KIYAMET, HAŞİR, HESAP, HAVZ, SIRAT, MİZAN VE ŞEFAAT BAHSİ......381

TAHRİC

 

 

9971- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sûr .sahibi (israfil), (sûr denilen) boruyu ağzına dayamış, yüzünü çevirmiş, kulağım vermiş hazır vaziyette sûr üfürme emri kendi­sine geleceği ânı beklerken durumunuz ne olacaktır?" Bu, ashabına ağır gelmiş olacak ki, şöyle dediler:

"Ey Allah'ın Resulü! O zaman ne yapa­lım, ya da ne diyelim?"

"Hasbünallahü ve ni'mel-Vekü. Alellahi tevekkülnâ (= Allah bize yeter, 0 ne güzel vekildir, Allah'a tevekkül ettik), deyin buyurdu"

|Tirmizî.|

9972- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

"Bir bedevî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek: 'Sûr nedir?' diye sordu.

Şöyle buyurdu: 'İçine üflenecek olan bir bo­rudur'." |Ebû Dâvud veTirmizî.l

9973- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İki sûr arasında kırk vardır."

(Ebû Hureyre'ye) denildi ki: "Kırk gün mü?" Ebû Hureyre dedi ki: "Bir şey söyleye­mem."

"Kırk ay mı?" denildi. Ebû Hureyre dedi ki: "Bir şey söyleyemem."

"Kırk yıl mı?" denildi. Ebû Hureyre yine: "Bir şey diyemem" cevabını verdi.

"Sonra gökten yağmur inecek. Onlar yer­den sebze biter gibi bitecekler. Kuyruk soku­mundan başka insanda çürümedİk hiçbir şey kalmayacak. Kıyamet gününde yeniden yara­tılış oradan olacaktır."

9974- Diğer rivayet:

"Kuyruk sokumu hariç âdemoğlunun her yerini toprak yiyip bitirecek, insan oradan tekrar yaratılacaktır."

[Tirmizî hariç, altı hadis İmamı]

9975-  Kâ'b bin Mâlik radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Mü'minin ruhu, cennet ağacına konup beslenecek olan bir kuştur. Onu yeniden diril­teceği günde Allah onu cesedine gönderip di­rilteceği güne kadar orada kalacaktır."

| Mâlik ve Nesâî.]

9976-  Ebû Rezîn el-Ukaylî radiyallahu anh'dan: Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Allah ya­ratıkları nasıl diriltecek, bunun örneği nedir?" Şöyle buyurdu: Kavminin bulunduğu yerdeki vadiden önce çorak iken sonra yemyeşil oldu­ğunu hiç görmedin mi?"

"Evet" dedim.

"İşte hu, Allah' in (yeniden) yaratmasının ayeti(örneği)dir. İşte ölüleri de tıpkı bunun gi­bi diriltir." |Rezîn.l

9977- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resûİü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde insanlar has un çöreği gibi bembeyaz, lekesiz, ve herhangi bir işare­ti bulunmayan bir yerde haşredileceklerdir."

[Buhârî ile Müslim]

9978- îbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde insanlar çıplak ve sün-netsiz olarak diriltilecekler. İlk giyindirilecek olan kişi İbrahim olacaktır," Sonra: "Sizi ilk nasıl yaratttysak öyle iade edip dirilteceğiz" mealindeki âyeti (Enbiyâ, 104) okudu.

9979- Diğer rivayet:

" Yalınayak, çıplak ve sünnetsiz hasredile­ceksiniz." Bir kadın dedi ki: Böyle bir durum­da birbirimizin avret yerine bakacak mıyız?

"Eyfülan kadın! O gün içinizden herkesin kendisini meşgul edecek isi olacak" buyurdu.

[Buhârî, Müslim, Tirmİzî ve Nesâî]

9980- Enes radiyallahu anh'dan: "Bir adam dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah Teâlâ: 'Yüzleri üzerinde cehenneme haşrolunacaklar'." (Fur-kân, 34) buyuruyor. Kâfir yüzüstü mü hasre­dilecek?'

'Dünyada iki ayak üstünde yürüten, kıya­met gününde yüz üstü yürütmeye kadir değil midir?' buyurdu."

9981- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde insanların bir kısmı yaya, bir kısmı binek üzerinde, bir kısmı da yüz üstü sürünerek üç ayrı şekilde hasrolu-nacaktır."

Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Onlar yüz üstü nasıl yürüyecekler?"

"İki ayaküstünde yürüten Allah, kıyamet gününde elbetteki yüz üstü yürütmeye de ka­dirdir. Ancak onlar yüzlerini her türlü engel ve dikenden koruyacaklardır" buyurdu. [Tirmizî.l

9982- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde insanlar üç ayrı grup olarak haşredileceklerdir. Birinci grup, gele­cek hayatı Özleyen (geride kalan dünya haya­tından) nefret eden zümredir. (Bunlar azık ve binekleri bol olanlardır) İkinci grup, ikisi bir deve, üçü bir deve, dördü bir deve, onu bir de­ve üzerinde götürülürüler. Kalanları (üçüncü grubu) da ateş önüne katıp götürecektir. On­ların istirahata çekildikleri yerde ateş de isti­rahata çekilecek, onların harekete geçtikleri yerde o da onlarla harekete geçecektir. Onla­rın sabahladıkları yerde, o da sabahlayacak, onların akşamladıkları yerde akşamlıyacak-ttr."

[Buhârî, Müslim ve Nesâî.|

9983- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde insanlar, terleri yerde yetmiş arşın aşağıya gidinceye, yukardan da kulaklarına ulaşıncaya kadar terliyecekler-dir," [Buhârî ve Müslim ile Tirmİzî]

9984- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

O, "Onlar düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için diriltile­cekler. O günde âlemlerin Rabbinin huzurun­da divan duracaklar" âyetlerini (Mutaffifîn, 4) okudu ve şöyle dedi: "Onlardan biri kalka­cak, terleri kulaklarının yarısına kadar ulaşa­caktır." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.|

9985- el-Mikdâd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde güneş, insanlara bir mil miktarı oluncaya kadar yaklaştırılacak."

(Râvi) Süleym bin Âmir dedi ki: "Vallahi milden yer mesafesini mi yoksa göze sürülen mili mi kastettiğini bilmiyorum." Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "in­sanların terlemesi amellerine göre olacak. Şöyle ki; kimi ayaklarına kadar, kimi dizleri­ne kadar, kimi kalçalarına kadar ter içinde olacaklar. Kimini de ağzına kadar bürüye-cek."-{Bu sırada terin yükselişini ifade etmek için) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem mübarek ağzmı gösterdi- [Müslim ve Tirmizî.l

9986- el-Mİkdâd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallailahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanlar kıyamet gününde düşük olarak dünyaya gelen yavrudan bitkin ihtiyara ka­dar, Âdem'in yaratılışında, Yûsuf'un güzelli­ğinde ve Eyyûb'un kalbinde olarak otuzüçer yaşlarında ve sürmeli olarak haşrolunacak-lardır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

9987- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde kibirli kimseler, zerre gibi küçük olarak haşredileceklerdir."

[Bezzâr, hafi bir senedle.|

9988- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! EUibin senelik gün çok uzun değil midir?" Şöyle bu­yurdu:

"Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki o gün, mü'min'e bir farz namazı kılma ve eda etme vakti kadar hafifleştirilecektir."

|Ahmed ve Ebû Yü'lâ.|

9989-  Onun (Ebû Ya'Iâ'nın) Ebû Hurey-re'den nıeıfû olarak rivayeti:

"insanların Alemlerin Rabbinin huzurun­da duracakları gün, ellibin senenin bir günü­nün yarısı kadar olacak. Ancak bu, mü'minler için batmağa yüz tuttuğu güneşin batmasına kadar olan bir vakit gibi hafifletilecektir."

9990- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, de­di ki:

"Mahşerin Şam'da olacağında şüphe eden kişi, Haşır sûresinin başındaki 'Kitab ehlin­den inkar etmiş olanları ilk sürgünde, yurtla­rından çıkartan O't/Hr'meâlindeki âyeti oku­sun. Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Orası mahşer yeridir'."

[Bezzâr feyy'm bir senedle.]

9991- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her kul öldüğü hal üzere dirilecektir."

[Müslim]

9992- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim müslüman kardeşinin, dil ile namu­suna ve ırzına sataşarak hakkını yemiş ise, al­tın ve gümüş paraların para etmeyeceği gün (Kıyamet) gelmeden önce bugün bu dünyada onunla helâllersin! Çünkü ona yaptığı haksız­lık kadar salih amelinden alınacaktır. Eğer sevapları yoksa, arkadaşının günahlarından alınıp haksızlık yapana yüklenecektir."

|Buhârî ve Tirmizî]

9993- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müflis kimdir, bilir misiniz?"

"Bizde müflis, parası ve malı olmayandır" dediler. Şöyle buyurdu:

"Asıl müflis, kıyamet günü namazı ile, orucu ve zekâtı ile gelir. Öte yandan, buna ha­karet etmiş ona iftira atmış, berikinin malını yemiş, öbürünün kanını akıtmış ve falanı döv­müş olarak gelir. Yaptığı iyilik ve sevapları iş­te böylece ona buna dağıtılacaktır. Borcu ödenmeden sevapları biterse, bu defa onların günahlarını kendisi yüklenecek ve sonra da cehenneme atılacaktır." [Müslim ve Tirmizî]

9994- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde bütün haklar sahiple­rine ödenecektir. Hatta (kısâsen) boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkı bile alına­caktır."

[Müslim ve Tirmizî]

9995- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Şunu duyardık: "Kıyamet gününde bîr adam tanımadığı bir adamın yakasından yapı­şacak. Adam şöyle diyecek:

'Benden ne istiyorsun? Ben seni tanımı­yorum.' O şöyle diyecek: 'Dünyada beni hata ve çirkin işler üzerinde görüp de beni onlar­dan alıkoymazdın'." [Rezîn]

9996- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"O, bilmediği şey dinlemezdi. İyice anla­yıncaya kadar onu sorardı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Âhirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba duçar olacak demektir.' Dedim kî: 'Al­lah: 'Kitabı sağdan verilen kolay bir hesaba çekilir, ehline sevinçli olarak döner' (İnşikâk, 7-9) buyurmadı mı?' Şöyle buyurdu:

'Bu (münakaşa değil) sadece bir sunuştur. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir'."

9997- Diğer rivayet:

"Kıyamet günü hesaba çekilen mutlaka azaba uğratılacak demektir."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tİrmizî.|

9998- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kulun ilk hesap vereceği şey, namazdır. İnsanlar arasında ilk davası görülecek şey de kan davalarıdır."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî]

9999- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde, kulun ayaktan Rabbi-nin huzurundan, şu beş şey soruluncaya ka­dar bir yere kıpırdamaz: Ömrünü nasıl harcadığından, gençliğini nerede harcayıp yıprattı­ğından, malım nereden kazanıp nereye harca­dığı ve ilmiyle amel edip etmediğinden soru­lacaktır." [Tirmizî]

10000- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde Ademoğlu âdeta bir soylu gibi getirilip Allah'ın huzurunda durdu­rulacak ve Allah ona şöyle diyecek: 'Sana bolca nimet verdim, sana bu kadar lütuf ve ih­sanda bulundum. Ne yaptın?'

'Ya Rabbil Biriktirdim, artırdım, olduğun­dan çoğunu da geride bıraktım. Beni (dünyaya) geri gönder de onu sana getireyim' diye­cek. Ona şöyle diyecek:

'Haydi bana önceden âhirete gönderdikle­rini göster!'

'Ya Rabbi! Onları biriktirdim, artırdım, ol­duğundan fazla olarak geride bıraktım. Geri gönder beni de onu sana getireyim' diyecek; ancak bu ona fayda vermiyecek. Çünkü o kul hiçbir hayrı önceden göndermemiştir. İşte bu sebeple de cehenneme atılacaktır."

[Tirmizî]

10001- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah kulunu karşısına alıp şöyle diye­cek:' Ey fülan! Ben sana ikram etmedim mi; ben seni başkaları üzerine efendi kılmadım mı; ben seni eş sahibi yapmadım mı; atları, develeri senin emrine vermedim mi? Reislik yapmana, ganimet malının dörtte birini alma­na müsaade etmedim mi?

Kul 'Bilakis (verdin) ya Rabbü' diye ce­vap verecek.

'Günün birinde bana kavuşacağına inanı­yor muydun?'

'Hayır.'

'O halde şimdi ben de seni daha önce be­ni unuttuğun gibi unutuyorum' diyecek.

Sonra Allah bir ikincisini huzuruna ala­cak, onunla da aynı konuşmayı yapacak.

Sonra üçüncüsünü huzuruna alacak da onunla karşılıklı konuşup: 'Bana kavuşacağı­na inanıyordun değil mi?' dediğinde kul şu cevabı verecek: 'Ey Rabbim! Sana, Kitabına,

peygamberlerine iman ettim, namaz kıldım, oruç tuttum ve zekât verdim.' der. Mümkün ol­duğunca O'na hamdü senada bulunup hayır ile övdükten sonra Allah: 'Öyleyse sen simdi burada dur, sana bir şahit getireceğim' diye­cek. Kul: 'Acaba bana kim şahitlik edecek?' diye düşünürken, ağzı mühürlenecek. Uyluğu­na: 'Haydi onun hakkında sen konuş/' denile­cek. Bunun üzerine onun hakkında uyluğu, eti ve kemiği konuşup yaptıklarını anlatacak ve aleyhinde tanıklık edecekler. İşte bu, kulun tu-tunabileceği hiçbir özür kalmaması içindir. Bu üçüncü kul münafıktır, işte böylesi adam Allah'ın gazabına uğrayanın ta kendisidir." |Daha uzun bir metinle Müslim.]

10002- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan:

Dedik ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Biz kıyamet günün­de Rabbimizi görecek miyiz?"

"Evet; öğle üstü bulutsuz bir havada gü­neşi görmekte sıkıntı çekermisiniz? Bulutsuz berrak bir gecede dolunay görüldüğünde ayı görmekte herhangi bir sıkıntıya maruz kalır mısınız?" diye sorunca, "Hayır, ey Allah'ın Resulü!" dediler.

"İşte kıyamet gününde aynı şekilde Al­lah'ı görmekte hiç sıkıntı çekmiyeceksiniz, Sadece güneş ve ayı gördüğünüzde çektiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı çekersiniz. Kıyamet günü olduğu zaman, her ümmet taptığına tâbi olmak için çağırılacak. Allah'tan başka putla­ra, dikili taşlara ibadet edenler bir bir cehen­neme dökülecek, cehenneme dökülmedik on­lardan hiç kimse kalmayacak, lyi-kötü Al­lah'a ibadet edenlerden hiç kimse kalmayınca yahudiler çağtrılıp kendilerine sorulacak:

'Siz söyleyin bakalım, neye tapıyordu­nuz?'

'Biz Allah'ın oğlu Üzeyr'e ibadet ediyor­duk' diyecekler.

'Yalan söylüyorsunuz. Allah ne bir eş edindi ve ne de çocuğu vardır.'

'Ne arzu ediyorsunuz?'

'Susadık. Ey Rabhimiz ne olur bize su ver!' diyecekler. Onlara su verilmesi için işa­ret edilecek. Bunun üzerine serap gibi görü-

nen cehenneme birbirlerini ezerek sürülecek­ler ve doğruca cehenneme atılacaklar.

Ondan sonra Hıristiyanlar çağrılacak ve onlara: "Ya siz neye ibadet ediyordunuz?' di­ye sorulacak. Onlar: 'Allah'ın oğlu Mesih'e ibadet ediyorduk' diye cevap verecekler. On­lara da: 'Yalan söylediniz. Allah ne eş edindi, ne de çocuk. Şimdi ne istiyorsunuz?' denile­cek. Onlar da: 'Ey Rabbimiz! Susadık, ne olur bize biraz su ver!' diye yalvaracaklar. Onlara su verilmesi işaret edilecek. Böylece serap halinde görünen cehenneme sürülecekler, bir­birlerini ezerek, çiğneyerek oraya koşacaklar ve cehenneme düşecekler.

Sadık veyafacir olarak Allah'a tapanlar­dan başka muvahhid kimse kalmayınca, Allah onlara gördükleri en yakın bir sıfatta tecelli edecek ve şöyle diyecek:

'Siz ne bekliyorsunuz, her ümmet taptığı şeyin ardına düşmüştür?' Cevapları şu ola­cak: 'Biz dünyada iken bu insanlara muhtaç olduğumuz halde onlardan ayrıldık ve onlar­la arkadaşlık etmedik.'

'Allah ben sizin Rabbinizim' buyuracak. Bunun üzerine onlar (iki veya) üç kere: 'Sen­den Allah'a sığınırız, biz hiçbir şeyi O'na or­tak kokmayız' diyecekler. Hatta bazıları ner-dey.se dönecek duruma düşecek.

'Peki sizinle O'nun arasında kendisini ta­nıyabileceğiniz bir alamet var mıdır?' diye sorduğunda 'Evet' diyecekler. Bunun üzerine O, baldırını açacak, gerçekten Allah'a kendi­liğinden secde edenlere secde etmeleri için izin verilecek. Ancak gösteriş ve desinler için secde edenler ise, (her) secde etmek istedikle­rinde başları üstüne arkaya doğru yuvarla­nacaklar.

Sonra başlarını kaldırınca, Allah'ı ilk gördükleri suret değişmiş olarak görecekler ve Allah da onlara: 'İşte ben sizin Rabbini­zim' buyuracak. Onlar da: 'Sen bizim Rabbi-mizsin' diyecekler.

Sonra cehennemin üzerine köprü kurula­cak ve şefaate izin verilecek. Halk şöyle diye­cekler: 'Allahım! Selâmete erdir, selâmete er-

dir!' Denildi ki: 'Ey Allah'ın Resulü, köprü nedir ve nasıldır?'

'Köprü son derece kaygandır. Onda Ne-cid'de bulunan Sa'dân demlen diken gibi çen­geller, kancalar ve demir dikenler vardır. Mü'minlerden kimi göz açıp kapayıncaya ka­dar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi küheylana binmiş gibi, kimi deveye binmiş gi­bi oradan geçecektir. Kimi hiçbir şey olma­dan sapasağlam, kimi yüzü ve vücudu tırma­lanmış olarak geçip kurtulacak, kimisi de ce­henneme sapır sapır düşecek. Nihayet mü'minler ateşten kurtuldukları zaman, nef­sim kudret elinde olana yemin olsun ki, hiçbi­riniz kıyamet gününde ateşteki kardeşlerinin haklarının verilmesini taleb eden mü'minler kadar Allah'tan şiddetle bir şey taleb edemez. Diyecekler ki: 'Rabbimiz onlar da bizimle be­raber namaz kılarlardı, bizimle beraber oruç tutarlardı, bizimle hacca giderlerdi.' Bunun üzerine onlara şöyle denilecek: 'Haydi onlar­dan tanıdıklarınızı çıkartın!' Böylece onların yüzleri ateşe haram olacak. Oradan birçok insanlar çıkartacaklar. Baldırlarının yarısına kadar, dizlerine kadar ateşe batanları çıkart­tıktan sonra: 'Ya Rabbi! Çıkartmasını emret­tiklerinden kimse kalmadı, hepsini çıkarttık' diyecekler.' Sonra Allah onlara şöyle buyura­cak: 'Haydi dönün bakın, kalbinde bir dinar kadar hayır bulunan insanları da çıkartın!'

Gidecekler, daha birçok insanları da çı­kartıp gelecekler. Diyecekler ki;

'Ey Rabbimiz! Emrettiklerinden kimse kalmadı hepsini çıkarttık.'

Allah şöyle buyuracak: 'Haydi dönün kalplerinde yarım dinar icada hayır bulunan­ları da çıkartın!' Gidecekler, daha birçok in­sanı da çıkartacaklar. Sonra Rabbimiz: 'Bize emrettiklerinden kimse kalmadı, onları da çı­karttık' diyecekler. Sonra şöyle diyecek: 'Hay­di gidin kalbinde zerre kadar hayır bulunan­ları çıkartın!' Gidecekler birçok insanı çıkar­tacaklar; dönüp: 'Rabbimiz emrettiklerinden kimse kalmadı, hepsini çıkarttık' diyecekler.

Ebû Saîd şöyle derdi: "Eğer size anlattı­ğım bu hadisi tasdik etmezseniz, 'Şüphesiz

Allah zerre kadar zulmetmez; bir hanene olur­sa, onun karşılığını kat kat verir. Kendi katın­dan büyük ecir verir' mealindeki âyeti (Nisa, 40) okuyun!"

"Sonra Allah Teâlâ şöyle buyuracak: 'Melekler, peygamberler ve mü'minler şefaat ettiler, geride merhamet edenlerin en çok merhamet edeni kaldı.' Sonra ateşten bir ce­maati alacak; nihayet oradan hiç hayır işle­meyenleri kömürlere dönüşmüş bir halde ala­cak ve onları cennetin yollan üzerinde: 'Ha­yat nehri' denilen nehre atacak, oradan selin taşıdığı yabani reyhan tohumları gibi çıka­caklar. Yabani reyhan bazen taş, bazen de ağaç dibinde olur. Güneşe doğru olanlar sarı ya da yeşil olur. Gölgeye doğru olanlar ise beyaz olur." Dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Sanki sahrada ko­yun otlatmış gibi konuşuyorsun." Şöyle bu­yurdu: "Onlar inci gibi çıkacaklar, boyunla­rında cennet ehlinin anlayacağı bir şekilde alamet olacak ve onlar için: 'İşte bunlar Al­lah'ın azatlılarıdır hiçbir amel işlemeden, hiçbir hayır yapıp önceden (âhirete) gönder­meden Allah onları cennete koymuştur.'

Sonra buyuracak: 'Haydi cennete girin, gördükleriniz hep sizin olacaktır!'

'Ey Rabbimiz! Bize, âlemlerden hiç kimse­ye vermediğini verdin' dediklerinde, Allah şöyle buyuracak: 'Katımda sizin için bundan daha güzeli vardır.'

'Nedir bundan daha üstün ve güzel olan?'

'Benim hoşnutluğum; artık bundan sonra size hiç, ama hiç gazap etmiyeceğim' buyu­racak."

10003- Diğer rivayet:

Ebû Saîd dedi ki: "Duyduğuma göre köp­rü (Sırat) kıldan ince, kılıçtan keskindir."

[Buhârî, Müslim ve Nesâî.]

10004- Müslim, Câbir'den: "Buyuracak ki:

'Siz kimi bekliyorsunuz?' 'Rabbirhizi.' 'Ben sizin Rabbinİzim.' 'Öyleyse seni görelim, cemâline bakalım' diyecekler ve Allah da gülerek onlara tecelli

edecek. O'na uyup O'nunla gidecekler. Mü'min-münafık herkese nur verecek, sonra ona tâbi olacaklar. Cehennemin üstündeki köp­rüde birtakım çengeller ve dikenler asılıdır. Al­lah'ın dilediklerini yakalayacaklar. Sonra mü­nafıkların nuru sönecek, mü'minler ine kurtula­caklar. Hesap görmeden ilk kurtulacak grup yüzleri mehtap ayı gibi olan zümre yetmiş bin kişidir. Onları semadaki yıldız parlaklığında olan insanlar takip edecek. Sonra böylece di­ğerleri de geçecekler. Derken şefaata müsaade edilecek, şefaat edecekler. 'Lâ ilahe ilallah' di­yenlerden kimse kalmıyacak, hepsi cehennem­den çıkacak. Kalbinde bir arpa ağırlığında imam bulunanlar da çıkacaklar. Cennetin avlu­sunda durdurulacaklar. Cennet ehli onlara su serpecek, selin taşıdıklarında biten dane gibi bitecekler ve üzerlerindeki cehennem yanıkları gidecek. Sonra dileyecekler, dünya ve on katı kendilerine verilecek."

[Daha uzun bir metinle Müslim.]

10005- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Kıyamet gününde) Allah tnü'min kulu ile fısıltı ile (başkalarından uzak bir şekilde) konuşacak. O zaman tnü'min Rabbine pek ya­kın olacak. Allah onun üzerine himayesini in­dirip, günahlarını itiraf ettirecek. 'Falan fü-lan günahı biliyorsun değil mi?' dediğinde 'Ey Rabbim biliyorum, biliyorum' -iki kere-diyecek. Bunun üzerine Allah: 'Onu dünyada ben Örttüm, kimsenin ondan haberi olmadı. Bugün de senin için günahını bağışlıyorum' diyecek ve hemen hasenat defteri verilecek. Kâfirler ve münafıklara İse tüm yaratıkların gözü önünde: 'İşte bunlar Rablerine karşı ya­lan söylemişlerdir. Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!' denilecek." IBuhârî ile Müslim.)

10006- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Bir adam dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Benim kölelerim var. Durmadan bana yalan söylüyorlar, bana baş-kaldıriyorlar, ben de onlara hakaret ediyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden durumum ne olacak?'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Onların sana karşı yaptıkları isyan, hıya­net ve yalanları ile senin onlara verdiğin ceza hesaplanacak. Eğer senin verdiğin ceza onla­rın suçlarına eşit olursa, senin ne lehine ve ne de aleyhine bir şey yoktur. Eğer senin verdi­ğin ceza onların suçlarından az ise bu lehine fazilet olacaktır. Eğer verdiğin ceza onların suçlarım aşarsa, o fazlalığı ödemek zorunda kalacaksın, ki bu, senden kısas yolu ile alına­caktır.' Bunun üzerine adam bir kenara çekil­di ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu:

'Allah Teâlâ'nın: 'Kıyamet gününde ada­let terazililerini kurarız ... hesapçılar'a kadar olan kavl-i celilini (Enbiyâ, 47) okumuyor musun?' Adam bunun üzerine şöyle demek­ten kendini alamadı: 'Hem kendim, hem de onlar için ayrılmaktan başka hayırlı bir durum kalmadı. Şahit ol; onların hepsi bundan sonra hürdürler.' [Tirmizî.]

10007- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanındaydık. Bir ara güldü ve şöyle dedi:

'Neden güldüğümü biliyor musunuz?'

'Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir' de­diler.

'Kulun Rabhi ile karşılıklı konuşmasından dolayı gülüyorum. Kul der ki:

'Ey Rabbim! Beni zulümden kurtarmadın mı?'

'Evet' buyurur.

Kul: 'Ben bugün nefsime karşı ancak ken­di tarafımdan olanın şahitliğini kabul ederim' der. Rabbı ise:

'Bugün senin üzerine bir şahit olarak ken­di nefsin ve şahitler olarak da Kirâmen Kâti­bin yeter' diyecek. Bunun üzerine ağzını mu-hürleyip azalarına:  'Haydi konuşun bakalım!' emrini verecek ve onlar da onun amelini bir bir anlatacaklar. Sonra kulun ağzına vu­rulan mühür kaldırılınca azalarına dönüp: 'Yazıklar olsun size! Vay halinize (rahmetten uzak olun!). Ben de sizin namınıza ve sizi kö­tülüklerden korumak için mücadele veriyor­dum'diyecek.' [Muslim]

10008-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Zulüm üç türlüdür:

Allah'ın bağışlamayacağı zulüm, Allah'ın bağışlayacağı zulüm, Allah'ın terketmeyeceği zulüm.

Allah'ın bağışlamayacağı zulüm sirktir. Çünkü sirk büyük bir zulümdür. Allah'ın ba­ğışlayacağı zulüm ise, kulların kendileri ile Rableri arasında kendilerine yaptıkları zu­lümdür. Allah'ın terketmeyeceği zulüm ise, kulların birbirlerine karşı yaptıkları zulüm­dür ki, bu zulmü onlara birbirlerine ödetme-dikçe bırakmayacaktır." [Bezzâr.j

İsnadında Ahmed bin Mâlik el-Kuşeyrî vardır.

10009-  Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde ilk davalasıp hesapla­şacak olan iki komşudur." |Ahmed.]

10010- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde yaratıklar bir araya gelip de cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girerken, biri şöyle seslenecek: 'Ey büyük topluluk! Birbirlerinize karşı yap­mış olduğunuz haksızlıkları bırakın, sevabınız bana aittir'

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir senedle.]

10011- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiç şüphe yok ki ben, en son cennete gi­recek olan ile, en son cehennemden çıkacak olanı bilirim. Şöyle ki, kıyamet günü kişi gö­türülecek ve onun hakkında denilecek ki:

'Haydi bunun küçük günahlarını ona sunun, büyük günahlarını ise kaldırın (görmesin)!' Bunun üzerine onun küçük günahları sunula­cak ve şöyle denilecek: 'Sen falan gün, bunu bunu yaptın mı? Falan günü şunu şunu yaptın mı?' İnkar edemeyip, zaten büyük günahların­dan da korktuğu için: 'Evet' diyecek. Bunun üzerine ona şöyle denilecek: 'Senin için her kötülüğün yerine bir iyilik vardır.' Kul da di­yecek ki: 'Şu anda burada görmediğim birçok günahlarım vardır'."

Râvi dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in azı dişleri görünüııceye kadar güldüğünü gördüm." [Müslim ve Tirmizî]

10012- İbn Mes'ûd radiyallahu arh dan: 'Bir adam dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! ca-hiliyelle yaptıklarımızdan sorumlu tutulacak mıyız?' Şöyle buyurdu: 'İslâm'da güzel ve iyi hareket eden cahiliyette yaptığından sorumlu olmayacak. İslâm'da kötü davranışlarda bulu­nan, ilk yaptıklarından da, son yaptıklarından da sorumlu tutulacaktır'." [Buharı ile Müslim.|

10013- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! Havzın kapları nedir?" Şöyle buyurdu:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onun kapları açık ve karanlık bir gecede gökteki yıldızların sayısından fazladır. Kim onun bardağıyla içerse bir daha asla su-samaz. Havzın cennetten çıkan iki oluğu gü­rül gürül akar.

Eni, uzunluğu kadar olup Amman ile Eyle arası kadardır. Suyu sütten beyaz, baldan tat­lıdır." [Tirmizî ve aynı lafızla Müslim]

10014-  İkisinin ve Buhârî'nin Enes'den rivayetleri: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Havzın iki kenarı arası, Sana ile Medi­ne arası kadardır."

10015-  Diğer rivayette: "Medine ile Am­man arası kadardır."

10016- Diğer rivayet:

"Eyle ile Yemen San'âs'ı arası kadardır."

10017- Diğer rivayet:

"Oradaki altın ve gümüş ibriklerinin gök­teki yıldızlar sayısınca olduğunu gördüm."

10018-  Buharı ile Müslim, İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Havzım bir aylık me saf eliktir."

10019- Ebû Tâlut radiyallahu anh'dan:

. "Ebû Berze el-Eslemî, Ubeydullah bin Ziyâd'ın yanma girdi. Onu görünce (Ubey­dullah) şöyle dedi: Sizin Muhammed'e as-hâb olanınız, şu kısa boylu şişman mıdır?' Ebû Berze onun ne demek istediğini anlayın­ca şöyle dedi: 'Muhammed'in sohbetinde bulunduğum için beni ayıplayacak bir kav­min içinde bulununcaya kadar yaşayacağımı zannetmezdim.' Bunun üzerine Ubeydullah şöyle dedi:

'Muhammed'in sohbetinde bulunmak si­zin için elbetteki bir şereftir, ayıp değildir. Ben sana havzdan sormak için haber gönder­dim. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'den, bu hususta bir şey söylediğini duy­dun mu?' Ebû Berze: 'Evet, bir, iki, üç, dört, beş kere değil daha fazla duydum:

'Kim onu (Havzı) yalanlarsa Allah ona ondan içirmesîn!' dedi ve sonra öfkelenerek çıktı.'" |Ebû Dâvud.|

10020- Semure radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygamberin, ümmetinin varıp da içeceği bir havzı bulunmaktadır. Onlar birbir­lerine karşı hangimizin geleni daha çoktur di­ye övüneceklerdir. Ben havzımdan gelerek içeceklerin hepsinden daha çok olmasını iste­rim." [Tirmizî.]

10021-  İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e: 'Cennetle cehennem arasında konakla-nacak bir yer var mıdır?' diye sordu.

'Evet, aralarında bir kısım burçlanı cen­nete bazı burçları ise cehenneme bakan be­nim havıım vardır.'"

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebir'de hafi bir senedle]

10022- Ebû Hureyre ve Câbir radiyallahu anhumâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde Ali bin Ebî Talip be­nim havzımın sahibi olacaktır."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat'ta leyyin bir senedle.]

10023-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Havzıma birtakım adamlar gelecek; ba­na yaklaştırılınca birden uzaklaştırılacaklar. Ben: 'Yâ Rabbî! Bunlar benim ashabım' diye sesleneceğim. Bana şöyle diyecekler: 'Senden sonra onların (dinde) ne yaptıklarını sen bil­miyorsun'."

10024- Diğer rivayet:

"Benden sonra dinde değişiklik yapanlar (benden) uzak dursunlar!" diyeceğim. [Buhûrî ve Müslim|

10025- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde ashabımdan bir cema­at havzımdan uzak tutulacaklar.'

'Ey Rabbim! Bunlar benim ashabım!' diye feryat edeceğim. Şöyle buyuracak: 'Onların senden sonra (dinde) neler icat ettiklerini bilmi­yorsun. Onlar gensin geri dinden döndüler'."

10026- Diğer rivayet:

" Kıyamet gününde ümmetim havzımda be­nim yanıma gelecekler. Ben ise kişinin devesin­den başka develeri uzaklaştırdığı gibi, insanla­rı uzaklaştırmaya çalışacağım." Dediler ki:

"Ey Allah'ın Peygamberi! Sen bizi tanıya­bilecek misin?"

"Evet; çünkü sizin simanız hiç kimsede bulunmayacak. Bana sizler, abdestin bıraktığı eserden dolayı, elleri ve alınları bembeyaz ve nurlu olarak geleceksiniz, içinizden namaz kılmayan bir taife de benden uzaklaştırılacak; ben de 'Bunlar da benim ashabımdır' diye feryat edeceğim; lâkin bir melek bana şu ce­vabı verecek: 'Senden sonra onların neler (bidatler) yaptıklarını biliyor musun?'

[İkisi de Buhâri ile Müslim'e uİI.|

10027- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'den, kıyamet gününde bana şefaat etme­sini rica ettim.

'Yaparım inşaallah' buyurdu. 'Peki seni nerede arayayım?' 'Beni ilk arayacağın yer S irat'tır' 'Seni orada bulamazsam?" 'Beni Mizan'in yanında ara!' 'Seni Mizan'ın yanında da bulamazsan?' 'Beni havım yanında ara! Bu aç yerden şaşmam (mutlaka birinde bulunurum)' buyur­du." [Tirmizîl

10028- el-Muğîre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sırat köprüsünde müminlerin şiarı; 'Rabbim, selâmete erdir, selâmete erdir!' ola­caktır."

[İkisi de Tirmizi'ye ait]

10029-  Ya'lâ bin Münebbih radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde cehennem, mümine: 'Geç ey mümin! Senin nurun benim alevimi söndürür' diyecektir. "

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de zayıf bir senedle.|

10030- Aişe radiyallahu anhâ'dan: "Cehennemi hatırladım ve ağladım. Bu­nun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Neden ağlıyorsun?'

'Cehennem aklıma geldi de onun için ağ­lıyorum. Siz kıyamet gününde ailelerinizi ha­tırlayacak mısın?'

'Şu üç yerde kimse kimseyi hatırlamaya­cak: Mizanda mizanı hafif mi ağır mı tarta­cak? Bunu anlayıncaya kadar sahifeler (ki­taplar) verildiğinde kitabı, sağından mı so­lundan mı yoksa arkasından mı verilecek bu­nu iyice anlayıncaya kadar hesap ânında da hatırlamaz. Cehennemin üstünde kurulacak sırat (köprü) üzerinde de geçip selâmete erin­ceye kadar '." |Ebû Dâvud.f

10031-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygamberin ümmetine ettiği bir du­ası vardır. Ben ise asıl duamı kıyamet günün­de ümmetime şefaat etmek için sakladım."

10032- Diğer rivayet:

"Ben cennette ilk şefaat edecek peygam­berim. Kıyamet gününde en çok tebeası olan ben olacağım. Cennetin kapısını ilk çalacak olan da benim." IBuhârî ve Müsiim.j

10033- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şefaatim, büyük günah sahipleri içindir." |Tirmizî.|

Câbir dedi ki: "Kebâir (büyük günah) sahi­bi olmayanların şefaate ne ihtiyacı olacak ki?"

10034- Enes radiyallahu anh'dan: Ma'bed bin Hilâl el-Anzî dedi ki: "Enes'in yanına varmak istedik. Ona gi­debilmemiz için Sâbit'i aracı yaptık, beraber­ce gittik. Daha namaz kılıyordu. Sabit ondan içeriye girmemiz için izin istedi. O da İzin verdi. İçeriye girdik. Sâbit'i yatağına oturttu. Sabit ona şöyle dedi:

'Ey Hamza'mn babası! Basralı kardeşle­rin senden, şefaat hadisini rivayet etmeni rica ediyorlar.' Şöyle dedi:

'Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bize şunu anlattı: Kıyamet gününde insanlar kalabalık halinde birbirlerine girmiş bir vazi­yette Âdem Aleyhisselâm' a gidecekler.

'Zürriyetine şefaat et!'diyecekler. O şu cevabı verecek: 'Benim buna yetkim yoktur, siz İbrahim'e gitmelisiniz. Çünkü o, Allah'ın dostudur.'

Hemen ibrahim'e gidecekler. O da: 'Be­nim buna yetkim yoktur, en İyisi mi siz keli-mullah olan Musa'ya varın!' diyecek. Derhal Musa'ya varacaklar. O şöyle diyecek: 'Benim buna yetkim yok; siz Allah'ın Ruhu ve Keli­mesi olan isa'ya gitmelisiniz.'

Ona vardıklarında ise o: 'Benim buna yet­kim yok. Siz en iyisi Muhammed sallallahu aleyhi ve seHem' e gidin!' diyecek. Nihayet ba­na gelecekler. Ben de Allah'a varıp izin iste­yeceğim. O da bana izin verecek. Huzurunda simdi yapamayacağım (fakat) o zaman bana ilham edeceği hamdü senalarda bulunaca­ğım. Sonra Rabbime secdeye kapanacağım. Söyle buyuracak: 'Ey Muhammed, kaldır ba­şım! Söyle, sözün dinlenecek, iste, istediğin sana verilecek. Şefaat yetkisi dile, bu yetki de sana verilecek.'

Ben de şöyle yalvaracağım: 'Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim!'

Şöyle denilecek: 'Haydi git, kalbinde bir buğday ya da arpa danesi kadar imam bulu­nanları oradan çıkart!'Gidip buyruğunu yeri­ne getireceğim. Gelip aynı hamdü senaları yi­ne yapacağım. Huzurunda secdeye kapanaca­ğım. Bana şöyle denilecek: 'Ey Muhammed! Kaldır başını! Söyle, sözün dinlenecek, iste, istediğin verilecek. Şefaat yetkisi dile, o da sana verilecek.'

'Rabbim, ümmetim, ümmetim!' diyeceğim. Şöyle buyuracak:

'Haydi git oradan kalbinde hardal tanesi kadar imam bulunanı çıkart!'

Gidip bu emri de yerine getireceğim. Son­ra gelip Rabbime aynı hamdü senalarda bulu­nacağım, sonra secdeye kapanıp O'na yalva­racağım. Bana şöyle denilecek: 'Kaldır başı­nı, söyle, sözün dinlenecek; iste, istediğin ve­rilecek, şefaat yetkisi iste, o da sana verile­cek.' Bunun üzerine: 'Ya Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi!' diyeceğim.

Bana şöyle denilecek: 'Haydi git, hardal tanesinden daha az, daha az, daha az imanı bulunanı da oradan çıkart!' Hemen büyük bir neşe ile gidip O'nun buyurduğunu yerine ge­tireceğim.'

İşle Enes'in bize naklettiği hadis budur. Onun yanından çıktık, geri dönerken sahranın bir tepesine varınca, dedik ki: 'Ebû Halîfe'nin evinde gizlenen el-Hasan'a varıp selâm ver­sek de bir de bu hadis hakkında ona sorsak.' Evine girdik ve selâm verdik. Dedik ki: 'Ey Ebû Saîd! Biz şimdi kardeşin Ebû Hamza'nın (Enes'in) yanından geliyoruz. Bize şefaat hakkında şimdiye kadar benzerini hiç duyma­dığımız bir hadis nakletti.'

'Ne imiş bakalım, söyleyin!' deyince, he­men hadîsi kendisine naklettik.

'Daha daha, ne dedi?' diye sorunca; 'Hepsi bu kadar, daha başka bir şey bildirmedi' dedik.

'O, bize bunu yirmi yıl önce anlatmıştı. Bunu bilmeyen yoktur. (Enes) o günlerde bü­tün hafızasını toplamış bir haldeydi. Şimdi ise

(o hadisin) bir kısmını unutmuş görünüyor. Şeyh (Enes) bunu ya unuttu, ya da tevekkül edip amel etmeyi terketmenizden korktuğu için onu(n devamını) size nakletmemişür.'

'Nedir o terkettiği ya da unuttuğu şey?' di­ye sorduk. Güldü ve şöyle dedi:

'İnsanlar aceleci yaratılmıştır. Ben size Şimdi onu anlatmak istiyorum." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Size dördüncü kez Rabbime dönüp aynı hamdü se­nalarda bulunduktan .sonra huzurunda secde­ye kapanacağım. Bana söyle denilecek: 'Ey Muhammedi Basını kaldır, söyle, söylediğin dinlenecek. İste, istediğin de verilecek. Şefaat yetkisi dile, o da sana verilecek.'

Şöyle diyeceğim: 'Yâ Rabbi bana 'Lâ ila­he illallah' diyenler hakkında, da izin ver!' Şöyle buyuracak:

'Bu sana ait değildir. Lâkin izzetim, kibri-yâm, azametim ve celâlim hakkı İçin, oradan 'La ilahe illallah' diyenleri ben mutlaka çı­kartacağım,'

|Buhârî ile Müslim. |

10035-  Dârİmî, Ukbe bin Âmir'den ben­zerini nakletti:

Onda şöyle geçmektedir: "İsa'ya gelecek­ler. İsâ onlara şöyle diyecek: 'Ben size Ümmî Peygamberi göstereyim de ona gidin!' Hemen bana gelecekler, Rabbim bana kalkıp kendi huzuruna çıkmama izin verecek. Kalktığım yerde o güne kadar görülmemiş güzel bir ko­ku peydah olacak. Rabbime vardığımda bana şefaat etme yetkisi ihsan edecek. Başımdan tırnağıma kadar beni olağanüstü nur kapla­yacak. Tam o anda kâfirler iblis'e şöyle diye­cekler: 'Mü'minler kendilerine şefaat edecek birini buldular. Haydi sen de kalk da Rab-bin'den bizim için şefaat dile! Çünkü bizi yol­dan çıkartıp saptıran sensin. 'O da meclisin­den kalkınca orayı çok kötü bir koku saracak. Sonra cehennemi gösterecek ve onun diyeceği şu âyette beyan edilmiştir: '(Hesaplan görü­lüp) iş olup bitince şeytan şöyle diyecek: 'Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim. Ancak sonra caydım.' -âyetin sonuna kadar- (İbrahim, 22)'

10036- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile

birlikte bir davetteydik. Yemekte pek hoşlan­dığı kızartılmış koyun budu vardı. Ondan bir kere ısırdı ve şöyle buyurdu:

'Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisi olacağım; neden biliyor musunuz? Allah ilk ve son insanları tek bir düz arazide toplayacak. Bir nıünâdi çağırdığı zaman onu herkes duyacak. Bakan bir kişinin gözü mah-Şer halkını bir bakışta görecek. Güneş onlara son derece yaklaşacak; tahammül edemiye-cekleri bir gam ve keder onları kaplayacak. Nihayet insanlar söyle diyecek:

İçinde bulunduğuz bu perişan durumunu­zu, görmüyor musunuz? Rabbimsin katında si­ze şefaat edecek birini arayıp bulsanız iyi olur' Birbirlerine diyecekler ki:'Bu işi baba­nız Adem halleder.' Derhal Âdem Aleyhisse-

lam'a gidecekler. Ona şöyle diyecekler: 'Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Allah seni bizzat kendi eliyle yarattı, sana ruhundan üf­ledi. Melekleri sana secde ettirdi ve seni cen­nete yerleştirdi. İçinde bulunduğumuz duru­mu ve bize ulaşan musibeti görüyorsun, ne olur Rabbin katında bize şefaat et!'

Şöyle cevap verecek: 'Rabbim bugün çok öfkelendi. Şimdiye kadar böyle hiç Öfkelenme-mişti. Bundan sonra da böyle öfkelenmiyecek. Biliyorsunuz O beni bir ağaçtan nehyetmişti ve ben ona âsi gelmiştim. Vay nefsim, vay nef­sim, vay nefsim! Siz benden başkasına gidin. Nuh'a gidin. Hemen Nuh'a varacaklar ve ona: 'Ey Nuh! Sen yeryüzüne gönderilen pey­gamberlerin ilkisin, Allah sana 'Çok şükreden kul' adını verdi, içinde bulunduğumuz duru­mu görmüyor musun, başımıza gelenleri gör­müyor musun? Ne olur Rabbin nezdinde bize şefaat et!' Şöyle diyecek: 'Rabbim bugün çok öfkelendi. Ne bundan önce onun böyle öfke­lendiği görülmüştür ve ne de bundan sonra onda böyle bir öfke görülecektir. Bana bir dua hakkı vermişti; ben de onu kavmime kar­şı beddua olarak kullandım. Vay nefsim, vay nefsim, vay nefsim! En iyisi siz benden başka­sına gidin, ibrahim'e gidin!'

Bunun üzerine hemen İbrahim'e varacak­lar ve ona şöyle diyecekler: 'Sen Allah'ın Ne-bîsi ve yeryüzündeki dostusun. Rabbin katın­da bize şefaat et! Durumumuz sence ma'lûm, çok perişanız.' Onun cevabı şöyle olacak:

'Rabbim bugün çok öfkelidir. Bundan önce böyle öfkelenme/nişti ve bundan sonra da böy­le öfkelenmeyecektir. Biliyorsunuz ben ona karşı üç kez yalan söyledim.' diyecek ve o ya­lanları anlatacak. 'Vay nefsim, vay nefsim, vay nefsim! Benden başkasına, Musa'ya gidin!'

Derhal Mûsâ Aleyhisselam'a varacaklar ve ona şöyle diyecekler: 'Sen Allah Resulü­sün! Allah seni yeryüzünde insanlara risâle-tiyle ve seninle konuşmasıyla üstün kıldı. Du­rumumuz sence malum, ne olur Rabbin nez­dinde bize şefaat et!'

Şu cevabı verdi: 'Rabbim bugün çok kız­mıştır. Ne bundan önce böyle kızmıştı ve ne de bundan sonra böyle kızacaktır. Sonra hana emredilmediği halde ben bir insan öldürdüm. Vay nefsim, vay nefsim, vay nefsim! Siz en iyi­si İsa'ya gidin!'

Hemen İsa'ya gelip şöyle diyecekler: 'Ey İsâ! Sen Allah'in Resulüsün. O'nun Meryem'e ilkâ ettiği kelimesi ve O'nun Ruhusun, insan­larla daha beşikteyken konuştun. Durumumu­zu görüyorsun, pek perişan bir haldeyiz. Ne olur Rabbin nezdinde bize şefaat et!'

Cevabı şu olacak: 'Bugün Rabbim pek kızgın. Bundan önce böyle kızmadığı gibi, bundan sonra da böyle kızmayacaktır.' İsa herhangi bir günahım zikretmedi.

'En iyisi siz benden başkasına, Muham-med'e gidin!' Hemen Muhammed'e gelip şöyle diyecekler: 'Ey Muhammedi Sen Allah'ın Re­sulüsün! Üstelik peygamberlerin sonuncusu-sun. Allah senin geçmiş ve gelecek tüm günah-

lannı bağışlamıştır. Durumumuzu görmekte­sin, ne olur Rabbin nezdinde bize şefaat et!'

Hemen yürüyüp Arş'in altına varacağım orada Rabbime secdeye kapanacağım. Orada Allah daha önce hiç kimseye nasip etmediği hamd çeşitlerini bana ilham edecek. O keli­melerle Allah'a yalvaracağım. Bana şöyle de­nilecek:

'Ey Muhammedi Başını kaldır! İste, iste­diğin sana verilecek, şefaat yetkisi dile, o da sana ihsan edilecek!' Hemen başımı kaldırıp, şöyle diyeceğim: ''Ümmetim yâ Rabbî! Üm­metim, yâ Rabbi! Ümmetim, yâ Rabbî!' On­dan sonra bana şöyle denilecek: 'Ümmetin­den hesaba çekilmeyecekleri cennet kapıları­nın sağındaki kapıdan içeriye al!' Onlar di­ğer kapılarda da insanlarla ortaktırlar." Sonra buyurdu ki: 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, cennetin kapı ka­natlarından iki kanadın arası, Mekke ile Hıcr arası, ya da Mekke ile Busrâ arası ka­dar geniştir.'

10037-   Buhârî'nin rivayetinde:   "Mekke ile Himyer arası kadardır" diye geçmektedir.

10038- Diğer rivayet:

"Allah insanları kıyamet gününde bir araya getirecek, mu minler cennete yakın ola­caklar. Adem'e gelip şöyle diyecekler: 'Haydi kapının açılmasını sağla!' O şu cevabı vere­cek: 'Allah sizi cennetten babanızın hatasın­dan dolayı çıkardı. Ben buna yetkili değilim, o halde siz Allah'ın dostu olan oğlum İbra­him'e gidin.'

ibrahim şöyle diyecek: 'Ben buna yetkili değilim, ben onun dostu idim, ancak oldukça genden (mesafeli), o halde siz Musa'ya gi­din!.." Benzeri rivayet. Onda şöyle geçmek­tedir:

"Emanet ile Rahim gönderilecek. Sırat'in iki yanına, sağına ve soluna duracaklar. Bun­dan sonra ilkiniz şimşek gibi geçecek."

Dedim ki: "Annem babam sana feda ol­sun! Şimşek gibi geçen şey nedir?" Şöyle bu­yurdu: "Şimşeği görmüyor musunuz göz açıp yumuncaya kadar nasıl geçip dönüyor?"

"Sonra (Sırat'ı) rüzgâr gibi, sonra kuş gi­bi geçeceksiniz. Sonra İnsanlar amellerine göre geçeceklerdir. Peygamberiniz Sırat köp­rüsünün üstünde durup: 'Rabbim selâmete erdir! Rabbim, selâmete erdir!' diyecek. Niha­yet amelleri kendilerini geçirecek derecede olmayanlar, Sırat' ı yavaş olarak yani sürüne­rek geçecekler." |Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

10039-  Onun (Tirmizî'nin) Ebû Saîd'den rivayeti: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde ben Adem evladının efendisiyim. Övünme yok. Elimde Hamd san­cağı olacak, övünme yok. Âdemoğullannın hepsi benim sancağımın altında olacaktır. Ben, arzın kendisine ilk yardacağı kişiyim. Övünme yok. İnsanlar üç büyük korkuya maruz kala­caklar ve Âdem'e gelecekler." Benzeri.

"Nihayet İsa'ya varacaklar, İsâ onlara şöyle diyecek: 'Onlar Allah'ı bırakıp bana taptılar.'

10040- Bureyde radiyallahu anh'dan:

O, Muâviye'ye şöyle dedi: "Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum: "Kıyamet gününde ben, yeryüzündeki ağaç ve toprak sayısınca, Şefaat etmemi umuyorum." (Bureyde) dedi ki: "Ey Muâviye! Sen onu ümit ediyorsun da Ali Ümit etmiyor mu?" [Ahmed zayıf bir senedle.]

10041-  Uneys el-Ensârî radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yeryüzünde bulunan taş ve topraktan (mamul) her şey üzerine ben şefaat ediciyim."

[M. el-Evsat]

10042- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben cehennemin kapısına geleceğim, ka­pısını vurunca bana açılacak. Sonra Allah'ı öylesine hamd edeceğim ki, benden önce öyle bir hamdi kimse yapmamış olacak. Bu benden sonra da kimseye nasib olmayacak. Ve ora­dan, kalbden ve cân-ı gönülden "Lâ ilâha il­lallah" diyenleri çıkartacağım. Neseblerini bildiğim, fakat yüzlerinden tanımadığım Ku-reyş'ten birtakım insanlar bana intisab ede­cekler, fakat onları cehennemde bırakaca­ğım."

[İkîsi de Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta hafî bir senedle.]

10043- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetimden ilk şefaat edeceklerim Ehl-i Beytimdir. Sonra yakınlık derecelen ve sıra­sına göre Kureyş ve Ensûr'dan olanlardır.

Sonra Yemenlilerden bana îman edip uyanlardır. Sonra diğer Araplar, sonra Acem­lerdir. İlk şefaat edeceklerim fazilet sahipleri­dir." ITaberânî, Mıı'cemu'l-KeMr'âe, hafi bir senedle.]

10044-   Abdü'l-Melik  bin Abbâd bin Ca'fer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetimden ilk şefaat edeceklerim: Medineliler, Mekkelilev ve Taîflilerdir." |Bez-zâr ve Taberânî, Mu'cemu'll-Kebtr'de zayıf bir senedle.]

10045- Osman radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde ilk şefaat edecek olan­lar peygamberlerdir. Sonra şehitler, sonra müezzinlerdir."   |Bezzâr zayıf bir senedle]

10046- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet günü olduğu zaman ölüm, alaca bir koç şeklinde cennet ve cehennem arasına getirilip herkesin gözü önünde boğazlanacak-tır. Kim sevinçli ölürse cennet ehlinden olarak ölür, kim de hüzünlü olarak ölürse cehennem ehlinden olarak ölür."

10047- Diğer rivayet:

"Ölüm alaca bir koç şeklinde Kıyamet gününde getirilecek. Bir münâdi şöyle sesle­necek:

"Ey Cennet ehli!" Hemen hepsi ayağa kalkıp dikkatle bakacaklar.

"Bunu tanıyor musunuz?"

Daha önce gördükleri için "Evet" diye­cekler.

Sonra Cehennem ehline seslenecek. Onlar da hemen kalkıp heyecanla bakacaklar ve on­lara da: "Ey Cehennem ehli! Bunu tanıyor musunuz?" denilecek. Onlar da daha evvel gördükleri için onu tanıyacaklar ve "Evet" diyecekler.

Sonra o, cennet ile cehennem arasında boğazlanacak. Sonra şöyle diyecek: "Ey Cen­net ehli! Artık bir daha ölüm yoktur, siz bura­da ebedîsiniz."

Sonra: "Ey Muhammedi Sen onları piş­manlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin İçine dalmış oldukları halde

ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.' mealindeki âyeti (Meryem, 39) okudu ve eliyle dünyayı gösterdi.

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

 

 

 

 

 

TAHRİC

==========================================

9971- Bu hadisi Tirmizî (2431), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Ebî'l-Alâ an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9972- Bu hadisi Ebû Dâvud (4742) ve Tirmizî (2430), Sül. et-Teymî an Eslem el-İclî an Bişr b. Şağâf an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9973- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Zümer 3/2, VI, 34; tefsîr Amme 1, VI, 79) ve Müslim (fiten 141, s. 3370-1), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9974- Bu rivayeti Mâlik (cenâiz 48, s. 239), Müslim (fiten 142, s. 2271), Ebû Dâvud (4743) ve Nesâî (cenâiz 117, IV, 111), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9975- Bu hadisi Mâlik (cenâiz 49, s. 240), Nesâî (cenâiz 117, IV, 108) ve İbn Mâce (4271), Mâlik ani'z-Zührî an Abdirrahman b. Kâ'b b. Mâlik an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9977- Bu hadisi Buhârî (rikâk 44, VII, 194) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 28, s. 2150), Muh. b. Ca'fer an Ebî Hâzım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9978- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 8, IV, 110; tefsîr Mâide 14-15, V, 191-2; tefsîr Enbiyâ 2, V, 240 rikâk 45/3-4, VII, 195), Müslim (cennet 58, s. 2294-5) ve Nesâî (cenâiz 118/1-2, IV, 114), Amr b. Dînâr ve el-Muğîre b. en-Nu'mân an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9979- Bu rivayeti Tirmizî (3332), Abd b. Humeyd an Muh. b. el-Fadl an Sâbit b. Yezîd an Hilâl b. Habbâb an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

9980- Bu hadisi Buhârî (rikâk 45/2, VII, 194) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 54, s. 2161), Yûnus b. Muh. an Şeybân an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9981- Bu hadisi Tirmizî (3142), Abd b. Humeyd an Sül. b. Harb ve'l-Hasan b. Mûsâ an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Evs b. Hâlid an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9982- Bu hadisi Buhârî (rikâk 45/1, VII, 194), Müslim (cennet 59, s. 2195) ve Nesâî (cenâiz 118, IV, 115-6), Vuheyb an İbn Tâvus an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9983- Bu hadisi Buhârî (rikâk 47/2, VII, 197) ve Müslim (cennet 61, s. 2196), Sevr b. Zeyd an Ebî'l-Gays an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9984- Bu hadisi Buhârî (rikâk 47/1, VII, 196-7) ve Müslim (cennet 60, s. 2195) Tirmizî (2422), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9985- Bu hadisi Müslim (cennet 62, s. 2196) ve Tirmizî (2421), Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir an Süleym b. Âmir ani'l-Mikdâd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9986- Râvilerinden Yezîd b. Sinân Ebû Ferve er-Ruhâvî zayıf olmakla birlikte, azıcık tevsîk olunmuştur (Mecma‘ î, 334).

9987- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 334).

9988- Heysemî diyor ki: "Râvisindeki zaafa rağmen isnâdı hasendir" (Mecma‘ î, 337).

9989- Güvenilir bir râvi olan İsm. b. Abdillah b. Hâlid dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 337).

9990- Râvilerinden Ebû Sa'd el-Bakkâl ihtilâflı olmakla birlikte zaafı ağır basmaktadır (Mecma‘ î, 343).

9991- Bu hadisi Müslim (cennet 83, s. 2206), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9992- Bu hadisi Buhârî (mazâlim (10, III, 99; rikâk 48/2, VII, 197) ve Tirmizî (2419), Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9993- Bu hadisi Müslim (birr ve's-sıla 59, s. 1997) ve Tirmizî (2418), el-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9994- Bu hadisi de Müslim (birr 60, s. 1997) ve Tirmizî (2420), el-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9996-9997- Bu hadisi Buhârî (ilm 35, I, 34; tefsîr İnşikâk 1, VI, 81; rikâk 49, VII, 198), Müslim (cennet 80, s. 2205), Ebû Dâvud (3093) ve Tirmizî (2426), İbn e. Müleyke (ani'l-Kâsım) an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9998- Bu hadisi Buhârî (rikâk 48/1, VII, 197; diyât 1/3, VIII, 35), Müslim (kasâme 28, s. 1304), Tirmizî (1396) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 83), el-A'meş an Ebî Vâil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9999- Bu hadisi Tirmizî (2416), Humeyd b. Mes'ade an Husayn b. Numeyr an Hüseyn b. Kays er-Rahabî an Atâ b. e. Rebâh an İbn Ömer an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10000- Bu hadisi Tirmizî (2427), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an İsmaîl b. Müslim ani'l-Hasan ve-Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti ve İsmaîl'in zayıf olduğunu, ayrıca pek çoklarınca bu hadisin el-Hasan'ın sözü olarak rivayet olunduğunu söyledi.

10001- Bu hadisi Müslim (zühd 16, s. 2279-80), İbn e. Ömer an Süfyân an Süheyl b. e. Sâlih an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti. Metnin başı buraya alınmamıştır.

10002-10003- Bu hadisi Buhârî (ezân 129, I, 195; rikâk 52, VII, 205-6; tevhîd 24/4, VIII, 179), Müslim (îmân 299, s. 163-7) ve Nesâî (tatbîk 81, II, 229), ez-Zührî an Atâ b. Yezîd an Ebî Saîd (ve-Ebî Hureyre) asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10004- Bu hadisi Müslim (îmân 316, s. 177), Revh b. Ubâde an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10005- Bu hadisi Buhârî (mazâlim 2, III, 97; tefsîr Hd 4, V, 214; edeb 60/2, VII, 89; tevhîd 36, VIII, 202-3) ve Müslim (tevbe 52, s. 2120), Katâde an Safvân b. Muhriz an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10006- Bu hadisi Tirmizî (3165), Abdurrahman b. Gazvân an Leys b. Sa'd an Mâlik b. Enes ani'z-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

10007- Bu hadisi Müslim (zühd 17, s. 2280), Ebû Bekr b. en-Nadr b. ebî'n-Nadr an Hâşim b. el-Kâsım an Ubeydillah el-Eşcaî ani's-Sevrî an Ubeyd el-Muktib an Fudayl ani'ş-Şa'bî an Enes senedi ile tahrîc etti:

10008- Heysemî, Ah. b. Mâlik'i tanımadığını ve diğer râvilerinin zaaflarına rağmen tevsîk olunduklarını söylemiştir (Feyd IV, 396).

10009- Bu hadisi Ahmed (IV, 151), Kuteybe an İbn Lehîa an Ebî Uşâne an Ukbe senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ î, 349).

10010- Râvilerinden Ebû Avn el-Hakem b. Sinân hakkında Ebû Hâtim: "Pek çok yanılgısı vardır, kavî değildir, ancak aslen sâdıktır, hadisi yazılabilir." Ancak başkası onu zayıf addetmiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 356).

10011- Bu hadisi Müslim (îmân 314, s. 177) ve Tirmizî (2596), el-A'meş ani'l-Ma'rr b. Süveyd an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10012- Bu hadisi Buhârî (istitâbetu'l-mürteddîn 1/4, VIII, 49) ve Müslim (îmân 189-91, s. 111), Ebû Vâil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10013- Bu hadisi Müslim (fadâil 36, s. 1798) ve Tirmizî (2445), Abdülazîz b. Abdissamed an Ebî İmrân el-Cevnî an Abdillah b. es-Sâmit an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10014-10017- Bu hadisi Buhârî (rikâk 53, VII, 207), Müslim (fadâil 39, 41-3, s. 1800-1) ve Tirmizî (2442), ez-Zührî, Katâde, el-Muhtâr b. Fülfül an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10018- Bu hadisi Buhârî (rikâk 53, VII, 207) ve Müslim (fadâil 27, s. 1793), Nâfi' b. Ömer an İbn e. Müleyke an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10019- Bu hadisi Ebû Dâvud (4749), Müslim b. İbr. an Abdisselâm b. e. Hâzım Ebî Tâlt an Ebî Berze senedi ile tahrîc etti.

Ebû Tâlt'un hâli mechûldür.

10020- Bu hadisi Tirmizî (2443), Ah. b. Muh. b. Alî b. Neyzek an Muh. b. Bekkâr an Saîd b. Beşîr an Katâde ani'l-Hasan an Semure senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10022- Râvileri arasında ihtilâflı kimseler vardır (Mecma‘ î, 367).

10023-10024- Bu hadisi Buhârî (rikâk 53, VII, 207) ve Müslim (fadâil 40, s. 1800), Vuheyb an Abdilazîz b. Suheyb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10025- Bu hadisi Buhârî (rikâk 53, VII, 208), Ah. b. Şebîb an ebîhî an Yûnus ani'z-Zührî an Saîd an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10026- Bu rivayeti Müslim (tahâret 37, s. 217), İbn Fudayl an Ebî Mâlik el-Eşcaî an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10027- Bu hadisi Tirmizî (2433), Abdullah b. es-Sabbâh an Bedel b. el-Muhabber an Harb b. Meymûn ani'n-Nadr b. Enes an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

10028- Bu hadisi Tirmizî (2432), Alî b. Hucr an Alî b. Mushir an Abdirrahman b. İshâk ani'n-Nu'mân b. Sa'd ani'l-Muğîre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10029- Râvilerinden Süleym b. Mansûr b. Ammâr zayıftır (Mecma‘ î, 360).

10030- Bu hadisi Ebû Dâvud (4755), İsm. b. İbr. an Yûnus ani'l-Hasan an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10031- Bu hadisi Buhârî (da'vât 1, VII, 145) ve Müslim (îmân 341-4, s. 190), Katâde ve Sül. et-Teymî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10032- Bu hadisi Müslim (îmân 330-2, s. 188), el-Muhtâr b. Fülfül an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10033- Bu hadisi Tirmizî (2436), Muh. b. Beşşâr ani't-Tayâlisî an Muh. b. Sâbit el-Bünânî an Ca'fer b. Muh. an ebîhî an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

10034- Bu hadisi Buhârî (tevhîd 36/2, VIII, 200-1) ve Müslim (îmân 326, s. 182-4), Hammâd b. Zeyd an Ma'bed b. Hilâl an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10035- Bu hadisi Dârimî (II, 327), Abdullah b. Yezîd an Abdirrahman b. Ziyâd an Duhayn el-Hacerî an Ukbe senedi ile tahrîc etti.

10036-10037- Bu hadisi Buhârî (tefsîr İsrâ, V, 227; enbiyâ 9/1, IV, 113), Müslim (îmân 327, s. 184-6) ve Tirmizî (2434), Ebû Hayyân an Ebî Zür'a an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10038- Bu hadisi Müslim (îmân 329, s. 186-8), Muh. b. Tarîf an Muh. b. Fudayl an Ebî Mâlik an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10039- Bu hadisi Tirmizî (3615), İbn e. Ömer an Süfyân an İbn Cüd'ân an Ebî Nadre an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

10040- Bu hadisi Ahmed (V, 347), el-Esved b. Âmir an Ebî İsrâîl an Hârise b. Husayra an İbn Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Ebû İsrâîl dışındaki râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 378).

10041- Heysemî, râvilerinden Ah. b. Amr. el-Kalrî'yi tanımadığını, diğer râvilerinin ise içlerinden birisindeki bir zaafla birlikte güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 379).

10042- Râvilerinden Alî b. Saîd er-Râzî leyyindir. Ayrıca Heysemî'nin durumunu bilmediğini ifâde ettiği bir râvi de vardır (Mecma‘ î, 379).

10043- Heysemî, durumunu bilmediği bir râvinin mevcdiyetine dikkati çekmiştir (î, 381).

10044- Heysemî isnâdında tanımadığı râvilerin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 381).

10045- Râvilerinden Anbese b. Abdirrahman el-Umevî, ittifakla zayıf bir râvidir (Mecma‘ î, 381).

10046- Bu rivayeti Tirmizî (2558), Süfyân b. Vekî' an ebîhî an Fudayl b. Marzk an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

10047- Bu rivayeti Buhârî (tefsîr Meryem 1, V, 236-7), Müslim (cennet 40, s. 2188) ve Tirmizî (3156), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.