Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 3

Kelimelerin Ýzahý 3

Nüzul Sebebi 3

Âyetlerin Tefsiri 4

Edebî Sanatlar 5

Faydalý Bilgiler 5

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 6

Kelimelerin Ýzahý 6

Âyetlerin Tefsiri 6

Edebî Sanatlar 7

Bir Uyarý 7

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 8

Kelimelerin Ýzahý 8

Âyetlerin Tefsiri 8

Edebî Sanatlar 10

Faydalý Bilgiler 10

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 11

Kelimelerin Ýzahý 11

Âyetlerin Tefsiri 11

Edebî Sanatlar 12

Faydalý Bilgiler 12

Bir Uyarý 12

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 12

Kelimelerin Ýzahý 12

Nüzul Sebebi 13

Âyetlerin Tefsiri 13

Edebî Sanatlar 13

Faydalý Bilgiler 14

Bir Uyarý 14

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 14

Kelimelerin Ýzahý 14

Âyetlerin Tefsiri 15

Edebî Sanatlar 16

Faydalý Bilgiler 16

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 17

Kelimelerin Ýzahý 17

Nüzul Sebebi 17

Âyetlerin Tefsiri 17

Edebî Sanatlar 19

Faydalý Bilgiler 19

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 20

Kelimelerin Ýzahý 20

Nuzûl Sebebi 20

Âyetlerin Tefsiri 20

Edebî Sanatlar 21

Faydalý Bilgiler 21

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 21

Kelimelerin Ýzahý 21

Nuzûl Sebebi 22

Âyetlerin Tefsiri 22

Edebî Sanatlar 23

Faydalý Bilgiler 23

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 24

Kelimelerin Ýzahý 24

Âyetlerin Tefsiri 24

Edebî Sanatlar 25

Faydalý Bilgiler 25

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 25

Kelimelerin Ýzahý 25

Nüzûl Sebebi 25

Âyetlerin Ýzahý 26

Edebî Sanatlar 26

Faydalý Bilgiler 26


233.
Emzirmeyi tamamlatmak isteyen için anneler çocuklarýný iki tam yýl emzirirler. Onlarýn örfe uygun olarak giyinmesi ve beslenmesi baba tarafýna aittir. Bir insan, ancak gücü yettiðinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne ve baba çocuðuna zarar vermesin. Onun benzen vâris üzerine de gerekir. Eðer ana ve baba birbiriyle görüþerek ve karþýlýklý anlaþarak çocuðu memeden kes­mek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarý­nýzý emzirtmek istediðiniz takdirde, süt anneye ver­mekte olduðunuzu iyilikle teslim etmeniz þartýyla üze­rinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarýnýzý görür.

234. Sizden ölenlerin, geride býraktýklarý eþleri, kendi  baþlarýna  dört  ay  on  gün  beklerler.  Bekleme müddetlerini   bitirdikleri  vakit,   kendileri   hakkýnda yaptýklarý meþru iþlerde size bir günah yoktur. Allah, yapmakta olduklarýnýzý bilir.

235. (Ýddet beklemekte olan) kadýnlarla evlenme hususundaki düþüncelerinizi üstü kapalý bir biçimde anlatmanýzda veya onu içinizde gizli tutmanýzda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onlarý anacaksýnýz, lâ­kin meþru sözler söylemeniz müstesna, sakýn onlara giz­lice buluþma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müd­deti dolmadan, nikah kýymaya kalkýþmayýn. Bilin ki Al -lah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah'tan saký­nýn. Þunu iyi bilin ki Allah Ðafûr'dur, Halîm'dir.

236. Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya on­lar için belli bir mehir tayin etmeden kadýnlarý boþar-sanýz, bunda size mehir zorunluðu yoktur. Bu durumda onlara mut'a verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir mut'a ver­mek muhsinler için bir borçtur.

237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiðiniz kadýnlarý,  temas etmeden boþarsanýz, tayin ettiðiniz mehrin yarýsý onlarýn hakkýdýr. Ancak kadýnlarýn vaz­geçmesi veya nikah baðý elinde bulunanýn (velinin) vaz­geçmesi hali müstesna, affetmeniz takvaya daha uygun­dur.  Aranýzda iyilik ve  ihsaný unutmayýn.  Þüphesiz Allah yapmakta olduklarýnýzý hakkýyla görür.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce   Allah,   önceki   âyetlerde   evlenme,   boþanma,   iddet,   ric'at (kocanýn karýsýný geri almasý) ve adi yani kocasýyla tekrar evlenmek isteyen kadýný bundan engellememe ile ilgili hükümlerden bir bölümünü açýkladý. Bu mübarek âyetlerde de emzirmenin hükmünü açýklamaktadýr. Çünkü boþanmakla ayrýlýk meydana gelir. Bazen kiþi eþini boþadýðýnda onun emzirmesi gereken, küçük çocuðu olabilir. Belki de kadýn kocasýndan intikam almak ve çocuk vesilesiyle ona eziyet etmek için çocuðu telef edebilir veya onu sütünden mahrum eder. Bundan dolayý bu âyet, boþanan analarý çocuklarý gözetmeye ve onlarla ilgili iþlere ihtimam göstermeye çaðýrmaktadýr. Bundan sonra Yüce Allah, ölüm sebebiyle eþlerin ayrýlma­larýnýn hükmünü, bu durumda kocanýn hukukunu gözetmek maksadýyla kadýnýn beklemesi gereken iddeti açýklamaktadýr. Ayný zamanda iddet bek­leme durumunda olan kadýna nasýl evlenme teklif edileceðini, ölüm veya boþanma neticesinde kadýnýn hakký olan yarým veya tam mehir konusunu açýklamaktadýr. [1]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Fisâl ve fasl, ayýrmak demektir.  Çocuk anasýnýn sütünden ayrýlýp diðer gýda maddelerini yemeye baþladýðý için buna fisâl ismi veril­di. Müberred þöyle der: Fisâl, fasl'dan daha iyidir. Zira çocuk annesinden ayrýldýðýnda annesi de ondan ayrýlmýþ olur. Böylece aralarýnda fisâl meyda­na gelir. Yani Jlis (savaþ) ve (vuruþma) karþýlýklý olduðu gibi fisâl de karþýlýklý olur.

Teþâvur, baþkasýndan görüþ açýklamasýný istemek demektir. Müþâveret ve meþveret kelimeleri de bunun gibidir. Hepsi de bal çýkarmayý istemek mânâsýna gelen "þevr" kökünden   türetilmiþtir.

Býrakýrlar mânâsýna gelen bu fiilin mâzîsi ve mastarý kul­lanýlmaz.

Ta'riz,   açýkça   söylemeksizin  îmâ ve iþaretle anlatmak, demektir. Bu kelime "bir þeyin yaný" mânâsýna gelen "urd" kelimesinden alýnmýþtýr. Fakirin, iyilik sever birisine "senin cömert yüzünü görmek için geldim" demesi de ta'riz kabilindendir.

Hýtba evlenme teklif etmek, hutbe ise nasihat etmek demektir. Cuma ve bayram hutbesi gibi.

Örttünüz, gizlediniz demektir, Ýknan, sýr ve gizlilik manasýna­dýr.

Baðlamak mânâsýna gelen "akd" kökünden olup nikah baðý demektir. Darb-ý mesel de, "Ey düðümleyen çözmeyi de düþün!" þeklinde kullanýlmýþtýr. Râðib þöyle der: "Ukde: Nikah, yemin ve diðer akd edilen þeylerin ismidir.

Halým, âsînin cezasýný vermekte acele etmeyip mühlet veren demektir.

Muktir, fakir demektir. Bir kimse muhtaç duruma düþtüðü zaman denir. [2]

 

Nüzul Sebebi

 

Rivayet edildiðine göre Ensardan bir adam Hanife oðullarýndan bir kadýnla evlendi. Ancak kadýn için herhangi bir mehir tayin etmedi. Sonra o-na dokunmadan onu boþadý. Bunun üzerine Nikahtan sonra henüz dokunmadan kadýnlarý boþarsanýz size mehir zorunluðu yoktur, âyeti indi. Resulullah (s.a.v.) o adama: "Ver de, isterse bir kalensüve yani takke olsun" dedi.[3]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

233. Eðer kadýnlar boþanmýþlarsa ve emzirme çaðýnda çocuklarý varsa ve de anne, baba emzir­meyi tamamlamak isterlerse annelerin çocuklarýný tam iki sene emzirme­leri gerekir. Bundan fazlasý mecburi deðildir. Çocuklarýn hizmetlerinin hakkýyle yapýlabilmesi için boþanan an­nelerin nafakalarýnýn ve elbiselerinin israf ve eksiklik olmaksýzýn baba ta­rafýndan   verilmesi gerekir.

Nafaka ancak erkeðin gücünün yettiði kadardýr. Zira Yüce Allah hiçbir kimseyi gücünün yettiðinden fazlasý ile mükellef kýlmaz. Anne, baba, yaptýklarý anlaþmada eksiklik ve yapmalarý gerekende kusur ederek çocuða zarar vermesin, veya çocuk sebebiyle eþler birbirine zarar vermesin. Anne, çocuðun yetiþtiril­mesi için babayý zarara sokmak maksadýyle çocuðu emzirmeyi býrakmasýn. Baba da, anne çocuða emzirmeye istekli olduðu halde, ona zarar vermek için çocuðu onun elinden çekip almasýn. Mücahid, âyeti böyle tefsir etmiþtir. Vârisin üzerine de bunun aynýsýný yapmasý gere­kir. Yani nasýl ki çocuðun babasýnýn anneye nafaka vermesi onun hukukunu yerine getirmesi ve ona zarar vermemesi gerekiyorsa, vârisin de ayný þeyleri yapmasý gerekir. Bundan maksat babanýn vârisidir. Bir baþka görüþe göre çocuðun vârisidir. Taberî birinci görüþü tercih etmiþtir. Anne, baba istiþare ettikten sonra çocuðun faydasýna olduðu kanaatine varýr ve iki sene dolmadan önce çocuðu me­meden kesmeye karar verirlerse, bunda da onlara bir günah yoktur. Ey babalar! Anne [bakmaktan aciz olduðu veya evlenmek istediði takdirde çocuðunuz için [baþka bir süt annesi tutmak isterseniz, anlaþtýðýnýz ücreti ödemeniz þartýy-jla bunda sizin  için bir günah yoktur. Çünkü  ücretini ödemediðiniz takdirde süt anne, çocuða gereken önemi vermez ve emzirmekle ilgilenmez, Bütün iþlerinizde Allah'dan korkunuz. Çünkü sizin söz ve davranýþlarýnýzdan hiçbir þey ona gizli kalmaz. [4]

 

234. Kocasý ölen kadýnlarýn eþleri için bir matem olarak dört ay on gün iddet beklemeleri gerekir. Bu hüküm gebe olmayanlar içindir. Gebe olanlarýn id-deti ise çocuklarýný doðumncaya kadardýr. Çünkü Yüce Allah, "Gebe olan­larýn bekleme süresi çocuklarýný doðumncaya kadardýr[5] buyurmuþtur, Ey veliler! Ýddetleri bitince evlenmelerine ve þeriatýn müsaade ettiði süslenme ve kendileriyle evlen­me teklifi yapanlara görünmelerine izin vermenizde sizin için bir günah yoktur. Allah bütün yaptýklarýnýzý bilir ve ona göre karþýlý­ðýný verir. [6]

 

235. Ey erkekler! Kocasý öl­müþ kadýnlara, iddet bekleme esnasýnda açýkça deðil de üstü örtülü olarak, evlenme teklif etmenizde sizin için bir günah yoktur.

Ýbn Abbas bu teklif erkeðin: "Allah'ýn bana saliha bir kadýn nasip et­mesini istiyorum" ve " benim kadýnlara ihtiyacým var" gibi sözleriyle olur, demiþtir.

Onlarla evlenme isteðinizi içinizde saklamanýzda da sizin için bir günah yoktur, Þüphesiz Allah, sizin onlarla evlenmeyi aklýnýzdan geçireceðini­zi ve onlara sabredemeyeccðinizi bildi de sizden zorluðu kaldýrdý. Onlarla evlenmeyi düþünün fakat þeriatýn size müsaade ettiði çýtlatma, iþaret ve benzeri örf ve âdetlerin dýþýnda, gizli olarak onlarla evlenme sözleþmesi yapmayýn. Ýddet sona erinceye kadar sakýn evlenme akdi yapmayýn. Biliniz ki Allah sizin kalbinizdekini bilir. Öyle ise onun emrine muhalefet edip te a-zâbýna dûçâr olmaktan sakýnýnýz. Ve biliniz ki Allah Gafur ve Halîm'dir. Tevbe edenin, günahýný baðýþlar, kendisine isyan edene ceza vermekte acele etmez

Yüce Allah bundan, sonra kendisine dokunulmadan boþanan kadýnla ilgili hükmü anlatarak þöyle buyurur: [7]

 

236. Ey erkekler! Kadýnlara dokunmadan, yani cinsel iliþkide bulunmadan ve herhangi bir mehir tayin etmeden onlarý boþamanýzda sizin için bir günah yoktur. Bu gibi hallerde ihtiyaç veya zarurete binaen boþamakta bir sakýnca yoktur.

Onlarý boþadýðýnýzda gönüllerini hoþ etmek  ve ayrýlýðýn meydana getirdiði   yarayý sarmak için onlara bir miktar mal verin. Bu mal erkeðin zenginlik ve fakirliðine göre takdir edilir. Zengin, zenginliðine göre; fakir de fakirliðine göre iyilikle bir miktar mal verir. Bu, güzel amel sahibi mü'minler üzerine bir borçtur. [8]

 

237. Onlar için muayyen bir mehir tayin ederek evlenip te cinsel iliþkide bulunmadan onlarý boþarsanýz tayin edilen mehrin yarýsýný vermeniz gerekir. Çünkü bu, dokunmadan önce yapýlan bir boþamadýr. Ancak boþanan kadýn veya nikah baðý elinde bulunan, yani küçük olan kýz çocuðunun velisi bu haktan vazgeçerse bu durum müstesnadýr. Bir görüþe göre nikah baðý elinde bulunan kocadýr. Kocanýn hakkýndan vazgeçmesi ise vermiþ olduðu mehirin tümünü kadýna baðýþlamasýyla olur,

Ýbn Cerir bu görüþü tercih eder. Zemahþerî ise, "Nikah baðý elinde o-landan  maksat velîdir" diyenlerin görüþünün doðruluðu açýktýr[9] der.

Baðýþlamanýz takvaya daha yakýndýr. Hitap umûmî olup erkek ve kadýnlara þâmildir. Ýbn Abbas sbu âyeti þöyle açýklar: Ayrýlan eþlerden takvaya daha yakýn olan mehir hakkýndan vazgeçendir. Ey mü'minler! Aranýzda iyilik ve ihsaný unut­mayýn. Kuþkusuz Allah yaptýklarýnýzý görendir. Yüce Allah bu âyetleri, eþ­ler arasýnda sevgi, iyilik ve güzelliðin unutulmamasýný hatýrlatarak sona er­dirdi.

Bir takým zorlayýcý ve zarurî sebeplerle meydana gelen boþanmanýn dostluk ve akrabalýk baðlarýný kesmemesi gerekir. [10]

 

Edebî Sanatlar

 

1.  Bu cümlede emri uygulamaya teþvikte mübalaða ifa­de etmek için, daha önce geçen  âyetinde olduðu gibi emir, muzâri sýygasýyla gelmiþtir.

2,  "Çocuklarýnýza süt emzirtmek isterseniz." Burada hazif yoluyla i'câz vardýr. Takdiri þöyledir: Ço­cuklarýnýza emzirecek süt annesi tutmak isterseniz. Burada ayný zamanda gaipten muhataba dönüþ vardýr. Zira bu cümle muhatap cümlesi olduðu hal­de önceki cümlesi gaip sýygasýyla gelmiþtir. Bu iltifat sanatýnýn faydasý ise çocuklara karþý babalarýnýn duygularýný tahrik etmektir.

3. Ýddet dolmadan nikah yapmayý yasaklamada mübalaða etmek için "nikah akdine azmetmeyiniz yani kalkýþmayýnýz" denilmiþtir. Bir þeyi yapmaya azmetmek yasaklanýnca o þeyi yapmanýn ya­saklanmasý daha evlâdýr.

4. Yüce Allah  "onlara dokunmadýðýnýz müddetçe", buyura­rak kullan birbirleriyle konuþurken güzel kelimeleri seçsinler diye onlara edep Öðretmek maksadýyla mess (dokunma) kelimesini kinaye olarak cin­sel iliþki yerinde kullandý.

5.  Cümlelerinde hitap umumî olup erkek ve kadýnlarý kapsar. Fakat burada taðlîb yoluyla erkeklere ait bir sýyga ile gel­miþtir.

6.  Korku ve heybeti artýrmak için burada zamir yerine "Allah" lafzý gelmiþtir. [11]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. 233. âyette veya boþanan kadýnlar kelimeleri yerine "anneler" kelimesinin kullanýlmasý annelerin çocuklara karþý þefkatlerini celb eder. Zira onlarýn boþanmýþ olmalarý analýk þefkatinden mahrum olmalarýný gerektirmez.

2.  Yüce Allah bu âyeti kerimede ifadele­rinde çocuðu ana,babadan herbirine izafe etmiþtir. Bu izafet ana, babanýn çocuða karþý þefkat ve merhametlerini celbetmek içindir. Çünkü çocuk ana, babaya yabancý  deðildir.  Biri annesi,  diðeri ise babasýdýr.  Dolayýsýyla çocuða acýyýp merhamet etmeleri ve aralarýndaki anlaþmazlýðýn çocuða zarar vermemesi   gerekir.

3. Boþanan kadýna mal vermenin lûzumundaki hikmet, boþanmanýn açtýðý yarayý sarmaktýr. Ýbn Abbas der ki: Erkek fakirse boþadýðý kadýna üç elbise, zenginse bir hizmetçi verir.

4. Rivayet edildiðine göre Hz. Ali'nin oðlu Hasan, boþadýðý karýsýna onbin dirhem vermiþ. Bunun üzerine kadýn "ayrýlan sevgiliden az bir mal" diyerek parayý azýmsamýþtýr. Boþamasýnýn sebebi de þöyle rivayet olunur: Hz. Ali þehit edilip de Hasan'ýn halifeliðine biat edilince hanýmý ona "Ey mü'minlerin  emiri!   Halifelik  seni   zayýflatacak"   der.   Hasan   ona  "Ali öldürülüyor, sen sevinç mi gösteriyorsun?" git artýk, seni üç talakla boþa­dým cevabým verir. Bunun üzerine kadýn çarþafýna bürünür ve iddeti bitin­ceye kadar bekler. Hz. Hasan ona onbin dirhem ile birlikte mehrinden ka­lanýný gönderir. Para kadýna gittiðinde yukarýdaki sözünü söyler. Görevli durumu Hz. Hasan'a bildirince aðlar ve "üç talak ile boþamamýþ olsaydým onu geri alýrdým" der.[12]

 

238. Namazlara, ve orta namaza devam edin. Alla­h'a saygý ve baðlýlýk içinde namaz kýlýn.

239. Eðer (herhangi bir þeyden) korkarsanýz (na­mazlarýnýzý) yaya giderken veya binek üzerinde (kýlýn). Güvene kavuþtuðunuz zaman, bilmediklerinizi Allah'ýn size öðrettiði þekilde, Allah'ý anýn.

240. Ýçinizden ölüp de dul eþler býrakan kimseler, eþlerinin,   evlerinden  çýkarýlmadan,   bir   yýla  kadar býraktýklarý maldan faydalanmalarý hususunda vasiyet etsinler. Eðer o kadýnlar, kendiliklerinden çýkýp gider­lerse, kendileri hakkýnda yaptýklarý meþru þeylerden size bir günah yoktur. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

 

241. Boþanmýþ kadýnlarýn, makul  ölçüde koca­larýndan yararlanma haklarý vardýr. Bu, müttakiler için bir vazifedir.

242. Allah size iþte böylece âyetlerini açýklar ki, düþünüp hakikati anlayasmýz.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Namaza devam etmeyi emreden âyetler, aile ve boþanma veya diðer sebeplerle ayrýlma esnasýnda eþlerin biribirleriyle olan münasebetleriyle ilgili hükümler arasýnda yer aldý. Bunun büyük bir hikmeti vardýr: Yüce Allah, boþandýktan sonra eþlerin biribirlerine karþý baðýþlayýcý, müsama­hakâr davranmalarýný ve biribirlerine iyilik ve ihsanda bulunmayý unutma­mayý emrettikten sonra namaza devam etme emrini açýkladý. Çünkü na­maz, dünya gam ve kederlerini unutmak için en iyi vesiledir. Bundan dolayý Rasulullah (s.a.v.) üzücü bir olayla karþýlaþtýðýnda hemen namaz kýlmaya baþlardý. Boþamak kin ve düþmanlýða sebep olur. Namaz ise iyilik ve müsa­mahaya davet eder, kötülük ve çirkin hareketlerden de alýkor. Ýþte bu, insan ruhunu terbiye etmek için en üstün yoldur. [13]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Devam ediniz demektir. Muhafaza, bir þeye devam etmek de­mektir.

Vusta, kelimesinin müennesidir. Bir þeyin vasatý onun iyisi ve dengelisi demektir. Rasulullah (s.a.v. )'i öven bedevi Arap þöyle der:

Ey, övünmede insanlarýn en mutedili, ve en þerefli anne ve babaya sa­hip olan!

Kunut lügatte bir þeye devam etmektir. Kur'an-ý Kerim bu tabi­ri özellikle boyun eðerek ve tevazu ile itaata devam etme mânâsýnda kul­lanmýþtýr. Yüce Allah: "Boyun eðerek ve tevazu ile Rabbine itaata devam et[14]       buyurmuþtur.

Ayaklarý üzerine duran mânâsýna olan râcil kelimesinin ço­ðuludur. Râðýb Ýsfehanî þöyle der: "Ayakla yürüyen mânâsýna olan râcil ke­limesi, ayak mânâsýna olan "rici" kelimesinden türetilmiþtir. Ýyi yürüme­yen kimse için denilir.[15]

Rükbân; at, hayvan ve benzeri bineklere binen mânâsýna gelen "râkib" kelimesinin çoðuludur. [16]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

238. Ey mü'minler! Namazlarý, özel­likle ikindi namazýný vakitlerinde kýlmaya devam ediniz. Çünkü melekler namaz vakitlerinde hazýr bulunurlar. Boyun eðerek ve tevazu ile Allah'a ibadet ve itaata devam edin. Yani, Allah için huþu içersinde na­mazýnýzý kýlýn. [17]

 

239. Eðer düþman veya baþka bir þeyden kor­karsanýz, namazýnýzý yürüyerek veya hayvan üzerinde kýlýn.

Korku gidip emniyet geldiðinde, Allah'ýn size emrettiði ve sizin için meþru kýldýðý þekilde, bütün rûkûnlarýna riâyet ederek namaz kýlýnýz. Nitekim âyet-i kerimede "Huzur ve sükuna erdiðiniz­de namazý dosdoðru küm[18] buyrulmuþtur. Âyetteki zikirden maksat, bü­tün erkanýna riâyet edilen tam bir namazdýr. Zemahþerîye göre âyetin mânâsý þöyledir: "Allah, size ibadet yollarýný, korku ve emniyet durumlarýn da nasýl namaz kýlacaðýnýzý öðretme lütfunda bulunmuþtur. O size nasýl öðrettiyse, o þekilde ibadet ederek O'mý anýn". Yüce Allah daha sonra idde-tin hükümlerini açýklayarak þöyle buyurur: [19]

 

240. Aranýzdaki erkeklerden öldüðünde geride eþler býrakacak olanlarýn ölüm döþeðine düþmeden önce, kendilerinden sonra eþlerine tam bir sene yetecek kadar bir mal vasiyet etmeleri gerekir. Bu terekeden alýnýr ve eþler evlerin­den çýkarýlmadan, onlara harcanýr. Bu hüküm, Ýslâm'ýn baþlangýcýnda idi. Daha sonra bu süre 4 ay on güne indirilerek, âyetin hükmü neshedildi. ölü sahipleri! Eðer eþler gönül rýzasýyle ve kendi istekleriyle evlerinden çýkarlarsa; süslenme, güzel koku sürünme ve evlenme teklifi yapabileceklere kendilerini gösterme gibi þeriatin reddetmediði þeyleri yapmalarýna müsaade etmenizde sizin için bir günah yoktur. Allah, mülkünde galip, yaptýklarýnda hikmet sahibidir. [20]

 

241. Kocalarýn, boþanan kadýnlara güçleri yettiði ölçüde ayrýlýðýn verdiði yalnýzlýk yarasýný sarmak için mal-vermeleri gerekir. Bu, Allah'ýn emrine uyan mü'minlerin üzerine bir borç­tur. [21]

 

242. Ýþte Yüce Allah, ruhlarý sevgi ve merhamete yönlendiren bu yeterli açýklamayý yaptýðý gibi, anlamanýz ve gereðiyle amel etmeniz için size,  þer'î hükümlerini gösteren âyetlerini açýklar. [22]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Bu terkip, orta namazýn daha faziletli olduðunu açýklamak için, hususî bir meselenin, umumî bir mesele üzerine atfý kabilinden-dir.

2. Cümlesi ile cümlesi arasýnda týbak sanatý vardýr. Bu da edebî güzelliklerdendir. Ebussuûd þöyle der: Birinci þart cümle­sinde, korkunun vuku bulmadýðýný gösteren "jf edatýnýn gelmesi, ikinci­sinde ise, emniyetin vukuu ve yaygýn oluþunu gösteren "lif edatýnýn gelme­si; birincinin cevabýnýn i'caz yoluyla, ikincinin cevabýnýn ise itnab yoluyla verilmesi, ifadenin fesahat ve akýcýlýðýný ve akýl sahiplerinin ibret   alacaðý bir mânânýn  varlýðýný gösterir.[23]

 

Bir Uyarý

 

Tercih edilen görüþlere göre "orta namaz" dan maksat ikindi na­mazýdýr. Çünkü o; sabah ve öðle namazý ile akþam ve yatsý namazýnýn or-tasýndadýr. Buharý ve Müslim'de rivayet edilen þu hadis, bu görüþü kuvvet­lendirir: "Bizi orta namaz yani ikindi namazýndan alýkoydular. Allah, onlarýn kalplerini ve evlerini ateþle doldursun". Bir baþka hadiste de þöyle buyurulmuþtur: "Ýkindi namazýný kýlamayan kimsenin malý ve aile efradý eksilmiþ gibidir". Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiþlerdir. Bu konu­da daha baþka sahih hadislerde vardýr.[24]

 

243.  Binlerce olduklarý halde, ölüm korkusundan dolayý yurtlarýndan çýkýp gidenleri görmedin mi? Allah onlara  "ölün"   dedi,  (öldüler).  Sonra onlarý  diriltti. Þüphesiz Allah insanlara karþý lütufkârdýr. Lâkin in­sanlarýn çoðu þükretmez.

244.  Allah yolunda savaþýn ve bilin ki Allah, her-þeyi iþitir ve bilir.

245.  Kim Allah'a karz-ý hasen verirse, Allah ona çokça, kat kat fazlasýný verir. Allah rýzký isterse bol ve­rir, isterse kýsar. Sadece O'na döndürüleceksiniz.

246.  Musa'dan sonra, Benî Ýsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiþ bir peygambere "Bize bir hükümdar tayin et de Allah yo­lunda savaþalým" demiþlerdi. "Ya size savaþ yazýlýr da savaþmazsanýz!" dedi. "Yurtlarýmýzdan çýkarýlmýþ, ço­cuklarýmýzdan  uzaklaþtýrýlmýþ  olduðumuz  halde  neden savaþmayalým?" dediler. Kendilerine savaþ yazýlýn­ca, içlerinden pek azý hariç geri dönüp kaçtýlar. Allah zâlimleri iyi bilir.

247. Peygamberleri onlara "Bilin ki Allah, Tâlût'u size komutan olarak gönderdi"   dedi. Bunun üzerine "Biz komutanlýða daha layýk olduðumuz halde, kendi­sine servet ve zenginlik yönünden geniþ imkanlar veril­memiþken, O bize nasýl komutan olur?" deliler. "Allah sizin   üzerinize   onu   seçti,   ilimde   ve   bedende   ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediðine verir. Allah herþeyi ihata eden ve her þeyi bilendir" dedi.

248. Peygamberleri onlara, "Onun komutanlýðýnýn alâmeti, Tâbut'un size gelmesidir. Onun için de Rabbi-nizden size bir sükûn, Musa ve Harun'un býraktýk­larýndan bir miktar bakiyye vardýr. Onu melekler taþýr. Eðer inanmýþ kimseler iseniz, bunda sizin için açýk bir delil vardýr.

249. Tâlut askerlerle beraber ayrýlýnca, "Biliniz ki Allah sizi bir ýrmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden deðildir. Sadece bir avuç içen müstesna. Kim ondan içmezse bendendir"  dedi. Ýçlerinden pek azý hariç hepsi ýrmaktan içtiler. Tâlut ve iman edenler beraberce ýrmaðý geçince,  "Bugün, bizim Câlut'a ve askerlerine karþý koyacak hiç gücümüz yoktur" dedi-!    ler. Allah'ýn huzuruna varacaklarýna inananlar "Nice az sayýda bir birlik Allah'ýn izniyle çok sayýdaki birliði yenmiþtir. Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.

250. Câlut ve askerleriyle savaþa tutuþtuklarýnda "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabýr yaðdýr. Bize cesaret ver ki tutunalnn. kâfir kavme karþý bize yardým et" dediler.

251.  Sonunda   Allah'ýn  izniyle   onlarý   yendiler. Dâvud da Câlut'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hüküm­darlýk ve hikmet verdi, dilediði ilimlerden ona öðretti. Eðer  Allah'ýn   insanlardan  bir  kýsmýnýn  kötülüðünü diðerleriyle savmasý olmasaydý, elbette yeryüzünde boz­gun çýkarda Lâkin Allah bütün insanlýða karþý lütuf ve

kerem sahibidir.

252. Ýþte bunlar, Allah'ýn âyetleridir. Biz onlarý sana, doðru olarak anlatýyoruz. Þüphesiz sen, Allah tarafýndan gönderilmiþ peygamberlerdensin.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde, aile ile ilgili hükümleri ve aile fertleri­ni birbirine baðlýyan nizam ve kaideleri zikretti. Aile, faziletli bir toplumu meydana getiren unsurlarýn çekirdeði ve temel taþýdýr. Bu itibarla Yüce Allah onun ýslahý için yol gösterdi. Bu âyetlerde ise Yüce Allah, cihad ile ilgili hükümlerden bahsetmektedir. Zira inanç ve mukaddes deðerlerin ko­runmasý ve kiþiyi yüce hayata giden yolu gösteren müslüman ailenin yaþa­yabileceði iyi bir toplumun kurulabilmesi için cihad gereklidir. Zira aile­nin iyi olmasý, toplumun iyi olmasýna baðlýdýr. Ailenin beka ve devamlý­lýðý, ancak hakkýn ve hak   yolunda çalýþanlarýn bekasýyle olur. Bundan do­layý Yüce Allah cihadý emretmekte ve ona dair, eski milletlerle ilgili dar-b-ý meseller getirmektedir. Onlarýn, Hak yolda nasýl cihad ettiklerini, az sayýda imanlý kiþilerin, küfür ve taþkýnlýk içinde olan çok sayýda kiþilere nasýl  galip ve üstün geldiklerini anlatmaktadýr.  Batýlýn yardýmcýlarýnýn çokluðuna itibar edilmez. Önemli olan, hak yolda olanlarýn sebatý ve hak­tan ayrýlmayarak o yolda cihad etmeleridir. [25]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Üluf, elf kelimesinin cem-i kesretidir. Cem-i kýlleti gelir.mânâsý pek çok, binlerce demektir.

Hazer, korku ve haþyet manasýnadýr.

Kabz, kendine çekmek, daðýnýk bir þeyi toplamak de­mektir. Burada cimrilik yapmak, geçimini zorlaþtýrmak manasýnadýr. Bast, bunun zýddýdýr. Rýzkým bollaþtýrmak, bolluk ihsan etmek demektir. Ebu Temmam, þu beytinde kabze ve best kelimelerini bu mânâda kullanmýþtýr.

Adam, eli açýk olmaya o kadar alýþtý ki, eðer elini kapanmaya çaðý­rýrsa, parmak uçlarý onun bu isteðini yerine getirmez. Yani, cömertliðe o kadar alýþtý ki bundan sonra istese de cimri olamaz.

Mele; ileri gelen insanlar demektir. Heybet ve azametle göz doldurduklarý için bu ismi almýþlardýr.

Fasale, yerinden ayrýldý demektir. Bir kimse bir yerden çýkýp o-radan ayrýldýðý zaman denir. Sizi imtihan edici demektir. Jij : Yakînen biliyorlar, manasýnadýr.

Fie, bir grup insan demektir. Raht ve nefer kelimeleri gibi toplu­luk ismi olup tekili yoktur.

Efrið, "dök" demektir. Bir kimse birþeyi   yukardan aþaðý dökerek boþalttýðý zaman denir. [26]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

243. Ey Muhammed, veya ey Muhatab! Sayýlarý binleri bulduðu halde, ölümden korktuklarý için ondan kaçýp kurtulmak gayesiyle yurtlarýndan çýkan o kiþilerin haberini duymadýn mý? Buradaki sorudan maksat, muhataplarý hayrete düþürmek ve onlarý anlatýlacak kýssayý dinlemeye teþvik etmektir. Onlar yetmiþbin kiþi idi. Allah "ölün" diyerek onlarý öldürdü, sonra dirilt­ti. Onlar Ýsraîloðullarýndan bir kavim idi. Hükümdarlarý onlarý cihada davet etti, ölüm korkusuyla kaçtýlar. Bunun üzerine Allah onlarý öldürdü, pey­gamberleri Hazkil'm duasý ile, sekiz gün sonra tekrar diriltti. Bundan sonra uzun süre yaþadýlar. Bir görüþe göre, Taun hastalýðýndan kaçtýlar, fakat Al­lah onlarý öldürdü. Ýbn Kesir: Bu kýssa da, korkunun kederden kaçýp kurtul­maya bir faydasý olmadýðýna, Allah'ýn kaderinden yine onun kaderine sýðýnýlabileceðine dikkat çekilmektedir, der. Þüphesiz Allah, insanlara lütuf ve ihsan sahibidir. Zira onlara açýk ve kesin delillerle dünya ve âhirette mutluluða ulaþacaklarý yolu gösterir. Lâkin insanlardan çoðu, verdiði nimetler için Allah'a þükretmez­ler, aksine onu  inkâr ederler. [27]

 

244. Allah yolunda, O'nun dinini Yüceltmek için kâfirlerle savaþýn, nefsani arzu ve hevesler için savaþmayýn. Biliniz ki, Allah sözlerinizi iþitir, niyet ve hallerinizi bilir, ona göre sizi cezalandýrýr. Korkunun kaderden kurtulmaya faydasý olmadýðý gibi cihaddan kaçmak da eceli ne uzaklaþtýrýr, ne de yaklaþtýrýr. [28]

 

245. Verdiðinin kat kat fazlasýný kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç verecek olan kim var? Yani, kim, malým Allah rýzasýný elde etmek ve dinini yüceltmek için cihad   ve diðer hayýr yollarýnda harcayacak? Ýþte Yüce Allah böyle ya­pan kimseye, bu harcamalarýna karþýlýk verdiðinin kat kat fazlasýný verir. Zira onun yaptýðý bu harcamalar, âlemlerin Rabbi olan zenginler zengini Yüce Allah'a bir nevi borç vermektir. Hadis-i kudsî'de: "Kim, fakir olma­yan ve asla zulmetmeyen (Allah'a) borç verir?" buyrulmuþtur.[29]

Allah belâ ve mihnetle imtihana tabi tutmak için di­lediði kulunun rýzkýný daraltýr, dilediðininkini de bollaþtýnr. Ký­yamet günü, sadece O'na döndürüleceksiniz ve O sizi, yaptýklarýnýzdan do­layý cezalandýracak. [30]

 

246. Musa'dan sonra Benî Israîlden ileri gelenlerin haberi" sana gelmedi mi? Bu soru da, yukarýda geçen âyetteki gibi, dinleyicileri hayrete düþürme ve anlatýlacak kýssayý dinlemeye teþvik için sorulmuþtur. Söz konusu kiþiler, âyetin de gösterdiði gibi, Musa (a.s.)'nýn vefatýndan sonra yaþýyan Ýsrailoðullarýndan idi. liCU UJ doul _^J ^_J : Hani onlar, Harun neslinden gelen[31] neb'ileri Þem'ûn'a : "Bizim baþýmýza bir hükümdar getir, onu bize kumandan yap da, Allah yolunda onunla beraber düþmanlara karþý savaþalým" demiþ­lerdi. Nebileri onlara: Size savaþ farz kýlýnýr da, ya savaþmazsanýz?" dedi. Yani, ben size savaþ farz kýlýnýp da, sizin düþmanla savaþmamanýzdan ve ondan kaçmanýzdan korkuyorum dedi. "yurtlarýmýz e -limizden alýnmýþ, çocuklarýmýz esir edilmiþ olduðu halde, savaþmamamýz için ne sebep olabilir ki?" dediler. Yüce Allah, onlarýn kalplerindeki korku ve heyecaný açýklamak için þöyle buyurdu: Üzerlerine savaþ yazýlýnca, çoðu cihadtan kaçtýlar. Sadece az sayýda bir topluluk sabýr ve sebat gösterdi. Bunlar, Tâlut ile beraber nehiri geçenlerdir. Kurtubî þöyle der: "Refah ve bolluk içersinde yaþayan, toplum­larýn hali budur. Ýzzet-i nefisleri kabardýðý zaman harp isterler, savaþ gelip çatýnca da korkarlar ve tabiatlarýnda bulunan korkaklýða boyun eðerler[32] Allah zâlimleri iyi bilir. Bu, Allah'ýn emrine isyan edip ci­hadý terkederek yaptýklarý   zulmden dolayý, onlar için bir tehdittir. [33]

 

247. Nebileri onlara, Allah'ýn harp ile ilgili konularda emrine uymalarý için Tâlût'u hükümdar yaptýðým ve kendilerine onu emir olarak seçtiðini haber verdi. Buna itiraz ederek nebilerine þöyle dediler: O bize nasýl hükümdar olur? Biz hükümdarlýða ondan daha layýðýz. Çünkü bizim içimizde, hükümdar çocuklarý var. O ise, hiç malý mülkü ol­mayan fakir birisi. Bize nasýl hükümdar olur?

Nebileri, onlarýn bu itirazlarýna þöyle cevap verdi: Al­lah sizin üzerinize onu seçti. Sizin menfaatinize olan þeyleri o daha iyi bilir.

Hükümdar tayin edilirken iki prensip göz ününde bulundurulur: Birin­cisi, askeri iyi yönetebilmek için idareciliði bilmek; ikincisi de, kalplere heybet salmak, düþmanlara karþý koyabilmek ve zorluklara göðüs gerebil­mek için kuvvetli bir bedene sahip olmak. Alîah Tâlût'a, bu iki özelliði de bol bol vermiþtir. Ýbn Kesir þöyle der: "Buna göre hükümdar olacak kiþinin bilgili, güzel, bedenen ve ruhen son derece kuvvetli olmasý gerekir. [34]

Allah, veraset ve zenginlik olmadan, hüküm­darlýðý dilediði kuluna verir. Allah'ýn ihsaný çok boldur. Ona kimin lâyýk ve ehil olduðunu bilir ve o kimseye ihsan da bulunur. Nebilerin­den, Allah'ýn Tâlût'u hükümdar seçtiðini gösteren bir delil getirmesini iste­diler. [35]

 

248. Nebileri onlara þöyle cevap   verdi:   Onun, hükümdarlýðýnýn   ve   sizin   için   seçildiðinin   alâmeti, Allah'ýn daha önce sizden alman Tâbût'u geri vermesidir.

Zemahþerî'nin de dediði gibi, Tâbut bir sandýktýr. Musa (a.s.) savaþa çýktýðý zaman onu askerlerin önüne koyardý. Bu, Ýsraîloðullarmýn ruhlarýna bir sekinet verir, böylece savaþtan kaçmazlardý.

Onun içinde Rabbýnizden size bir ferahlýk, sükunet ve vekar vardýr. Ayrýca onun içinde Musa ve Harun'un ailelerinin býraktýklarýndan bir miktar kalýntý vardýr. Bunlar, Musa (a.s.)'nm asasý ve elbisesi Ýle, Tevrat'ýn yazýldýðý bazý levha­lardýr. Onu melekler taþýr. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle der: Melekler, sema ile yer arasýnda Tâbût'u taþýyarak geldiler ve onu herkesin gözü önünde Tâlût'un önüne býraktýlar. Eðer Allah'a ve âlýiret gününe inanmýþ kimseler iseniz, Tâbût'un size indirilmesinde, Allah'ýn Tâlût'u size hükümdar seçtiðine dair açýk bir delil vardýr. [36]

 

249. Tâlût, sayýlarý seksenbin olan askerleriyle yola çýkýp Beyt-i Makdis'ten ayrýlýnca onlarý çöl gibi kuru bir arazide bekletti. Burada onlara þiddetli sýcak ve susuzluk isabet etti. Tâlût askerlerine þöyle dedi: "Biliniz ki, Allah sizi bir ýrmakla imtihan edecek" Bu, Ürdün ile Filistin arasýnda bulunan meþhur Seri a nehridir. "Ondan kim içerse benden deðildir, benim askerim ola­maz"

Böyle yapmakla, savaþa girmeden önce, onlarýn irade ve itaat durum­larýný denemek istedi. . Kim o ýrmaktan içmez ve tat­mazsa, o, benimle beraber savaþacak olan askerlerirndendir. Ancak, susuzluðunu gidermeniz için bir avuç içerse bunda bir beis yoktur. Böylece susuzluðu giderecek kadar, emmek suretiyle azýcýk su içmelerine izin verdi. Ýçlerinden pek azý hariç, bütün ordu ýrmaktan içti. Az sayýda bir topluluk susuzluða sabretti. Süddî: "Yetmiþaltýbin kiþi içti. Tâlûtun yanýnda dört bin asker kaldý" der. Tâlût, susuzluk ve yorgunluða sabreden mü'minlerle nehri geçip de düþmanlarýnýn çokluðunu görünce onlarý bir korku sardý. Ýçlerinden bir grup: Biz Câlût komutasýndaki bu düþmanla savaþamayýz. Sayýmýz az, onlar ise son derece kalabalýk" dedi­ler. Sonunda Allah'ýn huzuruna varacaklarýna ina­nan, Tâlût'un seçkin ve alim askerleri þöyle dediler: "Çoðu zaman, az sayýda bir topluluk, Allah'ýn irade ve dileme­siyle çok sayýdaki topluluklara üstün gelmiþtir. Zafer, sayý çokluðu ile deðil, Allah'ýn yardýmýyle elde edilir. Allah, korumasý, gö­zetmesi ve desteðiyle sabredenlerle beraberdir. Allah kiminle beraber olur­sa, o, Allah'ýn izniyle muzaffer olur. [37]

 

250. Geniþ alanda Câlût ve onun harp için eðitilmiþ kalabalýk ordusu ile karþýlaþtýklarý zaman, zafere götüren vesile­leri anladýklarým gösteren þu üç dua ile Allah'a yalvardýlar: Ya Rabbi! Bizim hepimize çok sabýrlar ihsan et, özellikle nefisleri­mize sabýr ver ki, düþmanlarýmýza karþý savaþmak için kendimizde kuvvet bulalým Bizi harp meydanýnda sabit kýl, kalplerimize, savaþtan kaçma düþüncesinin gelmesine fýrsat verme.: Sana inanmayan ve peygamberlerini yalanlayan Câlût ve ordusuna karþý bize yardým et. [38]

 

251. Allah da onlarýn bu dualarýný kabul etti ve O'nun yardým ve desteðiyle Câlût'un ordusunu hezimete uðrattýlar. Düþmanlar çok kalabalýk olmalarýna raðmen maðlup oldu. Tâlût'la beraber mü'minler ordusu içinde bulunan Dâvud, küfrün baþý Câlût'u öldürdü ve or­dusu daðýldý.  Allah, Dâvud (a.s.)'a hüküm­darlýk ve peygamberlik verdi ve dilediði faydalý ilimleri ona öðretti.

Ýbn Kesir þöyle der: Tâlût, Câlût'u öldürdüðü takdirde Dâvud (a.s.)'a kýzýný vereceðini, malýný onunla bölüþeceðini ve hükümdarlýk iþinde onu yanma yardýmcý alacaðýný vadetmiþti. Tâlût bu sözünü tuttu. Daha sonra, Allah'ýn kendisine ihsan ettiði peygamberlik nimeti ile birlikte hüküm­darlýk  Dâvud (a.s.)'a geçti.

Eðer yüce olan Allah, kötüle­rin kötülüklerini iyilerin yaptýðý cihad ile defetmeseydi, hayat fesada uðrardý. Zira þer galip gelse, her taraf harap ve helak olurdu. Lâkin Allah, bütün insanlýða lütuf ve keremi ile muamele eder. Þerre asla üstünlük ve galebe imkaný veremz. [39]

 

252. Ya Muhammed! Ýsraîloðullarýnýn ba­þýna gelen, sana anlattýðýmýz bu hayret verici iþ ve kýssalar, Allah'ýn Ceb­rail vasýtasýyle sana hak olarak   vahyettiði   mucize ve gayb haberleridir. Ya Muhammed! Sen Allah'ýn davetini teblið için gönder­diði peygamberlerdensin. [40]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Ebu Hayyan der ki: Bu bölümdeki ilk üç âyet-i kerimede birçok edebî sanat vardýr.

lafzýnda soru, hayret ifade etmek için getirilmiþtir. cümlesinde hazif vardýr. Bu cümle takdirindedir ve lafýzlarý ile    ve arasýnda týbak sanatý vardýr ile terkiplerinde tekrar vardýr. Ýfadesinde üçüncü þahýs kipinden ikinci þahýs kipine dönüþ vardýr.

terkibinde, teþbih, benzetme edatý kullanýlmadan yapýlmiþtir. Kulun Allah    yolunda yaptýðý infak Allah'ýn kabul etmesi, hakikî borca benzetilerek ona "borç" ismi verilmiþtir.

lafzý arasýnda mugayir cinas vardýr.[41] istiâre-i temsiliyye vardýr. Zira Yüce Allah'ýn onlarýn üzerlerine sabýr döktüðü andaki halleri bir vücud üzerine su dökülüp de, suyun bütün vücudu içiyle dýþýyla sararak kalbe serinlik, esen­lik, sükûnet ve itminan   vermesi haline benzetilmiþtir. [42]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Allah ihtiyaçtan münezzeh olduðu halde,  cümlesinde, "borç istemek" Allah'a isnad edilmiþtir. Bu, sadakaya teþvik içindir. Nitekim, Buharý ve Müslim'in rivayet ettiði bir hadis-i kudsîde de; hasta, aç ve susuza yapýlan iyilik, Yüce Allah'ýn nefsine izafe edilmiþtir. Hadis-i kudsîdeki ifadeler þöyledir: Ey Âdemoðlu! Hastalandým, beni ziya­ret etmedin, senden yemek istedim, bana yemek vermedin, senden su iste­dim, bana su vermedin,[43]

2. Rivayet edildiðine göre, âyet-i kerimesi inince Ensar'dan Ebu'd-Dahdah Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek:  "Gerçekten Allah bizden borç mu   istiyor?" diye sorar. Rasulullah (s.a.v.): "Evet, ey Ebu'd-Dahdah! der. Ebu'd-Dahdah: "Ya Rasulullah! Bana elini uzatýrmýsm? der. Sonra onun elini tutarak þöyle der: "Ben, bahçemi Rabbime borç verdim". Bahçesinde altiyüz hurma aðacý vardý. Karýsý ve çocuklarý da orada bulu­nuyordu. Ebuddahdah gelerek eþine: Ey Ümmü Dahdah diye seslenir. Karýsý; "Buyur" der. Karýsýna: "Bahçeden çýk. Ben onu Yüce Rabbime borç olarak verdim" der.[44]  Bir rivayete göre hanýmý, "alýþveriþin kârlý olsun Ey Ebu'd-Dahdah" der ve aile fertleriyle birlikte oradan çýkar.

3. Bikaî þöyle der: Herhalde Ýsraîloðullarýndan bahseden âyetlerin bu kýssa ile bitmesinin sebebi, bu kýssada, Rasulullah (s.a.v.)'m peygamber­liðini gösteren açýk bir delilin bulunmuþ olmasýdýr. Zira Ýsraîloðullarýnýn seçkin âlimlerinden sadece birkaçý bu kýssayý biliyordu.[45]

253. O Peygamberlerin bir kýsmýný diðerlerinden üstün kýldýk. Allah onlardan bir kýsmý ile konuþmuþ, bazýlarýný da derece derece yükseltmiþtir. Meryem oðlu Ýsa'ya açýk mu'cizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dikseydi, o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açýk deliller geldikten son­ra   birbirleriyle  savaþmazlardý.   Fakat  onlar  ihtilafa düþtüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaþmazlardý, lâkin Allah di­lediðini yapar.

254. Ey iman edenler! Kendisinde artýk alýþ-veriþ, dostluk ve kayýrma bulunmayan gün gelmeden önce, size verdiðimiz rýzýktan hayýr yolunda harcayýn. Ger­çekleri inkâr edenler elbette zâlimlerdir. [46]

 

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde, Ýsraîloðullarýmn baþýna Tâlût'un Imesini ve hem hükümdarlýk hem de peygamberlik þerefine nail olmasý toiyle Dâvud (a.s.)'un diðer Ýsraîloðullarýndan üstünlüðünü anlattý. Daha sonra Rasullullah (s.a.v.)'m peygamberlerden olduðunu kendisine bildirdi. Lafzýn zahirî mânâsý, peygamberlerin eþit olduðunu göstermektedir. Ýþte bu âyetlerde Yüce Allah, peygamberlerin ayný derecede olmadýklarým, bilakis diðer insanlar arasýnda olduðu gibi, onlar arasýnda da üstünlük bakýmýndan farklýlýk bulunduðunu anlatmaktadýr.[47]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Derecât, Yüce ve yüksek mevki mânâsýna gelen "derece" kelimesinin çoðuludur.

Beyyinât, mu'cizeler demektir.

Takviye etmek mânâsýna gelen te'yid kelimesinden olup, "onu kuvvetlendirdik" demektir.

Kuds, temizlik; Ruhu'1-Kuds ise Cebrâîl (a.s.) demektir. Bu isim daha önce de açýklanmýþtýr

Hülle, dostluk ve sevgi demektir. Dosta karþý beslenen sevgi, âdeta kiþinin azalarý arasýna girdiði için bu isim verilmiþtir. "Dost" mânâ­sýna gelen "halîl" de bu kabildendir.

Þefaat, eklemek mânâsýna olan kelimesinden alýnmýþtýr. Þefaat, baþka birine yardým etmek ve yardýmýný istemek üzere onunla arka­daþ olmaktýr. [48]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

253. Ey Muhammedi Sana haberlerini verdiðimiz bu peygamberler, Allah'ýn hak peygamberleridir. Kuþkusuz biz onlarý yüksek mertebe, mevki ve makam bakýmýndan birbirlerine üstün kýlmýþýzdýr. Onlardan öylesi vardýr ki, Allah vasýtasýz olarak sadece onunla konuþmuþtur. Musa (a.s.)'mn durumu böyledir. Bazýlarýna da yüksek ve yüce mertebeler tahsis etmiþtir. Son pey­gamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'in durumu böyledir. O, hem dünyada hem de âhirette öncekilerin ve sonrakilerin efendisidir. Peygamberlerin babasý Ha­lil Ýbrahim (a.s.)'in durumu da bunun gibidir. O pey­gamberlerden öylesi de vardýr ki, ona Ölüleri diriltme, anadan doðma kör ve alacalýyý iyileþtirme ve gayptan haber verme gibi engin mu'cizeler verdik. Onu Cibrîl-i Emin ile kuvvetlendirdik. Bu peygamber, Meryem oðlu Ýsa'dýr. Allah isteseydi bu peygamberlerden sonra gelen ümmetler, peygamberleri kendilerine açýk deliller ve engin hüccetler getirdikten sonra onlarý katlet-mezlerdi.   Allah dileseydi onlar çekiþmezler, ihtilafa düþmezler ve birbir­leriyle savaþ azlardý ve peygamberlerin hak din üzerinde ittifak ettikleri gibi, Allah onlarý peygamberlere uyma hususunda birleþtirirdi,

Fakat Allah bir kýsmýný, onlardan dindeki ihtilaf­larý ve çeþitli fasit görüþ ve mezheplere ayrýlmalarý sebebiyle doðru yolu bulmalarýný dilemedi. Dolayýsýyla onlarýn bazýlarý imanda sebat etti, bazýlarý ise ayrýlýp küfre saptý, Allah dileseydi, insan oðlunu meleklerin tabiatýnda yaratýrdý da, birbirle­riyle çekiþmez ve birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah hikmet sahibidir, insanlarýn menfaatine olan þeyleri yapar. Bunlarýn hepsi Allah'ýn kaza ve kaderiyle olur. Allah, dilediðini yapandýr. [49]

 

254. Ey mü'minler! Allah'ýn size lütfetmiþ olduðu maldan O'nun yolunda harcayýn. Zekatý verin. Hayýr, iyilik ve salih amel iþleyerek malýnýzý har­cayýn. O korkunç gün gelmeden bütün bunlarý yapýn. Zira o gün, alýþ-veriþ yapýyormuþ gibi hiçbir malý kendiniz için bir fidye olarak veremiyeceksi-niz. Bu azabý sizden savacak bir dost ve günahlarýnýzýn baðýþlanmasý için þefaat edecek bir þefaatçi bulamýyacaksýniz. Ancak, âlemlerin Rabbý olan Allah izin verirse bunlar olur. Kâfirler, zâlimlerin ta kendileridir. Yani o gün Allah'ýn huzuruna kâfir olarak çýkandan daha zâlim kimse yoktur. Allah'ý inkâr eden, azaba müstehak olan zâlimin kendisidir. [50]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Burada uzaklýk ifade eden "tilke" iþaret isminin kul­lanýlmasý, peygamberlerin mertebelerinin yüksekliðini gösterir.

2. Âyetin bu bölümü, önceki bölümde ifade edilen üstünlüðü açýklar. Edebiyatta buna "taksim" ismi verilir. bölümünde de ayný sanat vardýr.  ve lafýzlarý arasýnda da "týbak" sanatý vardýr.

3. Cümlesi iki defa tekrarlandýðý için "itnab" vardýr.

4. Burada sýfat mevsufa tahsis edilmiþtir. Ayrýca mânâ, isim cümlesi ve zamir-i fasýlla da tekit edilmiþtir. [51]

 

Faydalý Bilgiler

 

Atâ b. Dinar'ýn þöyle dediði rivayet olunur: "Kâ­firler zâlimlerin kendileridir" buyurup da, "Zâlimler kâfirlerin kendileridir" buyurmayan Allah'a hamd olsun. Atâ bu sözü ile þu­nu demek istemiþtir: Eðer bu þekilde demiþ olsaydý, her zâlimin kâfir ol­duðuna hükmedilirdi. Allah'ýn koruduðu kimseler hariç kimse bundan kurtulamazdý.[52]

 

Bir Uyarý

 

Burada küfrün, hakiki mânâsýnýn kastedilmiþ olmasý ihtimali olduðu gibi, mecazî mânâsýnýn kastedilmiþ olmasý da muhtemeldir. Ýkinci ihtimale göre kâfirden maksat "zekatý vermeyen" dýr. Nitekim Zemahþerî de bu görüþtedir. O þöyle der: Yüce Allah "Zekatý vermeyenler zâlimlerin kendileridir" demek istemiþtir. "Zekatý terkeden" yerine "kâfir" kelimesini tercih etmesi sertlik ve tehdit ifade eder. Nitekim hacc âyetinde de "kim haccetmezse" yerine "kim kâfir olursa" lafzý tercih edilmiþtir. Ayrýca "Zekâtýný vermeyen müþriklere yazýklar olsun'0ýumealindeki âyette de, zekâtý vermemek kâfirlerin sýfatlarýndan sayýlmýþtýr. [53]

 

255. Allah, kendinden baþka hiçbir ilâh bulun­mayandýr. O, Hayy'dir. Kayyûm'dur. Kendisine ne uy­ku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hep­si O'nundur, Ýzni olmadan O'nun katýnda kim þefaat edebilir? O, dünyada ve âhirette olacaklarý bilir.O'nun bildirdiklerinin dýþýnda, insanlar O'nun ilmînden hiç­bir þeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alýr, onlarý koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.

256. Dinde zorlama yoktur. Artýk doðrulukla eð­rilik birbirinden ayrýlmýþtýr. O halde kim tâðût'u red­dedip Allah'a inanýrsa, saðlam kulpa yapýþmýþtýr.   Allah iþitir ve bilir.

257. Allah,   inananlarýn   dostudur,   onlarý   ka­ranlýklardan aydýnlýða çýkarýr. Ýnkâr edenlere gelince, onlarýn dostlarý da Tâðût'tur, onlarý aydýnlýktan alýp karanlýklara götürür. Ýþte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlý kalýrlar.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde peygamberlerin birbirlerine olan üstünlüðünü anlattý ve onlardan sonra gelen insanlarýn ihtilafa düþtüklerini, din sebebiyle çekiþip savaþtýklarýný açýkladý. Bu âyetlerde ise, peygamber­ler arasýndaki üstünlük farklarýnýn onlara tabi olanlar arasýnda mücadele, düþmanlýk ve çekiþmeyi gerektirmediðini vurgulamaktadýr. Çünkü peygam­berler, her ne kadar fazilet bakýmýndan birbirlerinden farklý iseler de, hepsi ayný daveti yani tevhid davetini yapmýþlardýr. Onlarýn risaleti bir, dinleri birdir. Sonra dinde zorlama yoktur. Çünkü hakkýn ziyasý doðmuþ, nuru par­lamýþtýr. [54]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Hayy, kâmil hayat sahibi demektir. Devamlý var olan, yok ol­mayan demektir.

Kayyûm, mahlukâtm  iþlerini yürüten demektir.

Sine, uykudan önceki gevþeklik ve hafif uyuklama halidir. Þâir þöyle der:

Yaþlý adamý uyku bastýrdý. Henüz uykuya dalmadýðý halde, hafif hafif uyumaya baþladý.

Ona aðýr gelir ve onu yorar demektir.

Aliyy, bundan maksat, makamý yüce, þaný büyük, saltanatý kud­retli demektir.

Ýkrah, kiþiyi istemediði birþeyi yapmaya zorlamak demektir.

Tâðût, tuðyan kelimesinden türemiþtir. Buna göre tâðût in­saný azdýran, onu hak ve hidâyet yolundan saptýran herþeydir.

Vüska; saðlam, güvenilir þey mânâsýna gelen "ipj\" kelimesi­nin müfennesidir.

Infisâm, kýrýlmak manasýnadýr. Ferrâ: "Ýnfisam ve inkýsam ayný mânâda iki kelimedir. Ancak infisâm daha fasihtir" der. Bazýlarý da: "Fasm, kopmaksýzýn kýrýlmak; kasný ise kýrýlýp kopmak demektir" der. [55]

 

Nüzul Sebebi

 

Ensardan bir adamýn iki oðlu vardý. Bunlar Rasulullah (s.a.v.) pey­gamber olarak gönderilmeden önce Hýristiyan olmuþlardý. Daha sonra, zey­tinyaðý ticareti yapan bir grupla Medine'ye geldiler. Babalarý yakalarýna yapýþarak: "Müslüman olmadýkça sizi býrakmam" dedi. Bunun üzerine: -Dinde zorlama yoktur. Hak ile bâtýl birbirinden ayrýlmýþtýr" mealindeki âyet nazil oldu.[56]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

255. Allah, kendinden baþka hiçbir ilâh bulun­mayandýr. O, Hayy'dýr, Kayyûm'dur. Yani Allah (c.c.) birdir, tektir, Samed-tir, kâmil hayat sahibidir. Ölmeyen, devamlý var olandýr. Mahlukâtm ih­tiyaçlarýný gözeterek, onlarý koruyarak iþlerini bir nizam içersinde yürü­tendir. O'na ne uyku gelir, ne de uyuklama. Nitekim ha­diste þöyle Duyurulmuþtur: "Þüphesiz Allah uyumaz. Uyumasý da uygun düþmez. O, adalet terazisini alçaltýr ve yükseltir.[57] Yerlerde ve göklerde ne varsa hepsi O'nun mülkü ve kuludur. O'nun gücü ve saltanatý altýndadýr. Ýzni olmadan O'nun katýnda kim þefaat edebilir? Yani Allah'ýn izni olmadan, hiçkimse baþka birine þefaat edemez. Ýbn Kesir der ki: "Bu âyet Allah'ýn azamet ve yüce­liðini gösterir. Zira, Mevlâ'nýn izni olmadan  hiç kimse þefaat   edemez.

Allah, hem onlarýn gördükleri dünyayý ve onda var o-lanlarý bilir, hem de onlarýn önünde olan âhireti bilir. Çünkü O'nun ilmi, kâinatý ve âlemleri kuþatmýþtýr. Ýnsanlar, Allah'ýn peygamberleri vasýtasýyle kendilerine bildirdiklerinden baþka, Al­lah'ýn bildiklerinden hiçbir þeyi bilemezler, O'nun Kürsî'si, geniþliði ve büyüklüðü sebebiyle gökleri ve yeri içine alýr. Yedi kat gökler ve yerler, kürsüye nisbetle çöle atýlmýþ bir halka gibidir. Rivayet edildiðine göre Ýbn Abbas; den maksat, Allah'ýn ilmidir, demiþ ve "Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin herþeyi kuþatmýþtýr[58]  mealindeki âyeti delil getirerek, Allah'ýn ilminin herþeyi kuþattýðýný bildirmiþtir.[59]

Hasan-ý Basrî: "Kürsî'den maksat Arþ'týr" der. Ýbn Kesir de þöyle der: Doðru olan, Kürsî'nin Arþ'tan baþka bir þey oluþudur. Arþ Kürsî'den daha büyüktür. Nitekim hadisler ve haberler bunu göstermektedir. Gökleri, yerleri ve onlarda bulunanlarý korumak Allah'a aðýr gelmez ve O'nu aciz býrakmaz. O mahlukâtmýn üstünde yücedir, azamet ve ululuk sahibidir. "O, çok büyüktür ve yücedir.[60]

 

256. Ýslâm dinine girmesi için, hiçkimse zorlanamaz. Þüphesiz hak batýldan, hidâyet sapýklýktan ayrýlmýþ ve açýkça ortaya çýkmýþtýr. Kim Allah'dan baþka, þeytan ve putlar gibi kendilerine iba­det edilen þeyleri inkâr eder ve Allah'a inanýrsa, en saðlam, kopmayan ve yok olmayan kulpa yani dine sarýlmýþ olur. Allah, kullarýnýn sözlerini iþitir, fiillerini bilir. [61]

 

257. Allah, mü'minlerin yardýmcýsý, koruyucusu ve iþlerini yürütendir. Onlarý küfür ve dalâlet ka­ranlýklarýndan iman ve hidâyet nuruna çýkarýr. Kâfirlerin dostlarý ise þeytanlardýr. Onlarý iman nurundan çýkarýp, þek ve sapýklýk karanlýklarýna sokar, Onlar cehennem ehlidir. Oradan çýkmayýp ebedî olarak kalacak­lardýr. [62]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Âyete'l-kürsî'de birçok edebî sanat vardýr. Bunlar:

a) Hüsnü'1-iftitâh (güzel baþlangýç): Çünkü bu âyet Allah Teâlâ'nýn en yüce ismiyle baþladý.

b)  Allah'ýn adý isim ve.zamir olarak onsekiz yerde geçer.

c) Sýfatlarýn tekrarý ile meydana gelen itnâb.

d) Fasl sanatý vardýr. Çünkü cümleler atýf harfiyle birbirine baðlan­mamýþtýr.

e) âyetinde týbâk sanatý vardýr. Bahru'l-muhît sahi­bi Ebu Hayyan böyle açýklamýþtýr.

2. Saðlam bir kulpa sarýlmýþtýr. Burada istiâre-i temsiliyye vardýr. Zira Ýslam dinine sarýlan kimse, saðlam bir ipe tutunmuþ birine benzetilmiþtir. "Kopmayan" kaydýnda ise "tersin" sanatý vardýr.

3. Bu lafýzlarda istiâre-i tasrîhiyye vardýr. Çünkü küfür karanlýklara, iman ise aydýnlýða benzetilmiþtir. Telhîsu'l-beyan ya­zan Þerif Râdî þöyle der: Bu, teþbihin en güzellerindendir. Çünkü, küfür, içersinde yürüyenlerin yollarýný þaþýrýp saptýðý karanlýk gibidir. Ýman ise, yoldan çýkanlara yol gösteren, þaþkýnlarý doðru yola ileten nur gibidir. Ýmanýn neticesi, naîm cennetleri ve sevaba erildiði için aydýnlýktýr. Küfrün neticesi ise, cehennem ve azap olduðu için karanlýktýr.[63]

 

Faydalý Bilgiler

 

Yüce Allah âyet-i kerimede kelimesini müfred, kelime­sini ise olarak getirmiþtir. Çünkü doðru bir tane, sapýklýk yollarý ise çoktur. [64]

 

Bir Uyarý

 

Ayete'l-Kürsî'nin þaný yücedir. Rasulullah (s.a.v.)'tan nakledilen sahih hadiste onun, Allah'ýn kitabýndaki âyetlerin en faziletlisi olduðu bildirilmistir. Þu hadis-i þerifte de bildirildiði gibi, onda Yüce Allah'ýn ism-i a'zamý vardýr: "Allah'ýn ism-i a'zamý üç yerdedir. Bu isim hürmetine dua edilirse Allah kabul eder. Bu yerler: Bakara suresinde[65]  Âl-i Ýmrân ve Tâhâ sûreleri-dir." Hiþam bunlarý þöyle açýklar: Bakara sûresinde Âl-i Ýmrân sûresinde[66] Tâhâ sûresinde ise,[67] âyetleridir.[68] Ýbn Kesir þöyle der: Âyete'l-Kürsî, Zât-ý Bari ile ilgili müstakil on cümle ihtiva eder. Bu âyette, bir olan Yüce Allah'ý tazim ifâdeleri vardýr.[69]

 

258. Allah kendisine mülk verdiði için Rabbi hakkýnda Ýbrahim ile tartýþmaya gireni görmedin mi! Ýþte o zaman Ýbrahim "Rabbim hayat veren ve öldü­rendir" demiþti.. O, Ben de hayat verir ve öldürürüm demiþti. Ýbrahim, "Allah güneþi doðudan getirmektedir. Haydi sen de onu batýdan getir" dedi. Bunun üzerine kâfir apýþýp kaldý. Allah zâlim kimseleri hidâyete erdirmez.

259. Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarlarý çatýlarý üzerine çökmüþ bir kasabaya uðradý, "Ölümünden sonra Allah bunlarý nasýl diriltir acaba!" dedi.  Bunun  üzerine  Allah  onu  öldürüp,  yüz  sene býraktý; sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldýn?" dedi. "Birgün yahut daha az" dedi. Allah ona, "Hayýr! yüz sene kaldýn. Yiyeceðine ve içeceðine bak, henüz bozul­mamýþtýr. Eþeðine de bak. Seni insanlara ibret kýlalým diye bunu yaptýk. Þimdi sen kemiklere bak, onlarý nasýl birbiri üstüne kuruyor, sonrada ona nasýl et giydiriyo­ruz" dedi. Durum açýða çýkýnca, "Þimdi iyice biliyorum ki, Allah herþeye kadirdir" dedi.

260.  Ýbrahim Rabbine, "Ey Rabbim! Ölüleri nasýl dirilttiðini bana göster" demiþti. Rabbi ona "Yoksa i-nanmadýn mý?" dedi. Ýbrahim "Hayýr! Ýnandým, fakat kalbimin mutmain olmasý için" dedi. Bunun üzerine Al­lah "Öyleyse dört tane kuþ yakala; onlarý yanýna al; son­ra her daðýn baþýna onlardan bir parça koy. Sonrada onlarý kendine çaðýr; koþarak sana gelirler. Bil ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir" buyurdu.

 

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah Önceki âyetlerde kendisine imaný ve mukaddes yüce sýfatlarýný zikrederek kendisinin mü'minlerin dostu, tâðûtun da kâfirlerin dostu olduðunu bildirdi. Bu âyetlerde de þu üç kýssayý anlatarak taþkýnlýðýn, inatçý kâfirlerin ruhlarýnda ve Allah'ýn birliðine karþý verdikleri mücade­ledeki tahakkümüne örnekler vermektedir. Kýssalardan birincisi, hikmet sa­hibi yaratýcýnýn, ikinci ve üçüncüsü ise, haþrin ve öldükten sonra dirilmenin isbatý hakkýndadýr. [70]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Muhacce, birbirlerine üstün gelmeye çalýþmak demektir. Bir kimse hasmý ile mücadele ettiði zaman karþýlýklý delil getirdi demektir.

Sesi kesildi ve þaþkýn bir þekilde apýþýp kaldý. Þâir þöyle der:

Onu'ansýzýn gördüðüm zaman, neredeyse cevap veremiyecek þekilde apýþýp kalýrým.

Hâviye, yýkýlan demekti.

Urûþ, evin tavam mânâsýna gelen "arþ" kelimesinin çoðuludur. Gölgelenmek veya gizlenmek için hazýrlanan herþeye arîþ denir.

Deðiþmez, bozulmaz demektir. Hurma aðacý yaþlanýp da, yýllar onu deðiþtirdiðinde denir. Bu kelime ondan alýnmýþtýr.

Onlarý birbiri üstüne dizeriz demektir. Bu kelime, kaldýrmak mânâsýna gelen niþaz mastarýndan türetilmiþtir. Yeryüzünün yüksek kýsým­larýna "rieþez" denir. Kadýnýn kocasýna isyan edip baþkaldýrmasý mânâsýna gelen "nüþûz" da bu köktendir.

Onlarý yanýna al, sonra kes demektir. Bir kimse bir þeyi kes­tiðinde denir. [71]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

258. Allah kendisine hü­kümdarlýk verdiði için þýmarýp da, O'nun varlýðýný inkâr eden, iyilik ve ihsa­na nankörlük ve taþkýnlýkla karþýlýk vererek Rabbi hakkýnda Ýbrahim ile tartýþmaya giren, onun varlýðý ve kudreti hakkýnda mücadele eden inatçý Kenan oðlu Nemrud'un durumunu bilmiyor musun? Bu âyet, bu kâfirin duru­munu iþitenleri hayrete düþürmektedir. Ýbrahim Allah'ýn varlýðýna delil getirerek "Benim Rabbim, bedenlerde hayatý ve ölümü yaratandýr. O tekdir, âlemlerin Rabbidir" dediði zaman, azgýn: "Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi. Rivayete gö­re,  idamýna  hükmedilmiþ  iki  adam  getirtti,  birisinin  öldürülmesini, diðerinin serbest býrakýlmasýný emretti ve: "Ýþte ben de onu öldürdüm, buna da hayat verdim" dedi. Hz. Ýbrahim (a.s.) Nemrud'un bu aptallýðým ve bu de­lil hakkýnda mücadeleye devam edeceðini anlayýnca, onu daha iyi sustura­cak baþka bir delile baþvurdu. Ýbrahim dedi ki: Madem ki sen ilâhlýk iddia ediyor ve âlemlerin Rabbinin yaptýðý gibi, öldürüp diriltebileceðini söylüyorsun, iþte güneþ, o Allah'ýn emri ve kudretiyle her gün doðudan doðuyor. Sen onu gücün ve kud­retinle bir defa olsun batýdan doðdur. Bu kesin delil karþýsýnda o kâfirin dili tutuldu  ve dehþet içersinde, cevap veremiyerek apýþýp  kaldý Allah mücadele ve delil getirme makamýnda hüccet ve delil getirmeleri için zâlimlere ilham vermez. Müttekî dostlarýna ise il­ham eder. [72]

 

259. Bu, ikinci kýssa olup, Allah onu, hidâyetini murat ettiði kimseler için bir darb-ý mesel olarak getir­miþtir. "Yahut evlerinin duvarlarý tavanlarý üzerine çökerek alt üst olmuþ bir kasabaya uðrayan kimsenin halini bilmiyor musun? Burasý, Buhtunnasr'ýn yýkmýþ olduðu Beyt-i Makdis kasabasýdýr. O salih adam þöyle dedi: Bu þehir, harap olup yýkýldýktan sonra, acaba Allah burayý nasýl diriltecek? Bu adam meþhur görüþe göre Uzeyr (a.s.) idi. O, bu sözleri, Allah'ýn kudretini ve yýkýlýp harap olmuþ bu þehrin durumu karþýsýndaki þaþkýnlýðýný ifâde etmek için söylemiþti. Kendisi bu þehirden geçerken eþeðine binmiþti. Allah bu soruyu soran zâtý öldürdü ve yüz sene ölü olarak kaldý. Sonra Allah kudretinin kemalini göstermek için onu diriltti, Rabbi melek vasýtasýyla ona: "Bu durumda ne kadar kaldýn" diye sordu. O da: "Birgün" diye cevap verdi. Sonra çevresine baktý. Güneþin batmadýðýný görünce: Veya bir günden de az kaldým" dedi. Rabbi ona þöyle hitap etti:

"Bilakis ölü olarak tam yüz sene kaldýn." Eðer þüphe ediyorsan, yiyeceðine ve içeceðine bak. Uzun zaman geçmesine raðmen bozulmamýþ. Onun yanýnda üzüm, incir, ve meyve suyu vardý. Dirüdiðinde onlarý býraktýðý gibi, bozulmamýþ olarak buldu. Eþeðine de bak. Onun kemikleri nasýl çürüyüp daðýlmýþ ve çürümüþ bir heykel haline gelmiþ. Biz bunu, sen Allah'ýn kudretini anlayasýn ve seni, kudretimizin kemalini gösteren açýk bir mucize kýlalým diye yaptýk. Eþeðinin çürümüþ kemik­lerini düþün de, gözlerinin Önünde onlarý nasýl birbiri üstüne dizeceðimizi ve sonra da kudretimizle onlara nasýl et giydireceðimizi gör. Uzeyr (a.s.) bu açýk delilleri görünce: "Yakinen bildim ve gördüm ki, Allah herþeye kadirdir" dedi. [73]

 

260. Bu, üçüncü kýssadýr. Bun­da, yok olduktan sonra tekrar diriltmeye delalet eden gözle görülür deliller vardýr. Âyetin mânâsý þöyledir: Ýbrahim'in, Rabbinden, ölüleri nasýl diril­teceðini kendisine göstermesini istediði zamaný hatýrla. Hz.Ýbrahim Allah'ýn kudretine kesin olarak inanmakla birlikte, nasýl olduðunu öðrenmek için böyle bir istekte bulundu. O, vicdanen kesin olarak inandýðý bir þeyi gözle görerek öðrenmek istiyordu. Bunun üzerine Rabbi ona; Diriltmeye gücümün yettiðine inanmadýn mý? Dedi.

Hz.Ýbrahim: "Evet inandým, fakat bunu görerek basiretimin artmasýný ve kalbimin sükuna ermesini istedim, Yüce Allah: "Öyleyse yanýna dört tane kuþ al, sonra onlarý kesip parçala ve tek bir yýðýn haline gelinceye kadar onlarý birbirine iyice kanþtýr. Sonra onlarý parçalara ayýrýp her daðýn baþýna bir parça koy.  Sonra da onlarý çaðýr, sana koþarak gelirler. Mücahid þöyle der: Bu kuþlar tavus, karga, güvercin ve horozdur. Ýbrahim (a.s.) onlarý kesti sonra söylenenleri yaptý ve onlarý çaðýrdý. Onlar koþarak geldiler. Bil ki Allah herþeye kadirdir, istediðini yapmaktan aciz deðildir. Yaptýðýnda ve ettiðinde hikmet sahibidir. Tefsirciler þöyle der:

Hz.Ýbrahim onlarý kesti, parçaladý, tüyleri kanlarý ve etlerini birbirine ka­rýþtýrdý. Sonra baþlarýný elinde tutarak vücutlarýný parça parça daðlarýn baþýna koydu. Sonra da Yüce Allah'ýn emrettiði gibi onlarý çaðýrdý. Gözleri önünde tüylerin, etlerin ve kanlarýn birbirlerine doðru uçarak bir araya gelip eskisi gibi kuþ olduklarýný gördü. Sonra bu kuþlar, Hz.Ýbrahim (a.s.)'in iste­diðini daha iyi bir þekilde görebilmesi için hýzla yürüyerek ona geldiler. Bunu Ýbn-i Kesir anlatmýþtýr. [74]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Buradaki görme, kalbî görmedir. Soru dinleyicileri hayrete düþürmek içindir.

2. Bu muzâri fiiller yenilenme ve devamlýlýk ifâde eder. þeklindeki ifâde, öldürme ve diriltmenin sadece Allah'a mahsus olduðunu bildirir. Çünkü   mübteda ve haberin her ikisi marife (be­lirli) olarak gelmiþtir. Mânâsý þudur: Öldüren ve dirilten, sadece bir olan Yüce Allah'týr. kelimeleri arasýnda, edebî güzelliklerden olan týbâk sanatý vardýr. kelimeleri arasýnda da ayný sanat vardýr.

3. Bu yüce ifâde, onun inkâr etmiþ olmasýnýn þaþkýnlýðýn asýl sebebi olduðunu gösterir. denilseydi, bu ince mânâ ifâde e-dilmiþ olmazdý.

4. "Ölümünden sonra Allah bu kasabayý nasýl diriltecek?" Kasabanýn ölmesinden maksat, orda oturanlarýn ölmesidir. Bu, yeri   söyleyip   orada  bulunanlarý   kasdetme   kabilinden   olup  mecâz-ý mürseldir.

5. "Sonra o kemiklere et giydiririz"? Elbisenin, bedeni örttüðü gibi onlarý etle örteriz. Ebu Hayyan þöyle der: Hakiki elbise bede­nin dýþýndaki elbisedir. Yüce Allah burada, yaratýp kemikleri örttüðü et ye­rine,  müstear olarak elbiseyi zikretmiþtir.  Bu,  son derece güzel bir istiaredir.[75]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Mücahid þöyle der: Dünyanýn doðularýna ve batýlarýna dört kiþi ha­kim olmuþtur. Bunlardan ikisi mü'min, ikisi kâfirdir, mü'minler Dâvud oðlu Süleyman ile Zülkarneyn'dir. kâfirler ise, Nemrud ile Beyt-i Makdis'i harap eden Buhtunnasr'dýr.[76]

2. Hz.Ýbrahim, azgýn Nemrud'un hayat ve ölümün mânâsýný bilmezlik­ten geldiðini ve verdiði cevabýn mantýksýz olduðu, kimseye gizli kalmaya­cak þekilde açýk olmasýna raðmen, cahil halkýn gözünü boyama yoluna girdiðini görünce, mugalata yapýlamayacak ve azgýn Nemrud'un kibir ve mücadele ile kolay kolay altýndan kalkamayacaðý baþka bir delile baþvur­du. Ve þöyle dedi: "Allah güneþi doðudan getiriyor, sen onu batýdan getir" böylece Hz.Ýbrahim onun boynunu büktü, aczini gösterdi ve dilini kesti.

3. Hz .Ýbrahim'in "ölüleri nasýl diriltirsin" diye sormasý, Allah'ýn kud­reti hakkýnda þüphesinden deðil, diriltme olayýnýn nasýl cereyan ettiðini öð­renme merakýndandýr. "Nasýl" mânâsýna gelennin kullanýlmýþ olmasý da bunu göstermektedir. Keyfe, durumu sormak için kullanýlan bir edattýr. Peygamberimiz (s.a.v.)"in þu sözü de bu mânâyý pekiþtirir. "Biz þüpheye, Ýbrahim'den daha yakýnýz[77] Yani biz þüphe etmiyorsak, Ýbrahim'in þüphe etmemesi daha evladýr. [78]

 

261. Allah yolunda mallarýný harcayanlarýn ör­neði, yedi baþak bitiren bir tane gibidir ki, her baþakta yüz tane vardýr. Allah dilediðine kat kat fazlasýný verir. Allah'ýn lütfü geniþtir, O herþeyi bilir.

262. Mallarýný Allah yolunda harcayýp da arkasýn­dan baþa kakmayan, fakirlerin gönlünü kýrmayan kim­seler var ya, onlarýn Allah katýnda mükafaatlarý vardýr. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.

263. Güzel söz ve baðýþlama, arkasýndan incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, aceleci deðildir.

264. Ey iman edenler! Allah'a ve âhiret gününe i-nanmadýðý halde malýný gösteriþ için harcayan kimse gibi,  baþa  kakmak  ve  incitmek  suretiyle yaptýðýnýz hayýrlarýnýzý   boþa  çýkarmayýn.  Böylesinin  durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, saðnak bir yaðmur isabet etmiþ de onu çýplak kaya ha­line getirivermiþtir. Bunlar kazandýklarýndan hiçbirisi­ne sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doðru yola iletmez.

265. AHahýn rýzasýný kazanmak ve ruhlarýndaki cömertliði kuvvetlendirmek için mallarýný hayra sarfe-denlerin durumu, bir tepede kurulmuþ güzel bir bahçe­ye benzer ki üzerine bol yaðmur yaðmýþ da iki kat ürün vermiþtir. Bol yaðmur yaðmasa bile, bir çisinti düþer. Allah, yaptýklarýnýzý görmektedir.

266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm aðaçlarýyla dolu, arasýndan sular akan ve kendisi için orada her çeþit meyveden bulunan bir bahçesi ol­sun da, bakýma muhtaç çoluk çocuðu varken kendisine ihtiyarlýk gelip çatsýn, bahçeye de içinde ateþ bulunan bir kasýrga isabet ederek yakýp kül etsin! Ýþte düþünüp anlayasýnýz diye Allah size âyetleri açýklar.

267. Ey iman edenler! Kazandýklarýnýzýn iyilerin­den ve yerden sizin için çýkardýklarýmýzdan hayra har­cayýn. Size verilse gözünüzü yummadan alamayacaðýnýz kötü malý, hayýr diye vermeye kalkýþmayýn. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layýktýr.

268. Þeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimri­liði telkin eder. Allah size   katýndan bir maðfiret ve bir lütuf vadeder. Allah, herþeyi ihata eden ve herþeyi bi­lendir.

269. Allah, hikmeti dilediðine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayýr verilmiþ demektir. Ancak akýl sahipleri düþünüp ibret alýrlar.

 

Bu Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde insanlarýn, Allah'ýn dostlarý mü'minler ve tâðût'un dostlarý kâfirler olmak üzere ikiye ayrýldýðýný açýkladý. Sonra da iman ve azgýnlýktan herbirine örnekler verdi. Bu âyetlerde ise, Allah yolun­da, Özellikle Allah'ýn düþmanlarýna karþý cihad hususunda harcamaya teþvik sebeplerim zikretmektedir. Çünkü hak yolunda cihad etmenin üç merhalesi vardýr: Birincisi delillerle ikna etmek, ikincisi nefs ile cihad, üçüncüsü de mal ile cihaddýr. Birinci ve ikinci merhaleler daha önce zikre-dildiði için burada mal ile cihad açýklanmaktadýr. [79]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Menn, bir kimsenin baþkasýna yaptýðý iyilikleri sayýp dökmesi ve kendisini üstün görerek kibirle, verdiði nimeti ona hatýrlatmasýdýr. Þâir þöyle der:

Yaptýðýn iyiliði, baþa kakarak ifsat ettin. Cömert, iyilik ettiðinde baþa kakmaz.

Ýnsanlara gösteriþ için. Yani harcamasýyla Allah'ýn rýzasýný deðil, insanlarýn övgüsünü kazanmak ister. Bu kelime görmek mânâsýna ge­len rü'yet kökündendir. Buna göre riya, insanlarýn kendisini övmesi ve ona hürmet etmesi için, yaptýklarýný onlara göstermektir.

Safvan, büyük düz taþ demektir. Ahfeþ þöyle der: Bu kelime çoðuldur. Müfredi Safvane'dir. Bir görüþe göre bu, hacer kelimesi gibi cins isimdir.

Vâbil, þiddetli yaðmur demektir.

Sald, düz taþtýr. Birþey bitirmeyen herþeye "sald" denir. "Düz alýn" mânâsýna olan olda bu köktendir.

Rabve, yüksek yer demektir. Yüksek yere rabve ve rabiye deni-

Birþey artýp yükseldiði zaman denir.

Tali, küçük taneli hafif yaðmur, çiþe demektir. Mücahid'in de içlerinde bulunduðu bir grup ilim adamý da, tali kelimesinin "çið" mânâ­sýna geldiðini söylemiþlerdir.

Ýsâr, yerden esip, direk gibi göðe doðru yükselen þiddetli

rüzgar demektir. Buna da denir. "Kalkýþmayýn, niyetlenmeyin" demektir.

Gözünüzü  yumarsýnýz.   Bir kimse  bir hususta  kolaylýk gösterdiðinde "Adam göz yumdu" denir. Hoþa gitmeyen bir þey için göz yummaya da  denir. Bu, ona benzer. [80]

 

Nüzul Sebebi

 

Ayeti, Tebük gazasýnda Osman b, Affan ve Abdurrahman b. Avf hakkýnda nazil olmuþtur. Zira Hz.Osman (r.a.) bu gaza için palan ve palaslarýyla birlikte bin deve hazýrlamýþ ve Ra-sulullah (s.a.v.)' a bin dinar vermiþtir. Rasulullah (s.a.v.) o paralarý karýþtýrarak: "Osman'ýn bu günden sonra yapacaklarý ona zarar vermez" di­yordu. Abdurrahman b. Avf ise, 4000 (dörtbin) dirhem getirerek þöyle dedi: Ya Rasulallah! Sekizbin dirhem param vardý. Dörtbinini kendime ve aile efradýma ayýrdým, dört binini de Rabbime borç veriyorum. Rasulullah (s.a.v.): Ayýrdýðýný da, verdiðini de Allah sana mübarek kýlsýn" buyurdu. Ýþte bu olay üzerine, bu âyet nazil oldu.[81]

 

Âyetlerin Tefsiri   

 

261. Allah yo­lunda mallarýný harcayanlarýn örneði, yedi baþak bitiren bir tane gibidir. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyet, Allah yolunda onun rýzasýný kazanmak maksadýyle malýný harcayan kimsenin sevabýnýn kat kat alacaðý, bir iyiliðe en az on misli olmak üzere 700'e kadar karþýlýk verileceðine dair, Allah'ýn getirdiði bir darb-ý meseldir. Yani onlarýn harcadýklarý mal, ekilen bir tohum tanesi gibidir ki, ondan yedi baþak sürmüþtür. Bu baþaklarýn her biri, yüzer tane ihtiva etmektedir. Böylece bir taneden yediyüz tane meyda­na gelmiþ olur. Bu, ihlasla sadaka veren kimsenin mükafatýnýn kat kat ola­caðýna dair bir temsildir. Bunun içindir ki Yüce Allah *Uo buyurmuþtur. Yani Allah, ihlas ile ve kendi rýzasýný kazanmak maksadýyla malýný harcýyan kimsenin samimiyetine göre, dilediðine kat kat mükafal verir.: Allah'ýn lutfu boldur, harcýyanýn niyetini bilir. [82]

 

262. Mallarým Allah yolunda harcýyarak onun rýzasýndan baþka bir þey gözetmeyenler sonrada da yaptýklarý hayýr ve verdikleri sadakayý "sana iyilik ettim senin ya­raný sardým", diyerek iyilikte bulunduklarý kimselerin baþýna kakmayan ve baþkalarýna söylemekle ona eziyet etmeyenler var ya! Ýtaatlarmdan dolayý, Allah katýnda onlarýn sevabý vardýr. Kýyamet gününde onlara bir korku gelmez ve onlar elde edemedik­leri dünya nimetleri için üzülmezler. [83]

 

263. Güzel söz ve baðýþlama, arkasýndan incitme gelen sadakadan daha iyidir. Yani, dilenciye güzel söz söylemek ve ýsrarýný baðýþlamak, ona sadaka verip de sonra eziyet etmek veya dilencilik etti diye onu ayýplamaktan, Allah katýnda daha hayýrlý ve daha sevaptýr. Allah zengindir, mahlukata muhtaç deðildir. Halîm'dir, emrine muhalefet edeni cezalandýrma hususunda acele etmez. Bundan sonra Yüce Allah, sadakayý iptal eden ve sevabýný yok eden dav­ranýþlarý bildirerek þöyle buyurur. [84]

 

264. Ey mü'minler! Sevap alma veya azabtan kurtulmayý düþünmeksizin Allah'a ve âhiret gününe inanmadan gösteriþ için malýný harcýyarak infakýnýn sevabýný iptal eden riyakâr gibi; baþa kakarak ve inci­terek , yaptýðýnýz hayýrlarýn sevabýný boþa çýkarmayýnýz. Malýný bu þekilde harcayan riyakarýn durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz taþa benzer ki onu gören, münbit güzel bir tarla zanneder. Ancak ona saðnak bir yaðmur isabet ettiðinde, üzerindeki top­raðý silip götürür de, o, üzerinde hiçbir toz toprak kalmamýþ düz kaya haline gelir. Ýþte münafýk da böyledir. Kendisinin salih amelleri olduðunu zanne­der, fakat kýyamet günü geldiðinde bunlar yok olur gider. Yaptýklarý için âhirette bir sevap alamazlar ve ondan bir fayda bula­mazlar. Allah, kâfirler topluluðunu hayýr yoluna ve doðru yola iletmez.

Sonra Yüce Allah, malýný Allah rýzasý için harcayan mü'minler hakkýnda baþka bir darb-ý mesel getirerek þöyle buyurur: [85]

 

265. Allah'ýn rýzasýný kazanmak, O'na ulaþacaðýna inanmak, sevabýný beklemek ve tabi-atlarýndaki cömertliði kuvvetlendirmek için mallarým hayýr yollarýna har­cayanlarýn durumu, Yüksek arazide bulunan, aðaçlan bol bahçenin durumu gibidir ki, ona bol yaðmur isabet eder de diðer yerlerin meyvesinin iki katý kadar olgun meyve verir. Aðaçlarýnýn güzelliði ve meyvelerinin temizliði sebebiyle yüksek yer mânâsýna gelen "Rabve" ile misal verilmiþtir. Oraya bol yaðmur yaðmasa bile, hafif bir yaðmur veya bir çisinti yeter. Çünkü orasý topraðý bereketli, havasý güzel, münbit bir yerdir. Her halükârda meyve verir. Allah, yaptýklarýnýzý görmektedir. Kullarýn amellerinden hiçbir þey ona gizli kalmaz. [86]

 

266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma, üzüm ve benzeri birçok meyve aðaçlarýyla dolu, aralarýndan  sular akan zengin bir bahçesi olsun, orada her türlü meyve ve her çeþitten iç açýcý bitkiler yetiþtirsin de  bu durumda kendisi mal kazanamayacak derecede ihtiyar­lasýn ve gelir getiremeyecek kadar küçük çocuklarý bulunsun,   sonra da o bahçeye içinde ateþ bulunan bir kasýrga gelip in­sanlarýn ençok ihtiyaç duyduklarý meyve ve aðaçlan yakýversin?! Hiç kim­se bunu istemez Ýþte Yüce Allah, mesele­leri bu saðlam ve güzel darb-ý meselde açýk bir þekilde beyan ettiði gibi, Kitab-ý Hakim'indeki  âyetlerini  açýklar ki  âyetleri,  Öðütleri  ve  ibretli þeyleri düþünüp tefekkür edesiniz de ibret alasýnýz. [87]

 

267. Ey iman edenler! Kazandýðýnýz mallarýn temiz ve helal olanýndan ve yeryü­zünden sizin için çýkardýðýmýz hububat ve meyvelerin temizlerinden hayra harcayýn. malýn kötü ve deðersiz olanýný sadaka vermeye kalkýþmayýn. Halbuki o þey size ve­rilse, göz yummadýkça ve hoþgörü ile davranmadýkça kabul etmezsiniz. O halde böyle bir maldan Allah hakkým nasýl ödersiniz! Biliniz ki Allah zengindir, sizin sadakalarýnýza ihtiyacý yoktur. O öðülmüþtür. Ýhsanda bulunanlara en güzel bir þekilde karþýlýðýný verecektir. Sonra Yüce Allah þeytanýn vesvesesinden sakýndýrarak þöyle buyurur: [88]

 

268. Þeytan, sadaka verdiðiniz tak­dirde fakir düþersiniz diye sizi korkutur, sizi cimriliðe ve zekat vermemeye teþvik eder. Allah ise, uðrunda yaptýðýnýz harca­maya karþýlýk günahlarýnýzý baðýþlamayý ve harcadýðýnýzýn yerine ondan daha fazlasýný vermeyi va'd eder Allah'ýn fazlý ve ikramý, çoktur, övgüye lâyýk olaný bilir. [89]

 

269. O, iyi iþ yapmaya sevk edecek faydalý ilmi kullarýndan dilediðine verir, Kime hikmet verilirse, ona, sahibini ebedî saadete götürecek pek çok hayýr verilmiþtir. Kur'an'ýn darb-ý mesellerini ve hikmetlerini ancak nef­sin arzularýndan kurtulmuþ, nurlu hakýl sahipleri anlar ve öðüt alýr. [90]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Bir tane gibi.... Yüce Allah kendi uðrunda verilen sadakayý topraða ekilmiþ ve mevlânýn bereketi ile 700 tane haline gelmiþ bir tohuma benzetti. Teþbih edadý zikredilip vechi þebeh hazf edildiði için burada mürsel ve mücmel teþbih vardýr. Ebu Hayyan þöyle der: Bu temsil, kat kat verme olayým bir tasvirdir. Sanki kiþinin gözleri Önünde þekillenmiþ du­rumdadýr.[91]

2. Yedi baþak bitirdi. Burada bitirme fiilinin taneye is­nadý mecazdýr. Buna mecâz-ý aklî denir. Çünkü gerçekte bitiren   Allahtýr.

3. Bunlar genel mânâ ifâde etmesi için husustan sonra umu­mun zikri kabilindendir. Çünkü eziyet minneti de içine almaktadýr.

4. Üzerinde toprak bulunan düz taþ gibi.....Burada

temsilî teþbih denilen bir teþbih vardýr. Çünkü vech-i þebeh   birkaç tanedir. Yüksek yerdeki bir bahçe gibi.... terkibinde de yine temsili teþbih vardýr.

5. Bu âyette müþebbeh ile teþbih edatý zikre-dilniemiþtir. Edebiyatçýlar bu tür sanata "Ýstiare-i temsilîyye," derler. Ýstiâre-i temsilîyye, bir durumun baþka bir duruma benzetilmesidir. Bu benzetmede müþebbehun bihin dýþýnda teþbihin diðer unsurlarý zikredilmez. Ancak benzetme yapýldýðým gösteren karineler bulunur. Âyetteki hemze, istifham için olup uzaklýk ve olumsuzluk ifâde eder. "Hiç kimse bunu iste­mez" demektir.

6. Göz yummadýkça..... Bunun burada ki mânâsý, hakkýnýzdan vazgeçip hoþ görüyle davranmadýkça þeklindedir. Çünkü in­san, hoþuna gitmeyen bir þeyi gördüðü zaman onu görmemek için gözlerini yumar. Bu sözde de mecâz-ý mürsel vaya istiare vardýr.[92]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Zemahþerî þöyle der : "Menn" kiþinin iyilik ettiði kimseye yaptýðý iyilikleri sayýp dökmesidir. "Nevâbiðu'l-kelim" adýndaki kitabýnda þöyle der: "Dilenciye verip te sonra baþýna kakan kimse ile kendisine cömert davranana cimrilik yapan kimse iki kardeþ gibidir." "Ýhsanlar, kudret hel­vasýndan daha tatlýdýr. Halbuki minnetle verilen nimet zakkumdan daha acýdýr.[93]

Þâir þöyle der:

Eðer bir kiþi bana bir iyilik yapar da onu bir defa bile olsa hatýrlatýrsa o mutlaka alçaktýr.

2. Yaðmurun ilk gelenine "serpinti" bunu takip edene "çisinti" bundan sonra gelene "hafif yaðmur" bunun ardýndan gelene "sulu yaðmur" bundan sonrakine  "yoðun yaðmur", Bundan sonra gelene de "þiddetli yaðmur" denir.   "þiddetli, bol yaðmur" demektir.

3. Bir gün Hz. Ömer, Pygamber (s.a.v.)'in ashabýna  âyetinin, kimin hakkýnda nazil olduðunu biliyor musunuz? diye sordu. Onlar. "Allah daha iyi bilir" diye cevap verdiler. Hz. Ömer buna kýzarak, "biliyoruz veya bilmiyoruz" deyin, dedi. Bunun üzerine Ýbn Abbas "Ey mü'minlerin emiri; Bu hususta benim bir bilgim var" dedi. Hz. Ömer, "Ey kardeþimin oðlu söyle kendini küçük görme!" dedi. Ýbn Abbas, "Sen zengin bir kimsenin ameliyle ilgili darb-ý mesel getirdin. Zengin, Allah'a itaatle amel eder, sonra þeytan ona adamlarýný gönderir bu sefer isyan etmeye baþlar, nihayet, bütün iyi amellerini yok eder.[94]

4. Hasan Basrî þöyle der: Vallahi bu darb-ý meseli anlayan azdýr: Yaþlý bir ihtiyar, bedeni zayýflamýþ, körpe çocuklarý çok, bahçesine en çok muhtaç olduðu bir anda   içinde ateþ bulunan bir kasýrga geliyor ve bahçeyi yakýyor. Vallahi siz Öldüðünüzde dünyadaki amelinize daha çok ihtiyaç duyacaksýnýz. [95]

 

270. Yaptýðýnýz her harcamayý ve adadýðýnýz her adaðý muhakkak Allah bilir. Zâlimler için hiç yardýmcý yoktur.

271. Eðer sadakalarý açýktan verirseniz ne alâ! Eðer onu fakirlere gizlice verirseniz, iþte bu sizin için daha hayýrlýdýr. Allah da bu sebeple sizin günahlarýnýzý örter. Allah, yapmakta olduklarýnýzý bilir.

272. Onlarý doðru yola iletmek sana ait deðildir. Lâkin Allah dilediðini doðru yola iletir. Hayýr olarak harcadýklarýnýz kendi iyiliðiniz  içindir.  Yapacaðýnýz hayýrlarý ancak Allah'ýn rýzasýný kazanmak için yapmalýsýnýz. Hayýr olarak verdiðiniz ne varsa, karþýlýðý size tam olarak verilir ve asla haksýzlýða uðratýlmazsýnýz.

273. Sadakayý kendilerim Allah yoluna adamýþ, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaþamayan fakirlere verin. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayý onlarý zengin  zanneder.   Sen  onlarý  simalarýndan  tanýrsýn. Çünkü onlar ýsrar ederek istemezler. Yaptýðýnýz her hayrý muhakkak Allah bilir.

274. Mallarýný gece ve gündüz, gizli ve açýk hayra sarfedenler var ya, onlarýn mükâfatlarý Allah katmda-dir. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Bu mübarek âyetler hayýr ve iyilik yolunda mal harcamaktan bahset­meye devam ediyor. Hayýr yollarýnýn en üstünü Allah yolunda cihad etmek ve onun adýný yüceltmek (i'lâ-i kelimetullah) için mal harcamaktýr. Bu âyetler ayný zamanda sadakalarýn gizli verilmesini teþvik etmektedir. Çünkü gizli vermek gösteriþten daha uzaktýr. Bu âyetlerin Öncekilerle münasebeti açýktýr. [96]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Bu kelimenin asýlý dýr. Mimler birbirine idgam edildi, oldu. Zeccâc "Bu kelime O ne güzel þeydir" manasýnadýr, der.

Hasr, haps demektir. Yani kendilerini cihada hasr edenler... Hasrýn mânâsý daha önce açýklandý.

Teaffüf, iffet kökündendir. Bir kimse bir þeyi istemekten çekinip uzak durduðu zaman  denir. Âyetteki teaffuftan maksat, istemeye tenezzül etmeyip iffetini korumaktýr.

Sîmâ, bir þeyin tanýnmasýna sebep olan alâmet demektir. Bu kelime vezninde þeklinde de telaffuz edilir. Bunun aslý alâmet mânâsýna gelendir. "Yüzlerinde secdelerin izinden alâmet vardýr.[97] mealindeki bu âyettede bu mânâda kullanýlmýþtýr.

Ýlhaf Ýstemede ýsrar etmek demektir. Bir kimse inat ve ýsrarla bir þey istediðinde  denir. [98]

 

Nuzûl Sebebi

 

Said b. Cübeyr'den þöyle rivayet edilmiþtir. Müslümanlar, müslüman olmayan zimmîlerin fakirlerine sadaka veriyorlardý. Müslümanlarýn fakir­leri çoðalýnca Rasulullah (s.a.v.) "Kendi dindaþlarýnýzdan baþkasýna sadaka

vermeyin" buyurdu. Bunun üzerine onlan doðru yola iletmek senin vazifen deðildir" âyeti nazil oldu. Bu âyet, müslüman olmayanlara da sadaka vermeyi mubah kýldý.[99]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

270. Ey mü'minler! Yaptýðýnýz her türlü mali harcamalarý ve Allah yolunda adadýðýnýz adaðý þüphesiz, o bilir ve size karþýlýðýný verir. Zâlimler için hiçbir yardýmcý yoktur. Yani zekatý vermeyen veya malý Allah'a isyanda sarf eden kimse için bir yardýmcý veya onu Allah'ýn azabýndan koruyacak bir koruyucu yok­tur. [100]

 

271. Eðer zekat ve sadakalarý açýktan verirse­niz, þüphesiz bu yapacaðýnýz güzel bir þeydir, Eðer onu fakirlere gizlice verirseniz, bu sizin için daha sevaptýr. Çünkü bu gösteriþten daha uzaktýr. Allah, güzel amel­lerinize karþýlýk günahlarýnýzý silecektir, Allah yapmakta olduðunuz amellerinizden haberdardýr, sizin gizli þeylerinizi de bilir. Âyet­te gizliliðe teþvik vardýr. [101]

 

272. Ey Muhammed! Onlarý doð­ru yola iletmek senin görevin deðildir. Doðru yola gelmeyenin günahýndan sen sorumlu deðilsin, sen sadece onlara bildirmekle görevlisin. Allah kul­larýndan dilediðini Ýslâm'a iletir. Maldan neyi har­carsanýz kendiniz içindir, baþkasý ondan faydalanmaz. Çünkü onun sevabý size aittir. Yapacaðýnýz harcamayý dünyevi bir mak­satla deðil, sadece  Allah rýzasý için  yapýnýz. Bu cümle haber cümlesi olup nehiy manasýnadýr. Allah rýzasýndan baþka bir þey gözetmeyiniz demektir. Hayýr kasdýyle verdiðiniz ne varsa onun ecrini ve sevabýný kat kat alacaksýnýz, sevabýnýzdan hiçbir þey eksil­tilmez. [102]

 

273. Yapacaðýnýz hayýrlarý kendilerini Al­lah yolunda cihad ve savaþa adayan fakirlere yapýn, Onlar cihad ettikleri için ticaret ve kazanç maksadýyle yeryüzünde do­laþmaya imkân bulamazlar. iffetli dav­randýklarý için hallerini bilmeyenler onlarý zengin sanarlar. Sen onlarýn halini tevazu alâmetleri ve meþakkat izlerin­den tanýrsýn. Bununla beraber onlar insanlardan asla bir þey istemez ve ýsrarda bulunmazlar. Bir görüþe göre âyetin mânâsý: Onlar isterlerse neza­ketle isterler, ýsrar etmezler, þeklindedir.

Hayýr yolunda ne harcarsanýz þüphesiz Allah onu bilir ve size en güzel þekilde karþýlýðýný verir. [103]     

                  

274. Allah yolunda, onun rý­zasýný kazanmak için gece, gündüz bütün vakitlerde ve gizli, açýk bütün hallerde mallarýný harcayanlar var ya, Ýþte onlar için Rableri katýnda, hayra harcadýklarýnýn sevabý vardýr. Kýyamet gününde onlar için bir korku yoktur ve onlar dünyada elde edeme­diklerine üzülmezler de. [104]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Cümlesinde ile arasýnda iþtikak cmasý var­dýr, ile  arasýnda da ayný sanat vardýr.

2. Bu âyetteki ve kelimeleri arasýnda týbâk-ý lafzý vardýr. ve kelimeleri ile ve kelimeleri arasýnda da ayný sanat vardýr. Bu da güzel sanatlardandýr.

3. Size eksik ödenmez. Bu cümlede itnâb sanatý vardýr. Çünkü bu cümle eksiksiz tam olarak size ulaþýr mânâsýna gelen cümlesinden sonra gelmiþtir. [105]

 

Faydalý Bilgiler

 

Bilgelerden biri þöyle der: Ýyilik yaparsan onu gizle, sana iyilik yapýlýrsa onu yay. Þâir þöyle der:

Mânâsý: O, yaptýðý iyiiikleri gizler, halbuki Allah, onlarý açýða çýkarýr. Güzel olaný gizi esen de o yine meydana çýkar. [106]

 

275. Faiz yiyenler, þeytan çarpmýþ kimselerin cin­net nöbetinden kalktýðý gibi kalkarlar. Bu hal onlarýn "alýþveriþ de týpký faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alýþveriþi helal, faizi haram kýlmýþtýr. Bundan sonra kime Rabbinden bir öðüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmiþte olan kendisinindir ve artýk onun iþi Allah'a kalmýþtýr. Kim tekrar faize dönerse, iþte on­lar cehennemliktir, orada devamlý kalýrlar.

276. Allah faizli malýn bereketini tüketir. Sadakalan ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ýsrar eden hiçkimseyi sevmez.

277. îman edip iyi þeyler yapan, namaz kýlan ve ze­kat verenler varya, onlarýn mükâfatlarý Rableri katýn-dandir. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmez­ler.

278. Ey iman  edenler!  Allah'tan korkun.  Eðer gerçekten  inanýyorsanýz,   halen  mevcut faiz  alacak­larýnýzý terkedin.

279. Þayet yapmazsanýz, Allah ve Resulü tara­fýndan açýlan savaþtan haberiniz olsun. Eðer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksýzlýk etmiþ, ne de haksýzlýða uðramýþ olursunuz.

280. Eðer (borçlu) darlýk içinde ise, eli geniþle-yinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eðer anlar­sanýz, bunu sadaka saymak sizin için daha hayýrlýdýr.

281. Allah'a döndürüleceðiniz, sonrada her þahsa hak ettiði eksiksiz verileceði ve kimsenin haksýzlýða uðratýlmayacaðý bir günden sakýnýn.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah bundan önceki âyetlerde temiz kazançlardan harcama yapýlmasýný emrederek sadaka vermeye ve Allah yolunda harcamaya teþvik etti. Bu âyetlerde ise onun tam zýddý olan, sevilmeyen, kirli kazanç faizi anlatmaktadýr. Faiz cimrilik, çirkeflik ve pislikten baþka bir þey deðildir. Sadaka ise, bir ihsan, bir lütuf ve temizliktir. Temiz kazanç ile kirli kazanç arasýndaki fark açýkça ortaya çýksýn diye, iyi bir amel olan Allah yolunda harcama iþinin hemen peþinden faizi anlattý. Nitekim: "Eþya zýddýyle bi­linir" denir. [107]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Ribâ'nm lügat mânâsý artmaktýr. Bir þey arttýðý zaman denilir. Tepe ve fazlalýk mânâlarýna gelen ve kelimeleri de bu köktendir. Ribâ'nm Ýstýlahý mânâsý: Alacaklýnýn, aradan geçen süre karþýlýðý olarak borçludan, verdiði malýn dýþýnda aldýðý fazlalýktýr.

Tehabbut, devenin týrnaklarý üzerine yürümesi gibi, düzgün ol­mayan bir þekilde yürümek demektir. Saða sola sapýp yolunu bulamayan kimseye "Kör devenin yürüyüþü gibi yürüdü, çýkmaza girdi" denir. Birisine bir delilik veya cinnet isabet ettiði zaman, Mess, delilik demektir. Bu kelimenin asýl mânâsý, "el ile do­kunmak" týr. Sanki þeytan insana dokunuyor da, ondan delilik hasýl oluyor.

Selefe; geçti, sona erdi demektir. Geçmiþ zamana denilmesi bundandýr.

Mahk, bir þeyi peyderpey eksiltmek demektir. Ayýn dolunay ge­celerinden sonra, þeklinde ve ýþýðýnda görülen noksanlýða denilmesi de bundandýr. Allah bir þeyin bereketini giderip de o þeyin bereketi kalmadýðý zaman, denilir.

Esîm; çok günahkar, sürekli günah iþleyen kiþi demektir. [108]

 

Nuzûl Sebebi

 

Sakif kabilesinden Amr oðullarýnýn Muðire oðullarýndan faiz olacaðý vardý. Vakti gelince faizi ödemelerini istediler. Bunun üzerine "Ey Ýman edenler! Allah'tan korkun, eðer inanýyorsanýz faizden (henüz alýnmayýp) geri kalan kýsmý býrakýn. Eðer böyle yapmazsanýz, o takdirde Allah ve Ra-sulu ile savaþa girdiðinizi bilin..." âyetleri nazil oldu. Bunu duyan Sakifliler: "Allah ve Rasulü ile savaþ yapacak halimiz yok" diyerek tevbe ettiler ve sadece ana mallarýný aldýlar.[109]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

275. Riba ile ahþ-veriþ yapýp insanlarýn kanlarýný emenler, kýyamet günü kabirlerin­den, delirerek sar'aya tutulmuþ kiþinin kalktýðý gibi kalkarlar. Düþe kalka giderler, düzgün yürüyemezler. Sar'alý hastalar gibi delicesine kalkarlar. Ýþte onlarýn görünüþleri böyledir. Rezil ve rüsvay olmalarý için, mahþer ye­rinde bu þekilde tanýnýrlar. Bu, ayaða kalkýp düþmek ve þeytan çarpmýþ gibi kalkmak, Allah'ýn haram kýldýðý þeyi helal saymalarý ve: "Riba, ahýþ- veriþ gibidir, niçin haram olsun? demeleri yüzündendir, Oysa Allah, karþýlýklý menfaat saðladýðý için alýþveriþi helal, fert ve topluma son derece zararlý olduðu için faizi haram kýlmýþtýr. Çünkü onda, borçlunun zar zor geçimini saðladýðý eme­ðinden ve etinden koparýlmýþ bir fazlalýk vardýr. Kime Rabbinden bir öðüt, yani ribâ yasaðý gelir de, o öðüte uyarak faizle iþ görmekten sakýnýrsa, faiz yasaðý gelmeden önce aldýðý kendisinin­dir. Onun iþi Allah'a kalmýþtýr, dilerse onu affeder, dilerse ceza­landýrýr. Kim, Allah haram kýldýktan sonra tekrar faizle iþ yapar ve onu helal sayarsa, o kimse ebediyyen cehen­nemde kalacak olanlardandýr. [110]

 

276.  Her ne kadar, zahirde bir artýþ gibi görünse de Allah faizin bereket ve hayrýný giderir. Zahiren eksiliyormuþ gibi görünse de, sadakalarý artýrýr ve bereketlendirir. Allah, kalbinde küfür, dili ve fiili günah dolu olan hiçkimseyi sevmez. Âyette, ribâ konusunda sert ve þiddetli ifâdeler kullanýlarak, onun, kâfirlerin iþlerinden biri olduðu gösterilmiþtir. Sonra Yüce Allah, emrine uyup da na­maz kýlan ve zekat veren mü'minleri överek  þöyle buyurur: [111]

 

277. Allah'a inanan ve namaz kýlmak ve oruç tutmak gibi salih amelleri iþleyenler var ya, Ýþte onlar için cennette, Rableri katýnda tam bir sevap vardýr. Onlar için kýyamet günü bir korku yoktur. Dünyada, elde edemedikleri þeyler için mahzun olmazlar. [112]

 

278. Ey iman edenler! Rabbinizden korkun ve yaptýðýnýz iþlerde O'nu gözetin. Eðer ger­çek mü'minler iseniz insanlardan alacaðýnýz olan ribayý býrakýn, almayýn. [113]

 

279. Eðer faizli iþleri terketmez-seniz, Allah  ve rasulünün size karþý harp açmýþ olduðunu iyi bilin. Ýbn Ab-bas þöyle der: "Faiz yiyen kimseye, kýyamet günü "Savaþ için silahýný al" denilir." Eðer tevbe ederek ribâyý býrakýrsanýz, fazlasýz ve eksiksiz olarak daha önce verdiðiniz ana malýnýz sizindir. [114]

 

280. Eðer borçlu darlýk içersindeyse, bolluða erinceye kadar ona mühlet verin. Câhiliyye devrindekilerin yaptýðý gibi: "Ya borcunu öder, ya da faizi artýrýrsýn" demeyin, Eðer yaptýðýnýz harekette ki güzel övgü ve büyük mükafaatý bi­len kimselerden iseniz, darlýk içinde olan kimseden alacaðýnýzdan vaz­geçmeniz ve onu sadaka saymanýz sizin için daha hayýrlýdýr. Sonra Yüce Allah, salih amelden baþka hiçbir þeyin fayda vermeyeceði o korkunç günden kullarým sakýndýrarak þöyle buyurur: [115]

 

281. Rabbinize döndürüleceðiniz bir günden korkun. Sonra her þahsa, kazandýðý noksansýz verilir. Hiç bir haksýzlýða uðramazsýnýz. Bu mübarek âyetler Kur'an'm en son inen ve Ýslâm'ýn emir ve yasaklarýný özlü biçimde ihtiva eden bu âyet ile sona ermiþ ve bu son âyetin iniþiyle vahiy kesilmiþtir. Bu âyetler, kullara o korkunç günü hatýrlatmaktadýr. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyet, Kur'an-ý Kerim'in son nazil olan âyetidir. Hz.Peygamber (s.a.v.), bu âyet nazil olduktan sonra dokuz gün yaþamýþ, sonra âhirete göçmüþtür. [116]

 

Edebî Sanatlar

 

l. Âyetinde, teþbihin en yüksek mertebelerinden olan "teþbih-i maklûb' vardýr. Zira müþebbeh, müþebbehun bih yerine konulmuþtur. Þâirin þu sözünde de bu sanat vardýr, Sanki güneþin ziyasý Caferin yüzüdür. Eðer Teþbih-i maklûb yapýlmamýþ olsaydý. "Faiz alýþveriþ gibidir." denilirdi. Fakat onlar, faizin helâl oldu­ðuna o kadar inandýlar ki, bu inançlarý onlarý, faizi, kendisine kýyas ya­pýlan   bir asýl saymalarýna þevketti ve neticede alýþveriþi ona benzettiler.

2. 1 âyetinde, ve lafýzlarý ile j lafýzlarý arasýnda týbâk sanatý vardýr.

3. Bunlar mübalaða sýðalarýdýr. Küfrü büyük olan ve çok günah iþleyen demektir.

4. ifâdesinde harp kelimesi, korku vermek için nekre geti­rilmiþtir. Yani, Allah katýnda olan ve tarifi imkânsýz büyük bir harp demek­tir. Ebussuûd böyle tefsir etmiþtir.

5. Bu ifâdelerde, edebî sanatlardan cinas-ý nakýs vardýr. Zira ayný kelime, farklý iki þekilde kullanýlmýþtýr.

6. ifâdesinde,  kelimesinin nekre gelmesi, korkunçluk ve büyüklük ifâde eder. [117]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Yüce Allah, faizden faydalanmayý, faiz yemek þeklinde ifâde etti.

Çünkü faydalanma daha çok yemek suretiyle olur. Sorumluluk bakýmýndan, faizi alan ve veren aynýdýr. Câbir þöyle der: "Rasulullah (s.a.v.) faizi alana, verene, bu muameleyi yazana ve ona þahit olanlara lanet etti ve : Sorumlu­lukta hepsi birdir" dedi.

2. Yüce Allah faiz alanlarý, þeytan çarpmýþ saralý kiþilere benzetti. Zira Allah (c.c), onlarýn yediði faizi karýnlarýnda arttýrdý ve onlarý aðýrlaþ­týrdý, böylece düþüp kalkan deliler haline geldiler. Said b. Cübeyr: "Faiz yi­yenlerin, kýyamet günündeki alâmeti budur" der.

3. Ýslâm þehidi Seyyid Kutup, bu âyetin tefsirinde þöyle der: âyeti, faizli muamele yapanlara kor­kunç bir saldýrý ve korkunç bir tasvirdir.   Bu âyetin, faiz yiyen kimseyi sa -r'aya tutulmuþ kimse gibi canlý bir þekilde tasvir ettiði kadar, hiçbir manevi tehdit duygulara tesir edemez. Tefsirlerin büyük bir kýsmý, "Bu korkunç þekildeki kalkmadan maksat, kýyamet günündeki kalkýþtýr" der. Fakat bize göre bu kalkýþ, bu dünyada iken de mevcuttur. Zira doðru yoldan sapmýþ olan insanlýk, faizli sistemin zulmü altýnda þeytan çarpmýþa dönmüþtür. Bugün içinde yaþadýðýmýz dünya, maddi medeniyetin yüksek seviyeye ulaþmasýna ve maddi refahýn yükselmesine raðmen sýkýntý, ýzdýrap ve kor­kunun, sinir ve ruh hastalýklarýnýn hakim olduðu bir dünyadýr. Bu dünya umumi harplerin, yok edici muharebelerin ve hiçbir yerde 

4. Bûhârî'nin, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayetine göre, Rasulullah 1 s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: Ýnsanlara ödünç veren bir adam vardý. Bu adam, alacaðýný toplamak için gönderdiði adamýna: "Darlýk içinde olaný görürsen ondan alma. Umulur ki buna karþýlýk, Allah da bizim günahýmýzý baðýþlar" derdi. Sonra bu  adam öldü. Allah onun günahlarýný baðýþladý.[118]

Faizin tedrici olarak yasaklanmasý ve bu kanunun hikmeti hakkýnda geniþ bilgi için "Revâiu'l-beyân" adlý kitabýmýza bakýnýz. 1/389 [119]

 

282. Ey iman edenler! Belirlenmiþ bir süre için birbirinize borçlandýðýnýz vakit onu yazýn. Bir kâtip o-nu aranýzda adaletle yazsýn. Hiç bir kâtip Allah'ýn ken­disine Öðrettiði gibi yazmaktan geri durmasýn; yazsýn. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdýrsýn, Rabbin-den korksun ve borcunu asla eksik yazdýrmasýn. Þayet borçlu  sefih  veya  aklý  zayýf ya  da  kendisi   söyleyip yazdýramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdýrsýn. Erkeklerinizden iki de þahit bulundurun. Eðer iki er­kek bulunamazsa rýza göstereceðiniz þahitlerden bir erkek ile biri yanýlýrsa diðerinin ona hatýrlatmasý için iki kadýn (gösterin). Çaðrýldýklarý vakit þahitler gelme-mezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbirþeyi yazmaktan sakýn üþenmeyin. Böyle yapmanýz Allah nezdinde daha adaletli, þehadet için daha saðlam, þüpheye düþmemeniz için daha uygundur. Ancak aranýzda yapýp bitirdiðiniz peþin bir ticaret olursa, bu durum farklýdýr. Bu durumda onu yazmamanýzda sizin için bir sakýnca yoktur. Alýþ-veriþ yaptýðýnýzda þahit tu­tun. Ne yazan, ne de þahit zarara uðratýlsýn. Eðer bunu yaparsanýz þüphe yok ki bu, sizin yoldan çýkmanýz de­mektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olaný öðretiyor. Allah her þeyi bilmektedir.

283. Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamaz­sanýz alýnmýþ bir rehin de yeterlidir. Birbirinize güve­nirseniz, kendisine güvenilen borçlu borcunu Ödesin ve Rabbi olan Allah'tan korksun. Þahitliði, bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi gü­nahkârdýr. Allah yapmakta olduklarýnýzý bilir.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Faiz, borçlunun alýnteri ve canýndan koparýlarak alýnmýþ bir fazlalýk olduðu için, Tslamýn çirkin bulduðu ve yasakladýðý kirli bir kazançtýr. Ýþte; Yüce Allah önceki âyetlerde faizi ve onun kötülük ve çirkinliðini an­lattýktan sonra bu âyetlerde de maddi hiçbir menfaat gözetilmeksizin veri­lecek karz-ý haseni, borçlanma, ticaret ve rehinle ilgili hükümleri anlat­maktadýr. Bunlarýn hepsi, malýn artýrýlmasý ve çoðaltýlmasý için meþru ve þerefli yollardýr. Zira bu yollar fert ve toplumun faydasýna olan esaslarý Ýh­tiva etmektedir. Borçlanma âyeti Kur'an'm en uzun âyeti olup, Ýslam'ýn/ikti sadî nizamlara verdiði önemi gösteren âyetlerdendir. [120]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Ýmlâl mastarýndan emir kipidir. Ýmlâl, birisinin, herhangi bir þeyi söyliyerek baþkasýna yazdýrmasýdýr. Ýmlâl ve imla kalýplarý ayriý mâ­nâda kullanýlýr.

Bahs, eksiltmek demektir.

Se'm ve seâmet; üþenmek, bir þeyden býkmak, usanmak ve sýkýlmak demektir.

Kist, adalet manasýnadýr.   Bir  kimse   adaletle   muamele ettiðinde denir. Bu kelime kast þeklinde okunduðunda zulüm mânâsýna gelir. Birisi zulmettiðinde denir. "Zâlimlere gelince, onlar cehenneme odun oldular[121]  mealindeki âyette de bu mânâyadýr.

Ebu Ubeyd þöyle der: unutur manasýnadýr. demek, "þahitlik edeceði konunun bir parçasýný unutmak" demektir.

Ednâ, en yakýn manasýnadýr.

Ýrtiyab,   þek  mânâsýna  gelen   Rayb   kökündendir.   "kuþkulanýrsýnýz" demektir.

Rihân, rehin kelimesinin çoðuludur. Rehin ise, verilen borcu güvence altýna almak için, borçlunun alacaklýya verdiði herhangi bir þeydir. [122]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

282. Ey iman eden­ler! Belirlenmiþ bir süre için birbirinize borçlandýðýnýz zaman onu yazýn. Yüce Allah bu emirle, süreli borçlanma muamelelerinde, borcun miktarý ve zamanýný saðlam bir þekilde tesbit ve korumak için, muamelelerin yazýl­masý hususunda kullarýný irþat etmiþtir. Her iki ta-rafa da haksýzlýk yapmayacak emin ve adil bir kâtip onu sizin için yazsýn. Hiç kimse, Allah'ýn kendisine öðrettiði gibi adaletle yazmaktan sakýnmasýn, yazsýn. Anlaþmayý kâtibe, borçlu söyliyerek yazdýrsýn. Çünkü borcu ikrar eden ve hakkýnda þahitlik edilen odur. Borçlu âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korksun. Borçtan hiçbir þeyi asla eksik yazdýrmasýn. Eðer borçlunun aklý noksan ise, veya çocuk ya da bunama derecesinde ihtiyar ise, ya­hut iyi ifade edememe, dilsizlik veya tutanakta kullanýlan dili bilmeme gibi engellerden dolayý kendisi yazdýramýyorsa, velisi veya vekili, eksilt­meden veya artýrmadan, adaletle yazdýrsýn, iþi daha saðlam tutmak için, borçlanma muamelesini yazarken, müslümanlar-dan iki þahit hazýr bulundurun. Eðer o iki þahit erkek deðil ise, dini inançlarý ve adaletleri konusun­da güvenilir kimselerden bir erkek ve iki kadýn þahitlik etsin. Kadýnlardan biri, þahitlik ettiði konuyla ilgili bazý þeyleri unutursa, diðeri ona hatýrlatýr. Ýþte bu, yani biri unuttuðu takdirde diðerilýin hatýrlatmasý, bir erkeðin yerine iki kadýnýn þahit olmasýnýn vacip oluþunun sebebidir. Çünkü kadýnlarda zapt eksikliði vardýr, Borçlanma muamelesi yazýlýrken þahitliðe veya daha önce þahit olmuþ ise þahitliði icra etmeye çaðrýldýklarýnda, þahitler gelmezlik etme­sin. Küçük, büyük, az, çok ne olursa olsun borcu, süresiyle birlikte yazmaktan üþenmeyin. Size emrettiðimiz bu þey, yani borcu yazmak Alla­h'ýn hükmünde daha âdil, unutulmamasý için þahitliði daha saðlamlaþtýrýra, borcun miktarý ve süresi hususunda þüpheye düþmemeniz için daha doðru bir yoldur.

Ancak yaptýðýnýz alýþ-veriþ, peþin olur, ücreti de hemen ödenirse Bu durumda mahzur ortadan kalktýðý için, bu muameleyi yazmamanýzda sizin için bir sakýnca yoktur. Ýster peþin olsun, ister vere­siye olsun, alýþ-veriþ yaptýðýnýzda þahit tutun. Çünkü bu, çekiþme ve ihtilafý daha çok bertaraf edicidir. Hak sahibi kâtiplere ve þahitlere zarar vermesin. Size yasaklanan þeyi yaparsanýz, Allah'a itaatten çýkarak fasýk olursunuz. Allah'tan korkun ve onun emrin: gözetin. O size, dünya ve âhiret mutluluðunu saðlayacak faydalý ilmi verir Allah faydalý þeyleri ve bunlarýn sonuçlarýný bilir. Hiçbiý þey ona gizli kalmaz. [123]

 

283. Yolculuk yaparken, bel­li bir zaman için borçlanýr da, sizin için bunu yazacak bir kâtip bulamaz sanýz, yazma yerine alacaðýný garanti etmek için, hak sahibinin rehin al masý kâfidir. Birbirinizt güvenirseniz, yani alacaklý borçlunun güvenilir bir kiþi olduðundan emii olur da, ondan rehin almazsa, kendisine güvenilen borçlu borcunu ödesin Emanetin hukukunu gözetmede Allah'dan korksun. Þahitliði icra etmeye çaðrýldýðýnýzda onu gizlemeyin Çünkü onu gizlemek büyük bir günahtýr. Kalbi günahkar, sahibini de þuçlý yapar. Âyette özellikle kalp zikredildi. Çünkü o en önemli azadýr. O iy olursa bütün vücut iyi olur, o bozulursa bütün vücut bozulur. Allah, yaptýklarýnýzý bilir. Kullarýnýn iþ ve amellerinden hiçbir þey oni gizli kalmaz. [124]

 

Edebî Sanatlar

 

1. terkiple rinde "mugayir cinas" sanatý vardýr.

2. terkiplerinde týbak sanatý vardýr. Bu rada dalal, unutma manasýnadýr.

3. Ayetlerinde ýtnab vardýr.

4. Bu âyetlerde hazif yoluyla birçok icaz vardýr. Bahr-ý Muhît sahibi Ebu Hayyan, bu icazýn misallerini saymýþtýr.

5. cümlelerinde, ruhlara kor­ku ve heybet salmak için, Allah lafzý üç defa tekrar edilmiþtir.

6. Cümlesinde, sakýndýrmada mübalaða ifade etmek için Allah'ýn ismi ile sýfatý bir arada gelmiþtir. [125]

 

Faydalý Bilgiler

 

Ýlim, kesbî ve vehbî olmak üzere iki kýsýmdýr. Birincisi çalýþmak, de­vam ve müzakere ile elde edilir, ikincisini elde etme yolu ise takva ve iyi ameldir. Nitekim Yüce Allah: "Allah'tan korkun. O size bilmediklerinizi öðretir" buyurmuþtur. Bu ilme ilm-i ledünnî ismi verilir. "Ona tarafýmýzdan bir ilim öðretmiþtik.[126] mealindeki âyette buna iþaret vardýr. Bu ilim, Allah'ýn müttekî kullarýndan dilediðine hibe ettiði faydalý ilimdir. Ýmam Þafiî, aþaðýdaki beyitlerinde buna iþaret eder.

Hafýzamýn zayýflýðýndan (unutkanlýktan) Veki'ye þikâyet ettim. Bana, günahlarý terketmeyi tavsiye etti. Dediki: ilim bir nurdur. Allah'ýn nuru ise silere verilmez. [127]

 

284. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ýndýr. Ýçinizdekileri açýða vursanýz da gizleseniz de, Allah on­dan dolayý sizi hesaba çekecektir, sonra dilediðini af­feder, dilediðine de azap eder. Allah her þeye kadirdir.

285. Peygamber, Rabbi tarafýndan kendisine indi­rilene iman etti, mü'minler de. Her biri Allah'a, melek­lerine, kitaplarýna, peygamberlerine iman ettiler. "Al­lah'ýn peygamberlerinden hiç biri arasýnda ayýrým yap­mayýz, iþittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz affýna sýðýndýk! Dönüþ sanadýr" dediler.

286. Allah her þahsý, ancak gücünün yettiði ölçüde mükellef kýlar. Herkesin kazandýðý (hayýr) kendine, ya­pacaðý (þer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düþersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Biz­den öncekilere yüklediðin gibi bize de aðýr bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediði iþler de yükleme! Bizi affet! Bizi baðýþla! Bize acý! Sen bizim mevlâmýzsm. Kâfir topluluðuna karþý bize yardým et.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Bu mübarek sûrenin bu âyetlerle son bulmasý gayet uygun düþmüþtür, ünkü bu sûre namaz, oruç, hac, zekat, kýsas, cihat, talâk ve iddet gibi birçok mükellefiyetler ve faiz, alýþ-veriþ, borçlanma ve benzeri konularla ilgili hükümleri kapsamaktadýr. Yüce Allah bize bu mükellefiyetleri farz kýldýktan sonra, kendisinin, göklerde ve yerlerde ne varsa hepsinin sahibi olduðunu, dilediðine dilediði mükellefiyeti yükleyebileceðini, amellerin karþýlýðýný ise âhirette vereceðini anlatmasý uygun düþmüþtür. Böylece bu mübarek sûreyi, emrine uymayanlarý tehdit ederek sona erdirmiþtir. [128]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Isr, lügatte, aðýrlýk ve zorluk demektir. Nâbiða þöyle der:

"Ey,   zulmün,   onlarýn  üzerine kapanmasýný  engelleyen!   Ve me­þakkatin ne olduðunu bildikten sonra onlarýn yükünü taþýyan!"

Bu güç mükellefiyetler, mükellefin omuzuna yük olduðu için bunlara "ýsr" denilmiþtir. Nitekim aðýrlýðýndan dolayý "ahde" de "ýsr" denilir.

Taka, bir þeye güç yetirmek demektirfiilinin kural dýþý  mastarýdýr.

Afv, günahý baðýþlamak demektir.

Gufran, günahý örtmek ve yok etmek demektir. [129]

 

Nüzûl Sebebi

 

"Içinizdekileri açýða vursamz da, gizleseniz de, Allah ondan dolayý sizi hesaba çekecektir" mealindeki âyet inince bu, sahabeye aðýr geldi. Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek dediler ki: "Namaz, oruç, cihat ve zekat gibi, gücümüzün yettiði amellerle mükellef kýlýndýk. Bunlarý yapabiliyoruz. Fa­kat bu âyet indirildi. Buna gücümüz yetmez. Rasulullah (s.a.v.) onlara: Siz­den önce Ehl-i kitab olan Hýristiyan ve Yahudiler gibi mi söylemek istiyor­sunuz? Onlar "iþittik, isyan ettik" demiþlerdi. Siz "iþittik, itaat ettik" deyin buyurdu. Sahabe "iþittik, itaat ettik" deyince, Yüce Allah âyetini indirdi. Yüce Allah bundan sonra gelen Allah her þahsý, ancak gücünün yettiði ölçüde mükellef kýlar, âyeti ile. Sahabeyi endiþelendiren âyeti neshetti.[130]

 

Âyetlerin Ýzahý

 

284. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ýndýr, onlarý bilir. Ýçiniz­deki kötülükleri açýða vursamz da, gizleseniz de Allah onlarý bilir ve ona göre sizi hesaba çeker son­ra dilediðini affeder, dilediðine de ceza verir. O her þeye kadirdir, yaptýk­larýndan mesul deðildir. Ýnsanlar ise yaptýklarýndan sorumludur. [131]

 

285. Peygamber Hz.Muhammed (s.a.v.) Rabbi tarafýndan kendisine indirilen Kur'an'a ve vahye iman etti. mü'minler de iman ettiler. Peygamber ve ümmetinden    herbiri Allah'ýn birliðine, meleklerine, kitaplarýna ve pey­gamberlerine inandý. "Biz, Allah'ýn peygamberlerinden hiçbiri arasýnda ayýrým yapmayýz" derler. Yani, Yahudi ve Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi onlarýn bir kýsmýna inanýp, bir kýsmýný inkâr etmeyiz. Bilakis a-yýrým yapmaksýzýn Allah'ýn peygamberlerinin hepsine inanýrýz.    Dediler ki: Çaðrýna icabet ettik, emrine itaat et­tik. Ey Allahýmýz! Ýþlediðimiz günahlardan dolayý senin maðfiretini diliyo­ruz. Dönüþ sadece sanadýr, ey Allahýmýz! [132]

 

286. Allah hiç kimseyi, gücünün üstünde bir þeyle mükellef kýlmaz.  Herkesin kazandýðý hayrýn karþýlýðý kendisine aittir. Ýþlediði kötülüðün cezasý da onundurEy Rabbimiz! Unutmak veya hata sebebiyle bizden meydana gelen hareketlerimizden dolayý bize azap etme. Ey mü'minler! Allah'a bu þekilde dua edin. Ey Rabbimiz!  Kendini öldürerek tevbe etmek, elbisenin pislenen aðýþla, kötülükleri­mizi örtCöl Ey Allah! Sen bizim yardýmcýmýz ve iþlerimizin idarecisisin. Biini kesmek gibi, bizden önceki ümmetlere yüklediðin ve fakat bizim, yerine getirmekten aciz olduðumuz zor görevleri bize yükleme: Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmiyeceði mükellefiyet ve belâlarý bize yükleme,: Günahlarýmýzý b, büyük haþr gününde bizi rezil etme, her þeyi kuþatan rahmetinle bize merhamet et.  zi yardýmsýz býrakma. Bizim ve senin dininin kâfir düþmanlarýna karþý bize yardým et. Onlar senin dinini ve birliðini inkâr ettiler, peygamberinin risaletini yalanladýlar.

Rivayet olduðuna göre, Rasulullah (s.a.v.) bu dualarla dua edince, her duada kendisine: "yaptým" denilirdi. [133]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu  âyetlerde birçok edebî sanat vardýr:

1. arasýnda týbâk sanatý vardýr.

2. arasýnda mânâ yönünden týbak sanatý vardýr. Çünkü kesb hayýrda, iktisab serde kullanýlýr.

3 arasýnda iþtikak cinasý vardýr.

4. âyetinde ýtnab vardýr.

5. lafzýnda, hazif yoluyla i'caz vardýrtakdirin­dedir. Baþka yerlerde de bu sanat vardýr. [134]

 

Faydalý Bilgiler

 

Ýbn Mes'ud (r.a.)'tan rivayet edildiðine göre Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: "Kim, herhangi bir gece, Bakara sûresinin son iki âyetini okursa ona yeter.[135] Bu hadisi Buharý rivayet etmiþtir. Müslim'in bir rivayetinde þöyledir: Gökten bir melek inerek Peygamber (s.a.v.)'in yanma geldi ve ona: Müjde! Sana, senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur verildi. Bunlar, Fatiha sûresi ile Bakara sûresinin son âyetleridir. Onlar­dan bir kelime ile bile dua etsen, mutlaka sana verilir." dedi.[136]

Yüce Allah'ýn yardýmýyle Bakara sûresinin tefsiri bitti. [137]

 

 



[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/276-277.

[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/277-278.

[3] Kurtubî, 3/202

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/278.

[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/278-279.

[5] Talâk sûresi, 65/4

[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/279.

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/279.

[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/279-280.

[9] Bu görüþ, Ýbn Abbas'tan rivayet edilmiþtir. Ýmam Malik'in mezhebi ve Ýmam Þafiî'nin eski görüþü de budur. Zemahþerî'nin sözüne talika yazan Nasýr þöyle der:  "Bu görüþün doðruluðu açýktýr" diyen Zemahþerî doðru söylemiþtir. Altý sebebten ötürü onun sözü hak ve doðrudur. Bu altý sebebi o güzel bir þekilde açýklamýþtýr. Bakýnýz Keþþâf.1/217

[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/280.

[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/280-281.

[12] Kurtubî, 3/202

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/281.

[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/282-283.

[14] Ali-Ýmraýý sûresi, 3/43

[15] Râðib,   Müfredat, Ricl maddesi.

[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/283.

[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/283.

[18] Nisa sûresi, 4/103

[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/283-284.

[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/284.

[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/284.

[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/284.

[23] Ebussuûd Tefsiri 1/180

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/284.

[24] Buharî, K. Mevakit 14; Müslim, K. MesacÝd 200

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/285.

[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/288-289.

[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/289.

[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/289-290.

[28] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/290.

[29] Bu kýýdsî hadisi Müslim K. Müsafirin,171   Ýbn Kesir bu âyeti tefsir ederken Nüzul hadi­sinden alarak zikretmiþtir. Bakýnýz Muhtasar-ý Ýbn Kesir 1/222

[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/290.

[31] Bunu Mukatil söylemiþtir Bakýnýz Kurtubî TU/243 Þem'ûn, Benî Ýsrail'in Peygamberlerin­den biridir.

[32] Kurtubî, III/245

[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/290-291.

[34] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, î/224

[35] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/291.

[36] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/291-292.

[37] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/292.

[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/293.

[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/293.

[40] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/293.

[41] el-Bahni'l-muhît, TII/253

[42] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/293-294.

[43] Müslim, K-el-Birr 43

[44] Bu hadisi, Bezzar ve Taberânî, Ýbn Mesut'tan rivayet etmiþlerdir. (Kurtubî, 111/237-238; Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/222)

[45] Mehâsinu't-te'vil. 111/650

[46] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/294.

[47] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/295-296.

[48] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/296.

[49] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/296-297.

[50] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/297.

[51] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/297.

[52] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/297.

[53] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/297-298.

[54] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/300.

[55] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/300.

[56] Kunubî, III/280

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/300.

[57] Müslim, K, iman 293

[58] Mü'minun sûresi, 49/7

[59] Ýbn Cerir þöyle der: "Kur'an'm zahiri mânâsý, Ýbn Abbas'ýn bu sözünün doðruluðunu gösterir. Ayrýca kürsî kelimesi, aslýnda ilim manasýnadýr. Bu mânâda alimlere de "kürsîler" denilir. Zira onlar, kendilerine itimat edilen kimselerdir. Ayrýca alimlere, "yeryüzünün direk­leri de deniiir." Doðru olan, tbn Kesir'in biraz sonra anlatacaðýmýz görüþüdür.

[60] Ra'd sûresi, 13/9

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/301.

[61] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/301-302.

[62] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/302.

[63] Telhîsu'l-beyân, sayfa 15.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/302.

[64] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/302.

[65] Bakara sûresi, 2/225

[66] AÎ-iÝmran, 3/1-2

[67] Tâhâ sûresi, 20/111

[68] Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde sadece ilk ikisi vardýr. Bkz. VI/461

[69] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/230

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/302-303.

[70] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/305.

[71] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/305-306.

[72] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/306.

[73] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/306-307.

[74] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/307-308.

[75] el-Bahru'I-muhît, 11/294

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/308.

[76] Mutýtasar-i Ýbn Kesir, 1/234

[77] Buhârî, K, Tefsiru'l-Kur'an 46

[78] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/308-309.

[79] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/312.

[80] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/312-313.

[81] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl s. 47

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/313.

[82] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/313.

[83] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/313-314.

[84] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/314.

[85] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/314.

[86] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/314-315.

[87] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/315.

[88] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/315.

[89] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/315.

[90] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/315.

[91] el-Bahru'1-muhît, 1/304

[92] el-Futuhâtu'Hlâhiyye, 1/223

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/ 15-316.

[93] el-Keþþâf, 1/238

[94] Buhârî, K. Tefsiru'I-Kui'an 47

[95] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/316-317.

[96] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/319.

[97] Fetih sûresi, 48/29

[98] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/319.

[99] Kurtubî, 3/337

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/ 319-320.

[100] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/320.

[101] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/320.

[102] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/320.

[103] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/320-321.

[104] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/321.

[105] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/321.

[106] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/321.

[107] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/323.

[108] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/323-324.

[109] el-Bahru'l-muhît n/337

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/324.

[110] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/324.

[111] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[112] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[113] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[114] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[115] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[116] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325.

[117] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/325-326.

[118] Buhârî, Enbiya 54   

[119] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/326-327.

[120] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/329.

[121] Cin sûresi,.72/15

[122] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/329-330.

[123] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/330-331.

[124] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/331.

[125] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/331-332.

[126] Kchf sûresi, 18/65

[127] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/332.

[128] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/334.

[129] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/334.

[130] Müslim, Ýman 199, Bak. Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.U

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/334.

[131] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/334-335.

[132] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/335.

[133] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/335.

[134] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/335-336.

[135] Buharý, Fedaüýi'l-Kur'an 10,27,34

[136] Müslim, Musafirin, 254

[137] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/336.