığınırım" dedi. "Sizi fırka fırka yapıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya (Kadir'dir)" âyetini okuduğu za­man; "Bu iki azap daha hafif ya da daha ko­laydır" buyurdu. [BuhârîveTirmizî.|

6951- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "İman edip imanlarına zulmü karıştırma­yanlar" mealindeki âyet (En'âm, 82) nazil ol­duğu zaman bu âyet, müslümanlara ağır geldi ve dediler ki: "Hangimiz kendi nefsine zulüm etmiyor ki?" Bunun üzerine Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ha­yır, burda zulüm ile kastedilen şirktir. Lok­man' in oğluna söylediği şu sözü duymadınız mı: 'Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Çünkü şirk büyük bir zulümdür'." (Lokman 13)

|Buhârî, Müslim ve Tirmizî|

6952- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Sizin için bir kalma yeri (müstakar), bir de emânet olarak kalacağınız yer (müstevda) vardır" âyetinde (En'âm, 98) geçen müstev­da' dünyadır, müstakar ise ana rahmidir.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

6953- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Birtakım insanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle sordular:

'Ey Allah'ın Resulü! Kendi öldürdükleri­mizi yeyip, Allah'ın öldürdüklerini yemeye­cek miyiz?' Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız üzerine Allah'ın adı anılmış olanı yiyin! Üze­rine Allah'ın adı anılmamış olanı ise yeme­yin!..' "Müşrik olursunuz'^ kadar." (En'âm, 118-22)

6954- Bir başka rivayette:

"O halde üzerine Allah'ın admın anılmış olan şeyleri yiyiniz; üzerine Allah'ın adının anılmamış olanları yemeyiniz!" (En'âm 119) Bu âyet neshedildi. Ehl-i Kitab'ın kestikleri bu yasaktan istisna edilerek şöyle buyurdu: "Kitap verilenlerin yemeği size helâl, .sizinki de onlara helâldir." (Mâide, 5) [Sünen ashabı]

6955- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Arabın cehaletini bilmek hoşuna giderse, En'âm sûresinin  130. âyetinden sonrasını oku: 'Beyinsizlikleri yüzünden körükörüne çocuklarını öldürenler (ve Allah'ın kendileri­ne verdiği nimetleri Allah'a iftira ederek ha­ram sayanlar mahvolmuşlardır) onlar sapit-mışlardır, zaten doğru yolda da değillerdi''." (En'âm, 140) |Buhârî]

6956- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Kim   üzerinde   Peygamber   sallallahu aleyhi ve sellem'in mührü bulunan sahifeye bakmaktan hoşlanırsa, 'De ki: Gelin size Al­lah'ın haram kıldıklarını okuyayım' âyetini (En'âm, 151-3) okusun." [Timizî]

6957- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Üç şey vardır ki, ortaya çıktıkları zaman, önceden iman etmemiş olanların artık iman etmeleri de bir yarar sağlamaz:

Güneşin batıdan doğması, deccâl ve dab-betü'l-arz," [Müslim ve Tirmizî]

6958-  Onun (Tirmizî'nin) Ebû Saîd radi­yallahu anh'dan rivayeti:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yahut Rabbinin bazı âyetlerinin (yani delillerinin) gelmesi' mealindeki âyette (En'âm 158) geçen delilden murad, güneşin batıdan doğmasıdır."

6959- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey Aişe 'Dinlerini bölüp, fırka fırka olanlar var ya' âyetinde (En'âm, 109) anlatı­lanlar, bid'at ve hevâ ehlidir. Onların tevbele-ri yoktur. Ben onlardan uzağım, onlar da ben­den uzaktırlar." \Taberâm,M«'cemıt's-sağîr'<le.\

6960- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Teâlâ buyuruyor: 'Kulum bir gü­nah işlemek istediği zaman, onu işleyinceye kadar yazmayın. Onu işlerse aynısını yazın. Benim (rızam) için islemek niyetinden vazge­çerse, karşılığında ona bir sevap yazın. Ku­lum eğer bir iyilik islemek isteyip de yapmaz­sa ona bir sevap yazın. Şayet yaparsa ona karşılığında on katından yediyüz katına kadar yazın!'" [Buhârî, Müslim veTirmizî]

(Tirmizî) Şunu da ilave etti: Sonra "Kim bir iyilikle gelirse karşılığında on sevap alır" mealindeki âyeti (En'âm, 160) okudu.

6961-  Buhârî ile Müslim, İbn Abbâs'tan benzerini rivayet ettiler. Ayrıca orada şöyle geçer: "Yediyüz katına kadar, daha da fazla katlanarak."

 

 

A'RÂF VE ENFÂL SÛRELERİ

6962- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "(Cahiliye devrinde) Kadın, Kâ'be'yi çıplak tavaf eder ve şöyle derdi: 'Kim tavaf et­mek için bana ödünç bir Örtü verecektir." (Sonra kendisine verilen örtüyü alır) Fercinin üstüne koyar ve şöyle derdi: 'Bugün onun (fercin) bir kısmı veya tamamı ortaya çıkar. Ancak ondan görüneni ben helâl etmem.' Bu­nun üzerine: 'Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin' mealindeki âyet (A'râf, 31) nazil oldu." [Müslim ve Nesâî]

6963- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e A'râf ashabını sordular; şöyle buyurdu:

'Onlar, babalarına âsi iken Allah yolunda şehit düşenlerdir. Şehit düşmeleri cehenneme

girmelerini önledi, babalarına isyanları da cennete girmelerine mani oldu. Onun için on­lar, cennet ile cehennem arasında bir sur üze­rinde olurlar. Yağları eriyip derileri incelin-ceye kadar, orada kalacaklardır. Allah yara­tıkların hesabını gördükten sonra onları rah­metine gark edip yine merhametiyle onları cennete sokacaktır'."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ves-Sağir'de zayıf bir senedle.]

6964- Abdullah bin Busr radiyallahu anh'dan:

"Humus'tan yola çıktım. Gece olunca Ba-kîa'ya gitmek zorunda kaldım. Oranın halkı yanıma geldi. Bunun üzerine ben onlara: 'Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri yaratan Allah'tır' mealindeki âyeti (A'râf) okudum. Birbirlerine dediler ki:

'Onu sabaha kadar koruyun!' Sabah olun­ca da hayvanıma bindim."

6965-   Ebû Vâkid el-Leysî radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn'e çıktığı zaman, müşriklerin silahla­rını astıkları Zât-i Envât denilen ağaca uğradı. Ashab: 'Ey Allah'ın Resulü! Onların Zât-ı Envât'ı gibi bize de bir Zâl-ı Envât yapar mı­sınız?" dediler.

Şöyle dedi: 'Sübhanallah! Bu, tıpkı Mûsâ-ya: 'Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap!' dedikleri söze (A'râf 138) benziyor. Nef­sim kudret elinde olana yemin ederim ki siz mutlaka sizden öncekilerin yolundan gidecek­siniz'." [Tirmizi]

6966- Rezîn şunu ilave etti:

"Pabucun pabuca, kulağın kulağa (benze­diği gibi) onlara tâbi olacaksınız. Hatta on­lardan annelerine yanaşan olursa sizde de olacaktır. Buzağıya tapıp tapmayacağınızı bilmiyorum."

6967- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem "Ne zaman ki Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça etti" Hammad: (Süleyman'a başparmağının ucunu sağ parmağının üzerine bastırarak) 'İşte böyle1 dedi. "Dağ yere gömü-lüverdi ve Musa bayıldı" (A'râf, 143) [Tirmizî]

6968- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mûsâ Aleyhisselâm bir dilekte bulundu.

Allah, onu(n dilediğini) Muhammed sallalla­hu aleyhi ve sellem'e verdi.

'Mûsâ kavminden yetmiş kişi seçti...' 'Onu (kötülükten) sakınanlara yazacağım'a kadar (A'râf, 155-6) okudu)." [Bezzâr leyyin bir senedle.]

6969- Ömer radiyallahu anh'dan:

Ona: "Hani Rabbin Ademoğullannın sırt­larından zürriyetlerini almıştı" mealindeki âyetinin (A'râf, 172) tefsirini sordular. Şöyle cevap verdi: 'Aynı şeyi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordular da, o şöyle buyur­muştu: 'Allah Adem'i yarattı, sonra sağ eliy­le sırtını sıvazladı. Ondan bir zürriyet çıkardı ve şöyle dedi:

İşte bunları cennet için yarattım. Bunlar cennet ehlinin ameli gibi amel işleyecekler­dir,' Sonra tekrar sırtını sıvazladı. Ondan bir zürriyet çıkardı ve şöyle dedi: 'İşte bunları Cehennem için yarattım. Bunlar cehennem ehlinin ameli gibi amel işleyeceklerdir.' Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Öyleyse neden çalışalım?" Şöyle buyurdu: "Allah, ku­lu cennet için yarattığı zaman, onu cennet eh­linin amelinde çalıştırır, tâ ki cennet ehlinin ameli üzerinde ölünceye dek. Sonra onu o ameli sayesinde cennete koyar. Bir kulu da cehennem için yarattığı zaman, ölünceye ka­dar onu cehennem ehlinin ameli gibi bir amelde çalıştırır, ölünce de onu doğru cehen­neme koyar." [Mâlik, Tirmizî ve Ebû Dâvud.]

6970-  (Abdullah) İbn Ahmed, Ubeyy bin Kâ'b radiyallahu anh'dan:

"O, 'Ademoğullarmdan bellerinden zür-riyyetlerİni aldı...' âyetini (A'râf, 172) şöyle yorumladı;

Onları bir araya getirip ruhlar haline sok­tu; sonra onları şekillendirip konuşturdu; ko­nuştular. Sonra onlardan ahid ve misak aldı ve kendi aleyhlerine şehadet ettirdi: 'Ben sizin Rabbinİz değil miyim?' dedi. Onlar da 'Evet, sen bizim Rabbimizsin' dediler.

Şöyle buyurdu: 'Bakın kıyamet gününde biz bunu bilmiyorduk, dememeniz İçin, size karşı yedi kat gökleri şahit tutuyorum, babala­rınızı da şahit gösteriyorum. Şunu iyi bilin ki, benden başka hiçbir ilah yoktur. Benden baş­ka hiçbir Rab da yoktur. Bana hiçbir şeyi or­tak koşmayın! Ben sizlere peygamberleri göndereceğim size ahd ü misakımı hatırlata­caklardır. Ayrıca size kitaplarımı da indirece­ğim." Şu cevabı verdiler:

'Muhakkak bizim Rabbimiz ve ilahımız olduğuna, senden başka hiçbir Rabbimiz ol­madığına, senden başka hiçbir ilahımız da bu­lunmadığına şehadet ettik.' Böylece ikrarda bulundular. Allah, Âdem Al ey his selam 'ı da onları görsün ve seyretsin diye yukarıya kal­dırdı. Baktı, kimisini zengin, kimisini fakir, kimini güzel, kimisini de çirkin görünce; ken­dini şöyle demekten alamadı: 'Ey Rabbim! Bunları eşit yapmalı değil miydin?'

'Bana şükredilme.sinden hoşlanırım'buyurdu.

Sonra Peygamberleri onların üzerinde kandiller gibi gördü. Onlar peygamberlik ve nübüvvet hususunda başka bir misakla (ahitle) ayrıcalık kılındılar. 'Hani peygamberlerden de tnisaklarım almıştık. Meryem oğlu isa'dan da âyetinde (Ahzâb, 7) bu husus anlatılmıştır. İşte Meryem oğlu İsa da o ruhlar içindeydi. İş­te Allah o ruhu Meryem'e gönderdi."

Ubeyy'den bildirildiğine göre İsa'nın ru­hu Meryem'in rahmine ağzından girdi.

6971-  Tirmizî, Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Adem'i yarattığı zaman, onun sır-

tını sıvazladı. Zürriyetİnden kıyamete kadar yaratacak olduğu her insan, onun sırtından düşüverdi. Ve her bir insanın iki gözü arasın­da nurdan bir parlaklık koydu. Sonra onları Adem'e sundu. Âdem dedi ki:

"Yâ Rabbi, bunlar kimdir?"

"Zürriyetin."

Aralarında iki gözü arasındaki nur parıl­tısından hoşlandığı bir adamı gördü ve sordu: "Ya bu kimdir, ey Rabbim?"

"Dâvud'dur" buyurdu.

"Ona ne kadar ömür verdin?"

"Altmış yıl."

"Ya Rabbi benim ömrümden ona kırk yıl ver!" dedi. Ne zaman ki Âdem'in ömrü bitmek üzere olup da sadece kırk sene kalınca, ona Azrail gel­di. Adem dedi ki: "Daha kırk senem yok mudur?"

"Sen onu oğlun Davud'a vermedin mi?" diye sorunca, Âdem bunu inkar etti zürriyeti de inkar etti. Sonra Âdem unutup ağaçtan (yasak meyveyi) yedi, zürriyeti de unuttu. Âdem hata isledi, zürriyeti de hata işledi."

6972-   Semure bin Cündeb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Havva hamile kalınca, iblis onu ziyaret etti. Havva'nın çocuğu yaşamıyor, hep ölüyordu. Bu­nun üzerine ona dedi ki: 'Ona (doğduğu zaman) Abdu l-Hâris adını ver!' O da onun (Şeytanın) tavsiyesini tutup doğan çocuğuna Ahdü'I-Hâris adını verdi. Çocuk da yaşadı, işte bu durum, şeyta­nın işareti ve emrinden kaynaklanmıştır." |Tirmizî|

6973- İbıı Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, 'Onlara kendisine âyetlerimizi verdi­ğimiz kimsenin haberini oku!' mealindeki âyette (A'râf, 175) geçen kimsenin Bel'am ya da Bel'âm (adlı Musa'ya beddua eden bir ya-hudi bilgini) olduğunu söyledi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

6974-  Onun (Taberânî'nin) İbn Amr bin el-Âs'tan naklettiği rivayeti:

"Bu âyet (A'râf, 175), Ümeyye bin Ebî's-Salt hakkında inmiştir."

6975-  Abdullah İbnü'z-Zübeyr radiyalla­hu anh'dan:

"Af yolunu tut, uygun olanı emret ve cahil­lerden yüz çevir!" mealindeki âyet (A'râf, 199), sırf insanların ahlâkı hakkında nazil olmuştur.

6976- Diğer rivayet:

"Allah, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem'e insanların ahlâkı içinden affetmeyi (özellikle) benimsemesini emretmiştir."

[Buhari ve Ebü Dâvud]

6977- (Saîd) İbn Cü'beyr'den:

İbn Abbâs'a Enfâl sûresi hakkında sor­dum; "Bedir savaşı hakkında nazil oldu" dedi.

[Buhârî ve Müslim.]

6978- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Bedir günü olunca (ganimet malından)

bir kılıçla geldim ve dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah benim kalbimi müşriklerden yana rahatlattı' veya buna benzer bir şey söy­ledim. 'Ne olur bu kılıcı bana hibe et!' dedim.

Şöyle buyurdu: 'Bu ne benimdir ve ne de senin.' (İçimden) dedim ki: 'Kim bilir bu kılıç belki (ganimet olarak savaşta karşılaştığım) belâmla müptela olmayan birine verilir.' Daha sonra bana Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelip dedi ki: 'Sen benim olmayan bir şeyi benden istemiştin, şimdi o, benim oldu. Al o şimdi senin olsun!' Bunu müteakip hemen şu âyet nazil oldu: 'Sana ganimetlerden soru­yorlar...'" (Enfâl, 1)

[Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizi]

6979- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü sağır ve dilsizlerdir" mealindeki âyet­te (Enfâl 22) "sağır ve dilsizler"den murad Abdü'd-Dâr oğullarından bir gruptur. [Buhârîl

6980- Enes radiyallahu anh'dan:

Ebû Cehl: "Allahım! Eğer bu (Kitâb) ger­çekten senin katından ise üzerimize taş yağ­dır!" diye dua etti. Hemen: "Sen (ey Muham-

med) onların içindeyken, Allah onlara azap edecek değildir" âyeti (Enfâl, 33) nazil oldu. Ne zaman ki onlar, onu (Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İ) aralarından (Mekke'den) çıkardılar. O zaman şu âyet indi: "Mescid-i Haram'a girmekten menederlerken Allah on­lara niçin azap etmesin?" (Enfâî, 34)

[Buhârî ve Müslim.]

6981-  Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'-dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Onlara karşı gücünüzün yettiği kuvveti hazırlayın!" mealindeki âyette (Enfâl, 60) ge­çen kuvveti: "Dikkat edin, (bunda bahsedi­len) kuvvet ok atmaktır." şeklinde yorumlaya­rak bunu üç defa tekrarladı.

| Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud.]

6982- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Eğer sizden sabır ve sebat gösteren yir­mi kişi olursa, iki yüz kişiyi yener" mealinde­ki âyet (Enfâl, 65) inince, bir kişinin on kişi­nin önünden, yirmi kişinin de ikiyüz kişinin önünden kaçmaması farz oldu. Sonra Allah: "Şimdi Allah yükünüzü hafifletti"   âyetini (Enfâl, 66) inzal buyurdu ve böylece yüz ki­şinin ikiyüz kişiye karşı koyup kaçmaması farz kılındı.

6983- Diğer rivayet:

"Eğer sizden yirmi sabırlı kişi olursa, iki­yüz kişiyi yener" mealindeki âyet (Enfâl, 65) inince bu, mü'minlere ağır geldi. Bunun üze­rine: "Şimdi Allah yükünüzü hafifletmiştir" mealindeki âyet nazil oldu ve hafiflettiği sayı oranında da müslümanların sabırlarını azalttı.

[Buhârî ve Ebû Dâvud]

6984- Ömer radiyallahu anh'dan: "Bedir savaşı günü olup da Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem esirlere karşılık

kurtuluş fidyeleri kabul edince, 'Yeryüzünde savaşırken, düşmana kesin bir zafer edilince­ye kadar esir almak hiçbir peygambere yaraş­maz...' 'aldıklarınızdan dolayı size büyük azab erişirdi'ye kadar âyeti (Enfâl, 67-68) na­zil oldu. Sonra ganimetler, onlara helâl kılın­dı." lEbûDâvudJ

6985- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "İman edip de hicret edenler." "İman edip de hicret etmeyenler" âyetlerindeki (En­fâl, 74-72) hükme göre, ne bir Bedevî muha­cire ve ne de bir muhacir bedeviye vâris ola­mıyordu. Sonra bu: "Birbirinin mirasçısı olan akraba, Allah'ın Kitâb'ına göre birbiri­ne daha yakındır" âyetiyle (Enfâl, 75) neshe-dildi. (İkisi de Ebû Davud'a aittir.]

 

 

BERAE (TEVBE) SURESİ

6986- Huzeyfe radiyallahu anh'daıı, dedi ki: "Sizin Tevbe sûresi dediğiniz sûre "Azâb" süresidir. Siz ondan bizim okuduklarımızın ancak dörtte birini okuyorsunuz."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta]

6987- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Osman'a: "Mesanî grabunda olan Enfâl ile Mieyn grubunda olan Berâe'yi aralarında 'Bismilahirrahmanirrahîm'i yazmadan tek su­reye dönüştürüp 'Yedi uzunlar' arasına koy­dunuz. Sizi buna sevkeden sebep nedir?" diye sordu. Osman şu cevabı verdi: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bazen birkaç sû­reye ait farklı ayetler birden indiği olurdu. Ona bu şekilde vahiy indiği zaman falan âyet­leri, falan sûreye koyun diye vahiy kâtiplerini çağırıp emrederdi. 'Falan falan âyetleri şu mevzuların geçtiği falan sûrelere koyun!' der­di. Enfâl sûresi, Medine'de inen ilk sûrelerdendi. Berâe sûresi ise Kur'ân'ın en son inen sûrelerindendi. Konusu Enfâl'İnkine benzi­yordu. O sallallahu aleyhi ve sellem, ondan olup olmadığını bize açıklamadan vefat etti. Bunun için ben de onları tek sureye dönüştü­rüp aralarındaki Bismillahirrahmanirrahîm'i de yazmadım ve onu böylece 'Yedi Uzunlar'a dahil ettim." [Tirmizî ve Ebû Dâvud]

6988- (Saîd) İbn Cübeyr'den: İbn Abbâs'a:

"Tevbe sûresi nedir?" diye sordum.

"Fâdıha (yani bazı grupları rezîl eden) bir sûredir, devamlı olarak '(ve minhum ve min-hum =) Onlardan kimileri şöyledir, onlardan kimileri vardır ki şöyledir' diyerek o kadar çok saymıştır ki hatta içinde anılmadık kimse­nin kalmadığı sanılmıştır." diye cevap verdi.

"Peki Enfâl sûresi?"

"Bedir savaşı hakkında İnmiştir" dedi.

"Ya Haşr sûresi?"

"O, Nadîroğullan hakkında nazil olmuş­tur" dedi. [Buhârî ve Müslim]

6989- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in Veda haccından önceki hac mevsimin­de emîr tayin ettiği Ebû Bekr, onu (Ebû Hu-reyre'yi) bir grub insanla, Bayram günü gön­derip şöyle ilan etmelerini söylemiş: 'Bu se­neden sonra herhangi bir müşrik hac yapma­yacaktır. Hiç kimse çıplak olarak Beyt-i şe­rifi tavaf edemeyecektir'."

6990- Diğer rivayet:

"Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ali'yi (Ebû Bekr'in) ardından gönderip Berâat'i (ültimatomu) ilan etmesini emretti. Ali de bizimle birlikte Mina'da halka, Berâat'ı ilan etti:

'Hiçbir müşrik bu yıldan sonra Beyî'i hac etmeyecektir, hiçbir çıplak da Beyt-i şerifi ta­vaf etmeyecektir'."

6991- Diğer rivayet:

"Hacc-ı Ekber günü Kurban Bayramı gü­nüdür. Hacc-i Ekber de bir hacdır. İnsanlar umreye Hacc-ı Esğar (Küçük Hac) dedikleri için ona Hacc-ı Ekber denilmiştir." (Râvi Ebû Hureyre) dedi ki: "O yıl Ebû Bekr, bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yani Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in Veda haccını yaptığı zaman hacca tek bir müşrik bile katılmadı. Ebû Bekr'in müşrikle­re hac etmemeleri için kesin bir uyarıda bu­lunduğu zaman, Cenâb-ı Hak: 'Ey iman eden­ler! Doğrusu müşrikler ancak bir necistir' âyetini (Tevbe, 28) inzal buyurdu. Fakat müş­rikler (daha önce) hacca geldiklerinde (müs-lümanlarla) alış veriş yaparlardı ve müslü-manların da bundan büyük yararı olurdu. Al­lah müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaşma­larını yasaklayınca, müslümanların yararlan­dığı ticaretleri kesildi ve bu yüzden endişeye kapıldılar. Bunun üzerine Allah: 'Eğer fakir­lik ve yoksulluktan korkarsanız Allah sizi di­lerse kendi fazl ü ihsanından zengin kılacak­tır' mealindeki âyeti (Tevbe, 28) inzal etti.

Sonra bu âyeti takip eden âyette cizye he­lâl kılındı. Bundan önce cizye alınmazdı. Böylece müşriklerin (Kâ'be'de yaptıkları) ti­caretlerden elde ettikleri menfaatin yerini ciz­ye almış oldu. Allah Teâlâ bu durumu açıkla­mak üzere şöyle buyurdu:

'Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyen­lerle savaşın!' (Tevbe, 29)

Allah bunu müslümanlara helâl edince, müslümanlar, müşriklerden elde ettikleri tica­retin yerine Allah'ın bunu ihsan ettiğini anla­dılar ve eski üzüntü ve kaygıları böylece ber­taraf edilmiş oldu."

|Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6992- Ali radiyallahu anh'dan:

Ona: "Hac mevsiminde hangi mesajlarla (emirlerle) gönderildin?" diye sordular; şöyle cevap verdi:

"Dört şeyle gönderildim: Kabe'yi hiçbir çıplak tavaf etmeyecek, Allah Resulü ile ara­sında anlaşması olan kimsenin (müşriğin), bu anlaşması süresinin sonuna kadar devam ede­cektir. Anlaşması olmayana dört ay süre veri­lecektir. Cennete ancak inanmış (mü'min) ki­şi girecektir. Bu yıldan sonra müşriklerle mü'minler bir araya gelmeyeceklerdir."

[Tirmizî]

6993- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ci'râne umresinden döndüğü zaman, Ebû Bekr'i emîr olarak hacca gönderdi. Biz onun­la (Ebû Bekr'le) beraber geldik. el-Arec deni­len mevkiye varınca, sabah ezanını okudu. Tekbir almak için durunca, arkasında bir deve sesi duydu. Tekbir almaktan vazgeçti ve: 'Bu, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in Ced'â' adındaki devesinin sesidir' dedi. "De­mek ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de hacca karar vermiş. Eğer Ced'â1 devesinin üstündeki şahıs Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise onunla beraber namaz kılarız' dedi. Bir de baktık ki Ced'â'mn üstündeki şa­hıs Ali imiş. Ebû Bekr ona şöyle dedi: 'Hac emîri misin yoksa elçi misin?' 'Elçiyim. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem beni hac mahallerinde halka Berâe sûresini okumam için gönderdi' diye cevap verdi. Nihayet Mekke'ye geldik.

Terviye gününden bir gün önce Ebû Bekir ayağa kalkıp halka hitap etti. Onlara haccın nasıl yapılacağını anlattı. Konuşmasını biti­rince Ali ayağa kalkıp halka Berâe sûresini sonuna kadar okudu. Sonra Kurban Bayramı günü geldi; hep birden Arafat'tan hareket et­tik. Ebû Bekr dönünce, halka Arafat'ı lerket-me âdabını, nasıl kurban keseceklerini ve hacla ilgili diğer konuları anlattı. Konuşması bitince Ali kalktı ve halka Berâe'yi sonuna kadar okudu. Mina'dan Mekke'ye dönüş gü­nü gelince, Ebû Bekr yine ayağa kalkıp halka şeytanı nasıl taşlayacaklarını ve hacla ilgili diğer konulan anlattı. Onu müteakip Ali de kalkıp insanlara (son bir defa) Berâe sûresini sonuna kadar okudu." [Nesâî]

6994- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Küfrün liderleriyle savaşın, çünkü onla­rın yeminleri yoktur" mealindeki âyete (Tev-be, 12) muhatap olanlardan üç; münafıklardan da sadece dört kişi kaldı. Bir bedevi dedi ki:

"Siz Muhammed'in arkadaşları, bizlere bazı haberler veriyorsunuz. Ancak biz onun ne olduğunu anlayamıyoruz. 'Münafıklardan ancak dört kişi kaldı' diyorsunuz; peki, bizim evlerimize hücum edip soyanlar, mallarımızı alıp götürenler kimlerdir öyleyse?"

Cevap verdi: "Onlar fasıklardır. Evet mü­nafıklardan ancak dört kişi kaldı. İçlerinden birisi de içtiği soğuk suyun soğukluğunu his-sedemiyecek kadar kendinden geçmiş yaşlı bir adamdır." |Buhârî|

6995-  en-Nu'mân bin Beşîr radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in minberinin yanındaydım; bir adam dedi ki:

'İslâm'dan sonra hacılara su vermekten başka hiçbir amel işlemesem aldırmam.'

Diğer biri de şöyle dedi: "Mescid-i ha-ram'ı imar etmekten başka hiçbir amelde bu-lunmasam aldırmam.' Diğer birisi de: 'Allah yolunda savaşmak, anlattıklarınızdan Üstün­dür.' Ömer ise onları menetti ve şöyle dedi: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in minberinin yanında yüksek sesle konuşma­yın! Bugün cumadır. Cumadan sonra gider, Allah Resulüne sizin ihtilâf ettiğiniz şeyi sorarım.' Bunun üzerine: 'Siz hacca gelenlere su vermeyi ve Mescid-i haram'in imarını Al­lah'a iman edenlerle bir mi kabul ettiniz?' mealindeki (iman ve cihadın faziletini beyan eden) âyet (Tevbe 19) nazil oldu." [Muslim]

6996- Adiyy bin Hatim radiyallahu anh'-dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde geldim.

Buyurdu ki: 'Ey Adiyy! Boynundan bu pu­tu çıkar at!' Ve bu sözün ardından şöyle dedi­ğini duydum: 'Allah'ı bırakıp alimlerini ve ruhbanlarını birer rab edindiler.' (Tevbe, 31)

Sonra buyurdu ki: 'Gerçekte onlar, ruh­banlara ibadet etmiyorlardı. Ancak ruhban­lar, (Allah'ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helâl kılınca onlar da hemen helâl sayı­yorlardı. (Allah'ın helâl kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram sayı­yorlardı'."  [Tirmizî]

6997- Zeyd bin Vehb'den:

Rebeze'ye uğradım; baktım ki Ebû Zer orada. Ona şöyle dedim:

"Seni burada konaklandıran sebep nedir?" Cevap verdi:

"Ben Şam'daydım. Muâviye ile şu âyetin hükmünde ihtilâf ettik:

'Altın ve gümüş biriktirip de onları Allah yolunda harcamayan/ar var ya...' (Tevbe, 34-5)

Muâviye dedi ki: 'Bu âyet Kitab ehli hak­kında nazil olmuştur.'

Ben dedim ki: 'Bu âyet hem onlar ve hem de bizim hakkımızda nazil olmuştur.'

Bu hususta onunla bayağı tartıştık. Bunun üzerine tutup Osman'a bir mektup yazıp beni şikayet etti. (Halife) Osman da benim Medi­ne'ye gelmemi emretti. Ben de Medine'ye geldim. Sanki beni önceden görmemişler gibi hasretlerini gidermek için halk başıma üşüştü. Bunu Osman'a anlatınca, bana dedi ki: 'İster-

sen buraya yakın bir yere git!' İşte beni bura­da oturtan sebeb budur. Başıma Habeş'li bir adamı emîr yapsalar bile ben onu dinler ve itaat ederim." |Buhârî|

6998- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Altın ve gümüş biriktirenler var ya..." âyeti (Tevbe, 34) nazil olduğu zaman bu, müs-lümanlara ağır geldi. Ömer dedi ki: "Ben şim­di sizin üzüntünüzü gideririm." Hemen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip şöy­le dedi: "Ey Allah'ın Nebîsi! Bu âyet, ashabı­na ağır geldi." Şöyle buyurdu: "Allah, zekâtı ancak, kalan mallarınızın (kirinin) aklanması için farz kılmıştır. Allah, sizden sonrakilere kalması için mirası farz kılmıştır. Sizden sonra gelenlere ait bir kelime zikretmiştir." Bunun üzerine Ömer "Allahü Ekber!" dedi. Sonra ona (Ömer'e) şöyle buyurdu: "Kişinin hazine ola­rak saklayabileceği en güzel şeyi sana bildire­yim mi? İşte o, saliha bir kadındır; bakınca ona hoşnutluk verir, emredince ona itaat eder.

Yanında bulunmadığında hem namusunu, hem de onun malını muhafaza eder," [Ebû Dâvud]

6999- İbn Amr bin eJ-Âs radiyallahu anh'dan:

"Araplar, bir yıl bir ayı, bir yıl da iki ayı helâl sayarlardı. (Bu aylar) hacca ancak yirmi altı senede bir kere isabet ederlerdi. Allah'ın Kitab'mda zikrettiği Nesî' işte budur. Ebû Bekr'in insanlarla hacca çıktığı yıl, o yıla rastladı. Allah da o yıl yapılan hacca Hacc-ı Ekber adını verdi. Sonra ertesi yıl Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hacca gitti. İnsan­lar hilâlleri karşılayınca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Zaman (ar­tık) Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü devrine erişti."

Taberânî, Mu' cemu'l-Evsat'ta.

Derim ki: Galiba bu, her otuzalti senede bir olmaktadır.

Onların Nesi' yapmalarının sebebi hac mevsiminin hasat ve meyvelerin çok olduğu zamana gelmesini isteyip hasatlarını ve meyvelerini hacılara satma düşünceleridir. Aslın­da bunun yaklaşık her otuz altı senede bir Zi'1-Hicce'nin dokuzuna rastlaması gerekirdi. Bir yıl Muharrem ayını helal, ikinci yıl, Mu­harrem ayı ile Safer'i helâl, üçüncü yıl yalnız Muharrem'i helal, yapıp üç yılda Zi'l-hic-ce'nin dokuzunda hac yaparlardı. Sonra dör­düncü yıl, Safer ile Rebi'i helal, beşinci yıl da yalnız Safer'i helâl, altıncı yılda Safer ile Re­bi'i helâl yapıp bu üç senede Muharrem'm dokuzunda hac ederlerdi. Diğer kalan yıllarda da böyle yaparlardı. Zi'1-Ka'de'nin dokuzuna haccın dönmesi ancak bu müddette olabili­yordu. İşte hadisi böyle yorumlarsak, manası sahih olur. Allah en iyi bilendir."

7000- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah'a ve âhiret gününe iman edenler.... senden izin istemezler" mealindeki ayeti (Tevbe, 44), Nûr sûresinde yer alan; "Allah'a ve Resulüne İman edenler..." "...Bağışlayıcı­dır, merhamet edicidir" âyeti (Nur, 62) nes-hetmiştir. |Ebû Dâvud|

7001-  Ebû Mes'ûd el-Bedrî radiyallahu anh'dan:

"Sadaka (zekât) âyeti (Tevbe, 103) inince, biz sırtımızda (ücret karşılığında yük) taşırdık (ta kazandıklarımızdan sadaka verirdik). Bir adam gelip bir çok şey lasadduk etti. Onun hakkında riyakâr dediler. Başka biri gelip sa­dece bir sa' tasadduk etti.

Bu defada: 'Allah'ın bu adamın sâ'ma ih­tiyacı yoktur.'dediler.

Bunun üzerine: 'Sadaka vermekte gönül­den davranan müminlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir; onlara can yakıcı azap vardır' âyeti (Tevbe, 79) nazil oldu."

[Buhârî, Müslim ve Nesâî]

7002- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Abdullah yani İbn Ubeyy bin Selûl vefat ettiği zaman, oğlu Abdullah, Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'e gelerek, babasını kefenlemek için ondan gömleğini istedi; ver­di. Sonra namazını kıldırmasını da rica etti, tam namazını kılmaya hazırlanırken Ömer: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah seni onların nama­zını kılmaktan alıkoyduğu halde, sen onun na­mazını kılacak mısın?' diyerek elbisesinden çekti. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyur­du: 'Bu hususta Allah beni muhayyer kılıp söyle buyurmuştur: 'Onlar için ister istiğfar et, ister etme, yetmiş kere istiğfar etsen de Al­lah onları bağışlamaz.' (Tevbe, 80) Ben yet­mişten de fazla istiğfarda bulunacağım."

Ömer: 'O bir münafıktır' dedi. Buna rağ­men onun namazını kıldı, fakat Allah şu âye­ti inzal buyurdu: 'Onlardan ölen hiçbirinin namazını asla kılma!..' 'Fâsık'a kadar." (Tev­be 84) [İkisi de Buhârî, Müslim ve Nesâî'ye aittir]

7003-   O  (Nesâî), Buhârî ve Tirmizî, Ömer'den benzerini rivayet etliler.  Orada şöyle geçmektedir:

"Sen İbn Übeyy'in namazım mı kılacak­sın? Falan gün şöyle şöyle, böyle böyle deme­di mi?" Ömer, böylece birçok şeyler sayıp döktü. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedi ve şöyle dedi: "Geri çekil ey Ömer!" Ben ısrar edince, niha­yet şöyle dedi: "Allah beni muhayyer kıldı."

Hadisin benzerini rivayet etti.

Onda ayrıca şöyle geçer: Ömer dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı o günkü cüretime hâlâ şaşıyorum. Allah ve Resulü daha iyi bilir."

7004- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Çevrenizdeki bedeviler içinde münafık­lar ve Medineliler içinde de münafıklıkta di­renenler vardır. Onları siz değil, ancak biz biliriz. Kendilerine iki defa azap edeceğiz. On­lar sonra da büyük bir azaba uğratdırlar" (Tevbe 101)(âyeti nazil olunca) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem cuma günü hutbe­ye çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Fülan! Kalk ve Çik! Çünkü sen münafıksın." Başka birine de "Ey Fülan! Kalk, sen de çık! Sen de münafık­sın" dedi. Münafıkların bir bir isimlerini sa­yarak kaldırdı ve onları mescidden çıkartıp rezil etti. (Hz.) Ömer işi olduğu için o Cu-ma'ya biraz geç gelmişti, bu durumdan habe­ri yoktu, onların mescidden çıktıklarını gö­rünce, "Herhalde namaz bitti, cemaat mescid­den çıkıyor" zannetti. Bu nedenle onlara gö­rünmedi. Onlar da, "Ömer bizim durumumu­zu biliyor" diyerek utançlarından Ömer'den kaçtılar. Nihayet Ömer mescide girdi, cema­atin henüz çıkmadığını görünce, şaşırdı. Bİr adam ona şöyle dedi: "Müjde ey Ömer! Allah bugün münafıkları rezil etti. İşte bu birinci azap günüdür. İkinci azap ise kabir azabıdır."

|Taberânî, A/h'cemıı'I-Evsat'ta. zayıf bir senedle.]

7005- Ali radiyallahu anh'dan:

"Bir adamın müşrik olan ana ve babası için mağfiret dilediğini duydum.

Dedim ki; 'Müşrik oldukları halde ana ve baban için mağfiret mi diliyorsun?'

'İbrahim de müşrik olan babası için istiğ­far etmiştir' diye cevab verdi. Ben de bunu gi­dip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatınca, 'Ne peygambere ve ne de iman edenlere, müşrikler için istiğfar etmeleri ya­raşır' mealindeki âyet (Tevbe,113-4) nazil ol­du." [Tirmi/.î ve Nesâî.f

7006- Kâ'b bin Malik radiyallahu anh'dan: "Tebuk harbi hariç, Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in çıktığı savaşların hiç­birinden geri kalmadım. Gerçi Bedir harbin­de de bulunmadım. Ancak Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem Bedir'de bulunma­yanların hiçbirini kınamadı. Zira o, (savaş­mak için değil) Kureyş kervanının yolunu kesmek için çıkmıştı. Nihayet Allah onlarla

düşmanlarını beklenmedik bir anda karşı karşıya getirivermişti.

İslâm üzere andlaştığımızda Akabe gece­sinde onunla beraberdim. Halk Bedir savaşı­nı Akabe biatmdan çok anmakta ise de ben akabe'de hazır bulunmayı, Bedir'de hazır bu­lunmaya değişmem, Tebuk'da bulunmama­mın sebebi ise yoksulluğum değildir. Ben hiçbir zaman o günkü kadar güçlü ve zengin olmamıştım.

Çünkü ben iki deveyi ancak o harpte bir araya getirebildim. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bir savaşa niyet ettiği zaman kapalı ifadeler kullanarak asıl hedefini belli etmezdi. Fakat bu savaşta öyle yapmadı. Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, sıcak bir mevsimde, uzak bir yerde, kalabalık bir ordu ile karşılaşmak için savaşa çıkacaktı.

Bu durumu müslümanlara açıkladı ve tam manâsıyla savaş için hazırlanmalarını emretti. Herkes elinden geldiğince hazırlandı. Müslü­manlar Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in etrafında bayağı bir kalabalık ordu ha­line gelmişti. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Hakkında bir vahiy iner korkusuyla kimse o harbe katılmamazhk ede­medi. Tam meyvelerin olduğu, gölgelerin ço­ğaldığı bir mevsime rastlamıştı o savaş. Ben de meyvelere ve gölgelere vurgundum. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem müslü-manlarla beraber yola hazırlanırken, ben de yanlarına varıyordum; fakat hiçbir hazırlık yapmadan geri dönüyordum.

İçimden 'Ben de bu harbe istersem katıla­bilirim' diyordum. Fakat bir türlü karar vere-miyordum. Böyle kararsızlık içinde kıvranıp dururken iş, ciddiye bindi, Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem yanındaki müslüman-larla beraber tam olarak hazırlandı. Ben daha hiç bir şey yapmamış, en ufak bir hazırlıkta bulunmamıştım.

O hal içinde düşünüp dururken, Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem beraberinde-

kilerle yola çıktı. Varıp onlara yetişmek iste­dim fakat heyhat! Keşke gidip yetişebüsey-dim! Ne yazık ki bu, bana mukadder ve mü­yesser olmadı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in harbe çıkışından sonra, geride kalan münafık damgalı, ya da harpten affedilen mazur kim­selerle durmanın, onları görmenin cidden be­ni üzeceğini anladım.

Öte yandan Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Tebuk'e varıncaya kadar beni anmamış.

Tebuk'ta halkın arasında otururken, demiş ki; 'Hani Kâ'b bin Mâlik nerede? Neden katıl-tnadı?' Selemeoğullanndan bir adam şöyle de­miş: 'Ey Allah'ın Resulü! Onu galiba iki hır­kası ile ve o iki çalımlı bakışı alıkoymuştur.'

Ona Muâz bin Cebel şöyle müdahale et­miş: 'Ne kötü konuştun! Ey Allah'ın Resulü! Vallahi biz o adamı iyi bir insan olarak tanıyo­ruz.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sükût buyurmuş. Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem böyle dururken aniden uzakta üstü başı bembeyaz olmuş bir adam görünmüş ve ona: 'Galiba sen Ebû Hay-seme'sin' buyurmuş. Evet hakikaten de o, Ebû Hayseme el-Ensarî imiş. Münafıkların dil ile sataştıkları, sefer hazırlığı sırasında bir sa' hur­mayı tasadduk eden kişi olan Ebû Hayseme.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Te-buk'ten dönüşünü duyunca, beni bir hüzün aldı.

Onun öfkesinden kurtulmak için ne yalan uydurayım diye düşünüp durdum. Ailemden aklı erenlere danışmak istedim. Fakat ne ya­parsam onun elinden kurtulamayacağımı, ya­lanlarımın bir fayda vermeyeceğini anlayınca, böyle bir düşünceden vazgeçtim. Doğrusunu söylemeye karar verdim.

Nihayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in geldiğini haber aldım. O sallallahu aleyhi ve sellem, seferinden döndüğü zaman önce Mescid'e girip iki rek'at namaz kılardı. Sonra oturup insanlarla konuşurdu. Nitekim

bu defada öyle yaptı, insanlarla konuşurken, harbe katılmayanla!' gelip binbir yeminle on­dan Özür dilemeğe başladılar. Bunlar seksen küsur kişi idiler. Onların özürlerini kabul etti, biatlarını aldı ve onlar için Allah'tan bağışlan­ma diledi. İçyüzlerini de Allah'a havale etti. Ben gelip selâm verdim, selâmımı kızmış bir halde tebessüm ederek aldı. Sonra "Gel yanı­ma!" dedi; yürüyerek varıp önünde oturdum. Sordu:

'Neden geride kaldın? Sen (Akabe'de) bi­at etmek suretiyle itaat etmeyi yüklenmiş değil miydin?' Cevap verdim:

'Ey Allah'ın Resulü! Eğer ben senden başkasmın önünde otursaydım, bin bir yalan uydurarak ve yemin ederek suçumdan kurtu­lurdum. Kendi kendimle çok mücadele ver­dim. Lâkin anladım ki eğer sana bugün yalan söylersem, mutlaka Allah sana, bana gazap edeceği bir şey bildirecektir. Doğrusunu söy­lersem, bu defa bana darılıp güceneceksin. Onun için Allah'ın affını dilerim, bugün be-

yan edecek makul bir özrüm yoktur. Harbe katılmadığım zaman durumum çok iyi idi, hatla ondan önce durumum o kadar iyi değil­di. Fakat o gün imkânlanm ve hâli vaktim ga­yet yerindeydi.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'İş­te bu, doğru söyledi. Haydi kalk, Allah hak­kında hüküm verinceye dek bekle!'

Selemeoğullarından bazıları yerlerinden fırlayıp başıma üşüştüler ve dediler ki: 'Vallahi bugüne kadar hiç suç işlediğini bilmedik ve görmedik. Diğerleri gibi bir özür beyan edemez miydin? Onlar gibi konuşmaktan aciz miydin?

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in senin için istiğfarda bulunması güna­hının affma yeterdi.'

Benimle o kadar ısrarlı konuştular ki ner-deyse geri dönüp Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e yalan söyleyecektim. Son­ra onlara şöyle dedim:

'Benim gibi harbe katılmayan kimse oldu mu?'

'Evet; iki adamın başına aynı şey geldi. Onlar da senin dediğin gibi dediler. Onlara da sana söylenildiği gibi söylendi.'

'Peki kimdir onlar?'

'Mürâre bin er-Rebî' ile Hilâl bin Ümeyye el-VâkıfP deyip bana Bedir savaşına iştirak etmiş olan iki salih kişiyi zikrettiler. Onlar ör­nek insanlardı. Onların isimlerini duyunca ge­ri dönüp Özür beyan etmekten vazgeçtim. Derken Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem kendisiyle savaşa katılmayanlardan sade­ce üçümüzle konuşmaktan insanları menetti. Herkes bizden uzaklaştı. Kimseden bir güler yüz görmedik, yeryüzü bana dar gelmeye baş­ladı, nereye gideceğimi, kime baş vuracağımı bilemez hale geldim. Tam elli gün böyle kal­dık. Ama o iki arkadaşım evden dışarı çıkma-dılar, devamlı olarak ağladılar. Ben ise onla­rın en genç ve en güçlüsü idim, dışarıya çıkı­yor, insanlarla buluşuyor, namazlara katılıyor, sokaklarda dolaşıyordum, lâkin kimse benim­le konuşmuyordu.

Namazdan sonra yerinde oturmakta olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e varıp selâm veriyordum. İçimden: 'Selâmımı alarak dudaklarım kıpırdatacak mı?' diyordum.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yakınında namaz kılıyordum, bana ba­kıp bakmayacak mı diye onu gözlüyordum; namaza durduğum zaman bana bakıyordu. Yüz yüze geldiğimizde benden yüz çeviriyor­du. İnsanların ve Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem'in bu tavrı bana çok ağır gelmiş, artık dayanamaz olmuştum. Nihayet gidip çok sevdiğim amcazadem Ebû Katâde'nin bostanına girip selâm verdim, (selâmımı) al­madı. Ona şöyle dedim:

'Ey Ebû Katâde! Allah aşkına söyle, Al­lah'ı ve Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i sevdiğimi biliyorsun değil mi?' dedim, fakat sustu cevap vermedi. Tekrar ona and verdim,

gene sustu. Döndüm, yine and verdim. Bu de­fa şöyle dedi: 'Allah ve Resulü bilir.' Bunu duyunca gözlerim dolu dolu oldu. Dönüp du­varı tırmanarak dışarıya çıktım.

(Bir gün) Medine pazarında öyle üzgün üzgün dolaşırken, Medine'ye bir yiyecek sat­maya gelmiş Şam ahalisinden bir Nabatî adam:

'Bana Ka'b bin Mâlik'i gösterecek kimse yok mudur?' diye seslenmiş, halk da beni gös­termiş; adam gelip bana Gassan kralından bir mektup getirip verdi.

Okur yazardım. Açıp mektubu okudum, meklub aynen şöyleydi:

'Duyduğuma göre arkadaşın Muhammed sana cefa ediyormuş, sığınacak yer mi yok, kalk bana gel! Ülkemde kal, rahat edersin.' Bunu duyunca dert ve belâm bir kat daha art­tı. Hemen o mektubu fırına atıp yaktım. Ara­dan tam kırkgün geçmiş ve ben hakkımda vahyin geleceğini bekliyordum. Baktım ki Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in gön­derdiği bir adam bana geliyor. Dedi ki: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem karını uzaklaştırmanı sana emrediyor.' Dedim ki: 'Boşayayım mı? Ne yapayım!' 'Boşama, sa­dece ondan uzak dur!' dedi. O İki arkadaşıma da aynı haberi göndermiş.

Bunun üzerine hanımıma: 'Haydi babanın evine git, Allah bu hususta hükmünü verince­ye kadar orada kal!' dedim.

Derken Hilâl'in karısı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellenı'e gelip dedi ki: 'Hilâl perişan bir durumdadır, hizmetçisi de yoktur, benim ona hizmet etmemde bir sakınca görür müsün?'

'Hayır, lâkin sana yaklaşmasın' buyurdu.

'Vallahi onun yaklaşacak bir durumu yok, çok bitkin bir halde. Vallahi bu hadise başına geldiği günden beri ağlıyor.' Ailemden biri bana dedi ki: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi

ve sellem'den hanımına, sana hizmet etmesi için izin vermesini isleyebilirsin. Zira Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem Hilâl'İn hanımına, ona hizmet etmesi için izin vermiş­tir.' Ben de şöyle dedim: 'Bu hususta Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den izin îs-leyemcm, izin istediğim zaman ne diyeceğimi de bilemem; sonra ben gencim, kendi işimi kendim görürüm.'

On gün daha aradan geçti; böylece bize konuşma yasağı konulmasından bu yana tam elli gün tamamlanmış oldu. Ellinci günün sa­bahında, sabah namazını evlerimizin birinin üstünde kıldım.

Allah'ın da hakkımızda zikrettiği gibi (Tevbe, 117-119) yeryüzü bize dar gelmiş bir hal üzere otururken, avazının çıktığı kadar yüksek sesle bağıran Sela' dağı üzerine biri­nin çıkmış şöyle dediğini duydum: 'Ey Kâ'b bin Mâlik, müjde!'

Hemen şükür secdesine kapandım. Bu sı­kıntıdan artık kurtulduğumu anlamıştım. Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldırdığında, Allalı'm bizi affettiği­ni halka ilan etmiştir. Herkes bize müjde ver­mek için koşuşmuş. İki arkadaşıma da müjde­ciler gitmiş. Bana Eslem'li birisi atını dörtnal koşturup gelerek ve dağın tepesinden, attan daha hızlı giden bîr sesle 'Müjde ey Kâ'b bin Mâlik!' diye bağıran bir adam gelmiş.

Bana bu müjdeyi veren kişi gelince, se­vinçten elbiselerimi çıkarıp müjde olarak ona verdim. Kendim başka bir yerden ödünç elbi­se alıp giydim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i ziyaret etmek amacıyla yola ko­yuldum. Yolda insanlar beni fevc fevc karşıla­dılar. Hepsi beni kutladı, 'Ne mutlu sana Al­lah senin tevbeni kabul edip yaılığadı' dedi­ler. Nihayet Mescid'e girdik. Baktım Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in etrafını halk çevirmiş. Hemen Talha bin Ubeydullah yerinden fırladı, gelip benimle musafaha edip, beni tebrik etti. Vallahi muhacirlerden, ondan başka hiç kimse (benim için) ayağa

kalkmadı. —Kâ'b, Talha'mn bu inceliğim hiç unutmazdı—

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e selâm verdiğimde yüzü sevinçten panldıyor-du. Şöyle buyurdu: 'Annen seni doğurduğu günden bugüne kadar karşılaşmadığın bir ha­beri sana müjdeliyorum.' Dedim ki:

'Bu Allah'tan mı, yoksa senden mi ey Al­lah'ın Resulü?'

'Allah'tan' dedi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir şeye sevindiği zaman, mübarek yüzü Ay parçası gibi parıldardı. Biz (sevincini) bundan anlardık. Önünde oturunca, dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah'ın beni bağış­lamasından ötürü tüm malımı Allah yolunda bağışlayayım mı?'

'Bir kısmını yanında alıkoy. Bu senin için daha iyi olur' buyurdu.

Dedim kî: 'Öyleyse Hayber'de elde etti­ğim malımı tutayım.' Sonra şöyle dedim: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah benî doğru söylediğim için kurtardı. Öyleyse sağ olduğum müddetçe doğruluktan ayrılmayacağıma Allah'a söz ve­riyorum. Doğru sözlerinden dolayı Allah'ın hiç kimseyi benim kadar (doğru konuştuğum için) ödüllendirdiğini bilmiyorum. Vallahi Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e söy­lediğim günden bu yana hiçbir yalana teves­sül etmedim. Çok ve ama çok mutluyum. Bu­günden sonra da Allah'ın beni ölünceye dek yalandan korumasını dilerim.'

Bunun üzerine Allah şu âyetleri inzal bu­yurdu:

'And olsun ki Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzereyken, Pey-gamber'e uyan muhacirlerle Ensâr'ın ve Peygamber'in tevbelerini kabul etti. Tevbele-rini, onlara karsı şefkatli ve merhametli oldu­ğu için kabul etmiştir.

Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek, nefisleri kendilerini sıkıştırıp. Al-

lah'tan başka sığınacak kimsenin olmadığını anlayarak, savaştan geri kalan üç kişinin de tevbesini kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü o tevbe-leri kabul eden ve merhametli olandır.

Ey inananlar, Allah'tan sakının ve doğru­larla beraber olun!' (Tevbe, 117-119)

Allah'ın beni İslâm'a hidayet ettiği gün­den beri bu kadar büyük bir nimete ve mutlu­luğa nail olmamıştım. Hele Allah Resulü sal-lallahu aleyhi ve sellem'e karşı doğru dav­ranmamın semeresini elde etmem yok mu, bana bambaşka mutluluk vermiştir. Çünkü ben de ötekiler gibi yalan söyleseydim onla­rın âkibetine uğrayacaktım, onlar gibi helak olup gidecektim; zira Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

'Döndüğünüzde kendilerine çıkışmamanız için Allah'a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin; çünkü pistirler. Yaptıklarının kar­şılığı olarak varacakları yer cehennemdir. Kendilerinden hoşnut olasınız diye size and verirler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile Al­lah, yolundan çıkmış kimselerden razı olmaz,' (Tevbe, 95-96)

İşte biz üç kişi yemin ettiklerinde Allah Resulünün yeminlerini kabul ettiği kişilerden değildik; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de onların biatlerini kabul edip onlar için istiğfar etti. Fakat bizim işimizi Allah'a havale etti. Allah'ın hükmüne bıraktı. Allah da 'geri kalmış üç kişi' kavl-i şerifinde belir­tildiği gibi bizi affetti. Bizi yalan yere yemin edenlerden ayırdı, bizim harpten geri kalma­mızdan söz etmedi. Buna karşılık Peygambe­rimizin bizi o yemin edenlerden, özürlerini kabul ettiği kimselerden ayırıp geri erteleme­si ve Allah'ın hükmünü hakkımızda bekleme­sinden söz etti."

7007- Diğer rivayet:

"Benim en önem verip kaygılandığım şey; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den önce Ölüp de onun benim namazımı kılmama­sı ya da, Allah Resulü sailallahu aleyhi ve sel-lem'in ben böyle perişan halimdeyken ölme­si. Çünkü şu anda benimle hiç kimse ne konu-

şuyor, ne selâm veriyor ve ne de bana kimse dua ediyor.

Ben böyle düşünüp dururken, gecenin an­cak üçte biri kaldığı zaman, Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem, benim işimle ilgilenen çok iyi bir kadın olan Ümmü Seleme 'nin ya-nındayken Allah levbemizi kabul edip bizi af­fettiğine dair âyeti indirdi. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: 'Kâ'b af­fedildi.' Ümmü Seleme dedi ki: 'Hemen ona haber salıp müjde vereyim mi?' Şöyle buyurdu:

'Şimdi bunu yaparsan, insanlar başına üşüşür, sizi rahat bırakmaz ve gecenin kalan kısmındaki uykunuzdan olursunuz'."

7008- Diğer rivayet:

"Kâ'b, yahut Ebû Lübâbe ya da Allah'ın dilediği (başka) kimse şöyle dedi:

'Benim tevbem ancak, günah işlediğim kavmimin yurdunu terk etmem, yahut da tüm malımı sadaka olarak dağıtmamdır' (dediğim­de) şöyle buyurdu:

'Malının üçte birini sadaka olarak dağıt­man sana yeter'."

[Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

7009- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Eğer harbe gitmezseniz (kaçarsanız), si­zi elim bir azapla azablandınr" mealindeki âyetle (Tevbe, 39), "Medinelilerin çevrelerin­deki Bedevilerin Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem'den (harpten) geri kalmaları ya­raşmaz"   mealindeki   âyeti   (Tevbe,   120) "Mü'minlerin hepsinin tüm olarak harbe çık­maları gerekmez" mealindeki âyet (Tevbe, 122) neshetmiştir. [Ebû Dâvud]

7010- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Necde bin Nufey ona; "Eğer siz harbe çıkmazsanız sizi elim bir azapla azaplandı-rır" mealindeki âyet (Tevbe, 39) hakkında sordu. O şu cevabı verdi: "Allah onlara yağ­mur yağdırmadı ve bu, onların elim azabı ol­du." [İkisi de Ebû Davud'a ailtir]

7011-Abdullah bin ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan:

"el-Haris bin Huzeyme, Berâe (Tevbe) sû­resinin "Lekad câeküm Resulün min enfüsi-küm (-Andolsun ki içinizden öyle bir pey­gamber gelmiştir ki...)' İle başlayan son iki âyetini (Tevbe 128-9) Ömer'e getirdi.

Ömer dedi ki: 'Seninle beraber bunu bilen var mıdır?'

'Bilmiyorum, lâkin vallahi ben bu iki âye­ti Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den dinleyip ezberlediğime şehadet ederim.'

Ömer: 'Ben de bunu Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem'den dinlediğime şehadel ederim' dedi. Sonra sözüne şunu da ekledi: 'Eğer bunlar üç âyet olsaydı başlıbaşına bir sûre yapardun. Kur'ân'dan bir sûre bakın ve bunu onun içine koyun.' dedi. Bunun üzerine biz bunu Berâa sûresinin sonuna koyduk."

[Ahmed, İbn İshâk'ın tedlisi ile.]

7012- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Lekad câeküm Resulün min enfüsikum"

âyeti (Tevbe, 128-9) en son inen âyettir.

(Abdullah) İbn Ahmed ve Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de leyyin bir senedle.

7013- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Onlar Kur'ân'ı Ebû Bekr'in zamanında

mushaflarda cem ettiler. Ubeyy onlara yazdı­rıyordu. 'Summe'n sarefû sarafallahu kulûbe-hum bi ennehum kavmün lâ yefkahâri âyetine (Tevbe, 127) gelince, bunun Kur'ân'm en son inen âyeti olduğunu ileri sürdüler. Bunun üze­rine Ubeyy onlara dedi ki: 'Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem bundan sonra bana iki ayet daha okuttu: 'Le kad câeküm Resulün min enfüsikum... Ve huve Rabbul-Arşil-Azîm'& kadar. İşte bu, Kur'ân'm en son inen âyetidir' dedi. Allah bununla kendisinden başka hiçbir ilah olmadığım, en son olarak ilan etmiştir. 'Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona şunu vahyetmiş olmayalım: Benden başka hiçbir ilah yoktur, Öyleyse bana ibadet edin!' âyeti (Enbiyâ, 25) de zaten bunu ifade etmiyor mu?"

[Abdullah İbn Ahmed.]

 

 

YUNUS, HUD, RA'D VE İBRAHİM SÛRELERİ

7014- Ebû'd-Derdâradiyallahu anh'dan: Ona:   "Onlar için dünya hayatında da müjde vardır" mealindeki âyet (Yûnus, 64) hakkında sordular; şöyle cevap verdi; "Bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorduğum günden beri bana hiç kimse sorma­dı. O sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle demişti: 'Bunu senden başka bana hiç kimse sormadı. Bu, müslümanın gördüğü ya da ken­disine gösterildiği salih (doğru) rüyadır'."

[Tirmizî]

7015- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Firavun'u suda boğduğu zaman, Firavun dedi ki: 'İsrail oğullarının iman etti­ği ilahtan başka hiçbir ilah bulunmadığına inandım.' (Yûnus, 90) Cibril dedi ki:

'Ey Muhammedi Ona (ilâhî) merhamet erişir endişesiyle, deniz çamurundan alıp da onun ağzına tıkadığımı bir görseydin (şaşırıp kalırdın).' [Tirmizîl

7016- Diğer rivayet:

"Cibril, belki Firavun 'Lâ ilahe illallah' der de Allah'ın rahmeti ona erişir endişesiyle devamlı olarak ağzım deniz çamuruyla tıka­yıp durdu."

7017- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Bekr dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü!

Saçların ağardı, ihtiyarladın.' Buna cevaben: 'Benî, Hûd, el-Vâkıa, el-Mürselûti, Amme ye-tesâelûne ve İze'ş-şemsu küvviret sûreleri ko­cattı' buyurdu." [Tirmizî]

7018- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bitin ki, onlar Peygamber'den (düşman­lıklarını) gizlemek için göğüslerini çevirirler (gönüllerinden geçeni gizlerler) mealindeki âyeti (Hûd, 5) okuyunca onun hakkında sor­dular; şöyle dedi: "Helaya gittiklerinde ve ha~ nımlanyla cinsel ilişkide bulunduklarında av­ret yerlerinin açılmasından utanan insanlar vardı." İşte bu âyet, onlar hakkında nazil ol­muştur." [Buhârî]

7019- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Harplerden birinde Hıcr denilen mevki-iye indiğinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanlara şöyle hitap etti: 'Ey insanlar! Peygamberinizden mucizeler istemeyin! Bun­lar (yani Semûd kavmi), peygamberlerinden mucize olarak Allah'ın kendilerine bir deve göndermesini istediler. Allah da dileklerini kabul etti. Ondan sonra deve bu yoldan gelip onların suyundan içiyordu, onlar da onu sa­ğıp sütünü içiyorlardı.

Sonra gidiyor ertesi gün kendi içme sıra­sında yine aynı yoldan geliyordu. Derken, de­veyi kestiler. Bunun üzerine Allah onlara üç gün mühlet verdi, üç günden sonra onlara azap göndereceğini beyan etti. O'nun beyanı asla yalan değildir. Sonra bir sayha geldi, onlardan yer ile gök arasında kim varsa hepsini helak et­ti. Ancak Allah'ın Harem'inde olan kurtuldu. Allah'ın Haremi onu o azaptan kurtarmıştır.

Denildi ki: 'Kimdir o (kurtulan) ey Al­lah'ın Resulü?'

'O, Ebû Reğâl'dır' buyurdu."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat'fa, Bezzâr ve Ahmed.|

7020- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, zalime mühlet verir (fırsat tanır), ancak bir de yakaladı mı bırakmaz." Sonra şu âyeti okudu: "Allah kentlerin zalim halkım yakalayınca, böyle yakalar. Yakalaması da şiddetli ve elemlidir." (Hûd, 102)

[Bııhârî İle Muslini ve Tirmizî.)

7021- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Bir adam bir kadını Öptü. Sonra Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip durumu bildirdi. Bunun üzerine: 'Gündüzün iki tara­fında gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl! İyilikler kötülükleri giderir' me­alindeki âyet (Hûd 114) nazil oldu. Adam de­di ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu, sadece bana mı özgüdür?'

'Bununla amel eden ümmetimden herkese şamildir' buyurdu."

7022- Diğer rivayet:

"Bir adam Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem gelip dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Medinenin en ücra köşesinde ben bir kadına (yere yatırarak) sarkıntılık ettim ve aramızda cinsel birleşme olmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. İşte ben buradayım, hakkımda hükmünü ver!' Ömer ona dedi ki:

'Allah senin ayıbını örttü. Sen de kendi aybını gizleyip söylemeseydin daha iyi olmaz mıydı?'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir cevap vermedi. Adam kalkıp gitti. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem ardından bir adam gönderip onu çağırttı, adam geri ge­lince şunu okudu: 'Gündüzün iki ucunda, ge­cenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür.' (Hûd, 114)

Cemaatten bir adam dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu yalnız o adama mı mahsustur?'

'Hayır; herkese şamildir' buyurdu."

IBuhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

7023- Onun (Tirmizî'nin) Ebu'l-Yüsr'den naklettiği rivayeti:

"Bana hurma satın almak isleyen bir kadın geldi. Dedim ki: 'Evde bundan daha İyi hur­ma vardır. Hemen benimle eve girdi, eğildim, onu öptüm. Ebû Bekr'e gelip durumu anlat­tım. Dedi ki: 'Kimseye söyleme, Allah'a tev-be et!' Ömer'e anlattım; o da: 'Kimseye söy­leme, Allah'a tevbe et!' dedi. Sabredemedim, varıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e de anlattım. Şöyle buyurdu:

'Allah yolunda gazaya çıkmış olan birinin yerine kendini koyarak ailesine böyle bir şey mi yaptın?' Bu söz onun o kadar ağırına git­miş ki keşke o güne kadar müslüman olma­saydı da ancak o gün müslüman olsaydı (böy­lece günahları bağışlansaydı) temennisinde bulunmuş.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem uzun süre başım eğdi. Nihayet Allah ona şu âyeti vahyetti:

'Gündüzün iki ucunda, gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl! İyilikler kötü­lükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüt­tür.1 (Hûd, 114)

(Ebû'I-Yüsr dedi ki:) Onun yanına var­dım; bu âyeti bana okuyunca, ashabı ona sor­du: 'Bu, yalnız ona mı özgüdür?'

'Hayır, herkese şamildir' buyurdu.

7024- İbn Abbâs radiyallahu anlı'dan: "Bir sahabi bir kadını seviyordu. Allah

Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den bir iş için izin isledi. Yağmurlu bir günde doğru ka­dının bulunduğu yere gitti ve kadının havuz­da yıkandığını gördü. Kadına yanaşıp cinsel organını tahrik etmeye çalıştığında, onun bu iş için yetersiz durumda olduğunu anlayınca kadını bıraktı ve gidip durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı. Peygam­ber ona 'Haydi kalk dört rek'at (nafile) namaz kıl!' diye emretti.

Sonra: 'Gündüzün iki ucunda, gecenin gün­düze yakın zamanlarında namaz kıl, doğrusu İyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar İçin bir öğüttür' mealindeki âyet nazil oldu." |Bezzâr.]

7025- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Onu (Yûsuf'u) ucuz fiyata birkaç dirhe­me sattılar"  mealindeki âyeti (Yûsuf, 20) şöyle yorumladı. "Yûsuf'u sattıkları paranın miktarı yirmi dirhemdi. Onlar Mısır'dayken kendilerine gelmeleri için haber saldığı ailesi, doksanüç kişi idi. Erkekleri peygamber, ka­dınları ise sıddîka idi. Vallahi Mûsâ ile oradan çıktıkları zaman sayıları, altıyüzyetmişbine ulaşmıştı." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'te.]

7026- Urve radiyallahu anh'dan:

O, Âişe'ye 'Nihayet peygamberler umut­larını kesip yalanlandıklarını sandıkları za­man' mealindeki âyette (Yûsuf, 102) geçen bir kelime kuzzibû şeklinde şeddeli mi okun­malı, yoksa kuzibû şeklinde şeddesiz mi okunmalı?" diye sordu.

Âİşe (birincisini tercih ederek): "Onları kavimleri yalanladı" dedi.

Dedim ki: "Vallahi o halde onlar kavimle­rinin kendilerini yalanladıklarını kesin olarak bildiler, tabii bu bir zan değildir."

"Ey Urvecik, evet! Onlar bunu kesin ola­rak bilmişlerdir" deyince, şöyle dedim: "Bel­ki de âyette geçen kelime 'kuzibü' şeklinde okunmalı, (yani Resuller kendilerine yapılan yardım vaadinde aldatıldıklarını zannettiler)"

"Allah korusun! Peygamberler Rablerine karşı asla böyle bir zanda bulunmazlar" dedi.

"Peki Öyleyse nedir bu âyetin anlamı?"

"Bunlar resullere tabii olan kimselerdir ki, aynı zamanda Rab'lerine iman etmiş ve resulle­ri de tasdik etmişlerdi. Fakat duçar oldukları be­lâlar o kadar-uzamış ve yardım da kendilerine o kadar gecikmiştir ki nihayet resuller, kavimle­rinden kendilerini yalanlayanların imana gel­melerinden ümit kesecek hâle gelmişlerdir. Yi­ne resuller, kendilerine tabii olanların da kendi­lerini yalanlayacaklarını zannettikleri vakitte Allah'ın yardım ve zaferi resullere gelmiştir."

7027- Diğer rivayel İbn ebî Müleyke'den: İbn Abbâs dedi ki: "(Hatta o resuller, va-adedildikleri ilâhî yardım hususunda) muhak­kak yalana uğradıklarını zannettiler." (Yû­suf, 110) (Yardım) gecikmiş ve yavaş gelmiş­tir." Sonra bağlantılı olarak şu âyeti okudu: "Nihayet Peygamber ve beraberinde iman edenler: 'Allah'ın yardımı ne zaman gele­cek?' diyorlardı." (Bakara, 214) (İbn Ebî Mü-leyke diyor ki:) Urve bin Zübeyr'e rastladı­ğımda bunu (kuzibû şeklinde tahfif ile okuma­yı) kendisine anlattım. Şu cevabı verdi:

Âişe (şeddesiz okunmasını reddederek) dedi ki: "Maazallah! Vallahi Allah, Resulüne ne vaad etti ise, Ölmeden o mutlaka olmuştur. Ne var ki peygamberlerin üzerinde belâ o ka­dar sürekli olmuştur ki, nihayet kavimlerin­den beraberlerinde olanların da kendilerini yalanlamalarından korkar hale gelmişlerdir." Bu nedenle Âişe bu âyeti şeddeli olarak "küz-zibû" şeklinde okurdu. |Buhârî|

7028- Ebû Hureyre radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Biz onlardan bazısını bazısına yemişle­rinde (ve tatlarında) üstün tutarız" mealinde­ki (Ra'd, 4) âyette geçen "üstünlüğü" kelime­sini (hurmaların) kalitesiz, Farisî çeşitten ol­ması, tatlı ve eksi oluşları" ile tefsir etmiştir.

[Tirmizî]

7029- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem)

"Sen ancak bir uyarıcısın ve her kavmin

bir yol göstereni vardır"  mealindeki âyet

(Râ'd, 7) hakkında buyurdu ki: "Uyarıcı ile yol

gösterici, Hûşimoğullarından bir adamdır."

(Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ves-Sağîr'de]

7030- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bir adamı, cahiliye büyüklerinden bir adama, onu Allah'a davet etmesi için gönderdi. Adam dedi ki: "Beni kendine davet etliğin Rabbin nedir? Demirden midir, bakırdan mıdır, gü­müşten midir, altından mıdır?'

Hemen gelip durumu Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e durumu bildirdi. Onu tekrar gönderdi, aynısını söyledi; gelip Pey-gamber'e sallallahu aleyhi ve sellem hadiseyi bildirdi. Onu ona üçüncü kez tekrar gönderdi. Cevaben aynısını söyleyince gelip Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e onun söyle­diğini bildirdi.

Bunun üzerine Allah, bir yıldırım gönde­rip adamı yakıp kül etti. Daha sonra Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Allah adama yıldırım gönderip yaktı.' Bunu müteakip: 'Onlar pek kuvvetli olan Allah hak­kında çekişirlerken, O yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar'âyetini (Râd, 13) indirdi."

[Bezzâr, Taberânî, Mu'cemul-Evsat'ta, Ebû Yâ'Iâ ve Taberânî, Mu'cem el-Kebîr'de]

7031- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Ona irin suyundan içİriliı; yudumlar"

mealindeki âyeti (İbrahim, 16) şöyle tefsir et-

ti: "Ağzına yaklaştırılır, tiksinir, tekrar yak­laştırılır, yüzünü kavurur, başındaki deri so­yulup düşer, içince bağırsakları parçalanıp dübüründen çıkar."

Allah Teâlâ buyurdu: "Kaynar su içirilir-ler bağırsakları parçalanır." (Muhammed, 15)

Yine Allah Teâlâ buyurdu: "Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri ka­vuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem de kötü bir duraktır." (Kehf, 29) rnrmizî]

7032- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e içinde hurma bulunan bir sepet getirildi. Şöy­le buyurdu: 'Güzel bir söz, kökü (yerde) sağ­lam, dalları göğe doğru yükselen güzel bir ağaç gibidir. Rabbinin izni ile her zaman meyvesini verir' âyetinde (ibrahim, 24) geçen ağaç hurma ağacıdır.

'Çirkin söz de yerden koparılmış kökü ol­mayan çirkin bîr ağaç gibidir' âyetinde (ibra­him, 26) adı geçen ağaç ise hanzale yani Ebû Cehil karpuzudur'." (İkisi de Tirmİizî'ye ait.|

7033- el-Berâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu.)

"Allah iman edenleri sağlam bir söz üze­rinde sabit kılar" mealindeki âyet (İbrahim, 27), kabir azabı hakkında nazil olmuştur. Ka­birdeki adama denilecek ki:

"Rabbin kimdir?" O da su cevabı vere­cek: "Rabbim, Allah'tır. Peygamberim Mu-hammed sallallahu aleyhi ve sellem'dir." (Böylece o, (bu şehadeti ile) kabir azabından kurtulacaktır)." |Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

7034- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Allah'ın nimetine karşı nankörlük edenleri görmüyor musun?" âyetini (İbrahim, 27) şöyle yorumladı: Burada sözü edilenler vallahi Kureyş kâfirleridir. Ömer dedi ki: "Onlar Kureyş'lir; Muhammed ise Allah'ın

(onların nankörlükte karşıladıkları) nimetidir. (Ayetin devamında gelen) "Kavimlerini he­lak yurduna götürdüler" in mânâsı, "Bedir gü­nü cehenneme götürdüler" demektir. |Buhârîj

7035- M. el-Evsat'ta Ali'den:

"Bu âyet, Benû Mahzûm ve Benû Ümey-ye'nin kibirli ve böbürlü kişileri hakkında na­zil olmuştur. Benû Mahzûm'un neslini Allah Bedir savaşında kurutmuştur. Beııü Ümeyye ise, bir süre daha yaşamışlardır."

7036- Âişe radiyallahu anhâ'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e "Yerlerin başka yerle ve göklerin de başka göklerle değiştirildiği gün" âyeti (İbrahim, 47-48) hakkında sordum; dedim ki: "Ey Al­lah'ın Resulü! İhsanlar o zaman nerede ola­caklar?" Şöyle buyurdu: "Sırat üstünde ola­caklardır." [Müslim veTirmizî]

 

 

HİCR, NAHL VE İSRÂ SÛRELERİ

7037- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem ehli, beraberlerinde Allah' in dilediği kıble ehli ile bir araya geldiklerinde, kâfirler müslümanlara şöyle diyecekler:

'Siz müslüman değil miydiniz?'

'Evet.'

'Müslümanlığınız size bir fayda vermedi, bakınız siz de ateşte bizimle siniz.'

'Günahlarımız vardı. Onun için sorumlu tutulduk' diye cevap verecekler. Allah onların bu sözünü duyunca, ateşte bulunan kıble ehli­nin ateşten çıkartılmasını emredecek ve bu sayede onlar çıkıp kurtulacaklardır. Ateşte kalan kâfirler de o zaman söyle diyecekler:

'Ah keşke biz de müslüman olsaydık da onlar gibi biz de çıksaydık.'

Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şunu okudu: "Elif Lâm Râ. İşte onlar Kitâb'ın âyetleri ve apaçık bir Kur'ân'dır..." "müslüman olsaydık"^ kadar (Hicr, 1)

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de leyyin bir senedle.l

7038-  Onun (M. el-Kebîr'de) hafi bir se-nedle Ebû Ümâme'den olan rivayeti:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnkâr edenler, keşke müslüman olsaydı­lar temennisinde bulunacaklardır" mealinde­ki âyet (Hicr, 1), Haricîler hakkında nazil ol­muştur. Onlar Allah Teâlanın müslümanları, önderieri(ni) ve cemaati affettiğim görünce: 'Keşke bizler de müslüman olsaydık!' diye­ceklerdir."

7039- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Mü'minin ferasetinden sakının! Çünkü o, Allah'ın ışığı (nuru) ile bakar ve görür."

Sonra şu âyeti okudu: "Bunda görebilen insanlar için ibretler vardır." (Hicr, 75)

[Tirmizî]

7040- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Sabaha karşı bir çığlık onları alıverdi"

mealindeki âyeti (Hicr, 83) şöyle tefsir etti: "Lut kavmi, istiğfar ve dua vakti olan sabah ezanı vaktinde helak olmuştur." [Taberânî, M. el-Kebîr'de.]

7041- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e Seb'u'l Mesâni, Seb'u't Tivâl (uzun sûreler) verilmiştir." |Nesâî.]

7042- İbn Abbâs radiyallalıu anh'dan:

O, "Kur'ân'ı işlerine geldiği gibi bölenle­re de" mealindeki âyeti (Hicr, 91) şöyle yo­rumlamıştır: ''Onlar ehl-i kitap olan hristiyan ve yahudilerdir, Kur'ân'ı parça parça yapıp bir kısmına inandılar, bir kısmını ise inkar et­tiler." [Buhârî]

7043- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem)

"Hepsine yaptıklarından mutlaka soraca­ğız" mealindeki âyeti (Hicr, 92-3): "Yani 'Lâ ilahe illallah' sözünden dolayı (onu söyleme­dikleri için) sorguya çekeceğiz, demektir" şeklinde yorumlamıştır. [Tirmizî]

7044- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: O, "Onlara azap üstüne azap katıp fazla-

{aştıracağız" mealindeki âyeti (Nahl, 88) şöy­le yorumladı: "Dişleri uzun arılar gibi olan akreplerle azaba uğratılacaklar." [Taberânî, Mu'cemu'I-Kebir'de]

7045-  Ebû Ya'lâ, İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"(Mezkûr âyette) bahsedilen azap, Arş'm altında bulunan beş nehir vardır ki, o nehirle­rin bazılarında gece, bazılarında ise gündüz azaba uğratılırlar."

7046-   Osman bin Ebî'l-Âs radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında oturuyordum; gözü ile bir baktı son­ra neredeyse yere yapıştıracak şekilde onu aşağıya indirdi. Sonra yine yukarı kaldırıp baktı. Şöyle buyurdu: 'Cibril Aleyhisselam bana gelip su âyeti §u sûrenin şu yerine koy­mamı emretti: 'Allah adaletli davranıp İhsan­da bulunmayı, emreder... umulur ki düşünür­sünüz'." (Nahl, 90) [Ahmed]

7047- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor al­tında kalan müstesna, Allah'ı inkar edip.... büyük azap onlar içindir." (Nahl, 106) O (İbn Abbâs), bu âyetin umumî hükmünden şunu istisna kılmıştır:

"Sonra işkence edildikten sonra hicret edenlere karşı... Rabbin şüphesiz merhametli­dir." (Nalıl, 110) Bu âyetlerde kastedilen şahıs; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy katipliği yapan ve bilâhare Mısır'da bulunan Abdullah bin Ebî Serh'tir. Şeytan onu aldatın­ca kâfirlere katıldı. Fetih günü ise öldürülmesi için emir verildi. Ancak Osman onu kurlarmak için himayesine almak istedi. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem de Osman'ın ona ver­diği emâm kabul buyurdu. (Nesâî.)

7048- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Uhud savaşında Ensâr'dan tam altmış dört kişi şehit düştü. Muhacirlerden ise altı ki­şi. Müşrikler şehit cesetlerinden bazı uzuvları kestiler.

Bunun üzerine Ensâr şöyle dedi: 'Bir gün onları elimize geçirirsek uzuv kesmek nasıl yapıhrmış onlara mutlaka göstereceğiz.' Daha sonra Mekke'nin fethi gününde Allah şu âye­ti inzal buyurdu: 'Şayet onlara ceza verirse­niz, size verdikleri ceza kadar verin! Eğer sabrederseniz elbetteki bu, sabredenler için daha iyidir.' (Nahl, 126). Bir adam: 'Bugün­den sonra Kureyş('ten kimse) kalmayacaktır' dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Dört kişi hariç, halktan elinizi çekin, kim­seye ilişmeyin!'" [Tirmizî]

7049- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, Benû İsrâîl (İsrâ), Kehf, Meryem sûre­leri hakkında: 'Muhakkak ki bu sûreler ilk sû­relerdir; ve ilk ezber edilenlerdendir' demiştir."

7050- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O,   'Şımarmı$ elebaslarına emrederiz'

âyetini (İsrâ, 16) şöyle tefsir etti: Cahiliye devrinde biz, insanlar çoğaldıkları zaman 'Fulanoğulları arttı' derdik." [Buhârî]

7051- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Akrabaya hakkını  verin!"  mealindeki

âyet (İsrâ, 26) nazil olduğunda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Fâtıma'yı çağırıp ona Fedek (arazisin)i verdi.'

|Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de zayıf bîr senedle]

7052- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Onların taptıkları putlarda Rablerine

daha yakın olmak için vesile ararlar" mealin­deki âyeti (İsrâ 57) o, şöyle yorumladı: "İn­sanlardan bir grup, cinlerden bir gruba tapı­yorlardı. O taptıkları cin taifesi müslüman ol­du. İnsanlar İse onlara tapmaya devam ettiler. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

[Buharı ve Müslim.]

7053- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Sana gösterdiğimiz rüya ile sadece in­sanları denedik" mealindeki âyette (İsrâ 60) geçen "rüya" kelimesi, İsrâ gecesinde Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gösteri­leni gerçek gözü İle görmesidir. Kur'ân'da la­netlenmiş olarak geçen ilgili ağaç da zakkum ağacıdır. [Buhârî veTinhizî.]

7054- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Herkesi kendi önderi ile birlikte çağırdı­ğımız gün" mealindeki âyeti (İsrâ, 71) şöyle tefsir etti:   "Onlardan biri çağırılıp, kitabı (amel defteri) sağ tarafından verilir. Vücudu altmış arsın uzatılır, yüzü apaydınlık olur, ba­sına pırıl pırıl parıldayan inciden bir taç ko­nur. Yanında toplandıkları arkadaşlarına gi­der, onu uzaktan gördüklerinde, şöyle derler: "Ya Rabbi onu bize getir!" Onlara gelip şöy­le der: 'içinizden her birine müjde verin. O da tıpkı hidayet üzere kendisine uyulan bu adam gibi olacaktır.'

Kâfire gelince, kitabı sol tarafından veri­lecek; yüzü simsiyah kesilecektir. Vücudu alt­mış arşın uzatılacak ve ateşten bir taç giydirİ-lecektir. Arkadaşları onu görünce, şöyle diye­ceklerdir: 'Bunun şerrinden Allah'a sığınırız. Allahım! Onu bize getirme!' Bu da onların ya­nına vardığında şöyle diyecekler: 'Allahım! Bunu rezil et!' O da şöyle diyecek: 'Allah sîzi uzaklaştır sın, çünkü İçinizden her bir şahıs, aynı akıbete maruz kalacaktır'." ITirmizî]

7055- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Şöyle derdi: (İsrâ 78. âyette geçen) "Dülû-

ku'ş-şems, güneş gök yüzünden kayıp gölge geldiği zaman olur. Ğasaku' l-leyl ise, gece ile gece karanlığının birleşmesidir." [Mâliki

7056- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "(İnne Kur'âne' l-fecri kâne meşhuda =)

Sabah namazı şahitlidir" âyetini (İsrâ, 78)

şöyle yorumladı: "Yani, gündüz melekleri ile gece melekleri sabah namazında buluşurlar."

7057- Ebû Hureyre radiyallahu anh'daıı: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Asâ en yeb'aseke Rabbüke makâmen mahmûdâ =) "Rabbİnin seni bir Makâm-ı Mahmüd'a göndereceğini ümit edebilirsin" âyetinde (İsrâ, 79) geçen Makâm-ı Mah-mûd'dan murad, şefaattir."

7058- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de idi, hicret etmekle emrolundu. Bu­nun üzerine şu âyet nazil oldu:

'De ki: 'Rabbim! Beni dahil edeceğin yere (Medine'ye) hoşnutluk ve esenlik dahil et!' Des­tekleyecek bir kuvvet ver!'" (İsrâ, 80) |Tirmizî]

7059- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem ile beraberdim. O, bastonuna dayanmış bir halde idi. Yahudilerden bir grubun yanın­dan geçtik; birbirlerine şöyle dediler:

'Ona ruh hakkında sorun!' Aralarından bi­ri şöyle dedi: 'Onu sormayın, sîze hoşlanma­dığınız bir şey duyurmasın.' Nihayet kalkıp şöyle dediler: 'Ey Ebû'l-Kasım! Bize ruhun ne olduğunu anlat!' Cevap vermeden biraz bekledi, anladım ki bu hususta ona vahiy ge­liyor. Ondan biraz geri durdum; çok geçme­den şu ayeti okudu: 'Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir. (Bu husus­ta) size ilimden pek az verilmiştir.' (İsrâ, 85) Birbirlerine şöyle dediler: 'Biz size onu sor­mayın demiştik'." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7060-  Diğer rivayette (âyetteki ibarenin okunuşu) şöyle geçer: "(Ve mâ ûtû mine'l-il-mi=) Onlara pek az ilim verilmiştir."

A'meş der ki: "Bizim kıraatimiz da böyledir (yani "ûtû" şeklinde)." |Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7061-  O (Tirmizî), İbn Abbâs'dan benze­rini rivayet etti; onda şöyle geçer:

(Yahudiler) dediler ki: "Bize çok ilim ve­rilmiştir. Bize Tevrat verilmiştir. Kime Tevrat verilmişse ona çok ilim verilmiştir." Bunun üzerine şu âyet nâzü oldu: "De ki: Eğer de­nizler Rabbimin kelimelerine mürekkep olsay­dı, Rabbimin kelimeleri tükenmeden deniz bi­terdi." (Kehf, 109)

7062- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ey Muhammedi Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma ikisi arasında bir yol tut!" mealindeki âyet (İsrâ, 110), Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de iken na­zil oldu. O zaman müşriklerden gizleniyordu. Çünkü müşrikler Kur'ân'ı duyduklarında; Kur'ân'a, onu indirene ve onu getirene küfre­diyorlardı. Bu nedenle (Allah) şöyle buyurdu: "Namazda okurken müşrikler duyacak derece­de sesini yükseltme! Ashabın duyamıyacak ka­dar da gizli okuma! İkisi arasında bir yol tut! Bağırmadan oku ki onlar da Kur'ân'ı senden alıp Öğrensinler." [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

 

 

KEHF VE MERYEM SÛRELERİ

7063- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Bir sene sonra dahi olsa istisnayı (İnşallah

demeyi) uygun görürdü. Sonra (şu âyeti) okudu:

"Herhangi bir $ey için, 'Allah' in onu dile­mesine bağlamadıkça (yani inşaallah deme­dikçe) ben onu yarın yapacağım deme! Unut­tuğun zaman Rabbini an!" (Kehf, 23)

(İbn Abbâs:) "Hatırladığın zaman (da Rabbini an!)" diyor.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir vel-Evsat'ta.]

7064- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (insaallah demedikçe) hiçbir şeyin için 'Bunu yarın yapacağım' deme, Bunu unuttuğun takdirde Rabbini an!" (Kehf, 23) Bu, şu demektir: "İn-şaallah demesini şayet unutursan, hatırladığın zaman, inşaallah de!"

Yine dedi ki: "Bu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e mahsustur. Onun dışında hiç kimse için inşaallah demek mecburiyeti yoktur. Bizim için bu (gelecekle ilgili yapaca­ğımız yeminin Allah'ın müsadesiyle olacağı­nı ifade etmek için) sadece yeminde sözkonu-su olabilir." [Taberânî.]

7065- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Onları (Ashâb-ı Kehf i) ancak pek az kişiler bilir" mealindeki âyet (Kehf, 22) hak­kında dedi ki:

"Ben o az kişilerdenim. (Ashâb-ı Kehf) Mekselemînâ, şehre para ile gönderilen Tem-lîhâ, Mertûlus, Yenbûnus, Derduûnûs, çoban olan Mentiyusisunus ile köpekleri Kılmîr."

Ebû Abdİrrahman der ki: Babam dedi ki:

Bana ulaştığına göre: "Kim bu isimleri bir şey içine yazıp da yangına atarsa yangın he­men söner."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'tn zayıf bir senedle.]

7066-    İbnü'l-Müseyyeb   radiyallahu anh'dan:

Dedi ki: "(İlgili âyette (Kehf, 46) geçen 'Baki kalacak yararlı işler', kulun şunları söylemesidir: Allahu ekber, Sübhanallahi. Ve Iâ ilahe illallahu velâ havle velâ kuvvete illâ billahi." | Mâlik]

7067- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Saîd bin Cübeyr dedi ki: İbn Abbâs'a şöy­le dedim:

"Nevf el-Bikâlî, İsrâİloğullarmın Musa'sı­nın Hızır'ın arkadaşı olan Mûsâ olmadığını iddia ediyor, ne dersin?"

Şu cevabı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Ubeyy bin Ka'b'ın: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle buyur­duğunu naklettiğini bizzat duydum:

"Mûsâ, hrâiloğullarına hitap etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine 'En bilgin insan kim­dir?' diye sorulduğunda: 'En bilgin insan be­nim' diye cevap verdi.

'En iyi bilen Allah'tır' demediği için Allah onu kınadı ve iki denizin birleştiği yerde kul­larımdan bir kul vardır ki o, senden daha bil­gilidir' diye ona vahyetti.

'Ey Rabbim ben onu nasıl (ve nerede) bu­labilirim?' deyince kendisine şöyle denildi:

'Bir sepetin içinde sırtına bir balık yüklen. O balığı nerede yitirirsen o oradadır.' Berabe­rinde Yûşa' bin Nân olduğu halde yola çıktı. Mûsâ sepetindeki balığı yüklendi. Derken ar­kadaşıyla beraber yürüyerek bir kayanın yanı­na vardılar. Yorulmuşlardı, Mûsâ ve arkadaşı dinlenmek üzere yattılar. Bu sırada balık se­pette kımıldadı, derken sepetten çıkıp denize kaydı. Allah, suyun akıntısını durdurdu. Öyle ki su neredeyse kemer gibi oldu. Balık için bir kanal oluşmuştu. Mûsâ ile hizmetçisi buna şa­şakaldılar. O günün kalan saatlerinde ve o gü­nün gecesinde.yürüdüler. (Sepetteki o) balığın denize düştüğünü söylemeyi Musa'nın arka­daşı unuttu. Sabah olunca Mûsâ arkadaşına dedi ki: Bayağı yorulduk ve bitkin düştük, ye­meğimizi getir!' Ancak o, emredilen yere ge­linceye dek yorgunlukla karşılaşmamıştı. (Hizmetçi) Dedi ki: 'Hani o kayaya gelmiştik ya, ben o balığı orada unutmuşum. Bana onu unutturan ve bir türlü hatırlamama engel olan mutlaka şeytandır. Balık şaşılacak bir tarzda denizin içine sıvışarak kayboldu' dedi.

Mûsâ: 'Zaten bizim aradığımız da orasıy­dı' deyip hemen izlerinin üzerinden geldikleri yoldan geri döndüler. Döndüklerinde orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü. Mûsâ ona selâm verdi.

Hızır dedi ki: 'Senin topraklarında selâm var mıdır?'

'Ben Musa'yım.'

İsrailoğullarının Musa'sı mı?'

'Evet.'

'Sen Allah'ın sana öğretip de bana öğret­mediği bir ilim üzeresin. Ben de Allah'ın ba­na öğretip sana Öğretmediği bir ilim üzere­yim' dedi.

Bunun üzerine Mûsâ ona dedi ki: 'Al­lah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?'

'Senin benimle sabretmeye asla gücün yetmez. Hakkında haberdar olmadığın bir şe­ye nasıl sabredeceksin ki?'

'İnşaallah beni sabredicilerden bulursun, hiçbir hususta sana baş kaldırmam.'

'Öyleyse, bana uyarsan, sana hakkında bilgi verinceye dek bana bir şey sorma!'

'Peki olur' dedi.

Bunun üzerine Hızır ile Mûsâ deniz sahi­linde yürümeye başladılar.

Bir geminin geçmekte olduğunu gördüler. Gemiye binmek için müsaade istediler. Hızır'ı tanıdıkları için parasız onları gemiye aldılar. Derken Hızır gemi tahtalarından birini söktü. Bunun üzerine Musa müdahale edip şöyle dedi:

'Adamlar bizi parasız gemilerine aldılar, sen tutup gemilerini deldin, gemi halkını ba­tırmak istiyorsun. Çok kötü bir şey yaptın.'

Hızır şöyle çıkıştı: 'Ben sana bana sabre-demezsin demedim mi?'

'Unuttuğumdan dolayı beni muahaze et­me! Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma!' di­ye cevap verdi. Sonra gemiden indiler.

Sahilde yürümeğe başladılar, derken Hızır çocuklarla oynamakta olan bir yavrucağın başından tutup eliyle kopardı ve onu öldürdü. Musa müdahale etti ve dedi ki: 'Kısas hakkı olmaksızın tertemiz masum bir çocuğu niye Öldürdün? Pek kötü ve korkunç bir şey yap­tın,' Hızır'ın cevabı:

'Ben sana, bana asla sabredemezsin de­medim mi?' Mûsâ: 'Bu birincisinden daha çe­tindi' dedi ve ilave etti:

'Bundan sonra sana bir şey sorarsam ba­na arkadaşlık etme, o zaman benim tarafım­dan mazur sayılırsın.'

Oradan ayrılıp bir kasaba halkına geldi­ler. Onlardan yemek istediler, fakat onlar ken­dilerini misafir etmekten kaçındılar. Yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır onu kal­dırıp eliyle düzeltti ve sağlamlaştırdı. Mûsâ dedi ki: 'Bizi misafir etmeyen bir milletin du­varını kaldırıp düzelttin, isteseydin karşılığın­da ücret alabilirdin.'

Hızır dedi ki: İşte artık ayrılma zamanı­mız geldi, sabredemediğin meselelerin açıkla­masını sana yapacağım.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Allah Musa ya rahmet etsin! Sabretmesini çok isterdim. Çünkü haberlerin­den bize de anlatırdı.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: 'Birincisi Musa'nın bir unutması idi.' Dedi ki: 'Bir serçe kuşu gelip geminin ya­nına kondu ve denizden gagasıyla su yudumla-

maya başladı. Hızır ona şöyle dedi: 'Sen ve ben Allah'ın ilminden ancak bu serçenin de­nizden aldığı su kadar bir şey almışızdır'.'

(Saîd) İbn Cübeyr dedi ki: İbn Abbâs, şu âyeti okuyordu:

"önlerinde bir hükümdar vardı ki, işe ya­rar geminin hepsini gasben alacaktı.'" Şu âye­ti de okuyordu: "Çocuğa gelince, o, kâfirdi."

7068- İbn Abbâs (r.a) rivayetlerindendir: "Musa kavmine vaaz ederken, Allah'ın

günlerini hatırlatıyordu. Allah'ın günleri ni­metleri ile belâlarıdır. Bunları anlatırken bir ara şöyle dedi: 'Yeryüzünde kendimden daha hayırlı ve daha bilgin birini tanımıyorum'."

Yine onda şöyle geçer: "(Yanına) Tuzlu balık (al)!"

Yine onda: "Hızır, bir elbiseye bürünmüş sırtüstü başını yaslamış yatıyordu yahut başı­nın ortasına yaslanmış yatıyordu" şeklinde geçer.

Onda yine şöyle geçmektedir: "Allah'ın rahmeti bizim ve Musa'nın üzerine olsun! Eğer o, acele etmeseydi şaşırtacak daha çok şeyler görecekti. Ne var ki arkadaşından ona utanmak gelmişti. Demişti ki: 'Bundan sonra sana bir şey sorarsam, bana arkadaşlık etme! Artık benden alabileceğin kadar özür aldın.'

Onda şöyle geçer: "(Halkı) Yaramaz bir kasabaya geldiklerinde, oranın meclislerini dolaşıp onlardan yemek istediler."

Onda şöyle geçer: "Gemi denizde çalışan birtakım yoksullara aitti. Onu zabtedecek olan hükümdar geldiği zaman onu delinmiş buldu. Yoksullar onu tahta ile tamir ettiler. Çocuğa gelince, yaratıldığı zaman kâfir ola­rak'yaratılmıştı. Anne babası ise ona şefkatli idiler. Şayet yetişip hüyüseydi onları azgınlık ve küfre sevkedecekti."

7069- Rivayetlerdendir:

"Kayanın dibinde 'Hayât' adı verilen bir pınar vardı ki onun suyu neye isabet ederse ona hayat verirdi. (Musa'nın yanında bulu-

narı) balığa da o sudan bir miktar isabet et­miş, balık da canlanmış ve (sepetten fırlaya­rak) denizdekaybolmuştu."

7070- Onun rivayetlerindendir:

"Ona (Musa'ya) denildi ki: "Kendisine ruh üfürülecek Ölü bir balık al!"

Musa da bir balık alarak sepete koydu. Bu balığın senden ayrılacağı yeri bana haber vermekle sorumlusun.'" dedi.

Hizmetçi ise: "Sen beni zor bir şeyle so­rumlu tutmuş değilsin, dedi."

Onda ayrıca şöyle geçer: "Denizin ortasın­da Hızır' ı yeşil kadifeden bir yaygı üzerinde gördü. Hızır dedi ki: 'Tevrat'ın senin elinde ol­ması ve vahiy gelmekte bulunması sana yetmi­yor mu? Ey Mâsâ! Bende öyle bir ilim vardır ki onu bilmen sana gerekmez. Sende de öyle bir ilim vardır ki benim de onu bilmem gerekmez.'

Onda yine şöyle geçer: "Onu yere yatırıp bıçakla boğazladı."

Onda ayrıca: "Onlara (anne-babasına) azgınlık ve küfür eriştireceğinden korktuk. Onun (çocuğun) sevgisi, o ikisini (ebeveynini) çocuğun dinine sürükleyecekti" diye geçer.

7071-  Rivayetlerinin birinde şöyle geçer: "İbn Abbâs üe el-Hur bin Kays bin Hısn el-Fezârî, Musa'nın sahibi (arkadaşı) hakkında tartıştılar.

İbn Abbâs onun Hızır olduğunu söyledi. Derken yanlarından Ubeyy bin Ka'b geçti, îbn Abbâs onu çağırıp dedi ki: "Ey Ebût-Tu-feyl! Biz, arkadaşımla Musa'nın buluşmayı istediği arkadaşı hakkında tartıştık. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'den onun hak­kında bir şey duydun mu?" Şöyle cevap verdi:

Onun şöyle buyurduğunu duydum: "Mû-sâ, İsrâiloğullanndan bir topluluk içindey­ken, ona bir adam gelip sordu: 'Senden daha bilgin birini tanıyor musun?'

Musa 'Hayır' deyince, Allah ona 'Evet, Hızır kulumuz vardır' diye vahiy etti." Benze­ri rivayet.

7072- Onun rivayetlerindendir: "Yürüdüler; nihayet oynamakta olan bir­takım çocuklara rastladılar; hemen onlardan

birinin yanına varıp onu Öldürdü. Mûsâ o an­da yadırganacak bir şekilde ürktü. Sonra şöy­le dedi: 'Günahsız tertemiz çocuğu öldürdün değil mi?' Benzeri.

7073- Onun rivayetlerindendir: "Sana demedim mi?" (Kehf, 72-75) (Mu­sa'nın itirazının) Birincisi unutma, ikincisi şart, üçüncüsü ise kasıt idi."

7074- Onun rivayetlerinden: "Balıktan biraz yenmişti; üzerine (hayat) su(yu) damlayınca, balık hayat buldu." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7075- Onun (Tirmizî'nin) Ebû'd-Der-dâ'dan rivayeti:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

("Duvarın altında onların bir hazinesi vardı" (Kehf, 82) âyetinde geçen) "Define, altın ve gümüş idi."

7076-  Zeyneb bini Çalış radiyallahu aıı-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına büyük bir heyecan ve korku İle girip şöyle dedi: 'Lâ İlahe illallah. Yaklaşan şer ve belâdan dolayı vay arabın haline!' -Baş parmağıyla onun yanındaki parmağını halka haline getirerek-: 'Ye'cûc Me'ciic'ün şeddi işte böyle açılmıştır.' Dedim ki: 'Ey Al­lah'ın Resulü! İçimizde bu kadar iyi kişiler varken biz helak mı olacağız?' Şöyle buyurdu:

'Evet, fenalıklar çoğalınca.'

[Buhârî, Müslim ve benzerini Tirmizî.]

7077- Ebû Hûreyre radiyallahu aııh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her gün şeddin altını kazarlar tam deli­neceği sırada, başlarındaki reisleri: 'Haydi dönün, yarın bitiririz' der. Yarına kadar Allah onu daha da sağlam bir hale getirir. Zamanı gelinceye kadar bu böyle devam edecektir.

Müddeti dolduğu zaman, Allah onların başına: 'Haydi şimdi gidin, yarın inşaallah kazarsınız' diyecek olan birini gönderecek. İnşaallah dediği için yarın vardıklarında onu bıraktıkları gibi bulacaklar. Kazıyıp delecek­ler oradan çıkarak insanların üzerine akın edecekler. Ne kadar su varsa hepsini içecek­ler, insanlar oradan kaçacak. Oklarını göğe atacaklar, atılan oklar kanlı olarak geri döne­cek. Ondan sonra öğünerek şöyle diyecekler:

'Yeryüzündekileri perişan ettik, gökteki le-rin de hakkından geldik, kahrü perişan ettik.' Bunun üzerine Allah onların kafalarına kurt­lar gönderecek, helak olup gidecekler. Mu-hammed'in canı elinde olan Allah'a kasem ederim ki, onların etlerinden yeryüzündeki tüm canlılar yiyip doyacaklar, semirip oyna­şacaklar, çokça şükredecekler." [Tirmizi]

7078-  Mus'ab bin Sa'd radiyallahu anh'-dan:

"Ubeyy (b. Ka'b)'e Cenâb-ı Hakk'ın: 'Ameller yönünden en fazla zararda olanları size bildireyim mi?' mealindeki kavli (Kehf 103) hakkında sordum. 'Onlar acaba Harûrî-ler mi (Haricîler mi)?' dedim.

'Hayır; onlar yahudi ve hırisliyanlardır. Zira yahudiler Muhammed'i yalanladılar. Hı-ristiyanlara gelince, onlar da cenneti inkar et­tiler; 'Orada ne yemek var, ne de su' dediler."

Harûriye (Haricîler), Allah'a verdikleri sözü bozanlardır ki (babam) Sa'd onlara: 'Fâ-sıklar' derdi." |Buhârî]

7079- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde Allah katında bir sivri­sinek kanadı kadar değeri olmayan büyük ve şişman bir adam gelir." Sonra dedi ki, şunu okuyun:

"Kıyamet günü biz onlara hiçbir tartıda bulunmayacağız." (Kehf, 105)

[Buhârî ve Müslim.]

7080-  Ebû Sa'd bin Fadâle radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, insanları, gerçekleşmesinde şüp­he olmayan kıyamet gününde bir araya getir­diğinde bir münadî söyle seslenecektir: 'Kim Allah için yaptığı bir amelde başka birini or­tak yaparsa, karşılığım gelip ondan istesin. Çünkü Allah'ın hiçbir ortağa ihtiyacı yok­tur''." [Tirmizî]

7081- İbn Ömer radiyallahu anlı'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Teâlâ'nın Meryem hakkında: 'Rabbin senin altında bir seriyy (küçük nehir) kılmıştır' buyurduğu 'seriyy', su içmesi için ona çıkardığı bir cennet nehridir,"

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıftır senedle.]

7082-  el-Muğîre bin Şu'be radiyallahu anh'dan:

Ben Necrân'a vardığım zaman bana şunu sordular: "Siz şu âyeti, 'Ey Harun'un kızkar-deşiV (Meryem 28) diye okuyorsunuz. Oysa Mûsâ, İsa'dan şu kadar yıl Önce yaşamıştır. Yani Hz. Meryem nasıl Musa'nın kardeşi Ha­run'un kızkardeşi olur?"

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldiğimde ona bunu sordum; şöyle buyurdu:

"Onlar kendilerinden önce yaşamış olan peygamberler ve salihlerin adlarını koyarlar­dı." [Müslim ve Tîrmizî]

7083- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Cibril'e dedi ki: 'Bizi daha fazla ziyaret etme­ne engel nedir?' Bunun üzerine 'Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz' mealindeki âyet (Meryem, 64) nazil oldu." |Buhârî ve Tirmizî|

7084-  Ümmü Mübeşir el-Ensâriyye radi­yallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in, Hafsa'nın yanında şöyle dediğini duymuş:

"(Hudeybiye'de) Ağaç altında biat eden­lerden insaallah hiç kimse cehenneme girme­yecektir. " Bunu işiten Hafsa, "Hayır böyle de­ğil" deyince Hz. Peygamber Hafsa'nın bu iti­razını reddetti. Hafsa:

'Sizden hiç kimse yok ki oraya (cehenne­me) uğramasın' (Meryem, 71) âyetini okudu. Hz. Peygamber de devamı olan 'Sonra Al­lah'tan korkanları (onların arasından çekip) kurtarırız ve zalimleri de orada diz üstü çök­müş olarak bırakırız' (Meryem., 72) ayetini okudu. [Müslim]

7085- Tirmizî, İbn Mes'ûd'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanlar cehenneme uğrayacaklar, sonra amelleri sayesinde oradan ayrılacaklardır. Onların ilk grubu şimşek hızıyla, sonraki rüz­gâr hızıyla, sonraki at süratiyle, sonraki deve süratiyle, sonraki yaya koşma süratiyle, en sonundaki de yaya yürüyüşüyle çıkar."

7086- Ahmed, Câbir radiyallahu anh'dan: Parmaklarını kulaklarına iletip, şöyle dedi:

"Eğer Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duymamışsam bunlar sağır olsun: ('Sizden cehenneme uğramaya­cak yoktur' (Meryem, I) âyetinde geçen) vü-rûd; girmek demektir. İyi ve kötü herkes mutla­ka oraya girecektir. Ancak ateş mü'minlere tıp­kı İbrahim'e olduğu gibi soğuk ve selâmet ola­caktır. Hatta cehennem onların soğukluğundan inleyecektir. 'Sonra biz Allah'a karsı gelmek­ten sakınanları kurtarırız, zalimleri ise diz üs­tü çökmüş bir halde bırakırız'." (Meryem, 72)

7087- Habbâb bin el-Erett radiyallahu anh'dan:

"Cahiliye devrinde ben bir demirci idim. (Müşrik) el-Âs bin Vâil'e bir kılıç yaptım. Gelip parasını isteyince, şöyle dedi: 'Sen Mu-hammed'i inkar etmedikçe paranı vermem.' Şöyle cevap verdim:

'Vallahi, Allah seni öldürüp tekrar diriltin-ceye dek onu inkar elmem.'

Dedi ki: 'Yani ben ölüp tekrar dirilecek miyim?'

'Evet' dedim.

'Öyleyse bırak da öleyim, sonra dirileyim, bana birçok mal ve çocuk verilsin de ben de senin borcunu ödeyeyim.' Bunun üzerine şu âyet nazil oldu:

'Âyetlerimizi inkâr edip 'Mutlaka bana mal ve çocuk verilecektir' diyen adamı gör­dün mü?... bize tek başına gelecektir.' (Mer­yem, 80) [Buharı, Müslim ve Tirmizî]

 

 

TÂHÂ, ENBİYA, HAC VE MÜMİNÛN SÛRELERİ

7088- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şüphesiz Allah, Âdem'i yaratmadan bin yıl önce Tâhâ ile Yâsîn (sûreleri)ni okudu. Melekler onu duyunca, söyle dediler: 'Bunlar kendilerine inecek olan ümmete ne mutlu! Bu­nu ezberleyecek olan kalplere ne mutlu.' Bunu okuyacak olanlara ne mutlu!'"

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir senedle,]

7089- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, 'Biz sana Kur'ân'ı meşakkat çekesin diye İn­dirmedik' mealindeki âyet (Tâhâ, 2) ininceye kadar uzun kıyamdan dolayı ayaklarını sık sık değiştirir, üzerlerinde uzunca dururdu."

| Bezzâr leyyin bir senedle. |

7090-  Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ailesine misafir geldiği zaman onlara namazı emrederdi. Sonra şunu okurdu: 'Ehline nama­zı emret, sen de onda devamlı ol!'" (Tâhâ 132) [Taberânî, Afu'cetmı'l-Evsût'ta zayıfbh senedle.|

7091- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'a, Mer-van'ın "Ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislim daha verdik" (Enbiyâ, 84) âyeli hakkında "O'na (Eyyûb'a) kendi ailesin­den başka bir aile verilmiştir" dediği ulaşınca şöyle dedi: "Gerçekten de ona bizzat ailesi ve onlarla beraber bir misli daha verilmiştir."

| Taberânî, Mu' cemu' I-Kebîr'de zayıf bir senedle.|

7092- Sa'd radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zünnûriun (Yûnus peygamber'in), balı­ğın karnında iken duası şu idi: 'La ilahe illâ ente sübhaneke innî küntü minezzâlimîn (= Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen münez­zehsin. Ben zalimlerden oldum).' Bir müslü-man herhangi bir şey için bu duayı okusa Al­lah mutlaka onun duasını kabul edip, isteğini yerine getirir." |Duha uzun bir metinle Ahmctl.|

7093-  İbn Abbâs radîyallahu anh'dan: "Sizler ve Allah'tan başka kıptığınız şey­ler cehennem odunlarısınız. Sizler ona (ateşe) uğrayacaksınız"  mealindeki âyel  (Enbiyâ, 101) nazil olunca, Abdullah bin ez-Za'berî şöyle dedi: "Ben Muhammed'le sizin namını­za konuşacağım." Dedi ki: "Ey Muhammedi 'Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız cehenne­min odunlarısınız' âyetini okudun değil mi?"

"Evet" buyurdu.

"Peki hıristiyanlar İsa'ya tapıyorlar, yahu-diler de Üzeyr'e tapıyorlar. Temîmoğullan da meleklere tapıyorlar. Şimdi İsa, Üzeyr ve me­lekler de mi cehenneme gireceklerdir?" He­men Allah şu âyeti inzal buyurdu: "Yaptıkla­rına karşılık katımızdan kendileri için iyi şey­ler yazılmış olanlar, işte onlar cehennemden uzak tutulanlardır." (Enbiyâ 104)

[Taberânî, Mu'ceımı'I-Ktibtr'âc leyyitı bir senedle.]

7094- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" mealindeki âyete (Enbiyâ, 107) göre: "O'na uyanlara O, hem dünyada, hem âhirette rahmet olacaktu-. Uymayanlar ise, O'nun rahmeti sayesinde, diğer milletlerin başına geldiği gibi yere gömülme, denizde boğuima, maymuna dönme gibi felâketlerden muaf tutulacaklardır."

JTaberiînî, Mu'cemu'I-Kebfr'de zayıf bii senedle.|

7095- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "insanlardan kimi Allah'a yalnız bir yön­den kulluk eder" âyetine (Hac, 11) gelince şöyle yorumladı: "(Bedevilerden) kişi Medi­ne'ye gelirdi; eğer hanımı erkek doğurmuşsa, atı da yavrulamışsa: 'Bu iyi dindir' derdi. Ha­nımı erkek doğurmayıp atı da yavrulamamış ise: 'Bu kötü dindir1 derdi." |Buhâri|

7096- Ali radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Kıyamet gününde davalaşmak için Al­lah'ın önünde diz çöken ilk insan ben olaca­ğım." Râvi Kays ibn Abbâd dedi ki: "Onların (yani Bedir'de çatışan ilk grubun) hakkında şu âyet nazil olmuştur:

"İşte Rablerİ hakkında birbirleriyle dava-laşan iki hasım taraf..." (Hac, 19) Dedi ki: "İşte Onlar Bedir günü birbirlerinin karşısına çıkan Ali, Hamza, Ubeyde bin el-Hâris tara­fıyla, Şeybe bin Rebîa, Utbe bin Rebîa ve el-Velîd bin Utbe tarafıdır." [İkisi de Buhârî'yc aittir.]

7097- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Kim orada (böyle) zulüm ile haktan sap­mak isterse ona acı azaptan tattırırız" âyetini (Hac, 25) şöyle tefsir etli: "Eğer bir adam orada inançsızlığa (küfre) kalkışırsa, Aden'de dahi olsa o adama Allah elim bir azap tattı­rır." fAhmeıl, Ebû Ya'Iâ ve Bezzâr.J

7098-  (Abdullah) İbnü'z-Zübeyr radiyal-lahu anh'dan:

(Allalı Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kâ'be'ye (Kur'ân'da) Beyt-i Attk denil­mesinin sebebi, zorbaların onunla başa çıka-mamasından ve her zaman ona karşı yenilgi­ye uğramalarındandır." |Tirmi/î|

7099- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke'den çıkartıldığı zaman, Ebû Beki" şöy­le dedi; 'Peygamberlerini (yurdundan) çıkar­dılar. Şüphesiz bizler O'na aitiz ve yine O'na dönücüleriz. 'Bunun üzerine: 'Kendileriyle savaşılanlara (yani müminlere zulme uğra­mış olmaları sebebiyle savaş konusunda) izin verildi.'(Hac, 39) âyeti indi. Bundan savaş çı­kacağını anladım. Savaş hakkında inen ilk âyet budur." [Tirmizî ve Nesâî]

7100- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! 'Verdikle­rini kalpleri korku içinde verirler' mealindeki âyette (Mü'minûn, 60) sözü edilenler içki içip hırsızlık yapanlar mıdır?" Şu cevabı verdi: "Hayır ey Sıddık'ın fazı! Bilakis, onlar oruç tutup zekât verip de bu hayırların kendilerin­den kabul edilmemesinden korkan kimseler­dir." (Nitekim âyetin devamında şöyle buyu­ruyor:) 'İşte onlar hayırlarda yarış yapanla­rın ta kendileridir.' |Tirmi/.î]

7101- Ebû Saîd radiyallahu anlı'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Ateş   onların   yüzlerini  yalar"   âyeti (Mü'minûn, 104) hakkında şu yorumu yaptı: "Ateşin yakıp kavurmasından dolayı üst du­dağı başının ortasına (tepesine) kadar çekilir, alt dudağı da ta göbeğine kadar sarkar."

(İkisi de Tirmizî'ye aittir.)

 

 

NÛR SÛRESİ

7102- Aınr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:

"Mersed b. Ebû Mersed adında bir adam vardı. Mekke'den (rnüslüman) esirleri alıp Medine'ye götüren kişi idi. Mekke'de Anâk adında bir kadın vardı, onun dostu idi.

Mekke'de esir bulunan bir müslüman da Medine'ye götüreceğini vaad etmişti. (Bun­dan sonrasını) Mersed anlatıyor: Mekke'ye geldim. Mehtaplı bir gecede Mekke'nin du­varlarından birisinin gölgesine indim. Derken Anâk geldi ve duvarın dibindeki gölgemin ka­raltısını gördü. Yanıma gelince beni tanıdı ve:

'Mersed'sin değil mi?'dedi.

'Evet' dedim.

'Merhaba, gel, geceyi yanımızda geçir!' deyince: 'Ey Anâk! Allah zinayı haram kıl­mıştır' dedim. Ben ona yüz vermeyince, şöyle bağırdı: 'Ey ahali! Bu adam esirlerinizi Medi­ne'ye götürüyor,' Onun sesini duyan sekiz ki­şi beni kovaladı. Ben de takipçilerden kaçıp doğru bir mağaraya varıp sığındım. Gelip ba­şımın üstünde durdular, beni görmüyorlardı. Başımın üstüne idrarlarını yaptılar. Allah beni onlardan gizledi. Sonra çekip gittiler. Ben de arkadaşımın yanına varıp, onu yüklendim. Ba-

yağı ağır bir adamdı. (Mekke'nin dışında) İz-hir adlı mevkiiye varınca elindeki kelepçeleri çözdüm. Onu taşıdım o beni çok yordu. Niha­yet yorgun argın Medine'ye geldim.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip şöyle dedim: 'Ey Allah'ın Resulü! Anâk'la evleneyim mi?' Ses çıkarmadı, çok geçmeden: 'Zina eden erkek, ancak zina eden kadınla ya da müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden bir erkek ya da müşrik olan bir kişi alabilir' mealindeki âyet (Nûr, 3) nazil oldu. Onu bana okuyup şöy­le buyurdu: 'Onunla evlenme!'" |Sünen ashabı|

7103- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Hilâl bin Ümeyye, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda, kendi hanımı­nın Şerîk bin Şahma ile zina yaptığını iddia etti (iftira attı). Bu hadis liân bahsinde geç­mişti. Bunun üzerine onun hakkında:

'Hanımlarını zina ile suçlayanlar...' me­alindeki âyet (Nûr, 6-7) nazil oldu."

|Buhârî, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

7104- Zühri radiyallahu anh'dan:

"O da Urve bin ez-Zübeyr, Saîd bin el-Müseyyeb, Alkame bin Vakkâs ve Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mes'ûd'dan İrk hâ­disesini anlatan hadisi rivayet elti. O hadisede münafıklar Âişe'ye zina suçu isnad etmişlerdi de Allah onun masum olduğuna ve böyle bir şey yapmadığına dair âyet inzal etmişti.

Zührî diyor ki: O hadisi bana hepsi (dör­dü) rivayet ettiler. Bana bunu rivayet edenle­rin kimisi kiminden daha kavrayıcı idi. Hüla­sa hepsinden Âişe'nin hadisini ezberledim. Rivayetler birbirlerini onaylıyordu. Bu hadis­lere göre Âişe şöyle anlattı:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem se­fere çıkacağı zaman, hanımları arasında kur'a çekerdi; kur'a kime çıkarsa onunla o çıkardı. Gene harplerden birine çıkacağı zaman, ara­mızda kur'a çekti, kur'a bana çıktı. Sefere be-

nimle çıktı. Bu sefer, Hicab (örtünme) âyeti nazil olduktan sonra idi. Ben deve sırımdaki tahtırevanımda taşınıyordum. Konak yerlerin­de de onun içinde iniyordum. Nihayet sefere çıktık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem harbi bitirdikten sonra dönmek için yola re­van oldu. Medine'ye yakın bir yerde konakla­dık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra ha­reket emri verildi. Hareket emri çıktığı sırada ben kalkıp kaza-i hacet için (tek başıma) or­dudan uzaklaşmcaya kadar yürüdüm.

İşimi bitirip kervan yerine geri dönünce elimi göğsüme altım, baktım ki Yemenboncu-ğundan dizilmiş gerdanlığımı düşürmüşüm. Tekrar geri dönüp gerdanlığımı aramaya ko­yuldum. Onu aramak bayağı zaman almışlı. Beni taşıyan kafile, tahtırevanımı içinde oldu­ğumu sanarak deveme yükleyip yola koyul­muşlardı. Çünkü o zamanda kadınlar az ye­mek yerlerdi ve şişman değildiler. Bu neden­le adamlar tahtırevanı kaldırdıklarında duru­mu farketmediler. Ben o zamanlar genç bir

kız idim. Onlar da deveyi önlerine katıp yola düşmüşler. Askerler epey yol aldıktan sonra nihayet gerdanlığımı buldum. Konakladıkları yere gelince, kimseyi bulamadım. Aradıkla­rında orada bulacaklarını düşünerek konakla­dığımız yere gittim.

Orada beklerken uyku bastırdı ve uyu­dum. Safvân bin el-Muattal es-Sülemî sonra Zekvânî olan bir adam, ordunun arkasından gidiyor, askerlerin unuttuklarını topluyordu.

(Safvân) geceleyin bulunduğum yere gel­diğinde benim karaltımı orada gördü ve dikkat edince beni tanıdı. O, beni örtünme emrinden önce gördüğü için beni rahatlıkla tanıdı ve 'İn-nâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (= Biz Allah'a aitiz ve Allah'a dönücüleriz)' dedi. Onun sesi­ni duyunca ben uyandım. Hemen başörtümle yüzümü örttüm. Vallahi o bana: 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn' kelimesinden başka hiç­bir söz söylemedi. Hiçbir söz de duymadım.

Eğilip devesini çökertti, binmem için de­venin ön ayaklarına ayağıyla bastı, ben de he-

men devesine bindim. Devesinin yularını çe­kerek beni ordunun arkasından götürdü. Ni­hayet Öğle zamanı sıcak bastığında konakla­yan orduya yetiştik. Artık benim bu durumum sebebiyle olan olmuştu.

Bu (iftira) işin(in) büyük kısmını Abdul­lah b. Übeyy b. Selûl üzerine almıştı.

Nihayet Medine'ye vardık. Tam bir ay sü­reyle hastalandım. Medine'de dedikodu almış yürümüş, insanlar iftira atanların sözlerini dil­lerine dolaştırıyorlarmış.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelince; hastalandığım zamanlarda bana gös­terdiği o eski ilgi ve şefkati artık o'nda göre-miyordum. Tabii bu benim sancımı ve üzün­tümü daha da artırıyordu. Resûlullah sallalla­hu aleyhi ve sellem sadece içeriye girip selâm verip 'Nasılsın?' deyip çıkıyordu.

Bu durum beni şüphelendİrmişti. Ama bir kötülük hissetmemiştim. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah da Menâsi' tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdı.

Tuvalet ihtiyacı açıkta giderileceği için geceden geceye çıkardık. Bu hadise, helaları evlerimize yakın inşâ etmemizden önce idi. Tuvalet hususunda âdetimiz ilk arapların âde­ti idi. Tuvaletleri evlerimizin yanma yapmak­tan eziyet duyardık. Ben ve Ebû Ruhm İbni'l-Muttalib bin Abdi Menâfin kızı olan Ümmü Mistah beraber yürüdük. Annesi Sahr bin Âmir'in kızı idi, aynı zamanda Ebû Bekr'in teyzesi idi. Oğlu ise Mistah ibn Üsâse İbn Ab-bâd bin el-Muttalib idi.

İşimizi bitirip geri dönerken, Mistah'ın annesi örtüsü İçinde tökezledi ve şöyle dedi: "Kahrolası Mistah!"

Dedim ki: 'Çok kötü bir şey söyledin. Bu­nu Bedir'de bulunmuş bir adam hakkında mı söylüyorsun?' dedim.

Bunun üzerine bana iftira edenlerin sözle­rini ve Medine'de çalkalanan dedikoduyu bir bir anlattı. O zaman tabii ki üzüntüme üzüntü katıldı, hastalığım daha da arttı.

Evime döndüğümde Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem yanıma girerek 'Nasıl­sın?' diye hatırımı sorunca, bana ana-babamın evine gitmem için izin vermesini kendisinden rica ettim. Gidip durumu tam manasıyla on­lardan öğrenmek istiyordum.

Bana izin verdi; hemen baba evine gidip anneme sordum:

'Anneciğim, insanların söyledikleri doğru mudur?'

'Sakin ol kızım, üzülme! Vallahi pek az güzel kadın vardn" ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortaklan da bulunsun da, onun aleyhinde çok laf etmesinler.'

Kendimi şöyle demekten alamadım: 'Süb-hanallah! Demek ki halkın diline düştük.' O gece sabaha kadar ağladım, ne gözümün yaş­lan dindi ve ne de gözüme uyku girdi.

Sabah olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ali ve Üsâme'yi çağırdı. Vahiy ge­cikince hanımı ile aynlması hususunda onlarla istişare etti. Üsâme, benim tertemiz bir kadın olduğumu böyle bir şey yapmayacağımı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatırken şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! O senin hanı­mındır. Vallahi onun hakkında bildiğimiz sade­ce hayırdır, temizliktir, namuslu oluşudur.'

Ali ise şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah seni darda koymaz. Ondan başka çok kadınlar vardır. Fazla düşünme, cariyesine sor, sana doğrusunu söyler.'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem, Berîre'yi çağırdı ve sordu: 'Ey Berîre! Onda (Âişe'de) seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?' Şu cevabı verdi:

'Hayır ey Allah'ın Resulü! Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki o böyle bir şey yapmamıştır. Ben onda hiçbir kusur görmedim. Sadece o çok gençtir, (o kadar saftır ki) ailesi İçin hamur yapar da uyuya kalır sonra bir oğ­lak gelip onun hamurunu yer. Hepsi o kadar.'

Bunun üzerine aynı gün Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem İbn Ubeyy bin SelûTün iftirasını hükümsüz kılmak için minbere çıkıp şöyle konuştu.

'Ailem hakkında yaptığı eziyet ve cefayı bertaraf edecek (ve iftiracıyı cezalandıracak) kimse yok mu?

O anlattıkları adamda (Sapan'da) iyilik­ten, namustan başka bir sey bilmiyorum. Aile­min yanına o, ancak benimle girerdi.'

Bunun üzerine hemen Sa'd bin Muâz ayağa kalkıp şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resu­lü! Vallahi ben onu cezalandınrım. Bu iftira­yı eğer Evs'ten biri yapmışsa hemen boynu­nu vururum. Eğer kardeşlerimiz Hazrec'den biri yapmışsa bize emredersin, ona da aynı­sını yaparız.'Hazrec kabilesinin reisi olan Sa'd bin Ubâde de kalktı. Ümmü Hassan onun amcasının kızı idi. Kendisi ise salih bir adamdı, fakal kabilecilik duygusu ağır bas­mış olacak ki Sa'd bin Muâz'a çıkışarak şöyle dedi:

'Yalan söyledin. Sen onu öldüremezsin, buna gücün de yetmez.' Bunun üzerine he­men Useyd bin Hudeyr -ki o, Sa'd bin Mu-âz'ın amcazadesidir- kalkıp Sa'd bin Ubâ-de'ye şöyle dedi:

'Allah hakkı için sen yalan söyledin. Val­lahi biz onu öldürürüz. Sen münafıkları savu­nan bir münafıksın.' İki kabile böylece ayak­landılar; nerdeyse savaşacaklardı. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem, minberden onları devamlı olarak teskin etmeye çalışıyor­du, nihayet sakinleşip sustular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ses çıkartmadı.

Öbür yandan ben bütün gün ağladım, göz yaşlarım dinmedi. Gözüme de uyku girmedi. O gece de sabaha kadar ağladım, uyuyama­dım. Annem babam da benimle sabahladı. Tam iki gece, bir gün ağladım. Ağlamak ner­deyse ciğerimi parçalayacaktı. Ben ağlarken onlar da yanımdaydı. Derken Ensâr'dan bir kadm gelip izin istedi. İzin verdim, içeriye girdi. O da benimle beraber ağlamaya başladı.

Tam o anda Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem içeri girip selâm verdi ve yanıma otur­du. O iftiradan sonra o güne kadar hiç yanım­da oturmamıştı. Tam bir ay olmuş, hakkımda vahiy gelmemişti. Oturduktan sonra şehadet kelimesini getirip şöyle buyurdu: 'Ey Âişe! Senin hakkında şöyle şöyle duydum. Eğer ma-sumsan Allah mutlaka senin masumiyetine dair âyet inzal edecektir. Eğer bir günah işle-mişsen Allah'tan mağfiret dile ve O'na tevbe et! Çünkü kul günahını itiraf edip de tevbe et­tiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.'

Sözünü bitirdiği zaman yaşlarım dinmişti. Artık ağlamıyordum. Babama dedim ki: 'Al­lah Resulüne söylediği şeyler için sen cevap ver!1 Babam şöyle dedi: 'Vallahi Allah Resu­lünün sözlerine ne diyeceğimi ve nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum."

Anneme döndüm: 'Anneciğim, haydi sen cevap ver! dedim. O da şöyle dedi:

'Vallahi Allah Resulüne ne diyeceğimi bi­lemiyorum.' Ben o zamanlar henüz küçük yaşta bir kadın olduğum ve Kur'ân'dan o ka­dar çok şey bilmediğim halde dedim ki: 'Val­lahi siz insanların dedikodularına inanmış bir halde görünüyorsunuz. Bu, maalesef kalbi­nizde yer etmiş. Size dersem ki: "Ben böyle bir şey yapmadım, suçsuzum bana inanmaya­caksınız. Yapmadığım halde yaptım, dersem -ki Allah yapmadığımı biliyor- beni tasdik edersiniz. Vallahi ben aramızdaki durumla il­gili Hz. Yusuf'un babasını 'Benim işim güzel sabırdan ibarettir ve sizin öne sürdüklerinize karşın Allah yardım edecektir' sözünden daha uygun bir misal bulamıyorum dedim." Ondan sonra dönüp yattım. Hem de gönül huzuru ile. İçimde Allah'ın beni temize çıkaracağı inancı vardı. Ancak hakkımda okunacak bir vahiy beklemiyordum. Benim gibi aciz bir kul hak­kında Allah'ın vahiy göndereceğini sanmı­yordum. İçimden belki Allah Resulü, bera-atİm hakkında bir rüya görür, diye geçiriyor­dum. Vallahi daha oradan hiç kimse çıkma-

dan, Peygamber'e vahiy geldiğini anladım. Çünkü alnı kış günü olduğu halde terlemiş, inci taneleri gibi ter döküyordu. Pek sıkıntılı bir hali vardı. Üzerine inen vahyin ağırlığın­dan dolayı o hali almıştı. Bu durum bitince Resûlullah güldü ve bana sevinç ve müjde do­lu ilk kelimesi şu oldu:

'Ey Ai§e! Haydi Allah'a hamdet, senin masum olduğunu bildirdi. Müjde sana!'

Annem bana dedi ki: 'Haydi Allah'ın Re­sulüne kalk git!' Şu cevabı verdim:

'Vallahi ona kalkıp teşekkür etmem, Al­lah'tan başka hiç kimseye de teşekkür et­mem. Çünkü benim beraatım hakkında âyet gönderen O'dur. Beni o yüce mevlâm temize çıkartmıştır.'

Evet, Allah onun masum olduğunu, günah işlemediğim beyan eden âyetleri indirmişti. O âyetler şöyle başlıyordu: 'İftira edenler şüb-hesiz içinizden bir grubtur.'

Allah benim beraatım hakkında bu âyetle­ri indirince, Ebû Bekr şöyle dedi:

'Artık ben Mistah bin Üsâse'ye asla yar­dım etmem.' Kendisi yoksul ve akrabası oldu­ğu için ona infak ederdi, devamlı olarak yar­dım elini uzatırdı. Bunun üzerine Allah şu âye­ti inzal buyurdu: 'içinizden lütuf ve servet sa­hibi olanlar, yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler; affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah hem Gafûr'dur, hem de Rahîm'dir.' (Nûr 22)

Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: 'Ben, Allah'ın beni bağışlamasını severim.' Ondan sonra dönüp tekrar Mistah'a yardım etmeye devam etti ve 'Vallahi ondan asla yardım eli­mi çekmem' dedi.

(Âişe). dedi ki: "Allah Resulü benim bu durumum hakkında Zeyneb bint Cahş'a da sordu, dedi ki: 'Ey Zeynep! Sen bu hususta ne biliyorsun, görüşün nedir?'

Zeynep şu cevabı verdi: 'Ey Allah'ın Re­sulü! Gözümü ve kulağımı (dedikodulardan) korurum. Vallahi, ben onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum.'

O Peygamber'in hanımları içinde benimle boy ölçüşen kadın idi. Allah onu vera (ve tak­va) sayesinde iftira etmekten korumuştur. Kız kardeşi Hanine ise bu hususta ona katılmıyor­du, onun için o iftira olayına karışanlarla bir­likte kendisi de helak olup gitti."

İbn Şihâb der ki: "İşte o (dörtlü) grubun hadisinden bana ulaşan haber budur."

7105- Onun rivayetlerindendir: Âişe dedi ki: "İftiraya uğrayan bu adam (Safvân b. el-Muattal) dedi ki: 'Sübhanallah! Canım elinde olan Allah'a kasem ederim ki, bugüne kadar hiçbir kadının eteğini açmamı-şımdır (yani cinsî ilişkide bulunmamışım-dır).' Daha sonraları o adam Allah yolunda öl­dürülüp şehit düşmüştür."

7106- Onun rivayetlerinden:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, hutbeye çıkıp şehadet kelimelerini getirdikten sonra hakkımda şöyle dedi:

'İnsanlar içinde hanımıma iftira eden bir­takım adamlar hakkında düşüncenizi söyle-yin! Allah'a yemin ederim ki ailemde kötü bir hareket görmedim. (İftiraya maruz) Adam da evime ancak ben evde iken girmiştir. Allah'a yemin ederim ki onun hakkında da kötü bir harekete şahit olmadım. Hangi sefere çıkmış-sam o da benimle beraber çıkmıştır.' Bunun üzerine Sa'd bin Muâz kalkıp şöyle dedi."

Benzeri rivayet; ayrıca onda şöyle geçer:

"O gün akşam olunca, bir ihtiyacım için Ümmü Mistah'Ia beraber dışarıya çıktım. Onun yürürken ayağı kayıp düştü. 'Kahrolsun Mis-tah!' dedi; ben de dedim ki: 'Ey ana! Bunu oğ­lun hakkında mı söylüyorsun?' sustu. Sonra ikinci kez ayağı kaydı, yine 'Kahrolsun Mİs-tahl'dedi. 'Ey ana! Bunu yine oğlun hakkında mı söylüyorsun?' dedim. Yine sustu.

Sonra üçüncü kez tökezleyip yine Mistah hakkında 'kahrolsun' deyince dayanamadım ve onu azarladım.

Bu sefer şöyle dedi: 'Vallahi ben onu senin namına söylüyorum.'

'Benim hangi işim için?'diye sorunca ba­na, olan bitenleri anlattı.

'Demek ki"öyle!' dedim.

'Evet vallahi' deyince, içimde çıktığım ka-zâ-i hacet hissini duymadan evime döndüm, hastalanıp yatağa düştüm."

Onda yine şöyle geçmektedir: "O kadar ağladım ki evin üstünde Kur'ân okumakta olan Ebû Bekr aşağı inip anneme 'Onun nesi var?' diye sordu.

Annem de 'galiba hakkında söylenenleri duymuş', deyince, babamın gözleri dolu dolu oldu ve şöyle dedi: 'Yavrum, derhal evine dö­neceksin.' Ben de döndüm.

Derken Allah Resulü gelip benim hakkım­da hizmetçime sordu. O da şu cevabı verdi:

'Vallahi, onun bugüne dek hiçbir kusuru­nu görmedim, bilmedim, sadece iş yaparken uyuya kalır. Koyun gelip pişirmekte olduğu ekmeği veya yoğurduğu hamurunu yer de far­kına varmaz. 'Ashabından biri onu (hizmetçi­yi bu sözden dolayı) azarladı ve 'Allah Resu­lüne doğruyu söyle!' dedi ve hatta hizmetçi Berîre'yc o işi açıkça söyledi. Kadın bülün metaneliyle şöyle dedi: 'Vallahi kuyumcu kır­mızı altın hakkında ne biliyorsa ben de Âi-şe'nin hakkında onu biliyorum, (o tertemiz bir kadındır)'

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "Babam­la annem yanımdan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gelip girinceye dek ayrılama-dılar." Onda yine şöyle geçer:

"Zihnimde Ya'kub'un ismini aradım fa­kat bulamadım; onun için 'Yusuf'un babası' dedim."

Onda şöyle geçmektedir: "Müjde ey Âise! Allah senin beraatini (tertemiz olduğunu) in­dirmiştir." Oldukça fazla öfkelenmiştim. Ba­bam, annem bana dediler ki: "Haydi kalk! Al­lah Resulüne teşekkür et!" Dedim ki: "Hayır vallahi ne ona, ne de size kalkar, teşekkür ede­rim. Ben ancak ve ancak hakkımda masum ol­duğum beraatini indiren Allahıma hamdede-

rim. O iftirayı duyduğunuz zaman hiçbiriniz karşı çıkıp onu bertaraf etmeye çalışmadınız."

7107- Zührî dedi ki: Bana el-Velîd bin Ab-di'I-Melik: "(Hz.) Ali'nin, Âişe'ye iftira eden­ler arasında olduğunu duydun mu? diye sordu"

"Hayır! Yalnız bana Ebû Seleme bin Ab-durrahman, Ebû Bekr bin Abdurrahman İb-ni'1-Hâris bin Hişâm'dan Âişe'nin şöyle dedi­ğini bildirdi:

'Ali, benim hakkımda susanlardan ol­muştur.'"

7108- Onun rivayetlerindendir:

O, iftira atanlardan sadece şu isimleri zik­retti: İbn Ubeyy, Hassan (b. Sabit), Mistah ve Hamne. Daha sonraları, Âişe, Hassân'm ken­di yanında (bu sebeple) ayıplanmasını iste­mezdi. Ve onun hakkında derdi ki: "Şu (şiiri) inşad eden odur: 'Babam, annem ve namu­sum, Muhammed'in namusunu sizden koru­mak için feda olsun!'"

7109- Onun rivayetlerindendir: "Mesrûk dedi ki: Âişe'nin yanına girdim;

Hassan yanındaydı. Ona (övgü dolu) şiirler söylüyordu: 'İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunamaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.-dedikodu yapmaz-'

Ona Âişe dedi ki: 'Lâkin sen böyle değil­sin (yani iftiracıların yanında yer aldın).' Mesrûk ona (Âişe'ye) demiş ki:

'Öyleyse sen, onun senin yanına girmesi­ne nasıl izin veriyorsun? Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur: 'İçlerinden gnun (iftira­nın) büyüğünü atan kimse var ya, onun için büyük azap vardır.' (Nûr, 11) Buna Âişe şu ce­vabı verdi:

'Körlükten büyük azap var mıdır?' Sonra sözlerine şunu da ilave etti:

'O Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'i (hicivleriyle) savunurdu.' [Buharı, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

7110- Buhârî, Ümmü Rûmân'dan:

"Ben, (kızım) Âişe ile birlikte otururken Ensâr'dan bir kadın içeriye girdi ve (iftira atanları kastederek) şöyle dedi: 'Allah falana şöyle şöyle yapsın.' Ümmü Rûmân sordu:

'Sana ne oldu ki?'

Cevap verdi: 'Oğlum da bu sözü söyle­yenler arasındadır.'

'Nedir o söz?'

'Şöyle, şöyle demişler' diye cevap verdi.

Âişe dedi ki: 'Bunu Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem duymuş mu?'

'Evet' dedi.

'Ebû Bekr?'

Kadın: 'Evet' der demez Âişe hemen yere düşüp bayıldı. Ayüdiğı zaman ateşe yakalan­mış, tir tir titriyordu. Elbisesini üzerine örtüp kapadım. Derken Allah Resulü sallallahu

aleyhi ve sellem geldi ve 'Bunun nesi var?'di­ye sordu. Ben de durumu kendisine: 'Ateş onu yakaladı. Tir tir titredi durdu' diye anlattım.

Şöyle buyurdu: 'Muhtemelen bu, konuşul­makta olan bir söz (iftira) sebebiyle olmuştur.'

'Evet' (öyle oldu).

Ondan sonra Aişe oturdu ve şöyle dedi: 'Vallahi eğer (yapmadığıma dair) yemin eder­sem, beni doğrulamazsmız, doğruyu söyler­sem beni mazur görmezsiniz. Benim duru­mum ile sizin durumunuz, Ya'kub ile oğulla­rının durumuna benzer. O şöyle demişti:

'Sizin anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek tek varlık, Allah'tır.'(Yûsuf, 18).

7111- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem se­fere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çekerdi." Benzeri hadis. Ayrıca onda şöyle geçer: "Safvân bana durumumu sordu, ondan yüzümü baş örtümle gizledim. Durumu-

mu bildirdim. Devesini yaklaştırdı, ön ayakla­rına basıp devenin başını bana verdi. Nihayet elbisemi düzelterek deveye bindim. Sonra onu bıraktı, benimle yürümeye koyuldu. Nihayet Medine'ye öğlene doğru ulaşıp girdik." Aynca onda şöyle geçmektedir:

"Ümmü Mistah'a dedim ki: 'İbriği al, ona su doldurup onu Menâsi'a (tuvalete) götür!' Onu alıp çıktı. Ayağı kaydı, tökezledi." Ben­zeri rivayet.

7112- Diğer rivayet:

"Safvân bin el-Muattal, Hassan bin Sâ-bit'e kılıç elinde pusu kurdu. Ona bir darbe indirdi, Safvân darbeyi indirirken şöyle dedi: 'Al sana kılıcın keskin yerini. Ben bir köle­yim, hicvedildiğim zaman cevap vermek için şair değilim. Fakat ben namus ve şerefimi ko­ruyan, tertemiz ve kahraman okçulardan ol­duğum için intikam almasını bilirim.'

Hassan çığlık attı, insanlardan yardım is­tedi. Halk gelince, Safvân kaçtı. Hassan Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip Safvân'ı şikayet etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ondan Safvan'ın saldırısını bağışlamasını istedi, o da bağışladı. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, Hassân'a bü­yük bir hurma bahçesi, bir de Şîrîn İsminde bir cariye verdi. O cariye ona şair olan oğlu Abdurrahman'ı doğurdu."

Onda yine şöyle geçer: "İftira ehli hakkın­da birçok şiirler söylenmiştir.

Ebû Bekr kendisine Avf da denilen Mis­tah'a hitaben şöyle dedi:

"Ey Avf, Yazık sana! O hususta güzel söz­ler söylemeliydin? Kötü sözlere tamah et­mekten uzak kalmalıydın öyle değil mi?

Kıskandıktan zaman, kötü söz söylemeyip, onlardan uzak durman lazım gelmez miydi?

Suçsuz kısrağa (taş ve benzeri şeyler) atarsan o kısrak sana boyun eğer mi, senin kadrii kıymetini bilir mi?

İftira atan kötüler içinde bulundunuz. Söz­lerin en çirkinini, en korkuncunu nasıl da uy­durdunuz?

Allah, onun tertemiz olduğuna, dedikleri­nizden tamamen berî bulunduğuna dair İndir­di Kur'ân'ını.

Sizlere ve sizin tinerinizde olanlara gös­terdi burhanını.

Avf, şimdi yaptıklarının hesabını Allah'a versin. Yaşarsam, ona vereceğim cezaları kendi gözleri ile görsün.

Ona öyle bir ceza vereceğim ki hem ken­disine, hem de cümle âleme ibret ve Öğüt ve­rici bir ders olacak, herkes gibi o da cezasını bulacak."

Ümmü Sa'd bin Muâz şu şiiri söyledi:

"Evs'in genci-yaşlısı, büyüğü-küçüğü tüm nesli, S iddik'm kızının namuslu, şerefli, iffet­li olduğuna, dosdoğru bulunduğuna tanıklık etmiştir.

Açık yerde olsun tenha ve kimsenin gör­mediği yerlerde olsun o, Allah'tan korkmuş ve namusunu korumuştur.

Bu, Allah'ın kendisine verdiği en büyük bir lütfü ve nimetidir. Bundan hiç kimse şüp­he etmemelidir.

Ruh ve beden yapısı olarak o, kadınların en doğru olanıdır. Soy ve neseb cihetinden onun seviyesine çıkabilecek kimse var mıdır?

Sa'd ve ona bu iftirayı atanlar keşke bunu yapmasalardı, haddi aşıp zalim davranmasa-lardı."

Hassan da şu şiiri inşâd edip özür beya­nında bulunmuştur:

"İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunmaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.

Din ve mansıb bakımından insanların en iyisi olan, hidayet, şeref ve fazilet peygambe­rinin o tertemiz eşidir."

Sözlerine devamla nihayet şöyle demiştir:

"Söylediklerimden benden nakledilenler varsa, kamçımı parmaklanma kaldırmadım.

Senin hakkında söylenenlerin ne aslı var­dır ve ne astan. Tüm insanlar ve zaman buna şahittir."

Kaba davranıp o iftirada bulunanlar hak­kında İse şöyle demiştir:

"Abdullah zaten neye lâyık ise onu tattı. Peygamber'in iffetli hanımına iftira attı.

Hamne ve Mis tali da ondan geri durmadı. Ona katılıp yapacaklarını yaptı.

Peygamberlerinin iffet sembolü hanımına iftira attılar.

Arş'in sahibi Rablerinin öfkesini üzerleri­ne çektiler.

Yaydıkları dedikodu ve biçimsiz laflarla Allah Resulünü üzdüler, nihayet kendileri de rezil ve rüsvay olup belâlarını buldular."

[Taberânî, Mu'cemu' I-Kebîr'de]

7113- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

sefere çıkmak istediği zaman hanımları ara­sında kur'a çekerdi. Benû'l-Mustalik savaşın­da kur'a Âişe'ye çıktı.

Gecenin ortasında Âişe, tuvalete çıktı; def-i hacet esnasında gerdanlığını kaybetti. Boynunda onu bulamayınca aramaya gitti. Benzeri rivayet.

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Safvân bin el-Muattal, ordunun arkasından gider, dü­şürülen maşrapa, azık heybesi, ibrik gibi şey­leri alır ve onları (bir sonraki konaklama yeri­ne) taşırdı." Âişe hadisinin benzeri bir hadis.

[Bezzâr. ]

Ayrıca Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'd&, İfk hadisini Âişe'nin rivayetine benzer bir şekil­de, İbn Abbâs'tan metruk bir râvi kanalıyla ve Ömer'den hadis uyduran bir râvi vasıtasıyla nakletmişlerdir.

7114- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kıyamet gününde Allah Aişe'ye iftira edenlere, tüm mahşer halkının gözü önünde seksener kamçı vurarak cezalandıracaktır, iç­lerinden muhacirlerin bağışlanmasını Rabbi-mizden isteyeceğiz. Bunun için de ey Aişe sen­den izin isteyeceğiz." Bunu Âişe duyunca ağ­ladı ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Seni Hak ile gönde­rene yemin ederim ki, senin sevincin, bana be­nim sevincimden daha sevimli ve değerlidir." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tebes­süm edip şöyle buyurdu: "Babasının kızı."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de zayıf bü senedle.]

7115- el-Hakem bin Utbe'den:

İnsanlar Âişe için yayılan dedikoduyu ço­ğaltınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem Âişe'yi çağırttı. Âişe bu durumu şöyle anlatmaktadır:

"Hasta olmadığım halde titreyerek Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geİdİm. Dedi ki:

'Ey Aişe! İnsanlar senin hakkında neler diyorlar?' Şöyle cevap verdim:

'Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, semadan vahiy inene kadar, senden özür dile-miyeceğim.' Bunun üzerine Allah onun bera­atı (masumluğu) hakkında Nur sûresinden lam onbeş âyet indirdi. Sonra el-Hakem, ilgi­li âyetleri '...murdar kadınlar, murdar erkek­ler için; murdar erkekler de murdar kadınlar için; iyi kadınlar iyi erkekler için; iyi erkekler de iyi kadınlar içindir" mealindeki âyete (Nûr, 26) ulaşıncaya kadar okudu. Ve şöyle dedi: 'Kadınların murdarları (kötüleri) erkek­lerin pisleri (murdarları) içindir; erkeklerin murdarları da kadınların murdarları içindir. İyi kadınlar da iyi erkekler içindir.'

[Taberânî, Mu'cemıı'I-Kebîr''de miirsel olarak.]

Onun Katâde'den rivayeti: "Murdar söz ve davranışlar, çirkin ruhlu insanlara yaraşır."

7116- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Benim masum olduğuma ait âyetler inin­ce, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıkıp günahsız olduğumu belirtti ve Kur'ân âyetlerini okudu. Emretti, iki adam ile bir kadını (iftira ettiklerinden dolayı) şer'î ce­zaya çarptırdı. Üçüne de o cezayı sırtlarına kamçı vurdurmak şeklinde uygulattı." [Tirmizî]

7117- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah ilk muhacir hanımlarını esirgesin!

'Başörtülerini yakalarına .sarkıtarak başları­nın üzerine koysunlar (örtsünler)'mealindeki âyet (Nûr, 31) nazil olunca örtülerini (kena­rından) kesip onunla yüzlerini de örttüler." [Buhârîve Ebû Dâvud.|

7118- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mü'min kadınlara söyle gözlerini (bakıl­ması yasak olan şeylere karşı) yumsunlar" mealindeki âyet (Nûr, 31) hükmünü daha son­ra gelen bir âyet (kısmen) neshetti: "Evlenme umudu kalmayan yaşlı kadınlar" (Nûr, 60) (istisna edildi) [Ebû Dâvud]

7119- Câbir radiyallahu anh'dan: "Abdullah bin Ubeyy bin Selûl, cariyesine şöyle dedi: 'Git biraz fahişelik yap (ta para ka­zan)!' Bunun üzerine Allah: 'Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi zinaya zorlamayın!'^me­alindeki âyeti (Nûr, 33) inzal buyurdu."

7120-Diğer rivayet:

"İbn Ubeyy (bin Selûl), Müseyke adında­ki cariyesiyle, Ümeyme adındaki cariyesini fahişeliğe zorlardı. Bunun üzerine gelip onu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şi­kayet ettiler. Ve şikayeti müteakip şu âyet na­zil oldu: 'İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın!' (Nûr, 33)

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim.]

7121- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, çarşıda, ezanı duyar duymaz mallarını bırakarak namaza koşan bir- takım insanlar gördü. Şöyle buyurdu:

Allah'ın haklarında inzal buyurduğu: 'Ne bir ticaret ve ne de alış veriş onları Allah'ın zikrinden alıkoymaz' âyeti (Nûr, 37), işte on­lar hakkındadır."

|Taberânî, Mu'cema'l-Kebfr'de İsmi belirtilmemiş bir râvi kanalıyla.]

7122- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Iraklılardan bir grup insan ona (İbn Abbâs'a) şöyle dedi: "Ey İman edenler! Köleleri­niz —içeriye girerken— sizden izin istesinler" mealindeki âyet (Nûr, 58) hakkında ne dersin

ki, Allah bize izin almayı emrediyor; fakat hiç kimse bunu gereği gibi uygulamıyor."

İbn Abbâs şu cevabı verdi: "Allah Ha-lîm'dir, mü'minleri esirgeyicidir, onları örtme­yi sever. İnsanların evlerinde o zaman perdeler yoktu. Kişi, karısının üstündeyken, hizmetçisi. Çocuğu ya da adamın yetîmesi içeriye dalıp gi­rerdi. Onun için o avret ve mahrem durumlar­da onların içeriye girmeleri için izin istemele­ri bu âyette emredildi. Böylece Allah, onlara örtü ve hayır ihsan etti. Ancak ne var ki, hâlâ bu emirle amel eden tek bir kişi görmedim."

7123-Diğer rivayet:

"İnsanların çoğu izin isteme âyetine riayet etmedi. Ben şahsen bu cariyeme içeriye gire­ceği zaman izin istemesini emrediyorum."

[Ebû Dâvud]

7124- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'-dan:

"Allah her şeyi hakkıyla bilendir" mealindeki âyete (Nûr, 64) gelince; ben, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in bu âyeti Nûr sûresinin sonunda okuduğunu ve par­maklarım da gözlerinin altına koyarak şöyle dediğini gördüm: "Ve Allah, her şeyi hakkıyla görendir,"

[Taberânî, Mu'cermt'l-Kebîr'de Ieyyin bir senedle.]

 

 

FURKÂN, ŞUARA, NEML, KASAS VE ANKEBÛT SÛRELERİ

7125- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Zalimin ellerini ısıracağı gün" mealin­deki âyet (Furkân, 27) hakkında şöyle dedi:

"(Sözü edilen) zalim, Ukbe bin Ebî Mu-ayt'tn. 'Diyecek ki: Keşke Peygamber'le be­raber bir yol edinseydim; keşke fülanı kendi­me dost edinmedeydim!' mealindeki âyette (Furkân 28) Umeyye bin Halef, kimine göre ise Ubeyy kastedilmiştir."

7126- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ukbe bin Ebî Muayt bir yemek yaptı ve Kureyş eşrafını davet etti. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem de aralarindaydı. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, Ukbe bin Ebî Muayt1 in şehadet ve tevhid kelimesini getirip müslüman olmadıkça, yemek yemiyeceğini ileri sürdü. O da onun emrini (o an için) yeri­ne getirdi. Sonra onun yanma arkadaşı Ubeyy ya da Umeyye geldi. Şöyle dedi:'Sen ataları­nın dinini bırakıp müslüman mı oldun?'

'Hayır; lâkin evimden, yemek yemeden çıkmasından korktum, onun için böyle yap­mak zorunda kaldım.' Şöyle dedi: 'onun yü­züne tükürmeden, senden asla razı olmam." Ukbe de bunu yaptı. Yaptı ama, Bedir günü kâfir olarak hedef alınıp öldürüldü."

[İkisi de Rezîn'e aittir.]

7127- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: Sordum, ya da Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e soruldu:

"Hangi günah en büyüktür?" Cevap verdi: "Sem yarattığı halde Allah'a eş koşman." Dedim ki:

"Bu büyük günahtır. Peki ondan sonra en büyük günah hangisidir?"

"Geçim sıkıntısından korkup öz evladını öldürmen."

"Sonra hangisi?"

"Komşunun karısıyla zina etmen" buyur­du. Nihayet onun sözünü tasdik eder mahiyet­le olarak şu âyet nazil oldu: "Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı edinip ona tapmazlar. Al­lah'ın yasak kıldığı cana haksız yere kıymaz­lar, zina etmezler." (Furkân, 68)

[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

7128-  İbn Abbas radiyallahu anh'dan:

"Ve önce yakın hısımlarını uyar!" mealin­deki âyet (Şuarâ, 214) indiği zaman, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem Safa tepesine çıkıp şöyle seslenmeye başladı: "Kureyş boy­lan olan ey Fihroğullan, ey Adiyyoğulları!"

Bu sesi duyduklarında herkes gidip orada yerlerini aldı. Gidemeyenler elçi gönderip onu dinletti. Ebû Leheb ve Kureyş geldi. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Eğer size, vadide düşman vardır, size hücum edip sizi yağmalayacaktır" dersem bana ina­nır mısınız?" "Evet, çünkü bugüne kadar se­nin yalan söylediğini görmedik, duymadık."

"Ben sizi gelecek olan şiddetli bir azaba karşı uyarıyorum" deyince, Ebû Leheb şöyle dedi: "Helak olasıca, sen bugün bizi bunun için mi topladın?" Bunun üzerine: "Ebû Le­heb'in elleri kurusun; kendisi de kurudu. Ma­lı ve kazandığı kendisine fayda vermedi" me­alindeki âyetler nazil oldu.

7129- Diğer rivayet: "Dağa çıkıp 'Baskın var!' diye seslendi."

7130- Diğer rivayet:

"Önce, en yakın hısımlarını uyar!" me­alindeki âyet (Şuarâ, 214) nazil olunca, dedi ki: "İçinde seçkin kimselerin de bulunduğu ya­kın akrabanı (uyar)." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî|

7131-  Onların ve Nesâî'nİn Ebû Hurey-re'den rivayetleri:

"Önce en yakın hısımlarını uyar!" me­alindeki âyet (Şuarâ 214) nazil olunca, şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! —ya da buna benzer bir kelime— Kendi nefsinizi Allah'tan satın alınız! Benim size (Allah'ın azabından kurtarmak gibi) hiçbir faydam yoktur.

Ey Abdulmuttalipoğlu Abbâs, benim sana hiçbir yararım yoktur.

Ey Muhammed kızı Fâtıma, benden istedi­ğin kadar (para ve) mal iste; fakat ben Al­lah'a karşı sana bir şey yapamam."

7132- Diğer rivayet:

"Kureyş'i çağırdı, toplandılar. Onlara ki­mini ismen zikrederek, kimine de umumî hİ-tap ederek tebliğde bulundu.

'Ey Ka'b bin Lüeyoğulları, kendinizi ce­hennemden kurtarın! Ey Murre bin Kâ'boğul-lan, kendinizi ateşten kurtarın! Ey Abd-i Şemsoğulları, kendinizi ateşten kurtarın! Ey Abd-i Menâfoğulları, kendinizi ateşten kurta­rın! Ey Hâşimoğullan, kendinizi cehennem­den kurtarın! Ey Fâtıma, kendim ateşten kur­tar! Ey Abdülmuttaliboğulları kendinizi ce­hennemden kurtarın. Çünkü ben şahsen Al­lah'a karşı size bir şey yapamam; ancak ak­rabalık sebebi ile bir şeyler yapmağa elimden geldiği kadar çalışırım.'

7133- Diğer rivayet:

Bunun lafzı da bir öncekine benzemekte­dir, ancak onda her birine, "Size, Allah'a kar­şı ne bir zararım, ne de bir yararım dokunur" dediği geçmektedir.

7134-  Müslim, Kabîsa bin Muhârik ve Züheyr bin Amr'dan:

Dediler ki: "Sen (önce) en yakın hısımla­rını uyar!" mealindeki âyet nazil olunca Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem, dağın ete­ğine gitti. En yüksek kayasının üstüne çıkıp yüksek sesle şöyle seslendi: "Ey Abd-i Menâf oğulları! Sizi uyarıyorum. Ben sizin için düş­manı görüp, düşman benden önce gitmesin düşüncesiyle ailesine koşup 'Baskın var!'di­yerek ailesini uyaran bir adam gibiyim."

7135- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Şairlere ancak azgınlar (sapıklar) uyar"

mealindeki âyetin (Şuarâ, 224) hükmünden Allah: "iman edip yararlı işler işlemeyen ve Allah'ı çokça ananlar" ı (Şuarâ, 227) istisna etti. [Ebû Dâvud]

7136- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Dâbbetü" l-arz, elinde Süleyman' in mühü-rü ve Musa'nın asası olduğu halde çıkacak. Musa'nın asası ile mü'minin yüzünü parlata­cak. Kâfirin burnunu ise mühürleyecek. Hatta aynı sofrada yemek yiyenlerden biri ötekine 'Sen ey mü'min! sen ey kâfir' diyecek." [Tirmizî]

7137-  Saîd bin Cübeyr radiyallahu anh'­dan:

el-Hîre ehlinden bir yahudi bana sordu: "Söyle bakalım, Mûsâ (Kasas 28 ve 29. âyetlerde bahsi geçen) kendisine (Şuayb tara­fından) teklif edilen sürelerin hangisini ta­mamladı?" "Ben bilmiyorum. Arapların bilgi­nine gidip sorayım" dedim.

Sonra İbn Abbâs'a gidip sordum; şöyle dedi: "İki sürenin en uzun ve güzelini tamam­ladı. Çünkü Allah elçisi olan bir şey söylediği zaman yapar."

7138-   Ukbe bin el-Münzir radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Mûsâ kendisine tanınan sürelerden hangisini tamamladı?' diye sorduklarında "En iyisi ve en uzununu!" diye cevap verdi.

Sonra şöyle buyurdu: "Mûsâ Şuayb'dan ayrılırken, karısına, babasından yaşayabile­cekleri kadar koyun vermesini istemesini em­retti. Şuayb, onların da o yıl doğan en güzel koyunlarından verdi. İleri geçen her koyunun iki yanına Mûsâ asasıyla vurdu. Onların da hepsi çeşitli renklerde, ikişer üçer, ne meme delikleri geniş ne de dar ve muhtaç bırakma­yan koyunlar doğurdular."

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem devamla şöyle buyurdu: "Siz Şam'ı fethettiği­niz zaman, onlardan kalanları göreceksiniz. Onlar Sâmiriye koyunlarıdır."

[Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

7139- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem):

"Mûsâ (Şuayb'ın) kızlann(ın) hangisiyle ev­lendi?" diye sana sorulursa "küçüğüyle" de. Ki o babasının (Şuayb) yanına gelerek "Baba onu ücretle (çoban) tut!" (Kasas, 26) demişti. (Şuayb da ona) dedi ki: "(Kızım) Onun (Mû­sâ'nın) güçlü oluşunu nasıl anladın?"

"Büyük bir kayayı kucaklayıp kuyunun üzerine bıraktı" diye cevap verdi.

"Ya emniyetli, güvenilir bir kişi olduğunu nasıl fark ettin?" Bana: "Önümde yürüme, arkamdan yürü!"demesinden.

|Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu's-Sağîr vel-Evsaf \& daha uzun bir metinle.]

7140- Rifâa el-Kurazî radiyallahu anh'dan: "Şu âyet, içlerinde benim de bulunduğum

on grub hakkında nazil oldu: 'And olsun ki biz vahyi ard arda onlara yetiştirdik; belki düşü­nürler.' (Kasas, 56) [Taberani , Mu'cemu'l-Kebir'de.]

7141- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Şüphesiz sen, dilediğini hidayet edemez­sin" mealindeki âyet (Kasas, 56), Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında; (Am­cası) Ebû Tâlib'i ısrarla müslüman yapmaya

çalıştığı için nazil olmuştur, [Müslim ve Tirmizî]

7142- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Seni elbette "ma'ad"a (döndürülecekye­re) döndüreceğiz" mealindeki âyette (Kasas, 85) geçen: "ma'ad" Mekke'dir. [Buhari]

7143-  Taberânî'nin Mu'cemu' l-Kebîr'in­de ise döndürülecek yer "Cennet" şeklinde geçmektedir.

7144-  Diğer rivayette döndürülecek yer, "Ölüm" olarak yorumlanmıştır.

7145- Ebû Ya'lâ, Ebû Saîd'den: "Onunma'ad'ı; âhireti, demektir."

7146- Ümmü Hâni' radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) (Lût kavmi hakkında nazil olan) "Ve top­lantılarınızda çirkin işler yapmaya devam edecek misin" âyeti (Ankebût, 29) hakkında

şöyle buyurmuştur: "O yerin ahalisine çakıl atarlar ve onlarla alay ederlerdi." [Tirmizî]

7147- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Namaz, hayâsızlıklardan ve münkerden

alıkor" mealindeki âyet (Ankebût, 15) hakkın­da şöyle dedi: "Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: "Falan adam, gece namaz kılıyor, sabah olunca hırsızlık yapıyor" dedi. "Bir gün gelir (namazda) söyledikleri onu hırsızlıktan alıkor" buyurdu. [Ahmed.J

7148- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Allah'ı zikretmek şüphesiz en büyük­tür" kavli celîlini (Ankebût, 45) şöyle yo­rumladı:

"Kulun Allah'ı dili ile zikretmesi, büyük (ibadet)tir. Günaha yöneldiği zaman, Al­lah'tan korkmasından dolayı günahı bırakma­sı ve diliyle zikretmesi, günah olan fiili işle­yerek diliyle zikretmesinden daha büyüktür."

[Rezîn]

 

 

RUM, LOKMAN, SECDE VE AHZÂB SÛRELERİ

7149- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Bedir günü Rumlar Persleri mağlup etti.

Bu durum mü'minlerin pek hoşuna gitti. Bu­nun üzerine (Eliflâm mîm. Gulibettir-rûm =) Elif lâm mîm, Rumlar en yakın bir yerde ye­nildiler. (Halbuki onlar bu yenilgiden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. O gün mü'minler de sevineceklerdir)" (Rum, 1-4) mealindeki âyet nazil oldu. Bunun üzerine Rumların Persleri yenmesiyle mü'minler pek sevindiler."

Tirmizî ve dedi ki: (râvi) Nasr bin Ali "(ga-lebet =) galip geldiler" şeklinde okudu. [Tirmizî]

7150- Neyâr bin Mükerrem el-Eslemî ra­diyallahu anh'dan:

"Eliflâm mîm. Rumlar (Arapların bulun­duğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç (3-9) yıl içinde galib gelecekler­dir.." âyeti (Rûm, 1-4) nazil olduğu zaman, Farisîler Rumları yenmiş durumdalardı. Müs­lümanlar, Rumların galip gelmesini istiyorlar­dı. Çünkü kendileri ve onlar Kitab ehli idiler. Bu hususta Allah teâlâ şöyle buyurdu: "O gün mü'minler Allah'in verdiği zaferle sevinecek­ler. O dilediğine yardım eder, Azîz olan da O, Rahîm olan da O'dur."

Kureyş ise, Farisîlerin galip gelmesini is­tiyordu. Çünkü kendileri ve onlar kitab ehli değildiler (putperesttiler). Öldükten sonra di­rilmeğe de inanmazlardı. Bu âyet nazil olun­ca, Ebû Bekr çıkıp Mekke sokaklarında "Elif lâm mîm. Rumlar mağlup oldular... birkaç yıl içinde galip gelecekler." âyetini okuyarak haykırmaya başladı.

Bunun üzerine Kureyş'ten birtakım adam­lar: "Dostun (Muhammed), birkaç yıl içinde Rumların Farisîleri yeneceklerini mi söylü­yor? Var mısın bu hususla bahse?" Ebû Bekr: "Evet varım" dedi. Bu hadise, bahse girmenin haram kılınmasından önce idi.

Ebû Bekr'le müşrikler bahse girdiler. Or­taya bir şeyler koyup üzerinde anlaştılar. Ebû Bekr'e dediler ki: "Üç seneden dokuz seneye kadar demek olan bıd' (birkaç) kelimesini kaç sene olarak tayin edeceksin? Seninle bizim aramızda bahsin son bulacağı ortalama bir müddet de tayin edebilirsin."

Böylece karşılıklı altı yıla razı oldular. Al­tı sene geçmesine rağmen Rumların galip gel­mediğini görünce, müşrikler Ebû Bekr'in ka­rarlaştırılan miktarı aldılar. Yedinci sene gi­rince, Rumlar İran'lılara galip geldiler. Bunun üzerine mü'minler: "Neden altı sene dedin?" diye Ebû Bekr'i ayıpladılar. Ebû Bekr ise şu cevabı verdi: "Çünkü Allah:' (bıd'=) bir kaç sene' buyurmuştu."

İşte o zaman birçok müşrik müslüman ol­du. [Tirmîzî]

7151- Ebû Rezîn radiyallahu anh'dan: "Nâfi' bin el-Ezrak, İbn Abbâs'la tartış­arak: 'Allah'ın Kitâb'ında beş vakit (namazı) bulabiliyor musun?' dedi.

İbn Abbas 'Evet' deyip şu âyeti okudu: Akşamlarken, sabahlarken, öğlen ve ikindi vaktinde, —ki göklerde ve yerde haınd O'na mahsustur—teşbih edin, namaz kılın!" (Rûm, 17-8) 'Akşamlarken kavlinden'akşam nama­zı, 'sabahlarken' kavlinden sabah namazı, 'öğlen vakti' derken öğle namazı, 'ikindi vak­tinden' de ikindi namazı anlaşılmaktadır. Di­ğer bir yerdeki 'Ve nün ba'di salâti'l-işâi'dm. (Nûr 58) ise yatsı namazı anlaşılmaktadır."

[Taberânî, Mu'cemu'i-Kebir'de zayıf bir senedle.]

7152- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Gayb anahtarları beştir." Sonra şu âyeti okudu: "Kıyametin ne zaman kopacağı bilgi­si Allah kalındadır..." (Lokman, 34) [Buhârî|

7153- Enes radiyallahu anh'dan: "Yanları yataklardan uzaklaşır (korku ve

ümit ile Rablerine dua ederler)" mealindeki âyet (Secde, 16), ateme (yatsı) denilen nama­zı beklemek hakkında nazil olmuştur. [Tinriizî]

7154- Ebû Dâvud:

"(Enes) dedi ki: 'Akşamla yatsı arasında müslümanlar nafile namazı kılarlardı. (Bu âyet bunun üzerine nazil oldu)'

el-Hasan(u'l-Basrî) ise bu âyeti gece (te-heccüd) namazı ile tefsir etti."

7155-  Ubeyy bin Kâ'b radiyallahu anh'­dan:

"O, 'Belki yollarından dönerler diye, and olsun onlara büyük azaptan önce yakın azabı tattırırız' mealindeki âyeti(nde geçen yakın azabı) (Secde, 21) dünya belâları, Rum ve Batsa (şidetli darbe) veya Duhan(duman)la tefsir etti. 'Veya' şüphesi (râvi) Şu'be'ye ait­tir." [Müslim]

7156- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Zabyân ona dedi ki: 'Allah, kişinin

içinde iki kalp yaratmamıştır' meâlineki âyet (Ahzâb, 3) hakkında ne dersin?' Cevap verdi: 'Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem kalkıp namaz kılarken zihnine bir şey ta­kıldı. (Arkasında namaz kılmakta olan) mü­nafıklar bu yüzden: "Onun İki kalbi vardır. Biri sizinle beraberdir, ötekisi ise onlarla beraberdir' dediler. Bunun üzerine 'Kişinin için­de Allah iki kalp yaratmamıştır'mealindeki âyet nazil oldu.' |Tirmizî|

7157- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: 'Onları (gerçek) babalarına nisbet ederek çağırın!' âyeti (Ahzâb, 5) ininceye dek biz Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in azat­lısı olan Zeyd bin Hârise'ye Muhammed'in oğlu Zeyd (Zeyd b. Muhammed) diye çağırır­dık." (Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7158- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiçbir mü' min yoktur ki, dünyada da âhi-rette de ben ona herkesten daha yakın olmaya­yım, isterseniz (bu hususta) şunu okuyun: 'Peygamber mü'minlere kendi öz nefislerin­den de daha yakındır.' (Ahzâb, 6) Bir mü'min (vefatında) mal bırakırsa, vârisleri (asabesi) ona vâris olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa gelsin, (borcu bana aittir), ben onun mevlâsıyım." |Buhârî ve Müslim]

7159- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Üstünüzden ve altınızdan geldikleri za­man.." âyeti (Ahzâb, 10-11), Hendek savaşı İle İlgilidir. [Buhârîile Müslim.]

7160- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Eğer Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem, vahiyden bir şey gizlemiş olsaydı şu âye­ti gizlerdi:   'Ey Muhammed! Allah'ın (İs­lâm'la) nimet verdiği ve senin de (azat etmek­le) nimetlendirdiğin kimseye (Zeyd'e) 'Karını bırakma, Allah'tan sakın' diyor, Allah'ın açı­ğa vuracağı şeyi (yani boşadığı taktirde onun karısı olan Zeynep' le evlenme isteğini), içinde saklıyordun... yerini bulacaktır.' (Ahzâb, 37)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Zeyd'in boşadığı karısı Zeynep'le evlendiği zaman, 'Muhammed oğlunun karısını aldı" dediler. Bunun üzerine: 'Muhammed hiçbiri­nizin babası değildir..' mealindeki âyet (Ah­zâb, 40) nazil oldu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu (Zeyd'i) daha küçük iken evlat edinmişti. Büyüdüğü zaman herkes ona: 'Muhammed'in oğlu Zeyd' diye çağırmaya başladı. Bunun üzerine:

'Onları babalarına nisbet ederek çağırın! .... dostlarınızdır' âyeti (Ahzâb, 5) nazil oldu. 'Falanın mevlâsı filan! Filanın kardeşi falan!' diye çağırın! Bu davranış Allah katında daha doğru ve daha adaletlidir. [Tirmizî]

7161- Enes radiyallahu anh'dan:

"Zeyd bin Harise gelip Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e hanımını şikayet edi­yordu; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona: ''Esini tut (boşama), Allah'tan sakın!' diyordu. (Enes) Dedi ki: 'Eğer Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kendisine inen va­hiyden bir şey gİzleseydi bu âyeti gizlerdi. Onun için o (Zeynep), Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in diğer hanımlarına karşı övünür ve şöyle derdi: 'Sizi onunla aileleriniz evlendirdi. Beni ise Allah yedi kat göklerin

7162- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (Medine'ye) geldiği zaman o (Enes) on yaşın­da imiş. Dedi ki: Annelerim beni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e hizmet ettirirlerdi. Ben ona tam on sene hizmet ettim. O öldüğü zaman ben yirmi yaşındaydım. Hicâb (örtün­me) meselesini ben herkesten daha iyi bilirdim.

İndirilen hicâb emrinin ilki Resûlullah sal­lallahu aleyhi ve sellem'in Zeyneb bint Cahş'la evlenmesi zamanında oldu. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem Zeynep'e güvey oldu. Akabinde İnsanları yemeğe davet etti.

Gelen konuklar yemeklerini yediler, bir kısım insanların dışında hepsi yemekten son­ra dışarıya çıkıp dağıldılar. O kalanlar orada bekleyip epey zaman çıkmayınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kalkıp çıktı, ben de ardından artık herkes çıksın diye, çıktım. O yürüdü, ben de yürüdüm. Nihayet Âişe'nin odasının kapı eşiğine geldi, belki çıkmışlar­dır, diye geri döndü. Ben de onunla geri dön­düm. Eve gelince, adamların orada halâ otur­duklarını gördü. Tekrar geri döndü ve ben de döndüm, Aişe'nin kapısının eşiğine varınca, onların artık çıkmış olacaklarını tahmin etti, geri döndü ve ben de onunla geri döndüm. Baktım ki onlar çıkıp gitmişler. Arlık rahat et­mişti. Benim ile kendi arasına bir perde çekti. Ve hicâb âyeti (Ahzâb, 53) nazil oldu."

7163- Onun rivayetlerindendir:

"Ben hicâb hakkında herkesten çok bilgi sahibi idim. Hatta Ubeyy bin Kâ'b bile onu benden sorardı."

7164- Onun rivayetlerdendir: .-."Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Zeyrieb bint Cahş'la zifafa girdiği zaman an­nem Ümmü Süleym bana dedi ki: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hediye ver­sek.' 'Olur'dedim. Bunun üzerine hurma, yağ ve keşi karıştırarak bir tencerede yemek yap­tı. Benimle ona gönderdi. Onu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e götürdüm. Bana 'Onu burada bırak da; git insanları yemeğe çağır!'dedi ve kimleri çağıracağımı isimleriy­le söyledi. Ondan sonra: 'Kime rastlarsan on­ları da çağır!' dedi. Emrini yerine getirdim.

Döndüğümde ev, halk ile dolmuştu. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'i elini o tence­reye koymuş olarak gördüm ve Allah'ın dile­diği bazı şeyleri söyledikten sonra dışardaki halkı onar kişi olarak içeriye davet edip ye­mek yedirdi. Yemeğe başlamadan onlara: 'Besmele çekin, herkes önünden yesin!' bu­yurdu. Hepsi yediler, doydular, sonra çıkanlar çıktı. Bİr grup insanlar çıkmadılar ve orada sohbete devam ettiler. Sonra Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem diğer hanımlarının evlerine doğru çıktı, ben de ardından çıktım. Sonra dedim ki: 'Kalanlar da çıkıp gittiler.' Hemen geri döndü, ben de kendisiyle dön­düm. Eve girip hemen (vahiy alameti olan) ör­tüyü üzerine çekti. Ben henüz hücredeyken o şu âyeti okumaya koyuldu: 'Ey iman edenler! Peygamberin evine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin! Fakat davet edildiği­nizde girin, yemeği yeyince dağılın! Sohbet et­mek için de girip oturmayın ... hak(kı açıkla­maktan çekinmez.' (Ahzâb, 53)

7165- Rivayetlerinden:

(el-Ca'd dedi ki:) Enes'e dedim ki: "Kaç kişi idiniz?"

"Üçyüze yakın." dedi. Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "Bir grup çıktı, öbür grup girdi. Hepsi yeyip doydular. Sonra bana: 'Ey Enes, haydi sofrayı kaldır!' dedi ve ben de kaldır­dım. Sofrayı kurduğum zaman mı yoksa kal­dırdığım zaman mı yemek daha çoktu kesti­remiyorum."

7166- Onun rivayetlerinden:

"Nihayet evde üç kişi kaldı, konuşmaya devam ettiler. Bunun üzerine çıkmalarına bir işaret olsun diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp Aişe'nin hücresine gitti ve: 'es-Selâmü aleyküm ehle'I- Beyti ve rahme-tullahi.' (Aişe) cevap verdi: 'Ve aleykes-selâ-mü ve rahmetullah. Aileni nasıl buldun? Allah sana onu mübarek etsin!'

Sonra oradan ayrılıp diğer hanımlarının da evlerini dolaştı. Hepsine Âişe'ye verdiği selâm gibi selâm verdi, hepsi de Âişe gibi selâ­mını alıp onu tebrik ettiler.

[Buharı, Müslim, Tirmizîve Nesâî]

7167- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

Urve dedi ki: "Havle bint Hakîm, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip bizzat evlenme teklif eden kadınlardandı." Bunun üzerine Aişe: "Kadın bizzat kendisi er­keğe evlenme teklif etmekten utanmaz mı?" dedi. Ne zaman ki: "Ey Muhammedi Bunlar­dan istediğini bırakır, istediğini yanına alabi­lirsin" mealindeki âyet (Ahzâb 51) nazil olunca şöyle dedim:

"Ey Allah'ın Resulü! Bakıyorum da Rab-bin hemen senin arzunu yerine getiriyor."

7168- Diğer rivayet:

"(Onlardan hangisini) dilersen bırakır, is­tediğini de yanına alabilirsin. Geride bırak­tıklarından hangisini istersen, yanına almak­ta senin üzerine bir sakınca yoktur" mealin­deki âyet (Ahzâb, 51) indikten sonra Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, nöbetimizde başka kadınla kalmak istediğinde bizden izin islerdi. Ona (Âişe'ye) dedim ki: "Peki sen ne derdin?" "Bu iş (izin vermek) bana kalırsa, kimseyi üzerime tercih etmek istemem" diye cevap verdi. [BuhM, Müslim, Ebû Dâvutl ve Nesâî]

7169- Ümmü Hâni' radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beni istetti, ben de özür beyan ettim, özrümü kabul elti. Sonra Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'Ey Peygamber, mehirlerini verdiğin eslerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariye­leri, seninle beraber hicret eden amcanın, ha­lalarının, dayının, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikâhlamayı istediği takdirde -mü'minlerden ayrı sırf sana mahsus olmak üzere- kendinin mehrini Peygamber'e hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışsız-dır.'(Ali7,âb, 50) (Ümmü Hânî dedi ki:) 'Anla­dım ki ben ona helâl değildim. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. (Fetih günü) bıra­kılan esirlerdendim.'

7170- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem, muhacir mü'minler haricindeki kadınlarla evlenmesi yasaklandı. Bu hususta Cenâb-ı Hak: 'Cariyelerin hariç bundan sonra sana hiçbir kadın, güzellikleri ne kadar hoşuna gi­derse gitsin, hiçbirini boşayıp başka bir esle değiştirmen helâl değildir.' (Ahzâb, 52) bu­yurmuştur.

Allah, 'mü'min cariyeleri', bir de 'kendi­sini Peygamber'e bağışlayan mü'min kadını' helâl kıldı. İslâm'ın dışmdakilerle hangi dine mensup olursa olsun, evlenmeyi yasakladı. Sonra şöyle buyurdu: 'Kim inkar ederse, şüp­hesiz amelleri boşa gider. O ûhirette hüsrana uğrayanlardan olur.'(Nlâide, 5)

Yine şöyle buyurdu: 'Ey Peygamber! Me-hirlerini verdiğin eslerini, Allah'ın sana gani­met olarak verdiği cariyeleri helâl kıldık. Sırf sana mahsus olmak üzere helâl kıldık.'(Ah-zâb, 50) Böylece bunların dışında kalan diğer kadınları haram kıldı." [İkisi de Tirmizî'ye ait.]

7171- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ölmezden önce istediği bütün kadınlarla evlen­mek kendisine helâl kılındı." ITirmizî ve Nesâî.]

7172- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zevceleri helaya gitmek İstedikleri zaman ge­celeyin Menâsi'ye çıkarlardı. Orası geniş bir arazi idi.

Ömer radiyallahu anh, Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e: 'Hanımlarını ört!' derdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise bunu yapmazdı. Derken Şevde bint Zem'a bir gece yatsı vakti tuvalete çıkarken Ömer onu gördü. Şevde uzun boylu olduğu için tanıdı ve sırf kapanma (örtünme) hakkında bir âyetin gelmesini istediği için şöyle seslendi: 'Ey Şevde! Seni tanıdık.' Bunun üzerine Al­lah hicâb (örtünme) âyetini indirdi."

7173- Diğer rivayet:

"Hicâbdan (örtünme ayetinden) sonra Şevde yine bir haceti için dışarı çıktı. Uzun boylu olduğu için diğer kadınlardan farklı idi, onu gören herkes rahatlıkla onu tanıyabilirdi. Onu Ömer görünce, şöyle seslendi: 'Ey Şev­de! Vallahi bizden gizlenemiyorsun, seni fark edebiliyoruz, nasıl çıktığına bak ve dikkat et!' Bunun üzerine canı sıkılan Şevde hemen geri döndü. Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem benim evimdeydi. Akşam yemeği yi­yordu. Elinde bir kemik vardı. (Şevde) içeri girdi ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü. Ben dışarı çıktım da, Ömer bana böyle böyle de-di.'Az sonra ona vahyedildi de sonra kendi­sinden (ağırlık) kaldırıldı. Daha elindeki o ke­miği bırakmamışken şöyle buyurdu:

'hin verilmiştir, hacetiniz için dışarı çıka­bilirsiniz.' Hişâm (b. Urve) dedi ki; 'Yani bu, tuvalete gidebilirsiniz' demektir.''

[Buhârî ve Müslim]

7174- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Isrâiloğullan çıplak yıkanırlar ve birbir­lerinin avretine bakarlardı. Musa tek başına yıkanırdı. Dediler ki: 'Musa'nın hayaları bü­yük (şişmiş) olduğu için, vallahi tek başına yıkanıyor.' Bir keresinde Musa yıkanmaya gitti ve elbisesini bir taşın üstüne koydu. Taş elbi­sesini uçulunca, taşın ardından 'Elbisemi ver ey taş, elbisemi ver ey taş!'diye bağırarak koştu. O anda onlar onun avretini gördüler ve bu defa şöyle demeye başladılar: 'Vallahi Musa'da bir şey yokmuş (bizim gibi normal bir erkekmiş).'Nihayet taş durdu ve onun du­ruşunu görünce elbisesini aldı ve taşa vurma­ya başladı."

Ebû Hureyre der ki: "Vallahi taşın üzerin­de Musa'nın vuruşundan dolayı altı ya da ye­di delik (iz) vardı."

7175- Diğer rivayet:

"Musa son derece utangaç ve sıkı örtünen bir kimse İdî. Hatta kendi vücudundan hiçbir yer görülmezdi, jsrâiloğullanndan bazıları ona eziyet ettiler.

Dediler ki: 'Sedef ya da hayalarındaki şiş­me ya da başka bir hastalıktan dolayı bir ku­sur bulunduğu için bu kadar örtünüyor.' Allah onu bu dedikodulardan bert kılmak istedi. Bir gün yalnız başına kaldı, elbisesini çıkartıp bir taşın üstüne koymuş, yıkanıyordu. Yıkandık­tan sonra elbisesini alıp giymek üzere taşın yanına yürüdü. Taş yuvarlanıp elbisesini be­raberinde sürükledi. Hemen asasını alıp: 'Ey taş elbisemi ver, ey taş ebisemi ver!' diyerek onu kovalamaya başladı." Benzeri rivayet. Ayrıca onda şöyle geçer:

"Vallahi taşta, onun vuruşundan kalma, üç ya da dört ve yahut beş tane darbe izi vardı."

İşte Cenâb-ı Hakk'ın: "Ey iman edenler! Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; Allah onu dedikodulardan beri kılmıştı. O, Allah ka­tında değerli bir insandı" kavli bunu ifade et­mektedir" (Ahzâb, 69)

[İkisi de Buhârî ile Müslim'e aittir.]

 

 

SEBE, FÂTIR, YÂSÎN, SAFFÂT, SÂD VE ZÜMER SÛRELERİ

7176-  Ferve bin Müseyk el-Muradî radi-yallahu anh'dan:

Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Kavmim­den yüz çevirenlere karşı, İslâm'ı benimse­yenler ile bir olup savaşayım mı?" Bunun üzerine onlarla savaşmama izin verdi. Yanın­dan çıktıktan sonra: "Ğatayfî nerede?" diye sormuş; çıkıp gittiğimi söylediklerinde, ar­dımdan hemen bir adam gönderip beni geri çağırttı; yanına vardığımda şöyle buyurdu: "Kavmini islâm'a çağır! Kim müslüman olursa kabul et, ilişme! Müslüman olmayan­lara karşı savaşmakta ben sana bir emir gön-derinceye dek acele etme!"

Bunun üzerine Sebe' kavmi hakkındaki âyetler indi. Bir adam sordu:

"Ey Allah'ın Resulü! Sebe' nedir? Bir yer midir, yoksa bir kadın adı mıdır?" "Ne bir yerdir ve ne de bir kadın. Araplardan on ço­cuklu bîr adamdır. Bunlardan altısı Yemen dolaylarına, dördü ise Şam havalisine yerleş­ti. Şam'a yerleşenler: Lahm, Cüzam, Gassan ve Âmile. Yemen'e yerleşenler: Ezd, Eş'arîler, Himyer, Kinde, Müzhic ve Enmâr." Bir adam dedi ki:

"Enmâr nedir?"

"Enmâr, Has'am ve Becîle kabilelerinin mensup oldukları kavimdir" buyurdu.

[Ebû Dâvud ve Tirmizî]

7177- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah gökte bir şeye hüküm verdiği za­man, melekler O'nun kavline boyun eğerek kanatlarını çırparlar. Allah Teâlâ'nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zin­cirin sesi gibidir. Gönüllerindekİ korku giderilince (mukarreb meleklere) 'Rabbiniz ne söyledi?' diye sorarlar. "Hakkı söyledi. O, yü­cedir, büyüktür' derler. Hırsızlamasına (gizli­ce) kulak kesilen (şeytanlar), birbirlerinin üs­tünde (yerden göğe kadar) dizilmiş -Râvi Süfyâıı bunu tarif ederken, (dikey olarak) el­lerini birbirine yanaştırarak parmaklarının aralarını açmıştır- ve gizlice dinlemeye hazır bulunurlar. İlâhî kelâmı (en üstteki) işitince alttakine, o da kendi altındakine iletir. Böyle­ce çalınan haber sihirbaz ve kâhinlerin diline ulaşır. Bazan bir sihâb (meteor veya kuyruklu yıldız) aşağıdakine ulaştıramadan şeytana erişir, Bazan da kendine isabet etmeden keli­meyi aşağıdakine ulaştırır. (Böyle kendisine ulaşan habere) sihirbaz ve kâhin birçok ilave yaparak yalanlar düzerler. O ilâhî emir yer­yüzünde gerçekleşince halk aralarında: 'Bu işin olacağı bize falan falan günde söylenil­memiş miydi?" derler. Böylece (dinleme hır­sızlığı ile) işitilmiş olan bir haber tasdik edi­lir.' [Buhârî ve Tirmizî.]

7178- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Allah, gök yüzünde vahiy ile konuştuğu zaman, sema ehli düz kayaya çarpan bir zin­cir sesi gibi bir ses duyarlar. Korkudan bayı­lırlar. Cibril kendilerine gelinceye kadar öyle­ce baygın kalırlar. Cibril geldiği zaman o kor­ku kendilerinden giderilir, Cibril'e derler ki; 'Rabbin ne dedi?' O da: 'Doğru söyledi der. Onlar da (Cİbrîli takiben) Allah gerçeği söy­ledi derler." |Ebû Dâvud]

7179- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sonra bu Kitâb't, kullarımızdan seçtiği­miz kimselere miras bırakmışız. Onlardan ki­mi nefsine zulmeder, kimi orta davranır, kimi de Allah' in izni ile iyiliklere koşar" mealinde­ki âyette (Fâtır, 32) sözü edilenlerin hepsi ay­nı derecededir, hepsi cennette olacaklardır."

[Tirmizi]

7180-Ahmed, Ebû'd-Derdâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kimisi kendine zulmeder.." (Fâtır, 32) İyi islerde koşup Öne geçenler, hesaba çekil­meden doğruca cennete gireceklerdir. Orta yollu davrananlar, basit bir hesap verecekler­dir. Kendilerine zulmedenler ise, onlar mah­şer boyunca kendilerine yazık edeceklerdir. Sonra Allah onları esirgeyecektir. Onlardan kimileri: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Şüphe yok ki Rabimiz hem Ga­fur'dur, hem Sekûr ... usanç gelmeyecektir." (Fâtır, 35) diyeceklerdir,

7181- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Selemeoğullari Medine'nin bir ucunda

yaşıyorlardı. Mescid'e yakın bir yere taşın­mak islediler. Bunun üzerine: 'Şüphesiz ölüle­ri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan bi­ziz...'mealindeki âyet (Yâsîn, 11) nazil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine: 'Ayak izleri bile yazılacaktır' buyur­du. Bunun üzerine onlar da Mescid'in yakını­na taşınmaktan vazgeçtiler." |Tirmizî]

7182- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Güneş batarken ben Mescid'de Allah'ın Resulü ile beraberdim. Dedi ki:

'Ey Ebû Zer! Güneşin nereye gittiğini bi­liyor musun?'

'Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir' de­dim. Şöyle buyurdu:

'O, gidip Arş' in altında secde ediyor. Son­ra Allah'tan izin istiyor, Allah da ona izin ve­riyor. Onun secde edip secdesinin kabul edil­memesi, izin isteyip kendisine izin verilmeme­si (zamanı) yaklaşmıştır. O zaman ona: 'Hay­di geldiğin (doğduğun) yere dön!'denilir. Böylece o, batıdan doğar.

işte Cenâb-ı Hakk'ın: 'Güneş de yörünge­sinde yürüyüp gitmektedir. Bu, Azız ve Alîm olan Allah'ın kanunudur'mealindeki âyet (Yâsîn, 38), bize bunu anlatmaktadır."

7183- Diğer rivayet:

"Bu ne zaman olacak, biliyor musunuz? Bu, '...daha önceden iman etmeyen ya da imanına hayır kazandırmayan kimseye o gün­kü imanının kendisine hiçbir yarar sağlaya-macağı günde...' (En'am, 158) olacaktır."

l'Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7184- Semure radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellera

buyurdu:)

"Ancak onun (Nuh'un) soyunu sürekli kıl­dık..." âyetinde (Saffât, 77) geçen soy: Hânı, Sâm ve Yâfet'tir."

Bu (sonuncu) isim kimilerince Sâ ile Yâ-fes, kimilerince de Yefes şeklinde telaffuz edilmiştir.

7185- Diğer rivayet:

"Sâm, arapların atası; Ham, Habesîlerin (zencilerin) atası; Yâfes ise Rumların atast-dir." [Tirmizî]

7186- İbn Abbâs ve İbn Mes'ûd radiyalla­hu anhumâ'dan:

"O ikisinden, İlyâs'm İdris (peygamber) olduğu nakledilmiştir. Hatta İbn Mes'ûd ilgili âyeti 'Selâmun ala İdrâsîn şeklinde (Saffât, 130) okurdu." [Rezîn]

7187- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Yunus'u balığın karnında tutmak murad ettiğinde, balığa onun etlerim parça­lamamasını ve kemiklerini de kırmamasını vahyetti. Onu alıp yüze yüze ta denizdeki ye­rine götürdü. Denizin dibine onu götürünce, Yunus bir ses duydu; 'Bu nedir?' diye söylen­di. O balığın karnındayken Allah ona, bunun hayvanların teşbihi olduğunu vahyetti. Bunun üzerine o, balığın karnında teşbih etmeye başladı. Derken melekler de onun teşbihini duydular ve söyle demekten kendilerini ala­madılar: 'Ey Rabbimiz! Garip bir yerde güç­süz bir ses duyduk.' Allah Teâla söyle buyur­du; 'O, Yunus kulumun sesidir. Bana isyan et­ti, ben de onu balığın karnında hapsettim,'

'Gece-gündüz işlediği salih amelinin sana yükseldiği o salih kulun mu?' dediler.

'Evet' buyurdu. Bunun üzerine onu serbest bırakması için şefaat edip Allah'a yalvardılar. Allah da balığa onu sahile atmasını emretti.

Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: '(O dı­şarı atıldığı zaman) hasta ve bitkin idi.'(Sa£-fât, 145)

[Bezzâr ismi belirtilmemiş bir râvi kanalıyla, leyyin birsenedle]

7188-  Ubeyy (b. Ka'b) radiyallahu anh'­dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Onu (Yunus'u) yüzbin veyahut daha çok kişi­ye peygamber olarak gönderdik" mealindeki âyet (Saffât,147) hakkında sordum, cevaben şöyle buyurdu: "Daha çoktan murad yüzyirmi-bin (yani toplam yüzyirmibin) kişidir." [Tirmizî]

7189- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Talip hastalandı. Kureyş onu ziyare­te geldiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ziyaretine gitti. Ebû Tâlib'in yanın­da bir kişilik daha yer vardı.

Ebû Cehl kalktı ve Resûlullah'ın oraya oturmasına engel olmak istedi. Sonra Ebû Cehl'in bu tutumunu onu Ebû Tâlib'e şika­yet ettiler.

Ebû Tâlib dedi ki: 'Ey Kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?'

'Onlardan öyle bir kelime istiyorum ki bü­tün araptar o kelime sayesinde kendilerine uysunlar, acemler ise onun sayesinde kendile­rine cizye versinler' dedi.

'Tek kelime mi?' diye sordu.

'Evet tek kelime. Ey amca! Haydi 'Lâ ila­he illallah' deyin!' buyuranca onlar şöyle de­diler: 'Tek ilah ha!? Son dinde de bunu işitme­dik. Bu ancak bir uydurmadır.' Bunun üzerine onlar hakkında: 'Sâd. O sanlı Kur'ân'a yemin olsun ... bu ancak bir uydurmadır." (Sâd, 1-7) ayetleri nazil oldu. iticisi deTirmizî'ye aittir.]

7190- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Bu âyeti (okurken) (Sâd sûresi 18. âyette geçen) "Aşiyy ile İşrâk"ın ne olduğunu bil-

mezdim. Sonra Ümmü Hânî bana şunu anlat­tı: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yanıma girdi, bir abdest suyu istedi, büyük bir çanak içinde bir su getirtti, sanki hamurun iz­lerini onda (çanakta) görür gibiyim. Abdest alıp kuşluk namazı kıldı ve sonra şöyle buyur­du: "Ey Ümmü Hânî! fşte benim kıldığım na­maz, Isrâk namazıdır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta zayıf bir senedle.]

7191- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan:

"Sonra siz kıyamet gününde Rabbinizin katında davalasırsınız" mealindeki âyet (Zü-mer, 31) nazil olunca, Zübeyr şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Dünyadaki davalaş­mamızdan sonra bu, âhirette de bize tekrarla­nacak mı?"

"Evet" buyurdu. Bunun üzerine (Zübeyr): "Ne yazık ki orada işimiz güç olacaktır" dedi.

[Tirmizî]

7192-   Taberânî,   Mu' ce mu' I-Kebîr'de: "Evef'ten sonra şunu ekledi:

"Her hak sahibine hakkı verilinceye dek (bu dava) tekrarlanacaktır."

7193- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Birbirlerini öldüren, zinayı çok yapan, şirke düşerek tevhidi ihlâl eden bir kavim Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dediler: 'Ey Allah'ın Resulü! Ey Mu-hammed! Dediklerin ve bizi çağırdığın din çok güzeldir. Fakat bugüne kadar bizim yap­tıklarımız ne olacak, onların keffâreti var mı­dır?' Bunun üzerine: 'Allah'ın yanında, başka bir tanrıya dua etmeyenler ... iyiliklere çevi­rir.' (Furkân, 68-70) âyeti nazil oldu (ve) onla­rın tevbe ettikleri taktirde bağışlanacakları, günahları sevaplarla değiştirileceği vaadedil-di. Böylece Allah onların şirklerini imana, zi­nalarını iffete çevireceğini beyan etti. Sonra şu âyet de nazil oldu: 'Ey kendileri aleyhinde kö­tülük edip asın giden kullarım! Allah'ın rah­metinden umudunuzu kesmeyin. Şüphesiz Al­lah Gafur'dur, Rahim dir!'(Zümer, 53) [NesSL]

7194- İbn'Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Cibrîl, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi: 'Allah göğü bir par­mağa koydu, yerleri bir parmağa koydu, dağ­ları bir parmağa koydu, ağaçları bir parmağa koydu, nehirleri de bir parmağa koydu, diğer yaratıkları da bir parmağa koydu. Sonra şöyle buyurdu: 'Melik (mülk sahibi) benim.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem güldü ve şöyle dedi: "Allah'ı gereği gibi takdir edemediler." (Zümer, 67)

7195- Diğer rivayet:

"Onu tasdik ederek ve hayret içinde azı dişleri görününceye kadar güldü."

[Tirmizî, Buhârî ve Müslim.|

7196-  İkisi (Buhârî ve Müslim) ve Ebû Dâvud, İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde Allah, gökleri dürer sonra sağ eline alıp şöyle der: 'Melik benim. Hani zorbalar nerede? Hani mütekebbirler nerede?'

Sonra yeri de dürüp sol eline alarak şöyle der: 'Melik benim. Nerede zorbalar, hani ne­rede kibirlenip böbürlenenler?.'

7197- Diğer rivayet:

İbn Ömer anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Allah göklerini ve yerini ellerine alıp söyle der: "Ben Allah'ım." (Bunu nakleden

İbn Ömer) Sonra parmaklarını yumup açar ve: "Melik benim" buyurur" der. Minbere baktım ki altından sallanıyor. İçimden, üzerindeki Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile bir­likte galiba devrilip yıkılacak, dedim."

 

 

MÜ'MİN, HÂMÎM ES-SECDE, ŞÛRA, ZUHRUF VE DUHÂN SÛRELERİ

7198- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ey Rabbimiz bizi iki kere Öldürdün ve iki kere dirilttin" mealindeki âyet (Gâfir, 11) tıp­kı Bakara süresindeki: "Siz ölüler idiniz, son­ra sizi diriltir sonra sizi öldürür, sonra sizi di­riltir, sonra da O'na döndürülürsünüz" âyeti (Bakara, 28) gibidir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de zayıf bir senedle.]

7199- el-Alâ bin Ziyâd radiyallahu anh'dan: "O,   cehennemden   bahsediyordu.   Bir adam ona dedi ki: 'Halkı neden umutsuzluğa sevkediyorsun?' Cevap verdi: 'Allah: 'Ey kendilerine kötülük yapıp asın davranan kul­larım, Allah'ın rahmetinden umudunuzu kes­meyin!' (Zümer, 53) buyururken, buna gücüm yeter mi?' Allah aynı zamanda: 'Aşırıya gi­denler ateş ehlidirler'(Gâfir, 43) de buyuru­yor. Ne var ki, siz kötü amellerinize rağmen daima cennetle müjdelenmek istiyorsunuz.

Oysa Allah Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i, itaat edenleri cennetle müjdeleyici, asi gelenleri de cehennemden korkutucu ola­rak göndermiştir.' | Buhârî, muallak olarak.]

7200- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Beyt-İ şerifin (Kâ'be'nin) yanında İki Sakîf'li bir Kureyş'li ya da iki Kureyş'li bir Sa-kîf li olarak üç kişi bir araya geldi. Karınları yağlı ve büyük, kalpleri ise anlayış bakımın­dan az (ve boş)tu.

Biri şöyle dedi: 'Acaba Allah konuşktuk-larımızı duyar mı?' Öbürü cevap verdi: 'Sesli konuşursak duyar, gizli konuşursak duymaz.'

Ötekisi ise şöyle dedi: 'Sesli konuştukları­mızı duyarsa, mutlaka gizli konuştuklarımızı da duyar. 'Bunun üzerine Allah şunu inzal bu­yurdu:

'Siz, gözlerinizin, kulaklarınızın ve derile­rinizin, kendi aleyhinize şahitlik edeceklerin­den korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyor-dunuz.' (Fussilet, 22-3)

7201- Diğer rivayette ise şöyle geçmekte­dir:

(İbn Mes'ûd) dedi ki: 'Bunu (yani konuş­malarım) Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e anlattım. Bunun üzerine: '... yapmakta olduklarını bilmez sandılar ... hüsrana dü­şenlerden oldunuz'âyeû (Fussilet, 22-3) nazil Oldu." [Buhârî, Müslim ve Tırmizî]

7202- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

"Şüphesiz Rabbimiz Allah'dır, deyip sonra doğru yoldan ayrılmayanlar var ya.." me­alindeki âyeti (Fussilet, 30) okudu ve şöyle buyurdu:

"Bunu insanlar hep söylediler. Fakat son­ra çoğu küfre girdi. Kim bu söz üzere ölürse doğru istikamet üzere ölmüş olur." |Tirmizî]

7203- îbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "O, 'Sen (kötülüğü) en iyisi ile önle' me­alindeki âyeti (Fussilet, 34), öfke anında sab­retmek ve yapılan kötülüğü affetmekle yo­rumladı. Kim buna riayet ederse, Allah onları korur ve düşmanlarını kendilerine boyun eğ­dirir." (Buhârî, muallak olarak.]

7204- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona Cenâb-ı hakk'm: "Yakınlarına karşı

(yaptığım tebliğin mukabilinde) sevgiden baş­ka bir ücret istemem" mealindeki âyet (Şûra, 23) hakkında sordular. Hemen (Saîd) İbn Cü-beyr acele edip şu cevabı verdi: "Onlar (yakın­lar) Muhammed ailesidir." İbn Abbâs dedi ki:

"Sen (cevap vermekte) çok acele ettin. Çünkü Kureyş'ten hiçbir batın yoktur ki onla­rın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e akrabalığı bulunmasın.

Ondan maksat: 'Sizin, aranızdaki akraba­lığın hakkım vermenizi dilerim" demesidir.'

[Buhârî ve Tirmizî.]

7205-  Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de (tbn Abbâs'tan):

"... Sizden bir ücret istemiyorum"'un (Şû­ra, 23) manası şudur: De ki: "Ben, size getir­diğim deliller ve hidayete karşı, Allah'ı sev­meniz ve taatla O'na yaklaşmanızdan başka sizden hiçbir ücret istemiyorum."

7206- Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de (İbn Abbâs'tan) leyyin bir senedle:

'De ki: Sizden hiçbir ücret beklemiyo­rum''âyeti (Şûra, 23) inince, şöyle dediler:

"Ey Allah'ın Resulü! Kendilerini sevme­miz gereken akrabaların kimdir?

Şöyle buyurdu: "Onlar, Ali, Fâtıma ve iki oğludurlar."

7207- Amr bin Hureys radiyallahu anh'dan: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi,

yeıyüzünde azarlardı" mealindeki âyet (Şûra, 27), Ehl-i Suffe hakkında nazil oldu. Dedi ki: "Çünkü onlar, dünya nimetlerini temenni et­mişlerdi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

7208- İbn Avn radiyallahu anh'dan:

"Zulüm gördükten sonra, hakkını (inti­kam) alan kimselere, İşte onların aleyhine bir yol (mes'uliyet) yoktur" mealindeki âyet (Şû­ra, 41) hakkında sorardım.

Bana (Ali b. Zeyd) İbn Ced'ân babasının hanımından nakletti: "O kadın, Âişe'nin yanı­na girerdi. Bir defasında da yanına girmişti, Âişe de şunu anlattı: Zeyneb bint Cahş yanı-mizdayken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi. Eliyle bana dokunmak istedi, ben Resûlullah onun (Zeyneb'in) farkı­na varıncaya kadar eline mani oldum, hemen elini çekti. Zeynep ondan sonra (ikide bir) Âi­şe'nin yanına gelip sataşmak istedi. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem de onu menet-ti, fakat Zeynep dinlemedi. Bunun üzerine Âi-şe'ye dedi ki: 'Ona gereken cevabı ver (tepki göster)!' O da ona gereken cevabı verdi ve onu altetti. Bunun üzerine Zeynep, Ali'ye git­ti ve 'Âişe (bana dil uzatmakla) size dil uzat­mış oldu'dedi. Bunun üzerine Fâtıma gelip durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-

lem'e bildirince şöyle buyurdu: 'Kâ'be'nin Rabbine yemin olsun ki O (Aişe), babanın bir tanesidir.' (Fâtıma) Gitti ve (Hâşimîlere) şöy­le dedi: 'Ben ona şöyle şöyle dedim. O da ba­na böyle böyle cevap verdi.'

Bunun üzerine hemen Ali, Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'e gelip onunla bu hu­susta konuştu." [Ebû Dâvud]

7209- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Eğer (bütün) insanlar tek bir ümmet ha­line gelmeyecek olsalardı..." âyeti (Zuhruf, 33-4) hakkında şöyle dedi: "Eğer (böyle yap­makla) bütün insanları kafir kılmayacak ol­saydım kâfirlerin evlerinin çatılarını gümüş, merdivenlerini gümüş, sedirlerini de gümüş­ten yapardım, (yani dünya nimetlerinin en iyi­lerini onlara bu dünyada verirdim)"

[Buhârî, muallak olarak.]

7210- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Kureyş'e dedi ki: 'Ey Kureyş topluluğu! Al­lah'tan başka yeryüzünde kime tapılırsa bilin ki onda hayır yoktur.'Kureyş, hıristiyanların Meryem oğlu isa'ya taptıklarını biliyorlardı, onun için dediler ki:

'Ey Muhammed! Sen isa'nın bir peygam­ber olduğunu iddia etmiyor muydun? Eğer doğru söyJüyorsan (O zaman) onların (hıristi­yanların) ilahları sizin de ilahlannızdır diyor­lar. 'Bunun üzerine 'Meryemoğlu kendilerine misal verilince senin kavmin hemen gülüp ge-çiverdîler...'mealindeki âyet (Zuhruf, 57) na­zil oldu. İbn Abbâs'a âyetin (Arapça nazmın-daki) ' ye siddûn'un manasını sordular. 'Gürül­tü çıkarırlar anlamına gelir' diye cevap verdi.

'Şüphesiz O, kıyametin kopacağını bildi­rir' mealindeki âyete (Zuhruf, 61) şu manayı verdi: 'Bu, kıyametten önce İsa'nın çıkacağı­na işaret etmektedir.'

[Ahmed ve Taberânî, Mu'ce.mu'I-Kebîr''de.|

7211- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, aramızda uzanmış yatıyordu, bir adam ona gelip şöyle dedi: 'Ey Ebû Abdİrrahman! Kinde'nin kapılan yanında bir kıssaci kıssa anlatıyor ve şunu iddia ediyor: Duhan (du­man) mucizesi gelip kâfirlerin nefeslerini tı­kayacaktır, mü'minleri de nezle yapacaktır.' İbn Mes'ûd hemen doğrulup oturdu ve öfke­lenip şöyle dedi: 'Ey insanlar! Allah'tan kor­kun! Kim bir şeyi biliyorsa söylesin, bilmedi­ği bir şey hakkında (konuşmasın!) 'Allah en iyi bilendir' desin! Allah Teâlâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle buyurmuş­tur: 'De ki; Buna karşılık sizden bir ecir iste­mem. Kendiliğimden bir sey iddia eden kim­selerden de değilim.' (Sâd, 86) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanların kendi­sinden sırt çevirip kaçtıklarını görünce, şöyle buyurdu: 'Allahım! Yusuf'un yedi (sene)si gi­bi yedi (sene) onlara kıtlık ver!'

7212- Diğer rivayet:

"Resûlullah Kureyş'i İslâm'a davet edin­ce, onu yalanladılar. Bunun üzerine şöyle dua etti: 'Allahım! Onlara karşı bana Yu­suf'un yedisi gibi bir yedi (sene kıtlık) ile yardımcı ol!'

Bunun üzerine Yusuf Aleyhisselamın za­manındaki gibi büyük bir kıtlık oldu.

Yiyecek bir şey bulamadıkları için, açlık­tan ölü hayvanların derilerini yemek zorunda kaldılar. İçlerinden biri göğe bakar ve duman gibi bir şey görür oldu. Bunun üzerine Ebû Süfyan ona gelip şöyle dedi: 'Ey Muhammedi Sen geldin. Allah'a itaati ve akraba ile ilgiyi emrediyorsun. Görüyorsun kavmin ölmek üzere; onlar için Allah'a dua et!' Bunun üze­rine Allah Teâla şöyle buyurdu: 'Göğün in­sanları bürüyecek, ve gözle görülecek bir du­man çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azaptır ... Biz sizden azabı birazcık kaldıraca­ğız ve eski inkarcılığınıza döneceksiniz.' (Du-hân, 10-15).

İbn Mes'ûd dedi ki:'Yani âhiret azabı (bir müddet için) kalkacaktır.

'Onları çarptıkça çarpacağımız büyük gün, öcümüzü şüphesiz alırız' mealindeki âyette (Duhân, 16) geçen çarpma olayı Bedir savaşında gerçekleşmiştir.'

7213-Diğer rivayet:

"Onlara öyle bir kıtlık geldi ki nihayet ke­mikleri yemeğe başladılar. İnsanlar gökyüzü­ne baktıkları zaman, göğü duman şeklinde gördüler. Bunun üzerine 'Göğün apaçık bir duman çıkaracağı günü gözlefmealindeki âyet (Duhân 10, 11) nazil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve kendisine şöyle denildi: 'Haydi helak üzere olan Mudar için Allah'tan yardım iste!' Mudar'a dedi ki: 'Hani sen yürekliydin ne oldu?' Sonra da on­lar için Allah'tan yağmur istedi, yağmur yağ­dı. Bunun üzerine 'Siz tekrar eski halinize dö­neceksiniz' mealindeki âyet (Duhân 15) nazil oldu. Hakikaten de onlar yine refah halinde eski durumlarına döndüler. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu:

'Onları çarptıkça çarpacağımız büyük gün Öcümüzü şüphesiz alırız.' (Duhân, 16) ayetindeki o gün ile Bedir günü kastediliyor."

7214- Diğer rivayet:

(İbn Mes'ûd) dedi ki: "Beş alamet (mey­dana gelip) geçmiştir: Duman, Lİzâm, Rûm'un galibiyeti, çarpılma (batşe) ve ayın ikiye bölünmesi." |Buhârî, Müslim ve Tirmizî|

7215- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiçbir mü'inin yoktur ki onun için iki ka­pı olmasın; amelinin yukarı çıktığı kapı. Rız­kının yukardan indiği kapı, Öldüğü zaman o kapılar onun için ağlarlar. 'Gök ve yer onlar için göz yaşı dökmedi. Onlara mühlet de ta­nınmadı' âyetinde (Duhân, 29) bu duruma işaret vardır." [Tirmizî]

7216- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Karınlarında, suyun kaynaması gibi erimiş maden...' mealindeki âyette (Duhân, 43-6) geçen 'Kelmuhli' demek, (kızdırılmış) zeytin yağının dibine çöken tortusu gibi de­mektir. Yüzüne yaklaştırdığı zaman yüzünün derisi onun yardımıyla önüne düşer."

[İkisi de Tirmizî'ye aittir]

 

 

AHKAF, FETİH, HUCURAT, KAF VE ZÂRİYÂT SÛRELERİ

7217- Yûsuf bin Mâhik radiyallahu anh'-dan:

"Mervaıı, Muâviye'nin Hicaz valisi idi. Bu valiliği sırasında okuduğu hutbede baba­sından sonra ona biat edilmesi için (Muâvi­ye'nin oğlu) Yezîd'in adından söz etmeye başladı. Abdurrahman bin Ebî Bekr ise bu hu­susla ona bir şey söyledi; Mervan buna öfke­lendi ve: 'Yakalayın onu!' dedi. Abdurrahman kaçıp Âişe'nin evine girdi. Böylece onu yaka-Iayamadılar. Bunun üzerine Mervan dedi ki: 'Allah bu şahıs hakkında şu âyeti indirmiştir: 'Annesine ve babasına 'öf İkinizden/' dî~ yen..." (Ahkâf, 17) Hemen Âişe perde arka­sından ona şu karşılığı verdi: 'Allah bizim hakkımızda bizimle ilgili Nûr süresindeki be-raatimi haber veren âyetlerden başka bir âyet indirmemiştir.' |Buhârî|

7218- Alkame radiyallahu anlı'dan:

"Sizden biriniz, Cin Gecesi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulun­du mu?" diye İbn Mes'ûd'a sordum, şu ceva­bı verdi: "O gece bizden hiç kimse onun refa­katinde bulunmadı; ancak bir gece onunla bir­likteydik, bir ara onu kaybettik.

Bütün vadilerde ve ara yollarda onu ara­dık bulamadık; hatta: 'Kaçırıldı mı ya da su-ikaste mi uğradı?' demeye başladık. Çok kötü bir gece geçirdik.

Sabah olunca Hira tarafından çıkageldi; dedik ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Seni kaybettik, aramadığımız yer kalmadı. Çok kötü bir gece geçirdik. ' Bunun üzerine:

"Cinlerden bir davetçi geldi beni alıp gö­türdü ve onlara Kur'ân okudum.' Ondan son­ra alıp bizi götürdü ve onların izlerini, ateş yaktıkları yerlerin kalıntılarını gösterdi. Ona kendi yiyeceklerinden sormuşlar. O da şöyle buyurmuş:

'Üzerine Allah'ın adı anılmış her kemik, sizin azığımzdır. Sizler (kemiklerin) olabildi­ğince etli olduğunu görürsünüz. Develerin her tersi de sizin hayvanlarınızın yiyeceğidir.' Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (ashabına) şöyle buyurdu:' Kemiklerle taha­retlenmeyin. Çünkü onlar, cinden olan müslü-man kardeşlerinizin yemeğidir.'

7219- Diğer rivayet: "Onlar Cezîre cinlerindendi."

[Müslim, Tirmizî ve Ebû Davud]

7220- Zirbin Hubeyş radiyallahu anh'dan: "Hani Kur'ân'ı dinleyecek cinlerden bir­takımını sana yöneltmiştik; onlar Kur'ân'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine susun!" dediler" âyeti (Ahkâf 29) hakkında şu yoru­mu yaptı: "Onlar yedi kişi idiler, yediden biri­si Zevbaa İdi." [Bezzar.]

7221-  Hudeybiye dönüşü Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'e: "Allah sana yaptı­ğın ve yapacağın günahlarını mağfiret etti..." mealindeki âyet (Feth, 1-2) nazil olmuştur. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bana yeryü­zünde olanların en sevimlisi olan bir âyet in­dirilmiştir." Sonra onu onlara okudu. Onlar da şöyle dediler:

"Ey Allah'ın Resulü! Ne mutlu sana! Al­lah sana ne yapacağını açıklamış. Peki ya bi­ze ne verecek ve ne yapacak?" Hemen şu âyet nazil oldu: "Erkek müminleri, kadın mü'min-leri altından nehirler akan cennetlere koyma­sı için ... büyük kurtuluş işte budur." (Feth, 5)

7222- Diğer rivayet:

"Ey Muhammed, biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır" âyetinde (Fetih, 1) anlatılan zafer, Hudeybiye'dir. IBuhârî, Müslim ve Tirmi/î!

7223-  Eşlem radiyallahu anh'dan: (O da Hz, Ömer'den)

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem seferlerinin birinde yürüyordu, Ömer de onunla beraberdi. Ömer ona bir şey sordu, fa­kat ona bir cevap vermedi. Sonra yine sordu, yine cevap vermedi. Ömer kendi kendine söy­lendi: 'Ey Ömer! Annen seni yetim bıraksın! Üç kere Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e bir şey sordun, üçünde de seni cevapsız bıraktı.' —Ömer anlatıyor:—J'Sonra devemi dehledim, insanların önüne geçtim. Hakkım­da Kur'ân ineceğinden korktum. Derken ar­kamdan bir adam haykırdı. Ona da dedim ki: 'And olsun ki hakkımda Kur'ân nazil olaca­ğından korktum.'

Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip selâm verdim. Şöyle buyurdu:

'Bu gece bana öyle bir sûre indi ki, o, üzerine gûne§ doğmuş olan bütün .şeylerden benim için daha sevimlidir.'Sonra ('Innâfetehnû le­ke fethen mübina... ~) Şüphesiz biz sana apa­çık bir zafer vermişizdir' âyetini okudu."

[Mâlik, Buharı ve Tirmizî.]

7224- Enes radiyallahu anh'dan: "Sabah namazı vaktinde, Ten'îm dağın­dan seksen kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i öldürmek için indiler. Ancak ya­kalandılar ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları serbest bıraktı. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi de onlardan alıkoyan O'dur.' (Feth, 24) [Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud.]

7225- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Onların takva sözünü tutmalarım sağla­dı" âyetinde (Feth, 26) geçen takva sözünü, "Lâ ilahe illallah" ile tefsir etti. [Tirmizî]

7226- İbnü'z-Zübeyrradiyallahu anh'dan: "Temîmoğullanndan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e binekli bir kafile geldi. Ebû Bekr, onların basma Ka'ka' bin Ma'bed'i, Ömer ise Akra' bin Hâbis'i emîr yapmasını söyledi. Ebû Beki': 'Sen daima bana karşı ak­sini söylersin' diye çıkıştı.

Ömer ise: 'Sana karşı çıkmak için söyle­medim.' dedi ve aralarında bayağı yüksek sesli bir tartışma çıktı. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Ey iman edenler Allah'ın ve Pey­gamber'in huzurunda (söz ve işle) öne geç­meyin!' (Hucurâl, 1-2)

7227- Diğer rivayet:

İbn Ebî Müleyke der ki: "Her İki kişi olan Ebu Bekir ile Ömer nerdeyse helak olacaklar­dı. Benû Temîm heyeti Resûlullah'a geldiğin­de, onlardan biri Akra' bin Hâbis'i, Ötekisi başkasını emîr gösterdi..."

Ayrıca onda şöyle geçer:

"İbnü'z-Zübeyr dedi ki: Ondan sonra Ömer onun huzurunda konuşurken gizli ko-

nuşan bir kişi gibi gayet alçak sesle konuşur­du; hatta Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem anlamazdı da ne dediğini sorup anla­mak İsterdi." [Buhârî, Tirmizîve Nesâî.]

7228-  Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'­dan:

"Araplardan birtakım insanlar şöyle dedi­ler: 'Haydi şimdi şu adama (Muhammed'e) gidelim, eğer (gerçekten) peygamber ise, onunla biz İnsanların en mutlusu oluruz. Eğer kral ise onun himayesinde yaşarız.'

Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip dediklerini ona haber verdim. Daha sonra onlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in evlerine gelip dışardan: 'Ey Mu-hammed! ey Muhammedi' diye bağırmaya başladılar. Bunun üzerine: 'Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu aklı ermeyen kimselerdir'mealindeki âyet (Hucurât, 4) na­zil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem kulağımdan tutup: 'Allah seni doğruladı ey Zeyd!' dedi.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de leyyin bir senedle.]

7229-   el-Akra' bin Habis radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e odaların ötesinden 'Ey Allah'ın Resu­lü!' diye seslendi. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem ise ona cevap vermedi. Şöyle de­di: 'Ey Muhammedi Benim hamdim güzeldir, zemmim ise kötüdür.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'İşte o (dediğin), Allah'tır'

[Ahmed ve Taberânî, Mu'retnu'!-Kebîr.\

7230- el-Hâris bin Dırâr el-Huzâî radiyal­lahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona, kavminin zekâtını toplamak üzere birini göndereceğini vaad etti. Bunun üzerine el-Hâ­ris kavminden zekâtı topladı, verilen sözün zamanı geldi. Fakat kimse onu (zekâtı) alma­ya gelmedi. Bunun üzerine el-Hâris, kavmiy-le birlikle Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e gitmek üzere yola çıktılar. Ancak bu sı­rada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onların zekâtını almak için Ukbe bin el-Ve-lîd'i gönderdi. Velîd yola revan oldu, yolun bir kısmından geri döndü —çünkü onları, grup halinde gelirken gördüğünde korkmuş­tu— Dedi ki: 'el-Hâris bana zekât vermedi, üstelik beni öldürmek istedi.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Haris'e küçük bir müfreze gönderdi. Müfreze Haris ve kavmi ile yolda karşılaşınca, Haris sordu:

'Nereye böyle?'

'Sana gidiyorduk.'

'Neden?'

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Velîd bin Ukbe'yi sana gönderdi. O geri gelip senin ona zekât vermediğini, üstelik onu öl­dürmek istediğini söyledi.'

'Hayır. Muhammed'i hak ile gönderene yemin ederim ki ben onu ne gördüm ve ne de o bana geldi' dedi. Sonra Haris, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona sordu:

'Sen zekât vermedin, üstelik sana gönder­diğim elçimi de öldürmek istedin, öyle mi?'

'Hayır, vallahi seni hak ile gönderene ye­min ederim ki ben, onu ne gördüm, ne de o ba­na geldi. Elçinin bana gelmesi verilen zaman­da gecikince, Allah ve Resulünün bana gazap etmesinden korkarak ben sana geldim' dedi.

Bu olay üzerine şu âyet nazil odu:

'Ey iman edenler! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun içyüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursu­nuz' sonuna kadar." (Hucurât, 6)

|Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

7231- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan:

O, "Şunu iyi bilin ki, içinizde Allah' m Re-

sulü bulunmaktadır. Eğer o birçok islerde size uymuş olsaydı, şüphesiz kötü duruma düşerdi­niz" mealindeki âyeti (Hucurât, 7-8) okudu ve şöyle yorumladı: "İşte Peygamberiniz, kendi­sine vahiy olunuyor. Liderlerinizin en İyisidir. Eğer o, birçok işlerde onlara (yani ashaba) uy­saydı, onlar mutlaka kötü duruma düşerlerdi. Ya sizin haliniz nice olur?" [TîrmizîJ

7232- Ebû Cubeyre bin ed-Dahhâk radi­yallahu anh'dan:

"Bu âyet, biz Selemeoğulları hakkında nâ-zil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem bize geldi; aramızda bir ya da iki hatta üç isimli olmayan hiçbir adam yoktu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'£y fülan'.' derdi, onlar: 'Dikkatli ol ey Allah'ın Resulü! O bu isimden öfkelenir" derlerdi. Bu­nun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Birbirlerinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır!' (Hu­curât, 11) (Tirmizî ve Ebû Dâvud]

7233- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Sizi şu'ûb ve kabâil haline getirdik," âyetindeki (Hucurât, 13) "şu'ûb"dan murad, büyük ve geniş kabilelerdir. "Kabâil"den mu­rad ise, batınlar (boylar)dir. [Buhârî]

7234- Enes radiyallahu anh'dan: "Katımızda daha fazlası vardır" mealin­deki âyeti (Kâf, 35) şöyle yorumladı:

"Yani Allah onlara her cuma tecelli ede­cektir." [Bezzâr zayıf bir senedle.]

7235- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Secdelerin ardından da O'nu teşbih et!"

âyetini (Kâf 40) şöyle yorumladı: Yani O'na bütün namazların ardından teşbih etmesini emretti. IBuhârîf

7236- Enes radiyallahu anh'dan:

O, "Gece pek az uyurlardı" mealindeki âyeti (Zâriyât, 17) şöyle yorumladı: "Onlar akşam ile yatsı arasında (nafile) namazı kılar­lardı." jEbû Dâvud]

7237- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Ad milletinin başına gelenlerde de büyük

bir ibret vardır; onlara kökü kurutan bir rüz­gâr gönderdi" âyetini (Zâriyât, 41) şöyle yo­rumladı:

"Allah Âd kavmine gönderdiği rüzgârdan ancak parmak kadar yerler açtı. Çöl ahalisi­ne uğrayan bu rüzgârlar, hayvanlarını ve mallarını gök ve yerden ötelere taşıdı. Yerle­şik olanlar bu rüzgârı görünce, 'İşte bu bize yağmur yağdıracak buluttur' dediler. Çöl ahalisi bunun üzerine hayvanlarını yerleşik olanlara bıraktılar"

[Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

 

 

TÜR, NECM, KAMER, RAHMAN, VAKIA VE HADÎD SÛRELERİ

7238- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Beyt-i Ma'mûr'a her gün yetmişbin meleğin girdiğini görmüştür." [Buhârî]

7239- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kişi cennete girdiğinde, ana-babasım, karısını ve çocuklarım soracak 'Hani onlar nerede?' diyecek. Ona söyle denilecek: 'Onlar senin derecene ve ameline ulaşamadılar,' O da şu cevabı verecek: 'Ey Rabbim! Ben hem ken­dim hem de onlar için amel işledim.'Bunun üzerine onlara katılması emredilecektir."

İbn Abbâs sonra şunu okudu: "İman eden­ler ve zürriyetleri de iman ile kendilerine ta­bii olanlar (var ya) işte biz onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların işlediklerinden hiçbir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kazandığına

rehindir." (TÛr, 21) |Taberânî. Mu'cem ti' I'-Kebîr ves-Sağîr'de zayıf bir senedle.|

7240- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Tur 49'da geçen) 'Edbâru'n-nücûm (=yıldızların batışın)'dan murad, sabah na­mazının farzından önce kılınan iki rek'at na­mazdır. (Kâf, 40'da geçen)'Edbâru's-sücûa" ise; akşam namazından sonra kılınan iki rek'at namazdır." [Tirmizî]

7241- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ona göre, Cenâb-ı Hakk'ın: 'Aralan, iki

yay arası kadar belki de daha yakın oldu.' 'Kalp gördüğünü yalanlamadı.' 'And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.' (Necm, 9, 11, 18) (kavillerindeki zamir Cib­ril'e ait olup) İbn Abbâs, Cibril'i (asıl kendi şeklinde) altıyüz kanatlı olarak gördü, şeklin­de tefsir etti.

7242- Diğer rivayet:

"Cibril'i kanatlı haliyle, yerle gök arasını doldurmuş bir halde gördü." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7243- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "O, 'Kalp onu gördüğünü yalanlamadı.

And olsun ki onu bir daha da inişinde gördü' âyetlerini (Necm, 19) 'onu kalbi ile İki kere gördü' olarak yorumladı." [MUslim]

7244- Tirmizî:

(İbn Abbâs dedi ki:) "Muhammed Rabbi-ni gördü."

İkrime dedi ki: "Allah 'O'nu gözler idrak edemez, bilakis O, gözleri idrak eder' (En'âm,103) buyurmadı mı?"dedim. Şu ceva­bı verdi: "Yazık sana! Hak Teâlâ, kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bu nuru göremez, de­mektir. Yoksa Allah'ın Resulü sallallahu aley­hi ve sellem Rabbini iki kere görmüştür." İle­ride Allah'ı görmek bahsinde Âişe'nin rivayet ettiği hadis gelecektir.

7245- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Lât ve Uzzâ'nın ne olduğunu söyler mi­siniz?" âyetinde ki (Necm, 19-30) Lât, (Kâbe'yi ziyarete gelen) hacılara 'sevik' denilen dövülmüş arpa ve buğdaydan yapılan yiyece­ği karıp hazırlayan bir adamdı. |Buhârî]

7246- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Lemem' diye ifade edilen ufak tefek ku­surlara Ebû Hureyre'nin şu rivayetinden daha çok benzeyen bir şey görmedim. Onun riva­yetine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Allah, Ademoğluna zinadan nasibini yaz­mıştır. Mutlaka ondan (zinadan) bir şey elde edecektir. Gözlerin zinası, bakmaktır; dilin zi­nası konuşmaktır. Nefsin zinası temenni ve şehvet duymadır, Fere ise bunu ya yapmak su­retiyle doğrular ya da (yapmamak suretiyle) yalanlar.'  [Buhârî ile Müslim ve Ebu Davud.]

7247- Diğer rivayette şu ek yer almıştır: "Kulakların zinası dinlemek, ellerin zina­sı tutmak, ayağın zinası (şehvet uğrunda) yü­rümek ve adım atmaktır."

7248- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ufak tefek kusurları dışında büyük gü­nahlardan ve hayâsızlıklardan kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır." âyeti­ne (Necm, 32) gelince, Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem o hususta şöyle dua etmiş­tir: "Allahım! Eğer bağışlarsan hepsini ba­ğışla! Ufak tefek kabahatları hangi kulun yapmaz ki?" [Tîrmizî]

Bezzâr şunu da eklemiştir: İbn Abbâs de­di ki: "Lemme, zinadır."

7249- Ebû Hureyre radiyallalıu anh'dan: "Kureyş müşrikleri gelip Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'le kader hakkında tartışmaya koyuldular. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara:  'Cehennemin dokunan azabını ta-dınt'denir. Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.' (Kamer, 48-49)

| Müslim ve Tirmizî]

7250-  Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de za­yıf bir senedle İbn Abbâs'dan:

"Bu âyet (Kamer, 48-49), kaderiyye hak­kında nazil olmuştur."

7251- Onun (Taberânî'nin) Zurâre'den"ha-fî" bir senedle merfû bir rivayeti vardır:

"Bu âyet, âhir zamanda kaderi yalanlaya­cak olan ümmetimden birtakım insanlar hak­kında nazil olmuştur."

7252- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına çıkıp Rahman sûresini başından so­nuna kadar okudu. Hepsi sustular. Bunun üze­rine Resûlullah şöyle buyurdu: 'Bu sûreyi ben, Cin gecesinde cinlere okuduğum zaman sizden daha iyi dinlediler ve daha güzel cevap verdiler. Zira ne zaman 'Rabbinizin hangi ni­metini yalanlarsınız?" mealindeki âyeti oku-dumsa, hepsi birden su karşılığı veriyorlardı: 'Ey Rabhimiz! Senin nimetlerinden hiçbir şe­yi yalanlamıyoruz. Hamd sana mahsustur.'

[Tirmizî]

7253- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "O, her an bir yaratma halindedir" mealin­deki âyeti (Rahman, 29) şöyle yorumladı:

"Günahlarımızı bağışlaması, üzüntüleri­mizi gidermesi, dua edenin duasını kabul et­mesi, bir toplumu yükseltip öbürünü indirme­si, şüphe yok ki O'nun işlerindendir." [Bezzâr.]

7254- Ebû'd-Derdâradiyallahu anh'dan: "O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-

lem'i minberde şöyle anlatırken duymuş: 'Rabbinin makamından korkan için iki cennet vardır.' (Rahman, 46) Bunun üzerine ona:

'O kişi zina etse ve hırsızlık yapsada mı?' diye sormuş.

Hz. Peygamber tekrar "Rabbinin maka­mından korkan için iki cennet vardır" ayetini okuyarak cevap vermiş. Ebû'd-Derda ikinci defa: "O kişi zina etse ve hırsızlık yapsa da mı? diye sormuş. Hz. Peygamber aynı ayeti tekrar okumuş. Ebû'd-Derda üçüncü defa ay­nı soruyu sorunca; Hz. Peygamber: 'Evet, Ebû'd-Derdâ'ya rağmen' buyurmuş."

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

7255- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Yükseltilmiş (yüksek) yataklar" mealin­deki âyeti (Vakıa, 34) şöyle tefsir etti:

"O yatakların yüksekliği, yer İle gök ara­sı kadar olup, her ikisinin arasındaki mesafe beşyüz yıllıktır."

7256- Enes radiyallahu anh'dan:

"... Onları biz yeniden yaratmışızdır" me­alindeki âyeti (Vakıa, 38) şöyle yorumladı: "O yeniden yaratılanlar arasında dünyada yaşlı, yüzleri buruşuk ve gözleri çapaklı ka­dınlar da vardır." |Her ikisi de Tirmi/.rye ait.|

7257- Ebû Bekr radiyallahu anh'dan: "Bunların bir, kısmı eski ümmetlerden, bir

kısmı da sonrakilerdendir" mealindeki âyet için (Vakıa, 39-40) şöyle demiştir: "Bunların tümü bu ümmettendir." |Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

7258- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem)

"Rızıklarınıza şükredeceğinize, onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" mealindeki âyeti hakkın­da (Vakıa, 82) şöyle buyurdu: "Şükrünüz, falan yıldız sayesinde, falan bulut sayesinde bize yağmur yağdırıldı demeniz midir?" [Tirmizî]

7259- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Müslüman  oluşumuzla,  Allah'ın   şu:

'İman edenler için, kalblerinin Allah'ın zik-riyle kalplerinin yumuaması zamanı hâlâ gel­medi mi?' kavlinde (Hadîd 16), bizi kınaması arasında sadece dört sene vardır." [Müslim]

7260- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Bilin ki Allah, ölümünden sonra yer­yüzünü canlandırır" mealindeki âyeti (Hadîd, 17) şöyle yorumladı: "Yani kalpler öldükten ve katılaştıktan sonra tekrar yumuşar. Allah, o kalpleri (tevhîdde) itaatli ve (Rabbine) yönel­miş kılar. Allah ölü kalpleri ilim ve hikmetle canlandırır. Yoksa yağmurla ölmüş yerlerin canlanması zaten bilinmekte ve görülmekte olan olaylardır." | Rezin]

7261- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "İsa'dan sonra krallar hem Tevrat'ı ve hem İncil'i değiştirdiler. (Aralarında bunları oku­yan mü'minler de vardı) Krallarına denildi ki: 'Bunların bize hakaretinden daha şiddetli bir hakaret ve sataşma görmedik.' Onlar: 'Kim Allah'ın indirdiği ite hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.' (Mâide, 44) ayetini okuyorlar, üstelik okumalarında bizim yaptık­larımıza da kusur çıkarıyorlar. Onları çağır ve bizim okuduğumuz gibi okusunlar. Bizim iman ettiğimiz gibi iman etsinler.'Buııun üze­rine onları çağırıp bir araya topladı ve onlara: 'Ya sizi öldüreceğim ya da Tevrat'la İncil'i tahrîf edildiği şekilde okuyacaksınız.' dedi.

Onlar 'Neden bizden bunu İstiyorsunuz? Bırakın yakamızı!' dediler. Daha sonra içle­rinden bir taife şöyle dedi: 'Bize yüksek bir bina (kule) yapın oraya çıkalım, yiyecek ve içeceğimizi de yukarıya çekebileceğimiz (ip gibi) bir şey verin. Ondan sonra sizinle bizim bir alakamız kalmaz.' Taife de şöyle dedi: 'Bırakın yakamızı, buradan gidelim, hayvan­lar gibi yaşayalım. Onlar gibi yeyip içelim. Eğer sizin topraklarınızda bizi görüp yakalar­sanız öldürün!' dediler.

Diğer bir grub ise şöyle dediler: 'Issız top­raklarda bize evler yapın, oraya gidelim, ku­yular açalım, ziraat yapalım, geçinip gidelim, ne siz bizim yüzümüzü görün, ne de biz sizin yüzünüzü görelim.' Kabilelerden herkesin bunlar arasında yakınları vardı. Ve krallar on­ların bu muhtelif tekliflerini kabul ettiler. İşte Allah, bunların hakkında şu âyeti indirdi:

'Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız, fakat kendilerinin, güya Allah'ın rızasını ka­zanmak için ortaya attıkları ruhbanlığa bile gereği gibi riayet etmediler,' (Hadîd, 27)

Geri kalan kısmı da: 'Filancaların taptık­ları gibi tapalım, filancaların seyahat ettiği gi­bi seyahat edelim' dediler. Bunlar uydukları kimselerin imanı hakkında bile herhangi bir bilgileri olmadan şirke saplandılar. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem risâletle gon-derilince onlardan (ruhbanlardan) pek azı kal­mıştı. Mabedinde olanlar aşağı indi, seyahata çıkmış olanlar geri geldi, manastırda olanlar da dışarıya çıktılar. Geldiler ona iman edip onu tasdik ettiler. Allah Teâlâ buyurdu: 'Ey iman edenler! Allah'tan korkun, Peygam-ber'ine inanın ki Allah size rahmetinden iki kat versin.'-(Hadîd, 28) İsa'ya, Tevrat ve İn­cil'e iman etmeleri bir de Muhammed'e iman edip tasdik etmeleri sebebiyle iki kat ecri hak etmişlerdir. Ayetin devamında Allah şöyle bu­yurdu: 'Allah sizin için yardımıyla yürüyece­ğiniz bir nur lütfetsin.'(Hadîd, 28) Yani (bu nur) Kur'ân'a ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e tâbi olmalarıdır.

'Kitap ehli bilsinler ki Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler. Size benzemek iste­yenler bunu anlasınlar ve her çeşit lütuf ve ih­sanın da Allah'ın katında olduğunun da farkı­na varsınlar.' (Hadîd, 29) (Nesâî]

 

 

MÜCÂDELE, HAŞR, MÜMTEHİNE, SAF, CUM'A VE MÜNÂFİKÛN SÛRELERİ

7262- Âişe radiyallahu anhâ'daıı: "Bütün sesleri kemaliyle duyan Allah'a hamd olsun." Mücâdele sûresi 1. âyette geçen mücadeleci (ısrarcı) olan Havle, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip evinin ya­nında onunla konuştu. Söyledikleri Allah ta­rafından ne çabuk duyuldu da hemen: "Koca­sı hakkında seninle tartışanın sözünü Allah duymuştur" mealindeki âyet (Mücâdele, 1)

nazil oldu. [Buharı ve Müslim.]

7263- Ali radiyallahu anh'dan:

"Ey iman edenler! Peygamber' le hususi bir sey konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka verin!" mealindeki âyet (Mücâdele, 12) nazil olduğu zaman, Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi:

"(Bu sadakanın miktarı) Bir dinar olsun mu?"

"Buna da güç yetiremezler" dedim.

"Yarım dinar?"

"Bunun da altından kalkamazlar."

"Peki ne kadar olsun?"

"Bir kıl (ağırlığında altın) mikdan" dedim.

"Sen de çok azalttın" dedi. Bunun üzeri­ne: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka ver­mekten ürktünüz mü?" mealindeki âyet (Mü­câdele, 13) nazil oldu. (Ali der ki:) Böylece benim sebebimle Allah bu ümmete hafiflet­mede bulundu. [Tirmizî]

7264- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

oturuyordu, ashabına şöyle dedi: 'Size bir adam gelecek. Şeytan gözü ile size bakacak, geldiği zaman kendisiyle konuşmayın.' Der­ken mavi gözlü bir adam çıkageldi. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, onu çağırıp sordu: 'Neden sen ve arkadaşların bana ha­karet ediyorsunuz!' Adam cevab verdi: 'Sen

olduğun yerde dur; ben gidip onları getire­yim.' Gitti ve onları getirdi. Onlara aynı soru­yu sorunca, demediklerine ve yapmadıklarına dair Allah'a yemin ettiler.

Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyur­du: 'Allah onların hepsini tekrar dirilteceği gün, size yemin ettikleri gibi ona yemin eder­ler.' Mücâdele, 18)

[Ahmecl ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

7265- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Nâdiroğullarının hurmalığını yaktırdı ve kes­tirdi.

Burası, Büreyre denilen mevkii idi. Bu­nun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: 'inkarcı kitab ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip kökleri üzerinde bırakmanız, Allah'ın izniy-ledir. Allah yoldan çıkanları böyle rezilliğe uğratır.' (Haşr, 5)

|Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tîrmizî]

7266- Onun (Tirmizî) İbn Abbâs'tan riva­yeti:

(Yukardaki) Âyette geçen: "Lîne; hurma ağacıdır. Allah yolundan çıkanların rezil ol­masına gelince, onlar kalelerinden aşağı indi­ler, daha sonra da kendilerine hurma ağaçları­nı kesmeleri emredildi. Tabii ki bütün bunlar, onları üzmüş ve gönüllerini daraltmıştır. Müs­lümanlar: '(Ağaçların) Bir kısmını kestik, bir kısmını bıraktık. Ashâb: Acaba kestiklerimiz­den dolayı sevap aldık mı? Bıraktıklarımız­dan ötürü günaha girdik mi?' diyerek 'Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir sora­lım' dediler.

Bunun üzerine yukarıda mealini verdiği­miz ilgili âyet nazil oldu.

7267- Enes radiyallahu anh'dan: "Münafıkların, Kitah ehlinin inkarcıların­dan olan kardeşlerine şöyle dediklerini gör­medin mi?.." âyeti (Haşr, 11) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Nadiroğullarını

Medine'den çıkarmak arzusunda iken (müna­fık) İbn Übeyy âyette geçen sözleri söyleme­si üzerine ilgili âyet nazil olmuştur. [Rezîn]

7268- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

kadınların biatini 'Allah'a ortak kaçmamala­rı' kavli celîlinin de bulunduğu âyete binâen (Mümtahine, 12) kabul etmiştir. Fakat Resû-lullah kadınlardan biati elini değmeden, sözle almıştır." [Buhârî, Müslim ve Tirmizfl

7269- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: O, "Onlar artık âhiretten umutlarını kes­mişlerdir"  kavl-i celîlini (Mümtahine  13) şöyle yorumladı: "Onlar artık âhirete iman et­mezler ve ondaki ecirleri de ummazlar."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de zayıf bir senedle]

7270-  Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir grupla oturuyordum. Aramız­da dinî sohbet ve müzakerede bulunuyorduk. Diyorduk ki: 'Hangi amelin en iyi olduğunu bilseydik, onu yapardık.' Çok geçmeden şu âyetler nazil oldu.

'Göklerde alanlar da, yerde olanlar da Al­lah'ı teşbih ederler. O Azîz'dir, Hakimdir. Ey iman edenler! Niçin yapacağız diyerek yapa­mayacağınız şeyi söylersiniz? Yapamayacağı­nız şeyi, yaparız demeniz, Allah katında bü­yük gazaba sebep otur.' (Saff, 1-3) İnen âyet­leri Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hemen çıkıp bize okudu." [Tirmizî]

7271- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem ile namaz kılarken, üzerinde yiyecek yüklü develerden müteşekkil bir kervan geldi. On iki kişi hariç, cemaatin hepsi mescidden çıkıp kervanı karşılamaya gittiler. Bunun üze­rine: 'Ey Muhammedi Onlar bir kazanç veya eğlence gördükleri zaman seni ayakta bıraka­rak oraya yöneldiler..' mealindeki âyet (Cum'a 11) nazil oldu."

7272- Diğer rivayet:

"Ebû Bekr ile Ömer'in de içinde bulundu­ğu sadece on iki kişi (mescidde) kaldık."

7273- Diğer rivayet:

"Benim de içinde bulunduğum on iki kişi."

7274- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte harbe çıktık. Muhacirlerden epey in­san katılmıştı.

Muhacirlerden şakacı bir adam vardı, bir Ensârî'nin kıçına el ya da ayakla vurdu. Ensa-rî çok öfkelendi ve: 'Yetişin ey Ensâr nerede­siniz?' diye çağırdı. Muhacir de: 'Ey Muhacir­ler, imdat!' diye seslendi. Derken birbirlerine girecek oldular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hemen çıkıp şöyle dedi: 'Nedir bu cahiliye davası? Ne oluyor, neden kavga edi­yorlar?' Muhacirlerden birinin Ensar'dan bi­linin kıçına eliyle vurduğunu söylediler.

'Bırakın bu davayı, çünkü bu, kokmuş bir Şeydir' buyurdu. Bunun üzerine (münafıkla­rın başı) Abdullah bin Ubeyy b. Selûl (muha­cirleri kastederek) şöyle dedi: 'Hepsi başımı­za üşüştüler; Medine'ye dönersek, şerefli olan, zelil olanı mutlaka oradan (pisliği) çı­kartacaktır.'

Ömer bunu duyunca, şöyle dedi: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Bu pisliği öldürmeyelim mi?' Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: 'Biz bunu Öldürürsek, herkes Mu-hammed ashabını öldürüyor' der.'

7275- Diğer rivayet:

"Ona oğlu Abdullah bin Abdullah (b. Ubeyy) şöyle dedi: 'Senin alçak (zelil) ve Al­lah Resulünün de aziz (şerefli) olduğunu ikrar ve itiraf etmedikçe sen, asla Medine'ye döne­mezsin. ' Ondan sonra İbn Übeyy bunu itiraf etmek zorunda kaldı." IBuhârî, Müslim ve TirmizîJ

7276- Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le

birlikte bir sefere çıktık. Orada insanlar çok müşkül duruma düştüler. (Bunu fırsat bilen münafık) Abdullah bin Ubeyy şöyle dedi:

'Allah Resulünün yanında olanlara İnfak etmeyin (harcama yapmayın) ki onun etrafın­dan dağılıp gitsinler.' Şunu da sözlerine ekle­di: 'Medine'ye dönersek şerefli olan, zelil ola­nı elbette oradan çıkaracaktır.' Hemen Pey-

gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e varıp onun dediklerini bildirdim. İbn Ubeyy'e haber gönderip, çağırttı ve sordu. Fakat o, yemin ederek böyle bir şey yapmadığını ve söyleme­diğini ileri sürdü.

Bunun üzerine (ashâb) benim yalan konuş­tuğumu söylediler. Bu, bana çok ağır gelmişti. Yalan söylemediğimi ifade eden 'Münafıklar sana gelince.,.' âyeti (Münâfikûn, 1) ininceye dek benim bu üzüntüm sürdü.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem, onları, kendileri için Allah'tan bağışlan­ma dilemesi için çağırdı. Fakat onlar başları­nı çevirip gittiler. (Zeyd) '... Onlar tıpkı sıra­lanmış kof kütük gibidirler.' (Münâfikûn, 4) âyetinde şu tefsiri yaptı: 'Münafıklar yakışık­lı kimselerdi.'

7277- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile harbe çıktık, beraberimizde birkaç bedevi de vardı. Hemen suya koşmak isterdik, fakat Bedevî bizi geçer, koşup havuzu doldurur, etra­fını taşla çevirirdi. Arkadaşları gelinceye ka­dar oraya kimseyi sokmak istemezdi. Derken Ensâr'dan bir adam geldi ve su içmesi için devesinin yularım sarkıttı. Fakat bedevi, izin vermeyince elinden kurtulup havuzu bozdu. Su çekildi. Bedevi de eline bir odun alıp En­sâr'dan olan adamın başına vurarak yardı. Bunun üzerine (yaralı), Abdullah bin Ubeyy'e gelerek durumu haber verdi. Abdullah bin Ubeyy kızdı ve bedevileri kastederek şöyle dedi: 'Allah Resulünün yanında bulunanlara yardım etmeyin ki onun etrafından dağılıp gitsinler. Çünkü onlar Peygamber'e yemek geldiği zaman, O'nunla yemek yemek için et­rafında otururlardı. Abdullah bin Ubeyy bunu Önlemek istedi. "Onlar (Bedeviler) etrafından dağılıp gidince: 'Muhammed'e yemek geti­rin!'derdi ve ayrıca arkadaşlarına da:

'Medine'ye dönerseniz, güçlü olanınız, güçsüz olanınızı oradan çıkartsın' diye talimat verirdi.

Zeyd dedi ki: Ben amcamın terkisindey-dim. Onun (İbn Ubeyy'in) söylediğini duy­dum. Hemen amcama bildirdim. Amcam da gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdi. O da Abdullah bin Ubeyy'İ çağırttı ve sordu. Bunun üzerine o, binbir yeminle böyle bir şey söylemediğini iddia etti. Bu du­rum karşısında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu doğruladı, beni yalancı çıkardı.

Amcam bana geldi ve dedi ki: 'Yaptığını beğendin mi? Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de, müslümanlar da sana kızdı, şim­di ne olacak?'

Buna hiç kimsenin üzülemeyeceği bir şe­kilde üzüldüm.

Yolculuk esnasında Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem ile beraber yürürken üzün­tümden başımı eğdim. Bir de baktım ki Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi, kula­ğımı ovaladı ve bana gülümsedi. Cennette ebediyen kalsaydım bu kadar sevinmezdim. Sonra Ebû Bekr bana yetişip sordu: 'Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem sana ne dedi?'

'O bana bir şey söylemedi, sadece kulağı­mı büküverdi, yüzüme de gülümsedi' dedim. 'Sevin!'dedi.

Sonra Ömer yetişip sordu. Ona da Ebû Bekr'e dediğim gibi söyledim.

Sabah olunca, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, inen Münâfikûn sûresini bi­ze okudu."

7278- Diğer rivayet:

"Bu olay, Benû Mustalik gazvesinde ol­muştur."

7279- Diğer rivayet:

"Bu olay, Tebûk gazvesinde olmuştur."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizi]

7280- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kendisini haccetmeye ulaştıracak veya üzerine zekât vacip olacak kadar malı bulu­nup da bunları yerine getirmeyen kimse, ölüm zamanında (Allah'tan) tekrar dünya hayatına dönmeyi diler." dedi. Bunun üzerine bir adam: "Ey İbn Abbâs! Allah'tan kork! Ancak kâfirler dünya hayatına dönmeyi dileyecek­lerdir." diyerek mukabele etti. İbn Abbâs bu­na cevap olarak:

"Dikkat et sana bu hususta Kur'ân âyetle­ri okuyacağım, dedi ve şunu okudu: 'Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız, sizi Al­lah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu ya­parsa onlar hüsrana uğrayanların ta kendile­ridir. Birinize ölüm gelip çatmadan size rızık olarak verdiklerimizden infak edin ki —o za­man— 'Rabbim beni biraz erteleseydin de ze­kât verseydim ve talihlerden olsaydım'diye­cek.' (Münâfikûn, 9-11)

Adam: "Zekât nasıl vacip olur?" dedi.

"Para iki yüz dirheme veya daha fazlasına ulaşırsa" diye cevap verdi.

Adam: "Ya hac ne zaman gerekir?" diye sorunca, İbn Abbâs şu cevabı verdi:

"Azık ve bineği olduğu zaman gerekir."

 

 

TEĞÂBÜN, TALÂK VE TAHRÎM SÛRELERİ

7281- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Kim Allah'a inanırsa O, onun gönlünü

doğruya yöneltir" mealindeki âyetini (Teğâ-bün, 11) şöyle yorumladı: "Yani kişi birçok musibetlerle karşılaşır ve bunların Allah tara­fından geldiğini bilir de teslim olup razı olur­sa." [Buhârî]

7282- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona: "Ey iman edenler! Eşlerinizden, ço­cuklarınızdan size gerçekten düşman olanlar vardır, işte onlardan sakının!" mealindeki âyet­ten (Teğâbün, 14) sordular, şöyle cevapladı:

"Bunlar Mekke ahalisinden müslüman olup, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gitmek istediler. Fakat eşleri ve çocukları on­lara mani olup bırakmak istemediler. Nihayet bunlar Allah Resulüne sallallahu aleyhi ve sel-lem geldiklerinde insanların dinde fakihleşip oldukça mesafe aldıklarını gördüler. Bunun üzerine kendilerine önceden mâni olmak iste­yen eşlerini ve çocuklarını cezalandırmak iste­diler. Bunun üzerine bu âyet indi. " |Tirmizî|

7283- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

O, "Ey Peygamber! Kadınları boşadığı-nızda onları iddetlerini gözeterek boşayın!" mealindeki âyetini (Talâk, 1): "Yani iddetleri-ne doğru boşayın." şeklinde yorumladı.

Mâlik dedi ki: "Bununla her bir temizlik devresinde bir kere boşamağı kastetmiştir."

7284- Muâz radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey insanlar! Allah'tan sakınmayı amaç edinirseniz; size rızık sermayesiz ve ticaretsiz de gelir." Sonra şu âyeti okudu: "Kim Al­lah'dan korkarsa Allah ona bir çıkar yol kılar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır." (Talâk, 2) [Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

7285- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Cahş'ın kızı Zeyneb'in yanında kalır, onun yanında bal şerbeti içerdi. Ben ve Hafsa an­laştık, dedik ki: 'Allah Resulü hangimizin ya-

nına girerse, ona şöyle diyecektir: 'Sende ma-ğafir kokusu duyuyomm. Mağâfir (Arkıt ağa­cının sakızı) mi yedin?'Derken birinin yanına gelip girmiş ve o da ona bunu söylemiş. O sal-lallahu aleyhi ve sellem de şu cevabı vermiş: 'Hayır; Zeyneb bini Cahş'ın yanında bal şer­beti içtim. Bir daha bal içmem.'

Bunun üzerine 'Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığım sen neden kendine yasak ediyorsun'mealindeki âyel (Tahrîm, 1) indi. Âişe ile Hafsa'ya hitaben de 'Eğer ikiniz tev-be ederseniz..,* mealindeki âyet (Tahrîm, 4) nazil oldu.

'Bilakis bal içtim, artık onu bir daha iç-memeye yemin ettim bunu kimseye söyleme!' dediği için, hani Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, 'Hanımlarından birine gizli bir şey söylemişti' (Tahrîm, 3) âyeli nazil olmuştur."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî]

7286- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "(Hz.)  Ömer'e,  Peygamber  sallallahu aleyhi ve sellem'in; Allah'ın haklarında:'Eğer ikiniz tevbe ederseniz kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur" buyurduğu (Tahrim, 4) iki ha­nımı hususunda sormak isledim. Bir fırsatını bulamıyordum. Nihayet Ömer hac için yola çıktığında ben de onunla beraber çıktım. Der­ken bîr müddet gittikten sonra Ömer halktan ayrıldı. Onunla beraber ben de elimdeki ibrik­le saptım. Def-i hacetini yaptı. Sonra bana geldi, eline su döktüm, abdest aldı.

Fırsat bu fırsat deyip ona şöyle dedim: 'Ey mü'minlerin emîri! Allah'ın haklarında 'Ey iki (kadın) eğer siz Allah'a tevbe ederseniz kaymakta olan kalpleriniz düzelmiş olur' bu­yurduğu o iki kadın kimdir?"

Ömer cevab verdi; "Hayret sana ey Ab-bâs'm oğlu!"

Zührî der ki: Vallahi (Ömer bu sorudan) hoşlanmadı. Fakat kendisine sorulan suali gizleyip cevapsız da bırakamazdı; bu neden­le: 'O iki kadın Hafsa ile Âişe'dir' dedi.

Sonra (Ömer) hadisin devamını şöyle zik­retti:

'Biz kadınlarına tahakküm eden bir Ku-reyş topluluğu idik. Medine'ye gelince kadın­larına mahkum olan, kadın sözü dinleyen in­sanlarla karşılaştık. Tabii bizim kadınlarımız onların kadınlarından bu huyu kapmağa baş­ladılar. Evim Ümeyyeoğullarının mahallesi olan Medine'nin dış mahallelerindeydi.

Bir gün hanımıma kızmıştım. Baktım ba­na karşılık veriyor. Onun bana böyle cevap vermesi hoşuma gitmedi, kabul etmedim. Bu defa bana şöyle dedi: 'Neden cevap vermem­den hoşlanmıyorsun? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımları bile Allah Resû-lü sallallahu aleyhi ve sellem'e rahatlıkla kar­şılık veriyorlar. Halta onlardan biri kalkıp gündüz akşama kadar onunla konuşmamazlık yapabiliyor.' Bunu duyunca hemen Hafsa'nm yanına koştum ve sordum: 'Siz Allah Resulü­ne kafa mı tutuyor sunuz?' 'Evet' deyince, Ömer şöyle dedi: "Vay halinize! İçinizden bu­nu yapan büyük bir hüsrana uğrar. (İçinizden) Allah Resulünü kızdıran kişi Allah'ın gaza-

bından nasıl emin olabilir? Bu taktirde o he­lak olmuş demektir. Onun için sana tavsiyem, O'nu bii' daha rahatsız etme! onunla dünyalık için tartışmaya girme! Ne istersen ondan de­ğil, benden iste! Komşunun -Âişe'yi kastedi­yor- Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'e daha güzel ve daha sevimli gelmesi, sa­kın ha seni aldatmasın!'

(Ömer anlatmaya devam etti) Ensâr'dan benim bir komşum vardı. Onunla Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e nöbetleşe iner­dik. Bir gün o gider inen vahiy haberlerini getirirdi, bir gün de ben inen vahiyleri ona getirirdim.

O sıralarda Gassân kabilesinin bize harp açmak için atlarını nallattıklarından söz edi­yorduk. Bir gün mutad olduğu üzere arkada­şım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına indi, sonra akşama doğru gelip kapımı çaldı. Bana seslendi. Yanına çıktığımda şöyle dedi: 'Büyük bir olay oldu.'

'Ne oldu? Yoksa Gassânhlar mı geldi?' di­ye sordum.

'Hayır, ondan da daha büyük bir olay ol­du, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellenı hanımlarını boşadı' dedi. 'İşte şimdi Hafsa büyük bir hüsrana uğradı, zaten yakında bu­nun böyle olacağmı tahmin etmiştim'dedim.

Sabah namazımı kılınca, hemen elbisemi giydim, hızla inip Hafsa'nm yanına vardım; baktım ki ağlıyor. Sordum: 'Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem sizi boşadı mı?'

'Bilmiyorum; işte kendisi. Şu yatak odası­na çekilmiştir' dedi.

Onun siyah bir kölesi vardı, yanma var­dım ona: 'Haydi Peygamber'den Ömer için izin iste!' dedim. Adam gitti, dönüp gelerek şöyle dedi:

'Senin için izin istedim? Hiçbir şey deme­di, sadece sustu.'

Hemen oradan ayrılarak, minberin yanına gidip oturdum. Bir de baktım orada, kimileri ağlayan bir grup oturuyor. Ben de biraz otur­dum. Sonra dayanamadım tekrar kölenin ya­nına vardım ve: 'Haydi git benim için tekrar izin iste!' dedim. Gitti, girdi ve sonra çıktı, şöyle dedi: 'Senin geldiğini ona söyledim, ce­vap vermeden sustu.' Tekrar minberin yanına

oturdum, sabredemedim, tekrar köleye gidip 'Haydi gir de benim için izin iste!' dedim. Gi­rip çıktı ve şöyle dedi:

'Senden ona bahsettim, sustu' deyince, ar­kamı döndüm gitmeye başladım. Daha birkaç adım atmadan köle beni çağırdı; 'Haydi gel gir, izin çıktı' dedi.

Hemen gidip içeriye girdim ve selâm ver­dim.

Dirseklerinde iz bırakmış bir hasıra yas­lanmış oturuyordu. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Hanımlarım boşadın mı?' Başını bana doğru kaldırıp: '//ayir'dedi. 'Allahü Ekber' dedim ve ilave ettim: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Biliyorsun, biz Kureyş toplulu­ğu kadınlarımıza hakimdik, (istediklerimizi onlara yaptırırdık) Medine'ye gelince, birtakım insanlara kadınlarının hakim olduğunu, (kadın­larının sözlerini dinlediklerini) gördük. Bizim kadınlarımız da onlardan bu huyu kapmaya başladılar, (kendilerine söz geçiremez olduk.) Hatta bir defasında hanımıma kızdım, o da ba-

na cevap vermeye, benimle tartışmaya başladı. Bana karşılık vermesine daha da kızınca, 'Sen bana ne kızıyorsun, vallahi Peygamber'in ha­nımları da Peygarnber'e cevab veriyorlar. Hat­ta onlardan birisinin sabahtan akşama kadar Peygamber'İ yalnız bıraktığı da oluyor' dedi. Ben de ona şu cevabı verdim: 'Şu halde onlar­dan bunu yapanlar büyük bir hüsran içindedir­ler. Helak olmaları muhtemeldir. Onlardan biri, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i öf­kelendirdiği için Allah'ın gazabından nasıl emin olabilir?' Şu halde helak olur gider.*

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca tebessüm etti. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! (Kızım) Hafsa'ya geldim ve dedim ki: 'Komşunun -Âişe'yi kas­tediyor- Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in nezdinde senden daha güzel ve sevim­li olması, sakın ha seni yanıltmasın!' Bunu du­yunca bir kere daha gülümsedi. 'Ey Allah'ın Resulü! Senin yanında biraz daha kalabilir miyim?' deyince, 'Evet' dedi ve ben de otur-

dum. Evinde başımı yukarıya kaldırınca, val­lahi üç tane deri (post) dışında dikkati çekebi­lecek bir şey gözüme ilişmedi ve dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua buyur-san da ümmetine biraz daha dünyalık verse; bakınız Allah kendisine ibadet etmedikleri halde Rumlara ve Perslere dünyalarını geniş­letmiş, (bir çok imkânlar bahşetmiş.)'

Hemen doğruldu, sonra şöyle buyurdu: 'Ey Hattâb'ın oğlu! Yoksa şüphe mî ediyor­sun? Allah onlara iyilikleri dünya hayatında erken vermiş (âhirette ise onların bir nasiple­ri yoktur.)'

Söylediğime pişman oldum ve 'Ne olur, Allah'tan benim için mağfiret iste ey Allah'ın Resulü!" dedim. O pek çok gücendiği için ha­nımlarının yanma bir ay girmemeye yemin et­mişti. Sebep ise ifşa etmesini istemediği bir sözü Hafsa'nın Âişe'ye söylemiş olmasıdır."

Öyle ki, onlara yönelik kızgınlığının şid­detinden dolayı sonunda Allah, onu (Tahrim sûresi) ile uyarmıştı.

7287- Zührî dedi ki:

Urve, Âişe'den naklen bana bildirdi: "Ara­dan yirmidokuz gün geçtiği zaman Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem (yemini gereğin­ce) benim yanıma gelip girdi, böylece (hanım­larını dolaşmaya) benden başladı. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Sen bizim yanımıza bir ay gelmiyeceğine dair yemin etmiştin. Oy­sa yirmİdokuzuncu günü geldin, yanıma gir­din. Günleri saydım.'

Bunun üzerine: 'Ay (bazen) yirmidokuz gün çeker' buyurdu."

Diğer rivayette şu ek yer almıştır: 'Bu ay, yirmi dokuz çekmiştir.' Sonra şöyle dedi: 'Ey Âişe! Sana bir şey anlatacağım, ancak anne babana danışmadan ve onlardan izin isteme­den cevap vermek için acele etmel'Onâsn sonra:

"Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: 'Eğer siz dünya hayatım ve zinetini istiyorsa­nız, gelin sizin boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi iyilikle bırakayım ... büyük mükâfat ha­zırlamıştır.' (Ahzâb, 28-9) âyetini okudu.

Babam ve annemin buna razı olmayacak­larını, Peygamber'den ayrılmamı islemeye-

çeklerini biliyordum. Onun için dedim ki: "Bunun için mi anne babama danışıp izin is­teyeceğim; benim tercihim Allah ve O'nun Resulü ile âhİret yurdudur."

7288- Diğer rivayet:

Âişe O'na dedi ki: "(Bu hususta) Seni ter­cih ettiğimi diğer hanımlarına söyleme!"

Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sel-lem'İn cevabı şu oldu: "Allah beni tebliğ edici olarak gönderdi, beni şaşırtıcı olarak göndermedi."

7289- Onun rivayetlerinden:

"Bu hadise, kendilerine hicâb (örtünme) emredilmeden önceydi."

Onda ayrıca şöyle geçmektedir:

"Ömer, Âişe ile Hafsa'nm yanına girip onları kınadı. Hafsa'ya şöyle dedi: 'Vallahi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sevmediğini (sana gücendiğini) anladım. Ben olmasaydım seni boşayacaktı.'

Yine onda şöyle geçiyor: 'Ey Rebâh! Hay­di git benim için Allah Resulünden içeri gir­mem için izin İste! Zannederim ki Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem benim Hafsa için geldiğimi sanmıştır. Vallahi eğer bana onun boynunu vurmamı emretse gözünün ya­şma bakmam vururum.'

(Ömer) Dedi ki: (Bu esnada) Sesimi de yükselttim. Bunun üzerine o bana izin verdi.

Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'den, hanımlarını boşamadığını, halka söy­lemesi için izin istedi ve o da izin verdi. Bunun üzerine Ömer, mescidin kapısında durup halka avazının çıktığı kadar şöyle seslendi: 'Ey in­sanlar! Bilin ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarını boşamamıştır.'

Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yüzündeki öfkeyi görünce, şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Kadınlarının hakkında seni üzen nedir? Neden canın sıkılıyor? Sen onları boşarsan, Allah melekleri, Cibril, Mi-kâil, ben, Ebû Bekr ve bütün mü'minler se­ninle beraberiz.'

Ömer dedi ki: 'Allah'a hamdolsun ki, söy­lediğim sözü Allah'ın (âyetle) doğrulayacağı­nı ummadığım konuşmalarım azdır. Nihayet şu âyet (tahyîr) nazil oldu:

'(Ey Peygamber eşleri!) Eğer o, sizi bo-sarsa, Rabbi ona sizden daha hayırlı olan (kendini Allah'a veren, inanan, boyun eğen, tevbe eden, kulluk eden, oruç tutan, dul ve ba­kire) esler verebilir.' (Tahrîm, 5)

Onda yine şöyle geçer: "Onunla o kadar konuştum ki yüzünden öıkesi gitti, neşesin­den gülmeye başladı. Gülüşü bakımından da insanların en güzeli idi." (Ömer) dedi ki: Son­ra Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (aşağı) indi. Ben de indim. Ancak ben kütüğe tutunarak indim. Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ise yerde yürür gibi ona eliy­le dokunmadan indi.

Dedim ki: "Sen odada ancak yinnidokuz gün kaldın.' Şöyle buyurdu:

'Ay (bazen) yirmidokuz çeker.'

Dedi ki: Şu âyet nazil oldu:

'Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki o haberi Peygamber' e ve buyruk sahibi olanla-

ra götürselerdi onlardan sonuç çıkarmaya ka­dir olanlar elbette onu bilirdi.' (Nisa, 83)

Ömer dedi ki: İşte ben (bu işten) sonuç çı­karmaya kadir olanlardandım. (Bu sonucu Al­lah'ın izniyle çıkartmıştım.) Bunun üzerine tahyîr âyeti nazil oldu."

7290- Onun rivayetlerindendir:

"Ömer'e bir âyet hakkında soru sormak için tam bir yıl bekledim. Ondan çekindiğim için soramadım. Nihayet hac yolculuğuna çı­kınca, ben de kendisiyle birlikte çıktım. Hac dönüşü yolumuzun bir yerinde Ömer def-i ha­cet yapmak için halktan uzaklaşıp misvak ağaçlarının bulunduğu yere gitti. Bekledim, işini bitirince kendisiyle beraber yürüdüm ve sordum:

'Ey Müminlerin emîri! Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem'e karşı sözbirliği yapan o iki kadın kimdi?'

'Hafsa ile Âişe idi' dedi. Dedim ki: "Tam bir seneden beri bu soruyu sana sormak isli-

yordum, senden çekindiğim İçin bir türlü ce­saret edemedim.'

'Bunda korkacak ne vardır? Bildiğim bir şey varsa ve senin de buna kanaatin varsa, çe­kinme sor! Şayet ben o meseleyi biliyorsam mutlaka sana söylerim.'

Sonra Ömer şöyle devam etti; 'Vallahi biz cahiliyet devrinde kadınlara hiç önem ver­mezdik. Nihayet Allah kadınlara nasıl davra­nacağımızı ve mallarımızı onlara nasıl taksim edeceğimizi bildiren âyetler inzal buyurdu.

Bir gün bir iş üzerinde kendi kendime dü­şünürken karım bana: 'Şöyle şöyle yapsan da­ha iyi olur'dedi. Ben de ona dedim ki: 'Sana ne oluyor, niçin burdasın, benim işime ne ka­rışıyorsun?' Bunun üzerine bana şöyle karşı­lık verdi: 'Doğrusu hayret sana ey Hattâb'ın oğlu! Hiç sana karşılık verilemsini istemez misin? Kızın Hafsa Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e çok rahatlıkla karşılık veri­yor. Bu nedenle (bazen) bir gün boyunca Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kızgın kalıyor.' Ömer (bunu duyunca,) kalktı ve doğ­ruca (kızı) Hafsa'nın evine gitti ve yanına gir­di.' Benzeri rivayet.

Onda şöyle geçer: 'Ömer, Hafsa'nın ya­nından çıktı. Sonra akrabası olduğu için Üm-mü Seleme'nin evine girdi. Onunla da konuş­tu. O şöyle dedi:

'Hayret sana ey Hattâb'ın oğlu! Her şeye müdahale ettin, şimdi de Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem ile hanımlarının arasına da mı girmek istiyorsun?' Ömer dedi ki:' Onun böyle söylemesi bana bayağı tesir etti; içimdeki öfkemi bir anda teskin etti. Onun ya­nından hemen çıkıp Ensâr'dan bir dostumun yanına gittim. Çünkü ortalarda görünmediğim zaman, bana haberleri o iletirdi.

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: Bilahare o, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn yanı­na girince olan bitenleri anlattı. Ümmii Sele­me'nin kendisine söylediğini de anlatınca, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem gülümsedi.

Onda yine şöyle geçer: Ağladım. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Ey Ömer seni ağlatan nedir?'

'Ey Allah'ın Resulü! Kİsra ile Kayser'İ görmüyor musun, lüks içinde yaşıyorlar. Sen

Allah elçisi olduğun halde onlardaki imkan­dan mahrumsun' dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Dünya onla­rın, âhiretin ise bizim olmasını istemez mi­sin?' [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî]

7291- Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat''ta ley-yin bir isnadla:

Ömer dedi ki: "Hafsa'mn yanına girip şöy­le dedim: 'Allah Resulünü rahatsız etme, onda olmayan bir şeyi isteme! Saçının yağı dahi ol­sa, ihtiyacın olan her şeyi gel benden iste!'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sa­bah namazını kıldırdıktan sonra güneş doğun­caya kadar cemaatle birlikte mescidde oturur­du. Sonra kalkar hanımlarım bir bir dolaşırdı. Onlara selâm verirdi ve onlara dua ederdi. Hafsa'ya bir çömlek bal hediye edilmişti."

Devamında mağâfır (bal şerbeti) kokusu kıssasını anlattı ve nihayet şöyle dedi: "O bir baldır. Vallahi onu bir daha asla yemem!"

"Hafsa'nın günü (sırası) gelince, Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Babamla bir işim var, ona gitmeme müsaade eder misin?' Ona izin verdi.

Ondan sonra cariyesi Mâriye'ye haber gönderdi, geldi ve Hafsa'nın evine girince, onunla cinsî ilişki kurdu. Derken Hafsa baba­sının evinden döndü, geldi, kapıyı kapalı gö­rünce, oturdu, bekledi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem heyecanla çıktı ve alnında ter vardı. Öte yandan Hafsa ağlıyordu; neden ağ­ladığını sorunca, şu cevabı verdi: 'Demek ki bana bunun için izin verdin. Cariyeni evime aldın, yatağımın üstünde onunla cinsî ilişki kurdun. Bunu onlardan hiçbir kadına yapma­dın. Ey Allah'ın Resulü, bu sana helal olmaz."

Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Vallahi doğru söylemedin. O benim cariyem değil mi­dir? Allah onu bana helâl kılmıştır. Fakat (ar­tık) o bana haramdır.

Bunu, razı olasın diye yapıyorum. Ancak diğer hanımların bundan haberleri olmasın, kimseye söyleme! Bu söz sende bir emanettir.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çıkar çıkmaz Hafsa, Âişe ile arasındaki duva­ra vurup, şöyle seslendi: 'Müjde! Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem cariyesini artık kendisine yasak etti. Allah bizi o cariyeden kurtarıp rahatlattı. 'Bunun üzerine Allah: 'Ey Peygamber! Hanımlarının hoşnutluklarını is­teyerek, Allah'ın sana helâl kıldığını kendine neden haram kılıyorsun? ... birbirinize arka verirseniz' mealindeki âyeti (Tahrim, 1-4) in­zal buyurdu.

'Eğer ikisi ona karşı birbirlerine arka çı­karlarsa...' mealindeki âyette (Tahrim 4) an­latılan kadınlar Âişe ile Hafsa'dır. İddia ettik­lerine göre, o iki kadın birbirlerine bir şey gizlemeyeceklerine dair ittifak etmişler.

(Ömer dedi ki:) Kendisi olmadığı zaman haberleri kendisine İlettiğim, sık sık görüştü­ğümüz Ensâr'dan bir arkadaşım vardı."

 

 

NUN, NÛH, CİN, MÜZEMMİL VE MÜDDESSİR SÛRELERİ

7292- tbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah'ın ilk yarattığı sey, Kalem ve Ba­lıktır. Kaleme dedi ki: 'Yaz'

'Ne yazayım?' dedi.

'Kıyamete kadar olacak olan her şeyi yaz!'buyurdu. Sonra 'Nün vel-Kalem'i okudu.

Nün, balıktır. Kalem de kalemdir."

[Taberânî, Mu'cemıt I-Kebîr''de leyyin bir senedle.]

7293- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Pek kaba ve (soysuza)..." (Kalem, 13) âyetinde bahsi geçen kimse hakkında şu yoru­mu yapmıştır: "Bu adam, Kureyş'ten kulağın­da koyun kulağmdaki kesikliğe benzer bir ke­siklik bulunan bir adamdır." (Buhârî)

7294- Ahmed leyyin bir senedle, Abdur-rahman bin Gamm 'dan mürsel olarak:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Pek kaba ve (soysuza)" âyeti (Kalem 13) hakkında sordular; cevaben şöyle buyurdu:

"O su anlamlara gelir: Kaba, güçlü, sağ­lıklı, obur ve çok su içen, yemek ve su bulan, insanlara zulmeden, içi rahat."

7295- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Baldırların açılacağı, (kendilerinin de secdeye davet edileceği gün)..." (Kalem, 42) âyetini şöyle tefsir etti: "O, öyle büyük bir nurdur ki insanlar (onu görünce) secdeye ka­panacaklardır." [Ebû Ya'lâ.]

7296- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Nuh'un kavminde mevcut olan putlar bi­lahare araplara da intikal etmiştir:

'Ved' adlı put, Devmetü'l-Cendel'de Kelb kabilesinin putudur. 'Suvâ' ise Hüzeyl'in pu­tu, 'Yeğûs' ise Murâd kabilesinin putudur ki, daha sonra o, Curf mevkiindeki Sebe'in ya­nında bulunan Gutayfoğullarının putu oldu. 'Ya'ûk'a gelince, o da Hemedan'ın putudur. 'Nesr' ise, ZÎIkelâ ailesi olan Himyer'in putu­dur. Aslında bunlar, Nuh kavminden salih ki­şilerin isimleridir. Onlar Öldükleri zaman, şey­tan bunların kavmine gelip onların hatıralarına putlarının, oturdukları yerlerde dikilmesini ve bu putlara da onların isimlerinin verilmesini iğva etti, şeytanın bu isteğini yerine getirdiler. Onlar ölünceye dek bu putlara tapılmadı. Son­ra (halkın) bu hususta bildikleri unutulunca tapmaya başladılar." [Buhârî]

7297- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

cinlere ne (Kur'ân) okumuştur, ne de onları görmüştür. Ashabından bir grup ile Ukâz çar­şısına gitmek üzere yola çıktı. Bunun üzerine şeytanlarla sema haberi arasına engel çekildi. Üzerlerine ateş kıvılcımları gönderildi.

Şeytanlar kavimlerine döndüklerinde on­lara dediler ki:

'Ne oldu, niye boş döndünüz?' 'Bizimle Gök haberi arasına engel çekildi. Üzerimize ateş kıvılcımları yağdırıldı' diye cevap verdiler.

'Bu, mutlaka (olağanüstü) bir olay çıktığı­nı gösterir, haydi yeryüzünün doğularına ve batılarına doğru gidin (sebebini öğrenin)!'

Bunun üzerine Tihâme'ye doğru yola çıka­rak, Ukâz panayırına gitmekte olan grup Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e hurma­lıkta rastladılar. O, ashabına sabah namazını kıldırıyordu. Kur'ân'ı duyduklarında onu din­lemeye koyuldular ve dediler ki: 'Demek ki sema haberi ile aramıza giren engel buymuş.' Hemen kavimlerine dönüp şöyle dediler: Doğrusu biz doğru yola götüren, hayrete dü­şüren bir Kur'ân dinledik. Ona inandık, biz Rabbimize hiçbir ortak koşmayacağız.' (Cin, 1-2) Bunun üzerine 'De ki: Cinlerden bir züm­renin (benim Kur'ân okuyuşumu) dinledikleri bana vahyolundu...' kavl-İ celîli ile başlayan Cin sûresi nazil oldu."

7298- Diğer rivayet:

"Ona ancak cinnin (kavmine varınca söy­ledikleri) sözü vahyolunmuştur." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

7299- Tirmizî'nin ziyadesi:

"Cinler, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in namaz kıldığını, ashabının da onun namazına uyduklarını ve onun secdesİyle sec­de ettiklerini gördükleri zaman ashabının can-ı gönülden ona bağlandıklarına ve itaatlerine şaştılar da kavimlerine varıp şöyle dediler: 'Allah'ın kulu Muhammed ona yalvarmak ve namaz kılmak için kalkınca, çevresindekiler neredeyse üstüste yığılıyorlarmış gibi birbirle­rine giriyorlardı.'

7300- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Gecenin yansında, istersen ondan biraz sonra, istersen biraz önce, bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur'ân oku!" mealindeki âyeti (Müzzemmil, 1-4), ondan sonra gelen "O, sizin buna güç yetiremiyeceğinizi bildiği için size karşı (kolaylığa) döndü. Artık Kur'ân'dan kolay geleni okuyunuz'7 âyeti (Müzzemmil, 20) neshetti.

(Aynı sûrenin 6. âyetinde geçen) "Nâİşe-tu'l-leyl" (gece kalkışı): Gecenin başıdır. (İbn Abbâs) diyor ki: "Gecenin başında kalkmak, gece namazı olarak Allah'ın size farz kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir. Çünkü insan uyuduğu zaman, ne zaman kal­kacağını bilemez.

"Ekvemu kiylâ" ("okumak daha elverişli­dir") Kur'ân'ı anlamak demektir.

(İbn Abbâs) Cenâb-ı Hakk'm: "Gündüzle-yin seni uzun uzun alıkoyacak işler var" (Müzzemmil, 7) mealindeki âyetini ise, "Kur'ân okumaktan çokça uzak kalmak" şek­linde anlamıştır. |Ebû Dâvud]

7301- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Müddessir sûresinin 17. âyeti olan: Onu sarp bir yokuşa sardıracağım..' âyetin­de) geçen: 'Suûd' (sarp yokuş) kelimesi, ce­hennemde bir dağdır. Kâfir oraya yetmiş yıl­da tırmanabilir. Sonra oradan ancak yetmiş yılda aşağı inebilir.

(O kavurucu ateşte bir yukarı, bir aşağı inerek ceza görecektir,) hem de devamlı ola­rak." [Tirmizî]

7302- Taberânî, Mu'cemu' l-Evsat'ta zayıf bir senedle:

İlgili âyette geçen: "Suûd": Ateş dağıdır. Kendisine "Haydi tırman!" denilecek. Tır­manmak üzere elini koyunca eli eriyecek. Kal­dırdığı zaman yine eski haline gelecek. Ona koyduğu zaman yine eriyecek, kaldırdığı za­man yine eski haline dönecektir."

7303- Câbir radiyallahu anh'dan: "Yahudilerden birtakım insanlar sahabe­den bir gruba şöyle dediler:

'Peygamberiniz Cehennem bekçilerinin

sayısını bilir mi?"

'Bilmiyoruz, gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir soralım' dediler ve bir adam derhal Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip şöyle dedi: 'Ey Muhammedi Bugün ashabın yenik düştü.'

'Neden (neye) yenik düştü?'

'Yahudiler onlara; 'Peygamberiniz Ce­hennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?' di­ye sordular.'

'Peki ne cevab verdiler?..'

'Dediler ki: 'Şimdilik bilmiyoruz, varıp Allah Resulüne soralım.'

'Bilmedikleri şeyden dolayı insanlar hiç yenik düşerler miymiş?'Fakat yahudİler, pey­gamberlerine (olmadık sorular sormuşlar): 'Bize açıktan açığa Allah'ı göster!' demişler­di. Çabuk bana Allah düşmanlarını getirin de onlara beyaz olan cennetin toprağını soraca­ğım.'

(Yahudiler) geldiklerinde şöyle dediler: 'Ey Ebu'l-Kâsım! Cehennem bekçilerinin sa­yısı ne kadardır?'

Bunun üzerine parmaklarıyla bir kere on, bir kere de dokuz göstererek: 'Ondokuz'dedi. 'Evet' dediler.

'Peki cennetin toprağı nedir?' diye sordu.

Biraz sustular: 'Sonra şöyle dediler: 'Ek­mektir' ey Ebû'l-Kâsım!'Allah'ın Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem onlara cevaben: 'Be­yaz (undan) yapılmış ekmektir' buyurdu.

[Tirmizî]

7304- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) Ayetteki (Müddessir sûresinin 56. âyetin-deki) "O, kendisinden korkulmaya daha lâyık ve bağışlamaya ehildir" i şöyle tefsir etti:

"Allah Teâla buyurdu ki: Ben korkulacak ve çekinilecek ilahım. Kim benden çekinip korkarsa, benden başka ilah edinemez. Ben onu mağfiret etmeye de ehilim." [İkisi de Tirmizî'ye ait]

 

 

KIYAMET SÛRESİNDEN KUR'ÂN'IN SONUNA KADAR

7305- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

kendine inen âyetleri okurken zahmet çekerdi ve bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatıldı. İbn Abbâs dedi ki: 'Ben de dudaklarımı Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem gibi kımıl­datıyorum.1 (Saîd) İbn Cübeyr: 'Ben de İbn Abbâs gibi kımıldatıyorum' dedi.

Bir keresinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dudaklarını kımıldattı ve bunun üzerine 'Cibril sana Kur'ân okurken acele edip onunla beraber söyleme, dinle. Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve sana okutturmak bize düşer. Biz onu Cibril'e okut­tuğumuz zaman sen onun okumasını din­le /'mealindeki âyetler (Kıyamet, 16) nazil ol­du. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Allah'tan bu emirleri aldıktan sonra, Cibril gelip tebliğ ederek okurken onu gayet iyi din­lerdi, sonra Cİbrîl ayrılınca Resûlullah Cib­ril'in ona okuttuğu gibi okurdu."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.l

Derim ki: Müellif bu hadisi daha önce "Vahyin başlangıcı" bahsinde tahrîc etmiştir. Ancak orada sadece Buhârî'ye nisbet etmiştir.

7306- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "(Ateşin) saçtığı her bir kıvılcım sanki kasr (saray) büyüklüğündedir" mealindeki âyet (Mürselât, 32) hakkında şöyle dedi:

"Biz kışın üç arşın boyunda ya da daha az odun yığardık ve ona kasr ismini verirdik."

(Devamında gelen) "Onun kıvılcımı sanki sarı develer gibidir" mealindeki âyeti de şöy­le yorumlardı:

"Bunlar, gemi halatlarıdır ki, (kuvvetli ol­ması için) insan beli kalınlığında kat kat edil­miştir." [Buhârî]

7307-  Taberânî, Mu' cemu l-Evsat'ta ley-yin bir senedle, İbn Mes'ûd'dan:

(Mürselât 32. âyette geçen) "Saray gibi kı­vılcımlar saçardrmn manası: "O, ağaç ve dağ­lar gibi değil, âdeta şehirler ve kaleler gibidir."

7308- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Cahiliyette: "Bize dolu bir kadeh su ver"

söylediklerini duyardım.

İkrime der ki: "(Amme sûresinin 34. âye­tinde geçen) dihâk; ardı ardına dolan şey de­mektir." |BuhârîJ

7309- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Abese ve tevellâ (= Yüzünü buruşturdu

ve çevirdi)" âyeti ile başlayan sûre, kör olan İbn Ümmi Mektûm hakkında nazil olmuştur. Nitekim o, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip "Ey Allah'ın Resulü, beni irşad et!" diyordu. Öbür yandan da Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem müşriklerin büyükle­ri ile konuşuyordu. Bu esnada o körden yüz çeviriyor ve diğerlerine yöneliyordu. "Benim söylediğimde bir sakınca görüyor musun?" diyordu, o (müşrik) de: "Hayır" diye mukabe­le ediyordu. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu. [Mâlik ve Tirmizî.]

7310- Enes radiyallahu anh'dan:

(Hz.) Ömer: (Abese sûresinin 31. âyeti olan) "Fâkiheten ve ebbâ (= meyveler ve ça­yırlar)"! okudu ve sordu: "Ebb ne demektir?"

Sonra kendi kendine: "Biz bununla (bil­mekle) mükellef değiliz veya bize bu emredil­medi" dedi. [Buhârî]

7311- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saüallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"(Çocukları) diri diri toprağa gömen de gömülen de ateşte olacaktır." [Ebû Dâvud]

7312- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kul bir günah (hata) işlediği zaman kal­binde (siyak) bir nokta belirir. O günahtan elini çekip tevbe ve istiğfar ettiği zaman, o nokta silinir ve kalbi yine parlar. Aynı günahı tekrar işlerse o siyahlık artar. Nihayet tüm

kalbini kaplar, işte Allah'ın: 'Hayır; bilakis kalplerinde kazandıkları günah, yer etmiş ve (pas) iz bırakmıştır' kavimdeki (Mutaffifîn, 14)'pas budur." (Tirmizîl

7313- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bir tabakadan öteki tabakaya bineceksi­niz (geçeceksiniz)" mealindeki âyeti (İnşikâk 19) şöyle tefsir etmiştir: "Burada muhatab olan Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sel-lem'dir. Onun bir halden başka bir hale geçi­şinden bahsedilmiştir." [Buhârî]

7314- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"(Burûc sûresinin 1-3.) âyette geçen 'Vâ-dedilen gün' kıyamet günüdür. 'Şahitlik edilen gün' ise Arafe günüdür. 'Şahit' ise cuma günü­dür. Cuma gününden daha üstün olan bir gü­nün üzerine güneş ne doğmuş ve ne de bat­mıştır. Onda öyle bir saat vardır ki, eğer bir kul ona rastlayıp da Allah'a dua ederse mut­laka duası kabul olunur. Bir kötülükden Al­lah'a sığınırsa behemehal Allah onu şerrin­den kurtarır." (Tirmizî]

7315-   el-Hüseyin bin Ali radiyallahu anh'dan:

(Burûc sûresinde geçen) 'Şahit ile meş-hûd'u şöyle yorumlamıştır: "Şahit, dedem saî-lallahu aleyhi ve sellem'dir. Meşhûd ise, kıya­met günüdür. Sonra 'Biz seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.' me­alindeki âyeti (Feth, 8) okudu. Bir de: 'İşte o, İnsanların onun için toplanacağı bir gündür.' işte o meşhûd (şahit olunacak) bir gün­dür'mealindeki âyeti (Hûd 103) de okudu."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat ves-Sağîr'de zayıf bir isnadlâ.]

7316- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

mesciddeyken yanına girdim; şöyle buyurdu: 'Mescidin bir saygısı (tahiyyesi, selâmı) var-dır.'D&dim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Mescidin saygısı nedir?'

'(Girince) kılacağın iki rek'at namaz'bu-yurdu.

'Allah sana, İbrahim ve Musa'nın suhuf-larında bulunanlardan hiçbir şey indirdi mi?' diye sorunca, bana: 'Ey Ebû Zer, şunu oku: 'İyi temizlenen ve Rabbinin adini anıp namaz kılan kimse felaha ermiştir. Siz bilakis dünya hayatını tercih ediyorsunuz, oysa âhiret daha iyi ve daha süreklidir.'Bu, ilk suhufolan ibra­him'in ve Musa'nın suhuflarında da vardır.' (A'Iâ, 14-19)

Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! İbrahim ve Musa'nın suhuflarında ne vardı?' Cevaben şöyle buyurdu: 'Bunlarda ibretli şeyler vardı? (Mesela:) Ölümü görüp de inandığı halde ra­hat olan kişiye şaşarım. Cehennemin var ol­duğunu bilip de gülene şaşarım. Dünyanın içinde yaşayanlarla beraber değiştiğini gÖ-rüp de tatmin olan kişiye de şaşarım. Kadere inanıp da sonra (yorulup) durana şaşarım. Hesaba inanıp da (gereğince) amel etmeyene de şaşarım.' [Rezîn]

7317- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e (Fecir sûresinde geçen) 'vetr' ve 'şef tabirle­rini sordular. Şu cevabı verdi: 'Bunlar namaz­lardır; çünkü namazların kimisi çift, kimisi tektir.' [Tirmizî]

7318- Ahmed ve Bezzâr, Câbir'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

(Fecir süresindeki) "Leyâli aşr(= on ge­ce)" Zilhicce'nin on günüdür. "Şef Kurban bayramı günüdür; "Vetr" ise Arefe günüdür."

7319-  Abdullah bin Zem'a radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) (Şems sûresi 12. âyette geçen) "En azgını deveyi kesmek için atılınca"yı şöyle yorumla­dı: "İleri atılan tıpkı Ebû Zem'a gibi güçlü, gözünü budaktan sakınmayan, kavmi içinde saygınlığı olan ve her dediği dinlenen bir adamdır." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî)

7320- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "O, yaptığı iyiliği, birinden karşılık görmek için değil; ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır" mealindeki âyetler (Leyi, 19), Ebû Bekr es-Sıddîk hakkında nâzü olmuştur. Bezzâr leyyin bir senedle.

7321-  Cündeb bin Süfyân el-Becelî radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hastalandı, bir ya da iki gece kalkamadı. Bir kadın gelerek: 'Ey Muhammed! Umarım şey­tanın seni bırakmıştır. Zira iki veya üç gündür sana geldiğini görmedim' dedi. Bunun üzeri­ne: 'Andolsun kuşluk vaktine, (halkın) sükû­nete erdiği an geceye; (Resulüm) Rabbin seni terketmedi, sana danlmadı da'fDuhâ., 1-3) âyetleri nazil oldu." [Buhârî ve Müslim.]

7322- Tirmizî (Cündeb'den): "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile mağarada oturuyordum, parmağı kanadı ve şöyle dedi: 'Sen kanlanan parmaktan başka

bir sey değilsin ve Allah yolunda kanlandın.' Vahye ara verilmiş, Cibril gecikmişti. Müşrik­ler dediler ki: 'Muhammed lerkedildi.' Bunun üzerine Rabbin seni ne bıraktı ve ne de sana darıldı'mealindeki âyet (Duhâ, 3) nazil oldu."

7323- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer güçlük bir delikte olsa, mutlaka ko­laylık oraya girip onu oradan çıkartır." Son­ra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem "Güçlükle beraber bir kolaylık vardır" me­alindeki âyeti (İnşirah, 5) okudu.

[Taberânî, Mu'remıt'I-Kebîr'de zayıfbir senedle]

7324- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılıyordu, Ebû Cehl gelip: 'Ben seni bundan alıkoymadım mı?' dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem oradan ayrıldı ve onu tehdit etti. Ebû Cehl şu cevabı verdi: 'Bi­liyorsun benden fazla taraftarı olan kimse yoktur.' Bunun üzerine: 'O zaman (meclisini) kafadarlarını çağırsın; biz de zebanileri çağı­rırız' mealindeki âyet (Alâk, 17-18) nazil ol­du.' İbn Abbâs dedi ki:

"Eğer o, gerçekten kafadarlarını çağırsay-dı, Allah'ın zebanileri de onu kıskıvrak yaka­layacaktı." [Tirmizî]

7325- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Ikra' bismi Rabhike (= Rabbinin adıyla oku.')" sûresi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e inen ilk sûredir."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr''de.]

7326- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kur'ân topyekün indirilip dünya sema­sındaki Beytü'l-İzzet'e yerleştirildi.

Ondan sonra Cibril onu kulların sözlerine ve amellerine göre, lüzum ettikçe peyder pey indirdi." [Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de.]

7327- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bir adam Ömer'e gelip bir şey istedi.

Ömer de acaba ihtiyacı var mıdır, yoksa yok mudur? diye onun bir başına, bir de ayakları­na baktı. Ve sonra ona sordu:

'Ne kadar malın var?'

'Kırk deve' dedi. İbn Abbâs dedi ki: O za­man ben şöyle dedim:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şunu ne doğru ve yerinde söylemiş: 'Âdetno-ğulunun iki altın vadisi olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını ancak toprak dol­durur. Ancak tevbe edenin tevbesini Allah ka­bul eder.' Ömer sordu:

'Nedir bu (söz)?'

'Bunu bana Ubeyy bildirdi.'

'Haydi Ubeyy'e uğrayıp bakalım' dedi ve Ubeyy'e varıp sordu;

'Baksana bu ne diyor?'

'Doğru söylüyor. Çünkü bana bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem söylemiştir.'

'Peki bunu böylece ezberleyeyim mi?'di-ye sorunca: 'Evet' dedi." [Ahmed.]

7328- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "O gün yer, (Rabbinin vahyetmesi ile) haberlerini anlatır" mealindeki âyeti (Zilzâl, 4) okudu; dedi ki: "Bilir misiniz onun haberleri nedir?"

(Yanındaki) "Allah ve Resulü bilir" dedi. Şöyle buyurdu: "Onun (yerin) haberleri; her kul ve cariyenin onun üstünde yaptıklarına şahit olması ve söyle demesidir: 'Bu kul, fa­lan gün üzerimde sunu sunu yaptı.' işte bun­lar onun haberleridir." |Tirmizî|

7329-  Sa'sa'a bin Muâviye radiyallahu anh'dan:

"O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: 'Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu gö­rür; kim zerre kadar kötülük yaparsa onu da görür' mealindeki âyeti (Zilzâl, 7) okuyunca, şöyle dedi: 'Bu bana yeter. Bundan başka hiç­bir şey duymasam, bilmesem bile aldırmam ar­tık. '[Ahmed veTaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'tle.\

7330- Ebû Umâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) (Adiyat sûresinin 6. âyetinde geçen) "Kenûd"u şöyle tefsir etti: "Yalnız başına yemek yi­yen, arkadaşına bir şey vermeyen ve üstelik kö­lesini döven kişidir." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

7331- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Sonra o gün size verilmiş olan her nimet­ten elbette sorguya çekileceksiniz" mealindeki âyet (Tekâsür, 8) nazil olunca, insanlar: "Han­gi nimetten sorulacağız ey Allah'ın Resulü? (Yiyip içtiğimiz) Hurma ile su olan şu iki si­yahtan ibarettir. Düşman hazır bekliyor, kılıç­larımız ise boyunlarımızda asılı vaziyette." Al­lah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "O, mutlaka olacaktır." [Tirmizî]

7332- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde nimetten kula ilk soru­lacak olan soru sudur: 'Biz senin cismini sağ­lıklı kılmadık mı ? Biz sana soğuk su içirmedik mi?' (İkisi, de Tirmizî'ye ait]

7333- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan:

"Biz (el-Mâûn sûresinde geçen) Mâûn'u, (yardımlaşmak için) verilen ödünç kova ile ka­zan olarak kabul ederdik." [Ebû Davud]

7334- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mâûn'u men'ederler (vermezler)" mealin­deki âyette geçen mâûn, Ödünç ve emaneten ve­rilen şey demektir.' [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de.]

7335- Enes radiyallahu anh'dan:

"Bir gün Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem mescidde namazdayken, hafifçe bir uyukladı ve sonra tebessüm ederek başını kal­dırdı. Neden tebessüm edip güldüğünü sordu­ğumuzda, şöyle buyurdu: 'Az önce bana bir sûre nazil oldu' dedi ve şunu okudu: 'Bismil-lahirrahmanirrahîm. Şüphe yok ki biz sana Kevser'i verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Sana kin tutan kişi, soyu so-pu kesilenin ta kendisidir.' Sonra sordu:

'Kevser'in ne olduğunu bilir misiniz?' De­dik ki: 'Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir.' Şöyle buyurdu: 'O, Rabbimin bana vaad etti­ği bir nehirdir. Onda çok hayır vardır. Ümme­timin kıyamet gününde yanına toplanacağı bir havuzdur. Bardakları gökteki yıldızların

sayısıncadır. Derken aralarından bir kul uzaklaştırılacak; bunun üzerine diyeceğim ki: 'Ey Rabbim! O benim ümmetimdendir.' Ce-nâb-ı Hak şöyle buyuracak:

'O, senden sonra neler yaptı biliyor musun?' Diğer rivayet: "Mi'râc'a çıkarıldığım ge­ce, iki yakasında, içleri boşaltılmış halis inci kubbeler olan bir nehre vardım. Dedim ki: 'Ey Cibrîl bu nedir?'Şu cevabı verdi: İşte bu Kevser'dir.' [Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

7336- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, Kevser'i şöyle yorumladı: "O, Allah'ın ona sallallahu aleyhi ve sellem bahşettiği hayırdır."

Ebû Bişr, İbn Cübeyr'e dedi ki: "İnsanlar, onun cennette bîr nehir olduğunu iddia edi­yorlar." Şu cevabı verdi: "Cennetteki o nehir de Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e bahşedilen o hayrlardan bilidir." |Buhârî]

7337- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kevser, iki kıyısı altın olan bir nehirdir kî, yatağı inci ve yakut üzerindedir. Toprağı miskten daha güzel, suyu baldan daha tatlı ve kardan da daha beyazdır." |Tirmizî]

7338- Aişe radiyallahu anhâ'dan: "Kevser, Peygamberinize verilen bîr cen­net nehridir ki iki kenarı İçi boş incidir. Bar­dakları gökteki yıldızlar sayısıncadır." jBuhârîj

7339- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kureyş dedi ki: onun sallallahu aleyhi ve sellem erkek çocuğu yoktur, öldüğü zaman soysuz olacak, nesli kesilecektir.' Bunun üze­rine 'Asil arkası kesik olan sana kin tutandır' âyetine kadar Kevser sûresi nazil oldu." [Rezîn]

7340- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ömer beni, Bedir'e katılmış bulunan ashâbla (istişare meclislerinde) içeriye alırdı. Birileri bundan alınmış olacak ki şöyle dedi: 'Bunun aramızda ne işi var. Bizim de onun gi­bi çocuklarımız vardır.'

Ömer şöyle dedi: 'Sen onu (istişare mecli­sime) hangi sebepten aldığımı biliyorsun.' Bu­gün onları davet ettiğinde ona (İbn Abbâs'a) yine yanına girmesi için izin verdi. 'Galiba beni onlara göstermek için içeriye aldı' de­dim. Sonra onlara: 'İzâ câe nasrullahi vel-feth' hakkında ne dersiniz?' diye sordu.

Onlardan bir kısmı şöyle cevap verdi: 'Bize fetih müyesser olup da zafere ulaştığımızda Al­lah'a hamdedip günahlarımızın affını dilemek­le emrolunduk.' Diğerleri hiç ses çıkarmayıp, bir şey demediler. Sonra bana dönüp dedi ki:

'Ey İbn Abbâs sen de mi böyle dersin?'

'Hayır' dedim.

'Peki ne dersin?'

Cevap verdim:

'O (bu sûre), Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem'in ecelidir. Allah ona ecelinin geldiğini bildirmiştir. Ve şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman...' Bu, senin (O'nun) ecelinin yaklaştığuıın be­lirtisidir. Öyle ise: 'Rabbini hamdiyle teşbih et! O'ndan mağfiret dile! Çünkü O, tevbeleri çokça kabul edendir.''Bunun üzerine Ömer: 'Ben de bunu senin gibi anlıyor ve senin gibi biliyorum'dedi."

7341- Diğer rivayette: Abdurrahman bin Avf dedi ki: "Bizim de

onun gibi oğullarımız vardır." Ömer şöyle de­di: "Sen onu (istişare meclisine) hangi sebep­ten aldığımı biliyorsun." (BuhârîveTirmizî.]

7342- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Tebbet yedâ ebi Leheb" sûresi nazil ol­duğunda Ebû Leheb'in karısı geldi. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem oturuyordu. Ebû Bekr ona dedi ki: "Şöyle biraz çeküsen de o kadın sana eziyet etmese." Şöyle buyur­du:  "O bana hiçbir şey yapamaz, aramıza onu alıkoyacak mutlaka bir engel girer."

Kadın gelip Ebû Bekr'in yanında durdu ve şöyle dedi:

"Ey Ebû Bekr! Arkadaşın bizi hicvetti." Ebû Bekr şu cevabı verdi:

"Kâ'be'nin Rabbi hakkı için hayır. O şiir söylemez." Kadın: "Sen onu tasdik ediyorsun demek" dedi ve arkasını dönüp gitti.

Ebû Bekr dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! O seni görmedi, değil mı?"

"Hayır; o geldiği zaman, bir melek geldi, aramıza girdi, dönüp gidinceye dek oradan ayrılmadı" buyurdu. [Bezzâr ve Ebû Ya'lâ]

7343- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Müşrikler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: 'Haydi bize Rabbini anlat, (nasıl bir şeydir O?') dediler. Bunun üzerine: 'De ki: O, Allah'tır. Birdir. Allah Samed'dir. O ne doğur­du ve ne de doğuruldu. Hiçıkİmse O'nun den­gi olamaz.' Dedi ki: 'Çünkü hiçbir şey yoktur ki doğduğu zaman eceli tamam olunca ölme­sin. Hiçbir ölmüş kimse yoktur ki kendisine vâris olunmasın. Allah ise ne Ölür ve ne de bir vâris bırakır. Hiç kimse O'nun dengi olamaz. O'nun benzeri yoktur.' Dedi ki: 'Dengi de yok­tur. Hiçbir şey O'nun gibi olamaz.' iTirmizîj

7344- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Teâlâ buyuruyor: 'Âdemoğlu beni yalanladı, aslında bunu yapmağa hakkı yok­tur. Bana hakaret etti, aslında onun buna da hakkı yoktur. Beni yalanlaması şöyle demesi-

dir: 'Beni yarattı ama tekrar beni diriltmeye­cek.' Halbuki bilmiyor ki, onu baştan yarat­mak, diriltilmesinden daha kolay değildir. Ba­na hakaret etmesine gelince, şöyle demesidir: 'Allah çocuk edindi.' Ben bir olan, Samed olan, doğurmayan ve doğmayan, misli ve den­gi bulunmayan Allah'im." [Buhârî ve Nesâî.]

7345- Zirbin Hubeyş radiyallahu anh'dan: "Ubeyy bin Kâ'b'a Muavvizeteyn'i sor­dum, dedim ki: 'Ey Ebû'l-Münzir! Kardeşin İbn Mes'ûd böyle böyle diyor.1 Dedi ki: 'Ben de Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e bunu sordum. Cevaben buyurdu ki:  'Bana böyle denildi ben de söyledim (yani bana na­sıl okundu ise ben de size okudum).' Onun için biz de Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in dediği gibi diyoruz (okuduğu gibi okuyoruz).' [Tirmizî]

7346- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem aya baktı ve şöyle dedi: 'Ey Aişe! Bunun şer­rinden Allah'a sığın.1 Bu, (Felâk sûresinde ge­çen) gâsiktır. 'Kaybolduğu zaman ayın şerrinden...'demektir.' [Tîrmizî]

7347- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, (Nâs sûresinde geçen) "Vesvâs"ı şöyle tefsîr etti: "İnsan doğunca şeytan yanına so­kulur. Allah zikredilince gider, Allah zİkredil-mezse kalbinde yerleşir kalır."

[Buharî muallak olarak|

7348- Diğer rivayet:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şeytan Âdemoğlunun kalbine yerleşmiş­tir. Allah'ı zikrettiği zaman siner, gaflete düş­tüğü zaman vesvese verir."

7349-  Abdurrahman bin Yezîd en-Nehaî radiyallahu anh'dan:

"Abdullah (b. Mesûd) mushaflarından Muavvizeteyn'i (Nâs ve Felâk'ı) silip çıkarır ve şöyle derdi:' Bu ikisi Allah'ın Kitâb'indan değildir.'

[İbn Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

7350- O (Taberânî) ve Bezzâr: "Abdullah (b.  Mes'ûd) Muavvizeteyn'i mushaftan silip çıkarır ve şöyle derdi: 'Bun­larla sığınmayı Allah Nebisi emrederdi.'An­cak Abdullah (b. Mes'ûd) bunları okumazdı."

 

 

KUR'AN OKUMAYA TEŞVİK, TİLÂVET ÂDABI, KUR'ÂN'I BELİRLİ KÜÇÜK PARÇALARA AYIRMA (HİZB) VE DİĞER MESELELER

7351- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bu Kur'ân'ı muhafaza etmeye itina gös­terin! Muhammed' in canı elinde olana yemin ederim ki, Kur'ân'in insanın kalbinden kaçı­ğı, devenin bağlarından çözülüp kaçmasından daha kolaydır." IBuhârî ve Müslim.]

7352- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân sahibi (onu ezberleyen), bağlı devesi olan kimseye benzer. Devesine itina ederse, elinde tutar, bıraktığı anda deve çeker gider." [Buharı, Müslim, MuvattÛ ve Nesâî.l

7353- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

" Kişinin falan falan âyetler bana unuttu­ruldu demesi ne kötü bir şeydir. Unutan ken­disidir. Kur'ân'ı devamlı okuyun! Çünkü onun, insanların hafızasından silinmesi, hay­vanların bağlarından çözülmesinden daha kolaydır." [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesaî.|

7354- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bizler Kur'ân okuyorken yanımıza çıktı; aramızda arap da vardı, arap olmayan da. Şöyle buyurdu: 'Okuyun, her okuyuş güzel­dir. İlerde bir kavim gelecektir ki bunlar, Kur'ân'ı(n kelime ve lafızlarını) okun yon­tulması gibi yontacaklar (düzeltecekler).

Ondan hasıl olan ecri âhirete bırakmayıp dünyada alacaklar.' |Ebû Dâvud]

7355- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "O, Basra ehlinin Kur'ân okuyucularına haber gönderdi, kendisine Kur'ân okumuş ve öğrenmiş üçyüz kişi geldi. Onlara şöyle dedi: 'Siz Basra ehlinin en iyileri ve Kur'ân okuyu­cularısınız. Onu okuyun! Sizden öncekilerin kalpleri katılaştığı gibi uzun zaman geçmeden kalpleriniz katılaşacaktır. Biz, uzunluk ve şid­dette Berâe sûresine benzettiğimiz bir sûre okuyorduk, sonra unutturuldum. Yalnız o sû­reden ezberimde kalan şunlar kaldı: 'Eğer Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Onun karnını ancak toprak doldurur.' Yine müsebbihâttan birine benzetti­ğimiz biz bir sûre okurduk; o da bana unuttu­ruldu. Ancak ondan ezberimde kalan şudur: 'Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylersiniz? Boyunlarınıza (üzerinize) bir şehadet yazılacak, kıyamet gününde on­dan sorulacaksınız.' IMüslimj

7356- el-Berâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı seslerinizle süsleyin!" jEbû Dâvuıi ve Nesâî.j

7357- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Peygamber'e Kur'ân'ı güzel oku­ması karşılığı kadar hiçbirşey için mükâfat vermemiştir."

7358- Diğer rivayette:

"Kur'ân't güzel sesli olarak cehren oku­yan bir Peygamber'e" şeklinde gelmiştir.

7359- Diğer rivayet:

"Kur'ânı sesini yükselterek güzel bir nağme ile makamlı okuyan Peygamber'e."

7360- Diğer rivayet:

"Kur'ân''t güzel bir nağme ile sesli oku­mayan bizden değildir."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî]

7361- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı arap ağzıyla (nağmeleriyle) ve sesleriyle okuyun! Aşk ehlinin nağmelerinden uzak durun! Ehl-i Kitabeyn(htristiyan ve ya-hudileri)'in nağmelerinden de uzak durun! Benden sonra bir kavim gelecektir ki, onlar Kur'ân okurken, şarkı söyler ve ağıt yakar gi­bi (seslerini titreterek) okuyacaklar. Okuduk­ları gırtlaklarından aşağıya geçmiyecek, hem onların ve hem de onları beğenenlerin kalple­ri fitneye kapılacaktır." [RezînJ

7362- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mescidde ilikafa girdi. Cemaatin yüksek sesle Kur'ân okuduklarını duydu. Perdeyi açıp şöy­le buyurdu: 'Dikkat edin, her biriniz husûsi bir şekilde Rabbine münacaat ediyor, birbir-lerinizi rahatsız etmeyin! Kıraatte (ya da na­mazda) birbiderinİzin okuyuşunu karıştırma­yın!' [Ebû Dâvud|

7363- Aişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gece bir adamın bir sûre okuduğunu duydu ve dinledi, sonra şöyle buyurdu: 'Allah onu esir­gesin! Unutturulduğum falan âyetleri bana hatırlattı.'

7364- Diğer rivayet:

"Falan falan sûrelerden unuttuğum ayet­leri..." |Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

7365- Katâde radİyallahu anh'dan: "Ben Enes'e Peygamber sallallahu aleyhi

ve sellem'in okuyuşunu sordum. Şu cevabı verdi: 'Medleri çekerek, (uzatarak) okurdu. Sonra (örnek olarak) şöyle okudu: 'Bİsmilla-hİrrahmanirrahîm, Bismillah'iyi çekerek, er-Rahman'ı çekerek, er-Rahîm'i çekerek (oku­du).' " |Ebu Dâvud, Nesâî ve aynı lafızla Buhârî.|

7366-   Ümmü Seleme radiyallahu  an-hâ'dan:

"Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in kıraati: Bismillahirrahmanir-Rahîm. El-Hamdü lillahi Rabbi'l-Alemin. Er-Rahma-nirrahîm. Maliki yevmiddîn. Ayetleri birbiri­ne katmadan durarak âyet âyet okurdu."

|Sünen ashabı, Ebû Davud'un lafzıyla.]

7367- Abdullah bin Muğaffel radiyallahu anh'dan:

"Fetih günü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i devesi üzerinde Fetih sûresini okurken gördüm. Sesini yükselterek okudu. İbn Muğaffel de okudu ve sesini yükseltti."

(Râvi) Muâviye bin Kurre dedi ki: "İnsan­lar olmasaydı, İbn Muğaffel'in Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den naklettiği şek­li sizin İçin gösterirdim."

[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

7368- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bana dedi ki: "Haydi bana biraz Kur'ân oku!' 'Ey Allah'ın Resulü! Kur'ân sana indi; ben mi sana Kur'ân okuyacağım?' dedim. Şöyle buyurdu: 'Ben Kur'ân'ı başkasından dinlemekten hoşlanırım.'

Bunun üzerine ona Nisa sûresinden oku­maya başladım. 'Her ümmetten bir şahit, seni de bunlara bir şahit getirdiğimizde halleri ne olacak?' mealindeki âyete (Nisa 41) gelince, 'Şimdi yeter, bu kadar yeter' buyurdu. Dönüp baktığımda gözleri dolu dolu olmuş ağlıyor­du." [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud.]

7369- Aişe radiyallahu anhâ'dan:

"Ebû Bekr, Kur'ân okuduğu zaman, çok ağlardı." [Rezîn]

7370- Esma radiyallahu anhâ'dan: "Seleften hiç kimse, Kur'ân okunurken ne bayılırdı ve ne de kendinden geçerdi. On­lar (dinlerken) sadece ağlarlardı ve derileri di­ken diken olurdu. Sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah'ın zikri sebebiyle yumuşa-yıp yatışırdı." |Her ikisi de Rezfn'e ait.]

7371- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İçinizden biri, et-Tin ve'z-Zeytûn sûresi­ni okuyup da 'Allah hakimlerin hakimi değil mi?' âyetine gelince, şöyle desin: 'Ben buna şahit olanlardanım.'

Kim, Lâ uksimu sûresini okuyup da: '(Al­lah) ölüleri tekrar diriltmeye kadir değil mi­dir'e (Kıyamet, 40) getirse, söyle desin: 'Rab-bimizin izzeti hakkı için, evet.'

Kim, 'el-Mürselât'sûresini okuyup da, 'Ar­tık bundan sonra hangi söze inanacak onlar'a (50. âyet) gelirse, şöyle desin: 'Allah'a iman ettik.'"

İsmail (b. Umeyye) dedi ki: "Bunu bana Ebû Hureyre'den rivayet eden bedevî'ye lek-rar sonııaya ve acaba unutmuş mu diye bak­maya gittim. Şöyle dedi: 'Ey kardeşimin oğlu! Sanıyor musun ki ben bunu ezbere bilmiyo­rum. Ben altmış kere hac yaptım, her birinde hangi devenin üstünde hac yaptığımı biliyo­rum da bunu mu bilmeyeceğim.'

[Tirmizîve aynı lafızla Ebû Dâvud]

7372- İbrı Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, 'Sebbihisme Rabbİke'I-A'lâ1 yi okuduğu za­man: 'Sübhâne Rabbiyel-A lâ (=Yüce Rabbi-mi tenzih ederim)'derdi." lEbû Dâvud]

7373- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Biriniz gece (ibadet için) kalkıp da Kur'ân diline dolaşırsa yani ne dediğini anla-mazsa (uykusunu almak üzere) tekrar yatsın."

[Müslim ve Ebû Dâvud]

7374- Ömer radiyallahu anh'dan:

"O, Kur'ân okuyan bir cemaal içindeydi. Sonra def-i hacet için oradan uzaklaştı. Kur'ân okuyarak dönünce, bir adam şöyle dedi:

'Ey mü'minlerin emîri! Abdestsİ2 mi Kur'ân okuyorsun?' Cevap verdi:

'Sana bu fetvayı kim verdi, (Peygamberlik iddiasında bulunan) Müseyleme mi?' [Mâlik]

7375-  Cündeb bin Abdillah radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân'ı kalpleriniz onun üzerinde bir­birleriyle ittifak ettiği zaman okuyunuz! Eğer (Kur'ân'da) ihtilâfa düşerseniz kalkın (dağılın)!" [Buhârîve Müslim.]

7376- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Kur'an-ı kerîm'i kaç günde hatim edeyim?"

"Bir ayda."

"Daha önce hatmetmeye gücüm yeter."

"Yirmi günde bir hatmet!"

"Ondan daha kısa bir müddet içinde hat­medebilirim."

"Onbeş günde bir hatmet!"

"Ondan daha kısa bir sürede hatmedebili­rim."

"On günde bir hatmet!"

"Ondan daha kısa bir müddet içinde hat­medebilirim."

"Beş günde bir hatmet!"

"Ondan daha az bir süre İçinde hatm ede­bilirim" dedim; ancak ondan daha az bir müd­dette hatmetmeme müsaade etmedi.

7377- Diğer rivayet:

"Yedi günde bir hatmet, bundan aşağı bir müddette hatmetme!"

Daha az bir müddetle hatmedebileceğimi söyledim, o da ısrar etti. Ve nihayet şöyle bu­yurdu: "Kim bilir belki uzun ömürlü olursun da ihtiyar olup (hatmini bu sürede okumaya) güç yeüremezsin." Hakikaten de Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem'in dediği gibi

oldu. Sonra yaşlanınca "Keşke Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ruhsatını kabul etseydim" dedim.

7378- Diğer rivayet:

"Üç günden az bir müddette Kur'ân'ı hat­meden, Kur'ân'dan bir şey anlamaz" buyurdu. [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud.]

7379-  Evs bin Huzeyfe radiyallahu anh'-dan:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabına: 'Kur'ân'ı nasıl hiziblere ayırırlar' diye sordum. 'Üç, beş, yedi, onbir, onüç sûre­yi bir (hizbe ayırırlar); mufassal sûre tek başı­na bir hizibdir' diye cevap verdi." [Ebû Dâvud]

7380- İbnü'1-Hâdî radiyallahu anh'dan: Nâfı' bin Cübeyr bana:  "Kur'ân'ı kaç günde bir hatmediyorsun?" diye sordu. De­dim ki: "Ben öyle taksim yapmıyorum."

Bunun üzerine (Nâfı') dedi ki: "Bana hi-ziblere göre deme, zira Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben Kur'ân'dan bir cüz okudum." buyurdu. Bu hadisi Nâfı', Muğîre bin Şu'be'den nakletti sanırım. [Ebû Dâvud]

7381- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim gece kalkamayıp, Kur'ân'dan ayır­dığı hizbi okuyamazsa, sonra onu sabah na­mazı ile öğlen namazı arasında okusun. Bu taktirde sanki gece okumuş gibi sevap kendi­sine yazılır." [Buhârî hariç, allı hadis imamı.]

Muvattâ\w lafzı: "Güneşin zevalinden Öğlene kadar okursa,"

7382- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanların en cömerdi idi. Bu en çok Rama-zan'da Cibril ile buluştuğunda olurdu. Cibril her gece Ramazan'da onunla buluşurdu. Ona Kur'ân okuturdu. Cibril ile buluştuğunda Al­lah Resulü sallalahu aleyhi ve sellem, esen rüzgârdan bile daha cömert olurdu."

7383- Diğer rivayet:

"Cibril Ramazan ayında Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'le her gece buluşur, Ramazan çıkıncaya dek Resûlullah ona Kur'ân okurdu." [Buharî, Müslim ve Nesâî.]

7384- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "O (Cibril) Kur'ân'ı her yıl bir kere (Peygamber'e) okurdu. Öldüğü sene Kur'ân'ı ona iki kere arz etti." [Buhârî]

7385- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Mufassal sûrelerden ona ilk inen, içinde cennet ve cehennemin yer aldığı sûre olmuş­tur. İnsanlar endişeye kapılarak İslâm'a yöne­lince, helâl ve haram ile ilgili sûreler indi.

Eğer 'İçki İçmeyin!' diyen sûre ilk önce inseydi insanlar: 'Bunu biz asla bırakmayız' derlerdi. Eğer 'Zina yapmayın!' diyen sûre ilk başlarda nazil olsaydı, 'Biz zinayı bırakama­yız' derlerdi." [Buhârî, daha uzun bir metinle.]

7386- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine: 'Bismillahirrahmanirrahînî inin­ceye dek sûreleri bir birinden ayırmayı bil­mezdi." [Ebû Dâvud]

7387-  Sabit bin Umâre, Katâde ve Şa'bî radiyallahu anhum'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Nemi sûresi ininceye dek, 'Bismillahirrahma-nirrahîm'i yazmadı." [İkisi de Ebû Davud'a aittir.]

7388-   Müslim, İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Bir bütün halinde en son inen sûre, Tev-be süresidir. Âyetlerden en son inen âyet de Kelâle âyetidir (Nisa, 175)." [Buhârî ve Müslim.]

7389-   Müslim, İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Bir bütün halinde en son inen sûre İzâ câe Nasrullahi süresidir."

7390- Tirmizî, (İbn) Amr bin el-Âs radi­yallahu anh'dan:

"En son inen sûre, Mâide ile Fetih sûrele­ridir."

7391- Buhârî, İbn Abbâs radiyallahu anh'­dan:

"En son inen âyet riba (faiz) âyetidir (Ba­kara, 276-277)."

 

 

ÇEŞİTLİ KIRAATLERİN CAİZ OLMASI, MUFASSAL OLARAK GELENLER, KUR'AN'IN TERTİBİ VE TE'LİFİ

7392- Ömer radiyallahu anh'dan: "Hişâm bin Hakîm'in Furkan sûresini okumasını dinledim. Baktım ki o, Allah Resû-Iü sallallahu aleyhi ve sellem'in beni okutma­dığı birkaç şekilde okuyor. (Dayanamadım) namazda boynuna yapışmak isledim, namazı bitirinceye dek zor sabrettim. Hemen hırka­sından çekip, şöyle dedim: 'Sana bunu böyle okumanı kim öğretti'?' Cevap verdi:

'Bana bunu böyle okumamı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem öğretti.'

'Yalan söyledin! Çünkü Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem bana senin okuduğun şekilden başka bir şekilde okuttu. Hemen onu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ya­nma götürdüm ve dedim ki: 'Ey Allah'ın Re­sulü! Bu adamın, senin bana öğrettiğinden başka bir tarzda Kur'ân okuduğunu duydum.1 'Bırak onun yakasını!' dedi. Sonra ona: 'Ey Hişâm, oku bakalım!' dedi. O da kendisinden daha önce duyduğum şekil de.okudu. "Kur'ân bu şekilde indi" Sonra bana: " Ey Ömer, oku bakalım! Okudum. "Kur'ân hu şekilde indi" buyurdu: 'İşte bu Kur'ân yedi harf (okuyuş Şekli) üzerine nazil olmuştur. Onun için ondan hangisi kolayınıza gelirse öyle okuyun!'"

|Altı hadis imamı.]

7393- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Mesciddeydim; bir adam içeri girdi, hiç duymadığım ve bilmediğim bir tarzda (Kur'ân) okudu. Sonra başka biri girdi, o da arkadaşının okuduğu şekilden başka bir şekil­de okudu. Namaz bitince, hep beraber Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdik, şöyle dedim; 'Bu adam, hiç duymadı­ğım ve tanımadığını bir okuyuşla (Kur'ân) okudu, sonra başka biri girdi, o da arkadaşı-nmkinden başka bir tarzda okudu. Bunun üze­rine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onlara 'Okuyun bakalım!' diye emretti. Her ikisi de bildikleri ve okudukları şekilde oku­du. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, onların okuyuşlarını beğenip tasvip edince, içime Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'İ öylesine tekzib etmek geldi ki, böylesi cahili-yet devrinde bile aklıma esmemişti. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem, kapıldığım hissin farkına varınca, göğsüme vurdu. Bu­nun üzerine sanki Allah'ı görmüşüm gibi çok korktum ve terledim. Bana şöyle dedi:

"Ey Ubey! Bana (Cibril) bir harf üzerine okumam için gönderildi. Ben ona: 'Ümmeti­me (bu vazifeyi) hafiflet!' diye karşılık verdim.

Bunun üzerine iki harf üzerine okumam söy­lendi, ben de 'Ümmetime kolaylık ihsan et!' diyerek geri çevirdim. Üçüncüde bana yedi harf üzerine okumam için izin verildi, ve her defasında 'Benden isteyebileceğin bir dileğin vardır' denildi. Ben de şöyle dedim: 'Aüahım ümmetimi bağışla! Allahım ümmetimi bağı­la!' Üçüncü dileğimi ise ibrahim aleyhisse-lam dahil bütün yaratıkların beni isteyecekle­ri güne bıraktım'."

7394- Diğer rivayet:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ğifâroğullarının gölcüğünün yanındaydı. Cibril ona gelip şöyle dedi: 'Allah, sana Kur'ân'i bir harf üzerine okutmanı emredi­yor. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Dedim ki; Allah'tan bunun affını ve mağfiretini diliyorum. Çünkü ümme­timin buna gücü yetmez.' Sonra (Cibril) ikinci kez selin sövle dedi: 'Allah sana ümmetine iki harf üzere okutmanı emrediyor.' Yine şöy­le buyurdu; 'Allah'tan bunu affını ve mağfire­tini diliyorum. Ümmetimin buna gücü yet­mez.' Sonra üçüncü defa gelip şöyle dedi: "Ümmetine üç harf üzerine okutmanı emredi­yor.' Buyurdu ki: 'Bu hususta Allah'ın affını ve mağfiretini dilerim. Ümmetimin buna gücü yetmez.' Sonra dördüncü kez gelip şöyle dedi: 'Allah, sana ümmetine yedi harf üzerine okut­manı emrediyor. Bunlardan hangi harf üzeri­ne okurlarsa isabet etmiş olacaklar'."

7395- Diğer rivayet:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ba­na dedi ki: "Ey Ubeyy! Bana Kur'ân okutul­du, bana: 'Bir harf mi, yoksa iki (olarak) mı? denildi. Beraberimde olan melek: 'İki harf üzerine söyle!' dedi. 'İki harf üzerine' dedim. Yine bana denildi: 'İki harf mi yoksa üç harf üzerine mi?" Beraberimdeki melek: 'Üç harf üzerine söyle!' dedi. Bunun üzerine: 'Üç harf üzerine' dedim. Bu, yedi harf üzere oluncaya kadar (karşılıklı konuşma) böyle devam etti. Sonra dedi ki: Bu harflerden her biri kâfi ge­lir. Bir azap âyetini rahmetle, rahmet âyetini de azapla hitâma erdirmedikçe... Şayet Semi (işitici), Alîm (bilici), Azız (galip), Hakim (hükmedici) kelimelerini (birbirlerinin yeri­ne) söylersen kâfidir'." [Müslim ve sünen ashabı]

7396- Buhârî ile Müslim: İbn Şihâb (ez-Zührî) dedi ki:

"Bana ulaştığına göre, bu yedi harf ile he­lal ve haramda değişmeye neden olmayan ve aynı manaya delalet eden farklı lafızlar(ı söy­leyebilmeye müsaade etmek)le ilgilidir."

7397- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, bir adamın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in okuduğu şekle aykırı oku­duğunu işitti. (Şöyle anlatıyor:) Hemen ada­mın elinden tutup Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e götürdüm. Bunu ona anlattım, yüzünden hoşlanmadığını anladım. Şöyle bu­yurdu: 'İkiniz okuyun bakalım!' Her bilimiz okuduk; bunun üzerine şöyle buyurdu: '(Kur'ân hakkında) İhtilâf etmeyin! Çünkü sizden öncekiler ihtilâf ettiler de bu yüzden helak oldular'." |Buhârî]

7398- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ömer şöyle dedi: 'Ubeyy en iyi okuyanımızdır. Biz Ubeyy'in okuttuğu tarzı terkettik. O bize şöyle derdi: "Ben, onu Resûlullah'ın ağzından aldım; o halde ben hiçbir şeyden do­layı Resûlullah'tan almış olduğum okuyuşu terketmem.

Allah buyurdu: 'Biz herhangi bir ayeti nesheder ya da ertelersek ondan daha iyisini getiririz'." (Bakara, 106) |Buhârî|

7399- Alkame radiyallahu anh'dan: "Humus'taydık. İbn Mes'ûd Yûsuf sûresi­ni okudu. Bir adam 'O (sûre) böyle nazil ol­madı' dedi. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: 'Ben bunu (bizzat) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e okudum ve bana: 'Çok iyi okudun' buyurdu.' O, onunla (adamla) konu­şurken ağzından şarap kokusu geldi. Bunun üzerine (İbn Mes'ûd) ona şöyle dedi: 'Şarap içiyorsun, sonra da kalkıp Allah'ın Kitâb'ını tekzîb ediyorsun.' Ondan sonra ona şer'î ce­zayı uyguladı." |Buhârî ile Müslim.j

7400-  Zühri radiyallahu anh'dan: (o da Enes'den)

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr, Ömer ve Osman (Fatiha sûresinin 4. âyetini) 'Mâliki yevmiddin' şeklinde okur­lardı. 'Meliki yevmiddîn şeklinde ilk okuyan Mervân olmuştur." |Tirmizî]

7401- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Isrâiloğullarına şöyle buyurdu: 'Haydi kasabaya kapısından secde yaparak girin ve 'kıtta!' deyin ki hatalarınız bağışlan­sın...'" (Bakara, 58) |Ebû DâvudJ

7402- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Sûr sahibini anlattı ve şöyle dedi: 'O'nun sa­ğında Cibril, solunda Mikâîl vardır'." [Ebû Dâvad]

7403- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Bakara sûresinin 125. âyetini Hı harfinin kesresi ile) 'Vettehizû min makamı Ibıâhîme musalla' şeklinde okudu." [Ebû Davudi

7404- Zeyd bin Sabit radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (Nisa sûresinin 95. âyetinde geçen) 'Gayre ûlî'd-darar\ (Ra'yı fethayla) okurdu." | Ebû Davud]

7405- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Mâide sûresinin 45. âyetinde geçen şu ibare­yi) öîreli olarak 'el-Aynu bü-ayni' şeklinde

okurdu." [Tirmizî ve Ebû DâvudJ

7406- Muâz radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Mâide sûresinin 112. âyetinde geçen ibareyi) 'Hel testatîu Rabbeke' şeklinde okurdu."

7407- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Yûnus sûresinin 58. âyetinde geçen ibareleri) 'Kul bi-fadlillahi ve bi-rahmetihi fe-bi-zâlike fel-tefrahû' şeklinde —Te harfiyle— okudu." [Ebû Dâvud]

7408- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, 'Mecrâha ve Mürsâha' diye okurdu."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de.]

7409-  Esma bint-i Yezîd radiyallahu an-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Hûd sûresinin 46. âyetinde geçen) 'İnnehu amelun gayre sâlih' şeklinde (Râ'yı fethayla)

okurdu." [Tirmizî ve Ebû Dâvud]

7410- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, (Yûsuf sûresinin 12. âyetinde geçen şu ibareyi) 'Heyte leke' şeklinde okudu ve: "Biz bu kelimeyi bize öğretildiği gibi okuruz" dedi.

7411- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, (Saffât sûresinin  12. âyetinde geçen)'Bel acibte ve yesharân şeklinde (Te'nin fethasıyla) okudu. [Buhârî]

7412- Ebû Dâvud:

(İbn Mes'ûd) (Yûsuf sûresinin 23. âyetim) "Heyte tek" şeklinde okuduğu zaman, Şakîk ona şöyle dedi: "Biz onu Hi'te lek" tarzında okuyoruz." (İbn Mes'ûd) Şu cevabı verdi: "Bize öğretildiği gibi (Heyte şeklinde) oku­mak benim için daha hoştur."

7413- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Kehf sûresinin 76. âyetinde geçen) 'Kad bel­lekte mln ledünnî uzrâ'yi (Nûn'u şeddeyle) 'Ledünnt şeklinde şeddeli okudu." [Tirmizî ve Ebû Dâvud]

7414- Ubeyy radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Kehf sûresinin 76. âyetinde geçen) 'Fî aynin hamiateri şeklinde (Ha'yı elif'sîz olarak) okudu." [İkisi de Tirmizî ve Ebû Davud'a ait.]

7415- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (Hac sûresinin 2. âyetini) 'Vetera'n-nâse sü-kârâ ve mâ hum bi-sükâra şeklinde okudu."

| Tirmizî]

7416- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

vahiy indi ve bize (Nûr sûresinin 1. âyetini)

'Suretin enzeltıâhâ ve feradnâhâ' şeklinde (Râ'harfini şeddesiz) okudu." [Ebû Dâvud]

7417- Âişe radİyallahu anhâ'dan:

'O, (Nûr sûresinin 15. âyetini) 'İz telikû-nehu bi-elsinetikum şeklinde okudu ve 'teli-kûn' kelimesinin yalan manasına gelen 'va-lak' masdarmdan geldiğini söyledi." [Buhârî]

7418- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Atiyye bin Sad dedi ki: "Ona (İbn Ömer'e)

(Rûm sûresinin 34. âyetinde geçen) 'Alla-hü'llezî halakakum min da'fin'i okudum. İbn Ömer, âyette geçen 'da'fin' kelimesini 'du'fın' şeklinde "Dal"ı ötre ile okudu. Ve dedi ki: "Aynen senin bana okumuş olduğun gibi ben de bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'e okumuştum. Benim senin sözünü kesti­ğim gibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de benîm sözümü kesti (ve 'du'fun' şeklinde okudu)." |Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.|

7419- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "O, vahiy olayını anlattı ve dedi ki:

İşte bu, Cenâb-i Hakk'ın: 'Onların kalple­rinden korku giderilince' —Ebû Hureyre bu­rada 'fuzzia' şeklinde okumuştur—kavlidir." (Sebe1, 23) |Ebû Dâvud|

7420-   Ümmü Seleme radiyallahu an­hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e (Zümer sûresinin 59. âyetini) 'Belâ kad câet-ki âyâtî fekezzebti bihâ vestekberti ve künti mine' I-kâfirin'i (müennes zamir şeklinde)

okudum." [Ebû Davud]

7421- Ya'lâ bin Umeyye radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in minberde şunu (Zuhmf sûresinin 77. âyetini) okuduğunu duydum: 'Ve ııâdav yâ Mâliku li-yakdi aleynâ Rabbuke' (Râvi) Sül'yan dedi ki: 'O, Abdullah (b. Mes'ûd')un kıraatinde: "Ve nâdev Ya Mâli' şeklindedir'." jBuhârîile Muslini.]

Ebû Dâvud ve Tirmizî'de "Yâ Mâliku" şeklinde geçmiştir.

7422- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Zârİyât sûresinin 58. âyetini) bana ıİnnî ene'r-Razzâku Zûl-Kuvveti'l-Metîn1 şeklinde Okuttu." |Tirmizî ve Ebû Dâvud]

7423- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (Vâkia sûresinin 89. âyetini) "Fe-rûhun ve reyhânun' tarzında okurdu."

[İkisi de Tırmizî ile Ebû Davud'a ait.]

7424- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e (Kamer sûresinin 15. âyetini) 'müzekkİr1 şek­linde okuyunca, bana (Dâl ile) 'müdekkir' olarak (oku der gibi) tekrarlattı."

7425- Diğer rivayet:

'Onun (Dâl) harfiyle 'müdekkir' şeklinde söylediğini duydum."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvud]

7426- Ebû Bekre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem Refref'i, Refârif, Abkeriyin'i Abâkirî şeklin­de okudu. Ve Rahman süresindeki âyeti buna göre (Alâ refârife hudrin ve abakiriyyin hisûn şeklinde) okurdu." [Bezzâr.]

7427- İbn Şihâb radiyallahu anh'dan: "Ömer radiyallahu anlı, Cuma süresindeki ilgili âyeti (no. 9) şu şekilde okurdu. İzâ nû-diye li's-saİâü min yevmi' l-cumuati femdû ilâ zikrillah'." [Mâlik]

7428- el-A'meş'den:

"Enes'in: (Müzemmil sûresinin 6. âyetin­de geçen) 'Ve akvemu fdlâ" ayetini ve 've as-daku (kîlây olarak okuduğunu duydum. Ona, bunun 'Ve akvemu' olarak okunduğu söyle­nince, şöyle cevap verdi: 'Akvem İle asdak aynı anlama gelir, birdir'."

[Bezzâr. Ebû Yaiâ da benzerini nakletti.]

7429- Ebû Kılâbe radiyallahu anh'dan: "Kendisine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den naklen birisi (Fecir sûresinin 25 ve 26. âyetlerini) şöyle okuttu: 'Fe-yevme-izin lâ yuazzebu azâbehu ehad. Velâ yûsaku vesâkahu ehad' " [Ebû Dâvud]

7430- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in (Hümeze sûresinin 3. âyetini) 'E-yahsibu en-ne mâlehu ahtedeh' şeklinde okuduğunu gör­düm." [İkisi de Ebû Davud'a ait.]

7431- Alkame radiyallahu anh'dan: "Abdullah     (b.     Mes'ûd'un     ashabı (Şam'da) Ebû'd-Derdâ'ya geldi. Ebû'd~Der-dâ onları arayıp buldu. Dedi ki:

'Bana Abdullah'ın kıraatini hanginiz oku­yacak? '

'Hepimiz okuyabiliriz' dedik.

'Hanginizin hıfzı daha kuvvetlidir?' diye sorunca, beni göstererek: 'Alkame' dediler.

Teki onun (tbn Mes'ûd'un) Velleyli izâ yeğ§â ven-nehâri izâ tecaüâ'yı nasıl okudu­ğunu duydun?'

'...Vez-zekeri vel-ünsa dedi. Ebu'd-Derdâ dedi ki: 'Vallahi (bunun kıraatinde) onlara (Şam'lılara) uymam.1

Sonra Ebû'd-Derdâ şöyle dedi: 'Sen bunu arkadaşının (tbn Mes'ûd'un) ağzından bizzat dinledin mi?'

'Evet1 dedi. Sonra kendisi şunu ilave etti:

'Ben de bunu bizzat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından dinledim. Ancak bunlar (Şam'lüar) bunu (kıraatin bu şeklini) kabul etmiyorlar.'

7432- Diğer rivayet:

(Ebû'd-Derdâ dedi ki:) "Şehadet ederim ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in böy­le okuduğunu duydum. Bunlar benden (âyetin devamını) 'Ve-mâ haleke' z-zekere vel-ünsâ' olarak okumamı istiyorlar. Vallahi bu hususla onlara uymam." [Buhârf, Müslim ve Tirmizî]

7433- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) "Allah, bana sana Kur'ân okumamı em­retti" buyurdu ve ona Lem yekunillezîne ke-

ferû'yu okudu. Ayrıca bu sûreden olmak üze­re şunu okudu: "Allah katında gerçek din ter­temiz müslümanlıktır. Yahudilik değildir, hı-ristiyanlık ve mecusilik de değildir. Kim bir iyilik yaparsa onun iyiliğine karşdık nankör­lük yapılmaz." Yine ondan şunu okudu: "Eğer Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı ol­sa, ikincisini ister, ikincisi olursa, üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak dol­durur. Ancak Allah tevbe edenin tevbesini ka­bul eder."  [Tirmizî]

7434- Ahmed (Ubey'den) benzerini nak­letti:

Onda şöyle geçmektedir: "Ubeyy, Lem ye­kun (Beyyine) sûresini okudu, "İllâ min ba'dİ câethumul-beyyine'ye (Beyyine 4) geldikten sonra şunu okudu: Lİnned-dîne indellahi'l-ha-nifıyye (= 'Allah katında gerçek din terte­miz...') -ziyadenin sonuna kadar- (Râvi dedi ki:) Devamla sûrenin sonuna kadar okudu."

7435- Zeyd bin Sabit radiyallahu anh'dan: "Yemâme savaşında Ebû Beki' bana haber gönderdi, yanma gittim. Ömer yanında oturu­yordu. Ebû Bekr dedi ki: Ömer bana gelip şöyle dedi:

'Yemâme harbinde birçok kurrâ (Kur'ân okuyucusu) öldürüldü. Korkarım ki diğer yer­lerde de kurrâlar öldürülür ve böylece Kur'ân'ın çoğu kaybolup gider. (Bundan en­dişe ediyorum.) Kur'ân'ın cemedilmesini em-retsen daha iyi olur düşüncesindeyim.' Ben de Ömer'e dedim ki:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yapmadığı bir şeyi ben nasıl yaparım?'

Ömer: 'Bunu yapman vallahi çok hayırlı olur' dedi ve devamlı olarak bu iş için bana gelip gitti. Nihayet Allah benim gönlümü açtı ve Ömer'in düşündüğü gibi düşünmeye mu­vaffak kıldı. Ben de aynı kanaati taşımaya başladım. Zeyd dedi ki: Bana Ebû Bekr şöyle dedi: 'Sen genç ve akıllı bir delikanlısın. Seni hiç yalancılıkla suçlamadık, (gene de suçla­mayız.) Hz. Peygamber'in vahiy kâtipliğini de yaptın. Kur'ân'i araştır (bulduğun âyetleri ve sûreleri) bir araya getirip cem'et!' Zeyd dedi ki: 'Eğer bana bir dağın taşınmasını teklif et-

seydi Kur'ân'ı cem'etmek hususunda bana emrettiğinden ağır gelmezdi.' Bunun üzerine dedim ki: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yapmadığı bir şeyi siz ikiniz nasıl yaparsınız?' Ebû Bekr dedi ki: 'Bu iş vallahi hayırlı olur.' Ebû Bekr devamlı olarak bana aynı teklifte bulundu. -Başka bir rivayette ise Ömer devamlı olarak bana aynı teklifte bulun­du şeklindedir.- Nihayet Allah, benim kalbimi Ebû Bekr'le Ömer'in gönlünü açtığı şeyden yana açtı (ve ben de aynı şeyi düşünmeye baş­ladım.) Kur'ân'ı bulduğum kumaş parçalan, hurma yaprakları ve düz taş parçaları ve in­sanların hafızalarından dikkatle toplamaya ve cem'etmeye koyuldum. Nihayet Tevbe sûresi­nin sonunu, sadece Hüzeyme ya da Ebû Hu-zeyme el-Ensârî'nin yanında buldum, başka hiç kimsede bulamamıştım. O, 'Le kad câ-ekum Resulün min enfisikum1 âyeti idi.

Sonra cem'ettiğim sulıuf, ölünceye dek Ebû Bekr'in yanındaydı. Sonra Ömer'e geçti. Ömer öldükten sonra kızı Hafsa'ya geçti.

Ravilerden birisi diyor ki: Hadisle geçen lihâf: çömlek parçalandırır. [Buhârî ve Tirmizî]

7436- Zührî, Enes radiyallahu anh'dan:

"Ermenistan ve Azarbeycan'ın fethinde Şam'lılarla ve Irak'lüarla birlikte savaşmış olan Huzeyfe Osman'a geldi ve Kur'ân-ı ke-rîm'i çeşitli şekilde okuduklarını ve bundan endişe duyduğunu ona anlattı. Sonra Osman'a bizzat şunu teklif etti:

'Ey mü'mİnlerin emîri! Yahudi ve Hristi-yanların kitapları hakkında düştükleri gibi ih­tilâfa düşmeden şunlara (ümmete) yetiş (mü­dahale et)!'

Bunun üzerine Osman hemen Hafsa'ya 'Sahifeleri bir an önce bana gönder!' diye ha­ber saldı. 'Gönder de onu mushaflara yaza­lım, sonra onu sana geri veririz' dedi. O da bu emir üzerine sahifeleri gönderdi. Daha sonra Osman, Zeyd bin Sabit, Abdullah bin Zübeyr, Saîd bin el-Âs, Abdurrahman bin el-Hâris bin Hişâm'a emretti ve onlar da onu, mushaflara yazdılar. Hepsi de Kureyş kabilesinden olan gruba Osman şöyle tenbih etti:

'Eğer siz Kur'ân'dan herhangi bir şey hu­susunda Zeyd bin Sâbit'le ihtilâfa düşerseniz onu Kureyş lehçesi ile yazın! Çünkü Kur'ân onların lehçesinde inmiştir.' Onlar da bu öne­riyi kabul edip Öyle yaptılar. Bu heyet, sunu-fu (sahifeleri) mushaflara yazıp bitirince Os­man, sahifeleri Hafsa'ya tekrar geri verdi. Ondan sonra Osman bu mushafları her tarafa gönderdi ve daha önce yazılmış olan ellerin­deki sahİfelerin yakılmasını emretti."

İbn Şihâb (ez-Zührî) dedi ki: Bana Hârice bin Zeyd bin Sabit bildirdi: O Zeyd bin Sâ-bit'ten şöyle dediğini duymuş: "Suhuf (sahi-feler) yazılırken Ahzâb sûresinden bir âyeti bulamadım. Ben o âyeti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duyar, dinlerdim. Niha­yet bütün gayretimizle onu aradık ve onu Hu-zeyme bin Sabit el-Ensârî'nin yanında bulduk ve (heyetin kararıyla) mushaftaki kendi sûre­sine kattık. O âyet şudur: 'Mü'mİnlerin içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren ni­celeri vardır...'" (Ahzâb, 23)

7437- Diğer rivayet:

"Huzeyme bin Sabit —ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onun şehadetinİ iki kişinin şehadetİyle eş tutmuştur—"

7438- Diğer rivayet:

'İbn Şihâb dedi ki: "O gün (bu hey'et) ıet-Tâbût' kelimesinde ihtilâf ettiler. Zeyd: 'et-Tâbûh' şeklinde yazılmalıdır derken; İbnü'z-Zübeyr ile Saîd bin el-Âs 'et-Tâbût' şeklinde­dir, dediler. Osman'a başvurdular. Osman: ıet-Tûbûf şeklinde yazın! Çünkü Kur'ân Ku­reyş dilinde inmiştir' dedi."

[İkisi de Buhârî ile Tirmİzî'ye ait.]

7439- Tirmizî şunu ilave etti:

Zührî dedi ki: Bana Ubeydullah bin Abdil-lah (b. Utbe) bildirdi: "İbn Mes'ûd, mushafla­rı Zeyd bin Sâbit'in yazmasını istemedi ve dedi ki: 'Ey müslümanlar topluluğu! Ben mus-hafları yazmaktan uzak tutuldum. Bu işin ba­sma, ben müslümanken henüz kâfir bir ada­mın sulbünde olan bir adam geçmiştir. -Bu­nunla Zeyd bin Sâbit'i kastediyor-"

Bu sebeple tbn Mes'ûd şöyle hitap etmiş­ti: 'Ey Irak ehli! Yanınızdaki mushafları giz­leyip onları saklı olarak bulundurun! Zira Al­lah buyuruyor ki: 'Kim hıyanet yaparsa, kıya­met gününde yaptığı hıyanetle gelir'." (Al-i İmrân, 161) Bunun üzerine Iraklılar (bu çağ­rıdan hoşlanmadıkları için) mushafları onun üzerine fırlattılar."

Zührî der ki: "Bana ulaştığına göre İbn Mes'ûd'un bu sözünü fazilet sahibi bazı saha-biler hoş karşılamadılar."

7440- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında, Kur'ân'ı hepsi de Ensâr'dan olan şu dört kişi cem' etti: 'Ubeyy bin Kâ'b, Muâz bin Cebel, Ebû Zeyd ve Zeyd bin Sabit.'

Dedim ki: 'Ey Enes! Ebû Zeyd kimdir?' 'Amcalanmdan biridir' dedi."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

7441- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öl­düğünde şu döıt kişiden başka Kur'ân'ı Ke-rim'i kimse cem'etmemişti: Ebu'd-Derdâ, Muâz bin Cebel, Zeyd bin Sâbiı ve Ebû Zeyd." Biz ise buna vâris olduk (hazin bulduk).

7442- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında el-Muhkem'i (hafızamda) topladım."

Saîd bin Cübeyr (İbn Abbâs'a): "el-Muh-kem nedir?" diye sordu.

İbn Abbâs şu cevap verdi: "(Hucurât sûre­sinden itibaren başlayan) el-Mufassal (bölü-mü)'dür." [Buhârî]

 

 

TAHRİC

==========================================

6703-Bu hadisi Ebû Dâvud (3652), Tirmizî (2952), Ebû Ya'lâ (1520) ve Taberânî (1672), Süheyl b. e. Hazm an Ebî İmrân el-Cûnî an Cündeb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Süheyl sebebiyle Tirmizî'ye göre isnâdı "garîb"tir.

6704-Bu hadisi Tirmizî (2950), Mahmûd b. Gaylân an Bişr b. es-Serî an Süfyân an Abdila'lâ an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6705-Heysemî, isnâdında isminden dolayı tanımadığı bir râvinin mevcut olduğunu söylemiştir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VI, 303).

6706-Bu hadisi Tirmizî (2906), Abd b. Humeyd an Hüseyn b. Alî el-Cu'fî an Hamzati'z-Zeyyât an Ebî'l-Muhtâr et-Tâ'î an İbn ahî'l-Hâris el-A'ver ani'l-Hâris senedi ile tahrîc etti ve "isnâdı mechûldür; el-Hâris hakkında olumsuz sözler sarfedilmiştir" dedi.

6707-Lafız bu haliyle Ebû Dâvud'a aittir. Diğerleri daha büyük bir metinle irâd ettiler. Bunu Müslim (zikr 38, s. 2074), Ebû Dâvud (1455), Tirmizî (2945) ve İbn Mâce (225), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6708-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 250, s. 552-3) ve Ebû Dâvud (1456), Mûsâ b. Alî b. Rebâh an ebîhî an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6710-Bu hadisi Tirmizî (2910), Muh. b. Beşşâr an Ebî Bekr el-Hanefî ani'd-Dahhâk b. Osmân an Eyyûb b. Mûsâ an Muh. b. Ka'b el-Kurazî an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6711-Bu hadisi Tirmizî (2911), Ah. b. Menî' an Ebî'n-Nadr an Bekr b. Huneys an Leys b. e. Süleym an Zeyd b. Artât an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6712-Bu hadisi Tirmizî (2948), Nasr b. Alî ani'l-Heysem b. er-Rebî' an Sâlih el-Mürrî an Katâde an Zürâre b. Evfâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "güçsüzdür, garîbtir" hükmü verdi.

6713-Bu hadisi Tirmizî (2926), Muh. b. İsm. an Şihâb b. Abbâd an Muh. b. el-Hasan b. e. Yezîd an Amr b. Kays an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6714-Bu hadisi Ebû Dâvud (1333), Tirmizî (2919) ve Nesâî (zekât 68, V, 80), Hâlid b. Ma'dân an Kesîr b. Murre an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, kendi isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü vermiştir.

6715-Bu hadisi Ebû Dâvud (1453), Ah. b. Amr b. es-Serh an İbn Vehb an Yahyâ b. Eyyûb an Zebbân b. Fâid an Sehl b. Muâz an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6716-Bu hadisi Tirmizî (2905), Alî b. Hucr an Hafs b. Sül. an Kesîr b. Zâdân an Âsım b. Damre an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdının sahîh olmadığını ve Hafs'ın zayıf bir râvi olduğunu söylemiştir.

6717-Bu hadisi Tirmizî (2915), iki tarikle Şu'be an Âsım b. Behdele an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti ve bunun, Ebû Hureyre sözü olmasının rivayet cihetinden daha doğru olduğunu söylemiştir.

6718-Bu hadisi Ebû Dâvud (1464), Tirmizî (2914) ve İbn Mâce (3780), es-Sevrî an Âsım b. ebî'n-Nücûd an Zir an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6719-Bu hadisi Ahmed (VI, 48, 94, 98, 110, 170, 192, 236, 266), Dârimî (II, 444), Buhârî (tevhîd 52, Vı, 80), Müslim (müsâfirîn 244, s. 549), Ebû Dâvud (1454), Tirmizî (2904) ve İbn Mâce (3779), Katâde an Zürâre b. Evfâ an Sa'd b. Hişâm an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6720-Bu hadisi Ebû Dâvud (4829), Müslim b. İbr. an Ebân an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti.

6721-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 269, s. 559), ez-Zührî an Âmir b. Vâsile asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6722-Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 21, VI, 108), Ebû Dâvud (1452), Tirmizî (2907) ve İbn Mâce (211), Alkame b. Mersed an Sa'd b. Ubeyde an Ebî Abdirrahman es-Sülemî an Osmân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6723-Bu hadisi Tirmizî (2913), Ah. b. Menî' an Cerîr an Kâbûs b. e. Zibyân an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6724-Bu hadisi Ebû Dâvud (1474), Muh. b. el-Alâ an İbn İdrîs an Yezîd b. e. Ziyâd an ësâ b. Fâid an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

6725-Bu hadisi Tirmizî (2917), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Ahmed ani's-Sevrî ani'l-A'meş an Hayseme ani'l-Hasan an İmrân senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

6726-Bu hadisi Tirmizî (2918), Muh. b. İsmaîl el-Vâsıtî an Vekî' an Ebî Ferve Yezîd b. Sinân an ebî'l-Mübârek an Suheyb senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

6727-Bu hadisi Buhârî (cihâd 129/1-2, IV, 15), Müslim (imâret 92-4, s. 1490-1), Mâlik (cihâd 7, s. 446), Ebû Dâvud (2610) ve İbn Mâce (2879), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6728-Bu hadisi Ahmed (IV, 151, 155), İbn Lehî'a an Mişrah an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İbn Lehî'a hakkında ihtilâf olan bir râvidir.

6729-İsnâdında yer alan Yezîd er-Rakkâşî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 158).

6730-Bu hadisi Bezzâr (2337), Ziyâd b. Yahyâ an Abdila'lâ b. Abdila'lâ an Muh. b. İshâk an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6731-Bu hadisi Ahmed (II, 341), Ebû Saîd Mevlâ Benî Hâşim an Abbâd b. Meysere ani'l-Hasani'l-Basrî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Abbâd b. Meysere nedeniyle isnâdı zayıftır.

6732-Bu hadisi Taberânî, Muh. b. Ubeyd an ebîhî an ceddihî an Hafs b. Meysere an Zeyd b. Eslem an ebîhî an Ömer senedi ile tahrîc etti.

Zehebî, bu hadis hakkında "batıl bir haber" demiştir (Mîzân III, 639).

6733-Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 15, VI, 106), Leys b. Sa'd an Yezîd b. el-Hâd an Muh. b. İbr. an Üseyd "muallak" senedi ile tahrîc etmiştir.

6734-Müslim (müsâfirîn 242, s. 548), bunu Ya'kb b. İbr. an ebîhî an Yezîd b. el-Hâd an Abdillah b. Habbâb an Ebî Saîd el-Hudrî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6735-Bu hadisi Buhârî (tefsîr 1/1, V, 146; fadâilu'l-Kur'ân 9/1, VI, 103), Ebû Dâvud (1458) ve Nesâî (iftitâh 26, II, 139), Şu'be an Hubeyb. b. Abdirrahman an Hafs b. Âsım an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler

6736-Bu hadisi Mâlik (salât no. 37, s. 83), ani'l-Alâ b. Abdirrahman b. Ya'kb an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

6737-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1457) ve Tirmizî (3124), İbn e. Zi'b ani'l-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6738-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 254, s. 554) ve Nesâî (iftitâh 25, II, 138), Ebû'l-Ahvas an Ammâr b. Ruzayk an Abdillah b. ësâ an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6739-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 252, s. 553), Muâviye b. Sellâm an Zeyd an Ebî Sellâm an Ebî Umâme asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6741-Bu hadisi Tirmizî (2876), el-Hasan b. Alî el-Hulvânî an Ebî Usâme an Abdilhamîd b. Ca'fer an Saîd el-Makburî an Atâ mevlâ Ebî Ahmed an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

6742-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 212, s. 539) ve Tirmizî (2877), Süheyl b. e. Sâlih an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6743-Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 10, VI, 104), Müslim (müsâfirîn 255-6, s. 554-5), Ebû Dâvud (1397), Tirmizî (2881) ve İbn Mâce (1369), İbr. en-Nehaî an Abdirrahman b. Yezîd an Ebî Mes'ûd el-Bedrî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6744-Bu hadisi Tirmizî (2878), Mahmûd b. Gaylân an Hüseyn el-Cu'fî an Zâide an Hakîm b. Cübeyr an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve Hakîm nedeniyle isnâdına "garîb" hükmü verdi.

6745-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 258, s. 556) ve Ebû Dâvud (1460), Abdula'lâ b. Abdila'lâ an Saîd el-Cüreyrî an Ebî's-Selîl an Abdillah b. Rebâh an Ubeyy asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6746-Bu hadisi Buhârî (vekâlet 10, III, 63-4), Osmân b. el-Heysem an Avf an Muh. b. Sîrîn an Ebî Hureyre "muallak" senedi ile tahrîc etti.

6747-Bu hadisi Tirmizî (2880), Muh. b. Beşşâr an Ebî Ahmed ani's-Sevrî an İbn e. Leylâ' an ahîhî ësâ an Abdirrahman b. e. Leylâ an Ebî Eyyûb senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6748-6749-6750-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 257, s. 555), Ebû Dâvud (4323) ve Tirmizî (2886), Katâde an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Ma'dân b. e. Talha an Ebî'd-Derdâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6751-Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 11, VI, 104), Müslim (müsâfirîn 240-1, s. 547-8) ve Tirmizî (2886), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6752-Bu hadisi Tirmizî (2887), Humeyd b. Abdirrahman er-Râsî ani'l-Hasan b. Sâlih an Hârûn Ebî Muh. an Mukâtil b. Hayyân an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti ve senedi hakkında "garîb" hükmü verdi.

6753-Bu mürsel hadisi Dârimî (II, 457), el-Velîd b. Şücâ' an ebîhî an Ziyâd b. Hayseme an Muh. b. Hucâde an Atâ senedi ile tahrîc etti.

6754-Bu hadisi Tirmizî (2888), Süfyân b. Vekî' an Zeyd b. Hubâb an Ömer b. ebî Has'am an Yahyâ b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve İbn Has'am sebebiyle isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6756-Bu hadisi Tirmizî (2922), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Ah. ez-Zübeyrî an Hâlid b. Tahmân an Nâfi' b. e. Nâfi' an Ma'kil senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6757-Bu hadisi Ebû Dâvud (1400) ve Tirmizî (2891), Şu'be an Katâde an Abbâs el-Cüşemî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen" hükmü verdi.

6758-Bu hadisi Tirmizî (2890), Muh. b. Abdilmelik b. ebî'ş-Şevârib an Yahyâ b. Amr b. Mâlik an ebîhî an Ebî'l-Cevzâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6759-Bu hadisi Ebû Dâvud (1399), Abdullah b. Yezîd an Saîd b. e. Eyyûb an Ayyâş b. Abbâs el-Kutebânî an ësâ b. Hilâl an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6760-Bu hadisi Mâlik (Kur'ân 17, s. 208), Ahmed (III, 23, 35, 43), Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 13, VI, 105; eymân 3, VII, 221; tevhîd 1, VIII, 164), Ebû Dâvud (1461), Nesâî (iftitâh 69, II, 171), Mâlik an Abdirrahman b. Abdillah b. Abdirrahman b. e. Sa'sa'a an ebîhî an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6761-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 261, s. 557) ve Tirmizî (2900), Yahyâ b. Saîd an Yezîd b. Keysân an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6762-Bu hadisi Tirmizî (2898), Muh. b. Merzk an Hâtim b. Meymûn an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6763-Bu hadisi Dârimî (II, 459), Abdullah b. Yezîd an Hayve an Ebî Ukayl an Saîd b. el-Müseyyeb senedi ile tahrîc etti.

6764-Bu hadisi Mâlik (kur'ân 18, s. 208), Ahmed (II, 302), Tirmizî (2897) ve Nesâî (iftitâh 69/2, II, 171), Mâlik an Ubeydillah b. Abdirrahman an Ubeyd mevlâ âli Zeyd b. el-Hattâb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6765-6766-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 264-5, s. 558), Tirmizî (2902, 3367) ve Nesâî (istîaze 1, VIV, 251), Kays b. e. Hâzım an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Müslim'e aittir.

Ebû Dâvud (1462) ve Nesâî (istiâze 1, VIII, 252), İbn Vehb an Muâviye b. Sâlih ani'l-Alâ b. el-Hâris ani'l-Kâsım mevlâ Muâviye an Ukbe asl-ı senedi daha uzun bir metinle;

Yine Ebû Dâvud (1463) ve Nesâî (istiâze 1, VIII, 253), Saîd el-Makburî an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6767-6768-Tirmizî ilk rivayeti (2895), Ukbe b. Mükerrem an İbn e. Füdeyk an Seleme b. Verdân an Enes senedi ile; ikincisini ise (2893), Muh. b. Mûsâ el-Haraşî ani'l-Hasan b. Selm an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

İlk tarik için "hasen"; ikincisi için "garîb" hükmü verdi.

6769-Bu hadisi Tirmizî (2879), Yahyâ b. el-Muğîre an İbn e. Füdeyk an Abdirrahman b. e. Bekr an Zürâre b. Mus'ab an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6770-Bu hadisi Tirmizî (3333), Abbâs b. Abdilazîm an Abdirrezzâk an Abdillah b. Bahîr an Abdirrahman b. Yezîd es-San'ânî an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6771-Bu hadisi Tirmizî, iki ayrı yerde (2892, 3404), Ebû'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile; Tâvus'un sözünü ise Hüreym an Fudayl an Leys an Tâvus senedi ile tahrîc etti.

Bu rivayet el-Hâkim'in "Sahîhayn'ın şartlarınca sahîh" hükmünü verdiği bir hadis olmasına karşılık, el-Beğâvî isnâdı hakkında "garîb", el-Münâvî ise "muzdarib" hükmü vermişlerdir.

6772-Bu mevkûf hadisi Mâlik (kur'ân 19, s. 209), ani'z-Zührî an Humeyd senedi ile tahrîc etti.

6773-Bu hadisi Ahmed (IV, 107), et-Tayâlisî an İmrân el-Kattân an Katâde an Ebî'l-Melîh el-Hüzelî an Vâsile senedi ile tahrîc etti.

Râvi İmrân, ihtilâflı bir râvidir.

6774-İsnâdında Leys b. e. Süleym yer almıştır. ‚oğunluk tarafından zayıf addedilmesine karşılık hadisine itibar edilmiştir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 158).

6775-İsnâdında yer alan Ebû Saîd b. Avn'ı, Yahyâ b. Maîn bir rivayette tevsîk etmiş, bir başkasında ise zayıf addetmiştir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 165).

6776-Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin mevcudiyetine dikkat çekmiştir (Mecma‘ VII, 166).

6777-Râvileri Sahîh ricâlindendir (Memca' VI, 311).

6778-Râvilerinden el-Velîd b. el-Velîd, Ebû Hâtim ve İbn Hibbân'a göre güvenilir; çoğunluğa göre zayıftır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 311).

6779-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 5, V, 148), Müslim (tefsîr 1, s. 2312) ve Tirmizî (2959), Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6780-Râvilerinden Abbâd b. Mansûr zayıftır, diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 314).

6781-Heysemî, isnâdı hakkında hiçbir şey söylememiştir (Mecma‘ VI, 314).

6782-Bu hadisi Tirmizî (345, 2957), Mahmûd b. Gaylân an Vekî' an Eş'as es-Semmân an Âsım b. Ubeydillah an Abdillah b. Âmir b. Rebîa an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdının "garîb" olduğuna hükmetti.

6783-Râvileri, Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VI, 316).

6784-6785-6786-Bu hadisi Buhârî (îmân 30, I, 15; salât 31/1, I, 104; tefsîr Bakara 12, V, 150-1; 18, V, 152), Müslim (mesâcid 11, s. 374), Tirmizî (2962) ve Nesâî (kıble 1, II, 60; salât 22, I, 242), Ebî İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk iki lafız: Buhârî, imân 30; üçüncü lafız: salât 21, I, 104.

6787-Bu hadisi Müslim (mesâcid 15, s. 375) ve Ebû Dâvud (1945), Hammâd b. Seleme an Sâbit (ve Humeyd) an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6788-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 13, V, 151; enbiyâ 3, IV, 105; i'tisâm 19, VIII, 156), Tirmizî (2961) ve İbn Mâce (4284), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6789-Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ VI, 317).

6790-6791-Bu hadisi Buhârî (hacc 79, II, 169-79; ilk lafız buraya ait; ümre 10, II, 202-3; tefsîr Bakara 21, V, 153), Müslim (hacc 260-3, s. 928-30, ikinci lafız buraya ait), Ebû Dâvud (3901), Tirmizî (2965), Nesâî (menâsık 168, V, 238-9) ve Mâlik (hacc 129, s. 373), Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6792-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 23, V, 154) ve Nesâî (kasâme 27, VIII, 36-7), Süfyân an Amr b. Dînâr an Mücâhid an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6793-6794-Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 25/1-2, V, 155) ve Nesâî (siyâm 63, IV, 190-1), Amr b. Dînâr an Atâ' an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;

Ebû Dâvud ise (2316), Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs ve (2318), Katâde an Urve an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs tarikleri ile tahrîc ettiler.

6795-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 26, V, 155), Müslim (siyâm 149-50- s. 802), Ebû Dâvud (2315), Tirmizî (798) ve Nesâî (siyâm 63/1, IV, 190), Amr b. el-Hâris an Bukeyr b. Abdillah an Yezîd mevlâ Seleme an Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6796-Bu hadisi Ebû Dâvud (1479), Tirmizî (2969, 3372) ve İbn Mâce (3828), Zerr an Yusey' el-Hadremî ani'n-Nu'mân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir.

6797-Bu hadisi Ebû Dâvud (2313), Ah. b. Muh. b. Şebbye an Alî b. Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6798-Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (savm 15, II, 230-1), Ebû Dâvud (2314), Tirmizî (2968) ve Nesâî (siyâm 29, IV, 147-8), İsrâîl b. Yûnus an Ebî İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6799-Bu hadisi Buhârî (savm 16/2, II, 231; tefsîr Bakara 28/3, V, 156) ve Müslim (siyâm 34-5, s. 767), Ebû Hâzım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6800-6801-6802-Bu hadisi Buhârî (savm 16/1, II, 231; ilk lafız; tefsîr Bakara 28/1-2, V, 156, ikinci ve üçüncü lafızlar), Müslim (siyâm 33, s. 766-7), Ebû Dâvud (2349), Tirmizî (2970-1) ve Nesâî (siyâm 29/2, IV, 148), eş-Şa'bî an Adî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6803-Bu hadisi Buhârî (ümre 18, II, 205; tefsîr Bakara 29, V, 156-7, lafız buraya ait) ve Müslim (tefsîr 23, s. 2319), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6804-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 31, VI, 158), İshâk ani'n-Nadr an Şu'be ani'l-A'meş an Ebî Vâil an Huzeyfe senedi ile tahrîc etti.

6805-Bunu Taberânî, aynı zamanda M. el-Evsat'ında da irâd etmiştir. Heysemî'ye göre her iki isnâdın da râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VI, 317).

6806-Bu hadisi Ebû Dâvud (2512) ve Tirmizî (2972), Yezîd b. e. Habîb an Eslem asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6807-Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (hacc 150, II, 197; buyû‘ 1/4, III, 4), Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile yaklaşık lafızla Ebû Dâvud (1734), Ubeyd b. Umeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6808-Bu hadisi Buhârî (hacc 6, II, 141-2) ve Ebû Dâvud (1730), Şebâbe an Verkâ' an Amr b. Dînâr an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6809-Bu hadisi Ebû Dâvud (1733), Müsedded an Abdilvâhid b. Ziyâd ani'l-Alâ b. el-Müseyyeb an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti.

Ebû Umâme, güvenilir bir râvidir.

6810-Heysemî'ye göre Ebû Ya'lâ'nın râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VI, 318).

6811-Bu hadisi Ebû Dâvud (2871) ve Nesâî (vasâyâ 11/3, VI, 256-7), Atâ b. es-Saîb an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Ebû Dâvud'undur.

6812-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 39, V, 160), Abdussamed an ebîhî an Eyyûb an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

6814-Râvilerinden birisi Alî b. Saîd b. Beşîr'i, hâfız olmakla birlikte, Dârekutnî zayıf addetmiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Vı, 319).

6815-Râvilerinden Ya'kb b. Humeyd b. Kâsib, hakkında ihtilâf olan birisidir. İbn Hibbân onu tevsîk etmiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir.

6816-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 39/2, V, 160), Müslim (nikâh 117-8, s. 1058), Ebû Dâvud (2163) ve Tirmizî (2982), Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6817-Bu hadisi Tirmizî (2980), Abd b. Humeyd ani'l-Hasan b. Mûsâ an Ya'kb b. Abdillah el-Eş'arî an Ca'fer b. ebî'l-Muğîre an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6818-Bu hadisi Ebû Dâvud (2164), Abdülazîz b. Yahyâ an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Ebân b. Sâlih an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6819-Bu hadisi Ebû Dâvud (2195) ve Nesâî (talâk 75, Vı, 212), Alî b. el-Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Alî b. el-Hüseyn hakkında olumsuz sözler sarfedilmiştir.

6820-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 40, V, 160), Ebû Dâvud (2087) ve Tirmizî (2981), el-Hasan an Ma'kil asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6821-Bu hadisi Buhârî (nikâh 34, Vı, 131), Talk b. Gannâm an Zâide an Mansûr an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6822-6823-6824-Bu hadis, Hz. Ali'den Abîde, Yahyâ b. el-Cezzâr, Şüteyr b. Şekel gibi bir çok râvi tarafından rivayet edilmiştir. Bunu Buhârî (cihâd 98/1, III, 233; tefsîr Bakara 42/1-2, V, 162; da'vât 58/5, VII, 165), Müslim (mesâcid 202-205, s. 436-7), Ebû Dâvud (409), Tirmizî (2984), Nesâî (salât 14, I, 236) ve İbn Mâce (684) tahrîc ettiler.

6825-Bu hadisi Müslim (mesâcid 206, s. 437), Avn b. Sellâm an Muh. b. Talha an Zubeyd an Murre an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

6826-Bu hadisi Mâlik (salâtu'l-cemâat 25, s. 138), Ahmed (VI, 73, 178), Müslim (mesâcid 207, s. 437), Ebû Dâvud (410), Tirmizî (2982), Nesâî (salât 14/1, I, 236), Mâlik an Zeyd b. Eslem ani'l-Ka'kâ' b. Hakîm an Ebî Yûnus asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6827-Mâlik (salâtu'l-cemâat 26, s. 139), an Zeyd b. Eslem an Amr b. Râfi' asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6828-Şakîk b. Ukbe ani'l-Berâ asl-ı senedi ile Müslim (mesâcid 208, s. 438) tahrîc etmiştir.

6829-Muvattâ, salâtu'l-cemâat 28, s. 137.

3830-Bu hadisi Mâlik (salâtu'l-cemâat 27, s. 139), an Dâvud b. el-Husayn an İbn Yerb' el-Mahzûmî an Zeyd senedi ile; Ebû Dâvud (411), Muh. b. el-Müsennâ an Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Amr b. e. Hakîm ani'z-Zeberkân an Urve an Zeyd senedi ile ve Tirmizî (182), isnâdsız olarak tahrîc ettiler.

6831-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 45, V, 163), Abdullah b. ebî'l-Esved an Humeyd b. el-Esved ve Yezîd b. Zürey' an Habîb b. eş-Şehîd an İbn e. Müleyke an İbni'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

6832-Bu hadisi Ebû Dâvud (2682), Şu'be an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6833-Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 11, IV, 119; tefsîr Yûsuf 5, V, 217; ta'bîr 9/2, VIII, 71), Müslim (îmân 238, s. 133-4; fadâil 152, s. 1839), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb ve Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Tirmizî (3116), Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre tarikiyle tahrîc ettiler.

6834-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 47, V, 163), İbrâhîm an Hişâm an İbn Cüreyc an Abdillah b. e. Müleyke an Ubeyd b. Umeyr senedi ile tahrîc etti.

6835-Bu hadisi Tirmizî (2987), Abdullah b. Abdirrahman an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâîl ani's-Süddî an Ebî Mâlik ani'l-Berâ senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

6836-Bu hadisi Tirmizî (2988), Hennâd an Ebî'l-Ahvas an Atâ b. es-Sâib an Murreti'l-Hemedânî an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb" hükmü verdi.

6837-Râvilerinden Abdülvâhid b. Mücâhid zayıf bir râvidir (Mecma‘ VI, 324).

6838-Bu mevkûf hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 54-5, V, 165), Şu'be an Hâlid el-Hazzâ' an Mervân el-Asfar an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6839-Bu hadisi Müslim (îmân 199, s. 115-6), Yezîd b. Zurey' an Revh b. el-Kâsım ani'l-AIâ an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6840-Bu hadisi Ahmed (II, 393, 481, 491, 425, 474), Buhârî (ıtk 6, III, 119; talâk 11, VI, 169; eymân 15, VII, 225), Müslim (imân 201-2, s. 116), Ebû Dâvud (2209), Tirmizî (1183), Nesâî (talâk 22, VI, 136), İbn Mâce (2040, 2044), Katâde an Zürâre b. Evfâ an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6841-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Âl-i İmrân 1, V, 166), Müslim (ilm 1, s. 2053), Ebû Dâvud (4598) ve Tirmizî (2993), İbn e. Müleyke ani'l-Kâsım b. Muh. an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6842-Râvilerinden Abdullah b. Yezîd zayıf bir râvidir (Mecma‘ VI, 324).

6843-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Hâmîm es-Secde 1, VI, 35-6), Yûsuf b. Adî an Ubeydillah b. Amr an Zeyd b. ebî Üneyse ani'l-Minhâl an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6844-Bu hadisi Ebû Dâvud (3001), Musarrif b. Amr an Yûnus b. Bukeyr an Muh. b. İshâk an Muh. b. e. Muh. mevlâ Zeyd b. Sâbit an Saîd b. Cübeyr ve İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

İbn İshâk, tahdîs sîgası ile rivayette bulunmuştur.

6845-Râvilerinden Ömer b. el-Muhtâr zayıftır (Mecma‘ Vı, 326).

6846-Bu hadisi Tirmizî (2995), es-Sevrî an ebîhî an Ebî'd-Duhâ an Mesrk an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6847-Sahîh-i Buhârî, enbiyâ 44, IV, 138.

6848-Sahîh-i Buhârî, salât 74, I, 118.

6849-Sahîh-i Buhârî, şehâdât 30, III, 163-4.

6850-Bu hadisi Nesâî (tahrîmu'd-dem 15/1, VII, 107), Muh. b. Abdillah b. Bezî' an Yezîd b. Zurey' an Dâvud an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6851-Heysemî, isnâdında durumunu bilmediği bir râvinin olduğunu söylemiştir (Mecma‘ VI, 326).

6852-Taberânî, bunu iki isnâdla tahrîc etmiştir ki, birinin râvileri Sahîh ricâlindendir, öteki senedi ise zayıftır (Mecma‘ VI, 326).

6853-Bu hadisi Tirmizî (3000), Ebû Kureyb an Vekî' ani'r-Rebî' b. Sabîh ve Hammâd b. Seleme an Ebî Gâlib senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında hasen hükmü verdi.

6854-Bu hadisi Tirmizî (3001) ve İbn Mâce (4288), Behz b. Hakîm an ebîhî an ceddihî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı Tirmizî'ye göre hasendir.

6855-Bu hadisi Ahmed (I, 273, 319, 354), İsrâîl an Simâk b. Harb an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlinden teşekkül etmiştir.

6856-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 327).

6857-Heysemî'ye göre isnâdı "ceyyid"dir (Mecma‘, VI, 327).

6858-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 18/1, V, 31-2; tefsîr Âl-i İmrân 8, V, 170-1) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 171, s. 1948), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6859-Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Vı, 327).

6860-Buhârî bu lafzı (mağâzî 21/2, V, 35-6), an Hanzale b. e. Süfyân an Sâlim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî muallak senedi ile tahrîc etti.

6861-Bu hadisi Tirmizî (3004), Selm b. Cünâde an Ah. b. Beşîr an Ömer b. Hamza an Sâlim an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

Yaklaşık mânâsıyla bunu Nesâî (tatbîk 31, II, 203), İsh. b. İbr. an Abdirrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an Sâlim an ebîhî senediyle tahrîc etti.

6862-Bu hadisi Ahmed (I, 463), daha uzun bir metinle Affân an Hammâd b. Seleme an Atâ b. es-Sâib ani'ş-Şa'bî an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre Taberânî râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 328).

6863-Bu hadisi Ebû Dâvud (3971) ve Tirmizî (3009), Kuteybe an Abdilvâhid b. Ziyâd an Husayf an Miksem an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6864-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Âl-i İmrân 13, V, 172), Ah. b. Yûnus an Ebî Bekr an Ebî Husayn an Ebî'd-Duhâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6865-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Âl-i İmrân 16, V, 174) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 7, s. 2142), İbn e. Meryem an Muh. b. Ca'fer an Zeyd b. Eslem an Atâ b. Yesâr an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6866-Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Âl-i İmrân 16, V, 174), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 8, s. 2143) ve Tirmizî (3014), el-Haccâc b. Muh. an İbn Cüreyc an İbn e. Müleyke an Humeyd b. Abdirrahman asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6868-Bu hadisi Tirmizî (3023), İbn e. Ömer an Süfyân an Amr b. Dînâr an raculin min veledi Ümmi Seleme an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti.

6869-6870-İlk lafız Buhârî'nin, ikinci ise Müslim'indir.

Bu hadisi Buhârî (nikâh 1/2, VI, 116; 16, VI, 123, ilk lafız buraya ait; 37/1, VI, 134; hiyel 8, VIII, 62; tefsîr Nisâ 1/1-2, V, 176), Müslim (tefsîr 6, s. 2313, ikinci lafız buraya ait; tefsîr 7-9, s. 2314-5), Ebû Dâvud (2068) ve Nesâî (nikâh 66, VI, 115-6), Hişâm b. Urve ve Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6871-Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 95/3, III, 36-7; tefsîr Nisâ 2, V, 177) ve Müslim (tefsîr 10, s. 2315), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6872-Bu hadisi Buhârî (vasâyâ 18, III, 192-3, lafız buraya ait; tefsîr Nisâ 3, V, 177), Saîd b. Cübeyr ve İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6873-6877-Bu hadisi Buhârî (vudû' 44, I, 56; mardâ 5, VII, 4; 21, VII, 11; farâîd 1, VIII, 2; 13, VIII, 7, ; tefsîr Nisâ 4, V, 177-8; i'tisâm 8, VIII, 148), Müslim (farâid 5-8, s. 1234), Ebû Dâvud (2886, 2887), Tirmizî (2097, 3015) ve İbn Mâce (2728), Muh. b. el-Münkedir ve Ebû'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk lafız Ebû Dâvud'a aittir.

6878-6879-Bu hadisi Ebû Dâvud (2891-2), Tirmizî (2092) ve İbn Mâce (2720), Abdullah b. Muh. b. Akîl an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir.

6880-Güvenilir bir râvi olan Mersî b. İshâk el-Ensârî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 2).

6881-Bu hadisi Müslim (hudûd 12-3, s. 1316-7), Ebû Dâvud (4415) ve Tirmizî (1434), el-Hasan an Hittân b. Abdillah an Ubâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6882-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 6, V, 178) ve Ebû Dâvud (2089), Esbât b. Muh. ani'ş-Şeybânî an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6883-Ebû Dâvud (2090), bunu Ah. b. Muh. b. Sâbit an Ali b. Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6884-Bu hadisi Ebû Dâvud (3753), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Alî b. Hüseyn ... yukarıdaki senedin aynısı ile tahrîc etti.

6885-Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ VII, 3).

6886-Bu hadisi Tirmizî (3022), İbn e. Ömer an Süfyân an İbn e. Necîh an Mücâhid an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti.

6887-Bu hadisi Buhârî (kefâlet 2, III, 57; tefsîr Nisâ 7) ve Ebû Dâvud (2921), Ebû Usâme an İdrîs b. Yezîd an Talha b. Musarrif an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6888-Bu hadisi Ebû Dâvud (2922), Muh. b. Seleme an İbn İshâk an Dâvud b. el-Husayn asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6889-Muvattâ, talâk 72, s. 584.

6890-Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 56, s. 2162), Yezîd b. Harn an Hemmâm b. Yahyâ an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6891-Bu hadisi Ebû Dâvud (3671) ve Tirmizî (3026), Atâ b. es-Sâib an Ebî Abdirrahman es-Sülemî an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6892-Bu hadisi Tirmizî (3037), Hallâd b. Eslem ani'n-Nadr b. Şümeyl an İsrâîl an Süveyr b. e. Fâhite an ebîhî an Ali senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6893-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 11, V, 180), Müslim (imâret 31, s. 1465), Ebû Dâvud (2624), Tirmizî (1672) ve Nesâî (bey'at 28, VII, 154-5), İbn Cüreyc an Ya'lâ b. Müslim an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6894-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 14/1, V, 181), Abdullah b. Muh. an Süfyân an Ubeydillah an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6895-Bu hadisi Nesâî (cihâd 1, VI, 3), Muh. b. Alî b. el-Hasan an ebîhî ani'l-Hüseyn b. Vâkıd an Amr b. Dînâr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6896-Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 6).

6897-Güvenilir bir râvi olan Abdullah b. İmrân el-Âbidî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 7).

6898-Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 7).

6899-6900-6901-Bu hadisi Ebû Dâvud (4272) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 87), Hammâd b. Seleme an Abdirrahman b. İshâk an Ebî'z-Zinâd an Mücâlid b. Avf an Hârice b. Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İlk lafız Ebû Dâvud'a aittir. Diğer lafızlar Nesâî'ye ait olup aynı yerde iki ayrı tarikten Ebû'z-Zinâd an Hârice asl-ı senedi ile tahrîc etmiştir.

6902-6903-Her iki lafız da Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 29, IV, 239; tefsîr Nisâ 16, V, 182; tefsîr Furkân 2/2-4, 3, 4, VI, 15), Müslim (tefsîr 16-21, s. 2317-8), Ebû Dâvud (4273-5) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem VII, 85-6), Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile muhtelif metinlerle tahrîc ettiler.

6904-Bu hadisi Tirmizî (3029) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 87), Şebâbe b. Sevvâr an Verkâ b. Saîd an Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6905-Bu hadisi Ebû Dâvud (4276), Ah. b. Yûnus an Ebî Şihâb an Süleymân et-Teymî an Ebî Miclez senedi ile tahrîc etti.

6906-Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 17, V, 182), Müslim (tefsîr 22, s. 2319) ve Ebû Dâvud (3974), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6907-6908-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 18/4, V, 183) ve Tirmizî (3032), İbn Cüreyc an Abdilkerîm an Miksem mevlâ Abdillah b. el-Hâris an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6909-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 19, V, 183; fiten 12, VIII, 93), Abdullah b. Yezîd an Hayve an Muh. b. Abdirrahman senedi ile tahrîc etti.

6910-Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 10).

6911-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 4, 478-9), Ebû Dâvud (199), Tirmizî (3034) ve Nesâî (taksîru's-salât 1, III, 116), İbn Cüreyc an Abdirrahman b. Abdillah b. e. Ammâr an Abdillah b. Bâbeyh an Ya'lâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6912-Bu hadisi Tirmizî (3036), Ebû Müslim el-Harrânî an Muh. b. Seleme el-Harrânî an Muh. b. İshâk an Âsım b. Ömer b. Katâde an ebîhî an ceddihî Katâde senedi ile tahrîc ve etti isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6913-Bu hadisi Müslim (birr ve's-sıla 52/2, s. 1993) ve Tirmizî (3038), Süfyân b. Uyeyne an İbn Muhaysın an Muh. b. Kays b. Mahrame an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6914-Bu hadisi Tirmizî (3039), Revh b. Ubâde an Mûsâ b. Ubeyde an Mevlâ İbn Sebbâ' an İbn Ömer an Ebî Bekr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Mûsâ'yı zayıf addetti.

6915-Bu hadisi Tirmizî (2991), Abd b. Humeyd ani'l-Hasan b. Mûsâ ve Revh b. Ubâde an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Ümeyye an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6916-Bu hadisi Tirmizî (3040), Muh. b. el-Müsennâ an Ebî Dâvud an Sül. b. Muâz an Simâk an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6917-Bu hadisi Ahmed (II, 176), Hasan an İbn Lehîa an Huyey b. Abdillah an Ebî Abdirrahman el-Hubelî an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

İbn Lehî'a, hadisi hasen kabul edilen bir râvidir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir.

6918-Bu hadisi Buhârî (îmân 33, I, 16; mağâzî 77, V, 127; tefsîr Mâide 2, V, 186), Müslim (tefsîr 3-5, s. 2312-3), Tirmizî (3043) ve Nesâî (îmân 18, VIII, 114; hacc 194, V, 251), Kays b. Müslim an Târik b. Şihâb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6919-Bu hadisi Tirmizî (3044), Abd b. Humeyd an Yezîd b. Hârûn an Hammâd b. Seleme an Ammâr b. e. Ammâr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb" hükmü verdi.

6920-Bu hadisi Ebû Dâvud (4372) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 9, VII, 101), Alî b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Ebû Dâvud'undur.

6921-Bu hadisi Müslim (hudûd 28, s. 1327) ve Ebû Dâvud (4447-8), el-A'meş an Abdillah b. Murre ani'-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6922-Bu hadisi Ebû Dâvud (4494) ve Nesâî (kasâme 8, VIII, 18), Ubeydullah b. Mûsâ an Alî b. Sâlih an Simâk b. Harb an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6923-Bu hadisi Ebû Dâvud (3590), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Ali b. Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6924-Lafız Ebû Dâvud'a aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (3591) ve Nesâî (kasâme 9, VIII, 19), Muh. b. İsh. an Dâvud b. el-Husayn an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6925-İsnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ VII, 16).

6926-Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin mevcut olduğunu söylemiştir (Mecma‘ VII, 17).

6927-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 17).

6928-Bu hadisi Tirmizî (3046), Abd b. Humeyd an Müslim b. İbr. ani'l-Hâris b. Ubeyd an Saîd el-Cüreyrî an Abdillah b. Şakîk an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6929-Bu hadisi Tirmizî (3054), Amr el-Fellâs an Ebî Âsım an Osmân b. Sa'd an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6930-Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 109, s. 1910) ve Tirmizî (3053), el-A'meş an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6931-Bu hadisi Tirmizî (3052), Abd b. Humeyd an Abdilazîz b. e. Rizme an İsrâîl an Simâk an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6932-Bu hadisi Ebû Dâvud (3670), Tirmizî (3049) ve Nesâî (eşribe 1, VIII, 286-7), İsrâîl an Ebî İshâk an Amr b. Şurahbîl an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6933-6934-Lafız Müslim'e (no. 136) aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Mâide 12/1, V, 190; i'tisâm 3/4, VIII, 143), Müslim (fadâil 134-5, s. 1832) ve Tirmizî (3056), Şu'be an Mûsâ b. Enes an Enes asl-ı senedi ile;

Buhârî (i'tisâm 3/3, VIII, 143) ve Müslim (fadâil 136, s. 1832-3), ez-Zührî an Enes asl-ı senedi ile;

Müslim (fadâil 137, s . 1834), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6935-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Mâide 12/2, V, 190), el-Fadl b. Sehl an Ebî'n-Nadr an Ebî Hayseme an Ebî'l-Cüveyriye an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6936-6937-Bu hadisi Buhârî (menâkıb 10, IV, 160; tefsîr Mâide 13, V, 191 lafız buraya ait) ve Müslim (cennet 51, s. 2192), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb asl-ı senedi ile;

Müstakil olarak ikinci rivayeti Buhârî (menâlab 9, IV, 160) ve Müslim (cennet 50, s. 2191), Ebû Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6938-Bu hadisi Buhârî (vasâyâ 35, III, 198-9), Tirmizî (3060) ve Ebû Dâvud (3606), Yahyâ b. Âdem an İbn e. Zâide an Muh. b. ebî'l-Kâsım an Abdilmelik b. Saîd b. Cübeyr an ebîhî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6939-Bu hadisi Tirmizî (3059), el-Hasan b. Ah. el-Harrânî an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Ebî'n-Nadr an Bâzân mevlâ Ümmi Hânî an İbn Abbâs an Temîm senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb hadistir, isnâdı sahîh değildir" hükmü verdi.

Râvi Ebû'n-Nadr'ın zayıf râvi el-Kelbî olduğu zannedilmektedir.

6940-Bu hadisi Tirmizî (3061), el-Hasan b. Kazaa an Süfyân b. Habîb an Saîd an Katâde an Hilâs b. Amr an Ammâr senedi ile tahrîc etti ve hadisin başka tarikle Ammâr'ın sözü olarak geldiğini, neticede hadisin "merfû" bir aslının olduğunun kesinleşmediğini söyler.

6941- Râvilerinden Şehr b. Havşeb, ihtilaflı bir râvidir (Mecma‘ VII, 20).

6942- Ömer hadisinde râvi Yûsuf b. Atiyye es-Saffâr zayıftır.

Enes hadisini ise Taberânî, Muh. b. Abdillah b. İrs an Ah. b. Muh. b. e. Bekr es-Sâlimî kanalıyla rivayette bulunmuştur ki, el-Heysemî bu iki râviyi tanımadığını diğer râvilerin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ VII, 20).

6943- Râvilerinden Kays b. er-Rebî' ihtilaflı bir râvidir. Diğerleri ise güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 20).

6944- Bu hadisi Tirmizî (3064), Ebû Kureyb an Muâviye b. Hişâm an Süfyân an Ebî İshâk an Nâciye b. Ka'b an Alî senedi ile tahrîc etti, daha sonra bir sened daha sevkederek Ali'yi zikretmeden Nâciye'nin mürseli olarak sevketti ve "sâhîh" olan da budur, dedi.

6945- Râvilerinden Bişr b. Umâre zayıftır (Mecma‘ VII, 20).

6946- Bu hadisi Ahmed (IV, 145), Yahyâ b. Gaylân an Rişdîn b. Sa'd an Harmele b. İmrân et-Tüceybî an Ukbe b. Müslim an Ukbe b. Âmir senedi ile tahrîc etti.

6947- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe no. 46, s. 1878), İbn e. Şeybe an Muh. b. Abdillah el-Esedî an İsrâîl ani'l-Mikdâm b. Şüreyh an ebîhî an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

6948- Bu hadisi Tirmizî (3066), el-Hasan b. Arafe an İsm. b. Ayyâş an Ebî Bekr b. e. Meryem an Râşid b. Sa'd an Sa'd senedi ile tahrîz etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6949- Bu hadisi Ahmed (V, 134-5), Ebu'l-Âliye an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6950- Bu hadisi Buhârî (tefsîr En'âm 2, V, 193) ve Tirmizî (3065), Amr b. Dînâr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6951- Bu hadisi Buhârî (îmân 23, I, 13-4; enbiyâ 8, IV, 112-3; 41, IV, 137; tefsir En'âm 3, V, 193), Müslim (îmân 197, s. 114-5) ve Tirmizî (3067), el-A'meş an İbrâhîm an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6952- Bu hadisi Taberânî (9016-7), İsmâil b. e. Hâlid an İbrâhîm en-Nehaî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak İbrâhim, İbn Mes'ûd'a yetişememiştir.

6953-6954- İlk lafız Tirmizî'nin ikincisi ise Ebû Dâvud'undur. Her birisi ayrı ayrı senedlerle olmak üzere Ebû Dâvud (2817-9), Tirmizî (3069) ve Nesâî (dahâyâ 40, VII, 237) tahrîc ettiler.

6955- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 11, IV, 160-1), Ebû'n-Nu'mân en Ebî Avâne an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6956- Bu hadisi Tirmizi (3070), el-Fadl b. es-Sabbâh an Muh. b. Fudayl an Dâvud el-Evdî ani'ş-Şa'bî an Alkame an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti ve isnadı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6957- Bu hadisi Müslim (îmân 249, s. 138) ve Tirmizî (3072), Fudayl b. Gazvân an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6958- Bu hadisi Tirmizî (3071), Süfyân b. Vekî an ebîhî an İbn e. Leylâ an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6959- Heysemî, "isnâdı ceyyîddir" demiştir (Mecma‘ VII, 22).

6960- Bu hadisi Buhârî (tevhid 35/10, VIII, 198), Müslim (îmân 203, s. 117) ve Tirmizî (3073), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

Müslim (îmân 204-6, s. 117-8), el-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre, Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre ve Hişâm an Muh. b. Sîrîn an Ebî Hureyre tarikleri ile tahrîc ettiler.

6961- Bu hadisi Buhârî (rikâk 31, VII, 187) ve Müslim (îmân 207-8, s. 118-9), el-Ca'd Ebû Osmân an Ebî Recâ el-Utâridî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6962- Bu hadisi Müslim (tefsîr 25, s. 2320) ve Nesâî (menâsıku'l-hacc 161, V, 233-4), Şu'be an Seleme b. Kuheyl an Müslim el-Batîn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6963- Râvilerinden Muh. b. Mahled er-Ruaynî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 23).

6964- Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadisin râvilerinden el-Müseyyeb b. Vâdıh ihtilaflı bir şahıstır (Mecma‘ VII, 24).

6965- Bu hadisi Tirmizî (2180), Saîd b. Abdirrahman el-Mahzûmî an Süfyân ani'z-Zührî an Sinân b. e. Sinân an Ebî Vâkıd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6967- Bu hadisi Tirmizî (3074), Abdullah b. Abdirrahman an Sül. b. Harb an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

6968- Râvilerinden Atâ b. es-Sâib, âhir-i ömründe hıfzı bozulmuş bir râvîdir, diğerleri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 24).

6969- Bu hadisi Mâlik (kader 2, s. 898-9), Ebû Dâvud (4703) ve Tirmizî (3075), Mâlik an Zeyd b. e. Üneyse an Abdilhamîd b. Abdirrahman b. Zeyd b. el-Hattâb an Müslim b. Yesâr an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî, "hasen" hükmü verdi. Müslim b. Yesâr'ın, Ömer'den hadis dinlememiş olduğu söylenmiştir. Bu nedenle isnâdı munkatı addedilmiştir. Nitekim kimi rivâyetlerinde Müslim ile Ömer arasında Nuaym b. Rabîa adlı bir râvi yer almıştır.

6970- Bu hadisi Abdullah b. Ah. b. Hanbel, Müsned'in Zevâid'inde (V, 135), Muh. b. Ya'kb er-Rebâlî ani'l-Mu'temir b. Sül. an ebîhî ani'r-Rebî' b. Enes an Rufey' Ebî'l-Âliye an Ubey b. Kâ'b senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre Rebâlî'nin hâli mechûldür. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 25).

6971- Bu hadisi Tirmizî (3076), Abd b. Humeyd an Ebî Nuaym an Hişâm b. Sa'd an Zeyd b. Eslem an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahih" hükmü verdi

6972- Bu hadisi de Tirmizî (3077), Muh. b. el-Müsennâ an Abdissamed b. Abdilvâris an Ömer b. İbr. an Katâde ani'l-Hasan an Semure senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb "hükmü verdi.

6973- Râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 25).

6974- Kezâ bunun da râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 25).

6975-6976- Bu hadisi Buhârî (tefsîr A'râf 5/2, V, 198) ve Ebû Dâvud (4787), Hişâm b. Urve an ebîhî an Abdillah b. ez-Zübeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6977- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Enfâl 1, V, 198) ve Müslim (tefsîr 31, s. 2322), Hüşeym an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senediile tahrîc ettiler.

6978- Bu hadisi Müslim (cihâd 33-4, s. 1367), Ebû Dâvud (2740) ve Tirmizî (3079), Mus'ab b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6979- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Enfâl 1, V, 199), Muh. b. Yûsuf an Verkâ' an İbn e. Necîh an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6980- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Enfâl 3-4, V, 199-200) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikin 37, s. 2154), Şu'be an Abdilhamîd Sâhibi'z-Ziyâdî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6981- Bu hadisi Müslim (imâret 167, s. 1522), Ebû Dâvud (2514) ve Tirmizî (3083), İbn Vehb an Amr b. el-Hâris an Ebî Alî Sümâme b. Şufey an Ukbe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6982-6983- Lafızlar Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (ilk rivayeti) Alî b. Abdillah an Süfyân an Amr an İbn Abbâs senedi ile;

Buhârî (tefsîr Enfâl 7, V, 201) ve Ebû Dâvud (2646), İbnü'l-Mübârek an Cerîr b. Hâzım ani'z-Zübeyr b. Hırrît an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6984- Bu hadisi Ebû Dâvud (2690), Ahmed b. Hanbel an Ebî Nûh an İkrime b. Ammâr an Simâk el-Hanefî an İbn Abbâs an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6985- Bu hadisi Ebû Dâvud (2924), Ah. b. Hanbel an Alî b. Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6986- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 28)

6987- Bu hadisi Ebû Dâvud (786) ve Tirmizî (3086), Avf b. e. Cümeyle an Yezîd el-Fârisî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen sahîh" hükmü verdi.

6988- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 14/3, V, 22; tefsîr Enfâl 1, V, 199; tefsîr Haşr 1/1-2, VI, 58), Ebû Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6989-6990- Bu hadisi Buhârî (salât 10/2, I, 97; hac 67, II, 164; cizye 16, IV, 69; mağâzî 66, V, 115; tefsîr Tevbe 2-4, V, 202-3), Müslim (hac 435, s. 982), Ebû Dâvud (1946) ve Nesâî (hac 161, V, 234), ez-Zührî an Humeyd b. Abdirrahman an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Lafızlar Buhârî'ye aittir.

6991- Bu rivayetin kaynağını tesbit edemedim. Ancak Beyhakî'in Sünen'inde (Iî, 185) yer almıştır.

6992- Bu hadisi Tirmizî (3092), İbn e. Ömer an Süfyân an Ebî İshâk an Zeyd b. Yusey' an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

6993- Bu hadisi Nesâî (menâsıku'l-hacc 187, V, 247-8), İsh. b. İbr. an Mûsâ b. Târık an İbn Cüreyc an Abdillah b. Osmân b. Huseym an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

6994- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tevbe 5, V, 203), Muh. b. el-Müsennâ an Yahyâ an İsmaîl an Zeyd b. Vehban Huzeyfe senedi ile tahrîc etti.

6995- Bu hadisi Müslim (imâret 111, s. 1499), Muâviye b. Sellâm an Zeyd b. Sellâm an Ebî Sellâm ani'n-Nu'mân asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6996- Bu hadisi Tirmizî (3095), el-Hüseyn b. Yezîd an Abdisselâm b. Harb an Gutayf b. A'yen an Mus'ab b. Sa'd an Adî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6997- Bu hadisi Buhârî (zekât 4/2, II, 111, lafız buraya ait; tefsîr Tevbe 6, V, 203), Husayn an Zeyd b. Vehb asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6998- Bu hadisi Ebû Dâvûd (1664), Osmân b. e. Şeybe an Yahyâ b. Ya'lâ en ebîhî an Gaylân an Ca'fer b. İyâs an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6999- Bu hadisin râvileri güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ VII, 29).

7000- Bu hadisi Ebû Dâvud (2771), Ah. b. Muh. b. Sâbit an Âlî b. Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7001- Bu hadisi Buhârî (zekât 10/1-2, II, 114; tefsîr Berâa (Tevbe) 11, V, 205-6), Müslim (zekât 72, s. 706-7) ve Nesâî (zekât 48, V, 59), el-A'meş an Ebî Vâil an Ebî Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7002- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tevbe 12/1, 13/1, V, 206-7), Müslim (fadâilu's-sahâbe 25, s. 1865) ve Tirmizî (3098), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7003- Bu hadisi Buhârî (cenâiz 85/1, II, 100; tefsîr Tevbe 12/2, V, 206), Tirmizî (3097) ve Nesâî (cenâiz 69, IV, 67-8), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7004- Râvilerinden el-Hüseyn b. Amr b. Muh. el-Ankazî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 34).

7005- Bu hadisi Tirmizî (3101) ve Nesâî (cenâiz 102/2, IV, 91), es-Sevrî an Ebî İshâk an Ebî Halîl an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı hasendir.

7006-7007-7008- Bu hadisi Buhârî (vasâya 16, III, 192; cihâd 103/1-2, IV, 6; menâkıb 23/15, IV, 166; menâkıbu'l-Ensâr 43, IV, 250; mağazî 3, V, 4; 79, V, 130; tefsîr Tevbe 14, V, 207; 17, V, 208; 18, V, 209; 19, V, 210; istîzân 21, VII, 133; eymân ve'n-nüzr 24, VII, 232; ahkâm 54, VIII, 127), Müslim (tevbe 53, s. 2120-38), Ebû Dâvud (2202, 2773, 3317), Tirmizî (3102) ve Nesâî (talâk 18, VI, 152; nüzr 37, VII, 22), ez-Zührî an Abdirrahman b. Abdillah b. Kâ'b b. Mâlik an Abdillah b. Kâ'b an Kâ'b asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk lafız Müslim'e; diğerleri Buhârî'ye aittir.

7009- Bu hadisi Ebû Dâvud (2505), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Alî b. el-Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7010- Bu hadisi Ebû Dâvud (2506), Osmân b. e. Şeybe an Zeyd b. el-Hubâb an Abdilmü'min b. Hâlid an Necde senedi ile tahrîc etti.

7011- Bu hadisi Ahmed (I, 199), Alî b. Bahr an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Yahyâ b. Abbâd an ebîhî Abbâd b. Abdillah b. ez-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

7012- Bu hadisi İbn Ahmed (V, 117), Muh. b. e. Bekr an Bişr b. Ömer an Şu'be an Alî b. Zeyd an Yûsuf el-Mekkî an İbn Abbâs an Ubeyy senedi ile tahrîc etti.

7013- Bu hadisi İbn Ahmed (V, 134), Revh b. Abdilmü'min an Ömer b. Şakîk an Ebî Ca'fer er-Râzî ani'r-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âlîye an Ubeyy senedi ile tahrîc etti.

7014- Bu hadisi Tirmizî (2273-3106), İbn e. Ömer an Süfyân an Muh. b. el-Münkedir an Atâ b. Yesâr an raculin min Ehl-i Mısr an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7015- Bu hadisi Tirmizî (3107), Abd b. Humeyd ani'l-Haccâc b. Minhâl an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Yûsuf b. Mihrân an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7016- Bu rivayeti Tirmizî (3108), Muh. b. Abdila'lâ an Hâlid b. el-Hâris an Şu'be an Adiy b. Sâbit ve Atâ b. es-Sâib an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7017- Bu hadisi Tirmizî (3297), Ebû Kureyb an Muâviye b. Hişâm an Şeybân an Ebî İshâk an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7018- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Hd 1, V, 212), el-Hasan b. Muh. b. es-Sabbâh an Haccâc an İbn Cüreyc an Muh. b. Abbâd b. Ca'fer an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7019- Bu hadisi Ahmed (III, 296), Bezzâr (1844), İbn Hibbân (6164) ve el-Hâkim (müstedrek II, 320, 340), İbn Huseym an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı sahîhtir.

7020- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Hd 5, V, 214), Müslim (birr ve's-sıla no. 61, s. 1997-8), Tirmizî (3110) ve İbn Mâce (4018), Büreyd b. Abdillah b. e. Bürde an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7021- Bu hadisi Buhârî (mevâkîtu's-Salât 4/2, I, 133-4; tefsîr Hd 6, V, 214-5) ve Müslim (tevbe 39, s. 2115-6), Sül. et-Teymî an Ebî Osmân an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7022- Bu rivayeti Ebû Dâvud (4468) ve Tirmizî (3112), Ebû'l-Ahvas an Simâk b. Harb an İbr. an Alkame ve'l-Esved an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir.

7023- Bu hadisi Tirmizî (3115), Abdullah b. Abdirrahman an Yezîd b. Hârûn an Kays b. er-Rebî' an Osmân b. Abdillah b. Mevhib an Mûsâ b. Talha an Ebî'l-Yüsr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7024- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 39).

7025- Râvileri güvenilir kimselerden, Sahîh ricâlinden oluşmuştur. Ebû Ubeyde, İbn Mes'ûd'dan işitmemiştir (Mecma‘ VII, 39).

7026- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Yûsuf 6, V, 217-8), Abdülazîz b. Abdillah an İbr. b. Sâ'd an Sâlih anî'z-Zührî an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7027- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 38, V, 159), İbr. b. Mûsâ an Hişâm an İbn Cüreyc an İbn e. Müleyke an İbn Abbâs kenedi ile tahrîc etti.

7028- Bu hadisi Tirmizî (3118), Mahmûd b. Hidâş an Seyf b. Muh. es-Sevrî ani'l-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7029- Bu hadisi İbn Ahmed (I, 126), Osmân b. e. Şeybe an Muttalib b. Ziyâd ani's-Süddî an Abdi Hayr an Alî senedi ile tahrîc ettiler.

7030- Bezzâr'ın râvileri, güvenilir bir râvi olan Deylem b. Gazvân dışında Sahîh ricâlindendir. Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin ricâlinde ise zayıf bir râvi olan Alî b. e. Şâre vardır (Mecma‘ VII, 42).

7031- Bu hadisi Tirmizî (2583), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Safvân b. Amr an Ubeydillah b. Büsr an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7032- Bu hadisi Tirmizî (3119), Şuayb b. el-Habhâb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti ve Enes'in sözü olarak gelen rivayetleri daha sahîh addetmiştir.

7333- Bu hadisi Buhârî (cenâiz 87/1-2, II, 101; tefsîr İbrâhîm 2, V, 220), Müslim (cennet no. 73, s. 2201), Ebû Dâvud (4750), Tirmizî (3120), Nesâî (cenâiz 114, IV, 101) ve İbn Mâce (4269), Şu'be an Alkame b. Mersed an Sa'd b. Ubeyde ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7034- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İbrâhîm 3, V, 220), Ali b. Abdillah an Süfyân an Amr b. Dînâr an Atâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7035- Râvilerinden Amr Z Mürr'den yegâne rivayet eden burada da olduğu gibi Ebû İshâk es-Sebe'î'dir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 44).

7036- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 29, s. 2150) ve Tirmizî (3121), Dâvud b. e. Hind ani'ş-Şa'bî an Mesrk an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7037- Râvilerinden Hâlid b. Nâfi' el-Eş'arî hakkında Ebû Dâvud: "metrûktur" demiştir. Zehebî ise: "Bu sözle sınır aşılmıştır. Hâlid, terkedilmeyi haketmemiştir. Zira ondan İmam Ahmed ve başkası rivayette bulunmuştur. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 45).

7038- Râvilerinden Zekeriyyâ b. Yahyâ Sâhibu'l-asab ve ondan rivâyet edeni Heysemî tanımadığını söylemiştir (Mecma‘ VII, 45).

7039- Bu hadisi Tirmizî (3127), Muh. b. İsm. an Ah. b. ebi't-Tayyib an Mus'ab b. Sellâm an Amr b. Kays an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7040- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 47).

7041- Bu hadisi Nesâî (iftitâh 26/3, II, 140), Ali b. Hucr an Şerîk an Ebî İshâk an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7042- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 52, IV, 270; tefsîr Hicr 4, V, 222), Hüşeym an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7043- Bu hadisi Tirmizî (3126), Ah. b. Abde an Mu'temir b. Sül. an Leys b. e. Süleym an Bişr an Enes senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Enes'in sözü olarak da rivayet olunduğunu söyledi.

7044- Taberânî, bunu birkaç senedle tahrîc etti bunlardan birinin râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 48).

7046- Bu hadisi Ahmed (IV, 218), Esved b. Âmir an Herîm an Leys an Şehr b. Havşeb an Osmân senedi ile tahrîc etti. Heysemî'ye göre isnâdı hasendir.

7047- Bu hadisi Nesâî (tahrîmu'd-dem 15/2, VII, 107), Zekeriyyâ b. Yahyâ an İsh. b. İbr. an Ali b. el-Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7048- Bu hadisi Tirmizî (3129), Ebû Ammâr ani'l-Fadl b. Mûsâ an ësâ b. Ubeyd ani'r-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye an Ubeyy senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7049- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İsrâ 1, V, 223), Âdem an Şu'be an Ebî İshâk an Abdirrahman b. Yezîd an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7050- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İsrâ 4, V, 225), Alî b. Abdillah an Süfyân an Mansûr an Ebî Vâil an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7051- Râvilerinden Atiyyetu'l-Avfî zayıf ve metrûk bir râvidir (Mecma‘ VII, 49).

7052- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İsrâ 7, 8, V, 227) ve Müslim (tefsîr 28-9, s. 2321), el-A'meş an İbr. an Ebî Ma'mer an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7053- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 42/2, V, 250; tefsîr İsrâ 9, V, 227) ve Tirmizî (3134), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7054- Bu hadisi Tirmizî (3136), Abdullah b. Abdirrahman an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâîl ani's-Süddî an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7055- Bu hadisi Mâlik (vuktu's-salât 20, s. 11), an Dâvud b. el-Husayn an muhbirin an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7056- Bu hadisi Tirmizî (3135) ve İbn Mâce (670), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7057- Bu hadisi Tirmizî (3137), Ebû Kureyb an Vekî' an Dâvud b. Yezîd ez-Zuâfirî an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7058- Bu hadisi Tirmizî (3139), Ah. b. Menî' an Cerîr an Kâbûs b. e. Zabyân an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7059- 7060- Bu hadisi Ahmed (I, 389, 444), Buhârî (ilm 47, I, 40; tefsîr İsrâ 13, V, 228; i'tisâm 3, VIII, 144, tevhîd 28, VIII, 188-9) Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 32-3, s. 2152) ve Tirmizî (3141), el-A'meş an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7061- Bu hadisi Tirmizî (3140), Kuteybe an Yahyâ b. Zekeriyyâ b. e. Zâide an Dâvud b. e. Hind an İbn Abbâs senedi ile tahrîz etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7062- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İsrâ 14, V, 229; tevhîd 34/3, VIII, 196; 44, VIII, 208-9; 52, VIII, 214), Müslim (salât 145-6, s. 329), Tirmizî (3145-6) ve Nesâî (salât 80, II, 177), Ebû Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7063- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ VII, 53).

7064- Râvilerinden Abdulazîz b. Husayn zayıftır (Mecma‘ VII, 53).

7065- Râvilerinden Yahyâ b. e. Ravk zayıftır (Mecma‘ VII, 53).

7066- Bu hadisi Mâlik (kur'ân 23, s. 210) an Umâre b. Sayyâd an Saîd senedi ile tahrîc etti.

7067-7074- Bu hadisi Buhârî (ilm 16, I, 26; 19, I, 27; enbiyâ 27/2, IV, 126-8, 7069. nolu riayetin lafzı) ve Müslim (fadâil 174, s. 1852-3), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs an Ubeyy asl-ı senedi ile;

Buhârî (icâre 7, III, 49; şurt 12, III, 177; tefsîr Kehf 3, V, 232-4; 7068. nolu rivayetin lafzı), İbn Cüreyc an Ya'lâ b. Müslim ve Amr b. Dînâr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;

Müslim (fadâil 171, s. 1850-2; 172, s. 1852; 7068 ve 7070 nolu rivayetlerin lafzı), Ebû Dâvud (4705) ve Tirmizî (3150), Ebû İshâk es-Sebaî an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;

Buhârî (ilm 44, I, 38; bed'ul-halk 11, IV, 92, enbiyâ 27/1, IV, 126-8, 7069 nolu rivayetin lafzı; tefsîr Kehf 2, V, 230-2; t. Kehf 4, V, 234-5, 7069 nolu rivayetin lafzı), Müslim (fadâil 170, s. 1847-50), Ebû Dâvud (4707) ve Tirmizî (3149), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7075- Bu hadisi Tirmizî (3152), Safvân b. Sâlih ani'l-Velîd b. Müslim an Yezîd b. Yûsuf an Mekhl an Ümmid-Derdâ an Ebî'd-Derdâ asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7076- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 7/2, IV, 109; fiten 4, VIII, 88), Müslim (fiten 1-2, s. 2207-8) ve Tirmizî (2187), ez-Zührî an Urve an Zeyneb binti Ümmi Seleme an Ümmü Habîbe an Zeyneb binti Cahş asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7077- Bu hadisi Tirmizî (3153), Hişâm b. Abdilmelik an Ebî Avâne an Katâde an Ebî Râfi' an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7078- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kehf 5, V, 235), Muh. b. Beşşâr an Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Amr an Mus'ab senedi ile tahrîc etti.

7079- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kehf 6, V, 236) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 18, s. 2147), el-Muğîre b. Abdirrahman an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7080- Bu hadisi Tirmizî (3154), Muh. b. Bekr el-Bürsânî an Abdilhamîd b. Ca'fer an ebihî an İbn Mînâ an Ebî Saîd b. e. Fadâle senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7081- Râvilerinden Yahyâ b. Abdillah el-Bâbeltî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 55).

7082- bu hadisi Müslim (âdâb 9, s. 1685) ve Tirmizî (3155), İbn İdrîs an ebîhî an Simâk b. Harb an Alkame b. Vâil ani'l-Muğîre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7083- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Meryem 2, V, 237; bed'ul-halk 6, IV, 80; tevhîd 28/3, VIII, 188) ve Tirmizî (3158), Ömer b. Zerr an ebîhî an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7084- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 163, s. 1942), Hârûn b. Abdillah an Haccâc b. Muh. an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir an Ümmi Mübeşşir senedi ile tahrîc etti.

7085- Bu hadisi Tirmizî (3159-60), es-Süddî an Murreti'l-Hemedânî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi ve İbn Mes'ûd'un sözü olarak da tahrîc etti.

7086- Bu hadisi Ahmed (III, 328-9), Sül. b. Harb an Gâlib b. Sül. Ebû Sâlih an Kesîr b. Ziyâd el-Bürsânî an Ebî Sümeyye an Câbir senedi ile tahrîc etti.

7087- Bu hadisi Buhârî (icâre 15, III, 52; husmât 10, III, 92; buyu' 29, III, 13; tefsîr Meryem 3, 4, 6, V, 237-8), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 35-6, s. 2153) ve Tirmizî (3162), el-A'meş an Ebî'd-Duhâ an Mesrk an Habbâb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7088- Râvilerinden İbr. b. Muhâcir b. Mismâr, Buhârî'ye göre zayıf, Yahyâ b. Maîn'e göre ise güvenilir bir râvidir (Mecma‘ VII, 56).

7089- Râvilerinden Yezîd b. Bilâl hakkında Buhârî "Onda dikkat-i nazarı celbedecek menfi bir durum vardır" demiştir. Bir başka râvi olan Keysân Ebû Amr'ı İbn Hibbân tevsîk etmiş, Yahyâ b. Maîn zayıf addetmiştir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 56).

7090- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 67).

7091- İsnâdında kopukluk vardır; ayrıca râvilerinden Yahyâ el-Himmânî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 68).

7092- Bu hadisi Ahmed (I, 170), İsmaîl b. Ömer an Yûnus b. e. İshâk el-Hemedânî an İbr. b. Muh. b. Sa'd an ebîhî an ceddihî Sâ'd senedi ile tahrîc etti.

Râvileri, İbr. b. Muh. b. Sa'd hariç Sahîh ricâlindendir. O şahıs da güvenilir bir râvidir (Mecma‘ VII, 68).

7093- Râvilerinden Âsım b. Behdele ihtilâflı bir râvidir (Mecma‘ VII, 69).

7094- Râvilerinden Eyyûb b. Süveyd, oldukça zayıf bir râvidir; İbn Hibbân ondan rivayet edenlerin şartıyla onu tevsîk etmiş ve "hatası çoktu" demiştir. Ayrıca bir diğer râvi olan el-Mes'ûdî ömrünün sonlarında hıfzı bozulmuş bir şahıstır (Mecma‘ VII, 69).

7095- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Hac 2, V, 242), İbr. b. el-Hâris an Yahyâ b. e. Bükeyr an İsrâîl an Ebî Husayn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7096- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Hac 3/2, V, 242), Haccâc b. Minhâl an Mu'temir b. Sül. an ebîhî an Ebî Miclez an Kays b. Ubâd an Alî senedi ile tahrîc etti.

7097- Bu hadisi Ahmed (I, 428, 451), Ebû Ya'lâ (Şehit Ali 546 nüshası 250 b), Bezzâr (2236) ve Taberânî (9078), es-Süddî an Murre b. Şurahbil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Bu hadis İbn Mes'ûd'un sözü olarak da rivayet  edilmiştir. Râvileri Sahîh ricâlindendir.

7098- Bu hadisi Tirmizî (3170), Abdullah b. Sâlih an Leys an Abdirrahman b. Hâlid ani'z-Zührî an Muh. b. Urve b. ez-Zübeyr an Abdillah b. ez-Zübeyr senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7099- Bu hadisi Tirmizî (3171) ve Nesâî (cihâd 1, VI, 2), es-Sevrî ani'l-A'meş an Müslim el-Batîn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizi, isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7100- Bu hadisi Tirmizî (3175), İbn e. Ömer an Süfyân an Mâlik b. Miğvel an Abdirrahman b. Saîd b. Vehb an Âişe senedi ile tahrîc etti ve bu hadisin Ebû Hureyre'den bir başka tariki olduğunu söyledi.

7101- Bu hadisi Tirmizî (3176), Süveyd an Abdillah b. el-Mübârek an Saîd b. Yezîd an Ebî's-Semh an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd isnâdı ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7102- Bu hadisi Ebû Dâvud (2051), Tirmizî (3177) ve Nesâî (nikâh 12, VI, 66), Ubeydullah b. el-Ahnes an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti ve Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7103- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 21, III, 160; tefsîr Nr 3, VI, 4; talâk 28, VI, 178), Ebû Dâvud (2254) ve Tirmizî (3178), Hişâm b. Hassân an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7104- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 15, III, 154, tam metin; 30, III, 164-5, muhtasar; cihâd 64, III, 221 muhtasar; mağâzî 34, V, 55-60, tam metin; tefsîr Nr 6, VI, 5-9, tam metin; eymân 18/1, VII, 228-9; i'tisâm 28, VIII, 163; tevhîd 35, VIII, 198; tevhîd 52/2, VIII, 214) ve Müslim (tevbe no. 56-7, s. 2129-37), Zührî'den tahrîc ettiler.

7105- Bu lafzı Buhârî (magâzî 34, V, 60) tahrîc etmiştir.

7106- Bu rivayeti Buhârî (tefsîr Nr 11, VI, 11-3), Müslim (tevbe 58, s. 2137-8) ve Tirmizî (3180), Ebû Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7107- Bu rivayeti Buhârî (mağazî 34, V, 60), Abdullah b. Muh. an Hişâm b. Yûsuf an Ma'mer ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti.

7108- Bu rivayeti Müslim (tevbe 57, s. 2137) tahrîc etti.

7109- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 34, V, 61) ve Müslim (fâdâilu's-sahâbe 155, s. 1934), Şu'be an Sül. an Ebî'd-Duhâ an Mesrk asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7110- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 34, V, 60), Mûsâ b. İsm. an Ebî Avâne an Husayn an Ebî Vâil an Mesrk an Ümmi Rmân senedi ile tahrîc etti.

İfk hadisini Nesâî (tahâret 194, I, 163-4), Kuteybe an Mâlik an Abdirrahman b. el-Kâsım an ebîhî an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7111- Bu hadisin râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak hadisin metninde geçen bazı bölümler Sahîh'tekilere muhâliftir (Mecma‘ Iî, 236).

7113- Ebû Hureyre hadisini Bezzâr rivayet etti; râvisi Muh. b. Amr "hadisi hasen" kabul edilen bir şahıstır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 230)

7114- Bu hadisinin ravilerinden Abdullah b. Hârûn Ebû Alkame el-Feravî zayıftır (Mecma‘ Iî, 240).

7115- Mürsel bir hadistir. Ancak râvileri Sahîh ricâlindendir. Şayet isnâdında yer alan Süleyman adlı şahıs Sül. b. Abdirrahman ed-Dimaşkî ise (Mecma‘ VII, 82).

7116- Bu hadisi Tirmizî (3181), Muh. b. Beşşâr an İbn e. Adî an Muh. b. İshak an Abdillah b. e. Bekr an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7117- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nr 12/1, VI, 13) ve Ebû Dâvud (4102-4), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7118- Bu hadisi Ebû Dâvud (4111), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Ali b. el-Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7119-7120- Lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Müslim (tefsîr 26-27, s. 2370), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile;

Ebû Dâvud (2311), Ah. b. İbr. an Haccâc an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc ettiler.

7121- Mecma‘ VII, 83.

7122- Bu hadisi Ebû Dâvud (5192), Abdullah b. Mesleme an Abdilazîz b. Muh. an Amr b. e. Amr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7123- Bu hadisi Ebû Dâvud (5191), Süfyân an Ubeydillah b. e. Yezîd an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7124- Râvilerinden İbn Lehîa'nın hıfzı kötüdür. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 84).

7127- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Furkân 2, VI, 14; edeb 20, VII, 75-6), Müslim (îmân 141-2, s. 90-1), Ebû Dâvud (2310) ve Tirmizî (3181), Ebû Vâil an Amr b. Şurahbîl an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7128- 7129-7130- İlk lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (cenâiz 98, II, 108, muhtasar; menâkıb 13, V, 161, muhtasar; tefsîr Şuarâ 2, VI, 16-7), Müslim (îmân 355-6, s. 193-4; diğer lafızlar) ve Tirmizî (3363), el-A'meş an Amr b. Murre an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7131-7132-7133- Bu hadisi Ahmed (II, 333, 360, 519), Müslim (îmân, s. 192), Nesâî (vasâyâ 6, VI, 248) ve Tirmizî (3185), Abdülmelik b. Umeyr an Mûsâ b. Talha an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

Buhârî (tefsîr Şuarâ 2/2, VI, 17) Müslim (îmân 351, s. 192) ve Nesâî (vesâyâ 6/3-4, VI, 249), ez-Zühri an Saîd ve Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk lafız Buhârî'ye, ikincisi Müslim'e, üçüncüsü Tirmizî'ye aittir.

7134- Bu hadisi Müslim (îmân 353-4, s. 193), Sül. et-Teymî an Ebî Osmân an Zübeyr b. Amr ve Kabîsa asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7135- Bu hadisi Ebû Dâvud (5016), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Ali b. Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7136- Bu hadisi Tirmizî (3187), Abd b. Humeyd an Revh b. Ubâde an Hammâd b. Seleme an Ali b. Zeyd an Evs b. Hâlid an Ebî Hureyre senedi ile tahrhic etti. İsnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7137- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 28/4, III, 163), Muh. b. Abdirrahîm an Saîd b. Sül. an Mervân b. Şücâ' an Sâlim el-Eftas an Saîd b. Cübeyr senedi ile tahrîc etti.

7138- İsnâdında İbn Lehî'a yeralmıştır. Bu zâtın hadisleri hasen kabul edilmiştir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 88).

7139- Bezzâr'ın isnâdında yeralan İshâk b. İdrîs, metrûk bir râvidir. Bunu Taberânî, M. es-Sağîr ve'l-Evsat'ta hasen bir isnâdla tahrîc etmiştir (Mecma‘ VII, 88).

7140- Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etti ki, bunlardan birisi muttasıl olup, râvileri güvenilir kimselerden oluşmuştur; diğerinde ise kopukluk vardır (Mecma‘ VII, 88).

7141- Bu hadisi Müslim (îmân 41-2, s. 55) ve Tirmizî (3188), Yezîd b. Keysân an ebî Hâzım el-Eşcaî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7142- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kasas, V, 18), Muh. b. Mukâtil an Ya'lâ an Süfyân el-Usfurî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7143-7144- Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etti ki bunlardan birisinin ricâli Sahîh ricâlindendir, Husayf dışında ki, bu zât ihtilâflıdır (Mecma‘ VII, 88).

7145- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 88).

7146- Bu hadisi Tirmizî (3190), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Usâme ve Abdullah b. Bukeyr an Hâtim b. e. Sağîre an Simâk b. Harb an Ebî Sâlih an Ümmi Hânî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7147- Râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak el-A'meş, "Ebû Sâlih bunu Ebû Hureyre'den rivayet ettiğini sanıyorum" demiştir.

7149- Bu hadisi Tirmizî (3192), Nasr b. Alî ani'l-Mu'temir b. Sül. an ebîhî ani'l-A'meş an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

7150- Bu hadisi Tirmizî (3194), Muh. b. İsm. an İsm. b. e. Üveys an İbn ebi'z-Zinâd an Ebî'z-Zinâd an Urve an Neyâr b. Mükerrem senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "sahîh hasen garîb" hükmü verdi.

7151- Râvilerinden Abdullah b. Muh. b. Saîd b. e. Meryem zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 89).

7152- Bu hadisi Buhârî (istiskâ 29, II, 23; tefsîr Lokmân 2/2, VI, 21, lafız buraya ait; tefsîr En'âm 1, V, 193), ilk ve üçüncüsünü ayrı ayrı Sâlim b. Abdillah ve Abdullah b. Dînâr tarikleriyle İbn Ömer'den; buradaki lafzı ise Yahyâ b. Sül. an İbn Vehb an Ömer b. Muh. b. Zeyd b. Abdillah b. Ömer an ebîhî an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

7153- Bu hadisi Tirmizî (3196), Abdullah b. e. Ziyâd an Abdilazîz b. Abdillah es-Üveysî an Sül. b. Bilâl an Yahyâ b. Saîd an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7154- Bu hadisi Ebû Dâvud (1321), Ebû Kâmil an Yezîd b. Zurey' an Saîd an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti.

7155- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 42, s. 2157-8), Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Katâde an Azre ani'l-Hasan el-Uranî an Yahyâ b. el-Cezzâr an Abdirrahman b. e. Leylâ an Ubey senedi ile tahrîc etti.

7156- Bu hadisi Tirmizî (3199), ed-Dârimî an Sâid el-Harrânî an Züheyr an Kâbûs b. e. Zabyân an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7157- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Ahzâb 2, VI, 22), Müslim (fadâilu's-sahâbe 62, s. 1884) ve Tirmizî (3209), Mûsâ b. Ukbe an Sâlim an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7158- Lafız Buhârî'ye ait. Bu hadisi Buhârî (istikrâd 11, III, 85; tefsîr Ahzâb 1, VI, 22), Füleyh b. Sül. an Hilâl b. Alî an Abdirrahman b. e. Amre an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

Müslim (farâid 14, s. 1237), ez-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7159- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 29, V, 47) ve Müslim (tefsîr 12, s. 2316), Abde an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7160- Bu hadisi Tirmizî (3207), Alî b. Hucr an Dâvud b. ez-Zebrikân an Dâvud b. e. Hind ani'ş-Şa'bî an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7161- Bu hadisin lafzı Buhârîye aittir. Bunu Buhârî (tevhîd 22/3, VIII, 175), Tirmizî (3212-3), ve Nesâî (Sünenu'l-kübrâ 11407), Hammâd b. Zeyd an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7162- Lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (nikâh 67, VI, 141-2; isti'zân 10, VII, 128), ez-Zührî an Enes asl-ı senedi ile;

7163- Bunu Buhârî (at'ime 59, VI, 215) ve Müslim (nikâh 93, s. 1050), Ya'kb b. İbr. b. Sa'd an ebîhî an Sâlih ani 'z-Zührî an Enes asl-ı senedi ile;

7164- Bunu Buhârî (nikâh 64, VI, 140, lafız buraya ait), Müslim (nikâh 94, s. 1051) ve Tirmizî (3218), el-Ca'd Ebû Osmân an Enes asl-ı senedi ile;

7165- Bunu Müslim (nikâh 94, s. 1051), Kuteybe an Ca'fer b. Sül. ani'l-Ca'd Ebî Osmân an Enes senedi ile tahrîc etti.

7166- Bunu Buhârî (tefsîr Ahzâb 8/4, VI, 25), Ebû Ma'mer an Abdilvâris an Abdilazîz b. Suheyb an Enes senedi ile tahrîc etti.

7167- Bu hadisi Buhârî (nikâh 29, VI, 128, lafız buraya ait; tefsîr Ahzâb 7/1, VI, 24) ve Müslim (radâ' 49, s. 1085) ve Nesâî (nikâh 1, VI, 54), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile;

7168- Bu rivayeti Ahmed (VI, 76), Buhârî (tefsîr Ahzâb 7/2, VI, 24), Müslim (talâk 23, s. 1103), Ebû Dâvud (2136), Âsım el-Ahval an Muâze an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7169- Bu hadisi Tirmizî (3214), Abd b. Humeyd an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâîl ani's-Süddî an Ebî Sâlih an Ümmi Hâni' senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7170- Bu hadisi Tirmizî (3215), Abd b. Humeyd an Revh an Abdilhamîd b. Behrâm an Şehr b. Havşeb an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7171- Bu hadisi Tirmizî (3216) ve Nesâî (nikâh 2/5-6, VI, 56), Atâ an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7172- Bu rivayeti Buhârî (vudû' 13, I, 45-6) ve Müslim (selâm 18, s. 1709-10), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Buhârî'ye aittir.

7173- Bu rivayeti Buhârî (tefsîr Ahzâb 8/6, VI, 26) ve Müslim (selâm 17, s. 1709), Ebû Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7174- Bu rivayeti Buhârî (gusl 20, I, 73) ve Müslim (hayd 75, s. 267; fadâil 155, s. 1841), Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

7175- Bu rivayeti Buhârî (enbiyâ 28/2, IV, 129-30, lafız buraya ait) ve Tirmizî (3221), Revh b. Ubâde an Avf ani'l-Hasan ve İbn Sîrîn ve Hallâs an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

Müslim (fadâil 156, s. 1842), Hâlid el-Hazzâ' an Abdillah b. Şakîk an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

7176- Bu hadisi Ebû Dâvud (3978) ve Tirmizî (3222), Ebû Usâme ani'l-Hasan b. el-Hakem an Ebî Sebre en-Nehâî an Ferve b. Müseyk asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7177- Bu hadisi Buhârî (tefsir Sebe' 1, VI, 68-9) ve Tirmizî (3223), Amr b. Dînâr an İkrime an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7178- Bu hadisi Ebû Dâvud (4738), Ebû Muâviye ani'l-A'meş an Müslim an Mesrk an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7179- Bu hadisi Tirmizî (3225), Muh. b. Ca'fer an Şu'be ani'l-Velîd b. Ayzâr an raculin min Sakîf an ricâlin min Kinde an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7180- Bu hadisi Ahmed (V, 198), İshak b. ësâ an Enes b. İyâd an Mûsâ b. Ukbe an Ali b. Abdillah el-Ezdî an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

7181- Bu hadisi Tirmizî (3226), Muh. b. Vezîr an İshâk b. Yûsuf ani's-Sevrî an Ebî Nadre an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7182-7183- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 4, IV, 75; tefsîr Yâsîn 1, VI, 30; tevhîd 22, VIII, 176), Müslim (îmân 250-1, s. 138-9) ve Tirmizî (3227), el-A'meş an İbr. et-Teymî an ebîhî an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7184-7185- Bu hadisi Tirmizî (3230-1), Katâde ani'l-Hasan an Semure asl-ı senedi ile tahrîc etti ve ilki hakkında "garîb" hükmü verdi.

7187- Bezzâr bunu muallak olarak hadis ashâbından birisinden nakletmiştir. İsnâdında müdellis bir râvi olan Muh. b. İshâk mevcuttur. Diğerleri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 98).

7188- Bu hadisi Tirmizî (3229), Alî b. Hucr ani'l-Velîd b. Müslim an Züheyr b. Muh. an raculin an Ebi'l-Âliye an Ubey senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7189- Bu hadisi Tirmizî (3232), Ebû Ahmed ani's-Sevrî ani'l-A'meş an Yahyâ b. Abbâd an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7190- Râvilerinden Ebû Bekr el-Hüzelî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 99).

7191- Bu hadisi Tirmizî (3236), İbn e. Ömer an Süfyân an Muh. b. Amr b. Alkame an Yahyâ b. Abdirrahman b. Hâtib an Abdillah b. ez-Zübeyr an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7192- Heysemî'ye göre isnâdını oluşturan râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 100).

7193- Bu hadisi Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 86), Hâcib b. Sül. an İbn e. Revvâd an İbn Cüreyc an Abdila'lâ es-Sa'lebî an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7194-7195- Bunu Buhârî (tefsîr Zümer 2, VI, 33), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 19-20, s. 2147) ve Tirmizî (3238), İbrâhîm b. Yezîd an Abîdeti's-Selmânî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ayrıca Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 21-2, s. 2148), el-A'meş an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Lafızlar Müslim'e aittir.

7196-7197- Yine lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (tevhîd 19, VIII, 173), Ubeydullah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer tarikiyle;

Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 24, s. 2148) ve Ebû Dâvud (4732), Ömer b. Hamza an Sâlim b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile;

Müslim (no. 25-6, s. 2148-9), Ebû Hâzım an Ubeydillah b. Miksem an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7198- Râvilerinden Abdullah b. Muh. b. Saîd an e. Meryem zayıftır (Mecma‘ VII, 102).

7199- Sahîh-i Buhârî, tefsîr Gâfir (Mü'min), VI, 34; senedsiz olarak.

7200-7201- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Fussilet 1-2, VI, 36-7; tevhîd 41, VIII, 207), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 5, s. 2141-2) ve Tirmizî (3248), Mücâhid an Ebî Ma'mer an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7202- Bu hadisi Tirmizî (3250), Ebû Hafs el-Fellâs an Müslim b. Kuteybe an Sehl b. e. Hazm an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7203- Sahîh-i Buhârî, tefsîr Fussilet VI, 36; senedsiz olarak.

7204- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Şrâ. 1, VI, 37) ve Tirmizî (3251), Muh. b. Beşşâr an Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Abdilmelik b. Meysere an Tâvus an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7205- Ahmed'in ricâli içinde Kazaa b. Süveyd adlı bir râvi vardır ki, hakkında ihtilâf vardır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 103).

7206- Taberânî, bunu Harb b. el-Hasan et-Tahhân an Hüseyn el-Eşkar an Kays b. er-Rebî' tarikiyle tahrîc etti. Bu râvilerin tümü ihtilâflı kimselerdir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 103).

7207- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 104).

7208- Bu hadisi Ebû Dâvud (4898), Muâz b. Muâz an İbn Avn asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7209- Sahîh-i Buhârî, tefsîr Zuhruf, VI, 43, isnâdsız olarak.

7210- Bu hadisi Ahmed (I, 317-8) ve Taberânî (12740), Âsım b. ebi'n-Nücûd an Ebî Rezzîn an Ebî Yahyâ mevlâ İbn Ukayl an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Âsım ihtilâflı bir râvidir.

7211-7214- İlk rivayetin lafzı Müslim, diğerleri ise Buhârî'ye aittir. Bütün rivayetlerin tariki birdir.

Bu hadisi Ahmed (I, 380, 431, 441), Buhârî (istiskâ' 2, II, 15; istiskâ 13, II, 19; tefsîr Yûsuf 4, V, 217; tefsîr Rm 1, VI, 19; tefsîr Duhân 2, VI, 39-40, 3-5, VI, 40), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 39-40, s. 2155-6), Tirmizî (3254) ve Taberânî (9046), el-A'meş an Ebî'd-Duhâ an Mesrk an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7215- Bu hadisi Tirmizî (3255), el-Hüseyn b. Hureys an Vekî' an Mûsâ b. Ubeyde an Yezîd b. Ebân an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7216- Bu hadisi Tirmizî (2584, 3322), Rişdîn b. Sa'd an Amr b. el-Hâris an Derrâc Ebî's-Semh an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7217- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Ahkâf 1, VI, 42), Mûsâ b. İsm. an Ebî Avâne an Ebî Bişr an Yûsuf senedi ile tahrîc etti.

7218-7219- Bu hadisi Müslim (salât 150, s. 332), Ebû Dâvud (85) ve Tirmizî (3258), Dâvud b. e. Hînd ani'ş-Şa'bî an Alkame asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk lafız Müslim'in ikincisi ise Tirmizî'nindir. Ebû Dâvud'unki ise oldukça muhtasardır.

7220- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 106).

7221-7222- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 35, V, 66; tefsîr Feth 1, VI, 44), Müslim (cihâd 97, s. 1413) ve Tirmizî (3263), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Buhârî'ye aittir.

7223- Bu hadisi Mâlik (kur'ân 9, s. 203-4), Buhârî (tefsîr Feth 1, VI, 43-4) ve Tirmizî (3262), Mâlik an Zeyd b. Eslem an ebîhî an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7224- Bu hadisi Müslim (cihâd 133, s. 1442), Ebû Dâvud (2677) ve Tirmizî (3264), Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7225- Bu hadisî Tirmizî (3265), el-Hasan b. Kazaa an Süfyân b. Habîb an Şu'be an Süveyr an ebîhî ani't-Tufeyl b. Ubeyy b. Ka'b an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7226-7227- Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (tefsîr Hucurât 1, 2, VI, 46-7), Tirmizî (3266) ve Nesâî (kadâ' 6, VIII, 226), İbn e. Müleyke an İbni'z-Zübeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7228- Râvilerinden Dâvud b. Râşid et-Tafâvî, hakkında ihtilâf olan bir râvîdir. Diğer ricâli güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ VII, 108).

7229- Bu hadisi Ahmed (VI, 393-4), Vuheyb an Mûsâ b. Ukbe an Ebî Seleme b. Abdirrahman ani'l-Akra' b. Hâbis asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir. Şayet Ebû Seleme, el-Akra'yı işitmiş ise isnâdı sahîhtir (Mecma‘ VII, 108).

7230- Bu hadisi Ahmed (IV, 279), Muh. b. Sâbık an ësâ b. Dinâr an ebîhî ani'l-Hâris senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.

7231- Bu hadisi Tirmizî (3269), Abd b. Humeyd an Osmân b. Ömer ani'l-Müstemir b. er-Reyyân an Ebî Nadre an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7232- Bu hadisi Ebû Dâvud (4962) ve Tirmizî (3268), Dâvud b. e. Hind ani'ş-Şa'bî an Ebî Cübeyre b. ed-Dahhâk asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen sahîh" hükmü verdi.

7233- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 1/1, V, 153), Hâlid b. Yezîd el-Kâhilî an Ebî Bekr an Ebî Husayn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7234- Râvilerinden Osmân b. Umeyr zayıftır (Mecma‘ VII, 112).

7235- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kâf, VI, 48), Âdem an Verkâ' an İbn e. Necîh an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7236- Bu hadisi Ebû Dâvud (1322), Muh. b. el-Müsennâ an Yahyâ b. Saîd ve İbn e. Adî an Saîd an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti.

7237- Râvilerinden Müslim el-Melaî zayıftır (Mecma‘ VII, 113).

7238- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 6, IV, 78), Hemmâm an Katâde ani'l-Hasan an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

7239- Râvilerinden Muh. b. Abdirrahman b. Gazvân zayıftır (Mecma‘ VII, 114).

7240- Bu hadisi Tirmizî (3275), Ebû Hişâm er-Rifâî an Muh. b. Fudayl an Rişdîn b. Kureyb an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7241- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Necm 1, VI, 50-1), Müslim (îmân 280-2, s. 158) ve Tirmizî (3277), Sül. eş-Şaybânî an Zirr an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7242- Bu rivayeti Buhârî (tefsîr Necm 1/3, VI, 51), Kabîsa an Süfyân ani'l-A'meş an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7243- Bu hadisi Müslim (îmân 285, s. 158), Vekî' ani'l-A'meş an Ziyâd b. el-Husayn an Ebî'l-Âliye an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7244- Bu hadisi Tirmizî (3279), Muh. b. Amr b. Nebhân an Yahyâ b. Kesîr an Selm b. Ca'fer ani'l-Hakem b. Ebân an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7245- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Necm 2/1, VI, 51), Müslim b. İbr. an Ebî'l-Eşheb an Ebî'l-Cevza' an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7246-7247- Bu hadisi Buhârî (istîzân 12, VII, 130; kader 9, VII, 214), Müslim (kader no. 20, s. 2046) ve Ebû Dâvud (2152), İbn Tâvus an ebîhî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7248- Bu hadisi Tirmizî (3284), Ahmed b. Osmân an Ebî Âsım an Zekeriyyâ b. İshâk an Amr b. Dinâr an Atâ' an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında hasen sahîh hükmü verdi.

7249- Bu hadisi Müslim (kader 19, s. 2046), Tirmizî (2157, 3290) ve İbn Mâce (83), es-Sevrî an Ziyâd b. İsmaîl an Muh. b. Abbâd b. Ca'fer an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7250- Bu hadisi Taberânî (11163), Ali b. Abdilazîz an Osmân b. el-Heysem el-Müezzin an Abdilvehhâb b. Mücâhid en Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Abdülvehhâb zayıf bir râvidir.

7251- Heysemî diyor ki: "İsnâdında tanımadığım bir râvî var" (Mecma‘ VII, 117).

7252- Bu hadisi Tirmizî (3291), Abdurrahman b. Vâkıd ani'l-Velîd b. Müslim an Zübeyr b. Muh. an Muh. b. el-Münkedir an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâd hakkında "garîb" hükmü verdi.

7253- Heysemî diyor ki: "Râvilerinden el-Vezîr b. Sabîh'i tanımıyorum" (Mecma‘ VII, 118).

7254- Bu hadisi Ahmed (II, 357), Sül. b. Dâvud an İsm. b. Ca'fer an Muh. b. Harmele an Atâ b. Yesâr an Ebi'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre yukardaki râviler Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 118).

7255- Bu hadisi Tirmizî (3294), Ebû Kureyb an Rişdîn b. Sa'd an Amr b. el-Hâris an Derrâc an Ebi'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7256- Bu hadisi Tirmizî (3296), el-Hüseyn b. Hureys an Vekî' an Mûsâ b. Ubeyde an Yezîd b. Ebân an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7257- Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etmiştir ki, bunlardan birinin râvileri, hıfzı bozuk olan Alî b. Zeyd dışında Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 119).

7258- Bunu Tirmizî (3295), Ah. b. Menî' ani'l-Hüseyn b. Muh. an İsrâîl an Abdila'lâ an Ebî Abdirrahman an Ali senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

7259- Bu hadisi Müslim (tefsîr 24, s. 2319), Yûnus b. Abdila'lâ an İbn Vehb an Amr b. el-Hâris an Sâid b. e. Hilâl an Avn b. Abdillah an ebîhî an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7261- Bu hadisi Nesâî (kadâ 12, VIII, 231-2), el-Hüseyn b. Hureys ani'l-Fadl b. Mûsâ an Süfyân b. Saîd an Atâ b. es-Sâib an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7262- Bu hadisi Ahmed (VI, 46), Buhârî (tevhîd 9, VIII, 167), Nesâî (talâk 33, VI, 168) ve İbn Mâce (188, 2063), el-A'meş an Temîm b. Seleme an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7263- Bu hadisi Tirmizî (3300), Süfyân b. Vekî' an Yahyâ b. Âdem an Abdillah el-Eşcaî ani's-Sevrî an Osmân b. el-Muğîre an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Alî b. Alkame an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7264- Bu hadisi Ahmed (I, 350), İsrâîl an Simâk an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri görüldüğü gibi Sahîh ricâlindendir.

7265- Bu hadisi Buhârî (cihâd 154, IV, 23; mağâzî 14, V, 23; tefsîr Haşr 2, VI, 58), Müslim (cihâd 29-31, s. 1365-6), Ebû Dâvud (2615) ve Tirmizî (3302), an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7266- Bu hadisi Tirmizî (3303), el-Hasan b. Muh. ez-Za'firânî an Affân b. Müslim an Hafs b. Giyâs an Habîb b. e. Amre an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7268- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Mümtehine 2, VI, 61), Müslim (imâret 88-9, s. 1489) ve Tirmizî (3306), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7269- Râvilerinden Abdullah b. Muh. b. Saîd b. e. Meryem zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 124).

7270- Bu hadisi Tirmizî (3309), ed-Dârimî an Muh. b. Kesîr ani'l-Evzâî an Yahyâ b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Abdillah b. Selâm senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı ızdırablıdır.

7271-7272-7273- Lafızların ilki Buhârî'ye, diğerleri Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (cumu'a 38, I, 225; buyû‘ 6, III, 6; tefsîr Cumu'a 2, VI, 63), Müslim (cumu'a 36-8, s. 590) ve Tirmizî (3311), Husayn b. Abdirrahman an Sâlim b. ebî'l-Ca'd ve Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7274-7275- Bu hadisi Ahmed (III, 392), Buhârî (tefsîr Münâfikn 5, 7, VI, 65-6), Müslim (birr 63, s. 1998-9), Tirmizî (3315) ve Ebû Ya'lâ (1824, 1957), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dinâr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7276- Bu rivayetin lafzı Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Münâfikn 1, 2, VII, 63-4; 3/2, 4, VI, 64-5), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 1, s. 2140), Ebû İshâk an Zeyd b. Erkam asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7277- Bu rivayeti Tirmizî (3313), Abd b. Humeyd an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâîl ani's-Süddî an Ebî Saîd el-Ezdî an Zeyd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7278 Bu ibâre aslında Câbir hadisin metni içinde yer almıştır: Tirmizî (3315).

7279- Bu ibâre Tirmizî'nin (3314), Muh. b. Beşşâr an İbn e. Adî an Şu'be ani'l-Hakem b. Uyeyne an Muh. b. Ka'b an Zeyd senedli rivayeti içinde yer almıştır.

7280- Bu hadisi Tirmizî (3316), Yahyâ b. e. Hayye ani'd Dahhâk an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti. Yahyâ zayıf bir râvidir.

7281- Bu tefsîr Sahîh-i Buhârî'de (tefsîr Teğâbün VI, 67), Alkame an İbn Mes'ûd muallak senedi ile yeralmıştır.

7282- Bu hadisi Tirmizî (3317), Muh. b. İshâk an Muh. b. Yûsuf an İsrâîl an Simâk b. Harb an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7283- Mâlik (talâk 79, s. 587), Abdullah b. Dînâr an İbn Ömer asl-ı senedi tahrîc etti.

7284- Râvilerinden İsm. b. Amr el-Becelî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 125).

7285- Bu hadisi bu lafızla Buhârî (talâk 8/2, VI, 166-7), Müslim (talâk 20, s. 1100-1) ve Nesâî (talâk 17, VI, 151-2), İbn Cüreyc an Atâ an Ubeyd b. Umeyr an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ayrıca daha uzun bir metinle Buhârî (talâk 8/3, VI, 167), Müslik (talâk 21, s. 1101-2) ve Ebû Dâvud (3715), Ebû Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7286-7288- Bu rivayetleri Buhârî (ilm 27, I, 147-9; mazâlim 25/2, III, 103-6; nikâh 83, VI, 147-9), Müslim (talâk 34, s. 1111-3), Tirmizî (3318) ve Nesâî (siyâm 8/2, IV, 137-8), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. ebî Sevr an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Müslim'e aittir.

7289- Bu rivayeti Müslim (talâk 30, s. 1105-6), İkrime b. Ammâr an Simâk Ebî Zümeyl an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7290- Bu rivayeti Müslim (talâk 31-3, s. 1108-10), Yahyâ b. Sâid an Ubeyd b. Huneyn an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7291- Râvilerinden Leys'in kâtibi Abdullah b. Sâlih hakkında ihtilâf vardır (Mecma‘ V, 10).

7292- Bu hadisi Taberânî tahrîc ettikten sonra: "Bunu Hammâd b. Zeyd'den rivayet eden sadece Mü'emmel b. İsmaîl, Hz. Peygamber'e ref'etmiştir" demiştir. Demek ki, marf olan bunun İbn Abbâs'ın sözü olduğudur. Mü'emmel ihtilaflı bir râvidir (Mecma‘ VII, 128).

7293- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nn 1, VI, 71-2), Mahmûd an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâîl an Ebî Husayn an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7294- Bu hadisi Ahmed (IV, 227), Vekî' an Abdirrahman an Şehr b. Havşeb an Abdirrahman b. Ganm senedi ile tahrîc etti.

7295- Râvilerinden Revh b. Cenâh hakkında ihtilâf olan bir râvidir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 128).

7296- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nûh, VI, 73), İbr. b. Mûsâ an Hişâm an İbn Cüreyc an Atâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7297-7298-7299- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Cin 1, VI, 73; ezân 105, I, 187-8), Müslim (salât 149, s. 331-2) ve Tirmizî (3323), Ebû Avâne an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7300- Bu hadisi Ebû Dâvud (1304), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Ali b. Hüseyn an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7301- Bu hadisi Tirmizî (3326), Abd b. Humeyd ani'l-Hasan b. Mûsâ an İbn Lehî'a an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7302- Râvilerinden Atiyyetu'l-Avfî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 131).

7303- Bu hadisi Tirmizî (3327), İbn e. Ömer an Süfyân an Mücâlid ani'ş-Şa'bî an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7304- Bunu da Tirmizî (3328), el-Hasan b. es-Sabbâh an Zeyd b. Hubâb an Suheyl b. Abdillah an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnadı hakkında zayıf hükmü verdi.

7305- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kıyâmet 1-3, VI, 76-7; fadâilu'l-Kur'ân 28/2, VI, 112; tevhîd 43, VIII, 208), Müslim (salât 147-8, s. 330-1) Tirmizî (3329) ve Nesâî (salât 37, II, 149), Mûsâ b. e. Âişe an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7306- Bu hadisi Buhârî (tefsir Mürselât 2-3, VI, 78), es-Sevrî an Abdirrahman b. Âbis an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7307- Râvilerinden Hadîc b. Muâviye zayıftır. Onun hakkında Ebû Hâtim "Hadisi yazılabilir" demiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 132).

7308- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 26/9, IV, 234-5), İsh. b. İbr. an Ebî Usâme an Yahyâ b. el-Mühelleb an Husayn an İkrime senedi ile tahrîc etti.

7309- Lafız Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Mâlik (kur'ân 8, s. 203) ve Tirmizî (3331), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7310- Kaynağını bulamadım.

7311- Bu hadisi Ebû Dâvud (4717), İbr. b. Mûsâ an İbn e. Zaide an ebîhî ani'ş-Şa'bî an Alkame an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7312- Bu hadisi Tirmizî (3334), Kuteybe an Leys an İbn Aclân ani'l-Ka'kâ' b. Hakîm an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7313- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İnşikâk 3, VI, 81), Saîd b. en-Nadr an Huşeym an Ebî Bişr Ca'fer b. İyâs an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7314- Bu hadisi Tirmizî (3339), Abd b. Humeyd an Revh b. Ubâde ve Ubeydillah b. Mûsâ an Mûsâ b. Ubeyde an Eyyûb b. Hâlid an Abdillah b. Râfî' an Ebû Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7315- Râvilerinden Yahyâ b. Abdilhamîd el-Himmânî zayıf bir râvidir (Mecma‘ VII, 136).

7317- Bu hadisi Tirmizî (3342), Amr b. Alî an İbn Mehdî ve Ebî Dâvud an Hemmâm an Katâde an İmrân b. İsâm an raculin min ehli'l-Basra an İmrân b. Husayn senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7318- Bu hadisi Ahmed (III, 327) ve Bezzâr (2286), Ayyâş b. Ukbe an Hayr b. Nuaym an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

el-Hâkim, Müstedrek'inde (IV, 220) isnâdı hakkında sahîh hükmü verdi.

7319- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 17/1, IV, 120; tefsîr Şems 1, VI, 83-4; nikâh 93, VI, 153), Müslim (cennet 49, s. 2191) ve Tirmizî (3343), Hişâm b. Urve an ebîhî an Abdillah b. Zem'a asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7320- Râvilerinden Mus'ab b. Sâbit ihtilâflı râvilerdendir. Bezzâr'ın şeyhinin ismi verilmemiştir (Mecma‘ VII, 138).

7321-7322- Bu hadisi Buhârî (teheccüd 4, II, 43; tefsîr Duhâ 1-2, VI, 86; fadâilu'l-Kur'ân 1/5, VI, 97), Müslim (cihâd 114-5, s. 1421-2) ve Tirmizî (3345), el-Esved b. Kays an Cündeb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7323- Bu rivayet munkatı'dır. Zira İbrâhîm en-Nehâî, İbn Mes'ûd'u görmemiştir, ona yetişememiştir (Mecma‘ VII, 139).

7324- Bu hadisi Tirmizî (3349), Ebû Saîd el-Eşacc an Ebî Hâlid an Dâvud b. e. Hind an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

7325- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 139).

7326- Bezzâr'ın râvileri Sahîh ricâlindendir; Taberânî'nin isnâdında yer alan Amr b. Abdilgaffâr zayıftır (Mecma‘ VII, 140).

7327- Bu hadisi Ahmed (V, 117), Ebû Muâviye an Ebî İshâk eş-Şeybânî an Yezîd b. el-Asamm an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 141).

7328- Bu hadisi Tirmizî (3353), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Saîd b. e. Eyyûb an Yahyâ b. e. Sül. an Saîd el-Makberî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7329- Bu hadisi Ahmed (V, 59), Affân an Cerîr b. Hâzım ani'l-Hasan an Sa'sa' senedi ile tahrîc etti. Bunu Ahmed ile birlikte Taberânî hem mürsel, hem de muttasıl olarak rivayet ettiler, tümünün râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 141).

7330- Rivayeti hakkında Heysemî şu bilgileri vermektedir: "Bunu Taberânî iki isnâd ile tahrîc etmiştir ki, birisinde yer alan Ca'fer b. ez-Zübeyr zayıf bir râvidir; diğerinde ise tanımadığım bir râvi mevcuttur" (Mecma‘ VII, 142).

7331- Bu hadisi Tirmizî (3357), Abd b. Humeyd an Ah. b. Yûnus an Ebî Bekr b. Ayyâş an Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebû Hureyre senedi ile tahrîc etti.

7332- Bu hadisi Tirmizî (3358), Abd b. Humeyd an Şebâbe an Abdillah b. el-Alâ anid-Dahhâk b. Abdirrahman b. Arzem an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

7333- Bu hadisi Ebû Dâvud (1657), Kuteybe an Ebî Avâne an Âsım b. en-Nücûd an Şakîk an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7334- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir.

7335- Lafız Müslim'e aittir. Bu metni Müslim (salât 53, s. 300), Ebû Dâvud (4747) ve Nesâî (iftitâh 21, II, 133-4), el-Muhtâr b. Fülfül an Enes asl-ı senedi ile;

Buhârî (tefsîr Kevser 1/1, VI, 92), Tirmizî (3359-60) ve Ebû Dâvud (4748), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7336- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kevsگr 3, VI, 93), Ya'kb b. İbr. an Huşeym an Ebû Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7337- Bu hadisi Tirmizî (3361), Hennâd an Muh. b. Fudayl an Atâ b. es-Sâib an Muhârib b. Disâr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7338- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kevser 2, VI, 92-3), Hâlid b. Yezîd el-Kâhilî an İsrâîl an Ebî İshâk an Ebî Ubeyde an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7340-7341- İlk lafız Buhârî'ye, ikincisi ise Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25, IV, 183-4; mağâzî 50, V, 94; tefsîr Nasr 4, VI, 94) ve Tirmizî (3362), Şu'be an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler.

7342- Bezzâr, hadisin isnâdı hakkında "hasen" hükmü vermiştir (Mecma‘ VII, 144).

7343- Bu hadisi Tirmizî (3364), Ah. b. Menî' an Ebî Sa'd es-San'ânî an Ebî Ca'fer er-Râzî ani'r-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye an Ubeyy senedi ile tahrîc etti.

Tirmizî, daha sonra bunu Ebû'l-Âliye'nin mürseli olarak tahrîc edip, doğrusunun bu olduğunu söyledi.

7344- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İhlâs 1-2, VI, 95-6) ve Nesâî (cenâiz 117/5-6, IV, 111-2), ayrı ayrı olmak üzre el-A'rec ve Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedleri ile tahrîc ettiler.

7345- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Felâk ve Nâs, VI, 96), Âsım ve Abde an Zir b. Hubeyş an Ubeyy asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7346- Bu hadisi Tirmizî (3366), Muh. b. el-Müsennâ an Abdilmelik b. Amr el-Akdî an İbn e. Zi'b ani'l-Hâris b. Abdirrahman an Ebî Seleme an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

7347- Sahîh-i Buhârî, tefsîr Nâs, VI, 96. İsnâdsızdır.

7348- Sahîh-i Buhârî, tefsîr Nâs, VI, 96.

7349- Bu hadisi İbn Ahmed b. Hanbel (V, 129-30), Muh. b. el-Hüseyn b. Eşkâb an Muh. b. e. Ubeyde b. Ma'n an ebîhî ani'l-A'meş an Ebî İshâk an Abdirrahman b. Yezîd an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

Ahmed'in râvileri Sahîh ricâlindendir; Taberânî'nin râvileri ise güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 149).

7350- Hem Taberânî'nin, hem de Bezzâr'ın râvileri güvenilir kimselerden oluşmuştur. Bezzâr diyor ki: "Bu hususta İbn Mes'ûd'a mütabaat eden başka bir sahâbî yoktur. Ayrıca o iki sreyi namazlarda okuyup, mushafta da tesbît etmiş olduğuna dair sahîh rivayetler mevcuttur" (Mecma‘ VII, 149-50).

7351- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 23/4, VI, 109-10) ve Müslim (salâtu'l-musâfirîn no. 231, s. 545), Ebû Usâme an Büreyd an Ebû Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7352- Bu hadisi Mâlik (Kur'ân 4, s. 202), Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 23/1, VI, 109), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 226-7, s. 543-4), Nâfî' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7353- Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 23/2, VI, 109), Müslim (228-30, s. 544-5), Tirmizî (2942) ve Nesâî (iftitâh 37/11, II, 154-5), Ebû Vâil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7354- Bu hadisi Ebû Dâvud (830), Vehb. b. Bakiyye an Hâlid an Humeyd el-A'rec an Muh. b. el-Münkedir an Câbir senedi ile tahrîc etti.

7355- Bu hadisi Müslim (zekât 119, s. 726), Süveyd b. Saîd an Alî b. Müshir an Dâvud an Ebî Harb b. ebî'l-Esved an ebîhî an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

7356- Bu hadisi Ebû Dâvud (1468), Nesâî (iftitâh 83/1-2, II, 179-80) ve İbn Mâce (1342), Talha b. Musarrif an Abdurrahman b. Avsece ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7357-7360- Birinci lafzı Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 19/1, VI, 107; tevhîd 32/2, VIII, 195), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 232, s. 545) ve Nesâî (iftitâh 83/4, II, 180), ez-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;

İkinci lafzı Buhârî (tevhîd 52/1, VIII, 214) ve Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 233, s. 545);

Üçüncü lafzı Ebû Dâvud (1473) ve Nesâî (iftitâh 83/3, II, 180), dördü birden İbnü'l-Hâd an Muh. b. İbr. b. el-Hâris an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Dördüncü lafzı ise Buhârî (tevhîd 44/3, VIII, 209), İshâk an Ebî Âsım an İbn Cüreyc ani'z-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

7361- Bu hadisi Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da tahrîc etmiştir.

7362- Bu hadisi Ebû Dâvud (1332), el-Hasan b. Alî an Abdirrezzâk an Ma'mer an İsmaîl b. Ümeyye an Ebî Seleme an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

7363-7364- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 11, III, 152; fadailu'l-Kur'ân 26, III, 110), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 224-5, s. 543) ve Ebû Dâvud (1331), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7365- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 29, VI, 112), Ebû Dâvud (1465) ve Nesâî (II, 170), Cerîr b. Hâzım an Katâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7366- Bu hadisi Tirmizî (2923), Ebû Dâvud (1456) ve Nesâî (iftitâh 83/7, II, 181), Kuteybe an Leys an Abdillah b. Ubeydillah b. e. Müleyke an Ya'lâ b. Memlek an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7367- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 24/2, VI, 110; 30, VI, 112; mağâzî 48, V, 92; tefsîr sreti Feth 1/3, VI, 44; tevhîd 50/5, VI, 213), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 237-9, s. 547) ve Ebû Dâvud (1467), Şu'be an Ebî İyâs Muâviye b. Kurve an İbn Muğaffel asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7368- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 32,33, VI, 112-3; 35/1-3, VI, 114), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 247-8, s. 551), Ebû Dâvud (3668) ve Tirmizî (3025), İbr. en-Nehaî an Abîde b. Amr es-Selmânî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7371- Bu hadisi Ebû Dâvud (887) ve Tirmizî (3347), Süfyân b. Uyeyne an İsmaîl b. Umeyye an A'râbiyyin an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Görüldüğü gibi isnâdında kimliği belirsiz bir râvi vardır.

7372- Bu hadisi Ebû Dâvud (883), Züheyr b. Harb an Vekî' an İsrâîl an Ebî İshâk an Müslim el-Batîn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Bu hadis iki başka tarikten olmak üzere İbn Abbâs'ın sözü olarak rivayet olunmuştur.

7373- Bu hadisi Ebû Dâvud (1311) ve Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 223, s. 543), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7374- Bu hadisi Mâlik (Kur'ân 2, s. 200), an Eyyûb b. e. Temîme es-Sahtiyânî an Muh. b. Sîrîn an Ömer senedi ile tahrîc etti.

7375- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 37/1, VI, 115; i'tisâm 26, VIII, 161) ve Müslim (ilm 3-4, s. 2053-4), Ebû İmrân el-Cevnî an Cündeb b. Abdillah asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7376-7378- Bu hadisi Ahmed (II, 187-8, 198, 200), Buhârî (savm 54, II, 244; 56, II, 246; enbiyâ 37/2, IV, 133-4; fadâilu'l-Kur'ân 34/4-5, VI, 114; nikâh 89, VI, 151-2), Müslim (siyâm 181-4, s. 812-4), Ebû Dâvud (1388, 2427) ve Nesâî (siyâm 76, IV, 211), Ebû Seleme an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Başka tarikleri de olan hadisin oruçla ilgili metin parçası daha önce ilgili bölümde geçmiştir.

7379- Bu hadisi Ebû Dâvud (1393), Abdullah b. Abdirrahman b. Ya'lâ an Osmân b. Abdullah b. Evs an ceddihihî Evs b. Huzeyfe senedi ile daha uzun bir metinle tahrîc etti.

7380- Bu hadisi Ebû Dâvud (1392), Muh. b. Yahyâ b. Fâris an İbn e. Meryem an Yahyâ b. Eyyûb an İbni'l-Hâd senedi ile tahrîc etti.

7381- Bu hadisi Mâlik (kur'ân 3, s. 200), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 142, s. 515), Ebû Dâvud (1313) ve Tirmizî (581), ez-Zührî ani's-Sâib b. Yezîd ve Ubeydillah b. Abdillah an Abdirrahman b. Abdilkârî an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7382-7383- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-vahy 5, I, 4; bed'ul-halk 6/14, IV, 80-1; savm 7, II, 228; menâkıb 23/13, IV, 165; fadâilu'l-Kur'ân 7/1, VI, 101-2), Müslim (fadâil 50, s. 1803-4) ve Nesâî (savm 2/1, IV, 125-6), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7384- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 7/2, VI, 102), Hâlid b. Yezîd an Ebî Bekr an Ebî Huseyn an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

7385- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 6/1, VI, 101), İbr. b. Mûsâ an Hişâm b. Yûsuf an İbn Cüreyc an Yûsuf b. Mâhek an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7386- Bu hadisi Ebû Dâvud (788), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahriz etti.

7387- Ebû Dâvud (788), bu mürseli isnâdsız olarak irâd etmiştir.

7388- Bu hadisi Müslim (farâid 10-3, s. 1236-7) ve Buhârî (tefsîr Nisâ 27/2, V, 185; tefsîr Tevbe 1, V, 202), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7389- Bu hadisi Müslim (tefsîr 21, s. 2318-9), Ebû Umeys an Abdilhamîd b. Süheyl an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7390- Bu hadisi Tirmizî (3063), Kuteybe an İbn Vehb an Huyey an Ebî Abdirrahman el-Hubelî an İbn Amr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7391- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 53, V, 164-5), Kabîsa b. Ukbe an Süfyân an Âsım aniş-Şa'bî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7392- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 5, VI, 100; 27, VI, 110-1; tevhîd 53, VIII, 215), Müslim (müsâfirîn 270-1, s. 560-1), Mâlik (Kur'ân 5, s. 102), Ebû Dâvud (1475), Tirmizî (2944) ve Nesâî (salât 37, II, 150-2), ez-Zührî an Urve an Abdirrahman b. Abdilkârî ve'l-Misver b. Mahrame an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7393- Bu rivayeti Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 273, s. 561-2), İsm. b. e. Hâlid an Abdillah b. ësâ an Abdirrahman b. e. Leylâ an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7394- Bu rivayeti Müslim (lafız ona ait; müsâfirîn 274, s. 562-3), Ebû Dâvud (1478) ve Nesâî (iftitâh 37/7, II, 152-3), Şu'be ani'l-Hakem an Mücâhid an İbn e. Leylâ an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7395- Bu hadisi Ebû Dâvud (1477), Ebû'l-Velîd et-Tayâlisî an Hemmâm b. Yahyâ an Katâde an Yahyâ b. Ya'mer an Sül. b. Surad an Ubey senedi ile tahrîc etti.

7396- Bu parça, İbn Abbâs hadisine aittir. Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 5/1, VI, 100) ve Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 272, s. 561), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7397- Bu hadisi Buhârî (husmât 1/1, III, 88), Ebû'l-Velîd an Şu'be an Abdilmelik b. Meysere ani'n-Nezzâl an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

7398- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 8/7, III, 103), Sadaka b. el-Fadl an Yahyâ an Süfyân an Habîb b. e. Sâbit an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7399- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 8/3, VI, 102) ve Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 249, s. 551), el-A'meş an İbrâhîm an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7400- Bu hadisi Tirmizî (2928), Muh. b. Ebân an Eyyûb b. Süveyd an Yûnus b. Yezîd ani'z-Zührî an Enes senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

7401- Bu hadisi Ebû Dâvud (4006-7), Hişâm b. Sa'd an Zeyd b. Eslem an Atâ b. Yesâr an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7402- Bu hadisî Ebû Dâvud (3998), Muh. b. e. Ubeyde an ebîhî ani'l-A'meş an Sa'd et-Tâî an Atiyyeti'l-Avfî an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

7403- Bu hadisi Ebû Dâvud (3969), Yahyâ b. Saîd an Ca'fer b. Muh. an ebîhî an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7404- Bu hadisi Ebû Dâvud (3975), İbn e. Zinâd an ebîhî an Hârice b. Zeyd b. Sâbit an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7405- Bu hadisi Ebû Dâvud (3976) ve Tirmizî (2929), İbnü'l-Mübârek an Yûnus b. Yezîd an Ebî Alî b. Yezîd ani'z-Zührî an Enes senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî, "hasen garîb" hükmü verdi.

7406- Bu hadisi Tirmizî (2930), Ebû Kureyb an Rişdîn b. Sa'd an Abdirrahman b. Ziyâd b. En'am an Utbe b. Humeyd an Ubâde b. Nüsey an Abdirrahman b. Ganm an Muâz senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

7407- Bu hadisi Ebû Dâvud (3980-1), Abdullah b. Abdirrahman b. Ebzâ an ebîhî an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7408- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 155).

7409- Bu hadisi Ebû Dâvud (3982) ve Tirmizî (2932), Sâbit el-Bünânî an Şehr b. Havşeb an Esmâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7410-7412- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Yûsuf 4/1, V, 217) ve Ebû Dâvud (4004-5), el-A'meş an Ebî Vâil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7413- Bu hadisi Ebû Dâvud (3984-5) ve Tirmizî (2933), Ebû İshâk an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

7414- Bu hadisi Ebû Dâvud (3976) ve Tirmizî (2934), Muh. b. Dînâr an Sa'd b. Evs an Misda' Ebî Yahyâ an İbn Abbâs an Ubey asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7415- Bu hadisi Tirmizî (2941), el-Hasan b. Bişr ani'l-Hakem b. Abdillah an Katâde an İmrân asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7416- Bu hadisi Ebû Dâvud (4008), Mûsâ b. İsmâîl an Hammâd an Hişâm b. Urve an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7417- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nr 8, VI, 10), İbr. b. Mûsâ an Hişâm an İbn Cüreyc an İbn e. Müleyke an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7418- Bu hadisi Ebû Dâvud (3978-9) ve Tirmizî (2936), Atiyye b. Saîd an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen garîb" hükmü verdi.

7419- Bu hadisi Ebû Dâvud (3989), Süfyân an Amr an İkrime an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7420- Bu hadisi Ebû Dâvud (3990), Muh. b. Râfi' an İshâk b. Sül. an Ebî Ca'fer ani'r-Rebî' b. Enes an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti.

7421- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 10, IV, 90; tefsîr Zuhruf 1, VI, 38), Müslim (cum'a 49, s. 594-5), Ebû Dâvud (3992) ve Tirmizî (508), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Atâ an Safvân b. Ya'lâ an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7422- Bu hadisi Ebû Dâvud (3994) ve Tirmizî (2940), İsrâîl an Ebî İshâk an Abdirrahman b. Yezîd an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî "hasen sahîh" hükmü verdi.

7423- Bu hadisi Ebû Dâvud (3991) ve Tirmizî (2938), Hârûn b. Mûsâ en-Nahvî an Büdeyl b. Meysere an Abdillah b. Şakîk an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasan garîb" hükmü verdi.

7424-7425- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kamer 3-4, VI, 53), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 280-1, s. 565), Ebû Dâvud (3994) ve Tirmizî (2937), Ebû İshâk ani'l-Esved an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7426- Râvilerinden birisi kurrâdan olan Âsım el-Cahderî hakkında Zehebî "kıraati şâzz idi" demiştir (Mecma‘ VII, 156).

7427- Muvattâ, cum'a 5, s. 106.

7428- Bu hadisi Ebû Ya'lâ (Şehit Ali 546 nüshası, 186 b) ve Bezzâr (2319), el-A'meş an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7429- Bu hadisi Ebû Dâvud (3996-7), Hâlid el-Hazzâ' an Ebî Kilâbe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7430- Bu hadisi Ebû Dâvud (3995), Ah. b. Sâlih an Abdilmelik b. Abdirrahman ez-Zemârî an Süfyân an İbni'l-Münkedir an Câbir senedi ile tahrîc etti.

7431-7432- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Leyl 1-2, VI, 84), Müslim (salâtu'l-müsâfirîn 282-4, s. 565-6) ve Tirmizî (2939), İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7433- Bu hadisi Tirmizî (3898), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Dâvud an Şu'be an Âsım an Zirr b. Hubeyş an Ubey senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

7434- Bu rivayeti İbn Ahmed (V, 132), Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî an Müslim b. Kuteybe an Şu'be an Âsım b. Behdele an Zir an Ubey senedi ile tahrîc etti.

7435- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tevbe 20, V, 210-1; fadâilu'l-Kur'ân 3-4, VI, 98-9) ve Tirmizî (3103), ez-Zührî an Ubeyd b. es-Sebbâk an Zeyd b. Sâbit asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7436-7438- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 3/2, VI, 99), İbr. b. Sa'd ani'z-Zührî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İlk lafız Buhârî'nin, diğerleri ise Tirmizî'nindir.

7439- Bu ziyâde Tirmizî'ye aittir.

7440- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 8/5, VI, 102-3; menâkıbu'l-Ensâr 17, IV, 228-9), Müslim (fadâilu's-sahâbe 119-20, s. 1914-5) ve Tirmizî (3794), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7441- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 8, VI, 103), Muallâ b. Esed an Abdillah b. el-Müsennâ an Sâbit el-Bünânî ve Sümâme an Enes senedi ile tahrîc etti.

7442- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Kur'ân 25/2, VI, 110), Ya'kb b. İbr. an Hüşeym an Ebî Bişr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.