Tevbe Eden İyi Birinin İsyan Etmemiş Birine Tercih Edilmesinin Sebepleri

 

Bir gurup ise tevbe edeni tercih etmiş ama birincinin ondan hasenat bakımından daha zengin olduğunu inkar etmemiştir. Bunların, ileri sürdüğü tercih yönleri şunlardır:

İlki: Tevbe yoluyla kulluk, Allah'a en hoş gelen kulluk türlerinden ve en değerlilerindendir. Yüce Allah, tevbe edenleri çok sever. Eğer tevbe O'na en hoş gelen bir şey olmasaydı, kendisi için yaratılanların en değerlisini günahla imtihan etmezdi. O, sevgisinden dolayı kulunu günahla imtihan ederek, onun tevbe etmesini gerekli görmüş ve kuluna olan sevgisini artırmıştır. Tevbe edenler için O'nun katında özel bir sevgi vardır. Aşağıda bu açıklanmaktadır:

İkincisi: Tevbenin Allah katında, diğer ibadetler için söz konusu olmayan bir yeri vardır. Bu yüzdendir ki, O, kulunun tevbe etmesinden dolayı, eşsiz bir sevinç duyar. Allah Rasulü (s.a.v) bu sevinci, tehlikeli bir arazide, yitirdikten ve yaşama ümidinden ye'se kapıldıktan sonra üzerinde yemek ve içeceğiyle birlikte bineğini bulan kimsenin sevincine benzetmektedir. Bu sevinç, tevbe dışında başka bir ibadet için varid değildir.

Bilineceği üzere bu sevincin, tevbe edenin durumu ve kalbi üzerindeki etkisi de çok büyüktür. Bu, kullara günahın takdir edilmesinin sırlarındandır. Kul, tevbe ile, Allah'ın sevgisini kazanmış ve O'nun sevgilisi olur. Kuşkusuz Allah, bol tevbe edenleri ve günahlarından dolayı tevbe eden kullarını sever. Bu aşağıda açıklanmaktadır.

Üçüncüsü: Tevbe kulluğunda, zillet, ezilme, boyun eğiş Allah'ın önünde eğiliş ve alçalma vardır. Bu yönüyle tevbe, O'na birçok zahiri amelden daha sevimli gelmektedir. Bu zahiri amellerin, sayısı ve fazlalığı bunu değiştirmemektedir. Zillet ve boyun eğiş, kulluğun özü ve ruhudur ki aşağıda bu durum açıklanmaktadır:

Dördüncüsü: Zillet ve boyun eğiş mertebelerinin elde edilmesi tevbe eden biri için diğerlerine nazaran daha kamil olmaktadır. Çünkü o, fakirlik, kulluk ve sevgide günah işlemeyenle aynı şeyi paylaşmakta, masiyetten dolayı kalbinin kırılmasıyla diğerlerinden farklılaşmaktadır. Allah Teala, zillet ve kalp kırıklığı anında kula daha yakındır.

Nitekim İsrailiyattan bir haberde bu işlenmektedir:

"Ey Rabbim, seni nerede bulabilirim?" Buyurdu ki: "Benden dolayı kalpleri kırılanların yanında." İşte bu yüzdendir ki, Rabbine en yakın olan kul, secde halinde olandır." (Müslim,Salat, 215; Ebu Davud, Salat, 152)

Çünkü o, Allah'ın huzurunda zillet ve boyun eğiş makamıdır.

Peygamber (s.a.v)'ın, Rabbinden rivayet ettiği şu sözü iyice düşün:

"Allah, kıyamet günü şöyle buyurur: "Ey Ademoğlu senden yemek istedim de beni doyurmadın". Ademoğlu şöyle cevap verir: "Ey Rabbim, sen ki, alemlerin Rabbisin, seni nasıl doyururum?" Buyurdu ki: "Falan kulum senden yemek istemişti de, onu doyurmamıştın. Eğer onu doyursaydın, bunu benim katımda bulurdun. Ademoğlu, senden su istedim de bana su vermedin." Kul dedi ki: "Ey Rabbim, Sen ki, alemlerin Rabbisin, sana nasıl su veririm?" Buyurdu ki: "Falan kulum senden su istemişti de, ona su vermemiştin. Eğer ona su verseydin, bunu katımda bulurdun." "Ademoğlu, hastalandım da beni ziyaret etmedin? " Kul dedi ki: "Ey Rabbim, Sen ki alemlerin Rabbisin, seni nasıl ziyaret edebilirim?" Buyurdu ki: "Falan kulum hastalanmıştı da, onu ziyaret etmemiştin. Eğer onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun." (Müslim, Birr, 43)

Yüce Allah, hasta ziyareti hakkında "Beni onun yanında bulurdun" buyururken, yemek yedirme ve su ikram etmede "bunu katımda bulurdun" buyurmaktadır ki, bunlar arasında bir fark vardır. Hasta, kim olursa olsun kalbi kırık bir kimsedir. Hastalık hali onu kırar ve üzer. Eğer o, inanan bir kimse ise, hastalıktan dolayı kalbi kırıldığında, Allah onun yanındadır.

Bu -Allah, en iyi bilendir - şu üç kimsenin duasının kabulündeki sırdır: Mazlum, yolcu ve oruçlu. Zira bu üçünün de kalbinde bir kırıklık vardır. Yolcunun içinde bulunduğu gurbet hali, kulun içinde kırıklık hissetmesine bir nedendir. Aynı şekilde oruç tutan kimse de, içindeki hayvani isteği kırmakta ve onu alçaltmaktadır.

Maksad: Kuşkusuz zorlama, fazilet ve bağış mumları ancak kırıklık şamdanına inerler. Tevbe eden günahkarın bu konudaki nasibi ise oldukça boldur. Aşâğıda bu durum açıklanmaktadır:

Beşincisi: Günah, tevbe ile birleştiğinde bazan kul için birçok ibadetten daha yararlı olabilir. Bu, selefden birinin şu sözünün manasını ifade eder:

"Kul, bir günah işler de cennete girer. Bazan kullukta bulunur da cehenneme girer. Dediler ki:

"Bu nasıl olur?" Dedi ki:

"Kul bir günah işlerde bu onun gözünün önünden gitmez. Ayaktayken, otururken, yürürken günahını hatırlar ve bu onda bir kırıklığa yol açar. Sonrasında, tevbe, istiğfar ve pişmanlık gelir. Bu da onun kurtuluş sebebi olur. Diğeri de iyi bir amel işler ve o hiç gözünün önünde gitmez. Ayaktayken, yürürken onu hatırladığında böbürlenir ve kibirlenir. Bu da onun helak nedeni olur."

Günah, ileride birçok ibadete, hasenata ve kalbî muamelelere yol açabilir. Bunda, kulun bu günahtan dolayı duyduğu Allah korkusu ve haya rol oynar. Zira o devamlı surette bu kusurundan dolayı başını utancından öne eğmekte, ağlayarak pişmanlığını göstermektedir. Bu etkilerden herhangi biri kul için onu kibre itip şaşırtacak bir ibadetten Allah katında daha hayırlı, kurtuluşa ve başarıya, yaptığı amelle övünenden, başa kakandan daha yakındır. O, diliyle bunun aksini de söylese, Allah onun kalbindekinin şahididir. Böyle biri, kendisine saygı duyup yüceltmedikleri ve yükseltmedikleri için bütün yaratıklara düşmanlık besler. Kendisine bu şekilde davranmayana karşı kalbinde nefret oluştuğunu görür. Kendisi de kendini hakkıyla yoklasa bu duygunun yerleşmiş olduğunu görür. Bu yüzdendir ki onu, kendisini yüceltip hakkını teslim etmeyenleri kınarken görürsün. O, Allah'dan böyleleri için gazap umar. Kendisine saygı duyup yüceltenlerden günahlar içinde olanları gördüğünde ise çeşitli mazeret ve ümit kapılanın açar, yaptıkları hususunda kulağını tıkayıp gözlerini kapatır ve diliyle kalbini susturarak:

"Masumiyet (günahsızlık) kapısı, peygamberlerden başka kişilere için kapalıdır" der.

Belki de o, kendisini yüceltip takdir edenlerin günahlarının, bu davranışlarından dolayı affedileceğini zanneder.

Allah Teala böyle bir kulu için hayır dilediğinde onu bir günaha iter ve kendisini bu günahla kırar ve ne olduğunu göstererek kullarına yaptığı kötülüğü önler. Bu günahtan dolayı başı önüne düşer ve Allah ondaki kendisine ve kullarına karşı gösterdiği kibir ve başa kakma illetini dışarı çıkarır. Sonuçta bu günah onun için, birçok ibadetten daha yararlı olur. Nitekim Adem (as)'in günahından dolayı cennetten çıkarılışı hikayesinde de sanki lisan-ı hali ile şöyle denmektedir:

"Ey Adem, senin zekanın sebebi olan sürçme kadehinden dolayı sabırsızlanma. Kuşkusuz onun sayesinde senden, içinde kalsa asla düzelmeyecek bir hastalık çıkartıldı. Sen ona kulluk elbisesini giydirdin."

(Şiir)

Belki sevmediğin bir şeyin sonucu güzel otur,

Umulur ki bedenler, hastalıklarla sıhhat bulur.

"Ey Adem, seni günahla imtihan etmemin nedeni; bana isyan edene lütuf, ikram ve cömertliğimi gösterme isteğimdi. Eğer günah işlemezseniz, Allah sizi götürürde yerinize, günah işleyip, istiğfar eden ve kendilerini bağışladığı bir topluluk getirir." (Müslim, Tevbe, 11; Müsned, II, 309)

"Ey Adem, sen benim huzuruma, kralların, kralların yanına girişi gibi giriyordun. Bugün ise huzuruma, kölelerin kralların huzuruna girişi gibi giriyorsun.

Ey Adem, ben seni ve çocuklarını günahlardan arındırdığımda, kime cömertçe lütufta ve bağışta, tevbe kabulünde bulunacağım?

Ben ki tevbeleri kabul eden ve merhamet edenim.

Ey Adem, sana söylediğim "Oradan çık" sözünde sabırsız olma.

Ben onu senin için yarattım ama önce mücadele yurduna in ve orada takva tohumlarını ek. Ben onlara bulutlarla yağmur yağdırırım. Taneler büyüyüp göğerdiğinde ve belli bir boya ulaştığında gel ve onları biç.

Ey Adem, seni cennetten ancak yukarı tırmanmak için vesile araman isteğiyle indirdim. Seni oradan sürerek çıkarmadım. Seni oradan ancak geri dönmen için çıkardım.

(Şiir):

Bizimle senin aranda her ne kadar atışma geçse,

Diyarlarımız birbirinden uzak olsa da;

Söz verdiğin sevgi yerinde durmakta,

Sana isabet eden yanılmalar haksız kalmaktadır.

Ey Adem, huzurumuzda kendisinden dolayı zelil düştüğün günah, kendisiyle üzerimize zillet ettiğin ibadetten daha sevimlidir.

Ey Adem, günahkarların iniltileri, bize zikir çekenlerin teşbihlerinden daha yakındır.

Ey Ademoğlu, bana dua ettiğin ve benden umduğun sürece, senden sadır olan günahları bağışlarım ve bunu önemsemem. Ey Ademoğlu, günahların semaya kadar varsa dahi istiğfar ettiğinde seni bağışlarım.

Ey Ademoğlu, ortak koşmamış olarak yeryüzü dolusu hatayla bana kavuşsan da seni yeryüzü dolusu bağışla karşılarım."

Nakledilir ki; Abidin biri Allah'a dua ederek evini tavaf ediyor ve kendisini günahlardan beri kılmasını istiyordu. Sonunda göz kapakları ağırlaştı ve uyudu. Uykusunda Allah'ın şunları söylediğini duydu:

"Sen benden, masumiyeti istiyorsun. Bütün kullarım benden masumiyeti istiyor. Eğer hepsini masum kılsam ben kime af ve mağfiretimle lütuf ve cömertlikte bulunacağım. Kimin tevbesini kabul edeceğim? Benim affım, bağışım ve lütfum nereye gidecek.?"

Ey Ademoğlu, bana iman edip de hiçbir şeyi ortak koşmadığında, Arş'ı taşıyan melekleri ve çevresindekilere bana hamdederek, sen uyurken senin için istiğfarda bulunmalarını emrederim. Ebu Zerr (r.a)'dan rivayet edilen kudsi hadiste şöyle buyurulur:

"Ey kullarım, siz gece ve gündüz durmadan hata işlersiniz. Ben ise bütün günahları bağışlarım. Kim benim bağışlama gücüne sahip olduğumu bilir ve tanırsa, ona mağfiret ederim ve bunu önemsemem." (Müslim, Birr, 43; Tirmizi, Sıfatu'l-kıyame, 48; Müsned, V, 154,177)

"Ey günah işlemekte haddi aşarak nefislerine karşı cinayet işlemiş kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak Allah, bütün günahları bağışlayıcıdır. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53)

Ey kulum, acze düşme. Dua etmek senden, icabet ise bendendir. İstiğfar etmek senden, mağfiretse bendendir. Tevbe etmek senden, seyyiatı hasenata çevirmek bendendir. Aşağıda bu husus açıklanmaktadır:

Altıncısı: Bu, Yüce Allah'ın şu buyruğudur:

"Ancak tevbe ve iman edip salih ameller işleyenler başka. Çünkü Allah, onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah gafurdur, rahimdir." (Furkan, 70)

Bu, tevbeleri iman ve salih amelle birleşen tevbekarlar için en büyük müjdedir. İşte tevbenin hakikati da budur.

İbn Abbas (r.a) derki:

"Allah Rasulü'nü bu ayetin nüzulüne sevindiği kadar sevindiğini asla görmedim. Birde şu ayete sevinmiştir:

"Muhakkak biz sana apaçık bir fetih (yolu) açtık; Bu suretle Allah, senin günahından geçmişim ve geleceğini bağışlayacak, üzerindeki nimetini tamamlayacak, ve seni dosdoğru yola iletecektir" (Fetih, 1-2)

Kötülüklerin, iyiliklerle değiştirilmesi hususunda ihtilaf vuku bulmuş, bunun dünyada mı yoksa ahirette mi gerçekleşeceği tartışılmıştır. Sonuçta iki görüş dile getirilmiştir.

İbn Abbas ve öğrencileri; çirkin amellerin güzelleriyle değiştirileceğini, şirkin imanla, zinanın iffet ve namusla, yalanın doğrulukla ve hiyanetin güvenilir oluşla değiştirileceğini söylemişlerdir.

Buna göre ayetin manası; onların çirkin sıfatlarının ve kötü amellerinin güzel sıfatlarla ve salih amellerle değiştirileceği, bunun tıpkı hastanın hastalığının sağlıkla değiştirilmesi gibi olacağı şeklindedir.

Said b. Müseyyeb ve Tabiun'dan olan diğerleri ise, bunun; Allah'ın onların kötülüklerini kıyamet günü iyiliklerle değiştireceği ve her kötülüğe karşılık bir iyilik vereceği şeklinde olduğu görüşündedirler.

Bu görüşün taraftarları, Tirmizi'nin el-Cami adlı eserinde rivayet ettiği şu hadisi delil göstermektedirler:

Ebu Zerr'den gelen rivayete göre, Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Kuşkusuz ben, cehennemden en son çıkacak olan kişiyi biliyorum. Adam, kıyamet günü getirilir ve : "Ona küçük günahlarını gösterin" denerek, büyükleri gizlenir. Ve ona şöyle denir: "Falan gün, falan gün şöyle yaptın." O, ise bunları inkar etmeyerek, büyük günahlardan korkusundan sesini çıkarmaz. Ve ona denir ki: "Kendisine her kötülüğü için bir iyilik verin." O zaman adam şöyle der: "Benim, burada görmediğim günahlarım da var."

Ebu Zerr, şunu söyler:

"Allah Rasulü'nün azı dişleri görünecek kadar güldüğünü gördüm". (Buhari, Tevhid, 19; Müslim, Münafıkta, 20, 21; İbn Mace, Zühd, 39)

Bu, sahih bir hadistir. Şurası var ki, onunla bu görüşün delillendirilmesi hususunda incelenmesi gerekir. Bu adam, kötülüklerinden dolayı azap görmüş ve cehenneme girmiştir. Bilahare oradan çıkarılarak her kötülüğüne karşı kendisine bir iyilik verilmiş ve bu Allah Teala'nın bir sadakası olarak tahakkuk etmiştir. Burada söz konusu günahların hasenat ile değiştirilmesi vaki değildir. Eğer böyle olsaydı, tevbekarda olduğu gibi bunlardan dolayı azap görmemesi gerekirdi. Oysa konu, her kötülüğüne karşılık kendisine bir iyiliğin yazıldığı tevbekarın durumu hakkındadır. Bu hadiste buna delalet eden şey nedir?

Halk bu hadisi yukarıdaki ayetin tefsirini bu görüşe göre yapmak için kullanmıştır. Ondaki manayı gördünüz. Ama selefin öyle bir ince anlayışı vardır ki, sonrakilerin çoğu bunu anlayamazlar.

Bununla istidlalin inceliğini ve hassasiyetini bildirecek bir kaidenin konulmasından sonra istidlal sağlıklı olur. Bu kaideye göre, günahın muhakkak surette bir eseri olması gerekir ki bu eser bazan tevbe ile, bazan iyiliklerle, bazan bağışlatıcı musibetlerle, bazan ateşe girip azap çekmekle ortadan kalkar. Günahın eserinin şiddeti arttıkça, üstteki esaslarla silinmesi de güç hale gelir. Bu durumda da cehenneme girmek gerekir, çünkü zerre miktarı dahi olsa pisliğin cennette bulunması muhaldir. Oraya ancak her yönden temiz olanlar girebilir. Kişinin üzerinde günahların pisliğinden bir iz kaldığında muhakkak imtihan çukurlarına sokulması ve imanının pislikten arınarak saflaşması gerekir. İşte ancak o zaman cennete layık olur.

Bu bilindiğinde, günahı ve izini gerektiren hususun samimi tevbe ile ortadan kalkabileceği anlaşılır, zira o en güçlü sebeptir. Bazan, hakkın ondan tamamen alınması ve ateşte temizlenmesi gerekir. Ateş ile temizlendiğinde, pislik ve kir üzerinden kalkar ve kendisine her kötülüğe karşılık bir iyilik verilir. Samimi tevbe ile temizlendiğinde ise, yine günahların kir ve pislik eseri kişiden silinir ve her kötülüğüne karşılık bir iyilik verilmeye layık olur. Çünkü, tevbenin bu pisliği izale etmesi, ateşin izale etmesinden daha yücedir ve Allah'a daha hoş gelir. Ateşle izale, tevbe ile izalenin yerini alır, çünkü tevbe asıldır. Bu durumda o, girişten sonra değiştirmeye daha layıktır. Aşağıda bu açıklanmaktadır:

Dokuzuncusu: Bu, tevbekarın, pişmanlığından dolayı her kötülüğünün iyilikle değiştirilmesidir, ki bu söz konusu kötülüğün tevbesi olmaktadır. Bilindiği üzere pişmanlık tevbedir. Her günah için yapılan tevbe ise iyiliktir. Böylece kulun yaptığı her günah, onun yerini alan tevbe ile silinmekte, yerine ise iyilik geçmektedir. Bu itibarla, her kötülüğünün yerini iyilik almaktadır. Bunu düşün, zira bu çok ince bir husustur.

Buna göre iyilikler derece bakımından kötülüklerle eşit olurlar. Onlardan daha aşağı derecede olabilecekleri gibi yukarıda da olabilirler. Bu, edilen tevbenin samimiyetiyle, tevbekarın tevbesindeki doğruluğuyla ve tevbeye bitişen kalbi amellerle orantılıdır, îşte bu, tevbe meselelerinin sırlarından ve inceliklerindendir.

Onuncusu: Allah'ı ve O'nun emrini bilen birinin işlediği günah da çok daha fazla iyiliklere ve daha büyük yarara yol açar ve bu, Allah katında o kulun bu suçtan beri olmasından daha hoş karşılanır. Zira bu günahta, zillet, kırılma,korku, yöneliş ve pişmanlık, düşmanına iyilik hatta daha fazla iyiliklerle karşılık verme söz konusu olabilmektedir. Hatta şeytan şöyle der:

"Ne olurdu, onu şu içinde bulunduğu duruma düşürmeseydim". Şeytan, dahi onu günaha itmekten pişman olmuştur. Ama ikisinin pişmanlığı arasındaki fark çok büyüktür. Allah Teala, kulunun kendi düşmanını kızdırmasını sever. İşte bu, tevbe kulluğunun sırlarındandır. Burada kulun düşmanı zorlaması ve yol açtığı zararın telafisiyle, tevbeden dolayı Allah'ın sevgisini elde etmesi söz konusudur. Kuşkusuz bunu, amellerinin sürekli artması takip edecek, bu da her kötülüğünün yerine bir, hatta birden fazla iyiliğin konmasını gerektirecektir.

Yüce Allah'ın "Allah, onların kötülüklerini, iyiliklerle değiştirir" buyruğunu iyi düşün. O, "her birinin yerine" dememiştir. Bu da tek bir kötülüğün, kişinin durumuna göre birden fazla iyilikle değiştirilebileceğini caiz kılmaktadır.

Hadise gelince; günahları, dünyada iken iyiliklerle değiştirilmediği için azap edilen kişinin, her kötülüğün yerine birden fazla iyilik konmamıştır. Ona her kötülüğüne karşı sadece bir iyilik verilmiştir. Allah Rasulü de büyük günahları hususunda susmuştur. Sözü oraya getirince de, gülmüş ve Allah'ın onları ne yaptığını açıklamayarak,Allah'ın her küçük günahın yerini bir iyilikle değiştirdiğini haber vermiştir. Ama bu hadiste, söz konusu değişimin büyük ve küçük günahları iki açıdan kapsadığına dair ince bir işaret vardır:

İlki: "Büyük günahı ondan gizleyin" sözünde onun küçüklerinin değiştirildiğini gördüğünde zikrettiğini hissettirmesi ve onları değiştirme isteği vardır. Bunların değişimi, küçük günahların değişiminden daha büyük etkiye sahiptir. Ve o, bununla daha fazla mutlu ve sevinçlidir.

İkincisi: Allah Rasulü, bu hususun zikredilmesi anında gülmüştür. Bu gülme, onun yaptığı iyilikten dolayı sahip olduğu şaşkınlığı hissettirmektedir. Tabii onun, kendi için ikrar ettiği günahları, kendisine bunlar sorulmadan öncedir .Oysa ona ancak küçük günahları arzedilmiştir.

Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir, cömertlerin en cömerti, ikram sahiplerinin en büyüğü, iyi, latif ve kullarına kendini çeşitli ihsanlarla sevdiren ve her yoldan onlara bir türlü ulaşandır. O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur ve O, Rahman ve Rahimdir.

 

İÇİNDEKİLER