Yine bu mezheb mensuplarına göre
abes, başıboş ve boş yere yaratılma gibi hususlar kaderin hükmü altına girmesi
imkansız olan şeylerdendir. Allah Teala kendisini bunlardan tenzih etmiştir.
Çünkü O'nun vaa'd ve vaidini yalanlayan, emir ve nehyini inkar eden Allah
düşmanları, O'nu bu şekilde nitelendirmişlerdir. Buna karşılık Allah, mahlukatı
abes ve boş yere yaratmasının hikmet ve izzetine aykın olduğunu haber vermiştir.
Allah Teala şöyle buyurur:
"Sizi boş yere yarattığımızı ve gerçekten bize
döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"
(Müminim Suresi, 115)
Yani herhangi bir amaç için
olmaksızın; ne emredilmek ne nehyedilmek, ne sevap ve ne de ceza verilmemek
üzere başıboş yaratılmış değilsiniz. Abes çirkin bir şeydir. Ayet, abesin
çirkinliğini insan fıtratında ve akıllarında mevcut olduğunu göstermiştir. Bundan
dolayı Cenab-ı Hak bu insanları, akıl ve fıtratlarına dönmelerine vesile olacak
şekilde reddetmiştir. Eğer onlar düşünüp görebilselerdi, bunun Allah'a yakışmayacağını
bilirlerdi. Ayrıca mahlukatın ne emredilmek, ne nehyedilmek, ne sevap ve ne de
ceza görmemek üzere abes olarak yaratmasının O'na uygun olmayacağını anlarlardı.
Bu da gösteriyor ki, ilahi emir, nehiy ve işlenen amellerin bir karşılığının
bulunması akıl ve fıtratça da makul ve doğru bir husustur.
Allah'ın mahlukata
karşı ilgisiz olduğunu iddia eden kimse. O'na yakışmayan sıfatları vermiş ve en
güzel isimlerine (esma-ı hüsna) ve yüce sıfatlarına aykırı hususları isnad
etmiş demektir.
Cenab-ı Hak:
"İnsan başıboş
bırakılacağını mı sanıyor?" (Kıyamet, 36) buyurur.
İmam Şafii bunu:
"Emir ve nehye muhatab olmaksızın ömrünü tamamlaması," şeklinde tefsir eder. Diğerleri,
sevap ve ceza verilmemek üzere yaşaması, şeklinde anlamıştır. Bu iki husus
birbirine bağlı olup biri diğerinden ayrılmaz. Ayet, bunları birbirinden ayrı
sananları reddetmektedir. Bu da göstermektedir ki, başıboşluk çirkindir ve O'nun
hikmeti buna ters düşer ve bu O'na yakışmaz. Bundan dolayı şu ayet ile insanın
başıboş bırakılmadığı tekrar vurgulanmıştır;
"Kendisi, dökülüp atılan meniden bir damla su
değil miydi? Sonra bir kan pıhtısı oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve
bir düzen içinde biçim verdi. Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çiftler
yarattı. (Öyleyse Allah) ölüleri diriltmeye kadir değil midir?"
(Kıyamet, 37-40).
Başıboşluğun çirkinliği yalnız nakil yoluyla bilinecek
olsaydı, bu takdirde bunun yanlışlığı nakle ve bize bildirilip haber verilen
bilgiye aykırı olmasıyla ortaya konurdu. Böylece bunun, haddi zatında çirkin
olduğundan değil de nakle aykırı olması sebebiyle reddedilmiş olduğu kabul
edilirdi. Ayetin böyle bir manaya gelmeyeceği malumdur.
Başka bir ayette şöyle
buyuruluyor:
"Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl
ve boş yere yaratmadık. Bu küfredenlerin zannıdır."
(Sad,27).
Kafirlerin
düşündükleri batıl, iki zıttı bir araya getirmek manasına bir batıl değildir. Onların kabul ettikleri batıl, şeriatın, cezanın, emrin, nehyin, sevab ve azabın
olmaması şeklinde bir batıldır.
Buna cevaben Allah Teala
bildiriyor ki, asıl batıl ve boş yere yaratma, kainatı bunlar (emir-nehiy vs.)
dışında bir gaye için yaratmış olmasıdır ki o böyle bir abesle iştigal etmekten
münezzehtir.
Kainat bir gerçek
(Hak)
için yaratılmıştır, o da tevhiddir;
hakkının, mükafatının, inkar ve rabbine ortak koşanların cezalandırılmasının
gerçekleşmesinden ibarettir.
Başka bir ayette şöyle
buyuruluyor:
"Yoksa kötülüklere gömülenler, kendilerini, iman edip salih ameller
işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri de bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar."
(Casiye, 21)
Bununla Allah Teala, bu
düşüncenin aklen de çirkin olduğunu göstermiştir. Böyle bir hüküm kötü ve böyle
hükmeden zalim ve kötü bir kimsedir. Böyle bir hükmün çirkinliği, sadece nakle
ters düşmesinden dolayı olsaydı, Allah Teala bunu reddederken iyi insan ile kötü
insanı mukayese etmez, bunun fıtraten her yerde çirkin olduğunu göstermezdi.
Ayrıca ortada, bizatihi kötü ve hükmettiğinde kötü olduğu için reddedilecek bir
hüküm de kalmazdı.
Başka bir ayette:
" Yoksa biz,
iman edip salih amellerde bulunanlan yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlarla bir mi
tutacağız? Ya da muttakileri facirlerle bir mi sayacağız"
(Sad, 28) buyurulmaktadır.
Bu soru cevabı, 'hayır' olan sorudur. Ayet böyle bir düşüncenin bizzat çirkin
olduğunu, akıl ve fıtratın inkar ettiği kötü bir düşünce olduğunu ortaya
koymaktadır ve sanki şöyle demektedir:
Böyle bir işi bize yakıştırıyor ve güzel
olduğunu düşünebiliyor musun? Cenab-ı Hak, bunun aklen ve fıtraten de çirkin
olduğunu göstermiş ve böyle bir şeyin Allah'a nisbet edilmesinin uygun
olmadığını beyan etmiştir.
Allah Teala aynı şekilde
uluhiyetinde kendine şirk koşulmasını, ibadette başka birinin dahil edilmesini
verdiği darb-ı mesellerle reddetmiş ve bunun batıl olduğuna dair akli deliller
serdetmiştir. Eğer böyle bir durum sadece şeriatten dolayı çirkin olsaydı bu
delillerin ve darb-ı mesellerin bir manası olmazdı.
Aklen hüsn ve kubhu inkar
edenlere göre aklen şirkin ve O'nunla birlikte başka birine ibadetin emredilmesi
caizdir. Onlara göre böyle bir şeyin çirkinliği, sadece ilahi nehiy yoluyla
bilinebilirmiş!
Ne tuhaf! çirkin olduğunu
gösteren bunca delile gerek var? Bunun en çirkin ve en büyük zulüm olduğuna dair
bir bilgi yoksa, geriye doğru olarak ne kalır?
Bunun çirkin olduğu apaçık ve aklen zorunlu olarak bilinir. Peygamberler, ümmetlerini, akıl ve fıtratlarıda
şirkin çirkin olduğuna dair bilgilerine dayanarak uyarmışlardır.
Şirk ehlinin
akıl, zihin ve kalblerinin olmadıklarını ifade etmiş, hatta onların duyduklarını
ve gördüklerini reddetmiştir. Bundan maksat kalblerinin işitmesi ve görmesidir.
Onların sağır, dilsiz ve kör olduklarını haber vermiştir. Bu, onların kalblerinin
vasıflarıdır ki, onların kalbleri işitmez, görmez ve konuşmaz.
Allah Teala onları akılları
bulunmayan ve dolayısıyla bu akılları vasıtasıyla güzeli çirkinden, hakkı
batıldan ayıramayan hayvanlara benzetmiştir. Bundan dolayı cehennemde, işiten ve
akleden insanlardan* olmadıklarını itiraf etmişlerdir. Eğer işitip
düşünebilselerdi peygamberlerin getirdiğini güzel ve onlara karşı çıkmanın
çirkin olduğunu bilirlerdi.(Kur'an onlardan söyle
bahsediyor: "Suçlu-günahkarların, Rabbleri huzurunda başları öne eğilmiş olarak:
"Rabbimiz! Gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir.
Salih bir amelde bulunalım; artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız"
(diye yalvaracakları zamanı) bir görse." (Secde, 12) "Kalbleri vardır, bununla
kavrayıp anlamazlar: gözleri vardır, bununla görmezler; kulakları vardır,
bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha aşağılıktırlar, iste
bunlar gafillerin ta kendileridir" (A'raf, 179). Nitekim bu insanlar, baba ve
dedelerini körükörüne taklit ettiklerinden dolayı Allah'ın kendilerine ihsan
ettiği kulak, göz ve kalp gibi nimetleri değerlendirememişlerdir. Böylece
sünnetullahta, kendi üzerlerinde ve peygamberlerin getirdiği ilahi mesajlardaki
gerçeği alamamışlardır. Üstelik de; Allah'ın insanları, mesajlarını görmek,
düşünmek ve anlamaktan mahrum kıldığını sanmışlardır, iddialarına göre Allah
onlara zulmetmiş, mesajını anlama vasıtalarından mahrum bırakmış, bu kapıyı
kendilerine kapatmıştır. O gün sapıklıkları kendilerine ayan-beyan olunca
zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle der: "Gerçekten biz, size uymuş olan
kimselerdik. Şimdi siz, ateşten, bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilecek
misiniz? Büyüklenenler derler ki: Biz hepimiz ateşin içindeyiz;gerçek şu ki,
artık Allah kullar arasındaki hükmünü vermiştir" (Mümin, 47-48). )
Cenab-ı Hak onlardan naklederek
şöyle buyuruyor:
"Eğer biz işitip düşünebilseydik cehennem ehli arasında
olmazdık, dediler." (el-Mülk, 110)
Kur'an'da birçok yerde "Düşünmez misiniz?",
"Belki düşünürsünüz" demektedir. Akıl ve fıtratlarında mevcut olan güzel çirkin mefhumlarına dayanarak
onları uyarıyor ve bunlarla onlara delil getiriyor. Bu
özellikleriyle faydalansınlar ve bunlar vasıtasıyla güzeli çirkinden, hakkı batıldan
ayırsınlar diye lütuf ettiğini bildiriyor.
Kur'an'da birçok akli ve hissi
misaller vardır ki, Allah Teala bunlar vasıtasıyla emrettiği şeyin güzel,
yasakladığı hususun da çirkin olduğu konusunda uyanda bulunur. Bizatihi çirkin
olmasalardı, akıllara hitap eden bu misallerin bir manası kalmazdı. Böylece
bunun ispatı salt ilahi emir ve nehiy vasıtasıyla olur; böyle misaller vererek,
çirkinlikle güzelliğin aklen müşahede edilen yönünü açıklamak gerekmezdi.
|