İNABE MERTEBESİ

 

Daha önce zikrettiğimiz üzere, tevbe mertebesine geçen ve tevbe makamında kalan kimse İslam’ın bütün mertebelerine de ermiş olur. Çünkü tam bir tevbe İslam’ın bütün mertebelerini içine alır. Bütün bu mertebeler tevbe mertebesine dahildir. Fakat yine de mahiyet, özellik ve şartlarını açıklayabilmek için onu ayrıca geniş bir şekilde anlatmak gerekir.

Kul ayağını tevbe mertebesine iyice yerleştirdikten sonra “inabe” mertebesine geçer.

Nitekim yüce Allah Kur’an-ı Keriminde:

“Rabbinize dönün” (ez-)

İbrahim gerçekten yumuşak huylu, içli, kendisini (Allah’a) vermiş ve yöneltmiş biridir” (Hud,75) diyerek medhetmiştir.

Ayrıca şu ayetlerde de O’nun ayetlerini ancak inabe ehli olanların görüp ibret alabileceklerini haber vermiştir:

“ Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki O’nu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiç bir çatlak da yoktur. Yeryüzünü de döşedik ve O’na sağlam dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden bitkiler yetiştirdik (bütün bunları) Allah’a yönelen (inabe eden) her kulun, gönül gözünü açmak ve (ona) ibret vermek için (yaptık) (Kaf, 6-8),

“Size ayetlerini gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O’dur. Doğrusu ancak (Allah’a) yönelen öğüt alır” (Mü’min,13),

“Yalnız O’na yönelerek ondan korkun; namazı dosdoğru kılın ve (Allah’a) ortak koşanlardan olmayın.” (Rum, 31)

Bu ayette geçen “yalnız O’na yönelerek” manasına gelen “münibine” kelimesi, daha önceki ayette geçen “Rasulüm yüzünü doğruca (hanif olarak) dine çevir” cümlesinde gizli bulunan zamirin hali olarak kullanılmıştır. Çünkü bu ayette geçen hitap hem peygambere ve hem de onun ümmetinedir. Yani sen ve ümmetin yüzünüzü O’na yönelerek (inabet ederek) dine çevirin demektir.

Nitekim:

“Ey peygamber, kadınları boşadığınız zaman” (Talak, 1) ayetinde de benzer bir durum vardır, hitap hem peygambere ve hem de ümmetine aittir.

Yine “münibine” kelimesi önceki ayette geçen “İnsanları kendisine göre yaratmıştır” ifadesindeki mefulun, yani insanların hali de olabilir. Yani Allah insanları yalnız O’na yönelen bir halde yaratmıştır. Şayet insanlar yaratıldıkları halde bırakılırlarsa Allah’a yönelmekten geri durmazlar. Ne var ki insan yaratıldığı halde bırakılmaz ve değiştirilir.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) :

“Doğan her çocuk fıtrat- bir rivayete göre din üzerine yaratılmıştır. Daha sonra bunu diliyle de ifade eder” (Müsned, III, 353; IV, 24) buyurmuştur.

Cenab-ı Allah nebisi Davud (a.s)’dan bahsederken

“Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) yöneldi” (Sad, 24) diye haber verir.

Mükafat ve cennetinin kendisinden korkup yine kendisine yönelenler için olduğunu haber verirken de:

“Cennet de (Allah’ın azabından) korunanlara yaklaştırılmıştır, uzak değildir. İşte size va’dedilen budur. Daima (tevbe ile) Allah’a dönen, (O’nun buyruklarını) gözeten, görmeden Rahman’a saygı gösteren ve hakka dönük bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur). Ona esenlikle girin denir” (Kaf, 31-34) buyurmuştur.

Keza:

“Tağut’a kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde ver” (Zumer, 17) ayetinde de ilahi müjdenin sadece kendisine yönelenlere mahsus olduğunu bildirmiştir.

 

İÇİNDEKİLER