1 - Hayvani ve şehevi arzuları tatmin etme bakışı

 

Bu bakış cahillerin bakış açılarıdır, ki onlarla diğer hayvanlar arasında dik durmak ve konuşmaktan başka hiçbir fark yoktur. Hangi yolla olursa olsun sırf şehvetlerini tatmin etmekten başka hiç bir düşünceleri yoktur. Bunların nefisleri hayvani nefistir. Meleklik mertebesi bir yana, insanlık mertebesine bile çıkamamıştır. Bunlar zikre bile değmeyecek kadar bayağıdırlar. Bunların durumları taşıdıkları hayvani tabiat ve hareketlerin farklılığına göre değişiklik arz eder.

Bunların bazıları köpek tabiatlıdırlar. Bin tane köpeği doyuracak miktarda leş bulsa tek başına hepsini sahiplenir, diğer köpeklerden saklar. Ona yaklaşan köpeklere havlar, dokunmalarına izin vermez. Köpekler leşe ancak zorla veya onu yenmek suretiyle yaklaşabilirler. Bunların düşüncesi bulduğu yiyecekle karnını doyurmaktır. Murdar, boğazlanmış, pis veya temiz olması hiç önemli değildir. Herhangi bir kötü söz onu asla utandırmaz. Azarlasanız dilini çıkarıp solur. Bir şey verseniz kuyruğunu sallayarak etrafınızda döner. Aç bırakırsanız size hırlar ve havlar.

Bunların bazıları da eşek tabiatlıdırlar. Ancak çalışmak ve yem yemek için yaratılmışlardır. Yediği yem arttıkça çalışması da artar. Hayvanların en dilsizi ve körüdür.

Nitekim yüce Allah kitab yüklenip de onu kavrayıp anlamayan ve amel etmeyenleri eşeğe benzetirken; ayetlerini verdiği halde onlardan uzaklaşıp dünyaya sarılan ve arzularına uyan kötü bilginleri de köpeğe benzetmiştir. Bu iki ilahi benzetme olayında büyük sırlar vardır. Ancak bunları anlatmanın yeri burası değildir.

(“Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden, zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (demişti)” (A’raf, 172) ayeti ve onu takip eden yedi ayetin siyakından anlaşıldığı üzere bu benzetme taklit gafletiyle kör olup Allah’ın insana lütfetmiş olduğu görme, işitme ve anlama özelliklerini yitiren, böylece onun nefsine ve kainata koymuş olduğu ayetleri göremeyen herkese şamildir. Allah insanlara şeytanın hilesinden korunması için bu ayetleri bir zırh olarak vermiştir. İnsan bu ayetlere gözünü kapayıp onlardan tamamıyla sıyrıldığı zaman şehvet vadisine dalar, arzularına uyar ve sapıklardan olur.)

Bazıları da yırtıcı hayvan tabiatındadırlar.

Tek gayeleri insanlara saldırmak, her fırsatta onlara galebe çalmaktır. Nasıl bir yırtıcı hayvanın tabiatı ondan sadır olan bazı davranışları gerektirirse bunların tabiatı da böyle davranmalarını gerektirir.

Bazıları ise fare tabiatındadırlar.

Yaratılıştan bozguncu, etrafında bulduğu şeyleri bozucudurlar. Lisan-ı halleriyle yaptıkları tesbihleri “fesat için yaratan Allah’ı tenzih ederim” tarzındadır.

Bunların bazıları da yılan, akrep ve benzerleri gibi zehirli ve iğneli hayvanların tabiatındadırlar.

Bu tabiata sahip olan kimseler gözleriyle zarar veren; insanı kabre, deveyi tencereye düşüren kimselerdir. Aslında göz tek başına bu işi yapmaz. Asıl işi yapan zehirli, kötü nefistir. Gazap, son derece şiddetli bir hased ve beğenme ile birleşince, silahsız ve dalgın bir zamanında göz edilen kimsenin karşısına dikilir. Tıpkı insanın çıplak bir yerini yakaladıktan sonra onu sokan bir yılan gibi, avını sokup zehirler. Sonuç ise ya büyük bir acı veya ölümdür. Göz eden kimsenin hasmına zarar vermesi onu görmesine, karşısında bulunmasına bağlı değildir. Görmediği başka yerde olan bir şeyin kendisine anlatılması halinde bile ona zarar verebilir.

Yeter ki göz edilen kimse bu durumdan habersiz olsun, silahını taşımıyor olsun. Çünkü göz eden insanlar silahlı kimselere etki edemezler.Tıpkı açık bir yer bırakmayacak şekilde vücudun her bir yanını örten bir zırha bürünmüş olan bir insanla karşılaştığı zaman ona ilişemeyen yılan gibi. O halde kendini gözden korumak isteyen kimselerin yapması gereken şey daima zırhlı olmak, savaş gereçlerini taşımak, sığınmak ve korunmak için Kur’an ve sünnette zikredilen nebevi virdlere devam etmektir.

Bir kimsenin gözüyle insanlara zarar verdiği kesin olarak tespit edilirse bu kimsenin hapsedilmesi ve ölünceye kadar sadece yemek ve suyu verilmek suretiyle insanlardan tecrit edilmesi caiz olur. Hatta vacip olur. Birçok fakih bu görüşü ileri sürmüştür. Aslında bu hususta herhangi bir ihtilafın da olmaması gerekir. Çünkü bu, müslümânların yararını korumak ve zarar görmelerini önlemektir. Tabiidir ki, bunun aksi bir görüş ileri sürülecek olsa o da şeriat esasından uzak bir görüş olmaz.

Soru: Şayet bir kimsenin nazar etmesiyle herhangi bir insan ölecek olsa, bu durumda göz edene kısas cezası verilir mi?

Cevap: Şayet nazar etmesi isteği dışında, gayr-ı ihtiyari olarak meydana gelirse bu durumda kısas cezasına çarptırılmaz; sadece maktulün diyetini öder. Ancak kasden ve ihtiyari olarak, göz ettiği kimsenin öleceğini bile bile nazar edecek olursa, yetkili kimse onu aynı şekilde öldürebilir, isterse suçluyu maktulü nazar ederek öldürdüğü gibi, ona da göz ettirmek suretiyle öldürebilir. Fakat bunun dışında başka bir yolla ona kısas cezası veremez. Çünkü genellikle göz insanın ölümüne sebep olmaz. Ayrıca kılıç vb. ile kısas yapılması halinde bu, onun suçunun dengi olmaz.

Bir defasında üstadımız Ebu’l- Abbas İbn Teymiyye’den (Allah ruhunu takdis etsin) nazar ile adam öldürmenin kısası gerektirip gerektirmediğini sordum. Üstadımız şu cevabı verdi:

Yetkili kimse onun öldürdüğü gibi nazar ile öldürebilir.

Eğer denirse ki, bu yolla öldürmeyle sihir yoluyla öldürme arasında ne fark vardır ki sihirde kılıçla kısası gerekli gördüğünüz halde burada gerekli görmüyorsunuz?

Şöyle cevap veririz:

Sihir yoluyla öldürme ile bu yolla öldürme iki bakımdan birbirinden farklıdır.

Birincisi:

Sihir yoluyla adam öldürme durumunda kılıçla kısas yapılması, sihrin çoğunlukla ölüme sebep olan bir yol olması sebebiyledir. Şüphesiz bu tür sihirler çoktur. Nitekim erbabı bu tür sihirle adam öldürmenin pek çok usullerini bilmektedirler.

İkincisi:

Sihir yoluyla adam öldüren kimsenin aynı yolla kısasa çarptırılmaları mümkün değildir. Çünkü Allah bu fiili yasaklamıştır. Bu durum livata ve içki içirmeyle adam öldürmeye benzer. Nitekim bu yollarla cinayet işleyen kimse de kılıçla kısas cezasına çarptırılır.

Aslında konumuz bu meseleleri zikretmek değildir. Biz bazı insanların bir takım hayvanların tabiatına sahip olduklarını zikretmek sadedinde bu meselelere gelmiş bulunduk. Bahsetmiş olduğumuz bu hayvanî tabiatlı olma hususu Süfyan b. Uyeyne’nin:

“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki (onlar da) sizin gibi bir ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır...” (En’am,38) ayetiyle ilgili teviline de uymaktadır.

Nitekim rüya tabircileri de rüyada bir insanın yanında veya evinde hayvanların bulunduğunu veya onlarla savaştıklarının görülmesini bu manada yorumlamışlardır. Aslında bu yaklaşım doğrudur. Nitekim diğer birçok insan gibi biz de bu manada pek çok rüya görmüşüzdür. Bu gibi rüyalarda görülen hayvanlar o tabiatta olan insanlarla te’vil edilmelidirler. Vakıa Hz. Peygamber (s.a.v) Uhud savaşıyla ilgili olarak rüyasında “boğazlanan sığırlar” görmüştür. (Buhari, Ta’bir,39; Müslim, Rü’ya,20) Bu rüyada kafirler tarafından boğazlanarak şehit edilen mü’minler sığırlar suretinde görülmüşlerdir.

Çünkü sığır hayvanların yeryüzüne en yararlı olanıdır. Toprağın salah ve felahı onlara bağlıdır. Üstelik sükunet ve menfaat getirirler. İtaatkardırlar, asi değildirler.    

Nitekim rüyada görülen boğazlanmış mandalarda şehit edilen sahabenin büyükleri ve ileri gelenleri olarak tahakkuk etmiştir.

Ayrıca Hz. Ömer (r.a) de bir defasında rüyasında bir horozun kendisini üç defa gagaladığını görmüştü. Sonunda bu rüyada görülün horoz yabancı bir kötü adam, gagalamak da bıçaklamak olarak tezahür etmiştir ki, bu Ebu Lü’lüe’nin Hz. Ömer’i hançerlemesi olayıdır.

Bazı insanlar ise domuz tabiatlıdırlar. Domuz temiz bir yiyecek bulsa ona dönüp bakmaz bile. Bu tiynetteki bir insan pisliği bulsa onu siler süpürür, işte birçok insan da böyledir. Kötülüklerin kat kat fazlası iyilikler görür, ama onları kafasında tutmaz, başkasına aktarmaz; bunlar onu asla ilgilendirmez. Bir kötülük, bir çirkin söze şahit olsa avını görmüş hayvan gibi atılır ve kapar.

Bazı insanlar ise tavus kuşu tabiatındadırlar. Tavus kuşu sadece böbürlenir ve tüyleriyle süslenir; başka hiç bir iş yapmaz. Bunlar da öyledir.

Bazı insanlar da hayvanların en kindarı ve katısı olan deve tabiatındadırlar.

Bazı kimseler dilsiz ve pis olan ayı, bazıları ise maymun tabiatlıdırlar.

Hayvan tabiatlarının en güzeli at tabiatıdır.

Atlar hayvanların en şereflisi ve tabiatı en iyi olanıdır. Koyun da böyledir, insanlardan kim bu hayvanlardan birisiyle düşüp kalkar ve ona yakınlık duyarsa onun tabiatından ve huyundan birşeyler kapar. Eğer onun etiyle beslenirse ona benzemesi daha fazla olur. Çünkü kişi beslediği şeye benzer. Onun için Allah Teala yırtıcı hayvanların etinin yenmesini haram kılmıştır. Çünkü onları yiyenler onların tabiatına benzeyeceklerdir.

Özetle bu kategoride olanlar nefislerinin arzularını ve şehvetlerinin gereğini yerine getirmekten başka bir iş yapmaz, bundan başka bir şey asla bilmezler.

 

İÇİNDEKİLER