MENKIBELER BAHSİ

Bazı Peygamberler ve Menkıbeleri......9

Bu Bahis İçinde Serpiştirilenlerin Dışında Peygamber(s.a.v.)'in Faziletleri ......18

Peygamber (s.a.v)'in Saçı, Nübüvvet Mührü, Yürüyüşü, Konuşması, Terlemesi, Şecaati ve Ahlâkı......23

Bu Bahiste (Daha Önce) Yer Almayan Peygamber (s.a.v)'in Alâmetlerinden Bazıları......35

İsrâ (Mi'râc) ......44

Allah Resulü (s.a.v)'in Verdiği Gayb Haberlerinden ......55

Hayvanların ve Cansız Varlıkların Onunla Konuşması ......61

Allah Resulü (s.a.v)'nün Bereketiyle Yemek ve Suyun Çoğalması......66

Peygamber (s.a.v)'in Duasının Kabul Edilmesi ve Düşmanın Ondan Elini Çekmesi......76

Kitab Ehlinin Kendisine Sorduğu ve Aldığı Cevaplarda Onu Tasdik Ettikleri Meselelerden (Bazıları)......80

Çeşitli Mucizeleri, Ömrü ve Çocukları Hakkında ......82

Peygamber (s.a.v)'in Ashabının Ortak Özellikleri......88

Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a)'in Menkıbeleri......99

Ömer bin el-Hattâb (r.a)'ın Menkıbeleri ......103

Osman bin Affân (r.a)'ın Menkıbeleri ......111

Ali (r.a)'tn Menkıbeleri......118

Cennetle Müjdelenen On Kişiden Diğerlerinin Menkıbeleri......125

Talha, Zübeyr, S'ad, Said, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. el-Cerrah......125

Abbas, Cafer, Hasan ve Hüseyin'in Menkıbeleri......134

Zeyd b. Harise, Oğlu Üsâme, Ammâr b. Yâsir, Abdullah b. Mes'ud ve Ebû Zer el-Ğıfârî'nin Menkıbeleri......142

Huzeyfe b. el-Yemân,.S'ad b. Muâz, İbn Abbâs, îbn Ömer ve İbnü'z-Zübeyr'in Menkıbeleri......150

Bilâl b. Rebâh, Übey b. Kâb, Ebû Talha el-Ensârî, el-Mikdad b. Amr ve Ebû Katâde el-Ensârî'nin Menkıbeleri......154

Selmân, Ebû Musa, Abullah b. Selâm, Oğlu Yusuf, Cerîr, Câbir b. Abdullah ve Babası, Enes b. Mâlik ile Berâ'mn Menkıbeleri......157

Sabit b. Kays, Ebû Hureyre, Hâtib b. Ebû Beltâ ve Cüleybîb'in Menkıbeleri .. 163 Harise b. Sürâka, Kays b. S'âd b. Ubâde, Hâlid b. el-Velîd, Amr b. el-Âs, Ebû Süfyan b. Harp ve Oğlu Muaviye'nin Menkıbeleri......164

Harisa Bin Suraka, Kays Bin Sa'd Bin Ubade, Halid Bib el-Velid, Amr Bin eş-Âs, Ebu Süfyan Bin Harb ve oğlu Muaviye'nin Menkıbeleri

Süneyn Ebû Cemile, Abbâd, Dimâd, Adiyy b. Hatem, Sumâme b. Usâl ve Amr b. Abse es-Sülemî'nin Menkıbeleri......167

Hamza b. Abduhnuttalib, Ukayl b. Ebû Tâlib, Ebû Süfyan b. el-Hâris ve Abdullah b. Cafer'in Menkıbeleri......170

Habbâb b. el-Eret, Ebû Huzeyfe'nin Mevlâsı Salim, Amr b. Füheyre, Amr b. Rabia, Abdullah b. Cahş ve Süheyb'in Menkıbeleri......171

Osman b. Mâz'un, Muâz b. Cebel, Amr b. el-Cemûh, Harise b. el-Nu'mân, Bişr b. el-Ber'a ve Abdullah b. Revâhâ'nın Menkıbeleri ......173

Ebû'l Yüsr, Abdullah b. Abdullah b. Übeyy, Katâde b. en-Nu'mân, Ubâde b.es-Sâmit, Huzeyme b. Sabit ve Ebû Eyyûb'un Menkıbeleri......174

Ebû't-Dahdah, Zeyd b. Sabit, Rafı b. Hadîc, Seleme b. el-Ekvâ', Ebû'd-Derdâ, Zahir b. Haram ve Abdullah zi'l Becâdeyn'in Menkıbeleri......177

Abdullah b. el-Erkâm, Osman b. Ebû'l-Âs, Vâil b. Hucr, El-Âlâ b. el-Hadremî ve Ebû Zeyd b. Amr b. Ahtâb'ın Menkıbeleri ......179

Ebû Ûmâme, Zeyd b. Suhan, Ferve b. Ubeyre, Abdullah b. Busr, el-Hirmas b. Ziyad ve es-Sâib b. Yezîd'in Menkıbeleri......180

Harmele b. Zeyd, Hamza b. Amr, Veraka b. Nevfel ve el-Ahnef b. Kay s'in Menkıbeleri......182

Hatice b. Huveylid, Fatıma, Aişe, Safiyye, Şevde, Esma bint Ebû Bekr, Ümmü Haram, Ümmü Süleym ve Hİnt bint Kutbe'nin Menkıbeleri......184

Peyvamber (s.a.v)'in Kızları Zeynep, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm; Hanımlarından Ümmü Seleme ve Diğerlerinin Menkıbeleri......190

Ehl-i Beyt'in ve Peyvamber (s.a.v)'in Dünürlerinin Menkıbeleri......193

Muhacirlerle Ensâr'ın Menkıbeleri......195

Bu Ümmetin Faziletleri......198

Arap Kabileleri İçinde Kureyş'in ve Diğerlerinin Üstünlüğü, Acem ve Rumların Faziletleri......204

Sahabe Dışında Bazı Kimselerin Faziletleri......209

Yeryüzünün Muhtelif Yerlerinin Faziletini İfade Eden ve Yeren Rivayetler......212

TAHRİC

 

 

 

BAZI PEYGAMBERLER VE MENKIBELERİ

8314- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Âdem'i cennetten çıkarttığı za­man, ,ona cennet meyvelerinden azık verdi, Ona her şeyin sanatını öğretti. Bu (yediğiniz) meyveleriniz cennet meyvelerindendir, ne var ki değişmiştir, O (cennet meyvesi) ise değiş­mez." [Bezzâr ve Mu'cemu'l-Kebîr.]

8315- Bureyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer Dâvud ve tüm yeryüzü ehlinin ağla­maları ile Adem'in ağlaması karşı laştırdsay-dı Adem'inki daha fazla gelirdi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta]

8316- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Âdem Aleyhisselamı öldüğünde melekler, su ve sidr (bir nevi köpüren ot) ile yıkadılar. Onu kefenlediler, lahit yapıp gömdüler. 'Ve işte Ey Âdem oğulları! Ölülerinize de âdetiniz bu olacaktır' dediler."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta]

8317- Aİşe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer Allah, Nuh'un kavminden birine acısaydı, çocuğunu kurtarmaya çalışan anne­ye acırdı. Nuh, kavmi arasında dokuzyüzelli yıl yaşamıştır. Bu müddet zarfında onları hep imana davet etmiştir Nihayet son zamanla­rında, bir ağaç dikmiş, ağaç büyümüştü. Gi­dip o ağacı kesti, ondan tahtalar biçip gemi yapmaya başladı. Kavmi yanından geçip: 'Böyle ne yapıyorsunuz?' diye sorduklarında o: 'Gemiyapıyorum' diyordu. Onlarda: Ge­mi yapıyorsun? Karada bu gemi nasıl seyre­decektir?' diyerek onunla alay ediyorlardı. Bunun üzerine o: 'İlerde görüp anlayacaksı­nız' dedi. Gemi yapımım bitirip yağmurlar gökten boşanıp her taraf su altında kalınca bir anne çok sevdiği çocuğuna bir şey olaca­ğından korktu, dağlara tırmanmaya başladı. Dağın üçte birine varınca, su da gelip ona ulaştı. Bu defa dağın üçte ikisine tırmandı, su gelip oraya da ulaştı. Derken dağın tepesine çıkıp durdu. Su gelip oraya da ulaşınca, bu defa çocuğu elleri ile yukarıya kaldırdı. Niha­yet su anneyi çocuğu, ile beraber alıp İçine gömdü.

işte Allah Nuh'un kavminden bir kimseye merhamet etmiş olsaydı, o çocuğun annesine merhamet ederdi."

[Taberânî, Mıı'cemu'l-Evsaf'iü leyyîn bir senedle.|

8318- Enes radiyallahu anh'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: 'Ey yaratılmışların en hayırlı­sı!' diye hitap etti. Peygamber sallallahu aley­hi ve selleın ona şöyle dedi:

'O dediğin Allah dostu İbrahim'dir',"

| Müslim, Ebû Dâvutl ve Tİrmizî.|

8319- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kerim oğlu, kerim oğlu, kerim oğlu ke­rim; İbrahim oğlu, İshak oğlu, Ya'kupoğlu Yu­suf'tur." [Buhârî.]

8320- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kadınlar uzun etek kullanmasını ilk defa İsmail'in annesinden (Hacer'den) öğrenmiş­lerdir. Haceı; Sâre'den izini gizlemek için uzun eteklik giymişti. (Olay şöyledir:) İbra­him, onu oğlu daha emzikte iken, beraberinde alıp (Mekke'ye) getirdi. Mescid'in yukarları-na düşen Zemzem kuyusunun üstündeki büyük bir ağacın yanına koydu. O zaman Mekke'de kimse yoktu. Orada su da yoktu. O ikisini ora­da, bir dağarcık hurma ve bir kırba su ile yal­nız bıraktı. Sonra geldiği yerden doğru geri­sin geri (Şam'a) gitmeye başladı.

İsmail'in annesi (Hacer) ise onun ardına düşüp: 'Ey İbrahim! Bizi ne görüşecek kimse­nin ne de hayat eserinin bulunmadığı bu vadi­de bırakıp nereye gidiyorsun?' dedi.

Bunu birkaç kez tekrarladı. Buna rağmen Hacer'e dönüp hiç bakmadı. Bunun üzerine İbrahim'e şöyle dedi: "Bunu sana Allah mı emretti?'

'Evet.'

'Öyleyse Allah bize yetişir' deyip geri dön­dü. İbrahim yürüyüp yoluna devam etti. (Mek­ke'nin üstündeki) tepeye ulaşıp onu göremeye­cekleri bir yere varınca, Beyt-i şerife yönetip ellerini kaldırarak şu duayı yaptı: 'Rabbim! Ben  zürriyetimi Beyt-i  Muharrem (Kâbe)in

yanında çorak bir vadiye yerleştirdim... umu­lur ki bu nimete şükrederler.' (İbrahim, 37)

İsmail'in annesi bir yandan oğlu İsmail'i emzirirken bir yandan da bırakılan sudan içi­yordu. Nihayet kaptaki su bitti. Hem o, hem de oğlu susadı. Çocuğu o haliyle görmek İste­mediği için yürüdü gitti. Safa yi tırmanabile­cek en yakın dağ olarak bulunca hemen ora­ya tırmandı. Etrafta kimse var mıdır, diye ba­kındı. Kimseyi göremedi. Sonra Safa'dan in­di, vadiye ulaşınca, eteklerini topladı acelesi olan bir insan yürüyüşüyle vadiyi geçti Mer-ve'ye gelip onun üstünde durdu. Kimseyi gö­rebilecek miyim diye etrafa bakındı, ancak kimseyi göremedi. Bunu tam yedi kere yaptı (Yani Safa ite Merve arasında yedi kere sa'y etti -kasar adımlarla gidip geldi-) İşte bugün hacılar bunu aynen uygulamaktadırlar.

Merve'ye çıkınca bir ses duydu, kendi kendine 'Sus!' dedi. Sonra dinledi ve yine ay­nı sesi duydu. 'Ey sesin sahibi! Sesini duyur-dun. Şayet bize yardım etmek kudretinde isen

yardım et!' dedi. Bir de baktı ki Zemzem'in yanında bir melek. Melek ökçesiyle ya da ka­nadıyla yere vurup su aramaya başladı. Niha­yet su yerden fışkırıp çıktı. Hacer hemen su­yun çevresini havuz gibi yaptı. Bu arada, ka­bına da su dolduruyordu. O avuçladığı kadar yerden fışkırıyordu. (Allah Resulü buyurdu:) 'Allah ismail'in annesine rahmet etsin! Eğer zemzemi kendi haline (akmaya) bıraksaydı, yahut avuçlamasaydı, Zemzem şimdi ırmak haline gelirdi.' Hacer doya doya zemzemden İçti ve çocuğunu emzirdi. Melek ona:

'Kayboluruz ve helak oluruz diye korkma! Şurada Allah' in bir evi (Beyt) vardır, İste bu çocukla babası onu bina edecekler. Allah, o işin ehlini asla zayi etmiyecektir' dedi. O za­manlar Beyt, yerden küçük bir tepe gibi yük­sekte idi. Sağından solundan seller gelip akardı. Uzun zamandır böyle idi. Hacer böy­le yaşıyorken nihayet Cürhümlülerden bir grup ya da bir aile Kedâ yolundan sükûn edip (Mekke'ye) geldiler. Mekke'nin alt kısmında

konakladılar. Havada bir kuşun bir yer üze­rinde uçtuğunu görünce, 'Mutlaka buralarda su vardır, oysa daha önce burada su yoktu' dediler. Bunun üzerine oraya doğru bir ya da iki kişi gönderdiler. Onlar gidip baktılar ve suyu gördüler, gelip onlara bildirdiler. Hep birden suyun yanına geldiklerinde İsmail'in annesiyle karşılaştılar. Ve: 'Senin yanında ko­naklamamıza izin verir misin?' diye bir teklif­te bulundular.

'Evet, konaklayabilirsiniz. Lâkin suda mülkiyet hakkınız yoktur' dedi.

'Olur' dediler. İsmail'in annesi buna se­vinmişti, çünkü yalnızlıktan zaten canı sıkıl­mış, insan arar olmuştu. Nihayet orada ko­nakladılar. Daha sonra kalabalık gruba ha­ber saldılar; onlar da gelip orada konakladı­lar ve orasını kendilerine vatan edindiler. Derken orada evler, haneler çoğaldı. İsmail büyüdü. Onlardan (Cürhümîlerden) Arapçayı Öğrendi. Büyüyüp delikanlı olunca onlar on­dan hoşlandılar ve kendilerinden olan bir kız­la onu evlendirdiler. Daha sonra ismail'in an­nesi öldü. Nihayet (babası) İbrahim geride bı­raktıklarını görmeye geldi. (Onları bıraktığı yere baktı.) ismail'i bulamadı, hanımına ne­rede olduğunu sorunca, hanımı: 'Rızkımızı te­min etmek için gitti' -bir başka rivayette de 'Bizim için avlanmaya gitti'- dedi. Sonra ona burada nasıl yaşadıklarını ve neler yaptıkla­rını sordu. Kadın: 'Şiddetli darlık ve sıkıntı içinde yaşıyoruz' diyerek şikayette bulundu.

ibrahim şu cevabı verdi: 'Kocan geldiği zaman benden ona selâm söyle! Kapısının eşiğini değiştirmesini de söyle!' Sonra oradan ayrılıp gitti.

İsmail dönünce, bir şeyler hissetti ve sor­du: 'Buraya kimse geldi mi?'

'Evet, yaşlı bir adam geldi, seni sordu ve nasıl yaşadığımızı ve geçindiğimizi sordu. Ona sıkıntıda olduğumuzu söyledim.'

'Peki sana bir tavsiyede bulundu mu?'

'Evet, sana selam söylememi ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi.'

'İşte o, benim babamdır. Bana senden ay­rılmamı emretmiştir. Haydi ailene dön!' dedi ve onu boşayıp Cürhüm kabilesinden başka bir kadınla evlendi. İbrahim onlara uzun bir süre sonra tekrar geldi fakat yine İsmail' i bulamadı.

Karısına nerede olduğunu sordu. Karısı da: 'Rızkımızı temin etmek için gitti' dedi.

'Geçiminiz nasıl gidiyor?' diye sorunca, kadın: 'Allah'a şükür iyi gidiyor. Hiçbir sıkın­tımız yoktur, gayet rahatız' diye cevab verdi.

'Yemeğiniz nedir?'

'Et.'

'İçeceğiniz?'

'Su' dedi.

Sonra İbrahim onlar için şöyle dua etti: 'Allahım! Onların etlerine ve sularına bereket ver!'

O zamanlarda hububat yoktu. Eğer hubu­bat olsaydı İbrahim onun da artması için dua ederdi. İbrahim Aleyhİsselam in duası here-ke tiyle et ile su, Mekke'den başka bir yerde oradaki kadar hiç kimsenin sıhhatine o denli yaramazdı.

Daha sonra ibrahim gelinine: 'Kocan geldiği zaman, benden ona selâm söyle, kapı­sının eşiğini değiştirmesin' dedi.

İsmail geldiği zaman, sordu:

'Size kimse geldi mi?'

'Evet, yaşlı bir adam geldi. Güzel yüzlü idi, seni sordu. Ben de senin nerede olduğunu bildirdim. Yaşantımızın nasıl olduğunu sordu, ben de gayet iyi yaşadığımızı söyledim.'

'Peki sana bir şey tavsiye etti mi?'

'Evet, sana selâm söylememi, bir de kapı­nın eşiğini değiştirmemeni tavsiye etti.'

'İşte o, benim babamdır. Sen de benim eşi-ğİmsin ve seni değiştirmememi emretti' dedi.

İbrahim onlardan bir müddet daha ayrı yaşadı, sonra tekrar döndü, ismail'in zemze­me yakın bir yerde büyük ağacın altında ken­disine ok hazırlamakta olduğunu gördü. Onu İsmail görünce hemen ayağa kalktı. Uzun za­man ayrı kalan çocuğun babaya ve babanın da çocuğa davrandığı gibi sarılıp öpüştüler.

Sonra şöyle dedi:

'Ey İsmail! Allah bana bir şey emretti.'

'O halde Allah'ın emrini yerine getir!'

'Bana yardım eder misin?'

'Tabiî ederim' dedi.

'Allah bana burada bir Beyt yapmamı em­retti' dedi ve etrafındaki yüksekçe bir yeri gösterdi. İşte böylece (baba ile oğul) Beyt-i şerifin temellerini yükselttiler.

İsmail taş getirdi, İbrahim de binayı yap­tı. Bina biraz yükselince o meşhur Hacer(-İ Esved)i getirip bulunduğu yere koydu. Üzeri­ne çıkıp binayı tamamlamaya başladı. İsmail taş getiriyor, babası yapıyordu, bir yandan da şöyle diyorlardı: 'Rabbimiz! Bizden bu (ha­yırlı ameli) kabul et! şüphesiz ki (sözü) işiten, (işi) bilen ancak sensin.' (Bakara, 127) yine bir yandan: 'Rabbimiz! Bizden bu (hayırlı ameli) kabul et! şüphesiz ki (sözü) işiten, (işi) bilen ancak sensin.' (Bakara 127) diye dua ederek çepeçevre tamamlayıncaya değin Beyt'i yapmaya devam ettiler."

8321-Diğer rivayet:

"Artık kırbadan su içiyordu, bir yandan da çocuğunu emziriyordu. Derken su tükendi. Kendi kendine: 'Belki birini bulur ve ondan suyun nerde olduğunu sorarım.' dedi ve bu amaçla Safa'ya çıktı. Kimse var mıdır diye et­rafa bakındı, kimseyi göremedi, tekrar vadiye indi, koşar adımlarla Merve'ye geldi. Bunu birkaç defa yaptı, (yani gidip geldi) Sonra va­rıp bakayım çocuk ne halde ve ne yapıyor, de­di. Gitti, baktı ki, değişen bir şey yok, çocuk neredeyse ölecekmiş gibi baygın bir halde bı­raktığı gibi duruyor, içi rahat etmedi, belki bi­rini bulurum diye yine Safa'ya çıktı. Oradan vadiye inip etrafa bakındı kimseyi göremedi, oradan sa'yederek (koşar adımlarla) Mer­ve'ye gitti. Tekrar Safâ'ya vardı, tekrar ora­dan inip sa'y ederek Merve'ye gitti. Ve bunu tam yedi kere yaptı. Sonra gidip çocuğa baka­yım ne halde? dedi. Tam o anda bir ses duy­du. O sese: 'Eğer senden bir h&yır varsa ba­na yardım et!' diye yalvardı. Baktı ki sesin sa-

hibi Cibril. (Bu melek) ökçesini kaldırdı, yere vurduğu gibi içinden sufışkırdı. (Hacer) deh­şet içinde kalmıştı. Hemen yeri kazmaya baş­ladı, eğer Hacer böyle yapmayıp suyu olduğu gibi bıraksaydı zemzem akarsu halinde aka­caktı." |Buhârî.]

8322- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette inciden bir köşk vardır ki ora­da bulunan ne hastalanır ne de sıkıntıya dü-Şer. İşte Allah, bu inci köşkünü dostu İbra­him'e ikram olarak hazırlamıştır."

|Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta.]

8323- el-Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saUallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kurban edilecek olan kişi Ishak'dı." Bezzâr leyyin bir seııedle. Hac bahsinde onun İsmail olduğu geçmiştir.

8324- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Azrail Musa'ya gönderildi. Azrail ona gelince Mûsâ ona bir yumruk atıp gözünü patlattı. Bunun üzerine Azrail derhal Allah'a gelip söyle dedi: 'Ya Rabbi! Sen beni ölmek istemeyen birine gönderdin.' Allah gözünü ona tekrar geri verip: 'Haydi şimdi git, kendi­sine elini Öküzün sırtına koymasını ve elinin kapladığı yerin her kılına karşı bir sene yaşa­yacağını söyle' dedi. (Bunu duyunca Mûsâ:)

'Yâ Rab, sonra ne olacak?' dedi.

'Sonra ölüm var' buyurdu.

'Öyleyse ölüm şimdi gelsin' dedi.

Musa, Allah'tan, kendisini mukaddes Arz'a bir taş atımı kadar yaklaştırmasını dile­di.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: "Ben sizinle beraber orada (Mû-sâ'nın gömüldüğü yerde) olsaydım, onun kab­rini, yolun kenarında olan kırmızı kum tepesi­nin yanında gömülmüş olduğunu gösterir­dim." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.J

8325- Ahmed ile Bezzâr şunu da ilâve et­tiler:

"ölüm meleği (o zamanlarda) insanlara görünerek gelirdi, Mûsâ onu tokatladı..."

8326- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Musa'nın boyu ve asası on iki arşın (ku­laç) İdi. Sıçradığı zaman tam oniki arşın sıç­rardı. Oc b. Ânâk ile karşılaştı. Mûsâ ona vurdu fakat onun ancak topuğuna isabet etti-

rebîldi."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de muhtelif bir râvi kanalıyla.]

8327- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Bir yahudi malını pazarlarken birisi, ona bu malının karşılığı olarak hoşlanmadığı bir fiyat teklif edince: 'Musa'yı tüm insanlara tercih eden Allah'a yemin ederim ki, olmaz.' dedi. Bunu duyan Ensâr'dan biri yahudiyi to­katladı ve şöyle dedi:

'Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sel­lem aramızdayken sen nasıl 'Musa'yı insanla­ra tercih edene yemin ederim' diyebilirsin?" Yahudi hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'fi gidip şöyle şikayette bulundu:

'Sen bize ahdü eman vermedin mi? Bize zimmet vermedin mi? Neden falan adam beni tokatlıyor?' Bunun üzerine Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem tokat atana sordu:

'Neden adamı tokatladın?' Sahabî, olan biteni anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüzünde belli olacak derecede öfke­lendi ve şöyle buyurdu.

'Peygamberler arasında tercih yapmayın! Çünkü Sûr üflendiğinde Allah'ın diledikleri dışında göklerdeki ve yerdeki tüm varlıklar yere serilip ölecekler. Sonra bir daha üfürül-düğünde, İlk olarak ben dirileceğim. Mû-sâ'nın Arş'a yapışmış olduğunu göreceğim. Tûr'un sarsıntısıyla mı bayıldığını, yoksa benden önce mi dirildiğİni anlayıp kestireme-yeceğim. Ben, hiç kimsenin Yunus bin Met-tâ'dan daha üstün olduğunu da söyliye-mem'." |Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.j

8328- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem:) "Hiçbir kul için: 'Ben, Yunus bin Met-tâ'dan daha üstünüm' demesi yakışık almaz."

buyurmuş ve Yunus'u babası Mettâ'ya nisbel etmiştir. [Buhârî, Müslim ve Ebû Davud.J

8329-   O (Ebû Dâvud), Abdullah bin Ca'fer'den:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

'Hiçbir peygamberin: 'Ben Yunus bin Met-îâ'dan daha hayırlıyım' demesi doğru olmaz."

8330-   Buhârî ve Müslim, Ebû Hurey-re'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Teâla buyurdu ki: 'Hiçbir kulun, 'Ben, Yunus bin Mettâ'dan daha hayırlıyım' demesi yakışık almaz."

8331- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Davud'a okumak çok kolaylaştırıldı. Hayvanının eğe denme s ini emrederdi; de o, henüz hayvanı eterlenmeden okumayı bitirir­di. Ayrıca o, sadece elinin emeğini yerdi."

| Buhârî.]

8332- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İki kadın vardı. İkisinin de oğulları vardı; kurt gelip birisinin oğlunu kapıp parçaladı. Bi­ri diğerine 'O senin oğlun idi' dedi. Öteki: 'Hayır kurdun parçaladığı benim değil seninki idi' diyerek ihtilâfa düştüler. Davud'a gelip aralarında hükmetmesini istediler. Davud oğu-lun daha yaslı olan kadına ait olduğunu söyle­di. Onun bu hükmüne razı olmadılar gelip Sü­leyman'a başvurdular. Süleyman şöyle dedi: 'Bana bir bıçak getirin de şu çocuğu ikiye bö­leyim yarısını birine diğer yarısını da birine vereyim.' (Gerçek annesi olan) Küçüğü feryat etti: 'Allh sana merhamet etsin, yapma, çocuk onundur!' dedi. Bunun üzerine Süleyman çocu­ğu (esas sahibi olan) küçük kadına verdi."

Ebû Hureyre dedi ki: "Vallahi sikkin (bı­çak) kelimesini ben sadece o gün duydum; çünkü o güne kadar biz bıçağa müdye der­dik." |Buhârî, Müslim ve Nesâî.]

8333- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eyyub (mucizeli suda) çıplak olarak yı­kanırken, üzerine altından bir sürü çekirge düştü. Eyyub onları toplayıp hemen elbisesine sardı. Bunun üzerine Rabbi şöyle seslendi:

'Seni ben (bunlara) muhtaç olmayacak bir halde kılmadım mı?'

'Evet ya Rabbi, beni bu suretle zengin kıl­dın; fakat benim için senin hayır ve bereketin­den müstağni olmak sözkonusu değildir' de­di." IBuhârîile Nesâî.]

8334- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)  ■■■■

"Meryem ve oğlunun dışında, doğarken şeytanın değmediği hiçbir çocuk yoktur, ağla­ması işte ondandır,"

8335- Diğer rivayet:

Ebû Hureyre dedi ki: "İsterseniz, 'Şüphe­siz ben onu (Meryem'i) ve zürriyeüni kovul­muş şeytandan sana sığındırırım' mealindeki âyeti (Âl-i İmrân, 36) okuyun!"

8336- Diğer rivayet:

"Meryemoğlu Isâ hariç, her doğan çocu­ğa, doğarken şeytan iki yanına parmağıyla dürter. İsâ doğarken ona da dürtmek istedi fa­kat, ona değil (ceninin içinde bulunduğu döl yatağına) hicaba vurdu." [Buhârî ile Müslim.]

8337-  Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Dedi ki:

"Isâ Allah'ın huzuruna durduğu zaman delilini ortaya koyacak. Cenab-ı Hak bunu bizlere şöyle beyan etmiştir:

'Hani Allah Meryemoğlu İsa'ya: 'Seni in­sanlara, Allah'ı bırakıp beni ve annemi ma'bud edinin!' dedin mi diye sormuştu.' (Mâide, 116) Ebû Hureyre, Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem'den naklen dedi ki: O şu cevabı vermişti:

'Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz'." (Mâide, 116)

8338- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dünyada da âhirette Meryemoğluna (İsa'ya) ben İnsanların en yakınıyım. Onunla benim aramda peygamber yoktur. Peygam­berler kardeştirler. Peygamberler, anneleri ayrı babaları bir kardeştirler, dinleri de bir­dir." [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.l

8339- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ömrüm uzarsa İsa ile buluşmak isterim. Şayet ömrüm vefa etmezse, içinizden kim onunla buluşursa ona benden selâm söyle­sin." |Ahmed.|

8340- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Dedi ki: Vallahi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İsa için 'kırmızı' (açık tenli) demedi. O şöyle dedi: 'Ben rüyamda Beyt-i

tavaf ederken siyah düz saçlı esmer bir ada­mı, iki adamın arasında gördüm. Başından su damlıyor ya da su akıyordu.

Dedim ki: 'Kimdir bu adam?'

'Meryemoğlu İsa'dır' dediler. Sonra ona bakmak için ilerledim. Bir de baktım ki iri ya­rı, sağ gözü üzüm tanesi gibi dışa çıkıp patla­mış kırmızı bir adamla karşılaştım; 'Kimdir o?' diye sorunca, 'Deccal'dir' dediler, insan­lar içinde ona en çok benzeyen kişi Ibn Ka­tan'dır'."

8341- Diğer rivayet:

"Isâ, Mtisâ ve İbrahim Aleyhİmüsselâm' ı gördüm. Isâ kırmızı (açık tenli), kıvırcık saçlı ve geniş göğüslü idî. Mûsâ, karayağtz, iri ya­rı, düz saçlı, sanki Sudan erkeklerine benzi­yordu."

[Buhârî, Müslim ve Muvattâ.]

8342- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Isrâ gecesi Mûsâ ile karşılaştım" (dedi ve) onu şöyle ahlattı:

"Bir adamla karşılaştım, baktım ki Şenua kabilesi erkeklerinden karayağız, umnboylu, balık etli ve düz saçlı bir adamı andırıyor. (Sonra) îsayı gördüm" (dedi ve onu) şöyle anlattı: "Orta yapılı kızıla çalar renkte, ha­mamdan yeni çıkmış bir hali vardı, ibrahim'i de gördüm, çocuklarının içinde ona en çok benzeyen benim."

8343- Diğer rivayet:

"Baktım ki Meryemoğlu Isâ ayakta namaz kılıyor. İnsanlar içinde ona en çok benzeyen Urve İbn Mes'ûd esSekafî"dir."

[Tİrmizî, Buhârîve MUslim.|

8344- O ikisi (Buhârî ve Müslim), İbn Ab-bâs'dan:

"Mûsâ, uzun boylu sanki Şenua erkekleri­ni andıran bir kişi idi."

8345- Ebû'd-Derdâ' radiyallahu anh'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah, Davud'u ashabı (ümmeti) arasın­dan aldı, fitneye kapılmadılar ve yollarını de­ğiştirmediler. Mesih'in ümmeti ise, onun sün­net ve hidayeti üzere ikiyüz sene kaldılar (son­ra değişildiler)

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de.]

8346- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Herhangi bir kimsenin ben Zekeriyaoğlu Yahya'dan daha hayırlıyım, demesi yakışık almaz. Onların hiçbir hatası yoktu." (Sanırım şöyle dedi:) ''Amelleri de hiçbir zaman kötü

değildi." |Bezzâr.|

8347- EBû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

" Ademoğullarından herkes Allah'a işledi­ği bir günahla kavuşacaktır. Allah da. isterse ona azap edecek, isterse bağışlayacaktır. Ze.-keriya oğlu Yalıya müstesna. Çünkü o, seyyid, iffetli ve salihlerden bir nebidir" Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sonra yere eğilip bir çöp aldı ve şöyle dedi: "Belki bu çöp ka­dar hatası vardır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin birsenedle.|

8348- Ebû Umâme radiyallahu anh'dan: Bir adam dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Âdem bir peygam­ber miydi?"

"Evet."

"Peki Nuh'la onun arasında kaç sene var­dır?"

"On asır."

"Nuh'la İbrahim arasında?"

"On asır."

"Ey Allah'ın Resulü! Peygamberlerin sa­yısı ne kadardır?"

"Üçyüzonüç" buyurdu.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8349- Enes radiyallahu anh dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamberler kabirlerinde diridirler; namaz kılarlar." [Ebû Ya'lâ ve Bezzâr.J

8350- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hızır'a Hızır denilmesinin sebebi şudur: O otsuz, kuru bir yere oturdu. O otsuz yer Hı­zır'ın arkasından hemen yeşilleniverdi."

|Buhârî ve Tirmizî.}

8351- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in nezdinde Hâlid bin Sinan'dan söz edildi; şöy­le buyurdu: 'O, kavminin kaybettiği bir pey­gamberdir' ." |Bezzâr.|

8352- Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de ley-yin bir senedle:

"Hâlid bin Sinan'ın kızı geldi; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem oturması için elbi­sesini yere serdi."

Hadisin devamını (yukarıdaki gibi) zikretti.

8353- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamberler arasında (hayır ve üstün­lük açısından) tercih yapmayın!" [Ebu Dâvud.]

 

 

BU BAHİS İÇİNDE SERPİŞTİRİLENLERİN DIŞINDA PEYGAMBER(S.A.V.)'İN FAZİLETLERİ

8354- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Ashâb, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in çıkmasını beklerken kendi araların­da konuşuyorlardı. Onlara yaklaşınca kulak verdi. Sözlerini dinledi, biri şöyle diyordu: 'Hayret doğrusu! Allah yarattıklarından biri­sini İbrahim'i dost edindi.'

Diğeri şöyle dedi: 'Bu Mûsâ Aleyhisse-lamla konuşması kadar hayret verici değildir.'

Bir başkası şöyle dedi: 'Bu, İsa'yı Al­lah'ın Kelimesi ve Ruhu kılmak kadar hayreti mucip değildir.' Bir ötekisi ise şöyle söyle­di: 'Allah Adem'i seçmiştir. Bundan daha üs­tün bir vasıf mı olur?' Derken Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem onlara selam ve­rip: 'Söylediklerinizi duydum ve hayretlerinize de şahit oldum' buyurdu ve şunları ilave etti: 'Evet dediğiniz gibi ibrahim Allah'ın dostu­dur. Musa Allah'ın kendisiyle konuştuğudur. İsa Allah'ın Kelimesi ve Ruhudur. Ademi de Allah seçmiştir. Bu da doğrudur. Ben ise Al­lah'ın sevgilisiyim (Habibiyim). Ama bununla övünmüyorum. Kıyamet gününde Hamd san­cağını ben taşıyacağım, yine övünme yok. Al­lah katında ben, evvelkilerin ve sonrakilerin en kıymetl'myim. Yine övünme yok. Kıyamet gününde ilk şefaat edecek olan benim. Bu yet­ki ilk kez bana verilecektir, ama yine övünme yok. Cennet kapısının halkasını ilk kımıldata­cak olan benim. Allah bana cennet kapısını açıp ilk defa beni ve mu minlerin fakirlerini de benimle oraya koyacaktır. Buna rağmen yine övünme yoktur'." |Tirmizî|

8355- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde ben peygamberlerin lideri ve hatipleri ve şefaat sahipleri olaca­ğım, fakat övünme yok." [İkisi de Tirmizî'ye ait.l

8356- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bunu beş şey verildi ki benden önce onlar hiç bir kimseye (Peygamber'e) verilmemiştir. Bütün peygamberler sadece ve yalnız kendi ka­vimlerine gönderildi. Ben ise kırmızı siyah her türlü ırk ve millete gönderildim. Benden önce ganimetler kimseye helâl olmadı, bana ise he­lâl kılındı. Yeryüzü bana tertemiz ve mescid kı­lındı. Namaz vakti nerede gelirse kişi orada namaz kılar. Bir aylık mesafedeki düşmanın kalbine korku konmak suretiyle (Allah tarafın­dan) yardım edilmiştir. Bana şefaat etme salâ­hiyeti verilmiştir." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.|

8357-  Onlar (Buhârî, Müslim, Nesâî ve Tirmİzî) Ebû Hureyre'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben Cevâmiu' l-kelim (az sözle çok mânâ ifade etme) yeteneğiyle gönderildim. Bir aylık mesafedeki düşmanın kalbine korku verilmek­le bana (Allah tarafından) yardım edildi. Ben uyurken yeryüzünün hazinelerinin anahtarla­rı getirilip önüme kondu." Ebû Hureyre dedi kî: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan ayrıldı, siz o hazineleri kapışmak­tasınız." IBuhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

8358- Ebû Hureyıe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygambere benzerine insanların iman ettiği mucize verilmiştir. Bana ise ancak Allah'ın bana vahyettiği şey (Kur'ân) -muci­ze olarak- verilmiştir. Bu sebeple kıyamet gü­nünde kendisine en çok tabiî bulunan kişi ol­mayı ümit ederim." [Buhârî ile Müslim.]

8359- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rızkım mızrağımın gölgesi altındadır. Emrime muhalefet edenler ise horlanmak ve cizye vermek durumundadır."

IBuhârî bâb başlığında.|

8360- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Benden önceki peygamberlerle ben .yuna benzeriz: Bir adam güzel ve göz kamaştırıcı bir bina yapmıştır. Ancak duvarların bir köşe­sinde bir kerpiçlik boşluk bırakmıştır, insan­lar evin etrafını dolaşıp evi beğenmiş ve şöy­le demişlerdir: 'Şu kerpiç de şu açık olan ye­re konsa çok iyi olur' İşte ben o kerpicim. İş­te ben peygamberlerin sonuncusuyum."

[Buhârî ile Müslim.|

8361- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde cennet kapısına gele­ceğim. Hâzin (bekçi melek) 'Sen kimsin?' di­yecek. Ben de ona 'Ben Muhammed' im diye­ceğim. Ondan sonra o bana: 'Ben sadece sa­na açmakla, senden önce hiç kimseye açma­makla emrolundum' diyecek." |Müsliml

8362- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah'dan benim için vesile isteyin!" De­diler ki: "Ey Allah'ın Resulü vesile nedir?"

"O, cennette öyle bir makamdır ki, ona ancak tek bir adam ulaşacaktır. O adamın ben olmasını umarım."

[Tirmizî]

8363- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

yatsı namazını kıldırdı, sonra tbn Mes'ûd'un elinden tutup çıktı ve onu Mekke'nin taşlığı­na (Bathâ-İ Mekke'ye) iletti. (Yere dairevî) bir çizgi çizdi. Sonra: 'Sen buradan dışarıya çıkma! Sana birtakım adamlar gelecekler, on­larla sakın konuşma çünkü onlar seninle ko­nuşmazlar." Sonra İstediği yere çekip gitti. Çok geçmeden Sudanlılara benzeyen birta­kım adamlar geldiler. Saçları ve vücut yapıla­rı da onlara benziyordu. Ne avret yerlerini, ne de giysilerini göremiyordum, Bana doğru ge­liyorlar, fakat çizgiyi geçemiyorlardı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e doğ­ru yürüyüp gittiler. Gecenin sonlarına doğru ben orada otururken Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem geldi, çizgiden içeriye girip baldırımı kendine yastık yapıp yattı. Peygam-

ber sallallahu aleyhi ve sellem uyuduğu za­man ağzından soludu. O baldırıma yaslanmış uyurken son derece güzel, beyaz elbiselere bürünmüş bir takım adamlar geldiler. Onun yanma vardılar, bir kısmı onun başucunda oturdu, diğer bir kısmı da ayakları ucuna otur­du. Sonra aralarında şöyle mırıldandılar:

'Biz şimdiye kadar bu peygambere verile­nin bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bu­nun gözleri kapalı, ancak kalbi uyanık. Ona bir mesele anlattılar: Bir elendi bir köşk yapmış, sonra sofra kurmuş, insanları ziyafete davet et­miş, kimisi davetine icabet edip yemeğinden yemiş, suyundan içmiş, kimisi de davele icabet etmemiş o da bunun üzerine onları cezalandır­mış ya da ona azap etmiştir.' Sonra kalkıp git­tiler, tam o anda Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem uyandı ve şöyle buyurdu:

'Bunların dediklerini duydun mu? Kimdir onlar biliyor musun?'

'Allah ve Resulü bilir' dedim; şöyle bu­yurdu: 'Onlar meleklerdir.

Onların anlattıkları meselenin mânâsı ne­dir?" diye sorunca; yine 'Allah ve elçisi bilir' dedim. Buyurdu ki: 'Onlar Rahman'ı örnek gösterdiler: Cenneti yapmış kullarım ona ça­ğırmış, icabet edeni cennetine koymuş, etme­yeni ise azaplandtrmıştır'."

[İkisi de Tirmizî'ye ait]

8364- Buhârî ve Müslim, Câbir radiyalla-hu anh'dan benzerini rivayet ettiler. Onda şöyle geçmekte:

"Sen ile ümmetin şuna benzersiniz: Bir kral vardır, arsa edinmiştir, orada bir bina yapmış ve bir sofra kurmuş, bir elçi gönderip halkı yemeğine davet etmiştir. Kimisi elçiye icabet etmiş, kimisi de etmemiştir. İşte Melik (kral) Allah'tır. Avlu (arsa) İslâm'dır. Ev cen­nettir. Sen Ey Muhammed Allah'ın elçisisin. Kim davetini kabul ederse, İslâm'a girer. Kim de İslâm'a girerse cennete girer. Kim de cennete girerse oradaki yemekleri ve meyve­leri yer."

8365-  Abdullah bin Hİşâm radiyallahu anh'dan:

"Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem ile beraberdik. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ömer'in elini tuttu. Ömer ona dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Seni nefsim hariç, her şeyden, herkesten fazla seviyorum.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki beni kendi nefsinden daha fazla sevmedikçe (imanın tam) olmaz" buyurdu.

Ömer: 'Şu anda artık seni kendi nefsimden bile daha çok seviyorum' deyince, 'İşte şimdi (imânın kâmil) oldu ey Ömer!' buyurdu."

| Buhârî. |

8366- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Nefsim kudreti elinde olana yemin ede­rim ki, size bir gün gelecek ki beni göremİye-ceksiniz. O gün beni aranızda görmek, sizin için ailenizden ve malınızdan daha makbul olacak."

Onun bu sözünü ashabı şöyle yorumladı­lar: "O, kendisini anlatmıştır. Öldüğü zaman, yitirdikleri bereketten dolayı onu o kadar ar-zulayacaklar ki bu, kendileri için aileleri ve mallarından daha ileri olacak; 'Ah o aramızda olsaydı da ne malımız ve ne de ailemiz olma­saydı!' temennisinde bulunacaklar'." [Müslim]

8367- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kendisi için cinlerden -bir rivayette- ve meleklerden (karini) arkadaşı görevlendiril­meyen hiç bir kimse yomkur." Dediler ki:

"Sana da mı ey Allah'ın Resulü?"

"Bana da, ancak Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. O, bana ar­tık ancak hayır olanı tavsiye ediyor."

itkisi de Müslim'e ait.]

8368- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamberlere iki hasletle üstün kılın­dım. Birisi: benim şeytanım kâfir idi. Allah ona karsı bana yardım etti de o müslüman ol­du." dedi. Diğer hasleti unuttum.

[Bezzâr zayıf bir İsnadla. |

8369- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İçinizden hiçbir kimse yoktur ki hana se­lâm gönderdiği zaman Allah onu benim ruhu­ma ulaştırıp da ben onun selâmını almaya­yım. " | Ebû Dâvud.]

8370- Enes radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye girdiği gün tüm Medine aydınlığa boğuldu. O öldüğü zaman lüm Medine'ye ka­ranlık çöktü. Onu defnedip toprağı henüz el­lerimizden silkmemiştik ki (üzüntüden) ken­dimizi tanıyamaz olduk." [Timıizî.l

8371 - İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anlı' -dan, dedi ki:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'Rabbim! Şüphesiz onlar, insanların bir çoğu­nu saptırıp yoldan çıkardılar ... merhamet edicisin' mealindeki âyeti (İbrahim, 36); son­ra İsa'nın sözünü ifade eden: 'Onları azap-landınrsan onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, Aziz de sensin Hakîm de sensin' âyetini (Mâide, 113) okudu ve mübarek elle­rini kaldırıp şu duada bulundu: 'Allahım! Üm­metimi bağışla, Allahım ümmetimi bağışla!' Ve bunu müteakip ağladı.

AllahTeâla buyurdu ki: 'Ey Cibril! Rabbin daha iyi biliyor ama haydi sen Muhammed'e git, ona 'Neden ağlıyorsun?' diye sor.' Hemen Cibril ona gidip neden ağladığını sordu ve da­ha iyi bildiği halde Allah'a elçisinin ne dediği­ni bildirdi. Bunun üzerine Cibril'e şu emri verdi: 'Git Muhammed'e namıma şöyle de: 'Biz seni, ümmetin hakkında hoşnut kılacağız, seni asla kederlendirmeyeceğiz." [Müslim]

8372- Ammâr bin Yâsir radiyallahu anh'­dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e, "Cahiliyede haram işledin mi?" diye sordular; şöyle buyurdu: "Hayır, iki kere böyle bir du­rumla karşılaştım. Birisinde gözlerime uyku bastırdı ve uyuya kaldım. Diğerinde ise, gece sohbeti yaptığımız kavmimden olan bir arka­daşın varlığı bana mani oldu."

|Taberânî hafi bir senedle.l

el-Evsafm. lafzı: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Kadınlarla haram temas­ta bulundun mu?" diye sordular.

8373- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Âdem o işlediği günahı işlediği zaman, başını Arş'a doğru kaldırıp şöyle dedi: 'Mu-hammed hakkı için senden beni bağışlamanı dilerim.' Allah ona:

'Muhammed nedir?' diye vahyetü. Şöyle dedi: 'Senin ismin pek yücedir. Beni yarattı­ğın zaman başımı Arş'ına doğru kaldırıp (baktım). Orada 'Lâ ilahe illallah Muhamme-dun Resûlullah'ı yazılmış olarak gördüm. Bundan, senin katında ondan daha büyük ve kıymetli kimsenin olmadığını anladım. Çünkü onun adını kendi adınla birlikte yazmışsın.' Bunun üzerine Allah ona şunu vahyetti: 'Ey Adem! O, zürriyetinden olan peygamberlerin sonuncusudur. Ümmeti de zürriyetinden olan ümmetlerin sonuncusudur. O olmasaydı seni yaratmazdım'."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat ves-Sağîr'de hafî bir senedle. |

8374- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cibril bana gelip dedi ki: 'Senin ve be­nim Rabbim sana: Senin adını nasıl yücelt­tim?' diye soruyor. 'Allah daha iyi bilir!' (Ancak) buyurdu ki: 'Ben anıldığım zaman sen de benimle anılıyorsun'. dedi." [Ebu Ya'lâ.]

 

 

PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN SAÇI, NÜBÜVVET MÜHRÜ, YÜRÜYÜŞÜ, KONUŞMASI, TERLEMESİ, ŞECAATİ VE AHLÂKI

8375- Ali radiyallahu anh'dan:

O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'i vasfederken şöyle dedi:

"O, ne çok uzun ve ne de çok kısa boylu idi, orta boylu bir İnsan idi. Saçları kıvırcık değildi, düz de değildi, dalgalı idi. Ne zayıf (ince) ne de şişkin yüzlü idi, yuvarlak yüzlü biriydi. Yüzü hafif pembeye çalan beyazdı. Gözleri koyu siyah, kirpikleri ise uzundu. Vü­cudu kılsız fakat göğsünden göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı. El ve ayakları irice idi. Yürüdüğünde sanki yüksek bir yerden ini-yormuş gibi ağır ve dengeli yürürdü. Bİr tara­fa döndüğü zaman tüm vücudu ile dönerdi. İki omuzu arasında peygamberlik mühürü bu­lunmaktaydı. O peygamberlerin sonuncu-su(mührü)dur. Gönül bakımından insanların en cömerdidir. İnsanların en doğru ve sağlam sözlüsü idi. O, ahlâkça herkesten yüce, mu­aşeret yönüyle de en geçimlisi idi. Onu ilk de­fa gören korkuya kapılırdı. Fakat onunla gö­rüşüp tanışınca onu severdi. Onu anlatan kişi şöyle derdi: 'Ne ondan önce ne de ondan son­ra onun gibisini görmedim'."

Diğer rivayette: "Büyük başlı, iri omuzlu idi" diye geçer. |Tirmizî.]

8376- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, halkın orta boylusu idi. Çok uzun değildi, gö­ze batacak kadar kısa da değildi. Pembeye ça­lan beyaz tenli İdi. Ne esmer ne de çok beyaz değildi. Göze batacak kadar kıvırcık saçlı de­ğildi. Tam da düz saçlı değildi. Kırk yaşın­dayken kendisine vahiy geldi. Mekke'de on yıl kaldı. Bu müddet zarfında ona vahiy ini­yordu. On yıl da Medine'de kendisine vahiy İndî. Altmış yaşından sonra Allah onun ömrü­nü sona erdirdi. Henüz ne başında ve ne de sa­kalında yirmi tane bile beyaz kıl yoktu."

(Ravi) Rabîa bin Abdirrahman der kir "Kıllarından bir kıl gördüm, kırmızı idi. (Aca­ba saçını mı boyadı diye) sordum, şöyle de­nildi: 'O saçına sürdüğü kokudan (boyadan) dolayı kırmızıdır'."

[Buhârî, Müslim, Muvaltâ veTirmizî.|

8377- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem da-lîu'1-fem, eşkelu'1-ayn ve menhûsu'1-akib ve dahmu'l-kademeyn idi." (Râvi) Simâk'a de­nildi ki:

"Dalîu'1-fem ne demektir?"

"Geniş ağızlı demektir."

"Peki eşkeiü'l-ayneyn ne demektir?"

"Gözlerinin akında kırmızılık olan de­mektir."

"Menhûsu'1-akib ne demektir?"

"Topuğu az elli demektir"

| Müslim ve Tirmizî.j

8378- Onun (Tirmizî'nin) diğer rivayeti: "Düzgün bacaklı idi.  Sadece tebessüm

ederek gülerdi. Ona baktığın zaman iki gözle­ri sürmelidir dersin; oysa sürmeli değildi."

8379- Enes radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ışık saçan bir renkle idi. Terleri sanki birer in­ci ianesi idi. Yürüdüğü zaman hafifçe başını eğerek yürürdü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ellerinden daha yumuşak olan ne bir ipeğe ne de bir dibaceye dokundum. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in koku­sundan daha güzel kokan ne bir misk ne de anber kokladım." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.|

8380- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in saçını sordular. Şöyle dedi: 'İki saç arası bir görünüm arzederdi: Ne çok düz ve ne de çok kıvırcıktı ve kulakları ile omuzlan ara­sına varan bir uzunluktaydı'."

8381- Diğer rivayet: "Saçları omuzlarına kadardı."

8382- Diğer rivayet: "Kulaklarının yarısına kadardı."

8383- Diğer rivayet: "Kulak memelerine kadardı."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvucl ve Nesâî.|

8384- Âişe radiyallahu aııhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

saçı kulak memelerini geçiyor, omuzuna ka­dar uzanıyordu." [Tirmzî ve Ebû Dâvud]

8385- Ümmü Hâni' radiyallahu aııhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'ye geldiğinde saçlarında dört örgü vardı." [İkisi de Tirmi/.î ve Ebû Davud'a ait.]

8386- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kitab ehli saçlarını uzatırlar ve sarkıtırlardı. Müşrikler ise saçlarını ikiye bölüp ayı­rırlardı. Allah Resulü sallalahu aleyhi ve sel­lem, kendisine bir şekil emredilmedikçe kitab ehline uymayı uygun bulurdu. Onun için saç­larını uzatıp sarkıttı. Sonra (müşrikler gibi)

İkiye ayırdı," [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

8387- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in saçının akı hakkında sordular, şöyle dedi: 'Allah, onu saçlarına ak düşürmek sure­tiyle çirkinleştirmemişlir'."

8388- Diğer rivayet: (Enes) Dedi ki: "Kişinin sakal ve saçından beyaz kıl ko­parması hoş değlidir." Dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (saçlarını) boya-madi. Beyazlığı, dudak altında, şakaklarında ve bir nebze de başındaydı." [Müslîm]

8389- İbn Şîrîn radiyallahu anh'dan: Ubeyde'ye dedim ki: "Bizde Enes'in an­nesinden mi, yoksa Enes'ten mi kaldığını bil­mediğim Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in bir miktar saçı bulunmaktadır." Dedi ki: "Bende onun tek bir kılının bulunması, be-nİm için dünya ve içindekilerden daha kıy­metlidir." |Buhârî. 1

8390- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in saçının ve sakalının ön kısmında biraz beyaz­lık vardı, (yani akı karasıyla karışıktı) Yağla­dığı zaman bu aklar belli olmazdı. Saçları da­ğınık olduğu zaman ise bu aklar belli olurdu. Sakalının kılları sık ve gürdü.

Bir adam dedi ki: 'Yüzü kılıç gibi (parlak) mıydı?' (Câbir) dedi ki: 'Hayır bilakis güneş ve ay gibi idi, yuvarlak yüzlüydü.' Dedi ki: İki omuzu arasında güvercin yumurtası gibi (peygamberlik) mührü gördüm ki bu, teninin rengindeydi'." [Nesâî ve aynı lafızla Müslim.]

8391-  Abdullah bin Sercis radiyallahu anlı'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i gördüm, onunla et ve ekmek yedim. Ya da ti­rit yedim. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah seni bağışla­sın!'

'Seni de bağışlasın!' buyurdu." Ravi dedi ki:

"Allah Resulü senin için Allah'tan mağfi­ret diledi mi dedin?"

"Evet, senin için de" dedi." (İbn Sercis) sonra şu âyeti okudu: "Kendin için, erkek mii'minlerle, kadın mü'minlerin günahları için mağfiret dile!" (Muhammed, 19)

Devamla şunları söyledi: "Sonra arkasın­dan dolaştım. (Sözkonusu mühür) iki omuzu arasında, sol kürek kemiğinin geniş tarafında idi. Yumruk gibi ve üzerinde siğil benzeri benler bulunan peygamberlik miihrünü gör­düm." [Müsüm]

8392- es-Sâib bin Yezîd radiyallahu anh'-dan:

"Peygamberlik mührü, çadır tepeliği gibi (yuvarlak ve tümsek) idi. O sallallahu aleyhi ve sellem, iri gözlü, etsiz topuklu, geniş ağız­lı idi." [Buhârî ile Müslim.]

8393- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu  aleyhi  ve sel-

lem'den daha güzel birini görmedim, yüzü güneş gibi parlıyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den daha hızlı yürüyeni gör­medim. Yürürken sanki yeryüzü onun için dü-rülüyordu da onunla beraber yürürken yoru­lurduk O ise hiç aldırmaz ve yorulmazdı."

(Tirmiüî.l

8394- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğünde öne doğru eğilircesine süratle yürürdü." [Ebû Dâvud]

8395- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğü zaman, sahâbiler O'nun önünde yü­rürler ve O'nun arkasını melekler için boş bı-rakuiardı." |İbn Mâce.]

8396- Aişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem konuştuğu zaman öyle (yavaş) konuşurdu ki, biri kelimeleri sayacak olsa rahatlıkla sayabi­lirdi."

8397-Diğer rivayet:

(Âişe) Urve'ye dedi ki: "Fülanın babasına (yani Ebû Hureyre'ye) şaşmaz mısın? Gelip hücremin yanında oturdu. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'den hadis nakletmeye baş­ladı, o sırada ben namaz kılıyordum. Namazı­mı bitirmeden kalkıp gitti. Eğer ona yetişebil-seydim, şöyle derdim: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sizin gibi hızlı konuşmazdı'."

8398- Diğer rivayet:

"Ebû Hureyre, hadis naklederken şöyle de söylüyordu: 'Dinle ey hücre sahibesi (yani Aişe), dinle ey hücre sahibesi!' Âişe ise bu sı­rada namaz kılıyordu. Namazını bitirince, Ur-ve'ye dedi ki..." Benzerini nakletti.

[Buharı, Müslim, Tirmizî.|

8399- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, anlaşılsın (veya bellensin) diye sözlerini üç kere tekrar ederdi." [Tirmizî.|

8400- Aİşe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sözleri gayet açık ve seçik idi. Duyan herkes onu (rahatlıkla) anlardı." [Ebû Dûvud|

8401- İbn Selâm radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, oturup konuşurken gözünü semaya çpkça kal­dırırdı." [İkisi de Ebû Davud'a ait.|

8402-   Sahabeden bir adam radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu kucaklamış. Adam diyor ki: 'Onun koltu-kaltınm teri üzerime aktı; kokusu tıpkı misk gibi İdi'." [Dârimî. kimliği meçhul bir râvi kanalıyla.]

8403- Enes radiyallahu anh'dan: Ümmü  Süleym, Peygamber sallallahu

aleyhi ve sellem'e deri döşeği sererdi. Geldi­ği zaman onun yanında o döşek üzerinde öğ­le uykusunu uyurdu. Ümmü Süleym'e kalktı­ğı zaman, onun Verinden ve kıllarından (pos­tun üzerine döküleni) alıp bir şişe içinde top­lardı. Sonra onu (miskle karıştırarak) kapalı bir yerde muhafaza etti. Enes'in vefat anı yaklaştığı zaman kefenine serpilecek güzel kokuya o miskten karıştırılmasını vasiyyet et­ti ve onun bu vasiyeti yerine getirildi."

8404- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ümmü Süleym'in evine girer, (Ümmü Sü­leym) evde yokken onun yatağında uyurdu. Bir gün yine gelip onun yatağında uyudu.. He­men Ümmü Süleym'e giderek 'İşte Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem senin evinde ve yatağının üzerinde uyudu' dediler. Geldi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ter­lediğini ve terinin, deriden yapılan yatağın bir kısmında toplandığını gördü. Hemen o parça­yı alıp cam şişelerin içine sıkmaya başladı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem korka­rak uyandı ve sordu:

'Ey Ümmü Süleym ne yapıyorsun sen?' 'Ey Allah'ın Resulü! Çocuklarımız için bunun bereketim umuyoruz' deyince 'İyi yap­tın!' buyurdu."

8405- Diğer rivayet:

(Ümmü Süleym ona şu cevabı verdi:) "Bu senin terindir, kokumuza onu karıştırıyoruz. Çünkü o, kokuların en güzellerindendir" dedi.

[Buhârî, Müsüm ve Nesâî.|

8406- Enes radiyallahu anh'dan: "Medine'de (aniden bir ses duyuldu ve) pa­nik oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem bunun üzerinde Ebû Talha'dan 'Mendûb' adındaki alını ödünç aldı ve bindi. Dönünce şöyle dedi: 'Korkulacak bir §ey görmedik. Ve bu atı da deniz gibi (çok hızlı) bulduk'."

8407- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem in­sanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi.

Bir gece Medine'de bir ses sebebiyle umumî bir korku oldu. Herkes o sesin kayna­ğına doğru yöneldi. Derken Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem, herkesten önce o sese yönelmiş, durumun hakikatini görüp, geri dönmüş ve onları yarıyolda karşılamıştı."

8408- Diğer rivayet:

"O sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Tal-ha'mn çıplak atı üzerinde, boynunda kılıç asılı iken, haber duyuldu. Bunun üzerine şöyle di­yordu: 'Korkmayın, korkmayın!' Dönünce ise: 'Biz onu (atı) bir derya gibi (hızlı) bulduk.' Ya­hut şöyle dedi: 'O gerçekten bir denizmîş.' As­lında bu at, hantallığı ile maruf bir at idi."

8409- Başka bir rivayette: "O at, o günden

sonra hiç geçilemedi."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

8410- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman günah olmadığı sürece mutlaka kolay olanı tercih ederdi. Eğer bir iş günah olursa, on­dan herkesten fazla uzak dururdu. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem kendi nefsi için hiç intikam almamıştır, lâkin Allah'ın bir yasağı çiğnendiğinde hemen Allah için intikam alırdı."

[Mâlik, Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud]

8411- Diğer rivayet:

"Allah yolunda yaptığı savaşların dışında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, eliy­le hiçbir kadın ve hizmetçiye vurmamıştır."

8412- Enes radiyallahu anh'dan: "Medine cariyelerinden biri Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem'in elinden tutar onu kendi dilediği yere götürürdü." [Buhârî.]

8413- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem'i

bir adam karşılayıp da onunla musafaha ettiği zaman, adam elini çekinceye dek o, mübarek elini çekmezdi. Adanı yüzünü ondan çevirince-ye kadar o, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Oturduğu adamın önünde kesinlikle dizlerini

uzatmazdı." [Ebû Dâvuti ve aynı lafızla Tirmizî.|

8414- Enes radiyallahu anh'dan: "Çocuklara karşı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den daha merhametlisini görmedim.

Oğlu İbrahim Medine yaylasında bir süt anneye verilmişti. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bizimle birlikte oraya gider ve eve girerdi. Ev tüterdi. Zira oğlunun süt baba­sı demirci idi, (dumanlar içinde) oğlunu alır öper, sonra da dönerdi." [Müsliml

8415.- el-Esved radiyallahu anh'dan: Aişe'ye: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evinde ne yapardı?" diye sordum. "Ai­lesinin (evinin) işleriyle uğraşırdı, namaz vakti geldiği zaman abdest alıp namaza git­mek üzere çıkardı." diye cevap verdi.

8416- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem abdesl alırken kimseye yardım ettirmezdi, ze­kâtını da bizzat kendisi verir, kimseye havale etmezdi." [İbn Mâcc zayıf bîr senedle]

8417- Abdullah bin el-Hâris bin Cez' radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'den daha çok tebessüm eden birini gör­medim." [Tirmizî.|

8418- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mescidde bizimle oturur konuşurdu, kalktığı zaman hanımlarının birinin evine girinceye dek biz de onu görmek için kalkardık.

Bir gün yine bizimle sohbet etti, kalktı. Biz de kendisi ile birlikte kalktık. Derken bir bedevinin kendisine yetişip cübbesini şiddet­le çektiğini gördük. Cübbesi bayağı kaim ve sert idi. Mübarek boynunu tahriş edip kızart­mıştı. Ona dönüp baktı; bedevi şöyle dedi:

"Bu iki deveme zahire yükle! Sen bunu ne kendi, ne de babanın malından yükleyeceksin.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: 'Hayır (matımdan değil). Al­lah'tan mağfiret dilerim hayır. Allah'tan mağ­firet dilerim hayır. Cübbemi çekip boynumu acıttığının kısasını senden alıncaya dek hayır, Allah'tan, mağfiret diterim hayır Her seferinde bedevi kendisine: 'O hare­ketime karşı sana kısas hakkı vermem' diyor­du." -Hadis devam eder-

(Râvi) Dedi ki: Sonra bir adamı çağırdı ve ona: "Haydi §u iki deveye; birine arpa, diğe­rine hurma yükle!" Sonra bize dönüp şöyle buyurdu:   "Haydi Allah'ın bereketi üzerine

dağılıp gidin!" [Ebû Dâvud ve Nesâî.]

8419- Çöl araplarından bir adamdan: Dedi ki: "Huneyn günü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e zahmet verdim. Ayağımda kalın bir pabuç vardı. Onunla aya­ğına bastım, çiğnedim. Elindeki kamçı ile ba­na biraz vurdu ve: 'Bismillahi canımı acıttın' dedi. O gece sabaha kadar, 'Yazıklar olsun bana Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in ayağını acıttım' diyerek kendimi kına­dım. O geceyi nasıl geçirdiğimi bir ben bili­rim bir de Allah.' Sabah olunca bir adam 'Fa­lan adam nerededir?' diye sorup duruyordu.

'Buradayım. Vallahi dün işlediğim fiil için aranıyorum' dedim.

Korkarak gittim. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi: 'Dün sen benim ayağıma bastın, ben de sana kamçı vurdum. İşte buna karşılık seksen tane koyun,

al!'" [Dârimîl

8420- İklime radiyallahu anh'dan: Abbâs Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in içimizde ne zamana kadar kalacağını kesinlikle anlayacağım dedi ve bu amaçla: "Ey Allah'ın Resulü! Onların sana eziyet et­tiklerini, seni tozları içinde bıraktıklarını gö­rüyorum. Yüksek bir yer edinip de onlara ora­dan hitap etsen olmaz mı?" diye sordu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Olmaz; aralarında olacağım, ayağıma ba­sacaklar, cübbemden çekecekler. Nihayet Al­lah beni onlardan kurtarıp rahatlatacaktır" buyurdu. Bundan onun aramızda az kalacağı­nı anladım. |İkisi de Dârİmî'ye ait|

8421- Enes radiyallahu anh'dan:

"Tam on sene Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e hizmet ettim. (Bana) bir kere olsun 'Öf!' bile demedi. Yaptığım bir şey için: 'Niye böyle yaptın?'; yapmadığım bir iş için de: 'Neden yapmadın?' dememiştir.

8422- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlâkça insanların en güzeli ve mükemmeli idi. Bir gün beni bir işe gönderdi, 'Vallahi git­mem' dedim. Oysa bana emrettiği işe içimden gitmek istiyordum. Çıkıp sokakta oynamakta olan çocukların yanına uğradım. Bir de bak­tım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelmiş ve arkamda kafamdan tutuyor. Ona baktım gülüyordu. Bana dedi ki: 'Enesciğim! Sana söylediğim yere gittin mî?"

"Evet. Ey Allah'ın Resulü şimdi gidiyo­rum" dedim.

Enes devam ediyor: 'Vallahi ona dokuz yıl hizmet ettim. Yaptığım bir iş için: "Neden böyle yaptın?"; yapmadığım bir iş için de: 'Şöyle şöyle yapsaydın ya!' dediğini hiç bil­miyor ve hatırlamıyorum."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvucl ve Tirmizî.|

8423- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazı kıldırdığı zaman, Medine'nin hizmetçileri içi su dolu kaplarla gelirlerdi. O da mübarek elini onların içine daldırırdı. Ge­len her kaba elini mutlaka daldırırdı. Çoğu kez soğuk sabahta gelirlerdi ve O, yine de so­ğuk suya elini daldırırdı." [Müslim]

8424- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlâkça insanların en güzeli idi. Benim sütten yeni kesilmiş olan Umeyr adında bir kardeşim vardı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem bize şöyle derdi: 'Ey Ebû Umeyr! Nuğayr ne yaptı?' Nuğayr Ebû Umeyr'in kendisiyle oynadığı bir kuş idi.

Çoğu kez o, evimizdeyken namaz vakti gelirdi. Üzerinde oturduğu şiltenin süpürülüp temizlenmesini ve üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra kalkar namaza dururdu. Biz de onun arkasına saf olurduk ve bize namaz klldmrdı." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.|

8425- Hasan bin Ali radiyallahu anh'dan:

"Peygamber'in şemailini anlatan biri ol­duğu için ve ben de onun anlatmasından hoş­landığım için, dayım olan Hind bin Ebî Hâle et-Temîmî'ye sordum.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i bana şöyle vasıflandırdı:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın ondördündeki dolunay gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısa­ca, başı büyük, saçı dalgalıydı. Saçları kendi­liğinden iki yana aynlırsa öylece bırakır top­lamaz, bir taraf sarkarsa (yatarsa) da olduğu gibi bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman, kulak memelerini geçerdi. (Teni) beyaz renkli idi. Geniş alınlı idi. Kaşları gür idi. İki kaşı ara­sında öfkelendiği zaman beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzel idi. Kaşlarına yakın kisımında (hafif) bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan kişi onu biraz kıvrık burunlu zannederdi. Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı. Dişleri seyrek idi. Göbek kılı in­ce idi. Boynu sanki bir gümüş huzmesi idi. Endamı ve azalan uyumlu, mutedildi. Etleri kesinlikle sarkık değildi. Karnı ile göğsü eşit idi (yani göbeği çıkık değildi). İki omuzu ara­sı geniş, omuz kemik başları kalın idi. Genel olarak kılsız, beyaz tenliydi, ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar uzanan iplik gibi kılları vardı. İki memesi ve karnı kılsız idi. Kolları, omuzları ve göğsü biraz kıllı idi. Bi­lekleri uzun, el ayası geniş, el, ayak ve kalın, diğer azaları kalındı. Ayaklarının ortası çukur­du, (düz taban değildi.) Üstü ise düz olup üzerlerine döküldüğüne lıer tarafa yayılırdı. Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Yavaş, vakur fakat sürat­li yürürdü, sanki yüksekten aşağıya iniyormuş gibi bîr yürüyüşü vardı.

Dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Gözle­ri yere bakar bir durumda olurdu. Yere bakışı (yürürken) göğe bakışından çok ve daha uzundu.

Bakışları son derece anlamlı idi. Ashabı ile yürürken onları önüne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selâmı o verirdi.' Dedim ki: 'Biraz da onun konuşma şeklini anlat!' Şöyle cevap verdi:

'Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere da­lardı, daima düşünceli idi. Onun hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. Sükûtu uzun olurdu. Söze başlarken de biti­rirken de dudakları ile konuşurdu. Efradını cami ağyarını mâni kelimelerle (az sözle çok mana ifade edecek şekilde) gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olur­du ve ne de eksiklik. Haşin değildi, hiç kim­seyi küçümsemezdi.

Az dahi olsa nimete önem verirdi. Yiye­cek ve içecekleri ne överdi ve ne de zemme­dip, bcğenmemezlik ederdi. Dünya ve dünya­lık bir şey onu öfkelendirmezdi. Ancak hak­sızlık yapıldığında öfkelenir ve haksızlık gi­derilinceye kadar hiç bir şey Öfkesini durdur­mazdı. Hak ve hakikat bahis konusu oldu mu onu hiç kimse durduramazdı. Hiç kimseyi ta­nımaz gerçeği haykırırdı. Kendi nefsi için kızmaz ve onun için intikam almaya kalkış­mazdı.

İşaret ettiğinde, parmağı ile değil eliyle işaret ederdi, bir şeye hayret edip şaştığı za­man avucunu (tersine) çevirirdi. Konuştuğu zaman, sağ elinin ayasını sol elinin baş par­mağıyla bitiştirirdi. Öfkelendiği zaman inti­kam almak ve azarlamaktan kaçınırdı.

Güldüğünde gözlerini yumardı; Genellik­le gülüşü tebessüm olur, dişleri dolu tanesi gi­bi parlardı.'

(Hasan diyor ki) 'Epey zaman bunu Hü­seyin'den gizledim. Sonra ona anlatınca, onun benden önce bunları ona (dayıma) sormuş olduğunu anladım, benim sorduklarımı o da sormuş.

Babasına (Hz. Ali'ye), onun giriş, çıkış, oturuş ve kalkış şekillerini sormuş. Sormadık hiçbir şey bırakmamış.'

Hüseyin der ki: 'Babama Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'İn girişini sordum; şöyle dedi: 'Girişi: Evine müsaade ile (haber vererek) girerdi. Evine girdiğinde zamanını üç kısma ayırırdı; bir kısmım Allah'a, bir kıs­mını ailesine, bir kısmını da kendisine. Sonra da insanlara ayınrdı. İleri gelen kimselerle de sade vatandaşlarla da eşit şekilde konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Ümmete se­viyelerine göre muamele ederdi, herkese ken­di durumuna göre değer verir, insanların din­deki faziletlerine önem verirdi. Dinde bilgili olanlara daha başka bakardı. İnsanlardan ki­misinin bir, kimisinin iki, kimisinin de birçok hacetleri olurdu. Bunları da gözönünde tular ve ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendile-

rine lâzım ve lâyık olanı onlara bildirirdi. Şöyle derdi: 'Burada bulunanlar bulunma­yanlara ulaştırsın! Bana ihtiyacını ulaştır­maktan aciz olanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın! Çünkü hacetini arz edemeyenlerin hacetini yetkiliye ulaştıranın Allah kıyamet gününde ayaklarını kaydırmaz.' Daima doğ­runun yanındaydı, başkasını kabul etmezdi. Yanına geçici olarak girerlerdi, çıktıklarında mutmain olarak çıkarlardı. Yanından birer de­lil ve kılavuz olarak çıkarlardı.'

(Hüseyn) Dedi ki: 'Onun çıkış şeklini sor­dum; şöyle dedi:

' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem di­lini tutardı, ancak insanları birbirine sevdire­cek, birbirleriyle kaynaştıracak şeyleri konu­şurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. Her kav­min liderine önem atfederdi; ikram ederdi. Bilahare onu onların üzerine vali tayin ederdi. Onun sırrını ve ahlâkını onlardan gizlemeden ona itaat etmelerini tavsiye ederdi. Güzel ah­lakıyla ahlâklanmalarına tavsiye ederdi.

Ashabını özler, (göremediği zaman) sorar­dı. İnsanların durumlarının nasıl olduğunu, iş­lerinin ne âlemde olduğunu da sorardı. Güze­le güzel, çirkine çirkin derdi.

İşi daima dengeli idi. Tutarsız değildi. Gaflet ederler korkusuyla kesinlikle gaflete düşmezdi. Bezerler, usanırlar diye lüzumun­dan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve temkinli olurdu.

Hak ve hakikatten ayrılmaz, diğer insanla­rın hakkı çiğnemelerine de müsaade etmezdi. Nezdinde en üstün ve en İyileri, ihlas ve sami­miyet bakımından en ileri olanlarıydı. Katın­da mertebe bakımından en büyükleri, insan­larla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.'

Onun oturuşunu sorunca, şöyle dedi:*-a

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir fayda söz konusu olmadan' ne otururdu, ne de kalkardı. Kendisine özel yer­ler edinmezdi. Belirli oturma yerleri edin­mekten insanları nehyederdi. Bir kavmin ya­nma geldiğinde, meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi.

(Birlikte) oturduğu kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı muamele etliği izlenimini ver­mezdi. İhtiyacını gidermesi için onunla otu­ran veya onu ayakta tutan kimseye karşı sa­bırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi onu ter-kedip ayrılmazdı.

Biri kendisinden bir şey istediğinde mut­laka onu verirdi, ya da tatlı sözler söyleyerek onu savardı.

Onun güler yüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı âdeta onu halka bir baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşit idi.

Onun meclisi; bir hilim, sabır, emanet ve haya meclisiydi. Onun meclisinde sesler yük-selmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye salaşılmazdı. Gayet dengeli, hayâlı idiler. Bir­birlerine takva- tavsiye ederlerdi. Son derece mütevazi' idiler, küçükler büyüklere saygı gösterirlerken, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı.'

Dedi ki: 'Kendileriyle oturduğu kimselere karşı nasıl davranırdı?'

Şu cevabı verdi:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem daima güler yüzlü, yumuşak huylu idi, sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayâsız değildi. Kusur arayan, gereksiz yere insanları öven değildi. Arzulamadığı şeylere kulak aşmazdı. Kimseyi umutsuz yapmazdı. Herkese ümitvar davranırdı. Üç şeyden uzak dururdu:

Lüzumsuz tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duy­mak. İnsanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak du­rurdu: Kimseyi kötülemez, kimsenin kusuru­nu, mahremiyet ve ayıbmı araştırmazdı. An­cak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Konuştu­ğu zaman, yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak O, sü­kût buyurduğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Yanında biri konuş­tuğu zaman herkes suspus onu dinlerlerdi, sö­zünü bitirinceye dek müdahalede bulunmaz­lardı. Onların konuşmaları da bir başka idi.

Onların güldükleri şeye o da gülerdi, hay­ret ettiklerine o da hayret ederdi. Gelen ya­bancının aşın ve mantık dışı davranışlarını sa­bırla karşılardı, onu azarlamazdı. Ashâb ba­zen buna kızarlardı da o onları teskin eder, şöyle derdi: 'Böyle kimseleri gördüğünüzde, onu irşad edin!' Övgüyü ancak karşılığını ve­renden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kes­mezdi, bitirinceye kadar beklerdi. Adam ya bitirirdi ya da kalkıp giderdi.

Dedi ki: Ona: 'Peki suskunluğu nasıl idi?' diye sordum. Cevab verdi: 'Onun sükûtu şu dört şeyi hedeflerdi: Hilim, çekingenlik, tak­dir ve tefekkür.

Takdiri; Fark gözetmeksizin, insanlar bak­mak ve aynı şekilde dinlemekti. Tezekkürü ya da tefekkürü hem fani (dünya) hem baki (ahi-ret) hakkında idi. Hilmi ise sabrında idi. Zira onu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.

Çekingenliği dört şeyde tecelli ederdi: Kendisine uyulması için en güzel olanı al­mak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti İçin yararlı olan hususlarda ictihad etmek, dünya ve âhiret hayatlarını te­min edecek hususlarda onlar için çalışmak'."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

8426- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine yollarından geçerken her tarafı âdeta misk kokusu kaplardı. Buradan Allah Resulü geçmiş, denilirdi."

[Ebü Ya'lâ, Bezzâr ve Mu'cemu'l-Evsat.]

 

 

BU BAHİSTE (DAHA ÖNCE) YER ALMAYAN PEYGAMBER (S.A.V.)'İN ALÂMETLERİNDEN BAZILARI

8427- Atâ bin Yesâr radiyallahu anb'dan: İbn Amr b. el-Âs'a dedim ki:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in Tevrat'taki niteliğini bana bildirir mi­sin?" Cevap verdi: "Vallahi o, Tevrat'ta Kur'ân'daki bazı nitelikleri ile vasfedilmiştir: 'Ey Peygamber! Şüphesiz biz seni, bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı (Ahzâb, 45) ve ümmî-leri koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve Resûlümsün. Sana, Mütevekkil adı­nı verdim. O, sert ve kaba değildir. Çarşılarda yüksek sesle konuşup gürültü çıkartan da de­ğildir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, af­feder, bağışlar.

Allah onunla, bozulmuş milleti (dîni) doğ-rultuncaya, görmeyen kör gözleri açıncaya, duymayan sağır kulaklara duyuruncaya, kas­katı kalpleri açmcaya kadar onun canını al­maz." [Buhâri]

8428- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Benim vasfım Ahmed el-Mütevekkil'dir. O, kaba ve sert değildir. İyiliği iyilikle karşılar, kötülüğe cevap vermez. Mekke'de doğmuştur. Tayyibe'ye (Medine'ye) hicret edecektir. Üm­meti, hamdeden insanlardır. İzarları bellerine kadardır. Etraflarını temizleyip ak yaparlar. Ben de onların gönüllerindeki kederi giderici­yim. Savaş için saf oldukları gibi namaz için de saf tutarlar. Bana yaklaşmak için kestikleri kurbanların kanlarıdır. Onlar geceleri birer âbid, gündüzleri ise birer arslandırlar."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de hafi bir senedle.)

8429-  Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Tevrat'ta Muhammed'in sı­fatı ve İsa'nın onunla beraber defnedileceği de yazılıdır."

Ebû Mevdûd el-Medenî der ki: "(Resûlul-lah'ın kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir-İik yer kalmıştır." [Tinnizî.]

8430- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömer bir şey için: 'Ben bunun böyle ola­cağını zannediyorum' dediği zaman mutlaka o, zannettiği gibi çıkardı. Bir gün Ömer bir mecliste otururken, oradan güzel ve yakışıklı bir adam geçti. Onun hakkında: 'Sanırım bu adam cahiliyetteki eski dini üzeredir' ya da 'Bu onların kâhini idi' dedi. Bunun üzerine adam onun yanma çağırıldı gelince Ömer, yolculuğunda söylediği tereddüdü zikretti. Adam dedi ki: 'Müslüman bir adamın karşı­landığı bugünkü kadar güzel bir gün görme­dim.' Ömer:

'Benim istediklerimi mutlaka bana bildi­receksin. ' dedi. Adam şöyle cevap verdi: 'Ben bir zamanlar onların kâhini idim." Ömer: 'Cin perisinin sana verdiği haber­lerden en ilginci hangisi idi, söyler misin?'

'Ben çarşıda dolaşırken, büyük bir korku içinde cin perisi bana geldi ve dedi ki: 'Sen cinni ve onun korkusunu ve başı üzerine dev­rilmesinden (kulak hırsızlığından men edil­mesinden, insanların ve cinlerin peygamberi­ne tabi olmalarından) sonraki ümitsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi?"

Ömer dedi ki: 'Bu adam doğru söyledi. Ben onların putları yanında uyurken bir adam bir buzağı getirip boğazladı. O güne kadar duymadığım yüksek sesle biri bir çığlık attı; Şöyle diyordu: 'Ey Celîh (düşmanlığını açığa vuran kimse), emrun necîh (zafer bulmuş bir iş), raculun fasîh (fasîh konuşan adam) 'Lâ ila­he illallah' diyor.' Hemen halk, o adama doğru kalktılar. Dedim ki: 'Bunun arkasında ne var­dır? Onu öğreninceye dek buradan ayrılmam.

Sonra o şahıs yine seslendi: 'Ey Celîh! Başarılı bir iş, fasîh bir adam 'Lâ ilahe illal­lah' diyor.' Hemen kalktım; çok geçmeden 'Bu bir peygamberdir' denildi." [Buhârî.]

8431- Cübeyr bin Mut'im radiyallahu anh'dan:

"Cahiliyette Şam'a doğru ticaret amacıyla yola çıktım. Şam'ın aşağısında kitab ehlinden bir adama rastladım. Dedi ki:

'İçinizde peygamberlik iddia eden bir adam var mıdır?"

'Evet' dedim.

'Resmini görürsen tanır mısın?'

'Evet' dedim. Hemen beni alıp, içinde re­sim bulunan bir eve götürdü. Ancak orada peygamberin resmini görmedim. Tam o sıra­da onlardan bir adam içeriye girdi ve: 'Siz ne arıyorsunuz burada?' dedi. Ona durumu bil­dirdik:. Hemen o bizi alıp evine götürdü. Eve girer girmez Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in resmini gördüm. Bir adam da to­puklarına yapışmış duruyordu.

'Bu topuklarına yapışan adam kimdir?' di­ye sorunca, şöyle dedi:

'Ondan sonra bir peygamber gelseydi, mutlaka bu adam peygamber olarak gelirdi. Ancak ondan sonra peygamber gelmeyecek­tir. Bu nedenle bu (yapışan) onun halifesidir' dedi. Dikkat ettim niteliği Ebû Bekr'in niteli­ğini taşıyordu. Tıpkı Ebû Bekr idi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr vel-Evsat'ta hafi bir senedle.]

8432- Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan:

"Allah Zeyd bin Saane'nin hidayetini mu-rad edince, Zeyd şöyle dedi:

'Peygamberlik sıfatlarından ne biliyorsam hepsini Muhammed'in yüzünde gördüm; ikisi hariç: Hilmi cehlinden evvel geliyor ve kendi­sine karşı cahilane davranıldığında, bilimle mukabele ediyor.'

Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hücrelerinden Ali ile beraber çıkti. Ona bedevî gibi bir adam gelip şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Bir grup insanlar müslüman oldular. Daha önce onlara 'Müslü­man olursanız rızkınız bollaşır' demiştim. Fa­kat onlar kıtlıkla karşılaştılar. Ey Allah'ın Re­sulü! İslâm'dan soğumalarından ve tamah ederek (azıklarının bollaşacağım düşünerek) girdikleri gibi, dinden çıkmalarından endişe ediyorum. Onlara yardımda bulunmak için bir şey gönderirsen, ben götürürüm' dedi. Hemen bir adama baktı, sanırım o Ali idi. Şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Verecek bir şey kalma­dı' dedi.

Zeyd bin Saane dedi ki: Şöyle dedim:

'Ey Muhammed! Fülanoğullarımn bahçe­sindeki hurmayı bana falan müddete kadar sa­tar mısın?'

"Ey yahudi! Sana satarım, fakat futan adamın, diye isim verme!' dedi.

'Olur' dedim. Bunun üzerine onu bana sattı, karşılığında seksen miskal altın verdim. Onu adama verdi ve: 'Aralarında adaletli davran ve onlara yardımcı ol!' dedi.

Zeyd dedi ki: Sürenin bitmesine iki ya da üç gün kalınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beraberinde Ebû Bekr, Ömer ve Os­man ile birtakım sahabe içinde çıktı. Cenaze namazını kıldırıp, oturmak için duvar dibine geldiğinde, gelip elbisesi ve hırkasının bir ye­rinden tuttum ve yüzüne sert sert bakıp şöyle dedim: 'Ey Muhammed! Hakkımı vermiye-cek misin? Vallahi Ey Abdülmuttaliboğulları! Siz her zaman böyle yaparsınız, geciktirirsi­niz.' Ömer'e baktım, gözleri öfkeden kıpkır­mızı olmuş bir halde bana bir baktı ve şöyle çıkıştı: 'Ey Allah'ın düşmanı! Bunları Allah Resulüne nasıl söylersin. Bunu sen ne cesa­retle yaparsın? Allah Resulü olmasaydı bu kı­lıcımla boynunu vururdum."

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gayet sakin bir şekilde bana bakarak şöyle buyurdu:

'Ey Ömer! Ben ve bu adam bundan daha başka bir davranışa muhtacız. Bana zamanın­da ve usulü dairesinde borcumu vermemi ha­tırlatır, bu adama da alacağını efendice iste­mesini söylersin. Haydi ey Ömer, bunu götür de hakkım ver! Onu endişelendirdiğim için yir­mi sa'da fazla hurma ver!' Bunun üzerine Ömer beni iletti, yirmi sa' fazla olarak hakkımı verdi. Dedim ki:

'Ey Ömer bu fazlalık nedir?1

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bu fazlalığı vermemi emretti' dedi. Dedim ki:

'Ey Ömer beni tanıyor musun?'

'Hayır.'

'Ben Zeyd bin Saane'yim.'

'Yahudi bilgini mi?'

'Evet, yahudi bilgini' dedim.

'Peki neden böyle yaptm, diyeceğini de­din?'

Dedim ki: "Ey Ömer! HİImİnin cehlini geçmesi ve kendisine karşı, cahilce tavırlara karşı hilimle karşılık vermesi hariç, peygam­berlik alâmetlerinin tümünü Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in yüzünde görmüş­tüm: Şimdi bu iki alâmeti de görmüş ve öğ­renmiş bulunuyorum. Ey Ömer, şahit ol! Ben Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, pey-

gamber olarak Muhammed'i kabul edip hoş­nut oldum. Ayrıca şahit ol ki; malımın yarısı­nı Muhammed ümmetine vakfetmişimdir.'

Ömer dedi ki:

'Bir kısmını de, çünkü yansıyla geçine-mezsin.'

'Ben de bir kısmını' dedim.

Sonra Ömer ile Zeyd, Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'e dönüp gittiler. Zeyd: 'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulünü.' diyerek müslüman oldu. Böylece ona iman etti, onu tasdik etti. Ona biat edip birçok harplere onunla birlikte iştirak etti. Sonra Tebûk har­binde kahramanca savaşırken şehit düştü.

[Taberânî, Mtı'cemu'l-Kebîr'de.]

8433- Muhammed bin Kâ'b el-Kurazî ra-diyallahu anh'dan:

"Ömer Mescid'de otuııırken bir adam geçti. Denildi ki:

'Ey Ömer! Bu geçen adamı tanıyor mu­sun?'

'Kimdir o?'

'O, Sevâd bin Kârib'dir. Yemen ahalisin-dendir. Aralarında onun çok büyük bir saygın­lığı vardır. O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn zuhur edeceğini önceden haber ve­ren adamdır' dediler.

Bunun üzerine 'Onu bana çağırın!' dedi. Çağırdılar, adam geldi ve Ömer ona:

'Sen Sevâd bin Kârib misin?' diye sordu.

'Evet.'

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'İn peygamberliğini önceden haber veren sen misin?'

'Evet.'

'Eski kâhinliğin duruyor mu?' diye sorun­ca, adam çok kızdı ve şöyle dedi:

'Ey mü'minlerin emîri! Müslüman oldu­ğum gündenberi kimse bana böyle bir şey söylemedi.'

'Sübhanallah! Bizim eski şirkimiz senin kehânetinden daha büyüktü. Bunda alınacak ne var ki. Anlat bakalım o zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn peygamberliği­ni nasıl bildin de haber verdin?' dedi. Bunun üzerine adam anlatmaya başladı:

'Bir gece ben uyku ile uyanıklık arasın­dayken cinim bana gelip ayağıyla vurdu ve şöyle dedi:

'Ey Sevâd bin Kârib! Haydi kalk! Artık düşün ve aklını çalıştır, şayet aklın varsa; Lûey bin Ğaliboğullarından bir peygamber gönderildi, insanları Allah'a ve O'na ibadet etmeye çağırıyor.' Ondan sonra cin şu şiiri söyledi:

'Cinlerin uyanıklığına hayret mi etlin? (Onlar) develerini hazırladılar, şevk ve heye­canla hidayet aramak için Mekke yolunu tut­tular. Cinlerin iyileri kötüleri gibi değildir. Ne duruyorsun, sen de hazırlan, Hâşim'in seçkin insanına git! Gözlerini ona bakmak İçindik!"

Dedi ki: Onun o sözüne kulak verip başımı kaldırmadım ve "Bırak beni uykum var' dedim.

İkinci gece olunca, yine gelip ayağıyla ba­na vurdu ve şöyle dedi:

'Ben sana demedim mi; Ey Sevâd bin Ka-rîb, kalk! Düşün ve aklını çalıştır, şayet akim varsa, Lûey bin Gâlipoğullanndan bir pey­gamber zuhur etmiş, insanları Allah'a ve O'nun ibadetine davet ediyor.' Sonra cin şu şiiri söyledi:

'Cinlere hayret mi ediyorsun? Develerine çullar vurup nasıl da hazırlandılar.

Büyük bii' arzu ve heyecanla Mekke yolu­na koyuldular.

Hidayet peşinde koşuyorlar. İyilerle bulu­şuyorlar.

Onların doğru söyleyenleri yalancıları gi­bi değildirler. Hâşim'in seçkinine koş! Önce­kileri sonrakileri gibi değildirler.'

(Sevâd) dedi ki: Onun sözüne yine kulak asmadım ve başımı kaldırmayıp uyumaya de­vam ettim.

Üçüncü gece olunca, aynı cin yine geldi, ayağıyla bana vurup şöyle dedi:

'Ey Sevâd bin Kârib! Ben sana demedim mi? Düşün ve aklını çalıştır; eğer sende akıl varsa! Lûey bin Gâlib'den bir peygamber gönderildi, insanları Allah'a ve O'nun ibade­tine çağırıyor.' Sonra da şu şiiri söyledi:

'Cinlere, verdikleri haberlere ve develeri­ni hazırlamalarına mı şaştın?

Hidayet aramak için Mekke yoluna girdiler.

Cinlerin inanmışları, inkarcıları gibi de­ğildirler.

Ne duruyorsun, sen de Mekke'nin tepele­ri ve taşlan arasında yaşayan Hâşim'in seçki­nine gitsene! Orada hidayetini arasana!'

İşte ondan sonra içimde bir İslâm aşkı be­lirdi, şevk ve heyecanı bütün kalbimi ve var­lığımı sardı. Sabah olur olmaz, hemen devemi hazırladım. Mekke'ye müteveccihen hareket ettim. Yolu yanlayınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Medine'ye hicret buyur­duklarını söylediler Hemen Medine'ye gel­dim; nerede olduğunu sordum, mescidde ol­duğunu söylediler. Mescide vardım, devemi bir kenara bağladım. Baktım Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'in etrafını insanlar sarmış, huşu içinde oturuyorlar. Şöyle dedim: 'Dinle sözümü ey Allah'ın Resulü!' Ebû Bekr dedi ki:

'O'na yaklaş, yaklaş!' Yaklaştım, yaklaş­tım tam önünde oluverdim.

"Anlat bakalım, cininin sana söyledikleri­ni, söyle bakalım.1' buyurdu.

(Şu şiirle ona) cevap verdim:

'Mahallemde uyuduktan sonra rahatladı­ğımda bana biri geldi. Söylediklerinde yalan­cı değildi.

Üst üste tam üç gece geldi. Her seferinde bana: 'Lûey bin Gâlib'den bir peygamber gel­di' dedi.

Bunun üzerine kollarımı sıvadım, hazır­landım ve bineğimi de hazırladım.

Uzun mesafeler kat'ederek yorgun ve bit­kin bir halde sana geldim.

Şehadet ederim ki, Allah'tan başka Rab yoktur.

Gaibden verdiğin haberlerde hiç şüphe yok ki sen güvenilen bir kimsesin.

Ey soyu şerefli ve temiz olan (Muhammed) sen Allah'a en çok yaklaştıran peygambersin.

Allah katında yüce makam ve mertebeler bulansın.

Gelenler içinde zor şeyler olsa dahi, ey elçilerin en iyisi! Sana gelenleri bize bildir ve emret!

Şefaat olmayacağı günde ne olur şefaat­çim ol!

Senin şefaatinden başka kimin şefaati Se-vâd bin Kârib'e fayda verir ki?'

(Sevâd) dedi ki: "Bunun Üzerine Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı be­nim müslüman olmama çok sevindiler.'

Bunun üzerine Ömer: 'İşte ben bütün bun­ları bizzat senden duymak istemiştim' dedi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.|

8434- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Ebû Süfyan bin Harb, bana bizzat kendi­si anlattı:

Daha Peygamber'e iman etmemiş oldu­ğum dönemde Şam'a gitmiştim.

Ben oradayken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in mektubu Heraküus'a gel­di. Mektubu Dihye el-Kelbî getirmiş, önce Busra emîrine vermiş, o da onu Heraklius'a ulaştırmıştı. Heraklius:

'Burada peygamberlik iddia eden o ada­mın kavminden kimse var mıdır?' diye sordu.

'Evet' dediler; bunun üzerine Kureyş'ten bir grup içinde çağınldim. Heraklius'un yanı­na girdik, bizi önüne oturttu ve dedi ki:

'Bu peygamberlik iddia eden adama akra­balık ve soy bakımından içinizden hanginiz daha yakındır?'

'Ben' dedim. Bunun üzerine beni onun önüne, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Sonra tercümanını çağırıp şöyle dedi:

'Bunlara (arkadaşlarına) söyle; ben bu adama (Ebû Süfyân'a) o peygamberlik iddia eden kimse hakkında soracağım, eğer yalan beyanda bulunursa onun yalan söylediğini söylesinler.' Allah'a yemin ederim ki, aleyhi­me olur endişesini taşımasaydim, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Ondan sonra tercü-mamna dedi ki:

'Ona sor bakalım, onun soyu sopu nasıl­dır?'

'O aramızda gayet namuslu ve soyludur.'

'Atalarından melik olan biri var mıdır'"

'Hayır.'

'Peki bu iddiada bulunmadan önce onn yalancılıkla suçlar mıydınız?'

'Hayır.'

'Peki ona halkın ilen gelenleri mi yoksa güçsüzleri mi tâbi oldu?"

'Güçsüzleri.'

'Gün geçtikçe sayıları artıyor mu, yoksa eksüiyor mu?'

'Artıyor.'

'O'nun dinine girdikten sonra, hoşnutsuz­lukla dininden dönen oldu mu?'

'Hayır.'   '

'O'nûnla savaşınız oldu mu?'

'Evet.'

'Savaşınız nasıl oldu?'

'Onunla savaşımız münavebeli (dönü­şümlü) oldu. (Önce) O bize karşı kazandı, sonra biz ona karşı kazandık.'

'Hiç sözünden döndüğü oldu mu?'

'Hayır. Fakat biz kendisinden (uzakta ol­duğumuz şu süre içinde) ne yaptığını bilmiyo­ruz. Onun aleyhine bundan başka bir şey söy-leyemedim.'

'Peki O'ndan önce böyle (peygamberlik) iddiasında bulunan oldu mu?'

'Hayır.'

Bunun üzerine tercümanına şöyle dedi:

'Söyle ona: Ben sana onun soyundan sor­dum, asâletli olduğunu söyledin. Peygamber­ler de öyledir. Hep kavimlerinde soylu insan­lardan gelmişlerdir.

Atalarında kral bulunup bulunmadığını sordum; 'Hayu-' dedin. Zira eğer atalarında krallık olsaydı belki o, bu krallığı istiyor der­dik. Sonra sana ona uyanların ileri gelenler (eşraf) mi, yoksa güçsüzler mi olduğunu sor­dum, "Güçsüzler" dedin. Zaten peygamberle­re ilk önce onlar (güçsüzler) tâbi olurlar.

Sonra sana onu daha evvel yalancılıkla suçlar mıydınız, diye sordum, 'Hayır' dedin. Bundan anladım ki, insanlara karşı yalan söy-lemiyen Allah'a karşı hiç yalan söylemez.

Sonra sana, onun dinine girenlerden, daha sonra hoşnut olmayarak dininden dönen oldu mu? diye sordum; buna da 'Hayır' dedin. İşte iman budur; bir kere kalbe girdi mi bir daha kolay kolay çıkmaz.

Sonra sana, gün geçtikçe artıyorlar mı yoksa eksiliyorlar mı? diye sordum; arttıkları­nı söyledin. İşte iman işi böyledir; tamamla­nıncaya dek artar. Onunla çarpışıp, çarpışma­dığınızı sordum; 'Çarpıştık' dedin. Aranızda harp sürekli olur, kâh siz onu yenersiniz, kâh o sizi yener. İşte peygamberler de böyle olur­lar. Ancak sonuç onların (peygamberlerin) le­hine olur.

Onun verdiği sözden dönüp dönmediğini sordum; 'Hayır' dedin. İşte peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.

Ondan önce böyle bir iddiada bulunan kimse oldu mu? diye sordum; 'Hayır* dedin.

Bundan önce biri bu iddiada bulunsaydı belki bu da, ona uymuştur diyebilirdik.

(Heraklius) Daha sonra ona sordu:

'Peki o size ne emrediyor?'

'Bize namazı, zekâtı, iffeti ve sıla-i rahmi emrediyor' dedik.

Ondan sonra şöyle dedi: 'Eğer anlattıkla­rın doğru ise, o gerçekten peygamberdir. Za­ten ben onun çıkacağını biliyordum; lâkin siz-

den olacağını tahmin etmiyordum. Ona kavu­şabileceğimden emin olabilsem karşılaşmayı çok isterdim. O'nun yanında olsaydım, ayak­larım yıkardım. Onun hakimiyeti mutlak su­rette ayaklarımın altındaki (sahibi bulundu­ğum) ülkelere ulaşacaktır.'

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-Iem'in mektubunu getirtti ve okutmaya başladı:

'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Allah Resulü Muhammea" den, Rum'un büyüğü Hirakl'a.

Selâm hidayete uyana olsun.

Şüphesiz ben seni İslâm çağırışı ile çağı­rıyorum, Müslüman ol ki, selamet bulasın. Müslüman olursan Allah sana iki kere ecir ve­rir. Eğer müslüman olmayı kabul etmeyip ka­çınırsan, bütün halkının günah ve vebali sana olur.

Ey Kitab ehli! Aramızda eşit olan su keli­meye geliniz: Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbi­rimizi Rabler edinmeyelim. Eğer onlar kaçı­nırlarsa sizler 'Şahit olunuz ki biz müslüman-tarız deyin! (Âl-i İmrân, 64)'

Mektubun okunması bitince, etrafında gü­rültü koptu ve sesler yükseldi. Ondan sonra bize emretti, dışarıya çıkartıldık.

Dışarı çıkınca arkadaşlarıma (Peygambe­ri kastederek) dedim ki: 'İbn Ebi Kebşe'nin işi oldukça ciddi. Ondan Benû'l-Asfer'in (Bizans'ın) kralı bile korkmuş olmalı.' Bun­dan sonra Allah, müslümanlığı bana nasip edinceye kadar onun galip geleceği inancını hep taşıdım.

(Râvi) Zührî der ki: Heraklius bunun üze­rine Rum büyüklerini çağırdı. Evlerinin birin­de topladı. Onlara şöyle hitap etti:

'Ey Rum topluluğu! İlelebed felah bulup doğru yolda olmak ister misiniz? Hakimiyeti­nizin devam etmesini istiyor musunuz?'

Bunun üzerine yabani eşekler gibi korku içinde kapılara doğru koştular, fakat kapıların üzerlerine kilitlenmiş olduğunu gördüler. On­ları geri çağırtıp şöyle dedi: 'İşte ben sizi denedim. Hâlâ dininize sadıksınız. Sizin bu du­rumunuz hoşuma gitti.' Ondan sonra ona sec­de ettiler ve ondan hoşnut oldular."

8435- Diğer rivayet:

(Ebû Süfyân dedi ki:) "Artık onun mutla­ka galip geleceğine hoşlanmadığım halde tâ Allah İslâm'ı kalbime girdirinceye kadar ke­sin inancım devam etti."

(Zührî) dedi ki: "İlyâ (yani Beytü'1-Mak-dis) sahibi ve Heraklius'un dostu olan İbnü'n-Nâtûr ^Şam Hıristiyanlarının piskoposu- de­di ki: Heraklius, İlyâ'ya (Kudüs'e) geldiği za­man, bir sabah pek üzüntülü göründü. Bazı kumandanları kendisine: 'Senin hâlini hiç iyi görmedik' dediler. İbnü'n-Nâtur dedi ki: 'He­raklius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina biriy­di. Kendisine üzüntülü durumunu sordukla­rında onlara şöyle dedi: 'Bu gece yıldızlara baktığımda, sünnetli melikin zuhur ettiğini gördüm. Bu ümmetin içinde hangi millet sün­net olur? 'Yahudilerden başka sünnet olanlar

yoktur! Onların da pek önemi yoktur. Hakimi­yetin altındaki ülkelere yaz, oradaki yahudile-ri öldürsünler' dediler. Onlar böyle konuşup dururlarken, Gassân kralının gönderdiği bir adam Heraklius'un yanma getirildi. O adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zu­hur ettiğini söyleyince, Heraklius: 'Gidin ba­kın bakalım bu adam sünnetli midir?' Gittiler, baktılar ve adamın sünnetli olduğunu öğren­diler. Arapların sünnet olup olmadıklarını ona sorunca, adam onların da sünnet olduklarını söyledi. Bunun üzerine Heraklius: 'Demek ki bu ümmetin kralı zuhur etmiş' dedi.

Ondan sonra Heraklius, Roma'da ilimde kendi çapında olan bir arkadaşına mektup ya­zıp, bu hususu sordu ve Humus'a hareket etti. Daha Humus'tan ayrılmadan o arkadaşından cevap geldi. O da Heraklius'un fikrine iştirak edip, böyle bir peygamberin zuhur ettiğini yazdı. Bunun üzerine Heraklius, Rum büyük­lerinin Humus'taki karargâhında toplanmaları için davet etti.

Kapılarının kapatılmasını da emretti. Son­ra onlara şöyle hitap elti:

'Ey Rum topluluğu! İyi ve doğru yolda ol­mak istiyor musunuz, hakimiyetinizin devam etmesini de istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız bu Peygamber'e uyunuz!' Hemen korku içinde kapılara hücum ettiler." Benzeri rivayet.

Bu rivayetin sonu şöyledir "Heraklius(un imana davet olunması) hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir." [Buhârî ve Müsiim.I

8436- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Cinler göğe çıkıp vahyi dinlerlerdi. Bir kelime duydukları zaman kendileri ona dok­san dokuz kelime ilave ederlerdi. Duydukları kelime doğru; İlave ettikleri ise boş ve yanlış olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gönderildiği zaman cinler gökteki yerlerinden menedildiler. Üzerlerine kayan yıldızlar atıl­dı. Daha Önce onların üzerlerine yıldızlar atıl­mazdı. Bunun üzerine İblis: 'Mutlaka büyük bir olay olmuştur.' dedi. Hemen askerlerini gönderdi ve: 'Bakın bakalım neler olmuş gö­rün, gelin ve bana bildirin!' dedi.

Gittiler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke'de iki dağ arasında namaz kıldığını gördüler, gelip İblis'e bildirdiler. İb-lîs de: 'Demek ki meydana gelen olay buy­muş' dedİ." [Tirmizî.l

Cin sûresinin tefsiri bölümünde bu hadisin başka bir rivayeti geçmiştir (hadis no. 7297)

8437- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kureyşliler bir kâhin kadına gelip şöyle

dediler: '(İbrahim peygamberin ayak izinin bulunduğu bilinen taşa işaretle) Bu makam sahibine iz bakımından hangimizin daha çok benzediğini bize söyle!' Kadın:

'Bu düzlüğe bir örtü serip ve hepiniz onun üzerinden yürürseniz hanginizin o makama layık olduğunu size bildiririm' dedi. Bunun üzerine bir örtü yaydılar. Hepsi geçtiler. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem de geçti. Kadın onun izine baktı ve şöyle dedi:

'Ona en çok benzeyeniniz bu izin sahibi­dir.' Sonra aradan yirmi sene geçti ve Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem peygam­ber olarak gönderildi." [İbn Mâce]

 

 

ISRA (MI'RAC)

8438- Katâde, Enes bin Malik'ten, o da Mâlik bin Sa'saa'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben (Kâ'be'nin avlusunda) Hatîm'de ya da Hicr'de yatarken -kimisi de; uyku ve uya­nıklık arasındayken, dedi- biri gelip şuram­dan şurama kadar (göğsümü) yardı. -Boğa­zından göğsünün bitimine kadar olan kısmı kastediyor- Kalbimi çıkardı. Sonra içi iman dolu altın bir leğen getirildi, kalbim güzelce yıkandı ve yerine konulup kapatıldı. Sonra katırdan küçük merkepten büyük bir hayvan (Burak) getirildi. Bembeyazdı. Adımını gözün görebildiği yere kadar atıyordu. Ona bindiril­dim. Cibril beni dünya semasına götürdü.

Kapının açılmasını rica etti; 'Kim o?' de­nildi. Cevap verdi:

'Cibril.'

'Yanındaki kimdir?'

' Muhammed.'

'O'na (göğe çıkma daveti) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! Ne güzel geliştir bu!' Kapı açıldı. Hz. Âdem görünüverdi.

Cibril Aleyhisselam:

'İste bu, baban Adem'dir, haydi ona selâm ver!" dedi. Selâm verdim, selâmımı aldı ve söyle dedi: 'Merhaba sâlih evlat, salih pey­gamber!'

Sonra Cibril yukarıya çıktı, ikinci gök ka­pısına varınca, kapıyı çaldı, 'Kim o?' denildi. O da 'Cibril' dedi.

'Peki yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc için davet) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! O geliş ne güzeldir!' dedi ve kapı açıldı.

Teyze çocukları olan Yahya ile Isâ görü­nüverdi. Cİbrîl dedi ki:

'İşte bu Yahya'dır, bu da Isâ, haydi onlara selâm ver!'

Hemen selâm verdim; selamımı alıp şöyle

dediler: 'Merhaba salih kardeş, salih pey­gamber!'

Sonra benî alıp üçüncü kat göğe çıkardı, kapıyı çaldı; 'Kim o?' diye soruldu.

'Ben Cibril'im' dedi.

'Yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'O'na (göğe çıkarılmak için davet) gönde­rildi mi?'

'Evet'

'Hoş gelmişler! Bu geliş ne güzel geliştir!' dedi ve kapı açıldı. Yusuf görünüverdi. Cibril şöyle dedi: 'İşte bu, Yusuf'tur, ona selâm ver!'

Selâm verdim; selamımı alıp şöyle dedi: 'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!'

Sonra dördüncü semaya çıktı, kapıyı çal­dı, 'Kim o?' denildi. 'Cibril' diye cevap verdi. 'Peki yanındaki kimdir?' diye soruldu.

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc için davetiye) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Hoş gelmişler! Ne güzel geliştir bu!' de­nildi. Ondan sonra kapı açıldı. Ve içeride İd-ris görünüverdi. Cibril şöyle dedi:

'İşte bu İdrîs'tir. Haydi ona selâm ver!'

Ona selam verdim ve selâmımı alıp şöyle dedi: 'Merhaba salih kardeş, salih peygam­ber!'

Ondan sonra beni beşinci kat göğe çıkar­dı, kapıyı çaldı ve kendisine:

'Kim o?' denildi.

'Cibril.'

'Peki yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'Ona (göğe çıkma davetiyesi) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Hoş gelmişler! Bu geliş ne güzel geliştir!' denildi ve kapı açıldı. İçende Hârûn görünü­verdi. Cibril de şöyle dedi:

'işte bu Harun'dur; haydi ona selâm ver!' Ona selam verdim ve o da benim selâmımı aldı ve: 'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!'

Ondan sonra altıncı göğe çıktık, kapıyı Çaldı; 'Kim o?' denildi.

•Cibrîl'

'Yanındaki kim?'

'Muhammed.'

'Peki O'na (göğe çıkmak daveti) gönderil­di mi?'

'Evet.'

'Bu geliş ne güzel geliştir! Merhaba ona!' diye cevap verildi ve kapı aralandı, Musa Aleyhisselam görünüverdi. Cibrîl: 'Haydi ona selâm ver!' dedi. Selâm verdim, selâmımı alıp şöyle dedi:

'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!' Ondan ayrıldığımda ağladı. Neden ağladığı sorulunca: 'Benden sonra bir delikanlı pey­gamber oldu ve onun ümmetinden cennete gi­receklerin sayısı benim ümmetimden fazla­dır.' diye ceap verdi.

Ondan sonra yedinci kat göğe çıktık, kapı­yı çaldı. İçerden 'Kim o?' sesi gelince, Cibrîl: 'Ben Cibrîl' dedi.

'Peki yanındaki kimdir?"

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc daveti) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! Ne güzel geliştir bu!' diye cevap verildi, kapı açıldı ve İbrahim Aleyhis­selam görünüverdi. Cibrîl dedi ki:

'İşte bu baban ibrahim'dir, haydi kendisi­ne selâm ver!" Selâm verdim, selâmımı aldı ve şöyle dedi: 'Merhaba salih oğul, salih pey­gamber!'

Ondan sonra Sidre-i müntehâ'ya götürül­düm. Baktım ki meyveleri (Yemen'in) Hecer testileri gibi iri, yapraklan da Fil kulakları gibiydi.

'İşte bu, Sidre-i müntehâ'dır" dedi. Bak­tım ki içinde iki, dışında da iki nehir akmakta. Cibril'e sordum:

'Nedir bu nehirler?' Şu cevabı verdi:

'İçinde akan nehirler cennet nehirleridir. Dışında gördüğün o iki nehir ise, biri Nil, di­ğeri Fırat'tır.'

Sonra bana Beyt-i Ma mûr gösterildi. Da­ha sonra bana üç bardak sunuldu: Birinde şa­rap, diğerinde süt, üçüncüsünde bal vardı. Ben süt bulunan bardağı aldım. Cibril şöyle dedi: İste bu, senin ve ümmetinin üzerinde bulunduğu fıtrattır.'

Sonra bana günde elli vakit namaz farz kı­lındı. Dönerken Musa'ya uğradığımda O: 'Ne ile emrolundun.' dedi.

'Her gün elli vakit namaz kılmakla' dedim.

'Senin ümmetin bu yükü kaldıramaz, ben daha önce bunu tecrübe ettim. İsrâiloğulları-na en zor muameleleri uyguladım (gene de başarılı olamadım). Dön de Rabbinden bunu hafifletmesini niyaz et.1'

Bunun üzerine Rabbime döndüm. (Tale­bim karşısında) on vakit düşürdü. Tekrar Mû-sâ'ya gittiğimde aynısını söyledi. Döndüm on vakit daha düşürdü. Musa'ya döndüğümde yi­ne aynısını söyledi. Tekrar döndüm, nihayet beş vakit namazla emrolundum. Musa'ya gel­diğimde, dedi ki: 'Senin ümmetinin buna da gücü yetmez. Ben daha önceleri denedim. İs-râiloğullarını bayağı zahmete soktum. Rabbi-ne dön de biraz daha indirmesini dile!' 'Rab-btmden tekrar dilekte bulunmaktan haya edinceye kadar niyaz ettim ve artık 'buna ra­zıyım' dedim. Oradan (Musa'dan) ayrılırken biri şöyle seslendi: 'Kullarımdan hafiflettim, farzımı da yürürlüğe soktum'."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

8439- Şerîk, Enes radiyallahu anh'ın şöy­le söylediğini işitmiş: O sallallahu aleyhi ve sellem İsrâ (Mi'râc) gecesi Mescidi Haram'da uyurken, henüz kendisine vahyolunmazdan önce, üç kişi (melek) geldiler. İlki şöyle dedi:

'(Yatmakta olan üç kişiden) O (yani Mu-hammed) hangisidir?'

Diğeri şöyle dedi: 'O, ortalanndakidir. En hayırlıları odur.' Üçüncüsü şöyle dedi:

"Öyleyse (onların) en iyi hayırlısını (se­mâya) alın!' İşte o gece bu olay cereyan etti. Diğer gece yine geldiler. Bu defa onun kalbi uyumuyordu, görüyordu. Peygamberler işte böyledir, gözleri uyuşa da kalpleri uyumaz. Gelenler onunla konuşmadılar. Onu alıp Zemzem kuyusuna götürdüler. Cibril işe baş­ladı, göğsünü gerdanına kadar yardı ve içini çıkardı.

Kendi eliyle zemzem suyu ile onun kalbi­ni yıkadı ve tertemiz yaptı. Sonra altın leğen getirildi. İçinde altm bardak vardı. Bu leğenin içi iman ve hikmetle doldurulmuştu. Cibrîl bununla onun göğsünü ve boğazının etlerini yani damarlarını doldurdu. Sonra göğsünü ka­pattı. Sonra açılan göğüs tekrar kapatıldı. On­dan sonra dünya semasına çıkarıldı."

Benzeri rivayet. Aynca onda şöyle geçer:

"Dünya semasında iki nehrin aktığını gör­dü ve Cibril'e sordu:

'Bunlar nedir?'

'Bunlar, Nil ile Fırat'ın kaynaklandır' de­di. Sonra semada yürüyüp gitti. Bu defa üze­rinde inci ve zebercedden yapılmış bir köşk bulunan başka bir nehirle karşılaştılar. Eliyle Şöyle bir vurunca akan bir misk oluverdi. Cib­ril'e 'Bu nedir?' diye sordu; şu cevabı verdi: 'Bu Rabbinin sana hazırladığı o ünlü Kev­ser'dir.'

Sonra alıp onu ikinci göğe çıkardı." Ben­zeri rivayet. Ancak ötekinden farklı olarak bu rivayette, İdris'i ikinci kat gökte, Harun'u dördüncü kat gökte, İbrahim'i altınca kat gök­te, Musa'yı yedinci kat gökte gösterdi. Birin­ci kat gökte ise Âdem'i gösterdi. Yine orada şöyle geçmektedir: Birinci başvurusunda Al­lah on vakit namazı indirdi. Sonra Musa'ya döndü, devamlı olarak Mûsâ onu Rabbine çe­virip durdu, nihayet namaz vakit sayısı beşe

iniverdi. Bu, beşinci başvurusunda olmuştur. Allah Teâla buyurdu:

"Katımda söz değişmez. Ne dedimse odur. Ana kitapta (Ümmü'I-kitâb'da) nasıl farz kıl-dımsa öyledir. Her iyiliğe karşı on sevap veri­lir. O senin üzerine beş vakit olarak farz olsa da Ana kitapta sevap yönünden ellidir." Sonu şöyledir:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Haram'dayken uyandı."

8440- Diğer rivayet:

Sabit el-Bünânî, Enes radiyallahu anh'-dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bana Burak getirildi ki o, uzun beyaz bir hayvandı. Eşekten büyük, katırdan küçüktü. Adımım gözünün erişebildiği yere kadar atar­dı. Ona binip Beytü'l-Makdis'e geldim. Pey­gamberlerin hayvanlarını bağladıkları halka­ya onu bağladım.

Mescide girip iki rek'at namaz kıldım, sonra çıktım. Cibril bana bir bardak şarap ile bir bardak süt getirdi. Ben sütü tercih ettim. Cibril 'Fıtratı seçtin' dedi. Sonra yukarıya (semaya) doğru beni çıkardı." Benzeri riva­yet. Ayrıca onda şöyle geçer:

"Kendimi sırtını Beytü'l-Ma'mûr'a daya­mış oturmakta olan İbrahim'in yanında bul­dum. Baktım bir daha dönmemesiye oraya günde yetmişbin melek giriyordu. (Cibril) Be­ni oradan alıp Sİdre-i münteha'ya iletti. Yap­rakları fil kulaklarını, meyveleri (Yemen'in Hecer) testüerİ(nİ) andırıyordu. Allah'ın em­rinden dolayı her şeyi bürüyen Sidre'yi bürü-yünce bana bir hal oldu. Allah'ın yarattıkla­rından hiç kimse onun (Sidre'nin) güzelliğini anlatamaz."

Bu hadiste ayrıca şöyle geçmektedir: "Al­lah ondan ilk müracaatında beş vakit indirim yaptı, 'Devamlı Mûsâ ile Rabbim arasında gi­dip geldim, nihayet (Rabbim) şöyle dedi:

'Ey Muhammedi O, gündüz ve gecede beş vakit namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır. İşte bu, böylece elli vakit na­maz yapar'." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.]

8441- Enes radiyallahu anh'dan:

Ebû Zer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu anlatırdı:

"Ben Mekke'deyken, evimin tavanı yarıldı ve Cibril iniverdi. Göğsümü açıp Zemzem su­yu ile yıkadı. Sonra iman ve hikmet dolu olan bir altın leğeni getirip içindekileri kalbime boşalttı. Sonra kapattı. Sonra elimden tutup beni göğe çıkardı." Benzeri rivayet.

Onda şöyle geçer: "Dünya semasına çıktı­ğımızda sağında bir kalabalık, solunda da bir kalabalık olan bir adamla karşılaştık. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. 'Merhaba, ey salih oğul, salih Peygamber!' dedi.

'Ey Cibril bu adam kimdir?' diye sordum. Şöyle dedi: 'Bu Âdem'dir, sağındakiler de so-lundakiler de kendi neslidir. Sağdakiler cen­net ehli; soldakiler ise cehennem ehlidir'."

Yine onda şöyle geçer: Enes dedi ki: "O, göklerde Âdem, İdris, İsâ, Mûsâ ve İbrahim'i gördü." Ancak sadece Adem'in birinci kat gökte, İbrahim'in yedinci kat gökte bulundu­ğunu belirledi, diğerlerinin yerlerinden söz etmedi.

Onda yine şöyle geçer: (Râvi) İbn Şihab ez-Zührî der ki: "İbn Hazm bana, İbn Abbâs

İle Ebû Habbe el-Ensârî'nin şöyle dediklerini nakletti: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Cibril beni öyle bir yere ka­dar çıkardı ki orada kalemlerin gıcırtılarını duyar oldum'."

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: İlk müracaatta şöyle dedi: "Rabbim elli vaktin yarısını indirdi." İkinci başvuruda şöy­le dedi: "O (namaz) beştir, fakat (sevapça) el­lidir." |Buhârî ile Müslim.)

8442- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Isrâ gecesi yukarıya çıkarıldığı zaman Sidrei müntehaya götürüldü. O, altıncı kat gökte bu­lunmaktadır. Yerden yukarı yükselip çıkanlar orada nihayet bulur. Sonra oradan alınır." dedikten sonra:

İbn Mes'ud: "Sidreyi bürüyen bürüyün-ce." (Necm, 16) ayetini okudu ve sidreyi al­tından pervaneler olarak yorumladı. Sonra dedi ki:

"O gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz. Bakara sûresinin son âyetleri. Ümmetinden Allah'a ortak koşmayan günahkârların gü­nahlarının bağışlanması."

| Müslim, Nesâî ve Tirmİzî.l

8443- Bureyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beyt-i Makdis'e vardığımızda Cibril, parmağıyla şöyle yaparak tap deldi ve Bu­rak'ı oraya bağladı." [Tirmizi]

8444- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Mi' râc dönüşü) Kureyş beni yalanlayın­ca Hicr'de ayakta durdum. Allah Beyt-i Mak-dis'i gözümün önüne getirdi. Ben de onun alâmetlerini ona bakarak bir bir saymaya başladım." IBuhârî, Müslim ve Tirmizi]

8445- Ahmed, Bezzâr, Mu'cemu'l-Kebîr ve Mu'cemu'l-Evsaf'ta Taberânî, İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"İsrâ sabahı Ebû Cehl, Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'le alay ederek şöyle dedi:

'Bir şey var mıdır?'

'Evet.'

'Nedir o?' 'Bu gece bana yolculuk yaptı­rıldı.'

Nereye?'

'Beyt-i Makdis'e.'

'Gittin; sonra hemen burada oluverdin ha?!'

'Evet.'

'Kavmini çağırsam, bana anlattıklarını onlara da anlatabilir misin?'

'Evet.'

'Ey Kâ'b bin Lueyoğullan çabuk gelin!' diye seslendi. Geldiler ve Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e dönerek: 'Haydi bana anlattıklarını şu kavmine de anlat!' dedi. Ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem an­latmaya başladı: 'Bu gece bana yolculuk yap­tırıldı.'

'Nereye?' diye sordular.

'Beyt-i Makdis'e.'

'Sonra hemen aramızda mı oluverdin?'

'Evet' deyince, herkes şaşırmış; kimisi al­kışlamış kimisi de elini basma koymuş, Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sellem yalan söylediğini veya bunu uydurduğunu sanmış­lar ve sormuşlar:

'Peki bize Mescid'i anlatabilir misin?' Ta­bii içlerinde Beyt-i Makdis'e gidip oradaki mescidi görenler ve tanıyanlar da vardı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Bunun üzerine mescidi anlatmaya başladım, bir yerde takılacak gibi oldum, he­men aradaki perde açıldı ve Mescid Ukayl' in evinin yanına kondu, baktım ve rahatça her tarafını görerek anlattım.' Halk ayağa kalkıp şöyle demekten kendilerini alamadılar: 'Her şeyi doğru ve yerli yerince söyledi'."

8446- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir at getirildi, at gözünün görebileceği yere kadar adım atıyordu, beraberinde Cibrîl de vardı. Bir kavme uğradı, her gün ekip biçiyor­lardı. Biçtikleri zaman olduğu gibi tekrar eski haline geliyordu.

Dedi ki: 'Ey Cibrîl bunlar kimdir?' Cevap verdi: 'Bunlar, mücahidlerdir. Bir sevap onla­ra yediyüze katlanıyor. Ne infak etmişlerse hemen yerine geliyor.'

Ondan sonra bir kavme uğradı. Başları taş­la eziliyor, ezildikçe tekrar yerine gelip eski halini alıyordu. Onların kim olduklarını Cib­ril'e sorunca, Cibrîl şu cevabı verdi: 'Bunlar gönüllü namaz kılmayanlardır.'

Bir kavme daha uğradı, bir de ne görsün arkalan İle önleri yamalı kimseler ki, hayvan­ların (çayırlarda) otladıkları gibi Dari, Zak­kum ve Radf gibi cehennem otlarından otlanı­yorlardı. Dedi ki: 'Bunlar kimdir?' Cevap verdi:

'Bunlar mallarının zekâtlarını vermiyen-lerdir.'

Sonra bir kavme geldik, önlerinde içinde pişmiş et olan bir tencere ile kokmuş çiğ et var. Çiğ eti yiyip pişmişini bırakıyorlar. Kim olduklarını sordu, Cibril'in cevabı şu oldu: 'Onlar ümmetinden helâl kadınını bırakıp haram olan başka kadına gidenler ile kocası­nı bırakıp haram olan başka erkeklere giden kadınlardır.'

Sonra odunları bir araya getirmiş, sırtlaya-mıyor, üstelik yükünü daha da artırıyor olan bir adama geldi. Kim olduğunu sorunca, Cibrîl şöyle dedi: 'İnsanların emanetini alıp da vere­meyen ve o emanete emanet katan kimsedir.'

Sonra dudakları demir makasla doğra­nan, doğrandıkça eski haline gelen bir kavme uğradı ve bunların kimler olduğunu sordu.

Cibrîl de şu cevabı verdi: 'Onlar fitne çıka­ran hatipleridir.'

Sonra küçük bir delik gördü, içinden bü­yük bir öküz çıktı. Tekrar girmek istedi fakat giremedi. Bu manzaraya şaşarak sordu: 'ö« nedir ey Cibrîl?'

Şu cevabı verdi: 'Büyük söz söyleyip de o sözünü geri almak isteyip geri alamayan adamdır.'

Sonra güzel koku ve sesle birlikte kokusu duyulan misk dolu bir vadiye uğradı. 'Nedir bu?' diye sorunca, Cibrîl şöyle dedi: 'Bu, cen-nelin sesidir ve şöyle diyor Rabbim! Bana eh­limi ve bana vadettiklerini getir! Ağaçlarım, ipeklerim, sündüsüm, istebrakım, abkeriyim, mercanım, gümüşüm, altınım, bardaklarım, ibriklerim, tabaklarım, meyvelerim, ballarım, elbiselerim, sütüm, şarabım çoğaldı. Bunlarla taşıyorum, ehlimi ve vadettiklerini getir!'

O (Allah) da şöyle buyuruyor: 'Erkek-ka-dın her raüslüman, erkek-kadın her mü'min senin ehlindir. Kim bana ve peygamberleri-

me iman edip de bana bir şey ortak koşmaz­sa, benden başka ilah edinmezse o, güven İçindedir. Kim benden islerse veririm, kim bana ödünç verirse karşılığını veririm. Kim bana tevekkül ederse ona yeterim. Ben Öyle bir Allah'ım ki, benden başka hiçbir tanrı yoktur. Sözümü mutlaka yerine getiririm, caymam. Mü'minler felaha ermiştir. Yaratı­cıların en güzeli olan Allah ne yücedir!' Cen­net de şöyle dedi:

'Hoşnut oldum (ey Rabbim)!'

Sonra bir vadiye geldi, pek çirkin bir ses duydu ve sordu: 'Bu nedir?'

'Bu cehennemin sesidir; diyor ki: Ya Rab-bi! Bana ehlimi getir! Bana vad ettiklerini ge­lir! Bukağılarım, zincirlerim, alevim, kaynar suyum, irinlerim, zakkumlarım dolup taşıyor. Dibim derinleşiyor. Sıcaklığım dayanılmaz oldu. Hemen vadettiklerini bana getir!' (Rab) şu cevabı verdi: 'Her müşrik ve müşrike, her habis ve habise, hesap gününe inanmayan her zorba senindir.'

'Hoşnut oldum (ey Rab)!' dedi.

Sonra Beyt-i Makdis'e vardı, atından inip bağladı ve meleklerle namaz kıldı, namazı bittikten sonra, dediler ki: 'Ey Cibrîl bu ya­nındaki adam kimdir?'

'Bu Muhammed'dİr, Allah'ın Resulü, peygamberlerin sonuncusu' diye cevap verdi.

'O (peygamber olarak) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Allah böyle güzel kardeşi ve halifeyi ya­şatsın, uzun ömür versin! Ne güzel kardeş, ne güzel halife!' dediler.

Sonra peygamberlerin ruhları ile karşılaş­tılar. Onlar Allah'a hamdü senada bulundular. (Meselâ) İbrahim şöyle dedi: 'Beni kendine dost edinen, bana büyük bir mülk veren, beni ihlâslı kul eden ve itaatli ümmet kılan, Risâle-tiyle beni seçen, beni ateşten kurtaran, ateşi üzerime soğuk ve selâmetli kılan Allah'a hamd olsun.' Sonra Musa şöyle dedi:

'Benimle konuşan, beni seçen, Tevrat'ı üzerime indiren, Firavun'un helakini, Benû İsrail'in kurtuluşunu elimde kılan, Allah'a hamd olsun!'

Davud'un sözü: Beni hükümdar kılan, ba­na Zebur'u indiren, demiri bana yumuşak kı­lan, dağları bana musahhar kılıp kuşlarla bir­likte benimle teşbih ettiren, bana hikmeti ve güzel konuşmayı ikram eden, Allah'a hamd olsun.

Süleyman'ın sözü: 'Bana rüzgârları, cin­leri ve insanları musahhar kılan, mihraplar, timsaller, büyük büyük kazanlar yapan cinleri emrime veren, kuş dilini bana öğreten, bakır pınarını bana akıtan, benden sonra hiç kimse­ye lâyık olmayacak olan bir hükümdarlığı ba­na veren hamd olsun.'

İsa'nın sözü: 'Bana Tevrat ve İncil'i öğre­ten, körleri, sedef hastasını iyileştirme yetene­ğini bana veren, izni ile ölüyü diriltme imka­nını bana bahşeden, beni temizleyen, arındıran

ve göğe yükseltip kâfirlerden kurtaran, beni ve annemi şeytandan koruyan ve bize karşı şeytana fırsat vermeyen Allah'a haınd olsun.'

Muhammed sallaîlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Hepsi Rabbini sena etti. Ben de Rabbİmi sena ediciyim, şöyle: Hamd, beni âlemlere rahmet, tüm insanlığa müjdeci ve uyarıcı olarak gönderen, bana içinde her ğe-yin açıklaması bulunan Kur'ân'ı indiren, üm­metimi ümmetlerin en iyisi, vasat (orta) bir ümmet kılan, dünyada son olmalarına rağmen ahirette en önde yapan, göğsümü açan, yükü­mü sırtımdan indiren, sanımı yükselten, beni ilk ve son kılan Allah'a mahsustur.' İbrahim dedi ki: 'İşte Muhammed bunlarla size üstün kılınmıştır.'

Sonra ona üzerleri kapalı üç kap getirildi, önüne bir kap sürüldü ve denildi ki: 'İç, için­de su bulunmaktadır!" Sonra içinde süt bulu­nan diğer bir kap verildi. Doyuncaya kadar ondan içti. Sonra ona içinde şarap bulunan kap sunuldu; şöyle dedi: 'Artık içmem, doydum.'

Doğru yaptın çünkü o, senin ümmetine ya­saklanacaktır. Eğer içseydin, sana ümmetin­den pek az insan tâbi olacaktı.' denildi. Sonra onu alıp göğe çıkardı...'

Devamı Katâde hadisinin benzeri bir riva­yettir. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:

"Ademin sağında güzel koku çıkan bir ka­pı; solunda ise kötü koku çıkan bir kapı bulun­maktaydı. Sağdaki kapıya baktığında gülüyor, soldakine baktığında ağlıyordu. Dedi ki:

'Ey Cibril, bu nedir?' Cevap verdi: 'Baban Adem'dir; sağındaki kapı cennet kapısıdır. Zürriyetinden oraya girecekleri görünce gülü­yor. Solundaki kapı cehennem kapısıdır; zür­riyetinden oraya girecekleri görünce ağlıyor.'

(Bu rivayette) İbrahim hakkında şöyle de­di: 'Cennet kapısında başına ak düşmüş kürsü üzerinde bir adam gördü. Yanında yüzleri ka­rarmış bazı insanlar gördü. Kalkıp 'Nimetul-lah' denilen bir nehre girdiler, yıkanıp çıktılar, siyah renklerinden biraz gitti. Sonra 'Rahme-tullah' denilen diğer nehre girdiler, yıkanıp çık­tılar, siyah renklerinden bir miktar daha gitti.

Sonra başka bir nehre daha girdiler. Ce-nab-ı Hakk'ın:

'Rableri onlara tertemiz bir su içirdi' kav­linde (Dehr, 21) anlatılanlar bunlardır, yıka­nıp çıktılar siyah renklerinden bu nehirlere girmemiş arkadaşlarının renklerinden tama­men arındılar. Dedi ki: 'Ey Cibril, bu nedir?' Cevap verdi: 'Bu, baban İbrahim'dir, Yeryü­zünde saçı ağaran ilk insan odur. Bu beyaz yüzlülere gelince, bunlar imanlarına şirk ka­rıştırmayan kimselerdir. Bunlar İse iyi amelle­rine kötü amellerini karıştıranlardır. Tevbe et­mişler, Allah da tevbelerini kabul etmiştir.'

Sonra, kökünden kokmayan su tadı değiş­meyen süt, içenlere lezzet veren şarap ve safı bal nehirleri akan Sidre'ye vardılar.

Bu Sidre (öyle bir ağaç)dır ki, bir süvari gölgesinde yetmiş yıl yürür de yine katede-mez onu. Onun bir yaprağı tüm yaratıkları gölgeleyebilir.

Onu nur ve melekler bürür. 'Sidre'yi bürü-yen bürüdü' kavl-i celîlinde (Necm, 16) anla­tılan budur.

Allah Teâla ona buyurdu ki: "İste, istedi­ğin sana verilecektir.'

Cevap verdi: 'Sen Ibrahimi dost edindin, Musa ile konuştun, Davud'a büyük bir haki­miyet verdin, demirleri ona yumuşattın, dağ­ları onun emrine verdin. Süleyman'a da bü­yük bir hakimiyet ihsan ettin. Ona, cinleri, İn­sanları, şeytanları ve rüzgârı musahhar kıl­dın. İsa'ya Tevrat ile incil'i öğrettin, ona kör­leri ve hastalarını iyileştirme İmkan ve yete­neğini bahşettin.'

Allah Teala buyurdu:

'Seni de dost ittihaz ettim, Tevrat'ta şöyle yazılıdır: 'Muhammed Rahman'ın sevgilisi­dir.' Sonra seni tüm insanlığa gönderdim. Ümmetini ahirette Önde dünyada son ümmet eyledim. Senin benim kulum ve Resulüm ol­duğuna tanıklık edinceye kadar onların hutbe­si olmaz. Yaratılış itibariyle ise ilk, gönderiliş itibarıyla seni son kıldım. Senden önce hiçbir peygambere vermediğim Seb-i Mesâni'yİ sa­na verdim. Senden önce hiçbir peygambere vermediğim Bakara sûresinin sonlarını Arş'm altındaki hazineden sana verdim. Seni hem ilk, hem sonuncu kıldım."

(Hadisin devamında) namazın farz edilişi­ni, Musa'ya müracaatını ve onar onar indirile­rek beş vakit namazın farz kılınışını anlattı."

[Bezzâr.]

8447- Şeddâd bin Evs radiyallahu anh'-dan:

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü! Nasıl isrâ yaptın?" Şöyle buyurdu:

"Mekke'de ashabıma yatsı namazni kıl­dırdım. Cibril bana merkepten büyük katır­dan küçük beyaz bir hayvanla geldi. Hayvan bana karşı huysuzlaştı. Kulağını tutup büktü ve beni üstüne bindirdi, ilerledim, nihayet hurmalık bir yere vardık. Bana ' Haydi in!' de­di, indim.

'Namaz kıl!' dedi; kıldım. Sonra tekrar bindim, yürüdük; dedi ki:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?'

'Allah en iyi bilendir' dedim.

'Yesrib (Medine)de namaz kıldın' dedi.

Sonra yürüdük, beyaz bir yere vardık. 'İn!' dedi, indim. 'Namaz kıl!' dedi, kıldım. Sonra tekrar bindim yürüdük; dedi ki:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?' 'Allah en iyi bilendir' dedim. Namaz kıldığın bu yer: 'Medyen'dir. Musa'nın ağacının di­binde namaz kıldın' dedi. Sonra yürüdük, ni­hayet 'İn!' dedi, indim; 'Namaz kıl!' dedi; kıldım. Sonra binip, ilerlemeye başlayınca sordu:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?'

'Allah en iyi bilendir' diyerek cevap verin­ce, söyle dedi:

'İsa'nın doğum yeri olan Beyt-i Lahm'da kıldın.'

Sonra yürüyüp gittik, nihayet şehre girdik. Mescidin kıblesine varıp hayvanı bağladı. Mescide girdi. Ben namaz kıldım, iki tabak getirildi." Benzeri rivayet.

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Sonra beni götürdü. Şehirdeki bir vadiye vardım. Baktım cehennem çarşaf gibi açılmaya haşla­dı." Dedik ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Nasıl buldun?"

"... gibi" dedi -Bir şey söyledi, fakat (benzettiği şeyi) unuttum gitti-. Sonra Kureyş kâfirlerine, falan falan yerde rastladım. De­velerini kaybetmişler. Kendilerine selâm ver­dim. Birbirlerine şöyle dediler: 'Bu Muham-med'in sesidir.' Sonra sabahtan önce, Mek­ke'de ashabıma geldim.

Ebû Bekr gelip şöyle dedi:

'Bu gece nerdeydin? Seni yerinde aradık, bulamadık.'

'Bu gece Beytü'l-Makdis'e gittim.' Şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Orası bir aylık yol­dur anlat bana!'

'Hemen aradaki perde açıldı, sanki orası­nı gözlerimle görür gibi oldum; ne sordular-sa tereddütsüz cevap verdim, gördüklerimi bir bir anlattım.'

Ebû Bekr: 'Senin Allah Resulü olduğuna şehadet ederim' dedi.

Müşrikler ise: 'İbn Ebî Kebşe'nin oğluna bakınız ne diyor? Bu gece Beyt-i Makdis'e gidip döndüğünü iddia ediyor' dediler.

Buna şu cevabı verdi:

'Evet, gittim, hatta gelirken falan yerde kervanınıza rastladım. Bir develerini yitir­mişlerdi. Onlar falan yerde konaklayacaklar, falan günde burada olacaklar. Üstünde kıl­dan siyah bir örtü ve iki siyah çuval olduğu halde, önlerinde bir deve bulunacak.' Dediği o gün gelince, herkes dışarıya çıkıp kervanın gelmesini beklemeye koyuldu. Öğlene doğru önlerinde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in vasfettiği deve olduğu halde kervan çıkageldi."

[Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de teyyin bir senedle]

8448-  Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve M. el-Ke-btr'de Taberânî rivayet etliler:

Onda şöyle geçmektedir: "Burak bir dağla karşılaştığı zaman arka ayaklarını (havaya) kaldırıyordu, dağdan aşağı inerken de ön ayaklarını (havaya) kaldırıyordu." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Beytü'l-Makdis'te peygamberlere namaz kıldırdı."

8449- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben otururken aniden Cibril gelip iki omuzum arasına (sırtıma) vurdu, hemen kalk­tım. Bir ağacın yanına vardım. Üstünde kuş kafesi gibi iki şey vardı, birine Cibril, öbürü­ne de ben oturdum ve uyudum. Yükseldim, öy­le ki ufuklar adeta bir araya gelmişti. Hep et­rafı seyrediyordum, göğe değmek isteseydim rahatlıkla değerdim. Cibril'e bir baktım ki sanki yere serilmiş bir hasır gibi (kanatlarıy­la yere dokunuyor), Allah'ı onun benden da-

ha iyi bildiğini o zaman anladım. Gök kapıla­rından bir kapı açıldı. En büyük nuru gör­düm. Hicabın altında da inci ve yakut parıltı­sı vardı. Allah o anda bana dilediği kadar vahyedeceğini vahyetti." (Bezzâr ve Mu'cemu'l-Evsat.]

 

 

ALLAH RESULÜ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN VERDİĞİ GAYB HABERLERİNDEN

8450- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kisrâ ölünce, artık ondan sonra Kisrâ gelmeyecek. Kayser öldüğü zaman, artık on­dan sonra da Kayser olmayacak. Nefsim kud­ret elinde olana yemin ederim ki, onların ha­zinelerini sizler Allah yolunda harcayacaksı­nız." [Buhârî ve Müslim.]

8451- Adiyy bin Hatim radiyallahu anh'­dan:

"Ben Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında otururken, bir adam gelip fakirliğinden yakındı, sonra başka bir adam geldi ve eşkıyalıktan (yol kesmekten) yakın­dı. Sonrat bana dedi ki: 'Ey Adiyy! Hire şehri­ni gördün mü?'

'Hayır görmedim. Fakat duydum' dedim.

'Eğer ömrün olursa, Allah'tan başka hiç kimseden korkmadan bir kadın kalkıp (devesi ile) Hire'den Kâ'be'yi tavaf etmeye gidecek­tir.' Kendi kendime dedinvki: 'Memleketi ka­sıp kavuran Tayy eşkıyalarının zulmü ne ola­cak ben nereden göreceğim?'

(Sözlerine devamla:) 'Yaşarsan Kisrâ bin Hürmüz'ün hazinelerini göreceksin' buyurdu.

'Kisrâ bin Hürmüz mü?'

'Evet, Kisrâ bin Hürmüz. Yaşarsan, kişi avuç dolusu gümüş ve ahunla çıkacak da (ze­kâtım kabul edecek kimseyi bulamıyacak. Kı­yamet gününde biriniz Allah'ın huzuruna çı-'

kaçak, Allah ile kendi arasında hiçbir tercü­man bulunmayacak. Allah, mutlaka ona diye­cek ki: 'Sana emirlerimi tebliğ edecek pey­gamber göndermedim mi?'

O da: 'Gönderdin ya RabbV diyecek.

'Sana mal verip lütuf ve ihsanda bulun­madım mı?'

'Evet' diyecek, sağına bakacak yalnız ce­hennemi görecek, soluna bakacak yalnız ce­hennemi görecektir.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu da duydum: 'Ya­rım hurma ile bile olsa cehennemden koru­nun! Yarım hurma bulamayan bari hoş ve gü­zel söz söylesin.'

Adiyy dedi ki: "(Dedikleri çıktı) Allah'tan başka hiç kimseden korkmayarak bir kadının tek başına Kâ'be'yi tavaf etmeye gittiğini gördüm. Kisrâ'nın hazinelerini fethedip onla­rı elde edenler arasında bizzat ben de bulun­dum. Eğer siz uzun yaşarsanız sallallahu aley­hi ve sellem'in: 'Kişi avuç dolusu gümüş ve altınla çıktığı halde, zekât verecek kimseyi bu­lamayan insanlar göreceksiniz' sözlerinin ta­hakkuk ettiğini göreceksiniz." [Buhârî.|

8452- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yer bana dürüldü, yeryüzünün doğusunu ve batısını da gördüm, Ümmetim bana dürüle-rek gösterilen yerlerin hepsine hakim olacak­tır. Altın ve gümüş hazineleri bana verildi. Ben Rabbimden ümmetimi (genel bir) kıtlıkla helak etmemesini ve onlara kendilerinden bir düş­man musallat edip de köklerini kazımamasını diledim. Rabbim bana söyle karşılık verdi:

'Ey Muhammedi Ben bir şeye hükmettim mi bundan artık dönülmez. Ben ümmetinin genel bir kıtlıkla helak olmayacağı sözünü sa­na verdim. Onlara kendi nefislerinden başka köklerini kazıyacak bir düşman musallat et­meyeceğime dair de söz verdim. Hatta şayet

üzerlerine arzın her tarafından -yahut arzın memleketleri arasındakiler- biraraya gelse­ler dahi. Tâ ki (ümmetin) birbirlerini helak edip, esir alıncaya kadar.'

Ben, ümmetim hakkında saptırıcı liderle­rinden korkuyorum. Ümmetim içinde (bir ke­re) kılıç çekilirse kıyamete kadar artık bir da­ha indirilmez.

Ümmetimden birtakım kabileler, müşrikle­re katılmadıkça, ümmetimden birtakım kabi­leler de putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz. Ümmetimin içinde -otuz tane yalancı (pey­gamber) çıkacaktır. Her biri kendisinin pey­gamber olduğunu iddia edecektir. Oysa ben peygamberlerin sonuncusuyum. Benden son­ra peygamber gelmeyecektir. Allah'ın emri gelinceye dek, ümmetimden bir taife devamlı olarak hakkın yanında yer alp onu savuna­caktır. Onlara muhalefet edenlerin kendileri­ne bir zararı dokunmayacaktır."

[Müslim, Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud. İbnü'l-Medînî der ki: "Onlar (sözkonusu taife) hadis ashabıdır."]

8453- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Halınız var mıdır?"

"Benim halım nereden olacak ki?"

"İlerde sizin halınız olacaktır." Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'İn dediği bu halılar gerçek olmuştur. Ben ona -karısını kastediyor- diyorum ki: "Şu halıyı benden uzaklaştır!" O ise şu cevabı veriyor:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem "İlerde sizin halılarınız olacaktır' buyurmadı mı? Onları İste!'" [Mâlik hariç, altı hadis imamı.]

8454- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah bu ümmete her yüzyılın başında, dinini yenileyecek birini gönderecektir."

[EbÛ Dâvud. |

8455- Huzeyfe radiyallahu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, aramızda ayağa kalkıp o zamandan kıyamete kadar meydana gelecek olan şeyleri anlattı; onu ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu. Şu benim arkadaşlarım da onları akıllarında tutmuşlardır. 'Resûlullah'ın haber vermiş ol­duğu, ancak) unutmuş olduğum o hadiseler­den birisi meydana gelince, öyle canlı olarak hatirlayıveriyorum ki bu, tıpkı kişinin gördü­ğü bir kimsenin yüzünü, o şahıs kaybolunca unuttuğu halde daha sonra onunla tekrar kar­şılaşınca hemen tamyıvermesi gibidir'."

[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

8456- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İslâm değirmeni, otuzbeş ya da otuzaltı ya da otuzyedi yıl dönüp duracaktır. Helak olanlar, geçmişte helak olanlar gibi helak ola­caktır. Eğer onlar (bu) dini ayakta tutarlarsa (değirmen) yetmiş yıl ayakta kalacaktır."

Dedim ki: "Bu yetmiş yıl kalan (37 sene) ile beraber mi yoksa geçen (yıllar da) dahil mi olacaktır?"

"Geçen (37) yıllar dahil olacaktır" bu­yurdu. [Ebû Dâvud]

8457- Sa'd radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Umarım, Rablerinin katında, onları (he­sapta) yarım gün geri bırakması, ümmetimi aciz bırakmaz." Sa'd'a soruldu:

"Yarım gün (dünya zamanı ile) ne kadar­dır?"

"Beşyüz (yü)dır" dedi.

|İkisi de Ebû Davud'a ait.]

8458- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Hayber fetholunduğu zaman, Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem'e (yemesi için) ze­hirli bir koyun hediye edildi. Şöyle buyurdu:

'Burada yahudilerden kimler varsa topla­yın, gelsinler.' Derhal toplanıp getirildiler. Şöyle buyurdu:

'Ben size bir şey soracağım, doğru söyle­yecek misiniz?'

'Evet ey Ebû'l-Kâsım!' dediler.

'Babanız kimdir?'

'Fülan kimsedir' dediler.

'Yalan söylediniz babanız o değil, falan kimsedir.'

'Doğru söyledin ve isabet buyurdun' de­diler.

'Size bir şey sorarsam doğruyu söyleyecek misiniz?' diye sordu.

'Evet, yalan söylersek anlarsın, tıpkı ba­bamız hakkında bilip anladığın gibi.'

'Peki cehennem ehli kimdir?'

'Biz orada biraz kalacağız, sonra siz gelip yerimizi alacaksınız.'

'Susun, vallahi asla biz sizin yerinizi orada almayacağız' buyurdu ve sonra şöyle sordu:

'Size bir şey sorarsam doğru söyliyecek misiniz?'

'Evet.'

'Bu koyuna zehir koydunuz mu?'

'Evet' dediler.

'Sizi bu harekete iten nedir?'

'Davanda eğer yalancı isen, biran evvel senden kurtuluruz, doğru İsen zaten bu (zehir) sana zarar vermez' dedik." [Buharî]

8459- Cabir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir seferden döndü, Medine'ye yaklaşınca, büyük bir rüzgâr esti. Nerdeyse hayvanın üs-tündekini yerle bir edecekti. (Râvi) Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyur­duğunu iddia etti:. 'Bu rüzgâr, bir münafığın ölümü için gönderilmiştir.' Medine-'ye vardık­larında gerçekten ileri gelen bir münafığın öl­düğünü duydular."

8460- Âsim bin Küleyb, babasından, o da Ensâr'dan bir adamdan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile bir cenazeye çıktık. Onun mezarın başında mezar kazana şunu tavsiye ettiğini gördüm: 'Ayak tarafından genişlet, baş tarafından ge­nişlet!' (Defnetmekten) dönüşte, bir kadının davetçisİ onu karşıladı ve onu (yemeğe) davet etti; icabet edip gitti. Biz de beraberindeydik. Yemek getirildi. Önce o, elini uzattı, sonra ce­maat ellerini uzattılar ve yediler. Babalarımız Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in lokmayı ağzında çiğneyip durduğunun farkı­na vardılar. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

'Bu yemekteki etin sahibinin izni olmadan alındığı anlaşılıyor.'

Bunun üzerine (davet sahibi) kadına haber gönderdi; kadm dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Koyun satın alması için Bakî mahalline adam gönderdim. Orada koyun bulunamadı. Sonra koyun satın almış olan komşuma haber sal­dım, aldığın koyunu verdiğin para mukabilin-

de bize sat diye. Ancak o komşum da buluna­madı. Sonra karısına haber gönderdim, karısı da bu koyunu bize gönderdi.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kadı­na: 'Haydi bu koyunun etini esirlere yedir!"7 [Ebû Dâvud.|

8461- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kadınlarından birisi şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Sen öldükten sonra hangimiz sana daha çabuk kavuşacağız?'

'Eli en uzun olanınız' buyurdu.

Hangisinin eli daha uzundur diye bir çu­buk alıp ellerini ölçmeye başladılar. En uzun elli Şevde çıktı.

Sonradan anladık ki uzun elden murad, sadaka veren elmiş. Zaten Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve seliem'e hepimizden önce o kavuştu. Sadaka vermeyi de çok severÖi."

[Buhârî ile Müslim.]

8462- Diğer rivayet:

"Dedi ki: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Bana içinizde en çabuk kavuşacak olanı­nız, eli en uzun olanımzdır.'

Hangisi daha uzun ellidir diye ellerini ölç­meğe başladılar. İçimizde en uzun elli Zeynep çıktı. Çünkü o, el işi yapar ve kazandığı para­dan sadaka verirdi."

8463- Ali radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Mâverâünnehr'den adına el-Hâris deni­len bir adam çıkacaktır. (Ordusunun) Önünde Mansûr adında bir adam bulunacaktır. Al-i Muhammed için savaşacak ve onları koruya­caktır. Tıpkı Kureyş'in (bazıları) Muham-med'i himaye ettikleri gibi. Her müslümanın ona yardım etmesi ya da çağrısına icabet et­mesi gerekir." [Ebû Dâvud.j

8464- İbn Ebî Kesîr'den: Ebû Sehm şöyle dedi:

"Medine'de yanımdan bir kadın geçti, be­linden tuttum, sonra salıverdim. Sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insan­ların biatlarım kabul ederken, yanına vardı­ğımda, şöyle buyurdu: Dün kadının belinden tutan sen değil misin?'

'Evet ey Allah'ın Resulü! Bir daha yap­mam, ne olur benim de biatimi kabul buyur!' dedim." [Rezîn.]

8465- Enes radiyallahu anh'dan:

"Vehb bin Umeyr, Uhud'a kâfir olarak ka­tılmıştı, yaralandı. Öldürülenler arasındaydı. Ensâr'dan biri yanından geçti. Onu tanıdı, kı­lıcını kamına saplayıp arkasından çıkardı. Sonra onu öylece bıraktı. Gece olup hava so­ğuyunca adam, kalkıp Mekke'ye gitti ve ora­da iyileşti. Safvân bin Ümeyye ile Hicir'de buluştu.

Safvân'a şöyle dedi: 'Eğer çocuklarım ve borcum olmasa Muhammed'i ilk Öldürecek ben olurdum.' Safvân şöyle dedi:

'Çocuklarına ben bakacağım, borcunu da ben ödeyeceğim.'

Ondan bu taahhüdü aldıktan sonra yola çıktı, kılıcını zehirledi, doğru Medine'ye var­dı. Oraya gelince, Ömer onu gördü ve paniğe kapıldı. Derhal Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabına şöyle dedi: 'Ben Vehb'i . gördüm. Onun gelişi beni endişelendirdi. Çünkü o, hain bir adamdır. Onu Peygamberi­nize götürüp gösterin!' Onu alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e götürdüler. Vehb, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'i görünce şöyle dedi:

'Ey Muhammed! İyi sabahlar!'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: 'Allah, onun yerine bize daha güzel bir şey ih­san etmiştir' cevabını verdi.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem ona şöyle dedi:

'Buraya neden geldin?'

'Esirlerinize fidye vermek için geldim' deyince, 'Peki kılıcın sende ne işi var?' diye sordu.

"Biz bu kılıcı taşıdık da ne oldu? Bedir günü bize bir faydası oldu mu, sizin elinizden bizi kurtarabildi mi?'

'Safvân'aHİcir'in yanında ne dedin? 'Ço­cuklarım ve borcum olmasaydı gider Muham­med'i bizzat kendi elimle öldürürüm' dedin değil mi?' Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem böylece ona bu suikast niyetini bildirince, Vehb apışıp kaldı ve kendisini şöyle demekten alamadı: 'Nasıl dedin? Bir daha söyle.' Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem sözünü tekrarladı. Ondan sonra Vehb şöyle söyledi:

'Sen bize yer ehlinin haberini söylüyor­dun da seni yalanlıyorduk. Şimdi sema ehli­nin haberini bildiriyorsun, şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Sen de Al­lah'ın Resulüsün. Ey Allah'ın Resulü, bana sarığını ver!'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona sarığını verdi. Sonra Mekke'ye dönmek üzere yola çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi:

'(Medine'ye) geldiği zaman, ondan do­muzdan daha çok nefret ediyordum, dönüp giderken ise, onu oğlumdan daha çok sever oldum'." [Taberanî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8466-  Ebû Humeyd es-Sâidî radiyallahu anh'dan:

"Yürüdük, nihayet Tebûk'a vardık, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Bu gece size şiddetli bir rüzgâr ese­cektir, bu esnada kimse yerinden kalkmasın, develeri olanlar da onları iyi bağlasınlar.' Hakikaten şiddetli bir rüzgâr esti, bir adam da dinlemeyip yerinden kalktı. Rüzgâr da onu alıp Tayy dağlarına savurup attı." [Buhârî, Müs­lim ve Ebû Dâvııd daha uzun bir metinle]

8467- Abdullah bin Amr el-Huzâî, baba­sından, dedi ki:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni çağırdı. Fetihten sonra İdi. (Kureyş ara­sında) taksim etmesi için Ebû Süfyan'a veril­mek üzere, biraz mal ile beni Mekke'ye gön­dermek istedi ve şöyle buyurdu:

'Kendine bir arkadaş ara!' Amr bin Ümeyye ed-Damrî gelip beni buldu ve şöyle dedi: 'Duyduğuma göre Mekke'ye gitmek is­tiyormuşsun ve kendine bir arkadaş anyor-muşsun.'

'Evet.'

'Ben sana arkadaş olurum' deyince, doğru Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vanp arkadaş bulduğumu söyledim. Bunun üzerine kim olduğunu sordu. Ben de ona: 'Amr bin Ümeyye' dedim. Şöyle buyurdu:

'Onun kavminin beldesine varıp indiğinde ondan sakın! Çünkü şu sözü söyleyen söyle­miştir: Anne ve babanın ilk çocuğu olan kar­deşinden (bile) emin olma!'

Nihayet onunla beraber yola çıkıp Eb-vâ'ya geldiğimizde şöyle dedi:

'Benim kavmimle biraz işim var. Beni bu­rada biraz bekler misin?'

'Haydi doğru git, işini gör!1 dedim. Arka­sını dönüp gidince. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sözünü hatırladım ve de­veme bindiğim gibi dehleyip süratle yola ko­yuldum. Baktım ki (Amr) kavminden bir grupla Esafir mevkiinde benim önümü kes­meye yelteniyor. Ben de devemi dehledim, onları orada bırakıp geçip gittim. Daha sonra o, bana yetişti ve şöyle dedi: 'Sana kavmimle bir işim var dememiş miydim?' 'Evet' dedim (yüzüne vurmadım). Sonra beraber yola de­vam ettik. Mekke'ye varınca, Ebû Süfyan'a emanet malları teslim ettim." [Ebû Dâvud.|

 

 

HAYVANLARIN VE CANSIZ VARLIKLARIN ONUNLA KONUŞMASI

8468- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Bir kurt koyunlara saldırıp içinden bir ta­nesini kaptı. Çoban ise kovalayıp onu elinden kurtardı. Bunun üzerine kurt kuyruğu üzerine oturup şöyle konuştu: 'Allah'tan korkmuyor musun? Allah'ın bana verdiği rızkı elimden alıp kapıyorsun?'

Çoban kendini şöyle demekten alamadı: 'Hayret doğrusu! Benimle insan gibi konuşan bir kurt!'

'Sana bundan daha şaşılacak bir haber ve­reyim mi? Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Yesrib'de (Medine'de) İnsanlara geç­miş haberleri bildiriyor' deyince, çoban he­men koyunlarını önüne katıp Medine'ye var­dı. Koyunları bir kenarda bırakıp doğru Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gitti ve durumu bildirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellenr'/Vamaz toplayıcıdır!' diye nida edilmesini emretti. Sonra çıkıp Arabîye: 'Haydi onlara (o hadiseyi) anlat!' buyurdu. O. da onlara olan biteni anlattı."

|Ahmed ve daha uzun bir metinle Bezzar.|

8469- Ömer radiyallahu anh'dan: "Süleymoğullarından bir bedevi bir (iri) keler avlayıp, yenine koyarak Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve şöyle dedi:

'Ey Muhammedi Bir kadın senden daha yalancı ve eksik bir kişi doğurmamıştır. Eğer arapların benim için amma da acelecİymiş de­mesinden çekinmeseydim, seni öldürürdüm. Hem de hemen.'

Ömer dayanamadı ve şöyle dedi: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Beni bırak da şunun boynunu vurayım.' Bunun üzerine Allah Resulü sallal-lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;

'Yumuşak huylu insanın nerdeyse peygam­ber olmağa namzet olduğunu bilmiyor mu­sun?.' Sonra adama sordu:

'Ey bedevi! Meclisime saygısızlık edip bu doğru olmayan sözü neden söyledin?'

'Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, şu keler sana iman etmedikçe ben de sana iman etmem.'

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kelere sordu:

'Ey keler! Kime tapıyorsun?' Keler fasih bir arapçayla:

'Lebbeyk ve sa'deyk yâ Resûlallah! Ben, semada Arş'ı, yerde saltanatı, denizde yolu, cennette rahmeti, cehennemde azabı bulunan Allah'a İbadet ederim.'

'Peki ben kimim?'

'Sen, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın Resu­lüsün. Peygamberlerin sonuncususun. Seni doğrulayan kurtulur; seni yalanlayan mahvo­lur' diye cevap verdi.

Bunun üzerine bedevi büyük bir aşk ve heyecanla: 'Şehadet ederim ki Allah'tan baş­ka hiçbir tanrı yoktur. Sen Allah'ın gerçek peygamberisin. Vallahi sana geldiğimde yer­yüzünde en nefret ettiğim kimse sen idin. Ama şimdi seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Kıllarımla, derimle, içimle, dışımla, gizlim ile aşikâremle sana inandım.' Hadis devam ediyor.

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "O, bunu kendi kavminden bin kişiye bildirdi, hepsi de gelip müslüman oldular."

Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ve's-Sağtr'de daha uzun bir metinle.

Derim ki: Zehebî el-Mîzân'da bu hadisin son derece zayıf olduğunu söylemiştir.

8470- Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sahradaydı. 'Ey Allah'ın Resulü!' diye çağı­ran bir ses duydu. Döndü kimseyi göremedi. Sonra bir daha bakındı, bağlı bir geyik gördü. Geyik şöyle konuştu: 'Şu dağda iki yavrum var, çöz beni de gidip onları emzireyim. Son­ra dönüp sana geleyim.' Hemen onu çözdü. Geyik de gitti yavrularını emzirdi, sonra dö­nüp tekrar geri geldi. Ve Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem onu bağladı.

Derken bedevî geldi ve sordu:

'Ey Allah'ın Resulü, bir isteğin var mı­dır?'

'Evet, bu hayvanı serbest bırakmanı isti­yorum' deyince, bedevî hemen onu çözüp serbest bıraktı, geyik de şöyle diyerek yürü­yüp gitti: "Şehâdet ederim ki, Allah'tan baş­ka hiçbir ilah yoktur ve sen de Allah'ın Re­sulüsün."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de zayıf bir senedle]

8471- Müzeyne ya da Cüheyne kabilesin­den bir adamdan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sa­bah namazını kıldırmışti, bir de baktılar ki yüz kadar kurt gelmiş. Kurtları temsilen kuyrukla­rı üzerinde oturmuşlar. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Onlara yemeklerinizden bir şeyler ezip yal yapın ve onlardan zarar geleceğinden endişelenmeyin!'

'Kendimizin ihtiyacı var nasıl yapalım'?' diye yakındıklarında şöyle buyurdu: 'Öyleyse usulca çıkıp gitmelerini söyleyin, çıkıp gitme­lerini söyleyin!' Onlar da bu tavsiyeyi tuttu ve bunu söylediler. Kurtlar bunun üzerine kendi­lerine has sesler çıkartarak ve uluyarak çekip gittiler." [Dârîmî]

8472- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hayber'de bir yahudi kadın kızartılmış

koyuna zehir kattı. Sonra getirip onu Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e hediye etli.

Onun budunu alıp yedi ve ashabı da ondan yediler. Sonra (aniden) şöyle buyurdu: 'Elle­rinizi çekin (yemeyin)!'

Sonra (Yahudi) kadını çağırttı, kadın gel­di; ona sordu:

'Bu koyunu zehirledin değil mi?'

'Sana bunu kim bildirdi?'

'Bana bunu elimdeki şu but bildirdi.'

'Evet zehirledim.'

'Peki seni buna iten sebep nedir?'

'İçimden dedim kî: Eğer bu gerçek bir peygamber ise zaten ona bu (zehirli) et zarar vermez, değilse biz ondan kurtulmuş oluruz' dedi ve böylece suçunu itiraf etti.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem onu affetti, cezalandırmadı. Buna karşılık onunla beraber o etten yiyen sahabî-ler derhal öldüler. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem ise yediği etten dolayı omuzun-dan kan aldırdı."

8473- Diğer rivayet:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem emir buyurdu (Yahudi) kadın (ölen sahabilere kısas olarak) öldürüldü." |Ebû Dâvud]

8474- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Mekke'deydik. Bazı yerlerini gezmeye çıktık, yanından geçtiğimiz her ağaç, her dağ ona şöyle diyordu: 'Esselâmü aleyke yâ Resûlallah!'" [Tirmizî.]

8475- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Mekke'de bir taş var, peygamberlik gel­diği zaman geceler boyu bana selâm verdi. O taşı şimdi bile tanıyorum." [Müslim ve Tiımizî.]

8476- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bir bedevi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi:

'Senin Allah Resulü olduğunu ben nerden bileyim?'

'Bak şimdi şu hurma salkımını çağıraca­ğım ve beni/n Allah Resulü olduğumu söyliyecek ve sehadette bulunacaktır' dedi ve hurma salkımını çağırdı. Hurma salkımı ağacından inmeye başladı; gelip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in önüne düştü ve şöyle dedi: 'Esselâmu aleyke yâ Resülallah!' Sonra ona: 'Haydi yerine dön!' dedi. Salkım gidip yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bunun üzerine bedevi derhal müslüman oldu." iTirmizî.]

8477- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: Ona sordular: "O gece cinlerin Kur'ân dinlediklerini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e kim bildirdi?" Şu cevabı verdi: "On­ların geldiğini bir ağaç bildirdi." [Buhârî ile Müslim.]

8478- Câbir radiyallahu anh'dan: "Ensâr'dan bir kadın Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e şöyle dedi:

'Sana bir şey yaptırayım da onun üzerinde otur, bunu istemez misin? Benim marangoz bir kölem var.'

'İstersen yaptır' buyurdu. Bunun üzerine ona bir minber yaptırdı.

Cuma günü olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yaptığı minberin üstün­de oturdu ve hutbe okudu. (Daha önce) üze­rinde hutbe okuduğu hurma kütüğü öylesine bir çığlık attı ki, nerdeyse ikiye bölünecekti."

8479- Diğer rivayet:

"Çocuğun ağlaması gibi ağladı, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem minberden İn­di ve onu alıp kucakladı. Durup sakin olunca­ya dek çocuk inlemesi gibi inleyip durdu. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (şöyle buyurdu:) 'O, yanında yapılan zikrıtl-lalı dolayısıyla ağladı'."

8480- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okuduğu zaman mescidin duvarların­dan bir hurma kütüğüne dayanırdı. Kendisine

minber yapılıp onun üzerine çıkınca o kütük tıpkı deve İniltisi gibi inlemeye başladı. Öyle­sine ki tüm mesciddekiler duydu. Nihayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aşağı­ya inip onu kucakladı." IBuhûrî ile Nesâî.j

8481- Tirmizî, Bureyde'den benzerini nakletti. Onda şöyle geçmektedir:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona (kütüğe) döndü, elini üzerine koydu ve şöyle dedi: 'İstersen, seni eskiden bulunduğun yere dikeyim de eski halini al! istersen seni cennette dikeyim de onun nehirleri ve pınarla­rından iç! İyi ol ve geliş, meyve ver de cennet ehli senin hurmandan ve meyvenden doya do­ya yesinler.' (Râvi) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den onun şöyle dediğini duy­duğunu söyledi: 'Olur evet' -iki kere-.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e kötülüğün hangisini tercih ettiği sorulunca, buyurdu: 'Onu cennette dikmemi tercih et­ti' .buyurdu"

8482-  O (Tirmizî), Ubeyy bin Kâ'b'dan benzerini nakletti. Onda şöyle geçer:

"Mescid yıkıldığı zaman, o kütüğü Ubeyy bin Kâ'b aldı. Kurtlar tarafından yenip çürü-yünceye kadar o kütük onun yanında kaldı."

8483-   O (Tirmizî), Enes'ten benzerini nakletti. Onda şöyle geçmektedir:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ona (kütüğe) ilgi gösterince sustu. Sonra şöy­le buyurdu:

'Muhammedi in canı elinde olana yemin ederim ki, eğer ona ilgi göstermeseydim, kı­yamete kadar öyle inleyip duracaktı.' Sonra emretti, o kütük gömüldü."

8484- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Bir seferde Peygamber sallallahu aleyhi

ve sellem ile beraberdik. Bir bedevî çıkageldi, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e yaklaşınca, ona şöyle dedi: 'Nereye gitmek istiyorsun?'

'Ailemin yanına.'

'iyi bir şey yapmak ister misin?'

'Nedir o?'

'Allah'tan başka hiçbir tanrının olmadığı­na, Muhammed'in O'nun kutu ve Resulü ol­duğuna şehadet etmendir.'

'Peki senin bu dediğine kim tanıklık eder?'

'İşte şu ağaç' buyurdu. Sonra vadinin ke­narındaki ağacı çağırdı. Ağaç yeri yara yara gelerek, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in huzurunda durdu. Üç kere O'na kelî-me-i şehadet getirtti. Ağaç tam üç kere şeha-det getirdi. Sonra söküldüğü yere dönüp gitti. Bunun üzerine bedevî, kavmine dönerken şöyle dedi: 'Eğer kavmim bunu kabul ederler­se, alıp onları getiririm, aksi halde ben tekrar gelir, seninle olurum."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr.]

8485- Ebû Zer radiyallahu anh'dan:

"O, bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn ardından gitmiş. O oturunca o da oturmuş.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Ey Ebû Zer! Neden ardımdan geldin?'

'Allah ve Resulü en iyi bilendir' diye ce­vap vermiş.

Sonra Ebû Bekr gelip sağ tarafında otur­du. Ona da: 'Ey Ebû Bekr neden geldin?' diye sormuş, o da: 'Allah ve Resulü en İyi bilen­dir' dedi.

Sonra Ömer gelip Ebû Bekr'in sağında oturdu. Ona da:

'Ey Ömer neden geldin?' dedi. O da: 'Al­lah ve Resulü en iyiyi bilendir' diye cevap verdi. Ondan sonra Osman gelip Ömer'in sağ tarafına oturdu. Ona da: 'Ey Osman neden geldin?' diye sordu. Osman da: 'Allah ve Re­sulü en iyi bilendir' diye cevap verdi..

Ondan sonra Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem yedi ya da dokuz taş aldı, arıların uğultusu gibi uğultuları duyuluncaya dek, on­lar onun elinde teşbih ettiler. Sonra onları ye­re bırakınca sustular.

Sonra onları Ebû Bekr'in eline koydu, yi­ne arıların uğultusunu andıran bir sesle teşbih ettiler. Yere koydu, sustular. Sonra onları alıp Ömer'in %line koydu, yine anların uğultusunu andıran bir sesle onun elinde de teşbih ettiler. Onları yere koydu, sustular. Sonra onları alıp Osman'ın eline koydu. Osman'ın elinde de anların uğultusunu andıran bir sesle teşbih et­tiler. Sonra onları yere koydu, sustular."

[Bezzâr]

Zührî dedi ki: "Bununla (onların) halife olacaklarını kastetti."

 

 

ALLAH RESULÜNÜN BEREKETIYLE YEMEK VE SUYUN ÇOĞALMASI

8486- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan:

"Seferlerinin birinde bazı insanlar Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e susuz­luktan yakındılar. Bunun üzerine falan adam İle Ali'yi çağırdı ve onlara: 'Haydi gidip su arayın!' dedi.

Gittiler, yolda iki tulum su yüklü devenin sahibi olan bir kadına rastladılar. Ona şöyle dediler:

'Su nerdedir?'

'Dün bu saatte suyu aldım, adamlarımız bizi arkada bıraktılar.'

'Öyleyse haydi yürü!'

'Nereye'?'

'Allah Resulüne.'

'Hani Sâbî'ye (şu atalarının dinini bırakan adama) mı?'

'İşte o kastettiğin kişiye yürü!' dediler ve o kadını alıp Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettiler. Devesinden onu indirdiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir kap getirtti. İki tulumun ağzını açtırıp o kaba su boşalttırdı. Sonra tulumun ağzını sıkıca bağla-

dılar. Öteki taraflarındaki ağzını açtılar. Daha sonra 'Gelin sudan için!' diye nida edildi. Ge­lenler İçtiler. Hem de kana kana.

Nihayet cünüp olan adama sıra geldi ve ona da bir kap su vererek: 'Haydi sen de git de o sudan üzerine boşalt, yıkan ve temizlen!' dedi. Kadın ayakta durup suyu ne yapıyor di­ye adamı seyrediyordu. Vallahi adam da yı­kandı, temizlendi. Tulumlara baktık sudan hiçbir şey eksilmemiş, hatta eskisinden daha da dolu göründü bize.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Haydi ona (ka­dın için) bir şeyler toplayın!' Hemen hurma, un, gibi yiyecekler toplayıp bir yaygı içine ko­yup bohça yaptılar, kadını devesine bindirip o bohçayı da önüne koydular. Sonra kadına şöy­le buyurdu: 'Sepin suyundan bir şey eksiltme­dik, biliyorsun ki bize suyu veren Allah'tır.'

Sonra bu sebeple kadm ailesine biraz geç gitti, ailesi telaşla sordu: 'Neden bu kadar ge­ciktin?' Kadın da dedi ki:

'Hayret verici bir şeyle karşılaştım. Bana iki adam rastladı, alıp beni o atasının dinini kabul etmeyen adama götürdüler. Bana böyle böyle davrandı. Vallahi, -gökle yeri göstere­rek- o, bu ikisi arasında bulunan insanların ya en sihirbazıdır, ya da Allah'ın gerçek Re­sulüdür."

Daha sonra müslümanlar müşriklere hücum edip mallarına baskınlar yapmaya başladılar, fakat kadının obası civarına hiç ilişmediler.

Bunun üzerine kadın bir defasında kavmi­ne dedi ki: 'Kanaatime göre bu kavim, sizi bi­lerek terk edip ilişmiyorlar. En iyisi mi siz de İslâm' ı kabul edin!' Kadının bu teklifini kabul edip müslüman oldular."

8487- Diğer rivayet:

O kadın o iki adama şöyle dedi: "Yazık yazık! Sizin için su yoktur."

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e kendisinin bir çok yetimi bulunduğunu bildirdi. O da ona

insanları sulamasını emretti. Devesi çöktürül-dü. Üstündeki iki tulumun ağzından mübarek ağzıyla içeriye su alıp püskürttü. Sonra onla­rın gelip tulumdan su içmelerini söyledi. Biz tam kırk kişi idik. Çok susamıştık, hepimiz ondan kana kana su içtik, kandık. Beraberi-mizdeki kırba, matara, ibrik gibi su kaplarımı­zı da doldurduk. Cünüp olan arkadaşımızı da yıkadık. Daha devenin yanından ayrılmadan, o iki tulumun içlerinin daha dopdolu olduğu­nu gördük, sanki suyundan hiçbir şey eksil-memişti." |Buhârî ile Müslim daha uzun bir metinle.]

8488- Ebû Katâde radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize hitap edip şöyle buyurdu:

'Siz bugün öğleden .sonra ve bu gecenizde yürüyeceksiniz, inşaallah yarın suya kavuşa­caksınız.' Bunun üzerine insanlar birbirlerine dönüp bakmadan yola koyuldular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onlarla beraber yürüyordu, ben de onun yanındaydım, hayva­nının üstünde uyuklamaya başladı. Yana meyi edip nerdeyse düşecek gibi oldu, hemen yanı­na gidip uyandırmadan kendisini doğrulttum.

Sonra tekrar yoluna devam etti, gece iler­liyordu. Yine hayvanından meyledip düşecek gibi oldu, gittim tekrar onu uyandırmadan kaldırıp doğrulttum.

Yine ilerlemeye devam etti, gecenin sonu yaklaşmıştı, iyice uykusuz kalmıştı, yine uy­ku bastırdı, ilk ikisinden daha çok meyletti, nerdeyse düşecek gibi oldu. Yanma vardım, kaldırıp doğrulttum, uyanıp başını kaldırdı ve sordu:

'Kimsin sen?'

'Ebû Katâde' dedim.

'Sen ne zamandan beri benimle yürüyor­sun?'

'Gece başladığından beri.'

'Peygamberini koruduğun gibi Allah da seni korusun' dedi ve ekledi: 'Acaba insanlar­dan uzaklaştık mı, kimse bizi görebiliyor mu?'

Sonra şöyle dedi: 'Bak hele etrafta kimse­ler var mıdır?'

Dedim ki: 'İşte bu falan süvari. İşte bir ta­ne de şurada var.' Bir araya geldik, yedi kişi­lik bir kafile olmuştuk. Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yoldan ayrıldı -bi­raz uyumak için- başını koydu ve şöyle dedi: 'Dikkat edin, namazımızı kaçırmayalım.1'

Ama İlk uyanan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem oldu. Güneş doğmuş, ışığı sırtına vurmuştu.

Telaşla kalktık. Şöyle buyurdu: 'Haydi bi­nin!' Bindik, yola koyulduk. Güneş iyice yük­selince, indi ve konakladı. Benden içinde bi­raz su bulunan matarayı istedi. O su ile hafif bir abdest aldı, içinde yine biraz su kaldı. Sonra: 'Mataranı bizim için yitirme, muhafa­za et! Az sonra onun hakkında bir haber çıka­caktır' buyurdu.

(Râvi) Sonra Bilâl'ın ezanını, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in fecir ve sabah namazını kılışını anlattı. Sonra hayvana bindi ve şöyle buyurdu: 'Cemaatin ne yaptıklarını zannedersiniz?' Cemaat, peygamberlerini kaybederek sabahladılar. Bunun üzerine Ebû Bekr ile Ömer şöyle dediler: 'Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem arkanızdadir, sizi bı­rakıp başka yere gitmez.' Diğer insanlar ise: 'Bilakis sizin önünüzdedir' dediler. Eğer on­lar Ebû Bekr ile Ömer'i dinleselerdi, doğruyu bulacaklardı. O (râvi) dedi ki: Nihayet güneş iyice yükselip her şey ısınınca, insanların ya­nma vardık. Onlar şöyle demeye başladılar: 'Ey Allah'ın Resulü! Susuzluktan nerdeyse öleceğiz.' Şöyle buyurdu: 'Artık bugün zah­met çekmiyeceksiniz, ölmeyeceksiniz.' Sonra dedi ki: 'Haydi maşrapamı verin!' Matarayı da istedi. Kendisi mataradan dökmeye, Ebû Katâde de suyu halka dağıtıp içirmeye koyul­dular. İnsanlar matarada su görünce basma üşüşmüşlerdi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Acele etmeyin! Hepiniz içecek, doyacaksınız. İçmedik hiçbir fert kal-

mayacaktır." Onlar da öyle yaptılar. O dökü­yordu, ben halka içiriyordum. Nihayet içme­dik ikimizden başka hiç kimse kalmadı. Son­ra dönüp bana:

'Haydi iç!' dedi. 'Ey Allah'ın Resulü! Sen içinceye dek ben içmem' dedim.

'Şüphesiz su dağıtan en son içer' buyurdu. Sonra ben de içtim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de içti. Ondan sonra insanlar suya doymuş olarak geldiler."

Müslim, daha uzun bir metinle.

8489- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'i gördüm. İkindi namazının vakti girmiş­ti. Cemaat su aradı, bulamadı. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e bir abdest suyu ge­tirildi. Mübarek elini kabın içine koyup: 'Haydi gelin bundan abdest alın!' buyurdu. Parmaklarının altından suyun fışkırip aktığını gördüm. Cemaat abdest aldı, abdestini alama­dık hiç kimse kalmadı."

8490- Onun rivayeüerindendir:

"Su istedi kendisine kenarları kısa genişçe bir kap getirildi. Halk ondan abdest almaya başladı. Sayılanın altmış ile seksen arasında tahmin ettim."

8491- Onun rivayetlerindendir: "Namaz vakti geldi, evi yakın olanlar ev­lerine gitti. Geride (abdesti olmayan) bir grup kaldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e taştan bir tekne getirildi. İçinde su var­dı, fakat elini yayacak kadar geniş değildi. İn­sanların tümü ondan abdest aldılar. Dedik ki; 'O gün kaç kişi idiniz?'

(Enes) 'Seksen hatta biraz da fazla idik' dedi."

8492- Onun rivayetlerindendir:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Zevrâ'dayken kendisine bir çanak getirildi. Bilâhare elini çanağın içine koydu, ellerinden su fışkırıp akmaya başladı. Cemaat rahatça

ondan abdest aldılar. Katâde (Enes'e) dedi ki: '(Bu sudan abdest alanlar) kaç kişi idiniz?' Cevap verdi:

'Üçyüz ya da üçyüz kişiden biraz fazla

İdik'."

|Ebû Dâvud hariç, altı hadis imamı.]

8493- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hudeybiye günü insanlar susamıştı. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e deriden bir su kabı getirildi. Ondan abdest aldı. İnsan­lar yanına sokulunca, onlara sordu:

'Neyiniz var?'

'Ey Allah'ın Resulü! Bu tulumdan başka abdest alacak ve içecek suyumuz yoktur' de­diler. Bunun üzerine mübarek elini derhal ka­bın üzerine koydu; parmaklarının arasından pınarlar gibi su fışkınp akmaya başladı. Bol bol su içtik, abdestlerimizi aldık."'

Câbir'e dedim ki: '(O gün) kaç kişi idi­niz?'

'O gün 115 kişi idik, fakat yüzbin kişi ol­saydık dahi o su bize yeterdi' dedi."

[Buhârîİie Müslim.]

8494- el-Berâ radiyallahu anh'dan: Dedi ki: "Siz Mekke'nin fethini fetih ola­rak kabul ediyorsunuz. Mekke'nin fethi, sa­dece bir fetihtir. Biz ise esas fethi Hudeybiye günündeki Beyalu'r-Rıdvan'ı sayıyoruz.

Biz o gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber tam 1400 kişi idik. Hudey­biye bir kuyu(nun adı)dır. Ondan su çektik; içinde bir damla su kalmadı. Bunu Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem duydu. Gelip kenarında oturdu. Su istedi, bir kap su getiril­di. Ağzını çalkaladı (ve kuyuya püskürttü). Dua edip sonra içine döktü. Çok uzaklaşma­dan kuyuyu biraz kendi haline bıraktık. Son­ra biz ondan istediğimiz kadar su aldık. Bİz ve hayvanlarımız da suya doyup kandılar."

[Buhârî.]

8495- Muâz radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebûk'ta bir pınarın başına geldi. Pınarda az bir su kalmıştı. Herkes ellerini pınara daldır­dı, biraz içinde su birikti. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem içinden su alıp ellerini ve yüzünü yıkadı, akan sulan tekrar pınara dök­tü. Derken pınarda öylesine su birikti ki her­kes rahatça içti ve kandı. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Ey Muâz! Yaşarsan buradaki suyun bahçeler dolduracağını görürsün'." fMâlik daha uzun bir metinle.j

8496- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Biz mucizeleri bereket sayardık, siz ise

onları tahvîf (korkutma vesilesi) sayıyorsu­nuz. Bir yolculukta Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Su azalmıştı. 'Bana biraz su getirin!' dedi. İçinde az bir su bulunan bir kap getirdiler. Elini kaba sokup şöyle dedi: 'Haydi mübarek suya gelin! Bere­ket Allah'tan.' Suyun parmaklarından fışkırdı­ğını gördüm. Ayrıca yemek yenirken teşbihi

duyulurdu." [Buhârî, Tirmizî ve Nesâî.]

8497- Ebû Recâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'dan bir adamın bahçesine girdi ve ona şöyle dedi:

'Senin bu bahçeni suya boğarsam bana ne vereceksin?'

'Ben sadece onu sulamak istiyorum, fakat yapamıyorum' diye cevap verdi.

'Bana hurmalarından benim seçip beğen­diğim yüz hurma verir misin?'

'Olur.'

'Deri kovayı aldı. Çok geçmeden orasını suya boğdu. Hatta adam dedi ki: 'Nerdeyse bahçemi su alıp götürecekti.' Sonra yüz tane hurmayı seçip aldı. Kendisi ve ashabı yeyip doydular. Sonra aldığı gibi o yüz hurmayı ge­ri verdi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8498- Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

"Bir gazve münasebetiyle Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem ile yola çıktık. O ka­dar yorulmuş ve acıkmıştık ki, nerdeyse binek develerimizi kesmeyi aklımızdan geçirdik.

Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize yanımızda yiyecek namına ne varsa toplamamızı emretti. Yere (deriden ya­pılmış) bir yaygı serdi. Yaygının üzerinde kavmin azığı birikti. Toplanan miktarı tahmin etmek için ayakuçlarımın üzerine dikilip boy­numu öne doğru uzatıverdim, ne kadar oldu­ğunu tahmin etmeye çalıştım, keçi ağılı kadar olduğunu tahmin etlim. Biz o gün bindortyüz kişi idik. Yedik hepimiz doyduk. Kalanı da dağarcıklarımıza doldurduk. Sonra Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Su var mıdır?'

Hemen bir adam bir matara getirdi, için­den bir damla suyu bir maşrapaya boşalttı. Hepimiz rahatça ondan abdestimizi aldık."

8499- Ebû Hureyre ya da Ebû Saîd'deıı (Bu tereddüt râvi el-A'meş'ten kaynaklanmıştır)

"Tebûk gazvesinde insanlar çok aç kaldı; hatta dediler ki: 'Ey Allah'ın Resulü! İzin ver­sen de develerimizi kesip yesek ve yağlarını kullansak.'

'Öyle yapın/' buyurdu. Derken Ömer ge­lip şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Eğer bunu yaparsak binecek develerimiz azalır, en iyisi mi sen, herkese yanındakini getirmesini emret, sonra getirilen şeylerin çoğalıp bereketlenmesi İçin Allah'a dua et!'

'Olur' dedi. Sonra yere bir deri yaygı ser­di. Sonra herkesin azıklarından artan şeyleri getirmelerini emretti. Kimi bir avuç mısır, ki­mi bir avuç hurma, kimi de bir avuç kırık ek­mek getirdi. Bunlar deri yaygı üzerinde bir araya getirildi. Toplananlar çok bir şey değil­di. Lâkin Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bereketlenmesi için dua etti, sonra Şöyle buyurdu:

'Haydi gelin, alın!' Herkes gelip aldılar ve kaplarını doldurdular. Doyuncaya kadar yedi­ler. Gene de bitmedi, arttı. Bunun üzerine Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Allah'tan başka tanrı olmadığına, benim de Allah Resulü olduğuma şehadet ederim. Kim bunu cânu gönülden tam inana­rak, şüphe etmiyerek söylerse, cennetle ara­sında hiçbir perde kalmaz ."

8500- Diğer rivayet:

"Buğdayı olan buğday, hurması olan hur­ma, çekirdeği olan çekirdek getirdi.

Dedim ki: 'Çekirdeği ne yapıyorlardı?' Şöyle dedi: 'Onu emiyor, üzerine de su içi­yorlardı'." [Müslim]

8501- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hendek kazıldığı zaman, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'de bir açlık hissettim. Hemen hanımıma gelip dedim ki: 'Sende yi­yecek bir şey var mıdır? Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in yüzünden aç olduğunu anladım.' Hemen bir dağarcık arpa çıkardı. Bizim evcilleşmiş bir kuzumuz vardı, onu da kesti. Arpayı öğüttü. Ben işimi bitirinceye ka­dar o da bitirdi. Koyunu onun çömleğinde parçaladım.  Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma döndüm. Bana ha­nımım tenbih etti: 'Sakın beni Allah Resulüne ve arkadaşlarına rezil etme!'

Gelip ona gizlice durumu anlattım. De­dim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Sen ve yanındaki birkaç kişi bize gelin! Size bir hayvancağız kestim ve un öğütüp ekmek yaptım, buyurun yiyin!' Bunu duyan Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle haykırdı: 'Ey Hendek ehli! Câbir bir yemek yapmış, buyurun gidip yiyelim.' Sonra bana dönerek şunu tenbih etti: 'Ben gelinceye kadar ne tencerenizi ateşten indirin ve ne de hamurundan ekmek yapın!'

(Eve) geldim. İnsanlardan önce Resûlul-lah sallallahu aleyhi ve sellem geldi. Hanımı­ma varıp, durumu anlattım.

(Hanımım) bana: 'Alacağın olsun' dedi. Ben de: 'Senin söylediğim yaptım' dedim.

Hemen hamurumuzu çıkarttı. Üzerine ha­fifçe tüküriip çoğalmasını Allah'tan niyaz et­ti. Soma tencereye de aynisini yaptı bereket­lenmesi için Allah'a dua etti. 'Haydi ekmek pişirebilen bir kadın çağır, seninle beraber ekmeğini pişirsin. Tencereden kepçeyle al, ateşten de indirme!' dedi. Onlar tam bin kişi idiler. Allah'a yemin olsun ki bu adamların hepsi yediler İçtiler, ne ekmeğimizden ve ne de tenceredeki yemeğimizden bir şey eksildi, sanki onlardan hiçbir şey yememiş gibiydiler.

[Buhârî ve Müslim.]

8502- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ebû Talha, Ümmü Süleym'e dedi ki:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sesinin zayıf çıktığım duydum. Aç olduğunu anladım. Yanında ona ikram edebileceğimiz bir şey var mı?"

"Evet" dedi. Sonra arpa ekmeklerini çı­kardı. Sonra yazmasını çıkardı, bir kısmı ile ekmekleri sardı, sonra o bohçayı elimin altına gizledi örtünün bir kısmını da benim üslüme dürüp sarmaladı. 'Haydi şimdi git!' deyip, be­ni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdi. Gittim, onun birtakım insanlarla beraber mescidde oturduğunu gördüm. Başla­rı ucunda durdum. Bunun üzerine şöyle bu­yurdu:

'Senİ Ebû Talha mı gönderdi?'

'Evet' dedim.

'Yemek mi getirdin?'

'Evet' dedim. Yanındakilere: 'Haydi kal­kın!' dedi. Kalktılar, yürüdüler; ben de önle­rinden yürüdüm. Nihayet Ebû Talha'ya varıp durumu bildirdim.

(Babam) şöyle dedi: 'Ey Ümmü Süleym! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi, kendilerine yedirecek bir şeyimiz yoktur.' Ümmü Süleym:

'Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilirler' dedi. Ebû Talha kalkıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma gitti. Sonra Ebû Talha ile birlikte Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem gelip beraberce eve girdiler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Ey Ümmü Süleym ne'n varsa getir, bakalım!' dedi.

Ümmü Süleym o ekmeği getirdi. Parça­lanmasını emretti. Üzerine Ümmü Süleym yağ tulumundan iyice yağ sıktı. Sonra onları bulayıp katık yaptı. Sonra Allah Resulü, Al­lah'ın dilediği sözlerle bir duada bulundu ve sonra şöyle buyurdu: 'Haydi on kişiye izin ver, içeriye girsinler!' İzin verdi girdiler, yedi­ler, doydular. Çıkıp gittiler.

'Haydi bir on kişiye daha izin ver!' buyur­du. On kişiyi de içeriye aldı, yediler, doydular ve çıktılar. 'Haydi on kişiyi daha içeriye al!' buyurdu.

Hülasa bütün cemaat yediler, doydular ve çıkıp gittiler. Cemaat yetmiş ya da seksen ki­şiden ibaretti."

8503- Dİğer rivayet:

"Ebû Talha, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i mescidde yere yaslanmış kala sır­tüstü, kâh yüzüstü döner bir haldeyken gördü. Aç olduğunu sandı." Yukardaki hadisi nakletti.

Ayrıca onda şöyle geçer: "Sonra Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Talha, Ümmü Süleym ve Enes yediler. Gene de bir şey arttı. O yemekten komşularımıza da ver­diler." [Buhârî, Müslim, Muvattâ veTirmizî]

8504- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan

Allah'(a yemin ederim) ki açlıktan dolayı kar­nımı yere dayardım, bazen de açlıktan kamı­ma (taş) bağlayacak duruma gelirdim.

Bir gün (Allah Resulü ve ashabının mes-cidden çıkıp) evlerine gittikleri yolun üstünde oturdum.

Ebû Bekı- geçti, sırf benimle ilgilensin ve çağırsın diye Allah'm Kitabından bir âyeli sordum. Geçip gitti, ümit ettiğim daveti yap-

madı. Ömer geçti. Ona da benimle ilgilenip beni evine götürsün diye Allah'ın Kitabından bir âyet sordum. O da geçip gitti, ümit ettiğim daveti yapmadı. Sonra Ebû'l-Kâsım geçti, be­ni (üzerimdeki halsizliği) görünce gülümsedi. Yüzümdekini de, içimdekini de anladı. Sonra şöyle seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey Allah'm Resulü! (Emret!)'

'Hadi katıl bana, ardımdan gel!' dedi; ar­dından gittim. (Evinden) içeriye girdi, izin is­tedim, beni de içeriye aldı. Bir maşrapa da süt buldu ve sordu:

'Nereden geldi bu süt?'

Evdekiler:

'Sana falan adam, ya da falan kadm hedi­ye etti.' diye cevap verdiler.

Yine seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey Allah'ın Resulü (emret)!'

'Haydi git bana Suffe ehlini çağır!' dedi. Suffe ehli İslâm'ın misafirleri idi. Onların ne hanımları vardı, ne mallan, ne de kimseye bir şey istemek için giderlerdi. Sadaka ve zekât malı geldiği zaman, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisi el sürmeden onlara gönderirdi. Hediye geldiği zaman, ondan ken­disi de yerdi, Suffe ehlini de ortak yapardı.

Onun bu teklifi (ziyafet dâveü) pek hoşu­ma gitmedi, içimden dedim ki: 'Suffe ehli içinde şu bir bardak süt nedir ki! Bu sütü içip güçlenmem benim için daha elverişlidir ve ben buna da hak sahibiyim. Gelirlerse onlara dağıtmamı bana emreder, sonra bana bir şey kalmaz.1 Ama Allah'a ve Resulüne itaat et­mekten başka çarem yoktur. Suffe ehline gi­dip davet ettim; geldiler, izin alıp içeriye gir­diler. Evde yerlerini aldılar. Şöyle buyurdu:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur, ey Allah'ın Resulü (emret)!'

'Haydi al, sütü dağıt!' buyurdu. Ben de bir bir dağıtmağa başladım, birine veriyordum, içip kadehi bana geri veriyordu, ötekine veri­yordum o da içtikten sonra kadehi bana veri­yordu. Nihayet sıra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Hepsi doymuşlardı. Kadehi alıp eline koydu, sonra bana bakıp te­bessüm etti ve şöyle seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey Allah'ın Resulü (emret)!'

'Ben ve sen kaldık.'

'Ey Allah'ın Resulü, doğru söyledin!' de­dim.

'Haydi otur, sen de iç!' buyurdu.

Oturdum ve içtim.

'İç!' dedi, yine içtim, devamlı olarak 'İç!' diyordu ve ben de içiyordum.

Nihayet şöyle demekten kendimi alama­dım: 'Seni hak ile gönderene yemin ederim ki artık içecek yerim kalmadı.'

'Haydi bana da ver! Bana da içir!' deyin­ce, hemen kadehi eline verdim, Allah'a ham-dederek artanı da kendisi içti."

[Buhârî ve Tirmizî]

8505- Abdurrahman bin Ebû Bekr radiyal-lahu anh'dan:

"Yüzotuz kişilik bir topluluk Peygamber sallallahu aleyhi ve seüem ile beraberdik.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu: 'Sizden yanında yiyecek bulunan var mıdır?'

Bir adamın yanında bir sa' buğday veya benzeri bir şey vardı. Hemen onu öğütüp ha­mur yaptı. Sonra saçları dağılmış ve önünde bir sürü koyunla uzun boylu (müşrik) bir adam geldi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Bunlar satılık mı, yoksa hediye midir?'

'Satılık' dedi. Ondan hemen bir koyun sa­lın aldı. Kesildi ve ciğerleri kavruldu. Allah'a yemin ederim ki, o 130 kişiden hiçbiri hariç olmaksızın hepsi de ondan yemiştir. Orada bulunanların hepsine verdi, bulunmayanlara da ondan sakladı. O etten iki büyük tabak ye­mek çıktı. Yediler, doydular. İki tabak da arttı ki, onları da develerimize yükledik."

|Buhârî ile Müslim.)

8506- Semure radiyallahu anh'dan: "Sabahtan akşama kadar dönüşümlü ola­rak bir tabaktan yedik. Öyle ki her on kişi kalktığında on kişi daha tabağın etrafına otu­rup yiyorlardı. Dedik ki: 'Bu neden bitmiyor ve durmadan artıyor?'

'Neden hayret ediyorsunuz?' buyurdu ve eliyle göğü gösterip 'işte oradan geliyor (bi­ter mi bu hiç)' dedi." |Tirmizî.|

8507- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam gelip yiyecek istedi. Ona yarım va­şak arpa verdi. Adam ondan karısı ile beraber yedi, misafirlerine de yedirdi. Ne zaman ki tarttı, bitiverdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip durumu bildirince şöyle bu-yurdu:'£ğer sen onu tartmasaydın, onu yiye yiye bitiremezdiniz ve size (daha çok) kalır­dı' ." [Miislim|

8508- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir tulumun içinde yağ verirdi, tulu­mu evine boş getirirdi. Az sonra çocukları ge­lip ondan yemek istediği zaman o tuluma baş­vururdu ve onda (yiyecek) bir şey bulurdu. Ne zaman ki tulumu sıktı, o zaman bitti ve bir şey kalmadı. Gelip durumu Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e bildirince, şöyle bu­yurdu: 'Sen onu sıktın mı?'

'Evet.'

'Eğer sen onu sıkmasaydın, devamlı ola­rak içinde bir sey bulunacaktı ve onun bitme­si sözkonusu olmayacaktı''."

|İkisi de Müslim'e ait. |

8509- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

bir gün birkaç hurma getirdim. Dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Bunlara bereketlen­mesi için dua buyur!' Onları sıktı ve bereket­lenmeleri için dua etti. Sonra şöyle buyurdu: 'Al bunları çıkınına -veya bu çıkına- koy! Ne zaman ondan bir sey almak istersen, elini sok, karıştırmadan al ve ye!'

Dediğini yaptım. Allah yolunda, o hurma­dan şu kadar şu kadar vesak taşıdım. Ondan yiyorduk, yediriyorduk, Osman öldürülünce-ye dek o, devamlı betimdeydi. Sonra kesildi."

|Tirmizî.|

8510- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bir oturuşla bir deve yavrusunu yiyen, büyük kaplarla su içen Abdülmuttalipoğullarını top­ladı. Onlara bir müd miktarı yemek yaptı. Ye­diler, doydular, hiç el değmemiş gibi geride yemekleri arttı. Sonra maşrapa getirtti, su da içtiler, doydular geride sanki hiç içilmemiş gi­bi su arttı kaldı. Şöyle buyurdu:

'Ey Abdülmuttalipoğuları! Ben size özel, diğer insanlara ise genel olarak gönderildim. Bu mucizeden göreceğinizi gördünüz. Benim kardeşim ve dostum olmak üzere hanginiz ba­na biat edeceksiniz?'

Kimse ona kalkmadı. Kavmin en küçüğü olan ben kalktım. Sözünü üç kere tekrarladı, üçünde de ben kalktım. Her seferinde bana: 'Otur!' diyordu.

Nihayet üçüncü kez olunca, elini elime verdi ve benim biatimi kabul buyurdu."

|Ahmed.|

8511- Ebû Râfi' radiyallahu anh'dan: "O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir koyun kızartıp getirdi. Ona şöyle buyurdu:

'Ey Ebû Râfi! Bana budunu ver!' Ona bu­dunu verdim. Dedi ki: 'Ey Ebû Râfi! Bana bu­tunu ver!' Verdim, yine buyurdu ki: 'Ey Ebû Râfi'! Bana but ver!' Verdim.

Sonra buyurdu ki: 'Ey Ebû Râfi'! Bana but ver!' Bu defa şöyle dedim:

"Ey Allah'ın Resulü! Koyunun sadece iki butu vardır.' Sonra buyurdu ki: 'İtiraz etmeyip sükût etseydin, ondan bana, dua ettiğim süre­ce (devamlı) but verirdin.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, buttan hoşlanırdı.

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

8512- Seleme es-Sekûnî radiyallahu anh'­dan:

Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yarımdayken biri şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Gökten hiç yemek getirildi mi?"

"Evet."

"Ondan hiçbir şey arttı mı?"

"Evet."

"Peki ne oldu?"

"Tekrar göğe kaldırıldı."

|Darimî, leyyin bir senedle uzun bir melinle.|

 

 

PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN DUASININ KABUL EDİLMESİ VE DÜŞMANIN ONDAN ELİNİ ÇEKMESİ

8513- Enes radiyallahu anh'dan: "Hıristiyan bir adam vardı. Müslüman ol­muştu. Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini oku­yup ezberlemişti. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gelen vahiyleri yazardı. Sonra tekrar hıristiyan oldu ve şöyle demeye başladı: 'Muhammed bir şey bilmiyor. Ancak ben ona ne yazdımsa onları biliyor.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu: 'Allahını! Onu bir ibret

kıl!' Hemen Allah onu öldürdü. Onu defnetti­ler, sabah olunca toprağın onu dışarıya atıp fırlattığını gördüler.

Hıristiyanlar:

'Bunu yapsa yapsa, Muhammed ve arka­daşları yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için, bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktı­lar' dediler. Daha derin kazıp toprağın derini­ne gömdüler. Sabah olunca yer tekrar onu dı­şarıya fırlatıp attı. Yine: 'Bunu Muhammed ve arkadaşları yapmıştır. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsün­den kefenini soyup, onu kabrin dışına bıraktı­lar' dediler. Eskisinden daha derin kazıp tek­rar gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu tek­rar dışarıya fırlatıp attı. Yine aynı şeyi söyle­diler, daha da derin kazıp gömdüler. Üçüncü kez yine dışarıya fırlatınca, bunun insan işi olmadığının farkına vardılar. Nihayet onu iki taş arasına koyup üzerine de kocaman bir taş koydular." |Buhârî ile Müslim.l

8514- Câbir radiyallahu anh'dan: "Onun babası öldü ve bir yahudiye olan otuz vasaklık borç bıraktı. (Câbir) Yahudiden mühlet istediyse de yahudi bu teklifi kabul et­medi. Bunun üzerine Câbir şefaat etmesi (ara­buluculuk) için Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem ile konuştu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem ya­hudiye gidip konuştu, alacağına mukabil hur­malığın meyvesini almasını söyledi. Yahudi yine kabul etmedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem hurmalığa girdi ve içinde yürüdü. Sonra Câbir'e: 'Haydi çalış da onun borcunu ver!' dedi. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve seliem döndükten sonra onun için mahsul topladı ve ona (Yahudiye) otuz vesakını verdi. Geriye onyedi vesak da arttı. Câbir olan biteni haber vermek için Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Fakat onu ikindi namazını kılarken buldu. Namazı bitince, ona onyedi vesak arttığını söyledi. O da:  'Haydi git bunu Ömer'e bildir!' dedi.

Ömer'e gidip bildirince, Ömer ona: 'Zaten onun bereketli olması için, Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve seliem içinde yürüdüğü za­man ben bunu anlamıştım' dedi."

8515- Diğer rivayet:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seliem ona (Câbir'e) dedi ki:

'Onu (hurmayı) toplayıp çardağa koydu­ğun zaman bana bildir!' Toplayıp çardağa koyduğum zaman ona bildirdim. Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem Ebû Bekr ve Ömer ile birlikte geldi. Yanına oturup bereketlen­mesi için dua buyurdu. Sonra: 'Haydi alacak­lılarını çağır ve bundan onlara babanın bı­raktığı borçları öde!' Babamdan alacaklı kim varsa hepsini çağırdım ve borçlarını ödedim de yine yedisi (kaliteli) acve hurması allı ve­ya yedisi diğerlerinden olmak üzere onüç ve­sak arttı."

8516- Diğer rivayet:

"Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Babam Uhud günü şehit düştü, geriye çok borç bırak­tı. Alacaklıların seni görmesini istiyorum.' Şöyle buyurdu: 'Haydi git, her çeşit hurmayı, ayrı ayrı yerlerde harman yap!' Dediğini yap­tım. Onu çağırdım. Onu görünce (alacaklılar) o anda başıma üşüştüler. (Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve seliem) onların ne yaptıklarını görünce, harmanların en büyüğünün çevresin­de üç kere döndü. Sonra yanına oturdu. Son­ra: 'Haydi arkadaşlarını (alacaklıları) çağır!' dedi. Geldiler; onlara tartıp vermeye başladı. Nihayet Allah, babamın borçlarını ödememi nasip etti. Allah'ın babamın borçlarını öde­memi nasip etsin ve kız kardeşlerime hurma-sız olarak dönmeye razıydım. Allah tüm har­manlara bolluk ve bereket vermişti. Hatta Re­sulü sallallahu aleyhi ve seliem'in yanına oturduğu harmana baktım; sanki ondan tek hurma bile eksilmemişti."

[Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

8517- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Annem müşrik bir kadındı. Onu (müte­madiyen) İslâm'a davet ederdim. Bir gün yi­ne İslâm'a davet ettiğimde, annem Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem hakkında hoş­lanmadığım çirkin sözler söyledi.

Hemen ağlayarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vardım ve dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Annemi İslâm'a davet edi­yordum. O da bir türlü kabul etmiyordu. Bu­gün onu yine davet edince, senin hakkında ileri geri konuştu ve beni çok üzdü. Hidayete ermesi için, ne olur Ebû Hureyre'nin annesi için Allah'a dua et!' Bunun üzerine Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem: 'Allahtın! Ebû Hureyre'nin annesini hidayete erdir!' di­ye dua etti. Ben de onun yanından sevinerek ayrıldım.

Eve varınca kapıya yaklaştım. Kapalı idi. Annem ayak seslerimi duydu ve bana içerden:

'Yavaş ol ey Ebû Hureyre! Şimdi geliyo­rum' dedi. Tam o anda su şırıltısını duydum. Annem yıkanmıştı* Giyindi, aceleden başör­tüsünü başına almadan gelip kapıyı açtı. Son­ra şöyle dedi:

'Ey Ebû Hureyre! Allah'tan başka hiçbir tanrının olmadığına Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim' de­di. Hemen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sevinerek döndüm. Sevincimden ağ­lamaya başladım ve dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü, müjde! Allah senin duanı kabul edip annemi hidayete erdirdi.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Allah'a hamdetti ve güzel şeyler söyledi. Sonra dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua et de be­ni ve annemi mü'mİn kullarına, onları da bize sevdirsin.' Şöyle dua etti: 'Allahım! Şu kulca-ğızını ve annesini mü'min kullarına sevdir, onları da bunlara sevdir!'

Ondan sonra beni işiten ve gören hiçbir mü'min yaratılmadı ki beni sevmiş olmasın."

(Müslim]

8518- es-Sâib bin Yezîd radiyallahu anh'­dan:

"Teyzem beni (küçükken) Resûlullah sal-

8520- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Biz Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem ile çarşıdayken bir kadın şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Kocam bana yaklaş­mıyor, benimle onun arasını ayır (boşa)!' Ko­cası uğradı; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu çağırıp durumu bildirdi. Bunun üzerine şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Sana ikram edene yemin ederim ki ben onunla da­ha dün gece beraber oldum.' Bunun üzerine kadın ağlayıp şöyle dedi:

'Yalan söylüyor, sen bizi birbirimizden ayır! Çünkü Allah'ın yaratıkları içinde en çok nefret ettiğim adam budur.' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gü­lümsedi ve başlarını tutup birbirlerine yaklaş­tırdı ve şöyle dua etti: 'Allahım! Bunları bir­birine yaklaştır, birbirlerini sevsinler.' Çok geçmeden kadın yine geldi ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Seni hak ile gönderene ye­min ederim ki şimdi onun kadar hiç kimseyi sevmiyorum'." |Ebû Ya'lâ.j

8521- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Ebû Cehl dedi ki: "Muhammed aranızda

hiç secdeye kapanmıyor mu?"

"Evet" dediler.

"Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, eğer onu secde yaparken görürsem boynuna basıp çiğneyeceğim. Yüzünü toprağa sürteceğim."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem na­maz kılarken boynuna basmak İçin geldi, fakat birden gerisin geri dönüp elleriyle kendini ko­ruyarak geri çekilip gitti. Kendisine soruldu:

"Ne'n var, neden böyle yaptın?"

"Onunla aramızda ateşten bir hendek gö­ründü. Birtakım kanatlı mahlûklar gördüm" dedi. Müteakiben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

"Eğer o bana yaklaşsaydı, melekler onu paramparça yapacaklardı." (Râvi Ebû Ha­zım dedi ki:) Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste mi yoksa kendisine ulaşan başka bir hadiste mi yer aldı bilmiyoruz, Allah hemen şu âyeti indirdi:

"Hayır, insan zengin oldu diye azar ... ona boyun eğme, Allah'a secde et ve yalnızca ona yaklaş" (Alak, 6-19).

8522- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile

Necid'e doğru bir harbe çıktık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çok ağaçlı bir va­dide, biz öğlen istirahatindeyken bize yetişti, Bir ağacın altında konakladı. Kılıcını da çı­kartıp o ağacın bir dalına astı. İnsanlar da göl­gelenmek üzere, her biri bir ağacın altına git­ti. Gerisini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle anlattı:

'Ben uyuyorken bir adam geldi, (ağaçta asılı) kılıcımı aldı, derken uyandım, kılıcım onun elinde parlıyordu, şöyle dedi: 'Şimdi se­ni elimden kim kurtaracak?'

'Allah' dedim. Kılıç elinden düştü, işte bu vak'anın kahramanı şu oturan adamdır.'

Evet o (adam) kavminin meliki idî. (Allah Resulü) onu affetmiş, ona bir ceza vermemiş­ti. Adam affedildikten sonra şöyle diyerek ay­rılıp gitti:

'Bir daha sana düşman olan bir kavmin içinde asla yer almam'." [Buhârîve Müslim.]

8523- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beyt'e (Kâ'be'ye) girdim, baktım ki şey­tan kapının arkasında duruyor.- Hemen boğa­zına yapıştım, dilinin soğukluğunu (elimde) hissedinceye kadar öyle tuttum. Salih bir ku­lun (Süleyman Aleyhisselamın) duası olma­saydı, o (şeytan) orada bağlı kalacaktı da, in­sanlar sabahleyin onu o haliyle seyredecek­lerdi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta]

 

 

KİTAB EHLİNİN KENDİSİNE SORDU­ĞU SORULARDA VE ALDIĞI CEVAP­LARDA ONU TASDİK ETTİKLERİ MESELELERDEN (BAZILARI)

8524- Sevbân radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında duruyordum. Yahudi alimlerinden bi­ri gelip şöyle dedi: 'Esselâmu aleyke yâ Mu-hammed!'

Onu öyle bir ittim ki, az kaldı yere düşe­cekti ve bana şöyle dedi:

'Beni neden ittin?'

'Neden 'Ey Allah'ın Resulü' demiyor-sun!' dedim. Şu cevabı verdi:

'Biz onu ailesinin kendisine verdiği isimle çağırıyoruz.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: 'Gerçekten de ailemin bana koydu­ğu isim, Muhammed'dir.' Yahudi dedi ki:

'Sana soru sormak için geldim.'

'Anlatacağım şeyler sana fayda verir mi?'

'Kulaklarım ile dinlerim' dedi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem elindeki bir değnekle yere bazı çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu:

'Sor bakalım!' Yahudi sordu:

'Bu yer ve gökler değişip (Kıyamet koptu­ğu gün) insanlar nerede olacaktır?'

'Köprünün altında karanlıkta (olacaklar).'

'Peki köprüden en önce kim geçecek?'

'Muhacirlerin fakirleri.'

'Cennete girdikleri zaman hediyeleri ne olacak?'

"Balık ciğerinin artığı.'

'Onun arkasından yiyecekleri (ne olacak)?'

'Onlara Cennetin etrafında atlayan cen­net Öküzü kesilecek.'

'Ya (üstüne) içecekleri (ne olacak)?'

'Selsebil denilen kaynaktan içecekler.'

'Doğru söyledin, sana ancak bir peygam­berin ya da ancak bir iki adamın bilebileceği bir şey soracağım.'

'Anlatırsam sana yarayacak mı?'

'Kulaklarımla dinleyeceğim.'

'Sor bakalım'.'

'Çocuk nasıl meydana geliyor?'

'Erkeğin suyu beyazdır, kadımnki ise sarı­dır. Biraraya geldiklerinde erkeğin menisi ka-dınınkini geçerse Allah'ın izni ile erkek çocuk olur; kadının ki erkeğinkini geçer de fazla olursa Allah'ın izni ile dişi olur,"

'Doğru söyledin. Sen gerçekten bir pey­gambersin" dedi ve çekilip gitti.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'O, bana sorduğu zaman, (cevabı) bilmiyordum, Allah derhal onu bana bildirdi'." [Müslim]

8525- Safvân bin Assâl radiyallahu anh'daıı:

"Yahudilerden biri arkadaşına: 'Haydi şu peygambere gidelim' dedi. Öteki:

'Ona peygamber, deme! Eğer senin böyle söylediğini duyarsa onun dört gözü olur (açı­lır)' dedi ve beraberce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip ona dokuz apaçık âyet hakkında sordular, şöyle buyurdu:

'Allah'a hiçbir $ey ortak koşmayın, hırsızlık yapmayın, zina yapmayın, Allah'ın yasak kıldığı canı haksız yere öldürmeyin, suçsuz kişiye iftira atıp öldürmesi için devlet adamına şikayet etme­yin, büyü yapmayın, ribâ (faiz) yemeyin, namus­lu kadına iftira etmeyin, savaş günü (cepheden) kaçmayın, cumartesi günü size (Yahudilere) özel olan gündür, o günde taşkınlık etmeyin!'

Hemen onun elini ve ayağını öpüp şöyle dediler: 'Sen gerçekten bir peygambersin.'

'Öyleyse bana uymamanıza sebeb nedir?'

'(Hz.) Dâvud, Rabbine zümyetinden pey­gamberin eksilmemesi için dua etmiştir. Biz sana uyacak olursak yahudiler bizi Öldürürler, bu nedenle korkuyoruz'." (Tirmizî ve Nesâi]

8526- Enes radiyallahu anh'dan:

"Abdullah bin Selâm, Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in Medine'ye geldiğini duyunca, hemen O'na gelip şöyle dedi: 'Ben sana ancak bir peygamberin bilebileceği üç şey soracağım.'

'Kıyametin ilk alâmeti nedir?' Cennet eh­linin ilk yiyecek olduğu şey nedir? Çocuğun babasına benzemesinin sebebi nedir? Neden bazen dayılarına benzer?'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:

'Onların cevaplarını biraz önce bana Cibril bildirdi' Abdullah der ki:

'İşte meleklerden yahudilerin düşmanı odur (Cibril'dir).'

(Şöyle buyurdu:) 'Kıyametin ilk alâmeti, insanları doğudan batıya sürecek olan ateşin çıkmasıdır. Cennet ehlinin ilk yiyeceği balık ci­ğerinin artığıdır. Çocuğun anne veya babaya benzemesi ise; kişi karısıyla cinsi ilişki kurdu­ğunda, eğer menisi kadınınkini geçerse çocuk ona benzer. Kadını/iki geçerse kadına benzer."

Abdullah bin Selam: 'Şehadet ederim ki; sen gerçek peygambersin' ve ekledi:

'Ey Allah'ın Resulü! Yahudiler (insanı hay­rette bırakacak şekilde yalan söyleyen) asılsız iftiralarda bulunan bir millettir. Sen beni onlara sormadan, benim müslüman olduğumu duyar­larsa, senin nezdinde bana iftirada bulunurlar,'

Yahudiler geldiler, Abdullah bin Selâm eve girdi. (Allah'ın Resulü, Abdullah b. Se-lâm'ı gizledi) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Nezdinizde Abdullah bin Selâm nasıl bi­ridir (kimdir)?' Şöyle dediler:

'O, bizim en bilginimiz ve en bilginimi­zin oğludur; en hayırlımız ve en hayırlımızın oğludur.'

'Abdullah bin Selâm'ın müslüman oldu­ğunu duyarsanız ne yaparsınız?"

'Allah onu bundan korusun!' dediler. Bu­nun üzerine Abdullah onların yanma çıkıp .şöyle haykırdı: 'Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.' Bunun üzerine şöyle dediler: 'O bizini en kötümüzdür ve en kötümüzün oğ­ludur.' Hemen onun aleyhinde konuştular."

Diğer rivayette şu ek vardır: Abdullah b. Selam: "Ey Allah'ın Resulü! İşte benim de korktuğum buydu." dedi, |Buhârî.|

 

 

ÇEŞİTLİ MUCİZELERİ, ÖMRÜ VE ÇOCUKLARI HAKKINDA

8527- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yürüdük. Nihayet geniş bîr vadide ko­nakladık.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem def-i hacet İçin uzaklaştı. Ben de ardından elimde ibrik ile gittim. Bakındı kendini örte­cek bir şey bulamadı. Vadinin kenarında sade­ce iki ağaç gördü. Bunlardan birinin yanına vardı, dallarından bir dal tutarak: 'Allah'ın İz­ni ile bana boyun eğ!' dedi.

Ona hemen sahibine huysuzluk eden bur­nu gemli deve gibi boyun eğdi. Ötekine gitti de, ondan da bir dalı tuttu ve: 'Bana Allah' in izni ile boyun eğ.1' dedi. O da ötekisi gibi bo­yun eğdi. Onların aralarındaki mesafeyi yarı­layınca biraraya getirerek: 'Haydi Allah'ın iz­ni ile etrafımda bir araya gelin!' buyurdu ve bir araya gelerek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e siper oldular. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem benim yakınında oldu­ğumu hisseder de uzaklaşır korkusuyla ora­dan çıkarak koştum ve sonra oturup kendi kendime konuşmaya başladım. Bir an ken­dimden geçmiş ve dalgın bir vaziyette iken baktım Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem yanıma geliyor; ağaçlar da birbirlerinden ayrılıp her biri gövdesinin üzerine doğrulmuş. Onu gördüm, bir an için durdu. Başını sağa sola çevirdi -bunu naklederken ravi de başını sağa sola çevirdi- ve sonra bana doğru geldi ve dedi ki: 'Ey Câbir! Benim durduğum yeri gördün mü?'

'Evet ey Allah'ın Resulü!' dedim.

'Haydi o iki ağaca git, her birinden birer dal getir! Benim yerime gelip durunca, dallardan bir tanesini sağma, ötekini de soluna salıver!'

Kalkıp bir taş aldım, kırdım ve biledim. O iki ağaca gidip her birinden bir dal kestim. Sonra onları sürükleyerek Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in yerine gelip dur­dum, birini sağıma, diğerini de soluma doğru salıverdim. Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e yetişip: 'Emrini yerine ge­tirdim, ey Allah'ın Resulü! Bunu bana neden yaptırdın?' dedim. Şöyle buyurdu:

'İçindekilerin azap çekmekte olduğu iki kabrin yanından geçtim, bu dallar yaş kaldığı müddetçe azaplarının kaldırılmasını istedim ve onlara bu hususta .şefaat ettim' buyurdu.

Sonra askerlerin bulunduğu yere geldik. 'Abdest suyu var mıdır? diye seslen!' emrini verdi.

'Abdest suyu yok mu!' diye üç defa ses­lendim. Sonra dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Kafilede bir damla su yoktur.' Ensâr'dan bir adam hurma dalından bir askı üzerinde bulunan eski bir tulumda Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem İçin su soğuturdu. 'Haydi fa­lan Ensârî'ye git, tulumunda su var mı bir bak!' dedi. Hemen ona gittim. Dibinde biraz­cık su buldum. Onu boşaltacak olsam tulu­mun kuru tarafı suyu çekecekti. Gelip Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e durumu bildirdim.

'Haydi git onu bana getir!' dedi. Gidip ge­tirdim. Mübarek eliyle onu alıp anlamadığım bir şeyler söyleyip onu güzelce bir sıktı, bana verdi sonra: 'Haydi git "büyük bir çanak!" diye seslen!' dedi. Ben de: 'Ey kafilenin ça­nak sahibi!' diye seslendim. Hemen onu geti­rip Önüne koydum. Onun da içine mübarek elini yayıp parmaklarının arasını açmak sure­tiyle bilahare elini çanağın dibine koydu. Sonra: 'Ey Câbir! Al da üzerime dök ve Bis­millah de!' buyurdu.

'Bismillah' diyerek dökmeğe başladım. Mübarek parmaklarından bir pınar misali su akmaya ve fışkırmaya başladı, büyük çanak

bir anda doluverdi. 'Ey Câbir! Şimdi suya ih­tiyacı olanlara seslen!' buyurdu. Hemen her­kes koşarak geldiler ve ondan kana kana su içtiler. Sonra 'İçmedik kimse kaldı mı?' diye seslendim, kalmadığını anlayınca, hemen el­lerini çanaktan kaldırdı ve hâlâ o çanak su ile dopdolu idi.

Sonra insanlar açlıktan ona şikayet ettiler. 'Allah yakında size yiyecek bir sey inşaallah ihsan edecektir" buyurdu. Yürüdük, nihayet deniz kenarına varınca deniz dalgalandı ve dı­şarıya büyük bir hayvan attı. Biz de bu hayva­nın yarısı üzerine ateş yakıp, onu pişirip afi­yetle yedik ve doyduk. (Câbir dedi ki:) Ben, fülan ve fülan -beş kişi saydı- onun göz ke­miğinden girdik, kimse bizi görmedi, kabur­galarından alarak çıktık ve kaburgalardan yaylar yaptık. Sonra en büyük kişiyi, en bü­yük deveyi ve en büyük deve semerini getirt­tik onun altından başım eğmeden rahatça ge­çiverdi." |Daha uzun bir metinle Müslim.|

8528- Dârimî:

(Câbir) Biraz önceki iki ağacın kıssasını nakletti ve şu ilaveyi yaptı:

"Sonra hayvanlarımıza binip yürüdük. Kucağında bir çocuk olan bir kadın Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e rastladı ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Şeytan bu çocuğu günde üç kez çarpıyor.' Hemen çocu­ğu elinden alıp semerle kendi arasına koydu ve şöyle dedi: 'Çekil ondan ey Allah'ın düş­manı! Çekil ondan ey Allah'ın düşmanı! Çekil ondan ey Allah'ın düşmanı! Ben Allah'ın Re­sulüyüm, -üç kere-.' Sonra çocuğu ona verdi. Bilahare seferden dönerken aynı kadın bera­berinde o çocuk ve iki koç olduğu halde önü­müze çıktı ve: 'Buna şeytan bir daha uğrama­dı. Hediyeni ne olur benden alıp kabul et!' di-

ye Resûlullah'a ricada bulundu. Bunun üzeri­ne Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yanındakilere: 'Bir koçu alın, ötekini ona ge­ri verin!' buyurdu.

8529- Sahabeden bir adamdan.

'(Hendek savaşında) Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem Hendek kazılmasını em­rettiği zaman, kazı sırasında büyük bir kaya çıkıverdi, kıramadılar. Bunun üzerine Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem hırkasını çıkardı, balyozu alıp: 'Ve temmet kelimâtü Rabbike sıdkan ve adlen lâ mübeddile li-keli-mâtihî ve huves-Semtul-Alîm' (= Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamam­lanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. İşiten de bilen de odur) âyetini (En'âm, 115) okudu ve kayaya vurmasıyla bir kıvılcım çıktı ve kayanın üçte biri kopup düş­tü. Selmân el-Fârisî de ayakta durmuş bakı­yordu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in darbesiyle bir kıvılcım meydana geldi. Sonra ikinci kez yine 'Ve-temmet kelimâtü Rabbike'yi okuyarak darbe indirdi. Diğer üç­te biri de kıvılcım çıkararak kopup düştü. Sel­mân el-Fârisî bunu da gördü. Yine aynı âyeti "Ve-temmet kelimâtü Rabbike'yi okuyarak üçüncü darbeyi indirdi, kalan üçüncü kısmı da parçaladı. Ondan sonra Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem hendekten çıkıp hır­kasını aldı ve oturdu.

Selmân dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Her vuruşunda bir kıvılcım çıkıyordu.

'Ey Selmân sen kıvılcımı gördün mü?'

'Hak ile seni gönderene yemin ederim ki evet.'

'Ben tasa ilk vuruşumda Kisrâ'nın şehir­leri ile civarındaki diğer bir çok şehir bana gösterildi ve bizzat gözlerimle gördüm.' Asha­bından orada bulunanlar şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua et de orayı bize fethetmeyi, zürriyetlerini, mallarını harap edip ganimetler elde etmemizi müyes­ser kılsın.' Bunun üzerine Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem onlara dua etti.

Sonra ikinci darbeyi vuruşunda, Kay-aer'in şehirleri ve diğer birçok şehirler bana gösterildi, onları gözlerimle gördüm' buyur­du. Orada bulunan sahabiler: 'Allah'a dua et de orayı fethetmeye, ülkelerini helak edip ço­cuklarını ve mallarını almamıza bizi muvaf­fak kılsın!' diye rica eltiler. O da onlara bunun için dua elti.

'Sonra üçüncü darbeyi indirdiğinde, Ha­beşistan ve etrafındaki ülke ve kasabalar ba­na gösterildi, bizzat gözlerimle onları gör­düm' buyurdu. Ondan sonra Allah Resulü sal-lallalıu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Habeşli-ler size ilismedikçe, siz de onlara dokunma­yın. Size ilismedikçe Türklere de ilişmeyin, sataşmayın!'" [Nesâî.l

8530- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Biz Allah Resulü saüallahu aleyhi ve sel-

lem ile Mina'da bulunurken aniden ay ikiye bölündü. Bir parçası dağın arkasına, diğer parçası da önüne düştü. Allah Resulü salialla-hu aleyhi ve sellem bize: 'Şahit olun, bakın.1' buyurdu." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

8531- Enes radiyallahu anh'dan: "Mekke ehli Peygamber sallallahu aleyhi ve seilem'den kendilerine bir mucize göstermesini istediler. O da onlara ayın ikiye bölünüşünü gösterdi." itkisi de Buhârî, Müslim ve Tirmizî'ye aittir.]

8532-   O (Tirmizî) ayrıca Cübeyr bin Mut'im radiyallahu anh'dan:

"Ay, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in zamanında bölünüp iki parça oldu. Kureyş dedi ki: 'Muhammed bize büyü yap­tı.' Kimileri de dedi ki: 'Bize büyü yaptı ise tüm insanlara büyü yapamaz ya?'

Rezîn şunu da ekledi:

"Ondan sonra uzaklardan gelen kafileleri karşıladılar ve sordular. Onlar da ayın gerçek­ten ikiye bölündüğünü bildirdiler. Fakat buna rağmen onlar yine yalanlamayı sürdürdüler."

8533-  Umeys kızı Esma radiyallahu an-hâ'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazını Sehbâ'da kıldırıp Ali'yi bir işe gönderdi. Dönünce Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in ikindi namazını kıldığını gördü.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem başını Ali'nin kucağına koyup uyudu. Güneş batıncaya dek onu kımıldatmadı. On­dan (uyandıktan) sonra Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem şöyle dua etti: 'Allahım! Kulun Ali kendini Peygamberi için hapsetti. Ne olur güneşi onun için geri çevir!' Esma de­di ki: 'Dağların ve yerin üzerinde görününce-ye dek güneş onun için tekrar doğdu. Bunun üzerine Ali, kalktı, abdest alıp ikindi namazı­nı eda etti. Ondan sonra güneş tekrar battı. Bu olay, Sehbâ'da cereyan etmiştir."

8534- Diğer rivayet:

Dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy indiği zaman, nerdeyse bayıla­cak gibi olurdu. Bir gün onun başı Ali'nin ku-cağırıdayken kendisine vahiy indi. Daha sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona:

'İkindiyi kıldın mı?' diye sordu. 'Hayır' dedi. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Allah'a dua etti de, güneşi geri çevirdi ve Ali namazını kıldı.

(Esma) dedi ki: Güneş'in battıktan sonra tekrar doğduğunu ve Ali ikindiyi kıhncaya dek (gökyüzünde) durduğunu gördüm.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8535- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in ailesinin bir hayvanı vardı. Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem dışarıya çıktığı zaman azar, yerinde duramazdı. Gider gelir durmadan oynar ve yaramazlık yapardı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (evde olup) onu farkettiğinde hemen yere çöküverir ve onu rahatsız etmemek için yerinden kıpırdamazdı."

|Ahmed, Ebü Ya'lâ, Bezzâr ve Taberâni, Mu'cemu'l-Evsat'ta.l

8536- İbn Abbâs radiyallahu aniı'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine vahiy geldikten sonra Mekke'de onüç yıl kaldı. Medine'de ise on sene kaldı ve 63 yaşındayken vefat etti."

8537- Diğer rivayet:

"Mekke'de onbeş yıl kaldı. (İlk) yedi yıl(dakendisine gelen vahiyden sadece) sesi işitiyor, ışığı görüyor fakat başka bir şey gör­müyordu. Kalan sekiz yıl ona vahiy gel(meye devam et)di durdu. Medine'de ise on sene kaldı. Altmışbeş yaşında öldü."

8538- Diğer rivayet:

"O, kırk yaşındayken kendisine vahiy gel­di. Onüç yıl Mekke'de kaldı. Ondan sonra ona Medine'ye hicret etmesi emredildi ve orada on yıl kaldı."

8539- Diğer rivayet:

Amr bin Dinar'dan: Urve'ye dedim ki:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de kaç yıl kaldı?.."

"On yıl" dedi. "Peki İbn Abbâs onun on küsur yıl kaldığını söylüyor" deyince, şöyle dedi: "O, bunu şairin şu sözünden çıkarmıştır:

"O, Kureyş içinde on küsur yıl kalmıştır."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.j

8540- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

altmışüç yaşındayken öldü. Ebû Beki' ve Ömer de altmışüç yaşlarında öldüler." | Müslim]

8541- Tirmizî, Cerîr'den:

"Muaviye hutbede: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem altmışüç yaşında vefat etti. Ebû Bekr ile Ömer de (aynı yaşta vefat ettiler). Ben de (şu anda) altmışüç yaşındayım' dedi."

8542- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kureyş kendi aralarında küfür ve azgın­lıkta azıttılar. Hatta biri dedi ki:

'Bizim takip ettiğimiz yol (atalarımızın dini) soyu kesik olan kişinin davet ettiğinden daha doğrudur.' Bunun üzerine Allah, 'İnnâ a'tayna ke' l-Kevser. Fe-salli li Rabbike ven-haf sûresini inzal buyurdu. Bundan sonra beş tane de erkek evladı oldu ki dördü Hati­ce'dendir. En büyük olanları Abdullah, Tâhir -kimine göre Tâhir, Abdullah'tır, ki bu du­rumda ki bu durumda Hatice'den üç çocuğu olmuştur- Tayyib ve Kasım. İbrahim ise, Mâ-riye'dendir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in dört kızı vardı. Onlardan Zeyneb, Ebû'l~Âs bin er-Rabî' ile evli idi. Rukayye ve Ümmü Gül­süm. Bunlar Ebû Leheb'in iki oğlu olan Utey-be ve Utbe ile evli İdiler. 'Tebbel yedâ' sûresi indiği zaman, Ebû Leheb oğullarına onlardan ayrılmalarını emretti. Ondan sonra Osman, ön­ce Rukayye ile evlendi ve onunla Habeşistan'a hicret etti. Orada Abdullah'ı doğurdu ve (Os­man) onunla künyelenirdi. O ölünce, ondan sonra Osman Ümmü Gülsüm ile evlendi.

Fâtıma ise Ali ile evlendi. Ondan Ali'ye Hasan, Hüseyn, Muhsin ve Zeynep dünyaya

geldi. Zeynep, Abdullah bin Ca'fer ile evlen­di. Bir de (Ali'nin) Ümmü Gülsüm adında bir kızi vardı ki A1İ, onu Ömer ile evlendirdi."

|Rezîn.|

8543- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Oğlum) ibrahim (henüz) memede (iken) öldü. Onun cennette iki süt annesi vardır ki emzirme işini onlar (iki yıla) tamamlıyorlar. Çünkü o benim oğlumdur." (Müslim]

8544-  İsmaîl bin Ebî Hâlid radiyallahu anh'dan:

İbn Ebî Evfâ'ya dedim ki:

"Peygamber saîlallahu aleyhi ve sellem'in oğlu İbrahim'i gördün mü?"

"Evet, küçükken öldü. Eğer Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra pey­gamber gelseydi oğlu yaşardı. Ne var ki on­dan sonra peygamber yoktur." |Buhârî.|

 

 

PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN ASHABININ ORTAK ÖZELLİKLERİ

8545- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanların en hayırlıları benim asrımda yasayanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra onlardan sonra gelenler." (İmrân dedi ki:) -İki asır mı, yoksa üç asır mı zikretti, bil­miyorum.- Onlardan sonra kendilerinden şa­hitlik istenmediği halde şahitlikte bulunan, hı­yanet eden ve kendilerine de güven duyulma­yan, adakta bulundukları halde yerine getir­meyen bir nesil gelecektir. Ayrıca onlarda şiş­manlık da görülecektir."

[Mâlik hariç allı hadis imamı.]

8546- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

''Beni görene ya da beni göreni görene (cehennem) ateş(i) dokunmayacaktır."

(Râvi) Talha dedi ki: Ben Câbir'i gördüm. Mûsâ dedi ki: "Ben de Talha'yi gördüm.

Yahya dedi ki: "Bana Mûsâ dedi ki: Sen beni gördün. (Biz de böylece) Allah'tan affı-mızı umarız." [Tirmizî.]

8547- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seilem buyurdu:)

"İlerde bir zaman gelecek ki, insanlardan bir grup savaşa çıkacaklar. İnsanlardan bir­takım kişiler de savaşıp şöyle diyecekler: 'içi­nizde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in sohbetinde bulunan kimse var mıdır?'

'Evet' diyecekler ve onlara fetih müyesser olacak. Sonra bir zaman gelecek ki ilerde in­sanlardan bir grup gazaya çıkacak. Onlara:

İçinizde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sahabileri ile sohbet etmiş kimse var mıdır?' diye soracaklar.

'Evet' diyecekler ve yine onlara da (bu ze-

 sebebiyle) fetih müyesser olacaktır.

Sonra öyle bir zaman gelecektir ki, insan­lardan bir grup savaşa çıkacaklar. Onlara:

'İçinizde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sahabilerinin ashabı ile sohbet et­miş kimse var mıdır?'

'Evet' diyecekler ve onlara da fetih nasib olacaktır."

8548- Diğer rivayet:

Burada şu ilave yer almıştır: "Sonra dör­düncü ordu hazırlanmış olacaktır. Şöyle deni­lecek: 'Bir bakın bakalım, içlerinde Peygam­ber ashabını görmüş olanları görenleri gören kimseler var mıdır?' Bakacaklar böyle kimse­ler bulunacaklar, sonra bunların sebebiyle (o Ülke) fethedilecektir." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8549- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Hâlid bin el-Velîd'le Abdurrahman bin

Avf in arasında bîr tartışma oldu. Hâlid Öteki­ne hakaret etti. Bunun üzerine Peygamber sal­lallahu-aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Ashabıma hakaret etmeyin! Eğer biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan bi­rinin bir avuç (hurma) sadakasına ve onun ya­rısına ulaşamaz',"

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

8550- Abdullah bin Muğaffel radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seüem buyurdu:)

"Ashabım hakkında Allah'tan korkun, Al­lah'tan korkun! Benden sonra onları hedef edinmeyin! Kim onları severse, beni sevdiği için sevmiş olur. Kim onlardan nefret ederse benden nefret ettiği İçin nefret etmiş olur. Kim onlara eziyet ederse bana eziyet etmiş olur. Kim bana eziyet ederse, Allah'a eziyet etmiş olur. Kim de Allah'a eziyet ederse, artık onu cezalandırması yakın olur." [Tirmizî]

8551- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ashabıma hakaret edenleri görürseniz, 'Allah'ın laneti kötüleriniz üzerine olsun!' de­yiniz!" [İkisi de Tirmizî'ye aillir.j

8552- Urve radiyallahu anh'dan: Âişe bana dedi ki:

"Ey kız kardeşimin oğlu! Onlar (Kur'ân' da) Allah Resulünün ashabı için istiğfar et­mekle emrolundular. Halbuki onlara hakaret ediyorlar." [Müslim]

8553- Câbir radiyallahu anh'dan: Âişe'ye denildi ki: "Birtakım insanlar Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in as­habına dil uzatıyorlar. Halta Ebû Bekr ile Ömer'e bile." Şöyle dedi:

"Buna ne şaşıyorsunuz? Onlardan artık amel kesilmiştir. Allah'ın onlardan ecri kes­memesini dilerim." JRezîn.]

8554- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bir gece başını göğe kaldırıp şöyle dedi:

'Yıldızlar göğün muhafızıdır. Yıldızlar (yok olup) giderse, göğün başına korkulan şey gelir. Ben de ashabımın güvencesiyim. Ben gidersem, ashabımın başına korktukları şey gelir Ashabım da ümmetimin güvencesi­dir. Ashabım giderse, ümmetimin başına kork­tukları gelir'." [Müslim]

8555- Büreyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ashabımdan herhangi birisi bir yerde ölürse, mutlaka o, (o belde) insanları için kı­yamet günü bir nur ve kılavuz olarak gönde­rilir." |Tİrmizî.]

8556- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Rabbime, benden sonra ashabımın düşe­ceği ihtilâf hakkında sordum; şöyle buyurdu: 'Ey Muhammedi Senin ashabın nezdimde, ki­misi kimisinden güçlü olan, gökteki yıldızlar gibidir. Her birinin kendine has bir nuru var­dır. Kİm ihtilafa düştükleri konularda onlar­dan birine uyarsa o, benim katımda bir hida­yet üzere olur.' Ve (Allah Resulü ilaveten) şöyle buyurdu: 'Ashabım yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız doğru yolu bulursu­nuz'." [Rezîn.J

8557- Saîd bin Zeyd radiyallahu anh'dan: "O, valilerden birinin yanında Ali'ye ha­karet eden birini duydu. Dedi ki:

'Yanınızda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabına hakaret ediliyor da ses çıkartmıyorsunuz, en ufak bir müdahaleniz olmuyor. Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum: -Yarın (ahirette) kendisiyle karşılaştığım za­man, bana sorar da cevaplayamam endişesini taşıdığım için söylemediği bir şeyi onun hak­kında kesinlikle söylemem- 'Ebû Bekr cen­nettedir, Ömer cennettedir, Osman cennette­dir, Ali cennettedir, Talha cennettedir, Zübeyr cennettedir, Sa'd bin Mâlik cennettedir, Ab-durrahman bin Avf cennettedir, Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh cennettedir.' Onuncusunu söy­lemedi. Dediler ki: 'Onuncusu kimdir?'

Dedi ki: 'Saîd bin Zeyd -kendisini kaste­diyor-' Sonra şöyle dedi:

'Vallahi onlardan (on kişiden) birinin, Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ya­nında savaşırken yalnız yüzünün tozlanması bile, sizden herhangi birinizin Nuh kadar uzun yaşayıp da işlediği amelinden daha ha­yırlıdır'."

8558- Diğer rivayet:

"Onların dokuzunu saydı, onuncusunu söylemedi. Cemaat dedi ki: 'Allah aşkına söyle Ey Ebû'l-A'ver kimdir onuncusu?'

Şöyle dedi: 'Beni Allah'a havale edip and verdiniz. Ebû'l-A'ver (yani Saîd bin Zeyd) de cennettedir'." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.]

8559- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan:

"O, evinde abdest alıp çıktı. 'Bugün Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber olacağım, bütün gün ondan ayrılmayacağım' dedi. Mescide gelip onu sordu. 'Şu yöne doğ­ru çıktı' dediler. Dedi ki: Ben de onun izini ta­kip ederek çıktım ve nereye gittiğini sordum. (Kûbâ yakınındaki) Erîs kuyusun(un boşta-nın)a girdiğini söylediler. (Bostanın) hurma dallarından yapılmış olan kapısında oturdum. Nihayet Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem def-i hacetinden sonra çıktı. Abdest aldı, yanma vardım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kuyu ağzındaki bileziğin ortasına oturmuş, iki baldırının üzerinden elbisesini kaldırarak kuyuya sarkıtmıştı. Selâm verdim, yanından ayrıldım sonra kapıda oturdum.

İçimden 'Bugün ben, Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem'in kapıcısı olacağım' dedim.

Derken Ebû Bekr geldi, kapıyı çaldı, 'Kimdir o?' dedim. 'Ebû Bekr' dedi.

'Biraz yavaş ol!' dedim. Sonra gidip: 'Ey Allah'ın Resulü! Ebû Beki' geldi, izin istiyor.'

Şöyle buyurdu: 'Ona izin ver ve onu cen­netle müjdele!' Gelip Ebû Bekr'e: 'Haydi gir! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem seni cennetle müjdeliyor.' dedim.

İçeriye girip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sağında oturdu ve tıpkı Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı gibi baldırlarının üzerini sıyırıp kuyuya sarkıttı, sonra döndüm yerime oturdum. Kardeşimi evde abdest alırken bırakmıştım ve bana son­ra yetişmesini söylemiştim.

İçimden dedim ki: 'Eğer Allah fülan kim­se için -kardeşini kastediyor- bir hayır murad ederse, onu şimdi buraya getirir.' Baktım ki birisi kapıyı kurcalıyor, 'Kimdir o?' diye sor­dum. 'Ömer' dedi. 'Acele etme!' dedim. He­men Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yanma gittim: 'Ömer geldi, içeriye gir­mek için senden izin istiyor.' dedim. 'Ona izin ver ve cennetle müjdele!' buyurdu. Derhal

Ömer'e geldim, hemen 'İçeriye gir! Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem seni cennetle müjdeliyor' dedim. Bunun üzerine Ömer de girdi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in sol tarafında oturdu. O da baldırlarını açıp kuyuya sarkıttı. Sonra dönüp yerimde oturdum ve içimden şöyle geçirdim: 'Eğer Al­lah fülan için -kardeşini kastediyor- bir iyilik dilerse mutlaka onu buraya getirir.' Derken kapı kurcalandı ve ben 'Kim o?' diye sordum. Osman: 'Ben Osman' dedi. 'Yavaş ol!' dedim ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gittim. Osman'ın geldiğini ve kendi­sinden içeriye girmek için izin İstediğini söy­leyince, şöyle buyurdu: 'Haydi ona izin ver ve onu başına gelecek bir belâ ile birlikte cen­netle müjdele!' Hemen Osman'a geldim, de­dim ki: 'Haydi gir! Allah Nebîsi sallallahu aleyhi ve sellem seni basma gelecek bir belâ ile birlikte cennetle müjdeliyor.' İçeriye girdi, (kuyunun üzerindeki) o sıranın dolduğunu gördü, onlara karşı öbür tarafa oturdu."

İbnü'l-Müseyyeb der ki: "Ben bunu (sıra halindeki oturuşu) onların kabirleri ile yo-rumladım, çünkü üçünün kabri bir aradadır, Osman'mki ise ayrıdır."

8560- Diğer rivayet:

"Dedim ki: Bugün mutlaka ben Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in bana em­retmediği halde (gönüllü olarak) kapıcısı olacağım."

8561- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir bostana girdi ve bana kapısında durmamı emretti." Benzeri rivayet.

Aynca onda şöyle geçer: "Osman (cennet­le) müjdelendiği zaman, şöyle dedi: 'Allahım bana sabırlar ver! Kendisinden yardım istene­cek tek varlık şüphesiz ki Allah'tır'."

Yine onda şöyle geçer: "Cennetle müjde-lenenlerden her biri 'el-Hamdü Hilali' dedi. Osman içeriye girince, Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem dizlerini kapadı."

8562- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, su bulunan bir yere oturmuş elindeki bir çu­buğu suyun çamuruna değdiriyordu."

|Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8563-Ali radiyallahu anlı'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu;)

"Talha ile Zübeyr benim cennet komşula-

nmdır." [Tirmizî]

8564- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet üç kişiyi özlemektedir: Ali, Am-mâr ve Selmân." [İkisi de Tirmizî'ye aittir.]

8565- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

Hira üzerindeydi. Ebû Bekr, Osman, Ali, Tal­ha ve Zübeyr de onunla beraber idiler. Derken kaya sarsıldı. Bunun üzerine Allah Nebisi sal­lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Sakin ol! Senin üstünde bir peygamber veya sıddîk (ya da) şehitler vardır'."

8566- Diğer rivayet:

"(Orada) Sa'd bin Ebî Vakkas da vardı."

[Müslim ve Timizî.]

8567- Enes radiyalîahu anh'dan: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Ebû Bekr, Ömer ve Osman birlikte Uhud da­ğına çıktılar. Dağ sallanmaya başlayınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Sakin ol ey Uhud! -galiba bu sıra­da ayağı ile yere vurmuş- Özerinde bir pey­gamber, bir sıddîk ve iki de şehit bulunmakta­dır'." [Buhârî, Ebû Dâvud veTînnizî.j

8568- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Vmmetimi(n fertleri arasında) en mer­hametli olanı Ebû Bekr'dir. Allah' in emri hu­susunda en titiz olanı Ömer'dir. En hayâlı olanı ise Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm veren Ali'dir. Helâl-haramı en iyi bi­len Muâz bin Cebel'dir. Ferâiz ilmini en iyi bilen Zeyd bin Sâbit'tir. Kur'ân okumasını en

iyi bileni Ubeyy bin Kâ'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini ise Ebû Vbeyde bin el-Cerrâh'tır. Doğru sözlülük ba­kımından Ebâ Zer'den daha iyisini ne yeryü­zü barındırmış, ne de gökyüzü gölgelendir-miştir. Verâ bakımından İsa'ya en benzeyen de odur." Ömer dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bu meziyeti ona lâyık görüyor musun?"

"Evet, onu siz de (böyle) tanıyın!" buyur­du. [Tirmizi]

8569- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kur'ân't şu dört kişiden alın: Abdullah (b. Mes'ûd), Salim, Muâz ve Ubeyy bin Kâ'b." |Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8570- Muâz radiyallahu anh'dan:

"Ona ölüm döşeğinde: 'Bize vasiyet et!" denildi. Şöyle dedi

'Beni oturtun!' Oturttuk. Şöyle devam et-tİ: 'İlim ile iman yerlerindedir. Kim bunları arayıp isterse onları bulur. -Bunu üç kez söy­ledi- İlmi şu dört kişide arayın: Uveymir Ebû'd-Derdâ, Selmân el~Fârisî, İbn Mes'ûd ve önceleri yahudi olup da sonra müslüman olan Abdullah bin Selâm. Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu­ğunu duydum: 'O (İbn Selâm), cennetteki on kişinin onuncusudur'." |Tirmizî|

8571- Heyseme bin Ebî Sebre radiyallahu anh'dan:

"Medine'ye geldim, Allah'dan bana iyi ve yararlı bir arkadaş nasip kılmasını niyaz et­tim. Bana Ebû Hureyre'yi nasip etti. Yanında oturdum ve dedim ki:

'Allah'tan bana iyi ve yararlı bir arkadaş nasip etmesini diledim, seni nasip etti.' Bana dedi ki:

'Sen nerelisin?'

'Ben Kûfe'liyim. Hayrı aramaya ve bul­maya geldim.'

'İçinizde, duası kabul edilen Sa'd bin Mâ­lik, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in abdesl suyu ile nalınlarını taşıyan İbn Mes'ûd, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in sırdaşı Huzeyfe, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ifadesiyle, Allah'ın şey­tandan kurtardığı Ammâr, iki kitap sahibi olan Selmân yok mudur?'"

Katâde dedi ki: "İki kitaptan murad, İncîl ile Kur'ân'dır." |Tirmizî|

8572- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Ebû Bekr'i esirgesin! O benî kızıy­la evlendirdi. Beni Hicret yurduna (Medi­ne'ye) taşıdı. Mağarada arkadaşlık yaptı. Bi-lâl'i para verip azat ettirdi. Allah Ömer'i esirgesin! Acı da olsa hakkı söyler. Hak onu arkadaşsız bırakmıştır. Allah, Osman'ı da esirgesin! Melekler ondan haya ederler. Allah Ali'yi de esirgesin! Allahım! Ali nereye döner­se hakkı da onunla beraber çevir!" |Tirmizî|

8573- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

' "Ben daha aranızda ne kadar kalacağımı bilmiyorum: benden sonrakilere uyun!" dedi ve Ebû Beki" ile Ömer'i gösterdi. "Ammâr'in gittiği yoldan gidin! İbn Mes'ûd size ne söy­lerse onu tasdik edin!" [Beşi de Tirmizî'ye ait.]

8574- Ebû Bekre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bu gece kim rüya gördü?"

Bir adam: "Ben gördüm" dedi ve rüyasını anlattı: "Bu gece rüyamda gökten bir terazi indi, sen ve Ebû Bekr beraberce tartıldınız. Senin kefen ağır bastı. Sonra Ebû Beki' ile Ömer tartıldı. Ebû Bekr ağır bastı. Sonra Ömer, Osman'la tartıldı. Ömer ağır geldi. Sonra terazi kaldırıldı."

Bunu müteakip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünde hoşnutsuzluk müşahade etlik. [Ebû Dâvud ile Tirmi/î.|

8575- Semure radiyallahu anh'dan: Bir adam şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Rüyamda gökten bir kova sarkıtıldı. Ebû Bekr geldi iki yanın­dan tuttu ve az bir miktar su içti. Sonra Ömer geldi iki yanından tutup kanıncaya dek içti. Sonra Osman geldi o da iki yanından tutup kanana kadar içti. Sonra Ali geldi, iki yanın­dan tuttu, kova sallandı. Kovadan bir miktar

SU döküldü." |Ebû Dâvud.l

8576- Câbir radiyallahu anh'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kendimi cennete girmiş gördüm. Ebû Talha'nın karısı Rumeysa'yı karşımda gör­düm. Bir de bir ayak sesi duydum.

'Kimdir bu?' diye sorunca, 'Bu Bilâldir' dediler. Bir da avlusunda bir câriye bulunan köşk gördüm ve sordum: 'Bu kimindir?'

'Ömer'in' dediler. Girip görmek istedim, fakat senin kıskanç olduğunu hatırladım, geri. döndüm." Ömer bunu duyunca ağlayarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben seni hiç kıskanır mıyım?" |Buhârî ile Müslim.]

8577- Üsâme radiyallahu anh'dan: "Oturuyordum. Ali ile Abbâs gelip bana:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den bizim için izin iste!1 dediler. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Ali ile Abbâs içeriye girmek için senden izin istiyorlar.'

'Neden gelmişler biliyor musun?' diye so­runca, 'Hayır' dedim.

'Ben biliyorum' dedi; sonra: 'Haydi izin ver de girsinler!' buyurdu. Girdiler ve şöyle dediler:

'Ey Allah'ın Resulü! Biz sana ehlinden hangisini çok sevdiğini sormak için geldik.'

'Muhammed'in kızı Fâtımayı' buyurdu.

'(Kan bağı olan) ailenden sormuyoruz. (Ya­kınlarından) kimi sevdiğini soruyoruz' dediler.

'Ehlimden en çok sevdiğim, kendisine (hi­dayet ederek) Allah'ın nimetle ndirdiği (azad edip evlat edinmemle de) benîm de ikram etti­ğim kimsedir' buyurdu ve Üsâme bin Zeyd'den söz etti.

Dediler ki: 'Sonrakim?'

'Sonra AH' deyince, Abbâs şöyle dedi: 'Amcanı ondan sonraya bıraktın' deyince; şöyle buyurdu; 'Ali, senden önce hicret etti'."

|Tirmizî|

8578- Büreyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah bana dört kişiyi sevmemi emretti, kendisinin de onları sevdiğini bana bizzat bil­dirdi." Dediler ki: "Kimdir onlar? Adlanın söyle, ey Allah'ın Resulü!"

"Ali onlardandır -Bunu üç kere tekrarla­dı- Sonra Ebû Zer, Mikdâd ve Selmân. Onla­rı sevmemi emretti ve kendisinin de onları sevdiğini bana bildirdi." [İkisi de Tirmizî'ye ait]

8579- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Biz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında Ebû Bekr'e hiç kimseyi denk tutmazdık. Sonra Ömer, sonra Osman('ı da böyle tanırdık). Bunların dışında Allah Re­sulü saUallahu aleyhi ve sellem'in ashabından birini diğerine üstün görmezdik." [Buharı, Ebû Dâvud ve Tİrmi/î.|

8580- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ebû Bekr ne güzel kişidir! Ömer ne gü­zel kişidir! Ebû Ubeyde bin et-Cerrâh ne gü­ze! kişidir! U.seyd bin Hudayr ne güzel kişidir! Sabit bin Kays bin Şeınmâs ne güzel kişidir! Mııâz bin Cebel ne güzel kişidir! Amr bin el-Cemûh ne güzel kişidir!" [Tirmizî]

8581-Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygambere yedi necîb ya da rakîh (muhafız) kişi verilmiştir. Bana ise ondört ta­ne verildi."

"Onlar kimdir ey Allah'ın Resulü?" diye sorduğumuzda, şöyle buyurdu:

"Ben, iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), Ca'fer, Hamza, Ebû Bekr, Ömer, Mus'ab bin Umeyr, Bilâl, Selmân, Ammâr, Mikdâd, Huzey-fe, Abdullah b. Mes'ûd." (İkisi de Tirmizî'ye ait.|

8582- Ammâr radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i ilk gördüğümde onun yanında (ilk müslüman olarak) beş köle, iki kadın ve Ebû Bekr'den başka kimse yoktu." IBuhârî.]

8583- Âiz bin Amr radiyallahu anh'dan: "Ebû Süfyan, Medine'de bir cemaal için­deyken Selmân, Suhcyb ve Bilâl'ın yanma geldi.

Dediler ki: 'Allah'ın kılıçları Allah'ın düşmanının boynunda yerlerini almamıştır.' Ebû Bekr:

'Bunu siz, Kureyş'in şeyhi ve efendisi için rni söylüyorsunuz?' dedi ve hemen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma gelip durumu bildirdi.

Ona şöyle buyurdu: 'Ey Ebû Bekr! Sen onları kızdırdın. Eğer sen onları kızdırdıysan isen, mutlaka Rabbini de kızdırmışsındır.' He­men Ebû Beki- onların yanma varıp şöyle de-di: 'Sizi kızdırdım mı?' Onlar:

'Hayır! Ey kardeş! Allah seni bağışlasın!' dediler." [Müslim]

8584- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Biz Ci'râne'de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte İdik. Beraberinde Bilâl de vardı. Derken bir bedevi Peygamber saUallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi:

'Ey Muhammed! Bana verdiğin sözü yeri­ne getirmeyecek misin?" Ona cevaben: 'Müj­de!' dedi. Bedevî şu karşılığı verdi: 'Bana müjde!' sözünü çok söyledin.' Bunun Üzerine bana ve Bilâl'e öfkeli bir şekilde dönerek şöy­le buyurdu: 'Bu adam müjdeyi reddetti. Siz kabul edin hân!'

'Kabul etlik' dedik.

Sonra bir tas su getirtti. İçinde elini ve yü­zünü yıkadı ve İçine tükürdü. Sonra şöyle bu­yurdu: 'Haydi içiniz! Yüzünüze ve göğsünüze boşaltınız! Sizlere müjdeler olsun!' Hemen ta­sı aldık, emrini yerine getirdik.

Bunun üzerine Ümmü Seleme perde arka­sından seslenerek: 'Haydi tasınızdan artırıp annenize de verin!' dedi. Ona da tastan biraz SU verdik." |Buhârîve Müslim]

8585- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

ashabından iki adam onun yanından çıkıp ka­ranlık bir gecede yürüdüler. Önlerinde iki nûr peydalı oldu. İkisi birbirinden ayrıldığında her birinin yanında aynı nurdan birer tane var­dı. Ailelerinin yanına varıncaya kadar nûr hiç yanlarından ayrılmadı."

8586- Diğer rivayet:

"Useyd bin Hudayr ile, Abbâd bin Bişr, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında idiler. Karanlık bir gecede yanından ayrılıp çıktılar." Benzeri. [Buhârî]

8587- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Bir adam  Osman'ı  sormak için İbn

Ömer'e geldi. Onun amelinin güzelliklerin­den söz etti. Dedi ki: 'Galiba bu anlattıklarım sana kötü geliyor.'

'Evet' deyince, 'Allah burnunu sürtsün!' dedi. Sonra Ali hakkında sordu. 'Ali budur. Onun evi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in evlerinin ortasındadır (en güzeli­dir)' dedi. 'Her halde bu da senin hoşuna git­medi, değil mi?' dedi.

'Evet.'

'Allah burnunu sürtsün! Haydi git, benim için neye gücün yetiyorsa onu yap!' dedi."

|Buhârî. |

8588- Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben, Muâz bin Cebel, Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı Salim, Ubeyy bin Kâ' b ve ibn Mes'ûd'u diğer milletlere, tsâ Aleyhisse-lâm'ın havarileri(ni) gönderdiği gibi gönder­mek istedim." Bir adam dedi ki:

"Ebû Bekr ile Ömer'i göndersen olmaz mı? Onlar bunu daha iyi yaparlar." Şöyle bu­yurdu: "Benim onlara ihtiyacım vardır. Onla­rın din yönünden mertebeleri, (vücuttaki) ku­lak ile göz gibidir."

ITaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de kimliği belirsiz bir râvi kanalıyla. |

8589- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ebû Beki", Allah Resulün sallallahu aley­hi ve sellem'in minberdeki yerine, ölünceye dek asla oturmadı. Ömer de Ebû Bekr'in ye­rine,  ölünceye dek oturmadı.  Osman da Ömer'in yerine, ölünceye dek oturmadı." [Taberânî. Mu'cemu'l-Evsat'ta.]

8590- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Çoban koyunları otlatırken, bir kurt ge­lip bîr koyunu kaptı. Çoban da ardından gidip onu ondan kurtardı. Kurt dönüp şöyle dedi: 'Bu koyunlara benden başka çobanlan olma-dığı ve vahşi hayvanların saldırdığı günde kim bakacak?'" Halk bunu duyunca: "Sübha-nallah!" deyip şaşkınlıklarını belirttiler.

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: 'Ben buna inanıyorum. Be­nimle birlikte Ebû Bekir ve Ömer de.' buyur­dular."

8591- Diğer rivayet:

"Bir adam ağır yük yüklediği bir sığırı sü­rerken, sığır geri dönüp şöyle dedi: 'Ben bu­nun için yaratılmadım. Ben ekin ekmek için ya­ratıldım'." İnsanlar (bunu duyunca) "Sübha-nallah! Hiç sığır konuşur muymuş?" dediler. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ben buna inanıyorum. Ebû Bekr ve Ömer de buna inanırlar."

8592- Diğer rivayet:

"Bir adam, üzerine bindiği sığırı dövmeye başlayınca, sığır şöyle konuştu: 'Ben bunun için yaratılmadım...'" Benzeri. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:

"Ben buna inanırım. Ebû Bekr ve Ömer de -orada olmadıkları halde- buna inanır­lar." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8593- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Cennette) alt seviyede olanlar gökyü­zünde parlak yıldızı gördüğünüz gibi yüksek derece sahiplerini görürler. Ebû Bekir, Ömer de (cennette) yüksek derece sahiplerindendir (Ve hatta) daha da ileridirler."

[Ebû Dâvud ve Tİrmizî.]

8594- Ali radiyallahu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekr ve Ömer hakkında şöyle buyurdu:

'Bu ikisi, öncekilerden ve sonrakilerden cennet ehlinin orta yaşlı olanların efendileri­dir. Tabii peygamberler ve mürseller hariç. Ey Ali! Sen onlara bunu bildirme!'" [Tirmizî]

8595- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çıktı ve mescide girdi. Ebû Bekr ve Ömer de onunla beraberdiler. Biri sağında, di­ğeri solunda olup ikisinin de elini tutmuştu. Şöyle buyurdu: 'İşte kıyamet gününde biz böyle diriltileceğiz'." |Tirmizî]

8596- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Muhacir ve Ensâr'dan olan ashabının yanma çıkardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir ve Ömer'den önce hiç birine bak­mazdı. Yalnız bu ikisi de Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem'e bakarlar ve Resûlullah da onlara bakardı. Onlar ona gülümserler, o da onlara gülümserdi. Diğer ashabına ise umûmî olarak gülümserdi." [Tirmizîl

8597- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiçbir peygamber yoktur ki, ikisi gökten ikisi de yeryüzünden olmak üzere ikişer veziri olmasın. Gökten olan iki vezirim, Cibril ile Mikâîl'dir. Yerden olan vezirlerim ise Ebû Bekr ile Ömer'dir." [Tirmizî]

8598- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde toprak yarılıp ilk diri­lecek olan benim. Sonra Ebû Bekr, ondan son­ra Ömer (dirilecek). Bakî a gelecekler, orada toplanacağız. Sonra Mekke'lileri bekleyece­ğiz, onlar da gelince iki harem arasında top­lanacağız." [Tirmizî]

8599- Muhammed bin el-Hanefiyye radi­yallahu anh'dan:

Babam (Hz. Ali)'ye dedim ki: "Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra en hayırlı insan kimdir?"

"Ebû Bekr" dedi.

"Sonra kim?" dedim.

"Ömer" dedi, "Sonra kim?" diye sorup da "Sonra Osman'dır" demesinden korktuğum için, "Sonra sen" dedim. Ancak o buna şu ce­vabı verdi:

"Ben sadece müslümanlardan (alelade)

bir kişiyim." [Buhârî ve Ebû Dâvud]

8600- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Mehtaplı bir gecede Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sellem başı kucağımda iken, dedim ki: 'Bir kimsenin gökteki yıldız­lar sayısınca sevabı olur mu?'

'Evet; Ömer'in sevabı.'

'Peki Ebû Bekr'in sevapları nerede?' diye sorunca, şöyle buyurdu:

'Ömer'in bütün sevapları, Ebû Bekr'in tek sevabı gibidir'." [Rezîn.]

8601- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dört kişi önde gitmiştir: Ben Arapların önde gideniyim. Suheyb Rûm'un önde gideni-

dir, Selmân Fâris'in Önde gidenidir, Bilâl ise Habeşlilerin önde gidenidir." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

8602- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Müslüman olduklarını ilk açığa vuranlar yedi kişidir: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr, Ammâr, annesi Sümeyye Suheyb, Bilâl ve Mikdâd.

Allah, Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i Ebû Talip sayesinde korudu. Ebû Bekr'i kav-mi-sayesİnde korudu. Diğerlerini ise müşrik­ler yakaladılar; demir kelepçeleri ellerine vur­dular. Güneşin sıcağında işkence ettiler. On­lardan hiçbiri Bilâl kadar işkence çekmedi. Bilâl ise kendi nefsini Allah yolunda adamış­tı. Kavmi olmadığı için, onu perişan ettiler, hatta yanına çocuklar katıp Mekke sokakla­rında dolaştırıp gezdirdiler (alay ettiler). O ise Allah'ın birliğini şöyle haykırıyordu: 'Bir­dir... Birdir...'" [İbn Mâce.]

 

 

EBU BEKR ES-SIDDÎK'İN MENKIBELERİ

8603- Urve radiyallahu anh'dan:

"Ebû Bekr'in ismi: Abdullah bin Osman bin Âmir bin Amr bin Kâ'b bin Sa'd bin Teym bin Murre'dir.

Annesi: Ümmü'1-Hayr Selmâ bint Sahr bin Âmir bin Amr bin Kâ'b'dır."

[Taberânî daha uzun bir metinle rivayet etti.]

8604- Aişe radiyallahu anhâ'dan:

"Ebû Beki', Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdi. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi: 'Müjde! Sen Allah'ın cehennemden azat ettiği kişisin.' İşte o günden beri ona Atîk (azatlı) adı veril­miştir." [Tirmizî.l

8605- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bize kim iyilik yapmışsa mutlaka karşılı­ğını ona vermişizdir, Ebû Bekr hariç. Onun bize çok iyiliği dokunmuştur. Onun mükâfatı­nı kıyamet gününde mutlaka Allah verecektir. Ebû Bekr'in malının hana verdiği fayda ka­dar hiç kimsenin malı fayda vermemiştir. Eğer insanlar arasında kendime bir dost edinseydim, mutlaka Ebû Bekr'i dost edinir­dim. Zira sizin arkadaşınız Allah'ın dostu­dur." İkisi de Tirmizî'ye ait. Rezîn'de şu ila­ve yer almıştır: "Kime İslâm'ı arz ettimse, mutlaka içinde bir zorluk baş göstermiştir, Ebû Bekr hariç, o tereddütsüz kabul etti."

8606- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cibril bana geldi, elimden tutup ümmeti­min gireceği cennetin kapısını bana göster­di." Ebû Bekr dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Onu görmem İçin seninle beraber olmak ister­dim." Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey Ebû Bekr! Ümmetimden cennete girecek ilk insan hiç şüphe yok ki sensin." (Ebû Davud]

8607- Ebu Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda çift harcama yapar­sa, Cennet kapılarından ona şöyle seslenilir: 'Ey Allah'ın kulu! Bu, bir hayırdır' Namaz ehlinden olan namaz kapısından çağırılır. Ci-had ehlinden olan, cihad kapısından çağırılır. (Zekât) Sadaka ehlinden olan sadaka kapısın­dan çağırılır. Oruç ehlinden olan Reyyân ka­pısından çağırılır." Bunun üzerine Ebû Bekr dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Birinin (sadece) o kapıların birinden çağırılması ille gerekli mi­dir, (yani) o kapıların tümünden çağıralamaz mı?" Şöyle buyurdu:

"Evet, senin onlardan olmanı umarım, ey

Ebû Bekr!" [Ebû Dâvud hariç, allı hadis imamı.1

8608- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallaUahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İçinizden bugün kim oruçludur?" Ebû Bekr:

"Ben!" dedi.

"Bugün kim cenazeye iştirak etmiştir?" Yine Ebû Bekr:

"Ben" dedi.

"Bugün bir yoksulu kim doyurmuştur?" Ebû Bekr:

"Ben"dedi.

"Bugün içinizden bir hastayı ziyaret eden var mıdır?" Ebû Bekr:

"Ben" dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kimde bu hasletler bir araya gelirse, o mutlaka cennete girer." iMüsiiml

8609- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem minberde oturup şöyle buyurdu:

"Bir kul vardır ki, Allah onu dünya hayatı­nın güzelliğiyle kendi indinde olan arasında serbest bıraktı da O'nun indinde olanı tercih etti." Bu söz üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: "Babalarımız annelerimiz sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü!" Hayret ettik ve insanlar: "Şu yaşlı adama (Ebû Bekr) bakın! Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem: 'Allah bir kulu dünya hayatının güzelliğiyle kendi indinde olan ara­sında muhayyer kıldı da o, kendi indindekini tercih etti' diye haber veriyor, o ise babalan­ınız annelerimiz sana feda olsun ey Allah'ın Resulü mukabelesinde bulunuyor dediler"

Şüphesiz muhayyer kılman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisi idi. Ebû Bekr bunu bizden daha iyi (önce) bilmiş ve anlamıştı. Onun hakkında Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Gerek sohbetinde ve gerekse malında in­sanlar içinde kendisine en çok minnet duydu­ğum kişi Ebû Bekr'dir. Eğer ben kendime bir dost edinseydim, mutlaka Ebû Bekr'i dost edinirdim. Ne var ki İslâm kardeşliği vardır.

Mescidde (açılan kapılar içinde) Ebû Bekr'in kapısından başka hiçbir kapı açık kalmasın." IBuhârî. Müslim ve aynı lafızla Tirmizî.l

8610- Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bize sadaka vermemizi emretti. O anda malım vardı. Geçersem Ebû Bekr'i, ancak bugün ge­çerim dedim. Malımın yarısını alıp getirdim; şöyle buyurdu:

'Ailen için geride ne bıraktın?'

'Diğer yarısını bıraktım' dedim. Sonra Ebû Bekr malının tümünü getirdi. Ona dedi ki:

'Ey Ebû Bekr! Çoluk çocuğuna ne bıraktın?'

'Onlara Allah ve Resulünü bıraktım' de­mez mi, hayret ettim ve dedim ki (içimden): 'Hiçbir şeyde onu ben asla geçemem...'"

|Ebû Dâvud ve Tirmizî.|

8611- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yanında oturuyordum, baktım ki Ebû Bekr elbisesinin eteklerini dizi görünecek de­recede kaldırmış geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: 'Bu arkadaşınız biriyle çekişmiş olmalı galiba.' Selâm verdi ve şöyle dedi:

'Ömer'le aramda bir şey geçti, üzerine yü­rüdüm, sonra pişman oldum.

Kendisinden af diledim, ancak kabul et­medi. Onun için sana koşup geldim."

Bunun üzerine tam üç kere: 'Ey Ebû Bekr Allah seni bağışlasın!' dedi.

Sonra Ömer pişman olup (Özür dilemek için) Ebû Bekr'in evine geldi. Dedi ki: 'Ebû Beki' evde midir?' 'Hayır' dediler. Bunun üze­rine hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzü öfkeden pek iyi görünmü­yordu. Bu hal Ebû Bekr'i korkuttu, hemen diz çöküp şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Ben kalbimden iki kere vuruldum.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (iki ke­re) şöyle buyurdu:

'Allah beni size peygamber olarak gön­derdi de başlangıçta bana: 'Sen yalancısın' dediniz. Lâkin Ebû Bekr 'O doğru söylemiştir' dedi ve gerek canı, gerekse malı İle bana son derece yardımcı oldu. Benim bu arkadaşı­mı rahat bırakacak mısınız?'

İşte Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sellem bu sözünden sonra, ona artık hiç eziyet edilmedi." [Buhârî.]

8612- Aişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"içlerinde  Ebû  Bekr'in  bulunduğu  bir kavme, ondan başkasının imamlık yapması yakışık almaz." |Tirmizi]

8613-  Abdullah bin Zem'a radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hastalığı ağırlaştığında Bilâl onu namaza ça­ğırdı. Bunun üzerine o şöyle buyurdu: 'Söyle­yin Ebû Bekr'e cemaate namaz kıldırsın.'

Çıktım baktım ki Ömer cemaat içinde otu­ruyor, Ebû Bekr orada yok. Dedim ki:

'Ey Ömer, kalk cemaate namazı kıldır!' Hemen öne geçip tekbir aldı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ömer'in sesini duydu. -Ömer gür sesli idî—. Sordu:

'Ebû Bekr nerdedir? Allah ve müslüman-lar buna razı olmazlar. Allah ve müslümanlar buna razı olmazlar' buyurdu ve Ebû Bekr'e haber gönderdi. Ebû Bekr Ömer cemaate na­maz kıldırdıktan sonra geldi ve cemaate na­maz kıldırdı."

8614- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer'in sesini duyunca, dışarıya çıktı hatta başını hücresinden çıkartıp: 'Hayır. Hayır. Hayır. Cemaate namazı Ebû Kuhâfe'nin oğlu (Ebû Bekr) kıldırsın!' dedi. Bunu Öfke ile söy­lüyordu." [Ebû Dâvud]

8615- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği zaman Ensâr dediler ki:

'Bizden bir emîr, sizden de bir emîr ol­sun.' Hemen Ömer onlara gelip şöyle dedi:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem'in Ebû Bekr'e cemaate namaz kıldırmasını em­rettiğini siz bilmiyor musunuz? Ebû Bekr'in önüne geçmeyi hanginiz içine sindirebilir?' Bunun üzerine şöyle dediler: 'Ebû Bekr'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız' [Nesâî.l

8616- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hastalandığında şöyle buyurdu: 'Söyleyin Ebû Bekr'e de cemaate namaz kıldırsın.' Dedim ki: 'Ebû Bekr senin makamında durduğu za­man ağlamaktan sesini insanlara duyuramaz. İyisi mi Ömer'e emret de cemaate namazı o kıldırsın. Hemen Hafsa bu teklifi kabul etti. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

'Şüphesiz sizler, Yusuf Peygamber' in kar­şılaştığı kadınlarsınız. Söyleyin Ebû Bekr'e de cemaate namaz kıldırsın.' Bunun üzerine Hafsa Âişe'ye: 'Senden bir iyilik görecek de­ğildim' dedi."

8617- Diğer rivayet:

Dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bu hususta başvurdum. Başvuruşu-mun sebebi, ondan sonra yerini alacak kimse­yi halkın sevmiyeceği endişesi idî. Çünkü on­dan sonra, yerini alacak kimseye halk itibar etmeyip hakkında kötü düşünüp ona göre davranır düşüncesi bende hakim idi. Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve seliem'in Ebû Bekr'den vazgeçmesini istiyordum."

|Ebû Dâvud hariç, altı hadis imamı.|

8618- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Bekr'in annesi, Osman'ın annesi, Talha'nm annesi, Zübeyr'in annesi, Abdur-rahman bin Avf * in annesi ve Ammâr bin Yâ-sir'in annesi müslüman oldular.

Ona (Ebû Bekr'e) yüzü güzel olduğu için Atîk bin Osman adı verildi."

[Taberânî, Mu''cemtt''I'-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

8619- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Semaya çıkarıldığım zaman hangi sema­ya uğradımsa mutlaka orada ismimi 'Mu-hammedün Resûlullah' olarak buldum. Ebû Bekr es-Sıddîk'ı da arkamda gördüm."

[Ebû Ya'lâ ve Taberânî Mu'cemu'l-Evsat'ta. zayıf senedle.]

8620- Mûsâ bin Ukbe radiyallahu anh'dan: "(Bütün) Çocukları ile birlikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i idrak eden sade­ce şu dört kişiyi buluyoruz: Ebû Kuhâfe, (onun oğlu) Ebû Beki', (onun oğlu) Abdurrah-man, (onun oğlu) Ebû Atîk bin Abdirrahman (ki ismi Muhammed'dir)."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebfir'âe hafî bir senedle]

8621- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Ebû Bekr, Salı gecesi öldü ve gece def­nedildi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8622-  el-Heysem bin İmrân radiyallahu anh'dan:

Dedemin şöyle dediğini duydum: "Ebû Beki" öldüğünde; akciğerinden rahatsız (ve­remli) idi. Tam ikibuçuk sene halifelik yaptı."

[Taberânî. Mu'cemu'l-Kebir'de.]

 

 

ÖMER BİN EL-HATTAB RADİYALLAHU ANH'IN MENKIBELERİ

8623- İbn İshâk radiyallahu anh'dan:

"O, Ömer bin el-Hattâb bin Nüfeyl bin Abdi'1-Uzzâ bin Rebâh bin Abdullah bin Ku-rat bin Rezah bin Adiyy bin Kâ'b bin Lü-ey'dir.

Annesi; Hayseme bint Hİşâm bin el-Mu-ğîre bin Abdullah bin Amr bin Mahzûm'dur."

|Taberûnî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8624- Câbir radiyallahu anh'dan: "Ömer, Ebû Bekr'e dedi ki: 'Ey Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra in­sanların en hayırlısı!' Ebû Bekr şu cevabı verdi:

'Sen bunu söylüyorsun, ben de Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in senin hak­kında şöyle buyurduğunu duydum: 'Ömer'­den daha hayırlı bir kimse üzerine güneş doğ­mamıştır'." |Tirmizî]

8625- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allahtm! islâm'ı su iki adamdan katında en sevimli olanı ile güçlendir! Ebû Cehl bin Hişâm, ya da Ömer bin el-Hattâb'la." Onun en çok sevdiği tabii ki Ömer olmuştur.

(İkisi de Tîrmİzî'ye ait.]

8626- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömer müslüman olduğu zaman halk evi­nin önünde toplanıp şöyle dedi:

'Ömer atalarının dinini bırakmıştır.' Ben o zaman evimin üstünde duran bir çocuktum. Derken üzerinde ipek kaftanı bulunan bir adam geldi ve dedi ki: 'Ömer yoldan çıktı, atalarının dinini bıraktı. Oysa ben onun kom-şusuyum (ya da koruyucusuyum).' İnsanların ona yer açtığını görünce: 'Kimdir bu?' diye sordum.

'O, el-Âs bin Vâil'dir' dediler." |Buhârî.J

8627- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah doğruyu, Ömer'in kalbine yerleş­tirmiş, onun diliyle söylemiştir." İbn Ömer der ki: "Ne zaman insanlar herhangi bir konu­da sıkıntıya düşmüş ve bu hususta Ömer şu açıklamayı yaptı demişse; o konuda inen ayetler mutlaka Ömer'i desteklemiş, onun gö­rüşüne uygun olarak gelmiştir." |Tirmizî.j

8628- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizden önceki milletler içinde, peygam­ber olmadıkları halde kendilerine ilham olu­nan kimseler vardı. Benim ümmetimin içinde eğer böyle biri varsa şüphesiz o da Ömer'dir." [Buhârîve Müslim.|

8629- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ömer müslüman olduktan sonra güçlü olduk ve güçlülüğümüz devam etti." [Buhârî.l

8630- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben uykudayken, insanlar bana üzerle­rinde gömlekler olduğu hakle sunulmaya baş­landı. Kimisinin gömleği göğsüne kadardı. Ki­misinin gömleği ise onun altındaydı. Ömer ba­na sunulunca, üzerindeki gömleğim (uzunlu­ğundan) dolayı çektiğini gördüm." Dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Bunu ne ile yorum-ladın?"

"Din ile" buyurdu.

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.l

8631- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben uykudayken bana bir kadeh süt su­nuldu. Tırnaklanma (iliklenme) kadar doy­gunlukla içip doydum. Artanı ise Ömer'e ver­dim." Sordular:

"Ey Allah'ın Resulü! Bunu ne ile yorum-ladm?"

"İlimle" buyurdu.

8632- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben uyurken kendimi duvarı örülmemiş bir kuyunun basurda buldum. Kuyunun üze­rinde bir kova bulunuyordu. Kuyudan Al­lah'ın dilediği kadar su çektim. Sonra onu elimden Kuhûfe'nin oğlu (EbCt Bekr) aldı. O bir veya iki kova (su) çekti. Ancak çekişinde

güçsüzlük vardı. Allah onu bağışlasın! Sonra kova daha büyük bir hale döndü; Îbnü'l-Hat-tâb onu aldı öylesine su çekti ki, onun gibi ku­sursuz su çeken bir ulu ve kamil kişi görme­dim. Nihayet insanlar, su yöresindeki otlakla­rına istirahata çekildiler."

|İkisi tie Buhârî, Müslim ve Tirmizî'ye ait.|

8633- Ömer radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den umre yapmak için İzin istedim, izin verdi. Sonra şöyle buyurdu: 'Kardeşim! Beni duandan unutma!' Ya da şöyle dedi:

'Ey Kardeşim! Bizi duana ortak et!' Bana, benim için dünyalara değer bir kelime söyle­di ve ben buna pek sevindim."

[Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.|

8634- Büreyde radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gazvelerinden birine çıkmıştı. Dönünce, siyah bir cariye ona gelip şöyle dedi: 'Sen sağ salim

döndüğün takdirde, huzurunda def çalacağımı ve türkü söyleyeceğimi adamıştım.' Şöyle bu­yurdu: 'Eğer gerçekten adamışsan çal, yoksa çalma!'

'Adadım' dedi ve def çalıp türkü söyleme­ye başladı."

Rezîn şunu ilâve etti: Cariye şu nağmeleri söylemeye başladı:

'Veda tepesi tarafından bize ay doğdu. Ça-ğırıcı, Allah'a çağırdığı müddetçe bize şükret­mek vacip oldu."

O def çalarken (tesadüfen) Ebû Beki" içe­riye girdi. O yine çalmaya devam etti. Sonra Ali de içeriye girdi. Daha sonra Osman girdi, hâlâ çalıyordu, nihayet çalarken Ömer içeri girdi. Ömer'i görünce çaldığı defi oturak ye­rine koyup üzerine oturdu. Bunun üzerine Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey Ömer! Şeytan mutlaka senden korkuyor. Zira ben oturuyordum, o çalıyordu. Ebû Bekr girdi, çalmaktan vazgeçmedi, Ali girdi, çalmaya devam etti. Osman girdi aldır-

madı, yine çalmaya devam etti. Ama ey Ömer sen girince, defi bıraktı ve üzerine oturdu."

[Tirmizî|

8635- Aişe radiyallahu anhâ'dan:

"O, Habeş cariyelerinin oynamalarını an­lattı. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu: 'Cin ve insan şeytanlarının Ömer'den kaçtığım görüyorum'." [İkisi de Tirmizî'ye ait.]

8636- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den içeri girmek için izin istedi ve girdi. Bazı Kureyş kadınları, onun yanında oturup, onun sesini aşacak şekilde yüksek sesle konu­şuyorlardı. Ömer'in izin istediğini duydukla­rında, perdenin arkasına kaçışmaya başladılar. Nihayet İzinden sonra Ömer içeriye girdi, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem (kadınların bu haline) gülüyordu. Ömer dedi ki:

'Allah, seni bütün ömrün boyunca güldür­sün! Ey Allah'ın Resulü! Babam ve annem sana feda olsun, seni güldüren şey nedir?'

'Yanımda olan bu kadınlara şaştım; senin sesini duyduklarında, perdenin arkasına ka­çıştılar' buyurdu. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü! Benden çok senden korkmaları gerekirdi.

'Ey kendi nefislerinin düşmanları! De­mek ki benden korkuyorsunuz da Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'den korkmu­yorsunuz...'

'Evet, çünkü sen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den daha katı yürekli ve ağır sözlüsün' diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, şeytan sana bir yolda rastlarsa, mutlaka yolunu değiştirip başka bir yola sa­par'." [Buharı ve Müslim)

8637-  Enes ve İbn Ömer radiyallahu an-humâ'dan:

"Ömer: 'Üç hususta Allah'a muvafık düş­tüm.' dedi.

'Ey Allah'ın Resulü! İbrahim'in makamı­nı namazgah edinsek.' dedim. Hemen 'Vetta-hizû min makamı Ibrahime musalla (= ibra­him'in makamım namazgah edinin!" âyeti in­di. 'Ey Allah'ın Resûİü iyi kötü herkes (senin) hanımlarının yanına giriyor. Hicap edinmele­rini (örtünmelerini) emretsen iyi olur.' dedim. Hemen bunun üzerine hicap âyeti nazil oldu. Peygamber'in hanımları, ona karşı kıskançlık hususunda birleştiler. Dedim ki: 'Kimbilir si­zi boşarsa belki Allah ona sizden daha iyi ka­dınlar ihsan eder.' Dediğim oldu ve bu meal­de bir âyet nazil oldu.

8638- Diğer rivayet:

"Nihayet onun hanımlarının birinin yanı­na vardım. Bana dedi ki: 'Ey Ömer! Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'de kadınlarına verecek öğüdü yok mu da sen kalkmış onlara Öğüt veriyorsun.' Bunun üzerine Allah: 'Rab-bi, eğer o sizi boşarsa..' mealindeki âyeti (Tabiîm, 5) inzal buyurdu."

8639- Diğer rivayet:

"Üç hususta Rabbime muvafık düştüm: İbrahim'in makamı hususunda, hicâb mesele­sinde ve Bedir esirleri meselesinde."

(İkisi de Buhûrî ile Müslim'e ait.|

8640- Yahya bin Sa'îd radiyallahu anh'dan: "Hz. Ömer, bir yılda kırkbin kişiye deve gönderirdi. Bir kişiyi bir deve ile Şam'a, iki kişiyi bir deve ile Irak'a gönderirdi. Bir defa­sında Irak'tan bir adam gelip: 'Ey Ömer bana ve Suhaym'a deve ver' dedi.' Bunun üzerine Ömer:

'Allah aşkına'a and veriyorum, Suhaym zıkk (böyle biri var) mıdır?' diye sorunca, Adam: 'Evet' diye cevap verdi." |Mâlik.|

8641- el-Misver radiyallahu anh'dan: "Hz. Ömer, yaralandığında acıyla kıvra­nırken İbn Abbâs teselli edercesine ona: 'Ey mü'minlerin emîri! Bütün bunlar da mı başı­na gelecekti? Sen ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sohbetinde bulundun, en ufak bir kötü hareketin olmadı. Öldüğünde, senden hoşnut olarak öldü. Sonra Ebû Bekr'in sohbetinde bulundun. Ona karşı da kötü bir hareketin olmadı. O da öldüğü za­man, senden hoşnut olarak öldü. Sonra müs-lümanların yönetiminde bulundun, onlara karşı da gayet adil ve güzel davrandın. Onları terkedip ayrıldığın zaman, elbetteki onlar sen­den razı oldukları halde terkedip ayrılacak­sın.' Ömer şu cevabı verdi:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in sohbetinde bulunup da onun benden hoşnut olarak ayrılması Allah'ın bana olan bir lütfudur. Ebû Bekr'le birlikte bulunup onun benden hoşnut olması da, Allah'ın bana olan bir lütfü ve ihsanıdu". Çektiğim acılar ise se-

nin ve arkadaşların içindir. Vallahi benim yer dolusu altınım olsa, henüz görmediğim Al­lah'ın azabına karşı hepsini feda ederim'." [Buhari]

8642- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Vallahi ben bir topluluk içinde duruyor­dum. Onlar Ömer'e dua ediyorlardı. O, yata­ğına konmuştu. İnsanlar onu kefenlerken yine dua ediyorlardı. Henüz yerinden kaldırılma­dan namazını kılıyorlardı. Bir adamın omuzu-mu tutmasıyla irkildim; döndüm. Baktım ki Ali Ömer'e rahmet dileyerek şöyle diyordu: 'Vallahi senin amelin gibi bir amelle Allah'a kavuşmayı ne kadar isterdim. Allah'a yemin ederim ki, senin iki arkadaşının yanında def­nedilmeni nasip edeceğini zannediyorum, Çünkü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu çok duyardım: 'Ben Ebû Bekr ve Ömer gittik. Ben, Ebû Bekr ve Ömer beraberce çıktık. Ben, Ebû Bekr ve Ömer beraberce girdik.' Allah'ın seni onlarla

beraber kılmasını umuyorum ve kuvvetle bu­nu Zannediyorum'." [Buhârî ile Müslim.]

8643- İbn Şihâb radiyallahu anh'dan: "Ömer bin Abdi'1-Azîz, Ebû Bekr bin Sü­leyman'a sordu:

'(Lakabı) ilk defa mü'minlerin emîri diye yazılan (adlandırılan) kimdir?' Şu cevabı verdi:

İlk Muhacir kadınlarından olan Şifâ bint Abdullah bana şunu bildirdi:

Lebîd bin Rabîa ile Adiyy bin Hâtem Me­dine'ye geldiler ve mescide gidip Amr bin el-Âs'ı buldular ve ona: 'Haydi Emîru'l-Mü'mi-nînden bizim için izin al!' dediler. Şu cevabı verdi: 'Hakikaten siz isabet ettiniz ve ismini doğru söylediniz. Çünkü o, emirdir, biz de mü'minleriz. Sonra Ömer'in yanma girip 'Es-selâmü aleyke yâ Emîrel-Mü'minîn!' diye se­lam verdi. Ömer dedi ki:

'Bu da nedir?'

'Sen emîrsin, biz de mü'minleriz' diye ce­vap verdi. İşte o günden itibaren 'Mü'minle­rin emîri' diye yazılmaya başladı."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8644- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ömer, bir ata bindi ve onu mahmuzladı.

Ancak hayvan huysuzluk yaptı. Bunun üzeri­ne uyluğu açıldı.

Necrân ehli onun uyluğunda siyah bir ben gördü. Bunun üzerine halk: 'Biz onun ülke­mizden çıkacağını kitabımızda gördük' dedi­ler." jİkisi de Taberânî'nin Mu'cemu'l-Kebîr'ine aittir.]

8645- Ömer radiyallahu anh'dan:

"Ben Mekke yollarının birİndeyken, Ku-reyş'ten bir adam beni gördü ve: 'Ey Hat-tâb'ın oğlu, nereye gidiyorsun?' diye sordu.

'Ben şu adama -Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i kastediyor- gidiyorum.'

Adam: 'Sen ona mı gidiyorsun, daha önce kız kardeşin ona gidip (müslüman oldu)' dedi.

Hemen öfkelenerek geri döndüm, (kız kardeşimin) kapısına gidip, çaldım. Peygam-

ber sallallahu aleyhi ve sellem, bir şeyi olma­yan fakir bir adam müslüman olduğu zaman ona yardım etmeleri için yanma bir ya da iki adam katardı. Kız kardeşimin kocasının yanı­na da iki adam katmıştı. Kapıyı çaldım.

İçerden: 'Kim o?' diye bir ses geldi.

'Ömer' dedim.

Ellerindeki kitabı okuyorlardı. Sesimi du­yunca, kalkıp gizlendiler, ellerindeki kitabı yerinde bıraktılar. Kız kardeşim kapıyı açtı­ğında: 'Ey nefsinin düşmanı! Demek ki sen atalarının dinini bıraktın' dedim. Bir yandan da başına vurmaya başladım. Bana: 'Ey Hat-tâb'm oğlu sen ne yaparsan yap, aldırmam. Çünkü ben artık müslüman oldum' dedi. Bu­nun üzerine gidip sedire oturdum. Orada bir sahife gördüm, elime alıp 'Nedir bu sahife?' diye sorunca, cevabı şu oldu: "Bırak onu sen murdarsın! Ne cünüplükten yıkanırsın, ne de taharetlenirsin ve ne de abdest alırsın. Bunu ancak tertemiz olanlar tutabilir.' Israr edince, o sahifeyi elime tutuşturdu. Baktım ki sahife-de şu yazılıydı:

'Bismillahirrahmanirrahîm (= Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla)'

Rahman ve Rahîm'i okuyunca, bu sözün nereden türetildiğini düşündüm.

Sonra kendime geldim ve şunları da oku­dum:

'Göktekiler ve yerdekiler Allah'ı teşbih eder. O hem Atız'dır, hem Hakim."

'Allah'a ve Peygamberine iman ediniz! Kendisinde sizi emanetçi kıldıklarından da infak ediniz!' mealindeki âyete (Hadîd, 7) ge­lince, şöyle dedim:

'Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçi-sidir."

Orada gizlenmiş olan kimseler hemen se­vinerek ortaya çıktılar ve "Allahu Ekber!" di­yerek bağırdılar. Sonra şöyle dediler:

'Ey Hattâb'm oğlu müjde! Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem Pazartesi günü şöyle dua etmişti: 'Allahım! Ömer bin el-Hattâb ile Ebû Cehil'den sana hangisi kıymetli ve sevgili ise İslâm'ı onunla güçlendir!' Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı bu du­anın sende tecelli etmiş olmasını diliyoruz.'

Sonra şöyle dedim: 'Allah ve Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in nerede olduğunu bana gösterin! Ben O'na gitmek istiyorum. Doğruluğuma inanınca hemen O'nun nerede olduğunu bana söylediler.

Bunun üzerine hemen olduğu yere gittim, kapıyı çaldım, açmadılar. Çünkü benim Allah Resûlü'ne düşmünlığımı bildikleri ve müslü­man olduğumdan haberleri olmadığı için ka­pıyı açmaktan çekindiler. Nihayet Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem onlara: 'Açın kapıyı! Allah onun için bir hayr murad etmiş ise mutlaka onu hidayet eder' buyurdu. Kapı açıldı, iki kişi gelip kolumdan tuttu ve beni ona koruma içinde yaklaştırmaya koyuldu. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Bırakın onu!' Bıraktılar, büyük bir saygı ve iştiyakla önüne oturdum; gömleğimin ya-

kasından yapıştı ve şöyle buyurdu; 'Ey Hat-tâb'ın oğlu! Haydi müslüman ol! Atlahım! Onu hidayete erdir!" Hemen şöyle dedim: "Eşhedu en lâ ilahe illallah ve enneke Resûlul-lah (= Şehâdet ederim ki Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. Sen ise Allah'ın Resulüsün).'

Ondan sonra müslümanlar öyle bir tekbir getirdiler ki Mekke'nin tüm yollarında âdeta çınladı. O zaman sayıları yetmiş kişiydi.

Müşrikler birinin Müslüman olduğunu duyduklarında onu döverlerdi.

Hemen gittim, bir adamın kapısını çaldım ve dedim ki: 'Ben atalarımın dinini bıraktım, biliyor musun?' Adam: 'Yapma bunu!' dedi ve kapıyı yüzüme kapattı. Ondan sonra iki adama daha gittim, onlar da bana aynısını yaptılar. Derken bir adam bana dedi ki:

'Sen hakikaten müslüman olduğunu ilân etmek istiyor musun?'

'Evet' dedim.

'Öyleyse insanlar Hicr'de toplandığında oraya git, gizlice falan adama "Benim atalarımın dininden çıktığımı biliyor musun?" de! O bunu asla gizlemez (ve orada bulunan herke­se seslenerek senin müslüman olduğunu ilan eder.) Dediğini yaptım, (falan adama müslü­man olduğumu anlattım.) O da avazının çıktı­ğı kadar: 'Ömer atalarının dinini bırakmış, (haberiniz olsun, müslüman olmuş!)' diye ba­ğırdı. Hemen halk başıma üşüştü ve beni döv­meye başladılar, ben de onlara karşılık vere­rek vurmaya başladım. Derken dayım geldi. Ona da: 'Ömer atalarının dinini bırakıp müs­lüman olmuş' dediler.

Bunun üzerine o ayağa kalkarak hemen Hicr'de şöyle haykırdı: 'Ben kız kardeşimin oğlunu himayeme aldım. Bırakın onu!' Bu­nun üzerine halk etrafımdan dağılıp beni bı­raktılar.

Fakat diğer müslümanlar dövülüyorken benim himaye altında bulunmamdan hoşlan-mamıştım. İslâm uğrunda onlarla çarpışmak istiyordum. İnsanlar Hicr'de toplandığında dayıma gelip dedim ki:

'Dayı! Üzerimde olan himayeni kaldır!"

'Yapma sakın!' dediyse de himayesini kal­dırttım. Ve Allah İslâm'ı galip kılıncaya dek onlarla kavgam devam etti.

[Bezzâr, zayıf bir senedle.|

8646- İsmet radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

'Benden sonra peygamber olsaydı, Ömer olurdu.'

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.l

8647- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

'Allah Teâla Arafe akşamı, meleklerine karşı genel olarak müslümanlarla, özel ola­rak da Ömer'le iftihar etti."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir isnadla.]

8648- Abdurrahman bin Yesâr radiyallahu anh'dan:

"Ömer'in ölümünde bulundum. O gün gü­neş tutuldu." |Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8649- Urve radiyallahu anh'dan: "Ömer öldürülünce, Zübeyr onun ismini divandan (sicil defterinden) sildi."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8650- el-Misver bin Mahrame radiyallahu anh'dan:

"Ömer on sene halifelik yaptı, sonra vefat etti." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8651-   Salim bin Abdullah radiyallahu anh'dan:

"Ömer, ellibeş yaşındayken vefat etti."

[Taberânî, Mu' cemu' l-Kebîr'de]

8652-  Ebû Burde Ebû Musa radiyallahu anh'dan:

"Abullah bin Ömer bana dedi ki:

'Babam (Ömer), babana (Ebû Musa'ya) ne dedi biliyor musun?'

'Hayır.'

Babam babana dedi ki: "Ey Ebû Musa! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hu­zurunda müslüman olmamız, onunla beraber cihada çıkmamız, hicret etmemiz; hülâsa onunla olan tüm amellerimiz geri çevrilsin de ondan sonra yaptığımız amellerimiz, başa baş bizi kurtarsın, ister misin?' Babanın, babama (Ömer'e) cevabı şu oldu:

'Vallahi (hayır) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra cihad ettik, oruçlar tuttuk, namazlar kıldık. Bir çok amelde bu­lunduk. Elimizde birçok insanlar müslüman oldu. Biz elbette bu amellerimizin sevabmı umarız.' Babam (Ömer) ona şu cevabı verdi:

"Ömer'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, onun zamanında yaptıklarımız, geri çevri­lip de ondan sonra yaptıklarımız bizi başa baş

kurlarsa (ne âlâ). Bunu çok islerim.' Bunun üzerine (İbn Ömer'e) dedim ki:

'Baban (Ömer) vallahi babamdan (Ebû Musa'dan) daha hayırlıdır'." [Buhârî.|

8653- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hakk'ın ilk musafaha edeceği, ilk selâm vereceği ve elinden tutup da cennete ilk koya­cağı insan Ömer'dir."

|İbn Mâce zayıf bir senedle.|

 

 

OSMAN BİN AFFÂN'IN MENKIBELERİ

8654- Mus'ab bin Abdullah bin ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"O, Osman bin Affân bin Ebî'l-Âs bin Ümeyye bin Abdi Şems bin Abdi Menâf bin Kusayy'dır.

Annesi: Ervâ bint Kureyz bin Rabîa bin Habîb bin Abdi Şems bin Abdi Menâf'tır. An­nesinin annesi ise, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in halası Ümmü Hakîm el-Beydâ bint Abdi'I-Muttalib'dir."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de.]

8655- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatağında benim örtümü üzerine örtmüş yatar­ken; Ebû Bekir, içeri girmek için izin istedi.

Ebû Bekr içeriye girdi, işini gördü ve ay­rılıp gitti. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aynı şekilde yatarken Ömer izin is-

tedi; girdi, işini gördü, o da ayrılıp gitti. Son­ra Osman izin istedi, içeriye girince, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem toparlanıp ken­disine çeki düzen verdi.

Bana da: 'Sen de toparlan, elbiseni üze­rinde iyice topla derle!' diye tenbih etti. Onun da işini gördü. O da çıkıp gitti.

'Dedim ki, Osman'dan çekindiğin kadar ne Ebû Bekr'den ne de Ömer'den çekindin. Sebebi ne ola ki?' Şöyle buyurdu:

'Ey Aişe! Osman çok utangaç bir adam­dır. Onun karsısında o kılıkla çıksaydım belki de bana ihtiyacını söyleyemezdi, çekinirdi. Bundan korktuğum için böyle yaptım'."

Diğer rivayette: "Meleklerin saygı duyup utandıkları bir adama karşı ben de saygı du­yup çekinmeyeyim mi?" diye geçmektedir.

[Müslim]

8656- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

Ona Mısırlı bir adam şöyle dedi: "Sana bir şey soracağım, doğrusunu söyle! Osman Uhud günü hakikaten harpten kaçtı mı?"

"Evet."

"Bedir'de de bulunmadı değil mi?"

"Evet."

"Bey'atu'r-Rıdvân'da da yoktu değil mi?"

"Evet" deyince, o adam: "Allahü Ekber!" diye bağırdı. Fakat İbn Ömer şöyle dedi: "Gel bu vak'alarda onun neden bulunmadığını sa­na açıklayayım:

Uhud gününde bulunmamasından dolayı Allah'ın onu affettiğine tanıklık ederim. Be­dir'de bulunmayışının sebebi ise; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kızı Rukiyye onun karısı idi ve hastaydı. Onunla meşgul ol­duğu için (Bedir'de) bulunamamıştı. Hatta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: 'Senin için de Bedir savaşına katılan bir adam ecri ve payı (ganimet) vardır' buyurmuştur.

Bey'atu'r-Rıdvân'da bulunamamasının sebebi de şudur: Mekke içinde Osman'dan daha değerli ve kıymetli kişi olsaydı, Allah Resulü oraya onu gönderirdi. Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem Osman'ı temsilci olarak Mekke'ye göndermişti. Bey'atur-Rıd-vân olurken, Osman Mekke'deydi bunun için orada bulunamadı. Hatta o bey'atta Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem sağ elini (göstererek): 'Bu.Osman'ın elidir' deyip, sol eline vurmuş ve gıyabında onun biatini kabul etmiştir."

Sonra İbn Ömer dedi ki: "İşte gereken bil­giyi aldın, şimdi gidebilirsin." |Buhârî MeTirmi/.î.|

8657-  Abdurrahman bin Semure radiyal-lahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebûk harbi İçin, adına 'Ceyşu'1-usre' denilen orduyu techîz ederken, Osman yeninin altında bin dinar getirip, önüne sermiştir. Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem'in bunları kuca-ğında evirip çevirdiğini ve şöyle buyurduğu­nu duydum: 'Bugünden sonra Osman ne ya­parsa kendisine hiçbir zarar dokunmaz'." -bunu iki kere söyledi- |Tirmizî|

8658- Abdurrahman bin Habbâb radiyal-lahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in, halkı (Tebûk seferine çıkacak) Ceyşü'1-Us-re'yi techîz etmeyi teşvik ettiğini gördüm.

Osman şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Çulları ve semerleri ile birlikte yüz deve benden.' Yine teşvik etti. Osman yine ayağa kalkıp:

'Ey Allah'ın Resulü! Çulları ve semerleri ile ikiyüz deve benden' dedi.

Yine teşvikte bulununca, bu defa Osman yine ayağa kalkarak şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah yolunda, çullan ve semerleri ile üçyüz deve benden.' Ondan sonra Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'i minberden inerken gördüm, şöyle diyordu: 'Bundan son­ra Osman ne yaparsa yapsın sorumlu olmaz. Bundan sonra Osman ne yaparsa yapsın so­rumlu olmaz'." |Tirmizî]

8659-  Talha bin Ubeydullah radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her peygamberin (cennette) bir arkada­şı vardır; benim cennetteki arkadaşım Os­man'dır." [Tirmizî.]

8660- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

mescidin kapısında Osman'a rastladı ve dedi ki: 'Ey Osman! Bu Cibril'dir. Rukiyye'ye ver­diğin mehir gibi bir mehir ve onunla yaptığın hayat arkadaşlığı gibi bir hayat arkadaşlığı yapmak üzere Allah'ın sana (kızım) Ümmü Gülsüm'ü nikahladığını bana haber verdi'."

[İbn Mâce|

8661- Osman radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e

biat ettiğim günden beri, şarkı söylemedim, bi­le bile yalan söylemedim, sağ elimle zekerimi dahi tutmadım." |İiİsi de İbn Mâte'ye ait.l

8662- el-Ahnef bin Kays radiyallahu anh'dan:

"Hac farizalanm yerine getirmek üzere Medine'ye vardık, yüklerimizi boşaltıp yer­leştiğimiz zaman, bize halkın mescidde top­landığım söylediler, korktuk ve koştuk.

Baktık halk mescidde birkaç kişinin başı­na üşüşmüş. Aralarında Ali, Zübeyr, Talha ve Sa'd da var. Biz o haldeyken baktık ki, Osman başını sarı bir çarşafla Örtmüş bir halde çıka-geldi ve dedi ki: 'Ali burada mı?' Talha bura­da mı? Zübeyr burada mı? Sa'd burada mı?'

'Evet' dediler.

Bunun üzerine şöyle dedi:

'Kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah aşkına Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu biliyor musu­nuz?: 'Kim (filanoğullarının) hurma kurutma yerini alırsa Allah onu bağışlar.' Bunu duyun­ca hemen ben ona yirmi yahut yirmi beşbin verip satın aldım, gelip ona bildirdim. Şöyle

buyurdu: 'Bunu mescidimiz için vakfet; sevabı sana ait.' (Böyle olmadı mı?')

'Evet' dediler.

"Bir defasında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem 'Kim Rûme kuyusunu satın alırsa Allah onu bağışlar' buyurmuştu da ben onu şu ve şu kadara satın alıp kendisine bil­dirmiştim ve kendisi de bana: 'Bunu müslü-manların yararına vakfet! Sevabı senindir' demişti. (Böyle olmadı mı?') Onlar: 'Evet' dediler.

'Yine bir keresinde, Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem cemaatin yüzüne bakıp da: '(Tebûk'a gidecek) Bu orduyu -Ceyşü'l-Usre'yi kastediyor-kim teçhiz edecek? Teçhiz edeni Allah bağışlar' demişti de o orduyu şu kadar develer vererek ben techîz etmiştim; öyle değil mi, Allah aşkına söyleyin siz bunu bilmiyor musunuz?'

Onlar buna da: 'Evet' dediler. Ondan son­ra üç kere şöyle dedi: 'Allahırn, sen şahit ol, Allahım sen şahit ol! Allahım sen şahit ol!'"

[Nesâî.]

8663- Sümame bin Hazen el-Kuşeyrî radi­yallahu anh'dan:

"(Osman) muhasara edildiği gün şuna şa­hit oldum: Osman onlara (evinden) bakıp şöy­le dedi: "Sizi bana karşı kışkırtan o iki arkada­şınızı getirin!' bakalım. Onlar iki deve ya da iki merkep gibi getirildiler. Onlara Osman bir bakıp şöyle dedi:

'Söyleyin Allah aşkına!..' Benzeri rivayet. Bu rivayette şunu ekledi:

"Söyleyin Allah aşkına, bilmiyor musu­nuz? Ben, Ebû Bekr ve Ömer Mekke'nin da­ğı üzerinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik de, dağ oynamış, taşları eteğine dökülmüştü de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona hitaben şöyle buyurmuş­tu: 'Sakin ol ey dağ! Senin üstünde bir pey­gamber, bir sıddîk, iki de şehit vardır.'

'Evet' dediler. Bunun üzerine üç kere şöy­le dedi: 'Allahü Ekber! Kâ'be'nin Rabbi hak­kı için cennete gireceğime tanıklık ettiler'."

|Tirmizî ve Nesâî.]

8664- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e namazını kıldırması için bir cenaze getirildi. Namazını kıldırmadı. Denildi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Bundan önce kimse­nin namazını kılmadığını görmedik. Bunun sebebine ola ki?'

'O, Osman'dan nefret ediyordu. Allah da bu yüzden ondan nefret etmiştir'."

[Tirmizî]

8665- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ileride meydana gelecek bir fitneden söz etti ve dedi ki: 'Bu (yani Osman) o fitnede mazlum olarak Öldürülecektir'." lİkisîdeTirmizryeait.J

8666- Ubeydullah bin Adiyy bin el-Hiyâr radiyallahu anh'dan:

"el-Misver bin Mahrame ile Abdurrahman bin el-Esved kendisine şöyle dediler: 'Velîd bin Ukbe'nin hakkında, Osman'la konuşmana engel olan nedir? Halk onun (Velîd) hakkında çok konuşuyor.'

(Ubeydullah dedi ki:) Namaza çıkacağı zaman, Osman'ın yanına vardım ve: 'Seninle görüşecek bir işim var. Bu işim (aslında) sana bir öğüttür.' dedim. Osman:

'Ey kişi! Ben senden Allah'a sığınırım.'di­ye mukabele etti. Hemen yanından ayrılıp on­ların yanma döndüm. Ardımdan Osman'ın el­çisi gelip beni çağırdı. Tekrar yanına varınca:

'Neymiş öğüdün bakalım?' diye sordu. Ben de şöyle dedim:

'Allah Muhammed'i hak ile gönderdi. Üzerine Kitab'ı indirdi. Allah ve Resulüne (evet) deyip icabet edenlerden oldun. İki kere hicretin vardır. Onun sohbetinde bulundun. Onun hidayetine şahit oldun. İnsanlar Ve-lîd'in (kötü uygulamaları) hakkında çok ko­nuştular.' Dedi ki:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i idrak ettin mi?'

'Hayır. Lâkin onun ilmi bana, örtüsü altın­daki genç kıza ulaştığı gibi ulaşmıştır' dedim. Şöyle dedi:

'Allah, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i hak ile gönderdi ve ona Kitâb'ını in­dirdi. Dediğin gibi ona iman ettim, dediğin gi­bi iki kez de hicret ettim.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sohbetinde bulundum. Damadı olmak şerefine nail oldum. Ona biat ettim. Vallahi o ölünceye dek ona hiç başkaldırmadım, kendisine karşı hile de yapmadım. Sonra Ebû Bekr, ondan sonra da Ömer'le hayatım aynı minval üzere geçti. Sonra halife seçildim. Onlar gibi benim de sizin üzerinizde hakkım yok mudur?'

'Evet' dedim. Şöyle devam etti:

'Öyleyse sizden gelen bu sözler (dediko­dular) nedir? Velîd'in durumuna gelince, in-şaallah onda da gerçek ne ise onu uygulayaca­ğız.' Sonra Ali'yi çağırdı ve onun (Velîd'in) sırtına tam seksen kamçı vurdurdu." |Buhârî.|

8667- Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan:

"O, muhasara altındaki Osman'ın yanına girdi, selâm verdi; o da selâmını aldı ve sordu:

ıEy Abdullah bin Selâm neden geldin?'

'Seninle şehit oluncaya ya da seni bunlar­dan kurtarıncaya kadar yanında kalmaya gel­dim. Sanırım bu insanlar seni öldürmeye ka­rarlıdırlar. Eğer seni öldürürlerse, bu senin için iyi, onlar için kötü olur.' Osman dedi ki:

'Üzerinde bulunan hakkım hatırı için sen­den rica ediyorum; onların yanına çık! Allah seni ya hayra vesile kılacak ya da seninle şer­ri defedecektir." O da onun bu sözünü dinle­yip itaat etti ve dışarı çıktı. Onu gördüklerin­de belki sevindirici bir haber getirmiştir, diye başına üşüştüler. O da kalkıp veciz bir hutbe had etti ve şöyle dedi: 'Hiçbir peygamber öl-dürülmemiştir ki, karşılığında yetmişbin sa­vaşçı öldürülmüş olmasın; hiçbir halife öldü-rülmemiştir ki, karşılığında otuzbeşbin savaş­çı öldürülmüş olmasın. Bu yaşlı adamı öldür-

meye kalkışmayın! Vallahi bunu kim öldürür­se, kıyamet gününde eli kesilmiş ve yaralı olarak gelir. Şunu da iyi bilin ki bir babanuı oğlu üzerindeki hakkı kadar, bu halifenin de sizin üzerinizde hakkı bulunmaktadır.' Bunu duyunca hemen kalkıp şöyle dediler: 'Yahudi yalan söylemiştir." O da şu karşılığı verdi: 'Asıl siz yalan söylediniz. Ben yahudî deği­lim. Ben müslümanlardan bir ferdim. Bunu Allah, onun Resulü ve mü'minler sizden iyi bilir. Allah hakkımda şu âyeti inzal buyur­muştur: 'De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak, Allah bir de yanında kitabın ilmi olan­lar yeter.' (Ra'd, 43) Yine şöyle buyurmuştur: 'De ki: 'Eğer bu Kitab, Allah katından ise ve siz de onu inkar etmişseniz, İsrâiloğulların-dan bir şahit de bunun böyle olduğuna şeha-det edip inanmışken, siz yine de büyüklük tas­larsınız. Doğrusu Allah zalim milleti doğru yola eriştirmez.' (Ahkâf, 10)

Adamı (Abdullah b. Selâm'ı) dinlemedi­ler, kalkıp Osman'ın yanına girdiler ve onu katlettiler.

Bunun üzerine Abdullah bin Selâm deve­sine binerek oradan şöyle diyerek uzaklaştı: 'Ey Mısır ehli! Ey Osman'ın katilleri! Mü­minlerin emirini öldürdünüz. Vallahi artık ahid bozulmuş. Kan akıtılmış. Mal bölünmüş­tür (yazık size!).'

[Taberânî, Mu cemu'I-Kebîr'de daha uzun bir me-linle. Tirmizîde onun bir kısmını rivayet etmiştir.]

8668- Yezîd bin Ebî Habîb'den: "Osman'a hücum edenlerin hepsi (daha sonra) cinnet getirmişlerdir." [Taberânî, M. el-Kebîr'de]

8669- Mâlik bin Enes radiyallahu anh'dan: "Osman Öldürüldü. Falanoğullarınm çöp­lüğünde üç gün atılmış olarak kaldı. Ona şu oniki kişi geldi: Dedem Mâlik bin Ebî Amir, Huvaytıb bin Abduluzzâ, Hakîm bin Hizam, Abdullah bin ez-Zübeyr ve Âişe bint Osman. Beraberlerinde lamba da vardı. Onu bir kapı üzerinde taşıdılar ve başı kapı üstünde bir yandan 'Tak, tak' sesleri çıkarırken onu öyle­ce  Bakî' (mezarlığına) kadar getirdiler. Na­mazını kim kıldıracak diye ihtilâf eltiler. Son­ra ya Hakîm ya da Huveytib kıldırdı. Defne­decekleri sırada Mâzinoğulllarından bir adam şöyle dedi: 'Eğer onu müslümanlarla beraber gömerseniz yarın gider insanlara bildiririm.' Bunun üzerine alıp onu Haşşı Kevkeb denilen yere ilettiler ve orada gömdüler. Osman bu olaydan önce Haşşı Kevkeb'den geçerdi ve şöyle derdi: 'Buraya mutlaka salih bir adam gömülecektir'."

Ravi: "el-Haşş, bostan anlamındadır" dedi.

[İkisi de Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'e ait.|

8670- Osman'ın azatlısı Müslim bin Saîd radiyallahu anh'dan:

"Osman (muhasara altındayken) yirmi kö­le azat etti. (Sonra) bir şalvar getirtti ve onu giydi. Oysa o, ne İslâm'da, ne de cahiliyye devrinde hiç şalvar giymemiştir. Sonra dedi ki:

'Bu gece rüyamda, Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem'i, Ebû Bekr ve Ömer'i gördüm. Şöyle dediler: 'Sabret, ertesi akşam sen bizimle iftar edeceksin. -

Mushaf getirtti, açıp önüne koydu. O önündeyken öldürüldü."

[Ahmed bin Hanbel ve Ebû Ya'lâ.]

8671- Zehdem el-Cermî radiyallahu anh'­dan:

"İbn Abbâs bize hitap edip şöyle dedi: 'Eğer halk, Osman'ın kanma sahip çıkmazsa, gökten yağacak taşlarla recm edilirler'."

(Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr vel-Evsat'ta.)

8672- Kâ'b bin Ucre radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir fitneden söz etti ve gerçekleşmesinin ya­kın olduğunu söyledi. Derken oradan başı ör­tülmüş bir adam geçti. Dedi ki: İşte bu adam o gün hak üzere olacaktır.' Hemen sıçradım, Osman'ın belinden tuttum, Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'e götürdüm ve 'Bu mu?' dedim. '(Evet) budur' buyurdu."

8673- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey Osman! Eğer Allah, bir gün seni bu işle görevlendirip ele münafıklar Allah' w sa­na giydirdiği bu gömleği çıkartmak isterler­se, onu sakın çıkartma!" -bunu üç kere söy­ledi-

Nu'mân bin Beşîr dedi ki: "Bunu insanla­ra bildirmene engel olan neydi?"

"Vallahi bunu unuttum" diye cevap verdi.

8674- el-Hasan radiyallahu anh'dan: "(Osman'ın katili) Fasık Muhamnıed bin Ebû Bekr, Mısır'ın yollarmdan birinde yaka­landı ve bir eşek (derisinin) İçine konularak yakıldı." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'Ğe.]

8675- Abdullah bin Saîd, babasından: "Biz Ali'nin yanında; sağında Ammâr, so­lunda ise (Osman'ın katili) Muhammed bin Ebû  B ekr  oturuyorduk.   B ir  adam  gelip (Ali'ye) şöyle dedi:

'Ey mü'minlerin emîri! Osman hakkında ne dersin?' Hemen o iki adam öne atılıp şöy­le dediler: 'İmandan sonra Allah'ı inkar eden ve münafık olan adam hakkında mı soruyor­sun?' Adam şu cevabı verdi:

'Ben size sormuyorum, size gelmiş de de­ğilim.' Hemen Ali ona dedi ki:

'Ben onun hakkında onların dediğini de­mem.' Hemen o ikisi birden şöyle dediler: 'Öyleyse onu neden öldürdük?'

'Başınıza geçti, fakat son günlerinde sizi iyi yönetemedi, siz de kızıp ona kötülük yap­tınız. Vallahi ben ve Osman, Allah'ın: 'Biz on­ların gönüllerimle olan kini çıkardık. Artık on­lar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeş­lerdir' buyurduğu (Hicr, 47) gibi olmak iste­rim. ' |Taberânî, Mu'cetrnt' I-Kebîr'de zayıf bir senedle.|

8676- Vessâb'dan:

"Muhammed bin Ebû Bekr, onüç kişi ile Osman'a geldi ve onun sakalından yapışıp bir şeyler söyledi; azı dişlerinin gıcırdadığını duydum. Şöyle diyordu: 'Şimdi seni elimden Muâvİye, filan ve filan adamlar da kurtara­maz.' Ondan sonra hemen bir makas edinip başına vurdu, vurdu; sonra ötekiler de ona yardım edip Osman'ı öldürdüler."

(Taberânî uzun olarak, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

8677- Yahya bin Bukeyr'den:

"Hicri yirmiüçte Zi'1-Hİcce'nin son üç gü­nünde Şûra toplandı ve Osman'ı halife yaptı­lar. Hicrî otuzbeşte Zi'1-Hicce ayının onseki-zinci cuma günü öldürüldü. Öldürüldüğünde, seksensekiz yaşında idi. Sakalını sarı renge boyardı. Oniki yıl müslümanlann başında ka­lıp halifelik yaptı."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de.)

8678- ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

Fetih günü Kureyş'ten bir adamı hapsetmek suretiyle öldürttü. Sonra şöyle buyurdu: 'Bu­günden sonra hapsetmek suretiyle, anc ık Os­man'ı öldüren kişi öldürülecektir. Buru yap­mazsanız siz koyunlar gibi öldürülürs înûz'."

[Taberânî, Mtı'cemu'l-Evsaf'ta ve Bezzâr zayıf bir senedle.]

8679-  Abdullah bin Ferrûh radiyallahu anh'dan:

"Osman'ın yıkanmadan kanlı elbiseleriyle defn edildiğini gördüm." (Abdullah) İbn Ahmed.

 

 

ALI RADIYALLAHU ANH'IN MENKIBELERİ

8680- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanlar muhtelif ağaçlardandırlar. Ali ile ben aynı (tek) ağaçtanız."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat.)

8681- Taberânî, Mu' cemu' l-Kebîr'de: "O, Alî bin Ebî Tâlib bin Abdi'l-Muttalib bin Hâşim'dir.

Zübeyr bin Bekkâr: 'Ali'nin annesi; Fâtı-ma bİnt Esed bin Hâşim bin Abdi Menâf'tır. Deniliyor ki: Onun bir Hâşimî'ye çocuk do­ğuran ilk Hâşimî kadının olduğu söylenir Müslüman olup Medine'ye hicret etmiştir. Orada ölmüş, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu orada defnetmiştir."

8682- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem pazartesi günü peygamber olarak gönderildi, Ali ise salı günü namaz kıldı."

8683- Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'dan: "İlk müslüman olan Ali'dir."

Amr bin Murre dedi ki: "Bunu ben, İbrâ-hîm en-Nahaî'ye anlattım; kabul etmedi ve şöyle dedi: İlk müslüman olan Ebû Bekr'dir."

8684- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve~ sellem

ashabı arasında kardeşliği tesis ettiğinde, Ali gözleri yaşla dolu olarak geldi ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Ashabın arasında kar­deşlik tesis edip herkesi birbirine kardeş yap­tın, beni hiç kimse ile kardeş yapmadın.' Bu­nun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ona şu cevabı verdiğini duydum: "Sen benim hem dünyada, hem de âhirette kardeşimşiri." [Tirmizî]

8685- Sa'd radiyallahu anh'dan:

"Muâviye ona dedi ki: 'Ali'ye hakaret et­meni engelleyen nedir?'

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in ona söylemiş olduğu şu üç şeyi hatır­ladığım sürece ona hakaret edemem. O üç hasletten birine sahip olmam, benim İçin kızıl develere sahip olmamdan daha İyidir. Çıktığı harplerden birinde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu kendi yerinde bırakmış­tı. Ali İse ona: 'Ey Allah'ın Resulü! Beni ka­dın ve çocuklarla geride bıraktın' demişti. Bu­nun üzerine o, şöyle buyurdu:

'Harun Musa'ya göre ne ise sen de bana göre öyle olmaktan hoşnut olmaz mısın? Yal­nız benden sonra peygamberlik yoktur.'

Hayber günü onun şöyle buyurduğunu duydum: 'Bugün sancağı Allah'ı ve Resulünü seven, Allah ve Resulü tarafından sevilen bir adama vereceğim.' Biz hepimiz o sancağı al­mak istedik. Ondan sonra: 'Haydi bana Ali'yi çağırın!' dedi. Gözü ağrıyarak geldi, gözüne

tükürüğünü sürdü ve sancağı ona verdi. Allah felhi onun elinde müyesser kıldı.

'Bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım' mealindeki âyet (Âl-i İmran, 61) indiği za­man, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, AH, Fâtima, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve şöyle dedi: 'Allahım! işte bunlar benim ehlim

(ailem)dir'." [Müslim ve Tirmizî]

8686- Hubşî bin Cünâde radiyallahu anh'-dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ali bendendir; ben de Ali'denim. Benim namıma (olan taahhütleri) ancak ben ya da AH yerine getirir," [Tirmizîl

8687- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bir kuş eti vardı. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Allahım/ Mahlûkatın içinde en çok sevdi­ğin kimseyi getir de benimle birlikte bu kuşun etini yesin!' Çok geçmeden Ali geldi ve onun­la beraber o kuşun etini yedi."

[İkisi de Tirmizî'ye ait.|

Rezîn şunu ekledi:

Enes, Ali'ye dedi ki: "Benim için Al­lah'tan mağfiret dile de sana bir müjde vere­yim." O da onun teklifini kabul etti. Bunun üzerine ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in bu hadisini bildirdi.

8688- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hayber günü şöyle dedi: 'Bu sancağı mutla­ka, Allah ve Resulünü seven, Allah ve Resulü tarafından da sevilen bir adama vereceğim ve Hayber onun elinde fethedilecektir.' Bunun üzerine Ömer dedi ki:

'Kumandanlığı ancak o gün istedim, çağı­rılırım ümidiyle ona uzandım. Fakat Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ali'yi çağı­rıp sancağı onun eline vererek şöyle buyurdu: 'Yürü, Allah elinde fethi müyesser kılıncaya kadar geriye dönüp bakma!' Sonra Ali biraz yürüdü, sonra durdu, fakat geri bakmadı. Şöy­le haykırdı: 'Ey Allah'ın Resulü! ^Onlarla ne üzerine savaşacağım-?' Şöyle buyurdu: 'Al­lah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Mu-hammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şe-hadet getirmelerine kadar onlarla savaş! Bu şehadeti getirirlerse, senden hem kanlarım hem de mallarım korumuş olurlar. Tabii hak ederlerse başka. Bu takdirde hesapları Al­lah'a ait olur'." [Müslim]

8689- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Biz Ensâr topluluğu, münafıkları ancak, Ali'ye karşı olan kin ve nefretlerinden tanırdık."

8690-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ali'yi hiçbir münafık sevmez, hiçbir mii'min de Ali'den nefret etmez."

8691- Ali radiyalİahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır."

8692- Ebû Saîd radiyalİahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey Ati! Benden ve senden başkasının bu mescidde cünüp olarak bulunması helâl olmaz."

(Dırâr b. Surad bunu) "Benden ve senden başkasının mescidden cünüp olarak geçmesi helâl olmaz" şeklinde tefsir etti. |Tirmb.î|

8693- Câbir radiyalİahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Tâif günü Ali'yi çağırıp kulağına bir şey söy­ledi.

İnsanlar : 'Amcasının oğluyla fısüdaşma-sı amma uzun sürdü.' dediler. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: 'Ona gizli bir şeyi ben söyleme­dim, Allah söyledi.' |Tirmi/.î|

8694- İbn Abbâs radiyalİahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ali'nin kapısının dışında, (Mescide açılan) tüm kapıların kapatılmasını emretti." |Tirmizî.|

8695- Bureyde radiyalİahu anh'dan: "Ebû Bekr ve Ömer, Fâtıma'yi Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'den istediler; ancak onlara şöyle buyurdu:

'O daha küçüktür.' Daha sonra AH isteyin­ce, onu Ali ile evlendirdi." [Nesâî]

8696- Ali radiyalİahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

nezdinde benim, hiç kimsede olmayan bir kıymetim vardı. Ona seher vakti gelirdim. 'Esselâmü aleyke yâ Resûlallah!' derdim. Eğer öksürürse, geri aileme dönerdim, aksi takdirde yanma girerdim."

[kisi de Nesâî'ye ait. Daha önce geçen "İzin isle­me" başlığı altında bundan başka bir rivayet geçmiştir.]

8697- Enes radiyalİahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve seîlem, beraati Ebû Bekr ile gönderdi, sonra onu geri çağırıp şöyle buyurdu: 'Bunu tebliğ etmek an­cak ailemden birine layıktır.' Sonra Ali'yi ça­ğırıp onu ona verdi." [Tirmizî]

8698-   Ümmü Atiyye  radiyalİahu  an-lıâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, içlerinde Ali'nin de bulunduğu bir ordu gön­derdi. Ardından onun şöyle dua ettiğini duy­dum: 'Allahım! Ali'yi tekrar bana gösterince-ye kadar beni öldürme!'" [İkisi de Tirmizî"yeait.|

8699-  Muhammed bin Kâ'b radiyalİahu anh'dan:

"Ali, Abbâs ve Şeybe bin Abdiddâr arala­rında birbirlerine karşı iftihara kalkıştılar. Ab­bâs dedi ki:

'Ben, Beytullah'a gelen hacılara su dağıtı­yorum.' Şeybe ise şöyle dedi:

'Ben de Allah'ın mescidini imar ediyo­rum.' Ali ise şöyle söyledi:

'Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem ile hicret ettim.' Bunun üzerine: 'Siz hacı sulamalarını, Mescid-İ haramın imarını, Al­lah'a iman edenlerle bir mi tutuyorsunuz?' mealindeki âyet (Tevbe, 19) nazil oldu."

[Rezîn.]

8700- Zûeyb radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ölüm doşeğindeyken, Safıyye dedi ki: 'Senin başına bir şey gelirse, benden başka bütün ha­nımlarının sığınacağı bir ailesi var. Ben kime sığınacağım?' Şöyle buyurdu: 'O zaman sen de Ali'ye sığınırsın'."

(Taberânî, Mıı'cemu'l-Kebîr'de]

8701- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Biz aramızda, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in hiç kimseye vermediği yetmiş kadar özelliği Ali'ye verdiği hakkında konuşurduk."

[Taberânî, Mu'cemus-Sağîr'de hafi" bir senedle.]

8702- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Aratın efendisi kimdir?"

"Sensin ey Allah'ın Resulü!" dediler. O da bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ben Âdemo-ğullarının efendisiyim. Arabın efendisi ise Ali'dir."

[Taberânî, Mu'remıı'I-Evscıt'ta zayıf bîr senedle.]

8703- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ali'ye bakmak ibadettir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'tie leyyin bir senedle.]

8704-  Onun (Taberânî'nin) zayıf bir se­nedle. Târik bin Muhammed'den rivayeti:

"İmrân bin Husayn'in Ali'ye keskin bir ba­kışla baktığını gördüm. Ona bunun sebebi so­rulduğu zaman, şöyle cevap verdi: 'Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyur­duğunu duydum: 'Ali'ye bakmak ibadettir'."

8705- Ali radiyallahu anh'dan:

Ona denildi ki: "Çok sıcak günde üzerin­de kış elbisesi; kışın soğukta ise yaz elbisesi giydiğini ve buna rağmen terleyip terini sildi­ğini görüyoruz. " Şu cevabı verdi: "Gözlerim ağrıyorken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gözlerime tükürdü. Bugüne kadar bir daha hastalanmadım. Sonra bana şöyle dua buyurdu: 'Allahım! Ondan sıcaklığı ve soğuk­luğu gider!' İşte o günden bugüne kadar ne sı­caklık ve ne de soğukluğu hissetmedim."

ITaberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta]

8706- Ali radiyallahu anh'dan:

"Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında, karnıma açlıktan taş bağla-mışımdır. Oysa malımın zekâtı, kırkbin dina­rı buluyordu."

8707- Diğer rivayet:

"Bugünkü zekâtım ise kirkbindir." |Ahmed.|

8708- Ali radiyallahu anh'dan:

"Ben Allah'ın kuluyum. Allah Resulü sal-lallahu aleyhi ve sellem'in kardeşiyim. Ben Sıddîk-i Ekber'im. Kim bunu benden soma iddia edip söylerse, o yalancıdır. Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile namazı, halktan yedi sene önce kıldım." |İbn Mâce. tb-nü'l-Medinî bu rivayetin münker olduğunu söylemiştir.]

8709- Ebû RâfF radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

Ali hakkında şöyle buyurdu:

"Kim ondan nefret ederse, benden nefret etmiş olur, kim de benden nefret ederse, Al­lah'tan nefret etmiş olur. Kim onu severse be­ni sevmiş olur. Kim beni severse Allah'ı sev­miş olur." [Bezzâr leyyin bir isnadla.l

8710- Ebû Abdillah el-Cedeîî radiyallahu anh'dan:

"Ümmü Seleme'nin yanına girdim; bana dedi ki:

'İçinizde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e hakaret ediliyor mu?'

'Maazallah!' dedim.

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in şöyle buyurduğunu duydum: 'Kim Ali'ye hakaret ederse bana hakaret etmiş olur'." |Ahmed.|

8711-   Ümmü  Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ali, Kur'ân iledir. Kur'ân da Ali iledir. Havuz(um)'a gelinceye dek bunlar birbirle­rinden ayrılmayacaklar." [Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ves-Sağîr'de zayıf bir isnadla.|

8712- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey Ali! Kim benden aynlırsa Allah'tan ayrılmış olur. Ey Ali! Kim de senden aynlırsa benden ayrılmış olur." [Bezzâr.l

8713- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey Ali! Kıyamet gününde, elinde cennet asalarından bir asa bulunacak, onunla müna­fıkları benim havzumdan kovacaksın."

[Taberânî, Mu' cemu' I-Evsat'ta leyyin bir senedlej

8714- Suheyb radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Alî'ye dedi ki:

'Önceki milletlerin en kötüleri kimdir?' 'Ey Allah'ın Resulü (Salih aleyhisselâ-mın) devesini kesenler!' dedi. 'Doğru söyledin' buyurdu. 'Peki sonrakilerin en kötü ve bedbahtı kimdir?'

'Bilmiyorum, ey Allah'ın Resulü!' Onun çenesini göstererek: 'İşte senin bu­rana vuranlardır' buyurdu.

Ondan sonra Ali Iraklılara şöyle derdi: "İsterim ki en kötü ve bedbahtınız kalkıp gel­sin. -Çenesinini göstererek elini başının ön kısmına koydu:- Şuramdan şuraya kadar, be­ni kana bulasın!'"

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebir'de leyyin bir.senedle.|

8715- İsmail bin Râşid'den:

"(Ali'nin katili) İbn Mülcem (Allah ona lanet etsin), el-Berk bin Abdullah ve Amr bin Bekr et-Temimî Mekke'de bir araya gelip hal­ka baştakileri kötülediler ve dediler ki: 'Allah hakkında kınayanların kınamasından korkma­yan Nehrevân ehlinden olan kardeşlerimizi A1İ öldürdükten sonra artık vallahi yaşamanın tadı tuzu kalmadı. Varıp dalâlet içinde olan o liderleri öldürelim de biz de, ülke de rahata kavuşsun.'

Mısırlı olan İbn Mülcem dedi ki: 'Ali'yi bana bırakın, onun hakkından ben gelirim!'

el-Berk ise: 'Muâviye'yi de ben haklarım* dedi. Amr ise şöyle dedi:

'Amr bin el-Âs'ın hakkından ben geli­rim.' Böylece aralarında sözleştiler, kılıçlarını zehirlediler. Ramazan'ın onbeşinde her biri hasmını öldürmeğe karar verdiler. Ali sabah namazına çıktı. 'Haydin namaza haydin na­maza!' diye seslendi. Bu (îbn Mülcem) de gizlice arkasından gidip başına bir darbe İn-

dirdi ve kaçtı, ardından koşup yakaladılar ve Ali'nin yanma getirdiler. Ali ona dedi ki: 'Ey Allah'ın düşmanı! Sana benim ne kötülüğüm oldu? Sana iyilikte bulunmadım mı?'

'Evet, ancak ben tam kırk sabah onu (kılı­cımı) biledim. Allah'tan onunla öldürülen ki­şinin en kötü kişi olmasını diledim ve bu işi yaptım' dedi.

Ali şu cevabı verdi:

'Bunun karşılığında mutlaka sen öldürüle­ceksin ve yaratıkların kötüsü de böylelikle sen olacaksın.'

Sonra (oğlu) Hasan'a dönerek, şöyle dedi: 'Yaşarsam, onun hakkında kararı ben verece­ğim. Şayet ölürsem, onu öldürün, fakat azala­rını keserek doğramayın. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in, kuduz köpeğe olsa bile öldürdükten sonra azalarının parça­lanmasından alıkoyduğunu duydum.'

Ali, Allah'ın rahmetine kavuştuktan sonra (İbn Mülcem) Hasan'm yanma getirildi. Dedi ki: 'Bana bir iyilik yapar mısın? Aslında ben, Ali ile Muâviye'yi öldürmeğe söz vermiştim. Bırak beni de gideyim Muâviye'yi de Öldürüp başını sana getireyim. Eğer yapmazsam bana istediğini yap! Allah için sana söz veriyorum.'

Hasan 'Olmaz vallahi' dedi. Alıp onu öl­dürdü, halk da onun cesedini yaktı.

Berk bin Abdullah da Muâviye'yi gözetle­di. Muâviye de sabah namazına çıktı, duru­mun farkına varınca, kaçtı. Fakat kılıç maka-dma isabet etti. Berk, Muâviye'ye şu teklifte bulundu: 'Bırak beni de sana sevineceğin bir haberim vardır.'

'Nedir o haber?' diye sorunca: 'Bu gece kardeşim, Ali'yi öldürdü.'

'O onu öldüremez ki?'

'Öldürdü, çünkü Ali dışarı çıkarken mu-hafızsız çıkar.' Muâviye hiç aldırmadan em­retti, Berk Öldürüldü. Makadından aldığı ya­rasının tedavi edilmesi için bir hekim getirtti, gösterdi. Hekim şöyle dedi;

'Kılıç zehirliymiş. Yaranda zehir vardır. Ya o yarayı kızartılmış demir ile dağlayayım, ya da bir ilâç içireyim; fakat ilaç içirdiğim za­man bir daha çocuğun olmaz. Ona göre ver kararım.'

Cevabı: 'Dağlamağa tahammülüm yoktur. Çocuklara gelince, zaten, Yezîd ve Abdullah ile onların çocukları var. Bundan sonra ne ya­pacağım çocuğu. Onlar bana yeter de artar.'

Bunun üzerine ilâcı içti, iyileşti. Fakat bir daha çocuğu olmadı.

Ondan sonra Muâviye tedbir aldı, kendisi­ne Özel yerler yaptırdı. Başına da muhafızlar koydu.

Amr bin Bekr de o gece Amr bin el-As'ı gözetledi. Amr, hasta olduğu için o gece dışa­rıya çıkmadı. İnsanlara namazı Hârice bin Habîb'in kıldırmasını emretti. Adam da ona hücum etti, Amr'm yerine Hârice bin Habib'i öldürdü. Nihayet yakalandı ve Amr bin el-Âs'a İletildi.

Götürenlerin emîre verilen selam gibi se­lâm verdiklerini görünce, sordu:

'Kimdir bu adam?'

'Amr bin el-Âs'tır' dediler.

'Öyleyse ben kimi öldürdüm?'

'Sen Hârice bin Habib'i öldürdün' dediler. Bunun üzerine adam, Amr bin el-As'a döne­rek: 'Ey fasık! Ben senden başkasını Öldür­mek istememiştim ki?' dedi.

'Sen beni öldürmek istedin, fakat Allah'ın muradı Hârice oldu' diye cevap verdi ve onu

Önüne   alıp   öldürdü."(Taberânî,  Mu'cemu'l-Ke-bfr'de uzun bir metinle ve mürsel olarak.]

8716- Muhammed bin Ali bin el-Hüseyİn radiyallahu anh'dan:

"Ali, 58 yaşındayken vefat etti."

8717- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'­dan;

"Ali, hicrî kırk yılında yılının Ramazan ayının oııbeşine tesadüf eden cuma günü öl­dürüldü."

8718- Ebû Bekr bin Ebû Şeybe'den: "Ali, hicrî kırk yılında öldürüldü. Halife­lik süresi, beş yıl, altı aydır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kelfr'ıle.]

 

 

CENNETLE MÜJDELENEN ON KİŞİDEN DİĞERLERİNİN MENKIBELERİ

 

TALHA, ZÜBEYR, SA'D, SAÎD, ABDURRAHMAN BİN AVF, EBÛ UBEYDE BİN EL-CERRÂH

8719- Ebû Ubeyde Ma'mer bin el-Müsen-nâ'dan, dedi ki:

"Talha, ibn Ubeydullah bin Osman bin Âmir İbn Kâ'b bin Sa'd bin Teym bin Murre bin Kâ'b'dır.

Annesi; es-Sa'be binli'l-Hadremî bin Amir bin Rabîa olup Kinde kabilesine men­suptur." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de.]

8720- Câbir radİyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim yeryüzünde yürüyen bir şehidi gör­mekten hoşlanırsa, Talha bin Ubeydullah'a baksın." [Tirmizi|

8721- ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in üstünde Uhud günü iki zırh vardı. Bir kayaya tırmanmak istedi, tırmanamadı. Talha eğildi, üstüne çıkarak kayaya tırmanıp çıktı. Tam o sırada şöyle  buyurduğu  duyuldu:   'Talha

(Cenneti) hak etti'." [İkisi de Tirmizî'ye ait.]

8722-  Kays bin Ebî Hazım radiyallahu anh'dan:

"Talha'nın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i koruduğu elinin çolak kaldığını gör­düm." [Buhârî.l

8723-  Ebû Osman en-Nehdî radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"Düşmana karşı savaştıkları o günlerde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında Talha ile Sa'd'dan başkası kalmadı."

[Buharı ve Müslim.|

8724- Talha radiyallahu anh'dan: "Ashâb, cahil bir bedeviye: '(Ahzab 23. âyette) sözü edilen ahdini yerine getirenlerin kimler olduğunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sor bakalım' dediler. Kendileri ona karşı çok saygılı oldukları için buna cesa­ret edemiyorlardı. Bunun üzerine bedevi sor­du, fakat ondan yüz çevirdi. Sonra sırtımda yeşil bir elbise ile mescidin kapısından çıktım. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni görünce: 'O soruyu soran nerede?' diye sordu. Bedevî: 'Ben ey Allah'ın Resulü!' dedi. Şöyle buyurdu: 'Ahdini yerine getirenlerden birisi de iste budur' buyurdu." |Tirmizî.|

8725- Talha radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beni Uhud günü 'Talhatu'1-Hayr'; Zü'1-Uşey-re gazvesinde 'Talhatu'l-Feyyâd'; Huneyn günü ise 'Talhatu'1-Cûd' olarak adlandırdı."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'üe hafî bir senedle.]

8726- Kabîsa radiyallahu anh'dan: "Talha kadar, istemeden bol para veren kimseyi asla görmedim. Ailesi derdi ki: 'Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem ona 'Fey-yâd'isimini verdi." JTaberanî, Mıı'cemıı'l-Kebîr'de.]

8727- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Size Uhud gününü bildireyim mi? Cibril sağımda, Talha solumdaydı."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de. İsnadında el-Kâ'kâ' bin Zekeriyyâ el-Talhî vardir.|

8728- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'­dan:

"Talha, Cemel günü, hicrî otuzaltıncı se­nesinin Cemâdî ayında elli iki ya da elli dört yaşında öldürülmüştür." \M. el-Kebîr]

8729- Kays bin Hâzim radiyallahu anh'dan: "Mervân bin el-Hakem'in Talha'ya ok at­tığını gördüm, tam dizine isabet ettirmişti. Ölünceye kadar öyle gezdi." [Mu'cemu'l-Kebir'de]

8730-   Talha bin Mutarrif radiyallahu anh'dan:

Ali, Talha'nın yanına geldiğinde ölmüştü. Hayvanından indi, onu oturtup yüzünden ve sakalından bir yandan tozları siliyor, öte yan­dan üzüntü içinde ağlıyor ve şöyle diyordu: 'Keşke bugünden yirmi yıl önce ölseydim de (bunu görmeseydim!)"'

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8731- Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de şöy­le der:

"Zübeyr, ez-Zübeyr bin el-Avvâm bin Hu-veylid bin Esed bin Abduluzzâ bin Kusayy bin Kilâb'dır.

Annesi, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in halası Safiyye'dir."

8732- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ahzâb günü (Hendek savaşında) şöyle dedi: 'Bize düşmandan kim haber getirecek?' Zü­beyr: 'Ben' dedi. Sonra yine sordu:

Bize düşmanın haberini kim getirecek?' ez-Zübeyr: 'Ben' dedi. Üçüncüsünde de: 'Ben' deyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Her peygamberin bir havarisi vardır; benim havarim ise Zü­beyr'dif." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

8733- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Ahzâb günü ben ve Amr bin Ebî Seleme, Hassan bin Sâbit'in damında Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'in hanımlarının ya­nında bırakıldık. Baktım ki Zübeyr atının üs­tünde Kurayzaoğullarına gidip geliyor. Dön­düğü zaman dedim ki:

'Babacığım! Senin Kurayzaoğullanna vardığını gördüm.' Babam sordu:

'Oğlum sahi sen beni gördün mü?'

'Evet' deyince, şöyle dedi: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'Düşmandan kim haber getirecek?' diye sormuştu. Ben de Ku-rayzaoğullanna gidip ona haber getirdim, bu­nun üzerine çok memnun kalıp hem babasını, hem de annesini zikrederek "Babam, annem sana feda olsun!' buyurdu'."

[İkisi Buhârî, Müslim ve Tirmizî'ye aittir. |

8734- Urve radiyallahu anh'dan: "Zübeyr, oğlu Abdullah'a Cemel gününün sabahı şunları anlattı:

'Tenasül uzvuma kadar, Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in yanında yaptığım harplerde, yaralanmadık tek bir organım kal­madı'." |Tirmizî.]

8735-  Mervan bin el-Hakem radiyallahu anh'dan:

 "Ruâf (burun kanaması) hastalığı (31. hic­rî) yılında Osman'da öyle bir ruâf hastalığına yakalandı ki bu durum onu hacca gitmekten alıkoydu. Ölüm endişesiyle vasiyet etti. Yanı­na Kureyş'ten bir adam girip 'Yerine adam bı­rak!' dedi. 'Bunu herkes mi dedi?' diye sorun­ca, adam 'Evet' dedi. 'Peki kimin halife yapıl­masını söylüyorlar?' diye sorunca adam sus­tu. Bunun üzerine Osman şöyle dedi: 'Uma­rım onlar Zübeyr'i istiyorlardir.' Adam: 'Evet' deyince, Osman şöyle dedi:

'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bildiğim kadarı ile o (Zübeyr) on­ların en hayirlısıdır, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de onu pek severdi'." [Buhârî]

8736- Urve radiyallahu anh'dan: "Zübeyr'in harplerden kalma üç yarası var­dı. Birisi boynundaydı; o kadar büyüktü ki kü­çükken ben parmağımı oraya sokup oynardım.

Yermûk harbinde ona Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in ashabı: 'Haydi (Rum­lar üzerine) hamle yap da biz de seninle bir­likte hamle yapalım' dediler. 'Ben hamle edi-rim ama siz yapmazsınız.' dedi.

'Hayır, yaparız' diye cevap verdiler. On­dan sonra o öyle bir hamle yaptı ki, safları ya­rarak öbür taraf geçti ve yanında kimse yoktu fakat dönerken dizgininden tutup ona iki dar­be indirdiler. Bedir'de aldığı yara darbesi bunların arasında kaldı. O gün beraberinde on yaşında olan oğlu (Abdullah b. Zübeyr) bu­lunmaktaydı. Babası onu kendi atına bindir-mişti. Ancak (saldırı öncesi) göz kulak olma­sı için yanındaki bir adamı görevlendirdi."

| Buhârî]

8737- Urve radiyallahu anh'dan: "(Karde­şim) Abdullah (bin ez-Zübeyr) öldürüldüğün­de, Abdülmelik bin Mervân bana dedi ki:

'Ey Urve! Zübeyr'in kılıcını tanıyor mu­sun?'

'Evet' dedim.

'Onun üzerinde ne vardır?'

'Onun ağzında Bedir gününde açılmış olan bir kırık vardır.' Bunun üzerine Abdülmelik:

'Doğru söyledin, dedi ve (Nabiğa'nın) on­da kılıç şakırdamalarından meydana gelen ge­diklerden birkaç gedik vardır' şeklindeki beyti­ni terennüm etti, sonra onu Urve'ye geri verdi."

Hişâm der ki: "Kılıca üçbin dirhem kıy­met biçtik, (vârislerimizden) birimiz onu aldı. Onu almak çok isterdim. Çünkü onun bir kıs­mı bendeydi." [Buhârî.l

8738- Ömer radiyallahu anh'dan:

Dedi ki: "Vallahi eğer bırakılacak bir sö­züm ya da bir terekem olsaydı, onu Zübeyr bin el-Avvâm'a bırakırdım, çünkü o, din sü­tunlarından bir sütundur." [Mu'cemu'l-Kebir]

8739- Ebû'l-Esved radiyallahu anh'dan: "Zübeyr sekiz yaşında müslüman oldu.

Onsekiz yaşındayken hicret etti. Amcası, Zü-beyr'i bir hasır içinde asıp ateşle duman verir­di ve şöyle derdi: 'Haydi küfre dön!' O da şu cevabı verirdi: 'Küfre asla dönmem'."

[Mu'cemu'l-Kebir]

8740- Yahya bin Biikeyr radiyallahu anh'­dan:

"Zübeyr, hicrî otuzaltıncı yılının birinci mi ikinci mi bilmiyorum, Cemadî ayında Ce-mel günü öldürüldü. Sekiz yaşında müslüman oldu.

Eğer Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in Mekke'de kalışını onüç yıl olarak ka­bul edersek, o, öldürüldüğü gün, elli yedi ya­şında olur. Eğer on yıl kaldığını hesaplarsak bu hesaba göre öldürüldüğü günde o, ellidört yaşında olmuş olur."

|Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8741- Sa'd radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e gelip dedi ki: 'Ben kimim?' Şu cevabı verdi:

'Sen, Sa'd bin Mâlik bin (Jheyb bin Abdi Menâfsın. Kim bundan başkasını söylerse Al­lah'ın laneti üzerine olsun'."

|Taberânî. Mu'cemu'l-Kebir'de ve Bezzâr.l

8742-   Mus'ab bin Abdullah ez-Zübey-rî'den:

"Sa'd'ın annesi, Hamne bint Süfyân bin Ümeyye bin Abdi Şems bin Abdi Menâf 'tır." ITaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8743- AH radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

Sa'd'dan başka hiç kimseye: 'Babam annem sana feda olsun!' dediğini duymadım. O, ona Uhud günü durmadan şöyle demiştir:

'Ey Sa'd! Babanı annem sana feda olsun, (ok) at!"'

[Buhârî. Müslim veTirmi/î.|

8744- Sa'd radiyallahu anh'dan: "İslâm'ın ilk günlerinde müslüman olan­lar, benim müslüman olduğum gün müslüman oldular. Yedi gün bekledim, sonra müslüman oldum. Onun için ben İslâm'ın üçte biriyim."

[Buhârî. |

8745- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le birlikte oturuyordum. Sa'd çıkageldi. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 7f/e bu benim dayımdır. Kimin (böyle bir) dayısı varsa bana göstersin.'"'

Tirmizî dedi ki: 'Sa'd İle Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'in annesi, Zühre oğullanndandılar."

8746- Sa'd radiyallahu anh'dan:

"Hakkımda, Kur'ân'dan dört âyet nazil olmuştur:

Müslüman olduğum zaman, annem tekrar küfre dönünceye dek, benimle konuşmayaca­ğına ve yiyip içmeyeceğine dair Allah'a ye­min etmişti ve şu iddiada bulunmuştu: 'Allah sana anne-babana itaati emretti. Ben sana di­nini bırakmanı emrediyorum, fakat sen dinle­miyorsun.' Ondan sonra üç gün aç ve susuz beklediğinden dayanamayıp bayıldı. Umâre adındaki diğer oğlu kalkıp ona su verdi. O da

Sa'd'a beddua etmeye başladı, bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Biz insana anne babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Senin ilminin bu­lunmadığı bir hususta, eğer seni sirke zorlar-larsa onlara itaat etme, ancak dünyada iyilik İle davran/' (Lokman, 15)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bü­yük bir ganimet elde etmişti, ganimetin içinde güzel bir kılıç vardı. Hemen o kılıcı aldım. Onu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e getirdim ve dedim ki: 'Bu kılıç benim olsun, sen benim durumumu biliyorsun.'

'Onu aldığın yere götürüp koy!' buyurdu. Gittim, tam koyacağım zaman nefsim buna razı olmadı ve tekrar ona gidip başvurdum. Bu defa daha yüksek bir sesle: 'Git onu aldı­ğın yere koy!' diye bağırdı. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Ey Muhammedi Sana gani­metlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah'ın ve Peygamber'inindir.' (Enfâl, 1)

Bir keresinde hastalanmıştım, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e haber gönder­dim, beni ziyarete geldi; dedim ki: 'Bırak be-nİ de malımı istediğim gibi taksim edeyim.' Razı olmadı, dedim ki:

'Malımın yarısını vasiyet edeyim mi?'

'Olmaz" buyurdu.

'Üçte birine ne dersin?' diye sorunca, ses çıkarmayıp sükût etti. Ondan sonra üçte bi-ri(ni vasiyet) yürürlüğe girdi.

Ensâr ve muhacirlerden bir grubun yanma gittim, bana dediler ki:

'Gel sana yedirelim ve içki içirelim.' Bu, içki haram edilmeden önce idi. Yanlarına var­dım bir de baktım ki deve başım kızartmışlar. Bir de şarap fıçısı getirmişler. Yedik, içtik ve eğlendik. Derken yanlarında Ensâr İle muha­cirlerden söz açıldı. Ben Muhacirlerin Ensâr-dan daha hayırlı olduğunu söyleyince, En­sâr'dan bir adam, çene kemiklerinden birini alıp başıma've yüzüme vurdu ve burnumu ya­raladı. Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şikayet ettim. Bunun üzerine kumar ve içkiyi haram eden şu âyet nazil ol­du: 'Şarap, kumar, dikili taslar ve oklar şey­tan işi pis şeylerdir'." |Mâide, 9]

8747- Câbir bin Semure radiyallahu anh'-dan:

"Kûfeîüer, Sa'd'ı Ömer'e şikayet ettiler. Ömer de onu azledip yerine Ammâr'ı tayin etti.

Olay şöyle cereyan etti: Onun güzel na­maz kıldırmadığını şikayet ettiler. Ona haber gönderip getirtti ve dedi ki: 'Ey Ebû İshak! Bunlar senin güzel namaz kıldırmadığım söy­lüyorlar. Ne dersin?' Cevap verdi:

'Vallahi ben onlara Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem'in kıldırdığı gibi namaz kıldırıyorum, eksik kıldırmıyorum. Yatsı na­mazının ilk iki rekatını yavaş son iki rek'atını ise çabuk kıldırıyorum.'

'Demek ki, onlar senin hakkında böyle bir zanda bulunmuşlar' dedi. Onunla beraber bir veya iki adamı da gönderdi ki, Kûfelilere so­rup durumu iyice öğrensinler. Giden adam da hemen her mescide uğrayıp onun hakkında soruşturma yaptı. Hemen her mescidin cema­ati ondan övgüyle bahsettiler.

Nihayet Absîoğullannm mescidine varıp soruşturmada bulununca içlerinden künyesi Ebû Sa'de olan Usâme bin Katâde adında bir adam şöyle dedi:

'Madem bize Allah aşkına diyorsun, sana (işin hakikatini) anlatayım: 'Sa'd müfrezeye katılıp (savaşa) gitmiyor, sonra ganimetleri adaletle taksim etmiyor. Doğru dürüst hük­metmiyor.'

Bunun üzerine Sa'd şöyle dedi: 'Ben bu adama üç beddua edeceğim: Allahim! Eğer senin bu kulun riya ve gösteriş yaparak yalan söylüyorsa, ömrünü uzat, fakirliğini uzat ve onu fitnelere maruz bırak!'

Daha sonraları fitneye uğramış o yaşlı adama sorulduğu zaman, 'Bana Sa'd'ın bed­duası tuttu' derdi."

(Râvi) Abdü'l-Melİk bin Umeyr der ki: "Sonradan ben onu, yaşlılıktan kaşları gözle­rine düşmüş bir halde yolda yürürken cariye­lerin -ya da genç kızların- karşısına geçip ona göz kırptığını gördüm." [Buhârî]

8748- Sa'd radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allahım! Sa'd sana dua ettiği zaman onun duasını kabul buyur!" [Tirmizî.l

8749- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Araplar içinde Allah yolunda ilk ok atan

kişi benim. Biz Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte harp ederken, semr ağa­cının yapraklarından başka hiçbir yiyeceği­miz yoktu. Hatta bizlerden herbirimiz, haceti­ni yaparken, devenin yahut koyunun çıkardı­ğı gibi kum dışkı çıkarırdı, bu dışkı da katılı­ğından dolayı birbirine karışmazdı. Sonra Esedoğulları beni 'Neden müslüman oldun?' diye durmadan tazir ediyorlardı. Eğer ben on­ları dinleseydim, sapıtıp mahvolurdum."

8750- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

Medine'ye gelişinde bir gece uykusuz kaldı ve buyurdu ki:

'Keşke bu gece ashabımdan salih bir adam nöbet tutsaydı da beni korusaydı.' Der­ken bir silah hışırtısı duyduk. Hemen sordu:

'Kimdir o?' Sa'd cevap verdi:

'Benim Sa'd.'

'Ne işin var burada, neden geldin?' 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in başına bir şey gelir, diye korktum da onu korumak için geldim." Bunun üzerine ona dua etti ve rahatça uyudu."

[İkisi de Buhârî, Müslim ve Tİrmizî'ye aittir.]

8751- Ahmed bin Hanbel'den:

"Sa'd, seksenüç yaşında vefat etti. Medi­ne'den on mil uzakta öldü. Adamların omuz­larında Medine'ye getirildi. O zaman Medine valisi Mervan idi. Sa'd, onyedi yaşındayken müslüman olmuştu."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8752-  Ahmed bin Hanbel, Zübeyr bin Bekkârradiyallahu anh'dan:

"Sa'd, Medine'den on mil uzaklıktaki Akik'te kendi evinde, vefat etmiştir..." Benzeri.

8753- Şebâb el-Usfurî'den, dedi ki: "Saîd bin Zeyd, İbn Amr bin Nüfeyl bin

Abduluzza bin Rebâh bin Abdullah bin Kurat bin Rezâh bin Adiyy bin Kâ'b'dır.

Annesi: Fâtrma bint Ba'ce bin Ümeyye bin Huveylid olup, Huzâa'dandır."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

8754-  Kays bin Hazım radiyallahu anh'­dan:

"Küfe mescidinde, Saîd bin Zeyd'in şöyle dediğini duydum:

'Ömer müslüman olmadan önce, kız kar­deşiyle beni müslüman olduğumuz için bağ­lamıştı. Osman'a yaptıklarınızdan dolayı Uhud dağı yerinden gitse, bunda haklı olur­du'." [Buhârî.]

8755- Yahya bin Bükeyr'den:

"Saîd bin Zeyd, 51. hicrî yılında yetmişüç yaşında öldü ve Medine'de defnedildi. Akik'te öldü, onu kabre Sa'd bin Ebî Vakkâs

indirdi." [Mu'cemu'l]

8756- Ebû Ubeyde Ma'merbİn el-Müsen-nâ radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"O (Abdurrahman b. Avf), Abrdurrahman bin el-Hâris bin Zühre bin Kilâb'dır."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de,]

8757- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarına şöyle derdi:

'Benden sonraki durumunuz beni çok dü­şündürüyor ve buna ben çok önem veriyorum. Size karşı ancak sabredenler ve sıddıklar iyi davranacaklar.'

(Âişe) Dedi ki: 'Sıddıklardan, sadaka ve­rip vakfedenleri kasd etmiştir.'

Sonra (Âişe) Ebû Seleme bin Abdurrah-man'a: 'Allah babana cennetin selsebilinden su içirsin.' dedi.

İbn Avf, sonradan kırkbine satılan bir bah­çeyi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımlannın yaranna vakfetmişti." [Tîrmizî.]

8758- Tirmizî, Ebû Seleme bin Abdirrah-man'dan:

"(Söz konusu) bahçe dörtyüz bine satıl­mıştır."

8759- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'-dan:

"Abdurrahman bin Avf, Fil yılından yirmi sene sonra doğmuştur. Ölüm tarihi otuzbir, ya da otuzikinci hicrî yılıdır. Öldüğünde yaşı yetmişbeş idi. Namazını Osman kıldırdı."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

8560- Ebû İshâk radiyallahu anh'dan:

"Ebû Ubeyde('nin ismi) Âmir bin Abdul­lah el-Cerrâh bin Hilâl bin Uheyb bin Dabbe bin el-Hâris bin Fihr'dir. Çocuğu olmamıştır.

Annesi; Ümmü öanm bint Câbir bin Adiyy bin el-Adda bin Âmir bin Umeyre bin Vedîa bin el-Hâris bin Fihr'dir."

ITaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

8761- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Her ümmetin bir enjini vardır. Ey üm­met! Bizim eminimiz de Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh'tır."

8762- Diğer rivayet:

"Yemen ahalisi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: 'Bize sünnet ve İs-lâm'ı öğretecek bir adam gönder!' diye rica ettiler. Bunun üzerine Ebû Ubeyde'nin elin­den tutup: 'İşte bu, bu ümmetin eminidir' bu­yurdu." IBuhârî ile Müslim.|

8763- Rezin şunu ilave etti:

"Onun (Ebû Ubeyde'nin) hakkında, 'Al­lah ve âhirete iman eden bir kavmin, babala­rı, ya da oğullan, ya da kardeşleri ya da ka­bileleri dahi oha, Allah ve Resulüne karşı ge­lenlere, sevgi beslediklerini bulamazsın' me­alindeki âyet (Mücâdele, 22) nâzü olmuştur. Çünkü o, Bedir esirlerinden olan babasını, sırf Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hak­kında kötü konuşmuş, tüm gayretlerine rağ­men bundan vazgeçmediği için bizzat kendi eliyle öldürmüştü."

8764- Ömer radiyallahu anh'dan: "Ecelim geldiği zaman ben, hayatta olursa

yerime Ebû Ubeyde'yi halife olarak bırakı­rım. Allah bana: 'Neden onu Muhammed ümmetinin başına getirdin?' diye soracak olsa şu cevabı veririm: 'Çünkü Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem'in onun hakkında şöyle buyurduğunu duydum: Her peygamberin bir emini vardır. Benim eminim ise Ebû Ubey­de'dir'."

Ahmed mürsel olarak.

8765- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'-dan:

"Ebû Ubeyde, Amvâs vebası sırasında, hicrî 18. yılında, ellisekiz yaşında iken vefat etmiştir. O kırkbir yaşındayken Bedir savaşı­na katılmıştır. Cenazesini Muâz bin Cebel'İn kıldırdığı söylenir,"

[Taberânî, Mu'ce.mu'l-Kebir'de.]

8766- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Necrân'ın temsilcileri, Seyyid İle Âkib Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile lâ-netleşmeye geldiler. Biri arkadaşına dedi ki:

'Yapma! Vallahi, eğer o gerçek Peygam­ber ise ve biz de onunla Iânetleşme yaparsak, ne biz iflah ederiz , ne de bizden sonraki nes­limiz.'

Bunun üzerine o, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki:

'İstediğini biz sana veririz; yalnız bize emin bir adam gönder! Göndereceğin kişi, muhakkak kendisine güvenilir birisi olsun.' Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Ben sizinle, gerçekten emin, son derece güvenilir olan bir adam göndereceğim.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabının gözü bu vazife­ye dikilmişti. Hemen: 'Ey Ebû Ubeyde sen kalk!' buyurdu. O ayağa kalkınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'İs­te bu, bu ümmetin eminidir'."

[Buhârî. Müslim ve Tirmizî]

 

 

ABBÂS, CA'FER, HASAN VE HÜSEYİN'İN MENKIBELERİ

8767- Abdulmuttalib bin Rabîa radiyalla-hu anh'dan;

"Abbâs, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma öfkeli olarak girdi. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem sordu: 'Seni öf­kelendiren şey nedir?' Cevap verdi:

'Ey Allah'ın Resulü! Kureyş'ten birtakım adamları görüyorum, aralarında güler yüzlü oluyorlar, bizimle karşılaştıklarında ise somur­tuyorlar. ' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Öfkelendi ve öfkesinden yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle buyurdu:

'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizi Allah ve Resulü için sevinceye kadar, kişinin kalbine iman girmez.' Sonra şöyle buyurdu: 'Ey insanlar! Kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Çünkü kişinin amcası, babası gibidir'." [Tirmizî]

8768- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey amca! Pazartesi sabahı sen, çocu­ğunla beraber bana gel de, ben .sana ve çocu­ğuna yarayacak bir dua edeyim."

Sabah oldu, biz de geldik; üzerimize bir örtü örtüp şöyle dua etti:

"Allahım! Abbâs'in ve çocuğunun açık ve gizli tüm günahlarını, hiçbir günah bırakma­malıya bağışla! Allahım! Çocukları hususun­da onu gözet!"

Rezîn'in ilavesi: "(Allahım) hilafeti onun neslinde daimi kıl!"

8769- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Horasan'dan siyah sancaklar çıkacak ve İlyâ'ya dikilinceye kadar onları hiçbir şey ön-leyemiyecektir." |Tirmizî.j

8770- Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bu Abdulmuttalib'in oğlu Abbâs (var ya) Kureys'in en eli açık ve cömertidir. Akrabası­na en fazla yardım edenidir."

[Ahmed, Bezzâr ve Ebû Ya'lâ.]

8771- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ca'fer'in, cennette meleklerle uçtuğunu gördüm." İTirmizî.l

8772- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "İnsanlar diyorlar ki: Ebû Hureyre amma da çok hadis rivayet ediyor.

Ben, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yanından hiç ayrılmazdım, boğaz tok­luğuna hep onunla beraber olurdum. Ben ne mayalı ekmek yerdim, ne de yeni elbise giye­bilirdim. Falan erkek (hizmetçi) bana hizmet etmediği gibi, benim cariyem de yoktu. Açlık­tan kamıma taş bağladığım da olurdu. Beni yemeğe çağırsın, diye ezberimdeki bir ayeti

insanlara tekrar okutmak isterdim. Yoksullara insanlar içinde en cömert davranan, Ca'fer bin Ebî Tâlib'dir. Bizi evine götürüp bulabil­diğini yedirirdİ. Hatta bazen İçi boş olan bir yağ tulumu bulurdu da bize verir, biz de onu yarıp içindekini yalardık." [Buhârî.J

8773-  Tirmizî de benzerini şu ilave ile nakletmiştir:

"Ca'fer yoksulları sever, yanlarında otu­rurdu. Onlarla konuşur, onlar da onunla konu­şurlardı. Bu sebeple Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu '(Ebû'l-Mesâkîn) Yok­sullar babası' olarak künyelendirirdi."

8774- Ebû Hureyre radiyallahu anh'daıı: "Peygamber sallallahu  aleyhi ve sellem'den sonra, en güzel pabuçları giymek, en güzel develere binmek ve eğerlere kurulmak­ta Ca'fer bin Ebî Tâlib'den daha üstünü yok­tu." ITirmi/î.j

8775- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "O, Abdullah bin Ca'fer'e selâm verdiği zaman, şöyle derdi: 'Esselâmü aleyke yâ İbn Zî'1-Cenâhayn (Ey iki kanatlının -Ca'fer'in-oğlu, selâm sana!)'" [Buharı.]

8776- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem otururken, Esma bint Umeys yakınmdaydı. Kendisine verilen selâmı alıyorken şöyle bu­yurdu: 'Ey Esma! işte Ca'fer, Cibril ve Mîkâ-il'le beraber geçip bize selâm verdiler ve ben de selâmım aldım. (Ca'fer) Bana sunu bildir­di: 'Ben falan gün müşriklerle karşılaştım. Vücudumun ön tarafından yetmişüç yara al­dım. Sonra sancağı sağ elime aldım. 0 da ke­sildi. Sonra onu sol elime aldım; o da kesildi. Bunların yerine Allah bana iki kanat ihsan et­ti ve bu kanatlarla ben cennette Cibril ve Mî-kâîl ile birlikte uçuyorum'."

ITaberânî, Mu'cemu't-Kebîr'ûe. daha uzun bir me­tinle ve hafi bir isnadla.]

8777- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i Hasan omuzunda iken gördüm. Şöyle dua et­ti: 'Allahım! Ben bunu (Hasan'ı) seviyorum, sen de bunu sev!'

Diğer rivayette: "O Hasan ile Hüseyin'i gördü ve şöyle dua etti:

"Allahım, ben bu ikisini seviyorum; sen

de sev!" |Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8778- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

'Ehl-i beytinden en çok kimi seviyorsun?' di­ye sordular. Şöyle buyurdu: 'Hüseyin'i.' Fâti-

ma'ya şöyle derdi: 'Haydi şu oğullarımı çağır bana!' Ondan sonra o ikisini göğsüne basar, koklardı." [Tirmizi]

8779- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le gündüz sokağa çıktım. Ne bana konuştu ve ne de ben onunla bir kelam ettim. Derken Kay-nuka' çarşısına geldi. Sonra dönüp Fâtıma'mn hanesine vardı. Dedi ki: 'Ufaklık (Hasan) or­da mıdır?' Anladık ki annesi onu yıkıyor ve de gerdanlık takıyor. Çok geçmeden koşarak geldi. Dedesine sarıldı, dedesi de ona sarıldı. Sonra şöyle dua buyurdu:

'Allahım! Ben bunu çok seviyorum. Onu ve sevenlerini sen de sev!'" |Buhârî ve Müslim.]

8780- Hâlid bin Ma'dân radiyallahu anh'­dan:

"Mikdâm bin Ma'dî Kerb, Amr bin el-Es-ved ve Kınnesrin ehlinden olan Esedoğulla-nndan bir adam Muâviye'ye geldiler.

Muâviye, Mikdâm bin Ma'dî Kerb'e dedi ki: 'Ali'nin oğlu Hasan'ın öldüğünü bilmiyor musun?' Bunun üzerine Mikdâm bin Ma'dî Kerb: 'înnâ lillahi ve innâ İleyhi râciûn' dedi. Muâviye şöyle dedi:

'Ey fülan! Sen onun ölümünü musibet mi sayıyorsun?'

'Onun Ölümünü ben nasıl musibet saymı-yayım ki, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu kucağına alıp şöyle demiştir: 'Bu, benimdir; Hüseyin Ali'nindir.' Esedoğulların-dan olan dedi ki: 'O, Allah'ın söndürdüğü bir ateş kıvılcımıdır.' Bunun üzerine Mikdâm de­di ki: 'Ben bugün seni kızdırıncaya, hoşlan­madığın bir şeyi de sana duyuruncaya kadar buradan ayrılmayacağım.' Sonra Muâviye'ye dedi ki:

'Ey Muâviye! Eğer ben doğru söylersem, beni doğrula! Yalan söylersem, beni yalanla!'

O da: 'Olur' dedi.

'Allah aşkına söyle; Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem'in altın giymeyi yasak kıldığını duydun mu?'

'Evet.'

'Allah aşkına söyle; Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem'in ipek giymeyi yasakla­dığını duydun mu?'

'Evet.'

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in vahşi ve yabani hayvanların derileri­nin giyilmesi ve üzerlerine binilmesini yasak kıldığını duydun mu?'

'Evet.'

'Vallahi bütün bunları ben senin evinde gördüm' deyince, Muâviye şu cevabı verdi: 'Ey Mikdâm, anladım ki ben senin elinden kurlulamıyacağım!'

Bunun üzerine Muâviye, Mikdâm'a, o iki arkadaşından fazlasının verilmesini emretti. Oğluna ikiyüz kadar takdir etti. Mikdâm, aldı­ğı paralan, arkadaşlarına taksim etti. Esedî olan ise aldıklarından kimseye bir şey vermedi.

Muâviye bunu duyunca, şöyle dedi: 'Mik-dâm eli açık pek cömert kimsedir. Esedî ise, eli sıkı, kimseye bir şey vermeye kıyamayan kim­sedir'." (Nesâî ve aynı lafı/la Ebû Dâvud.l

8781- Ya'lâ bin Murre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'de­nim. Hüseyin'i seveni Allah sever. Hüseyin to­runlardan torundur." [Tirmizî|

8782- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Hasan ite Hüseyin, cennet gençlerinin

efendileridir." | İkisi de Tirmizî'ye aittir. |

8783- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Bir adam ona sivri sineği öldüren (ihramlı) kişinin durumunu sordu. Bunun üzerine ona dedi ki:

'Sen kimlerdensin?'

'Irak ehlİndenim' deyince İbn Ömer şöyle dedi:

'Adama bakın! Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in haklarında: 'Bu ikisi benim (öpüp hakladığım) dünya çiçeklerimdir' buyur­duğu oğlunu (Hüseyin'i) öldürdüler de bir de bana kalkmış sivri sineklerin kanım soruyor'."

8784- Diğer rivayet:

"Ona sinek öldüren ihramh hakkında sor­du. Şu cevabı verdi: 'Ey Irak ehli! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kızmm oğlunu öldürdünüz. Şimdi kalkıyor bana sinekleri öl­dürenin cezasını mı soruyorsunuz?'."

8785- Diğer rivayet:

"Büyük günahlara son derece cüretlidirler, fakat küçük günahlar hakkında sorup duru­yorlar!" [BuhârîveTirmizî.l

8786- Abdullah bin Şeddâd, babasından: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yatsı namazlarının birinde, sırtında Hasan ya da Hüseyin'le çıktı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem öne geçti, onu yere bırakıp namaz için tekbir aldı. Namazın arasında uzunca bir secde yaptı. Merak edip başımı kaldırınca Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in sırlında, kendisi secdedeyken bir ço­cuk gördüm. Tekrar secdeme döndüm. Namaz bitince, cemaat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordu:

'Ey Allah'ın Resulü! Namaz'ın arasındaki secdeyi bayağı uzattın, sana bir şey oldu, ya da vahiy geldiğini sandık.' Cevap verdi:

'Bunların hiçbiri olmadı. Lâkin oğlum (torunum) geldi sırtıma bindi, kendisi İnince­ye dek onu sırtımdan aşağı indirmek isteme­dim'." | Nesâî. |

8787- Bureyde radİyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize hutbe okurken, Hasan ile Hüseyin üzer­lerinde kırmızı gömlek olduğu halde gelirler, oynayıp zıplarlardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de minberden inip onları alıp. yukarıya kaldırıp önüne oturturdu. Sonra da şöyle buyurdu: 'Allah doğru buyurmuştur: 'Mallarınız ve çocuklarınız fitne (imtihan ve deneme)'dir.' Bu iki çocuğa baktım; yürüyor­lar, hoplayıp zıplıyorlardı. Dayanamadım, sö­zümü yarıda kesip, indim ve onları buraya çı­karttım' ." |Sünen ashabı.]

8788- Ali radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Hasan, göğsünden başına kadar Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'e; Hüseyin ise göğüsten altma kadar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e benzemektedir." |Tirmizî]

8789- Ensâr'dan bir kadın olan Selmâ ra­diyallahu anhâ'dan:

"Ümmü Seleme'nin yanına girdim; ağlı­yordu. Sordum:

'Neden ağlıyorsun?'

'Şimdi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i rüyamda gördüm, başı-sakalı tozlan­mış bir halde ağlıyordu. Sordum, dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Seni ağlatan nedir?'

'Biraz Önce Hüseyin'in öldürüldüğünü

göldüm' buyurdu." |İkisi de Tirmizî'ye ail.|

8790- Enes radiyallahu anh'dan:

"İbn Ziyâd'ın yanındaydım. Hüseyin'in başı getirildi.

Bastonu ile burnuna (hafifçe) vurdu ve şöyle dedi: 'Bunun kadar güzel bir şey haya­tımda görmedim.' Ben de dedim kî: 'İçlerinde en çok Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'e bu benzerdi'."

[Buharî ve aynı lafızla Tirmizî.l

8791-   Ammar bin Umeyr radiyallahu anh'dan:

"Ubeydullah bin Ziyâd ve arkadaşlarının başları getirildiğinde, Rahbe'deki mescidin avlusunda istiflendi. Hemen yanlarına var­dım. 'Geldi, geldi!' diyorlardı. Baktım ki baş­larının arasından bir yılan sızarak gelip doğru Ubeydullah bin Ziyâd'm burnundan girdi. Bi­raz bekledikten sonra çıkıp gitti ve gözden kayboldu.

Sonra İki ya da üç kere yine 'İşte geldi, iş­te geldi!' diye bağırdılar zira yılan bunu iki ya da üç kere yaptı." |Tirmizî.[

8792- Ümmü Seleme radiyallahu an­hâ'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Hüseyin hakkında şöyle dedi: 'Cibril xelip, bana:

'Sen onu .seviyor musun?'

'Dünyada evet.'

'Ne yazık ki ümmetin onu 'Kerbelâ' deni­len yerde öldürecektir' dedi.

Öldürüleceği zaman Hüseyin'in etrafı çevrilince; sordu:

'Bu yerin ismi nedir?'

'Kerbelâ'dır' dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: 'Allah ve Resulü doğru söylediler: 'Bu­rası Kerb (üzüntü) ve belâdır'." [Taberânî, Mu'ce.mii'I-Kebîr'de daha uzun bir metinle.]

8793- Âişe radiyallahu anhâ'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cibril gelip, oğlum Hüseyin'in 'Tıf de­nilen yerde öldürüleceğini ve benden sonra ümmetimin fitneye sürükleneceğini bana bil­dirdi."

Taberânî, Mucemu'l-Kebîr'de leyyin bir senedle daha uzun olarak.

8794- Muhammed bin el-Hasan bin Zeb-bâle radiyallahu anh'dan:

"Ömer bin Sa'd, Hüseyin ile konaklayıp, onların onu öldüreceklerine kesin kanaat getir­dikten sonra kalkıp Allah'a* hamdetükten sonra onlara hitap edip Allah'a kavuşmalarının daha iyi olduğunu, zalimlerle yaşamanın çekilmez olduğunu münasip bir dille anlattı. Sonra Ker-belâ denilen yerin bulunduğu Tıf ta öldürül­dü." |Tabeiânî, Mu cemu''I'-Kebîr''de zayıf bir senedle.]

8795- eş-Şa'bî radiyallahu anh'dan: "Hüseyin çıkmak istediğinde, vedalaşmak için İbn Ömer'e gelip şöyle dedi: 'Ben Irak'a gidiyorum.' İbn Ömer: 'Gitme! Çünkü Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: 'Ben kral peygamber olmakla, kul peygamber olmam arasında serbest bırakıldım, kul pey­gamber olmayı tercih ettim.' Sen de Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in bir parçasi-sın. Ne olur çıkma!' dedi. Teklifini kabul et­meyip vedalaştı ve çıktı. Ancak ona (Hüse­yin'e) çıkarken şöyle dedi: 'Ey maktul (öldü­rülecek kişi)! Seni Allah'a emanet ederim'." |Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu' l-Evsat'ta]

8796- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Hüseyin, Irak'a gitmek üzere benden izin

istedi. Dedim ki:

'Bana ya da sana bir zarar gelmiyeceğini bilsem, parmaklarımı başına geçirir, seni bı­rakmam.' Şu cevabı verdi: 'Falan, filan yerde öldürülmem, benim için Allah ve Resulünün yasaklarının çiğnenmesinden daha iyidir.' Ben de kendimi bununla teselli ettim." [Taberânî]

8797-  ed-Dahhâk bin Osman radiyallahu anh'dan:

"Hüseyin, Yezîd bin Muâviye'nin başa geçmesine Öfkelenerek Kûfe'ye hareket etti. Bunun üzerine Yezîd, o günün Irak valisi olan Ubeydullah bin Ziyâd'a şöyle yazdı: 'Duydu­ğuma göre Hüseyin Irak'a müteveccihen ha­reket etmiş. Onunla ülken ve kendin büyük bir belâya tâbi tutulacaksın. İşte o zaman ya azal edileceksin ya da köle olacaksın.'

Bunun üzerine Ubeydullah bin Ziyâd onu öldürüp başım Yezîd'e gönderdi.

Önüne konduğu zaman Yezîd, Husayn bin Hammâm'ın şu şiirini söyledi.

'Âsi ve zalim olan sevilen adamların baş­larını böyle asar, keseriz'." [Taberânî]

8798- ez-Zübeyr bin Bekkâr'dan: "Hüseyin, dördüncü hicrî yılının, Şa'ban ayının beşinde doğdu.

61. hicrî yılının Aşure ayının cuma günün­de öldürüldü. Onu Sinan bin Ebî Enes öldür­dü. Havla bin Yezîd el-Asbahînin ayağı altın­da son nefesini verdi. Başını koparıp İbn Zi-yâd'a götürdü. Bunun üzerine Sinan şiirle şöyle dedi: 'Haydi bineğimi altın ve gümüşle süsle. Çünkü ben örtülü bir meliki, anne ve baba olarak insanların en hayırlısını ölür­düm'." [Taberânîl

8799- Leys bin Sa'd'dan, dedi ki;

"Hüseyin esir olmak istemediği için onun­la çarpıştılar ve öldürdüler. Sadece onu öldür­mekle yetinmediler, çocuklarını ve arkadaşla­rını da öldürdüler. AH bin Hüseyin'i, Hüse­yin'in kızları Fâtıma ile Sekîne'yi İbn Ziyâd'a sağ götürdüler. O da onları Yezîd'e gönderdi. Babasının kesik başını görmemesi için, Sekî-ne'ye divanının arkasında durması için emir verdi. Ali bin Hüseyin ise henüz çocuk olma­sına rağmen zincire vurulmuştu. Hüseyin'in başını koydu. Yezîd şöyle diyordu: 'Başı eve asacağız.'

Alî bin Hüseyin ise: 'Yeryüzünde vuku bu­lan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musi­bet yoktur ki, biz onu yaratmadan Önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır." mealindeki âyeti (Hadîd, 22) okudu.

Yezîd buna karşılık: 'Başınıza gelen her­hangi bir musibet kendi elinizle İşledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.' mealindeki âyeti (Şûra, 30) okudu. Bunun üzerine Ali şu cevabı verdi:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bizi böyle bağlı olarak görseydi, hemen bizi çözüvermek isterdi.'

'Doğru söyledin.' dedi ve onları zincirden çözdü. Ali:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in gözü önünde uzak dursaydık, bizi yak­laştırırdı.' dedi. Yezîd:

'Doğru söyledin' dedi ve onları yaklaştır­dı. Fâtıma ile Sekme babalarını görmek için gayret edince, Yezîd de onun başını örtmek için gayret ediyordu. Sonra onları gayet güzel bir şekilde hazırlatıp, Medine'ye gönderdi."

8800- eş-Şa'bî radiyallahu anh'dan: "Rüyamda gökten birtakım insanların el­lerinde mızraklar oldukları halde indiklerini ve Hüseyin'in katillerini aradıklarını gördüm.

Çok geçmeden Muhtar geldi onları (katil­leri) öldürdü."

8801- ez-Zührî radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Hüseyin'in öldürüldüğü gün  Şam'da hangi taş kaldırıkhysa mutlaka kanlı çıktı."

|Taberânî|

8802- Diğer rivayet:

"(Hüseyin şehit edildiğinde) Beytü'l-Makdis'in hangi taşı kaldınldıysa altından ta­ze kan çıktı."

8803- Ebû Kubayl radiyallahu anh'dan: "Hüseyin Öldürüldüğü zaman, güneş tu­tuldu. Halta Öğlen vakti yıldızlar göründü. Hatta onların gerçekten yıldız olduklarını sandık." [Taberânî]

8804- Leys bin Sa'd'dan: "Hüseyin'le birlikte Abbâs bin Alî bin Ebû Talip, annesi Ümmü'l-Benîn Âmire, Ca'fer, Ali'nin oğulları Abdullah, Osman, Ebu Beki", Ebû Bekr'in annesi Leylâ bint Mes'ûd Nehşeliyye, Alî bin Hüseyin el-Ek-ber, annesi Sakafî Leylâ, Abdullah bin Hüseyin ve annesi er-Rebâh Kelbiyye, Ebû Bekr bin el-Hüseyin, Abdullah bin Ca'fer b. Ebû Tâlip'in iki oğlu Avn ile Muhammed, Ukayl bin Ebî Tâlip'in oğullan Ca'fer ile Müslim, Hüseyin'in azatlısı Süleyman, Hüseyin'in süt babası Abdullah da öldürüldüler."

8805- Muhammed bin el-Hanefiyye radi­yallahu anh'dan:

"Hüseyin'le birlikte hepsi Fâtıma'nın nes­linden olan onyedi kişi öldürüldü."

[Taberânî, Mu' cemu' l-Kehîr'de.]

8806- Ebû Kubeyl radiyallahu anh'dan: "Hüseyin öldürüldüğü zaman başını kesti­ler, hemen oturup nebîz içtiler. Duvardan on­lara doğru bir demir kalemi çıkıp kanla şunu yazdı:

'Hüseyin'i öldüren bîr ümmet, hesap günü dedesinin şefaatini umabilir mi?'

Bu yazıyı gördüklerinde korkup kaçtılar, başı orada bıraktılar, sonra tekrar dönüp geldi­ler. [Taberânî. Mu'cemu' l-Kebîr'de. zayıf bir senedle.]

8807-   Ümmü  Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:

'Yanıma girmek isteyen kimseyi içeriye .salma!' Hüseyin geldi, içeri ginnek istedi, tut­tum, salmadım. Ağlamaya başladı. Yine bırak­madım, ağlamayı bırakmayınca bıraktım. O da doğru Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in odasına girdi, kucağına oturdu. Cibril, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki: 'Senin ümmetin bu oğlunu öldürecektir.'

'Onlar bana inandıkları halde bunu Öldü­recekler mi?' diye sorunca; 'Evet, evet' dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp şöyle buyurdu: 'Ümmetim bunu öldürecek.'

Ebû Bekr ile Ömer: 'Nasıl olur onlar mü'min değil midirler?' 'Evet, ama yine de öldiirecekler'buyurdu.'"

[Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de leyyin bir senedle, daha uzun bir metinle]

 

 

ZEYD BİN HARİSE, OĞLU ÜSÂME, AMMÂR BİN YÂSİR, ABDULLAH BİN MES'ÛD VE EBÛ ZER EL-GİFÂRÎ'NİN MENKIBELERİ

8808- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Zeyd büı Harise Medine'ye geldiği za­man, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evimde idi. Kapıyı çaldı. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem çıplaktı, elbisesini giye­rek kapıya doğru gitmek için kalktı.

Onu ne ondan önce ve ne de ondan sonra hiç çıplak görmemiştim; onu kucaklayıp öp­tü." |Tirmizî|

8809- (Zeyd'in kardeşi) Cebele bin Hâli­se radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Benimle beraber kardeşim Zeyd'i gönder!'

'Jşte kendisi burada. Git ona, eğer senin­le giderse, ben mani olmam.' Gitti ve teklif et­ti, ancak Zeyd gelip dedi ki: 'Ey Allah'ın Re-sûlü! Ben kimseyi sana tercih edebilir mi­yim?' Daha sonraları Cebele:

'Kardeşimle kaldım, daha sonra onun gö­rüşünün benimkinden daha iyi olduğunu gör­düm ve anladım' dedi." (İkisi de Tîrmizi'ye aittir.|

8810- İbn Ömer radiyaliahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Üsâme bin Zeyd'in kumandası altında bir müfreze gönderdi. İnsanlardan bazıları onun kumandanlığı hakkında ileri geri konuştular. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Siz bunun hakkında ileri geri konuşuyor­sunuz, zaten daha önce babası hakkında da ileri geri konuşmuştunuz. Allah'a yemin ede-

rim ki o, kumandanlığa lâyıktır. O, İnsanlar içinde en sevdiğim kişidir. Babasından sonra bu da benim için insanların en sevimlisi ol­muştur.' |Buhârî, Müslim ve Tirmi/î.|

8811- Üsâme radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

ölüm döşeğinde olduğu gün, lechîz ettiği or­duya beni kumandan yaptı, sancağı da elime verdi. İnsanlarla yola çıktık. Ağuiaşmca, hep beraber Medine'ye geri döndük. Yanına girdi­ğimde artık konuşamıyordu. İki elini üzerime koydu, sonra kaldırdı. Bundan, bana dua etti­ğini anladım." ]Tirmizî.]

8812- Âişe radiyallahu anhâ'dan, dedi ki: "Üsâme kapının eşiğinde ayağı kayıp düş­tü, yüzü yarıldı, kanlar akmaya başladı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (bana) şöy­le buyurdu: 'Haydi git, (kanlarını sil ve) yara-sıyla ilgilen!' İğrendim, yapamadım. Bunun üzerine, kendisi geldi, yüzünden kanlarını emip dışarıya püskürtmeğe başladı. Sonra şöyle buyurdu: 'Eğer Usûme kız olsaydı, onu süslerdim, giyindirirdim hatta evleninceye ka­dar ona gerekli harcamayı yapardım.' |lbn Mâce.|

8813- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

Üsâme'nin burnunu silmek istedi. Âişe dedi ki: 'Bırak onu ben yapayım.' Bunun üzerine şöyle dedi: 'Ey Âişe! Onu sev, çünkü ben onu seviyorum.' |Tirmizî|

8814- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömer, Üsâme için üçbinbeşyüz (dirhem) tahsis ve takdir etti. Abdullah bin Ömer için üçbin takdir etti. Bunun üzerine İbn Ömer iti­raz edip dedi ki: 'Neden Üsâme'yi bana tercih ettin? Vallahi o herhangi bir harbe benden Ön­ce gitmedi.' Ömer şöyle cevap verdi: 'Çünkü Zeyd'i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem babandan çok severdi, (onun oğlu) Üsâme'yi

de senden fazla severdi. Ben de Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sevgisini kendi

sevgime tercih ettim.' [İkisi de Tirmizî'ye ait.|

8815- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "O, mesciddeyken bir adamın ihramını sürüyerek gezdiğini gördü, dedi ki: 'Bakın bakalım o kimdir?' Dediler ki: 'O, Muham-med bin Üsâme'dir.' İbn Ömer başını eğdi ve dedi ki: 'Eğer Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu (Üsâme'nin oğlunu) görseydi mutlaka severdi.' [Buharı.|

8816- İbn Şihâb radiyallahu anh'dan: "İlk müslüman olan, Zeyd bin Hârise'dir."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de mürsel olarak.]

8817- Ali radiyallahu anh'dan: "Ammâr bin Yâsir gelip içeriye girmek

için Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'den izin istedi. 'Ona izin verin, girsin!' buyurdu. Sonra ona: 'Merhaba ey Tayyibi'l-Mutayyeb (= merhaba ey pak ve paklanmış kişi!)'diye hitap etti. [Tîrmizi.]

8818-  Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ammâr'a dedi ki: 'Müjde! Seni azgın bir ce­maat öldürecektir' |Tirmizî]

8819- Rezîn şunu ilave etti: "(Ammâr) Sıffîn günü su istedi. İçinde süt bulunan bir maşrapa getirildi. Onu görünce 'Allahü Ekber' diye bağırdı. Sonra şöyle de­di: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana dünyadaki en son rızkımın bunun gibi maşrapadan süt içmek olduğunu bildirmişti.' Sonra hamle yaptı, Öldürülünceye dek dur­madan savaştı."

8820- Ebû Saîd radiyallahu anlı'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Vah Ammur'a! Kendisim azgın bir grup öl­dürecektir. Oysa o, onları cennete çağıracak, on­lar ise onu cehenneme çağıracaklardır." [Buhârî.]

8821- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ammât; ne zaman iki şey arasında mu­hayyer kılındı ise o, mutlaka çetin olanı tercih etmiştir." [Tirmizî.]

8822- Sahabeden bir adamdan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ammâr, çenesine kadar imanla dolmuş­tur." [Nesâî.]

8823- Ali radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ammâr' in kanı da, eti de ateşe haramdır. Kesinlikle ateş onu yakamaz." [Bezzâr.J

8824- Bilâl bin Yahya radiyallahu anh'dan: "Ammâr öldürüldüğü zaman Huzeyfe'ye dediler ki: 'Bu adam gördüğün gibi öldürüldü; insanlar onun hakkında ihtilâfa düştüler, sen ne dersin.?' Şöyle cevap verdi: 'Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

1Ebu'l-Yakazân (yani Ammâr, İslâm) fıtrat(t) üzeredir, ölünceye ya da yaşlanıncaya dek bu fıtrat onu bırakmaz.'

[Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta..]

8825- Osman radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Bathâ'da yürüyorduk. Nihayet Am­mâr ile babası ve annesinin işkence gördükle­ri yere geldik. Ebû Ammâr dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! İşte durum böyle.' Şöyle buyurdu: 'Sabret!' Sonra şöyle dua etti: 'Allahım! Yâsir ailesini bağışla!' Öyle de oldu (yani Hakk'ın rahmetine kavuştular)." |Ahmed.J

8826-  "Ey Yâsir ailesi! Cennet size vaad edilmiş. Buluşma yeriniz cennettir." |Taberânî, Mu'cemu' I-Kebîr'de hafi bir senedle:|

8827- el-Hasan radiyallahu anh'dan: Ammâr şöyle derdi:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile, cinlere ve insanlara karşı savaştım. Beni Bedir kuyusuna gönderdi, insan şeklinde şey­tana rastladım. Kapıştık, ben onu yendim. Ya­nımdaki mızrağımla ona vuruyordum. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuş: 'Ammâr kuyunun yanın­da şeytana rastladı ve onunla çarpıştı.'

Çok geçmeden dönüp ona durumu bildir­diğimde, şöyle dedi: "işte o çarpıştığın kişi, şeytanın ta kendisiydi.'

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de hafî bir senedle.]

8828- Hâlid bin el-Velîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Ammâr'ı hakir görürse, Allah da onu hakir görür. Kim Ammâr'a hakaret eder­se, Allah da ona kötü muamele yapar. Kim Ammâr'in eksiğini çıkartmaya çalışırsa Allah da onun eksiğini meydana çıkartır,"

8829- Diğer rivayet:

"Kim Ammâr'a düşmanlık yaparsa, Allah da ona düşmanlık yapar." jTaberânî, Mn'remu'l-Kehîr'öe daha uzun bir melinle.l

8830- Amr bin el-Âs radiyallahıı aiıh'dan: "Ona İki adam, Ammâr'ın kanı ve malı hakkında davalaşmaya geldi. O ise şöyle de-dİ: 'Bırakın onu! Ben Allah Resulü sallaılahu aleyhi ve sellem'in onun hakkında şöyle bu­yurduğunu duydum: 'Ammâr'ı öldüren ve malını alan cehennemdedir.'

8831-  Abdullah bin el-Hâris radiyallahıı anh'dan:

"Amr bin el-As, Muâviye'ye dedi ki: 'Ey mü'mİnlerin emîri! Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in, mescidi yaparken Am­mâr'a şöyle dediğini duymadın mı?'

'Ey Ammâr! Sen cihada karşı gayet hırslı­sın. Şüphesiz sen cennet ehlindensin. Seni az­gın bir cemaat öldürecektir.'

Muâviye: 'Evet' dedi. 'Öyleyse onu neden öldürdünüz?' 'Vallahi yanılıyorsun. Onu biz mi öldür­dük? Onu, getiren kişi öldürdü' diye cevab verdi."

8832- Gülsüm bin Cez'a radiyallahu anh'­dan:

"Ammâr'ın katiline soruldu:

'Ammâr'ın olayı nasıl cereyan etti?' Ce­vap verdi:

'Ben Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem'i görmüş biriyim. Biz Ammâr'ı seçkinlerimiz­den sayardık. Kûbâ Mescidinde Osman aley­hinde konuşuncaya dek bu kanaatteydim. (Ondan sonra dedim ki:) 'Onunla başbaşa ka­lırsam mutlaka ayağımla onu çiğneyeceğim. Ondan sonra bütün namazlarımda Allah'a şöyle dua ettim: 'Allahım! Beni Ammâr'la bu­luştur!' Sıffîn günü olunca, baktım bir adam gönüllüleri önüne katmış gidiyor. Hemen onu gördüm, karşılıklı iki darbe salladık, sonra ben ondan önce davrandım, vurdum yüz üstü ka­paklandı.  Sonra onu öldürdüm.' |Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de.]

8833- AH radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer istişare etmeden birini onlara ku­mandan tayin etseydim onlara Ümmü Abd'ın oğlunu (İbn Mes'ûd'u) tayin ederdim." [Tirmizî]

8834- Abdurrahman bin Yezîd radiyallahu anh'dan:

Huzeyfe'ye: Kendisinden ilim almanız İçin ahval, hidayet ve yol göstermesi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e en yakın olan birini sordum. Şöyle cevapladı:

"Ahval, hidayet ve yol göstermesi İbn Üm­mü Abd'dan daha üstününü bilmiyorum. O, (ashabın) Allah'a en yakın olanlarmdandır.'

8835- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Kardeşimle ben Yemen'den geldik. Epey

zaman, İbn Mes'ûd'la annesinin Ehl-i beytten olduğunu zannediyorduk. Çünkü onlar de­vamlı olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma girip çıkıyorlardı, ondan hiç

ayrılmıyorlardı." |Buhârî, Müslim veTirmizî.|

Mu'cemu' l- Ebû Musa ve Ebû Mes'ûd el-Ensâ-rî radiyallahu anhumâ'dan:

"İbn Mes'ûd öldüğü zaman, o ikisinden biri arkadaşına şöyle dedi:

'Acaba o, kendisinden sonra benzeri biri­ni bıraktı mı, ne dersin?'

'Buna imkan var mı. Biliyorsun ki (Resû-lullah sallailahu aleyhi ve sellem'İn huzuruna girmek için), bize izin verilmediği zaman ona izin verilirdi, biz olmadığımız zaman o (O'nun) yanında bulunurdu.' |Müslim,|

8837- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ebû Bekr ile Ömer, ona Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'İn kendisi hakkında şöyle buyurduğunu müjdelemişler:

'Kim Kur'ân'ı tıpkı indiği gibi okumak is­terse, İbn Ütnmü Abd'in (İbn Mes'ûd'un) kı­raati üzere okusun!' |İbn Mâce.l

8838- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ben kendimi, müslüman olanların altıncısı olarak gördüm. Yeryüzünde bizlerden ön­ce müslüman olan başka kimse yoktu."

|Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de]

8839- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Abdullah bin es-Sâmit Ebû Zer'in şöyle dediğini nakletti:

'Haram ayım helâl kılan kavmimiz Gi-fâr'dan ayrılıp, ben, kardeşim Üneys ve an­nem beraberce yola çıktık. Dayımıza gittik; dayımız bize ikram ve ihsanda bulundu. Fakat kavmi bize haset edip dediler ki: 'Sen ailenin yanından ayrıldığın zaman Üneys onun yanı­na gidiyor.' Dayımız gelince kendisine söyle­nenleri bize söyledi. Bunun üzerine ben de dedim ki:

'Bize yaptığın iyilikleri kirlettin, artık be­raber kalamayız.'

Hemen develerimizi hazırladık, yükümü­zü yükleyip, oradan ayrıldık. Bunun üzerine dayımız ise elbisesine kapanıp ağlamaya baş­ladı ve nihayet Mekke'nin yakınına vardığı­mızda kardeşim Üneys (birileriyle) bizim de-

velerimizle onların develeri hususunda şiir yarışına girmek İçin her iki taraf kâhine gitti­ler. Kâhin Üneys'i daha hayırlı bulmuş. Bu­nun üzerine Üneys yanımıza develerimizle ve bir misli de beraberlerinde olduğu halde gel­di. Ebû Zer (Abdullah bin es-Sâmit'e) dedi ki: 'Ey kardeşim oğlu! Ben daha Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem ile buluşmadan üç yıl önce namaz kıldım.'

'Kimin için?' dedim.

'Allah için' dedi.

'Namaz kılarken ne tarafa duruyordun?'

'Rabbim beni ne tarafa yöneltirse o tarafa. Yatsıyı kılıyordum, gece sabaha karşı kendimi sanki yokmuş gibi bırakıyordum, nihayet gü­neş yükselinceye dek o hal üzere kalıyordum.'

Üneys dedi ki: 'Benim Mekke'de bir İşim vardır, bana İzin ver gideyim.' Sonra Üneys Mekke'ye doğru yola koyuldu, An­cak geri dönmekle biraz gecikti. Döndüğün-de dedim ki:

'Ne yaptın?'

'Mekke'de bir adam gördüm. Senin dinin üzeredir. Allah'ın kendisini peygamber olarak gönderdiğini iddia ediyor.'

'Peki insanlar ne diyorlar?'

'İnsanlar onun için, şair, kâhin ve sâhir ol­duğunu söylüyorlar' dedi.

Üneys kendisi de şairlerden biri olduğu için, dedi ki: 'Ben kâhinlerin sözünü dinle­dim, fakat onun söyledikleri hiç kâhinlerinki-ne benzemiyor. Onun sözünü şairlerinkiyle tarttım, hiçbiri ona uymuyor ve ona denk ola­mıyor. Vallahi o, doğrudur. Onlar yalancıdır."

Dedim ki: 'O halde sen de bana izin ver de ben de Mekke'ye gideyim.' Gittim ve orada zayıf bulduğum (gözüme kestirdiğim) bir adama: 'Sizin sapık dediğiniz o adam nerde-dir?' Bunu der demez: 'İşte sapık, sapık! diye­rek halkı başıma topladı. Ellerine geçirdikleri çamur ve kemiklerden ne varsa onlarla vurup beni bayıltmcaya dek dövdüler. Ayıldığını za­man her tarafım kan-revan olmuştu, hemen zemzem kuyusuna varıp kanlarımı yıkadım;

tertemiz oldum; suyundan da bol miktarda iç­tim. Ey kardeşimin oğlu! Otuz gün gece-gün-diiz orada öylece kaldım. Tek gıdam zemzem suyu idi. Onu içtikçe şişmanladım, nerdeyse şişmanlıktan karnım patlayacaktı. Hiç de açlık duymadım. Mehtaplı bir geceydi. Bir ara Mek-keliler ay ışığında ansızın uyuyakaldüar. Kâ-beyi iki kadından başka tavaf edeni görmedim.

Asâf ve Naile için dua ediyorlardı. Tavaf sırasında yanıma geldiler. Ben: 'Bunların biri­ni diğerine nikahlayın!' diyerek onlara takıl­dım. Fakat onlar sözlerinden vazgeçmediler. Yanıma geldiler. Ben ise: 'Kinayeli söylemi­yorum, gerçekten onlar odun gibi bir şeydir' dedim. Bunun üzerine kadınlar: 'Burada bi­zim adamlarımızdan biri olsaydı görürdün!' diyerek velveleyle gittiler. Ancak onlar Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekr ile karşılaştılar, onlar yukardan doğru inip geliyorlardı.

Buyurdu ki: 'Neniz var?'

'Ka'be ile örtüsü arasında bir dinsiz var.'

'Peki o size ne dedi?'

'O bize ağız dolduran sözler söyledi' de­diler.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem geldi, arkadaşıyla birlikte Hacer'i istilâm etti ve tavaf etti. Sonra namaz kıldı,

Namazım bitirince, onu İslâm'ın selâmı ile ilk selâmlayan ben oldum; dedim ki:

'Esselâmü aleyke ya Resûlallah!'

'Ve aleyke ve Rahmetullah!' diyerek karşı­lık verdi ve sordu:

'Kimlerdensin?'

'Gifâr'dan' dedim. Hemen elini kaldırarak parmaklarını alnına koydu.

İçimden, galiba Ğifar kabilesine mensup olmam hoşuna gitmedi, dedim. Elinden tut­mak istedim, fakat arkadaşı engel oldu. Çün­kü o, onu benden daha iyi tanıyor ve biliyor­du. Sonra başını kaldırıp şöyle sordu:

'Ne zamandan beri buradasın?'

'Otuz gündür, geceli gündüzlü burada­yım' dedim.

'Peki bu kadar zamandır sana kim yediri­yor?'

'Hiç kimse yedirmiyor, bütün gıdam zem­zem suyudur. Onu içe içe karnım patlayacak

kadar şişmanladım; üstelik hiç açlık da hisset­medim' dedim. Şöyle buyurdu: "O mübarek (bir su)dur. O yemek bulamayanlar için bir yemektir."

Ebû Bekr dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Müsaade et de bu gece ona ben yemek yedi-reyim.' Allah Resulü ve Ebû Bekr gittiler, ben de onlarla beraber gittim. Ebû Bekr bir kapı açtı, oradan Tâif üzümlerini alıp bana verdi. Mekke'de ilk yediğim yemek işte o oldu. Ara­dan biraz zaman geçtikten sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim; şöyle buyurdu: 'Bana hurmalık bir yer gösterildi. Galiba orası Yesrib'dir. Sen kavmine git ve onlara benim adıma tebliğde bulun! Belki se­nin vasıtanla Allah onları faydalandırır da karşılığında ecir alırsın.'

Hemen Üneys'e giHim. Dedi kî: 'Ne yaptın?'

'Müslüman oldum ve onu tasdik ettim'de-dim.

'Ben de senin dininden hoşlanırım, çünkü ben zaten önceden onu tasdik edip müslüman olmuştum'dedi. Sonra annemize geldik, ona da durumumuzu anlatınca, o da şöyle dedi: 'Benim de bu hoşuma gitti, zaten ben de ön­ceden onu tasdik edip müslüman olmuştum.'

Hazırlandık; yüklerimizi yükleyip kavmi­miz olan Gifâr kabilesinin yanına vardık. Du­rumu onlara bildirdik, hemen onların yansı İslâmiyeti kabul ettiler. Onlara reisleri olan Eymâ bin Rahada imamlık yapıyordu. Diğer yansı da şöyle dediler:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye gelince, müslüman oluruz.' Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye geldiğinde diğer kalan yarısı da İslâmiyeti ka­bul edip müslüman oldular.

Ondan sonra Eşlem kabilesi de gelip şöy­le dediler: 'Ey Allah'ın Resulü! Kardeşleri­miz müslüman oldular, biz de onlar gibi müs­lüman olmak İstiyoruz.'Ve müslüman oldular. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Gifar müslüman oldu; Allah onlara mağ­firet buyursun; Eşlem müslüman oldu, Allah onları selâmete erdirsin!'

Rivayetlerinden birinde şöyle geçmiştir:

"Bunun üzerine kâhinlerden bîr adama gitti­ler. Kardeşim Üneys (şiirleriyle) devamlı ola­rak kâhini övdü ve diğerini yenik düşürdü. Böylece onun deve sürüsünü kazanıp, bizim­kilere kattık."

8840- Onun rivayetlerindendir: "Ebû Zer, azığını alıp (içi su dolu) bir kır­ba ile Mekke'ye vardı. Mescide (Kâ'be'ye) ge­lip tanımadığı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i aramaya başladı. Onu sormak iste­medi. Nihayet akşam oldu. Yattı, Ali onu gör­dü ve yabancı olduğunu anladı. Ebû Zer onu görünce ardından gitti, yolda yürürken birbir­lerine hiçbir söz söylemediler. Sabah olunca kırbası ile azığını alıp yine mescide (Kabe'ye) geldi. O gün öylece akşama kadar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i göremeden kalıp bekledi. Gene yattığı yere döndü, yine Ali onu gördü. Dedi ki: 'Hâlâ bu adam yerini bilmiyor mu ki burada yatmış duruyor.' Sonra hemen onu kaldırdı, beraber yine hiç konuşmadan git-

tiler. Üçüncü gece olunca yine aynı şey oldu. Ali onu kaldırdı, beraber yürümeye başlayın­ca, Ali dayanamadı, sordu: 'Bu beldeye geliş sebebini bana hâlâ anlatmayacak mısın?'

'Bana doğru yolu göstereceğine dair kesin söz verirsen, anlatırım' dedi.

Ali de söz verdi, bunun üzerine Ebû Zer Mekke'ye geliş amacını ona anlatınca Ali: 'O (görmek istediğin kişi) hak üzeredir ve Al­lah'ın Resulüdür.' dedi. Sonra dedi ki:

'Sen sabah olunca beni takip et! Eğer yol­da senin hakkında endişeleneceğim bir durum görürsem, su döküyormuş gibi yaparım; geçip gittiğimde ise sen beni takip edersin, nihayet girdiğim yere girersin.' Dediğini yaptı, onu takip etti. Nihayet o, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdi. O da ardın­dan girdi, onu dinler dinlemez hemen müslü-maıı oldu. Ondan sonra Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

'Kavmine dön; sana emrim gelinceye dek onlara peygamberliğimi bildirip orada kal!' Cevabı şu oldu:

'Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, gidip ortalarında (Allah'ın varlığını ve bir­liğini) haykınp müslüman olduğumu ilan edeceğim.'

Ondan sonra çıktı, mescide (Kabe'ye) va­rıp avazının çıktığı kadar şöyle bağırdı:

'Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Muhammed de O'nun Resulüdür.' Bunu duyan müşrikler hemen başına üşüştüler ve onu yere serinceye dek dövdüler, nihayet Abbâs gelip üzerine abanıp şöyle dedi:

'Yazık size; bilmiyor musunuz bu adam Gifâr kabilesindendir. Şam'a giderken (tica­ret) yolunuz oradan geçmektedir. Onlar bunu duyarsa haliniz nice olur?' Ondan sonra der­hal onu ellerinden kurtardı. Ertesi gün gidip aynısını yaptı, yine müşrikler yere serinceye kadar onu dövdüler, gelip Abbâs üzerine aba­nıp onu kurtardı."

IMüslim, Buhârî de bunu aynı şekilde rivayet etti.]

8841- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Kıyamet gününde ben Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'e hepinizden daha yakın olacağım; çünkü ben onun şöyle buyur­duğunu duydum: 'Kıyamet gününde bana en yakınınız, dünyadan kendini terketîigim gibi ayrılandır.' Vallahi içinizde benden başka ona (dünyaya) bir şeyle bağlanmayan hiç kimse

yoktur."

(Ahmed veTaberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de]

8842- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Ben kendimi İslâm'ın dörtte biri olarak gördüm. Benden Önce ancak üç müslüman var­dı: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr ve Bilâl." [Taberânî, Mu'cemu' l-Kebir'de]

8843- İbrâhîm bin el-Eşter'den:

"Ebû Zer, Rebze'de yalnızlık içinde öl­mek üzere iken karısı ağladı. Ona sordu: 'Ne­den ağlıyorsun?'

'Ağlıyorum, çünkü sen ölürsen seni kabre indirecek kimse yok ve yanımda sığabilece­ğin kadar bir elbise yok ki seni kefenleye­yim.' Şöyle dedi:

'Ağlama! Çünkü ben Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

'Sizden bir adam sahrada ölecek, cenaze­sinde de bir grup müslüman bulunacaktır.' Ben ise sahradayım ve ölmek üzereyim, hep­si kasabalarda cemaat içinde vefat ettiler. Yo­lu gözetle, mutlaka sana söylediğimin çıktığı­nı göreceksin. Çünkü ben ne yalan söyledim, ne de yalancılıkla itham edildim.' Tam o sıra­da yoldan bir grup akın edip geldi, kadının yanında durdular ve sordular:

'Ne'n var?'

'Müslümanlardan bir kişi vefat etmek üzeredir, onu kefenleyip gömerseniz sevaba girersiniz' dedi.

'Kimdir o ölmek üzere olan?'

'Ebû Zer'dir' deyince, 'Babalarımız anne­lerimiz ona feda olsun!' deyip hemen yanma girdiler. Ebû Zer şöyle dedi: 'Müjde size, Al­lah Resûlü'nün bahsettiği kişiler sizsiniz dedi. Allah aşkına içinizde emîr, reis ya da postacı olanlar beni kefenlemesin. Onlar arasında En-sâr'dan bir delikanlı hariç, hemen hepsi bu mevkilerde bulunmuşlardı. O Ensâr'lı deli­kanlı dedi ki: 'Yanımda, iki elbise vardır, (bi­rini) verebilirim.' Bunun üzerine Ebû Zer ona 'İşte arkadaş ve dostum sensin' dedi."

|Ahmed ve Bezzâr]

 

 

HUZEYFE BİN EL-YEMAN, SA'D BİN MUÂZ, İBN ABBÂS, İBN ÖMER VE İBNÜ'Z-ZÜBEYR'İN MENKIBELERİ

8844- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Annem sordu: 'Ne zamandanberi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i görme­din?'

'Epeydir görmedim' deyince beni biraz payladı. Bunun üzerine şöyle dedim: 'Bırak beni de gidip onunla akşam namazını kılayım. Senin için de, benim için de Allah'dan mağfi­ret dilemesini istirham edeyim.' Hemen var­dım, kendisi ile akşam namazını kıldım. Son-

ra (nafile) namaza kalktı, yatsıyı da kıldıktan sonra ayrıldı, kendisini izledim. Sordu: 'Kim o, Huzeyfe mi?"

'Evet' dedim.

'Bir işin mi vardı? Allah seni de anneni de bağışlasın! İşte bundan önce yeryüzüne hiç inmemiş bir melek. Rabbinden bana selâm getirmesi ve şu müjdeyi vermesi için izin iste­miş; o da izin vermiş:

Fâtıma cennet kadınlarının hanımefendi-sidir. Hasan ile Hüseyin de cennet gençlerinin efendileridir'." [Tirmizî]

8845- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü! Yerine bir adam tayin et de (bize) öğretsin." Şöyle buyurdu:

"Yerime adam bırakırsam, ona âsi olursu­nuz da bu nedenle azaba uğrarsınız. Lâkin si­ze Huzeyfe ne anlatırsa onu tasdik edin! Ab­dullah bin Mes'ûd size nasıl okursa siz de tıp­kı Onun gibi okuyun!" [İkisi de Tırmizî'ye ait.]

8846- Ebû İshak'dan:

"el-Beıâ bin Âzİb der ki: Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'e ipekli bir elbise he­diye edildi. Biz ona dokunmaya ve hayret et­meye başlayınca, şöyle buyurdu:

'Bunun yumuşaklığına bakıp şaşıyorsu­nuz? Sa'd bin Muâz'ın cennetteki mendilleri bundan daha güzel ve yumuşaktır'."

[Buharı, Müslim veTirmizî.|

8847- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sa'd bin Muâz'ın ölümüne Arş titredi." Bunun üzerine bir adam (Câbİr'e) şöyle dedi: "el-Berâ diyor ki: (Sa'd'ın cenazesinin) tabu­tu titredi." Câbir cevaben dedi ki: Bu iki kabi­le (yani Evs ile Hazrec) arasında kin ve anlaş­mazlık vardır. Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duy­dum: "Sa'd bin Muâz'ın Ölümüne Rahman'in Arş'ı titredi."

[Buhârî. Müslim ve Tirmizî. Lafız Buhârî''ye ait]

8848- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem beni bağrına basıp, şöyle dua etti: 'Allahım, buna kitabı öğret!'"

8849- Diğer rivayette: "Buna hikmeti öğ­ret!" diye geçmektedir.

8850- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem helaya gitti, ona abdest suyu hazırladım. (Çı­kınca) Bu myu kim koydu?' diye sorunca, kendisine benim koyduğum bildirildi. Bunun üzerine şu duada bulundu: 'Allahım! Onu din­de fakîh kıl ve ona yorumu öğret'.'"

[Buharı, Müslim ve Tirmİzî.|

8851-  Ümmü'1-Fadl radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hicir'deyken ben oradan geçtim, beni görün­ce şöyle dedi:

'Ey Ümmü'l-FadU'

'Buyur ey Allah'ın Resulü!' dedim. Şöyle buyurdu: 'Sen bir erkek çocuğa hamilesin. Doğurduğun zaman onu bana getir!' Ben de doğurduğum zaman çocuğu alıp ona götür­düm. Ona Abdullah ismini verdi ve tükürüğü­nü ona sürdü ve şöyle buyurdu: 'Haydi şimdi git, onu akıllı ve yiğit bulacaksın'."

[Taberânî, M. Kebîr'de daha uzun bir metinle.]

8852- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ba­na dua etti ve dedi ki: "Bu Kur'ân tercümanı ne güzeldir." Cibril de bana iki kere dua etti.

[Tuberânî, Mıt'cemıt'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.l

8853- Saîd bin Cübeyr radiyallahu anh'dan: "İbn Abbâs Tâif'te vefat etti, cenazesinde bulunduk. Bir kuş gelip na'şına girdi. Sonra ondan çıktığı görülmedi. Defnedildiği zaman, kimin okuduğu bilinmeyen şu âyet okundu: 'Ey olgunluğa erişmiş nefis!... Cennetime gir!' (Fecr, 27)."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8854- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Kişi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken gördüğü rüyayı ona anlatırdı.

Ben genç ve bekâr bir delikanlı idim. Mes-cidde yatar kalkardım. Ona anlatabileceğim bir rüya görmek isterdim. Derken rüyamda şu­nu gördüm: İki melek geldi beni alıp cehenne­me ilettiler. Sanki cehennem kuyu çevresi gibi çevrilmişti. Kuyu gibi iki direği (iki yanı) var­dı. Baktım ki orada tanıdığım insanlar var. 'Allah'a cehennemden sığınırım' demeye baş­ladım. Onlara başka bir melek, bana ayrı bir melek geldi ve bana gelen: 'Korkma!' dedi.

Hemen gidip bu rüyayı Hafsa'ya anlattım, O da gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurdu: 'Abdullah ne gü­zel bir adamdır! Ah bir de gece namazı kdsa!'

Salim dedi ki: 'Abdullah (b. Ömer) (bu olaydan sonra) gece pek az uyurdu'."

8855- Diğer rivayet:

"Rüyamda sanki avucumda kalın ipekten bir elbise vardı. Onunla cennette nereye git­mek istersem, hemen onun benimle uçtuğunu gördüm." Bu rüyamı Hafsa'ya anlattım, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anla­tınca, şöyle buyurdu: "Kardeşin salih bir adamdır." Ya da; "Abdullah salih bir adam­dır." dedi.

8856- Diğer rivayet:

(İbn Ömer) dedi ki: "Kişiler rüyalar görür­lerdi, gelip rüyalarım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatırlardı. O da onun yo­rumunu yapardı. Ben henüz küçüktüm. Evim, evlenmeden önce mescid idi. İçimden dedim ki: 'Sende bir hayır olsa bunlar gibi sen de rü-

ya görürsün.' Bir gece yattığımda Allah'a şöyle dua ettim: 'Allahım! Eğer bende bir hayr olduğunu bilirsen -ki mutlaka bilirsin-bana onlar gibi rüya göster!' Ben o halimde uyurken aniden her birinin elinde demir topuz bulunan iki melek geldi ve beni alıp cehenne­me ilettiler. Ben aralarında durmadan: 'Alla­hım! Sana cehennemden sığınırım' diye dua ediyordum. Sonra elinde demir topuz bulunan bir melek daha geldi ve bana: 'Korkma! Sen iyi bir adamsın; bir de namazını çok kılarsan' dedi. Ondan sonra beni alıp götürdüler ve Ce­hennemin tam kenarında durdurdular. Cehen­nemin üstü kuyu gibi kapanmıştı. Onun kuyu gibi direkleri vardı. Her iki direğin arasında elinde demir topuzu olan bir melek duruyor­du. Orada başları aşağı zincirlere vurulmuş birtakım adamları asılmış olarak gördüm. İç­lerinde Kureyş'ten tanıdığım birtakım adam­lar da vardı. Beni alıp sağ tarafa ilettiler.' Bu rüyayı sonra Hafsa'ya anlattım." Benzeri rivayet. [Buharı ile Müslim.]

8854- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Kişi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken gördüğü rüyayı ona anlatırdı.

Ben genç ve bekâr bir delikanlı idim. Mes-cidde yatar kalkardım. Ona anlatabileceğim bir rüya görmek isterdim. Derken rüyamda şu­nu gördüm: İki melek geldi beni alıp cehenne­me ilettiler. Sanki cehennem kuyu çevresi gibi çevrilmişti. Kuyu gibi iki direği (iki yanı) var­dı. Baktım ki orada tanıdığım insanlar var. 'Allah'a cehennemden sığınının' demeye baş­ladım. Onlara başka bir melek, bana ayrı bir melek geldi ve bana gelen: 'Korkma!' dedi.

Hemen gidip bu rüyayı Hafsa'ya anlattım, O da gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurdu: 'Abdullah ne gü­zel bir adamdır/ Ah bir de gece namazı hlsaV

Salim dedi ki: 'Abdullah (b. Ömer) (bu olaydan sonra) gece pek az uyurdu'."

8855- Diğer rivayet;

"Rüyamda sanki avucumda kalın ipekten bir elbise vardı. Onunla cennette nereye git­mek istersem, hemen onun benimle uçtuğunu gördüm." Bu rüyamı Hafsa'ya anlattım, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anla­tınca, şöyle buyurdu: "Kardeşin salih bir adamdır." Ya da; "Abdullah salih bir adam­dır." dedi.

8856- Diğer rivayet:

(İbn Ömer) dedi ki: "Kişiler rüyalar görür­lerdi, gelip rüyalarını Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatırlardı. O da onun yo­rumunu yapardı. Ben henüz küçüktüm. Evim, evlenmeden önce mescid idi. İçimden dedim ki; 'Sende bir hayır olsa bunlar gibi sen de rü-

ya görürsün.' Bir gece yattığımda Allah'a şöyle dua ettim: 'Allahım! Eğer bende bir hayr olduğunu bilirsen -ki mutlaka biürsin-bana onlar gibi rüya göster!' Ben o halimde uyurken aniden her birinin elinde demir topuz bulunan iki melek geldi ve beni alıp cehenne­me ilettiler. Ben aralarında durmadan: 'Alla­hım! Sana cehennemden sığınırım' diye dua ediyordum. Sonra elinde demir topuz bulunan bir melek daha geldi ve bana: 'Korkma! Sen iyi bir adamsın; bir de namazını çok kılarsan' dedi. Ondan sonra beni alıp götürdüler ve Ce­hennemin lam kenarında durdurdular. Cehen­nemin üstü kuyu gibi kapanmıştı. Onun kuyu gibi direkleri vardı. Her iki direğin arasında elinde demir topuzu olan bir melek duruyor­du. Orada başları aşağı zincirlere vurulmuş birtakım adamları asılmış olarak gördüm. İç­lerinde Kureyş'ten tanıdığım birtakım adam­lar da vardı. Beni alıp sağ tarafa ilettiler.' Bu rüyayı sonra Hafsa'ya anlattım." Benzeri rivayet. [Buharı ile Müslim.]

8857- İbn Ebî Müleyke radiyallahu aııh'-dan:

"İbn Abbâs'la İbnü'z-Zübeyr'in arasında bir şey geçmişti.

Sabah erken İbn Abbâs'a varıp şöyle de­dim: 'Allah'ın yasak koyduğu Harem'de sen İbnü'z-Zübeyr'le çarpışmak mı istiyorsun?'

'Maazallah! Allah İbnü'z-Zübeyr ile Umeyyeoğullarını Harem'i helâl kılanlar ola­rak yazmış. Ben ise vallahi asla haram olan bir şeyi helâl saymam' dedi.

(İbn Abbâs) Devamla dedi ki: İnsanlar bana: Haydi İbnü'z-Zübeyr'c biat et!' dediler.

Dedim ki: "Bu halifelik işi ondan pek uzak değildir. Zira onun babası (Zübeyr) Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in havari-sidir. Dedesi (yani Ebû Bekr) Peygamber sal-

lallahu aleyhi ve sellem'in mağara arkadaşı­dır. Annesi (Esma binti Ebî Bekr) ise iki nıtâk sahibidir. Teyzesi (Aişe) ise mü'minlerin an-nesidir. (Büyük) Halası (Hadîce) ise Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımıdır. Ninesi (Safiyye) ise Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in halasıdır. Sonra o, İs­lâm'da iffetli, kusurlardan uzak ve Kur'ân'ı güzel okuyanlardandır.

Vallahi (Umeyyeoğulları) bana ilgi göste-rirlerse, ancak hısımlıktan dolayı ilgi göster­miş olurlar. Eğer onlar üzerime emîr olurlarsa münasip olan kerîm kimseler emirim olmuş olurlar. İbnü'z-Zübeyr ise üzerime Tüveyt'Ie-ri, Üsâme'leri ve Humeydleri tercih etti -Bu sözüyle (İbn Abbâs) Esedoğullarından olan Tuveyt, Üsâme ve Humeydoğullarmın batnını kastetti- Şüphesiz İbn Ebu'l-As çıkıp, şeref ve faziletle yürüyor. -Bununla da o, Abdü'l-Melik bin Mervan'ı kastediyor-' İbn Abbâs bu sözüyle İbnü'z-Zübeyr'i kastederek onun kuyruğunu kıstığını (büyük işlere karşı ağır davrandığını) ifade etmiştir." |Buhârî.]

8858- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Esma (Medine'ye) hicret ederken Abdul­lah bin Zübeyr'e hamile idi. Küba'ya geldiği sırada Abdullah'ı orada doğurdu. Doğurduğu zaman (hurma ile) damağını ovması için onu alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e götürdü ve kucağına koydu. Hurma aramak için biraz bekledik. Sonra hurmayı çiğneyip ardından onun ağzına tükürdü. İşte onun kar­nına İlk giren şey, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in bu tükürüğü oldu.

Esma dedi ki: ıSonra onu sıvazladı ve is­mini Abdullah koydu.'

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e biat etmek üzere yedi ya da sekiz yaşın­da geldi. Bunu kendisine babası Zübeyr söy­ledi.'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun kendisine doğru geldiğini gördüğünde gülümsedi. Sonra o, Resûlullah'a biat etti."

[Buhârîile Müslim.]

 

BİLAL BİN REBAH, UBEYY BİN KÂ'B, EBÛ TALHA EL-ENSÂRÎ, EL-MİKDÂD BİN AMR VE EBÛ KATÂDE EL-ENSÂRÎ'NİN MENKIBELERİ

8859- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

sabah namazında Bilâl'e dedi ki: 'Ben bu ge­ce önümde cennette senin pabuçlarının sesini duydum, İslâm'da senin için menfaati en çok umulan hangi ameli yaptın, söyler misin?'

Bilâl şu cevabı verdi: 'Gece veya gündüz abdest aldığım zaman o abdestle mutlaka Al­lah'ın bana takdir ettiği miktar namazı kılar­dım. İşte İslâm'da işlediğim ameller içinde bana en çok umut veren amelim budur'."

|Buhârî ve Müslim.|

8860- Câbir radiyallahu anh'dan:

Ömer derdi ki: "Ebû Bekir efendimizdir. O, -Bilâl'ı kasd ederek- efendimizi azat et­miştir." |Buhârî.|

8861-   Salim bin Abdullah radiyallahu anh'dan;

"Bir şair Bilâl bin Abdullah'ı övdü ve şöy­le dedi: 'Bilâl bin Abdullah en hayırlı Bi-lâl'dir. Ona İbn Ömer şöyle dedi: 'Yalan söy­ledin; Allah Resulünün Bilâl'ı en hayırlı Bi­lâl'dır' (şeklinde ifade etmelisin)'." |İbn Müce.l

8862- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ubeyy'e şöyle dedi:   'Allah benden sana,

'Lem yekun'iyi (Beyyine sûresini) okumamı istedi.' Dedi ki: 'O benim ismimi söyledi mi?'

'Evet' deyince, (sevincinden) ağladı."

IBuhârî ile Müslim ve Tirmizî]

8863- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip, ben muhtacım (ve açım)' dedi. Bunun üzerine hanımlarından birine haber gönderdi. O şöyle dedi: 'Yanımda sudan baş­ka hiçbir şey yoktur. Sonra ötekine haber gön­derdi. O da aynen diğeri gibi söyledi. Hulâsa hepsi tıpkı onun gibi söylediler. Bunun üzeri­ne Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Bunu misafir edecek kimse yok mudur ki? Allah onu esirgesin.'

Ebu Talha hemen kalkıp: 'Ben misafir ederini" dedi. Onu alıp doğru evine götürdü ve hanımına 'Yanında yiyecek bir şey var mı­dır?'diye sordu.

'Hayır; çocukların yiyeceğinden başka bir şeyimiz yoktur' dedi.

'Onları bir şeylerle oyalayıp uyut! Misafi­rimiz içeriye girdiğinde sanki yiyormuş gibi göster! Yemek için elini sofraya uzattığı za­man, lambayı düzeltecekmiş gibi kalk ve sön­dür! ' Kadın onun dediğini yaptı. Misafir ye-

mek yedi, onlar yemeksiz ve aç yattılar. Sa­bahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e varınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Filan ve falandan Al­lah memnun kaldı ve güldü. Ya da Allah (onun haline) taaccüb etti'."

8864- Diğer rivayet:

"Bunun üzerine Allah: 'Kendileri sıkıntı ve zor durumda olsalar bile onları kendi ne­fislerine tercih ederler' mealindeki âyeti (Haşr, 9) inzal buyurdu."

8865-  el-Mikdâd (İbnü'l-Esved) radiyal-lahu anh'dan:

"Ben iki arkadaşımla birlikte geldim; aç­lıktan kulaklarımız duymaz, gözlerimiz gör­mez olmuştu. Kendimizi sahabeye sunduk, kimse bizi kabul etmedi. Ondan sonra derhal Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gel­dik. O alıp bizi evine götürdü. Baktık ki üç ta­ne dişi keçi kapısında duruyor. 'Haydi sağın,

ve sütü aramızda paylaşalım' buyurdu. Sağı­yor, herkes payını içiyor, Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem'e de payını veriyordu. Gece gelip selâm verirdi, kimseyi uyandır­mazdı. Uyanık olanlara duyururdu. Sonra Mescide gelir namaz kılardı, sonra döner pa­yını içerdi. Bir gece bana şeytan geldi. Kendi payıma düşeni içmiştim, dedi ki: 'Muham-med'e nasılsa Ensâr geliyor, onu ziyaret edi­yorlar. O nasılsa onların sunduğu ikramları kabul eder, bu süte İhtiyacı kalmaz.' Ben de buna aldanarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sütünü de içtim. Süt karnıma gi­rip de onu çıkarmağa çare olmadığım anladı­ğım vakit şeytan gelip beni pişman ettirdi ve şöyle dedi: 'Yazık sana! Muhammed'İn sütü­nü de içtin, gelip onu göremezse, sana beddua eder, sen de helak olup gidersin. Böylece hem dünyan, hem de âhiretin berbat olur.'

Üzerimde bir örtü vardı; ayaklarıma örttü­ğümde başım; başıma örttüğümde ayaklarım meydana çıkardı. Uykum kaçmış, bir türlü gözüm uyku tutmuyordu. Arkadaşlarıma ge­lince, onlar bir suç işlemedikleri için mışıl mışıl uyuyorlardı. Derken Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem geldi; her zamanki gibi selâm verdi. Sonra mescide gidip namaz kıl­dı. Sonra kendisine ayrılan süte geldi, kabı aç­tı içinde bir şey bulamadı. Başını göğe kaldır­dı. İçimden dedim ki: 'İşte şimdi bana beddua edecek ve ben de helak olacağım.' Fakat o, şöyle dua etti: 'Allahım! Beni doyuranı sen doyur. Bana içirene sen de içir!'

Hemen örtümü belime bağladım, bir bıçak alıp keçilerin en semizini Allah Resulü için kesmeye karar verdim. Keçilerin yanma va­rınca, baktım hepsinin memesi sütle dolup taşmakta. Hemen süt sağdıkları kabı alıp hep-

sini bir güzel sağdım, üstü köpükle kaplanın-caya dek doldurdum. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim; şöyle buyurdu:

'Bu gece sütünüzü içtiniz mi?'

'Evet ey Allah'm Resulü, buyur iç!' de­dim. İçti, sonra bana verdi. 'İç ey Allah'ın Re­sulü!' dedim. İçli, yine bana verdi. Onun iyi­ce doyduğunu anlayınca, ikramını kabul ede­rek içtim ve yere düşüp yığılana kadar gül­düm. 'Dikkat et ey Mikdâd bir yerin açılma­sın!' dedi. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Benim durumum şöyle şöyle oldu, böyle böy­le yaptım.' Şöyle buyurdu:

'Bu, sadece Allah'ın bir rahmeti ve lütfü-dur, bana bildirgeydin de arkadaşlarım uyan­dırıp onlar da içselerdi, daha İyi olurdu.'

Dedim ki: 'Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben, seninle içtikten sonra insanla­rın içmesine aldırmam'."

[Tirmizî ve aynı lafızla Müslim. |

8866- Ebû Katâde radiyaflahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir seferdeydi, insanlar susadılar ve hızlı bir

şekilde yola koyuldular. Ben o gece Allah Re-sûlli sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından hiç ayrılmadım.

Şöyle buyurdu: 'Peygamberini koruduğun gibi, Allah da seni korusun!'"

Müslim ve Ebû Dâvud. Bu hadis, Mucize­ler bahsinde geçen hadisin bir bölümüdür.

 

 

SELMÂN, EBU MUSA, ABDULLAH BİN SELÂM, OĞLU YUSUF, CERÎR, CÂBİR BİN ABDİLLAH VE BABASI, ENES BİN MÂLİK İLE BERÂ'NIN MENKIBELERİ

8867- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber saliallahu aleyhi ve seilem:

"Eğer siz yüz çevirip kaçınırsanız Allah, sizin yerinize sizden başkalarını getirir de onlar si­zin gibi olmazlar" mealindeki âyeti (Muham-med, 38) okuyunca, "Bizim yerimize kimi ge­tirecek?" diye sordular. Bunun üzerine Sel-mân'm omuzuna vurup şöyle buyurdu: "İşle bunu ve kavmini."

8868- Diğer rivayet:

"Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, eğer iman Süreyya yıldızında bağlı olsay­dı, Fâris'ten birtakım kişiler (gidip) onu alır­dı." [Tirmizî]

8869- Selmân radiyallahu anh'dan: "Ben Râmahürmüz'denim." [Buharî]

8870- Selmân radiyallahu anh'dan:

"O, (köle olarak) bir efendiden diğer efen­diye intikal ederek tam on kişinin elinden geçmiştir." |İkisi de Buhârî'ye ait.]

8871- Selmân radiyallahu anh'dan: "Ben adma 'Cey' denilen İsbchân köyün-

dendim. Babam oranın valisi idi. Yaratıkların içinde en sevdiği insan ben idim. Mecusîlikte ateşin hizmetkârı mertebesinde kadar ilerle­dim, yükseldim. Bir gün beni gelir getiren arazisine gönderdi.

Hıristiyanların kilisesinin yanından geçer­ken içine girdim. Onları görünce dua şekille­rini beğendim ve onlar gibi yapmaya başla­dım ve dedim ki: 'Bunların yaptıkları bizim­kinden daha İyidir.1 Güneş batıncaya dek on­ları bırakmadım. Onlara: 'Ben bu dine nerede ulaşabilirim?'

'Sanıda' dediler. Tekrar babama döndü­ğümde: 'Neredeydin şimdiye kadar?' diye sordu.

Durumu bildirince, şöyle dedi:

'Bu dinde hayır yok, senin atalarının dini bundan daha iyidir'

'Hayır vallahi, bu din bizim dinimizden daha iyidir' dedim.

Benden korktu; ayaklanma zincir vurup beni eve hapsetti. Hıristiyanlara: 'Şam'dan tüccarlar bize geldiğinde bana bildirin!' diye haber saldım.

Şam'dan tüccarlar geldiğini bana bildir­diler, onlar tekrar Şam'a dönecekleri zaman ayaklarımdaki zinciri çözdüm ve onlara ka­tıldım.

Şam'a varınca 'Bu dinin en üstünü kim­dir'?' diye sordum. 'Falan kilisedeki piskopos' dediler. Hemen oraya gidip, onu gördüm ve kendisine: 'Ben bu dine ilgi duydum, seninle kalıp sana hizmet etmek ve bu dini senden öğ­renmek istiyorum' dedim.

'Haydi gel, gir!' dedi; girdim. Fakat kötü niyetli bir adamdı. Çünkü halka sadaka ver­melerini emrediyordu, halk getirip sadakaları­nı veriyorlardı. O da sadakaları yoksullara da­ğılacağına, kendi hesabına geçirip biriktiri­yordu. Öldüğünde onu defnetmek için halk toplandı. Onlara dedim ki: 'Bu kötü bir adam­dı. Verdiğiniz zekâtları fakirlere dağıtmazdı, kendi hesabına biriktirirdi.'

'Ne biliyorsun'?' diye sorduklarında, şöyle dedim: 'Gelin hazinesini size göstereyim." Peşimden geldiler, yerini gösterdim. Tam ye­di tane küp allın ve gümüşle doluydu. Şaşırdı­lar ve 'Biz bu adamı defnetmeyiz' dediler. Sonra onu asıp taşladılar.

Ardından başka bîr adam getirip oraya ta­yin ettiler. Onu daha iyi ve dindar buldum. Yanında epey zaman kaldım. Ölümü yakla­şınca ona dedim ki:

'Bana kimi tavsiye edersin.'

'Burada kendi çapımda bir kimseyi bilmi­yorum, yalnız Musul'da biri var, git ona ka­tıl!' dedi. Vardım ona katıldım.

Ona gittim durumumu bildirdim; 'Katıl bana ve benimle kal!' dedi.

Çok iyi bir zat idi. Onunla epey kaldıktan sonra onun da ölümü yaklaşınca: 'Bana kimi tavsiye edersin'?' dedim.

'Nusaybin'de bir zal var git, ona katıl!' dedi. Gittim ona katıldım; onu da çok iyi biri

olarak buldum. O da beni kabul etti, yanında kaldım, öleceği zaman: 'Bana kimi tavsiye edersin?'dedim; o da bana: 'Git Amuıİya'da biri var ona katıl!' dedi. Vardım ona katıldım. Onu da çok iyi bir zat olarak buldum. Yanın­da kaldım, çalıştım, didindim birçok sığırlar ve para elde ettim. Adam öleceği zaman yanı­na varıp: 'Bana kimi tavsiye edersin'?' diye sordum, cevabı şu oldu:

'Ey oğul Vallahi bizim gibi kimseyi bİle-miyeceğim. Ama bugünlerde bir peygamber gelecektir; İbrahim'in dininde olacak. Bu peygamber arap diyarında zuhur edecek, iki taşlık arasında hurmalığı bulunan bir yere hic­ret edecektir. O ancak hediye yer, sadaka ka­bul etmez. İki omuzu arasında peygamberlik mühürü vardır. Eğer o ülkeye gidebilirsen git!' Ondan sonra öldü.

Derken yanıma Kelb kabilesinden birkaç tüccar uğradı. Onlara dedim ki: 'Beni arap ül­kesine götürürseniz bu sığır ve paralarımı si­ze veririm' dedim. Onlar da: 'Evet götürürüz'

dediler. Ben de sığır ve paralarımı onlara ver­dim. Beni alıp Vâdî'l-Kıırâ'ya ilettiler. Bana çok zulüm ettiler ve beni köle diyerek sattılar. Sonra beni Kurayzaoğullarından bir adam sa­lın alıp Medine'ye götürdü. Vallahi orasını aynen dostumun bana vasfettîği gibi gördüm. Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem oraya hicrete edip gelinceye dek orada kaldım. Da­ha o, Küba'dayken ona bir şey getirdim ve dedim ki: 'Bu sadakadır.1 Allah Resulü sallal-lahu aleyhi ve sellem ashabına dedi ki: 'Hay­di siz yeyin!' Kendisi elini dahi sürmedi. İçim­den dedim ki: 'İşte bu bir.' Sonra Medine'ye geri döndüm, bir çok şeyler topladım. O ora­ya teşrîî' ettiği zaman kendisine gidip: 'İşte bunlar sana hediyedir' dedim.

Hemen kabul edip ondan yedi. İçimden: 'İki' dedim.

Sonra o, ashâbiyle birlikte Bakî'de oturur­ken yanma vardım ve selâm verdim. Sonra ar­ka taralına geçtim, acaba peygamberlik müh­rünü görebilecek miyim diye. Bunu anlamış

olacak ki üzerindeki hırkasını çıkarıp attı. Mührü gördüm, üzerine abanıp öpmeye baş­ladım. Bir yandan da ağlıyordum.

'Dön bana!' dedi. Döndüm ve başımdan geçenleri kendisine bir bir anlattım. Ashabı­nın da bunları duyup dinlemelerinden pek hoşlandı.

Köle olmam sebebiyle Bedir ve Uhud gazvelerinde bulunamadım.

Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki: 'Efendinle mükâtebe yap!' Üçyüz hurma fidanını yetiştirmem ve kırk ukiye altın ödemek kayıt ve şartiyle ken­dimi ona mükâtib yaptım. Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem ashabına dedi ki:

'Haydi kardeşinize yardım edin!'

Bana yardım ettiler. Üçyüz fidan topladı­lar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le birlikte gittik, o fidanları onun bir bir eline teslim ellim, hiçbirisi kuruyup solmadı.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e bir madenden tavuk yumurtası gibi bir allın getirildi.

'Fârisî ne yaptı, nerede'/' diye sordu. He­men yanına geldim; 'Burdayım ey Allah'ın Resulü!" dedim; şöyle buyurdu:

'Al bunu da üzerindeki borcu öde!'

'Ey Allah'ın Resulü, bu benim borcumu ödeyebilecek mi'?'

'Allah senin borcunu ödeyecektir' buyur­du. Bundan onlar için kırk ûkiye tarttım ve kölelikten azat oldum. Ondan sonra Allah Re-sûlü sallallahu aleyhi ve sellem İle Hendek'te bulundum, daha sonra onunla birlikte hiçbir harbi kaçırmadım."

lAhnıed, TaberSnî, Mn'ccmu'1-Kebîr'de ve Bez/âr daha uzun metinle. |

8872- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: Bana Allah Resulü sallallahu aleyhi ve

sellem şöyle buyurdu:

"Ah dün senin (kıraatini) okumanı dinler­ken beni bir jarseydin! Sana Dâvud ailesinin güzel sesi verilmiş." Şöyle dedim:

"Eğer beni dinlediğini bilseydim, daha da güzel okumaya çalışırdım, tüm hünerimi orta­ya dökerdim." [Müslim ve Nesâî]

8873- Kays bin Ubâd radiyallahu anh'dan: "Ben bir mescidde, içlerinde bazı sahabe­nin de bulunduğu bir meclisle oturuyordum. Yüzünde huşu izleri bulunan bir adam geldi. Cemaatten biri dedi ki: 'İşte bu cennel ehlin-dendir.' Adam hafifçe İki rek'at namaz kıldı. Sonra çıktı, kendisini takip ettim. Evine girdi, ben de arkasından girdim. Biraz konuştuk, kendisiyle iyice tanıştıktan sonra dedim ki: 'Sen mescide girdiğin zaman bir adam senin hakkında şöyle şöyle dedi.' Cevap verdi:

'Sübhanallah! Kişi bilmediği bir şey hu­susunda konuşmamalıdır. Niçin böyle yaptı­ğımı sana anlatayım: Ben Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in zamanında bir rüya gördüm. Güya ben bir bahçedeydim. Şu kadar genişti. Otlan ve yeşillikleri şöyle şöyleydi. Bahçenin ortasında kökü yerde, ucu semada olan bir demir direk gördüm; ucunda bir kulp vardı. Bana denildi ki:

'Haydi onun üstüne çık!'

'Çıkamam ki' dedim. Bunun üzerine hiz­metçi gelip arkamdan elbisemden tuttu ve ba­na yardım etti. ben de üstüne tırmanıp çıktım. Ta direğin tepesinde oldum. Kulpa yapıştım. Bana 'İyice yapış!' denildi. Uyandığımda kul­pu elimdeydi. Sabahleyin gelip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bunu anlatınca, şöyle buyurdu: 'İşte o (bahçe) İslâm bahçesi­dir. O direk de islâm direğidir. O kulp da (din ve imanda) sebat kulpudur. Sen ölene kadar İslâm üzere olacaksın'."

(Râvi dedi ki:) Adam ise Abdullah bin Se­lâm'dır.

8874- Diğer rivayet:

"Ben uykudayken bir adam gelip bana: 'Haydi kalk!1 dedi. Elimden tuttu, onunla git­tim. Solumda birçok geniş caddeler gördüm. Onlara gitmek isledim. Yanımdaki adam: 'Hayır gitme, çünkü o, ashâb-ı şimalîn yolu­dur' dedi. Sağıma baktım, dosdoğru geniş caddeler gördüm. Adam: 'İşle bu sağ tarafı tut!' dedi. Beni bir dağa iletti ve: -Tırman!' dedi. Defalarca tırmanmaya çalıştım, her giri­şimimde arka üstü düştüm.

Sonra beni alıp götürdü, nihayet, kökü yerde, ucu ise gökte olan ucunda bir kulp bu­lunan bir direğe götürdü ve 'Haydi buna tır­man!' dedi.

'Ucu gökle olan bu kadar uzun direğe ben nasıl çıkayım?' dedim. Elimden tuttu ve beni direğin üstüne çıkardı ve halkaya yapıştım. Direğe vurdu, yıkıldı ve ben halkaya asılı kaldım. Sabah olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip rüyamı anlattım; şöy­le buyurdu;

'Solunda gördüğün o yollar ashâb-ı şima­lin yollandır. Sağındaki yollar ise ashâb-ı ye-mînin yollarıdır. Gördüğün dağ, şehitlerin menzilidir, oraya kesinlikle ulaşamazsın. Gördüğün direk ise, islâm direğidir. O kulp İslâm kulpudur. Ölünceye dek ona yapışmış

olacaksın'." [Buhârî ile Müslim.|

8875- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

bir tabak yemek getirildi. Ondan yedi ve ye­mek arttı. Buyurdu ki: 'Şu yoldan, cennet eh­linden olan bir adam gelecek artan bu yeme­ği yiyecektir.' Çok geçmeden Abdullah bin Selâm geldi ve artan yemeği yedi."

|Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr leyyin bir senedle.]

8876- Yusuf bin Abdullah bin Selâm radi­yallahu anh'dan:

"(Ben küçük iken) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni kucağına oturttu, başımı sıvazladı ve bana 'Yusuf ismini taktı."

[Ahmed veTaberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de şunu ila* ve elli: "ve bereketle dua etti."]

8877-   Cerîr bin Abdullah radiyallahu anh'dan:

"Müslüman olduğum gündenberi hiçbir zaman Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem beni huzuruna girmekten alıkoymadı. Ne zaman beni gördüyse muhakkak surette yüzü­me tebessüm buyurdu."

8878- Diğer rivayet:

"Ona atın üzerinde sabit kalamadığımdan şikayet ettim. Bunun üzerine elini göğsüme vurup şöyle buyurdu: 'Allahım! Onu sabit kıl ayağını (kaydırma)! Hem yol gösterici ve hem de kendisine yol gösterilmiş eyle!'"

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8879- Câbİr radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (kendisine) deve(mi sattığım) gece(si) benim için yirmi beş kere istiğfar etti."

8880- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Pek üzgün olduğum bir anda Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem bana rastladı ve sordu:

'Neden bu kadar üzgünsün?' Cevap ver­dim:

'Babam Uhud günü şehit düştü; geride ço­cuklar ve borç bıraktı.'

'Sana babanın Allah katındaki derecesini müjdeleyeyim mi?'

'Evet.'

'Allah hiç kimseye arada perde olmaksı­zın konuşmamıştır. Fakat babanı diriltmiş ve onunla yüz yüze konuşmuş ve şöyle demiştir:

'Ne dilersen dile, vereyim.' Babanın ceva­bı şu oldu:

'Ya Rabbi beni tekrar dirilt de tekrar şe-hid olayım!'

'Allah ölenlerin tekrar geri dönmiyecekle-rine dair hükmüm geçmiştir' buyurdu.' Ondan sonra şu âyet nazil oldu: 'Allah yolunda Öldürülenleri Ölüler say­mayın. Bilakis onlar Rableri katında diridir­ler ve rızıklanmaktadırlar'."  (Al-i İmrân, 169) [İkisi de Tirmizi'ye ait]

8881- Câbİr radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile ondokuz savaşta bulundum. Ancak Bedir'de ve Uhud'da babam engel olduğu için buluna­madım. Babam Uhud savaşında Öldürüldük­ten sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında savaşmaktan hiç geri dur­madım." |Müslim|

8882- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ümmü Süleym'in yanına girdi, kendisine hurma ile yağ getirdiler; şöyle buyurdu: 'Hay­di şu yağı tulumuna, hurmayı da kabına geri götürüp koyunuz!' Sonra evin bir kenarına git­ti, nafile namazı kıldı ve Ümmü Süleym ile hane halkına dua etti. Ümmü Süleym dedi ki: 'Benim bir huvaysam (hizmetine lahsis olun­muş ufaklık) vardır.'

'Nedir o?'

'İşte o hizmetçin Enes' dedi. Bunun üzeri­ne dünya ve âhiretle ilgili ne varsa hepsini el­de etmem için dua etti: 'Allahım! Ona mal ver, evlat ver. Bunları ona bereketli kıl, çoğalt!'

Enes diyor ki: 'Ondan sonra Ensâr içinde en çok malı olan kişi ben oldum. Hatta kızım Ümeyne bana, Haccâc'ın Basra'ya geldiği ta­rihe kadar neslim içinden 120 küsur kişinin gömüldüğünü anlattı." |Buhâri ile Müslim-I

8883- Ebû Halde radiyallahu anh'dan: Ebû'l-Âliye'ye sordum: "Enes, Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem Men hadis din­lemiş midir?"

Dedi ki: "Ona tam on sene hizmet etti. Re-sûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Enes'e dua etti. Bu dua sayesinde olacak ki bostanın­dan senede iki kere mahsul ve meyve alıyor­du. Onda misk kokusunu andıran bir koku vardı." |Tirmizî.|

8884- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kendisine hiç değer verilmeyen nice sa­çı sakalı karışmış iki paçavralt kimseler var­dır ki o, Allah' a yemin etse Allah mutlaka onu yemininde sadık kılar (isteğini yerine getirir). İşte el-Berâ bin Mâlik de onlardandır."

| İkisi de Tirmizî'ye alt.]

 

 

SÂBIT BİN KAYS, EBU HUREYRE, HÂTİB BİN EBÎ BELTEA VE CÜLEYBÎB'İN MENKİBELERİ

8885- Enes radiyallahu aııh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Sabit bin Kays'i göremeyince sordu. Bir adam: 'Ey Allah'ın Resulü! Ben yerini biliyo­rum ve onun hakkında bilgi getirebilirim.' de­di. Onun yanına vardı. Onu evinde üzüntüden başını eğip oturmuş olarak gördü ve sordu:

'Ne'n var?' Cevap verdi:

'Çok fena bir şey oldu. (Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'in huzurunda yüksek sesle konuştum.) Onun huzurunda yüksek sesle konuşanın ameli heder olup ateş ehlin­den olur.'

Adam hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip durumunu bildirdi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Haydi ona büyük

bir müjde ile dön ve de ki: 'Sen cehennem eh­linden değil, cennet ehlindensin'." jBuhârî ile Müslim.)

8886- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'e dedim ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Senden birçok şeyler duyuyorum, fakat ezberliyemiyorum, aklımda kalmıyor." Şöyle buyurdu: 'Haydi hırkanı ser!'

Serdim. Ondan sonra bana birçok şeyler anlattı. Bir daha sözlerinden hiçbirini unut­madım." |Tİrmizî. Bu hadîs daha önce ilim babında geçmiştir.)

8887- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ba­na dedi ki: "Sen kimlerdensin?"

"Devs'tenim."

"Devs'te hayırlı bir kimsenin olduğunu zannetmezdim." |Tirmizî|

8888- Abdullah bin Râfi' radiyallahu anh'dan:

Ebû Jrİureyre'ye: "Neden Ebû Hureyre olarak küııyelendin?" diye sordum, şöyle de­di: "Benden korkmuyor musun?"

"Evet. Vallahi ben senden korkuyorum" dedim. Şöyle anlattı:

"Evimizin koyunlarını otlatıyordum. Be­nim küçük bir kedim vardı. Geceleyin onu bir ağacın üstüne koyardım, sabah olunca koyun­ları ve onu beraberimde götürürdüm. Onun İçin halk beni "Ebû Hureyre (Kediciğin baba­sı)" diye künyelendirdi." |Tirmizî|

8889- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hâtib'in bir kölesi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip (efendisi) Hâtib'İ şi­kayet ederek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Hâtib cehennemliktir.' Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Sen yalan söyledin. O cehenneme girmeyecek. O cehen­neme girmeyecektir. Çünkü o, Bedir'de ve Hudeybiye'de bulunmuştur'." [Tirmizî.]

8890- Ebû Berze radiyallahu anh'dan:

"Harplerin bîrinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem birçok ganimetler elde etti.

Sonra sordu: "(Savaşa katılıp da) burada olmayan bir kimse var mıdır?'

'Falan, falan, filan kimseler burada yoktur (aranmaktadır)' dediler. Sonra tekrar sordu: '(Başka) bir kaybınız yok mudur?'

'Falan, falan, filan kimseler de yoktur' de­diler. Ondan sonra yine sordu: 'Bir kaybınız var mı?'

'Artık hepsi buradadır, burda olmayan kalmamıştır' dediler.

Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Cüleybîb nerdedir? Ben onu göremiyorum.' Bunun üzerine onu öldürdüğü yedi kişinin yanında buldular. Demek ki onlar da onu öldürmüş­ler. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem oraya geldi. Başı ucunda durup şöyle dedi: 'Yedi kişiyi öldürmüş, sonra da onu öl­dürmüşler. O bendendir, ben de ondanım. O bendendir bende ondanım.' Ondan sonra ta­but olmadığı için Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem onu kollarına alıp hazırlanan bir kabre Öylece koyuverdi. -Yıkanıp yıkanma­dığım zikretmedi-." |Müslim)

 

 

HARİSA BİN SURÂKA, KAYS BİN SA'D BİN UBÂDE, HÂLİD BİN EL-VELİD, AMR BİN EL-ÂS, EBÛ SÜFYÂN BİN HARB VE OĞLU MUÂVİYE'NİN MENKİBELERİ

8891- Enes radiyallahu anh'dan: "Harise bin Sürâka'nın annesi (Rübeyyi' binti'n-Nadr) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Bana Hârise'yi an­lat! O Bedir günü öldürüldü, kendisine serse­ri bir ok isabet etmiş. Eğer o cennette ise sab­redeceğim, değilse çok hem de çok ağlayaca­ğım.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Ey Ümmü Harise! Cennet içinde cennet­ler vardır; oğlun Firdevs-i A'la ya girdi'."

[Buhârî ve Miislim]

8892- Enes radiyallahu anh'dan:

"Kays bin Sa'd bin Ubâde, valinin nezdindeki emniyet amiri gibi, daima Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında olurdu.

[Buhârî ve Tirmizî]

8893- Ebû Mâlik radîyallahu anh'dan: "Mus'ab'dan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sancağım Kays bin Sa'd taşırdı." [Rezîn.l

8894- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İle bir yerde konakladık. İnsanlar oradan geçip duruyorlardı, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de bana: 'Bu kimdir ey Ebû Hurey­re?' diye soruyordu; ben de ona 'Fülan kimse­dir' diyordum.

Kimisi için: 'Allah' in ne güzel bir kuludur bu!' derken, bazıları İçin de 'Allah'ın ne kötü bir kuludur bu!' diyordu. Derken oradan Hâ-lid bin el-Velîd geçti ve 'Bu kimdir?' diye sor­du. Ben de 'O, Hâlid bin el-Velîd'dir' dedim. Onun hakkında şöyle buyurdu:

'Hâlid bin el-Velîd Allah' in ne güzel bir ku­ludur! O, Allah' in kılıçlarından bir kılıçtır'." [Tİrmizî.]

8895- Ukbe bin Amir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Diğer bazı) insanlar teslim oldu. Amr bin el-Âs, ise iman etti." [Tirmizî]

8896-  Talha bin Ubeydülah radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Amr bin el-Âs Kureyş'in salih kişilerin-

dendir." |îkisi de Tirmizî'ye aîltir. Her iki sened hak­kında menfi sözler sarfedilmiştir.]

8897- Ahmed ile Ebû Ya'lâ, buna şu iba­reyi ilave etmişlerdir:

"Ebû Abdullah (Amr), Ümmü Abdullah (karısı) ve (oğlu) Abdullah ne kadar iyi ev halkıdırlar."

8898- Abdullah bin Şumâse el-Mihrî radi­yallahu anh'dan:

"Amr bin el-Âs ölüm döşeğindeyken ken­disinin yanında bulunduk; çok ağladı ve yü­zünü duvara çevirdi. Oğlu da ona durmadan: 'Neden ağlıyorsun babacığım? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sana şunu şunu müjdelemedi mi?' diye soruyordu. Bunun üzerine yüzünü çevirip şöyle dedi:

'Şüphesiz hazırlamakta olduğumuz en üs­tün şey, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığı­na Muhammed'in de O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmektir. Şüphesiz ben (ha­yatımda) üç dönem geçirdim: İlk dönemde dünyada en nefret ettiğim kişi Muhammed idi. Onu bulduğum yerde öldürmek istedim. Eğer ben o halim üzere ölseydîm cehennem ehlinden olurdum. Allah, kalbime İslâm sev­gisini verince, hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e koştum, sağ elini ver, sana biat edeceğim dedim, sağ elini verdi; fakat ben elimi vermedim, buyurdu ki:

'Ey Amr ne' n var?'

'Bir şartım vardır' dedim.

'Nedir şartın?'

'Bağışlanmam.'

'Bilmiyor musun, İslâm önceki(günah)leri siler, hicret önce yapılanları siler, hac önce işlenenleri siler' buyurdu.

İşte ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dünyada en sevdiğim ve say­dığım kimse oldu. Kalbim onun muhabbeti ile doldu, hatta biri kalkıp bana Peygamber'i an­lat, derse, anlatamam. Çünkü ona olan sevgi bende o kadar doludur ki aklım ve dilim onu vasfetmekten aciz kalır. İşte ben o hal üzere ölseydim, cennet ehlinden olmayı ümid eder­dim. Sonra birçok şeylerin idaresi elimize ve­rildi ki bunlar hakkında durumum ne olur kes­tiremiyorum. Öldüğüm zaman cenazemle bir­likte ne ağıt yakan bir kadın ne de ateş(meşa-le) olsun. Beni defnettiğiniz zaman toprağı üzerime serpiştirerek mezarımı örtüp kapatın. Kabrimde bir deve kesilip eti dağılıncaya ka­dar olan bir süre durun ki sizi seyredip yalnız başıma kalmayayım. Rabbimin elçilerine ce­vabım ne olacak bakalım." [Müslim]

8899- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Müslümanlar Ebû Süfyan'a yüz vermez

ve yanında da oturmazlardı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

'Senden üç dileğim var, kabul eder misin?'

'Evet.'

'Ümmü Habîbe adında Arab'ın en iyi ve güzeli olan bir kızım var, onu sana vermek is­tiyorum, kabul eder misin?'

'Evet.'

'Muâviye'yi kendine katip yapar mısın?'

'Evet.'

'Beni kumandan yap da eskiden müslü-manlara karşı savaştığım gibi, kâfirlere karşı da kıyasıya savaşayım, olur mu?'

'Evet' buyurdu.

(Râvi) Ebû Zümeyl der ki: 'Eğer, o Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'den bunla­rı istemeseydi O, bunları ona vennezdi. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendi­sinden bir şey İstenildiğinde 'Hayır' demez da­ima 'Evet, olur' derdİ." [İkisi de Müslim'e ait.|

8900- Abdurahman bin Ebî Umeyre radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Muâviye hakkında şöyle buyurdu: 'Allahım! Onu yol gösterici, kendisine yol gösterilmiş kıl ve aynı zamanda onunla diğer kullarına hidayet eyle!'" [Tirmizî]

8901-  Ebû İdrîs el-Havlanî radiyallahu anh'dan:

"Ömer bin el-Hattâb, Humus valisi olan Umeyr bin Sa'd'ı azlettiği zaman yerine Mu­âviye'yi atayınca, halk şöyle dedi: 'Umeyr'i azledip yerine Muâviye'yi atadı.' Bunun üze­rine Ömer şöyle dedi: 'Muâviye'yi daima iyi­likle anın! Çünkü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in onun hakkında şöyle bu­yurduğunu duydum:

'Allahım onun vasıtasıyla hidayet et!'"

| İkisi deTirmzî'ye ait|

8902- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Çocuklarla oynuyordum, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem gelince, kapının arkasına saklandım. Fakat o, gelerek eliyle omuz­larımın arasına bir dokundu ve şöyle dedi: 'Haydi git Muâviye'yi hana çağır!'

Hemen gittim ve döndüm: 'Yemek yiyor' dedim. 'Git çağır, gelsin!' dedi. Gittim, geldim ve: 'O yemek yiyor' dedim. 'Git çağır, gel­sin!' dedi. Gittim, geldim ve yine: 'O yemek yiyor' dedim. Bunun üzerine şöyle dedi: 'Al­lah onun karnını doyurmasın!'

(Râvi) İbnü'I-Münsî dedi ki: 'Umeyye'ye (hadîsin metninde geçen) hatâenVnin anlamı nedir?" diye sordum. 'EIi(nin İçi)yle bana do­kundu, demektir' dedi." [Müslim]

 

 

SÜNEYN EBÛ CEMİLE, ABBÂD, DİMÂD, ADİYY BİN HATİM, SUMÂME BİN ÜSÂL VE AMR BİN ABSE ES-SÜLEMÎ'NİN MENKİBELERİ

8903- ez-Zührî radİyallahu anh'dan: "Ebû Cemîle, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'i idrak edip onunla Fetih yılı har­be çıktığını iddia etti." |Buhârî|

8904- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

evimde teheccüd etti ve mesciddeki Abbad'ın sesini duydu. Buyurdu ki: 'Ey Âişe, bu Ab-had'in sesi midir?'

'Evet' dedim.

Bunun üzerine şöyle dua etti: 'Allahım Abbad'a merhamet eyle!' |İkisi Buhari'ye ait]

8905- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ezdişenûe'den olan Dimâd Mekke'ye

geldi. Akıl hastalarına okurdu. Mekke'nin al­çak ve beyinsizleri Muhammed'in deli oldu­ğunu ileri sürünce, şöyle dedi: 'Ben ona bir okuyayım belki Allah ona şifa verir.' Ona rastladı ve dedi ki: 'Ey Muhammedi Ben has­taları okuyorum, Allah benim elimde onlara şifa veriyor, ne dersin sana da okuyayım mı?' Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi: 'Hamd, ancak Allah'a özgüdür. O'na hamdeder, ondan yardım dileriz. Allah kimi hidayet ederse, artık onu kimse saptım-maz. Kimi de saptırırsa onu kimse hidayet edemez. Şelıadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir."

Dimâd dedi ki: Ona: 'Şu kelimeleri bana bir daha tekrar et!' ricasında bulundum. O ba­na bu kelimeleri üç kere tekrarladı.' Ondan sonra Dimâd şöyle dedi: 'Ben birçok kahin, sihirbaz ve şairlerin sözlerini duydum, dinle­dim; senin sözlerinin bir benzerini (onların hiçbirinden) işitmedim. Bunlar gerçekten de­nizin dibine ulaştılar. Ver elini de İslâm üzere sana biat edeyim. Bunun üzerine Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem mübarek elini verip onun biatini kabul buyurdu ve sonra şöyle dedi:

'Kavminin namına da.'

Adam: 'Kavmimin namına da' dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Me­dine'ye teşrifinden sonra bir müfreze gönder­mişti. Müfreze bir kavme uğradı. Kumandanı sordu: 'Bu kavimden bir şey elde ettiniz mi?'

'Evet bir ibrik elde ettik' dediler. 'Haydi onların ibriklerini geri verin! Çünkü bu kavim Dimâd'ın kavmidir' dîye emir verdi."

[Muslim]

8906- Adiyy bin Hatim radiyallahu anh'-dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e mesciddeyken geldim, cemaat: 'Bu Adiy'dir' dediler. Ben emân ve mektupsuz gelmiştim. Kendisine götürüldüğümde elimi tuttu, daha Önce onun 'Allah'tan dini elimde kılmasını (el sıkışmamın) nasib etmesini diterim' dedi­ğini duymuştum. Beraberce kalktık, derken yanında bir çocukla bir kadına rastladık: 'Senden şu İhtiyacımızı görmeni istiyoruz' dediler. O da o kadının işini gördükten sonra elimden tutup beni evine götürdü. Cariye ona bir minder koydu, onun üzerine olurdu, beni de önüne oturttu. Allah'a hamdü senada bu­lunduktan sonra, şöyle buyurdu:

'Ey Adiyy! İslam'dan, Allah'tan başka hiçbir İlah yoktur, demekten seni kaçırtan ne­dir?" Allah'tan başka bir ilahın olduğunu mu düşünüyorsun?

'Hayır' dedim. Sonra konuşmaya devam etti ve şöyle buyurdu;

'En büyük Allahtır' denilmesinden çekini­yor musun? Ondan daha büyük bir varlık var mıdır?'

'Hayır ondan daha büyük bir varlık yok­tur' dedim. Buyurdu ki:

'Yahudiler gazaba uğramıştır, Hıristiyan­lar sapmıştır.' Bunun üzerine dedim ki:

'Ben tertemiz, her türlü küfür ve şirkten arınmış bir müslümanım.'

Baktım ki Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzü büyük bir sevinç ve neşe ile dolmuş." [Tirmiziâ daha uzun bir metinle.l

8907- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Necid yönüne doğru bir müfreze gönderdi. Ye-mame ehlinin reisi olan, Hanıfe oğullarından Sümâme bin Üsâl adında bir adamı getirdiler.

Onu hemen mescidin direklerinden birine bağladılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanma çıkıp dedi ki: 'Ey Sümâ­me, ne n var?'

'Yaramazlık yoktur ey Muhammedi Eğer öldürürsen (kan sahibi) bîr canlıyı Öldürmüş olursun, bağışlarsan sana minnettar olurum. Mal istersen istediğin kadar mal veririm' de­yince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu o hal üzere bıraktı.

Ertesi gün geldi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine aynı soruyu yöneltti, o da aynı cevabı verdi. Bunun üzerine yine onu o hal üzere bıraktı. Daha ertesi gün olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: 'Ey Siimâme! Şimdi durumun nasıldır?' diye sorunca, şu cevabı verdi: 'Sana dediğim gibi durumumda herhangi bîr değişiklik yoktur.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Haydi Sümâme'yi serbest bıra­kın!' dedi. Serbesl bıraktılar o da hurmalığa gidip yıkandı geri gelip mescide girdi ve 'Şe-hadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, Muhammed O'nun hem kulu ve hem Resulüdür' dedi. Sonra dedi ki: 'Ey Muham­med! Vallahi yeryüzünde en nefret ettiğim ki­şi sendin, şimdi ise yeryüzünde en çok sevdi­ğim kişi sen oldun! Yeryüzünde en nefrel etti­ğim dîn, senin dinin idi, şimdi ise yeryüzünde en sevdiğim din senin dinin oldu. Yeryüzünde en sevmediğim ülke senin ülkendi, şimdi yer yüzünde en beğenip sevdiğim ülke senin ül-

ken oldu. Ben umreye giderken senin süvari­lerin benî yakalayıp getirdi, buna ne dersin?' Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu müjdeledi ve ona umre yapma­sını söyledi. O da bunun üzerine Mekke'ye varınca herkes ona: 'Sen atalarının dininden döndün' diye hitap etti."

O da onlara şu cevabı verdi: "İş, sizin bil­diğiniz gibi değil; ben müslüman oldum. Ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'le beraber oldum. Vallahi Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem'in izni olmadan Yemâ-me'den size bir dane bile buğday gelmiyecek-

tir'." |Bııhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.|

8908- Amr bin Abese radiyallahu anh'dan:

"Ben cahiliyette putlara taptıkları için in­sanların doğru yolda olmadıklarını anlıyor­dum. Sonra Mekke'de bir adamın birçok ha­kikatlerden söz ettiğini duydum; bunun üzeri­ne deveme bindiğim gibi Mekke'ye vardım. Kavmi rahat bırakmadığı için Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in gizlendiğini duydum. Bunun üzerine etrafımı kollayarak yanına girdim ve sordum:

'Sen nesin?'

'Ben bir peygamberim' dedi.

'Peygamber nedir?'

'(Yani) beni Allah gönderdi.'

'Seni ne İle gönderdi?'

'Akrabalarla ilgiyi kesmemek, putları kır­mak, Allah'ın birliğine inanarak O'na hiç bir şey ortak koymamakla' dedi. Ben de dedim ki:

'Senin bu inancını paylaşan başka kimse­ler var mıdır?'

'Bir hür ve bir köle.' O zaman ona iman eden yalnız Ebû Bekr ile Bilâl vardı.

'Öyleyse ben de sana tâbi olacağım.'

'Sen bugün bunu yapamazsın, halimi ve insanların halini görmüyor musun? Şimdi ai­lene dön, benim tam anlamıyla zuhur ettiğimi duyduğun zaman, bana gelirsin' buyurdu. Bu­nun üzerine hemen aileme döndüm.

Ben aileminyanındayken o da Medine'ye gelmiş. İkide bir onun hakkında sorup duru­yordum. Medine'ye geldiğini haber alınca, oradan gelenlere sordum:

'Medine'ye gelen bu adamın durumu ne­dir?'

'Herkes başına üşüştü. O'na iman etti. Kavmi onu öldürmek istedi, fakat O'na bir şey yapamadılar" deyince; ben de hemen Me­dine'ye vardım ve yanma girip sordum:

'Ey Allah'ın Resulü, beni tanıyor musun?'

'Evet, sen Mekke'ye gelmiştin. Seninle bu­luşmuştuk' buyurdu.

'Öyleyse Allah'ın sana öğretip de benim bilmediklerimden bana bildir ve namazın ne olduğunu bana anlat!' dedim."

|Daha uzun bir metinle Müslim.]

 

 

HAMZA BİN ABDULMUTTALİB, UKAYL BİN EBU TÂLİB, EBÛ SÜFYÂN BİN EL-HÂRİS VE ABDULLAH BİN CA'FER'İN MENKIBELERİ

8909- Muhammed bin Kâ'b el-Kurazî ra-diyaüahu anh'dan, dedi ki:

"Hamza hamiyyet (soy taassubu) sebebiy­le müslüman olmuştur. Şöyle ki o, Harem-i şeriften çıkıp avlanmaya giderdi, döndüğü zaman Kureyş meclisine uğrayıp: 'Şöyle at­tım, böyle vurdum* diyerek avda geçen mace­rasını anlatırdı.

Bir gün yine avdan dönerken, kendisini bîr kadın karşıladı ve şöyle dedi: 'Ey Umâ-re'nin babası! Biliyor musun, kardeşinin oğ­luna Ebû Cehl ne yaptt? ona sövdü, vurdu, şöyle şöyle yaptı.'

'Bu olayı gören oldu mu?'

'Evet vallahi, herkes gördü' deyince, he­men onların oturduğu meclise gitti, Ebû Cehl de o meclisteydi. Yayma dayanarak: 'Şöyle şöyle yaptım, böyle vurdum' diyerek av ma­cerasını anlatmaya başladı ve aniden yayını hızla ve kuvvetle tutup Ebû Cehl'in kulakları­na vurdu ve bir tarafını deldi. Sonra 'Al sana bir yay, bir de kılıç! diyerek ona tekrar vurdu ve ben şu anda şehâdet ediyorum ki o, gerçek­ten Allah Resulüdür. O, Allah katından Hak ile gelmiştir'.

(Taberânî, Mu' cemıt' l-Kebîr'Ğe, mürsel olarak.]

8910- Yahya bin Abdirrahman bin Ebî Le-bîbe'den, o da babasından, o da dedesinden:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Canım kudret elinde olana yemin ederim ki, yedinci kat gökte Allah nezdinde su yazılı­dır: 'Hamza Allah'ın ve Resulünün arslanıdir'." [Taberânî, Mu'ccmıı' t-Kebîr'de hafi bir isnadla.]

8911- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde şehitlerin efendisi Ham-za bin Abdu'l-Muttalib ile zalim hükümdara karşı ayağa kalkıp gerçekleri söylerken, hü­kümdar tarafından öldürtülen kişi olacaktır."

|Taberânî, Mu'cemu' l-Evsat'ta zayıf bir senedle]

8912- Ebû İshâk radiyallahu aıilı'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ukayl bin Ebu Tâlib'e dedi ki: 'Ey Ebû Yezidî Ben seni iki sebeple seviyorum; birincisi ak­rabalık, diğeri amcamın seni sevmesi'

|Taberânî, Mu' cemu' l-Kebîr'ıic mürsel olarak.)

8913-   Ebû Habbe el-Bedrî radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn günü nereye haklıysa hep Ebû Süf-yan bin el-Hâris'in düşmana karşı kıyasıya çarpıştığını gördü. Bunun üzerine şöyle bu-

yurdu: 'Ebû Süfyân ehlimin en hayırlısıdır -ya da şöyle dedi:- Ebû Süfyân ailemin en hayırhlarındandır'."

[Taberânî, Mıı'cemıı't-Kebîr veI-Evsat.|

8914- Abdullah bin Ca'fer radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onun başını üç kere okşadı; her okşayışında şöyle dua etti: 'Allahım! Ca'fer'in çocukları­na sen gözkulak ol!'" |Ahmed]

 

 

HABBÂB BİN EL-ERET, EBÛ HUZEYFE'NİN MEVLÂSI SALİM, ÂMİR BİN FUHEYRE, ÂMİR BİN RABÎA, ABDULLAH BİN CAHŞ VE SUHEYB'İN MENKIBELERİ

8915- Kerdûs radiyallahu anh'dan: "Habbâb bin el-Eret altıncı kişi olarak müslüman oldu. Böylece o, İslâm'ın altıda bi­ri sayıldı."

(Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'ıie mürsel olarak.)

8916- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Huzeyfe'nin azatlısı Sâlİm'i, gece Kur'ân okurken dinledi ve Allah'a şöyle hamdetti: "Ümmetimin içinde onun gibi Kur'ân okuyan birini yaratan Allah'a hamdolsuri." [Bezzâr.]

8917- Abdurrahman bin Avf radiyallahu anh'dan:

"Talha bin Ubeydullah, Âmir bin Fuhey-re'ye (kötü) bir şey söyleyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Yavaş ol, ey Talha! O Bedir'de bulunmuştur. Sen bulunmadın. En iyiniz, azatlılarına en iyi davrananlarınizdır." |Taberânî.|

8918- Abdullah bin Âmir bin Rabîa radi-yallahu anh'dan:

"İnsanlar atasında fitne koptuğu zaman, Âmir bin Rabîa gece namaz kılardı.

Rüyada kendisine şöyle denildiğini gördü: 'Kalk! Allah'tan, seni salih kullarını korudu­ğu fitneden koruması için dilekte bulun!' Bu­nun üzerine kalktı, namaz kıldı, dua etti ve hastalandı. Sonra (evden) cenazesi çıktı."

[Mu'cemu' l-Kebir]

8919-  Mus'ab bin Abdullah ez-Zübeyrî radiyallahu anh'dan:

"Âmir bin Rabîa el-Bedrî, 32. hicrî yılın­da vefat etti."

[Mu'cemu' l-Kebir]

8920- Sa'd radiyallahu anh'dan: ''Abdullah bin Çalış Uhud günü ona şöyle dedi: 'Allah'a dua etmİyelim mi?'

Bunun üzerine bîr kenara çekildiler. Sa'd şöyle dua etti:

'Allahmı! Karşıma güçlü birini çıkart, onunla çarpışayım ve onu mağlup edip öldüre­yim ve nesi varsa alayım!' Abdullah bin Cahş da onun bu duasına 'Amin!' dedi. Bu defa du­ayı Abdullah bin Çalış yaptı, şöyle dedi:

'Allahım! Benim karşıma da Öyle bir kim­seyi çıkart ki benden çok güçlü ve mahir ol­sun, onunla senin rızanı elde etmek için çarpı­şayım ve beni Öldürsün. Burnumu ve kulağı­mı kessin, yarın senin huzuruna çıkıp da ba­na: 'Burnunu ve kulağını kim kesti?' diye so­runca, şöyle diyeyim: 'Benim burnum ve ku­lağım senin ve Resûlü'nün uğrunda kesildi.' Sen de: 'Doğru söyledin' buyurasın.'

Sa'd diyor ki: 'Abdullah bin Cahş'm duası daha iyi ve kabul edilmiş olacak ki, akşama doğru burnuyla kulağının bîr ipte asılmış ol­duğunu gördüm'."

[Taberünî, Mu'cemu' l-Kebîr'de]

8921- Suheyb radiyallahu anh'dan: "Henüz ona vahyedilmeden önce Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sohbe­tinde bulundum."

(Taberânî, Mtı'cemıt'l-Kebır'de halî bir senedle.l

8922- Suheyb radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in bulunduğu bütün harplerde ben de onunla bu­lundum. Hiçbir gazve olmamıştır ki ben onun ya sağında ya da solunda yer almış olmaya­yım. Nerede kendisine biat edilmişse mutlaka ben de yanında olmuşumdur. Nereye gitmiş ise ben de onunla gitmişimdir. Önlerinden korktuklarında, ben mutlaka önlerinde olmu­şumdur. Arkalarından endişelendiklerinde mutlaka ben arkalarında olup onları korumu-Şumdur. Hiçbir zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İ benimle düşman arasında bırakmamaşımdır."

[Taberânî, Mu'cemu' l-Kebir'de zayıf bir senedle.]

 

 

OSMAN BİN MAZ'ÛN, MUÂZ BİN CEBEL, AMR BİN EL-CEMÛH, HARİSE BİN EN-NU'MÂN, BİŞR BİN EL-BERÂ VE ABDULLAH BİN REVÂHA'NIN MENKIBELERİ

8923- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Biri öldüğü zaman, Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi: 'Onu bizden önce âhirete göçene sunun! Ümmetim için bizden ahirete göçenler arasında Osman bin M az' Cin ne güzeldir!'" [Taberânî, Mu'cemu't-Kebîr vel-Evsat'ta zayıf bir senetlle.l

8924- el-Esved bin Serî' radiyallahu anh'­dan:

"Osman bin Maz'ûn öldüğü zaman müs-lümanlar ona çok acıdı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in oğlu İbrahim öldüğü za­man, şöyle buyurdu: 'Haydi (yavrum) sen de bizden önce Ölen salih (kul) Osman bin

Maz'ûn'a katil!'" [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

8925- Taberânî, İbn Abbâs'dan: "(Kızı) Rukİyye öldüğü zaman şöyle bu­yurdu: 'Haydi (kızım) sen de bizden önce ölen Osman bin Maz'ûn'a katıl!'"

8926- Muâz radiyallahu anh'dan:

"O hastalandı. Tükürdü ya da sağına tü­kürmek istediğinde şöyle dedi: 'Müslüman olduğum gündenberi- hiç sağıma tükürmedim'." [Taberânî. Mu'cemu'I-Kebîr'de.]

8927- Enes radiyallahu anh'dan: "Muâz bin Cebel, yirmisekiz yaşında Öl­dü. Otııziki yaşında öldüğünü söyleyenler de vardır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun hakkında şöyle buyurmuştur: 'Muâz, alimlerin lideridir'." |Taberânî, Mu'remu'I-Ke-bfr'de mıınkatı olan bir.senedle.J

8928- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey Seleme oğullan/ Efendiniz kimdir?"

"el-Cedd bin Kays'tır. Ancak biz onu bi­razcık cimri sayarız." Şöyle buyurdu:

"Sizin efendiniz kıvırcık saçlı beyaz (tenli) olan Amr bin el-Cemûh'tur."

(Câbir) dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evlendiği zaman, Amr b. el-Cemûh onun düğün ziyafetini verirdi.

[Bezzâr leyyin bir senedle.j

8929-  Onun Kâ'b bin Mâlik'ten benzeri rivayeti vardır. Onda şöyle geçer:

"Cimrilikten daha büyük hastalık var mı­dır? Bu nedenle sizin seyyidîniz, kısa kıvırcık saçlı olan Amr bin el-Cemûh'tur."

8930- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Cennete girdim, bir okuma sesi duydum. 'Kimdir bu?' diye sordum; 'Harise bin en-Nu'man, iste iyiniz, işte iyiniz!' dediler."

[Ahmed ve Ebû Ya'lâ.l

8931- Abdullah bin Âmir bin Rabî'a radİ-yallahu anh'dan:

Harise bin en-Nu'mân şöyle dedi:

"Cibrîl ile beraber otururken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanından selâm verip geçtim. Dönünce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in oradan ayrıldığını gör­düm, bana dedi ki: 'Benimle beraber olanı gördün mü?'

'Evet'dedim.

'İste o, Cibrîl idi. Senin selâmım aldı1,"

[Ahmed ve Taberânî, Mu'camı'I-Kcbîr\\e.\

8932- Kâ'b bin Mâlik radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey Selemoğutlart efendiniz kimdir?"

"el-Cedd bin Kays'tır; ancak onu cimrilik­le suçlarız" dediler. Şöyle buyurdu: "Cimri­likten daha büyük bir hastalık var mıdır?"

"Ey Allah'ın Resulü, (peki) efendimiz kimdir?"

"Sizin efendiniz, Bişr bin el-Berâ bin Ma'rûr'dur" buyurdu.

[Mu'cemu' l-Kebir]

8933- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Allah, Abdullah bin Revâha'ya merha­met etsin! Nerede namaz vakti gelirse hemen devesini çöktüriir ve orada namazını kılardı."

[İkisi de Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'e ait.|

 

 

EBÛ'L-YÜSR, ABDULLAH BİN ABDULLAH BİN UBEYY, KATÂDE BİN EN-NU'MÂN, UBÂDE BİN ES-SÂMİT, HUZEYME BİN SABİT VE EBÛ EYYÛB'UN MENKIBELERİ

8934- Ebû'1-Yüsr Kâ'b bin Amr radiyalla­hu anh'dan, dedi ki:

"Vallahi ben Hayber'de Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem ile beraberdim. Akşam üstüydü. Yahudilerden birinin koyun sürüsü geldi, kaleye girmek istiyordu. Oysa kaleyi biz kuşatmıştık. Aniden Allah Resulü1 sallalla­hu aleyhi ve sellem dedi ki: 'Ba koyunlardan bize kim yedirecek?' Ben hemen ortaya atılıp: 'Ben ey Allah'ın Resulü!' dedim.

'Peki buyur yap öyleyse!' deyince, hemen bir deve kuşu hızıyla çıktım. Sırtımı dönüp giderken beni görünce: 'Allahım! Onunla bi­zi faydalandır!' diye dua etti. Sürüye yetiş­tim, önden bir kısmı kaleye girmişti. Hemen arkasından iki koyun kaptım, kollarımın ara­sına koydum. Sanki beraberimde hiçbir şey

yokmuş gibi koşarak getirip Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'in önüne bıraktım. Ondan sonra o iki koyunu boğazladılar ve yediler." |Ahmed|

8935- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'-dan:

"Ebû'1-Yüsr, Medine'de Bedir ehlinin so­nuncusu olarak, 55. hicrî yılında vefat etmiş­tir." |Taberânî. Mu'cemu'I-Kebir'de]

8936- Usâme radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Benû'l-Mustalik'ten dönünce, Abdullah bin Ubeyy'in oğlu durup babasına kılıç çekti ve şöyle dedi: 'Sen Muhammed en azîz, ben ise en zelil kimseyim' deyinceye kadar kılıcımı kınıma sokmayacağım.' Babası korkusundan şöyle dedi: 'Yazık sana! Muhammed en aziz­dir, ben en zelilim!' Bunu Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem duyunca hoşuna gitti ve ona teşekkür etti."

[Taberani, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.]

8937-  Abdullah bin Abdullah bin Ubeyy radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'den, (münafık) babasını öldürmek için izin istedi; şöyle buyurdu: 'Babanı öldür­me!'" [Taberânî, Mu' cemu' l-Kebtr'At.\

8938-  Katâde bin en-Nu'mân radiyallahu anh'dan:

"Karanlık bir gecede yola çıktım; kendi kendime dedim ki: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellein'e varıp birlikte namaz kılıp yalnızlığımı onunla paylaşmış olsam!' Niha­yet içimden geçeni yaptım. Mescide girince, gökte şimşek çaktı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni gördü. Dedi ki: 'Hayro­la ne var, neden geldin?'

'Babam, annem sana feda olsun, sana ar­kadaş olmak istedim.' Şöyle buyurdu: "Bu hurma çöpünü al, yanından ayırma, onunla aydınlan! Çünkü sen dışarı çıktığın zaman on (adım) önünden, on da arkandan sana aydın­lık saçacak.'

Sonra baha şöyle dedi: 'Evine girdiğin za­man perdelerin üzerinde kalın tas gibi bir şey bulacaksın, bil ki o şeytandır' Sonra çıktım. Buyurduğu gibi onunla aydınlandım. Sonra onunla kalın taş gibi bir şeye vurdum. O da evimden çıktı, gitti."

(Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de, Ahmed ve Bezzâr.|

8939-   Ubâde bin es-Sâmit radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: 'Ey Ebü"l-Veltd!' künyesiyle hitap etmiş­tir. Bedir ve Uhud savaşları ile Akabe ve Rıd­van bey'atında bulunmuştur. Üstelik o, bir na-kîbdir."

[Mu'cemu' l-Kebîr]

8940- Yahya bin Bukeyr radiyallahu anh'­dan:

"Ubâde bin es-Sâmit, Filistin'in Rem­le'sinde, 34. hicrî yılında, yetmişiki yaşında

Ölmüştür." [İkisi de Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'e ait]

8941-  Huzeyme bin Sabit radiyallahu anh'dan:                       -

"O, gece rüyasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in alnına'secde ettiğini gör­dü, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldiğinde bunu kendisine anlatınca, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem yattı; o da gelip onun alnına secde etti."

| Ahmed leyyin bir ,senedle.|   .

8942-  Ebû Eyyûb el-Ensârî radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Safa ile Merve arasında sa'y ederken, sakalı­nın üzerine bir tüy düştü. Ebu Eyyûb gelip he­men onu aldı. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona dedi ki: 'Allah da senden hoşlanmadığın bir şeyi gidersin!'"

[Taberanî, Mıı'cemıt'l-Kebir'de leyyin bir senedle.|

8943- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Eyyûb el-Ensârî Rum ehline karşı sa­vaşa çıktı. Muâviye'ye uğradı. Muâviye ona kaba davrandı. Gitti, gazvesinden döndü. (Mu­âviye) ona yine kabalık elti, bu sefer de başını kaldırıp ona bakmadı.

Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zaten kendinden sonra kayırmalar olacağını ve ezi­yet göreceğimizi bize Önceden bildirmişti.' dedi. Muâviye sordu:

'Peki o zaman size ne yapmanızı emret­mişti?'

'Bize sabretmemizi emretti' deyince, 'Öy­leyse sabredin!' dedi.

Sonra Ebû Eyyûb, Ali'nin vali olarak tayin ettiği ve Basra'da bulunan Abdullah bin Ab-bâs'a geldi. Abdullah bin Abbâs ona dedi ki:

'Sen evini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e boşaltıp verdiğin gibi ben de sana evimi boşaltıp vermek istiyorum.' Ondan son­ra ailesine emretti ve evi boşalttılar. Giderken sordu: 'Başka bir ihtiyacın var mıdır?1 'Maaş ve arazimde çalışan sekiz köle de isterim.' Onun maaşı, dört bin" (dirhem) idi. Abdullah bin Abbâs, bunu beş katına çıkararak yirmibin dirhem ve kırk köle verdi.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

 

 

EBU'D-DAHDAH, ZEYD BİN SABİT, RÂFİ' BİN HADÎC, SELEME BİN EL-EKVA% EBÛ'D-DERDÂ, ZAHİR BİN HARAM VE ABDULLAH ZFL-BECÂ- DEYN'İN MENKIBELERİ

8944- Abdullah bin Ebzâ radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ebu'd-Dahdâh'a ödünç mal istemek için (bi­rini) gönderdi. Elçi ona varınca dedi ki: 'Ben­den Ödünç istemek için seni Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem mi gönderdi?'Adam: 'Evet' dedi.

Şöyle dedi: 'Allah'ı şahit tutarım ki be­nim malım Allah yolunda falan falan yerde­dir' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Ebıı'd-Dahdâh için cennette nice hurma salkımları vardır'."

(Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de leyyin bir senedle.|

8945- Zeyd bin Sabit radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, beni mükâfatlandırarak bana Kıbtiyye (adı verilen bir çeşit elbise) giydirdi."

ITaberûnî, Mu'cemu'l-Kehîr'dt zayıf bir isnadla.]

8946- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "O, Zeyd bin Sabit öldüğü zaman şöyle dedi: 'Bugün bu ümmetin en hayırlısı öldü, umulur ki Allah, İbn Abbâs'ı onun halefi kı-lar\" [Mu'cemu' l'Kebir)

8947-  Râfi' bin Hadîc'in eşi radiyallahu anhâ'dan:

"Râfi', Uhud ve Hayber'de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdi. Me­mesine bir ok isabet etti. Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'e gelip: 'Lütfen şu oku çı­kartır mısınız?' deyince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'İstersen olcu içerdeki ucuyla beraber çıkartayım, istersen yalnız oku çıkartayım da ucu kıyamet günün­de senin şehit olduğuna dair tanıklık etsin.' Dedi ki: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem oku çıkarttı, ucunu bıraktı.' Muâviye'nin halifeliği zamanına kadar o öyle yaşadı, son­ra yarası patladı ve ikindiden sonra öldü. İbn Ömer geldi. Ona onun öldüğü söylenince, 'Allah rahmet eylesin!' dedikten sonra onun hakkında: 'Her tarafa öldüğü ilan edilmeden Râfi' gibi birinin cenazesi çıkartılamaz' dedi. Cenazesini çıkarttığımızda İbn Ömer gelip kabrinin başında oturdu." (Hadisin devamını zikretti)

[Mu'cemu' l-Kebir]

8948-   Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de­falarca beni terkisine bindirdi, defalarca da başımı okşadı. Parmaklar sayısınca hem be­nim, hem de çocuklarım için Allah'tan bağış­lanma diledi." [Mu'cemu' l-Kebir]

8949- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Senin:

'Ümmetimden bir kavim imanlarından sonra kâfir olacaklardır' dediğini duydum.'

'Evet ey Ebu d-Derdû! Fakat sen onlar­dan değilsin' buyurdu."

|Taberanî, Mu''cemu'I-Kebir'de]

8950-  Salim bin Ebi'1-Ca'd, adına Zahir bin Haram denilen ve bedevi olan Eşca' kabi­lesinden olan bir adamdan:

'O, devamlı olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e (nadir) bir şey veya hediye getirirdi.

Bir keresinde onu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine çarşısında mal satar­ken gördü. O vakitlerde hiç orada olmazdı ve arkasından onu tuttu. Adam geri dönünce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i gör­dü, şaşırmıştı. Hemen elini öptü, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de (şakadan) ba­ğırdı: 'Bu köleyi kim satın alacak?' Adam şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Ben para etmem ki? Çünkü ben değersiz biriyim.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in cevabı: 'Fakat sen Allah katında pek değerlisin.'

Sonra şöyle buyurdu: 'Her şehirlinin bir köylü arkadaşı vardır. Muhammed ailesinin dostu ve alış veriş yaptığı köylü de hiç şüphe yok ki Zahir bin Haram'dır'."

[Bezzâr ve Taberûm, Mu'cemu'I-Kebir'de,]

8951- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, çok Kur'ân okuduğu ve duada sesini yükselt­tiği için Zû'1-Becâdeyn adındaki bir adam hakkında 'Evvâb' (çok tevbe edici) dedi."

lAhmeıl ve Mu'cemu' l-Kebir.]

 

 

ABDULLAH BİN EL-ERKAM, OSMAN BİN EBÛ'L-ÂS, VÂİL BİN HUCR, EL-ALÂ BİN EL-HADREMÎ VE EBÛ ZEYD AMR BİN AHTAB'IN (R.A.) MENKIBELERİ

8952- Abdulvâhid bin Ebû Avf radiyalla-hu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adamın mektubu geldi. Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem Abdullah bin el-Eı-kam'a 'Haydi namıma ona cevap ver!' dedi. Onun cevabmı yazdı ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e okudu. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem ona: 'Gayet tfiizel yazmış­sın! Allahım, onu muvaffak kıl!' dedi.

Ömer halife olunca, onunla istişare eder­di." |Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de zayıf olarak. |

8953-  Osman bin Ebû'l-Âs radİyallahu anh'dan:

"Sakîf delegesi  Peygamber sallallahu

aleyhi ve sellem'e geldiklerinde ben de arala-rındaydım.

'Hayvanlarımızı kim tutacak?' dediler. Topluluğun en küçükleri olduğum halde 'Çık­tığınızda sizin debenimkini tutmanız şartıyla ben tutarım' dedim.

'Olur' dediler ve içeriye girdiler. Çıktıktan sonra: 'Haydi gidelim!' dediler.

'Nereye?' diye sorduğumda, 'Evine' dedi­ler. Ben de şöyle dedim:

'Daha şimdi oradan geldim. Biliyorsunuz bana söz verdiniz. Gider Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in kapısında fazla bekle­mem, dönerim! dedim.

'Öyleyse acele et! Zaten biz bir şey bırak­madık, her şeyi sorduk. Bizden öğrenirsin' dediler.

Vardım, hemen yanına girip dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua et de beni dinde fakih kılsın ve bana (dini) öğretsin!'

'Ne dedin?' diye sordu. Ona söylediğim sözü tekrarladım. Bunun üzerine şöyle buyur­du: 'Sen bana öyle bir şey sordun ki arkadaş­larından hiçbiri bu soruyu bana sormadı. Haydi git! Sen onların ve kavminin emîrİsin.' İlgili hadisi zikretti.

ITaberânî, Mu'cemu' l-Kebir'le.]

8954- Ebû Hureyre radİyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, el-Alâ bin el-Hadremî'yi Bahreyn'e gönder­diğinde ben de onunla gittim ve onda hangisi­nin daha şaşırtıcı olduğunu kestiremediğim üç haslet gördüm:

Deniz sahiline ulaştık; dedi ki: 'Besmele çekin ve girin!' Hemen besmele çekip denize girdik {ve yürüdük). Denizi geçtik, develeri­mizin ayaklarının allı bile ısİanmamıştı. Oradan ayrılınca hepimiz kendimizi susuz sahra­da buluverdik. Ona durumu şikayet edince, şöyle dedi: 'İki rek'at namaz kılın!" Sonra bir dua etti. Kalkan gibi bir bulut belirdi ve bolca yağmur yağdı. Hem içtik, hem de kaplarımızı su ile doldurduk. O orada öldü, bunun üzeri­ne kuma gömdük.

Yolumuza devam ettik; çok uzaklaşmadan dedik ki: 'Bir yabani hayvan gelip onu parça­layıp yiyebilir.' Hemen oraya döndük, yerinde yeller esiyordu. Onu göremedik."

[Taberânî. İsnadında İbrahim bin Ma'mer el-Herevî adlı râvi yer almaktadır.!

8955- Ebû Zeyd bin el-Ahtab el-Ensarî ra-diyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem su istedi. Ona içinde su bulunan bir maşrapa ge­tirdim. İçinde kıl vardı, alıverdim. Şöyle dedi: 'Allahun onu güzelledir!'"

Râvi diyor ki: "Doksandört yaşındayken onu gördüm; sakalında tek bir beyaz kıl dahi

yoktu." | Ahmed ve Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr'de. Ancak o yaşını doksan olarak kaydetmiştir.)

 

 

EBÛ ÜMÂME, ZEYD BİN SÛHÂN, FERVE BİN HUBEYRE, ABDULLAH BİN BÜSR, EL-HİRMÂS BİN ZİYÂD VE ES-SÂİB BİN YEZÎD'İN (R.A.) MENKIBELERİ

8956- Ebû Ümâme radiyallahu anh'daıı: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni Bâhüe'ye gönderdi. Vardığımda yemek­teydiler. Büyük bir sevinç ve ilgi ile beni bu-

yur eltiler ve ikramda bulundular. 'Gel bizim­le sen de ye!' dediler.

Dedim ki: 'Ben sizi bu yemekten alıkoy­mak için geldim. Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in elçisiyim. Ona iman etme­niz için geldim.' Beni yalanlayıp, azarladılar. Oysa ben hem açtım, hem de susuz. Sonra uyudum; rüyamda bana süt getirildi, İçtim, doydum ve kamım da şişti.

Topluluk dedi ki: 'Size eşrafınızdan ve büyüklerinizden bir adam geldi. Siz onu red­dettiniz. Haydi gidin ona istediği yemeği ye-dirin ve su da içirin!'

Hemen bana yemek ve su getirdiler, ben de onlara şöyle dedim:

'Sizin ne yemeğinize ve ne de suyunuza ihtiyacım yoktur. Allah bana hem yedirdi, hem de içirdi. Halime dikkatle bakın!" Baktı­lar, karnımın şişkinliğini görünce, hayrete düştüler. İçlerinde tek kişi kalmamaksızm hepsi müslüman oldu."

ITaberûnî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

8957- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Organları kendisinden önce cennete gi­den birini görmekten kim hoşlanırsa, Zeyd bin Sûllân'a baksın."

[Ebû Ya'lâ hafi bir senedle.]

8958-   Ferve bin Hübeyre radiyallahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e gelip şöyle dedi: 'Bizim erkek ve kadın Rablerimiz vardı. Allah'ı bırakıp onlara tapı­yorduk. Onlara dua ettik, cevap vermediler. Onlardan istedik bir şey vermediler. Sana gel­dik, hidayete erdik. Artık Allah'a ibadet edi­yoruz.' Bunun üzerine şöyle buyurdu:

'Kendisine akü ve anlayış verilenler ger­çekten felaha ermiştir.'

Dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Giydiğin el­biselerden bana iki elbise giydir!' Bana onları giydirdi.

Sonra Arafat'ta vakfeye durunca, şöyle

dedi: 'Bana o söylediğin sözü tekrar et!' Ona tekrar etti. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Kendisine akıl ve anlayış verilen kişi felaha ermiştir'."

[Taberânî, Mu' cemu' I-Kebîr'de ismi belirtilmeyen bir râvi kanalıyla.]

8959-  Abdullah bin Büsr radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem elini başıma koyup şöyle dua etti: 'Bu çocuk bir asır yaşasın!'

O, gerçekten de yüz sene yaşadı. Yüzünde siğil vardı. Buyurdu ki: 'O yüzündeki siğil gi­dinceye dek ölmesin.' Gerçekten de yüzünde­ki siğil kaybolmadıkça Ölmedi."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de ve Bezzâr.]

8960-   el-Hirmâs bin Ziyâd radiyallahu anh'dan:

"Babam benimle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gitti ve dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Hem bana ve hem de çocuğuma dua et!' Bunun üzerine onun başı­nı okşadı ve (babam) ona İslâm üzere biat et­ti." (Taberânî, Mu'cemu'I-Evsat'ta hafî bir senedle.]

8961-   es-Sâib   bin   Yezîd'in   mevlâsı Atâ'dan:

"Mevlam es-Sâib bin Yezîd'in sakalını beyaz, saçını ise siyahlaşmış bir halde gör­düm. Dedim ki: 'Ey mevlâm! Neden saçın beyazlamadı?' Şu cevabı verdi: '-Saçım be­yazlamaz. Çünkü ben çocuklarla o; narken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellern yanı­mızdan geçti, selâm verdi, selâmını benden başka alan olmadı.

Bunun üzerine beni çağırıp ismimi sordu ben de: 'İsmim es-Sâib bin Yezîd bin Uhti'n-Nemr'dir' dedim. Bunun üzerine elini başıma koyup şöyle buyurdu: 'Allah seni mübarek kılsın!' Bu nedenle onun elinin değdiği yer beyazlamaz." [Taberanî.]

 

 

HARMELE BİN ZEYD, HAMZA BİN AMR, VERAKA BİN NEVFEL VE EL-AHNEF BİN KAYS'IN (R.A.) MENKIBELERİ

8962- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

yanındaydım, kendisine Harmele bin Zeyd gelip önüne oturdu ve: 'Ey Allah'ın Resulü! İman buradadır' diyerek dilini gösterdi. 'Mü­nafıklık buradadır' diyerek göğsünü gösterdi. 'Allah'ı biz çok az anıyoruz' diye ilave etti.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem cevap vermeden sustu. Ona bunu birkaç kere tekrarlayınca, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Harmele'nin bir azasını tutup şöyle dua etti:

'Allahım! Ona sadık bir dil, şükreden bir kalp ihsan et! Ona benim sevgimi ve beni se­venlerin de sevgisini lütfet! İsini hayra yö­nelt!' Ondan sonra Harmele şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Benim münafık ar­kadaşlarım var, ben hepsinin başı idim. Onla­rı sana göstereyim mi?' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şu cevabı verdi: 'Senin gibi kim bize gelirse, Allah'tan onun için ba­ğışlanma dileriz, tıpkı senin için bağışlanma dilediğimiz gibi. Kim de kendi dininde ısrar ederse, Allah'a havale ederiz. Allah onun he­sabını görür. Sen kimsenin gizlisini açığa vur­ma!' " [Taberânî, Mu'cemu' l-Kebir'de.]

8963-  Hamza bin Amr el-Eslemî radiyal­lahu anh'dan:

"Bir seferde karanlık bir gecede Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem'Ie,gece yolculuğu yaptık. Parmaklarım aydınlandı, herkes devesini o aydınlıkta yürüttü ve mal­larından hiçbir şey düşmedi. Parmaklarım ay­dınlık saçıyordu."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de leyyin bir senedle.]

8964- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Varaka'ya sövmeyin! Çünkü ben onun bir ya da iki cenneti olduğunu gördüm." [Bezzâr.] .

8965- Esma bint Ebû Bekr radiyallahu an­hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e Varaka bin Nevfel hakkında sordular; şöyle buyurdu:

'O, kıyamet gününde başlı basına bir üm­met olarak diriltilecektir.'"

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebir'de.]

8966- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e Ebû Talip hakkında: 'Senin peygamberliğinin ona bir yararı olacak mı?' diye sordular. 'Evet. Onu ben, cehennemin içlerinden sığ ye­rine çıkardım' buyurdu. Hatice hakkında sor­dular -çünkü o farzlar ve Kur'ân ahkâmı gel­meden önce ölmüştü- Şöyle buyurdu: 'Onu cennet nehirlerinden bir nehir üzerinde için­de yorgunluk ve gürültü bulunmayan kamış­tan yapılmış bir evde gördüm.'

Varaka bin Nevfel hakkında sordular; şöy­le buyurdu: 'Onu cennetin içinde üzerinde bir sündüs elbisesi bulunduğu halde gördüm.'

Ona Zeyd bin Amr bin Nüfeyl'i sordular, şöyle buyurdu: 'O, benimle İsa Aleyhisselâm arasında, kıyamet gününde tek ümmet olarak dirilecektir'." |Ebû Ya'lâ.j

8967- el-Ahnef bin Kays radiyallahu anh'dan:

"Ben Beyt-i şerifi tavaf ederken, bana Süleymoğullarından bir adam rastlayıp şöyle dedi: 'Sana müjde vereyim mi?'

'Evet' dedim. "Hatırlıyor musun hani bir zaman Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem beni İslâm'a çağırmam için Sa'doğulla-rından senin kavmine göndermişti de sen o zaman: 'Evet vallahi o, ancak hayır olan şey söyler. Ondan ancak güzel olan şeyi duyarım' demiştin. İşte o zaman ben dönüp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bunu bildirince, şöyle buyurmuştu: 'Allahım! el-Ahnef bin Kays'ı bağışla! İste benim bütün umudum bu­dur' ." [Ahmed veTaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

 

 

HATİCE BİNT HUVEYLID, FATIMA, ÂİŞE, SAFİYYE, ŞEVDE, ESMA BİNT EBÛ BEKR, ÜMMÜ HARAM, ÜMMÜ SÜLEYM VE HİND BİNT UTBE'NİN (R.A.) MENKIBELERİ

8968- İsmail bin Ebî Hâlid'den: "Abdullah bin Ebû Evfâ'ya: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hatice'ye cennette bir ev müjdelemiş miydi?' diye sordum.

'Evet. Ona cennette içinde gürültü ve yor­gunluk olmayan kamıştan yapılmış bir ev müjdelemişti'." [Buhârî ile Müsiim.l

8969- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımlarından hiçbirini Hatice'yi kıskandı­ğım kadar kıskanmadım. Aslında onu görmüş de değilim. Fakat Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem durmadan onun adını anardı.

Çoğu kez koyun kestiğinde, ondan bir parça kesip ayırır ve onu Hatice'nin dostları­na da gönderirdi. Bazen ona şöyle derdim: 'Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok.' O da şöyle derdi: '(Onun gibisi var mıydı?) O şöyleydi, böyleydi. Benim çocuklarım ondan olmuştur'."

8970- Diğer rivayet: (Âişe dedi ki:) "Benimle, ondan (yani Hatice'nin vefatmdan) üç sene sonra evlendi."

8971- Diğer rivayet:

"Hatice'nin kızkardeşi olan Hâle bint Hu-veylid Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'den izin İstedi. (Sesinin benzerliğinden dolayı) sanki Hatice izin istiyor gibi bir hisse kapıldı da sevinerek: 'Allahım! Bu, Huvey-lid'in kızı Hâle'dİr' dedi. Kıskandım ve de­dim ki:

'Ölüp gitmiş olan, avurt içleri kırmızı ih­tiyar kadını mı hatırlıyorsun? Baksana Allah onun yerine sana daha iyisini vermiş'."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

8972- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dünya kadınlarının en üstünleri şu ka­dınlardır: Imrân'ın kızı Meryem, Huveylid'in kızı Hatice, Muhammed' in kızı Fâtıma, Fira­vun' un karısı Asiye."

[Tirmizî]

8973- Âişe radiyallahu anhâ'dan: Âişe'ye: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanlardan en çok kimi sever?" dîye sordular,

"Fâtıma'yı" dedi.

"Ya erkeklerden?"

"Onun kocasını. Bildiğim kadarıyla o, çok oruç tutan ve çok gece namazı kılan bir kişi­dir." [İkisi de Tirmizî'ye ait.]

8974- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımları yanındaydı. Onlardan hiçbirisinden ayrılmamıştı. Fâtıma Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yürüyüşünü andıran bir yü­rüyüşle çıkageldi. Onu görünce hoşuna gitti ve 'Merhaba ey kızım!' dedi. Sonra onu sağma ya da soluna oturttu. Sonra eğilip kulağına gizli bir şey söyledi. Bunun üzerine şiddetli bir şe­kilde ağladı. Bunu görünce (Allah Resulü) üzüldü; tekrar ona gizli bir şey söyledi. Bu de­fa ise güldü. Dedim ki: 'Kadınları arasında sa­dece sana gizli bir şey söyledi. Oysa sen ağlı­yorsun' Resulullah kalkınca ona sordum:

'Sana ne demişti, söyler misin?' Şu ceva­bı verdi: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sırrını ifşa etmem.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öl­düğü zaman, 'Üzerinde olan hakkım için, söyle o zaman sana ne demişti?'

'Şimdi olur, söyliyeyim' dedi: 'Kulağıma gizli söylediği ve ben de ağladığımda buyur-

du ki: 'Cibril bana her sene gelir ve Kur'ân'ı karşılıklı bir kere okuruz (mukabele ederiz.) Bu sene iki kere arz etti. Bundan ecelimin yaklaştığını anladım. Allah'tan kork ve sabır­lı ol! Senden önce ölecek olan ben ne güzel bir selefinim.' Onun için dayanamadım, ağla­dım. Benim üzüldüğümü görünce ikinci sırrı­nı söyledi; buyurdu ki:

'Ey Fâtıma! Müminlerin ya da bu ümme­tin kadınlarının efendisi olmak istemez mi­sin?' İşte o zaman senin de gördüğün gibi güldüm'."

8975- Diğer rivayet:

"Sonra bana gizli olarak, hane halkından ilk ona kavuşacak olanın ben olduğumu söy­ledi, onun İçin güldüm."

8976- Diğer rivayet:

"Sen cennet ehli kadınlarının efendisi ol­mak ve bana İlk kavuşan olmak istemez mi­sin? buyurdu. Bunun için güldüm."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî.j

8977- O, Ümmü Seleme'den benzerini ri­vayet etti. Onda şöyle geçmektedir:

"Meryem bini İmıân dışında, cennet ehli kadınlarının efendisi olacağımı bana bildirdi. Bu sebeple güldüm."

8978- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yemeklere karşı olan üstün­lüğü gibidir." IBuhârî, Müslim veTirmizî.]

8979- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Ey Âişe! işte bu Cibril'dir, sana selâm söylüyor." Ben de: "Ve aleyhisselâmu ve rah-metullahi (Ona da selâm ve Allah'ın rahmeti olsun)!" dedim. Zira o, benim görmediğimi

görür. |Mâiik hariç, altı hadis İmamı.]

8980- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in ashabının rivayet ettikleri herhangi bir hadiste bir müşkülat görürsek, Âişe'ye sorar­dık, mutlaka onda onun bir açıklamasını bu­lurduk." ITirmizî]

8981- Ammâr bin Yâsir radiyallahu anh'­dan:

"Onun yanında bir adam Âişe hakkında ileri geri konuştu. Bunun üzerine Ammâr ona şöyle dedi: kötülenmiş ve kovulmuş olarak defol! Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in sevgilisine sen nasıl hakaret edebilir­sin?'" [İkisi de Tirmizî'ye ait.]

8982- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımları iki gruba ayrılmıştı. Birinci grubu, Âişe, Hafsa, Safiyye ve Şevde oluştururdu. İkinci grubu ise Ümmü Seleme ile diğer ha­nımları.

Müslümanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Âişe'yi sevdiğini bilirlerdi. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hedi­ye vermek istedikleri zaman, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem Âişe'nin evinde olun­caya kadar geciktirirlerdi. Hediyelerini Âi­şe'nin şurası olduğu zaman getirirlerdi. Bunun üzerine Ümmü Seleme'nin grubu Ümmü Se-leme'ye dediler ki: 'Bu hususu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile görüş ve insan­lara desin ki: Kim Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e bir hediye vermek isterse, o hangi hanımının evinde bulunursa oraya ver­sin.' Ümmü Seleme onların bu teklifini Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e iletti, fa­kat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir şey demedi. Diğer hanımları ona sordular.

O da Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in bir şey demediğini söyledi. Fakat ısrar ettiler. 'Ona söyle!' dediler. Nihayet kendi sı­rası gelince, konuyu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar açınca, şöyle buyur­du: 'Âişe hakkında beni rahatsız etme! Zira Âise'den başka bir kadının elbisesi içindey­ken bana hiç vahiy gelmemiştir.' Bunun üzeri­ne: 'Ey Allah'ın Resulü! Seni üzdüğüm için, Allah'a tevbe ediyorum.' dedim.

Bunun üzerine onlar boş durmadılar, bu defa Fâtıma'yı çağırıp aynı konuyu Allah Re­sulü salJallahu aleyhi ve sellem'e açmak için gönderdiler. Fâtıma babasına dedi ki: 'Ha­nımların Ebû Bekr'in kızı hakkında kendileri­ne adil davranmanı rica ediyorlar.' Ona şöyle buyurdu:

'Yavrum, benim istediğimi ve sevdiğimi sen de isteyip sevmez misin?' deyince o da 'Evet' dedi ve onlara dönüp durumu bildirdi. 'Dön yine söyle!' dediler, ise de Fâtıma bir daha dönmedi.

Bu defa Zeyneb biııt Cahş'ı gönderdiler. O da gidip öfkelenerek, biraz da sert konuşa­rak şöyle dedi: 'Hanımların, Allah aşkına Ebû Kuhâfe'nin kızı hakkında senden adalet bek­liyorlar.' Bunu yüksek sesli üç kere tekrarladı. Hatta daha da ileriye giderek, Âişe'yi de dili­ne dolayıp ona hakaret etti. Âişe de orada oturmaktaydı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de 'Hele Âişe buna cevap verecek mi?' dîye ba­kıp bekledi ve Âişe de ona öyle bir cevap ver­di ki, Zeyneb'in söyliyecek bir sözü kalmadı.

Ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Âişe'ye bakıp şöyle buyurdu: 'Ne de olsa o, Ebû Bekr'in kızıdır'."

8983- Diğer rivayet:

Âişe dedi ki: 'Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in katında bana rakip olan Zey­nep'i de bu amaçla gönderdiler. Din hususun­da, Zeynep'den daha iyi bir kadın görmedim. O, aynı zamanda Allah'tan en çok korkan, en

doğru konuşan, akrabaya en çok ilgi gösteren, en çok sadaka veren, en çok fedakarlıkta ame­li ile Allah'a en yakın olan bir kadındı. Ancak biraz sert ve çabuk hiddete kapılan biriydi."

[Buharî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî]

8984- Urve radiyallahu anh'dan:

"Tıp, fıkıh ve şiir de Âişe'den daha bilgi­li bir kadın görmedim." [M. el-Kebir]

8985-  Zührî radiyallahu anh'dan mürsel olarak:

" Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in diğer hanımları da dahil, bu ümmetin kadınlarının tümünün ilmi bir araya gelse, Âi-şe'nin ilmine ulaşamaz."

(İkisi de Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'e ait.|

8986- Safiyye radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdiğinde ben ağlıyordum. Hafsa ona: 'Ey yahudi kızı!' diye hitap etmişti. Ona durumu haber verdim. Şöyle buyurdu: 'Ey Hafsa! Allah'tan korkmuyor musun? O (Safiy­ye) bir peygamberin (Harun'un) kızıdır (so-yundandır), amcası (Mûsâ da) da peygamber­dir, halen kocası da bir peygamberdir.,Siz ona karsı ne ile iftihar edebilirsiniz ki?'"

8987- Diğer rivayet:

"Hafsa üe Âişe bana sataşmışlardı. Tam o sırada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girince, durumu kendisine anlattım; şöyle buyurdu:

'Onlara söyle demeliydin, öyle değil mi?: 'Siz benden nasıl daha hayırlı olabilirsiniz ki? Muhammed kocamdır, babam Harun'dur, amcam Musa'dır." Anlaşılan onlar Safiy-ye'ye şöyle demişlerdi: 'Biz Peygamber'in yanında daha kıymetliyiz. Çünkü biz hem Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ha­nımlarıyız, hem de amcasının kızlarıyız'."

ITirmizî]

8988- Derime radiyallahu anh'dan: Sabah namazından sonra İbn Abbâs'a:

"Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem'İn ha­nımlarından falan kadın öldü" denildi. Bunun üzerine o hemen secdeye vardı. Ona: "Bu sa­atte secde edilir mi?" diye sorulunca, şu ceva­bı verdi: "Peygamber saliallahu aleyhi ve sel-lem 'Bir alâmet gördüğünüz zaman secde edin!' buyurmadı mı? Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem'İn hanımlarından birinin ve­fat etmesinden daha büyük bir alâmet mi olur?" |Ebû Davud ve Tirmizî.|

Rezîn şunu ekledi: "Ölen kadın Şevde idi."

8989- Vehb bin Keysân radiyallahu anh'­dan:

Şamlılar İbnü'z-Zübeyr'i ayıplarlar ve onun hakkında şöyle derlerdi; "Ey iki kuşaklı kadının oğlu!" Bunun üzerine ona annesi (Es­ma) şöyle dedi: "Yavrum! Onlar seni iki ku­şakla ayıplıyorlar. O iki kuşak nedir bilir mİ~ sin? Benim kuşağım iki parçaydı, bunlardan birisi ile. Peygamber saliallahu aleyhi ve sel­lem'İn su kırbasının ağzını bağladım. Ötekisi ile de sofrasını bağladım."

(Râvi dedi ki:) Ondan sonra Şamlılar yine onu ayıpladığında İbnü'z-Zübeyr şöyle derdi: "İlatı'a yemin olsun ki, doğrudur. Ancak o, si­zin dediğiniz gibi değil, asıl ayıp ve kusur siz­dedir." |Buhârî.|

8990- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem Küba'ya gittiği zaman, Milhân'm kızı Ümmü Haram'm yanına girerdi. O ona yemek yedi-rirdi. O kadın Ubâde bin es-Sâmit'in nikâhlı­sı idi. Bir gün Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem onun yanına girdi. Kadın, ona yemek yedirdi.

Sonra Resûlullah saliallahu aleyhi ve sel­lem'İn başını tarayıp, temizlemeye başladı. Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem uyuya kaldı. Sonra gülerek uyandı. Kadın dedi ki:

Şöyle dedim:

'Ey Allah'ın Resulü! Acaba seni güldüren nedir?' Şöyle buyurdu:

'Allah yolunda savaşan ümmetimden bir kısım insanlar şu denizlerin üzerinde krallar gibi tahtlarına kurulmuş olarak deniz savaşı­na gider halde bana sunuldu.' Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et!' Peygamber Sallalahu aleyhi ve sellem ona dua etti.

Sonra yine başını koyup uyudu ve sonra yine gülerek uyandı. 'Neden gülüyorsun ey Allah'ın Resulü?' diye sorunca, ilk söylediği gibi söyledi. Bunun üzerine ben dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah'a dua et de beni de on­lardan kılsın!'

Şöyle buyurdu: 'Hayır. Sen birincilerden olacaksın.'

Hakikaten de Ümmü Haram sonradan Muâviye zamanında harbe iştirak etmek için gemiye bindi, denizde seyr etti. Denizden çı­kınca bindiği hayvanından düşüp öldü.

8991-Diğer rivayet:

"Ondan sonra onu Ubâde bin es-Sâmit ni­kahladı. Deniz yolu ile savaşa çıktı onu da be­raberinde götürdü. Karaya ulaşınca onu bir katıra bindirdi; katır onu yere düşürdü ve boy­nu kırıldı."

8992- Diğer rivayet: "Milhân'm kızı Kıbrıs'ta Öldü."

|Allı hadis imamı.|

8993- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Kendi zevceleri hariç Ümmü Süleym'İn dışın-

da, Medine'de (kocası evde olmadan) herhangi bir kadının evine girmezdi. Bunun sebebi soru­lunca, şöyle buyurdu:

'Ben ona çok acıyorum, çünkü onun erkek kardeşi benimle beraber, düşmana karşı sava­şırken Öldürüldü'." [Buhârîve Müslim]

8994- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kendimi cennete girmiş olarak gördüm, baktım ki Ebû Talha'nın karısı (Enes'in annesi) Rumeysâ orada." [İkisi de Buhârî ile Müslim'e ait]

8995- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete girdim, bir ayak sesi duydum. 'Kimdir bu?' diye sorduğumda bana: 'Bu M ilhan' in kızı Rumeysâ' dır' dediler." [Müslim|

8996- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "(Ebû Süıyân'ın karısı) Utbe'nin kızı Hind gelip şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! (Geçmişte) yeryü­zünde hiç kimsenin senin adamlarından daha zelil olmasını istemedim. Ama şimdi yeryü­zünde kimsenin, senin adamlarından daha aziz ve güçlü olmasını istemiyorum.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Nefsim kudret elinde olana ye­min ederim ki, söylediklerin doğrudur, bizi sevmen daha da artacaktır, Bunun üzerine şu cevabı verdi: 'Ey Allah'ın Resulü! O (Ebû Süfyân), çok elisıki bir adamdır, onun haberi olmadan parasından alıp çocuklarına harca­mamda bir sakınca var mıdır?'

'Usulü dairesince harcadığın takdirde, sa­na bir sakıncası olmaz' diye cevap verdi."

[Buhûrî ile Müslim.)

 

 

PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN KIZLARI ZEYNEP, RUKİYYE VE ÜMMÜ GÜLSÜM; HANIMLARINDAN ÜMMÜ SELEME VE DİĞERLERİNİN (R.A.) MENKIBELERİ

8997- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Medine'ye geldiğinde, kızı Zeynep (ardın­dan) Mekke'den Kinâne yahut İbn Kinâne ile yola çıktı. Kureyş ise onun peşine düştü. Hab-bâr bin el-Esved ona yetişti, devesini ok yağ­muruna tuttu ve onu yere serdi. Karnmdakini düşürdü. Onun hakkında Hâşimoğulları ile Ümeyyeoğullan tartışmaya başladılar. Ümey-yeoğulları: 'Onu biz alacağız' dediler. O, am­calarının oğlu Ebû'l-Âs'ın hanımı olup, Ut-be'nüı kızının yanındaydı.

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem, Zeyd bin Hârise'ye dedi ki: 'Gidip bana Zeyneb'i getirmez misiniz?'

'Evet olur' dedi.

'Bu yüzüğümü al, ona ver.1' Bunun üzerine Zeyd bin Harise gitti, gayet yumuşak davrana­rak Ebû'l-Âs'm çobanını gördü ve ona sordu:

'Bu koyunlar kimindir?' O da: 'Bunlar Zeyneb'indir' dedi.

'Ben sana bîr şey vereceğim, götürüp onu ona ver ve bundan hiç kimseye söz etme!' dedi.

'Tamam" dedi. Hemen yüzüğü verdi, ço­ban yüzüğü alıp götürdü, koyunları ağıla sok­tuktan sonra götüıüp ona verdi. Zeyneb yüzü­ğü tanıdı ve dedi ki:

'Bunu sana kim verdi?'

'Bir adam.'

'Peki sen onu nerede bıraktın?'

'Falan yerde" deyince, hiç ses çıkarmadı, kimseye de bir şey söylemedi. Gece olunca, gizlice çıktı, onun yanma gitti. Zeyd bin Ha­rise de onu alıp terkisine bindirdi. Doğru Me­dine'ye götürüp babasına teslim etti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu:

'Bu benim en iyi lazımdır; çünkü benim uğrumda yaralandı.'

Bu hadisi Ali bin Hüseyin duyunca, doğru

Urve'ye koştu ve dedi ki: 'Sen nelerden bah­sediyorsun? Annemin (Fâtıma'nm) kıymetini mi düşürmek istiyorsun?'

Urve cevap verdi: 'Annenin değerini dü­şürmek benim için doğu ile balı arası kadar uzak bir ihtimaldir. Mamafih bundan sonra bunu hiç kimseye anlatmam.'

|Taberânî, Mu'ce-mu'l-Kebîr vel-Evsat'ta ve Bezzûr.|

8998- Katâde bin Di'âme'den:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kızı Rukiyye, Utbe bin Ebî Leheb'le evliydi. 'Tebbet yedâ' sûresi nazil olunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Utbe'den onu boşa­masını istedi. Rukiyye de bunu istedi ve bunun üzerine Utbe onu boşadı. Sonra o, Osman'la evlendi ve onun nikâhı altındayken öldü."

[Taberânî, Mu'cemu' l-Kebîr'de daha uzun bir metinle]Daha önce "Tebliğde Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in gösterdiği sabır" başlı­ğı altında daha uzun olarak geçmiştir.

8999-   Zübeyr bin Bekkâr radiyallahıı anlı'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kızı Ümmü Gülsüm, Ebû Leheb'in oğlu Utey-be İle evli idi. Ondan ayrıldı. Rukiyye ölünce. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu Osman ile evlendirdi. Çocuğu olmadan onun yanında vefat etti. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Ey Osman! On kızım olsaydı hepsim seninle evlendİrİrdim'."

|Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de munkatı bir senedle]

9000- Zeyneb bint Ebû Seleme radİyalla-hu anhâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ümmü Seleme'nin yanındayken. Hasan, Hü­seyin ve Falıma onun yanma girdiler. Hasan bir tarafında, Hüseyin Öbür tarafında ve Fâtı-ma da kucağında olurdu. Dedi ki: 'Rahmetul-lahi ve-berekâtühü aleyküm ehle'l-Beyli. İn-nehıt Hamtdun Mectd (= Allah'ın rahmeti ve

bereketlen üzerinize olsun ey Ehl-i beyti Şüp­hesiz O, hem Hamîd'dir hem Mectd).'

Ben ve Ümmü Seleme oturuyorduk. Üm­mü Seleme ağladı. Ona: 'Neden ağlıyorsun?' diye sordu. Şu cevabı verdi:

'Ey Allah'ın Resulü! Bunlara özel ilgi gösterdin, beni ve kızımı bıraktın." Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Sen de, kızın da Ehl-i bey t 'tensiniz'."

|Taberânî, Mu' cemu' I-Kebîr vel-Evsat'ta.)

9001- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e altın boncuk işlemeli bir gerdanlık hediye edildi. Dedi ki: 'Bunu, Ehl-i beytimden en sevdiğim kimsenin boynuna takacağım.'

Hanımlarından herkes onun başına üşüştü. Nihayet o, onu Ebû'l-Âs'ın kızı Ümâme'nin boynuna taktı." |Ahmed ve Ebû Ya'Iâ.|

9002- Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de: Zübeyr bin Bekkâr der ki:

"Ebû'l-As kızı Ümâme'yi, Zübeyr'e vasi­yet etti. Zübeyr de onu Fâtıma'nın vefatından sonra Ali ile evlendirdi. Ali öldürüldüğü za­man o, halen onun eşi idi. Çocuğu olmadı."

9003- Enes radiyallahu anh'dan: "Ali'nin annesi Fâüma bint Esed ölünce, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanma girip baş ucunda oturdu ve şöyle dedi: 'Ey anne! Allah seni esirgesin! Annemden sonra sen benim annem idin. Senin yanında aç olurdum, beni doyururdun, çıplak olurdum beni giydirirdin. Yemezdin bana yedirirdin. Bununla sadece Allah'ın rızasını ve âhiret yurdunu isterdin.' Sonra onun üçer kere yı­kanmasını emretti. Kafurlu su gelince Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem onu kendi

eliyle döktü, sonra gömleğini çıkarlıp ona giydirdi, kendi üstündeki hırka ile onu kefen­ledi. Sonra, Üsâme, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Ömer ve siyah bir köleyi çağırıp kabrini kaz­dırdı. Bunlar onun kabrini kazdılar. Lahde ulaşınca, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellern kendi eliyle kazdı ve topraklarını da kendi eliyle çıkardı. İşini bitirince lahd'in içi­ne girip orada uzandı ve şöyle dedi: 'Yaşatan, öldüren Allah'tır. Ölmeyen ve diri .sadece ken­disidir. Allahtm! E.sed kızı annem Fâtıma'yı bağışla! Onun hüccetini kendisine telkin et! Kabrini genişlet! Peygamber'in ve benden Önceki peygamberlerin hakkı için. Çünkü sen merhamet edicilerin en merhamet edicisisin.' Namazını kıldırırken dörl tekbir aldı; kabre onu kendisi, Abbâs ve Ebû Bekr indirdi."

[Taberânî, Mu'vemu'l-Kebîr vel-Evsat'ta leyyin bir senedle.l

9004-  Abdurrahman bin Ebû Râfi' radi-yallahu anh'dan:

"Ebû Tâlip'in kızı Ümmü Hânî'ye Ömer şöyle dedi: 'Amel et! Çünkü Muhammed'in sana bir faydası yoktur!' O, hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip haber verdi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Birtakım insan­lara ne oluyor ki, şefaatimin Ehl-i beytime ulaşmayacağını söyleyip dururlar. Şefaatim Ehl-i beytime de, Hâ ve Hakem kabilelerine de ulaşacaktır'."

(Taberûnî, Mu'cemtı'I-Kebîr'de mürsel olarak.|

9005-  Dürre bint Ebû Leheb radiyallahu anhâ'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi: "Sen bendensin, ben de sende­nim." |Uzun olarak Ahmed]

9006- (Mu'cetnu'I)-Kehtr'öe leyyin bir se-nedle:

İbn Ömer ve diğerlerinden:

Dediler ki: "Ebû Leheb'in kızı Düne mu­hacir olarak geldi. Zuraykoğullanndan birta­kım kadınlar ona şöyle dediler: 'Sen, Allah'ın hakkında 'Tebbet yedâ ebî Leheb' buyurduğu Ebû Leheb'in kızısın. Senin hicretin sana fay­da verir mi hiç?'

Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip onların kendisine söyledikleri­ni şikayet etti.

Ona: 'Otur!' dedi. Sonra öğle namazını kıldırdıktan sonra minbere çıkıp oturdu. Son­ra şöyle hitap etti: 'Ne diye ehlim hakkında bana eziyet ediliyor. Vallahi şefaatim, kıyamet gününde Hâ', Hakem, Suda ve Sehteb kabile­lerine bile ulaşacaktır'."

 

 

EHL-I BEYTİN VE PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN DÜNÜRLERİNİN MENKIBELERİ

9007- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah'ı, sizlere bolca verdiği nimetlerin­den ölürü sevin! Beni de Allah sevgisinden ötürü sevin! Ehl-i beytimi de benim sevgimle sevin!" [Tirmizî]

9008-  Sa'd bin Ebû Vakkâs radiyallahu anh'dan:

"Oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınları­mızı ve kadınlarınızı çağıralım" mealindeki âyet (Âl-i İmrân 61) nazil olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ali, Fâtrnıa, Hasan ve Hüseyin'i çağırıp şöyle dedi: "Allahım! İş­te bunlar benim Ehl-i beytim'dir." |Tirmizî|

9009-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hasan, Hüseyin, Ali ve Fâtıma'yı bir araya toplayıp şöyle dedi: 'Allahım! işte bunlar be­nim Ehl-i beytim ve yakınlarımdır. Onlardan her türlü kirleri gider ve onları hakkıyla temiz eyle!' Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Ben de onlarla berabe­rim değü mi?'

'Ey Ümmü Seleme, sen de hayır üzeresin!' buyurdu." |Tirmizî|

9010-  Ömer bin Ebû Seleme radiyallahu anh'dan:

"Ey Ehl-İ beyt! Allah sizden günahı gider­mek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" mealin­deki âyet (Ahzâb, 33), Ümmü Seleme'nin evinde nazil oldu. Bunun üzerine Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırıp onların üzerine bir örtü örttü. Ali de arkasında durdu. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

"Allahım! İste bunlar benim Ehl-i beytim-dir; onlardan kiri gider ve onları tertemiz et!" Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi ki: "Ey Allah'ın Nebisi! Ben de onlarla beraber miyim?" Şöyle buyurdu: "Sen yerindesin ve sen hayır üzeresin." ITirmizî]

9011- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Hasan ile Hüseyin'in elinden tutup, şöyle bu­yurdu: 'Kim beni, bu ikisini, ve bunların ana ve babalarını severse, kıyamet gününde o, be­nimle beraber, benim derecemde olur'." ITirmizî]

9012- Rezîn "Anneleri" ibaresinden sonra şunu ekledi:   "Bid'ate sapmadan sünnetim üzere ölürse, cennette benimle beraber olur."

9013- Zeyd bin Erkam radiyallahu anlı'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'e şöyle dedi:

'Ben, sizin düşmanınıza düşman, dostunu­za dostum'." |Tirmizî.|

9014- Enes radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallaHahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Bİz Abdülmuttalib çocukları cennet ehli­nin efendileriyiz: Ben, Hamza, Ali, Ca'fer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi."

[İbn Mâce tezyin bir seneclle.|

9015- Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey insanlar! Ben ancak bir beşerim. Rab-binan elçisi yakında gelebilir, ben de onun da­vetine icabet ederim. Ben sizlere iki ağır yük bırakıyorum: Bunlardan biri İçinde hidayet ve nur bulunan Allah'ın Kİtâb'ıdır. Allah'ın Ki~ tâb' tnı alın, ona sımsıkı yapışın.'" Böylece hal­kı Allah'ın Kitab'ına teşvik etti ve ona sımsıkı sarılmalarım lenbih etti. Ondan sonra şöyle de­di: "Bir de Ehl-i beytimi (bırakıyorum). Ehl-i beytim hakkında size Allah'ı hatırlatırım."

Ona (Zeyd'e) Husayn dedi ki: "Ey Zeyd! O'nun Ehl-i beyti kimdir? Hanımları Ehl-i beyti değil midir?" Zeyd cevap verdi: "Ha­nımları da Ehl-i beytidir.

Ancak asıl Ehl-i beyti kendisinden (vefa­tından) sonra sadaka almayanlardır." "Peki kimdir onlar?"

"Onlar, Ali ailesi, Ukayl ailesi, Ca'fer ai­lesi ve Abbâs ailesidir."

"Bunların hiçbiri sadaka almaz mı?"

"Hayır alamaz."

Diğer bir rivayette şöyle geçmektedir:

"Ehl-i beyti kimdir? Hanımları mı?" Şu cevabı verdi: "Allah'a yemin olsun hayır! Zi­ra kadın bir müddet erkekle beraber olur, son­ra adam onu boşar, babası ve kavmine döner." | Müslim |

9016- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Benim Ehl-i beytim tıpkı Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, îerkeden boğu­lur." [Bezzâr.|

9017- Taberânî, M. el-Evsat'ta hafi bir se-nedle şunu ekledi:

"Benim Ehl-i beytim sizin içinizde Isrâilo-ğullanndaki 'Hıtte' kapısı gibidir, o kapıdan giren bağışlanır."

9018- Osman radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kim Abdülmuttalib' in çocuklarına bir iyi­lik yaparsa ve o, onun iyiliğine dünyada karşı­lık veremezse, yarın kıyamette bana kavuştuğu zaman onun karşılığını mutlaka ben veririm."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir senedle.]

9019- Câbir radiyallahu anh'dan:

"O, Ali'nin kızı ile evlendiği zaman, Ömer'in halka şöyle hilap ettiğini duymuş:

'Bana kulak verin! Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

'Kıyamet gününde her sebep ve neseb ko­pacak silinip gidecek. Ancak benim sebebim ve nesebim baki kalacak'."

|Taberânî, Mu'cemu I-Kebîr vel-Evsat'ta.l

9020- Abdullah bin Ebû Evfa radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rabbimden, evlendiğim her kadının cen­netle benimle olmasını diledim ve bunu bana verdi."

[Taberânî. Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyiıt bir senedle]

 

 

MUHACİRLERLE ENSÂR'IN (R.A.) MENKIBELERİ

9021-  Mesleme bin Mahled radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Muhacirler, insanlardan kırk sene evvel gidip; refah içinde yaşayacaklar. Oysa insan­lar hesap vermek için bekletileceklerdir. Son­ra İkinci grup diğerlerinden yüz sene evvel gi­decekler."

Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de. İsnadında Abdurrahman bin Mâlik es-Sinânî vardır.

9022- Cerîr radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Muhacirlerle Ensâr birbirlerine dosttur­lar, Kureyş'ten serbest bırakılanlarla, Sa-kff'ten azat edilenler birbirlerine dosttur,"

| Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de.]

9023- Ğaylân bin Cerîr radiyallahu anh'dan: Enes'e dedim ki: "Ensâr ismi size (Kur'ân inmeden) daha önce mi verildi yoksa bu ismi size Allah mı verdi?"

"Bilakis bu ismi bize Allah koymuştur" diye cevap verdi.

Enes'in yanına giderdik; bize Ensâr'ın menâkıbını ve hazır bulundukları harpleri an­latırdı. Bana ya da Ezd'den bir adama dönüp şöyle derdi:

"Senin kavmin (Ensâr) falan gün, falan yerde böyle böyle yaptı." [Buhârî]

9024- Ubeyy radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer hicret olmasaydı Ensâr'dan bir ki­şi olmayı isterdim," |Tirmizî.|

9025- el-Berâ bin Âzib radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ensâr'ı ancak mü'min olan sever. On­lardan ancak münafık olan nefret eder. Kim Ensâr'ı severse Allah da onu sever. Kim En­sâr'dan nefret ederse Allah da ondan nefret

eder." |Buhârî, Müslim veTİrmizî.]

9026- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ensâr'ı sevmek İmanın alâmetidir. En-sar'dan nefret etmek ise münafıklık belirtisi­dir." |Buhârî. Müslim ve Nesâî]

9027- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

kadınlar ve çocukların geldiklerini- gördü. -râvi dedi ki: Sanırım düğün yemeğinden ge­liyorlardı- Duygulanıp ayağa kalkarak şöyle demekten kendisini alamadı:

'Aüahıın! Sizler bana insanların en sevim­lileri ve değerlilerisiniz.' Bunu üç kez söyle­di." [Bııhârîve Müslim. Onlarla Ensâr'ı kastetmiştir.[

9028- Zeyd bin Erkam radiyallahu anlı'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Allahım! Ensâr'ı, Ensâr'ın çocuklarını, ve Ensâr'ın çocuklarının çocuklarını bağış­la!" [Buhârî ile Müslim. |

9029-  Tirmizî şunu da ekledi: "Ensâr'ın kadınlarını da."

9030- Müslim, Enes radiyallahu anh'dan: "Ensâr'ın azatlılarını da."

9031- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Öldüğü o hastalığında halka hitap edip şöyle buyurdu:

'Ey insanlar! İnsanlar (müslümanlar) ço­ğalacaklar, Ensâr(ın sayısı) yemekteki tuz gi­bi azalacaktır. İçinizden her kim zarar verebi­lecek ya da yararlı olabilecek bir işin başına geçerse, onların (Ensâr'ın) iyilerini kabul et­sin, kötülerini ise bağışlasın'." |Buhârî.|

9032- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizlere Ensâr'ı (onlara iyi muamele et­meyi) tavsiye ederim. Onlar benim cemaatim, sırdaşlarım ve emînlerimdİr. Özerlerine düşen görevleri hakkıyla yapmışlardır. Hizmetlerinin karşılığı ise onlara (tam olarak) verilmemiştir. Bu nedenle onların iyileriııi(n iyiliklerini) ka­bul edin, kötülerinin ise suçlarından geçive-rîn."

[Buhârî, Müslim veTirmizî.|

9033-  Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'­dan:

"Ensâr, Peygamber'e dedi ki: 'Ey Allah'ın Nebisi! Her peygamberin tabiileri (uyanları) vardır. Biz de sana tâbi olduk. Allah'a dua el

de bize tâbi olacak insanları bizden kılsın!' Onların bu istekleri için dua etti." |Buhârî.|

9034- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kavmine selâm söyle! Onlar benim bil­diğim kadariyle iffetli ve sabırlı kimselerdir."

|Tirmizî.|

9035- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bahreyn arazisini parça parça sahabîlere da­ğılmak üzere önce Ensâr'ı çağırdı. Onlar ise: 'Hayır, Kureyş'ten olan kardeşlerimize de ay­nısı yazılıncaya dek biz buna razı olmayız' dediler. Şöyle buyurdu: 'Allah dilediği sürece bu, onlar için de söz konusudur.' Her biri bu­nu ona söylüyordu. (Daha sonra) buyurdu ki: 'Benden sonra (dünya işlerinde) başkaları si­ze tercih edilecektir. Bana kavuşuncaya kadar sabredin!'

9036- Diğer rivayette: "Havzun yanında" diye geçmektedir. |Buhârî|

9037- Katâde radiyallahu anh'dan: "Arap kabileleri içinde Ensâr'dan daha çok şehid vermiş ve kıyamet günü onlardan daha şerefli olacak hiç bir kabile bilmiyoruz. Enes dedi ki: "Uhud günü onlardan yetmiş, Bi'ı-İ Maûne günü de yetmiş, Ebû Bekr'in za­manında vukua gelen Yemâme harbinde de yetmiş kişi şehit olmuştur."

|İkisi de Bııhûrî'ye ;ıiltir.|

9038- Ebû Useyd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ensâr'ın en hayırlı haneleri Neccâro-ğultartdtr; sonra Abdü' l-Eşheloğullan; sonra el-Hâris bin el-Hazrecoğulları; sonra Sâide-üğüllan, sonra Ensâr'ın her hanesinde hayır vardır." Bunu Saîd bin Ubâde duyunca üzül­dü. "Hayırda bizi geri bıraklı, biz dördün so-

nuncusu olduk. Getirin eşeğimi de, varayım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le ko­nuşayım." Kardeşinin oğlu Sehl bin Sa'd ona dedi ki: "Bu işi daha iyi bilen Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e mi cevap vermek için gideceksin? Ya da dördün dördüncüsü ol­mak sana yetmez mi."

Bunun üzerine gitmekten vazgeçti ve: "Allah ve O'nun Resulü en İyi bilendir" diye­rek eşeğini çözdü. |Buhârî ile Müslim.l

9039- Müslim, Ebû Hureyre'den benzeri­ni rivayet etti. "AncakAbdü'l-Eşheloğulların-dan başlayarak şöyle sıraladı: 'Abdu'l-Eşhel oğulları, Sonra Neccâr oğullan, sonra el-Hâ-risoğullan, sonra Sâideoğulları, sonra En-sâr'ın her hanesinde hayır vardır.' Bunun üze­rine Sa'd bin Ubâde öfkelenerek kalktı ve de­di ki: ıBİz dördün sonuncusu muyuz?' diye­rek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile konuşmak istedi; fakat kavminden birtakım adamlar ona şöyle dediler:

'Hanenizi (ilk) dört içinde saymasından hoşlanmıyor musun? İsimlendirmedikleri, isimlendirdiğinden daha çoktur.' Ondan sonra Sa'd bundan vazgeçti."

9040- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

Medine'nin bir yerinden geçerken, cariyelerin def çalıp şöyle söylîyerek türkü yaktıklarını gördü:

'Biz Neccaroğullarının cariyeleriyiz. Ne mutlu bize Muhammed komşumuz olmuştur.'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Allah biliyor ki, ben sizi seviyorum'." |İbn Mâce]

 

 

BU ÜMMETİN FAZİLETLERİ

9041- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müslümanlar, yahudiler ve Hıristiyanlar, şuna benzerler: Bir adam akşama kadar ken­disine çalışmak üzere bir takım insanları be­lirli ücret karşılığında işçi olarak tutmuştur. İsçiler, öğlene kadar çalıştıktan sonra: 'Bize vereceğin ücrete ihtiyacımız yoktur. Yaptıkla­rımızın karşılığında da ücret talep etmiyoruz' derler. Adam da buna karşılık: 'Böyle yapma­yın! İşinizi tamamlayın ve ücretinizi tam alın.' Dinlemezler ve işi bırakırlar. Adam da bunun üzerine onların yerine ücretle başkalarını işe alır ve der ki: 'Haydi siz geri kalan işi ta­mamlayın, onlara vereceğim ücreti de tam olarak alın!' Onlar da işi kabul edip ikindiye kadar çalışırlar. 'Bu defa yaptıklarımız boşa gitsin, sen bize ücret verme! Zararı yok' der­ler ve işi bırakmak isterler. Adam da: 'Yapma­yın, etmeyin şurada akşama ne kaldı ki, işini­zi tamamlayın!" diye ısrar eder. Fakat onlar yine de işi bırakırlar. Bu defa adam güneş ha-Uncuya kadar başka insanları işe alır. Akşa­ma kadar çalışırlar ve o iki fırkanın da ücre­tini tam alırlar. İste bu, onların ve bu nurdan kabul ettiklerinin benzetmesidir." [Buharî.l

9042- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin süreniz ikindi vakti ile güneşin batışı arası kadardır. Tevrat ehline Tevrat verildi, onunla öğlene kadar amel ettiler. Sonra aciz kaldılar. Kendilerine ücretleri kırat kırat ve­rildi. Sonra İncîl ehline İncîl verildi. Onlar da ikindiye kadar amel ettiler, sonra acze düştü­ler. Kendilerine ücretleri kırat kırat verildi.

Sonra bize Kur'ân verildi, biz de ikindiden akşama kadar amel ettik. Bize ise ücretlerimiz ikişer kırat verildi. Bunun üzerine her iki kitab ehli şöyle dediler: 'Biz onlardan daha çok ça­lıştığımız halde, bize birer kırat verdin onlara ikişer kırat verdin.' Allah şöyle buyurdu: 'Ben sizin ücretinizde haksızlık ettim mi?'

'Hayır' dediler. 'Öyleyse o benim lutfum-dur ki, istediğime veririm' buyurdu."

9043- Diğer rivayet:

"Sizin durumunuzla Kitab ehli olan yahu-di ve hırisüyanlarm durumu işçiler tutup on­lara şöyle diyen adam gibidir:

'Sabahtan Öğlene kadar bana bir kırata kim çalışır?' Yahudiler bunu kabul edip sa­bahtan öğleye kadar çalışmıştır. Sonra aynı adam yine sorar: 'Öğleden ikindiye kadar ba­na bir kırata kim çalışır?' Hıristiyanlar bu teklifi kabul edip öğleden ikindiye kadar çalı­şırlar. Sonra adam yine sorar: 'ikindiden ak­şama kadar iki kırata bana kim çalışır?' İşte siz onlarsınız. Bunun üzerine yahudilerle hı-ristiyanlar öfkelenirler." Benzeri rivayet.

9044- Diğer rivayet:

'Sizden önce geçen milletlerin sürelerine nazaran sizin süreniz, ikindiden akşama ka­dardır. Sizin durumunuzla yahudi ve hıristi-yanların durumu su adamın durumunu andı­rır: Birkaç isçi tutup onlara söyle dedi: 'Sa­bahtan öğleye kadar birer kırata bana kim çalışır?'" [BuhârîveTİnnm.]

9045- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

yanından bir cenaze geçti ve onu hayırla öv­dü ve: 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' de­di. Bir cenaze daha geçti onun hakkında iyi konuşmadı ve: 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' dedi.

Ömer dedi ki: 'Annem, babam sana feda olsun! Bir cenaze geçti onu övüp 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' dedin; başka bir cena­ze geçti. Onun için İyi konuşmadın ve yine 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' dedin.'

Şu cevabı verdi: 'Hayırlı diyerek övdüğü­nüz kimselere cennet vacip olur, kötü diye söylediğiniz kimselere de cehennem vacip olur. Çünkü siz yeryüzünde Allah' m şahitleri­siniz' ." [Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî]

9046- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Ölen) herhangi bir müslüman için dört kişi 'iyidir' derse Allah onu cennete koyar" Dedik ki: "İki kişi olsa?" "İki kişi de olur" buyurdu. Sonra "(Şahit) bir kişi olursa?" diye sormadık.

[Buhârî, Tirmizî ve Nesâî, daha uzun bir metinle.]

9047- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bizden öncekileri Allah, cuma gününe hidayet etmedi. Cumartesi yahudilerin günü, pazar ise hıristiyanların günü oldu. Allah bizi dünyaya getirip bizi cuma gününe hidayet et­ti. Böylece, cuma, cumartesi ve pazar ibadet günleri oldu. işte kıyamet gününde tıpkı bu günler gibi onlar da bize tâbi olacaktır. Böy­lece dünyada biz sonuncu olduk, ancak kıya­met gününde biz ilk olacağız ve hesabımız di­ğer yaratılanlardan önce görülecektir."

9048- Diğer rivayet:

"Biz sonuncularız, fakat (Kıyamette) bi­rincileriz. Ne var ki onlara Kitap, bizden ev­vel verilmiştir. Bize ise Kitap, onlardan son­ra verilmiştir, iste bu (Cuma) Allah'ın onla­ra farz kıldığı gündü. Ancak onlar bunda ih­tilâfa düştüler. Nihayet Allah bizi ona (Cuma gününe) hidayet etti." Benzen.

[Buhârî, Müslim ve Nesâî.|

9049- îmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan:

"Ey imanlar! Rabbinizden sakının! Şüp­hesiz kıyamet sarsıntısı büyük bir şeydir" me­alindeki âyet (Hacc, 1) nazil olduğu zaman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "O nasıl bir gündür bilir misiniz?"

"Allah ve O'nun Resulü bilir" dediler. Şöyle buyurdu: "O gün Allah'ın, Adem'e: 'Haydi cehennem ehlini gönder!' diyeceği gündür. İşte o zaman Adem soracak: 'Ya Rab-bi! Cehenneme gidecekler ne demektir?' Al­lah buyuracak: 'Dokuzyüz doksandokuzu ce­henneme, biri ise cennete girecektir'."

Bunu duyunca müslümanlar (sahabe) ağ­lamaya başladılar; bunun üzerine şöyle bu­yurdu:

"Mutedil olunuz ve doğruluğa yönetiniz! Hiçbir peygamberlik dönemi yoktur ki, ken­dinden önce cahiliyet devri olmasın. Bu sayı cahiliyetten alınacak, tamamlanırsa ne alâ, aksi takdirde münafıklardan tamamlanacaktır.

Siz, ilk milletlere nazaran hayvanın aya­ğındaki işaret gibi ya da devenin karnındaki ben gibisiniz." Sonra şöyle buyurdu: "Uma­rım siz cennet ehlinin dörtte biri olursunuz." Hemen: "Allahu ekber!" dediler. Sonra şöy­le buyurdu: "Umarım siz cennet ehlinin üçte biri olursunuz." Yine: "Allahu ekber!" dedi­ler. Sonra şöyle buyurdu: "Umarım siz cen­net ehlinin yansı olursunuz." Yine "Allahu ekber!" dediler.

Râvi dedi ki: "Cennet ehlinin üçte ikisi dedi mi demedi mi, bilmiyorum."

9050- Diğer rivayet:

"O nasıl bir gündür biliyor musunuz?" "Allah ve Resulü bilir" dediler. Şöyle bu­yurdu: "O, Allah'ın Âdem'e, Âdem'in de Rab-bine sesleneceği gündür Allah şöyle diyecek: 'Haydi cehennemlikleri gönder!' Âdem: 'Ya Rabbi nedir onlar (bu fırka)?"

Allah buyuracak ki: "Her bin kişiden do­kuzyüz doksandokuzu cehenneme: biri ise cennete gidecektir'." Bunu duyunca cemaatin (ashabın) yüzü gülmedi ve büyük bir umut­suzluğa kapıldılar. Ashabının bu üzüntüsünü görünce, şöyle buyurdu:

"Çalışın (ve gelecek için) sevinin! Mu-hammed'in canı elinde olana yemin ederim ki, siz iki mahlukat ile berabersiniz. Bu iki mahluka! ne İle beraber olurlarsa onu çoğal­tırlar. Ye'cûc ve Me'çûc, Âdemoğullarından ve İblis'in zürriyeünden ölenler." Bunun üze­rine cemaatin üzüntüsünden birazı bertaraf edildi. Sonra şöyle buyurdu:

"Çalışın (ve gelecek İçin) sevinin! Mıı-hammed'İn canı elinde olana yemin ederim ki, siz insanlara oranla, devenin karnındaki ben gibisiniz. Ya da hayvanın ayağındaki işa­ret gibisiniz." |Tirmizî.|

9051- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rabbim bana, ümmetimden yetmişbin kişinin hesaba çekilmeden, cezaya çarptırıl­madan cennete gireceğini vaad etmiştir. Her bin kişi ile beraber yetmiş bin kişi ve Rabbi-min iki ovucunun üç defa dolusu daha cenne­te girecektir."

9052- Büreyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehli yüzyirmi saftır, sekseni bit ümmetten, kırkı diğer ümmetlerden olacak­tır." |İkisi deTirmizî'ye ait]

9053- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete ümmetimden, yüzleri mehtap gecesindeki ay gibi parıldayan yetmişbin kişi­lik bir zümre girecektir." Ukkâşe bin Mihsan ef-Esedî, üzerindeki kaftanı kaldırarak ayağa kalkıp dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Onlardan olmam için Allah'a dua et!"

Bunun üzerine şöyle dua etti: "Allahım! Bunu da onlardan eyle!" Hemen Ensâr'dan bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü! Beni de onlardan kılması İçin Allah'a dua et!" de­di. Ancak Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona şu cevabı verdi:

"Ne yazık ki Ukkûşe seni geçmiştir."

IBuharî ile Müslim.]

9054- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet günü olduğu zaman, Allah her müslümana bir yahıtdi veya Hıristiyan verecek ve şöyle diyecektir: 'İşte bu seni ateşten kur­taran, fidyendir'." [Müslim!

9055-   Ebû Mâlik el-Eş'arî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah sizi hepinizin helâkına sebep ola­cak olan peygamber bedduası, batıl ehlinin hak ehline galip gelmemesi, sapıklık üzere ve birletmemeniz olmak üzere üç şeyden koru­muştur." [Ebû Davudi

9056- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Benim bu ümmetim, esirgenmiş bir üm­mettir. Ona âhirette azap yoktur. Dünyadaki azabı, fitneler, zelzeleler ve cinayetlerdir."

[Ebû Davud]

9057- Avf bin Mâlik radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bu ümmet üzerinde hem kendi hem de düşman kılıcı bir araya gelmez." [Ebû Dâvud]

9058- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Allah ümmetim için bana iki güvence vermiştir; biri 'Sen içierindeyken Allah onla­ra azap edecek değildir.' (Enfâl, 33) İkincisi: 'Onlar istiğfar ederlerken Allah onlara azap edecek değildir.' (Enfâl, 33) Ben öldükten sonra kıyamete kadar istiğfar imkanını kendi­lerine bırakmış oluyorum." |Tirmizî.]

9059- Sa'd radiyaliahu anh'dan:

"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yayladan geldi. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem Muâviye oğullarının mesci­dinden geçerken, içeri girip iki rek'at namaz kıl­dı, biz de onunla beraber kıldık. Rabbine uzun­ca dua edip sonra bize dönüp şöyle buyurdu:

'Rabbimden üç şey istedim; ikisini verdi, bi­rini vermedi. Rabbimden ümmetimi kıtlıkla he­lak etmemesini istedim, verdi. Ümmetimi suda boğulmak suretiyle helak etmemesini diledim, bunu da verdi. Aralarında sıkıntı ve kargaşa çıkmamasını istedim, bunu bana vermedi'."

9060- Tirmizî, Habbâb bin el-Eret radiyal­iahu anh'dan:

"Rabbimden ümmetimi kıtlıkla öldürme­mesini diledim, verdi. Ümmetime başkaların­dan düşman musallat etmemesini de istedim, bunu da verdi. Ondan birbirlerine girmemele­rini diledim; bunu vermedi."

9061- Ebû Saîd radiyaliahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetim içinde (tek başına) insanlar­dan bir topluma şefaat edecek olanlar vardır. Onlardan tek başına bir kabileye şefaat ede­cekler vardır; onlardan bir gruba şefaat ede­cekler vardır, onlardan ancak bir kişiye şefa­at edecek olanlar vardır, nihayet (bu şefaat) sayesinde (tümü) cennete gireceklerdir."

9062- Rezîn şunu ilâve etti:

"Şefaatim büyük günah işleyenler için ola­caktır. Kendisine susuzluğunu gidermek için bir yudum su verdiği kimsenin yanından geçe­cek. Cehennemlik olan kişi ona: 'Bana şefaat etmiyecek misin?' diyecek. O da soracak; 'Sen kimsin?' Şu cevabı verecek: 'Falan gün sana su içiren kişi ben değil miyim?'

Bunun üzerine hemen onu tanıyacak, ona şefaat edip cehennemden geri çevirip cennete sokacaktır."

9063-  Abdullah bin Ebu'l-Ced'â radiyal­iahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetimden tek kişinin şefaatiyle. Te­mi moğullanndan çok sayıdaki kişiler cennete girecektir." "Ey Allah'ın Resulü! Senden baş­kasının şefaatiyle mi? diye sorduk."

"Evet, benden başka" buyurdu.

9064- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetim yağmur gibidir; sonu mu yok­sa başlangıcımı hayırlıdır, bilinmez." |Tirmizî]

9065- Rezîn burada şunu ilâve etti: "Meryemoğlu hû'dan başka Mehdi yok­tur. Ben insanlar içinde ona en yakın olanım. Çünkü onunla benim aramda hiçbir peygam­ber yoktur."

(Enes dedi ki:) Onun şöyle buyurduğunu duydum: "Evveli ben, ortası Mehdi sonu ise Mesih olan bîr ümmet asla helak olmaz."

9066- el-Muğîre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetimden bir grup kendilerine Al­lah'ın emri gelinceye (kıyamet kopuncaya) kadar birbirine yardım etmekte devam edecek ve bunlar (muhaliflerine karşı) daima galip olacaklardır." [Buhârî ve Müslim.]

9067- Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Garb ehli, kıyamet kopuncaya kadar hak üzere galib olmayacaktır." [Müslim]

9068- Muâviye bin Kurre, babasından ra­diyallahu anh: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şam ehli bozulduğu zaman sizin için ar­tık orada bir hayır yoktur. Ümmetimden bir grup kıyamete dek daima galip olacaktır,

oyun yapanların oyunları onlara hiçbir zarar vermiyecektir."

İbnü'I-Medînî der ki: "İşte bunlar hadis ehlidir." [Tirmizî.|

9069- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah bir ümmete merhamet etmek dile­diği zaman, ondan önce peygamberini alır da o peygamber, o ümmet için bir öncü ve hazır­layıcı olur. Bir ümmeti helak etmek istediği zaman, peygamberleri sağ iken azap ederek helak eder de, kendisini yalanladıkları ve em­rine bas kaldırdıklarından dolayı, bu azapla onun içini rahatlatır." [Müslim]

9070- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamberler içinde benim gibi bir pey­gamberiniz olduğu için siz kısmetlisiniz. Üm­metler içinde sizin gibi bir ümmete sahip ol­duğum için de ben kısmetliyim." [Bezzâr.j

9071- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah Teala şöyle buyurdu: 'Ey Isa! Ben senden sonra bir ümmet göndereceğim; ken­dilerine sevindirici bir şey isabet ettiği za­man, Allah'a hamdedip şükrederler; kendile­rine hoşlanmadıkları bir şey isabet ettiği za­man, sabredip karşılığını Allah'tan beklerler. Onların ne hilmi(hoşgörüsü), ne de ilmi var­dır.' Dedi ki: 'Ya Rabbi, kilimleri ve ilimleri yokken bu onlar için nasıl mümkün olur?' Şöyle buyurdu: 'Onlara kendi hilmim ve il­mimden veririm'." [Ahmed, Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr vel-Evsat'ta.]

9072- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiçbir ümmet yoktur ki, bir kısmı cehen­nemlik, bir kısmı da cennetlik olmasın. Benim ümmetim hariç. Onların hepsi cennetliktir."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ve's-Sağir'de zayıf bîr senedle.]

 

 

ARAP KABİLELERİ İÇİNDE KUREYŞ'İN VE DİĞERLERİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ, ACEM VE RUMLARIN FAZİLETLERİ

9073- Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Kurey.fi aşağılamak isterse, Allah da onu aşağılar." |Tirmizî|

9074- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allahım! Kureyş'in ilkine azabı tattırdın; sonuna bari nimeti tattır!" |İkisi de Tirmizî'ye ait]

9075- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kııreyş kadınları, deveye binen kadınla­rın en hay ırklarıdır. Onlar çocuklara daha iyi bakarlar. Kocalarına karşı da daha saygılıdır­lar." Ebû Hureyre bunun ardından diyor ki:

"İmrân'ın kızı Meryem asla deveye bin­memiştir. Eğer onun deveye bindiğini bilsey­dim, ona hiç kimseyi üstün tutmazdım."

[Buhârî ile Müslim.)

9076- Ebû Bekre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şayet Cüheyne, Müzeyne, Eşlem ve Gifâr kabileleri, Temîmoğıdlanndan, Esedoğulla-rtndan, Abdullah bin Ğatfânoğullanndan ve Âmir bin Sa'sa'a oğullarından daha hayırlı olsaydı ne dersiniz?" Bİr adam şöyle dedi: "Elleri boş çıkar, hüsrana uğrarlardı." Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Onlar, gerçekten de Temîmoğıdlanndan, Esedoğullanndan, Ab­dullah bin Ğatfânoğullanndan ve Amir ibn Sa'sa'a oğullarından daha hayırlıdırlar."

9077- Diğer rivayet;

el-Akra' bin Habis, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek dedi ki: "Sana sa­dece Eşlem, Gifâr ve Müzeyne'den -sanırım Cüheyne de dedi- yalnız hacıların hırsızları tâbi olmuştur." Bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Şayet Eşlem ve Ğİfâr kabileleri..." Yukarda-kinin benzerini rivayet etti. [Buhârîve Müslim]

9078- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eşlem'i Allah selâmete erdirmiştir. Gi­fâr'ı Allah bağışlamıştır. Bunu ben demedim. Lâkin bunu Allah dedi."

[İkisi de Buhûrî ile Müslim'e ait. |

9079- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kureyş, Ensâr, Cüheyne, Müzeyne, Eş­lem, Eşca', Gifâr benim yardımcılar imdir. Onların Allah ve Resulünden başka yardımcı­ları da yoktur." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî]

9080- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

'Ben Es'arı kabilesinin geceleyin evlerine girdikleri zaman okudukları Kur'an seslerini iyi tanırım. (Sefer halinde) onların konak yer­lerini gündüz görmesem bile gece vakti Kur'an seslerinden tanırım. Eş'ariler'den hikmet sahibi bir kimse de vardır ki, o bir sü­vari -veya düşmanla dedi- karşılaştığı zaman onlara: Arkadaşlarım, kendilerini bek/eminizi emrediyorlar', der" [Buhârî ve Müslim]

9081- Ebû Mûsâ radiyallahu aııh'dan: (Allah Resulü salîallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eş'arîler harbe çıktıklarında, ya da Me­dine'de çoluk çocuklarının yiyecekleri azaldı­ğında, yanlanndakilerini bir elbise içinde toplarlar, sonra eşit olarak aralarında payla­şırlar. Onlar bendendir, ben de onlardanım."

[Buhârî ve Müslim.]

9082-   Ebû Âmir el-Eş'arî radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü salîallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Esed ile Eş'arı kabileleri ne güzel kabi­lelerdir; harpten kaçmazlar ve ganimet malı­na hıyanet etmezler; onlar bendendir, ben de onlardanım." Oğlu Âmir der ki: "Ben bu ha­disi Muâviye'ye anlattığım zaman dedi ki: O öyle değil. Zira o bunu şöyle söyledi: 'Onlar bendendir ve bana aittirler."

"O senin dediğin gibi değil, bana babam şöyle bildirdi. Allah Resulü salîallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum: 'Onlar bendendir, ben de onlardanım'." Bu­nun üzerine Muâviye: "Tabii babanın hadisini sen daha iyi bilirsin demekten kendisini ala­madı." |Tİrmizî.|

9083- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Temîmoğullarmı, Allah Resulü salîallahu aleyhi ve sellem'den duyduğum şu üç şeyden sonra devamlı olarak sevdim: 'OnlarDeccâl'e karşı ümmetimin en çetin savaşçılarıdır.' On­ların zekâtları gelmişti, Peygamber salîallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'işte, bu bizim kavmimizin zekâtlarıdır' Onlardan bir esir ka­dın Âişe'nin yanında bulunmaktaydı; şöyle buyurdu: 'Onu azat et! Çünkü o, ismail'in neslindeııdir'." [Buhârî ve Müslim.]

9084- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü salîallahu aleyhi ve sellem)

Temîmoğullarıııı zikrederek şöyle buyurdu:

"Basları büyük, ayakları sabit âhir za­manda Hakk'ın yardımcıları, Deccâl'e karşı en çetin toplulukturlar."

[Bezzâr leyyin bir senedle.)

9085- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber salîallahu aleyhi ve sellem çoğu kez omuzuma vurup şöyle derdi: 'Temi-moğullarını seviniz!'" [Bezzâr,]

9086- Ebû Hureyre radiyallahu aııh'dan: "Kays'tan bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip: 'Himyer'e lanet et!' dedi. Yüzünü çevirdi; adam aynı şeyi tekrar­layınca, şöyle buyurdu: 'Allah Himyer'i esir­gesin! Onların ağızları selâm, elleri yiyecek, kendileri de emniyet ve iman ehlidirler'." [Tirmizî]

9087- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ezd (kabilesi) yeryüzünde Allah'ın ordu­sudur. İnsanlar onları alçaltmak istiyorlar, fa­kat Allah buna razı olmuyor ve onları daima yükseltiyor. Öyle bir zaman gelecek ki, kişi keşke babam ve anam Ezd kabilesinden olsay­dı diyecek!'" [İkisi deTirmizî'ye ait.]

9088- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ezd ne güzel bir kavimdir. Onların ağız­ları güzel, imanları sadık, kalpleri temizdir."

[Ahmed]

9089- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "et-Tufeyl bin Amr ed-Devsî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dedi:

'Devs helak oldu, baş kaldırıp isyan etti. Ne olur onlara beddua et!'

İnsanlar onun beddua edeceğini sandılar. Oysa o, şöyle dua elti:

'Allahım! Devs'i hidayet et, onlara yar­dımcı ol!'" [Buhârî ile Müslim.]

9090- Câbir radiyallahu anh'dan: Sahabe dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Sakîf'in okları bizi mahvetti. Onlara beddua et!" O ise şöyle dua etti: "Allahım! Sakîf'i hidaye­te erdir!" ITirmizî]

9091- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç kabileden hoşlanmayarak ölmüştür: Sakîf, Hanîfeoğulları ve Ümeyyeoğulları."

[İkisi de Tirmizî'ye ait]

9092-  Amr bin Abese radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Arabtn iki kötü kabilesi: Necrân ve Benû Sa lebe'dir." |Ahmed.|

9093- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı, Arap kabilelerinden birine gönder­di. Ona hakaret edip dövdüler. Gelip durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anla­tınca, şöyle buyurdu:

'Eğer Umman ehline gitseydin sana ne ha­karet ederler ne de seni döverlerdi'." [Müslim|

9094- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu;)

"Etrafı denizle çevrili Umman adında bir ülke biliyorum. Şayet elçim onların yanına varsa, ona ok da taş da atmazlar." [Ahmed]

9095- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Mülk (idare) Kureyş'te, kadılık Ensâr'da, ezan Haberlilerde, emanet ise Ezd'dedir."

[Tİrmizî.]

9096- Ahmed şunu ilâve etti: "Sür'at Ye­men dedir."

9097- Târik bin Şihâb radiyallahu anh'dan: "Becîle  heyeti  Peygamber  sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Bunun üzerine şöy­le buyurdu: 'Ahmeslilerden başlayarak Becî-leleri yazın!'"

9098- Diğer rivayet:

"Ahmes delegesi ile Kays delegesi Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Şöyle buyurdu: 'Haydi Kaysîlerden önce, Ah-mesîlerle başlayın!' Sonra Ahmes için yedi defa şu duayı yaptı: 'Allahım! Ahmes'e atla-rında, adamlarında bereketler ihsan eyle!'"

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de ve Ahmed.|

9099- Ğâlİb bin Ebcur radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında Kays anıldı. Bunun üzerine şöyle bu­yurdu: 'Allah Kays'a rahmet etsin!' Denildi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Sen Kays'a rahmet mi di­liyorsun.'

'Evet! Çünkü o, babamız İbrahim Halîlul-lah'ın dinİndeydi. Ey Kays, haydi Yemen'e! Ey Yemen haydi Kays'a! Kays yeryüzünde Al­lah' in süvarileridir.

Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, öyle bir zaman gelecek ki, bu dinin Kays'tan başka yardımcısı olmayacaktır. Kays, biz ehl-ibeytin soyundan ve Allah'ın arslanı-dlf." ITaberânî, Mu'cemu'l-Kebir vel-Evsat'ta.]

9100- Seleme bin Sa'd radiyallahu anh'dan: "O, çoluk çocuğuyla bir cemaat halinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gel­di. İzin isteyip içeriye girdiler. 'Bunlar kim­di?' diye sordu. 'Bunlar Anze heyetidir' dedi­ler. Şöyle buyurdu:

'Beh! Beh! Ne güzel kabiledir Anze kabile­si! Kendilerine saldıran daima mağlup olur. Merhaba Şuayb'tn ve Musa'nın iki kız karde­şinin kavmi! Ey Seleme ne istiyorsan söyle!' Şu cevabı verdi: 'Deve ve koyunlarım hakkın­da bana ne farz kılındığım sorup öğrenmek için sana geldim.' Ona gerekeni bildirdi, sonra ona yakın oturdu. Aradan bir müddet geçtik­ten sonra kalkıp izin istedi ve gitti. Giderken, onun hakkında şöyle dua etti: 'Allahım! An­ze'ye israfı olmayan bir rızık ihsan et!'"

[Tabe­rânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de ve Bezzâr hafî bir senedle.]

9101- Ömer radiyallahu anh'dan: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün Anze'den söz edince, ashabı: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Anze nedir?' diye sordular. Doğu yönünü göstererek şöyle buyurdu: 'Onlar, işte bu tarafta bir kavimdir. Kendilerine saldı­ranlara karşı mutlaka muzaffer olurlar'." [Ebû Ya'lü, Bezzâr, Taberânî, Mu'cemul-Evsat'la ve Ahmed|

9102- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allalı Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Doğuluların en hayırlısı Abdü'l-Kays'tır." [Mu'cemu'l-Evsat.]

9103- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Abdü'l-Kays'a zulmedene karşı onun tek savunucusu benim." [Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de hafî bir senedle.|

9104- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i

Naha'da bir kabileye dua ederken, ya da onla­rı överken gördüm. Öylesine dua etti ki, on­lardan olmayı bile temenni eltim.' dedi."

|Ahmed, Bezzâr ve Taberanî Mu'cemu''l-Kebir'de.]

9105- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanlar ihtilâfa düştüklerinde adalet Mudar kabîlesindedir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de leyyin bir isnadla.|

9106- Selmân radiyallahu anh'dan: {Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Benden nefret etme! Aksi taktirde dinden uzaklaşırsın." Dedim ki: "Ey Allah'ın Resu­lü! Senden nasıl nefret edebilirim ki, Allalı beni senin sayende hidayet etti." Şöyle buyur­du: "Araplardan nefret edersin de böylece benden nefret etmiş olursun." |Tirmizî]

9107- Osman radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Araplara hile yaparsa, şefaatime da­hil, sevgime de nail olamaz." [Tirmizi]

9108- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında acemlerden söz edildi; şöyle buyurdu:

'Ben onlara ya da onların bazılarına size yahut bazınıza olan güvenimden daha fazla güvenirim'," ]Tirmizî.|

9109- el-Müsteyrid el-Kureşî radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rum sayıca çoğunluktayken kıyamet ko­pacaktır." Bunun üzerine Amr bin el-Âs, el-Müstevrid'e: 'Ne dediğine dikkat et!' dedi. Şu cevabı verdi: "Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duyduğumu söylüyo­rum. Ben bunu dedimse onlarda şu dört haslet bulunduğu için söylemişimdir: Onlar fitne za­manında insanların en halimidirler. Musibet­ten sonra insanların en çabuk kendilerine ge­lenleridirler. Kaçıştan sonra en yakın bir za­manda geri dönmesini bilirler. Yoksula, yetim ve güçsüze en iyi davrananlardır. Beşinci iyi özellikleri ise kralların zulmünü herkesten da­ha iyi önlemelidirler." [Müslim|

 

 

SAHABE DIŞINDA KALAN BAZI KİM­SELERİN FAZİLETLERİ

9110- Üseyr bin Cübeyr radiyallahu anh'dan:

"Hz. Ömer, kendisine Yemen takviye kuv­vetleri geldiğinde: 'İçinizde Ömer bin Âmir var mıdır?' diye sorardı. Nihayet Üveys geldi­ği zaman aralarında şöyle bir konuşma cere­yan etti:

'Sen Üveys bin Âmir misin?'

'Evel.'

'Murad'dan, sonra da Kam'dan mısın?'

'Evel.'

'Sende sedef hastalığı vardı da bir dirhem-lik yerinden başka tamamen iyileşün değil mi?'

'Evet.'

'Annen var değil mi?'

'Evet.'

Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duydum: 'Size Ye­men'in yardım kuvvetlerinden önce Murad'h, sonra Karrih olan Üveys bin Amir gelecektir. Ondu sedef hastalığı vardı, bir dirhemlik ye-

rin dışında tüm vücudu iyileşti. Onun bir an­nesi vardır, annesine son derece itaatlidir. Al­lah'a bir hususta yemin etse, Allah onu mu­hakkak yemininde sadık kılar. Eğer senin için istiğfar etmesini sağlayabilirsen, durma yap!' (Daha sonra Ömer) 'Benim için istiğfar et de­di; o da dediği gibi yaparak onun için istiğfar etti. Sonra Ömer ona dedi ki:

'Böyle nereye gidiyorsun?'

'Küfe'ye.'

'Senin için oranın valisine bir mektup ya­zayım mı?'

'Halk arasında olmanı, (halkla aynı mu­ameleyi görmem) benim için daha hoştur' dedi.

Ertesi yıl, onların (Kûfe'nin) eşrafından bir adam hacca geldi. Ömer ona rastlayıp Üveys hakkında sordu. Adam şu cevabı verdi; 'Onu evsiz ve çok az bir mala sahip bir şekil­de bıraktım.' Dedi ki: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini duydum:

'Size Üveys bin Âmir Yemen'den yardımcı kuvvetlerle gelecektir..." Benzerini zikretti. Dönüşünde adam Üveys'e varıp şöyle dedi: 'Haydi benim için de (Allah'tan) mağfiret di­le.'O ise:

'Asıl sen benim için mağfiret dile, çünkü daha yeni salih bir yolculukta (hacda) bulun­dun. Ömer'i gördün mü?'

'Evet' dedi. Bunun üzerine onun için mağ­firet diledi. İnsanlar onun farkına vardılar. Ancak bir müddet sonra orasını terkedip gitti.

Üseyr dedi ki: 'Onun hırkası çizgili ku­maştandı. Ne zaman bir insan onu bu hali ile görürse: 'Üveys bu hırkayı nereden buldu?' diye sordu." |Müslim|

9111- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Necâşî öldüğü zaman onun kabrinin üs­tünde uzun bir müddet bîr nur görüldüğünü

konuşurduk." |Ebû Davud]

9112- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

kendisine vahiy inmeden Önce Beldeh'in al­tında, Zeyd bin Amr bin Nüfeyl ile karşılaştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e için­de et bulunan bir sofra sunuldu. Zeyd yemek­ten çekindi ve şöyle dedi:

'Ben putlarınızın adına kestiğiniz hayvan­ların etini yemem. Ben sadece üzerine besme­le çekilen hayvanın etinden yerim'."

9113- Diğer rivayet:

"Zeyd bin Amr, din aramak için Şam'a gitti. Yahudilerden bir alime rastladı ve ona dinlerini sordu. Dedi ki: 'Sen Allah'ın gaza­bından nasibini almadan bizim dinimize gire­mezsin.' Zeyd şu cevabı verdi: 'Ben zaten Al­lah'ın gazabından kaçmak için din arıyorum. Allah'ın gazabına asla düşmek istemiyorum. (Sizin dininizde) bunu başarabilir miyim? (Aksı takdirde) bana başka bir yol göster.

'Ancak hanîf olabilirsin? Sana uygun bun­dan başka bir din bilmiyorum' deyince, Zeyd sordu:

'Hanîf ne demektir?'

'O, İbrahim'in dinidir. İbrahim ne Yahudi ne de hiristiyan idi. O sadece bir olan Allah'a ibadet ederdi" dedi.

Zeyd sonra onun yanından çıkıp gitti, ni­hayet bir hıristiyana rastladı. Ona da aynı şe-yi sordu. Onun cevabı şu oldu:

'Allah'ın lanetinden nasibini almadan bi­zim dinimize giremezsin.'

'Ben zaten lanetten kaçıyorum. Ben ne Allah'ın lanetini, ne de Allah'ın gazabını ta-şıyamam (Sizin dininizde) bunu başarabilir miyim? (Aksi takdirde) Bana başka bir yol göster!' dedi.

'Sana uygun hanîften başka bir din bilmi­yorum?'

'Peki nedir hanîf?'

'Ne yahudi ne de hiristiyan olmayıp, yalnız Allah'a ibadet eden İbrahim'in dinidir.' Zeyd, onların İbrahîm hakkındaki görüşlerini işitince oradan çıktı. Sonra ellerini kaldırıp şöyle dedi: ' Allahım! Seni şahit tutarım ki, ben İbrahim'in dîni üzereyim'." [Buhârî]

9114- EsmâbintEbû Bekr radiyallahu an-hâ'dan:

"Zeyd bin Amr'ı, Kâ'be'ye sırtını daya­mış, ayakta şöyle derken gördüm:

'Ey Kureyş topluluğu! Vallahi benden baş­ka hiçbiriniz İbrahim'in dininde değilsiniz.' O, diri diri toprağa gömülecek olan kızları kurtarır, kızını öldürmek isteyen bir adama: 'Onu öldürme! Ben ona bakarım' deyip onu alırdı. Biraz büyüğüdü zaman, babasına şöyle derdi: 'İstersen kızını sana geri vereyim, ister­sen bakımını üstleneyim'."

[İkisi de Buhârî"ye ait.|

9115- el-Müseyyeb bin Hazr radiyallahu anh'dan:

"Ebû Talip ölürken, Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem onun yanına geldi. Bir de baktı ki, Ebû Cehl bin Hişâm ve Abdullah bin Umeyye bin el-Muğîre oradalar.

Amcasına hitaben dedi ki: 'Ey amca'. "Lâ ilahe illallah' de de, Allah indinde onunla .se­ni savunayım.' Hemen Ebû Cehl ile Abdullah: 'Sen Abdülmuttalib'in dinini bırakacak mı­sın?' diye müdahale ettiler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne zaman amcasına aynı şeyi tekrar ettiyse onlar da ona daha önce söylediklerini tekrar ettiler. Nihayet Ebû Tâlİp'in son sözü Abdülmuttali-pin dini üzere olduğunu ikrar etmesi oldu. Böylece 'Lâ ilahe illallah' demekten kaçındı.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem ona: 'Bana yasaklanmadıkça mut­laka Allah'tan senin için af ve mağfiret dileye­ceğim' buyurdu. N'ûıayel:' Peygamber ve iman edenlere, müşrikler için istiğfar etmeleri ya-

raşmaz' mealindeki âyet (Tevbe, 113) ile 'Şüp­hesiz sen sevdiğini hidayete erdiremezsin bila­kis Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete ermiş kimseleri daha iyi bilir' mealindeki âyet (Kasas, 56) nâzîl Oldu." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.l

9116- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem)

-Ebû Talip hakkında- (şöyle buyurdu:)

Belki de kıyamet günündeki şefaatim asık kemiklerine varacak kadar sığ olduğu halde (şiddetinden) beyninin de kaynatacak olan ateşten suyun azabından kurtulmasında ona fayda verir. | Buhârî ile Müslim]

9117- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem ehlinden en hafif azap göre­cek olan Ebû Tâlib'dir. O, iki pabuç giyecek, bunların sıcaklığından beyni kaynayacak­tır." [Müslim]

9118- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İnsanların, develerin karınlarını döverek ilim aramaları ve Medine aliminden daha bil­gin birini bulamayacakları zaman yakındır."

(Râvi) Abdürrezzâk rivayetinde: "İşte o alim, Mâlik bin Enes'dir." dedi.

ibn Uyeyne ise: "Onu Mâlik olarak kabul ederlerdi" demiştir. |Tirmizî.|

9119- Alkame radiyallahu anh'dan: "Biz İbn Mes'ûd'la beraber oturuyorduk;

Habbâb gelip şöyle dedi:

'Ey Ebû Abdurrahman! Bunlar da senin okuduğun gibi (Kur'ân) okuyabilirler mi?'

Şöyle dedi: 'İstersen onlardan birine em­redeyim de sana okusun.'

'Olur' dedi. Bunun üzerine: 'Ey Alkame, oku bakalım!' dedi. Bunun üzerine ben Mer­yem sûresinden elli âyet okudum. Ondan son­ra Abdullah dedi ki: 'Nasıl buluyorsun?'

(Habbâb) 'Gayet güzel okudu' diye cevap verdi. Abdullah: 'Ben ne okursam, o da onun aynısını okur', dedi."

[Buhârî daha uzun bir metinle.]

9120- Ebû Ca'fer Muhammed bin Ali bin el-Hüseyin radiyaüahu anh'dan:

Câbir ben Kur'ân okurken geldi ve: 'Kar­nını aç!' dedi; açtım, öptü ve şöyle dedi: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sana selam söylememi emretti'."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta zayıf bir senedle.]

9121- Abdülmelik bin Umeyr'den:

Dedi ki: eş-Şa'bî mağâzileri (Peygam-ber'in savaşlarını) anlatıyordu. İbn Ömer ora­dan geçerken onu dinledi. Şöyle dedi:

'Her ne kadar ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber o gazvelerde bu­lunmuş isem de bu, onları benden daha iyi kavramış'."

[Taberânî, Mu' cemu' I-Kebîr'de.]

 

 

YERYÜZÜNÜN MUHTELİF YERLERİNİN FAZİLETİNİ İFADE EDEN VE YEREN RİVAYETLER

9122-  Abdülmelik bin Abbâd bin Ca'fer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ümmetimden ilk şefaat edeceklerim Me-dineliler, sonra Mekkeliler, daha sonra da Tâ-İfiilerdir." fBezzâr ve Taberânî, Mu'cemıt'I-Evsat'te hap birsenedle.]

9123- Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in azatlı cariyesi Meymûne radiyallahu anhâ'dan:

Dedim ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Beytü'l-Makdis hakkında bize bilgi ver!"

"Gidin orada namaz kılın!" buyurdu. (O zamanlar orası düşmanın elinde idi. Henüz fethedilmemişti) "Eğer oraya gidip namaz kı­lamazsanız, bari kandillerinde yanması için zeytin yağı gönderin!" |Ebû Dâvud.]

9124- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Davudoğlu Süleyman BeytiV l-Makdis' i in­şa ettiği zaman, Allah'tan üç haslet niyaz etti:

Kendi hükmüne uyan bir hüküm verme ye­teneğini kendisine ihsan etmesini Allah'tan is­tedi; Allah da bu yeteneği kendisine ihsan etti.

Kendinden sonra kimseye layık olmaya­cak bir hakimiyeti vermesini diledi. Allah da ona bunu verdi.

Oranın yapımını bitirdiği zaman ise Al­lah'tan sunu niyaz etti: 'Ya Rabbi! Buradan geçerek namaz kılanları, annelerinden doğmuş gibi günahlarından arındır!' Allah onun bu du­asını da kabul edip bu şerefi ona bahşetti."

INesâî.]

9125- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Beyt-i Makdis'te ölürse sanki gökte Ölmüş gibi olur." [Bezzâr, zayıf birsenedle.]

9126- Amr bin Avf radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Din, Hicaz'a, yılanın deliğine kıvrılıp girdiği gibi girecek, yaban keçisinin dağın te­pesine sığındığı gibi sığınacaktır. Din garib başlamıştır, tekrar garipliğe dönecektir. Ben­den sonra insanların bozduğu sünnetimi ıslah eden gariplere ne mutlu!" [Tirmizî.]

9127- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"islâm garip doğmuştur, başlangıcı gibi yine garip haline geri dönecektir. O, yılanın deliğine kıvrılıp girdiği gibi iki mescid arası­na (Hicaz'a) kıvrılıp girecektir." [Müslim]

9128- Ömer radiyallahu anh'dan:

O şöyle derdi: "Bana göre Rukbe'deki bir ev, Şam'ın on evinden daha hayırlıdır."

Mâlik bunu "Şam'da şiddetli veba olduğu için bu sözüyle uzun yaşamak, dünyada daha uzun kalmak temennisinde bulunuyordu." şek­linde açıkladı.

"9129- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hac yolunda Asfân vadisinden geçerken, Ebû Bekr'e: 'Bu vadi neresidir?' diye sordu. Ebû Bekr; 'Asfân vadisidir' deyince, şu bilgiyi verdi: 'Hûd ile Salih (peygamberler), lifyu-larlı kırmızı develerin sırtında aba elbisesi ve kaftanlar giyerek, Beyt-i Atık' i ziyaret etmek maksadıyla bu vadiden geçmişlerdi'." [Ahmed leyyin bir senedle.|

9130- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Doğulular katı kalpli ve kaba olurlar. İman ise Hicaz ahalisindedir." [Müslim]

9131- Zübeyr radiyallahu anh'dan:

"Geceleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber döndük. Sidre'ye varın­ca, Kam-ı esved (dağının) bir tarafında durdu ve gözünü (Tâif'in) Nehb vadisine dikti. Râ-vi ş"Öyle dedi: Durdu, insanlar da durdular. Sonra şöyle buyurdu: "Vecc vadisinin avı ve ağaçları haramdır. Allah yasaklamıştır.' Bu yasak, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Taife inmeden, Sakîf'i muhasaraya almadan Önce İdi." (Ebû Dâvud.]

9132- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şeytan, Arap yarımadasında artık kendi­sine ibadet olunmasından, umudunu kesti. An­cak müslümanların aralarım ayırmaya de­vam etmektedir." [Müslim]

9133-   İbn Şihâb radiyallahu anh'dan, mürsel olarak:

"Arap yarımadasında iki din bir araya gelemez."

(Zührî) dedi ki: "Ömer bunu içinde kesin inanç ve kanaat oluşuncaya dek araştırdı ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in bu­nu hakikaten söylediğine kesin kanaat getirdi de Hayber yahudilerini çıkartıp sürdü." [Mâlik.]

9134- Mâlik radiyallahu anh'dan:

"Hz. Ömer, Necrân ahalisini çıkartıp sür­dü, Arap ülkelerinden biri olmadığı için Tey-mâ'dan çıkartmadı. Kanaatime göre Arap ül­kesi olarak saymadıkları için Vadi('l-Kurâ) yahudilerini, o çıkartmadı." [Ebû Dâvud.]

9135- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Arap yarımadasından mutlaka yahudi ve hıristiyanları çıkartacağım. Müslümanlardan başka orada hiç kimseyi bırakmayacağım." Saîd bin Abdilazîz dedi ki: "Arap yarımadası, Vadi ('1-Kurâ) ile Yemen'in en uzak köşesi, Irak sınırı ile denize kadar olan yerdir." |Müslim, Tİrmizîve aynı lafızla Ebû Dâvud. I Ebû Davud'a göre Ya'kûb bin Muham-med dedi ki: el-Muğîre bin Abdurrahman'a Arap yarımadasını sordum: "Mekke, Medine, Yemâme ve Yemen'in bulunduğu yerlerdir." diye açıkladı.

Ya'kûb dedi ki: "el-Arec, Yemâme'nin başlangıcıdır. Bana Arap yarımadasının, Vâ-di'1-Kurâ arasıyla Yemen'in en ücra köşesi, genişlikte ise denizle Irak sınırı arası olduğu söylendi."

9136- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Size ince ruhlu ve yumuşak kalpli Ye­menliler geldi. İman Yemenlidir, hikmet de Ye­menlidir. Küfrün başı ise doğu tarafındadır. Kibirlenip böbürlenmek deve sahiplerinde olur. Sükûnet ve vakar ise koyun sahiplerinde

olur."

[Buhârî ile Müslim.]

9137- Diğer rivayet:

"Fıkıh Yemenlidir." Tirmizî de benzerini rivayet etti.

9138- Ebû Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) 'Eliyle Yemen'i göstererek:  'İşte, iman buradadır. Katı kalp ve taş gibi gönül ise de­velerin kuyrukları dibindeki yaygaracılarda, şeytanın boynuzlarının çıktığı yer olan Rabîa ve Mudar'dadır'." [Buhârî ile Müslim.]

9139- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Yemen'e doğru bakıp şöyle buyurdu: 'Alla-hım! Onların kalplerinde tecelli et; sâ' ve müdlerimize bereket ihsan eyle'.'" [Timıizî]

9140- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ğûtâ'daki savaş sırasında müslümanla-rın çadırları, Şam'ın en hayırlı şehirlerinden olan ve adına 'Dimaşk' denilen şehrin yakı­nında olacaktır." [Ebû Davud]

9141- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben uyurken, Kitûb'ın direği başımın al­tından çekilip alındı. Gideceğini sandım ve takip etmeye başladım. Onu Şam'a kadar ta­kip ettim. Dikkat edin! Fitneler vukua geldiği zaman, iman Şam'da olacaktır." [Bezzâr.J

9142- Mekhûl radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Rumlar Şam'ı kırk gün kuşatacaklar, An­cak Dimaşk ile Amman'ı alamayacaklar."

|Ebû Dâvucl]

9143-  Abdurrahman bin Süleyman radi­yallahu anh'dan, dedi ki:

"Acem şahlarından biri gelecek, Dı-maşk'ın dışında bütün şehirleri İstilâ edecek­tir." [Ebû Dâvud.l

9144- Zeyd bin Sabit radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında oturup parçalar üzerine Kur'ân (âyet­lerini) düzenliyorduk; şöyle buyurdu: 'Ne mutlu Şam'a!'

'Neden ey Allah'ın Resulü!' diye sordum; şöyle buyurdu: 'Çünkü melekler kanatlarını oraya germişlerdir'." [Tirmizî.]

9145-  (Abdullah) İbn Havale radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir ordu Şam'da, bir ordu Yemen'de, bir ordu da Irak'ta olmak üzere üç büyük orduya ayrılacaksınız." Dedim ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben o zamana erişir­sem, benim için bu üç ordunun bir tanesini se­çer misiniz?" Şöyle buyurdu: "Sen Şam'daki orduda olmalısın. Çünkü orası Allah'ın seç­miş olduğu yerlerdendir. Kullarının tüm seç­kinlerini oraya getirip toplayacaktır. Ancak oraya gitmekten imtina ederseniz, Ye­men'inizden ayrılmayın ve oradaki havuzları­nızdan su için. Allah Şam ve ehlini (fitneler­den korumayı) bana garanti etti."

[Ebû Davud]

9146- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Bu hicretten sonra bir) hicret (daha) olacaktır. Yerlerin en güzeli ibrahim'in hicret ettiği yerdir (Şam'dır).

Çünkü o zaman her yerde kötü insanlar çı­kacaktır, yerleri onları (Öbür dünyaya) ata­cak. Allah Teâlâ ise onlardan tiksinecek, on­ları maymunlar ve domuzlarla beraber ateşe sürecektir." [Ebû Dâvud]

9147- İbrâhîm bin Salih bin Dirhem radi­yallahu anh'dan:

"Babamın şöyle dediğini duydum: 'Hac yolculuğuna çıktık, baktım ki, bir adam (Ebû Hureyre) bize şöyle dedi: 'Yakınınızda adına 'Übülle' denilen bir köy var mıdır?'

'Evet' dedik. Ondan sonra şöyle dedi: 'İçi­nizden kim, 'Uşşâr mescidinde iki ya da dört rek'at namaz kılıp da bu Ebû Hureyre için­dir'demeyi bana garanti edebilir? Zira ben Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'İn şöy­le buyurduğunu duydum:

'Allah kıyamet gününde Uşşâr mescidin­den Öyle şehitler gönderecek ki, Bedir şehitle­ri ile birlikte ancak onlar bulunacaklar."

[Ebû Dâvud]

Rezîn, Ebû Davud'un şöyle dediğini ifade ediyor: "Sözkonusu Mescid, nehrin üstündedir."

9148- Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şam'daki 'Humus' adındaki bir şehirden Zeytûn, Hâit ve Bersu'l-Ahmer denilen yerler arasından Allah elli bin kişi gönderecektir (diriltecektir)." [Bezzâr zayıf bir senedle.]

9149- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nü, Cennet ne­hirlerindendir." [Müslim]

9150- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Askalân, iki gelinden biridir. Kıyamet gününde oradan yetmişbin kişi hesapsız ola­rak diriltilecekür. Ellibin şehit de Allah'a temsilci olarak gönderileceklerdir. Ve o şehit­lerin şahdamarlanndan kan akan kesik bas­ları ellerinde olan bazı saflar olacaktır. Şöyle diyeceklerdir: 'Ey bizim Rabbimiz! Resulü­nün dilinde bize vaad ettiklerini ver, kıyamet gününde bizi perişan etme! Şüphasez sen, sö­zünden caymazsın!' (Al-i İmran. 194) Allah şöyle diyecek: 'Kullarım doğru söylemiştir. Haydi onları 'Beyda' nehrinde yıkayın!' Ora­da yıkanıp, tertemiz bembeyaz çıkacaklar, cennete girip diledikleri yerde gezip dolaşa­caklardır." [Ahmed leyyin bir senedle.J

9151-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat ederken vasiyet edip şöyle buyurdu: 'Mısır'ın Kıptîleri hakkında Allah'tan sakı­nın! Zira Allah yolunda onlar, sizin için birer güç ve hazır kuvvet olacaklardır'."

ITaberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

9152- Bureyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Benden sonra birçok ordular gönderile­cek. Siz Horasan'a gönderilen ordu içinde bulunun! Merv'de konaklayın! Çünkü orasını Zu l-Karneyn yapmış ve ehline bereketle dua etmiştir ki, bu nedenle ahalisine bir kötülük

gelmez." [Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'âe, zayıf bir senedle.]

9153- Huzeyfe radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Bedir'deki çadırlarından sonra bu çadırlar fev­kalade yeteneklidirler. Bu çadırları -Kûfe'yi kastediyor- Bedir'deki çadırları koruyanlar koruyacaktır. Kim ona (Kûfe'ye) bir kötülük yapmak isterse, Allah onları meşgul edecek bir îebep halk edecektir." |Ahmed ve Bezzâr.]

9154- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ^uyurdu:)

"Ey Enes! İnsanlar birçok şehirler kura­caklardır. O şehirlerden birine 'Basra' ya da 'Basîre' denilecektir. Eğer sen oraya uğrar-tan yahut girersen oranın tuz çıkan yerinden, 'skeleden, çarşısından ve emirlerinin kapılarından uzak dur! O şehrin içinde değil de ke-lar mahallelerinde otur! Çünkü orada yere '?atma, şiddetli rüzgâr ve depremler meydana gelecektir. Oradaki kavim, akşam insan şek-'inde yatacak, sabahleyin maymunlar ve do­nuzla? suretinde kalkacaklardır." [Ebû Dâvud.]

9155- Mâlik radiyallahu anh'dan: "Ömer,   Irak'a   çıkıp   gitmek   istedi.

ECâ'bu'l-Ahbâr ona: 'Ey mü'minlerin emîri! Draya gitme! Çünkü sihrin ya da şerrin onda dokuzu oradadır. Cinlerin fasıkları da orada­dır. Orada helak edici hastalıklar da vardır'."

(Mâlik, helak edici hastalığı dinin helaki İle yorumladı.)

9156- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hıcır'dan geçerken şöyle dedi: 'Kendilerine zulmetmiş olanların meskenlerine girmeyin ki, onların başına gelenler sizin de başınıza gelmesin! Oradan ağlayarak geçiniz!' Sonra başını örttü, hızlı adımlarla vadiyi geçene ka­dar süratle yürüdü."

9157- Diğer rivayet:

"İnsanlar Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem ile birlikte Semûd ülkesi olan Hıcır'da konakladılar. Kuyularından su çekip içtiler ve hamur yaptılar. Bunun üzerine onlara aldıkları sulan dökmelerini, hamurları da develere ye­dirmelerini emretti. Dişi devenin (yani Salih Aleyhisselamın devesinin) su içtiği kuyudan da su çekmelerini emretti." [Buhârî ile Müslim.]

 

 

 

 

TAHRİC

==========================================

8314- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 197).

8315- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 198).

8316- Bu hadisi Taberânî, M. el-Evsat'ta iki isnâd ile tahrîc etti. Bunlardan birinin râvilerinden el-Hüseyin b. ebi's-Serî zayıftır. Diğer senedde adı geçen Ravh b. Eslem kezâ zayıftır. Her ikisi de buna karşılık İbn Hibbân'a göre güvenilir kimselerdendir (Mecma‘ VIII, 199).

8317- Bu hadisin râvilerinden Mûsâ b. Ya'kb ez-Zemaî ihtilâflıdır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 200).

8318- Bu hadisi Müslim (fadâil 150 ş. 1839) ve Ebû Dâvud (4672), el-Muhtâr b. Fülfül an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8319- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 19, IV, 123; tefsîr Yûsuf 1, V, 216), Abdussamed an Abdirrahman b. Abdillah b. Dînâr an ebîhî an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8320- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 9/3, IV, 113-b), Abdullah b. Muh. an Abdirrezzâk an Ma'mer an Eyyûb ve Kesîr b. Kesîr b. el-Muttalib b. e. Vedâ'a an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

8321- Bu rivayeti Buhârî (enbiyâ 9/4, IV, 1167), Abdullah b. Muh. an Abdilmelik b. Amr an İbr. b. Nâfi' an Kesîr b. Kesîr an Saîd b. Cübeyr senedi ile tahrîc etti.

8322- Heysemi'ye göre her ikisinin de râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 201).

8323- Râvilerinden Mübârek b. Fadâle zayıftır (Mecma‘ VIII, 202).

8324- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 31/1, IV, 130), Müslim (fadâil 157, s. 1842) ve Nesâî (cenâiz 121, IV, 118-9), Abdürrezzâk an Ma'mer an İbn Tâvus an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8325- Râvileri Heysemi'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 205).

8326- Râvilerinden el-Mes'ûdî güvenilir olmakla birlikte âhir-i ömründe hıfzı bozulmuştur. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 204).

8327- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 35/3, IV, 132-3), Müslim (fadâil 159, s. 1843-4), Ebû Dâvud (4671) ve Tirmizî (3245), (ayrı ayrı) Ebû Seleme ve'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Müslim'e aittir.

8328- Bu hadisi Buhârî enbiyâ 35/3, IV, 132; tefsîr En'âm 4/1, V, 193), Müslim (fadâil 167, s. 1846) ve Ebû Dâvud (4669), Şu'be an Katâde an Ebî'l-Âliye an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8329- Bu hadisi Ebû Dâvud (4670), Abdülazîz b. Yahyâ an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an İsm. b. e. Hakîm ani'l-Kâsım b. Muh. an Abdillah b. Ca'fer senedi ile tahrîc etti.

8330- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 35/4, IV, 133; tefsîr Nisâ 26/2, V, 185; tefsîr En'âm 4/2, V, 193) ve Müslim (fadâil 166, s. 1846), Atâ b. Yesâr ve Humeyd b. Abdirrahman (ayrı ayrı) an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8331- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 37/1, IV, 133; tefsîr İsrâ 6, V, 227), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8332- Bu hadisi Buhârî (farâid 30, VIII, 12), Müslim (akdiye 20, s. 1344-5) ve Nesâ (kudât 14, VIII, 235), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8333- Bu hadisi Buhârî (gasl 20/3, I, 74; enbiyâ 20, IV, 124; tevhîd 35/2, VIII, 197) ve Nesâî (gusl 7/4, I, 200-1), (ayrı ayrı) Atâ b. Yesâr ve Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8334-8335- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 44, IV, 138; tefsîr Âl-i İmrân 2, V, 166) ve Müslim (fadâil 146-8, s. 1838), ayrı ayrı Saîd b. el-Müseyyeb ve Ebû Yûnus an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8336- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 11, IV, 94), Ebû'l-Yemân an Şuayb an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8337- Bu hadisi Tirmizî (3062), İbn e. Ömer an Süfyân an Amr b. Dînâr an Tâvus an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8338- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 48, IV, 141-2) ve Müslim (fadâil 143-5, s. 1837), ayrı ayrı Ebû Seleme, Hemmâm ve Abdurrahman b. e. Amre an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8339- Bu hadisi Ahmed (II, 298), Yezîd b. Hârûn an Şu'be an Muh. b. Ziyâd an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 205).

8340-8341- Bu hadisi Buhârî (fiten 26, VIII, 102-3; enbiyâ 48, IV, 141) ve Müslim (îmân 275-7, s. 156), Sâlim b. Abdillah b. Ömer ve Mücâhid an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8342-8343- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 24/1, IV, 125; 48, IV, 140-1) ve Müslim (imân 278, s. 156-7), Ebû Seleme ve Saîd b. el-Müseyyeb (ayrı ayrı) an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızların ilki Buhârî'ye ikincisi ise Müslim'e aittir.

8344- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 24/2, IV, 125) ve Müslim (îmân 268-9, s. 152), Ebû'l-Âliye an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8345- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 207).

8346- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 209).

8347- Râvilerinden Haccâc b. Sül. er-Ruaynî ihtilâflı bir râvidir. Diğerleri ise güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 209).

8348- Güvenilir bir râvi olan Ah. b. Huleyd el-Halebî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 210).

8349- Ebû Ya'lâ'nın râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 211).

8350- bu hadisi Buhârî (enbiyâ 27, IV, 129) ve Tirmizî (3151), Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8351-8352- Râvilerinden Kays b. er-Rebî' ihtilâflıdır (Mecma‘ VIII, 214).

8353- Bu hadisi Buârî (diyât 32, VIII, 47) ve Ebû Dâvud (4668), Amr b. Yahyâ an ebîhî an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8354- Bu hadisi Tirmizî (3616), Ali b. Nasr b. Alî an Ubeydillah b. Abdilmecîd an Zem'a b. e. Sâlih an Seleme b. Vehrâm an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8355- Bu hadisi Tirmizî (3613) ve İbn Mâce (4314), Abdullah b. Muh. b. Akîl ani't-Tufeyl b. Ubeyy b. Ka'b en ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında "hasen (sahîh)" hükmü verdi.

8356- Bu hadisi Ahmed (III, 304), Dârimi (I, 322) Buhârî (teyemmüm 1, I, 86; salât 56, I, 113; fardu'l-humus 8, IV, 80), Müslim (mesâcid 2-3, s. 370) ve Nesâî (gusl 26, I, 209-10), Yezîd el-Fakîr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8357- Bu hadisi Buhârî (cihâd 122, IV, 12; ta'bîr 22, VIII, 76; i'tisâm 1, VIII, 138; istiskâ 26, II, 22; bed'ul-halk 5, IV, 76; enbiyâ 6, IV, 108; mağâzî 29, V, 47), Müslim (mesâcid 5-8, s. 371-2) ve Nesâî 1/3-4, VI, 3-4), Saîd b. el-Müseyyeb, Ebû Seleme, Hemmâm, Ebû Yûnus, Abdurrahman b. Ya'kb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8358- Bu hadisi Müslim (îmân 239, s. 134) ve Buhârî (i'tisâm 1/2, VIII, 138), Leys b. Sa'd an Saîd b. e. Saîd an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8359- Bu rivayet muallak olarak Buhârî'nin Sahîh'inde (cihâd 88, III, 230) yer almıştır.

Bu hadisi Ahmed (II, 50), Ebû'n-Nadr an Abdirrahman b. Sâbit b. Sevbân an Hassân b. Atiyye an Ebî Münîb el-Cerşî an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8360- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 18/2, IV, 162-3) ve Müslim (fadâil 20-1, s. 1790), Ebû Sâlih, el-A'rec ve Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8361- Bu hadisi Müslim (îmân 333, s. 188), Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8362- Bu hadisi Tirmizî (3612), Bundâr an Ebî Âsım an Süfyân an Leys b. e. Süleym an Ka'b an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdının zayıf olduğunu söyledi.

8363- Bu hadisi Tirmizî (2861), Muh. b. Beşşâr an İbn e. Adî an Ca'fer b. Meymûn an Ebî Temîme el-Hüceymî an Ebî Osmân an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garib" hükmü verdi.

8364- Bu hadisi Tirmizî (2860), Kuteybe an Leys an Hâlid b. Yezîd an Saîd b. e. Hilâl an Câbir senedi ile tahrîc etti ve şu hükmü verdi: "Mürsel bir hadistir; Saîd, Câbir'e yetişememiştir.î

8365- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 202; isti'zân 27/2, VII, 136; eymân 3/5, VII, 218, lafız buraya ait), İbn Vehb an Hayve an Zühre b. Ma'bed an Abdillah b. Hişâm asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8366- Bu hadisi Müslim (fadâil 142, s. 1836), Muh. b. Râfi' an Abdirrezzâk an Ma'mer an Hemmâm b. Münebbih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8367- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 69, s. 2167), Cerîr an Mansûr an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an ebîhî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8368- Râvilerinden İbr. b. Sırma zayıftır (Mecma‘ VIII, 269).

8369- Bu hadisi Ebû Dâvud (2041), Muh. b. Avf ani'l-Mukrî an Hayve an Humeyd b. Ziyâd an Yezîd b. Abdillah b. Kusayt an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

el-Ezkâr ile Riyâdu's-sâlihîn'de isnâdının sahîh olduğu söylenmiştir. İbn Hacer ise râvilerinin güvenilir kimseler olduğunu belirtmiştir (Feyd V, 467).

8370- Bu hadisi Tirmizî (3618), Bişr b. Hilâl an Ca'fer b. Sül. an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb sahîh" hükmü verdi.

8371- Bu hadisi Müslim (îmân 346, s. 191), Yûnus b. Abdila'lâ an İbn Vehb an Amr b. el-Hâris an Bekr b. Sevâde an Abdirrahman b. Cübeyr an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

8372- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin olduğunu söyledi (Mecma‘ VIII, 226).

8373- Heysemî, bu hadisin isnâdında da durumunu bilmediği bir râvinin mevcdiyetine dikkat çekmiştir (Mecma‘ VIII, 253).

8374- Bu hadisi İbn Hibbân ve el-Muhtâre'de Diyâüddîn el-Makdisî tahrîc ettiler. Heysemî isnâdının "hasen" olduğunu söyledi (Feyd I, 98).

8375- Bu hadisi Tirmizî (3638), ësâ b. Yûnus an Ömer b. Abdillah mevlâ Gafre an İbr. b. Muh. min veledi Ali an Ali asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında: "Bu hadis hasen garîbtir, isnâdında kopukluk vardır" şeklinde hüküm verdi.

8376- Bu hadisi Mâlik (sıfatu'n-Nebî 1, s. 919), Buhârî (menâkıb 23, IV, 164-5), Müslim (fadâil 113, s. 1824-5) ve Tirmizî (1754), ayrı ayrı Rabîa b. Abdirrahman ve Humeyd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8377- Bu hadisi Müslim (fadâil 97, s. 1820) ve Tirmizî (3647), Şu'be an Simâk b. Harb an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8378- Bu rivayeti Tirmizî (3645), Ah. b. Menî' an Abbâd b. el-Avvâm ani'l-Haccâc an Simâk b. Harb an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8379- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 167) ve Müslim (fadâil 81-2, s. 1814-5), Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8380-8383- İlk üç lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (libâs 68, VII, 58), Müslim (fadâil 94-6, s. 1819), Ebû Dâvud (4185-6) ve Nesâî (zînet 6/2, VIII, 131), Katâde ve Humeyd (ayrı ayrı) an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8384- Bu hadisi Ebû Dâvud (4187) ve Tirmizî (1755), Abdurrahman b. ebi'z-Zinâd an ebîhî an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8385- Bu hadisi Ebû Dâvud (4191) ve Tirmizî (1781), Süfyân b. Uyeyne an İbn e. Necîh an Mücâhid an Ümmi Hânî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8386- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 166; libâs 70/1, VII, 59), Müslim (fadâil 90, s. 1817-8), Ebû Dâvud (4188) ve İbn Mâce (3632), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8387- Bu hadisi Müslim (fadâil 105, s. 1822), Ebû Dâvud et-Tayâlisî an Şu'be an Huleyd b. Ca'fer an Ebî İyâs an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8388- Bu rivayeti Müslim (fadâil 104, s. 1821), Nasr b. Alî an ebîhî ani'l-Müsennâ b. Saîd an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti.

8389- Bu hadisi Buhârî (vudû' 33/2, I, 50-1), Mâlik b. İsm. an İsrâîl an Âsım an İbn Sîrîn senedi ile tahrîc etti.

8390- Bu hadisi Müslim (fadâil 109, s. 1823) ve Tirmizî (3644), Simâk b. Harb an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8391- Bu hadisi Müslim (fadâil 112, s. 1823-4), Âsım el-Ahvel an Abdillah b. Sercis asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8392- Bu hadisi Buhârî (vudû' 40/3, I, 55 mardâ 18, VII, 9-10; da'vât 31/1, VII, 156) Müslim (fadâil 111, s. 1823) ve Tirmizî (3643), el-Cuayd b. Abdirrahman ani's-Sâib asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8393- Bu hadisi Tirmizî (3648), Kuteybe an İbn Lehîa an Ebî Yûnus an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8394- Bu hadisi Ebû Dâvud (4863), Vehb b. Bakiyye an Hâlid an Humeyd an Enes senedi ile tahrîc etti.

8395- Bu hadisi İbn Mâce (246), Alî b. Muh. an Vekî' an Süfyân ani'l-Esved b. Kays an Nübeyd el-Anezî an Câbir senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde "râvileri güvenilir kimselerdir" dedi.

8396-8398- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 168), Müslim (fadâilu's-sahâbe 160, s. 1940), Ebû Dâvud (3654-5) ve Tirmizî (3639), ez-Zührî an Urve asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8399- Bu hadisi Tirmizî (3640), Muh. b. Yahyâ an Selm b. Kuteybe an Abdillah b. el-Müsennâ an Sümâme an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8400- Bu hadisi Ebû Dâvud (4839), Vekî' an Süfyân an Usâme ani'z-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8401- Bu hadisi Ebû Dâvud (4837), Abdülazîz b. Yahyâ el-Harrânî an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Ya'kb b. Utbe an Ömer b. Abdilazîz an Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8402- Bu hadisi Dârimî (I, 31), Muh. b. Yezîd er-Rifâî an Ebî Bekr an Habîb b. Hadre an raculin min Benî Harîş senedi ile tahrîc etti.

8403- Bu rivayeti Buhârî (isti'zân 41/1, VII, 140), Kuteybe an Muh. b. Abdillah el-Ensârî an ebîhî an Sümâme an Enes senedi ile tahrîc etti.

8404- Bu rivayeti Müslim (fadâil 84, s. 1815-6), Muh. b. Râfi' an Huceyn b. el-Müsennâ an Abdilazîz b. e. Seleme an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

8405- Bu rivayeti de Müslim (fadâil 83), Züheyr b. Harb an Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

Nesâî ise (zînet 118, VIII, 218), Abdullah b. e. Talha an Enes tarikiyle rivayet etti.

8406-8409- Bu hadisi Buhârî (cihâd 46/4, III, 216-7), Müslim (fadâil 49, s. 1803), Ebû Dâvud (4988) ve Tirmizî (1685-6), Şu'be an Katâde an Enes asl-ı senedi ile ilk lafzı;

Buhârî (cihâd 82, III, 228), Müslim (fadâil 48, s. 1802-3) ve Tirmizî (1687), Hammâd b. Zeyd an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile diğer lafızları tahrîc ettiler.

8410- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 166-7; edeb 80/3, VII, 101; hudûd 10, VIII, 16; 42/6, VIII, 22), Müslim (fadâil 77, s. 1813), Mâlik (hüsnü'l-huluk 2, s. 902-3) ve Ebû Dâvud (4785), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8411- Bu hadisi Müslim (fadâil 79, s. 1814) ve Ebû Dâvud (4786), Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8412- Bu hadisi Buhârî (edeb 61, VII, 90), Muh. b. ësâ an Huşeym an Humeyd et-Tavîl an Enes senedi ile tahrîc etti.

8413- Bu hadisi Tirmizî (2490), Süveyd b. Nasr an Abdillah b. el-Mübârek an İmrân b. Zeyd et-Tağlebî an Zeyd el-Ammî an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

8414- Bu hadisi Müslim (fadâil 63, s. 1808), İsm. b. Uleyye an Eyyûb an Amr b. Saîd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8415- Bu hadisi Buhârî (salât 44, I, 164; edeb 40, VII, 83) ve Tirmizî (2489), İbr. ani'l-Esved an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8416- Bu hadisi İbn Mâce (362), Abbâd b. el-Velîd an Mutahhar b. el-Heysem an Alkame b. e. Cemre an ebîhî Ebî Cemre an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde isnâdının zayıf olduğunu söyledi.

8417- Bu hadisi Tirmizî (3641-2), Abdullah b. el-Muğîre ve Yezîd b. e. Habîb (ayrı ayrı) an Abdillah b. el-Hâris asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb, sahîh garîb" hükümleri verdi.

8418- Bu hadisi Ebû Dâvud (4775) ve Nesâî (kasâmet 24, VIII), Muh. b. Hilâl an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Lafız Ebû Dâvud'a aittir.

8419- Bu hadisi Dârimî (I, 34-5), Muh. b. Ah. b. e. Halef an Abdirrahman b. Muh. an Muh. b. İshâk an Abdillah b. e. Bekr an raculin senedi ile tahrîc etti.

8420- Bu hadisi Dârimî (I, 35-6), Sül. b. Harb an Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an İkrime senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir.

8421-8422- Bu hadisi Buhârî (edeb 39, VII, 82-3), Müslim (fadâil 51-5, s. 1804-5), Ebû Dâvud (4773-4) ve Tirmizî (2015), (ayrı ayrı) Sâbit el-Bünânî, Abdülazîz b. Suheyb, İshâk b. e. Talha ve Eb't Teyyâh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8423- Bu hadisi Müslim (fadâil 74, s. 1812), Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8424- Bu hadisi Buhârî (edeb 81, VII, 102; 112, VII, 119), Müslim (âdâb 30, s. 1692-3), Ebû Dâvud (4969) ve Tirmizî (1989), Eb't-Teyyâh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8425- Râvilerinden birisinin kimliği mechûldür (Mecma‘ VIII, 278).

8426- Ebû Ya'lâ'nın ricâli güvenilir kimselerdir (Mecma‘, VIII, 282).

8427- Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 50, III, 21; tefsîr Feth 3, VI, 44), Hilâl b. e. Hilâl an Atâ b. Yesâr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8428- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvi olduğunu söyledi (Mecma‘ VIII, 271).

8429- Bu hadisi Tirmizi (3617), Zeyd b. Ahzem an Selm b. Kuteybe an Ebî Mevdd an Osmân b. ed-Dahhâk an Muh. b. Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8430- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 35/3, IV, 242-3), Yahyâ b. Sül. an İbn Vehb an Ömer an Sâlim an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8431- Bu hadisin râvilerinden birisini Heysemî, tanımadığını söylemiştir (Mecma‘ VIII, 234).

8432- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 240).

8433- İsnâdı Heysemî'ye göre zayıftır (Mecma‘ VIII, 250).

8434-8435- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-vahy 1, I, 5-6 uzun metin; îmân 37, I, 18-9; şehâdât 28/2, III, 162; cihâd 11, III, 205; 99, III, 234; 102, IV, 2-4, uzun metin; 122, IV, 12-3; cizye 13, IV, 68; tefsîr Âl-i İmrân 4, V, 167-9, uzun metin; edeb 8/2, VII, 71; isti'zân 24, VII, 135; ahkâm 40/2, VIII, 120-1) ve Müslim (cihâd 73, s. 1393-4), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8436- Bu hadisi Tirmizî (3324), Muh. b. Yahyâ an Muh. b. Yûsuf an İsrâîl an Ebî İshâk an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

8437- Bu hadisi İbn Mâce (2350), Muh. b. Yahyâ an Muh. b. Yûsuf an İsrâil an Simâk b. Harb an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve Sindî, Zevâid'inde isnâdı hakkında sahîh hükmü verdi.

8438- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 6/1, IV, 77-8, tamamı; enbiyâ 22/2, IV, 125; 43, IV, 137-8; menâkıbu'l-Ensâr 42, IV, 248-50, tamamı), Müslim (îmân 264-5, s. 149-51), Tirmizî (3341) ve Nesâî (salât 1, I, 217-8), Katâde an Enes an Mâlik b. Sa'saa asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8439- Bu rivayeti Buhârî (menâkıb 42/2, IV, 168; tevhîd 37/3, VIII, 203-4; daha uzun bir metinle) ve Müslim (îmân 262, s. 148), Sül. b. Bilâl an Şerîk b. Abdillah b. e. Nemir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Buhârî'ye aittir.

8440- Bu rivayeti Müslim (îmân 259, s. 145-7), Sâbit an Enes asl-ı senedi ile ve lafız Müslim'e ait. Ayrıca Nesâî (salât 1/2, I, 221-3), Amr b. Hişâm an Mahled an Saîd b. Abdilazîz an Yezîd b. e. Mâlik an Enes senedi ile tahrîc ettiler.

8441- Bu hadisi Buhârî (hac 76/1, II, 167; enbiyâ 5, IV, 106) ve Müslim (îmân 263, s. 148), ez-Zührî an Enes an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8442- Bu hadisi Müslim (îmân 279, s. 157), Tirmizî (3270) ve Nesâî (salât 1/4, I, 323-4), Mâlik b. Miğvel ani'z-Zübeyr b. Adî an Talha b. Musarrif an Murreti'l-Hemedânî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8443- Bu hadisi Tirmizî (3132), Ya'kb b. İbr. an Ebî Sümeyle ani'z-Zübeyr b. Cünâde an İbn Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8444- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 41, IV, 247-8; tefsîr İsrâ 3/2, V, 224-5), Müslim (îmân 276, s. 156) ve Tirmizî (3133), ez-Zührî an Ebî Seleme an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8445- Bu hadisi Ahmed (I, 309), Taberânî (Mu'cemu'l-Kebîr 12782; Mu'cemu'l-Evsat I, 136 b) ve Bezzâr (56), Avf an Zürâre b. Evfâ an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Heysemî'ye göre Ahmed'in ricâli Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 65).

8446- Bunu Bezzâr (55), Muh. b. Hassân an Ebî'n-Nadr an Ebî Ca'fer er-Râzî ani'r-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye ev-gayrîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak isnâdının dikkati çeken kısmı şöyledir: "er-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye ev-gayrihî". Buna göre isnâdına "cehâlet" karışmıştır (Mecma‘ I, 72).

8447- Bu hadisi Bezzâr (53), Abdullah b. Ah. b. Şebbye an İsh. b. İbr. el-Hımısî an Amr b. el-Hâris an Abdillah b. Sâlim ani'z-Zebîdî ani'l-Velîd b. Abdirrahman an Cübeyr b. Nüfeyr an Şeddâd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre İshâk b. İbr. b. el-Alâ ihtilâflı bir râvidir (Mecma‘ I, 74).

8448- Bunu Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî, M. el-Kebîr'de, İbn Mes'ûd'dan tahrîc ettiler. Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 74).

8449- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 75).

Bezzâr'ın (58) isnâdı şöyledir: Seleme b. Şebîb an Saîd b. Mansûr ani'l-Hâris b. Ubeyd an Ebî İmrân el-Cevnî an Enes.

8450- Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 8/3, IV, 50; menâkıb 25, IV, 182; eymân 3/1, IV, 218) ve Müslim (fiten 77, s. 2237), Abdülmelik b. Umeyr an Câbir b. Semure asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8451- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25, IV, 175-6), Muh. b. el-Hakem ani'n-Nadr an İsrâîl an Sa'd et-Tâ'î an Muhill b. Halîfe an Adî senedi ile tahrîc etti.

8452- Bu hadisi Müslim (fiten 19, s. 2215), Tirmizî (2176) ve Ebû Dâvud (4252), Ebû Kılâbe an Ebî Esmâ an Sevbân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8453- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25, IV, 184; nikâh 62, VI, 140), Müslim (libâs 39-40, s. 1650), Ebû Süfyân b. Uyeyne an Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8454- Bu hadisi Ebû Dâvud (4291), Sül. b. Dâvud el-Mihrî an İbn Vehb an Saîd b. e. Eyyûb an Şerâhîl b. Yezîd el-Meâfirî an Ebî Alkame an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8455- Bu hadisi Buhârî (kader 4/4, VII, 211-2), Müslim (fiten 23, s. 2217) ve Ebû Dâvud (4240), el-A'meş an Ebî Vâil an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Müslim'e aittir.

8456- Bu hadisi Ebû Dâvud (4254), Muh. b. Sül. el-Enbârî an Abdirrahman an Süfyân an Mansûr an Rib'î b. Hirâş ani'l-Berâ b. Nâciye an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

8457- Bu hadisi Ebû Dâvud (4350), Amr b. Osmân an Ebî'l-Muğîre an Safvan an Şurayh b. Ubeyd an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

8458- Bu hadisi Buhârî (cizye 7, IV, 66), Abdullah b. Yûsuf ani'l-Leys an Saîd an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8459- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 15, s. 2145), Ebû Kureyb an Hafs b. Gıyâs ani'l-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8460- Bu hadisi Ebû Dâvud (3332), Muh. b. el-Alâ an İbn İdrîs an Âsım b. Kuleyb an ebîhî an raculin mine'l-Ensâr senedi ile tahrîc etti.

8461-8462- Bu hadisi Buhârî (zekât 11/2, II, 115, ilk lafız buraya ait) ve Nesâî (zekât 59, V, 66-7), eş-Şa'bî an Mesrk an Âişe asl-ı senedi ile;

Müslim (fadâilu's-sahâbe 101, s. 1907), ikinci lafzı Mahmûd b. Gaylân ani'l-Fadl b. Mûsâ an Talha b. Yahyâ b. Talha an Âişe binti Talha an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8463- Bu hadisi Ebû Dâvud (4290), Hârun b. el-Muğîre an Amr b. e. Kays an Mutarrif b. Tarîf an Ebî'l-Hasan an Hilâl b. Amr an Alî senedi ile tahrîc etti.

8464- Bu hadisi Ahmed (V, 294), Kays b. e. Hâzım an Ebî Şühm asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8465- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 287).

8466- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-Medîne 3, II, 221; mağâzî 81/2, V, 135-6; menâkıbu'l-Ensâr 7/2, IV, 224; zekât 54/1, II, 132, tamamı), Müslim (fadâil 11, s. 1785-6) ve Ebû Dâvud (3079), Amr b. Yahyâ an Abbâs b. Sehl b. Sa'd an Ebî Humeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8467- Bu hadisi Ebû Dâvud (4861), İbn Fâris an Nûh b. Yezîd b. Seyyâr an İbr. b. Sa'd an İbn İshâk an ësâ b. Ma'mer an Abdillah b. Amr b. el-Fağvâ' an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8468- Bu hadisi Ahmed (III, 83), Yezîd ani'l-Saîd senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 291).

8469- Bunu Taberânî, M. el-Evsat ves-Sağîr'de şeyhi Muh. b. Alî b. el-Velîd el-Basrî tarikiyle tahrîc etti. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak Zehebî, mezkûr râvi sebebiyle isnâdı hakkında zayıf hükmü vermiştir (Mecma‘ VIII, 294).

8470- Râvilerinden Ağlab b. Temîm zayıftır (Mecma‘ VIII, 295).

8471- Bu hadisi Dârimî (I, 12), Muh. b. Yûsuf ani's-Sevrî ani'l-A'meş an Şimr b. Atiyye an raculin senedi ile tahrîc etti.

8472-8473- İlk rivayeti Ebû Dâvud (4510), Sül. b. Dâvud el-Mehrî an İbn Vehb an Yûnus ani'z-Zührî an Câbir senediyle tahrîc etti.

Zührî, Câbir'e yetişemediği için isnâdında kopukluk vardır.

İkinci rivayeti de Ebû Dâvud (4511), Vehb b. Bakiyye an Hâlid an Muh. b. Amr an Ebî Seleme mürsel senedi ile tahrîc etti.

8474- Bu hadisi Tirmizî (3626), Abbâd b. Ya'kb ani'l-Velîd b. e. Sevr an Abbâd b. e. Yezîd an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8475- Bu hadisi Müslim (fadâil 2, s. 1782) ve Tirmizî (3624), Simâk b. Harb an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8476- Bu hadisi Tirmizî (3628), Muh. b. İsm. an Muh. b. Saîd an Şerîk an Simâk an Ebî Zıbyân an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

8477- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 32/1, IV, 240) ve Müslim (salât 153, s. 333), Ebû Usâme an Mis'ar an Ma'n b. Abdirrahman an ebîhî an Mesrk an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8478-8479- Bu hadisi Buhârî (salât 64/2, I, 116; buyû‘ 32/2, III, 14; menâkıb 25/14, IV, 173), Abdülvâhid b. Eymen an ebîhî an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8480- Bu hadisi Nesâî (cum'a 17, III, 102), Amr b. Sevâd an İbn Vehb an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8481- Bu hadis, Tirmizî'de değil Dârimî'nin Sünen'inde (I, 16) yer almıştır. İsnâdı şöyledir: Muh. b. Humeyd an Temîm b. Abdilmü'min an Sâlih b. Hayyân an İbn Büreyd an ebîhî.

Muh. b. Humeyd ihtilâflı bir râvidir. Sâlih ise İbn Maîn'e göre zayıftır.

8482- Bu hadisi de yalnızca Dârimî (I, 17-8), Zekeriyyâ b. Adî an Ubeydillah b. Amr an Abdillah b. Muh. b. Akîl ani't-Tufeyl b. Ubeyy an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

İbn Alâl ihtilâflı bir râvidir.

8483- Bu hadisi de yalnızca Dârimî (I, 19), Muh. b. Ah. b. e. Halef an Ömer b. Yûnus an İkrime b. Ammâr an İshâk b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir.

8484- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 292).

8485- Bezzâr, bu hadisi iki isnâd ile tahrîc etti ki, bunlardan birinin râvileri azıcık zaaf olmakla birlikte güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 299).

8486-8487- Bu hadisi Buhârî (teyemmüm 6, I, 88-90, ilk lafız; menâkıb 25/1, IV, 168-9) ve Müslim (mesâcid 312, s. 474-5, ikinci lafız), Ebû Recâ el-Utâridî an İmrân senedi ile tahrîc ettiler.

8488- Bu hadisi Müslim (mesâcid 311, s. 472-4), Şeybân b. Ferrûh an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Abdillah b. Rebâh an Ebî Katâde senedi ile tahrîc etti.

8489- Bu hadisi Mâlik (tahâret 35, s. 35), Buhârî (vudû' 32, I, 50; menâkıb 25, IV, 169-170), Müslim (fadâil 5, s. 1783), Tirmizî (3631) ve Nesâî (tahâret 61/1, I, 60), Mâlik an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8490- Bu rivayeti Müslim (fadâil 4, s. 1783), Eb'r-Rebî el-Atekî an Hammâd b. Zeyd an Sâbit an Enes senedi ile;

8491- Bu rivayeti Buhârî (menâkıb 25/5, IV, 170), İbn Münîr an Yezîd b. Hârun an Humeyd an Enes senedi ile;

8492- Bu rivayeti Müslim (fadâil 6-7, s. 1783), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8493- Bu hadisi Ahmed (III, 353, 329, 365), Buhârî (menâkıb 25, IV, 170; mağazî 35, V, 63; eşribe 31, VI, 252) ve Müslim (imâret 72-4, s. 1484), Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8494- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 35, V, 62-3), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8495- Bu hadisi Mâlik (kasru's-salât 2, s. 143-4), an Ebî'z-Zübeyr an Âmir b. Vâsile an Muâz senedi ile tahrîc etti.

8496- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25/9, IV, 171), Tirmizî (3633) ve Nesâî (tahâret 61, I, 60), Mansûr an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8497- Bu hadisin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 302).

8498- Bu hadisi Müslim (lukata 19, s. 1354-5), Ah. b. Yûsuf ani'n-Nadr b. Muh. an İkrime b. Ammâr an İyâs b. Seleme an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8499-8500- Bu hadisi Müslim (îmân 44-5, s. 55-6), ilk rivayeti Ebû Muâviye ani'l-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; ikinci rivayeti Mâlik b. Miğvel an Talha b. Musarrif an Ebî Sâlih tarikiyle tahrîc etti.

8501- Bu hadisi Buhârî (cihâd 188/1, IV, 36; mağâzî 29, V, 46-7) ve Müslim (eşribe 141, s. 1610-1), Ebû Âsım an Hanzale b. e. Süfyân an Saîd b. Mînâ an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8502- Bu hadisi Mâlik (sıfatu'n-Nebî 19, s. 927), Buhârî (menâkıb 25, IV, 170; at'ime 6, VI, 197; eymân 22/2, VII, 230), Müslim (eşribe 142, s. 1612) ve Tirmizî (3630), Mâlik an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8503- Bu rivayeti Müslim (eşribe 142, s. 1614), el-Hasan b. Alî el-Hulvânî an Vehb b. Cerîr an ebîhî an Cerîr b. Zeyd an Amr b. Abdillah b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

8504- Bu hadisi Buhârî (isti'zân 14, VII, 130-1; rikâk 17, VII, 179) ve Tirmizî (2477), Ömer b. Zer an Mücâhid an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8505- Bu hadisi Buhârî (mevâkîtu's-salât 41, I, 149; menâkıb 25/11, IV, 172; edeb 87-8, VII, 105-6), Müslim (eşribe 176-7, s. 1627-9) ve Ebû Dâvud (3270-71), Ebû Osmân en-Nehdî an Abdirrahman b. e. Bekr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8506- Bu hadisi Tirmizî (3625), Muh. b. Beşşâr an Yezîd b. Hârûn an Sül. et-Teymî an Ebî'l-Alâ an Semure senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8507- Bu hadisi Müslim (fadâil 9, s. 1784), Seleme b. Şebîb ani'l-Hasan b. A'yen an Ma'kil an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8508- Bu hadisi Müslim (fadâil 8, s. 1784), yukardaki senedin aynısı ile tahrîc etti.

8509- Bu hadisi Tirmizî (3839), İmrân b. Mûsâ an Hammâd b. Zeyd ani'l-Muhâcir an Ebî'l-Âliye er-Riyâhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8510- Bu hadisi Ahmed (I, 111), Esved b. Âmir an Şerîk ani'l-A'meş ani'l-Minhâl an Abbâd b. Abdillah el-Esedî an Alî senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 302).

8511- Bu hadisi Ahmed (VI, 8), Müemmel an Hammâd an Abdirrahman b. e. Râfi' an ammatihî an Ebî Râfi' senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ VIII, 311).

8512- Bu hadisi Dârimî (I, 29), Muh. b. el-Mübârek an Muâviye b. Yahyâ an Artât b. el-Münzir an Damre b. Habîb an Seleme senedi ile tahrîc etti.

İhtilâflı Muâviye dışındaki râvileri güvenilir kimselerdir.

8513- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25/44, IV, 181-2), Ebû Ma'mer an Abdilvâris an Abdilazîz an Enes senedi ile tahrîc etti.

8514-8516- Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 51/2, III, 21; istikrâd 18, III, 86-7; vasâyâ 36, III, 199, üçüncü lafız; mağâzî 18/3, V, 32; menâkıb 25, IV, 172) ve Nesâî (vesâyâ 4/1-2, VI, 245-6), eş-Şa'bî an Câbir asl-ı senedi ile;

Buhârî (istikrâd 9, III, 84, ilk lafız; sulh 13, III, 171, ikinci lafız), Ebû Dâvud (2884) ve Nesâî vesâyâ 4/4, VI, 246), Vehb b. Keys an an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8517- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 158, s. 1938), Amr en-Nâkıd an Ömer b. Yûnus an İkrime b. Ammâr an Ebî Kesîr an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8518- Bu hadisi Buhârî (vudû' 40/3, I, 55-6; menâkıb 21-22, IV, 163-4; mardâ 18, VII, 9-10; da'vât 31/1, VII, 156), Müslim (fadâil 111, s. 1823) ve Tirmizî (3643), Hâtim b. İsmaîl ani'l-Cuayd b. Abdirrahman ani's-Sâib asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8519- Bu hadisi Tirmizî (3629), Bündâr an Ebî Âsım an Azre b. Sâbit an İlbâ b. Ahmer an Ebî Zeyd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8520- Bu hadisi Ebû Ya'lâ (1868), Ubeydullah b. Muâz an ebîhî an Yûsuf b. Muh. b. el-Münkedir an ebîhî an Câbir senedi ile tahrîc etti.

Yûsuf b. Muh. ihtilâflı bir râvidir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VIII, 268).

8521- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 38, s. 2154), el-Mu'temir an ebîhî an Nuaym b. e. Hind an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8522- Bu hadisi Buhârî (cihâd 84, 87, III, 229-30; mağâzî 31/10) ve Müslim (müsâfirîn 311-2, s. 576), Ebû Seleme ve Sinân b. e. Sinân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8523- Heysemî'ye göre isnâd hasendir (Mecma‘ VIII, 229).

8524- Bu hadisi Müslim (hayd 34, s. 252), Muâviye b. Sellâm an Zeyd b. Sellâm an Ebî Sellâm an Ebî Esmâ er-Rahabî an Sevbân asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8525- Bu hadisi Tirmizî (2733, 3144) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 18, VII, 111), Şu'be an Amr b. Murre an Abdillah b. Seleme an Safvân b. Assâl senedi ile tahrîc ettiler.

8526- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 51, IV, 268; tefsîr Bakara 6, V, 148), Humeyd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8527- Bu hadisi Müslim (zühd 74, s. 2306-8), Hâtim b. İsm. an Ya'kb b. Mücâhid an Ubâde b. el-Velîd b. Ubâde senedi ile tahrîc etti. Metni oldukça uzundur. Bu, ise onun bir parçasıdır.

8528- Bu hadisi Dârimî (I, 10), Ubeydullah b. Mûsâ an İsm. b. Abdilmelik an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

İsmâil b. Abdilmelik ihtilâflı bir râvidir. Diğerleri güvenilir kimselerdir.

8529- Bu hadisi Ebû Dâvud (4302) ve Nesâî (cihâd 42/1, VI, 43-4), Damre b. Rabîa an Ebî Zür'a eş-Şeybânî an Ebî Sekîne asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ebû Dâvud, sadece metnin en sonundaki Nebevî kavli rivayet etti.

8530- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 27/1, IV, 186; menâkıbu'l-Ensâr 36/2, IV, 243), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 43-5, s. 2158-9) ve Tirmizî (3285), Ebû Ma'mer an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8531- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 27/2, IV, 186; menâkıbu'l-Ensâr 36/1, IV, 243), Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 46-7, s. 2159) ve Tirmizî (3286), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8532- Bu hadisi Tirmizî (3289), Abd b. Humeyd an Muh. b. Kesîr an Sül. b. Kesîr an Husayn an Muh. b. Cübeyr b. Mut'im an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8533-8534- Heysemî, Mecma'uz-zevâid'de (VIII, 297) şöyle söylüyor: "Taberânî bunu birkaç senedle tahrîc etti ki, bunlardan birinin senedi İbr. b. Hasan hariç Sahîh ricâlindendir. Sözkonusu râvi, İbn Hibbân'a göre güvenilirdir. Fâtıma binti Alî b. e. Tâlib'i ise tanımıyorum."

8535- Bu hadisi Ahmed (VI, 112-3, 150, 209), Yûnus an Mücâhid an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 4).

8536-8539- Bu hadisin ilk lafzını Müslim (fadâil 118, s. 1826), Hammâd an Ebî Cemre ed-Dubaî an İbn Abbâs tariki ile;

İkinci lafzı Müslim (fadâil 123, s. 1827), Revh an Hammâd b. Seleme an Ammâr b. e. Ammâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;

Üçüncü lafzı Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 28, IV, 238) ve Tirmizî (3621-2), Hişâm b. Hassân an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile;

Dördüncü lafzı Müslim (fadâil 116, s. 1825-6) ve Tirmizî (3652), Amr b. Dinâr an Urve asl-ı senedi ile;

Yakın lafızlar ile Buhârî (mağâzî 85/1, V, 144; fadâ'ilu'l-Kur'ân 1/1, VI, 96), Şeybân an Yahyâ an Ebî Seleme an Âişe ve İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8540- Bu hadisi Müslim (fadâil 114, s. 1825), Ebû Gassân er-Râzî an Hakkâm b. Selm an Osmân b. Zâide ani'z-Zübeyr b. Adî an Enes senedi ile tahrîc etti.

8541- Bu hadisi Tirmizî (3653), Muh. b. Beşşâr an Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Ebî İshâk an Âmir b. Sa'd an Cerîr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında hasen sahîh hükmü verdi.

8543- Bu hadisi Müslim (fadâil 63, s. 1808), İsmaîl b. Uleyye an Eyyûb an Amr b. Saîd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8544- Bu hadisi Buhârî (edeb 109/1, VII, 117-8), İbn Nümeyr an Muh. b. Bişr an İsm. b. e. Hâlid an İbn e. Evfâ senedi ile tahrîc etti.

8545- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 9/2, III, 151; fadâilu'l-ashâb 1/2, IV, 189; rikâk 7/4, VII, 173; eymân 27, VII, 233), Müslim (fadâilu's-sahâbe 214-5, s. 1964-5), Tirmizî (2221-2), Ebû Dâvud (4657) ve Nesâî (eymân 29, VII, 17-8), ayrı ayrı Zehdem b. Mudarrib, Zürâre b. Evfâ, Hilâl b. Yesâf an İmrân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8546- Bu hadisi Tirmizî (3858), Yahyâ b. Habîb an Mûsâ b. İbr. b. Kesîr an Talha b. Hırâş an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8547-8548- Bu hadisi Buhârî (cihâd 76/3, III, 225; menâkıb 25/23, IV, 175; fadâilu'l-ashâb 1/1, IV, 188-9) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 208-9), Câbir an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.

8549- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 5/12, IV, 195), Müslim (fadâilu's-sahâbe 221-2, s. 1967-8), Ebû Dâvud (4658) ve Tirmizî (3861), Sül. el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8550- Bu hadisi Tirmizî (3862), Muh. b. Yahyâ an Ya'kb b. İbr. b. Sa'd an Ubeyde b. e. Râita an Abdirrahman b. Ziyâd an İbn Muğaffel senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8551- Bu hadisi Tirmizî (3866), Muh. b. Nâfi' ani'n-Nadr b. Hammâd an Seyf b. Ömer an Ubeydillah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "münker" hükmü verdi.

8552- Bu hadisi Müslim (tefsîr 15, s. 2317), Yahyâ b. Yahyâ an Ebî Muâviye an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe senedi ile tahrîc etti.

8553- Bu hadisi el-Hatîbu'l-Bağdâdî, Ta'rîh'inde (îI, 276), et-Tenhî an Muh. b. Yûsuf el-Ezrak an Ah. b. Abdillah el-Vekîl an Abbâd b. el-Velîd an Muh. b. Sül. el-Kuraşî an Osmân b. Talha el-Kurâşî an Muh. b. el-Münkedir an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8554- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 207, s. 1961), Hüseyn b. Alî el-Cu'fî an Mücemma' b. Yahyâ an Saîd b. e. Bürde an Ebî Bürde an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8555- Bu hadisi Tirmizî (3865), Ebû Kureyb an Osmân b. Nâciye an Abdillah b. Müslim Ebî Taybe an Abdillah b. Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti. İsnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

8556- Bu hadisi el-İbâne'de es-Siczî, İbn Asâkir, Beyhakî ve İbn Adî tahrîc ettiler. İbnü'l-Cevzî, K. el-İlel'inde sahîh olmadığını, râvilerinden Nuaym'ın mecrûh, Abdürrahîm'in İbn Maîn'e göre "uydurukçu" bir râvi olduğunu söylemiştir. Zehebî, Mîzân'da bu hadisin bâtıl olduğunu; İbn Hacer ise "muzdarib" olduğunu söylemiştir. Hadisin birkaç tariki olsa da, hepsinden de zayıftır (Feydu'l-Kadîr IV, 76).

8557-8558- Bu hadisi Ebû Dâvud (4648-50) ve Tirmizî (3757), ayrı ayrı Abdullah b. Zâlim, Abdurrahman b. el-Ahnes, Riyâh b. el-Hâris an Saîd b. Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8559-8562- Bu hadisi Buhârî (fadâi'lu'l-ashâb 5/13, IV, 196; fiten 17/2, VIII, 96-7) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 29, s. 1868-9), Şerîk b. Abdillah b. e. Nemir an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile;

Buhârî (fad. ash. 6/12, IV, 201; 7/1, IV, 202; edeb 119, VII, 122-3), Müslim (fad. sah. 28, s. 1867) ve Tirmizî (3710), Ebû Osmân en-Nehdî an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8563- Bu hadisi Tirmizî (3741), Ebû Saîd el-Eşacc an Ebî Abdirrahman b. Mansûr el-Anezî an Ukbe b. Alkame el-Yeşkerî an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8564- Bu hadisi Tirmizî (3797), Süfyân b. Vekî' an ebîhî ani'l-Hasan b. Sâlih an Ebî Rabîa el-İbâdî ani'l-Hasan an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8565-8566- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 50, s. 1880) ve Tirmizî (3696), Süheyl b. e. Sâlih an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8567- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 7, IV, 204), Ebû Dâvud (4651) ve Tirmizî (3697), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8568- Bu hadisi Tirmizî (3790-1), ayrı ayrı Katâde ve Ebû Kılâbe an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti. İlki için "hasen garîb", ikinci için "hasen sahîh" hükmü verdi.

8569- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 16, IV, 228; fadâilu'l-Kur'ân 8, VI, 102), Müslim (fadâilu's-sahâbe 116-7, s. 1913) ve Tirmizî (3810), Mesrk an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8570- Bu hadisi Tirmizî (3804), Kuteybe ani'l-Leys an Muâviye b. Sâlih an Rabîa b. Yezîd an Ebî İdrîs el-Havlânî an Yezîd b. Umeyre an Muâz senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8571- Bu hadisi Tirmizî (3811), el-Cerrâh b. Muhalled an Muâz b. Hişâm an ebîhî an Katâde an Hayseme b. e. Sebre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8572- Bu hadisi Tirmizî (3714), Ziyâd b. Yahyâ an Sehl b. Hammâd ani'l-Muhtâr b. Nâfi' an Ebî Hayyân et-Teymî an ebîhî an Alî senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

8573- Bu hadisi Tirmizî (3663), Saîd b. Yahyâ b. Saîd an Vekî' an Sâlim b. el-Alâ' el-Murâdî an Amr b. Herim an Rib'î b. Hirâş an Huzeyfe senedi ile tahrîc etti.

8574- Bu hadisi Ebû Dâvud (4634) ve Tirmizî (2287), Muh. b. Abdillah el-Ensârî ani'l-Eş'as ani'l-Hasan an Ebî Bekre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8575- Bu hadisi Ebû Dâvud (4637), Muh. b. el-Müsennâ an Affân an Hammâd b. Seleme an Eş'as b. Abdirrahman an ebîhî an Semure senedi ile tahrîc etti.

8576- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6/1, IV, 198) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 20, s. 1862), Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8577- Bu hadisi Tirmizî (3819), Muh. b. el-Hasan an Mûsâ b. İsmaîl an Ebî Avâne an Ömer b. e. Seleme b. Abdirrahman an ebîhî an Usâme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8578- Bu hadisi Tirmizî (3718), İsm. b. Mûsâ an Şerîk an Ebî Rabîa an İbn Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8579- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 4, IV, 191; 7/3, IV, 203), Ebû Dâvud (4627-8) ve Tirmizî (3707), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8580- Bu hadisi Tirmizî (3795), Kuteybe an Abdilazîz b. Muh. an Süheyl b. e. Sâlih an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8581- Bu hadisi Tirmizî (3785), İbn. e. Ömer an Süfyân an Kesîr en-Nevvâ' an Ebî İdrîs ani'l-Müseyyeb b. Nuceybe an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdikten sonra bu hadisin, Hz. Ali'nin sözü olarak "mevkûfen" rivayet olunduğunu söyledi.

8582- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 30, IV, 240), Abdullah b. Muh. el-Âmulî an Yahyâ b. Maîn an İsmaîl b. Mücâlid an Beyân an Vebere an Hemmâm b. el-Hâris an Ammâr senedi ile tahrîc etti.

8583- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 170, s. 1947), Muh. b. Hâtim an Behz an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Muâviye b. Kurre an Âiz b. Amr senedi ile tahrîc etti.

8584- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 56, V, 103) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 164, s. 1943), Ebû Usâme an Büreyd b. Abdillah an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8585-8586- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 13, IV, 227-8), Alî b. Müslim an Habbân an Hemmâm an Katâde an Enes senedi ile;

İkinci rivayeti ise Sâbit an Enes asl-ı senedi ile muallak olarak tahrîc etti.

8587- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 9, IV, 208), Muh. b. Râfi' an Hüseyn an Zâide an Ebî Husayn an Sa'd b. Ubeyde an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8588- Mecma‘ Iî, 52,

8589- Râvileri güvenilir kimselerdir. Bunlardan birisi hakkında ihtilâf vardır (Mecma‘ Iî, 54).

8590-8592- Lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (hars 4, III, 67), Müslim (fadâilu's-sahâbe 13, s. 1857-8) ve Tirmizî (3677), Ebû Seleme b. Abdirrahman an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8593- Bu hadisi Ebû Dâvud (3987) ve Tirmizî (3659), Atiyye an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî "hasen" hükmü verdi.

8594- Bu hadisi Tirmizî (3666), Ya'kb b. İbr. an İbn Uyeyne an Dâvud ani'ş-Şa'bî ani'l-Hâris an Ali senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8595- Bu hadisi Tirmizî (3669), Ömer b. İsm. b. Mücâlid an Saîd b. Mesleme an İsm. b. Umeyye an Nâfî' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve Saîd'in zayıf olduğuna hükmetti.

8596- Bu hadisi Tirmizî (3668), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Dâvud ani'l-Hakem b. Atiyye an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdının garâbetine dikkati çekti.

8597- Bu hadisi Tirmizî (3680), Ebû Saîd el-Eşacc an Telîd b. Sül. an Ebî'l-Haccâf an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8598- Bu hadisi Tirmizî (3692), Seleme b. Şebîb an Abdillah b. Nâfi' an Âsım b. Ömer el-Umerî an Abdillah b. Dînâr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8599- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 5, IV, 195) ve Ebû Dâvud (4629), es-Sevrî an Câmi' b. e. Râşid an Ebî Ya'lâ an Muh. b. el-Hanefiyye an Alî senedi ile tahrîc ettiler.

8601- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir, Umâre b. Zâdân hâriç ki, bu râvi ihtilâflıdır (Mecma‘ Iî, 305).

8602- Bu hadisi İbn Mâce (150), Ah. b. Saîd ed-Dârimî an Yahyâ b. e. Bükeyr an Zâide b. Kudâme an Âsım b. ebî'n-Nücûd an Zir an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde râvilerinin güvenilir kimseler olduğunu İbn Hibbân ile el-Hâkim'in Sahîh'lerinde tahrîc ettiklerini söylemiştir.

8604- Bu hadisi Tirmizî (3679), el-Ensârî an Ma'n an İshâk b. Yahyâ b. Talha an ammihî İshâk b. Talha an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8605- Bu hadisi de Tirmizî (3661), Alî b. el-Hasan an Mahbb b. Muhriz an Dâvud b. Yezîd el-Ezdî an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8606- Bu hadisi Ebû Dâvud (4652), Hennâd an Abdirrahman b. Muh. el-Mahâribî an Abdisselâm b. Harb an Ebî Hâlid ed-Dâlânî an Ebî Hâlid mevlâ Âl-i Ca'de an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Ebû Hâlid güvenilir bir râvidir.

8607- Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 49, s. 469), Ahmed (II, 268, 449), Buhârî (savm 4, II, 227; fadâilu'l-l-ashâb 5, IV, 193), Müslim (zekât 85, s. 711), Tirmizî (3674) ve Nesâî (IV, 168; V, 92; VI, 22, 47), ez-Zührî an Humeyd b. Abdirrahman an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8608- Bu hadisi Müslim (fadâilu's-sahâbe 12, s. 1857), Muh. b. e. Ömer el-Mekkî an Mervân b. Muâviye an Yezîd b. Keysân an Ebî Hâzım el-Eşcaî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

8609- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 3, IV, 190-1; menâkıbu'l-Ensâr 45, IV, 253), Müslim (fadâilu's-sahâbe 2, s. 1864) ve Tirmizî (3660), Mâlik b. Enes an Ebî'n-Nadr an Ubeyd b. Huneyn an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8610- Bu hadisi Ebû Dâvud (1678) ve Tirmizî (3675), el-Fadl b. Dukeyn an Hişâm b. Sa'd an Zeyd b. Eslem an ebîhî an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8611- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 5, IV, 192; tefsîr A'râf 3, V, 197), Busr b. Ubeydillah an Ebî İdrîs an Ebî'd-Derdâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8612- Bu hadisi Tirmizî (3673), Nasr b. Abdirrahman an Ah. b. Beşîr an ësâ b. Meymûn ani'l-Kâsım b. Muh. an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8613-8614- Bu hadisi Ebû Dâvud (4660-1), ez-Zührî an Abdilmelik b. e. Bekr b. Abdirrahman el-Hâris an ebîhî an İbn Zem'a ve ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Zem'a yollarıyla tahrîc etti.

8615- Bu hadisi Nesâî (imâmet 1, II, 74-5), Hüseyn b. Alî an Zâide an Âsım an Zir an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

8616-8617- İlk lafız Buhârî'ye (ezân 46, I, 165), ikinci lafız Müslim'e (no. 93) aittir. Bu hadisi Mâlik (salâtu's-sefer 83, s. 170-1), Buhârî (ezân 39, I, 161-2; 46-7, I, 165-6; 67-8, I, 174-5; enbiyâ 19, IV, 122; i'tisâm 5, VIII, 145), Müslim (salât 93-97, s. 313-4), Tirmizî (3672) ve Nesâî (imâmet 17/2, II, 83-4), el-Esved, Urve ve Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8618- Râvilerinden Abdullah b. Şebîb zayıf bir râvidir (Mecma‘ Iî, 41).

8619- Râvilerinden Abdullah b. İbrâhîm el-Gifârî zayıf bir râvidir (Mecma‘ Iî, 41).

8620- Heysemî, râvilerinden Muh. b. Abdillah b. Abdirrahman b. el-Kâsım b. Muh. adlı râvi hakkında hiç bir bilgisi bulunmadığını söylemiştir (Mecma‘ Iî, 51).

8621- Ravileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 60).

8622- Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 60).

8624- Bu hadisi Tirmizî (3684), Muh. b. el-Müsennâ an Abdillah b. Dâvud el-Vâsıtî an Abdirrahman b. ahî Muh. b. el-Münkedir an Muh. b. el-Münkedir an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

Abdullah b. Dâvud ile Abdurrahman zayıf kimselerdir.

8625- Tirmizî (3681), bu hadisi Ebû Âmir el-Akadî an Hârice b. Abdillah el-Ensârî an Nâfi an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh, garîb" hükmü verdi.

8626- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 35/3, IV, 242), Alî b. Abdillah an Süfyân an Amr b. Dînâr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8627- Bu hadisi Tirmizî (3682), Muh. b. Beşşâr an Ebî Âmir el-Akadî an Hârice b. Abdillah an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8628- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 200), Ebû Seleme an Ebî Hureyre; Müslim ise (fadâilu's-sahâbe 23, s. 1864), Ebû Seleme an Âişe asl-ı senedleri ile tahrîc ettiler.

Ukbe'nin rivayeti her ikisinde de mevct değildir. Muhtemelen bir hatâ sözkonusudur.

8629- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 35/1, IV, 242), Muh. b. Kesîr an Süfyân an İsm. b. e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

8630- Bu hadisi Buhârî (îmân 15/2, I, 11; ta'bîr 17, 18, VIII, 74-5; fadâilu'l-ashâb 6, IV, 201), Müslim (fadâilu's-sahâbe 15, s. 1859), Tirmizî (2286) ve Nesâî (îmân 18/2, VIII, 113-4), ez-Zührî an Es'ad b. Sehl b. Hanîf an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8631- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 198), Müslim (fadâilu's-sahâbe 16, s. 1859-60) ve Tirmizî (2284), ez-Zührî an Hamza b. Abdillah b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8632- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 5, IV, 193) ve Müslim (fadâilu's-sahâbe 17, s. 1860), Yûnus ani'z-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8633- Bu hadisi Ebû Dâvud (1498) ve Tirmizî (3562) Âsım b. Ubeydillah an Sâlim an İbn Ömer an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında hasen sahîh hükmü verdi.

8634- Bu hadisi Tirmizî (3690), el-Hüseyn b. Hureys an Alî b. el-Hüseyn b. Vâkıd an ebihî an Abdillah b. Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8635- Bu hadisi Tirmizî (3691), el-Hasan b. es-Sabbâh an Zeyd b. Hubâb an Hârice b. Abdillah b. Sül. b. Zeyd b. Sâbit an Yezîd b. Rmân an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8636- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 198-9) ve Müslim (fad. sah. 22, s. 1863), ez-Zührî an Abdilhamîd b. Abdirrahman b. Zeyd an Muh. b. Sa'd b. e. Vakkâs an Sa'd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8637-8639- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Bakara 9, V, 149-50; salât 32, I, 105), Humeyd an Enes an Ömer asl-ı senedi ile; Müslim (fad. sah. 24, s. 1865), Ukbe b. Mükrim an Saîd b. Âmir an Cüveyriye an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc ettiler.

8640- Bu mevkûf hadisi Mâlik (cihâd 38, s. 464), doğrudan Yahyâ'dan rivayet etmiştir.

8641- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 201), es-Salt b. Muh. an İsm. b. İbr. an Eyyûb an İbn e. Müleyke ani'l-Misver senedi ile tahrîc etti.

8642- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 6, IV, 199) ve Müslim (fad. sah. 14, s. 1858-9), İbnu'l-Mübârek an Ömer b. Saîd an İbn e. Müleyke an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8643- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 61).

8644- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 61).

8645- Râvilerinden Usâme b. Zeyd b. Eslem zayıftır. İbn Hacer'e göre isnâdında Usâme'den daha zayıf olan İsh. b. İbr. el-Huneynî adlı bir râvi vardır (Mecma‘ Iî, 65),

8646- Râvilerinden el-Fadl b. el-Muhtâr zayıftır (Mecma‘ Iî, 68).

8647- Râvilerinden Abdurrahman b. İbr. el-Kâs, İmam Ahmed'e göre güvenilir, çoğunluğa göre ise zayıftır (Mecma‘ Iî, 70).

8648- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 78).

8649- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 78).

8650- İsnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ Iî, 78).

8651- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 78).

8652- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 45, IV, 261), Yahyâ b. Bişr an Revh an Avf an Muâviye b. Kurre an Ebî Bürde b. e. Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

8653- Bu hadisi İbn Mâce (104), İsm. b. Muh. et-Talhî an Dâvud b. Atâ an Sâlih b. Keysân ani'z-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ubeyy senedi ile tahrîc etti.

Dâvud sebebiyle isnâdı zayıftır.

8655- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 36, s. 1866), İsm. b. Ca'fer an Muh. b. e. Harmele an Atâ ve Sül. b. Yesâr ve Ebî Seleme an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8656- Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 14, IV, 53; fadâilu'l-ashâb 7, IV, 203; mağâzî 19, V, 34) ve Tirmizî (3706), Osmân b. Abdillah b. Mevhib an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8657- Bu hadisi Tirmizî (3701), Muh. b. İsm. ani'l-Hasan b. Vâki' er-Remlî an Damre b. Rabîa an Abdillah b. Şevzeb an Abdillah b. el-Kâsım an Kesîr mevlâ Abdirrahman b. Semure senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8658- Bu hadisi Tirmizî (3700), Muh. b. Beşşâr an Ebî Dâvud ani's-Seken b. el-Muğîre ani'l-Velîd b. Hişâm an Ferkad Ebî Talha an Abdirrahman b. Habbâb senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8659- Bu hadisi Tirmizî (3698), Ebû Hişâm er-Rifâî an Yahyâ b. el-Yemân an şeyh min benî Zühre ani'l-Hâris b. Abdirrahman b. e. Zübâb an Talha senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "munkatı" ve zayıf hükmü verdi.

8660- Bu hadisi İbn Mâce (110), Muh. b. Osmân Ebû Mervân an ebîhî Osmân b. Hâlid an Abdirrahman b. ebî'z-Zinâd an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Osmân b. Hâlid sebebiyle isnâdı zayıftır.

8661- Bu hadisi İbn Mâce (311), Alî b. Muh. an Vekî' ani's-Salt b. Dînâr an Ukbe b. Suhbân an Osmân senedi ile tahrîc etti.

8662- Bu hadisi Nesâî (ahbâs 4/4, VI, 234; cihâd 44/4, VI, 46-7), İsh. b. İbr. an Abdillah b. İdrîs an Husayn b. Abdirrahman an Amr b. Câvân ani'l-Ahnef b. Kays senedi ile tahrîc etti.

8663- Bu hadisi Tirmizî (3703) ve Nesâî (ahbâs 4/5, VI, 235), Saîd b. Âmir an Yahyâ b. ebî'l-Haccâc an Saîd el-Cüreycî an Sümâme senedi ile tahrîc etti.

Tirmizî "hasen" hükmü verdi.

8664- Bu hadisi Tirmizî (3709), Osmân b. Zfer an Muh. b. Ziyâd an Muh. b. Aclân an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi. Muh. b. Ziyâd hadiste zayıftır.

8665- Bu hadisi Tirmizî (3708), İbr. b. Sa'd an Şâzân ani'l-Esved b. Âmir an Sinân b. Hârûn an Küleyb b. Vâil an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8666- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 7/3, IV, 202-3), Ah. b. Şebîb b. Saîd an ebîhî an ebîhî an Yûnus ani'z-Zührî an Urve an Ubeydillah b. Adî b. el-Hiyâr senedi ile tahrîc etti.

8667- Bu hadisin râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 93).

İçinden bazı bölümleri Tirmizî (3803), Alî b. Saîd an Ebî Muhâyyât Yahyâ b. Ya'lâ b. Atâ an Abdilmelik b. Umeyr an İbn ahî Abdillah b. Selâm senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8668- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 94).

8669- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 95).

8670- Bu hadisi Ahmed (I, 72), Osmân b. e. Şeybe an Yûnus b. ebî'l-Ya'fr el-Abdî an ebîhî an Müslim senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 97).

8671- Mu'cemu'l-Kebîr râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 97).

8672- Bu hadisi İbn Mâce (111), Alî b. Muh. an Abdillah b. İdrîs an Hişâm b. Hassân an Muh. b. Sîrîn an Ka'b senedi ile tahrîc etti.

İsnâdında kopukluk vardır. Ebû Hâtim'e göre Muh. b. Sîrîn, Ka'b'ı idrâk edememiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir.

8673- Bu hadisi İbn Mâce (112), Alî b. Muh. an Ebî Muâviye ani'l-Ferec b. Fadâle an Rabîa b. Yezîd ani'n-Nu'mân b. Beşîr an Âişe senediyle tahrîc etti.

İsnâdında kopukluk vardır Rabîa'nın Nu'mân'dan semâı yoktur. Râvileri ise güvenilir kimselerdir.

8674- Bu hadisin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 97).

8675- Râvilerinden Abdülmun'im b. Beşîr zayıftır (Mecma‘ Iî, 97).

8677- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 99).

8678- Taberânî'nin isnâdında Mus'ab b. Saîd ve Bezzâr'ın isnâdında Abdullah b. Şebîb zayıf râvilerdir (Mecma‘ Iî, 99).

8679- Bu hadisi Abdullah b. Ah. (Müsned I, 73), Süreyc b. Yûnus an Mahbb b. Muhriz an İbr. b. Abdillah b. Ferrûh an ebîhî an Osmân senedi ile tahrîc etti.

8680- Heysemî, isnâdında tanımadığı birisi ile ihtilâflı bir râvi olduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 100).

8682- Bu hadisi Tirmizî (3728), İsm. b. Mûsâ an Alî b. Mûsâ an Alî b. Âbis an Müslim el-Melâî an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8683- Bu hadisi Tirmizî (3735), Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Amr b. Murre an Ebî Hamza el-Ensârî an Zeyd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8684- Bu hadisi Tirmizî (3720), Yûsuf b. Mûsâ an Alî b. Kâdim an Alî b. Sâlih an Hakîm b. Cübeyr an Cumey' b. Umeyr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8685- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 32, s. 1871) ve Tirmizî (3724), Hâtim b. İsmaîl an Bukeyr b. Mismâr an Âmir b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8686- Bu hadisi Tirmizî (3719), İsm. b. Mûsâ an Şerîk an Ebî İshâk an Hubşî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8687- Bu hadisi Tirmizî (3721), Süfyân b. Vekî' an Ubeydillah b. Mûsâ an ësâ b. Ömer ani's-Süddî an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

8689- Bu hadisi Tirmizî (3717), Kuteybe an Ca'fer b. Sül. an Ebî Hârûn an Ebî Saîd el-Hudrî senedi ile tahrîc etti ve isnâdının zayıf olduğunu söyledi.

8690- Bu hadisi Tirmizî (3717), Vâsıl b. Abdila'lâ an Muh. b. Fudayl an Abdillah b. Abdirrahman Ebî'n-Nadr ani'l-Müsâvir el-Humyerî an ümmihî an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8691- Bu hadisi Tirmizî (3723), İsm. b. Mûsâ an Muh. b. Ömer b. er-Rmî an Şerîk an Seleme b. Kuheyl an Süveyd b. Gafle ani's-Sunâbihî an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb münker" hükmü verdi.

8692- Bu hadisi Tirmizî (3727), Alî b. el-Münzir an Muh. b. Fudayl an Sâlim b. e. Hafsa an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8693- Bu hadisi Tirmizî (3726), Alî b. el-Münzir an M. b. Fudayl ani'l-Eclah an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8694- Bu hadisi Tirmizî (3732), Muh. b. Humeyd an İbr. b. el-Muhtâr an Şu'be an Ebî Yahyâ an Amr b. Meymûn an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8695- Bu hadisi Nesâî (nikâh 7, VI, 62), el-Hüseyin b. Hureys ani'l-Fadl b. Mûsâ ani'l-Hüseyn b. Vâkıd an Abdillah b. Bureyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir.

8696- Bu hadisi Nesâî (sehv 17/1-3, III, 12), Abdullah b. Nuceyy (an ebîhî) an Alî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8697- Bu hadisi Tirmizî (3090), Muh. b. Beşşâr an Affân b. Müslim ve Abdussamed b. Abdilvâris an Hammâd b. Seleme an Simâk b. Harb an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8698- Bu hadisi Tirmizî (3737), Ebû'l-Cerrâh an Câbir b. Subayh an Ümmü Şarâhîl an Ümmi Atiyye senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8700- Râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 113).

8701- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvi vardır (Mecma‘ Iî, 113).

8702- Râvilerinden Hâkân b. Abdillah b. el-Uheym, Ebû Dâvud'a göre zayıftır (Mecma‘ Iî, 116).

8703- Râvilerinen Ah. b. Büdeyl el-Yâmî'yi İbn Hibbân tevsîk ederek "müstakîmu'l-hadîs" demiş, İbn ebî Hâtim "onda zaaf vardır" şeklinde tavsîf etmiştir. Diğer râvileri ise Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 119).

8704- İmrân b. Hâlid el-Huzâî adlı râvisi zayıftır (Mecma‘ Iî, 119).

8705- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 122).

8706-8707- Bu hadisi Ahmed (I, 159), Şerîk an Âsım b. Kuleyb an Muh. b. Ka'b an Alî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8708- Bu hadisi İbn Mâce (120), Muh. b. İsm. an Ubeydillah ani'l-Alâ' b. Sâlih ani'l-Minhâl an Abbâd b. Abdillah an Alî senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde şu bilgiyi vermektedir: "Bunun isnâdı sahîhtir. Râvileri güvenilir kimselerdir. Bunu el-Hâkim, Müstedrek'te rivâyet edip "Buhârî ile Müslim'in şartınca sahîhtir" hükmü vermiştir.

8709- Heysemî'ye göre içinde hakkında ihtilâf olan râviler vardır (Mecma‘ Iî, 129).

8710- Bu hadisi Ahmed (VI, 323), Yahyâ b. e. Bukeyr an İsrâîl an Ebî İshâk an Ebî Abdillah el-Cüdelî senedi ile tahrîc etti.

Ebû Abdillah dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir.

(Mecma‘ Iî, 130).

8711- Râvilerinden Sâlih b. ebî'l-Esved zayıftır (Mecma‘ Iî, 134).

8712- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 135).

8713- Râvilerinden Sellâm b. Süleymân el-Medâinî ve Zeyd el-Ummâ ihtilâflı râvilerdendir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 135).

8714- Râvilerinden Rişdîn b. Sa'd ihtilâflıdır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 136).

8715- Mürsel olan bu rivayetin isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 145).

8716- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 145).

8717- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 146).

8718- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 146).

8720- Bu hadisi Tirmizî (3739), Kuteybe an Sâlih b. Mûsâ min veledi Talha ani's-Salt b. Dînâr an Ebî Nadre an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8721- Bu hadisi Tirmizî (3738), Ebû Saîd el-Eşacc an Yûnus b. Bukeyr an Muh. b. İshâk an Yahyâ b. Abbâd b. Abdillah b. ez-Zübeyr an ebîhî an ceddihî Abdullah b. ez-Zübeyr an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8722- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 14, IV, 212), Müsedded an Hâlid an İbn e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım senedi ile tahrîc etti.

8723- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 14, IV, 211) ve Müslim (fad. sah. 47, s. 1879), el-Mu'temir b. Sül. an ebîhî an Ebî Osmân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8724- Bu hadisi Tirmizî (3742), Muh. b. İsmaîl an Ebî Kureyb an Yûnus b. Bukeyr an Talha b. Yahyâ an Mûsâ ve ësâ ebnâ Talha an Talha senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8725- Heysemî, isnâdında durumunu bilmediği bir râvinin bulunduğunu ve de Sül. b. Eyyûb et-Talhî adlı râvinin ihtilâflı olduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 148).

8726- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 147).

8727- Râvilerinden el-Kâ'kâ' b. Zekeriyyâ et-Talhî'yi Heysemî tanımadığını ve diğer râvilerinin de Sahîh ricâlinden olduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 148).

8729- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 150).

8730- İsnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ Iî, 150).

8732- Bu hadisi Buhârî (cihâd 40, III, 214-5; 135, IV, 17; mağâzî 29, V, 49; fadâilu'l-ashâb 13, IV, 209) ve Müslim (fad. sah. 48, s. 1879) ve Tirmizî (3745), Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8733- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 13, IV, 211), Müslim (fad. sah. 49, s. 1879-80) ve Tirmizî (3743), Hişâm b. Urve an ebîhî an İbni'z-Zübeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8734- Bu hadisi Tirmizî (3746), Kuteybe an Hammâd b. Zeyd an Sahr b. Cüveyriye an Hişâm b. Urve senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8735- Bu hadisi Buhârî (fad. sah. 13, IV, 210-1), Hâlid b. Mahled an Alî b. Müshir an Hişâm b. Urve an ebîhî an Mervân senedi ile tahrîc etti.

8736- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 8, V, 8; fad. ash. 13, IV, 211), İbnü'l-Mübârek an Hişâm b. Urve an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8737- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 8, V, 7-8), İbr. b. Mûsâ an Hişâm b. Yûsuf an Ma'mer an Hişâm b. Urve an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8738- Bu hadisin isnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ Iî, 151).

8739- Râvileri güvenilir kimselerdir; ancak mürsel bir rivayettir (Mecma‘ Iî, 151).

8740- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 152).

8741- Taberânî ve Bezzâr, müsned ve mürsel tariklerle rivayet ettiler. Müsned rivayetin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 153).

8743- Bu hadisi Buhârî (cihâd 80/4, III, 228), cihâd 18, V, 33), Müslim (fad. sah. 41, s. 1876) ve Tirmizî (3755), Sa'd b. İbr. an Abdillah b. Şeddâd an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8744- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 15, IV, 212), İbr. b. Mûsâ an İbn ebî Zâide an Hâşim b. Hâşim b. Utbe an Saîd b. el-Müseyyeb an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

8745- Bu hadisi Tirmizî (3752), Ebû Usâme an Mücâlid ani'ş-Şa'bî an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8746- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 43-5, s. 1877-8) ve Tirmizî (3079), Mus'ab b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8747- Bu hadisi Buhârî (ezân 95, I, 183-4), Mûsâ an Ebî Avâne an Abdilmelik b. Umeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8748- Bu hadisi Tirmizî (3751), Recâ b. Muh. an Ca'fer b. Avn an İsmaîl b. e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım an Sa'd senedi ile tahrîc ettikten sonra Kays'ın mürseli olarak gelen tarikin daha sahîh olduğunu söylemiştir.

8749- Bu hadisi Buhârî (fadâilu'l-ashâb 15/4, IV, 212), Müslim (zühd 12-3, s. 2277-8) ve Tirmizî (2366), İsmâil b. e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım an Sa'd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8750- Bu hadisi Buhârî (cihâd 70/1, III, 222-3), Müslim (fad. sah. 40, s. 1875) ve Tirmizî (3756), Yahyâ b. Saîd an Abdillah b. Âmir b. Rabîa an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8754- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 34, IV, 242), Kuteybe an Süfyân an İsm. an Kays senedi ile tahrîc etti.

8757- Bu hadisi Tirmizî (3749), Kuteybe an Bekr b. Mudar an Sahr b. Abdillah an Ebî Seleme an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8758- Bu hadisi Tirmizî (3750), Kays b. Enes an Muh. b. Ömer an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8761-8762- İlk rivayeti Buhârî (fad. ash. 21, IV, 216; mağâzî 72/3, V, 120) ve Müslim (fad. sah. 53, s. 1881) Ebû Kılâbe an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İkinci rivayeti Müslim (fad. sah. 54, s. 1881), Amr en-Nâkıd an Affân an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

8764- Bu hadisi Ahmed (I, 18), Safvân an Şurayh b. Ubeyde ve Râşid b. Sa'd ve gayrihimâ senedi ile tahrîc etti.

Bu rivayet mürseldir. Bu zevâtın hiçbiri Hz. Ömer'e yetişemiştir.

8766- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 21/3, IV, 216), Müslim (fad. sah. 55, s. 1882) ve Tirmizî (3796), Ebû İshâk an Sıla b. Zufer an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8767- Bu hadisi Tirmizî (3758), Kuteybe an Ebî Avâne an Yezîd b. e. Ziyâd an Abdillah b. el-Hâris an Abdilmuttalib senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8768- Bu hadisi Tirmizî (3762), İbr. b. Saîd an Abdilvehhâb b. Atâ an Sevr b. Yezîd an Mekhl an Huzeyfe an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8769- Bu hadisi Tirmizî (2269), Kuteybe an Rişdîn b. Sa'd an Yûnus ani'z-Zührî an Kabîsa b. Zeyb an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8770- Bu hadisi Ahmed (I, 185), Alî b. Abdillah an Muh. b. Talha et-Temîmî an Ebî Süheyl Nâfi' b. Mâlik an Saîd b. el-Müseyyeb an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre Ahmed ile Bezzâr'ın râvileri, güvenilir biri olan Muh. b. Talha dışındakileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 268).

8771- Bu hadisi Tirmizî (3763), Alî b. Hucr an Abdillah b. Ca'fer ani'l-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Abdullah b. Ca'fer'in zayıf olduğunu söyledi.

8772-8773- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 10/1, IV, 209; at'ime 32, VI, 208) ve Tirmizî (3766), Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8774- Bu hadisi Tirmizî (3764), Muh. b. Beşşâr an Abdilvehhâb an Hâlid el-Hazzâ' an İkrime an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8775- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 10/2, IV, 209), Amr b. Alî an Yezîd b. Hârûn an İsm. b. e. Hâlid ani'ş-Şa'bî an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8776- Heysemî'ye göre Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etmiştir ki, bunlardan birisi hasendir (Mecma‘ Iî, 273).

8777- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 22, IV, 216), Müslim (fad. sah. 59, s. 1883) ve Tirmizî (3782-3), Adî b. Sâbit ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8778- Bu hadisi Tirmizî (3772), Ebû Saîd el-Eşacc an Ukbe b. Hâlid an Yûsuf b. İbr. an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8779- Bu hadisi Buhârî (libâs 60, VII, 55) ve Müslim (fad. sah. 57, s. 1882-3), Ubeydullah b. e. Yezîd an Nâfi' b. Cübeyr an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8780- Bu hadisi Ebû Dâvud (4131) ve Nesâî (fer' vel-atîre 7/2-3, VII, 176-7), Amr b. Osmân an Bakiyye an Bahîr b. Sa'd an Hâlid b. Ma'dân ani'l-Mikdâm asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8781- Bu hadisi Tirmizî (3775), el-Hasan b. Arafe an İsm. b. Ayyâş an Abdillah b. Osmân b. Haysem an Saîd b. Râşid an Ya'lâ b. Murre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8782- Bu hadisi Tirmizî (3768), Mahmûd. b. Gaylân an Ebî Dâvud el-Hafrî an Süfyân senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8783-8785- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 22/8, IV, 217) ve Tirmizî (3770), Muh. b. e. Ya'kb an Abdirrahman b. ebî Nuam an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8786- Bu hadisi Nesâî (tatbîk 82, II, 229-30), Abdurrahman b. Muh. b. Sellâm an Yezîd b. Hârûn an Cerîr an Muh. b. e. Yâ'kb an Abdillah b. Şeddâd an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8787- Bu hadisi Ebû Dâvud (1109), Tirmizî (3774) ve Nesâî (cumu'a 30, III, 108), el-Hüseyn b. Vâkıd an Abdillah b. Büreyde an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8788- Bu hadisi Tirmizî (3779), Abdullah b. Abdirrahman an Ubeydillah b. Mûsâ an İsrâil an Ebî İshâk an Hânî b. Hânî an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8789- Bu hadisi Tirmizî (3771), Ebû Saîd el-Eşacc an Ebî Hâlid el-Ahmer an Rezîn an Selmâ an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8790- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 22/3, IV, 216) ve Tirmizî (3778), Hafsa binti Sîrîn ve Muh. b. Sîrîn (ayrı ayrı) an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8791- Bu hadisi Tirmizî (3780), Vâsıl b. Abdila'lâ an Ebî Muâviye ani'l-A'meş an Umâre b. Umeyr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8792- Taberânî, bunu birkaç senedle tahrîc etti. Bunlardan birisinin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 189).

8793- İsnâdında yeralan İbn Lehî'a sebebiyle senedi "leyyin"dir (Mecma‘ Iî, 188).

8794- Muh. b. el-Hasan b. Zebbâle "metrûk" bir râvi olmakla birlikte, anlatılan kıssaya da yetişmemiştir. Yani isnâdında kopukluk vardır (Mecma‘ Iî, 193).

8795- Bezzâr'ın râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 192).

8796- Taberânî'nin tahrîc ettiği bu hadisin râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 192).

8797- Râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak Dahhâk, sözü edilen olayı idrâk etmemiştir. İsnâdı böylece mürseldir, (Mecma‘ Iî, 193).

8798- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 194).

8799- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 195).

8800- Taberânî'nin isnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ Iî, 196).

8801- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 196).

8802- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 196).

8803- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 197).

8804- Leys'e kadar olan râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 198).

8805- Taberânî, bunu iki isnâd ile bunu tahrîc etmiştir ki, bunlardan birinin râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 198).

8806- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin mevcdiyetine dikkat çekmiştir (Mecma‘ Iî, 199).

8807- Râvileri güvenilir kimseler olmakla birlikte bunlardan birisinde bir zaaf vardır (Mecma‘ Iî, 189).

8808- Bu hadisi Tirmizî (2732), Muh. b. İsm. an İbr. b. Yahyâ b. Muh. b. Abbâd an ebîhî an Muh. b. İsh. ani'z-Zührî an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8809- Bu hadisi Tirmizî (3815), el-Cerrâh b. Mahled an Muh. b. Ömer b. er-Rmî an Alî b. Müshir an İsm. b. e. Hâlid an Ebî Amr eş-Şeybânî an Cebele senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8810- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 17/1, IV, 213; ahkâm 33, VII, 117; mağâzî 87/2, V, 145), Müslim (fad. sah. 63, s. 1884) ve Tirmizî (3816), Abdullah b. Dînâr an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8811- Bu hadisi Tirmizî (3817), Ebû Kureyb an Yûnus b. Bukeyr an Muh. b. İshâk an Saîd an Ubeyd b. es-Sebbâk an Muh. b. Usâme b. Zeyd an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8812- Bu hadisi İbn Mâce (no. 1976), Ebû Bekr b. e. Şeybe an Şerîk ani'l-Abbâs b. Zureyh ani'l-Behî an Âişe senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde şu bilgileri vermektedir: "Şayet el-Behî, Âişe'den hadis dinlemişse isnâdı sahîhtir. Ancak ondan semâında ihtilâf vardır. el-Alâ'î, Merâsîl'inde Abdullah el-Behiy an Âişe tarikiyle Müslim'de bir hadis mevcut olduğunu söylemiştir."

8813- Bu hadisi Tirmizî (3818), el-Hüseyn b. Hureys ani'l-Fadl b. Mûsâ an Talha b. Yahyâ an Âişe binti Talha an Âişe senediyle tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8814- Bu hadisi Tirmizî (3813), Süfyân b. Vekî' an Muh. b. Bekr an İbn Cüreyc an Zeyd b. Eslem an ebîhî an Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8815- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 18/3, IV, 214), el-Hasan b. Muh. an Yahyâ b. Abbâd ani'l-Mâcişn an Abdillah b. Dînâr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8816- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 274).

8817- Bu hadisi Tirmizî (3798), Muh. b. Beşşâr an Süfyân an Ebî İshâk an Hânî b. Hânî an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8818- Bu hadisi Tirmizî (3800), Ebû Mus'ab el-Medenî an Abdilazîz b. Muh. ani'l-Alâ b. Abdirrahman an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8820- Bu hadisi Buhârî (cihâd ve's-siyer 17, III, 207), İbr. b. Mûsâ an Abdilvehhâb an Hâlid an İkrime an Ebî Saîd senedi ile daha uzun mir metinle tahrîc etti.

8821- Bu hadisi Tirmizî (3799), el-Kâsım b. Dînâr an Ubeydillah b. Mûsâ an Abdilazîz b. Siyâh an Habîb b. e. Sâbit an Atâ b. Yesâr an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8822- Bu hadisi Nesâî (îmân 17/1, VIII, 111), es-Sevrî ani'l-A'meş an Ebî Ammâr an Amr b. Şurahbîl an racul senedi ile tahrîc etti.

İbn Hacer'e göre isnâdı sahîhtir (Feyd VI, 4).

8823- Râvileri güvenilir kimselerdir, ancak içlerinden birisinden zararsız bir zaaf vardır (Mecma‘ Iî, 295).

8824- Her ikisinin de râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 295).

8825- Bu hadisi Ahmed (I, 62), Abdüssamed ani'l-Kâsım b. el-Fudayl an Amr b. Murre an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Osmân senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 293).

8826- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 293).

8827- Râvilerinden Ya'kb b. İshâk el-Muharremî'yi Heysemî tanımadığını ve el-Hasan b. Atiyye hakkında ihtilâf olduğunu söylemiştir. Yine ona göre diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 293).

8828-8829- Taberânî bunu biri uzun, diğer daha kısa bir metinle tahrîc etti. Bir kaç isnâdından birisi Ahmed'e muvâfık olup râvileri güvenilir kimselerdir. İsnâdının biri de mürseldir (Mecma‘ Iî, 294).

8830- Râvilerinden Leys, tahdîs sîgası ile rivayette bulunmuştur. Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 297).

8831- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 297).

8832- Taberânî'nin isnâdlarından birisi Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 298).

8833- Bu hadisi Tirmizî (3808), ed-Dârimî an Sâid el-Harrânî an Zübeyr an Mansûr an Ebî İshâk ani'l-Hâris an Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8834- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 27/3, IV, 219) ve Tirmizî (3807), Ebû İsh. an Abdirrahman b. Yezîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8835- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 27/4, IV, 219), Müslim (fad. sah. 110-1, s. 1911) ve Tirmizî (3806), Ebû İshâk ani'l-Esved b. Yezîd an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8836- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 112, s. 1911), Muh. b. Ca'fer an Şu'be an Ebî İshâk an Ebî'l-Ahvas an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8837- Bu hadisi İbn Mâce (138), el-Hasan b. Alî el-Hallâl an Yahyâ b. Âdem an Ebî Bekr b. Ayyâş an Âsım an Zir an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

8838- Bunu Bezzâr da tahrîc etmiştir. Râvileri ise Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 287).

8839- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 132, s. 1919-23), Humeyd b. Hilâl an Abdillah b. es-Sâmit an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8840- Bu rivayeti Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 33, IV, 241-2) ve Müslim (fad. sah. 133, s. 1923-5), Abdurrahman b. Mehdî ani'l-Müsennâ b. Saîd an Ebî Cemre an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8841- Bu hadisi Ahmed (V, 165) ve Taberânî (1627), Muh. b. Amr b. Alkame an İrâk b. Mâlik an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî, zannınca İrâk'ın Ebû Zer'i dinlemediğini ve râvilerinin güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 327).

8842- Taberânî, bunu iki isnâdla tahrîc etmiştir ki, bunlardan birisi muttasıl olup, râvileri güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ Iî, 327).

8843- Bu hadisi Ahmed (V, 166), Affân an Vuheyb an Abdillah b. Osmân b. Huseym an Mücâhid an İbr. b. el-Eşter senedi ile tahrîc etti. Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 332).

8844- Bu hadisi Tirmizî (3781), Muh. b. Yûsuf an İsrâîl an Meysere b. Habîb ani'l-Minhâl b. Amr an Zirr an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8845- Bu hadisi Tirmizî (3812), ed-Dârimî an İsh. b. ësâ an Şüreyk an Ebî'l-Yakzân an Zâdân an Huzeyfe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8846- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 8, IV, 87; menâkıbu'l-Ensâr 12, IV, 227; libâs 26, VII, 45; eymân 3, VII, 220), Müslim (fad. sah. 126, s. 1916) ve Tirmizî (3847), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8847- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 12/1, IV, 227), Müslim (fad. sah. 124, s. 1915-6) ve Tirmizî (3846), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8848-88549- Bu hadisi Buhârî (ilm 17, I, 27; fad. ash. 24/1-2, IV, 217; i'tisâm 1, VIII, 138) ve Tirmizî (3824), Hâlid el-Hazzâ an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8850- Bu rivayeti Buhârî (vudû' 10, I, 45) ve Müslim (fad. sah. 138, s. 1927), Hâşim b. el-Kâsım an Verkâ b. Ömer an Ubeydillah b. e. Yezîd an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8851- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 276).

8852- Râvilerinden Abdullah b. Hirâş zayıf bir râvidir (Mecma‘ Iî, 276).

8853- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 285).

8854- Bu rivayeti Buhârî (fad. ash. 19, IV, 214-5; teheccüd 2, II, 42) ve Müslim (fad. sah. 140, s. 1927-8), Ma'mer ani'z-Zührî an Sâlim an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8855- Bu rivayeti Buhârî (ta'bîr 25, VIII, 76) ve Müslim (fad. sah. 139, s. 1927), Eyyûb an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8856- Bu rivayeti Buhârî (ta'bîr 35, VIII, 80), Ubeydullah b. Saîd an Affân an Sahr b. Cüveyriye an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

8857- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tevbe 9/3, V, 204-5), Abdullah b. Muh. an Yahyâ b. Maîn an Haccâc an İbn Cüreyc an İbn e. Müleyke senedi ile tahrîc etti.

8858- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 45, IV, 259) ve (âdâb 25-7, s. 1690-1), Hişâm b. Urve an ebîhî an Esmâ ve Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8859- Bu hadisi Buhârî (teheccüd 17, II, 48) ve Müslim (fad. sah. 108, s. 1910), Ebû Hayyân et-Teymî an Ebî Zür'a an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8860- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 23, IV, 217), Ebû Nuaym an Abdilazîz b. e. Seleme an Muh. b. el-Münkedir an Câbir an Ömer senedi ile tahrîc etti.

8861- Bu hadisi İbn Mâce (152), Alî b. Muh. an Ebî Usâme an Ömer b. Hamza an Sâlim senedi ile tahrîc etti.

8862- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 16/2, IV, 228; tefsîr Beyyine VI, 90) ve Müslim (fad. sah. 121-2, s. 1915), Katâde an Enes asl-ı senedi ile;

Tirmizî ise (3898), Şu'be an Âsım an Zir an Ubeyy tarikiyle tahrîc ettiler.

8863-8864- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 10, IV, 226; tefsîr Haşr 6, VI, 59) ve Müslim (eşribe 172-1, s. 1624), Fudayl b. Gazvân an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8865- Bu hadisi Müslim (eşribe 174, s. 1625-6) ve Tirmizî (2719), Sül. b. el-Muğîre an Sâbit b. Eslem an İbn e. Leylâ ani'l-Mikdâd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8866- Bu hadisi Müslim (mesâcid 311, s. 472-3), Şeybân b. Ferrûh an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Abdillah b. Rebâh an Ebî Katâde senedi ile tahrîc etti.

8867-8868- Bu iki rivayeti Tirmizî (3260-1), el-Alâ b. Abdirrahman b. Ya'kb an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdları hakkında "garîb" hükmü verdi.

8869- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 53/2, IV, 270), Muh. b. Yûsuf an Süfyân an Avf an Ebî Osmân an Selmân senedi ile tahrîc etti.

8870- Bu mevkûfu Buhârî (53/1, IV, 270), el-Hasan b. Ömer b. Şakîk an Mu'temir an ebîhî an Ebî Osmân an Selmân senedi ile tahrîc etti.

8871- Bu hadisi Ahmed ve M. el-Kebîr'de Taberânî birkaç isnâd ile tahrîc etti. Ahmed ve Taberânî'deki ilk rivayetin isnâdınca râvileri Muh. b. İshâk dışında Sahîh ricâlindendir. İbn İshâk, semâını tasrîh etmiştir.

İkinci rivayeti yalnızca Ahmed'e ait olup, güvenilir bir râvi de olan Amr b. e. Kurre el-Kindî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir. Bunu Bezzâr da tahrîc etmiştir (Mecma‘ Iî, 336).

8872- Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 236, s. 546), Dâvud b. Rüşeyd an Yahyâ b. Saîd an Talha an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

8873-8874- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 19/2, IV, 229-30; ta'bîr 19, VIII, 75; 23, VIII, 76) ve Müslim (fad. sah. 148-9, s. 1930-1), Muh. b. Sîrîn an Kays b. Ubâd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8875- Bu hadisi Ahmed (I, 169), Affân b. Müslim an Hammâd b. Seleme an Âsım b. Behdele an Mus'ab b. Sa'd an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Âsım hakkında ihtilâf vardır. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 326).

8876- Bu hadisi Ahmed (IV, 35), iki ayrı tarikla olmak üzere Yahyâ b. ebî'l-Heysem ve Nadr. b. Kays an Yûsuf b. Abdillah b. Selâm asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 327).

8877-8878- Bu hadisi Buhârî (cihâd 160, IV, 25-6; edeb 68, VII, 94; menâkıbu'l-Ensâr 21, IV, 231-2), Müslim (fad. sah. 134-5, s. 1925) ve Tirmizî (3820), Kays b. e. Hâzım an Cerîr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8879- Bu hadisi Tirmizî (3852), İbn e. Ömer an Bişr b. es-Serî an Hammâd b. Seleme an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8880- Bu hadisi Tirmizî (3010), Yahyâ b. Habîb an Mûsâ b. İbr. b. Kesîr an Talha b. Hirâş an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8881- Bu hadisi Müslim (cihâd 145, s. 1448), Züheyr b. Harb an Revh b. Ubâde an Zekeriyyâ an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8882- Bu hadisi Buhârî (savm 61/1-2, II, 247), Humeyd et-Tavîl an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8883- Bu hadisi Tirmizî (3833), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Dâvud an Ebî Halede senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8884- Bu hadisi Tirmizî (3854), Abdullah b. e. Ziyâd an Seyyâr an Ca'fer b. Sül. an Sâbit ve Alî b. Zeyd an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8885- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25, IV, 180; tefsîr Hucurât 2, VI, 46) Mûsâ b. Enes tarikiyle;

Müslim (îmân 187-8, s. 110), Sâbit tarikiyle Enes'ten tahrîc ettiler.

8886- Bu hadisi Tirmizî (3834), Muh. b. Ömer b. Alî an İbn e. Adî an Şu'be an Simâk an Ebî'r-Rebî' an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8887- Bu hadisi Tirmizî (3838), Bişr b. Âdem an Abdissamed b. Abdilvâris an Ebî Halde an Ebî'l-Âliye an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8888- Bu hadisi Tirmizî (3840), Ah. b. Saîd an Revh b. Ubâde an Usâme b. Zeyd an Abdillah b. Râfi' an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8889- Bu hadisi Tirmizî (3864), Kuteybe an'il-Leys an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8890- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 131, s. 1918), İsh. b. Ömer an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Kinâne b. Nuaym an Ebî Berze senedi ile tahrîc etti.

8891- Bu hadisi Buhârî (cihâd 14, III, 206; mağâzî 9/1, V, 9; rikâk 51/5, VII, 200-1) ve Tirmizî (3174), Humeyd ve Katâde (ayrı ayrı) an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8892- Lafız Tirmizî'ye ait. Bu hadisi Buhârî (cihâd 121/1, IV, 12), ez-Zührî an Sa'lebe b. e. Mâlik el-Karazî tarikiyle; Tirmizî (3850) ise Sümâme an Enes tarikiyle tahrîc ettiler.

8894- Bu hadisi Tirmizî (3845), Kuteybe ani'l-Leys an Hişâm b. Sa'd an Zeyd b. Eslam an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi. Zeyd'in Ebû Hureyre'yi işitmediğini de ilâve ederek rivayetin mürsel olduğunu söyledi.

 

8895- Bu hadisi Tirmizi (3844), Kuteybe an İbn Lehîa an Mişrah an Ukbe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8896- Bu hadisi Tirmizî (3845), İsh. b. Mansûr an Ebî Usâme an Nâfi' b. Ömer el-Cumahî an İbn e. Müleyke an Talha senedi ile tahrîc etti ve isnâdında kopukluk olduğunu söyledi.

8897- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 354).

8898- Bu hadisi Müslim (îmân 192, s. 112-3), Ebû Âsım ani'd-Dahhâk an Hayve b. Şureyh an Yezîd b. e. Habîb an İbn. Şumâse senedi ile tahrîc etti.

8899- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 168, s. 1945), en-Nadr b. Muh. el-Yemâmî an İkrime an Ebî Zümeyl an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

8900- Bu hadisi Tirmizî (3842), Muh. b. Yahyâ an Ebî Müshir Abdi'l-a'lâ b. Müshir an Saîd b. Abdilazîz an Rabîa b. Yezîd an Abdirrahman b. e. Umeyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8901- Bu hadisi Tirmizî (3843), Muh. b. Yahyâ an ani'n-Nüfeylî an Amr b. Vâkıd an Yûnus b. Halbes an Ebî İdrîs senedi ile tahrîc etti, isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Amr b. Vâkıd'ın zayıf olduğunu söyledi.

8902- Bu hadisi Müslim (birr ve's-sıla 96-7, s. 2010), Şu'be an Ebî Hamza el-Kassâb an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8903- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 53, V, 95), İbr. b. Mûsâ an Hişâm an Ma'mer ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti.

8904- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 11, III, 152), Muh. b. Ubeyd an ësâ b. Yûnus an Hişâm an ebîhî an Âişe senedi ile tahrîc etti.

8905- Bu hadisi Müslim (cumu'a 46, s. 593-4), Abdu'l-a'lâ Ebû Hemmâm an Dâvud an Amr b. Saîd an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

8906- Sünen'deki yerini bulamadım. Ancak Mizzî'nin Atrâf'ından tesbit ettim: Sîmâk b. Harb an Abbâd b. Hubeyş an Adî asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8907- Bu hadisi Buhârî (salât 76, I, 118-9; 82, I, 120; husmât 7, III, 91; mağâzî 70, V, 117-8), Müslim (cihâd 59, s. 1386-7), Ebû Dâvud (2679) ve Nesâî (tahâret 127, I, 109-10), Leys b. Sa'd an Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8908- Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 294, s. 569), Ah. b. Ca'fer ani'n-Nadr b. Muh. an İkrime b. Ammâr an Şeddâd b. Abdillah ve Ebî Ammâr ve Yahyâ b. e. Kesîr an Ebî Umâme an Amr b. Abese senedi ile tahrîc etti.

8909- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 267).

8910- Bu hadisin râvilerinden Yahyâ ile babasını Heysemî tanımadığını, diğer râvilerinin ise Sahîh ricâlinden olduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 268).

8911- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 3762), Alî b. Saîd an Abdilazîz b. el-Münîb an Saîd b. Rabîa ani'l-Hasan b. Râşid an Ebî Hanîfe an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Bu hadisin Câbir rivayetinden bir şâhidi vardır.

8912- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 272).

8913- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 3773), Muh. b. Zurayk an İshâk b. ed-Dîf an Amr b. Âsım an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Ammâr b. e. Ammâr an Ebî Habbe senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre "hasen"dir (Mecma‘ Iî, 274).

8914- Bu hadisi Ahmed (I, 204), daha uzun bir metinle Vehb b. Cerîr an ebîhî an Muh. b. e. Ya'kb ani'l-Hasan b. Sa'd an Abdillah b. Ca'fer senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 286).

8915- Râvileri Kerds'a kadar Sahîh ricâlindendir. Kerds ise güvenilir bir râvidir (Mecma‘ Iî, 298).

8916- Râvileri, Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 300).

8917- Râvilerinden Mus'ab b. Mus'ab zayıftır (Mecma‘ Iî, 301).

8918- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 301).

8920- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 302).

8921- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin mevcdiyetine dikkat çekmiştir (Mecma‘ Iî, 305).

8922- İsnâdında yeralan Muh. b. el-Hasan b. Zebbâle zayıftır (Mecma‘ Iî, 306).

8923- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 3860), Bekr an Abdillah b. Yûsuf an İbn Lehîa an Abdilmelik b. Mervân an Mûsâ b. Amr b. Kudâme an Sâlim an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Heysemî, yukardaki senedin içinde tanımadığı bir râvinin olduğunu söylemiştir. Mu'cemu'l-kebîr'de ise Amr b. el-Hâris kanalıyla Abdülmelik'ten rivayet etmiştir. Bu isnâd hakkında da Taberânî zayıf hükmü vermiştir (Mecma‘ Iî, 302).

8924- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 302).

8925- Râvileri güvenilir kimselerdir. İçlerinden birisinde ise ihtilâf vardır (Mecma‘ Iî, 302).

8926- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 311).

8927- Mecma‘ Iî, 311, İsnâdında kopukluk vardır.

8929- Bu rivayeti Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 3878), Ca'fer b. Sül. en-Nevfelî an Abdilazîz b. Abdillah el-Üveysî an İbr. b. Sa'd ani'z-Zührî an Abdillah b. Ka'b b. Mâlik an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre Taberânî'nin şeyhi dışındakiler Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 315).

8930- Bu hadisi Ahmed (VI, 36), Süfyân ani'z-Zührî an Amre an Âişe senedi ile tahrîc etti.

8931- Bu hadisi Ahmed (V, 433), Abdürrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an Abdillah b. Âmir senediyle tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 313).

8932- Taberânî, bunu iki isnâdla rivâyet etmiştir ki bunlardan birinin Taberânî'nin şeyhi dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir. Heysemî, Taberânî'nin şeyhini zayıf addeden birine rastlamadığını söylemektedir (Mecma‘ Iî, 315).

8933- İsnâdı Heysemî'ye göre hasendir (Mecma‘ Iî, 316).

8934- Bu hadisi Ahmed (III, 427), Ya'kb an ebîhî an Muh. b. İsh. an Büreyde b. Süfyân an ricâli Benî Seleme an Ebî'l-Yüsr senedi ile tahrîc ettiler.

Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 316).

8936- Râvilerinden Muh. b. el-Hasan b. Zebbâle zayıftır (Mecma‘ Iî, 318).

8937- Râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak Urve, Abdullah b. Abdillah b. Ubeyy'i idrâk edememiştir (Mecma‘ Iî, 318).

8938- Bu hadis Ahmed'in Müsned'inde mevcut değildir. Ancak buna rağmen Heysemî, "Ahmed'in râvileri Sahîh ricâlindendir" demektedir (Mecma‘ Iî, 319).

8939- Taberânî'nin râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 320).

8941- Ahmed bunu muhtelif mânâları ile Müsned'inde (V, 214-6), altı ayrı yerde Umâre b. Huzeyme b. Sâbit an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8942- Bunun râvilerinden Nâil b. Necîh'i Ebû Hâtim ve bir başkası tevsîk etmiş, Dârekutnî ve başkası zayıf addetmiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak Habib b. e. Sâbit'in Ebû Eyyûb'dan semâı yoktur (Mecma‘ VIII, 323).

8943- Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etmiştir ki, bunlardan birinin râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak Habîb b. e. Sâbit, Ebû Eyyub'u dinlememiştir (Mecma‘ VIII, 323).

8944- İsnâdı hakkında Heysemî, bir şey söylememiştir (Mecma‘ Iî, 324).

8945- Râvilerinden İsmaîl b. Kays b. Sa'd b. Zeyd zayıftır (Mecma‘ Iî, 345).

8946- Râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak Yahyâ b. Saîd el-Ensârî'nin Ebû Hureyre'den semâı yoktur (Mecma‘ Iî, 345).

8947- Heysemî diyor ki: Nâfi'nin karısı sahâbî olsa da onu tanımıyorum. Ayrıca diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 346).

8948- Güvenilir bir râvi olan Alî b. Yezîd b. e. Hakîme dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 363).

8949- Güvenilir bir râvi olan Ebû Abdillah el-Eş'arî dışında kalan râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 367).

8950- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 369).

8951- Bu hadisi Ahmed (IV, 159), Mûsâ an İbn Lehîa ani'l-Hâris b. Yezîd an Alî b. Rebâh an Ukbe senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak İbn Lehîa ihtilâflı bir râvidir (Mecma‘ Iî, 369).

8952- Taberânî, bunu mu'dal bir senedle rivayet etmiştir. Heysemî isnâdı hakkında hasen hükmü vermiştir (Mecma‘ Iî, 370).

8953- Râvileri güvenilir bir zât olan Hakîm b. Hakîm dışındakileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 371).

8954- Heysemî diyor ki: "Râvilerinden İbr. b. Ma'mer'i tanımıyorum. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir" (Mecma‘ Iî, 376).

8955- Bu hadisi Ahmed (V, 77), Haremî b. Umâre an Azreb b. Sâbit an İlbâ b. Ahmer an Ebî Zeyd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 378).

8956- Bunu Taberânî iki isnâdla tahrîc etti. Bunlardan birisinde yer alan Ebû Gâlib, rivayeti hasen kabul edilen bir râvidir (Mecma‘ Iî, 387).

8957- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvi olduğunu söyler (Mecma‘ Iî, 398).

8958- İsmi belirsiz râvi dışında kalanlar güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 401).

8959- Bezzâr'ın isnâdlarından birisinin râvileri, güvenilir birisi olan el-Hasan b. Eyyûb el-Hadremî dışında Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 405).

8960- Heysemî, isnâdında tanımadığı kişilerin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 408).

8961- Bu hadisin râvileri Mu'cemu'l-Kebîr'de Atâ b. es-Sâib dışında -ki güvenilir bir râvidir- Sahîh ricâlindendir. Mu'cem's-sağîr ve Mu'cemu'l-Evsat râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 409).

8962- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 410).

8963- Râvileri güvenilir kimselerdir. Kesîr b. Zeyd ihtilâflı bir râvidir (Mecma‘ Iî, 411).

8964- Bezzâr bunu biri muttasıl, diğeri mürsel olarak rivâyet etmiştir. Râvileri ise Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 416).

8965- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 316).

8966- Râvileri hakkında menfi söz sarfedilmiş olan Mücâlid dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 416).

8967- Bu hadisi Ahmed (V, 372), Sül. b. Harb an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd ani'l-Hasan ani'l-Ahnef senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Ali b. Zeyd dışında Sahîh ricâlindendir. Bu şahıs rivayeti hasen kabul edilen bir râvidir (Mecma‘ î, 2).

8968- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 20/5, IV, 231, ebvâbu'l-umre 11, II, 203) ve Müslim (fad. sah. 72, s. 1887-8), İsm. b. e. Hâlid an Abdillah b. e. Evfâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8969-8971- Lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 3-5, 8, IV, 230-1), Müslim (fad. sah. 73-78, s. 1887-9) ve Tirmizî (3875-6), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8972- Bu hadisi Tirmizî (3878), Ebû Bekr b. Zencüveyh an Abdirrezzâk an Ma'mer an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "sahîh" hükmü verdi.

8973- Bu hadisi Tirmizî (3886), İbr. b. Saîd an Yahyâ b. Saîd an İsm. b. e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım an Amr b. el-Âs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8974-8976- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25, IV, 183; istîzân 43, VII, 141) ve Müslim (fad. sah. 98-9, s. 1904-5), eş-Şa'bî an Mesrk an Âişe asl-ı senedi ile;

Tirmizî (3872), Âişe binti Talha an Âişe tarikiyle tahrîc ettiler.

8977- Bu hadisi Tirmizî (3873), Muh. b. Beşşâr an Muh. b. Hâlid b. Asme an Mûsâ b. Ya'kb an Hâşim b. Hâşim an Abdillah b. Vehb an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında" hasen garîb" hükmü verdi.

8978- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 30, IV, 220), Müslim (fad. sah. 89) ve Tirmizî (3887), Abdullah b. Abdirrahman b. Ma'mer el-Ensârî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8979- Bu hadisi Buhârî (istizân 19, VII, 132; bed'ul-halk 6/11, IV, 80; fad. ash. 30, IV, 219-20; istîzân 16, VII, 131; edeb 111/2, VII, 119), Müslim (fad. sah. 90-1, s. 1895-6), Tirmizî (3881-2), Ebû Dâvud (5232) ve Nesâî (işretu'n-nisâ 3/11, VII, 69-70), Urve ve Ebû Seleme an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8980- Bu hadisi Tirmizî (3883), Humeyd b. Mes'ade an Ziyâd b. er-Rebî' an Hâlid b. Seleme an İbn ebî Bürde an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8981- Bu hadisi Tirmizî (3888), Muh. b. Beşşâr an Abdirrahman b. Mehdî ani's-Sevrî an Ebî İshâk an Amr b. Gâlib an Ammâr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

8982-8983- Bu hadisi Buhârî (hibe 8/2, III, 132-3), Müslim (fad. sah. 83, s. 1891-2), Nesâî (işretu'n-nisâ 3/1-2, VII, 64-6) ve Tirmizî (3879), Urve ve Muh. b. Abdirrahman b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8984- Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 243).

8985- Heysemi'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 243)

8986- Bu hadisi Tirmizî (3894), Abdürrezzâk an Ma'mer an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8987- Bu hadisi Tirmizi (3892), Muh. b. Beşşâr an Abdissamed b. Abdilvâris an Hâşim b. Saîd el-Kûfî an Kinâne an Safiyye senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Hâşim'in zayıf olduğunu söyledi.

8988- Bu hadisi Ebû Dâvud (1197) ve Tirmizî (3891), Müslim b. Ca'fer ani'l-Hakem b. Ebân an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8989- Bu hadisi Buhârî (at'ime 8/4, VI, 199), Muh. an Ebî Muâviye an Hişâm an ebîhî ve an Vehb b. Keysân an İbni'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

8990-8992- Bu hadisi Mâlik (cihâd 39, s. 464-5), Buhârî (cihâd 3, III, 201; istîzân 41, VII, 140-1; ta'bîr 12, VIII, 73), Müslim (imâret 160, s. 1518-19), Ebû Dâvud (2491), Tirmizî (1645) ve Nesâî (cihâd 40/1, VI, 40-1), Mâlik an İshâk b. Abdillah an Enes asl-ı senedi ile; ilk lafız buraya ait.

Buhârî (cihâd 8, III, 203-4; 75, III, 225), Müslim (imâret 161-2, s. 1529) ve Nesâî (cihâd 40/2, VI, 141-2), Muh. b. Yahyâ b. Hibbân an Enes an Ümmi Harâm asl-ı senedi ile; ikinci lafız buraya ait.

Buhârî (cihâd 63, III, 221) ve Müslim (imâret 162-3, s. 1520), Abdullah b. Abdirrahman el-Ensârî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Üçüncü lafız Ebû Dâvud'a ait bir sözdür.

8993- Bu hadisi Buhârî (cihâd 38/2, III, 214) ve Müslim (fad. sah. 104), Hemmâm b. Yahyâ an İshâk b. Abdillah an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8994- Bu hadisi Buhârî (fad. ash. 6/1, IV, 198) ve Müslim (fad. sah. 106, s. 1908), Abdülazîz b. el-Mâcişn an Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8995- Bu hadisi Müslim (105, s. 1908), İbn e. Ömer an Bişr b. es-Serî an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

8996- Bu hadisi Buhârî (mazâlim 18/1, III, 101-2; ahkâm 14, VIII, 109) ve Müslim (akdiye 9, s. 1339), Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8997- Bu hadisin râvileri Heysemî'ye göre Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 213).

8998- Râvilerinden Züheyr b. el-Alâ ihtilâflı bir râvidir. İsnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 217).

8999- Bkz. Mecma‘ Iî, 217.

9000- Râvilerinden İbn Lehî'a "hadisi leyyindir" (Mecma‘ Iî, 171).

9001- Bu hadisi Ahmed (VI, 101), Hasan an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Ümmi Muh. an Âişe senedî ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ Iî, 254).

9002- İsnâdında kopukluk vardır (Mecma‘ Iî, 255).

9003- Râvilerinden Revh b. Sâlih ihtilâflı bir râvidir. Diğer râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 257).

9004- Mürsel olan bu rivayetin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 257).

9005- Bu hadisi Ahmed (VI, 431-2), Esved b. Âmir an Şerîk an Simâk an Abdillah b. Umeyre an Dürre senediyle tahrîc etti.

Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir.

9006- Râvilerinden Abdirrahman b. Beşîr ed-Dimaşkî ihtilâflı bir râvidir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 258).

9007- Bu hadisi Tirmizî (3789), Ebû Dâvud an Yahyâ b. Maîn an Hişâm b. Yûsuf an Abdillah b. Sül. en-Nevfelî an Muh. b. Alî b. Abdillah b. Abbâs an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9008- Bu hadisi Tirmizî (2999), Kuteybe an Hâtîm b. İsm. an Bükeyr b. Mismâr an Âmir b. Sa'd an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

9009- Bu hadisi Tirmizî (3871), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Ahmed ez-Zübeyrî an Süfyân an Zübeyd an Şehr b. Havşeb an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9010- Bu hadisi Tirmizî (3787), Kuteybe an Muh. b. Sül. el-İsbehânî an Yahyâ b. Ubeyd an Atâ b. e. ebî Rebâh an Ömer b. e. Seleme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

9011- Bu hadisi Tirmizî (3733), Nasr b. Alî an Alî b. Ca'fer b. Muh. b. Alî an Mûsâ b. Ca'fer b. Muh. an Ca'fer an ebîhî Muh. b. Alî an ebîhî Alî b. el-Hüseyn an ebîhî an ceddihî Alî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9013- Bu hadisi Tirmizî (3870), Sül. b. Abdilcebbâr an Alî b. Kâdım an Esbât b. Nasr ani's-Süddî an Sübeyh mevlâ Ümmi Seleme an Zeyd senedi ile tahrîc etti ve Subeyh'ın marf olmadığını söyledi.

9014- Bu hadisi İbn Mâce (4087), Hediyye b. Abdilvehhâb an Saîd b. Abdilhamîd an Alî b. Zîyâd an İkrime b. Ammâr an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde şu bilgileri vermektedir: "İsnâdı hakkında menfi sözler sarfedilmiştir. Alî b. Ziyâd'ı ne cerh, ne de tevsîk eden birini görmedim. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir."

9015- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 36, s. 1873), İsm. b. İbr. an Ebî Hayyân an Yezîd b. Hayyân an Zeyd senedi ile tahrîc etti.

9016- Râvilerinden Abdullah b. Lehî'a, hadiste "gevşek" bir râvidir (Mecma‘ Iî, 168).

9017- Bunu Taberânî M. es-Sağîr ve M. el-Evsat'ta Ebû Saîd'den tahrîc etti. Heysemî, isnâdında tanımadığı râvilerin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ Iî, 168).

9018- Râvilerinden Abdurrahman b. ebi'z-Zinâd zayıftır (Mecma‘ Iî, 173).

9019- Güvenilir bir râvi olan el-Hasan b. Sehl dışındaki râviler Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ Iî, 173).

9020- Bunu rivayet eden el-Hâkim sahîh hükmü vermiş ve bunu da Zehebî onaylamıştır. Heysemî diyor ki: "Taberânî'nin isnâdında yer alan Ammâr b. Seyf çoğunluğa göre zayıf, İbn Hibbân'a göre ise güvenilir bir râvidir. Diğer ricâli güvenilir kimselerdir" (Feyd IV, 77).

9021- Heysemî râvilerinden Abdurrahman es-Sennânî'yi tanımadığını ve diğer râvilerinin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 15).

9022- Bu hadisi Ahmed (IV, 363), Abdurrahman b. Hilâl ve Ebû Vâil an Cerîr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre Taberânî'nin isnâdlarından birinin râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 15).

9023- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 1/1, IV, 221; 86/14, IV, 236), Mehdî b. Meymûn an Gaylân b. Cerîr an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9024- Bu hadisi Tirmizî (3899), Muh. b. Beşşâr an Ebî Âmir an Zübeyr b. Muh. an Abdillah b. Muh. b. Akîl ani'l-Tufeyl b. Ubeyy b. Ka'b an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

9025- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 4, IV, 223), Müslim (îmân 129, s. 85) ve Tirmizî (3900), Şu'be an Adî b. Sâbit ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9026- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 4/2, IV, 223), Müslim (îmân 128, s. 85) ve Nesâî (îmân 19/8, VII, 116), Şu'be an Abdillah b. Abdillah b. Cubr an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9027- Bu hadisi Buhârî (menâkibu'l-Ensâr 5/1-2, IV, 223) ve Müslim (fad. sah. 174-5, s. 1948-9), Hişâm b. Zeyd ve Abdülazîz b. Suheyb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9028- 9029- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 172, s. 1948) ve Tirmizî (3902), en-Nadr b. Enes an Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9030- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 173, s. 1948), Ebû Ma'n er-Rakkâşî an Ömer b. Yûnus an İkrime b. Ammâr an İshâk an Enes senedi ile tahrîc etti.

9031- Bu hadisi Buhârî (men. Ens. 11/2, IV, 226-7), Ah. b. Ya'kb an İbni'l-Gasîl an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

9032- Bu hadisi Buhârî (men. Ens. 11/3, IV, 227), Müslim (fad. sah. 176, s. 1949) ve Tirmizî (3907), Şu'be an Katâde an Enes asl-ı senedi ile;

Buhârî ise (men. Ens. 11/1, IV, 226), Şu'be an Hişâm b. Zeyd an Enes tarikiyle tahrîc ettiler.

Lafız Buhârî'nin ikinci rivayetine aittir. Ancak onun metninde bir kıssa mevcuttur.

9033- Bu hadisi Buhârî (men. Ens. 6/1-2, IV, 223-4), Şu'be an Amr b. Murre an Ebî Hamza an Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9034- Bu hadisi Tirmizî (3903), Abde b. Abdillah an Ebî Dâvud ve Abdissamed an Muh. b. Sâbit el-Bünânî an ebîhî an Enes an Ebî Talha senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9035- Bu hadisi Buhârî (şirb 14-15, III, 80; cizye 4/1, IV, 64; menâkıbu'l-Ensâr 8/3, IV, 225), Yahyâ b. Saîd el-Ensârî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9036- Bu ziyâdenin olduğu rivayeti Buhârî (men. Ens. 8/1, IV, 225), Muh. b. Beşşâr an Gundar an Şu'be an Hişâm an Enes senediyle tahrîc etti.

9037- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 26/1, V, 38), Amr b. Alî an Muâz b. Hişâm an ebîhî an Katâde senediyle tahrîc etti.

9038- Bu hadisi Buhârî (men. Ens. 7/12, IV, 224; 15, IV, 228; edeb 47, VII, 86) ve Müslim (fad. sah. 177-9, s. 1949-50), Enes b. Mâlik, Ebû Seleme b. Abdirrahman ve İbr. b. Muh. b. Talha an Ebî Üseyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9039- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 180, s. 1951). Ya'kb b. İbr. b. Sa'd an ebîhî an Sâlih ani'z-Zührî an Ebî Seleme ve Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

9040- Bu hadisi İbn Mâce (1899), Hişâm b. Ammâr ësâ b. Yûnus an Avf an Sümâme b. Abdillah an Enes senedi ile tahrîc etti.

Sindî, isnâdı hakkında "İsnâdı sahîhtir, râvileri güvenilir kimselerdir" demiştir.

9041- Bu hadisi Buhârî (mevâkîtu's-salât 17, I, 139-40; icâret 11, III, 50-1), Ebû Usâme an Bureyd an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9042- Bu rivayeti Buhârî (mevâkîtu's-salât 17/2, I, 139; tevhîd 31/4, VIII, 191; 47, VIII, 211), ez-Zührî an Sâlim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî asl-ı senedi ile.

9043- Bu rivayeti Buhârî (icâret 8-9, III, 49-50), Abdullah b. Dînâr ve Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9044- Bu rivayeti Tirmizî (2871), İsh. b. Mûsâ an Ma'n an Mâlik an Abdillah b. Dînâr an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

9045- Bu hadisi Buhârî (cenâiz 86, II, 100), Müslim (cenâiz 60, s. 655), Tirmizî (1058), Ebû Dâvud (3233) ve Nesâî (cenâiz 50, IV, 49-50), Abdülazîz b. Suheyb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9046- Bu hadisi kıssası ile birlikte Buhârî (cenâiz 86, II, 101; şehâdât 6, III, 149), Tirmizî (1059) ve Nesâî (cenâiz 50/3, IV, 51), Dâvud b. ebî'l-Furât an Abdillah b. Büreyde an Ebî'l-Esved ed-Deylî an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9047- Bu hadisi Müslim (cumu'a 22, s. 586) ve Nesâî (cumu'a 1/2, III, 87), İbn Fudayl an Ebî Mâlik el-Eşcaî an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre ve an Rib'î b. Hirâş an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9048- Bu hadisi Buhârî (cumu'a 15, I, 216), Müslim (cumu'a 19, s. 585) ve Nesâî (cumu'a 1/1, III, 85), İbn Tâvus an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9049-9050- Bu iki rivayeti de Tirmizî (3168-9), el-Hasan an İmrân asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

9051- Bu hadisi Tirmizî (2437), el-Hasan b. Arafe an İsm. b. Ayyâş an Muh. b. Ziyâd an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9052- Bu hadisi Tirmizî (2546), Hüseyn b. Yezîd an Muh. b. Fudayl an Dırâr b. Murre an Muhârîb b. Disâr an İbn Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9053- Bu hadisi Buhârî (libâs 18/3, VII, 40; rikâk 50/2, VII, 199) ve Müslim (îmân 369, s. 197-8), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9054- Bu hadisi Müslim (tevbe 49, s. 2119), Ebû Bekr b. e. Şeybe an Ebî Usâme an Talha b. Yahyâ an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

9055- Bu hadisi Ebû Dâvud (4253), Muh. b. Avf an Muh. b. İsm. an ebîhî an Damdam an Şurayh an Ebî Mâlik el-Eş'arî senedi ile tahrîc etti.

9056- Bu hadisi Ebû Dâvud (4278), Osmân b. e. Şeybe an Kesîr b. Hişâm ani'l-Mes'ûdî an Saîd b. e. Bürde an ebîhî an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

9057- Bu hadisi Ebû Dâvud (4301), İsmaîl b. Ayyâş an Sül. b. Süleym an Yahyâ b. Câbir an Avf b. Mâlik senedi ile tahrîc ettiler.

9058- Bu hadisi Tirmizî (3082), Süfyân b. Vekî' an İbn Nümeyr an İsm. b. İbr. b. Muhâcir an Abbâd b. Yûsuf an Ebî Bürde b. e. Mûsâ an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdının zayıf olduğunu söyledi.

9059- Bu hadisi Müslim (fiten 20-1, s. 2216), Osmân b. Hakîm an Âmir b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9060- Bu hadisi Tirmizî (2175), Muh. b. Beşşâr an Vehb b. Cerîr an ebîhî ani'n-Nu'mân b. Râşid ani'z-Zührî an Abdillah b. el-Hâris an Abdillah b. Habbâb an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

9061- Bu hadisi Tirmizî (2440), el-Hüseyn b. Hureys ani'l-Fadl b. Mûsâ an Zekeriyyâ b. e. Zâide an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9063- Bu hadisi Tirmizî (2438), Ebû Kureyb an İsm. b. İbr. an Hâlid el-Hazzâ' an Abdillah b. Şakîk an İbn ebî'l-Ced'â' senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

9064- Bu hadisi Tirmizî (2869), Kuteybe an Hammâd b. Yahyâ el-Ebecc an Sâbit el-Bünânî an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9066- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 28/2, IV, 187; i'tisâm 10, VIII, 149; tevhîd 29/1, VIII, 189) ve Müslim (imâret 171, s. 1523), İsmaîl b. e. Hâlid an Kays b. e. Hâzım ani'l-Muğîre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9067- Bu hadisi Müslim (imâret 177, s. 1525), Yahyâ b. Yahyâ an Huşeym an Dâvud b. e. Hind an Ebî Osmân an Sa'd senedi ile tahrîc etti.

9068- Bu hadisi Tirmizî (2192), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Dâvud an Şu'be an Muâviye b. Kurre an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

9069- Bu hadisi Müslim (fadâil 24, s. 1791-2), İbr. b. Saîd el-Cevherî an Ebî Usâme an Bureyd b. Abdillah b. e. Bürde an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc etti.

9070- Ebû Habîbe el-Tâî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir. Bu şahsın bir rivayeti hakkında Tirmizî sıhhat hükmü vermiştir (Mecma‘ î, 68).

9071- Bu hadisi Ahmed (VI, 450), el-Hasan b. Sevvâr an Leys an Muâviye an Yezîd b. Meysere an Ümmi'd-Derdâ' an Ebî'd-Derdâ' senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir. Hasan ve Yezîd dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 68).

9072- Râvilerinden Ah. b. Muh. b. el-Haccâc b. Rişdîn zayıftır (Mecma‘ î, 69).

9073- Bu hadisi Tirmizî (3905), İbr. b. Sa'd an Sâlih b. Keysân ani'z-Zührî an Muh. b. e. Süfyân an Yûsuf b. el-Hakem an Muh. b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

9074- Bu hadisi Tirmizî (3908), el-A'meş an Târık b. Abdirrahman an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

9075- Bu hadisi Buhârî (nikâh 12/1, VI, 120; enbiyâ 46/2, IV, 139) ve Müslim (fad. sah. 201, s. 1958-9), el-A'rec, Tâvus, Saîd b. el-Müseyyeb, Hemmâm ve Ebû Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9076-9077- Her iki rivayeti Buhârî (menâkıb 6/4-5, IV, 157-8; eymân ve'n-nüzr 3, VII, 219) ve Müslim (fad. sah. 193-5, s. 1955-6), Abdurrahman b. e. Bekre an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9078- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 6/3, IV, 157) ve Müslim (fad. sah. 185, s. 1953), Muh. b. Sîrîn ve İrâk b. Mâlik an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9079- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 6/1, IV, 157), Müslim (fad. sah. 189, s. 1954) ve Tirmizî (3950), el-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9080- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 38, V, 80) ve Müslim (fad. sah. 166, s. 1944), Ebû Usâme an Büreyd an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9081- Bu hadisi Buhârî (şirket 1, III, 110) ve Müslim (fad. sah. 167, s. 1944-5), Ebû Usâme an Büreyd an Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9082- Bu hadisi Tirmizî (3947), Vehb b. Cerîr an ebîhî an Abdillah b. Mellâz an Nümeyr b. Evs an Mâlik b. Mesrh an Âmir b. e. Âmir an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9083- Bu hadisi Buhârî (ıtk 13, III, 122-3; mağâzî 67, III, 115) ve Müslim (fad. sah. 198, s. 1957), Ebû Zür'a an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9084- Bu hadisi, Sellâm an Mansûr b. Zâdân tarikiyle gelmiştir. Heysemî diyor ki: "Buradaki Sellâm, sanıyorum Sellâm el-Medâînî'dir ki, bu da hadiste gevşek birisidir" (Mecma‘ î, 47).

9085- Bu rivayet garîbtir. Heysemî'ye göre râvilerinden Ubeyde b. Abdirrahman'ı İbn e. Hâtim zikretmiş, ancak onu cerheden hiç kimseden sözetmemiştir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 47).

9086- Bu hadisi Tirmizî (3939), Ebû Bekr b. Zencüveyh an Abdirrezzâk an ebîhî an Mînâ mevlâ Abdirrahman b. Avf an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

9087- Bu hadisi Tirmizî (3937), Abdülkudds b. Muh. an Sâlih b. Abdilkebîr an Abdisselâm b. Şuayb an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi. Sonra "bizce sahîh olan bunun Enes'in sözü olduğudur" dedi.

9088- Bu hadisi Ahmed (II, 351), Hasan an İbn Lehîa an Ebî Yûnus an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

9089- Bu hadisi Buhârî (cihâd 100, III, 235; mağâzî 75/1, V, 123; da'vât 59, VII, 165) ve Müslim (fad. sah. 197, s. 1957), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9090- Bu hadisi Tirmizî (3942), Yahyâ b. Halef an Abdilvehhâb es-Sekafî an Abdillah b. Osmân b. Husaym an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

9091- Bu hadisi Tirmizî (3943), Zeyd b. Ahram an Abdilkâhir b. Şuayb an Hişâm ani'l-Hasan an İmrân senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

9092- Bu hadisi Ahmed (IV, 386-7), Ebû'l-Muğîre an Osmân b. Ubeyd an Abdirrahman b. Âiz es-Sümâlî an Amr b. Abese senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdını oluşturan râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 71).

9093- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 228, s. 1971), Saîd b. Mansûr an Mehdî b. Meymûn an Câbir b. Amr er-Râsibî an Ebî Berze senedi ile tahrîc etti.

9094- Kıssalı olan bu hadisin isnâdı şöyledir: Yezîd an Cerîr ani'z-Zübeyr b. el-Hırrîs an Ebî Lebîd an Ömer senedi ile tahrîc etti (Müsned-i Ahmed I, 44).

9095-9096- Bu hadisi Ahmed (II, 364) ve Tirmizî (3936), Muâviye b. Sâlih an Ebî Meryem el-Ensârî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Enes'in sözü olmasını Tirmizî daha sahîh addetmiştir. Heysemî'ye göre Ahmed'in râvileri güvenilir kimselerdir (Feyd VI, 276).

9097-9098- Bu hadisi Ahmed (IV, 315), Muhârik an Târik asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 49).

9099- Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 49).

9100- Heysemî, isnâdında tanımadığı râvilerin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 51).

9101- Bu hadisi Ahmed (I, 22), Ebû Saîd mevlâ Benî Hâşim ani'l-Müsennâ b. Avf ani'l-Gadbân b. Hanzale an ebîhî an Ömer senedi ile tahrîc etti.

Heysemî ise Ebû Ya'lâ'nın isnâdlarından birinin râvilerinin güvenilir kimseler olduğunu söyledi (Mecma‘ î, 51).

9102- Heysemî, râvilerinden Vehb b. Yahyâ b. Rimâm'ı tanımadığını, diğer râvilerinin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 49).

9103- Heysemî, isnâdında tanımadığı râvilerin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 49).

9104- Bu hadisi Ahmed (I, 403), Talk b. Gannâm an Zekeriyyâ b. Abdillah b. Yezîd an ebîhî an Zir an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 51).

9105- Bu hadisi Abdullah b. el-Mü'emmel ani'l-Müsennâ b. Sabbâh tarikiyle gelmiştir. Bu iki râvi de ihtilâflı kimselerdir (Mecma‘ î, 52).

9106- Bu hadisi Tirmizî (3927), Şücâ' b. el-Velîd an Kâbûs b. e. Zabyân an ebîhî an Selmân senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9107- Bu hadisi Tirmizî (3928), Abd b. Humeyd an Muh. b. Bişr an Abdillah b. Abdillah b. el-Esved an Husayn b. Ömer an Muhârik b. Abdillah an Târik b. Şihâb an Osmân senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

9108- Bu hadisi Tirmizî (3932), Süfyân b. Vekî' an Yahyâ b. Âdem an Ebî Bekr b. Ayyâş an Sâlih b. e. Sâlih mevlâ Amr b. Hureys an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

9109- Bu hadisi Müslim (fiten 35-6, s. 2222), Alî b. Rebâh ve Abdülkerîm b. el-Hâris ani'l-Müstevrid asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9110- Bu hadisi Müslim (fad. sah. 225, s. 1969), Muâz b. Hişâm an ebîhî an Katâde an Zürâre b. Evfâ an Üseyr b. Câbir senedi ile tahrîc etti.

9111- Bu hadisi Ebû Dâvud (2523), Muh. b. Amr er-Râzî an Seleme b. el-Fadl an Muh. b. İsh. an Yezîd b. Rmân an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir. İbn İshâk ta tahdîs sigasıyla rivayette bulunmuştur.

9112-9113- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 24, IV, 232-3), Muh. b. e. Bekr an Fudayl b. Sül. an Mûsâ an Sâlim b. Abdillah an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

9114- Bir önceki hadisin devamı olarak Leys b. Sa'd an Hişâm b. Urve an ebîhî an Esmâ senedi ile geçmiştir.

9115- Bu hadisi Buhârî (cenâiz 81, II, 98; menâkıbu'l-Ensâr 40, IV, 247; tefsîr Tevbe 16, V, 208; tefsîr Kasas 1, VI, 17-8), Müslim (îmân 39-40, s. 54) ve Nesâî (cenâiz 102/1, IV, 90-1), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9116- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 40/3, IV; rikâk 51, VII, 202-3) ve Müslim (îmân 360, s. 195), Yezîd b. Abdillah b. el-Hâd an Abdillah b. Habbâb an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9117- Bu hadisi Müslim (îmân 362, s. 196), Ebû Bekr b. e. Şeybe an Affân an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Ebî Osmân en-Nehdî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

9118- Bu hadisi Tirmizî (2680), İbn Uyeyne an İbn Cüreyc an Ebi'z-Zübeyr an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9119- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 74, V, 122-3), Abdân an Ebî Hamza ani'l-A'meş an İbr. an Alkame senedi ile tahrîc etti.

9120- Râvilerinden el-Mufaddal b. Sâlih zayıftır (Mecma‘ î, 122).

9121- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 123).

9122- Heysemî Mecma‘uz-zevâid'de (î, 54), isnâdında tanımadığı kişilerin bulunduğunu söylemiştir.

9123- Bu hadisi Ebû Dâvud (457), en-Nüfeylî an Miskîn b. Bükeyr an Saîd b. Abdilazîz an Ziyâd b. e. Sevde an Meymûne senedi ile tahrîc etti.

9124- Bu hadisi Nesâî (mesâcid 6, II, 34), Amr b. Mansûr an Ebî Müshir an Saîd b. Abdilazîz an Rabîa b. Yezîd an Ebî İdrîs el-Havlânî an İbni'd-Deylemî an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

9125- Râvilerinden Yûsuf b. Atiyye el-Basrî zayıftır (Mecma‘ II, 319).

9126- Bu hadisi Tirmizî (2630), Abdullah b. Abdirrahman an İsm. b. e. Üveys an Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

9127- Bu hadisi Müslim (îmân 232, s. 131), Şebâbe b. Sevvâr an Âsım b. Muh. an ebîhî an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9128- Bu hadisi Mâlik (câmi' 26, s. 897), belâğan irâd etti.

9129- Bu hadisi Ahmed (I, 232), Vekî' an Zem'a b. Sâlih an Seleme b. Vehrâm an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Zem'a ihtilâflı bir râvidir.

9130- Bu hadisi Müslim (îmân 92, s. 73), İsh. b. İbr. an Abdillah b. el-Hâris an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

9131- Bu hadisi Ebû Dâvud (2032), Hâmid b. Yahyâ an Abdillah b. el-Hâris an Muh. b. Abdillah b. İnsân et-Tâifî an ebîhî an Urve ani'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

Muh. adlı râvi hakkında Ebû Zür'a'ya soru sorulmuş; "kavî değildir" diye cevaplamış. Ta'rihu'l-Kebîr'de bu râviyi irâd eden Buhârî, bu rivâyet hakkında "Ona mütâbeat edilmemiştir; hadisi sahîh değildir" demiştir.

9132- Bu hadisi Müslim (münâfikîn 65, s. 2166-7), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9133- Mâlik (câmi' 18, s. 892), bunu doğrudan Zührî'den tahrîc etmiştir.

9134- Muvattâ', câmi' 19, s. 893.

9135- Bu hadisi Müslim (cihâd 63, s. 1388), Ebû Dâvud (3030) ve Tirmizî (1606), Ebû'z-Zübeyr an Câbir an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9136-9137- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 74, V, 122), Müslim (îmân 82-91, s. 72-3) ve Tirmizî (2244), Ebû Sâlih, el-A'rec, Muh. b. Sîrîn ve Ebû Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9138- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 74, V, 122) ve Müslim (îmân 81, s. 71), İsm. b. e. Hâlid an Kays an Ebî Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9139- Bu hadisi Tirmizî (3934), Ebû'l-Velîd an İmrân el-Kattân an Katâde an Enes an Zeyd b. Sâbit asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

9140- Bu hadisi Ebû Dâvud (4298), Hişâm b. Ammâr an Yahyâ b. Hamza an İbn Câbir an Zeyd b. Artât an Cübeyr b. Nüfeyr an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

9141- Güvenilir bir râvi olan Muh. b. Âmir el-Antâkî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ V, 289).

9142- Bu hadisi Ebû Dâvud (4638), Alî b. Sehl ani'l-Velîd an Saîd b. Abdilazîz an Mekhl senedi ile tahrîc etti.

9143- Bu mevkûfu da Ebû Dâvud (4639), Mûsâ b. Âmir ani'l-Velîd an Abdilazîz b. el-Alâ' an Ebî'l-A'yes an Abdirrahman b. Selmân senedi ile tahrîc etti.

9144- Bu hadisi Tirmizî (3954), Muh. b. Beşşâr an Vehb. b. Cerîr an ebîhî an Yahyâ b. Eyyûb an Yezîd b. e. Habîb an Abdirrahman b. Şemmâse an Zeyd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

9145- Bu hadisi Ebû Dâvud (2483), Hayve b. Şurayh an Bakiyye an Buhayr an Hâlid b. Ma'dân an İbn e. Kuteyle an İbn Havâle senedi ile tahrîc etti.

9146- Bu hadisi Ebû Dâvud (2482), Ubeydullah b. Ömer an Muâz b. Hişâm an ebîhî an Katâde an Şehr b. Havşeb an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

9147- Bu hadisi Ebû Dâvud (4308), Muh. b. el-Müsennâ an İbr. b. Sâlih b. Dirhem an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

Dârekutnî, İbrâhîm'in zayıf olduğunu söylemiştir.

9148- İsnâdında yer alan Ebû Bekr b. Abdillah b. e. Meryem sebebiyle zayıftır (Feyd V, 349).

9149- Bu hadisi Müslim (kitâbu'l-cennet 26, s. 2183), Ubeydullah b. Ömer an Hubeyb b. Abdirrahman an Hafs b. Âsım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9150- Bu hadisi Ahmed (III, 225), Ebû'l-Yemân an İsm. b. Ayyâş an Amr b. Muh. an Ebî Akkâl an Enes senedi ile tahrîc etti.

Bu hadis, Ebû Akkâl sebebiyle zayıftır.

9151- Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 63).

9152- Bu hadisi Ahmed (V, 357), el-Hasan b. Yahyâ an Evs b. Abdillah b. Bureyde an Sehl b. Abdillah b. Büreyde an ebîhî an ceddihî Büreyde senedi ile tahrîc etti.

Evs adlı râvi zayıftır (Mecma‘ î, 64).

9153- Bu hadisi Ahmed (V, 384), Muh. b. Ubeyd an Yûsuf b. Suheyb an Mûsâ b. ebî'l-Muhtâr an Bilâl el-Abesî an Huzeyfe senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 64).

9154- Bu hadisi Ebû Dâvud (4307), Abdullah b. es-Sabbâh an Abdilazîz b. Abdissamed an Mûsâ el-Hannât an Mûsâ b. Enes an Enes senedi ile tahrîc etti.

9155- Muvattâ', istî'zân 30, s. 975.

9156-9157- Bu hadisi (enbiyâ 17/2-3, IV,121; mağâzî 80/1, V, 135) ve Müslim (zühd 38-40, s. 2285-6), Abdullah b. Dînâr, Sâlim b. Abdillah ve Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.