Bakara, 3; Kavram, 16

 

S A L Â T - N A M A Z

 

Salât; Anlam ve Mâhiyeti

Namazın İkamesi (Namazı Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak)

Namaz, İbâdetlerin Bir Sentezidir

Tevhidden Sonra En Önemli Emir: Namaz

En Faziletli Amel

Mü'min ile Kâfir Arasında Ölçü

Namazın Sürekliliği

Namazın Korunması

Namaz ve Ruh Eğitimi

Namaz Kötülüklerden Arındırır

 

“O müttakîler (takvâ sahipleri) ki, gayba iman ederler, namazı ikame ederler (dosdoğru kılarlar), kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.” (2/Bakara, 3)

 

Salât; Anlam ve Mâhiyeti

Salat” kelimesi, Arapçada genellikle “duâ” manasına kullanılır. Ayrıca “sallâ” fiili, “salveynini hareket ettirdi” manasına gelir ki; -rükû ve sücudda yaptığımız gibi- beli bükmek sûretiyle salveyn denilen oylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek demek olur. Salat kelimesinin “salâ” kökünden türediği, bunun da “patlama” , “parlama” ve “tutuşma” anlamına geldiği şeklinde bir başka görüş daha vardır. Salât kelimesi Kur'an'da yüz yerde geçer.

Terim anlamda “salat” ; İslâm dininin temel rükünlerinden biri olan, Allah tarafından emredilip Rasûlullah tarafından ayrıntılı olarak ve fiilen gösterilen namaz ibâdetinin adı olarak kullanılır.

Namaz; fiilî bir duâ ve niyaz, eyleme dönüşmüş bir tevhid, Allah’ın huzurunda huşû ve hudû dolu bir boyun eğiş ve Allah’ın düşmanlarına karşı nefret dolu bir kıyam ve başkaldırıdır. Allah’ı tekbir ederken Tağut’u tekfir etmek, Rabbimiz’in “â’lâ” (yüce) ve “azim” (büyük) ismini eğilerek ve yere kapanarak tekrar etmek sûretiyle O’na bağlılığımızı ifâde ederken, kendisinden korkulmasını ve emrine râm olunmasını isteyen sahte ilahlara karşı savaş ilân etmek için konulmuş ilahî bir farîzadır. Allah’tan başka ilah olmadığını, büyüklük sıfatının yalnızca O’na ait olduğunu, hamd, şükür ve övgünün sadece O’na yapılacağını, ibâdet edilmeye ve yardım dilenmeye lâyık yegâne ilahın âlemlerin meliki ve mâliki Allah olduğunu ilân eden bir savaş bildirisidir namaz. Mihrab’da -harb meydanında- okunan bir bildiri ve bir patlamadır namaz. Tüm tâğîlere (Allah’a isyan edip haddi aşanlara), cebbar (zorba) ve müstekbir (böbürlenen)lere, şeytana ve azgınlaşan nefsimize, kalplere vesvese veren Hannâs’a karşı amansız bir patlama ve nefret ilânı. Bir ahd ü misak. Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğimize, itaatta bulunmayacağımıza, O’ndan başka hiç kimseden yardım dilemeyeceğimize, Allah’ın hakkını gasbeden, O’na kafa tutan fâcir (isyancı) ve zorbaları alaşağı edip terkedeceğimize dair Allah’la yapılan ilahî bir sözleşme.

Namaz, Allah adına yapılan bir kıyâm, hudû dolu bir rükû, tezellül dolu bir secde... Allah için kıyâm! Küfrün ve şirkin her türlüsüne, tapınmanın ve bağlılıkların her çeşidine, nefsin ve şeytanın tüm istek ve arzularına karşı Allah adına kıyâm! Karşılarında saygıyla el-pençe divan durulmasını isteyen yeryüzünün hâkim ve müstekbirlerine karşı kıyâm! Sonra... Kahhâr ve Cebbâr olan Rabbül-âlemin’in huzurunda huşû ve tevazû hisleriyle dolu bir baş eğiş; rükû’... O’nun büyüklüğü, azameti ve yüceliği karşısında haşyetle yere kapanıp hamd ile tesbih ve tenzih etmek; secde...

Kalbî bir yöneliş ve şuurlu bir hatırlama; tezekkür... Günahlarından ve isyanlarından dolayı kesin bir pişmanlık duyuş; tevbe ve istiğfar... Yalvarmak, yakarmak, samimiyetle ve iç çekerek duâ etmek...

Namaz, bunlardan biri değil; hepsi... Tekbir, ta’zim, zikir, tesbih, tahmid, istiğfar, tevbe, tazarru, teevvüh, inâbe, ihbât, kunut, huşû, tevazû, temekkün, tenâdüm ve duâ... Bütün bunlar, namazın bir parçası, özelliği veya ögesi.

 

Namazın İkamesi (Namazı Ayakta Tutmak)

Kur’an’da namaz kılmayı emreden âyetlerde “kaame” fiilinden türeyen “ekıymu’s-salâte” , “yukıymûne’s-salâte” gibi ifâdelerin kullanılması oldukça dikkat çekicidir. 2/Bakara sûresi, 3. âyette de, Kur’an’ın hidâyet ve yol göstericisi olacağı takvâ sahibi kimselerin özelliği belirtilirken “yukıymûne’s-salâte” ifâdesi kullanılır. Allah Teâlâ, namazı ikame lafzından başkasıyla emretmemiş, ondan başkasıyla da insanı övmemiştir. “Kaame” fiilinde, yine namaz kılmayı ifâde eden “sallâ-yusallûne”den farklı olarak bir takım ilave anlamlar vardır. “İkaame” ; bir şeyi kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, dosdoğru yapmak, özenle ve şartlarına riâyet ederek uygulamak, devamlı ve itibarlı hale getirmek anlamlarına gelir.

Dolayısıyla, “namazı ikaame etmek” ; onu ta’dil-i erkân ile –rükûnlarının hakkını vererek- , huşû ve hudû içinde, dosdoğru bir şekilde kılmak ve hatta kıldırmak demek olur. Namaz için emr-i bil-ma’rufta bulunmak, ona engel olacak engelleri ortadan kaldırmak, başkalarına namazı hatırlatmak, emretmek ve öğretmek de namazı ikaame kapsamına girer. “Ehline, ailene namazı emret; kendin de ona devam edip sabret.” (20/Tâhâ, 132) Namazı itibarlı ve devamlı hale getirmek, insanları namazdan alıkoyan her türlü psikolojik ve fiilî baskıya karşı direnmek, mücâdele etmek ve namazı sürekli koruyup muhafaza etmek de yine namazın ikamesi ile alakalıdır.

Namazı Ayağa Kaldırmak: "Namazı ikame edin" ibâresinin anlam çağrışımlarından biri, belki de birincisi; "namazı ayağa kaldırın!"dır. Çünkü namazlar ölü gibi, yerde sürünüyor. Namazların başı dik değil, başı eğik. Namaz, insanın Allah karşısındaki esas duruşunu sembolize eden muhteşem bir simge. Ama, Allah'a karşı esas duruşu olmayanların başını nasıl dik tutsun namaz? Namazın başını dik tutmayanların başını neden dik tutsun namaz?

“Namaz, Din’in direğidir; onu terkeden şüphesiz dini yıkmış olur.” (Beyhakî) hadisi açısından konuya bakarsak, namazı ikaame etmek, dinin bu temel direğini, yani sütununu inşâ edip dikmek, sapasağlam hale getirmek şeklinde de yorumlanabilir. Bir çadırın ayakta kalabilmesi için temel direğin, bir binânın yükselebilmesi için temel sütunların önemi ne ise, İslâm dini için de namaz odur. İslâm binâsının temeli imanla atılacak, direk ve sütunları da namazla dikilecektir. Bu yüzdendir ki, Kur’an ve sünnet, tevhid’den sonra ilk olarak namazı emretmiştir.

Aşağıdaki âyetlerde, tevhid çizgisinde olanları namaz konusundaki hassasiyetleri vurgulanırken; daha sonraki sapıtan topluluğun en belirgin vasfı olarak da “namazı zâyi etmeleri” zikredilir:

İşte bunlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail (Yakub) neslinden yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahman’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zâyi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır.” (19/Meryem, 58-59)

Şu âyette ise, namazı ikame etmeyenlerin, nasıl dinlerini helak edip cehenneme sürüklendikleri açıkça ortaya konulur: “Suçlulara sorarlar: ‘Sizi cehenneme sürükleyen nedir?’ Onlar derler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula da yedirmezdik. Zevke dalanlarla birlikte dalardık. Ceza gününü de yalanlardık. Sonunda bu halde iken ölüm bize gelip çattı.” (74/Müddessir, 41-47)

Kısacası; Namazı ikaame etmek, Din’i ikaame etmektir. Namazı terketmek ise, Din’i helak edip yıkmaktır. Dolayısıyla namazı İslâm dininin “olmazsa olmaz” birincil ibâdeti olarak bilmeli ve onu hakkıyla ikaame etmeliyiz.

Namazın hakkıyla kılınması konusunda ölçü, Rasûlullah’ın; “Namaz kılarken beni gördüğünüz gibi namaz kılın” (Buhârî, Ezan 18/60, Edeb 27; Ahmed bin Hanbel; V/53, Dârimî, Salât 42) hadisi olmalıdır. Dosdoğru namaz; Rasûlullah’ın kıldığı, onun tanımladığı ve onun uygulama olarak gösterdiği namazdır. Allah’a lisanen ve bedenen taatte bulunmanın ötesinde; kalben ve ruhen ibâdet etmek, namaz sayesinde imanı güçlendirmek, imanı tazelemek, dinamizmini artırmaya ve kulluk bilincini hatırlamaya yönelik seviye kazanmak namazın ikame edilmesi için vaz geçilmez şartlardır. Bütün bunların yanında, namazın dosdoğru ve makbul olabilmesi için şekle yönelik bazı şartların da titizlikle yerine getirilmesi gerekir.

Esasen, namazın derûnî ve ruhî boyutu, bir bakıma şeklî boyutu olmadan gerçekleşemez. Kıyam, rükû, sücud, kuûd gibi temel bedensel eylemler, hiç kuşkusuz derin ruhî ve psikolojik anlamlar içeren sembolik hareketlerdir. Bu bakımdan, Rasûlu Ekrem, namazın şekli ile alakalı çok önemli uyarılarda bulunmuştur. “Namaza durduğunda, önce tekbir al. Sonra Kur’an’dan kolayına geleni oku. Sonra rükûya var, eklemlerin yerli yerinde (mutmain) oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldır, aykta büsbütün doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye var, mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldır, mutmain oluncaya kadar otur. Bunu namazının bütününde böyle yap.” (Sahih-i Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc. II/ 735 hadis no: 423)

Hadiste sözü edilen her hareketin mutmain olarak yapılması; o hareketler sırasında yapılan duâ ve zikirlerin anlam kazanması bakımından elzemdir. Acele ile, daha rükûya tam varmadan doğrulmak, tam doğrulmadan secdeye gitmek ve hemen secdeden kalkmak, daha oturmadan tekrar secdeye gitmek... Bütün bunlar, namazın şekli ve aslı olan bedensel unsurları eksik bıraktığı gibi, namazın manasını ve ruhunu da zedeler. Nitekim, Rasûlullah, namazda “horozun gagalaması gibi gagalamayı, köpek oturuşu gibi oturmayı ve tilki bakışı gibi sağa sola bakınmayı” yasaklamıştır (Sıfatu Salâti’n-Nebî, s. 70; Fıkhu’s-Sünne, I/ 175).

Her konuda bize örnek olan Peygamberimiz’in, namaz konusundaki titizliği ve dikkati de bizim için yegâne örnek olmalıdır: Aişe annemiz şöyle dedi: “Rasûlullah aleyhisselâm rükûya vardığı zaman başını ne yukarıya kaldırır, ne de aşağıya indirir; ikisinin arasında tutardı.Rükûdan başını kaldırdığı zaman, iyice doğrulup ayakta durmadıkça secdeye gitmezdi. Secde edip başını kaldırdığı zaman da, iyice doğrulup oturmadıkça (ikinci) secdeye gitmezdi.” (İbn Mâce, K. Salât 869, 880)

 

Namaz, İbâdetlerin Bir Sentezidir

İslâm'da, tevhid akidesine imandan sonra, ikinci olarak namaz emri gelir. Çünkü namaz, "dinin direği" , "mü'minin mi'racı" ve "cennetin anahtarı" dır. Allah katında en sevgili amel odur. Peygamberimizin "gözümün nuru" dediği ibâdet yine namazdır.

Günde beş vakit Allah'ı birlemenin, yani tevhid'in eyleme dönüşmesinin adıdır namaz. Allah'ı tesbih, tekbir ve ta'zim eylemek, O'na hamd, şükür ve senâda bulunmak, O'ndan yardım dilemek ve duâlarımızın kabulünü istemek, günahlarımız için tevbe ve istiğfar etmek, duâ, niyaz, yalvarma, tevazu, huşû, hudû, zikir, tefekkür... hepsi namazın birer parçası ve temel unsurudur. Namaz, iman ile küfür arasındaki perde, mü'mini fahşâdan ve münkerden alıkoyan en önemli engel ve müslümanı müslüman olmayandan ayıran en belirgin bir ölçüdür.

Namaz, tüm mahlûkatın ibâdet biçimlerini kendisinde toplayan bir hülâsâdır. Kıyam eden, rükû ve secde eden meleklerin ibâdetleriyle, canlı ve cansız bütün varlıkların ibâdetleri, tesbih ve tenzihleri namazda toplanmıştır. "O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (17/İsrâ, 44) "Görmedin mi, göklerde ve yerde bulunan her şey; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların biçoğu Allah'a hakikaten secde ediyorlar. " (22/Hacc, 18)

Namaz, Allah'ın yaratıklarının O'na yaptığı tüm ibâdet şekillerinin bir sentezidir. Yıldızlar, devamlı olarak belli hareketleri tekrar ederler; namazda belli hareketler sürekli tekrarlanır. Dağlar ayakta dururlar; namaza ayakta dikilerek, kıyâmla başlanır. Hayvanlar sürekli olarak eğilmiş durumda bulunurlar; namazda ikinci hareket eğilmek, yani rükûdur. Ağaçlar gıdalarını ağız vazifesi gören kökleriyle alırlar, yani devamlı secde halindedirler; namazda üçüncü hareket, alnını toprağa koyarak secde etmektir. Akan su devamlı sûrette yıkar ve temizler; namazdan önce abdest alınır... vs. (1)

Namaz, sadece şekilden ibâret bir hareketler bütünü değildir. O, cismin, aklın ve kalbin iştirakiyle gerçekleştirilen mükemmel bir ameldir. Bu üç unsurun her biri adaletli bir şekilde ve yerli yerinde namazda temsil olunurlar: Cisim için kıyâm, rükû, sücûd; dil için kıraat, tesbih, zikir ve duâ; akıl için düşünme ve anlama; kalb için de huşû ve manevî lezzet vardır. (2)

Ayrıca bütün semavî dinlerde kıyam, rükû, secde ve ka'de gibi tapınma şekilleri vardır ve kuşkusuz bunlar tevhidî kaynaklıdır. İşte İslâm, tüm bu tevhidî ibâdet şekillerini namazda birleştirmiştir.

 

Tevhidden Sonra En Önemli Emir: Namaz

İslâm'ın ilk farzı "iman", ikinci farzı da "namaz"dır. Rasûlullah'a gelen ilk hüküm, tevhid'den sonra namaz olmuştur. "Oku" şeklinde başlayan ilk vahiy, 96/Alak sûresinin birinci âyetidir. Sûrenin sonu ise "Secde"yi emreder. İlk vahiyden sonra, ikinci olarak inzal olunan Müddessir sûresinin ilk beş âyetinden üçüncüsü "ve Rabbeke fe-kebbir" emridir. Bu; "Rabbini tekbir et, yani O'nu büyük tanı ve büyüklüğünü bildir, söyle" demektir. İşte namazın temeli ve esası bu cümledir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Onlar ki, Kitab'a sımsıkı sarılırlar ve namazı dosdoğru kılarlar; elbette Biz, salih olanların ecrini zayi etmeyiz." (7/A'râf, 170) Tevbe edip mü'min olanlar için şöyle denilir: "Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar ve zekatı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler." (9/Tevbe, 11) "İman eden kullarıma söyle: Namazı kılsınlar." (14/İbrahim, 31)

Kur'an-ı Kerim'in pek çok âyetinde ve yine çoğu hadis-i şeriflerde, mü'mine; tevhidin ardından ilk önce namaz, sonra zekat ve daha sonra da diğerleri emredilmiştir: "İslâm beş şey üzerine binâ edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı ikame etmek, zekatı vermek, Beyt'i haccetmek ve Ramazan orucu." (Buhârî, Müslim)

"Tevhid'den sonra, namazdan daha sevimli bir ibâdeti Allah Teâlâ kullarına farz kılmamıştır. Eğer namazdan daha çok sevdiği bir ibâdet olsaydı, şüphesiz melekler onunla ibâdet ederlerdi. Halbuki, meleklerin kimisi râki' (rükû edici), kimisi sâcid (secde edici), kimisi kaaim (kıyam edici), kimisi kaaid (ka'dede durucu)dir."

Rasûlü Ekrem, ashabından, önce "namazı ikame etmeleri" , sonra "zekâtı vermeleri" , daha sonra da "bütün müslümanlara nasihat etmeleri" konusunda biat almıştı. Âyet ve hadislerde, tevhid'den hemen sonra namazın emredilmesinin hikmeti üzerinde iyice düşünmek lazımdır. Namaz, tevhid'in pratiğidir. İmandan aksiyona geçiştir. Tevhid'in temel ilkelerini hem dilimizle, hem kalbimizle ve hem de hareketlerimizle tekrar edip iman ve ikrarımızı tazelemektir. Namaz, imanın varlığını kanıtlayan en önemli belirtidir.

 

En Faziletli Amel

Allah'ın Rasûlü'ne soruldu: "Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir?" "Vakti gelince kılınan namazdır" buyurdu. (Buhârî, Namaz Vakitleri 6; Tirmizî, Salât 173) Birisi Rasûlullah'a "İslâm nedir?" diye sordu. Peygamberimiz; "Bir gündüz ve gecede beş vakit namazdır" buyurdu (daha sonra oruç ve zekâtı anlattı). (Buhârî, İman 39; Müslim, İman 8). Bir başka hadis de şöyledir: "Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu gibi namazları kılarsa, onun geçmişteki günahları bağışlanır." (İbn Mâce, İkametu's-Salâh 1396). Namaz, cennetin anahtarı olduğu gibi; namazı terketmek de cehenneme girme sebebidir: "Cennetin anahtarı namazdır." (Müslim, İman10; Tirmizî, Zekât 2; Nesâi, Salât 4). "Sizi cehenneme sevkeden nedir?" "Namaz kılanlardan değildik derler." (74/Müddessir, 42-43). Yine bir hadiste şöyle buyrulur: "Beş vakit namazı Allah, kullarına farz kılmıştır. Eksiksiz olarak, erkân ve âdâbına riâyetle o namazlarını kılan kimseyi, Allah Teâlâ'nın, cennete koyacağına dair va'di vardır. İstenildiği o namazları kılmayan kimseye ise Allah'ın va'di yoktur. Dilerse onu azablandırır, dilerse de cennete koyar." (Nes3ai, Salât 6) Yine Rasûlullah, namaz hakkında şu tanımlamalarda bulunmuştur: "Namaz, gözümün nurudur." "Namaz, mü'minin mi'racıdır."

Namaz, sürekli bir yükseliş ve yüceliştir. Münker'den ma'ruf'a, kötülüklerden iyiliklere, zulumâttan nur'a, tekebbür'den tezellül'e, dünyevîlikten uhrevîliğe, nefsin ve şeytanın esâretinden ilâhî hürriyete ve özgürlüğe doğru bir yüceliş, bir geçiş ve bir inkılabtır. Namaz, münker'e ve fahşâ'ya, küfre ve şirke, nefse ve şeytana, dünyevî sevgi ve korkulara karşı büyük bir engel ve sağlam bir kalkandır. Allah adına tağuta karşı, rüşd adına ğayy'a karşı, iman adına küfre karşı ve Hakk adına batıla karşı kuşanılan çelikten bir bir zırhtır o. "Muhakkak ki namaz, fahşâ (iğrenç şeyler) ve münker (kötülükler)den vazgeçirir." (29/Ankebût, 45)

 

Mü'min ile Kâfir Arasında Ölçü

Namaz; iman ile küfür arasında bir perde, mü'min ile kâfiri birbirinden ayıran alâmet-i fârika (ayırıcı özellik), cennete ya da cehenneme girme konusunda tayin edici faktördür. Kısaca namaz, dinin olmazsa olmaz en birincil amelidir.

"Yalnız O'na yönelin ve O'na karşı gelmekten sakının; namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın." (30/Rûm, 31). "Sizi cehenneme sokan nedir?" "Biz namaz kılanlardan değildik derler." (74/Müddessir, 42-43). "Onlara Rahman'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Sonra onların arkasından öyle bir nesil geldi ki, namazı zâyi ettiler, şehvetlerine uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır." (19/Meryem, 58-59). Bu âyetlerde, namaz kılmamak müşrik olmanın, cehenneme girmenin ve azgınlaşıp bağy etmenin sebebi olarak zikredilmiştir. Allah'ın Rasûlü, konuyla ilgili hadislerinde şöyle buyurur: "Muhakkak ki namaz, insan ile küfür ve şirk arasında bir perdedir. Namazı terketmek bu perdeyi kaldırmaktır." (Müslim, İman 134). Nitekim bazı rivâyetlerde, namazı bilerek terkedenin kâfir olacağı, bazı rivâyetlerde ise "Allah'ın zimmetinden uzaklaşacağı" (Ahmed b. Hanbel, V/238; İbn Mace, 4034) ifâde edilmiştir. Aşağıdaki hadis ve âyet, iman ile küfür arasındaki bu kesin çizgiyi belirlemede namazın ifâde ettiği anlamı apaçık ortaya koyuyor: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet edinceye, namazlarını kılıp zekatlarını verinceye kadar insanlarla savaşmaya emrolundum." (Buhârî ve Müslim). "Eğer tevbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse, yollarını serbest bırakın." (9/Tevbe, 5)

Şu halde; mü'min ile kâfiri, müşriği veya münafığı birbirinden ayıran en önemli alâmet-i fârika (ayırıcı özellik) namazdır. Kişinin "inandım" demesi, meseleyi halletmemektedir. Bu imanını eyleme dönüştürmesi ve ilk olarak da namazla işe başlaması gerekmektedir. Aksi halde, mü'minlerin safına dahil olamayacak ve kendisiyle savaşılması gerekecektir. Ta ki, namazını kılıncaya kadar. "Onlarla bizim aramızda alâmet-i fârika namazdır. Binâenaleyh namazı terkeden kâfirlere benzemiştir." (Tirmizî, 2623; Nesâi, I/231; İbn Mâce, 1079). "Namaz dinin direğidir. Onu terkeden şüphesiz dini yıkmış olur." (Beyhaki). İşte ölçü budur. Kişi nasıl ki, imanını namaz biçiminde eyleme dönüştürmeden dinini ayakta tutamıyorsa; namazını terkeden kişi de, dinini yıkmaya başlamış demektir.

 

Namazın Sürekliliği

“Amellerin Allah’a en sevimli geleni, az da olsa sürekli ve devamlı olanıdır.” (Buhârî, İman 32; Müslim, Müsafirîn 216,217, Münafıkıyn 78) Namazı ikame edebilmek; ancak onu sürekli, kesintisiz ve devamlı kılmakla mümkündür. Yüce Rabbimiz’in namazla murad ettiği hikmet ve faydaların ortaya çıkması ve bunların bir ömür boyu kulun hayâtını süslemesi için namaza kesintisiz devam etmek şarttır. Hiçbir şey, onun kılınması için bir engel teşkil etmez: Ne meşgale, ne iş, ne eş, ne aş ve ne de savaş!

Namaz; her halde, her ortamda ve her durumda terkedilmemelidir:

Darlıkta da, bollukta da namaz!

Meşguliyette de, boşlukta da namaz!

Savaşta da, barışta da namaz!

Fakirlikte de, zenginlikte de namaz!

Yolculukta da, evindeyken de namaz!

İhtiyarlıkta da, gençlikte de namaz!

Özetle, hiçbir bahane ve hiçbir gerekçe namazı terketmeyi gerektirmez. Su mu bulamadınız? O halde teyemmüm edeceksiniz. Cami veya mescid mi bulamadınız? İşte tüm yeryüzü! Yolculukta mısınız? O halde namazı kısaltacak ve iki vakti birleştirebileceksiniz. Savaşta mısınız? O halde binekte, taşıtta, yahut yaya, yahut da nöbetleşe namaz kılacaksınız. Hasta mısınız? O halde oturarak, yahut başınızla, yahut da gözünüzle namaz kılacaksınız.

Özetle; bütün bu olumsuz durumlarda; Rabbimizi unutmamak, O’nu zikretmek, O’na şükretmek, duâ ve niyazda bulunmak ancak namazla mümkündür. Böylesi anlarda namaza devam edebilmek elbette bir sabır ve sebat işidir. Bu sebepledir ki Yüce Allah sadece namazı emretmekle yetinmemiş; ona devam etmeyi, onu muhafaza etmeyi ve onun güçlüklerine sabredip göğüs germeyi de emretmiştir. Şu âyetler, namazla sabır arasındaki ilişkiyi ortaya koyması bakımından dikkate şayandır:

“Ehline, ailene namazı emret, kendin de o(nun güçlükleri)ne sabret.” (20/Tâhâ, 132). “(Lokman, oğluna) ‘Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu hususlarda) başına gelene sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.” (31/Lokman, 17). “Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.” (2/Bakara, 45)

Namaz; bir anlamda irade ve sabır eğitimidir. Bitmeden, tükenmeden, bir ömür boyu, her türlü psikolojik hal ve ortamda namaza devam edebilmek, Allah’tan hakkıyla korkan salih kulların vasfıdır. İşte böylesine kesintisiz bir namaz; mü’mini sabırlı, iradeli, azim ve sebat sahibi bir insan haline getirecektir.

Namaza devam etmek, sadece zor ve güç anlarda önem kazanan bir husus değildir. Huzur ve refah ortamında da namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda namazı muhafaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten daha güç bir iştir. Aşağıdaki âyetler, böylesi ortamlarda mü’minin namaz konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkatimizi çeker:

“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleşik kılıp iktidar sahibi yaptığımız takdirde, namazı ikaame ederler.” (22/Hacc, 41). “Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah’ı anmak, namazı ikaame etmek ve zekatı vermekten kendilerini alıkoymaz.” (24/Nur, 37). Allah Teâlâ, kullarının hangi hallerde gevşeyip namazı ihmal edebileceklerini en iyi bilendir. İşte bu âyetlerde, iktidar sahibi olmanın, maddî olarak kuvvetli olmanın, alışveriş ve ticaretle meşgul olmanın, Allah’ı anmayı unutturabileceğine ve namazı ihmale sebep olabileceğine işaret vardır. Bu yüzdendir ki, Allah böyle ortada kalma ihtimali olan namazlara özellikle titizlik gösterilme-sini istemiştir:

“Namazların hepsini ve hele ‘salât-ı vustâ’yı muhafaza ediniz.” (2/Bakara, 238) Âyette geçen “salât-ı vustâ”nın, ikindi namazı olduğu yolundaki görüş ve rivâyetler kuvvetlidir. Bu da, meşgalelerin daha çok ikindi vaktine denk gelmesi ve böylece bu namazın ortada kalma ihtimali-nin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, “salât-ı vustâ”nın ikindi namazı olduğu kesin değildir. Kaldı ki, meşgûliyet ve engeller diğer namazlara da denk gelebilir. Dolayısıyla deNebîlir ki; her şahıs için, engellerin çokluğu sebebiyle kılınması müşkil olan ve ortada kalan namaz hangisi ise, onun hakkında en efdal olan namaz ve “salât-ı vustâ” da odur. Üstelik, ikindi dışındaki namazların da salât-ı vustâ olabileceği yolundaki rivâyetlerin varlığı bu görüşü kuvvet-lendirmektedir. Şu halde salât-ı vustâ, beş vakit namazdan biridir ve namaza itinayı temin için kesin olarak belirtilmemiştir. (3) Sözgelişi, sabah namazını en çok terkedip ortada bırakan birisi için, en efdal olan ve en fazla itina gösterilmesi gereken namaz, yani “salât-ı vustâ” sabah namazıdır.

 

Namazın Korunması

70/Meâric, 34; 23/Mü’minûn, 9 ve 6/En’âm, 92. Âyetlerde mü’minlerin en belirgin vasıflarından biri olarak “onlar namazlarını korurlar” ifâdesi geçer. Namazın dosdoğru kılınması, ayakta tutulması ve devamlılığına ilave olarak bir de “muhafaza”sı söz konusudur. Meâric sûresi bu bakımdan ilgi çekicidir: Namaz kılanlar; ki onlar namazlarında devamlıdırlar... Namazlarını koruyanlar; işte bunlar cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.” (70/Meâric, 22-23, 34-35). Dikkat edilirse; “musallîn” (namaz kılanlar)ın ilk vasfı olarak namaza devamlılık zikredildiği halde, son vasfı olarak bu kez namazı korumak yer almıştır. Demek ki, namazın korunması; devamlılığın-dan çok daha farklı ve değişik anlamlar içermektedir.

23/Mü’minûn sûresinin 9. âyetinde ise namazlarını koruyan mü’minlerin firdevs cennetlerine vâris olacakları anlatılmaktadır. Namazın devamlılığı, vakit açısındandır. Yani namazı terketmemeyi ifâde eder. “Namazın korunması” ise; namazdan önce, namaz esnasında ve namazdan sonra, hal ve hareketlere dikkat etmek sûretiyle onu mükemmel hale getirmeye özen göstermektir.

Namaz öncesinde: Namaz vaktini dikkat ve hasretle beklemek, abdest, elbise ve yer temizliği, cemaat ve cami konusunda özenli olmak gibi hazırlıklara ilave olarak; kalbi dolduran dünyevî ve şeytanî vesveseleri, dürtüleri bir kenara bırakmak, Allah’tan gayrı sevgi ve saygı duyulan her türlü canlı ve cansız varlığa itibar etmemek, tâğuta karşı isyanı tazelemek, kalbi bütün İslâm dışı düşünce ve fikirlerden arındırmak, namaz için alınacak ilk koruma tedbirleridir.

Namaz esnasında: Namazın, insanı Allah’ın huzuruna yükselten bir mirac olduğunu düşünerek, onun hikmetinin farkına vararak, başka düşünce ve duygulara iltifat etmeyerek, okunan âyetlerin ve duâların anlam derinliklerinde yaşayarak, Allah’ı zikrederken kalbi titreyerek, kıyam, rükû ve sücudun ifâde ettiği derin manaların farkına vararak namaz kılmak da, namazı muhafaza etmenin ikinci ve en önemli basamağıdır.

Namazdan sonra: Namazla gerçekleştirilen bu muazzam ruhî inkılabı canlı ve diri tutabilmek için; Allah’ı tesbih ve zikretmek, O’nun emir ve yasaklarını sürekli hatırda tutup emirlerini yerine getirmek için gayret sarfetmek, yasaklarından kaçınmak konusunda sabırlı ve sebatlı olmak da namazı koruma tedbirlerinin sonuncusudur.

Bütün bunların dışında, namazı korumak; namazı hakkıyla kılmaya mani olacak engelleri, etkenleri ve güçleri bertaraf etmek anlamını da içerir. Ortadan kaldırılması gereken şeyler; cami ve mescidlere gidilmesine veya fiilen namazın kılınmasına engel olan çeşitli kuvvetler olabileceği gibi, namazın huşû ve hudû içinde yalnızca Allah için ikaame edilmesine imkân vermeyen her türlü düşünce, anlayış, duygu, psikolojik hal ve maddî faktör de olabilir. İşte bu engellerle mücâdele edip onları ortadan kaldırmak da namazı muhafaza için şarttır. “Allah’ın mescidlerinde, Allah’ın adının anılmasına mani olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?” (2/Bakara, 114)

İşte bu zalimleri ve maniaları ortadan kaldırmak, “korku namazı” halinde kalmamak için; emin bir belde ve bir “dâr-ı İslâm” oluşturuncaya kadar cihad etmek gerekir. Namazın muhafazasını emreden âyetin, ilk Mekkî sûrelerden birinde (Meâric) yer alması ilginçtir. Dikkat edilirse; henüz kıtale, yani silahlı mücâdeleye izin verilmemişken namazın muhâfazası emrediliyor. Dolayısıyla Meâric sûresinin bu 34. âyeti; iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan ve emin bir İslâm Yurdu oluşuncaya kadar cihad etmeye hazır bir cemaatin kurulmasını da gerekli ve şart koşmaktadır. İşte bu cemaat, namazı koruma önlemlerini alacak ve daha uygun şartlar oluşuncaya kadar mücâdelesine devam edecektir. Sonuç olarak, namazı korumak için gösterilecek çabaların hiç biri cihadın dışında düşünülemez.

 

Namaz ve Ruh Eğitimi

Şüphesiz namaz; ancak ağırbaşlılık, alçak gönüllülük, yalvarma, yakarma ve pişmanlık duymadır. Elini kor: ‘Allah’ım, Allah’ım’ dersin. Kim böyle yapmazsa o bir eksikliktir.” (İhyâ, c. 1, s. 410) Namaz; mü’mini ruhen yücelten, onu maddî-manevî kir ve paslardan arındıran, fahşâ ve münkerden alıkoyan, nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaran, kibir, gurur ve bencillik gibi hastalıkları tedavi eden, vakar ve tevazu duygularını artıran mükemmel bir ibâdetttir.

Namaz; mü’mini Allah katına yükseltip O’na kavuşturan bir miractır. Namaz; kalbi pekiştiren ona kuvvet ve metanet kazandıran bir nurdur. Namaz; gönülleri ferahlatan, ruhları aydınlatan bir şifadır. Namaz, fani ve fena olan şu dünyadan, ebedî olan ilahî âleme açılan bir penceredir. Namaz; mü’mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan ruhî bir inkılaptır.

Namaz; ömür boyu, her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir. Namaz; günlük hayâtın akışını beş kez durdurup düzenleyen, vakti en verimli ve en yararlı bir biçimde kullanmayı sağlayan bir hayât nizamnamesidir. Namaz; mü’minin günlük faaliyetleri hakkında, düzenli olarak Rabbi'ne hesap vermesini sağlayan bir otokontrol mekanizmasıdır. Namaz; duâ, tevbe, istiğfar, zikir, şükür, hamd, tesbih, tenzih gibi ögeleriyle mü’mini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibâdetler bütünüdür.

 

Namaz Kötülüklerden Arındırır

Namazın, bir mü’minin hayâtındaki en önemli etkisi; onu çirkin, fena ve kötü olan şeylerden, nahoş ve yüz kızartıcı davranışlardan uzak tutmasıdır. "Muhakkak namaz, fahşâ ve münkerden ( kötü ve iğrenç şeylerden) vazgeçirir." (29/Ankebût, 45)

Yalnızca Allah için namaz kılan bir mü'min, Allah'ın haram kıldığı ve münker saydığı şeylerden uzak durmaya ve onlara yaklaşmamaya çalışacaktır. Çünkü namazla bu tür olumsuzlukları bağdaştırmak mümkün değildir; ateşle barutu bir arada tutmak nasıl imkânsızsa, namazla fahşâ ve münkerin arasını telif etmek de öylesine imkânsızdır. Namaz kılan bir kimse, en azından namaz kıldığı süre içinde bu tür kötülük ve çirkinliklerden uzak kalacak demektir. Bu da, fahşâ ve münkeri tamamen terketmek için ilk adım sayılır.

Namaz; mü'minin, o zamana kadar işlediği hata ve günahların farkına varması ve bunlardan dolayı tevbe-istiğfarda bulunması için ele geçmez bir fırsattır. Böylece, kendi kendini hesaba çekecek, Rabbından af ve bağışlanma dileyecektir: "Rabbımız, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve birr (iyilik ve ihsan) sahipleriyle beraber canımızı al." (3/Âl-i İmran, 193)

Namaz kılan bir mü'min, bir yandan namazını mükemmel hale getirmeye çalışırken, öte yandan da salih amellerde, iyilik ve ihsanlarda bulunarak kötülüklerini örtmeye çalışacaktır: "Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü hasenât (iyilikler), kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür." (11/Hûd, 114)

Rasûlullah (s.a.s.) de, namazın günahlara bir keffaret olduğunu ve onları yıkayıp temizlediğini ifâde buyurmaktadır: "Hiçbir kimse yoktur ki, abdest alsın ve abdestini güzel yapsın. Sonra namazı kılsın da, o abdest ile kıldığı namazı takip edecek namaz arasındaki günahları onun için mağfiret olunmasın." (Müslim, Tahâret 227) Bir keresinde Nebî aleyhisselâm: "Beş vakit namaz kılan, evinin önünde bol miktarda akan tatlı bir suya günde beş defa dalıp yıkanan gibidir. Bu adamda kir namına bir şey kalır mı?" dedi. "Hayır, bir şey kalmaz" dediler. Rasûlullah: "Suyun kiri giderdiği gibi, beş vakit namaz da günahları yok eder." buyurdu. (Nesâi, Salât 7) Namaz, insandaki birtakım olumsuz özellikleri yıkayıp temizlemekle kalmaz; ayrıca ona olumlu ve güzel nitelikler kazandırır. Namaz; mü'mini birr, takvâ ve ihsan sahibi yapar. Onu sabırlı, olgun, ağırbaşlı ve açakgönüllü bir insan haline getirir.

 

Özetleyecek olursak;

İslâm, insanın yalnızca Allah'a kulluk etmek için yaratıldığını beyan eder ve onu Allah'ın varlığını ve birliğini tanımaya çağırır. Kur'an'ın tevhid'den sonra ikinci çağrısı namazdır. Çünkü namaz; dinin direği ve olmazsa olmaz kuralıdır. Namaz; imanla küfür arasında bir perdedir ve amellerin en faziletlisidir. Namaz; cennetin anahtarı; mü'minin mi'racı ve alâmet-i fârikasıdır.

Bu yüzdendir ki; "namaz kılınız" emri, Kur'an-ı Kerim'de en sık tekrarlanan emirlerdendir. Kur'an, sadece bu ifâde ile değil; "Allah'ı tekbir ediniz" , "O'nu hamd ile tesbih ediniz" , "O'na duâ ediniz" , "O'nun için kıyâm ediniz" , "rükû ediniz" , "secde ediniz" gibi ifâdelerle de sürekli namazı emreder ve hatırlatır. Zira namazda; duâ, zikir, hamd, tesbih, tekbir, tevbe, istiğfar gibi kalbî ve lisanî ibâdetler bulunduğu gibi; kıyâm, rükû, sücûd ve kuûd gibi fiilî ibâdetler de yer alır.

Namaz; iftitah tekbirinden selâm'a kadar bir dizi bedenî, fikrî, lisanî ve kalbî ibâdet seramonisi olup tüm ibâdetlerden ögeler taşıyan bir sentezdir: Namaz öncesinde yapılan hazırlıklar, namaz eylemi ile doğrudan alakalı olup, namazın hakkıyla eda edilebilmesine ortam hazırlar. Eğer bu hazırlıklar eksik ve şuursuz olursa, namazın da eksik ve huşûdan yoksun olma tehlikesi vardır. Şu halde, namaza hazırlanan bir mü'min; abdest, örtünme, kıble'ye yöneliş, tebettül ve niyet konularında oldukça titiz olmalıdır. Böylece kılacağı namaz; tekbiriyle, başlangıç duâlarıyla, şeytandan Allah'a sığınıp okumaya ve düşünmeye başlayacağı Kur'an âyetleriyle, tesbihiyle, tenzihiyle, rükû ve secdeleriyle tam bir tevhid eylemi olacaktır. O, yalnızca Allah'ı büyük tanıyacak, sadece O'na kulluk edip, sadece O'ndan yardım dileyecek, yalnız ve yalnız O'nun karşısında el-pençe divan durup O'nun karşısında eğilecek ve yere kapanacaktır. Bütün bunlar; iman ettiği tevhid akîdesinin teoriden pratiğe aktarılmasından ibârettir.

Şuurla ve huşû ile kılınan böyle bir namazın, mü'min üzerinde elbette çok önemli etkileri olacaktır. İşte bu namaz; mü'mini ruhen yüceltecek, onu maddî ve manevî kir ve paslardan arındıracak, fahşâ ve münkerden alıkoyacak, nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaracak, kibir, gurur ve bencillikten uzaklaştıracaktır. Namaz; mü'minin kalbini pekiştirir, ona kuvvet ve metanet kazandırır. Namaz; ömür boyu tekrarlanan bir sabır eğitimidir. Namaz; mü'mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan bir ruhî inkılaptır.

Namaz sadece kişiyi değil; toplumu da baştan ayağa değiştiren, tevhide doğru geliştiren bir ibâdettir. O ferdî bir inkılap olduğu kadar sosyal bir inkılaptır da. Günde beş kez cemaat namazlarıyla bir araya gelen dünyevî ve maddî endişelerden uzaklaşarak aynı manevî atmosferi teneffüs eden mü'minler topluluğu; sürekli birbiriyle yardımlaşarak, birbirinden güç ve kuvvet alarak, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye ederek, hep iyiye doğru ilerleyerek tevhidî çizgide bütünleşir. Camiler, mü'minlerin eğitim ve öğretimini, birlik ve dayanışmasını, istişare ve organizasyonunu sağlayan mekânlardır. İslâmî hayâtın mihveridir.

Ezanlar bir inkılap çağrısı olarak algılandığı zaman, namazlar bir tevhid eylemi olarak hakkıyla ikame edildiği zaman, cami ve cemaatler gerçek fonksiyonunu icra ettiği zaman; işte o zaman İslâm ümmeti yeniden dirilecek, mü'minler felâh bulacaktır.*

Namazlar dirilmedikçe, ölü canlara ruh üflenmeyecektir. Canlanmak için, diriliş, uyanış ve ayağa kalkmak için namazı ikame etmek/ayakta tutmak şarttır.

* Not: Namaz konusundaki bu yazı, yer yer Abdullah Yıldız'ın Namaz Bir Tevhid Eylemi adlı kitabından özetlenerek oluşturulmuştur.

Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, c. 2, s. 54

Ebu'l-Hasen Ali El-Hasenî En-Nedvî, Dört Rükûn, s. 38-39

Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, Bakara, 238. âyetin tefsiri.

 

Namazla İlgili Âyet-i Kerimeler

A- Namaz ve Namaz Kılmak

Namazın Farziyeti: Nisa, 103.

Namaz Kılmak: Bakara, 3, 43, 238; En'am, 72, 92; Hacc, 77, Mü'minun, 9; Lokman, 4; Meâric, 22-23; A'lâ, 15, 18-19.

Önceki Şeriatlarda Namaz: A'lâ, 15, 18-19.

Namaz İle Allah'tan Yardım İstemek: Bakara, 45, 153.

Namazı Dosdoğru Kılmak: Bakara, 83, 110, 177, 277; Nisa, 103; Maide, 55; Enfal, 3; Tevbe, 71; İbrahim, 31, Hacc, 35, 41, 78; Nur, 37, 56; Neml, 3; Ankebut, 45; Rûm, 31, Lokman, 17; Fâtır, 29-30; Şura, 38; Mücâdele, 13; Meâric, 34; Müzzemmil, 20.

Namaz, Allah İçindir: En'am, 162.

Namaz, Günahları Giderir: Hûd, 114.

Namaz Kılanların Mükâfatı: Tevbe, 112.

Namazı Emretmek: Taha, 132.

Namaz, Her Türlü Kötülükten Alıkor: Ankebut, 45.

Namaz, En Büyük Zikirdir: Ankebut, 45.

Namaza Engel Olanlar: Maide, 91.

Namazı Yasaklayanlar: Alak, 9-19.

Beş Vakit Namaz Kılmak: Hûd, 114; İsra, 78; Taha, 130; Rûm, 17-18.

B- Beş Vakit Namaz

Sabah Namazı: İsra, 78; Rûm, 17; Kaf, 39, Tûr, 49.

Öğle Namazı: Rûm, 18; Kaf, 39.

İkindi Namazı: Bakara, 238; Rûm, 18; Kaf, 39.

Akşam Namazı: Rûm, 17; Kaf, 40; Tûr, 49; İnsan, 26.

Yatsı Namazı: Rûm, 17; Kaf, 40; Tûr, 49; İnsan, 26.

Namaz Vakitleri

Sabah, Öğle, İkindi, Akşam ve Yatsı Namazlarının Vakti: Hûd, 111; İsra, 78; Taha, 130.

Cuma Namazının Vakti: Cum'a, 9

Namazın Farzları

Abdest ve Gusül Abdesti Almak: Maide, 6

Teyemmüm Yapmak: Nisa, 43; Maide, 6

Necasetten (Maddî Pisliklerden) Temizlenmek: Müddessir. 4

Setr-i Avret (Örtünmek): A'raf, 31

İstikbal-i Kıble (Kıbleye Dönmek): A'raf, 29; Bakara, 144

Vakit (Namazı Vaktinde Kılmak): Nisa, 103

İftitah (Başlangıç) Tekbiri: A'lâ, 15

Kıraat (Kur'an Okumak): İsra, 110; Müzzemmil, 20

Rükû: Bakara, 43; Al-i İmran, 43

Cemaat

Cemaata Devam Etmek: Bakara, 43; Al-i İmran, 43

İmamın Namazı Kısa Tutması: Müzzemmil, 20

Namaz Âdâbı

Namazı Dosdoğru Kılmak: Bakara, 83, 110, 177, 277; Nisa, 103; Maide, 55; Enfal, 3, Tevbe, 71; İbrahim, 31; Hacc, 35, 41, 78; Nur, 37, 56; Neml, 3; Ankebut, 45; Rûm, 31; Lokman, 17; Fâtır, 29-30; Şura, 38; Mücâdele, 13; Meâric, 34; Müzzemmil, 20.

Namazda Huşû (Kalp Huzuru ve Tevazu): Bakara, 238; Mü'minun, 2.

Namazda Gafil Bulunmaktan Sakınmak: Mâun, 4-6

Okuma Sırasında Ses Tonu: İsra, 110

Ta'dil-i Erkân: Meâric, 34

Münafıklar, Namaza Üşenerek Kalkarlar: Nisa, 142; Tevbe, 54; Mâun, 4-6

Namazda Sübhaneke Okumak: Tûr, 48

Namazdan Sonra Tesbih Etmek: Bakara, 45, 153.

G Cuma Namazı

Cuma Namazının Farziyeti: Cum'a, 9

Cuma Vaktinde Alışverişi ve Her Türlü İşi Bırakmak: Cum'a, 9-11

Cum'a Gününün Fazileti: Bürûc, 3.

Diğer Namazlar

Teheccüd Namazı (Gece Namazı): İsra, 79-80; Furkan, 64; Secde, 16; Zâriyat, 17-18.

Korku Namazı (Savaşta Namaz): Bakara, 239; Nisa, 101-103.

Yolcu (Misafir) Namazı: Nisa, 101

Bayram Namazı: Kevser, 2

Cenaze Namazı: Tevbe, 84

Duha (Kuşluk) Namazı: Sâd, 18

 

 

 

Namazla İlgili Bazı Hadis-i Şerif Kaynakları

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Y.

İlk rakam cilt; ikinci rakam sayfa numarasıdır.-)

Namaz Bölümü: 8, 206; 16, 623-624

Namaz Hakkında Umumi Açıklama: 8, 207; 9, 360

Namazın Fazileti: 8, 212

Namaz Ne Demek: 8, 207-208

Namazın Kadrinin Yüceliği: 13, 248-249; 17, 100

Namaz Allah İle Meşguliyettir: 8, 552

Namazda Kişi Allah İle Yüz Yüzedir: 17, 43

Namazın Bedene de Faydası Vardır: 17, 444

Namazın Göz Sağlığı Açısından Ehemmiyeti: 11, 396-397

Namaza Düşkünlük Misali: 8, 223

Namazın Ehemmiyeti ve Üstünlüğü: 12, 264

Namaz Beş Vakittir: 8, 229

Namaz Devletin Meselesidir: 8, 263

Namaz Dışındaki İbâdetleri Yerine Getirmemenin Cezası: 8, 252

Namaz Elli Vakitten Beş Vakte Nasıl İnmiştir: 8, 225; 17, 101

Namaz Günaha Keffarettir: 17, 100

Namazı İnkâr Edenle Savaşmak: 7, 343

Namaz, İbâdet, İnsanı Dinlendirir: 9, 415

Namazları Makbul Olmayan Üç Kişi: 9, 129-131

Namaz, Önceki Peygamber ve Ümmetlerine de Farzdı: 8, 260

Namaz Şifadır: 17, 444

Aile Fertleri Namaz İçin Birbirlerini Uyandırır. İmtina Edenin Yüzüne Su Serpilir: 9, 309-310

Namazla Zekât Bir Bütündür, Ayrılmazlar: 7, 340-343

Ashab'ın Ok Darbelerine Galebe Çaldığı Namazdan Aldıkları Haz: 10, 456-458

Beş Vakit Namaza Devam Etmek: 8, 231

Beş Vakit Namazın Farz Oluşu: 17, 100

Beş Vakit Namaz Mirac'da Farz Kılınmıştı: 8, 229

Cibril (a.s.)'ın Namaz Vakitlerini Peygamber'e Tatbikî Olarak Öğretmesi: 8, 260; 444-446

Kişinin Allah'a Borçları Arasında En Mühimi Namazdır: 14, 372

şterilerine Güven Duygusu Vermek İçin Namaz Kılmak veya İbâdet Etmek: 7, 313

Şeytanın Namaz Kılana Musallat Olması: 8, 320

Namazı Terkeden: 17, 48

Namazı Terketmenin Tehlikesi: 8, 249-251; 17, 48

Tadil-i Erkânın Hükmü: 8, 441

Namaz Vakitleri: 8, 256

Fatiha'sız Namaz Olur mu: 8, 404-406

Namazda Selâmdan Sonra Üç Kere Estağfirullah Demek: 7, 41

Namazı Bitirdikten Sonra Rasûlullah'ın Okuduğu Duâ: 7, 41

Namazların Her Birinin Arkasından Muavvizeteyn Okumak: 7, 44

Rükû ve Secdede Beli Tam Doğrultmak: 8, 441

Secdenin Hikmetleri: 8, 456

Yatsıdan Önce Yatılmaz, Sonra Konuşulmaz: 16, 625-626

Sabah ve Yatsıyı Cemaatle Kılan Geceyi İhya Etmiştir: 13, 232-233

Sabah Namazına Kalkamayan Kimsenin Kulağına Şeytan İşemiştir: 9, 313-314

Namazı İlk Giriş Vaktinde ve Son Çıkış Vaktinde Kılmak: 8, 256-257

Namazı Geciktirenin Durumu: 8, 314

Namaz Kılınan Yerler: 8, 532

Namaz Her Yerde Kılınabilir: 8, 544

Namaz Kılınan Yer Temiz Olmalıdır: 8, 532

Namaz, Kılındığı Yere Göre Sevabı Artar: 17, 104

Camide Namaz: 17, 103

İşyerinde Namaz Kılmak: 8, 548

Nafile Namazlar: 9, 257-258; 13, 229-230

Nafilenin Önemi: 13, 245-246

Evde Kılınan Nafile Namaz Nurdur: 17, 95-96

Gece Namazı İçin Rasûlullah Ne Zaman Kalkardı: 9, 316

Gece Namazı İçin Karı-Koca Birbirlerini Teşvik Etmelidirler: 9, 309-310

Gece Namazı İkişer İkişer Kılınır: 9, 278

Gece Namazının Üzerinde Niçin Çok Israr Ediliyor: 9, 325

Gece Namazını Peygamber'in Kılması ve Bunun Ümmete Farz Olmasından Korktuğu: 9, 161-162

Rasûlullah, Teheccüd Namazını Hiç Terketmedi: 9, 309

Rasûlullah'ın Teheccüd Namazının Uzunluğu: 8, 508

Rasûllah'ın Teheccüd Namazına Kalktığı Zaman Okuduğu Duâ: 7, 45

Kıyamu'l-Leyl: 17, 88

Kıyamu'l-Leyl'den Maksat: 9, 323

Kıyamu'l-Leylin Müddeti: 9, 321

Kıyamu'l-Leyl ve Aile: 9, 324

Kıyamu'l-Leyl ve Ehemmiyeti: 9, 318

Teravih Hz. Ömer Zamanında Cemaatle Kılınmaya Başlamıştır: 9, 334

Teravih Rasûlullah Zamanında Cemaatle Hiç Kılındı mı: 9, 338-339

Teravihi Rasûlullah'ın Cemaatle Kılmamasındaki Hikmet: 9, 336-337

Teravih Namazının Uzun Olması: 8, 399

Teravihi Rasûlullah kaç Rekât Kılardı: 9, 339-341

Yemek ve Abdest İhtiyaçlarının Namazdan Önceye Alınması: 9, 47-48

Namazda Bakınmak Helak Olmaktır: 9, 19

Namazda namazla İlgili Olmayan Şeyleri Tefekkür Etmek: 8, 10

Namazda Riâyet Edilmesi Gereken Hususlar: 8, 443-445

Namazda Sağa Sola ve Semaya Bakmak: 9, 18-20

Namazda, Şehadet Parmağını Kaldırmanın Hükmü: 8, 495

Namazda Uyanan Kimselerin Uyanamayanları Kaldırması: 8, 364

Namazdan Çalmak: 8, 442

Namazdan Sonra Cemaat Sesli Zikir Yapabilir mi: 9, 408

Namazı Alelacele Kılmak: 8, 392

Namazı Alelacele Kılan Kimseye Rasûlullah'ın Yaptığı İhtar: 8, 504-505

Namazı Çabuk Kılanların Teşbihi: 8, 314

Namazları Beklemenin Mükâfatı: 17, 16

Namazı Faydasız Olan Üç Kişi: 17, 36

Namazın Uzunluğu ve Kısalığı Hakkında: 8, 507

Namazı Uzun Kılmanın Fazileti: 8, 508

Namazı Fazla Uzatmak: 12, 300

Namazı Görsünler Diye Güzel Kılmak: 17, 587

Namazı Ta'dil-i Erkân İle Kılmak: 8, 451

Namazın Rekâtlarında Şüpheye Düşen Kimse İçin Taharri: 9, 57-58

Rasûlullah'ın Namazı Öğretme Şekli: 8. 454-455

Rasûllah, Araya Zikir Gibi Bir Şeyle Fâsıla Koymadan Peşpeşe Namazı Hoş Karşılamadı: 9, 408-409

Rasûlullah'ın Ashabını Namaza Kaldırma Şekli: 8, 364

Rasûlullah'ın Çok Namaz Kılması: 17, 105

Rasûlullah'ın Üzüldüğü Zaman Namaz Kılması: 8. 222

Rasûlullah'ın Namaz İle İlgili Üç Âdâbı ikaz Etmesi: 8, 453

Rasûlullah'ın Namaz Kılış Şekli: 8, 503

Rasûlullah'ın Namazının Uzunluğu: 8, 508-509

Rasûlullah'ın Namazını Kılmadığı Kimseleri Vasfı: 7, 336

Rasûlullah'ın Namaz ve Hutbesinin Vasatlığı: 9, 205-209

Önceden Namazını Kılan Birinin Cemaate Rastladığında Tekrar Kılmasının Mubahlığı: 9, 168-169

Fatihasız Namaz Olur mu: 8, 404-406

Namaz Esnasında Elbiseyi Bol Giymek: 8, 378-380

Tembellikle Namazı Terkedenlerin Tekfiri Mümkün müdür: 10, 456

Kul ile Küfür Arasında Namazın Terki Vardır Hadisinin Te'vili: 8, 252

Müslüman ile Şirk Arasındaki Fark, Namazı Terketmesidir: 8, 249

Namaz Kılmayan Küfre Düşer: 8, 250

Namaz Kılmayan Kâfir midir: 8, 251

Namaz Kılmayan Öldürülür mü: 8, 251

Namazı Terk Eden: 17, 48

Namazı Terk Etmenin Tehlikesi: 8, 249-251; 17, 48

 

 

 

 

 

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar

Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Azim Y. s. 175-179

Fi Zılali’l- Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 80-81

Tefsir-i Kebir, Fahreddin Razi, c.1, s. 459-461

Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbni Kesir, Akçağ Y. C. 2, s. 171-172

Tefhimü'l Kur'an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1 s. 49

Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c.1, s. 83-85

Min Vahyi'l Kur'an Tefsir Dersleri, M. Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 1, s. 44-45

İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 5, s. 17-49

Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırk Ambarlar y.455-459

İbâdetlerde Şekil ve Mana İlişkisi, Ruhi Özcan, Ravza Y. s. 23-64

Dört Rükun (Namaz, Zekat, Oruç, Hac), Ebul Hasen En-Nedvi, İslâmi Neş. s. 9-101

İbâdet mi Ayin mi? Mustafa Karataş, Dersaadet Y. s. 65-107

Hak Yolda Yürürken (Davet İçin Yol Azığı), Mustafa Meşhur, Fecr Y. s. 85-93

Akaid ve Şeriat, Mahmud Şeltut, Yöneliş Y. s. 186-204

Kur'an'da Mü'minlerin Özellikleri, Beşir İslâmoğlu, Pınar Y. s. 105-108

Emanet ve Ehliyet, Yusuf Kerimoğlu, Ölçü Y. c. 1 s. 191-193

İlmihal İSAM Y. c.1 s. 219-223

Yeni İslâm İlmihali, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Y. s. 86-88

Akaid ve Şeriat, Mahmut Şeltut, Yöneliş Y. c. 1 s. 185-204

Dini Hayâtın Psiko - Sosyal Temelleri, Ali Murat Daryal, İFAV Y. s. 91-116

Kur'an ve Sünnete Göre Tevhid ve Akaid, Muhammed Karaca, Ribat Y. s. 185-193

Fatiha Sûresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 50-55

İslâm Nizamı, Ali Rıza Demircan, Eymen Y. c1, s. 20-29; c. 3, s. 289-294

Risale-i Nur'dan Vecizeler, Şaban Döğen, Gençlik Y. s. 360-363

Sorularla Tevhid ve Akaid, Mehmet Alptekin, Saff Y. s. 98-100

Namaz Duâları ve Sûreleri, Ali Akpınar, Suffe Y. s. 80-81

Namaz (Bir Tevhid Eylemi) Abdullah Yıldız, Pınar Y.

Namaz (Fert ve Toplum Hayâtındaki Etkileri) Hasan Turabi, Risale Y.

Namazın Maddi Manevi Faydaları, Mehmet Bayrak, Abdullah Işıklar Kitabevi

Namaz (Hikmeti, Manası ve Kaideleriyle), Abdullah Büyük ve Heyet, Ribat Neşriyat

Namazı Dosdoğru Kılmak, Mehmed Şevket Eygi, Bedir Y.

Namazın Sırları, Haluk Nurbaki, Damla Y.

Namaz Bilinci, İhsan Kebir, Denge Y.

Namaz, İzzetullah Radmeneş, Endişe Y.

Namaz, M. Zahid Kotku, Seha Neşriyat

Namaz, Nurullah Abalı, İklim Y.

Namaz Dinin Direğidir, Ahmed bin Zeyni Dahlan, Bedir Y.

Namaz Konusunda Müslümanlara Uyarı, Muhammed Raşid Halebi, Bedir Y.

Namaz Rehberi, İsmail Mutlu, Yeni Asya Gazetesi Neşriyat

Namazın Hikmeti, Muhsin Kıraati, Kevser Y.

Namaza İlk Adım, Feridun Fazıl Yüceler, Akçağ Y.

Namazın Fazileti, Heyet, Ankara Fazilet Y.

Namazın Fazileti ve Terk Etmenin Cezası, Yusuf bin İsmail Nebhani, Pamuk Y.

Namazla Dirilme, Mustafa Meşhur, Vahdet Y.

Namazla Kıyam Etmek, Abdullah Büyük, Suffe Y.

Namaz Konusunda Müslümanlara Uyarı, Muhammed Raşid Halebi, Bedir Y.

Niçin Namaz, Vehbi Karakaş, Timaş Y.

Gençlik ve Namaz, Yusuf Özcan, Türdav A. Ş.

Gözümün Nuru Namaz, - Nurs Basım Yayın

Ruhu's-Salat ve Tercümesi, Yusuf bin Zeynüddin, Fazilet Neşriyat

Ruhu's-Salat Aynu'l-Hayât, Yusuf bin Zeynüddin, Fazilet Neşriyat

Ruhun Miracı Namaz, Büşra Cırık, Miraç Y.

İslâm'a Göre Namazı Terketmenin Hükmü, Muhammed Fatih, Tevhidi Çekirdek Y.

Cemaat, İsmail Çetin, Dilara Y.

En Büyük Saadet Kaynağı Namaz, Ekrem Doğanay, Eminelbirliği Y.

Ezan, Cami ve Namaz, İsmail Mutlu, Mutlu Y.

Hadislerle Peygamberimiz'in Namaz Kılma Şekli, M. Nasıruddin El-Bani, Aksa Y.

İbâdet, Yaşar İşcan, D. İ. B. Y.

İbâdet, Yusuf El Kardavi,

Psikolojik ve Sıhhi Açıdan İbâdet, Abdullah Aymaz, Çağlayan Y.

Kur'an'da İbâdet Kavramı, İsmail Karagöz...

Kulluk Bilinci, Beşir İslâmoğlu, Denge Y.

Kulluk, İmam İbni Teymiyye, İhya Y.

Türkiye'de Cuma Namazı Sahih midir? Ahmet Yılmaz, Sivas Şura Y./ Furkan Kitabevi