Şükreden zenginlerle, sabreden fakirlerden hangisinin daha üstün olduğu hakkında ihtilaf vardır.
- Alimlerden bir kısmı, sabreden fakirlerin üstün olduğunu iddia etmiş,
- diğer bir kısmı ise şükreden zenginlerin üstün olduğunu iddia etmiştir.
Bu iki kısım alimden her biri diğerinin aleyhine reddedilemeyecek şekilde Kitaptan, sünnetten, eserlerden, kıyasdan deliller getirmişlerdir. Bundan dolayı, düşünen bir kimse, sabreden fakirler ile şükreden zenginlerin faziletde birbirine eşit olduklarını anlar.
Bu iki kısım alimlerin getirdikleri deliller hakdır. Hak, hakka muarız ve zıd olamaz. Delil nerede bulunursa ona tabi olmak vacip olur.
Sabreden fakirler ile şükreden zenginlerden hangisinin üstün olduğu konusunda, her iki kısım alimler tarafından kitaplar yazılmıştır. Bu konuda fakihler, fakirler,
zenginler, sufiler, hadis ve tefsirciler konuşmuşlardır. Bu konuda İmam Ahmed'den iki rivayet nakledilmiştir.
Ebu'l Hüseyin, Kitab'ut-Tamam isimli eserinde
bu iki rivayeti zikrederek,
"Bu iki
rivayetten sahih olan birinci rivayete göre, sabreden fakir, şükreden zenginden
üstündür. İkinci rivayete göre şükreden zengin, sabreden fakirden üstündür"
demiştir.
İbn-i Kuteybe'nin içinde bulunduğu alimlerden bir cemaat,
İmâm Ahmed'in ikinci rivayetini Ebu İshak ile el-Validü's-Said ise, birinci rivayetini tercih etmiştir.
"İşte bu kimseler sabırlarına karşılık cennetin yüksek dereceleriyle mükafatlanacaklardır."
(Furkan 75), ayetini Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin
şöyle tefsir etmiştir:
"İşte bu kimseler dünyada
fakirliğe sabretmelerinden dolayı cennetle mükafatlandırılacaklardır."
Enes (r.a.)'in Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'dan rivayet ettiğine göre:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem):
"Allah'ım beni fakir olarak yaşat, beni fakir olarak öldür, kıyamet gününde beni fakirler zümresiyle hasret" buyurmuştur.
Bunun üzerine Aişe (r.a.):
"Niçin böyle dua ediyorsun?" diye sormuş, Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'da:
"Çünkü fakirler zenginlerden kırk sene önce cennete gireceklerdir.
Ey Aişe! Hurmanın yarısı olsa bile, fakiri boş çevirme.
Ey Aişe! Fakirleri sev, onlara yakın ol, zira Cenab-ı Hak kıyamet gününde sana yakın olur" buyurmuştur.
Ben derim ki:
Bu ayet ile hadis-i şerifden hiçbiri sabreden
fakirin, şükreden zenginden üstün olduğuna delalet etmez.
Ayete gelince:
Ayetteki sabır, şükredenin taat ve ibadeti eda etmeye sabretmesine, günahlardan uzaklaşmaya sabretmesine, ve fakirin fakirliğe ve diğer belalara sabretmesine şamil olur.
Şayet bu ayet-i kerime ile yalnız fakirliğe sabretmek murad edilirse, sabrın şükürden üstün olduğuna delalet etmez. Çünkü Kuran-ı Kerim sabredenlerin mükafatına delalet ettiği gibi, şükredenlerin mükafatlarına da delalet etmektedir.
Nitekim Allah Teala:
"Şükredenlere ise muhakkak mükafat vereceğiz"
diğer bir ayette de:
"Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır."
(Al-i İmran, 144-145) buyurmuştur.
Cenab-ı Hak, rızasının şükürde bulunduğunu ve rızasının, cennet ile ve cennette bulunanlar ile mükafatlandırmasından daha büyük olduğunu haber vermiştir.
Hak Teala hazretlerinin sabredenleri sabırlarından dolayı cennetle mükafatlandırması, şükredenleri şükürlerinden dolayı cennetle mükafatlandırmayacağına delalet etmez.
Hadis-i şerife gelince:
Hadis-i şerif de fakirlerin
üstün olduğuna iki cihetten delalet etmez.
Birincisi: bu hadis-i
şerif, isnadından dolayı hüccet olmaz. Çünkü bu hadis-i şerifin ravileri arasında,
el-Haris b. Numan vardır. Sahih hadisleri toplayanlar, Haris'in hadisini hüccet olarak kabul etmemişlerdir.
Buhari "Haris'in hadisi münkerdir" demiştir. Bundan dolayı
Tirmizi, Haris'in bu hadisini sahih ve hasen görmediği gibi sükut da etmeyip hatta garipdir diye hükmetmiştir.
İkincisi: bu hadisin sahih olduğu kabul edilse bile, bu hadisi şerif fakirlerin üstün olduğuna delalet etmez. Çünkü Allah'ın kulunda sevdiği fakirlik, mal fakirliği olmayıp, bilakis kalp fakirliğidir ki, kalbin Allah için kırılmış, zelil ve mütevazi olmasıdır.
Bu kalb fakirliği, zenginliğe zıd olmadığı gibi, kalbin fakir olması için mal cihetinden fakir olmak şart değildir. Çünkü kalbin Allah için ve Allah'ın azameti, celali, büyüklüğü, isimleri ve sıfatları için kırık, dökük olmasından daha üstün ve daha yücedir.
Nitekim zengin bir kimsenin Allah' dan korkarak ve Allah'ı severek günahlardan uzaklaşmaya sabretmesi, fakir ve acizin sabretmesinden daha üstündür Allah Teala, peygamberlerinden ve Resullerin'den birçoklarına zenginlik ve mülk vermiştir. Fakat bu zenginlik ve mülk onları Allah için mütevazi olmaktan çıkarmamıştır.
İmam Ahmed, Yezid b. Harun'dan o da, el-Ceriri'den, o da,
Ebu's-Selil'den nakletmiştir. Ebu's-Selil demiştir ki:
"Davud aleyhisselam mescide girer, bakar İsrailoğullarının en hakir ve zelil olan halkasına oturur, sonra,
"Miskin miskinlerin arasında bulunur" derdi. Halbuki Allah Teala ona peygamberlikle birlikte mülk, zenginlik ve kudret vermişti.
Ebu'l-Hüseyin demiştir ki:
"Ebu Bereze el-Eslemi'nin rivayet ettiğine göre, Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Müslüman olan fakirler, zenginlerden kırk sene önce cennete gireceklerdir. Hatta kıyamet gününde müslüman olan zenginler keşke dünyada biz de fakir olsaydık diye temenni edeceklerdir"
buyurmuştur.
Ben derim ki:
Bu hadis-i şerif, Ebu Hüreyre (r.a.),
Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdullah, Ebu Said, ve Enes b. MaIik gibi birçok sahabenin Resulullah'dan rivayetiyle sabit olmuştur.
Bu hadis-i şerif, fakirlerin zenginlerden önce cennete
girmeleriyle derecelerinin yüksek olmasına delalet etmez. Ancak fakirlerin
hesaba çekilecek malları bulunmadığı için zenginlerden önce cennete gireceklerine delalet eder. Şüphe yok ki, müslüman ve adaleti hükümdar ile şükreden zengin hesaba çekilecekleri için cennete geç gireceklerdir. Bunların cennete geç girmeleriyle derecelerinin, fakirin derecesinden
aşağı olması lazım gelmez.
"Kıyamet gününde müslüman olan zenginler keşke dünyada biz de fakir olsaydık diye temenni edecekler" ifadesi doğru ise; bu ifade zenginlerin derecesinin düşük olmasını ifade etmez. Nitekim adaletli bir kadı, kıyamet gününde bazı yerlerde durumun şiddetli olduğunu görünce bir hurma hakkında bile iki kişi arasında hüküm vermeseydim diye temenni edecektir.
Ebu'l Hasan demiştir ki:
"İbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre, Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı arasında dikilip:
"İnsanların hangisi daha hayırlıdır" diye sordu.
Ashabdan bazıları; nefsinin ve malının hakkını veren zengindir, dediler.
Bunun üzerine Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"O adam ne güzeldir ama o değildir. İnsanların en hayırlısı sahib
olduğu en az şeyden (sadaka) veren fakir mümindir" buyurdu.
Ben derim ki:
Bu hadis-i şerifin senedi zikredilmemiştir ki, sahih olup olmadığına bakılsın. Hali bilinmeyen bir hadisle hüccet getirilemez. Bu hadisin sahih olduğu kabul edilse bile, bu hadis, sabreden fakirlerin üstün olduğuna delalet etmez. Çünkü bu hadis-i şerif, sahib olduğu az şeyden sadaka veren fakirin üstün olduğunu ifade etmektedir ki, bu üç kısmın efdalidir. Çünkü bu fakirin tasadduk ettiği bir dirhemi, zenginin tasadduk ettiği yüz bin dirhemden daha efdaldır.
Nitekim Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Yerine göre bir dirhemin (ecri) yüz bin dirhemin
(ecrini) geçer" buyurdu.
Ashabı Kiram;
"Nasıl olur, Ya Resulullah!" dediler.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"İki dirhemi olup da birini tasadduk eden bir adamı düşünün. Bir de bol serveti olup da bundan yüz bin dirhemi tasadduk eden birini düşünün" buyurdu.
(Nesei)
Beyhaki'nin Sevri'den, o da Ebu İshak'dan, o da
Haris'den, o da Ali (r.a.)'den naklen rivayet ettiğine göre, Hz Ali demiştir ki:
"Üç kimse Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a
gelerek;
Biri: "Benim yüz okka gümüşüm vardı, on okkasını sadaka verdim" dedi.
İkincisi:
"Benim yüz altınım vardı, ondan on altın sadaka verdim" dedi.
Üçüncüsü: "Benim on altınım vardı ondan bir altın sadaka verdim" dedi.
Bunun üzerine Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Hepiniz ecirde eşitsiniz, hepiniz malının onda birini sadaka vermiştir" buyurmuştur.
Ebu Said b. el-Arabi, İbn-i Ebi'l Avvam'dan o da
Yezid b. Harun'dan o da, Ebu'l Eşheb'den, o da Hasan'dan naklen rivayet etti.
Hasan dedi ki:
"Bir adam Osman b. Affan'a:
"Ey varlık sahipleri, bütün hayırları alıp gittiniz! Sadaka veriyorsunuz, köle azad ediyorsunuz, hac yapıyorsunuz, Allah yolunda infak ediyorsunuz" dedi.
Osman (r.a.):
"Siz bize imreniyorsunuz, biz de size imreniyoruz. Vallahi bir kimsenin sahip olduğu en az malından Allah yolunda harcadığı bir dirhemi, servet sahibinin harcadığı on bin dirhemden daha hayırlıdır" dedi.
Ebu Davud'un, Leys'den, o da Ebu Zübeyr'den, o da
Yahya b. Cade'den, o da, Ebu Hüreyre'den rivayet ettiğine göre, Ebu Hüreyre:
"Ya Resulullah hangi sadaka daha efdaldir?" diye sormuş.
Resululah (sallallahu
aleyhi ve sellem) da: "Fakirin, durumuna göre verdiği sakadadır. Sen
(sadakaya) nafakasını vermekte olduğun kimselerden başla" buyurdu.
Müsned'de, İbn-i Hibban'ın Sahih'inde
Ebu Zer'den rivayet edildiğine göre, Ebu Zer demiştir ki:
"Ben ya Resulullah hangi sadaka daha efdaldir? diye sordum. Resulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) de:
"Zorlukla kazandığından sadaka veren fakirdir" buyurmuştur.
Nese'i'nin, Evzai'den, o da Ubeyd b. Umeyr'den, o da
Abdullah b. Hubşi'den rivayet ettiğine göre:
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'a:
"Amellerin hangisi daha efdaldir?" diye soruldu.
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Şüphe olmayan iman, ganimetinde hıyanetlik yapılmayan cihad, icablarına
/ gereklerine uyularak yapılan, hac" buyurdu.
Hangi namazın daha efdal olduğu soruldu,
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Kıyamı uzun olan namazdır" buyurdu. Hangi sadakanın daha efdal olduğu soruldu,
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Fakirin durumuna göre verdiği sadakadır"
diye buyurdu.
Hangi hicretin daha efdal olduğu soruldu.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Allah'ın haram kıldığı şeyleri terkedenin hicretidir"
buyurdu.
Hangi cihadın efdal olduğu soruldu,
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Kanı akıtılan ve atı öldürülenin
cihadıdır." buyurdu.
Bu hadislerin hepsi fakirin zorlukla kazandığı az malından sadaka vermesinin, servet sahibinin maddi hayatına tesir etmeyecek şekilde vermiş olduğu sadakadan üstün olduğunu bildirmektedirler.
Çünkü amellerin Allah katında birbirinden üstün olması, onların azlığına veya çokluğuna bağlı olmayıp, kalplerdeki niyetlere, o ameli yapma isteğinin kuvvetli olmasına, o ameli yapanın sadakat ve ihlasına ve Allah'ı kendi nefsine tercih etmesine bağlıdır. Allah'ı kendi nefsine tercih ederek günlük yiyeceği olan bir ekmeği sadaka olarak veren kimsenin sadakası nerede, varlıklı kimsenin akan oluktan vermiş olduğu yüzbin dirhem sadaka nerede!
Mizanda fakirin verdiği bir ekmek veya bir dirhem sadaka, zenginin verdiği yüz bin dirhem sadakadan daha ağır gelecektir.
Yardımına sığınılacak ancak Allah'dır.
|