Birinde ısrar ederken, diğer bir günahtan tevbe
etmek sahih ve muteber olur mu? (Tevbenin sıhhati, Allah'a
yönelme, O'na dönme ve O'nun düşmanından kurtulmadaki azmin doğruluğuna
bağlıdır. Bu kul ile rabbi arasındaki bir istir.Allah Teala şöyle buyurur: "O,
kullarından tevbeyi kabul eden, günahları affeden ve yaptıklarınızı bilendir")
Bu konuda alimlerin iki görüşü vardır. Bunların her
ikisi de İmam Ahmed'den rivayet edilen görüşlerdir. Nevevi gibi sıhhatinde icma
olduğunu nakleden kimi alimler ihtilaftan söz etmezler.
Mesele çetrefilli ve köklüdür.
İki görüşten birini tercih edebilmek için kesinlik ifade eden bir delile ihtiyaç
vardır. Bunun sahih olduğunu söyleyenler, şunu delil getirirler:
Bir kişi, tevbesini henüz yapmadığı eski günahı üzere iken, küfürden tevbe ederek müslüman
olduğunda müslümanlığı sahih ve geçerli olduğuna göre, başka günahı varken
kulun, diğer bir günahından tevbe etmesi de sahih ve muteber olmalıdır.
Diğerleri buna şöyle cevap
verirler:
Müslüman olmanın ayrı bir durumu
vardır. Çünkü burada onun kuvvet ve geçerliliği, elde edilmesi söz konusudur.
Mesela çocuk, anne- babasına bağlı olarak müslüman olabilir. Yine çocuk,
nesebinin babasından ayrılması veya iki görüşten birine göre ebeveyninden
birinin ölmesiyle de müslüman olabilir. Aynı şekilde yine bir görüşe göre,
kendisini esir alan ve köle edinen biri vasıtasıyla da İslam'a girebilir. Bu
İslam'a girmenin kuvveti ve şeriatın teşvik etmesi sebebiyledir ki kasıtla değil
tabi olmakla elde edilmektedir.(Bu nikah vb. gibi beşeri
münasebetlerdeki zahiri İslam'dır. Fakat gerçek İslam, ancak, Allah rızası için
olan İslamdır ki o da ancak, sahih bir akide, salih amel, sağlam bir ilim,
Allah'ın şeriatına, rasulünün sünnetine tabî olmakla gerçekleşir.)
Diğer grup yine şöyle itiraz
eder:
Tevbe, Allah'a isyandan, O'na itaate dönmektir. Bir günahta ısrar ederken,
bir günahından tevbe edenin hangi dönüşünden söz edilebilir?
Devamla şöyle derler:
Allah
sadece gerçek tevbekarı hesaba çekmez. Çünkü o Allah'a itaat ve kulluğa dönmüştür,
samimi bir tevbe yapmıştır. Tevbe ettiğinin benzeri veya daha büyüğü bir günahta
ısrar eden ise itaati yeltenmemiş, samimi bir tevbe de yapmamış demektir.
Yine, tevbekâr, Allah'a tevbe
ettiği zaman, kendisinden "isyankâr" ismi kalkar. Kafir, müslüman olduğu zaman,
üzerinden "kafir" ismi kalktığı gibi, bu da aynı şekildedir. Fakat tevbe
ettiğinin dışındaki günahlarda ısrar eden kimseden "günah" vasfı ayrılmaz.
Dolayısıyla tevbesi de sahih ve geçerli olmaz.
Meselenin sırrı şuradadır:
Tevbe,
günah gibi bölünme kabul eder mi? İman ve İslam'da olduğu gibi tevbekâr bir yönü
bırakıp diğer yönden tevbe edebilir mi?
Tercihe şayan olan görüş,
bölünme kabul etmesidir. Tevbe, nitelik itibarıyla farklı derecelerde olduğu
gibi, nicelik itibarıyla da farklı derecelerdedir. Kul bir farzı yapsa da,
diğerini terketse, terkettiği için cezayı hakettiği halde, yaptığından cezaya
çarpılmaz. Aynı şekilde, biri üzerinde ısrar ederken diğer günahından tevbe
etmesi de böyledir. Çünkü iki günahtan da tevbe farzdır. Bir günahından tevbe
eden, farzlardan birini yerine getirmiş, diğerini terketmiştir. Fakat terkettiği
yaptığının da batıl olmasını gerektirmez. Nitekim haccı terkedenin bu hareketi,
namazının, orucunun veya zekatının da geçersiz olmasını gerektirmemektedir.
Diğerleri buna şöyle cevap
verirler:
Tevbe tekbir fiildir. Manası da Allah'ın hoşlanmadığı şeyleri terketmek, pişman olmak ve O'na itaate dönmektir.
Bu tam olarak bulunmazsa,
sahih de olmaz. Çünkü bu bir tek ibadettir.Bunun bir kısmını yapıp diğer bir kısım
farzlarını terketmek, farz bir ibadetin bir kısmını yapıp diğer bir bölümünü
yapmamak gibidir. Tek ibadetin cüzlerinin birbirleriyle olan irtibatı, çeşitli
ibadetlerin birbirleriyle olan bağlantılarından çok daha kuvvetlidir.
Diğer görüş sahipleri cevaben
şöyle derler:
Her günahın kendine ait bir tevbesi vardır. Bundan tevbe etmek
farzdır. Bir tevbenin, diğer tevbeyle alakası yoktur. Nitekim bir günahın diğer
bir günahla da ilgisi yoktur.
Benim bu konudaki kanaatime gelince:
Aynı türden bir günahta ısrar ediyorken, günahtan tevbe etmek sahih
olmaz. Fakat kul, aynı türden olmayan, birbiriyle alakası bulunmayan bir günahı
islerken, başka bir günahından tevbe ederse, bu sahih ve geçerli olur.
Mesela,
faizden tevbe ederde, içki içmekten tevbe etmezse, faizden yaptığı tevbe
geçerlidir. Fakat, peşin faizden (ribe'l-fadl) tevbe eder de, veresiye faizden (ribe'n-
nesie) vazgeçmez ve ısrar ederse veya tersi olursa, yine haşhaş almaktan tevbe
edip, içkiden vazgeçmezse yahut da aksi olursa, bunun tevbesi sahih olmaz. Bu
bir kadınla zina etmekten tevbekâr olup da, tevbe etmediği bir diğeriyle zinayı
sürdürmek gibidir. Yine sarhoşluk veren üzüm şırasını içmekten tevbe ettiği halde, diğer sarhoş eden
içkileri içmeyi sürdürmeye benzer. Böylesi gerçekte günahtan tevbe etmemiştir.
Ancak günahının bir türünden ötekine geçmiştir.
Türleri ayrı bir günahtan, bir
diğerine geçmek ise böyle değildir. Çünkü bunun vebali daha hafiftir veya
karakterinin güçleri ona galebe çalmıştır veya şehvetinin esiri ol muştur. Fakat
ötekilerin sebepleri hemen önünde hazır beklemektedir. Çağırmaya hacet yoktur.
Günah böyle değildir, çünkü o sebeplerinin hazırlanmasına ihtiyaç gösterir.
Ötekilerde ise kişiyi dost ve ahbabı kuşatmıştır, onu tevbe etmeye bırakmazlar,
onun dostlarının o günahta bir hissesi ve mevkii vardır. Nefsi, onun kıymetini tevbe yoluyla ifsad etmesine rıza göstermez.
Nitekim Ebu Nuvas, Ebu el- Atahiye'ye
masiyetler içerisinde boğulmasını kınayarak şöyle demiştir:
Ey Atahi, benim o eğlenceleri
terkettiğimi görür müsün?
İbadetle toplum içerisindeki kıymetimi zedelediğimi
görür müsün?
Bu gibi kimseler, adam
öldürmekten, suçsuz insanların mallarını çalmaktan ve yetimlerin mallarını
yemekten dolayı tevbe edip de içki içmekten ve kötülükten dolayı tevbe
etmediklerinde bunların tevbeleri sıhhatli kabul edilir ve bu tevbe ettikleri
işlerden dolayı cezalandırılmazlar. Ama diğer ısrar ettikleri kötülüklerinden
dolayı sorgulanır ve cezalandırılırlar. Kuşkusuz Allah en iyi bilendir.
|