Evet...
Allah'la birlikte başkasına
kulluk (ibadet) eden kişi Allah'ın kadrini bilmemiştir.
Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurur:
"Ey insanlar, size bir temsil verildi, onu dinleyin: O Allah'tan
başka yalvardıklarınız (var ya), onların hepsi bir araya toplansalar, bir sinek
dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtarmazlar.
İsteyen de âciz, istenen de. Allah'ı lâyikiyle takdir edemediler (O'nu gereği
gibi bilemediler.) Allah kuvvetlidir, üstündür." (Hacc,73,74)
- Allah'la birlikte, en küçük ve
en güçsüz hayvanı yaratamayan, sineğin kendisinden kaptığı şeyi ondan
kurtaramayan şeylere - kimselere kulluk eden elbette Allah'ı lâyikiyle takdir
edememiştir.
Yüce Allah yine şöyle buyurur:
"Allah'ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer, tamamen O'nun avucu
içindedir, gökler elinde durulmuştur. O, onların ortak koştuklarından uzak ve
yücedir." (Zümer, 67)
Evet...
- Allah'a kulluğun hiçbir
güce sahip olmayan, canlıların en acizini ve en zayıfını ortak eden, böylesi
büyük ve güçlü bir zâtı hakkiyle takdir
edememiştir.
- Güçlü ve aziz olana zayıf ve zelili ortak eden O'nu hakkiyle takdir
edememiştir.
- Bunun gibi "Allah kullarına hiç
bir peygamber göndermedi, hiçbir kitap indirmedi" diyen, hatta O'na kullarını
ihmal etmesi, zayi etmesi, kendi hallerine bırakması, boş ve eğlence olarak
yaratması gibi kendisine yaraşmayan ve hoş olmayan şeyleri nisbet eden de
Allah'ı hakkiyle takdir edememiştir.
- Allah'ın (c.c.) en güzel isimlerini, en yüce
sıfatlarını yok sayan, işitmesini, görmesini, iradesini, seçmesini,
yaratıklarının üzerinde yücelerde olmasını, dilediği kuluyla dilediğini
konuşmasını reddeden, veya gücünün kapsamlılığını ve gücünün kulların - itaatlarıyla
ve isyanlarıyla - tüm fiilleriyle ilintili olmasını reddedip bunu Allah'ın (c.c.)
gücünün yetmesi, istemesi ve yaratması sıfatlarının kapsam alanı dışında tutan,
kulların, fiillerini Rabb'in istemesi olmaksızın kendilerinin yarattıklarını
söyleyen, böylece mülkünde Allah'ın iradesi ve istemesi dışında şeylerin vuku
bulduğunu ve Allah'ın olmayan şeyleri istediğini söyleyen kimse de Allah'ı
(c.c.)
hakkiyle takdir etmemiştir.
Allah mecûsilerin kardeşlerinin bu söylediklerinden
münezzehtir.
- Yine: "Allah kulunu, yapmadığı, onda hiçbir gücü ve tesiri olmayan,
bilakis Allah'ın kendi fiili olan şeylerden dolayı cezalandırır. Allah kulunu o
fiillere mecbur kılar (çünkü kulun iradesi yoktur) sonra onu cezalandırır"
diyenler de (cebriyeciler) Allah'ı hakkıyla takdir etmemişlerdir.
- Bir zorlamadan
bahsedilecek olursa Allah'ın zorlaması kulun kulu zorlamasından daha büyüktür.
Sağlıklı bir akıl ve fıtrat bir efendinin kölesini bir işi yapmaya zorlayıp veya
mecbur bırakıp sonra o yüzden onu cezalandırmasını çirkin bulur. Peki âdillerin
en âdili, hikmetlilerin en hikmetlisi merhametlilerin en merhametlisi nasıl olur
da kulu, hiçbir etkisi olmaksızın, kendi iradesiyle olmaksızın bir işi yapmaya
zorlayıp sonra onu ebedî bir cezayla cezalandırabilir?
- Bunların sözleri mecûsilerin sözlerinden daha kötüdür. Her iki kesim de Allah'ın
(c.c.) kadrini
hakkiyle bilmemişlerdir.
- Yine Allah'ı her mekânda kabul
edip, O'nu kirden, pislikten ve ağıza alınmayacak nice yerlerden korumayan (uzak
kabul etmeyen) ve Arş'ına istiva etmiş kabul etmekten kaçınan da Allah'ı (c.c.)
hakkıyla takdir edememiştir:
"Güzel söz O'na çıkar,iyi amel O'nu yükseltir"
(Fâtır, 10)
Melekler ve Ruh (Cebrail) de
O'na yükselir, O'nun katından inerler.
"(Allah) emri gökten
yere tedbir eder (=buyruğunu indirir) Sonra emir, sizin saydığınız
(yollar) dan bin yıl kadar süren bir günde O'na çıkar" (Secde, 5)
Bu kişi Allah'ı (c.c.) hükümdarlık tahtına istiva etmekten (oturmaktan,
yerleşmekten) korumuş, sonra tutup O'nu (c.c.) insanın, hatta hayvanın orada
olmaktan iğreneceği her türlü yerde kabul etmiştir.
- Allah'ın (c.c.) sevgisinin,
rahmetinin, rızasının, gadabının öfkesinin hakikatini "yapılan işlerde
gerçekleştirilmesi hedeflenen övgüye değer gayeler" olan hikmetinin hakikatini
yok sayan, fiillerinin hakîki olduğunu reddeden, O'na isteyerek yaptığı hiçbir
fiil nisbet etmeyip tüm fiillerinin O'ndan kopuk meydana gelen fiiller olduğunu
söyleyen, gelmesini, Arş'ının üzerine istiva etmesini Turdağı'nda Musa ile
konuşmasını, kıyamet günü kulları arasında hükmetmek için zâtiyle geleceğini...
- Ve benzeri pek çok kemâl fiillerini ve sıfatlarını kabul etmeyen, böyle yapmakla
Allah'ı hakkiyle takdir ettikleri vehminde olan kimseler de O'nu hakkiyle takdir
edememişlerdir.
- Yine O'na (dişi) arkadaş ve
çocuk nisbet eden, veya Allah'ı yaratıkların bedenlerine girmiş kabul eden (hulülcüler)
ya da Allah'ı mevcudatın tâ kendisi sayanlar da Allah'ı hakkiyle takdir
edememişlerdir.
- Yine; "Yüce Allah Rasûlullah'ın
düşmanlarını ve onların ailelerini, soylarını yükseltmiş, sânlarını yüceltmiş,
hükümdarlığı, halifeliği ve gücü onlara vermiş, Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve sellem) dostlarını ve
ailelerini ise alçaltmış, küçültmüş ve zelil etmiş nerede olurlarsa olsunlar
onlara zilleti vurmuştur" diyenler de Allah'ı hakkıyla takdir edememişlerdir. Bu
Yüce Allah'a yapılan son derece büyük bir hakarettir. O rafızîlerin
söylediklerinden yücedir, büyüktür.
Bu söz yahudi ve hristiyanların
alemlerin Rabbi hakkında söyledikleri şu sözden türetilmedir:
"O, Allah zalim
bir kral gönderdi. O da kendisinin peygamber olduğu iddiasında bulundu, Allah'a
karşı yalan uydurdu. Uzun süre yaşadı ve sürekli Allah adına yalanlar söyledi,
"Allah şöyle emretti, şundan nehyetti"
dedi durdu. Evvelki
peygamberlerin ve nebilerin şeriatlarını neshedip siliyor, taraftarlarının
kanlarını mallarını ve kadınlarını helâl sayıyor ve "Allah bana bunu helâl etti"
diyordu. Allah ona güç veriyor, destekliyor, yüceltiyor, aziz kılıyor, dualarına
icabet ediyor, ona karşı gelenlere ulaşmasını mümkün kılıyor, güya doğruluğuna
deliller sunuyor, ona düşman olan herkes üzerinde galip ediyor, her sözünü,
hareketini doğruluyor, doğru olduğunun delillerini peyder pey sunuyordu."
Bilindiği gibi bu tavır Yüce Allah'a saygısızlık; ilmi, hikmeti, rahmeti ve Rabbliği hususunda en büyük iftira ve itibarını zedelemedir. Yüce Allah
inkarcıların sözlerinden uzak ve yücedir!
Bunların sözleriyle Râfizîlerin
sözlerini karşılaştır; iki sözün şairin dediği gibi bulacaksın:
Bir annenin memesini paylaşıp
birlikte emdiler.
Karanlığın zindanlığını bölüşüp
"hiç ayrılmayalım" dediler.
Yine şunu söyleyen de Allah'ı
hakkiyle takdir edememiştir:
Allah'ın dostlarına ve O'na bir
an olsun âsi olmayanlara azap etmesi, onları cehenneme koyması, düşmanlarına ve
kendisine bir an olsun iman etmemiş kimselere de ihsanda bulunup onları nimetler
diyarı cennete koyması mümkündür. Normalde O'nun için ikisi de aynıdır. Fakat
Kitap ve Sünnetin haberleri bunun aksi istikamette gelmiştir. Biz buna, diğeri
adaletine ve hikmetine ters düştüğünden imkansız olduğundan değil, sadece Kitap
ve Sünnet'in böyle haber verdiğinden inanıyoruz.
Yüce Allah kitabında bunun
mümkün olduğunu söyleyenlere şiddetle karşı çıkmış ve böylesi bir yargıyı en
kötü yargılardan kabul etmiştir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Göğü, yeri ve
ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık, bu inkâr edenlerin zannıdır, vay
hallerine o kâfirlerin! Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde
bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa sakınanları yoldan çıkanlar gibi
mi tutacağız?" (Sâd, 27, 28)
"Yoksa kötülükleri işleyen
kimseler, kendilerine inanıp iyi ameller işleyenler gibi davranacağımızı mı
sandılar? Yaşamaları ve ölmeleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm
veriyorlar! Allah, gökleri ve yeri gerçek olarak yarattı, ta ki her can, kazandığıyla
cezalandırılsın. Onlara haksızlık edilmez!" (Câsiye, 21, 22).
"Biz müslümanları
suçlular-günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?" (Kalem, 35-36)
- Yine Yüce Allah'ın:
- Ölüleri diriltmeyeceğini,
kabirdekini mahşere göndermeyeceğini sananlar;
- İyilere iyiliklerinin,
kötülere kötülüklerinin karşılığını vereceği,
- Mazlumun zalimden hakkını
alacağını,
O'nun ve rızası yolunda bu
dünyada türlü türlü meşakkatlere tahammül edenlere en güzel biçimde ikram ve
ihsanda bulunacağı o güne inanmayanlar; Allah'ı (c.c.) hakkiyle takdir
etmemişlerdir.
- Yine Allah'ın (c.c.) emrini
önemsemeyip yapmayan,
- Nehyine kulak asmayıp işleyen,
- Hak - hukukunu kale almayıp
zayi eden,
- Kur'an'ını önemsemeyip ihmal
eden,
-
Kalbi Allah'ı zikirden gaflette olan,
- Hevâ - hevesini Allah'ın
(c.c.) rızasını kazanmadan önde tutan,
- Mahluka itaati Allah'a itaate
tercih eden,
- Allah'ın (c.c.) kendisini
görmesini, kendisinden haberdar olmasını tüm kalbi ve organlarıyla hafife alan
insanlardan utanıp Allah'tan utanmayan,
- İnsanlardan korkup Allah'tan
korkmayan,
- İnsanlarla elinden gelen en
iyi şekilde muamele edip Allah'la en düşük ve basit bir muamele ortaya koyan,
- İnsanlardan sevdiği birisinin
bir işini görürken son derece büyük bir ciddiyet ve gayretle kendini o işe
tamamen veren, bir çok maslahatının önüne geçiren, ancak şayet Allah yolunda bir
iş yapacak olsa onu insanın insandan dahi hoşnut kalmayacağı biçimde yerine
getiren,
- Malından O'nun yolunda, bir
insana verildiğinde utanılacak miktarda infak eden kimse de Allah'ın kadrini
hakkıyla bilmemiştir.
- Saygı, tazim, itaat, zillet,
boyun eğme, korku ve ümit gibi sırf Allah'a yapılması gereken şeylerde Allah'a
(c.c.), düşmanını ortak eden O'nun (c.c.) kadrini hakkiyle bilmiş midir?
- Şayet
Allah'a, O'na en yakın kulunu ortak edinseydi bu O'nun (c.c.) hakkına cür'etkârlık,
cinayet, onu küçümseme, O'nunla başkasını ortak edinme olurdu. Peki Allah'la
(c.c.) O'nun en sevmediği, en gadab ettiği, katında en değersiz, hatta hakîkî
düşmanı olan bir yaratığını (şeytanı) müşterek ve ortak sayanın yaptığı ne olur?
Zira Allah dışında kendisine tek
ibadet edilen -yüce Allah'ın buyurduğu gibi- şeytandır.
"Ey Âdem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytana kulluk etmeyin o
sizin apaçık düşmanınızdır. Bana tapın doğru yol budur diye?" (Yasin, 60-61)
Hatta müşriklerin kendi
zanlarınca meleklere yaptıkları ibadetleri hakikatte şeytanlara ibadet olarak
gerçekleşmiş, onlar ise meleklere ibadet ettiklerini sanmışlardır:
"O gün, onların hepsini
mahşere toplar, sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı?" deriz.
(Melekler) derler ki: "Sen yücesin, bizim velimiz
(koruyucumuz) onlar değil, sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı,
çokları onlara inanıyorlardı."
(Sebe, 40-41)
Şeytan müşriği kendine ibadete çağırır, kendisini melek sandırır.
Güneşe, Ay'a ve yıldızlara
tapanlarda böyledir. Onlarla konuşan, bazı ihtiyaçlarını gören şeytandır. O,
Güneş doğarken de batarken de şeytan Güneş'le birlikte olur. Böylece onların
secdeleri Güneşe değil şeytana olur. İsa'ya ve annesine tapanlarda onlara değil
şeytana tapar. Kişi güya kendisine ve annesine ibadet edilmesini emredene, buna
razı olana kulluk ettiklerini sanar. Halbuki o kovulmuş şeytanların ta
kendisidir, Allah'ın (c.c.) kulu da elçisi de değildir.
Tüm bunlar Yüce Allah'ın şu
buyruğunun tecellisidir:
"Ey Âdem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytana
kulluk etmeyin o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana tapın doğru yol budur diye?"
(Yasin, 60-61)
Evet...
Adem oğlundan herhangi bir
kul Allah'tan gayri hangi şeye kulluk (ibadet) etmişse o kulluk
(ibadet) mutlaka şeytana olmuştur.
İbadet eden, edilenden
maksadına ulaşmada faydalanır.
Kendisine ibadet edilen de
(şeytan), edenden, saygı ve tazimde bulunması ve (şeytanın) en çok
hoşlandığı şey olan kendisini Allah'a eş koşması yönünden faydalanır.
O yüzden Yüce Allah şöyle
buyurmuştur:
"Hepsini bir araya topladığı gün: Ey cin (şeytan)lar
topluluğu (der), siz insanlarla çok uğraştınız" Onların, insanlardan olan
dostları derler ki: "Rabbimiz, birbirimizden faydalandık ve bize verdiğin
sürenin sonuna ulaştık." (Allah da) buyurur ki: "Durağınız ateştir. Allah'ın
dile (yip affet) mesi hariç, orada ebedî kalacaksınız "Şüphesiz Rabbin hüküm ve
hikmet sahibidir, bilendir." (En'am, 128)
Bu, şirkin Allah katında en
büyük günah olmasının, tevbe edilmedikçe affolunmamasının, ebedî azaba yol
açmasının vs. sırrına zarif bir işarettir.
Haramlılığı ve çirkinliği,
yasaklanmış olmasından dolayı değildir. Bilakis, Allah'ın yüce vasıflarına ters
düşen sıfatlara sahip olması nasıl imkansız ise, kullarına kendinden başka birisine kulluk
etmelerine izin vermesi de öyle imkansızdır.
Rabbliğe, ilâhlığa, büyüklüğe ve
yüceliğe sahip olan tek zatın, bunlarda kendisine ortak olunmasına izin vermesi
veya buna razı olması nasıl düşünülebilir?
Allah (c.c.) bundan yücedir
büyüktür.