Bu bakış cahillerin bakış açılarıdır, ki onlarla
diğer hayvanlar arasında dik durmak ve konuşmaktan başka hiçbir fark yoktur.
Hangi yolla olursa olsun sırf şehvetlerini tatmin etmekten başka hiç bir
düşünceleri yoktur. Bunların nefisleri hayvani nefistir. Meleklik mertebesi bir
yana, insanlık mertebesine bile çıkamamıştır. Bunlar zikre bile değmeyecek kadar
bayağıdırlar. Bunların durumları taşıdıkları hayvani tabiat ve hareketlerin
farklılığına göre değişiklik arz eder.
Bunların bazıları köpek tabiatlıdırlar. Bin tane
köpeği doyuracak miktarda leş bulsa tek başına hepsini sahiplenir, diğer
köpeklerden saklar. Ona yaklaşan köpeklere havlar, dokunmalarına izin vermez.
Köpekler leşe ancak zorla veya onu yenmek suretiyle yaklaşabilirler. Bunların
düşüncesi bulduğu yiyecekle karnını doyurmaktır. Murdar, boğazlanmış, pis veya
temiz olması hiç önemli değildir. Herhangi bir kötü söz onu asla utandırmaz.
Azarlasanız dilini çıkarıp solur. Bir şey verseniz kuyruğunu sallayarak
etrafınızda döner. Aç bırakırsanız size hırlar ve havlar.
Bunların bazıları da eşek tabiatlıdırlar. Ancak
çalışmak ve yem yemek için yaratılmışlardır. Yediği yem arttıkça çalışması da
artar. Hayvanların en dilsizi ve körüdür.
Nitekim yüce Allah kitab yüklenip de
onu kavrayıp anlamayan ve amel etmeyenleri eşeğe benzetirken; ayetlerini verdiği
halde onlardan uzaklaşıp dünyaya sarılan ve arzularına uyan kötü bilginleri de
köpeğe benzetmiştir. Bu iki ilahi benzetme olayında büyük sırlar vardır. Ancak
bunları anlatmanın yeri burası değildir.
(“Rabbin
Ademoğullarından, onların bellerinden, zürriyetlerini almış ve onları
kendilerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (demişti)”
(A’raf, 172) ayeti ve onu takip eden yedi ayetin siyakından anlaşıldığı üzere bu
benzetme taklit gafletiyle kör olup Allah’ın insana lütfetmiş olduğu görme,
işitme ve anlama özelliklerini yitiren, böylece onun nefsine ve kainata koymuş
olduğu ayetleri göremeyen herkese şamildir. Allah insanlara şeytanın hilesinden
korunması için bu ayetleri bir zırh olarak vermiştir. İnsan bu ayetlere gözünü
kapayıp onlardan tamamıyla sıyrıldığı zaman şehvet vadisine dalar, arzularına
uyar ve sapıklardan olur.)
Bazıları da yırtıcı hayvan tabiatındadırlar.
Tek gayeleri insanlara saldırmak, her fırsatta
onlara galebe çalmaktır. Nasıl bir yırtıcı hayvanın tabiatı ondan sadır olan
bazı davranışları gerektirirse bunların tabiatı da böyle davranmalarını
gerektirir.
Bazıları ise fare tabiatındadırlar.
Yaratılıştan
bozguncu, etrafında bulduğu şeyleri bozucudurlar. Lisan-ı halleriyle yaptıkları tesbihleri “fesat için yaratan Allah’ı tenzih ederim” tarzındadır.
Bunların bazıları da yılan, akrep ve benzerleri gibi
zehirli ve iğneli hayvanların tabiatındadırlar.
Bu tabiata sahip olan kimseler
gözleriyle zarar veren; insanı kabre, deveyi tencereye düşüren kimselerdir.
Aslında göz tek başına bu işi yapmaz. Asıl işi yapan zehirli, kötü nefistir.
Gazap, son derece şiddetli bir hased ve beğenme ile birleşince, silahsız ve
dalgın bir zamanında göz edilen kimsenin karşısına dikilir. Tıpkı insanın çıplak
bir yerini yakaladıktan sonra onu sokan bir yılan gibi, avını sokup zehirler.
Sonuç ise ya büyük bir acı veya ölümdür. Göz eden kimsenin hasmına zarar vermesi
onu görmesine, karşısında bulunmasına bağlı değildir. Görmediği başka yerde olan
bir şeyin kendisine anlatılması halinde bile ona zarar verebilir.
Yeter ki göz edilen kimse bu durumdan habersiz
olsun, silahını taşımıyor olsun. Çünkü göz eden insanlar silahlı kimselere etki
edemezler.Tıpkı açık bir yer bırakmayacak şekilde vücudun her bir yanını örten
bir zırha bürünmüş olan bir insanla karşılaştığı zaman ona ilişemeyen yılan
gibi. O halde kendini gözden korumak isteyen kimselerin yapması gereken şey
daima zırhlı olmak, savaş gereçlerini taşımak, sığınmak ve korunmak için Kur’an
ve sünnette zikredilen nebevi virdlere devam etmektir.
Bir kimsenin gözüyle insanlara zarar verdiği kesin
olarak tespit edilirse bu kimsenin hapsedilmesi ve ölünceye kadar sadece yemek
ve suyu verilmek suretiyle insanlardan tecrit edilmesi caiz olur. Hatta vacip
olur. Birçok fakih bu görüşü ileri sürmüştür. Aslında bu hususta herhangi bir
ihtilafın da olmaması gerekir. Çünkü bu, müslümânların yararını korumak ve zarar
görmelerini önlemektir. Tabiidir ki, bunun aksi bir görüş ileri sürülecek olsa o
da şeriat esasından uzak bir görüş olmaz.
Soru: Şayet bir kimsenin nazar etmesiyle
herhangi bir insan ölecek olsa, bu durumda göz edene kısas cezası verilir mi?
Cevap: Şayet nazar etmesi isteği dışında,
gayr-ı ihtiyari olarak meydana gelirse bu durumda kısas cezasına çarptırılmaz;
sadece maktulün diyetini öder. Ancak kasden ve ihtiyari olarak, göz ettiği
kimsenin öleceğini bile bile nazar edecek olursa, yetkili kimse onu aynı şekilde
öldürebilir, isterse suçluyu maktulü nazar ederek öldürdüğü gibi, ona da göz
ettirmek suretiyle öldürebilir. Fakat bunun dışında başka bir yolla ona kısas
cezası veremez. Çünkü genellikle göz insanın ölümüne sebep olmaz. Ayrıca kılıç
vb. ile kısas yapılması halinde bu, onun suçunun dengi olmaz.
Bir defasında üstadımız Ebu’l- Abbas İbn
Teymiyye’den (Allah ruhunu takdis etsin) nazar ile adam öldürmenin kısası
gerektirip gerektirmediğini sordum. Üstadımız şu cevabı verdi:
Yetkili kimse onun öldürdüğü gibi nazar ile
öldürebilir.
Eğer denirse ki, bu yolla öldürmeyle sihir yoluyla
öldürme arasında ne fark vardır ki sihirde kılıçla kısası gerekli gördüğünüz
halde burada gerekli görmüyorsunuz?
Şöyle cevap veririz:
Sihir yoluyla öldürme ile bu yolla öldürme iki
bakımdan birbirinden farklıdır.
Birincisi:
Sihir yoluyla adam öldürme
durumunda kılıçla kısas yapılması, sihrin çoğunlukla ölüme sebep olan bir yol
olması sebebiyledir. Şüphesiz bu tür sihirler çoktur. Nitekim erbabı bu tür
sihirle adam öldürmenin pek çok usullerini bilmektedirler.
İkincisi:
Sihir yoluyla adam öldüren kimsenin
aynı yolla kısasa çarptırılmaları mümkün değildir. Çünkü Allah bu fiili
yasaklamıştır. Bu durum livata ve içki içirmeyle adam öldürmeye benzer. Nitekim bu yollarla cinayet işleyen kimse de kılıçla kısas cezasına çarptırılır.
Aslında konumuz bu meseleleri zikretmek değildir.
Biz bazı insanların bir takım hayvanların tabiatına sahip olduklarını zikretmek
sadedinde bu meselelere gelmiş bulunduk. Bahsetmiş olduğumuz bu hayvanî tabiatlı
olma hususu Süfyan b. Uyeyne’nin:
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki
kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki (onlar da) sizin gibi bir ümmet
olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır...”
(En’am,38) ayetiyle ilgili teviline de uymaktadır.
Nitekim rüya tabircileri de rüyada bir insanın
yanında veya evinde hayvanların bulunduğunu veya onlarla savaştıklarının
görülmesini bu manada yorumlamışlardır. Aslında bu yaklaşım doğrudur. Nitekim
diğer birçok insan gibi biz de bu manada pek çok rüya görmüşüzdür. Bu gibi
rüyalarda görülen hayvanlar o tabiatta olan insanlarla te’vil edilmelidirler.
Vakıa Hz. Peygamber (s.a.v) Uhud savaşıyla ilgili olarak rüyasında “boğazlanan
sığırlar” görmüştür. (Buhari, Ta’bir,39; Müslim,
Rü’ya,20) Bu rüyada kafirler tarafından boğazlanarak şehit edilen
mü’minler sığırlar suretinde görülmüşlerdir.
Çünkü sığır hayvanların yeryüzüne en yararlı
olanıdır. Toprağın salah ve felahı onlara bağlıdır. Üstelik sükunet ve menfaat
getirirler. İtaatkardırlar, asi değildirler.
Nitekim rüyada görülen boğazlanmış mandalarda şehit
edilen sahabenin büyükleri ve ileri gelenleri olarak tahakkuk etmiştir.
Ayrıca Hz. Ömer (r.a) de bir defasında
rüyasında bir horozun kendisini üç defa gagaladığını görmüştü. Sonunda bu rüyada
görülün horoz yabancı bir kötü adam, gagalamak da bıçaklamak olarak tezahür
etmiştir ki, bu Ebu Lü’lüe’nin Hz. Ömer’i hançerlemesi olayıdır.
Bazı insanlar ise domuz tabiatlıdırlar. Domuz temiz
bir yiyecek bulsa ona dönüp bakmaz bile. Bu tiynetteki bir insan pisliği bulsa
onu siler süpürür, işte birçok insan da böyledir. Kötülüklerin kat kat fazlası
iyilikler görür, ama onları kafasında tutmaz, başkasına aktarmaz; bunlar onu
asla ilgilendirmez. Bir kötülük, bir çirkin söze şahit olsa avını görmüş hayvan
gibi atılır ve kapar.
Bazı insanlar ise tavus kuşu tabiatındadırlar.
Tavus
kuşu sadece böbürlenir ve tüyleriyle süslenir; başka hiç bir iş yapmaz. Bunlar
da öyledir.
Bazı insanlar da hayvanların en kindarı ve katısı
olan deve tabiatındadırlar.
Bazı kimseler dilsiz ve pis olan ayı, bazıları ise
maymun tabiatlıdırlar.
Hayvan tabiatlarının en güzeli at tabiatıdır.
Atlar
hayvanların en şereflisi ve tabiatı en iyi olanıdır. Koyun da böyledir,
insanlardan kim bu hayvanlardan birisiyle düşüp kalkar ve ona yakınlık duyarsa
onun tabiatından ve huyundan birşeyler kapar. Eğer onun etiyle beslenirse ona
benzemesi daha fazla olur. Çünkü kişi beslediği şeye benzer. Onun için Allah
Teala yırtıcı hayvanların etinin yenmesini haram kılmıştır. Çünkü onları
yiyenler onların tabiatına benzeyeceklerdir.
Özetle bu kategoride olanlar nefislerinin arzularını
ve şehvetlerinin gereğini yerine getirmekten başka bir iş yapmaz, bundan başka
bir şey asla bilmezler.
|