"Sabır", yukarıda geçtiği üzere iki nevidir.
1 - Biri ihtiyarî sabır,
2 - Diğeri de mecburi sabır.
İhtiyarî sabır, mecburi sabırdan üstündür. Çünkü mecburi sabırda, bütün insanlar ortak oldukları gibi ihtiyarî sabırları olmayan hayvanlar da buna ortaktır.
Bundan dolayı Yusuf aleyhisselam'ın Aziz'in karısının istediğini yapmadığından hapsedilme gibi başına gelen felaketlere sabretmesi, kardeşlerinin kendisini kuyuya atmaları, babasıyla arasını ayırmaları ve onu köle olarak satmaları gibi başına gelen musibetlere sabretmesinden daha büyüktür.
Allah Teala'nın yeryüzünde Yusuf aleyhisselam'ın şanını ve şerefini yükselterek ona vermiş olduğu mülk ve saltanata sabretmesi mecburi sabır neviindendir.
- İbrahim Halilullah'ın sabrı,
- Mûsâ Kelimullah'ın sabrı,
- Nuh Neciyullah'ın sabrı,
- İsa Ruhullah'ın sabrı,
- Adem oğullarının Efendisi ve peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa
(sallallahu aleyhi ve sellem)'in sabrı da böyledir.
Bunlar, insanları Allah'a davet ederken ve Allah düşmanlarıyla savaşırken bütün sıkıntılara sabretmişlerdir. Bundan dolayı Allah Teala, onları
"azim sahibleri" diye isimlendirdi ve Resulüne de onların sabrettikleri gibi sabretmesini emrederek:
"O halde (habibim) peygamberlerden azim
sahibleri olanların sabrettikleri gibi sen de sabret." (Ahkaf/35) buyurmuştur.
Cenabı Hak, "azim sahibi" peygamberlerini aşağıdaki
ayet-i kerimelerde zikretmiştir:
"Sizin için dinden, Nuh'a tavsiye ettiğini, sana
vahiy buyurduğumuzu, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi size de
şeriat yaptı" (Şura/13),
"Hatırla ki, bir vakitler peygamberlerden misaklarını almıştık, senden de, Nuh'dan,
İbrahim'den Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da, onlardan sağlam bir söz
almıştık." (Ahzab/7)
İbn-i Abbas (r.a.) ve diğer selefden olan alimler,
"azim sahibi" peygamberlerin, bu ayet-i kerimelerde geçenler olduğunu söylemişlerdir.
Allah Teala, Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve
sellem) Efendimizi, "azim sahibi" peygamberlerin sabrettikleri gibi sabretmeyen
"balık sahibine" (Yunus Aleyhisselam'a) benzemekten nehyederek;
" (Habibim) sen şimdilik Rabbinin hükmünü
(bekleyerek) sabret. O balık sahibi (Yunus aleyhisselam) gibi
olma. Hani (balığın karnında) kederle dolu olarak dua etmişti."
(Kalem/48) buyurmuştur.
Burada şöyle faydalı bir soru sorulursa, "iznâda" kavlindeki zarfın amili nedir?
"Lâtekün" kelimesi olamaz. Çünkü bu kelime amil olduğu takdirde ayetin manası
şöyle olur:
"Habibim, Yunus aleyhisselam gibi dua etme".
Bu mana murad edilmemiştir. Zira Allah Teala onu bu duasında övüp, bu duası sebebiyle kurtardığını haber vererek:
"O balık sahibini, (Yunus aleyhisselam'ı)
da (hatırla). Hani o, (kavmine) öfkelenmiş olarak gitmişti de
bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar
içinde (kalıp), 'Senden başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Seni noksanlıklardan
tenzih ederim Ben, gerçekten haksızlık edenlerden oldum.' diye (Allah'a)
dua etmişti. Bunun üzerine, biz de onu(n bu duasını) kabul ettik ve
kendisini kederden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız."
(Enbiya/87, 88) buyurmuştur.
Tirmizi'de ve diğer hadis kitablarında
peygamber Efendimiz'den rivayet edilen bir hadis-i şerifde, şöyle buyurulmuştur.
"Kardeşim balık sahibi (Yunus aleyhisselam) hani balığın karnında, "Senden başka
ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Ben gerçekten haksızlık edenlerden oldum." diye dua etmişti ya, işte kederli bir kimse bu dua ile dua ederse mutlaka Allah Teala, onun kederini giderir."
Yunus aleyhisselama bu duasında ona benzemekten nehyedilme mümkün değildir. Ne var ki balığın karnında hapsedilmesine çok sıkılıp, kederle dolu olduğu halde Rabbine dua etmesine sebep olan kavmine öfkelenerek gitmesi hususunda Yunus aleyhisselam'a benzemekten nehy
olunmuştur.
Nitekim buna şu ayeti kerime delalet etmektedir:
"Habibim, şimdilik Rabbinin hükmünü
(bekleyerek) sabret." buyurulduktan sonra, "(Rabbinin hükmüne sabrı zayıf olan)
balık sahibi (Yunus aleyhisselam)
gibi olma." diye nehyedilmiştir.
Şu halde emredilen hal nehyedilen halden
başkadır. Bu ayet-i kerimeye şöyle mana vermekten seni meneden nedir, diye
sorulursa. Yani:
"Habibim, mukadderata sabretmekle, emredilen yerde sabredeceksin. Mukadderata tahammül ederek sabretmeyip, kederle dolu olduğu halde bundan kendisini kurtarması için Allah'a dua eden Yunus aleyhisselam'a benzemeyeceksin."
Böyle mana vermekten beni men eden Allah Teala'nın Yunus aleyhisselam'ı ve diğer peygamberleri başlarına gelen dertlerin giderilmesini isteyerek yaptıkları dualarından dolayı övmesidir. Nitekim ayet-i kerimede geçtiği üzere Allah Teala, Yunus aleyhisselam'ı yapmış olduğu duasından dolayı övmüştür. Şu halde övüldüğü bir yerde ona benzemekten nehyolunamaz.
Allah Teala Eyyüb aleyhisselam'ı da:
"Benim başıma (bu) derd geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin." demesinden dolayı övmüştür.
(Enbiya/83)
Yakup aleyhisselam'ı da:
"Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu yalnız
Allah'a şikayet ediyorum." (Yusuf/86) demesinden dolayı övmüştür.
Musa aleyhisselam'ı da:
"Ey Rabbim! Gerçekten ben, bana indireceğin her hayıra muhtacım."
(Kasas/24) demesinden dolayı övmüştür.
Peygamberlerin ve Resullerin sonuncusu, Hz. Muhammed Mustafa
(sallallahu aleyhi ve sellem) de:
"İlahi! Kuvvetimin za'fa uğradığını, çaresiz kaldığımı ancak sana arz ederim."
diyerek Allah'a şikayette bulunmuştu.
Buna göre;
"Allah'a yapılan şikayet, hakiki sabra zıd
değildir. Zira bu şikayet kulun derdini yalnız Allah'a arz etmesinden ibarettir. Şikayeti yalnız Allah'a arz etmek ise
sabrın ta kendisidir."
Allah Teala, şikayetini, yalvarmasını ve duasını dinlemek için kuluna derd ve
bela verir. Nitekim, Allah Teala, musibet ve bela zamanında kendine boyun eğerek
yalvarmayanları ayıplayarak:
"Andolsun ki biz onları (evvelce de
açlık) azabına musallat kıldık da yine Rablerine baş eğmediler. Onlar
yalvarıp yakarmazlar." (Mü'minun/76) buyurmuştur.
Allah'a karşı yiğitlik göstermek için çok zayıftır. Allah
Teala kulunun kendisine karşı yiğitlik taslamasını istemeyip bilakis boyun
bükerek yalvarıp yakarmasını ister. Cenab-ı Hak kulunun derdini insanlara şikayet etmesine buğzeder. Kendisine şikayet etmesini ister.
Büyüklerden birine:
"Kendisine hiçbir şeyin gizli kalmadığı Allah Teala'ya neyi şikayet ediyorsun?"
diye sorulmuş, O da:
"Rabbim, kulun kendisine baş eğmesinden hoşnud olur" diye cevap vermiştir.
Netice olarak:
Allah Teala, peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya (sallallahu aleyhi ve sellem) azim sahibi peygamberlerin kendi hükmüne ihtiyari sabırla sabrettikleri gibi sabretmesini emretmiştir. Zira bu sabır, sabırların en mükemmelidir.
Bundan dolayı kıyamet gününde insanlar, azim sahibi peygamberlere şefaat etmeleri için müracaat ettiklerinde insanları, kendilerinin en faziletlisi, en hayırlısı ve Allah'ın hükmüne en sabırlısı olan Hz. Muhammed Mustafa'ya
(sallallahu aleyhi ve sellem) yollayacaklardır.
|