7. Masiyetin kötü akıbetini, çirkin neticesini ve ondan neşet eden zararları iyi bilmektir. Bu zararların sadece bazıları şunlardır:
- Yüzün kararması,
- kalbin karanlıklara boğulması,
- kalbin darlanması, üzüntüsü, kederi, acısı,
sıkılması,
- şiddetli çalkantılara ve çelişkilere maruz
kalması,
- kuvvetinin paramparça olması,
- düşmanına mukavemet edemeyecek kadar zayıflaması,
süsünü kaybetmesi,
- bütün işlerinde şaşkınlık içine girmesi,
- velisini ve yardımcısını kaybederek apaçık
düşmanını dost edinmesi;
- kalbin kabil olduğu ilmin ondan gizlenip
kaybolması,
- elde ettiği ilmi de unutması veya kaçınılmaz
olarak bu ilmin zayıflaması;
- kalbin hastalanması, ki bu hastalık kalpte iyice
yer edindiği zaman, kaçınılmaz olarak kalp ölür. Çünkü günahlar, kalpleri
öldürür.
Bu zararlardan biri de, aziz olduktan sonra kulun
zelil olmasıdır.
Diğer bazı zararları da şunlardır:
- Kalp, tasarruf sahibi bir melik olup düşmanları kendisinden korkuyorlarken, masiyeti sebebiyle düşmanlarının esiri olur.
- Masiyet sebebiyle kalbin tesiri zayıflar ve artık ne reayası üzerinde, ne de hâriçte bir etkinliği kalmaz. Artık emirlerine itaat edecek bir reayası yoktur. Ve onun emirleri başkalarına da etki yapmaz.
- Masiyet içerisinde olan insan güven içinde olmaz ve onun kaybolan güveninin yerini bir korku hâli alır. Şüphesiz ki insanların en korkağı, en çok kötülük yapandır.
- Masiyet sebebiyle insanın etrafıyla herhangi bir ünsiyeti ve yakınlığı olmaz. Kaybolan bu ünsiyetin yerini yalnızlık alır. Hiç şüphe yok ki kişinin kötülüğü arttıkça, yalnızlığı da artar.
- Masiyet sebebiyle insan Allah'ın rızasını kaybeder ve bunun yerini O'nun kızgınlığı alır.
- Masiyetlere dalmış olan bir insan, Allah'ın huzurunda sükunet bulmaz, O'nunla mutmain olmaz ve O'na sığınarak huzura kavuşmaz. Bunların yerine Allah'ın huzurundan kovulur ve devamlı O'ndan uzakta yaşamını sürdürür.
- İnsan, masiyeti sebebiyle üzüntü ve keder kuyusuna düşer. Böyle bir insan devamlı tasalı ve hasret içinde bulunur. Zira her bir lezzeti elde ettiğinde, tatmamış olduğu onun benzeri bir diğer lezzeti de elde etmesi için nefsi onu çekiştirip durur. Eğer ona benzer bütün lezzetlerden ihtiyacını giderirse, tatmamış olduğu daha başka gayri meşru lezzetlen elde etmesi için nefsi onu devamlı teşvik ve tahrik eder. Şüphesiz ki bu hususta onun elde edemeyecekleri, elde edeceklerinin kat kat fazlası olacaktır.
- Bu durumda bir şeye karşı şiddetli bir isteği olduğu halde ondan âciz kaldığını görünce, şiddetli bir hasret ve üzüntüye maruz kalır. O, acısı yüreklere işleyen Allah'ın tutuşturulmuş ateşi gelmeden önce, bu dünya da dahi kalbine azap edilmesi için ne denli şiddetli ve kızgın bir ateşe maruz kalmıştır!
- İnsan zengin iken masiyetleri sebebiyle fakir
olur. Zira bu kişi, kendisinde bulunan iman sermayesinden dolayı zengin olup, bununla ticaret yapmakta ve bir çok kârlar elde etmekteydi. Masiyetleri sebebiyle sermayesi kendisinden alınınca, hiçbir şeyi bulunmayan bir fakir oldu o. Bu durumda o, ya Nasuh tevbesi
yaparak ve kolları sıvayıp ciddi bir şekilde çalışarak eski sermayesini elde
etmeye çalışacak; ya da bunu yapmadığı halde kaybettiği sermayesinden dolayı bir çok kârları kaçırmış olacaktır.
- Masiyeti sebebiyle insanın rızkı noksan olur. Şüphesiz ki kul, yaptığı günahlar sebebiyle rızıktan mahrum kalır.
- Masiyet sebebiyle insanın bedeni zayıflar.
- İnsanın üzerinde bulunan heybet ve tâat ile insanın giymiş olduğu tatlılık ve güzellik masiyet sebebiyle yok olur ve bunların yerini alçalmışlık, değersiz olmak ve hakirlik alır.
- Günahlarından dolayı insana karşı, diğer insanların kalplerinde kin ve nefret oluşur.
- İnsan için en önemli ve en değerli olan, yerine hiçbir şey geçmeyen ve gittiğinde bir daha geri gelmeyen paha biçilmez vakti günahlar sebebiyle boşu boşuna zayi olup gider.
- Günahlarından dolayı düşmanı ona tamah eder ve onu ele geçirir. Zira insanın düşmanı olan şeytan, insanın emirlerine icabet ettiğini ve boyun eğip teslim olduğunu gördüğü zaman, insana , olan tamahı artar ve o insanı ele geçirebileceğin içinden geçirerek onu kendi hizbinden / taraftar ve askerlerinden yapmaya çalışır. Öyle ki netice de bu insan, hak mevlâsını bırakarak onu veli edinir.
- Masiyetleri sebebiyle insanın kalbi üzerinde bir pas oluşur ve böylece kalbi mühürlenir. Zira kul bir günah işlediği zaman, bu günah onun kalbine siyah bir nokta olarak işlenir. Eğer kul bu günahtan tevbe ederse, onun kalbi tekrar parlak ve bembeyaz olur. Yok kul ısrar eder ve bir günah daha işleyecek olursa, onun kalbine bir siyah nokta daha işlenir. Onun kalbini tamamen kaplayana kadar bu böyle devam eder.
İşte kalbe çöken 'ran / pas' budur. Allah'ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Hayır (öyle değildir) doğrusu
kazandıkları (kötü) şeyler, onların kalplerinin üzerinde pas
bağlamıştır." (Mutaffifin, 14)
Günahlara dalmış olan bir insan, tâat yapmaktan lezzet alma vasfını kaybeder. Böyle bir insan tâat yaptığı zaman, tâat yapmanın eserleri olan tatlılığı, kuvveti, imanın artmasını, anlayış ve ahrete daha çok rağbet etmeyi kalbinde hissetmez. Şüphesiz ki tâat, böyle meyveleri kaçınılmaz olarak verir, fakat günahlarından dolayı o bunları hissetmez.
Allah, melekler ve Allah'ın Salih kulları günahkâr olan insandan yüz çevirirler. Zira kul Allah'a itaat etmekten yüz çevirip, O'na asi olmakla meşgul olduğu zaman; hiç şüphe yok ki Allah'da ondan yüz çevirir. Allah'ın ondan yüz çevirmesi neticesinde melekler ve Salih kullar da ondan yüz çevirirler. Nitekim kul Allah'a yöneldiği zaman, Allah'da ona yönelir ve kendi kullarının kalplerini de ona yöneltir.
Muhakkak ki bir günah diğer bir günahı işlemeyi gerektirir. Birbirlerine kuvvet veren bu günahlar üçüncü bir günahı, bunlarda bir dördüncüsünü gerektirirler ve bu böyle devam edip gider. Böylece günahlar kulu kaplar ve hatalar onu iyice sarar her taraftan kuşatırlar.
Selefi sâlihinden biri şöyle der:
"şüphesiz ki iyiliğin mükâfatı, kendisinden hemen
sonra yapılacak diğer bir iyiliktir.. Kötülüğün de bir cezası, kendisinden hemen
sonra yapılacak bir başka kötülüktür."
Günah işleyen kul bilmelidir ki, bu günahından dolayı, hem bunun cinsinden, hem de daha başka bir çok daha hayırlı ve güzel olmakla birlikte kendisinin de daha çok sevdiği lezzetli şeyleri kaçırmaktadır. Zira şüphesiz ki Allah'ü Teâlâ bir kula, hem dünyada haram olan şeylerin lezzetini, hem de ahiretteki şeylerin lezzetini tattırmayacaktır.
Nitekim Allah'ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Küfre sapanlar/ inkâr edenler, ateşe sunulacakları gün (onlara):
"Siz iyi ve güzel şeylerinizi dünya hayatında harcayıp giderdiniz ve bunlarla
safa sürdünüz (buraya bir şey bırakmadınız)." (Ahkâf, 20)
Mü'min olan kimse, bütün iyi ve güzel olan şeylerin dünya hayatında harcayıp gidermez; bilakis bazılarını ahiret için bırakır.
Kâfire gelince, o ahirete inanmadığı için kendi payına düşen bütün iyi ve güzel şeylerini dünya hayatında harcayıp gidermek hususunda son derece hırslıdır.
Kul bilmelidir ki amelleri, ebedi ikâmet yurduna gitmesi için kendisinin azığı ve vesilesidir.
Eğer Allah'a masiyet sayılacak şeylerden azık edinecek olursa, şüphesiz ki bu azık onu asilerin ve canilerin bulunduğu yurda götürecektir. Yok eğer Allah'a tâat olan şeylerden azığını alırsa, bu azıkta onu Allah'a itaat eden ve O'nun dostları olan kimselerin bulunduğu yurda götürecektir.
Kul bilmelidir ki onun amelleri, kabirde onun velisi ve arkadaşı, Rabb'inin yanında onun şefaat edicisi ve savunucusudur. Onları kendi lehine veya aleyhine çevirmek ise kulun isteğine bağlıdır.
Kul bilmelidir ki, iyi ameller kulu ilerletir, yükseltir ve Rabb'inin
huzuruna çıkarır. Kulun onlara sımsıkı ve kuvvetlice tutunması nispetinde, onların yükselmesiyle beraber yükselir. Bunun aksine kötü ameller de kulu alçaltır, onu uçuruma yuvarlar ve onu aşağıların en aşağısına çekerler. Kulun onlara tutunmasının kuvveti nispetinde, onların aşağı inmesiyle beraber o da iner ve onların durup yerleştiği yerde o da durur.
Allah'ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"...O'na ancak (Tevhidi bildiren) güzel kelimeler yükselir; Salih amel de onu yüceltir. "
(Fatır, 10)
Başka bir âyeti kerimede şöyle buyuruyor:
"Âyetlerimizi yalanlayıp da ona (inanmakta)
büyüklük taslayanlar var ya göğün kapıları (onlar(ın ruhların)a açılmayacak ve halat iğne deliğinden girinceye kadar onlar cennete de giremeyeceklerdir. İşte günahkârları böyle cezalandırırız."
(A'raf, 40)
Göğün kapıları onların amellerine açılmayıp kapalı
kalınca, bedenlerinden ayrıldığı zaman onların ruhlarına da açılmayıp kapalı tutuldu. İman ve Salih amel ehline gelince, göğün kapıları onların i amellerine açık olduğu ve böylece amelleri yükselip Allah'ın huzuruna çıktığı için; onların bedenlerinden ayrılan ruhlarına da göğün kapıları açıldı ve böylece onların ruhları da yükselip Allah'ın huzurunda durdular; Allah'da onlara merhamet edip isimlerinin
"illiyyinde" yazılmasını emretti.
Günahlar sebebiyle kul, kendisinde bulunan hiçbir kimsenin; hiçbir şekilde zarara uğramayacağı Allah'ın sağlam kalesinden çıkar; hırsız ve eşkiyaların yağmalamalarına maruz kalacak şekilde açıkta kalır. Kendisine hiçbir belâ ve âfetin ulaşamayacağı sağlam ve metin bir kaleden çıkıp, hırsız ve eşkiyaların sığınağı olan ıssız bir harabeye sığınan kimse hakkında ne zannedilir?
Bu hırsız ve eşkiyalar onunla beraber bir şey bırakırlarını sanılır?
Masiyetler sebebiyle kul, kendisinde var olan bereketin de yok olmasına maruz olur.
Elhâsıl:
Masiyetin kötü ve çirkin neticelerini hiçbir kul
tamamiyle bilip ihata edemez. Aynı şekilde hasenenin de güzel meyve ve
neticelerini hiçbir kimse bilip ihata edemez.
Dolayısıyla özet olarak deriz ki:
Dünya ve ahretin bütün hayırları, Allah'a itaat etmektedir. Dünya ve ahretin bütün
şerleri de Allah'a asi olmaktadır.
Bazı rivayetlerde Allah sübhanehû'nun buyurduğu nakledilir:
"Bana itaat edip de bedbaht olan var mıdır? Bana asi olup da masiyetle bahtiyar olan kimdir?"
|