"Kardeşinde ayıpladığın her
günah senin başına gelir", sözüyle Herevi şunu demek istemiş olabilir:
Ayıpladığın o günah ve kusur sana dönecek ve onu yapman kaçınılmaz olacaktır. Bu
söz Tirmizi'ni Câmi'inde rivayet ettiği bir hadisden alınmıştır.
Nebi (s.a.v) buyurur ki:
" Kim kardeşini bir günahla ayıplarsa o da bu günahı işlemeden ölmez."
İmam Ahmed bu hadisi "tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa... " şeklinde
yorumlamıştır. Yine bu ayıplamanın altında, ayıplanan kişiyle bir tür alay ve
günahını ifşa vardır. Tirmizi'den Merfu olarak yer alan hadiste şöyle
buyuruluyor:
"Kardeşini günahından dolayı
ayıplayıp sevinme, bakarsın Allah ona merhamet eder de seni belaya uğratır".
Diğer bir ihtimal de şudur:
Günahından dolayı kardeşini ayıplaman daha büyük bir günah, onun isyanından daha
şiddetli bir isyandır. Çünkü bu günah itaat ve ibadete, nefsi temizlemeye,
nefsin şükrünü ifa etmeye, günahlardan kurtulmak için nefsi hesaba çekmeye
vesile olabilir. Din kardeşin bu günahtan dönmüş ve belki de işlediği günahından
dolayı kahr olmaktadır. Bu günahın onda meydana getirdiği, boyun eğiş ve zillet,
nefsini azarlama benlik davasından, kibir ve ucubden kurtulmaya çalışma,
Allah'ın huzurunda boynu bükük, başı eğik, kalbi kırık olarak durması, senin
itaatinin çokluğundan, hazırladığın ibadetlerden ve bunu Allah'a ve mahlukuna
minnet saymandan daha hayırlıdır.
Öyle ise bu asi Allah'ın azabına ne kadar yakındır!
O halde Allah'ın huzurunda kulu zelil kılan bir günah, etrafa ilan ettiğin bir
ibadetten daha hayırlıdır. Zira kendini beğenmişin ameli Allah'a yükselmez. Günahını itiraf ederek gülmen, gösterişle ilan ederek ağlamandan
daha hayırlıdır. Günahkarların inlemeleri Allah'a etrafa ilan ederek tesbih
çekenlerin gürültüsünden daha sevimlidir. Belki Allah ona bu günahdan dolayı bir
deva ve ilaç içirir, farkında olmadan bir hastalık verir.
Doğrusu Allah'ın itaat ve isyan
ehli hakkında sadece kendisinin bildiği bir takım sırları vardır. Bu sırları ancak
basiret ehli görebilir. Onlar da bu sırların beşer bilgisinin ulaşabileceği
kadarını bilebilirler. Bunun ötesindekilere Kiramen Katibin melekleri bile
muttali olamaz.
Nebi (s.a.v) buyurdu ki:
"Sizden biriniz cariyesi zina ettiği
zaman, hadd uygulasın onu ayıplayıp, kınamasın."
(Buhari, Buyu,110; Müslim,
Hudud, 30)
Yusuf (a.s)'ın kardeşlerine söylediği söz de bu
kabildendir:
"Bu gün size kınama, ayıplama yoktur"
(Yusuf, 92).
Doğrusu mizan Allah'ın kudretinde ve
hüküm Allah'ındır, asiye verilen ceza kalbleri çekip çeviren Allah'ın hükmüdür.
Amaç dini cezanın (hadd) yerine getirilmesidir, yoksa ayıplama, kınama ve başa
kakma değildir. Kaderin cilvelerinden ve satvetinden ancak Allah'ı bilmeyenler
emin olurlar. Allah Teala mahlukatın kendisini en iyi bileni ve kendisine en
yakını olan peygamberine şöyle hitap etmiştir:
"Eğer biz seni sebatkar kılmasaydık,
onlara neredeyse azıcık meyledecektin." (İsra, 74)
Hz. Yusuf der ki:
" Eğer sen
onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum."
(Yusuf, 33)
Nebi (s.a.v)'in yemini de genellikle:
"Doğrusu hayır, kalpleri çekip
çeviren Allah'a andolsun ki.." (Buhari, Buyu, 110; Müslim, Hudud, 30)
şeklindeydi ve şöyle buyururdu:
"Hiç bir kalb yoktur ki Rahman (c.c) 'in iki
parmağı arasında (kudreti dairesinde) olmasın. O kalbi doğrultmak istese
doğrultur, kaydırmak isterse de kaydırır."
(İbn Mace, Mukaddime, 13; Müsned IV,
182)
Ve yine derki:
" Ey kalbleri çekip çeviren Allah'ım, kalblerimizi sana itaat
etmeye yönelt". (Müslim, Kader, 17; Tirmizi, Kader, 7)
|