Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti
Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti
Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti
Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti
Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münâsebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti
Medine'de inmiþtir. 200 âyettir.
Âl-i Ýmrân sûresi Medine'de inen uzun sûrelerdendir. Bu mübarek sûre, iki Önemli dinî esasý ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi, inanç ve bununla ilgili olarak Allah'ýn birliðine dair getirilen deliller. Ýkincisi, dinî, hukukî hükümler, özellikle gaza ve Allah yolunda cihadla ilgili hükümler:
1. Âyet-i kerimeler, Allah'ýn birliðini, peygamberliði ve Kur'an'ýn doðruluðunun isbat, Ehl-i kitab'm Ýslam, Kur'an ve Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ile ilgili konularýn etrafýnda meydana getirdikleri þüpheleri red etmek için gelmiþtir. Bakara sûresi, Ehl-i kitab'm birincisi olan Yahudiler zümresinden söz etmektedir. Onlarýn hakikatini ortaya çýkarmakta ve niyetlerini art düþüncelerini ve fýtratlarýnda olan adîlik ve hilekârlýklarý açýklar. Âl-i Ýmrân sûresi ise Ehl-i kitab'm ikinci zümresi olan Hýristiyan-lardan söz eder. Bunlar Hz. Ýsa (a.s.)nýn durumu hakkýnda Rasulullah (s.a.v.) ile cedelleþmiþler, onun ilâhlýðýný iddia etmiþler, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliðim yalanlamýþ ve Kur'an'ý inkâr etmiþlerdir. Bu mübarek sûrenin yaklaþýk olarak yarýsý onlardan bahseder. Bu âyetlerde, Hýristiyanlarýn ortaya attýklarý þüpheler saðlam ve kesin delillerle reddedilmiþtir. Özellikle Hz. Meryem ve Hz. Ýsa (s.a.) ile ilgili konularda, Hýristiyanlarýn sapýk iddialarýný reddetmiþ ve konuya açýklýk getirmiþtir. Bu tavizsiz red çerçevesinde Yahudilerin tutumlarý ile ilgili bazý iþaretler, onlarý kýnamalar ve Ehl-i kitab'ýn hile ve desiselerinden müslümanlarý sakmdýrmalar da yer almaktadýr.
2. Hacc farizasý, cihad, faizli muamele ve zekatý vermeyenlerle ilgili bazý dinî, hukukî hükümlerden bahs edilmiþtir. Bu âyetlerde Bedir ve Uhud gazalarý ve bu gazalardan Müslümanlarýn alacaðý dersler geniþ bir þekilde anlatýlýr: Müslümanlar Bedir savaþýnda zafer kazandý, Uhud'da ise Peygamber (s.a.v.)]in emrini yerine getirmedikleri için yenildiler. Bu yenilgiden sonra kâfir ve münafýklardan birçok moral bozucu ve onur kýrýcý laflar iþittiler. Bunun üzerine Yüce Allah bu dersteki hikmeti onlara açýkladý. Bu hikmet þudur: Yüce Allah mü'mini kâfirden ayýrmak için, mü'minlerin saflarýný münafýklardan temizlemek istedi. Bu mübarek âyetler, ayný zamanda, nifaktan, münafýklardan ve onlarýn, mü'minlerin azimlerini kýrma gayretlerinden bahseder. Bu âyetler gökleri, yerleri ve bunlarda bulunan saðlam ve eþsiz sanatlarý, hikmet sahibi yaratýcýnýn varlýðýný gösteren harikulade þeyleri ve sýrlarý tefekkür etme ve düþünmeyi anlatarak sona erer. Bu âyetler cihadý ve aþaðýdaki kýsa ve þümullü emirleri gerçekleþtirmek uðrunda cihad edenleri zikrederek son bulur. Zira hayýr bu emirlerle gerçekleþir, büyük zaferler bunlarla elde edilir, kurtuluþ ve baþarý bunlarla tamamlanýr. Bu emirleri ihtiva eden son âyet þudur "Ey iman edenler! Sabredin; sebat gösterin; hazýrlýklý ve uyanýk bulunun, Allah'tan korkun ki, baþarýya ulaþabiîesiniz.[1]
Nuvas b. Sem'ân der ki: Rasullullah (s.a.v.)'m þöyle dediðini iþittim: "Kýyamet gününde Kur'an ve onunla amel eden kimseler getirilirken Bakara ve Âl-i imrân sûreleri onlarýn önünde gelir.[2]
Bu sûrede faziletli bir aile olan Ýmrân ailesinin kýssasý anlatýldýðý için sûreye Âl-i Ýmrân ismi verilmiþtir. Ýmrân, Hz. Ýsa (a.s.)'nm annesi olan Meryem'in babasýdýr. Bu kýssada Hz. Meryem el-Betül'ün ve oðlu Ýsa (a.s.)'-nýh doðumu gibi ilâhi kudrete delalet eden mevzular zikredilmiþtir. [3]
Rahman ve Rahîm Olan
Allah'ýn Adýyla
1. Elif,
Lâm, Mîm.
2. Hayy ve
Kayyûm olan Allah'tan baþka ilâh yoktur.
3,4. (Rasulüm!) O, sana Kitab'ý hak ve önceki kitaplarý tasdik edici olarak tedricen indirmiþ; daha önce de, insanlara doðru yolu göstermek üzere Tevrat ile Ýncil'i ve Furkan'ý indirmiþtir. Bilinmeli ki, Allah'ýn â-yetlerini inkâr edenler için þiddetli bir azap vardýr. Allah, suçlunun hakkýndan gelen mutlak kudret sahibidir.
5. Þüphesiz ki ne yerde, ne de gökte hiçbir þey
Allah'a gizli kalmaz.
6. Rahimlerde sizi dilediði gibi þekillendiren Odur. O'ndan baþka ilâh yoktur. O mutlak izzet ve hikmet sahibidir.
7. Sana
Kitab'ý indiren O'dur. O'nun bazý âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ýn
esasýdýr. Diðerleri de müteþâbihtir. Ýþte kalplerinde eðirilik olanlar, fitne çýkarmak ve te'vil etmek için
müteþâbih âyetlere uyarlar. Halbuki O'nun te'vilini ancak Allah bilir, tlimde
yüksek payeye eriþenler ise: "O'na inandýk. Hepsi Rab-bimiz tarafýndan
dýr." derler. Bunu ancak akl-ý
selim sahipleri düþünüp anlar.
8. (Onlar
þöyle yakarýrlar:) "Rabbimiz! Bizi doðru yola ilettikten sonra
kalblerimizi eðriltme. Bize tarafýndan rahmet baðýþla. Eminiz ki, lütfü en bol
olan sensin.
9. Rabbimiz! Gelmesinde þüphe edilmeyen bir günde, insanlarý mutlaka toplayacak olan sensin." Allah asla sözünden dönmez.
Hayy, daima var olan,
yok olmayan ve ölmeyen demektir.
Kayyûm, kullarýnýn iþlerini yürüten.
Tasvir, bir þeye^ muayyen bir þekil vermektir. O sizi yaratýr demektir.
Erhâm, rahim kelimesinin çoðuludur. Rahim ise, ceninin yaratýldýðý yer demektir.
Muhkem, mânâsý açýk olan þeydir. Kurtubî þöyle der: Muhkem, tevili bilinen, mânâsý ve tefsiri anlaþýlan âyettir. Müteþâbih, mânâsýný hiç kimsenin bilemiyeceði âyet demektir. Allah bunlarla ilgili ilmi kendisine has kýlmýþ, kimseye vermemiþtir. Sûre baþlarýnda bulunan hurûf-ý mukattaa bu kabildendir. Muhkem ve müteþâbih hakkýnda belirtilen en güzel görüþ budur.[4]
Ümmü'l-kitab, Kitabýn aslý, esasý ve anasý demektir: Zeyð, haktan sapmaktýr. Bir kimse doðru yoldan saptýðýnda « denilir.
Te'vil, tefsir demektir. Aslý, dönmek ve varýlacak yere varmak mânâsýna gelen Jji kelimesidir. Bir iþ varýlacak merhaleye geldiðinde denilir.
Rüsûh, bir þeyde sebat edip, yerleþmek demektir. Þâir þöyle der:
Leyla'nýn sevgisi kalbime yerleþti. Zaman o sevgiyi deðiþtirmedi.[5]
Bu âyet-i kerimeler, Necran Hýr i stiy anlarýndan bir heyet hakkýnda inmiþtir. Heyet altmýþ kiþi olup bunlardan ondört tanesi ileri gelenlerdendi. Bunlarýn içinden üç tanesi de en büyükleri idi. Bunlarýn birincisi, emirleri Abdülmesih, ikincisi müþirleri el-Eyhem, üçüncüsü de âlimleri yani pisko-. poslan Ebu Harise b. Alkame idi. Bu üç kiþi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek O'nunla heyet adýna konuþtular. Bunlar bazan, Ýsa, Allah'ýn kendisidir. Çünkü p ölüleri diriltiyordu; bazan "O, Allah'ýn oðludur, çünkü babasý yoktur. Bazan da "O, üçün üçüncüsüdür. Çünkü Allah çoðul sýygasýyle, yaptýk, söyledik" diyor. Eðer Allah tek olsaydý, yaptým, söyledim, derdi, dediler. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) ile aralarýnda þu müzakere geçti. Rasulul-lah (s.a.v.) "Siz Rabbýmizin diri olduðunu, Ölmeyeceðini, Ýsa'nýn Öleceðim bilmiyor musunuz?" dedi. "Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Her çocuðun mutlaka babasýna benzeyeceðini bilmiyor musunuz?" diye sordu. "Evet, biliyoruz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbimizin herþeyi idare ettiðini, koruduðunu, muhafaza ettiðini ve herþeye rýzýk verdiðini bilmiyor musunuz? Ýsa bunlarý yapabilir mi?" dedi. "Hayýr" dediler. "Göklerde ve yerde hiçbir þeyin Allah'a gizli kalmadýðýný bilmiyor musunuz? Ýsâ, Allah'ýn bildirdiðinden baþkasýný bilir mi?" dedi. "Hayýr" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbimiz yemez, içmez, kaza-i hacette bulunmaz, Ýsa ise yer, içer ve kaza-i hacette bulunurdu, bunu bilmiyor musunuz?" dedi. Onlar, "evet", dediler. Hz. Peygamber (a.s.) "Öyle ise, Ýsa sizin iddia ettiðiniz gibi nasýl olur?" dedi. Bunun karþýsýnda sükût ettiler, inkâr etmekten baþka bir yol bulamadýlar. Bunun üzerine Yüce Allah, sûrenin ilk seksen küsur âyetini indirdi.[6]
1. Elif,
lâm, mîm. Bu harfler Kur'an'm i'cazýna ve onun, bu hecâ harflerinin benzerlerinden meydana
geldiðine bir iþarettir. Bakara sûresi'nin baþýnda,
bununla ilgili açýklama yapýlmýþtýr.
[7]
2.Ondan
baþka bir Rabb ve gerçek mabud yoktur. O devamlý" var olup ölmeyen ve
kullarýnýn iþlerini yürütendir.[8]
3. Ey Muhammed!
O, sana Kur'an'ý kesin delillerle,
ondan önce inip de ona uygun olan kitaplarý tasdik edici olarak indirdi.
[9]
4. Kur'an'ý
indirmeden Önce de, Ýsrâîloðullarýný! Doðru
yola iletmek için iki büyük kitabý, Tevrat ve Ýncil'i indirmiþti. Furkan'ý
indirdi. Furkan'dan maksat bütün semavî kitaplardýr. Çünkü onlar hakký bâtýldan,
hidâyeti dalâletten ayýrýrlar. Bir görüþe göre, Furkan'dan maksat Kur'an'dýr.
Þanýný ta'zim için tekrar edilmiþtir.[10]
Allah'ýn âyetlerini inkâr edip onlarý bâtýl þeylerle deðiþtirenler için
âhirette elem verici, büyük bir azap vardýr.ly.i Allah, iþine hâkimdir, kimse
ona galip gelemez. Kendisine isyan edenlerden intikam alýr.
[11]
5. Þüphesiz ki yerde ve gökte hiç bir þey O'nun
bilgisinden uzak ve O'na gizli kalamaz.
O kâinattaki her þeyden haberdardýr. Hiçbir þey O'na gizli deðildir..
[12]
6. Annelerinizin
rahminde size dilediði þekli veren ve erkek, kadýn, güzel, çirkin olarak
dilediði gibi yaratan O'dur. O'ndan baþka bir Rab yoktur. Birlik ve ilâhlýkta
tektir. Mülkünde azîz, sanatýnda hikmet sahibidir Bu âyette, Hýristiyanlarýn iddialarý red edilmektedir.
Çünkü onlar Ýsa (a.s.)'nýn ilâhlýðýný iddia e-derler. Yüce Allah Hz. Ýsa'nýn
ana rahminde þekillendirilmiþ olmasý ve gaybý bilmemesi sebebiyle, onun
diðerleri gibi bir kul olduðuna dikkat çekti[13]
7. Ey
Muhammedi Sana Kur'an-ý Kerim'i indiren O'dur. Kur'an'ýn bazý âyetlerinin
delâleti açýktýr. Onlarda herhangi bir| kapalýlýk ve karýþýklýk yoktur. Helal
ve haram âyetleri böyledir. Bu âyetler, Kitab'ýn aslý ve esasýdýr. Diðerleri de
müteþâbihtir. Ýnsanlarýn bir çoðu bunlarýn ne mânâya geldiðini anlýyamazlar.
Müteþâbih âyetleri, muhkem ve mânâsý açýk olan âyetler yardýmýyle anlamaya
çalýþan doðruyu bulur. Bunun aksini yapan sapýtýr. Bunun içindir ki Yüce Allah
þöyle buyurur: Kalplerinde hidâyeti býrakýp dalâlete düþme eðilimi bulunanlar
müteþâbih âyetlere uyar ve onlarý kendi
arzularýna göre tefsir ederler. *
Bunu yapanlar, insanlarý, dinleri hususunda fitneye düþürmek ve halka,
sapýk Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi, Allah'ýn kelamýný tefsir etmeyi murat
ettikleri intibaýný vermek için yaparlar. Nitekim Hýristiyanlar Hz. Ýsa (a.s.)
hakkýnda, O, Allah'ýn Meryem'e ulaþtýrdýðý kelimesi ve kendisinden bir ruhtur,[14]
mealindeki âyeti, Hz. Ýsa'nýn Allah'ýn oðlu olduðu veya ondan bir parça olduðu
þeklinde yorumlamýþ ve bunu iddialarýna delil getirmiþler; Hz, Ýsa (s.a.)'nýn
ulûhiyyetini iddia etmiþ ve onun Allah'ýn kullarýndan bir kul ve
peygamberlerinden bir peygamber olduðuna delâlet eden "O, sadece kendisine
nimet verdiðimiz bir kuldur[15]
mealindeki muhkem âyeti terketmiþlerdir. * Müteþâbih âyetlerin tefsirini ve hakikî
mânâsýný, tek olan Allah'tan baþka hiç kimse bilmez Ýlimde derinleþmiþ kimseler
ise, müteþâbih âyetlere ve bunlarýn Allah katýndan geldiðine inanýrlar ve
muhkem ve mü-teþâbihin hepsi hak ve gerçektir. Çünkü Allah kelamýdýr, derler.
Akl-ý selim sahibi ve münevver kimselerden baþkasý düþünüp öðüt almaz.
[16]
8. Ey
Rabbimiz! Bizi doðru dinine ve þeriatýna ulaþtýrdýktan sonra, kalplerimizi
haktan saptýrýp dalâlete düþürme, tü Fazl ve kereminle bize bir rahmet ihsan
ederek onunla bizi hak din üzerinde sabit kýl. Sen bizim, fazlýnla kullarýna
lütuf ve ihsanda bulunan Rabbimizsin.
[17]
9. Ey Rabbimiz! O korkunç hesap gününde mahlukatý bir araya getirecek sensin. O günün geleceðinde þüphe yoktur. Nitekim þöyle buyuruyorsun: "Kendisinden baþka hiçbir ilâh bulunmayan Allah elbette sizi kýyamet günü toplayacaktýr. Bunda asla þüphe yoktur. Kim, Allah'tan daha doðru söz söyler[18] Ya Rabbi! Senin va'din haktýr. Sen va'dinden dönmezsin. [19]
1. Yüce Allah, Kur'an'ýn diðer semavî kitaplara üstünlüðünün kemalini göstermek için, Kur'an yerine cins isim olan el-Kitab tabirini kullanmýþtýr. Sanki, kitap ismini almaya layýk olan sadece odur, ve gerçekte öyledir.
2. Bu ifade, Kur'an-ý Kerim'den önce gelen semavî kitaplardan kinayedir. Önce gelen kitaplar çok açýk ve meþhur olduklarý için, bunlar, Kur'an'ýn önünde mânâsýna gelen sözüyle ifade edilmiþlerdir.
3. Yani, hakký bâtýldan ayýran diðer kitaplarý da indirdi. Bu bölüm umumî olaný hususî olana atýf kabilindendir. Çünkü önce hususî olarak üç kitap zikredildi. Sonra bunlara itina ile birlikte bütün kitaplarý ifâde eden el-Furkan ismi kullanýldý,
4. Þerif Râdî þöyle der: Bu bir istiaredir. Bundan maksat, bu âyetlerin, kitabýn aslý olduðunu ve ondaki bütün özetlerin mânâsýný cem etmiþ bulunduðunu bildirmektir. Bu âyetler, kitabýn anasý durumundadýr, Sanki Kur'an'ýn diðer âyetleri bunlara tabi veya bunlarla alakalýdýr. Bu durum, çocuðun annesi ile olan ilgisine ve önemli iþlerinde ona sýðýnmasýna benzer.[20]
5. Bu da bir 'istiaredir. Bundan maksat, ilimde derinleþmiþ kimselerdir. Böyle kimseler, aðýr bir þeyin çukur bir yere yerleþ -nýesine teþbih edilmiþtir. Bu ifadesinden daha beliðdir.[21]
1. Müslim'in Hz. Aiþe (r.a).'dan rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) ... âyetini okudu sonra þöyle buyurdu: Kur'an'm mütesâbih âyetlerine uyanlarý görürseniz, bilin ki, Allah'ýn bu âyette anlattýklarý o kimselerdir. Onlardan sakýnýnýz.[22]
2. Kurtubî þöyle der: Muhkem ve mütesâbih hakkýnda söylenenlerin en güzeli þudur: Muhkem, tevili bilinen, mânâsý ve tefsiri anlaþýlan âyettir. Mütesâbih ise mânâsýný hiç kimsenin bilemiyeceði âyet demektir. Allah, bunlarla ilgili bilgiyi kendisine has kýlmýþ, kimseye vermemiþtir. Hiçkimse onlarý bilmeye yol bulamaz. Bazýlarý þöyle demiþtir: mütesâbih âyetler; kýyametin kopma zamaný, Ye'cüc Me'cüc'ün çýkýþý, Deccal'ýn zuhuru ve Ýsa (a.s.) ile ilgili bazý âyetlerle, sûre baþlarýndaki huruf-u mukattaâdýr.[23]
3. Kur'an'm âyetleri, muhkemler ve müteþâbihler olmak üzere iki kýsýmdýr. Nitekim âyet-i kerime bunu göstermektedir. Eðer: Bu âyetle, Hud süresindeki, Kur'an'ýn tümünün muhkem olduðunu bildirenajU âyetleri muhkem kýlýnmýþ bir kitap[24] ve Zümer süresindeki, Kur'an'm tümünün mütesâbih olduðunu bildiren, "Allah, âyetleri mütesâbih kitabý, sözlerin en güzeli olarak indirmiþtir[25] âyetlerini baðdaþtýrmak nasýl mümkün olur? denirse, þöyle cevap verilir: Bu âyetlerin arasýnda bir çeliþki yoktur. Çünkü her âyetin, konumuzun dýþýnda kendine mahsus bir mânâsý vardýr.. nun mânâsý: Onda herhangi bir ayýp, kusur yoktur. O, hak sözdür, lafýzlarý açýk, mânâlarý sahihtir, nin mânâsý ise, onun âyetleri güzellik bakýmýndan birbirine benzer, birbirini tasdik eder, þeklindedir. Buna göre, âyetler arasýnda bir çeliþki ve çatýþma yoktur.
4. Buharî'nin Said b. Cübeyr'den rivayet ettiðine göre, bir adam Ýbn (r.a.)'a þöyle der;
bana birbirleriyle çeliþkili gelen bazý þeyler buluyorum. Ýbn Abbas Qnlar nedir?" diye sorunca adam þöyle sýralar:
"Sura üflendiði zaman, artýk ne aralarýnda soy sop vardýr, ne de birbirlerini soruþturacaklardýr[26] âyeti ile onlardan bir kýsmý diðerlerine yönelerek birbirlerini sorumlu tutmaya çalýþýrlar[27] âyeti; "Allah'tan hiç bir haberi gizleyemezler[28] âyeti ile "Rabbimiz! Vallahi biz müþriklerden deðildik[29] âyeti arasýnda çeliþki vardýr. Ýþte bu âyette, müþrik olduklarý haberini gizlemiþlerdir. Allah, Nâziât sûresinde gökleri yerden önce, Fussilet sûresinde ise yeri göklerden önce yarattýðýný zikretmiþtir. Bir çok yerde ise "Allah gafur ve rahimdi" "Allah azîz ve hakimdi" ve.«... "Allah iþitici ve görücü idi" buyrulmuþtu. Sanki daha Önce böyle imiþ de, þimdi böyle deðil mânâsý anlaþýlmaktadýr.
Ýbn Abbas (r.a) þöyle cevap verir: "Aralarýnda soy sop çekiþmesi yoktur" âyeti, birinci nefhadaki durumu anlatýr. Nitekim Allah "Sura üfürü-lünce, Allah'ýn diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir[30] buyurur. Buna göre o anda aralarýnda nesep çekiþtirmesi olmadýðý gibi soruþturma da yoktur. Sonra ikinci üfürülüþte birbirlerini sormaya baþlarlar. "Biz müþriklerden deðildik" âyeti ile "Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler" âyetine gelince, Allah, ihlaslý kimselerin günahlarýný baðýþlar. O zaman müþrikler birbirlerine, "Gelin, biz de müþrik deðildik" diyelim derler. Bunun üzerine Allah onlarýn aðýzlarýný mühürler de yaptýklarýný azalarý anlatýr. Böylece Allah'tan, hiçbir þeyin gizlenemeyeceðini anlarlar. O zaman, kâfirler, "Keþke müslüman olsaydýk" derler. Göklerin ve yerin yaratýlýþýna gelince; Allah, yeri iki günde yarattý, sonra semaya yönelerek onlarý da yedi kat olarak iki günde yarattý. Bundan sonra da diðer iki günde yeri döþedi. Ondan su, yeþillik ve otlaklar çýkardý. Sonra orada, daðlan, aðaçlarý, kýtalarý ve aralarýnda olanlarý yarattý. Ýþte, Nâziât süresindeki "Ondan sonra da yer küreyi döþedi,[31] âyetinin mânâsý budur. Ýþte buradan anlaþýlýyor ki, Allah, ilk iki günde arzý yarattý, sonraki iki günde gökleri yarattý ve en son iki günde de arzý döþedi.
"Allah Gafur ve
Rahîm'di.." gibi sözlerine gelince, Yüce Allah kendini böyle niteledi. O
devamlý olarak böyledir. Sana yazýklar olsun, Kur'an sana çeliþkili gibi
gelmesin. Çünkü onun hepsi Allah kalýndandýr.
[32]
10. Bilinmelidir
ki inkâr edenlerin ne mallarý, ne de evlatlarý Allah huzurunda kendilerine bir
fayda saðlayacaktýr. Ýþte onlar
cehennemin yakýtýdýr.
11. (Onlarýn
yolu) Firavun hanedanýnýn ve onlardan öncekilerin tuttuðu yola benzer. Onlar
bizim âyet-lemizi yalanladýlar, Allah da kendilerini günahlarý yüzünden
yakalayýverdi. Allah'ýn cezasý çok þiddetlidir.
12. Ýnkâr
edenlere de ki: "Yakýnda maðlup olacaksýnýz ve cehenneme sürüleceksiniz.
Orasý ne kötü bir kalma yeridir."
13.
(Bedir'de) karþý karþýya gelen þu iki gurubun halinde sizin için büyük bir
ibret vardýr. Biri Allah yolunda çarpýþan bir gurup, diðeri ise bunlarý apaçýk
kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup. Allah dilediðini yardýmý ile
destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardýr.
14. Nefsânî
arzulara, (özellikle) kadýnlara, oðullara, yýðýn yýðýn biriktirilmiþ altýn ve
gümüþe, salma atlara, saðmal hayvanlara ve ekinlere karþý düþkünlük insanlara
çekici kýlýndý. Bunlar, dünya hayatýnýn geçici menfaatleridir. Halbuki
varýlacak güzel yer, Allah'ýn katýndadýr.
15. De ki: "Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanýnda, içinden ýrmaklar akan, ebediyyen kalacaklarý cennetler, tertemiz eþler ve Allah'ýn hoþnutluðu vardýr." Allah kullarýný çok iyi görür.
16. (Bu
nimetler) "Ey Rabbimiz! îman ettik, öyleyse bizim günahlarýmýzý baðýþla, bizi ateþ azabýndan koru." diyen;
17. Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan baðýþ dileyenler (içindir),"
Yüce Allah, önceki âyetlerde mü'minlerin, Allah'ýn kendilerini iman üzere sabit kýlmasý için ettikleri dua ve niyazlarýný anlattý. Bu âyetlerde ise, kâfirleri küfre sevkeden sebebi, yani bu hayattaki mal ve evlat çokluðuna aldanmalarýný anlatmakta ve bu varlýklarýn, dünya da onlara hiçbir faydasý olmayacaðý gibi âhirette de Allah'ýn azabýný onlardan uzaklaþtýramayacaðýný açýklamaktadýr. Buna misal olarak Bedir Gazvesini verir. Zira orada Allah'ýn ordusu ile þeytanýn ordusu karþý karþýya gelmiþ. Neticede, çok olmalarýna raðmen kâfirler maðlup olmuþ; az olmalarýna raðmen mü'minler zafer kazanmýþtý. Kâfirlerlerin mallarý ve evlatlarý onlara fayda vermemiþti. Yüce Allah daha sonra, dünyevî arzulan, insanlarýn elde etmek için birbirleriyle rekabet ettikleri dünya mallarýný anlatmakta, son olarak da, iyiler için Allah katýnda olanlarýn daha hayýrlý olduðunu bildirmektedir. [33]
Ýðna, defetmek ve fayda vermek demektir.
Vekûd, ateþ yakýlan odun demektir. Vükûd ise, yanmak mânâsýna mastardýr.
De'b, adet ve durum demektir. Bunun aslý, çalýþmak ve gayret etmek manasýnadýr. Kiþi, iþinde çalýþýp gayret gösterdiðinde, aL denir. Daha sonra bu kelime, adet mânâsýna kullanýlmýþtýr. Çünkü, kim birþeyle uzun zaman meþgul olursa, o iþ onun için bir adet haline gelir.
Âyet, alamet demektir.
Fie, cemaat mânâsýndadýr. Sýkýntýlý zamanlarda, cemaate baþvurulduðu için, insan topluluðuna "fie" denilmiþtir.
Ýbret, öðüt almak demektir. "Ýbret al" mânâsýna gelen kelimesi bu köktendir. Birþeyden baþka bir þeye geçme mânâsýna gelen kelimesinden türemiþtir. Nehri geçmek mânâsýna gelen de bundandýr. Ýtibar, bilgisiz durumdan bilgili durumuna geçmek demektir.
Tezyin, bir þeyi süsleyip insanýn gözüne güzel göstermek demektir.
Þehvet, nefsin arzuladýðý ve elde etmek istediði þeydir. Bunun geçmiþ zamaný, "arzuladý" þeklindedir. Çoðulu Þehevât þeklinde olur.
Kanatýr, kýntâr kelimesinin çoðuludur. Kýntar, büyük mal yýðýný veya sayýlamýyacak kadar çok mal demektir.
Mukantara, kat kat yýðýlmýþ demektir. "binlerce" ve "kat kat" terkiplerinde olduðu gibi, burada tekit için gelmiþtir. Bu, Taberî'nin görüþüdür. Rivayete göre, Ferrâ da þu görüþtedir: Kanatýr kmtar kelimesinin çoðuludur. Mukantara ise, kanatýr kelimesinin çoðuludur. Böylece dokuz kýntar olur.[34]
Musevveme, kendisine güzel bir görünüm veren ve dikkatleri üzerine çeken bir alametle alametlenmiþ demektir. Bir görüþe göre musevveme, mer'âda güdülen hayvandýr. Mücahid ve Ýkrime : "Müsevvemeden maksat, besili, güzel atlardýr" demiþlerdir.
Meâb, dönülüp varýlacak yer demektir. Bir kimse bir yerden dönüp geldiðinde denir. Maþtan iyâb ve meâb þeklindedir. Nitekim âyet-i kerimede "Þüphesiz onlarýn dönüþü, sadece bizedir[35] buyrulmuþtur.
Eshâr, seherin çoðuludur. Tan yeri aðarmadan önceki zamânâ seher denilir. [36]
Rasulullah (s.a.v.), Bedir'de Kureyþlileri maðlup ettikten sonra Medine'ye dönünce Yahudileri toplayýp onlara "Ey Yahudi topluluðu! Allah; Kureyþ'in baþýna gelenleri sizin baþýnýza getirmeden önce Müslüman olunuz. Þimdi anladýnýz ki, ben gönderilmiþ bir peygamberim" dedi. Yahudiler dediler ki: Ey Muhammedi Savaþ hakkýnda bilgisi olmayan bir grup Câhil Kureyþliyi öldürmen seni aldatmasýn. Vallahi, eðer sen bizimle savaþ-saydýn, nasýl adamlar olduðumuzu ve bizim gibilerle savaþmamýþ olduðunu anlardýn" Bunun üzerine Yüce Allah: "Kâfirlere de ki, yakýnda maðlup olacaksýnýz" âyetini indirdi.[37]
10.
Kâfirlerin ne mallan, ne evlatlarý
onlara bir fayda saðlar.
Âhirettte de, Allah'ýn azabýndan ve
elem verici cezasýndan
hiçbir þeyi onlardan
uzaklaþtýramazlar, Onlar, cehenneme doldurulup yakýlan odunlardýr.
[38]
11. Kâfirlerin
hâli ve durumu Âl- i Fir-avun'un durumu
gibidir, yaptýklarý da onlann ve onlardan önceki Hûd, Sâlir ve Þuayb (a.s.)'ýn
kavimlerinin yaptýðýna benzer. Onlar, peygamberlerin risaletine delâlet eden
âyetlerimizi yalanladýlar. Allah da, küfür ve günahlarý sebebiyle onlarý
cezalandýnp helak etti.. Allah'ýn azabý elim, yakalamasý þiddetlidir. Bu
âyetten maksai þudur: Kureyþ kâfirleri, Âli Firavun ve onlardan Önceki
inatçýlar gibi kâfi oldular. Mallarý ve evlatlarý onlara fayda vermediði gibi
bunlarýnki de fay da vermeyecektir.
[39]
12. Ey
Muhammedi Yahudileri ve bütün kâfirlere de ki : Dünyada hezimete
uðrayacaksýnýz, âhirettte de toplanýp cehenneme sürüleceksiniz. Cehennem ateþi,
edindiðini ne kötü yataktýr.
[40]
13. Ey Yahudi topluluðu! Bedir günü sava için karþý karþýya gelen iki toplulukta sizin için ibret ve öðüt vardýr. Biri, Allah'ýn dinini yüceltmek için savaþan mü'mi topluluk, diðeri ise tâðût uðrunda savaþan Kureyþli kâfirler topluluðudu: jji Mii'minler, kâfirlerin, kendilerinin iki misli olduðum vehim ve hayalle deðil, apaçýk bir þekilde gözle görüyorlardý. Bir görüþe göre, kâfirler, sayý bakýmýndan, mü'minleri kendilerinin iki katý olarak görüyorlardý. Zira Allah kâfirleri korkutmak ve onlarý müslümanlara karþý savaþtan caydýrmak için, mü'minleri onlarýn gözünde çok gösterdi. Birinci görüþ, Ýbn Cerîr'in tercihidir. Daha açýk olan da budur. Çünkü tabiri, hayalle deðil, gerçek görmeyi ifade eder. Allah, dilediði kimseyi yardýmýyle kuvvetlendirir. Ýþte bunda akl-ý selim ve doðru fikir sahipleri için bir öðüt ve ibret vardýr.
Bu âyetten maksat
þudur : Maddî güç, her þey deðildir. Zafer, sayý ve silâh'ýn çokluðu ile elde
edilmez. O, ancak Allah'ýn yardýmý ve desteði ile elde edilir. Nitekim Yüce
Allah "Allah size yardým ederse, kimse size galip gelemez[41]
buyurmuþtur.
Yüce Allah sonra,
insanlarýn fânî hayattaki þehevî arzularýna al-dandýklarýný bildirerek þöyle
buyurur:
[42]
14. Þehevî duygulara meyletmek insanlara güzel gösterildi ve ruhlarýna sevdirildi. Bunlar kadýnlar, oðullar, yýðýn yýðýn biriktirilmiþ altýn ve gümüþ, salma atlar, saðmal hayvanlar ve ekinlerdir. Yüce Allah þehevî arzularý anlatmaya kadýnlardan baþladý. Zira, onlarýn sebebiyle meydana gelen fitne daha büyük ve onlardan zevk alma daha çoktur. Hadiste "Benden sonra erkekler için kadýnlardan daha zararlý bir fitne býrakmadým.[43] buyrulmuþtur. Yüce Allah, daha sonra onlardan doðan çocuklarý zikrederek buyurdu. Çocuklar kalplerin meyveleri ve gözlerin nuru olduðu için ikinci olarak onlarý zikretti. Nitekim þâir þöyle der:
Aramýzdaki çocuklarýmýz, yeryüzünde yürüyen ciðer pârelerifnizdir. Onlann üzerine bir rüzgâr esse, gözümüze uyku girmez.
insan, çocuðunu maldan
daha çok sevdiði için âyette, çocuklar maldan önce zikredilmiþtir. Yýðýn yýðýn
biriktirilmiþ, çokça altýn ve gümüþ mal, þehevî arzularýn çoðu mal ile elde
edildiði için, mal da sevilen þeylerdendir. Kiþi o malý elde etmek için birçok
tehlikeyi göze alabilir. Âyet-i kerimede, "Malý bütün gücünüzle seviyorsunuz[44]
buyrulmuþtur. Altýn ve gümüþle muamele esas olduðu için, burada özel olarak
zikredilmiþlerdir. Güzel asil atlar, develer, sýðýrlar ve davarlardan binek,
yiyecek ve süs için olanlar; ekilen ve dikilen þeyler. Ýnsanlar besinlerini
bunlardan elde ettikleri için, bunlar da sevilen þeylerdendir. Bütün bu
arzulanan þeyler, dünya hayatýnýn çiçeði,
fâni ve zail olan süsüdür. Halbuki Allah katýnda, varýlacak güzel yer ve sevap
vardýr.
[45]
15. Siz Ya Muhammedi De ki: Ýnsanlara güzel gösterilen,
bu dünya hayatýnýn ve geçici nimetlerinin süsünden daha hayýrlýsýný size
bildireyim mi? Bu soru takrir içindir. Takva sahiplerine kýyamet gününde geniþ
cennetler verilecektir. Bu cennetlerin içinden ve etrafýndan nehirler akar.
Müttekîler orada ebedi olarak kalacaklardýrOnlara maddi ve manevi pislik ve kirlerden
temizlenmiþ eþler de verilecektir. Bunlar büyük ve küçük abdest bozmazlar,
hayýz ve nifas görmezler. Dünya kadýnlarýnda görülen hoþa gitmeyen haller
onlarda görülmez Bu güzel nimetlerin yanýnda ayrýca, müttekîler Allah'ýn
rýzasýný kazanmýþlardýr. O ne büyük bir rýzadýr. Kudsî hadiste þöyle
buyrulmuþtur. "Sizden razý olurum. Razý olunca artýk size asla kýzmam.[46]
Allah, kullarýnýn bütün hallerini bilir. Herbirine hak kazandýðý þeyi ihsan
eder. Sonra Yüce Allah, o naîm yurdunda ebedî kalmayý kendilerine lütfettiði
takva sahiplerinin sýfatlarýný þöyle açýklar:
[47]
16. Ümitli
Bunlar : "Ey Rabbi-miz! Sana, kitaplarýna ve peygamberlerine imân ettik.
Lütuf ve rahmetinle bizim günâhlarýmýzý baðýþla ve bizi cehennem azabýndan
koru" diyenler ve[48]
17. Darlýk ve sýkýntýlara sabredenler, Allah'a ve âlýiret gününe sadakatle inananlar, sýkýntýlý ve geniþ günlerinde Allah'a itaat edenler, hayýr yollarýnda mallarýný bolca harcayanlar ve tan yeri aðarmadan önce seher vaktinde istiðfar edenlerdir. [49]
1. Burada hazif yoluyla icaz vardýr. takdirindedir.
2. Bu kelimenin nekre gelmesi azlýk ifade eder. Yani Onlara, mal ve evlatlarý az da olsa bir fayda saðlamaz.
3. Subût ve tahakkuk ifade etmek için, isim cümlesi kullanýlmýþtýr.
Burada ikinci þahýstan üçüncü þahsa dönüþ vardýr. Takdiri dür.
5. Bunun aslý dür. Öne geçene itina göstermek, sonraya almana da teþvik etmek maksadýyla kelimelerin yeri deðiþtirilmiþtir. kelimesinin nekre getirilmesi tefhîm ve ta'zîm içindir. "Büyük bir ibret" demektir terkibinde, kelimesinin nekre gelmesi de bunun gibidir.
6. Ýfadeleri arasrnda iþtikak cinasý vardýr.
7. Bundan maksat, nefsin istediði þeylerdir. Zemahþerî þöyle der: Allah, mübalaða ifade etmesi için nefsin arzu ettiði þeyleri kelimesi ile anlattý. Sanki âyette zikredilen nefsin arzu ettiði þeyler, þehvetlerin kendileri imiþ gibi ifade edilmiþtir. Bir de, þehevî arzularýn deðersiz olduðuna dikkat çekmek için böyle söylenmiþtir. Çünkü þehvet, akýllýlar nezdinde hoþ görülmeyen bir þeydir.
8. Burada . kelimesinin nekre getirilmesi, onun þanýný yüceltme ve onu tanýmaya teþvik içindir.
9. Ebussuûd der ki kelimesinin, müttakîlere ait zamire muzaf olarak getirilmesi, onlara yapýlacak lutfun çokluðunu açýklamak içindir.[50]
10. Burada, edebî sanatlardan cinâs-ý nakýs denilen sanat vardýr. [51]
1. Þehevî arzularý süsleyen kimdir? Bir görüþe göre, þeytandýr. Nitekim "Þeytan onlara, yaptýklarý iþleri güzel gösterdi[52] âyeti bunu göstermektedir. Þeytanýn süslemesi : Vesvese vermesi ve onlarý yapmayý güzel göstermesi demektir. Bir baþka görüþe göre, þehevî arzularý süsleyen Allah'týr. Aþaðýdaki âyet de bunun delili olmaktadýr. "Biz insanlarýn hangisinin daha güzel amel edeceðini deneyelim diye, yeryüzündeki herþeyi, dünyaya mahsus bir zinet yaptýk[53] Allah'ýn denemek için süslemesi þehvete kul olanlar ile Mevlâ'ya kul olanlarý birbirinden ayýrmak içindir. Hz. Ömer (r.a)'in sözünün zahirinden de bu anlaþýlmaktadýr; "Allah'ým! Bizim için süslediðin þeylere karþý sabrýmýz yoktur. Ancak sen sabýr verirsen sabrederiz.[54]
2. Seher
vaktinde yapýlan dualarýn kabul edilme ihtimali daha kuvvetli olmasý
nedeniyle, istiðfar için özellikle seher vakitleri zikredilmiþtir. Çünkü bu
vakitlerde ruh daha saf, zihin daha derli toplu, ibadet daha zordur.
Dolayýsýyle, duanýn kabul edilme ihtimali daha kuvvetlidir. Ýbn Kesir þöyle
der: Abdullah b. Ömer gece kalkýp namaz
kýlar, sonra Nâfi'ye : "Seher vakti geldi mi?" diye sorardý. Eðer
Nâfi "evet" derse, dua ve istiðfara baþlar, sabaha kadar devam
ederdi.[55]
18. Adaletle
kamý olan Allah, belekler ve ilim
adamlarý þahitlik etmiþtir ki, O'ndan h^ska ilan yoktur. Mutlak güç ve hikmet
sahibi Allah'ta yoktur.
19. Allah nezdinde hak din Kitap verilenler, kendilerine Ýlim geldikten sonr araýarýndaki kýskançlýk yüzünden ayrýlýða düþtüler. Allah'ýn âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ýn hesabý çok çabuktur.
20. Eðer
seninle tartýþmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi
Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitab'a ve ümmilere de : "Siz de
Allah'a teslim oldunuzmu" de. Eðer teslim oldularsa doðru yolu buldular
demektir. Yok eðer yüz çevirdilerse sana düþen, yalnýzca duyurmaktýr. Allah
kullarýný çok iyi görür.
21. Allah'ýn
âyetlerini inkâr edenler, haksýz yere peygamberlerin canlarýna kýyanlar ve
adaleti emreden insanlarý öldürenler (yok mu); onlara acý bir azabý haber ver.
22. Ýþte
bunlar dünyada da, âhirettte de çabalarý boþa giden kimselerdir. Onlarýn hiçbir
yardýmcýsý da yoktur.
23.
Kendilerine Kitap'tan bir
pay verilenleri görmez misin ki,
aralarýnda hükmetmesi için Allah'ýn
Kitab'ýna çaðrýyorlar da, sonra içlerinden bir gurup yüz çevirip geri dönüyor.
24. Onlarýn
bu tutumlarý," Bize ateþ, sadece sayýlý günlerde dokunacaktýr." demelerinin bir sonucudur. Onlarýn uydurmakta
olduklarý þeylerde, dinleri hakkýnda kendilerini yanýltmýþtýr.
25. Fakat, onlarý gelmesinde þüphe edilmeyen bir gün için topladýðýmýz ve hiçbir haksýzlýða uðramaksýzm herkese kazandýðý þeyler tastamam Ödendiði zaman halleri nice olur?
Yüce Allah… âyetinde mü'minleri sena edip övdükten sonra, imanýn delillerinin apaçýk olduðunu anlatarak, buyurmaktadýr. Sonra da Ýslam dininin, kullarý için razý olduðu hak din olduðunu açýklamakta ve Peygambere, Allah'a teslim olduðunu ve O'nun dinine boyun eðdiðini ilan etmesini emretmektedir. Bunun ardýnda da Ehl-i kitabýn sapýklýklarýnýn, din hususunda büyük bir ihtilafa düþtüklerini ve Allah'ýn hükmünü kabulden yüz çevirdiklerini açýklamaktadýr. [56]
Þehâdet, ikrar ve açýklama demektir.
Kist, adalet manasýnadýr.: Din ,bu kelimenin asýl itibariyle lügat mânâsý cezadýr. Burada, bilinen din manasýnadýr.
Ýslâm'ýn lügat mânâsý, teslim olmak ve tam manâsýyla itaat etmektir. Ýbnu'l-Enbârî þöyle der: "Müslüman" Allah'a ihlas ile ibadet eden demektir. Bir kimse bir þeyi birine tahsis ederse, denilir. Ýslam da bu sözden alýnmýþtýr. Buna göre Ýslam, dini ve inancý Allah'a tahsis etmek demektir.
Seninle cedelleþtiler ve çekiþtiler demektir.
Onlarý aldattý, fitneye düþürdü demektir. iþ Yalan söylüyorlar manasýnadýr. [57]
Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerleþince, Suriye'deki Yahudi âlimlerinden ikisi geldiler. Yanma girdiklerinde, hususiyetlerinden Hz. Peygamberi tanýdýlar ve: "Sen Muhammed misin?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" dedi. Onlar: "Sen Ahmed misin?" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" diye cevap verdi. "Sana þahitliði soracaðýz, eðer sen onu bize bildi rirsen, sana iman eder ve tasdik ederiz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Sorunuz" diye buyurdu. Dediler ki: "Allah'ýn kitabýndaki en büyük þahitliði biz< bildir" Bunun üzerine ... ol âyeti nazil oldu. Adamlarýn iki si de müslüman oldular ve Rasulullah (s.a.v.)'ý tasdik ettiler.[58]
18. Allah,
kendisinden baþka Ýlâh olmadýðýn; þehâdet etti. Yani kendisinin vahdaniyetini
ve tek olduðunu kullarýna bildi rip
açýkladý. Zemahþerî þöyle der: Allah'ýn, birliðine delaleti, bir þeyi U yan
etmek ve açýða çýkarmak için þahidlik edenin þehadetine benzetild Melekler ve
ilim ehli olanlar da, O'nun yarattýðý ve güzý yaptýðý varlýk delilleriyle O'nun
birliðine þahitlik ederler. Yüc Allah, taksim ettiði eceller ve rýzýklar
hususunda da adaletli davranmal tadýr,
O'ndan baþka hiç bir hak mabud yoktur. Mülküm güçlü, yaptýðýnda hikmet
sahibidir.[59]
19. Allah
katýnda din Ýslam dinidir. Yani katýnda makbul olan þeriat, Ýslam þeriatýdýr.
Ýslamdan baþka, Allah'ýn ra olacaðý bir din yoktur. ahu ve Hýristiyanlar, Ýslam
dini ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliði hususunda, kendilerine apaçýk
deliller ve engin mucizeler gelip de iþin hakikatini Öðrendikten sonra
ihtilafa düþtüler. Onlarýn küfrü þüphe ve kapalýlýktan deðil, sadece kibir ve
inattan kaynaklanýyordu. Bile bile sapýtanlardan oldular. Bunu, aralarýndaki
kýskançlýklarýndan yaparlardý. Liderlik sevgisi onlarý buna itiyordu, Kim
Allah'ýn âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki o, yakýnda Allah'a dönecek, Allah
onu süratle hesaba çekecek ve küfrüne karþý cezasýný verecektir. Bu âyette
tehdit vardýr.
[60]
20.
Ya
Muhammedi Din hususunda seninle cedellesirlerse onlara deki : "Ben,
Allah'ýn kuluyum, bütün varlýðýmla O'na teslim oldum ve ibadetimi sadece ona
tahsis ettim. Allah'ýn ne ortaðý, ne de benzeri vardýr, eþi ve çocuðu da
yoktur, Ben ve bana uyanlar Ýslam dini üzereyiz. Allah'ýn emrine teslim olmuþ
ve boyun eðmiþizdir. Yahudi, Hýristiyan ve putperest Araplara de ki : Siz de
müslüman oldunuz mu? Yoksa hâlâ küfrünüze devam mý ediyorsunuz? Þüphesiz
size, müslüman olmanýzý gerektiren birçok mu'cize gelmiþtir. Eðer sizin
müslüman olduðunuz gibi, onlar da
müslüman olurlarsa, dalâletten hidâyete, zulmetten nura çýkmalarý sebebiyle hidayete ermiþ ve
kendilerine fayda saðlamýþ olurlar. Yüz
çevirirlerse, ey Muhammed, sana zarar veremezler. Çünkü Allah sana onlarý hidâyete erdir/nýeni emretmemiþtir. Sen sadece bildirmekle yükümlüsün. Bundan
maksat, Peygamber (a.s.)'i teselli etmektir. Allah, kullarýnýn bütün hallerini bilir ve ona göre karþýlýk verir.
Rivayet edildiðine göre Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti Ehl-i kitab'a okuyunca:
"Müslüman olduk" dediler. Rasulullah (s.a.v.) Yahudilere, Ýsa'nýn
Allah'ýn kelimesi, kulu ve Rasulü olduðuna þehadet eder misiniz? dedi.
Yahudiler: "Allah korusun" dediler. Rasulullah (s.a.v.)
Hýristiyanlara: "Ýsa'nýn, Allah'ýn kulu
ve Rasulü olduðuna þahitlik eder misiniz? dedi. Onlar: "Allah korusun, hiç Ýsa
bir kul olur mu?" diye cevap
verdiler. Ýþte âyetinin mânâsý budur.[61]
21.
Allah'ýn
indirdiði âyetleri inkâr edenler ve kendilerini Allah'a çaðýrmaktan baþka bir
suçu olmayan peygamberleri sebepsiz olarak öldürenler , keza navýr ve adaleti
emrederek Allah'a çaðýran insanlarý öldürenler var ya, onlara elem verici ve
hor düþürücü azabý müjdele. Ayette zikredilen kâfir ve katiller, Yahudilerdir.
Onlar Zekeriyya (a.s.)'ý oðlu Yahya (a.s.) ve daha birçok peygamberi
öldürdüler. Ýbn Kesir þöyle der: "Isrâîloðullarý, günün ilk vakitlerinde
yani sabahleyin üç yüz peygamberi öldürdüler. Akþam üstü de sebze pazarlarý
kurdular." Onlara azabýn müjdelenmesi
onlarla istihza ve onlara karþý
kýzgýnlýk ifade eder. Buna
müstehaktýrlar. Çünkü onlar Allah'ýn âyetlerini inkâr etmek, peygamberleri
ve Allah'a çaðýran diðer kimseleri
öldürmek gibi üç türlü suç iþlemiþlerdir. Yüce Allah, onlarýn suçlarýnýn
cezasýný açýklayarak þöyle buyurur :
[62]
22. Ýþte
onlarýn yapmýþ olduðu hayýr ve iyilikler bâtýl olmuþtur. Ne dünya da, ne de
âhirette amellerinin izi kalmýþtýr. Aksine, dünyada da âhirettte de, onlar için
la'net ve rezillik vardýr. Allah'ýn azabýndan olanlarý koruyacak veya azabý
onlardan uzaklaþtýracak yardýmcýlarý yoktur. Daha sonra Yüce Allah, Ehl-i kitabýn inat ve ýsrarlarýný açýklayarak þöyle buyurur
:
[63]
23. Ey
Muhammedi Kendilerine kitap verilen Yahudilerin durumuna þaþmýyor musun? Bu sýyga, Peygamber (a.s.)'i veya bütün
muhataplarý hayrete düþürmektedir. Zemahþerî der ki: Kendilerine kitap
verilenlerden maksat, Yahudi âlimleridir. Onlar Tevrat'tan büyük ölçüde ilim
elde etmiþlerdir. Buna raðmen ihtilafa düþtükleri hususlarda, aralarýnda
hükmetmesi için, ellerinde bulunan ve doðruluðuna inandýklarý kitaplarý
Tevrat'a baþvurmalarý istendiðinde, Onlardan bir grup, Allah'ýn hükmünü
kabulden yüz çevirip kaçýyor. Bu âyet, onlarýn, Tevrat'ýn hükmüne uymanýn vacip
olduðunu bilmelerine raðmen, ondan yüz çevirmelerinin çok yadýrganacak bir þey
olduðunu ifade eder. Cümlesi tevelliyi, yüz çevirmeyi te'kit eder. Yani onlar
öyle bir kavimdir ki, haktan yüz çevirmek ve bâtýlda ýsrar etmek onlarýn
tabiatýdýr. Müfessirlerin dediðine göre bu âyet, Yahudilerin, Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in hükmüne baþvurmalarý kýssasýna iþaret eder. Onlardan iki kiþi zina edince,
Rasulullah (s.a.v.).recmedilmele-rine hükmetti. Yahudiler kabul etmeyip dediler
ki: Bizim kitabýmýzda böyle bir þey yok. Sadece tahmini cezasý vardýr. Yani
zina edenin yüzü ziftlenir ve aleme ibret için hayvana ters bindirilerek halk
arasýnda gezdirilir. Bunun üzerine Tevrat getirtilerek ondaki recim âyeti
bulundu ve zina edenler recmedildiler.
Yahudiler buna kýzdý. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirerek onlarýn
adiliklerini ortaya koydu.[64]
24. Onlarýn
yüz çevirip Tevrat'ýn hükmünü kabul etmemelerinin sebebi Allah'a iftiralarý,
kendilerini peygamber çocuklarý saymalarý ve cehennemde sadece kýrk gün gibi az
bir süre, yani buzaðýya taptýklarý süre kadar yanacaklarýný iddia etmeleridir,
Allah'a karþý söyledikleri yalanlar, onlarý dinleri hususunda aldattý[65]
25. Kýyamet günü hesap için onlarý topladýðýmýz zaman halleri nice olur!! Bu, onlarýn baþýna gelecek bela ve musibetlerin büyüklüðünü ifade 'eder. O gün, herkes yaptýðýnýn karþýlýðýný tam olarak alýr. Onlara hakettiklerinden fazla ceza verilerek, veya sevaplarý eksiltilerek zulmedilmez. [66]
1. Bu cümleden j[ edatýnýn hem ismi hemde haberi ma'rifedir. Bu durum hasr ifade eder. Yani, "Allah katýnda Ýslamdan baþka din yoktur." demektir.
2.Yahudi ve Hýfistiyanlardan "kendilerine kitap verilenler, diye bahsedilmesi, onlarýn fazlaca adilik ve çirkinliklerini ifade eder. Çünkü, kitabý bilmelerine raðmen ihtilafa düþmeleri, son derece âdi ve çirkin olduklarýný göstermektedir.
3. Burada zamir yerine Allah lafzýnýn gelmesi, kalplere korku ve heybet yerleþtirmek içindir.
4. Burada "yüz,, zikredilmiþ, þahsm kendisi kastedilmiþtir. Bu mecazi mürsel olup "zikr-i cüz irade-i küll" (bir bölümün zikredilip tamamýnýn kastedilmesi) kabil indendir.
5. Onlarý elim bir azapla müjdele. Aslýnda müjde hayýrlý þeylerde kullanýlýr. Onun serde kullanýlmasý alay ifade eder. Buna uslub-i Tehekkumî denir. Zira burada "elem verici bir azabý haber verme" sevindirici müjde þeklinde' ifade edilmiþtir. Nitekim Münafýklara, kendileri için elem verici bir azap olduðunu müjdele[67] âyetinde de bu mânâ vurgulanmýþtýr. Bu, meþhur üsluptur. [68]
Kurtubî þöyle der: ... âyeti ilmin faziletini ve alimlerin Þerefini göstermektedir. Eðer alimlerden daha þerefli bir kimse olsaydý, Allah, alimlerin ismini söylediði gibi, kendi ismi ve meleklerin ismiyle birlikte onu da zikrederdi. Allah'ýn, peygamberine "Rabbim benim ilhnimi artýr de[69] diye emretmesi ve Peygamber (s.a.v.)'in "Âlimler, peygamberlerin varisleridir" buyurmasý, ilmin þerefini ifade etmek için yeterlidir.
Ibn Mesud'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: Kýyamet günü … âyeti getirilir de Yüce Allah þöyle buyurur: Kulum benden bir söz aldý. Ben, sözünü yerine getirmeye en layýk kimseyim. Kulumu cennete sokun.[70]
Ýlmin fazileti hakkýnda okuduðum þeylerin en güzellerinden birisi, akýl ile ilim arasýnda geçen þu konuþmadýr. Þâir bunu çok güzel bir þekilde ifade etmiþtir:
Alimin ilmi ile
akýllýnýn aklý, hangisinin daha þerefli olduðu hususun da ihtilaf ettiler. Ýlim
þöyle dedi: Ben, þerefin zirvesine ulaþtým. Akýl ded ki: Ben, Öyle bir varlýðým
ki, Allah benimle tanýndý. Ýlim, daha açýk þekildt þöyle dedi: Allah, Kur'an'da
hangimizle muttasýf olduðunu bildirdi. Akýl an ladý ki, ilim onun efendisidir.
Böylece akýl, ilmin üstünlüðünü kabul etti ayrýldýlar.
[71]
26. De ki:
Mülkün sahibi olan Allah'ým! Sen mülkü dilediðine verirsin ve mülkü
dilediðinden geri alýrsýn. Dilediðini yüceltir, dilediðini de alçaltýrsýn.
Ýyilik senin elindedir. Gerçekten Sen her þeye kadirsin.
27. Geceyi
gündüze katar, gündüzü de geceye katarsýn. Ölüden diriyi çýkarýr, diriden de
ölüyü çýkarýrsýn. Dilediðine de sayýsýz rýzýk verirsin.
28. Mü'minler,
mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artýk onun
Allah nezdinde hiçbir deðeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir
tehlikeden sakýnmanýz baþkadýr. Allah, kendisine karþý (gelmekten) sizi
sakýndýrýyor. Dönüþ yalnýca Allah'adýr.
29. De ki:
"Ýçinizdekileri gizleseniz de, açýða vur-saniz da Allah onu bilir. Göklerde
ve yerde olanlarý da bilir Allah her þeye kadirdir."
30.
Herkesin, iyilik olarak yaptýklarýný da, kötülük olarak yaptýklarýný da karþýsýnda hazýr
bulduðu günde (insan) isteyecek ki, kötülükleri ile kendisi arasýnda uzun bir
mesafe bulunsun. Allah, kendisine karþý (gelmekten) sizi sakýndýrýyor. Allah
kullarýna oldukça þefkatlidir.
31. De ki:
"Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve
günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah son derece baðýþlayýcý ve esirgeyicidir."
32. De ki: Allah'a ve Rasul'üne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.
Yüce Allah, geçen âyetlerde tevhid, nübüvvet ve Ýslam dininin doðruluðuna dair delilleri anlattýktan sonra, bu âyetlerde de Allah'ýn Ýslam'a ve müslümanlara yapacaðý yardýmýn yakýn olduðunu ifade eden müjdeleri açýklamaktadýr. Bütün iþler O'nun kudret elindedir, dilediðini azýz, dilediðini zelîl kýlar. Yüce Allah bu âyetlerde ayrýca Hak ordusunu aziz kýlmasý ve din-i mübinine yardým etmesi için dua ve niyaz etmesini Rasulüne emretmektedir. [72]
Bu kelimenin aslý . dýr. Nida harfi hazfedilip ona karþýlýk kelimenin sonuna þeddeli bir mim getirilmiþtir. Meþhur dilciler Ýmam Halil ve Sîbeveyh bu görüþtedirler.
"Çeker alýrsýn" demektir. Yok etmeyi ifade etmek için bu tabii kullanýlýr. Meselâ Allah, ondan kötülüðü giderdi" demektir.
Sokmak manasýnadýr. Sülasisi olup "girmek" manasýnadýr. "Onlar, deve iðne deliðine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir[73] âyet-i kerimesinde de bu mânâda kullanrlmýþtur.
Emed, bir þeyin nihayeti ve sonu demektir. Çoðulu âmad gelir, süs : Tükât, þerrinden korkulan insanla iyi geçinmeye çalýþmaktýr. Buna takiyye denir. [74]
a) Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethettiðinde ümmetine Ýran ve Bizans imparatorluklarýnýn da fethedileceðini vadetti. Bunu duyan Yahudi ve münafýklar: "Heyhat, Muhammed nerde, Ýran ve Bizans'ý fethetmek nerde... Onlar fethedilemiyecek ve güç yetirilemiyecek kadar kuvvetlidirler. Mu-hammed'e Mekke yetmedi rni de, ta Ýran ve Bizan'ýn topraklarýna göz dikiyor?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah ... "De ki: Ey Allahým! Ey mülkün sahibi! Sen mülkü dilediðine verirsin" âyeti nazil oldu.[75]
b) Ýbn Abbas (r.a.)'tan þöyle rivayet edilir: Takva sahibi ve Bedir gazilerinden olan Ubâde b. Sâmit'in Yahudilerle dostluk anlaþmasý vardý. Rasulullah (s.a.v.) Ahzab (Hendek) savaþma çýkýnca Ubâde Rasulullah (s.a.v.)'a "Ya Rasulullah! Benim beþyüz Yahudi dostum vardýr. Onlarýn benimle beraber savaþa çýkmalarýný istiyorum ki onlara onlar sayesinde galip gelelim." dedi. Bunun üzerine "Mü'minler kâfirleri dost edinmesinler" âyeti nazil oldu.[76]
26. Ya Muhammed!
De ki: Ey Allah'ým! Ey her þeyin sahibi! Kâinatta yegâne tasarruf sahibi
sensin. Mülkü dilediðine verirsin, diled.ðinden de çeker alýrsýnDilediðine
izzet verirsin, dilediðini de zelil edersin Bütün hayýr hazineleri sadece senin
elindedir. Þüphesiz sen her þeye kadirsin.
[77]
27. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye katarsýn. Birini uzatýr, diðerini kýsaltýrsýn. Bunun tersini de yaparsýn. Böylece yýlýn yaz ve kýþ mevsimlerde gece ve gündüzün uzunluðu birbirinden farklý olur. Sen ölüden diriyi, diri -
den de ölüyü çýkarýrsýn. Yani tohumdan ekini, ekinden tohumu; çekirdekten hurma aðacýný, hurma aðacýndan çekirdeði; tavuktan yumurtayý yumurtadan tavuðu ve kâfirden mü'mini, mü'minden de kâfiri çýkarýrsýn.
Ýbn kesir böyle tefsir etmiþtir.Taberî þöyle der: Bu âyetle ilgili tefsirlerin en doðrusu, þöyle diyenlerin tefsiridir: Canlý insan ve hayvanlarý cansýz nutfeden çýkarýr. Ölü nutfeyi de canlý insan ve hayvanlardan çýkarýr.[78]
Sen dilediðine sayýsýz ve sýnýrsýz bol bol rýzýk verirsin..
Sonra Yüce Allah,
kâfirleri dost ve ahbap edinmeyi yasaklýyarak þöyle buyurur:
[79]
28.
Mü'minler, mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesin. Yani ey mü'minler!
Allah'ýn dostlarýný býrakýp da, düþmanlarýný dost edinmeyiniz. Ýnsanýn hem
Allah'ý hem de O'nun düþmanlarýný sevmesi makul bir þey deðildir. Zemahþerî
þöyle der: mü'minler, aralarýndaki akrabalýk veya dostluk yahut dostça yaþamak
ve muaþerette bulunmayý gerektirecek baþka sebeplerden dolayý kâfirleri dost
edinmekten men edildiler. Kim bunu yapar da kâfirleri dost edinirse, Allah'ýn
dininde onun hiçbir yeri yoktur. SlZi Ancak
sakýnýlmasý gereken bir þeyden korkarsanýz veya eziyet ve kötülüklerinden
çekinirseniz, kalben deðil de, lisânen onlara dost görünebilirsiniz. Zira
böyle bir davranýþ, sefihleri idare etme kabilindendir. Nitekim þöyle bir
rivayet vardýr: Biz bazý topluluklarýn yüzüne güleriz, ama kalplerimiz onlara
la'net eder" Allah, kendisinden meydana gelecek bir azaptan sizi
sakýndýrýr. Dönüþünüz ancak Allah'adýr. O, herkese, ameline göre karþýlýðýný
verecektir.
[80]
29. Ey
Muhammed! De ki: kâfirlere karþý kalplerinizdeki dostluðu gizleseniz de,
açýklasanýzda Allah onu bilir. Hiçbir þey O'na gizli kalmaz, Allah herþeyi,
göklerde ve yerlerde meydana gelen her þeyi bilir. Allah, hükmüne muhalefet
eden ve emrine isyan edenleri cezalandýrmaya kadirdir. Bu, büyük bir
tehdittir.
[81]
30. Kýyamet
gününde her insan, iþlediði amelin
karþýlýðýný eksiksiz olarak hazýr bulur.
Hayýr iþlemiþse hayýr, þer iþlemiþse þer bulur. Eðer ameli güzel ise, bu
onu sevindirir ve rahatlatýr. Eðer ameli kötü ise, Onu görmemeyi temenni eder. Kendisiyle çirkin ameli arasýnda son derece büyük bir uzaklýk
bulunmasýný, yani doðu ile batý arasýndaki uzaklýk kadar bir mesafenin bulunmasýný ister, AUlah sizi azabýndan
sakýndýrýr. Allah, yaratýklarýna karþý merhametlidir. Onlarýn doðru yolda
olmalarýný ister.
[82]
31. Ey
Muhammedi Onlara de ki : Siz gerçekten Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz. O
zaman Allah sizi sever. Çünkü ben O'nun Rasulüyüm. 3 Rasulüne tabi olmanýz ve
Onun emrine itaat etmeniz sebebiyle Allah sizi sever ve geçmiþ günahlarýnýzý
baðýþlar. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyet-i kerimenin hükmü, peygamberin yolunda
olmadýðý halde Allah'ý sevdiðini iddia eden herkese þâmildir. Çünkü o, bütün
söz ve fiillerinde Muhammedi þeriata uymadýkça bu iddiasýnda yalancýdýr.[83]
32. De ki : Allah'ýn emrine de, peygamberin emrine de itaat ediniz. Eðer itaat etmekten yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah, âyetlerini inkâr edenleri ve peygamberlerine isyan edenleri sevmez. Bilakis "Peygamberi ve onunla birlikle iman e-denleri utandýrmayacaðý günde[84] onlarý cezalandýrýr ve rezilrüsvay eder. [85]
Bu mübarek âyetlerde birçok edebî sanat vardýr:
1. ve eibi yerlerde týbak sanatý vardýr.
2. arasýnda cinâs-ý nakýs vardýr. Ýle Siz; ve arasýnda da cinâs-ý iþtikak vardýr.
3. ifadelerinde reddu'1-acez sanatý vardýr.
4. Cümlesinde oldu&u eibi, diser bazý cümlelerde de, tazim ve hürmet ifade eden tekrarlar vardýr.
5. Birçok yerde hazif yoluyla îcâz vardýr. Nitekim cümlesinin takdiri: þeklindedir, ve " cümlelerinde de böyledir.
6. Telhîsu'l-beyân müellifi Þerif Râdî, y âyetinin izahýnda þöyle der: Bu çok güzel bir istiaredir. Bu da, geceyi gündüze, gündüzü geceye sokmaktan ibarettir. Geceden eksilttiðini gündüzden; gündüzden eksilttiðini de geceden artýrýr. kelimesi,.4 den daha beliðdir. Çünkü îlâc, gece ile gündüzden birini diðerine, kuvvetli ve güzel bir þekilde mezcederek sokmak demektir.
7. Burada
kelimeleri, mü'min ve kâfirden mecaz olarak kullanýlmýþ; mü'min diriye, kâfir
ise ölüye benzetilmiþtir.[86]
Allah daha iyi bilir.
[87]
Terkibiyle, sadece hayrýn Allah'ýn elinde olduðunu zikredip, þerri söylememek bize Allah'a karþý edepli davranmayý öðretmektedir. Zira "De ki: Hepsi Allah'tandýr.[88] âyetinde de belirtildiði gibi, her ne kadar þerri yaratan ve takdir eden Allah ise de, þer, teeddüben Allah'a nisbet edilmez. [89]
Müslim'in, sahihlinde
rivayet ettiðine göre Rasuhýllah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: Allah bir kulu
sevdiði zaman Cebrail'i çaðýrýr ve der ki: Ben falan .þahsý seviyorum, onu sen
de sev. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: Cebrail onu sever. Sonra da gök
yüzündekilere nida ederek "Allah falan þahsý seviyor, siz de onu
sevin" der. Göklerdekiler onu sever. Allah bir kula buð-zettiðinde
Cebrail'i çaðýrýr ve þöyle der: Ben falan þahsa buðzediyorum. Ona sen de
buðzet." Rasulullah (s.a.v.) devamla buyurdu ki, Cebrâîl ona buðzeder.
Sonra göklerdekilere þöyle nida eder "Allah falan þahsa buðzediyor. Siz de
ona buðzedin. Bunun üzerine onlar da o þahsa buðzederler. Sonra o þahýs için, o
kin yeryüzüne indirilir.
[90]
33, 34.
Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Adem'i, Nuh'u, Ýbrahim ailesi ile
tmrân ailesini seçip âlemlere üstün kddý. Allah, iþiten ve bilendir.
35.
Ýmran'ýn
karýsý þöyle demiþti: "Rabbim! Kar-nýmdakini azatlý bir kul olarak sýrf
sana adadým. Adalýmý kabul buyur. Þüphesiz hakkýyla iþiten ve bilen sensin.
36.
Onu
doðurunca, Allah, ne doðurduðunu bilip dururken "Rabbim! Ben onu kýz
doðurdum. Oysa erkek, kýz gibi deðildir. Ona Meryem adýný verdim. Kovulmuþ
þeytana karþý onu ve soyunu sana ýsmarlýyorum" dedi.
37. Rabbi
Meryem'e hüsn-i kabul gösterdi; onu güzel bir þekilde yetiþtirdi. Zekeriyya'yý
da onun bakýmý ile görevlendirdi. Zekerriya Ma'bedde onun yanýna her giriþinde
onun yanýnda bir rýzik bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden " der; o
da "Bu, Allah tarafýndan» dýr, Allah, dilediðine sayýsýz rýzik
verir." derdi.
38. Orada
Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana tarafýndan hayýrlý bir nesil
baðýþla. Þüphesiz sen, duayý hakkýyla iþitensin." dedi.
39.
Zekeriyya ma'bedde durmuþ namaz kýlarken melekler ona þöyle nida ettiler: Allah
sana, kendisi tarafýndan gelen bir
Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak
Yahya'yý müjdeler.
40.
Zekeriyya, "Rabbim, dedi, bana ihtiyarlýk çattýðýna, üstelik karým da
kýsýr olduðuna göre benim nasýl oðlum olabilir?" Allah þöyle buyurdu:
Ýþte böyledir; Allah dilediðini yapar.
41. Zekeriyya: "Rabbim bana bir alamet ver." dedi. Allah buyurdu ki: Senin için âlemet, insanlarla üç gün, iþaretten baþka bir þekilde konuþmamandýr. Ayrýca Rabbini çok an, sabah akþam teþbih et.
Yüce Allah önceki âyetlerde kendisini sevmenin, ancak peygamberlere uymak ve onlara itaat etmekie tamamlanacaðýný açýkladýktan sonra, bu âyetlerde de peygamberlerin derecelerinin yüksekliðini ve makamlarýnýn þerefini açýklamaktadýr. Önce ilk peygamber Âdem (a.s.)'den baþladý, ikinci olarak, insanlýðýn ikinci babasý sayýlan Nuh (a.s.)'u; üçüncü olarak Âl-i Ýbrahim'i zikretti. Rasulullah (s.a.v.), Ýsmâîl (a.s.)'in çocuklarýndan olduðu için o da Âl-i Ýbrahim'e dahildir. Yüce Allah dördüncü sýrada da Âl-i Ýmrân'ý getirdi. îsâ (a.s.) da Âl-i Ýmran'a dahildir. Bundan sonrada þu üç kýssayý, yani Hz. Meryem, Hz. Yahya ve Hz. Ýsa'nýn doðum kýssalarým anlattý. Bunlarýn hepsi Yüce Allah'ýn kudretini gösteren harikulade þeylerdir. [91]
Seçti demektir. Bu kelime safvet kelimesinden türemiþtir. Buna göre mânâsý þöyle olur Allah o peygamberleri mahlukatýnýnseçkinleri kýldý.
Muharrer, hürriyet kelimesinden alýnmýþtýr . Tam mânâsýyle hür kýlýnan kimse demektir. Bundan maksat, dünya iþlerinden hiçbir þeye karýþmayan sýrf Allah için adanan kimsedir.
Onu senin himayene veriyorum demektir. Bir kimse bir þeye sýðýndýðýnda denir.
Onu, Zekeriyya'nýn himayesine verdi. Kefalet, tazmin etme sorumluluðunu üzerine almak demektir. Bu sorumluluðu üzerine alana kâfil denilir: Kâfil, bir insanýn nafakasýný veren ve onun menfaatlerini koruyan kimsedir. Hadis'te þöyle buyrulmuþtur: "Ben ve yetimin kâfili, cennette þu iki parmaðým gibi yanyanayýz"
Mihrab, þerefli ve yüce yer demektir. Ebu Ubeyde þöyle der : Mihrab, meclislerin en üst, en þerefli ve deðerli yerine denir. Ayný zamanda o, mescidin bir parçasýdýr.[92]
Hasûr, hapsetmek mânâsýna gelen hasr kökündendir. Buna göre hasûr, þehevî arzulara karþý kendini iyice tutan, koruyan demektir. Bu kelimenin mânâsýnda müfessirler iki görüþ beyan etmiþlerdir. Biz bunlardan, muhakkiklerin seçtiði mânâyý tercih ediyoruz, ki, o da þudur, Hasûr, aczinden deðil de, iffetinden dolayý kadýnlarla temas etmeyen demektir.[93]
Akýr; doðurmayan, kýsýr demektir. Ýster erkek olsun, ister kadýn olsun, çocuðu olmayan kimseye akýr denir.
Remz, el veya bap veya baþka bir þeyle iþaret etmek demektir. Taberî þöyle der: Remz, iki dudakla îmâ etmek demektir. Bazan kaþ ve gözle yapýlan iþarete de remz denir.[94]
Aþiyy, güneþin zevalden batmasýna kadar olan zamana denir. : Ýbkâr, güneþin doðmasýndan kuþluk vaktine kadar olan zamana denir. Þâir þöyle der :
Sabahýn soðuðundan dolayý hiçbir gölgede duramazsýn. Akþam soðuðundan dolayý da hiçbir gölgeden zevk almazsýn, [95]
33. Allah
peygamberlik için mahlukatýnýn en üstünlerini seçti. Bazýlarý þunlardýr:
Ýnsanlýðýn babasý Âdem (a.s.), peygamberlerin piri Nuh (a.s.) ve Ýbrahim
(a.s.)'in aþiret ve yakýnlarý ki bunlar Ýsmail ve Ýshak peygamber ile bunlarýn
soyundan gelen peygamberlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (a.s.) de bu
soydandýr. Allah, Âl-i Ýmrân'ý da seçti. Ýsrâîloðullan içinden gelen son
peygamber Meryemoðlu îsâ (a.s.) bunlardandýr. Ýþte bunlarý, zamanlarýnýn insanlarý
arasýndan seçti. Kurtubý þöyle der: Diðer nebi ve resullerin hepsi, bunlarýn
neslinden geldiði için Allah sadece bunlarý zikretti.
[96]
34. Bunlar
din, takva ve salâhta birbiriyle uyumlu, biri diðerinden gelme bir nesil
olarak seçilmiþtir. Allah, kullarýnýn sözlerini iþiten, kalplerinde olaný
bilendir.
[97]
35. Onlara
hatýrlat. Hani Ýmrân'm karýsý Hanne bint-i Fâkût þöyle demiþti: Rabbim! Kamýmda
taþýdýðým çocuðumu, sýrf sana ibadet, itaat ve hizmet için adadým Adaðýmý
kabul buyur. Þüphesiz sen duamý iþiten, niyetimi bilensin[98]
36. Onu
doðurduðunda üzülerek ve Özür dileyerek dedi ki: Ey Rabbim! Onu kýz doðurdum.
Ýbn abbas þöyle der: Adakta erkeklerden baþkasý kabul edilmediði için Hanne bu
þekilde söylemiþtir. Allah, Meryem'i kabul etti ve þöyle buyurdu Bunu dese de
demese de, onun ne doðurduðunu Allah daha iyi bilir. Senin istediðin erkek,
sana verilen kýz gibi deðildir. Bilakis bu daha üstündür. Bu son iki cümle,
mu'teriza olup, doðan çocuðun þanýnýn yüceliðini, onunla ilgili önemli
þeyleri, Onun ve oðlu Hz. isa'nýn âlemler için büyük bir ibret oluþunu ifade
eder. Bu söz, îmrân'm karýsýnýn sözlerinin devamýdýr. Aslý þöyledir: Onu ben
kýz doðurdum, adýný da Meryem koydum, Onlarýn dilinde Meryem kelimesi Allah'ýn
hizmetçisi ve ona ibâdet eden
demektir. Onu ve Onun soyundan gelenleri, kovulmuþ Þeytan'm þerrinden senin
korumana veriyorum. Yüce Allah, onun duasýný kabul ederek þöyle buyurdu:
[99]
37. Allah
onu güzel bir þekilde kabul etti. Ýbn Abbas (r.a.) bunu þöyle açýklar:
"Allah onu bahtiyar kimselerin yoluna soktu, Onu tam mânâsýyle kâmil bir
þekilde terbiye etti ve sali-ha olarak yetiþtirdi, Zekeriyya (a.s.)'yý onun
bakýmý ve faydasýna olan þeyleri yapmakla görevlendirdi. Nihayet rüþd çaðma
gelince, Allah'a ibadet etmek üzere Mihrabta inzivaya çekildi. Zekeriyya
(a.s.), onun ibadet yeri olan odasýna her girdiðinde, yanýnda yemek ve meyve
bulurdu. Mücâhid der ki: Onun yanýnda, kýþ mevsiminde yaz meyvelerini, yaz
mevsiminde kýþ meyvelerini bulurdu. Zekeriyya (a.s.) Ey Meryem! Bu sana nereden
? diye sordu. Meryem: "O, Allah kalýndandýr" diye cevap verdi. Allah dilediðine, meþakkatsiz ve yorulmaksýzýn bol bol nzýk
verir.
[100]
38. Zekeriyya
Allah'ýn, Meryem'e bu ikramým gördüðü zaman, yalvarýp yakararak Rabbine þöyle
dua etti: Rabbim! Katýndan bana salih ve mübarek bir çocuk ver dedi. Kendisi
çok yaþlý, karýsý ise kýsýr bir ihtiyardý. Ey Rabbim! Sen, sana dua edenin
duasýný kabul edensin" diye yalvardý.
[101]
39.
Zekeriyya (a.s.) Mihrapta namaz kýlarken Cebrâîl ona "Allah sana Yahya
isminde bir çocuðu müjdeliyor" diye seslendi Yahya Allah'ýn kelimesi olan
îsâ (a.s.)'yý tasdik eden, onun peygamberliðine inanan, kavminin efendisi,
iffet ve takvasýndan dolayý, þehevî arzularýna karþý nefsini koruyan, gücü
olduðu halde kadýnlara yaklaþmayan biridir. Hz. îsâ (a.s.) babasýz olarak, Allah'ýn "ol" kelimesiyle yaratýldýðý için ona "kelimetulîah" adý
verildi. Bazý müfessirlerin, Hz. Yahya
hakkýnda idi" yani iktidarsýz idi sözleri bâtýldýr. Bu vasýf
peygamberler için caiz deðildir. Çünkü bu bir eksiklik ve kusurdur. Halbuki
âyet, övgü ve sena mevkiinde gelmiþtir.[102]
Yahya (a.s.) salih peygamberlerden bir peygamberdir. Ýbn Kesir þöyle der: Bu
müjde, doðum müjdesinden sonra onun peygamberliðini bildiren ikinci bir
müjdedir. Bu, öncekinden daha üstündür. Hz. Musa (a.s.)'nýn annesine verilen
müjde de böyledir. Nitekim "Kaygýlanma, çünkü biz onu sana geri vereceðiz
ve onu peygamberlerden biri yapacaðýz[103] mealindeki âyette böyle bildirilmiþtir[104]
40.
Zekeriyya (a.s.) dedi ki: "Ey Rabbimiz! Nasýl bizim çocuðumuz olur? Ben
ihtiyarladým, e-þim de kýsýrdýr, doðum yapmaz. O zaman Zekeriyya (a.s.) 120
,,eþi 98 yaþýnda idi. Ýhtiyarlýk ve kýsýrlýk, ikisinde bir araya gelmiþti. Bu
iki sebepten her biri, çocuk olmasýna manidir. Allah buyurdu ki: Ýþte bu
böyledir. Allah dilediðini yapar. Hiçbir þey onu âciz býrakamaz ve hiçbir þey
ona aðýr gelmez.
[105]
41. Zekeriyya: Ey Rabbim! Eþimin hamile kaldýðýna dair bana bir alâmet ver. Allah buyurdu ki: Senin için âlemet, saðlýklý olduðun halde üç gün üç gece insanlarla, iþaretten baþka bir þekilde konu þamam andýr. Bundan maksat þudur: Zekeriyya (a.s.)'ya semavî bir engel gelip Allah'ýn zikrinden baþka bir þey söylemesine mani olmasýdýr. Ancak, þükrân-i nimet olarak Allah'ý çok çok zikret. Zekeriyya (a.s.)'nm konuþmasý engellendi ama, Allah'ý zikir ve teþbih etmesi engellenmedi. Bu daha açýk bir mu'cizedir. Sabah akþam teþbih et. Yani gündüzün baþýnda ve sonunda "Subha-nallah" diyerek Allah'ý noksan sýfatlardan tenzih et. Bir görüþe göre, bunun mânâsý: "Allah için namaz kýl" demektir. Taberi þöyle der: "Bu, sabah akþam ibadetle Rabbini tazim et" demektir. [106]
1. cümleleri, mu'teriza cümlelerdir. Doðan çocuðun, mevki ve derecesinin yükseliðini ifade ederler.
2. "Onu senin korumana veriyorum" Buradaki, muzâri sigasý teceddüd ve devamlýlýk ifade eder.
3. Yüce Allah kýz çocuðunun büyüyüp geliþmesini, yavaþ yavaþ geliþen ekine benzetti. Bu söz, istiâre-i tebeýyye yoluyla, bütün hallerinde ona faydalý olacak þeylerle çocuðu yetiþtirmekten mecazdýr.
4. Melekler ona seslendi. Burada-seslenen Cebrâîl (a.s.)'dir. Cebrâîl (a.s.) meleklerin reisi olduðundan, onun sânýna tazim için topluluk ismi zikredildi.
5. Bu iki keume arasýnda týbak sanatý vardýr. Bu da edebî sanatlardandýr. [107]
1. Rivayet olunduðuna göre tmrân'm eþi Hanne, kýsýr ve ihtiyar kadýndý. Bir gün bir aðacýn gölgesinde- otururken aniden yavrusunu besleyen bir kuþ gördü. Keþke bir çocuðum olsa diye temennide bulunarak þöyle dedi : Allah'ým, bana bir çocuk verirsen, Onu, senin Beyt-i Mukaddesi'ne hizmetçi vermeyi ahdediyorum. Bu benim üzerime borç olsun." Hanne hamile kaldýktan sonra kocasý Ýmrân öldü. Ýþte, âyette geçen adamanýn sýrrý budur.[108]
2. Âyetinin
tefsirinde Ýbn-i Kesir þöyle der: Bu
âyet evliyanýn kerametine delâlet
eder. Bunun, hadiste de birçok benzeri vardýr. Ýbn Kesir Cabir'den gelen bir
senedle Cefne (çanak) kýssasýný zikretti. Kýssanýn özeti þudur: Hz. Peygamber
(s.a.v.) günlerce aç kaldý. Sonra yemek istemek üzere kýzý Fâtýmetü'z-Zehrâ'nm
yanma gitti. Onun yanýnda da bir þey yoktu. Komþusu ona iki yufka ekmek ile bir
parça et gönderdi. Fâtýma bunlarý bir çanaða koydu. Sonra baktý ki çanak et ve
ekmekle dolmuþ.
[109]
42. Hani
melekler demiþlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattý ve seni
bütün dünya kadýnlarýna üstün kýldý.
43. Ey
Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, Rükû edenlerle beraber sen de rükû et.
44. Bunlar,
bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduðumuz gayb haberlerindendir.
Ýçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere
kalemlerini atarlarken sen onlarýn yanýnda deðildin.
45,46.
Melekler demiþlerdi ki: "Ey Meryem. Allah sana kendisinden bir Kelime'yi
müjdeliyor. Adý, Meryem oðlu îsâ'dýr. Mesih'dir; dünyada da, âbirette de itibarlý
ve Allah'ýn kendisine yakýn kýldýklarýnda ve salih kullarýndandýr. Beþikte iken
de yetiþkinlik halinde de insanlarla konuþur.
47. Meryem
"Rabbim! dedi, bana bir erkek dokunmadýðý halde nasýl çocuðum olur?"
Allah þöyle buyurdu: Ýþte böyledir, Allah dilediðini yaratýr. Bir iþe hükmedince
sadece "Ol" der; o da oluverir.
48. "Allah O'na yazmayý, hikmeti, Tevrat'ý
ve Ýncil'i öðretecektir.
49. O,
Ýsrâîloðullanna bir elçi olacak (ve onlara þöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir
mu'cize getirdim: Size çamurdan bir kuþ
sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ýn izni ili o kuþ oluverir. Yine
Allah'ýn izni ile körü ve alacalýyý
iyileþtirir, ölüleri diriltirim. Ayrýca evlerinizde ne yiyip ne
biriktirdiðinizi size haber veririm.
Eðer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardýr.
50. Benden
önce gelen Tevrat'ý doðrulayýcý olarak ve size haram kýlýnan bazý þeyleri de
helâl kýlmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde
Allah'tan korkun, bana itaat edin.
51. Þüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. Ýþte bu, doðru yoldur."
Yüce Allah önceki âyetlerde, Hz. Yahya'nýn, yaþlýlýðýn son sýnýrýna sarmýþ bir ihtiyar ile yaþlý kýsýr bir kadýndan dünyaya gelmesi kýssasýný anlattý. Bu hadise, tabiî olaylara göre, harikulade bir þeydi. Bunu takiben bun-jan daha harikulade olan baþka bir olayý anlattý. Bu da Hz. îsâ (a.s.)'nm babasýz olarak dünyaya gelmesidir ki öncekinden daha çok hayret vericidir. Bu kýssayý anlatmaktan maksat Hz. îâ'nm (a.s.) ilâhlýðmý iddia eden Hýris-;iyatýlan reddetmektir. Yüce Allah, Hz. îsâ'nýn insan olduðunu göstermek için onun Hz. Meryem el-Betül'den doðduðunu bildirdi. Bunun ardýndan da 3nun risâlctine ve Allah'ýn yardýmýyla harikulade olaylar gösteren büyük peygamberlerden biri olduðuna, herhangi bir Rabblik vasfý taþýmadýðýna iþaret etmek için ona verdiði mucizeleri zikretmektedir. [110]
Enbâ, önemli haber mânâsýna gelen nebe, kelimesinin çoðuludur.
Ona vahyediyoruz demektir. Vahy, mânâyý kalbe gizlice ulaþtýrmaktýr.
Aklâm, kalem kelimesinin çoðuludur. Kalem ise, bilindiði *ibi, kendisiyle yazj yazýlan bir alettir. Bazen, kur'a çekilen ollara da ka-em denilir ki, burada bu mânâyadýr.
Mesih, sýddýk ve faruk gibi, þeref ifade eden lakaplardan bir akaptýr. Aslý, Tbranicede "Mübarek" mânâsýna gelen "Meþiha" dýr.[111]
Vech; þerefli, makamý ve deðeri olan demektir. Vecahat, þeref /e deðer manasýnadýr.
Mehd, çocuk yataðý, beþik demektir.
Kehl,orta yaþlý demektir.Orta yaþlý kadýna da kehle denir : Anadan doðma kör demektir.
Ebras, alaca hastalýðýna yakalanmýþ kimseye denir. Alaca, ;ildde meydana gelen beyazlýk ve þiddetli bir hastalýktýr. [112]
42. Hatýrla
ki melekler, yani ebrâîl (a.s.) þöyle demiþti: Ey Meryem! Allah, kadýnlar
arasýndan seni ;eçti ve özellikle sana ikramlarda bulundu. Seni kirlerden,
pisliklerden te-nizledi ve Yahudilerin itham ettiði fahiþelikten korudu. Seni,
âlemlerdeki diðer kadýnlara tercih etti ki, babasýz asil bir ;ocuðu dünyaya getirme hususunda Allah'ýn
kudretinin tecelligâhi olasýn.
[113]
43. Ey
Meryem! Allah'ýn seni seçmesine karþýlýk
bir þükür olarak, o'na ibadet ve itaat etmeye devam et. Namaz kýlanlarla
beraber, Allah için namaz kýl.
[114]
44. Ey Muhammedi Ýþte bu sana anlattýðýmýz Imrân'ýn hanýmýnýn, kýzý Meryem el-BetüTün, Zekeriyya ve Yahya (a.s)'ýn kýssalarý, sana vahyettiðimiz önemli gayb haberlerdendir. Daha önce sen onlarý bilmiyordun. Onlarýn herbiri Meryem'i kendi himaye ve korumasýna almak gayesiyle, birbirleriyle rekabet ettikleri ve çekiþtikleri kur'a için oklarýný attýklarý zaman sen yanlarýnda deðildin. Onlar, Meryem'in kefaletini kim alacak diye, birbirleriyle çekiþtiklerinde sen yanlarýnda deðildin. Maksat, bu haberlerin, her þeyi bilen ve herþeyden haberdar olan Allah katýndan bir vahiy olduðunu bildirmektir....
Rivayet edildiðine
göre Hanne bint-i Ýmrân Meryem'i doðurduðunda onu bir bez parçasýna sararak
mescite götürdü ve Yahudi âlimlerin yanma býraktý. Bu âlimler Beyt-i Mâkdis'de,
Ka'be haciplerinin yaptýðýna benzer vazifeler yürütürlerdi. Hanne onlara:
"Bu adaðý alýn" dedi. Âlimler onu almak için birbirleriyle rekabet
ettiler. Çünkü o liderlerinin kýzýydý. Sonra kur'a çektiler. Kur'ada Zekeriyya
(a.s.) kazandý ve onu himayesine aldý.[115] Ýbn
Kesir þöyle der: Allah Meryem'in saadeti için Zekeriyya (a.s.)'nm ona kâfil
olmasýný takdir elti ki, Meryem ondan geniþ bir ilim ve iyi amel öðrensin.
[116]
45. Melekler
dediler ki Ey Meryem! Allah, bir baba vasýtasý olmadan, kendisinden bir kelime,
yani kelimesiyle meydana gelecek bir
çocuðu sana müjde Onun adý îsâ'dýr, lakabý Mesih'tir, babasýz doðduðuna dikkat
çekmek için, annesine nisbetle Meryem oðlu îsâ denilmiþtir. O dünyada da, âhirette de þereflidir, makamý
ve deðeri yüksektir. Allah'ýn, kendisine yakýn kýldýðý kullardandýr.
[117]
46. O,
konuþma çaðý gelmeden önce, çocukken
ve olgun iken insanlara Allah'ýn emrini söyleyecek. Zemahþeri þöyle der:
"Bunun mânâsý þudur: Hz. îsâ, bu iki durumda da, yani çocukluk ve olgunluk
durumlarýnda, çeliþkisiz bir þekilde insanlara peygamber sözüyle
konuþacak."56 Þüphesiz bu durum, büyük bir mu'cizedir, takva ve ýslah
hususunda kemâle ermisterdendir.
[118]
47. Meryem dedi ki: Rabbim!
Benim eþim yok nasýl çocuðum olabilir.? iþte Allah'ýn emri böyle büyüktür. Hiç bir þey O'nu âciz býrakamaz. O dilediðini yaratýr. Ana-baba vasýtasýyle yarttýðý gibi, vasýtasýz da yaratýr.
Bir þeyin olmasýný
istediðinde o þey gecikmeksizin ve
sebebe ihtiyaç duymaksýzýn meydana gelir. Allah ona "ol" der, o da
olur.
[119]
48. Allah
ona yazmayý, hikmeti yani söz ve amelde doðru davranmayý veya peygamberlerin
sünnetlerini öðretecek, ona Tevrat ve Ýncil'i ezberletecektir. Ýbn Kesir:
"îsâ, Tevrat'ý ve Ýncil'i
ezberlemiþti" der.
[120]
49. Allah
onu Ýsrâîloðulla-rýna peygamber gönderecek. O onlara þöyle diyecek: Size, benim
doðruluðumu gösteren bir âyetle, yani Allah'ýn bana verdiði mucizelerle
geldim. Ýþte benim doðruluðumu gösteren mucize þudur Ben sizin için çamurdan
bir kuþ sureti yaparým. «us tâte Ona üflerim, Allah'ýn izniyle kuþ olur. Ýbn
Kesir þöyle der: îsâ (s.a) böyle yapardý. Çamurdan kuþ þekli yapar, sonra ona
üfürür o da Allah'ýn izniyle gözler önünde uçardý. Ýþte bu, Hz. îsâ'nm Allah tarafýndan peygamber ola-rar
gönderildiðini gösteren, kendisine verilmiþ bir mucizedir.[121] Bu
birinci mu'cizedir. Ben Allah'ýn izni. ile alaca hastalýðýna yakalan mýþ
olanlarý iyileþtirdiðim gibi, anadan doðma körlerin gözlerin de açarým. Bu da
ikinci mucizedir Ben kendi gücümle
deðil de, Allah'ýn dilemesi ve kudretiyle bazý ölüleri diriltirim. Hz. îsâ
(a.s.) dört kiþiyi diriltmiþtir. Bunlar, kendi arkadaþý Azir, ihtiyar bir
kadýnýn oðlu, Aþir'in kýzý ve Nuh oðlu
Þam'dýr. Kurtubî ve diðer müfessirler böyle açýklamýþlardýr. Burada, insanlar,
Hz. îsâ'nm ulûhiyyet vasfý taþýdýðý vehmine kapýlmasýn diye, "Allah'ýn
izniyle" sözü tekrar edilmiþtir.
Bu da üçüncü mucizedir, Ayrýca,
evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiðinizi size haber veririm. Yani, sizin þüphe
etmediðiniz, bana göre gaib olan
hallerinizi size bildiririm. Hz. îsâ (a.s.), kiþinin, evinde ne
yediðini, ne biriktirdiðini kendisine söylerdi. Ýþte bu da dördüncü mucizedir, Eðer siz Allah'ýn âyetlerine inanýyorsanýz,
size getirdiðim bu mucizelerde, benim doðruluðumu gösteren apaçýk bir delil
vardýr. Sonra Hz. îsâ (a.s.), Hz. Musa'nýn peygamberliðini tasdik edici olarak
geldiðini haber vererek þöyle der.
[122]
50. Ben,
Musa'nýn peygamberliðini ve Tevrat'ta getirdiklerini tasdik edici ve
destekleyici olarak geldim. Ve Musa'nýn þeriatýnda size haram kýlman bazý
þeyleri sizin için helal kýlacaðým. Ýbn Kesir der ki: Burada Hz. îsâ'nm Tevrat'ýn bazý hükümlerini kaldýrdýðýna bir
delil vardýr. Sahîh olan da budur. Size, peygamberliðimin doðruluðuna þahit olacak bir delil getirdim.
Buda Allah'ýn bana verdiði mu'cizelerdir. Bu bölüm, konuyu pekiþtirmek için
tekrar edilmiþtir Ýþte bütün bu mu'cizeleri gördükten sonra, Allah'tan korkun ve emrime itaat edin.
[123]
51. ( Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz-dir. O'na kulluk hususunda hepimiz biriz. Þu halde ona kulluk edin. Ýþte bu doðru bir yoldur. Yani Allah'tan korkmak, O'na ibadet etmek ve birliðini ikrar etmek, þaþmayan dosdoðru bir yoldur. [124]
1. Âyetinde melekler zikredildi fakat Cebrail kastedildi. Bu, zikr-i küll irâde-i cüz (bütünü zikredip bir parçasýnýn kastedilmesi) kabilindendir. Cüz'ün büyüklüðünü ifade eder. Bu sanata mecaz-ý mürsel denilir.
2. Burada lafýzlarýnýn tekrar edilmesinde itnâb sanatý vardýr.
3. Bana hiçbir beþer dokunmadý. Cimâdan kinaye olarak hars, libas ve mübaþeret kelimeler kullanýldýðý gibi, burada da ayný þekilde mess kelimesi kinaye edilmiþtir.
4. âyetinde lafýzlarý arasýnda, edebi sanatlardan týbâk vardýr.
Bu âyetlerin bir çok yerinde, hazif ve itnab sanatlarý vardýr. Daha baþka birçok edebi sanat vardýr. Fakat biz sözü uzatmamak için onlarý açýklamakdan vazgeçtik. [125]
Yüce Allah, burada "Allah dilediðini yaratýr"; Yahya (a.s.)'nm kýssasýnda ise "Allah dilediðini yapar" buyurdu. Bunun sýrrý þudur: Hz. îsâ'nm babasýz yaratýlmasý, normal bir vasýta olmaksýzýn, yoktan icat ve yaratmadýr. Dolasýyle "yaratma" kelimesinin kullanýlmasý ona uygun düþmüþtür. Öbüründe ise eþler mevcuttur.. Fakat ihtiyarlýk ve kýsýrlýk faktörleri, normal o-larak çocuðun meydana gelmesine manidir. Bunda da "yapma" fiilinin kullanýlmasý uygun düþmüþtür. Allah daha iyi bilir. [126]
Bazý âlimler þöyle
der: Allah'ýn, Meryem'den baþka bir kadýný, ismiyle Kur'an'da zikretmem esinin
hikmeti þudur: "Bu, Hristiy ani arýn, onun Allah'ýn eþi olduðuna
inanmalarýný örtülü bir þekilde reddetmeðe iþarettir. Çünkü Yüce ve Ulu kimse,
insanlar arasýnda eþinin isminin söylenmesini istemez, isa'nýn babasý olmamasý
itibariyle, onu Meryem'e nisbet etmek için, âyette buyrulmuþtur.[127]
52. îsâ,
onlardaki inkarcýlýðý sezince, "Allah yolunda bana yardýmcý olacaklar
kimlerdir?" dedi. Havariler, "Biz, Allah yolunun yardýmcýlarýyýz;
Allah'a inan dik, þahid ol ki bizler müslümanlanz." cevabýný verdiler.
53. "Rabbimiz! Ýndirdiðine inandýk ve Peygam-ber'e uyduk. Bizi þahitlerle birlikte
yaz" dediler.
54.
(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onlarýn tuzaklarýný bozdu. Allah, tuzak
kuranlarýn hayýrlýsýdýr.
55. Allah
buyurmuþtu ki: "Ey îsâ! Seni vefat ettireceðim, seni nezdime
yükselteceðim, seni inkâr edenlerden arýndýracaðým ve sana uyanlarý kýyamete
kadar kâfirlerden üstün kýlacaðým. Sonra dönüþünüz bana o-lacak. Ýþte o zaman
ayrýlýða düþtüðünüz þeyler hakkýnda aranýzda ben hükmedeceðim."
56. Ýnkâr
edenler var ya, onlarý dünya ve âhirette þiddetli bir azaba çarptýracaðým;
onlarýn hiç yardýmcýlarý da olmayacak.
57. Ýman
edip iyi davranýþlarda bulunanlara gelince, Allah onlarýn mükafaatlarýný
eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez,
58. Bu
söylenenleri biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.
59. Allah
nezdinde îsâ'mn durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattý.
Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.
60. Gerçek,
Rabbinizden gelendir. Öyle ise þüphecilerden olma,
61. Sana bu
ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekiþenlere de ki: "Geliniz,
sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarýnýzý biz de kendi çocuklarýmýzý,
siz kendi kadýnlarýnýzý, biz de kendi kadýnlarýmýzý çaðýralým, sonra da dua
edelim de Allah' dan yalancýlar üzerine
la'net dileyelim."
62. Þüphesiz
bunlar doðru haberlerdir. Allah'tan baþka ilah yoktur. Muhakkak ki Allah, evet
O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.
63. Eðer yine yüz çevirirlerse, þüphesiz Allah, bozguncularý hakkýyla bilendir.
Âyetler Meryem oðlu îsâ (a.s.)'ýn kýssasýný anlatmaya devam ediyor. Yüce Allah önceki âyetlerde Hz. Meryem'e Hz. îsâ (a.s.)'yý müjdeledi, daha sonra da mucizelerini anlattý. Bu mucizelerin hepsi onun peygamberliðini gösteren apaçýk delillerdir. Allah'n ona verdiði bütün bu mucize ve delillere raðmen, Ýsrâîloðullarmýn çoðu ona inanmadýlar. Allah'ýn düþmaný Yahudiler onu öldürmeye niyet ettiler. Fakat Allah O'nu onlarýn þerrinden kurtararak göðe kaldýrdý. [128]
Bildi ve hakikatim anladý demektir. Bu kelime, beþ duyu organýndan birisiyle anlamak mânâsýna gelen ihsas mastarýndan fiil-i mazidir.
Havârîyyun, Havârî kelimesinin çoðuludur. Havârî, temiz ve seçkin kiþi demektir. Renkleri saf ve beyaz olduðu için þehirli kadýnlara da havârîyyat denir. Þâir þöy der:
Þehirli kadýnlara söyle bizden baþkalarýna aðlasýnlar. Bize, uluyan köpeklerden baþkasý aðlamasýn.
Havârîler, Rasulullah (s.a.v.)'m Ashabý gibi, Hz. îsâ (a.s.)'nm tabileri-dir. Kalpleri saf, içleri temiz olduðu için bu ismi almýþlardýr.
Mekr, tuzak demektir. Asýl mânâsý, gizlice fesat çýkartmaya çalýþmaktýr. Zeccâc þöyle der: Gece karardýðý zaman, denir. Allah'ýn tuzak kurmasý kullarýna mühlet verip, bilmedikleri bir taraftan onlarý yakalamasýdýr. Ferrâ'dan ve baþkalarýndan böyle nakledilmiþtir.
Yalvararak dua edelim demektir. Ibtihal, aslýnda, la'nette dua etmeðe çalýþmaktýr, la'net demektir. [129]
Necran'dan gelen
Hýristiyan heyeti, Hz. îsâ (a.s.) hakkýnda Rasulullah (s.a.v.) ile mücadele
ettiklerinde ona dediler ki: "Sahibimize niçin sövüyorsun?"
Rasulullah (s.a.v.) "Ne diyorum?" diye sordu. Onlar: "Mesih'in
kul olduðunu söylüyorsun." dediler. Rasullullah (s.a.v.): "Evet, o,
Allah'ýn kulu ve elçisidir. O, Allah'ýn, bakire Meryem'e ulaþtýrdýðý
kelimesidir." dedi. Buna çok kýzdýlar ve dediler ki: "Sen hiç,
babasýz bir insan gördün mü? Eðer.doðru söylüyorsan bunun bir benzerini bize
göster." Bunun üzerine Yüce Allah, .al ivayete göre Rasulullah (s.a.v.)
onlarý Ýslama davet ettiðinde: "Biz, senden önce de müslüman idik"
dediler. Rasulullah (s.a.v.) yalan söylüyorsunuz. Üç þey sizin müslüman
olmadýðýnýzý gösteriyor. Bunlar: "Allah kendine çocuk edindi"
demeniz: "domuz eti yemeniz" ve "haça secde
etmeniz"dir." dedi. Hýristiyanlar: "PekÝ onun babasý
kimdir?" diye sordular. Bunun üzerine Yüce Allah: âyetlerini indirdi.
Âyetler inince, Rasulullah (s.a.v.) onlarý mübahele (la'netleþme)'ye çaðýrdý.
Hýristiyanlar birbirlerine: "Eðer bunu yaparsanýz, vadi sizin için ateþ
olur." dediler. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'a "baþka bir teklifin yok
mu ?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.): "Ya müslüman olursunuz, ya
cizye verirsiniz veya savaþýrýz" dedi. Onlar da cizyeyi kabul ettiler.[130]
52. Ýsa (a.s.)
Yahudilerin küfürde ýsrar, dalâlette
devam ettiklerini ve kendisini Öldürmek istediklerini anlayýnca: "Allah'a
çaðýrma hususunda bana yardýmcý olacaklar kimlerdir?" dedi. Mücahid'e
göre bu, "Allah yolunda bana kim tabi olacak?" manasýnadýr. Havârîler yani ona inanan temiz mü'minler,
dediler ki: "Allah'ýn dininin yardýmcýlarý biziz Biz Allah'a inandýk,
senin bize getirdiðini tasdik ettik. Sen þehit ol, biz senin risaletine uyacak
ve samimiyetle sana yardým edeceðiz.
[131]
53. Ey
Rabbimiz! Ýndirdiðin âyetlerine inandýk, peygamberin îsâ'ya uyduk, bizi,
birliðine ve peygamberinin doðruluðuna þahitlik edenlerle birlikte yaz. Daha
sonra Yüce Allah, Hz. îsâ'yý öldürmek için tuzak kuran Yahudiler hakkýnda bilgi
vererek þöyle buyurdu :
[132]
54. Onlar
tuzak kurdular. Allah da onlara tuzak kurdu. Yani onlar Hz. îsâ'yý öldürmek
istediler. Allah da onlarýn þerrinden onu korudu ve hiçbir eziyete maruz kalmadan göðe kaldýrdý.
Allah, hainlik eden Yahuza'yi Hz. îsâ'ya benzetti. Burada müþâkelet[133] olsun diye Allah'ýn yaptýðýna mekr
denilmiþtir. Bunun içindir ki Yüce Allah buyurmuþtur. Yani Allah onlardan daha
saðlam tuzak kurar. Onlarý kendi kazdýklarý kuyuya düþürür. Rasulullah
(s.a.v.) þöyle dua etmiþtir:. Allah'ým! Benim lehime tuzak kur, aleyhime kurma,
[134]
55. Hani
Allah îsâ'ya: "Ey îsâ! Seni göðe kaldýracaðým, sonra da ecelin geldiðinde
seni öldüreceðim," demiþti. Yüce Allah'ýn böyle demesinden maksat, onu,
Yahudilerin elinden kurtaracaðýný ve kendisine hiçbir eziyet edilmeden, sað salim göklere kaldýracaðýný
müjdelemektir. Katâde þöyle der: Burada takdim tehir vardýr. Takdiri þöyledirl
"Seni kendime kaldýracaðým. Daha sonra da öldüreceðim[135]
Bunu Taberî nakletti ve þöyle dedi. Baþkalarýna göre, bu âyelin mânâsý þöyledir: Hatýrla ki Allah þöyle demisti:
"Ey Ýsa! Seni bana kaldýracaðým ve seni kâfirlerden kurtaracaðým. Seni
dünyaya indirdikten sonra da öldüreceðim. Seni, öldürmek isteyenlerin
þeninden koruyacaðýz, Hasan-ý Basrî þöyle der: Allah onu Yahudi, Hýristiyan,
Mecusî ve kendi kavminin kâfirlerinden korudu. Sana uyup iman edenleri,
kýyamete kadar, senin peygamberliðini inkâr edenlere ve mü'minlere düþmanlýk
edenlere üstün kýlacaðýz. Celaleyn Tefsiri yazarý þöyle der: "Müslüman
ve Hýristiyanlardan, senin peygamberliðini tasdik edenler" demektir. y Cümlesindeki kâfirlerden maksat ise,
Yahudilerdir. Mü'minler onlara hüccet ve kýlýçla üstün gelirler. 9 Sonra
dönüþünüz banadýr, îsâ (a.s.) ile ilgili olarak düþtü -ðünüz ihtilaflarda
hepinizin arasýnda hak ile hükmedeceðim.
[136]
56. Senin
peygamberliðini inkâr eden ve senin dinine aykýrý davranan kâfirlere gelince,
kuþkusuz. ben onlarý dünyada öldürme ve sürgün etme; âhirette de cehennem
ateþine atmakla þiddetli bir þekilde
cezalandýracaðým. Oks Onlar
için. kendilerini Allah'ýn azabýndan koruyacak yardýmcýlar yoktur.
[137]
57. Ýman
edenlere gelince, Allah onlarýn salib amellerinin karþýlýðýný eksiksiz olarak
tam bir þekilde verecektir. Allah, zâlim olanlarý sevmez. Öyleyse, kullarýna
nasýl zulmeder?...
[138]
58. Ey
Muhammedi Sana anlattýðýmýz bu haberler, muhkem Kur'an-t Kerim'in âyeti
erindendir. Ona, önünden de ardýndan da bâtýl gelemez.
[139]
59. Babasýz
yaratýlan îsâ'nýn durumu, Allah katýnda Adem'in durumu gibidir. Babasýz dünyaya
gelme hususunda îsâ (a.s.) tektir. Allah Âdem'i topraktan anasýz- babasýz
yarattý. Sonra ona "ol" dedi, o da oldu. îsanm durumu Âdem'in
duru-mur.dan daha harikulade deðildir.
[140]
60. Ýþte
Tsâ(a.s.) hakkýnda doðru söz budur. Sakýn þüpheye düþenlerden olma.
[141]
61. Sana bu
ilim gelip de, hak apaçýk ortaya çýktýktan sonra, kim îsâ hakkýnda seninle
cedellleþirse De ki : Gelin, toplanalým,
baþta kendimiz olmak üzere hepimiz
oðullarýmýzý, hanýmlarýmýzý, baþta kendimiz olmak üzere la'netleþmeye
çaðýralým. Sonra da dua ederek, Allah'tan yalancýlar üzerine la'net dileyelim.
Yani Allah'a yalvarýp: "Ey Allah'ým! îsâ hakkkmda hangimiz yalan
söylüyorsa ona la'net et diyelim." Müslim'in Sahihinde rivayet edildiðine
göre, bu âyet inince Rasulullah (s.a.v.) Hz. Fatma ve onun oðullarý Hasan ile
Hüseyin'i çaðýrarak: "Allah'ým! Bunlar benim aile efradýmdýr." dedi.[142]
Rasulullah (s.a.v.) Hýristiyanlarý la'netleþmeye çaðýrdýðýnda, onlar bundan
kaçýndýlar ve cizye vermeyi kabul ettiler. Rivayet edildiðine göre Ýbn Abbas
(s.a) þöyle demiþtir. "Rasulullah (s.a.v.) ile la'netleþmeye çýksalardý,
malsýz ve çoluk çocuksuz dönerlerdi." Ebu Hayyan þöyle der:
"Hristiyanlarm, Rasulullah (s.a.v.) 'in doðruluðunu bildikleri için
onunla la'netleþmeyi terketmele-.ri, Rasulullah (s.a.v. )'ýn hak peygamber
olduðunun en büyük þahididir.[143]
62.Ey
Muhammedi îsâ'nýn'durumu hakkýnda sana anlattýðýmýz bu sýssa, þüphesiz bir
gerçektir. Allah'tan baþka hiç bir ilâh yoktur. Bu âyet, Hýristiyanlarýn teslis
inancým reddeder. Þüphesiz Yüce Allah, mülkünde azîz, yaptýklarýnda hikmet
sahibidir.
[144]
63. Eðer,
Allah'n birliðini ikrardan yüz çevirirlerse, þüphesiz onlar bozguncudurlar,
Allah onlarý bilir. Allah onlarý en kötü bir þekilde cezalandýracaktýr.
[145]
1. Ebu Hayyan þöyle der: Burada istiare vardýr. Çünkü küfür, duyu organlanyle hissedilmez. Ancak ilim ve zihin yoluyla bilinir. Burada "his"sin zikredilmesi istiare kabiÜndendir.
2. lafýzlarý arasýnda iþtikak cinasý vardýr. Bu, müþâkele kâbilindendir.
3. Burada mütekellim zamirinden gaip zamirine dönüþ, yani iltifat sanatý vardýr. Bu, fesahatta çeþitleme ifade eder.
4. Rab kelimesinin Rasule ait zamire izafeti, onu þereflendirmek içindir.
5. Sakýn þüpheye düþenlerden olma. Bu ifadede, Peygamber (s.a.v.)'in îsâ (a.s.) hakkýnda ki inancýný daha da pekiþtirmek için bir teþvik ve tahrik vardýr. Ebussuûd böyle söylemiþtir. [146]
Ebu Hayyan þöyle der: Bir adam Cüneyd'e: "Allah, baþkasýný tuzak kuruyor diye ayýpladýðý halde, bu fiile, kendisi için nasýl razý oldu? diye sordu. Cüneyd: Senin sorduðunu bilmiyorum. Fakat Zahran'b Ulan kýþý bana þu þiiri okudu:
Benim nezdim de, senden baþkasýnýn yaptýðý çirkin görülür. Onu sen yaparsan, senin yaptýðýn güzel olur.
Sonra adama:
"Anladýnsa, cevabýný verdim" dedi.[147]
64. De ki:
Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze geliniz:
Allah'tan baþkasýna tapmayalým; O'na hiçbir þeyi eþ tutmayalým ve Allah'ý
býrakýp da kimimiz kimimizi ilâhlaþtirmasm. Eðer onlar yine yüz çevirirlerse,
iþte o zaman, "Þahit olun ki biz müslümamz." deyiniz.
65. Ey Ehl-i
kitap! Ýbrahim hakkýnda niçin çekiþirsiniz? Halbuki Tevrat ve Ýncil,
kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düþünmez misiniz?
66. Ýþte siz
böyle kimselersiniz. Hadi hakkýnda bilgi sahibi olduðunuz konuda tartýþtýnýz;
fakat bilgi sahibi olmadýðýnýz konu da niçin tartýþýyorsunuz. Oysa ki Allah,
her þeyi bilir; siz bilmezsiniz,
67. Ýbrahim,
ne Yahudi, ne de Hýristiyan idi; fakat o, Allah'ý bir tanýyan dosdoðru bir
müslüman idi; müþriklerden de deðildi.
68.
Ýnsanlarýn Ýbrahim'e en yakýn olaný, ona uyanlar, þu Peygamber (Muhammed) ve
ona iman edenlerdir. Allah mü'minlerin dostudur.
69. Ehl-i
kitaptan bir kýsmý sizi saptýrmak ister. Oysa onlar, sadece kendilerini
saptýrýrlar da farkýna bile varmazlar.
70. Ey Ehl-i
kitap! görüp bildiðiniz halde niçin Allah'ýn âyetlerini inkâr edersiniz?
71. Ey Ehl-Ý
kitap! Neden doðruyu eðriye karýþtýrýyor ve bile bile gerçeði gizliyorsunuz?
72. Ehl-i
kitaptan bir gurup, "Mü'minlere indirilmiþ olana sabahleyin inanýp
akaþamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler." dedi.
73. "Sizin
dininize uyanlardan baþka hiçbir kimseye inanmayýn." dediler. De ki:
"Doðru yol ancak Allah'ýn yoludur." (Onlar kendi aralarýnda) "Bir kimseye size verilenin benzeri
verilecek, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getirecekler diye (onlara
inanmayýn)" dediler. De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ýn elindedir. Onu dilediðine verir.
Allah'ýn rahmeti geniþtir ve O herþeyi hakkýyla bilir.
74. Rahmetini dilediðine ayýrýr. Allah üstün lütuf sahibidir.
Kur'an-ý Kerim önceki âyetlerde Hýristiyanlara karþý delil getirip onlarýn Hz. Ýsa'nýn ilâhlýðý hakkýnda ki iddialarýný boþa çýkardýktan sonra, burada Yahudi ve Hýristiyanlar! tevhide ve peygamberlerin atasý Hz. Ýbrahim'e uymaya çaðýrmaktadýr. Çünkü Ýbrahim (a.s.)'in yüce Hanif dini, Ýslam dininden baþka bir þey deðildir. O, bu gruplarýn iddia ettiði gibi ne Yahudi idi ne de Hýristiyan. Daha sonra Yüce Allah, insanlarýn Ýbrahim (a.s.)'e intisaba en layýk olanýnýn Hz. Muhammed (a.s.) ve ümmeti olduðunu açýkladý. [148]
Sevâ; eþitlik, denklik ve adalet demektir. Ebu Ubeyde der ki : Araplar bu kelimeyi þöyle kullanýrlar: Seni adalet ve insafa çaðýrdý. Onu kabul et. Þâir Züheyr þöyle der:
Bana Öyle bir þey gösterin ki, onda zulüm bulunmasýn. O konuda aramýzda adaletle muamele edilsin Evlâ, daha lâyýk demektir. Ýstedi, temenni etti manasýnadýr.
Karýþtýrýyorsunuz demektir. Bu kelimenin masdan olan "lebs" karýþtýrmak manasýnadýr. Bir kimse bir meseleyi anlayamaz da ka-nþtýrýrsa denir.
Sabahleyin demektir. Önce, gündüzün ilk vakitleri ile yüz yüze gelindiði için, bu vakte , gündüzün yüzü mânâsýna gelen ve denilmiþtir.
Þâir þöyle der:
Kim Mâlik'in öldürülmesine sevinirse, artýk sabahýn ilk vakitlerinde karýlarýmýza gelsin.[149]
Ýbn Abbas (r.a.)'tan rivayet edildiðine göre Yahudi âlimleri ile Nec-ran Hýristiyanlarý Rasulullah (s.a.v.)'m huzurunda toplandý ve Ýbrahim (a.s.) hakkýnda tartýþtýlar. Yahudiler: "Ýbrahim, ancak bir Yahudi idi"; Hýristiyanlar da: "O, ancak bir Hýristiyandý" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ýbrahim ne Yahudi idi, ne de Hýristiyan. Fakat o, Allah'ý bir tanýyan dost-doðru bir müslüman idi" mealindeki âyeti indirdi.[150]
64.
Onlara
de ki: "Ey Yahudi ve Hýristiyan topluluðu! Geliniz, birbirimize insaf
edeceðimiz âdil ve doðru bir sözde birleþelim. Geliniz, Allah'tan baþkasýna
kulluk etmeyelim. Sadece ona ibadet edelim, O'na hiçbir þeyi ortak koþmayalým
ve Allah'ý býrakýp da birbirimizi ilâhlaþtýrmayalým. Yani Yahudilerin Uzeyr
(a.s.)'e, Hýristiyanlarýn da Ýsa (a.s.)'ya ibadet ettikleri gibi, kimimiz
kimimize ibadet etmesin. Yahudi ve Hýristiyan âlimlerinin kendiliklerinden
helâl ve haram kýldýklarý hususlarda onlara itaat edenler gibi
olmayalým." Rivayete göre bu âyet inince Adiy b. Hatim dedi ki: "Ya
Rasulallah! Biz âlimlerimize ibadet etmiyorduk ki...." Rasulullah
(s.a.v.) þöyle buyurdu:: "Onlar size bazý þeyleri helâl, bazýlarýný da
haram kýlmýyorlar mýydý. Siz de onlarýn sözlerine uymuyor muydunuz?" Adiy,
"Evet" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Ýþte bu, onlara ibadet
demektir." buyurdu Eðer tevbidden yüz çevirir ve bu âdil daveti kabul
etmezlerse, deyiniz ki: "Ey Ehl-i kitap! Siz þahid olun, biz tevhidi kabul
eden müslümanlarýz. Allah'ýn birliðini ikrar edenler ve sýrf o'na ibadet
edenleriz.
[151]
65.
Ey
Yahudi ve Hýristiyan topluluðu.! Niçin Ýbrahim hakkýnda tartýþýyor,
cedelleþiyor ve O'nun sizin dininiz
üzerine olduðunu iddia ediyorsunuz? Halbuki Tevrat da, Ýncil de ondan sonra
indirildi. Yani Yahudilik de, Hýristiyanlýk da ondan birçok asýr sonra meydana
çýkmýþtýr. Bu durumda o, nasýl bu dinlere mensup olur? Sözünüzün batýl
olduðuna aklýnýz ermiyor mu? Ýbrahim (a.s.) ile Musa (a.s.) arasýnda bin sene,
Musa (a.s.) ile îsâ (a.s.) arasýnda ise ikibin sene vardýr. Aklý olan nasýl
böyle bir iddiada bulunur? Bu soru, kýnamak içindir.
[152]
66.
Ey
Yahudi ve Hýristiyan topluluðu! Hadi hakkýnda bilgi sahibi olduðunuz konuda
tartýþtýnýz. Yani, Hz. Ýsa (a.s.) zamanýnda yaþamýþtýnýz. Onun hakkýnda
cedelleþtiniz, münakaþa ettiniz, ve çeþitli iddialarda bulundunuz. Peki Ýbrahim
(a,s.) ve onun dini hakkýnda bilginiz olmadýðý halde niçin mücadele ve münakaþa
ediyor ve onun Yahudi ve Hýristiyan olduðunu iddia ediyorsunuz? Bu yaptýðýnýz,
aptallýk ve beyinsizlik deðil mi? Ýbrahim hakkýnda doðruyu Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Ebu Hayyan þöyle der: Bu âyet onlarýn, bilmedikleri þeyi dinlemeleri için bir
çaðrýdýr. Nitekim, sen, birisine bilmediði bir þeyi haber vermek istediðinde,
ona "Dinle, ben, senin bilmediðin
bir þeyi biliyorum" dersin.[153]
Sonra Yüce Allah,
onlarýn, Ýbrahim (a.s.) hakkýndaki iddialarýný yalanlýyarak þöyle buyurur.
[154]
67. Ýbrahim
ne Yahudiliðe, ne de Hýristiyanlýða
mensuptu. Çünkü Yahudilik Hz. Musa'nýn þeriatýndan tahrif edilmiþ bir
dindir. Hýristiyanlýk da, Hz. Ýsa'nýn þeriatýn dan tahrif edilmiþ bir dindir. 3
Fakat o, bütün batýl dinlerden uzak, hak dine mensup dosdoðru bir müslümandý O
müslümandý, müþrik deðildi. Burada Hýristiyan ve Yahudilerin müþrik olduklarýna
bir ta'riz vardýr. Çünkü Yahudiler: "Üzeyr Allah'ýn oðludur"
Hýristiyanlar da: "îsâ, Allah'ýn oðludur" diyorlardý. Bu âyet ayný
zamanda, Ýbrahim (a.s.)'m dinine men-sub olduklarýna dair müþriklerin iddialarýný da reddeder.
[155]
68.
Ýnsanlarýn Ýbrahim'e intisap etmeye en layýk olaný, onun zamanýnda onun emrine
uyan, o'na itaat eden ve tabi
olanlardýr. Ondan sonra da, bu peygamber yani Mu-hammed (s.a.v.) ve ümmeti olan
mü'minlerdir. "Biz Ýbrahim'in dinine mensubuz" demeye siz deðil
onlar layýktýr. Allah mü'minlerin koruyucusu ve yardýmcýsýdýr. Yahudiler,
sahabeden bazýlarýný Yahudiliðe çaðýrýnca þu âyet nazil oldu,
[156]
69.
Kýskançlýk ve taþkýnlýklarýndan dolayý Ehl-i kitaptan bir grup, sizi kendi
dinlerine döndürerek dalalete düþürmek istiyorlar. Onlar kendilerinden baþkasýný
dalalete düþüremezler. Bunun vebali kendilerinden baþkasýna ait deðildir.
Yaptýklarýna karþýlýk onlarý azabý kat kat olacaktýr. Fakat, kendilerinden
baþkasýný'Saptýramýyacaklarýnýn farkýnda deðildirler.
Sonra Kur'an, bu
çirkin fiillerinden dolayý onlarý kýnadý ve þöyle dedi.
[157]
70. Ey Ehl-i
kitaP! Muhammed (s.a.v.)'e indirilen kitabýn hak olduðunu bildiðiniz halde,
Allah'ýn âyetlerini niçin inkâr
edersiniz.
[158]
71. Ey Ehl-i
kitap! Þüpheye düþürerek, tahrif ederek, deðiþtirerek hak ile bâtýlý niçin birbirine
karýþtýrýyor ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kitabýnýzda mevcut olan vasýflarýný,
bile bile niçin gizliyorsunuz? Daha sonra
Yüce Allah onlarýn hile ve pisliklerinin bir baþka türünü anlattý:
Onlar, Ýslam dini hakkýnda insanlarý kuþkuya düþürmek için sabahleyin Ýslamý
kabul etmiþ görünüyor, akþamleyin de döndüklerini bildiriyorlardý. Bu durumu
Yüce Allah þöyle açýklar:
[159]
72. Ehl-i kitaptan bir grup, "mü'minlere indirilmiþ olana sabahleyin inanýp akþamleyin inkâr edin" dedi.
Ýbn Kesir þöyle der: Bu, onlarýn bir tuzaðýdýr. Bununla, imaný kemale ermemiþ kimseleri dinleri hakkýnda þüpheye düþürmek istiyorlardý. Yahudiler aralarýnda istiþare edip, sabahleyin iman etmiþ görünmeye, müslüman-larla namaz kýlmaya, akþamleyin de dinlerinden dönmeye karar verdiler ki, cahil insanlar, onlarýn, mü s lü m anlarýn dininde bir ayýp ve suç gördükleri için Ýslamdan döndükleri kanaatine varsýnlar.[160]
Böyle yaparsanýz,
muhtemel ki onlar dinleri hakkýnda þüpheye düþer ve ondan dönerler.
[161]
73. Bu
bölüm, Yahudilerin sözlerinin devamý olup Yüce Allah onlardan nakletmiþtir.
Mânâsý þöyledir: Sizin dininize inananlardan baþka hiçbir kimseyi tasdik
etmeyiniz. Ona güvenip sýrrýnýzý açmayýnýz. Ji Ey Muhammed! Onlara de ki:
Hidâyet sizin elinizde deðildir. Hidâyet, ancak Allah'ýn hidâyetidir. Allah,
mü'minleri hidâyete erdirdiði gibi, dilediðine iman nasip eder ve onu iman
üzere sabit kýlar. Bu cümle, ara cümlesidir. Bu ara cümlesinden sonra Yüce
Allah Yahudilerin sözlerinin kalan kýsmýný zikrederek buyurur ki: "Bir
kimseye size verilen (kitab)'m benzeri verilecek, yahut Rabbinizin huzurunda sizin
aleyhinizde deliller getirecekler diye endiþe edip de onlara inanmayýn"
dediler. Yani, Yahudiler birbirlerine dediler ki: Sizin dininize tabi olandan
baþkasýný sakýn tasdik etmeyin. Peygamberlik iddiasýnda bulunan kimseye bakýn.
Eðer sizin dininize uyuyorsa onu tasdik edin, aksi halde yalanlayýn. Sizin
dininize tabi olmayan herhangi bir kimsenin peygamberliðini sakýn ikrar ve
itiraf etmeyin. Bir kimseye size verilenin bir benzeri verilecek ve Rabbinizin
huzurunda onunla size karþý deliller getirecekler diye korkup da herhangi
birinin peygamberliðini sakýn kabul etmeyesiniz. Muhammed (s.a.v.)'in
peygamberliðini ikrar edip de dinine girmezseniz, bu, kýyamet gününde sizin
aleyhinize delil olur. Onlarýn bundan maksadý, Rasulullah (s.a.v.)'ýn
peygamberliðini inkâr etmektir. Ey Muhammed! Onlara de ki: Peygamberlik
meselesi size býrakýlmýþ bir þey deðildir. O, ancak Allah'ýn elindedir. Lütuf ve iyilik, hepsi Allah'ýn elindedir. Onu
dilediðine verir. Allah'ýn rahmeti geniþ, nimeti bol, ihsaný çoktur. Bunlara
kimin ehil olduðunu o pek iyi bilir.
[162]
74. Allah, rahmetini yani peygamberliði dilediðine verir. Allah'ýn lütfü boldur; kimse onun lütfunu sýnýrlayamaz, dilediðine vermesine engel olamaz. [163]
Bu âyetlerde birçok edebî sanat vardýr. Bunlar:
1. Ýfadesinde mecaz vardýr. Zira çoðul için müfret kelime kullanýlmýþtýr.
2. Kelimesinde teþbih vardýr. Zira Ehl-i kitab'ýn, bazý haram þeyleri helal kýlan din alimleri, ibadete lâyýk olan Allah'a benzetilmiþlerdir.
3. ifadesinde týbak sanatý vardýr.
4. Ýfadesinde tam cinas vardýr. Kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. Ayrýca bir çok yerde tekrarlar ve hazifler vardýr.[164]
Rasulullah (s.a.v.), Rum Meliki Hirakl'e bir mektup yazarak Onu Ýslama davet etti. Mektuba, sadece bir olan Allah'a samimiyetle ibadet etmeye davet eden bir âyeM kerimeyi ilave ederek, davasýnda haklý olduðuna þahit getirdi. Bu mektubun, Sahih-i Müslim'deki metninin tercemesi þudur:
"Bismillahirrahmanirrahîm.
Allah'ýn Rasulü Muhammed'den, Rum'un büyüðü Hirakl'e. Selam, doðru yola
girenlere olsun. Ýmdi, Ben seni Ýslama çaðýrýyorum. Müslüman ol ki, selamete
eresin. Ýslama girersen, Allah sana ecrini iki kat verir. Eðer yüz çevirirsen,
halkýnýn vebal ve günahý, senin üzerinedir. "Ey Ehl-i kitap! Bizim ve sizin
aranýzda eþit olan bir kelimeye gelin: Yalnýzca Allah'a ibadet edelim. O'na hiç
bir þeyi ortak koþmayalým. Allah'ý býrakýp da, birimiz diðerini ilâh edinmesin.
Eðer yüz çevirirlerse: "Þahid olun, biz müslümanlarýz" deyin.[165]
75. Ehl-i
kitaptan öylesi vardýr ki, ona yüklerle mal emanet býraksan, onu sana noksansýz
iade eder. Fakat öylesi de vardýr ki, ona bir dinar emanet býraksan, tepesine
dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onlarýn, "Ümmilere karþý
yaptýklarýmýzdan dolayý bize vebal yoktur." demelerindendir. Allah adýna
bile bile yalan söylüyorlar.
76.
Hayýr!
Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakýnýrsa bilsin ki Allah
sakýnanlarý sever.
77.
Allah'a
karþý verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle deðiþtirenlere gelince,
iþte bunlarýn âhi-rette bir payý
yoktur. Allah, kýyamet günü
onlarla konuþmayacak, onlara bakmayacak ve onlarý temize
çýkarmayacaktýr. Onlar için acý bir azap vardýr.
78.
Ehl-i
kitaptan bir gurup, okuduklarýný kitaptan sanasýnýz diye kitabý okurken
dillerini eðip bükerler. Halbuki okuduklarý Kitap'tan deðildir. Söyledikleri
Allah katýndan olmadýðý halde "Bu Allah kalýndandýr. " derler. Onlar
bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
79.
Hiçbir
insanýn, Allah'ýn kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara: "Allah'ý býrakýp bana
kul olun." demesi mümkün deðildir.. Bilakis (þöyle demesi gerekir):
Rabbani kullar olunuz. Çünkü siz Kitabý okuyor ve öðretiyorsunuz.
80. Ve size "Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kafirliði emreder mi?
Yüce Allah, Önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn çirkin davranýþlarýný; tabiatlarýnda bulunan hile, desise ve kötülükleri anlattý. Bu âyetlerde ise, özellikle Yahudilerin bazý vasýflarýný belirterek onlarýn dinî ve malî hainliklerini anlatmaktadýr. Zira onlar, Allah'ýn kelamýný tahrif etmek ve haksýz yere Ýnsanlarýn mallarýný yemeði helal saymakla Allah'a ve insanlara hainlik ettiler. [166]
Kýntar, daha önce geçtiði gibi çok mal demektir. : Baþýndan hiç ayrýlmayan devamlý isteyen demektir. Ümmiyyîn. Bundan maksat Araplardýr. Ümmî'nin asýl mânâsý, "okumasý yazmasý olmayan" demektir. Araplar böyleydi.
Eðip bükerler. Bu kelime, "bükmek, eðmek" mânâlarýna gelen JJI kelimesinden türemiþtir. Bir kimse, birisinin elini büktüðü zaman der. Burada maksat, kitabýn âyetlerini býrakýp tahrif edilmiþ ibarelere yöneltmek için dillerini bükmeleridir.
Onlarýn, Allah'ýn rahmetinden bir nasibi yoktur, demektir.
Rabbaniyyîn, Rabbe mensup mânâsýna gelen rabbânî kelimesinin çoðuludur. Taberî þöyle der: demek, hakîm ve alîm olun demektir.[167]
Eþ'as b. Kays'ýn þöyle dediði rivayet edilmiþtir: Benimle bir Yahudi arasýnda bir arazi vardý. Yahudi, benim hissemi inkâr etti. Onu Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm. Rasulullah (s.a.v.) bana: "Bir delilin var mý?" diye sordu. "Hayýr" dedim. Rasulullah (s.a.v.) Yahudiye: "Yemin et" dedi. Ben : "Bu takdir de o yemin eder ve benim malýmý alýr" dedim. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini, az bir paraya satanlar var ya....[168] âyetini indirdi. [169]
75. Ehl-i
kitap'tan, yani Yahudilerden öyleleri vardýr ki, ona birçok mal emanet
býraksan, güvenilir bir kiþi olduðu için sana emanetini verir.. Nitekim
Abdullah b. Selâm'a Kureyþli birisi bin ukýyye altýn emanet býrakmýþ; o, bu
emaneti ona aynen iade etmiþti. Onlardan
öyleleleri de vardýr ki, emanete hiyanetinden dolayý ona bir dinar dahi emanet
edilmez. Eðer bir dinar emanet býraksan, baþýna dikilip devamlý istemedikçe
asla geri vermez. Nitekim, Fenhâs b. Âzûrâ'ya Kureyþli birisi bir dinar emanet
býrakmýþ, fakat o bunu inkâr etmiþti Onlarýn böyle yapmalarýnýn sebebi:
"Ümmilere karþý bize bir sorumluluk yoktur" demeleridir. Yani,
onlarý bu þekilde emanete hýyanet etmeye sevkeden þey, Allah'ýn, Araplarýn
mallarýný onlara mubah kýldýðýný iddia etmeleriydi. Rivayet edildiðine göre
Yahudiler þöyle derlerdi: "Biz, Allah'ýn oðullarý ve dostlarýyýz. Diðer
insanlar bizim kölemizdir. Biz kölelerimizin mallarýný yersek, kimse bize bir
sorumluluk yükleyemez" Bir rivayete göre de þöyle derlerdi: "Allah
bize dinimize uymayanlarýn malýný yemeyi mubah kýldý Yalancý ve iftiracý olduklarýný
bildikleri halde, bu þekilde iddialarda bulunarak Allah'a karþý yalan söylüyorlar.
Rivayet olunduðuna göre onlar: "Ümmîler (Araplar) için bize bir sorumluluk
yoktur" dediklerinde, Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurdu : Allah'ýn
düþmanlarý yalan söylüyorlar. Câhiliyye'den kalma ne varsa, hepsi þu iki
ayaðýmýn altýndadýr. Sadece, o devirden kalan emanet hariç. Ýyiye de, kötüye de
emaneti verilecektir.[170]
76. Hayýr, her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakýnýrsa,
bilsin ki Allah sakýnanlarý sever. Yani gerçek onlarýn iddia ettiði gibi
deðildir. Bilakis bu hususta onlarýn üzerine büyük bir günah vardýr. Fakat
onlardan kim, emaneti sahibine verir, Muhammed'e (s.a.v.) iman eder Allah'tan korkar
ve haramlarýndan sakýnýrsa Allah
onu sever ve ona ikramda bulunur.
[171]
77. (
Muharnmed (s.a.v.)'i tasdik etmek hususunda Allah'a verdikleri sözü ve
ettikleri yalan yeminleri, dünyanýn geçici deðersiz malý ile deðiþtirenler var
ya, Ýþte âhirette Allah'ýn rahmetinden onlarýn payý ve kýsmeti yoktur. Allah
kýyamet günü onlarla tatlý ve lütufkar konuþmayacak, onlara rahmet nazarý ile
bakmayacak, onlarý günah kirlerinden temizlemiyecektir. Ýþlemiþ olduklarý
masiyetlerden dolayý onlar için elem verici bir azap vardýr.
[172]
78. Yahudilerden bir grup kitabý okurken onun mânâsým tahrif etmek ve Allah'ýn kelâmýnýn maksadýný deðiþtirmek için dillerini bükerler. Ýbn Abbas (r.a) þöyle der: Allah'ý 1 kelâmýný O'nun maksadýndan baþka bir mânâya tevil etmek suretiyle tahrif ederlerBunu, tahrif ettikleri þey kitaptan olmadýðý halde, Allah'ýn kelâmýndan olduðunu sanasýnýz diye yaparlar. Halbuki bu, bir saptýrma ve iftiradan baþka bir þey deðildir. ai Bunun Allah katýndan olduðunu söyler ve O'na nisbet ederler. Halbuki o Allah katýndan deðil, O'na karþý bir iftiradýr. Onlar, bile bile Allah'a karþý yalan ve iftirada bulunurlar.
Bundan sonra Yüce Allah
Hýristiyanlarýn, Hz. Ýsa'nýn kendisine kulluk etmelerini emrettiði þeklindeki iddialarýný reddederek
þöyle buyurur.
[173]
79. Hiçbir insanýn, Allah'ýn kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra, kalkýp insanlara "Allah'ý býrakýp bana kulluk edin demesi doðru deðlidir. þeklindeki olumsuz sýygalar, gerçekleþmesi ak-len caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanýlýr. Bundan maksat þutur: Allah'ýn kendisine peygamberlik verdiði ve þeriat gönderdiði bir peygamberin ulûhiyet iddiasýnda bulunmasý asla gerçek deðildir. Býrakýn fiilen meydana gelmesini aklen tasavvur dahi edilemez. Çünkü Peygamber Allah ile kullarý arasýnda bir elçi olup onlarý Allah'a ibadete sevketmek için gönderilmiþtir. Nasýl olur da insanlarý kendisine ibadete çaðýrýr. Fakat Peygamber onlara "Rabbaniler olunuz" der. Ýbn Abbas (r.a) þöyle der: Bunun mânâsý" "hikmet sahihleri, alimler ve halim kiþiler olunuz" demektir. Yani: "Ben sizi bana kul olmaya çaðýrmýyorum. Fakat ilim sahibi fakihler ve Allah'a itaat ediciler olmaya çaðýrýyorum.
Çünkü siz kitabý
okuyor ve insanlara öðretiyorsunuz.
[174]
80. Peygamberin
size, Allah'ý býrakýp meleklere veya peygamberlere ibadeti emretmesi mümkün
deðildir. Çünkü peygamberlerin görevi halký Allah'a ve yalnýz O'na ibadet
etmeye çaðýrmaktýr. Müslüman olup Allah'ýn dinine girdikten sonra Peygamberiniz
size Allah'ýn birliðini inkâr edip kâfir olmanýzý mý emrediyor? Buradaki
istifham inkârîdir, hayret ifade eder.
[175]
1. Bu, þöyle demeleri yüzündendir." Hýristiyanlarýn þer ve fesatta aþýrý gittiklerini ifade etmek için burada, uzaðý gösteren iþaret ismi kullanýlmýþtýr.
2. "Ümmîlere karþý yaptýklarýmýzdan dolayý bize vebal yoktur." Burada hazif yoluyla i'caz vardýr. Takdiri: þeklindedir. "Ümmîlerin mallarýný yememizde bize-bir vebal yoktur" demektir.
3. "Allah'a verdikleri sözü deðiþtiriyorlar." Burada istiare vardýr. Satýn almak mânâsýna gelen "Ýþtira" kelimesi deðiþtirmek mânâsýna gelen "istibdal" kelimesi yerine müstear olarak kullanýlmýþtýr.
4. "Allah onlarla konuþmayacak" Bu ifade, Allah'ýn gazabý ve hýþmýnýn þiddeti yerinde mecazen kullanýlmýþtýr. Bundan sonra gelen bakmayacak, temizlemeyecek" kelimelerinde de duru aynýdýr.
5. "Onlara bakmayacak" Zemahþerî le der: Bu cümle, onlarý horlamak ve onlara kýzmak yerinde mecazdýr. Çünkü bir kimse bir insana deðer verirse ona döner ve dikkatle bakar.
6. "Sakýndý" ile "sakýnanlar" kelimeler ýrasýnda iþtikak cinasý vardýr. "küfür" ve "müslümanlar" elimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr. [176]
Rivayet olunduðunr
göre bir adam Ýbn Abbas (ý.a.)'a þöyle der: "Biz gazada zivnmîlerin (Ehl-i
-itabýn) tavuk ve koyunlarýný alýyoruz." Ýbn Abbas (r.a.): "Peki bu
Ýþe ne liyorsunuz?" dedi. Bunu yapanlar: "Bundan dolayý oize bir
vebal yoktur" diy jruz dediler. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle dedi: "Bu
Ehl-i kitabýn "ümmîlerin mallarýný yemede bize bir vebal yoktur"
demesine benziyor. Bilesin ki, onlar cizyeyi ödedikleri takdirde, rýzalarý
olmadýkça mallî size helal deðildir."
Bunu Ýbn Kesir anlatmýþtýr.
[177]
81. Haýýi
Allah; peygamberlerden, "Size Kitap ve hikmet verdikten sonra
nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiðinde ona mutlaka inanýp yardým
edeceksiniz." diye söz almýþ ve "Kabul ettiniz ve bu ahdimi
yüklendiniz mi?" dediðinde, "Kabul ettik." cevabýný vermiþler,
bunun üzerine Allah: "O halde þahit o-lun; ben de sizinle birlikte
þahitlik edenlerdenim." buyurmuþtu,
82. Artýk
bundan sonra her kim dönerse iþte onlar, yoldan çýkmýþlarýn ta kendileridir.
83. Göklerde
ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduðu halde onlar Allah'ýn dininden baþkasýný mý arýyorlar?
Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
84. De ki:
"Biz, Allah'a, bize indirilene, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Ya'kup ve Ya'kup
oðullarýna indirilenlere, Musa, îsâ ve diðer peygamberlere Rableri tarafýndan
verilenlere iman ettik. Onlarý birbirinden ayýrdetmeyiniz. Biz ancak O'na
teslim oluruz."
85. Kim,
Ýslam'dan baþka bir din ararsa, kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o,
âhirette ziyan edenlerden olacaktýr.
86. Ýman
ettikten, Resul'ün hak olduðuna þehadet getirdikten ve
kendilerine apaçýk deliller
geldikten sonra inkarcýlýða sapan bir kavme Allah nasýl hidâyet nasip
eder? Allah zalimler topluluðunu doðru yola iletmez.
87. Ýþte
onlarýn cezasý; Allah'ýn
meleklerin ve bütün
insanlýðýn la'netine uðramalarýdýr.
88. Bu
la'nette ebedi kalacaklar. Onlarýn azaplarý hafifletilmez, yüzlerine de
bakýlmaz.
89. Ancak,
bundan sonra tevbe edip yola gelenler baþka. Çünkü Allah, çok maðfiret edici ve
merhametlidir.
90. Ýnandýktan
sonra kâfirliðe sapýp sonra inkarcýlýkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri
asla kabul edilmeyecektir. Ve iþte onlar, sapýklarýn ta kendisidirer.
91. Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onlarýn hiçbirinden fidye olarak dünya dolusu altýn verecek olsa dahi kabul edilmeyecektir. Onlar için acý bir azap vardýr; onlarýn yardýmcýlarý da yoktur.
Yüce Allah, Önceki âyetlerde Ehl-i kitab'ýn, Allah'ýn kelamýný deðiþtirerek tahrif etmeleri ve insanlar Resulullah (s.a.v.)'e inanmasýn diye onun niteliklerine dair kitaplarýndaki âyetleri deðiþtirmeleri sebebiyle yaptýklarý hýyaneti anlattýktan sonra, burada onlarýn aleyhine delil alacak âyetleri zikretmektedir. Yüce Allah, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamber olarak gönderildiði zamana ulaþtýklarý takdirde ona iman edeceklerine ve ona tabi olup yardýmcýlarýndan olacaklarýna dair Ehl-i kitabýn peygamberlerinden söz aldý. Peygamberler ona iman edeceklerine ve gelmesine sevineceklerine dair söz vermiþ olunca, onlarýn peþinden gidenlerin Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliðini yalanlamalarý nasýl doðru olur? Yüce Allah bundan sonra da imanýn sahih olmasý için bütün peygamberlere iman etmenin þart olduðunu, hak dinin Ýslam dini olduðunu ve Ýslam'ýn dýþýnda hiçbir dini kabul etmeyeceðini açýklamaktadýr. [178]
Misak, yemin ve benzeri þeylerle pekiþtirilen ahiddir. Bu kelime daha önce açýklanmýþtýr.
Isrî, benim ahdim demektir. Lugatta asýl itibariyle aðýrlýk manasýnadýr. Zemahþerî þöyle der: Ahid, saðlam yapýlan ve kuvvetle baðlanan þeylerden olduðu için ona ýsr denmiþtir.
el-Fâsikûn, Allah'a itaattan uzaklaþanlar demektir.
Ýstemeyerek, zorla manasýnadýr. Tav'an, gönüllü olarak boyun eðmek, itaat etmek demektir.
Esbât, oðlun oðlu mânâsýna gelen kelimesinin çoðuludur. Burada Yakup (a.s.)'ýn soyundan gelen Ýsrâîloðullan kabileleri kasd edilmiþtir.
Onlara mühlet verilmez demektir. Bir kimse birine mühlet verdiðinde denir. Nazra, mühlet vermek manasýnadýr.
el-Hâsirûn, ziyana eksildiði . uðrayanlar demektir. Husrân, anamalýn yani sermayenin eksilmesi demektir. Bir kimsenin sermayesi "Falan ziyan etti" derler.
ed-Dâllûn, küfür çölünde þaþkýnlar manasýnadýr. [179]
Abdullah b. Abbas þöyle der: Ensardan bir adam Ýslam dininden dönerek müþriklere katýldý. Sonra da piþman olup kavmine haber gönderdi ve: "Ben piþman oldum, acaba benim tevbem kabul olur mu? Benim için bunu Rasulullah (s.a.v.)'e sorun" dedi. Bunun üzerine Kâfir olan kavmi Allah nasýl hidâyete erdirir?" cümlesiyle baþlanýp "Ancak bundan sonra tevbe edip yola gelenler müstesna. Çünkü Allah, çok afvedici ve merhametlidir." âyetiyle sona eren bölüm nazil oldu. Kavmi, bu haberi dinden dönen adama yazdý, o da takrar gelerek müslüman oldu.[180]
81. Ey Ehl-i
kitap! Allah size kitap ve hikmet verdiði için peygamberlerden yeminle
pekiþtirilmiþ ahd aldýðý zamaný hatýrlayýn. Taberî bu âyeti þöyle tafsir eder:
"Ey peygamberler! Size kitap ve hikmet verdiðim zaman aldýðým ahdi hatýrlayýn.
Allah'ýn Rasulü Mu-hammed. elinizdeki
kitabý tasdik edici olarak tarafýmýzdan size bir kitap getirecek, siz de
mutlaka ona iman edip yardým
edecektiniz. Ýbn Abbas þöyle der: Allah
gönderdiði her peygamberden, Muhanýmed gönderildiðinde sað olursa mutlaka ona
iman edeceðine ve yardýmcý olacaðýna dair söz almýþ ve bu hususta ümmetinden
ahid almasýný da ona emretmiþtir Allah buyurdu ki: Bu ahdi kabul ve itiraf ettiniz mi?
Ümmetinizden benim adýma ahid aldýnýz mý? Peygamberler, "itiraf
ettik" dediler. Allah, "Kendinize ve ümmetinize þahit olunuz. Ben de
hem size hem de onlara þahidlerdenim.
[181]
82. Artýk
bundan sonra, kim ahdini bozar da yüz çevirirse iþte onlar Allah'ýn itaatinden
çýkanlarýn kendileridir.
[182]
83. Allah
bütün peygamberleri Ýslam dini üzere gönderdiði halde Ehl-i kitap Ýslam'dan
baþka bir din mi arýyor? Soru edatý olan hemze, inkâr ve kýnama ifade eder. Bu
yaptýklarý doðru deðildir, demektir. oUHalbuki göklerde ve yerlerde bulunanlar
ister istemez Allah'a teslim olmuþ, boyun eðmiþ ve itaat etmiþtir. Katâde
þöyle der: "Mü'min gönüllü olarak,
kâfir ise istemeyerek teslim olmuþtur. Ne var ki bu teslim oluþ ona bir
fayda saðlamaz.
[183]Ýbn
Kesir þöyle der: "Mü'min Allah'a gönüllü olarak kalbi ve kalýbýyla, kâfir ise istemeyerek teslim olur. O, karþý çýkýlmayacak ve engel olunamayacak
baský, zor ve büyük bir güç altýndadýr.[184]
Kýyamet gününde insanlar Allah'a döndürülecek ve O herkesin amelinin
karþýlýðýný verecektir.
[185]
84. Ey Muhammed! Sen ve ümmetin deyin ki: "Biz Allah'a bize indirilen Kur'an-a, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Yakub ve Yakuboðullanna iþte bunlara indirilen sahifelere ve vahye iman ettik. Rableri tarafýndan Musa'ya indirilen Tevrat'a îsâ'ya indirilen Ýncil'e ve bütün peygamberlere indirilenlere iman ettik. Yahudi ve Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi biz onlarýn bir kýsmýna inanýp bir kýsmým inkâr etmeyiz. Bilakis hepsine iman ederiz. Biz ancak Allah'a teslim olur, ona ibadet eder, onun ulûhiyet ve rubûbiyetini tasdik ederiz. O'na asla kimseyi ortak koþmayýz" âyette geçen kelimesinden maksat, Yakub (a.s.)'ýn soyundan türemiþ Ýsrâîloðullarý kabileleridir.
Bundan sonra Yüce Allah, Ýslam'ýn dýþýndaki bütün
dinlerin bâtýl ve reddedilmiþ olduðunu bildirerek þöyle buyurur:
[186]
85.
Rasulullah
(s.a.v.)'m, Ýslam þeriatýyle amel etmek üzere gönderilmesinden sonra kim
Ýslam'dan baþka bir din (þeriat) ararsa bilsin ki kendisinden böyle bir din
asla kabul edilmeyecek, tejrO' âhirette ziyan edenlerden olacak ve cehenneme
gidip orada ebedi kalacaktýr:
[187]
86.
Buradaki
soru edatý hayret ve olayýn büyüklüðünü ifade eder. Yani iman ettikten sonra
tekrar kâfir olan bir kavim hidâyete nasýl lâyýk olur. Muham-med (s.a.v.)'in Allah'ýn Rasulü
olduðuna dair onlara þahidler, mucizeler ve apaçýk deliller gelip te hak ortaya
çýktýktan sonra tekrar kafir olan bir kavim nasýl hidâyete hak kazanýr. Allah
zalimler topluluðunu saadet yoluna girmeye muvaffak etmez. Hasan-ý Basri þöyle
der: Bu kavimden maksat, Yahudi ve Hýristiyanlardýr. Onlar kitaplarýnda Hz.
Muhammed'in vasýflarýný gördüler, onun hak Peygamber olduðuna þahid oldular.
Ancak kendi milletlerinden deðil de Araplardan geldiði için kýskandýlar ve daha
önce iman ettikleri Peygamberi inkâr ettiler.[188]
87.
Ýþte
onlarýn küfürlerine karþýlýk cezalarý; Allah'ýn, meleklerin ve bütün
insanlýðýn la'netine uðramalarýdýr.
[189]
88.
Onlar
ebedî olarak cehennemde kalacaklar, azaplarý hafifletilmeyecek, onlara mühlet
te verilmecektir.
[190]
89.
Ancak
bundan sonra tevbe edip kendini Allah'a veren ve bozmuþ olduðu iþleri tekrar
düzelten Çünkü Allah, çok afvedici ve merhametlidir.
[191]
90. Ýnandýktan sonra kafirliðe sapýp sonrada inkarcýlýkta daha da ileri gidenler var ya onlar küfürde devam ettikleri m-'iddetçe, tevbeleri asla kabul edilmeyecektir
Bu âyet Yahudiler hakkýnda inmiþtir. Zira onlar Hz. Musa'ya iman ettikten sonra Hz.Ýsa'yý inkâr eltiler. Daha sonra da Hz.Muhammed'i ve Kur'an'i da reddettiler. Böylece küfürleri iyice arttý.
Ýþte onlar doðru yoldan çýkýp eðri yola gidenlerin kendileridir. Yüce Allah, daha sonra da kâfir olup da küfür üzere ölen kimsenin durumunu bildirerek þöyle buyurur: Gerçekten, inkâraedip te kafir olarak ölenler var ya Fidye olarak dünya dolusu altýn verecek olsalar dahi hiçbirisinden kabul edilmeyecektir. Onlar için elem ve ýztýrap verici bir azap vardýr. Onlarýn yardýmcýlarý da yoktur.Yani onlarý Allah'ýn azabýndan kurtaracak ve ýztýrap verici cezasýndan koruyacak hiçbir kimseleri yoktur. [192]
1. Burada gaiplikten muhataba dönüþ) sanatý vardýr. Zira daha önce gaip sýygasý olan geçmiþti.
2. lafýzlarý arasýnda iþtikak cinasý vardýr. Bu da bediî sanatlardandýr.
3. kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr. Küfür ve Ýman lafýzlarý arasýnda da yine týbâk sanatý vardýr.
4. "Onlar sapýklarýn kendileridir." Bu cümlede sýfatýn mevsufa kasrý sanatý vardýr. Ayný sanat Onlar fâþýklarýn kendileridir." âyetinde de vardýr.
5. Burada umumî olan kelimesi, hususî olan kelimeleri üzerine atfedilmiþtir. Burada umumînin hususîye atfý söz konusudur.
6. Onlar için elam verici azap vardýr. Burada yerine sýygasýnýn tercih edilmesi mübalaða ifade etmek içindir. [193]
Bu âyet-i kerimeler kâfirleri üç kýsma ayýrdý:
1. Sadýkane bir þekilde tevbe eden ve tevbesinden fayda görenlerBundan sonra tevbe edenler müstesna..." âyeti buna iþaret eder.
2. Pasif bir tevbe ile tevbe edip, tevbesinden fayda göremeyenler. imanlarýndan sonra kafir olup sonra da küfürlerini artýranlar." âyeti bunlara iþaret eder.
3. Hiç tevbe etmeyip küfür üzere Ölenler. kâfir olup ta küfürleri üzere Ölenler" âyeti de bunlara iþaret eder. [194]
Buhâýf ve Müslimin
Enes b. Malik'ten rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v.) þöyle buyurur:
"Kýyamet gününde cehennem ehlinden olan a-dama þöyle denir: Ne dersin, þu
anda yeryüzündeki bütün servet senin olsaydý, kurtuluþ için onu fidye olarak
verir miydin? Rasulullah (s.a.v.) buyurur ki: "Adam, evet, der."
Yüce Allah þöyle buyurur: "Ben senden bundan daha azýný istemiþtim. Sen
babanýn sulbünde iken, bana þirk koþmayacaðýna dair senden söz almýþtým. Fakat
sen þirkten baþka bir þeyi kabul etmedin.[195]
92.
Sevdiðiniz þeylerden harcamadýkça iyiye eremezsiniz. Her ne harcarsanýz, Allah onu bilir.
93. Tevrat'ýn
indirilmesinden önce, Ýsrail'in (Ya1-kub'un) kendisine haram kýldýklarý
dýþýnda, yiyeceðin her türlüsü Ýsrailoðullarýna helâl idi. De ki: "Eðer
doðru sözlü iseniz, o zaman Tevrat'ý getirip onu okuyun."
94. Artýk
bundan sonra her kim Allah'a karþý yalan uydurursa, iþte bunlar, zâlimlerin ta
kendisidirler.
95. De ki:
"Allah doðruyu söylemiþtir. Öyle ise, hakka yönelmiþ olan Ýbrahim'in
dinine uyunuz. O, müþriklerden deðildi."
96.
Þüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynaðý olarak insanlar için kurulan ilk
ev Mekke'deki (Ka'be) dir.
97. Orada
apaçýk niþaneler, Ýbrahim'in makamý vardýr. Oraya giren emniyette olur. Yoluna
gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ýn insanlar üzerinde bir hakkýdýr. Kim
inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstaðnidir.
98. De ki:
"Ey Ehl-i kitap! Allah yaptýklarýnýzý görüp dururken
niçin Allah'ýn âyetlerini
inkâr edersiniz?"
99. De ki:
"Ey Ehl-i kitap! Görüp bildiðiniz halde niçin Allah'ýn yolunu eðri
göstermeye yeltenerek mü'-minleri Allah yolundan çevirmeye kalkýþýyorsunuz? Allah
yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir."
100. Ey iman
edenler! Kendilerine Kitap verilenlerden bir gruba uyarsanýz imanýnýzdan sonra
sizi yeniden küfre çevirirler.
101. Size
Allah'ýn âyetleri okunurken, üstelik Allah
Rasulü de aranýzda iken, nasýl inkâra saparsýnýz? Her kim Allah'a baðlanýrsa, kesinlikle doðru yola
iletilmiþtir.
102. Ey iman
edenler! Allah'tan O'na yaraþýr þekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can
verin.
103. Hep
birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký yapýþýn; parçalanmayýn. Allah'ýn size olan
nimetlerini hatýrlayýn: Hani siz
birbirinize düþman kiþiler idiniz de O, gönüllerinizi birleþtirmiþ
ve O'nun nimeti sayesinde kardeþ kimseler olmuþtunuz.
Yine siz, ateþ çukurunun tam kenarýnda iken oradan da sizi O kurtarmýþtý. Ýþte
Allah size âyetlerini böyle açýklar ki doðru yolu bulaþýnýz.
Yüce Allah önceki âyetlerde kâfirlerin dünya ve âhiretteki durumlarým anlattý ve âhirette, kendini kurtarmak için yeryüzü doiusu altýn vermek istese dahi bunun kâfire fayda vermeyeceðini açýkladý. Bu âyetlerde de, Allah'ýn rýzasýný ve cenneti elde etmek için mü'minlere faydalý olan þeyleri anlatmaktadýr. Sonra yine söz, peygamberlik, risalet ve Ýslam dininin doðruluðu etrafýnda Ehl-i kitabýn meydana getirdiði þüpheleri ortadan kaldýrmaya gelmekte, sonra da Yüce Allah Ýslamý ve müslümanlarýn saflarýný parçalamak ve birliklerini bozmak için Ehl-i kitabýn kurmuþ olduklarý tuzak ve hilelerden mü'minleri s akýn dýrm aktadýr, [196]
Birr, bütün iyilik türlerini içine alan bir kelimedir. Burada cennet manasýnadýr.
HýlI, helâl demektir. Bu kelime, sýfat yerine kullanýlmýþ bir mastardýr. Dolayýsýyle tekil, çoðul, erkek ve diþi için kullanýlýr.
Ýsrâîl, Ya'kub (a.s.)'ým lakabýdýr.
Bekke Mekke'nin adýdýr. Buraya hem Bekke, hem de Mekke denir. Zorbalarýn boyunlarýný vurduðu için kendisine bu isim verilimiþtir. Mekke'ye hangi zorba kötülük yapmak istemiþse, Allah mutlaka onun belini kýrmýþtýr.
Mübarek, bereketli demektir. Bereket, fazlalýk ve çok hayýr manasýnadýr.
Ýbrahim (a.s.)'in ayakta durduðu yerdir. Ka'be'nin duvarlarý yükselirken, üzerinde durarak çalýþtýðý taþ.
Ývec, meyi ve eðrilik demektir. Ebu Ubeyde þöyle der: Ývec; din, söz ve amelde eðrilik; avec ise duvarýn ve daim eðriliði mânâlarmadýr.
Ya'tesýmü; tutunur, sýðýnýr manasýnadýr. Kok itibariyle, men etmek ve engellemek demektir. Kurtubî þöyle der: " Bir þeye tutunan kimseye bir þeye engel olan kimseye denir.[197] Bugün, Allah'ýn emrine mani olacak kimse yoktur[198] mealindeki âyette de bu mânâda kullanýlmýþtýr.
Þefâ, bir þeyin tek kenarýdýr. Sefir, de bunun gibidir. Çukurun kenarý manasýnadýr. "Yýkýlacak bir yarýn kenarýna[199] âyetinde de bu mânâda kullanýlmýþtýr. [200]
Rivayet edildiðine göre, Evs ve Hazrec kabilelerinden bir takým sahabe, bir mecliste otururlarken Þas b. Kays adýnda bir Yahudi, yanlarýndan geçer, Câhiliyye devrinde aralarýnda þiddetli düþmanlýk ve husumet bulunan bu zevatýn, Ýslamdan sonra aralarýndaki bu ülfet, yakýnlýk ve sevgiyi görünce öfkelenir ve: "Bunlar böyle toplandýkça, bize rahat ve huzur yoktur." der ve bir Yahudi delikanlýsýna gidip onlarýn yanýna oturmasýný, onlara "Buas" gününü hatýrlatmasýný ve o gün söyledikleri þiirlerden bazý parçalar okumasýný emreder. Buas günü, Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirleriyle savaþtýðý ve Evs'in zaferi ile sonuçlandýðý bir gündür. Delikanlý onun dediklerini yapar, derken aralarýnda münakaþa çýkar, taraflar birbirlerine karþý Övünmeye ve birbirlerine kýzmaya baþlar. Bunun üzerine: "Haydi Silâh baþýna, silâh baþýna" derler. Durum Rasulullah (s.a.v.)'a intikal edince, Rasulullah (s.a.v.) yanýnda bulunan Muhacir ve Ensardan bir grup ile onlarýn bulunduðu yere gider ve þöyle der: "Ben aranýzda iken Câhiliyye davasý mý güdüyorsunuz? Allah sizi Ýslam ile þereflendirerek Câhiliyye â-detlerinin kökünü kestikten ve sizi barýþtýrýp birleþtirdikten sonra, hâlâ o davayý mý güdüyorsunuz?" Bunu duyan Evs ve Hazrecliler, yaptýklarý iþin bir þeytan tuzaðý ve düþman hilesi olduðunu anlar, silâhlarýný býrakýr ve aðlayarak birbirlerini kucaklamaya baþlarlar. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'in emrini dinleyip ona itaat ederek beraberce giderler. Bunun üzerine:
man edenler! Eðer kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanýz imanýnýzdan sonra sizi yeniden kafir ederler" mealindeki âyet nazil olur.[201]
92.
Mallarýnýzýn
en iyisinden vermedikçe, asla iyilerden olamaz ve cennete gidemezsinizAllah
yolunda ne harcarsanýz, Allah onu bilir. Harcadýklarýnýzýn sizin için
saklanacak ve onlara karþýlýk en güzel bir þekilde mükâfatlandýrýlacaksýnýz.
[202]
93. Bütün yiyecekler Ýsrâîloðullarýna helâl idi. al, Ancak, Ya'kub (a.s.)'un kendi nefsine haram kýldýðý müstesna. Ya'kub (a.s.)'un haram kýldýðý, deve eti ve sütü idi. Sonra isyanlarý sebebiyle ceza olarak Ýsrâîloðullarýna içyaðý ve benzeri bazý besin maddeleri de haram kýlýndýBütün bunlar Tevrat indirilmeden önce helâl idi Ey Muhammed! Onlara de ki: Eðer o yiyeceklerin zulmünüz ve taþkýnlýðýnýz sebebiyle size haram kýlýnmadýðý iddiasýnda doðru iseniz, bana Tevrat'ý getirip okuyun.
Zemahþerî þöyle der:
Yahudilerin maksadý; taþkýnlýk, zulüm ve Allah yolundan alýkovma hususunda
Allah'ýn aleyhlerindeki þahitliðini yalanlamaktýr. Yüce Allah kendi
kitaplarýný onlarýn aleyhine hüccet getirip de onlarý susturunca apýþýp
kaldýlar ve küçük duruma düþtüler. Hiçbiri Tevrat'ý getirmeye cesaret edemedi.
Burada, Peygamber (s.a.v.)'in doðruluðuna apaçýk bir delil vardýr.[203]
94.
Artýk bu
kesin ve apaçýk delillerden sonra, kim Allah'a karþý yalan uydurursa Ýþte haddi aþan ve bâtýlla kibirlenenler
onlardýr.
[204]
95.
De ki:
Allah, Muhammed'e vahyettiði ve haber verdiði her hususta doðru söylemiþtir.
Öyleyse, Yahudiliði býrakýp, bütün bâtýl dinlerden uzak olan ibrahim'in dinine
uyun. O, Ýslam dinidir, Ýbrahim müþriklerden deðildi. Yüce Allah bu â-yette Hz. Ýbrahim'i, Ehl-i
kitabýn, mensup olduðunu iddia ettiði Yahudi ve Hýristiyanlýktan uzak
tutmuþtur. Bu âyette ayrýca Ehl-i kitabýn müþrik olduðuna ta'riz vardýr.
[205]
96.
Allah'a ibadet edilmek için yeryüzünde bina edilen
ilk mescid Mekke'deki Mcscid-i Haram'dýr.
1 Mescid mübarek olarak bina edilmiþtir. Kendisini hac ve umre yaparak
ziyaret edenler için hayýr ve bereketi çoktur. Yeryüzündekilerin kýblesi
olduðundan dolayý, onlar için hidâyet ve nur kaynaðýdýr. Bundan sonra Yüce
Allah, Mescid-i Haram1 in diðer bütün mescitlere üstünlüðünü gerektiren
hususiyetlerini anlatýr.
[206]
97. Orada onun diðer mescidlerden daha þerefli ve daha üstün olduðunu gösteren bir çok açýk delil vardýr. Ýbrahim'in makamý bunlardan biridir.
Bu makam, Beytullah'ý bina ederken Hz. Ýbrahim'in üzerinde durduðu taþtýr. Ayrýca orada Zemzem, Hatim, Safa ve Merve ile Hacer-i esved vardýr. Bütün bunlar Beytullah'ýn þerefine ve rnüslümanlarm kýblesi olmaya daha lâyýk olduðuna delil olarak yetmez mi?
Oraya giren emniyette
olur. Ýþte bu da, oranýn þerefini gösteren baþka bir âyettir. Ýbrahim (a.s.)'ýn
Ey Rabbiný! Bu beldeyi emin kýl[207]
þeklindeki duasý berekeliyle buraya girenin emin olmasýdýr. Yoluna gücü
yetenlerin, Allah'ýn evini haccetmesi, Allah'ýn insanlar üzerine farz kýldýðý
bir emirdir. Kim hacet terkederse bilsin ki Allah'ýn ne onun ne de baþka bir
mahlukun ibadetine ihtiyacý vardýr. Haccý terketmenin büyük bir günah olduðunu
vurgulamak için Yüce Allah onu küfür
lafzýyle ifade etti. Ýbn Abbas (v.a)
þöyle der : Kim, hacc farizasýný inkâr ederse kâfir olur, Allah'ýn onun haccýna
ihtiyacý yoktur.[208]
Yüce Allah daha sonra, küfürlerine karþý delil getirerek onlarý susturdu.
[209]
98. De ki:
"Muhammed'in doðruluðuna dair hüccet ve deliller olmasýna raðmen ona
indirilen Kur'an'ý niye inkâr ediyorsunuz? Oysa Allah, bütün yaptýklarýnýzý
görmektedir, ona göre size ceza verecektir.
[210]
99. de ki: "Ey Ehl-i kitap! Niçin, iman etmek isteyenlere mani olup, insanlarý Allah'ýn hak dininden döndürüyorsunuz? Siz o doðru yolun eðri olmasýný istiyorsunuz. Rasulullah (s.a.v.)'m, kitabýnýzdaki vasýflarýný deðiþtiriyor ve insanlara, Ýslam'da bozukluk ve eðrilik varmýþ vehmini vererek onlarý kandýrýyorsunuz. Halbuki siz, Ýslam'ýn hak ve doðru din olduðunu biliyorsunuz. Allah yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir."
Bu âyette tehdit ve
uyarý vardýr. Bu iki âyet-i kerimenin iþaret ettiði gibi, Yahudi ve
Hýristiyanlar iki vasfý yani sapma ve saptýrma vasýflarýný taþýmaktadýrlar.
Çünkü onlar Ýslamý inkâr etmiþ, sonra da zayýf iradeli insanlarýn kalplerine
kuþku ve þüphe atmak suretiyle onlarýn Ýslama girmesini önlemiþlerdir.
[211]
100. Ey iman
edenler! Ehl-i kitaptan bir gruba uyarsanýz Allah size imaný nasip ettikten
sonra, onlar sizi yeniden kâfir ederler. Bu âyet Evs ve Hazrec kabilelerine
hitap etmektedir. Çünkü iniþ sebebinde de belirtildiði gibi, Yahudiler onlarý
fitneye düþürmek istiyorlardý. Ancak âyetin lafzý umumî olup, bütün mü'minleri
içine almaktadýr.
[212]
101. Küfür
size nasýl yol bulur? Halbuki Allah'ýn âyetleri size inmeye devam ediyor, vahy
kesilmedi, Rasulullah aranýzda yaþýyor. Bu soru cümlesi, inkârý ve küfrün
uzaklýðýný ifade eder. Kim, Allah'ýn, Rasulünün lisanýyle açýklamýþ olduðu hak
dine sarýlýrsa en saðlam yola girmiþtir. Bu yol, naîm cennetlerine götüren
yoldur.
[213]
102. Ey iman
edenler! Allah'tan hak-kýyle korkun, veya þanýna yakýþýr bir þekilde korkun..
Ýbn Mesud þöyle der: "Bu, Allah'a isyan etmeyip itaat etmek, O'nu
unutmayýp hatýrlamak ve O'n; nankörlük etmeyip þükretmekle olur.[214]
Âyetteki 'nin mânâsý: "Þanýna lâyýk bir þekilde korkunuz" demektir.
Bu da bütün masiyetlerdei sakýnmakla olur. Ýslama sarýlýnýz, onu sýmsýký tutunuz.
Ölüm size gelinceye kadar bu halde
olunuz ki, Ýslam dini üzere ölesiniz. Bundan maksat Ýslam dini üzere devam
etmeyi emretmektir.
[215]
103. Allah'ýn dinine ve kitabýna toptan sanlýn. Ondan ayrýlmayýn. Sizden önce Yahudi ve Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi, din hususunda ihtilafa diiþmayin. Ey Arap topluluðu! Allah'ýn size ihsanýný hatýrlayýn. Hani siz Ýslam'dan önce birbirinize amansýz düþmanlar idiniz de Allah Ýslam sayesinde kalplerinizi birbirine ýsýndýrdý ve sizi ayný iman üzerinde birleþtirdi. Allah'ýn lütfü ile kardeþler oldunuz. Siz cehennem ateþine düþmek üzereydiniz, fakat Allah Ýslam ile sizi oradan kurtardý. Ýþte Yüce Allah meseleleri böyle açýkladýðý gibi, diðer âyetlerini de açýklýyor ki, onlarýn sayesinde dünya ve âhiret mutluluðuna yol bulaþýnýz. [216]
Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatý ihtiva etmektedir. Bunlarý
aþaðýdaki þekilde özetliyebiliriz:
1. De ki: Tevrat'ý getirin. Burdaki emir Yahudileri kýnamak ve susturmak içindir. Onlarýn yaptýklarýnýn son derece çirkin olduðunu gösterir.
2. "Mekke'deki ev" demektir. Burada ism-i mevsulun mevsu-fu olan "beyt" kelimesinin hazfedilmiþ olmasý, onun büyüklüðünü açýkça gösterir.
3. "Kim kâfir olursa,.." Burada lafzý, "Kim haccetmezse...." yerine kullanýlmýþtýr. Bu durum haccýn farz olduðunu tekit eder, bu emri terkedenin büyük bir günah iþlediðini gösterir. Ebussuûd þöyle der: âyet-i kerimesinde, bundan daha iyi ifade edilemiye-cek birçok edebi sanat vardýr:
a) Kesinlik ifade eden haber sýygasý tercih edilmiþtir.
b) Subût ve devamlýlýk ifade eden isim cümlesi ile açýklanmýþtýr. Bu ifade tarzý, haccýn, Allah'ýn insanlar üzerinde farz kýlýnmýþ bir hakký olduðunu vurgulayacak þekilde gelmiþtir.
c) Ayette Önce umumî olarak haccýn bütün insanlara farz olduðu ifade edilmiþ daha sonra gücü yetenlere tahsis edilmiþtir.
d) Hacc meselesi önce inübhem olarak sonra da açýkça anlatýlmýþtýr.
e) Ayrýca hacc meselesi Önce özetle, sonra geniþ olarak açýklanmýþtýr.[217]
4. Allah'ýn ipine sarýlýnýz...." Bu cümlede istiâre-i tasrîhiyye yoluyla Kur'an-i Kerim ipe benzetilmiþtir. Müþebbehün bih olan kelimesi, müþebbeh olan kelimesi yerinde müstear olarak kullanýlmýþtýr. Benzetme yönü ise, her ikisinin de kurtuluþ vesilesi olmasýdýr.
5. Çukurun kenarý": Burada istiâre-i temsiliyye vardýr. Evs ve Hazrec kabilelerinin Câhiliyyet dönemindeki durumlarý, derin bir uçuruma düþmek üzere olan kimsenin durumuna benzetilimiþtir. Allah daha iyi bilir. [218]
Bu mübarek âyetler Ehl-i kitabýn iki þüphesini defetmek için gelmiþtir.
1. Yahudiler Rasulullah (s.a.v.)'a þöyle dediler: Sen Ýbrahim'in dini üzere olduðunu iddia ediyorsun, ama onun þeriatýna aykýrý hareket ediyorsun. Çünkü sen devenin etini ve sütünü helal sayýyorsun. Halbuki bunlar Ýbrahim'in dininde haramdý. Yüce Allah, Ýsrâîl-oðullarýna bütün yiyecekler helaldi.." âyeti ile onlarýn iddialarýný reddetti.
2.
Yahudiler: "Beyt-i Makdis, ilk mescit olup bütün peygamberlerin kýblesidir.
Kýble olmaya en lâyýk olan da odur. Ey Muhammed! Nasýl oluyor da sen,
peygamberlerin getirdiði dinleri tasdik ettiðini iddia ettiðin halde oraya
yönelmiyorsun?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah Ýnsanlarýn, Allah'a
ibadet etmesi için yeryüzünde yapýlan ilk mescid Mekke'deki (Ka'be) dir" âyetini indirerek onlarýn
iddialarýný reddetti.
[219]
104.
Sizden hayra çaðýran,
iyiliði emredip kötülüðü
men'eden bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar, kurtuluþa erenlerdir.
105.
Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi
olmayýn. Ýþte bunlar için büyük bir azap vardýr.
106. Nice
yüzlerin aðardýðý, nice yüzlerin de karardýðý günü (düþünün.) Ýmdi, yüzleri
kararanlara "Siz iman ettikten sonra
kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiþ olmanýz yüzünden tadýn azabý."
(denilir).
107. Yüzleri
aðaranlara gelince, Allah'ýn rahmeti içindedirler; onlar orada ebedî
kalacaklardýr.
108.
Ýþte bunlar, Allah'ýn âyetleridir. Bunlarý sana hak olarak okuyoruz. Allah hiçbir kimseye
haksýzlýk etmek istemez.
109.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ýndýr. Ýþler, O'na döndürülür.
110. Siz,
insanlarýn iyiliði için ortaya çýkarýlmýþ en
hayýrlý ümmetsiniz; iyiliði
emreder, kötülükten men'eder ve
Allah'a inanýrsýnýz. Ehl-i kitap da inansaydý, elbet bu, kendileri için çok
iyi olurdu. Ýçlerinde i-man edenler var; pek çoðu yoldan çýkmýþlardýr.
111. Onlar
size, incitmekten baþka bir zarar veremezler. Sizinle savaþa girecek olsalar,
size arkalarýný dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardým da edilmez.
112.
Allah'ýn kudretine ve insanlarýn gücüne sý-ðýnmadýkça onlar
nerede bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerine zillet vurulmuþ,
Allah'ýn hýþmýna uðramýþlar, miskinliðe mahkum edilmiþlerdir. Bunun sebebi,
onlarýn, Allah'ýn âyetlerini inkâr etmiþ ve haksýz yere peygamberleri öldürmüþ
olmalarý, ayrýca isyan etmiþ ve haddi aþmýþ bulunmalarýdýr.
Yüce Allah önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn tuzaklarýna düþmekten sakýndýrdý ve Allah'ýn ipine sarýlmayý ve doðru þeriatýna "baðlanmayý emretti. Bu âyetlerde de mü'minleri, insanlarý Allah'a davet etme, iyiliði emretme ve kötülükten nehyetme görevlerini yerine getirmeye çaðýrmakta, onlara birlik ve beraberlik içinde olmalarýný, ihtilafa düþmemelerini emretmektedir. Daha sonra da taþkýnlýk ve zulümleri sebebiyle Yahudilerin baþýna gelen zilleti açýklamaktadýr. [220]
Ümmet, taife ve topluluk demektir. Beyyinat, açýk deliller demektir.
Ma'ýuf, þeriatýn emrettiði ve selim aklýn güzel gördüðü þey manasýnadýr.
Münker, Þeriatýn yasakladýðý ve akl-ý selimin çirkin gördüðü þeydir.
Edbâr, dübur kelimesinin çoðuludur. Dübur, herþeyin son kýsmý mânâsýna gelir. Bir kimse gerisin geri dönüp kaçtýðýnda denir. Sükýfü, bulundular, kendilerine tesadüf edildi demektir. Allah'ýn ipi, Habl, bilinen ip demektir. Burada ahit mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Emniyet verdiði ve korkuyu giderdiði için ahd'e "habl" denmiþtir,
Bâu, döndüler manasýnadýr.
Meskenet, fakirlik demektir. [221]
104. Sizden,
insanlarý Allah'a çaðýracak, her türlü iyiliði emredecek ve her türlü kötülüðü
nehyedecek bir topluluk bulunsun. Ýþte kurtuluþa erenler onlardýr.
[222]
105. Kendilerine
apaçýk deliller geldikten sonra, hevâ ve heveslerine uyduklarý için dinde ihtilâfa
düþüp parçalanan Yahudi ve Hýristiyanlar gibi olmayýn. Ýþte ihtilâflarý
sebebiyle onlar için kýyamet gününde
þiddetli azap vardýr.
[223]
106. Ýman ve
itaatleri sebebiyle kýyamet gününde mü'minlerin yüzleri ak olur. Küfür ve
masiyetleri dolayýsýyle de, kâfirlerin yüzleri kara olur. Ayetin bu bölümü iki
grubun daha önce Özetle anlatýlmýþ olan hallerini geniþ olarak açýklar. Þöyle
ki, yüzleri kararmýþ olan cehennemliklere, kýnama yoluyla: "Size apaçýk
delil ve mu'cizeler gelip de iman ettikten sonra kâfir mi oldunuz?"
Öyleyse, Ýnkârýnýzdan dolayý þiddetli azabý tadýnýz" denilir,
[224]
107. Ýyi
amelleri sebebiyle yüzleri ak olan mutlu ve bahtiyar kiþilere gelince Onlar ebedî olarak cennette kalacaklar,
oradan asla çýkarýlmayacaklardýr.
[225]
108. Ey
Muhammedi Ýþte bunlar Allah'ýn âyetleridir. Onlarý hak olarak sana okuyoruz.
Allah hiçbir kimseye zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmediyorlar.
[226]
109. Göklerde
ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýn mülkü ve kuludur. Ýþler Allah'a döner. O,
dünyada da âhirette de hakimdir ve tasarruf sahibidir.
[227]
110. Ey
Muhammed ümmeti! Siz miiletlerin en hayýrhsisýmz. Çünkü insanlara en faydalý
olan sizsiniz. Bundan dolayý Yüce Allah
insanlar için, yani onlarýn menfati için çýkarýldýnýz" buyurdu. Buhârî,
Ebu Hureyre'den þöyle rivayet eder: âyetinin tefsirinde Ebu Hureyre : "Siz
insanlarýn hayýrlýsýsýnýz. Onlarý sevk ve teþvik edersiniz de onlar Ýslama
girerler.[228] demiþtir, Bu bölüm,
müslümanlarýn niçin hayýrlý olduðunu açýklar. Sanki þöyle denilmiþtir: Sizin
hayýrlý ümmet olmanýzýn sebebi, þu güzel hasletleri taþýmanýz, yaný iyiliði
emretmeniz, kötülükten menetmeniz ve Allah'a iman etmiþ olmanýzdýr. Hz. Ömer
(r.a)'in þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Kim bu ümmetten olmayý isterse,
bu hususta Allah'ýn koþtuðu þartý yerine
getirsin.[229] Ehl-i kitap, Muhammed
(s.a.v.)'e indirilen Kur'an'a inansa ve onu tasdik etseydi, dünyada da âhirette
de kendileri için daha hayýrlý olurdu. Ehl-i kitaptan, Necâþî ve Abdullah b.
Selâm gibi küçük bir grup mü'mindir. Büyük çoðunluðu ise Allah'a itaatten
çýkmýþ olan fasýklardir.
[230]
111. Onlar,
dilleri ile sövme ve ta'n etme gibi az bir zararýn dýþýnda size bir þey
yapamazlar, Sizinle savaþýrlarsa, size bir þey yapamadan hezimete uðrar ve
arkalarýna dönüp kaçarlar, Sonra, durumlarýný sana bildirdiðim kimseler yardýmsýz
býrakýlmýþlardýr, onlara yardým edilmez. Bu cümle, isti'nâfiye cümlesidir.
[231]
112. Nerede
bulunurlarsa bulunsunlar zillet ve horluk onlardan ayrýlmaz. Bina edilen bir ev
içindekileri nasýl kuþatýrsa zillet ve horluk da onlarý öylece kuþatýr. Ancak
Allah'ýn ve müslümanlarm zimmetine sýðýnýrlarsa müstesna. Bu durumda bir þey
olmaz. Ýbn Abbas
(r.a); "Allah'ýn ve insanlarýn
verdiði söze sýðýnýrlarsa,
müstesna" der. Onlar, Allah'ýn þiddetli gazabýna müstehak olarak
döndüler. Fakirlik ve baþkalarýna boyun eðme onlarý her taraftan kuþatmýþtýr,
asla onlardan ayrýlmaz. Bu zillet, alçaklýk, gazap ve helak onlarýn, Allah'ýn
âyetlerini inkâr etmeleri, zulüm ve azgýnlýkla peygamberleri öldürmeleri
sebebiyledir. Bu, onlarýn inatlarý ve Allah'ýn emirlerine isyanlarý sebebi
iledir.
[232]
Bu mübarek âyetler beyân ve bediî sanatlarýndan bir çoðunu ihtiva eder. Bunlarý þöylece özetleyebiliriz.
1. Ýyiliði emreder, kötülüðü nehyeder-ler. Bunda bediî sanatlardan mukabele denilen sanat vardýr.
2. îþte kurtuluþa erenler onlardýr. Burada sýfatýn mev-sufa kasrý sanatý vardýr. Zira, kurtuluþ sadece onlara tahsis edilmiþtir.
3. Bazý yüzler ak olur, bazý yüzler kara olur. Burada kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr,
4. Allah'ýn cennetindedirler. Burada mecâz-ý mürsel vardýr. Zira hail zikrolunup mahall yani bir yerde bulunan þey zikredilip yerin kendisi kastedilmiþtir. Yani onlar cennettedirler. Çünkü cennet rahmetin indiði yerdir.
5. Zillet ve horluk onlardan1 ayrýlmaz. Bu âyette de istiare vardýr. Zira zillet, içinde bulunanlarý ihata eden çadýra benzetilmiþtir. Bu istiare ile ilgili bilgi, Bakara suresinin 61. âyetinde geçti.
6. Allah'ýn gazabýyle döndüler. Burada kelimesinin nekra olmasý, olayýn dehþet ve korkunçluðunu gösterir. [233]
Cümlesi, isti'nâfiyye (baþlangýç) cümlesidir. Bundan dolayý, sonundaki 'nun' düþmemiþtir. Zemahþerî þöyle der: Yüce Allah bu â-yetle baþlangýç yapýp, ceza ile ilgili hükümleri býrakarak haberle ilgili hüküm vermeye baþladý. Sanki þöyle denilmiþtir: "Sonra ben size haber veriyorum ki, onlar yardýmsýz býrakýlmýþlar, onlardan yardým kesilmiþtir. Eðer bu fiil cezmedilip de sonundaki nun düþseydi, yardým mutlak bir vaad olmasýna raðmen, onun kesilmesi, müslümanlarla savaþtýklarý zamana mahsus kalýrdý.[234]
"Ayrýlýða düþüp
parçalananlar gibi olmayýn" âyetindeki ayrýlýktan maksat, inanç ve dinin
esaslarý ile ilgili ayrýlýklardýr. Fakat müctehid imamlarýn yaptýðý gibi, dinin
diðer hükümleri (fürulan) ile 'ilgili ihtilaflar þeriatýn ruhsat verdiði
kolaylýklardandýr. Nitekim ilim adamlarý bu meseleye dikkat çekmiþlerdir. Bu
hususta merhum Ibn Teymiyye'nin Refu'l-melâm ani'l-eimeti'l-a'lâm adýný verdiði
deðerli bir risalesi vardýr. Ona bakýnýz, o çok güzel ve faydalý bir eserdir.
[235]
113. Hepsi
bir deðildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardýr ki, gece
saatlerinde secde ederek Allah'ýn
âyetlerini okurlar.
114. Onlar,
Allah'a ve âhiret gününe inanýrlar; i-yiliði emreder, kötülükten men'ederler;
hayýrlý islere koþuþurlar. Ýþte bunlar sâlih kullardandýr.
115.
Onlarýn, yaptýklarý hiçbir hayýr karþýlýksýz
býrakýlmayacaktýr.
Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir.
116. Ýnkâr
edenler var ya onlarýn ne mallarý ne de evlatlarý Allah'a karþý kendilerine
hiçbir fayda saðlamayacaktýr. Ýþte onlar orada ebedî kalacaklardýr.
117.
Onlarýn, bu dünya hayatýnda harcadýklarý þeyler, kendilerine zulmetmiþ olan bir
kavmin ekinlerine isabet edip de telef eden kavurucu bir rüzgara benzer.
Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.
118. Ey iman
edenler! Kendi dýþýnýzdakileri sýrdaþ edinmeyin. Çünkü onlar size fenalýk
etmekten asla geri durmazlar, hep sýkýntýya düþmenizi isterler. Gerçekten, kin
ve düþmanlýklarý aðýzlarýndan
dökülmektedir. Kalplerinde sakladýklarý (düþmanlýklarý) ise daha büyüktür.
Eðer düþünüp anlýyorsanýz âyetlerimizi size a-çýklamýþ bulunuyoruz.
119. Ýþte
siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onlarý seversiniz. Siz bütünüyle
Kitab'a inanýrsýnýz; onlar ise sizinle karþýlaþtýklarýnda, " Ýnandýk." derler; kendi baþlarýna kaldýklarýnda da,
size olan kinlerinden dolayý parmaklarýný kemirirler. "Kininizle
geberin." deyiver. Þüphesiz Allah
kalblerin içindekini hakkýyla bilmektedir.
120. Size bir iyilik dokunsa, bu onlarý tasalandýrýr; baþýnýza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eðer sabreder ve korunursanýz, onlarýn hilesi size hiçbir zarar vermez. Þüphesiz Allah, onlarýn yaptýklarýný çepeçevre kuþatmýþtýr.
Yüce Allah önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn kötü vasýflarýný anlattý. Burada da onlarýn ayný derecede olmadýklarýný, içlerinde mü'min, kâfir, iyi ve kötü kimselerin bulunduðunu açýklamaktadýr. Bundan sonra da Yüce Allah kâfirlerin cezasýný, mallarýnýn ve çocuklarýnýn kýyamet gününde onlara hiçbir fayda saðlamayacaðýný bildirmektedir. Bunun ardýndan da din düþmanlarýnýn dost edinilmesini yasaklamakta ve onlarý dost edinmenin dünya ve din hususunda büyük bir zarar olduðuna dikkati çekmektedir. [236]
Ânâ, inâ kelimesinin çoðulu olup vakitler ve saatler demektir.
Felen yükferûhu, onlarýn yaptýðý iyilik karþýlýksýz býrakýlmaz. Bu kelime, inkâr mânâsýna gelen küfür kökündendir. Ýnkâr ve örtbas etme demek olduðu için yapýlan hayrýn karþýlýðýný vermemeye küfür denildi.
Sýrr, þiddetli soðuk demektir. Ýbn Abbas (r.a.) bu görüþtedir. Bunun aslý, ses mânâsýna gelen "sarîr" dendir. Burada maksat þiddetli ve soðuk rüzgardýr.
Hars, ekin demektir. Bir kimse tohum ekmek için yeri sürdüðünde denilir ki, bu kelime bu kökten gelmiþtir.
Bitâne, kiþinin sýrlarýný açtýðý sýrdaþlarý demektir. Aslýnda bu kelime, elbisenin astarý manasýnadýr. Astar bedene elbisenin kendisinden daha yakýn olduðu için, sýrdaþlar buna benzetilmiþtir.
La ye'lûnekum, size karþý ellerinden gelen kötülüðü geri komazlar. Zemahþerî þöyle der: Bir kimse bir iþte kusur ettiðinde denir. Muzârii gelir.
Habâl, fesat ve noksan manasýnadýr. Aklý noksan kiþiye denilmesi de bu kabildendir.
Anittüm, sýkýntýya düþtünüz demektir. Anet, þiddetli zarar ve meþakkat manasýnadýr.
Enâmil, parmak uçlarý demektir. [237]
Abdullah b. Selâm ve arkadaþlarý müslüman olunca Yahudi âlimleri þöyle dediler: "Muhammed'e bizim en kötülerimiz iman etti. Eðer bizim seçkinlerimizden olsalardý babalarýnýn dinini býrakmazlardý" Müslüman olanlara: "Siz kâfir oldunuz ve hüsrana düþtünüz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hepsi bir deðildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardýr[238] âyetini indirdi. [239]
113. Ehl-i kitab'ýn hepsi ayný
derecede kusurlu deðillerdir. Bu cümlenin mânâsý burada tamam olup, Yüce Allah
yeni bir cümleye baþlar. Ehl-i kitap'tan, Allah'ýn dini üzere dosdoðru giden
bir grup vardýr. Geceleyin Allah'ýn âyetlerini okuyarak teheccüd namazý
kýlarlar.
[240]
114. Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanýrlar.
nsanlarý haYra Çaðýrýr, serden nehyeder, yaðcýlýk
yapmazlar. Tembellik göstermeden hayýr
ve hasenatta yarýþýrlar. dbdjlj Ýþte onlar, Allah'ýn sâlih kullarý zümresi
içindedir.
[241]
115. Onlarýn
yaptýðý hiçbir sâlih amel Allah katýnda asla zayi olmaz Allah takva sahiplerini bilir. Hiçbir kimsenin
ameli O'na gizli kalmaz. O'nun katýnda müttakilerin mükâfatý zayi olmaz. Yüce
Allah daha sonra kâfirlerin neticedeki durumlarýný bildirerek þöyle buyurur:
[242]
116. Kâfir
olanlar var ya, ne biriktirmek için birbirlerini helâle ettikleri mallarý ne de
sevgileri uðrunda kendilerini feda ettikleri çocuklarý, onlarý Allah'ýn
azabýna karþý herhangi bir þekilde koruyabilecektir. Onlar cehennem ehlidir,
orada ebedî kalacaklardýr.
[243]
117. Övülmek
ve iyi anýlmak için dünyada malýný harcayanlarýn durumu, þiddetli ve çok soðuk
bir kasýrganýn durumu gibidir ki, bu helak edici kasýrga, isyan ederek,
kendilerine zulmeden bir kavmin ekinine isabet eder de onu ifsat ve helak eder,
dolayýsýyle o ekinden faydalanamazlar. Ýþte kâfirler de böyledir. Sahibinin
günahý sebebiyle bu ekin nasýl yok olursa, kâfirlerin iyi amellerini de Allah
bu þekilde yok eder. Allah onlarýn ekinlerini yok etmekle onlara zulmetmiþ olmadý.
Fakat onlar azabý gerektirecek suçu
iþlemekle kendilerine zulmettiler. Bundan sonra Yüce Allah mü'minleri sýrlarýný kendilerine açýklayacak þekilde
münafýklarý sýrdaþ edinmekten sakýndýrarak þöyle buyurur.
[244]
118. Ey
mü'minler! Müslüman kardeþlerinizi býrakýp da münafýklarý, sevdiðiniz,
sýrlarýnýzý açýkladýðýnýz ve arkadaþlýk kurduðunuz dostlar edinmeyin. Onlar,
sizi fesada düþürmek için ellerinden geleni yapmada kusur etmezler. Sizin dara
düþmenizi ve zarara uðramanýzý, isterler, Size olan düþmanlýklarýný dilleri ile
açýða vurmaktadýrlar. Zira kalplerindeki
kinlerini aðýzlarýyle açýklamadýkça tatmin olamazlar. Size karþý kalplerinde
gizledikleri kin, açýkladýklarýndan daha büyüktür, Eðer anlarsanýz, din
hususunda Ýhlasýn vacip olduðunu;
mü'minleri dost, kâfirleri
düþman edinmenin gerekliliðini gösteren delilleri size
açýkladýk. Bu, nefisleri tahrik ve teþvik için söylenmiþtir. Nitekim,
insanlarý eziyet etmemeye teþvik için "Eðer mü'minsen insanlara eziyet
etme" denilmiþtir. Ýbn Cerir þöyle der: nin mânâsý, Allah'ýn emir ve
nehiylerini yerine getirirseniz demektir." Sonra Yüce Allah, onlarýn
mü'minleri sevmediðini açýklayarak þöyle buyurur.
[245]
119. Ey
mü'minler topluluðu! Siz onlarý dost edinmekle hata ediyorsunuz. Çünkü siz
onlarý seviyorsunuz, onlar sizi sevmiyorlar.
Siz onlara menfaat saðlamak istiyor ve büyük bir sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki
onlar sizin için zarar istiyorlar ve kalplerinde size düþmanlýk besliyorlar.
asiz indirilen bütün kitaplara inanýyorsunuz, halbuki onlar size kin
güdüyorlar. Onlar sizin kitabýnýzdan hiçbir þeye inanmadýklarý halde, siz onlarý
niçin seviyorsunuz? Burada kâfirlerin bâtýl inançlarýnda, mü'minlerin hak olan
inançlarýndan daha saðlam olduklarý için mü'minlere þiddetli bir kýnama
vardýr, Sizinle karþýlaþtýklarýnda "Ýman ettik" derler. Ýþte onlarýn
çirkinliklerinden biri de budur. Çünkü münafýklýk ederek sizin yanýnýzda
mü'min görünüyorlar. Onlarýn meclisinden ayrýldýðýnýz da sizin birlik ve
beraberliðinizi gördükleri için þiddetli kin ve kýzgýnlýklarýndan parmaklarýný
ýsýrýr, kendi kendilerini yerler. Bu þiddetli öfkeden ve mü'minlere eziyet
edememenin verdiði üzüntüden kinayedir. Deki: "Öfkenizle geberin"
Bu, onlar için bir bebduadýr. Yani, ey Muhammedi Onlara de ki: Allah kininizi,
ölünceye kadar devam ettirsin.[246]
Allah sizin mü'minlere karþý kalplarinizde gizlediðiniz kin ve hasedi bilir.
Sonra Yüce Allah, onlarýn mü'minlerin baþýna gelmesini bekledikleri belâ ve
meþakkati þöyle açýklar.
[247]
120. Eðer
size bolluk, refah zafer, ganimet ve benzeri sevindirici þeyler isabet ederse
üzülürler, Eðer size þiddet, kýtlýk, hezimet ve benzeri üzücü þeyler gelirse bu
defa sevinirler. Yüce Allah onlarýn mü'minlere karþý aþýrý düþmanlýklarýný
açýkladý. Çünkü onlar, mü'minlerin elde ettikleri hayýrlardan dolayý üzülüyor,
baþlarýna gelen musibetlerden dolayý da seviniyorlardý, Onlarýn eziyetlerine
sabreder, söz ve amellerinizde Allah'tan korkarsanýz, hile ve tuzaklarý size
zarar vermez. Yüce Allah onlarýn zarar verememelerini sabýr ve takva þartýna
baðladý. Allah onlarýn sizin için kurduðu tuzaklarý bilir, kötülüklerini
sizden savar ve onlarý kötü niyetlerine göre cezalandýrýr.[248]
1. kitaptan bir grup vardýr. Burada, devamlýlýk ifade etmesi için isim cümlesi kullanýlmýþtýr. Bundan sonra gelen Allah'ýn âyetlerini okurlar" cümlesinde ise teceddüd (fiilin yenilenmesi) ifade etmesi için muzâri sýygasý kullanýlmýþtýr, Fiilinde de durum aynýdýr.
2. Onlar sâlihlerdendir. Bu kimselerin faziletlerinin
ve derecelerinin yüksekliðini ifade etmek maksadýyle, uzaðý gösteren ism-i iþaret kullanýlmýþtýr.
3. Þiddetli soðuk rüzgar gibidir." Burada teþbih-i temsilî vardýr. Ýftihar ve övülmek için harcadýklarý mallar, þiddetli soðuk kasýrganýn isabet ederek helak ettiði ve kupkuru sap haline getirdiði ekine benzetilmiþtir.
4. "Sýrdaþ edinmeyin." Burada kiþinin yakýn arkadaþlarý elbise astarýna benzetilmiþtir. Çünkü onlar, onun iþinin iç yüzünü bilirler ve iç elbisenin vücuduna yakýnlýðý kadar ona yakýndýrlar. Burada istiare vardýr.[249]
5. "Size karþý kýzgýnlýklarýndan parmaklarýný ýsýrýr, kendi kendilerini yerler." Ebu Hayyan þöyle der: "Kýzgýn ve piþman olan kiþiye, "parmaklarýný ýsýrýyor" denilirse, bu hakikat olur. Bunun temsilî mecaz olma ihtimali de vardýr. Bu takdirde, onlarýn þiddetli kinleri ve mü'minlere eziyet edememekten duyduklarý üzüntüleri bu þekilde ifade edilmiþ olur.
6. "Size bir iyilik dokun-sa, bu onlarý tasalandýrýr; baþýnýza bir musibet gelse buna da sevinirler. Bu âyette, bediî sanatlardan mukabele sanatý vardýr. Zira, hasene kelimesinin mukabilinde seyyie, mesâet kelimesinin mukabilinde de ferah kelimesi gelmiþtir. Bu güzel bir mukabeledir.
7. kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. [250]
"Size bir iyilik
dokunursa" cümlesinde, dokunmak mânâsýna gelen kelimesi, "Size bir
kötülük isabetederse" cümlesinde kelimesi kullanýlmýþtýr. Bu gösteriyor
ki, iyilik hafif bir dokunma kadar basit bir þeyle de olsa düþmanlarý üzer,
kötülüðe gelince o, düþmanlarýn bile üzülebilecekleri seviyeye gelirse, onlar
ancak o zaman sevinirler. Ýþte bu, Kur'an'ýn belagat inceliklerindendir. Bu
nükte, Keþþaf haþiyesinden nakledilmiþtir.
[251]
121. Hani
sen, sabah erkenden, mü'minleri savaþ mevzilerine yerleþtirmek için ailenden
ayrýlmýþtýn. Allah, hakkýyle iþiten ve görendir.
122. O zaman
içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuþtu. Halbuki Allah onlarýn yardýmcýsý
idi. Mü1-minler, yalnýz Allah'a dayanýp güvensinler.
123.
Andolsun sizler güçsüz olduðunuz halde Allah, Bedir'de sîze yardým etmiþti.
Öyle ise, Allah'tan sakýnýn ki, O'na þükretmiþ olasýnýz.
124. O zaman sen, mü'minlere þöyle diyordun:
"Ýndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli deðil midir?
125. Evet,
siz sabýr gösterir ve Allah'tan sakýnýrsanýz, ve eðer onlar þu anda üzerinize
gelirlerse, Rabbi-niz savaþ eðitimi görmüþ beþ bin melekle sizi takviye eder.
126. Allah,
bunu size sýrf bir müjde olsun ve kalbleriniz bu sayede rahatlasýn diye yaptý.
Zafer, yalnýzca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah kalýndandýr,
127. 128. Allah kâfirlerden bir kýsmýný
kessin veya onlarý periþan etsin böylece bozulmuþ bir halde dönüp gitsinler ki,
bu iþte senin yapacaðýn bir þey yoktur. Yahut onlarýn tevbesini kabul etsin,
ya da
(ýsrar ederlerse) onlara azap
etsin (diye Allah Bedir'de size yardým
etti). Çünkü onlar zâlimdirler.
129.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ýndýr. Dilediðini baðýþlar, dilediðine azap
eder. Allah, çok baðýþlayýcý ve çok merhametlidir.
130. Ey iman edenler. Kat kat artýrýlmýþ olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakýnýn ki kurtuluþa eresiniz.
131. kâfirler
için hazýrlanmýþ bulunan ateþten sakýnýn.
132. Allah'a ve Resul'üne itaat ediniz ki size merhamet edilsin.
Bu âyet-i kerimelerden itibaren gazalardan söz edilmeye baþlanýr. Konu, münâkaþa ve münazara savaþýndan meydan ve kýlýç savaþma intikâl etti. Bu âyetler geniþ bir þekilde Uhud savaþýndan söz eder. Bu arada, Allah'ýn mü'minlere nimetini hatýrlatmasý için Bedir savaþýndan da söz edilmiþtir..Zira mü'minler bu savaþta sayý ve silah bakýmýndan daha az ve zayýf olmalarýna raðmen, Allah'ýn yardýmýyle zafer kazanmýþlardý. Bu âyet, Uhud gazasý ile ilgili kýssanýn ilk âyetidir. Bu konuda 60 âyet nazil olmuþtur. Âyetlerin öncekilerle münasebeti þöyledir: Yüce Allah Önceki âyetlerde kötü kimseleri sýrdaþ edinmekten sakýndýrdý. Bu âyetlerde de en-sardan iki grubun gevþeklik göstermesinin sebebini açýklamaktadýr. Bu da, baþta nifakýn baþý olan Ubey b.Selûl olmak üzere münafýklarýn onlara köstek olmalarýdýr. Münasebet açýktýr. Buhârî ve Müslim Câbir'in þöyle dediðini nakladerler. "O zaman içinizden iki taife bozulmaya yüz tutmuþtu. Halbuki Allah onlarýn yardýmcýsý idi" âyeti bizim hakkýmýzda nazil oldu. Bu iki taife biziz, yani Harise oðullarý ve Seleme oðullarýyýz. Allah onlarýn dostudur" kaydýndan dolayý bu âyetin bizim hakkýmýzda inmesine sevindik. Ýnmemiþ olsaydý sevinmezdik.[252]
Sabahleyin çýktýn, demektir. Bu kelimenin mastarý olan sabahýn ilk saatleri manasýnadýr.
Gevþeklik gösterirler demektir. Feþel, korkaklýk ve zayýflýk manasýnadýr.
Ýndirir yerleþtirirsin demektir. Bir kimse bir baþkasýný bir eve yerleþtirdiðinde der. Bu kelimenin aslý ev edinmek manasýnadýr.
Ezille, sayý ve silah bakýmýndan azlýk manasýnadýr.
Fevr sûr'at manasýnadýr. Aslý, þiddetli galeyan mânâsýna olup tencere kaynadý mânâsýna gelen den türemiþtir. Daha sonra "Sûr'at" mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Bir þey anýnda hemen yapýldýðýnda denilir,
Musevvemîn, savaþ için eðitilmiþ manasýnadýr. Musevvimîn okunduðu takdirde, onlarýn alâmeti vardýr manasýnadýr. Bedir savaþýnda onlarýn alâmeti beyaz sarýklardý.
Taraf, taife ve kýt'a manasýnadýr.
Onlarý periþan etsin. Kebt, hezimete uðratmak ve helak etmek demektir. Bazan kin gütmek ve zelil düþürmek mânâsýnda kullanýlýr.
Hâibîn, "bozguna uðrayarak" demektir. Haybe, isteneni elde edememek mânâsýna gelir. [253]
Müslim'in sahihinde rivayet edildiðine göre Uhud savaþýnda Rasulul-lah (s.a.v)'ýn ön diþlerinden rabaiyye denilen bir diþi kýrýldý. Baþý yarýldý. Rasulullah (s.a.v) baþýndaki kaný siliyor, ve þöyle diyordu: Kendilerini Allah'a çaðýran peygamberlerinin baþýný yaran ve rabaiyyesini kýran bir kavim nasýl kurtuluþa erer? Bunun üzerine Yüce Allah iþte senin yapacaðýn bir þey yoktur" âyetini indirdi.[254]
121. Ey
Muhammedi Sabah erkenden, mü'minleri, düþmanla savaþmak için mevzilerine
yerleþtirmek üzere ailenden ayrýlýp Uhud'a gittiðin zamaný hatýrla. Allah sizin
sözlerinizi iþitir hallerinizi bilir.
[255]
122. Hani.
müslüman ordusundan iki taife korkaklýk ve zafiyet gösterip neredeyse savaþtan
dönmeye yüz tutmuþlardý. Bunlar Selemeoðullan ile Hâriseoðullarý idi . Olay
þöyle olmuþtur: Rasulullah (s.a.v.) bin kiþilik bir Ashab ordusu ile Uhud'a
gitmek üzere yola çýktý. Üçbin kiþiden oluþan kâfir ordusuna yaklaþtýklarýnda,
münafýk Abdullah b. Übeyy ordunun üçte biri ile Rasulullah (a.s.v.)'tan
ayrýlarak þöyle dedi: Niçin canlarýmýzý ve çocuklarýmýzý öldürelim? Ensardan
yukarda adý geçen iki kabile savaþtan geri dönmeye niyetlendi. Fakat Allah
onlarý korudu, Rasulullah (s.a.v) ile birlikte devam ettiler. Ýþte,
"Allah onlarýn yardýmcýsý ve iþlerinin mütevellisidir" âyeti bunu
ifade eder. Mü'minler bütün hal ve hareketlerinde yalnýz Allah'a dayanýp
güvensinler. Sonra Yüce
Allah, mü'minlerin kalpleri
kuvvetlensin ve Uhud'da
uðradýklarý yenilgiden duyduklarý üzüntüye karþý teselli bulsunlar diye onlara
Bedir günü elde ettikleri zaferi hatýrlatarak þöyle buyurdu:
[256]
123.
Þüphesiz, sizler silah ve sayý bakýmýndan az olduðunuz halde, zaferin
sayý ve malzeme çokluðuyla deðil, Allah'ýn
yardýmýyle kazanýldýðýný bilesiniz diye
Allah Bedir gününde yardý-mýyle size
zafer kazandýrmýþtýr. Öyleyse Allah'tan korkun ve size lütfettiði zafere
karþýlýk O'na þükredin.
[257]
124. Ey
Muhammedi O zaman sen Ashabýna þöyle demiþtin: Rabbinizin sizin zaferiniz
için üç bin meleði yardýmýnýza
göndermesi size yetmez mi?
[258]
125. Evet,
yeter. Eðer siz savaþta sabreder, Allah'tan korkar ve onun emrine itaat ederseniz, o size meleklerle
yardým eder.
Eðer müþrikler hemen
þu anda üzerinize gelirlerse Allah, silah eðitimi görmüþ ve tatbikat yapmýþ beþbin melekle size yardýmý artýrýr.[259]
126. Ey
mü'minler! Allah melekleriyle yaptýðý bu yardýmý, sýrf, bir müjde olsun daha
fazla sebat edesiniz, kalpleriniz bununla sükûnete ersin, düþmanýnýzýn çokluðu
ve sizin azlýðýnýzdan korkmayasmýz diye yaptý Sakýn zaferin, sayý ve malzeme
çokluðu ile elde edileceði hayaline kapýlmayasýnýz. Gerçekte zafer, meleklerde ve baþkalarýndan deðil, sýrf
Allah'ýn yardýmý ile elde edilir. O iþinde galiptir, maðlup olmaz. Hikmet
sahibidir, engin hikmetinin gerektirdiðini yapar.
[260]
127. Bu
ilâhi tedbir, o müþriklerden bir taifeyi öldürme veya esir alma suretiyle helak
etmek ve þirk direklerinden bir direði yýkmak, veya onlarý hezimete uðratarak
periþan etmek için alýnmýþtýr, , istediklerim elde edemeden bozulmuþ bir halde
geri dönsünler. Yüce Allah bunu onlarýn baþýna Bedir savaþýnda getirdi. Müslümanlar,
müþriklerin ileri gelenlerinden yetmiþini öldürüp, yetmiþini de esir aldýlar.
Allah mü'minleri aziz; þirki ve müþrikleri zelil kýldý.
[261]
128. Bu iþte
senin yapacaðýn bir þey yoktur. Bu âyet-i kerime Uhud kýssasý içerisinde bir
ara konu olarak gelmiþtir. Rasulullah
(s.a.v.)'m rabaiyye diþi
kýrýlýp mübarek yüzleri
yarýlýnca: "Peygamber- lerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasýl
kurtuluþa erer" buyurdu. Bunun üzerine âyeti nazil oldu. Yani, Ey Muhammedi Kullarýn yanlýþlarýný düzeltmek sana ait
deðildir. Onlarýn iþi Allah'a kalmýþtýr.
Onlarýn iþlerinin sahibi Allah'týr. Allah onlarý ya helak eder veya hezimete
uðratýr, Veya müslüman olurlarsa tevbelerini kabul eder, küfürde ýsrar ederlerse
azap eder. Çünkü onlar azabar üstehak olmuþ zâlimlerdir.
[262]
129.
Yerlerin ve göklerin mülkü Allah'ýndýr. O, dilediðini baðýþlar, dilediðine
azap eder. Allah çok baðýþlayýcý ve çok merhametlidir.
[263]
130. Ey iman edenler! Kat kat artýrýlmýþ olarak faiz yemeyin. Bu âyetle Yüce Allah, mü'min kullarýna faiz alýp vermeyi yasaklamýþtýr. Ayný zamanda Câhiliyye döneminde kat kat aldýklarý faizi kýnamýþtýr. Ýbn Kesir þöyle der: Câhiliyye zamanýnda borcu ödeme zamaný gelince alacaklý þöyle derdi: Ya borcu ödersin, veya artýrýrsýn. Eðer öderse ne ala yok Ödeyemezse zamaný uzatýr ve borç miktarýný artýrýrdý. Bu her yýl böyle devam ederdi. Bazan az bir borç, katlanarak çoðalýr ve kat kat olurdu.[264] Allah'ýn yasakladýðýný terkederek O'nun azabýndan korununuz ki, kurtuluþa erenlerden olasýnýz. kâfirler için hazýrlanmýþ olan cehennem ateþinden sakýnýnýz. Allah'a ve Rasulüne itaat edin ki, O'nun rahmetine nail olan iyi kullardan olasýnýz.
1. Hani diyordun. Olayý zihinde canlandýrmak için, þimdiki zamanýn hikayesi muzâri sýygasýyle ifade edilmiþtir.
2. Rabbinizin size yardým etmesi. Rabb kelimesinin muhatap zamirine muzaf olmasý, onlara verilen önemi göstermektedir. Ebus-suûd böyle der.
3. "Baðýþlar" ve "azap eder" kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr.
4. Faizi yemeyin. Burada faiz almayýn yerine faiz yemeyin denilmiþtir. Çünkü almanýn neticesi, onu yemektir. Bu mecâz-ý murseldir.
5. "Kat kat" kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. [265]
Ayette " kat
Kat" ifadesinin kullanýlmasý, faiz için ne bir kayýt ne de bir þarttýr. O
ancak insanlarýn Cahiliyye zamanýndaki durumlarýný açýklamak ve büyük bir
zulüm ve apaçýk bir haksýzlýk olan, bu muameleden dolayý onlarý kýnamak
içindir. Zira onlar faizi kat kat alýyorlardý. Ebu Hayyan þöyle der: Kat kat
faiz aldýklarý bu kötü iþten menedildiler. Bazan öyle olurdu ki, az bir borcun
faizi yüzünden borçlunun bütün malý giderdi. Yüce Allah sözüyle onlarýn yýldan
yýla faizi katlýyarak artýrdýklarýna iþaret eder. Faizin her türlüsü haramdýr.
Katlýyarak alma durumu, yasaklamanýn bir kaydý ve þartý deðildir.[266]
133.
Rabbinizin baðýþýna ve takva sahipleri için hazýrlanmýþ olup geniþliði gökler
ve yer kadar olan cennete koþun.
134. O takva
sahipleri ki, bollukta da, darlýkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanlarý affederler.
Allah güzel davranýþta bulunanlarý sever.
135. Yine
onlar ki, bir kötülük yaptýklarýnda, ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde
Allah'ý hatýrlayýp, günahlarýndan dolayý hemen tevbe-istiðfar ederler. Zaten
günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlayabilir ki. Bir de onlar, iþledikleri
kötülüklerde, bile bile ýsrar etmezler.
136. Ýþte
onlarýn mükâfaati, Rablerinin maðfireti ve zemininden ýrmaklar akan, içinde
ebedî kalacaklarý cennetlerdir. Amel edenlerin mükafaatý ne güzeldir.
137. Sizden
önce kânun haline gelmiþ bir takým olaylar gelip geçmiþtir. Onun için, yer
yüzünde gezin dolaþýn da yalanlayanlarýn akýbeti ne olmuþ, görün.
138. Bu
bütün insanlýða bir açýklamadýr; takva sahip- leri için de bir hidâyet ve bir
öðüttür.
139.
Gevþeklik göstermeyin; üzüntüye kapýlmayýn. Eðer kalbden inanmýþsanýz, üstün
gelecek olan sizsiniz.
140. Eðer siz (Uhud'da ) bir acýya uðradýnýzsa, (Bedir'de de düþmanýnýz olan) o kavim ayný acýya Cüz 4,
uðramýþtýr. Ýþte
böylece biz günleri insanlar arasýnda deðiþtiririz. Allah iman edenleri ortaya
çýkarmak ve aranýzdan bazýlarýna þehadet nimetini lütfetmek için bunu yapýyor.
Allah zâlimleri sevmez.
141. Bir de
Allah iman edenleri temize çýkarmak, kâfirleri
de helak etmek ister.
142. Yoksa,
Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çýkarmadan cennete gireceðinizi mi
sandýnýz?
143.
Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze
gelmezden önce onu temenni ederdiniz. Ýþte þimdi onu gözlerinizin önünde gördünüz.
144.
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir.
Þimdi O, ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri
dönerse, Allah'a hiçbir þekilde zarar veremez. Allah, þükredenleri
mükafaatlandýracaktýr.
145. Her
nefsin ölümü ancak Allah'ýn iznine baðlýdýr. (Ölüm), belli bir süreye göre
yazýlmýþtýr. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabýný isterse, ona da bundan
veririz. Biz, þükredenleri
mükâfatlandýracaðýz.
146. Nice
peygamberler vardý ki, beraberinde Allah erleri bulunduðu halde savaþtýlar da,
bunlar, Allah yolunda baþlarýna gelenlerden dolayý gevþeklik ve zaaf
göstermediler; boyun eðmediler. Allah
sabredenleri sever.
147. Onlarýn
sözleri, sadece þöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! günahlarýmýzý ve iþimizdeki
taþkýnlýðýmýzý baðýþla; ayaklarýmýzý sabit kýl; kâfirler topluluðuna
karþý bizi muzaffer kýl.
148. Allah, onlara dünya nimetini ve âhiret sevabýnýn en güzelini verdi. Allah, iyi davrananlarý sever.
Yüce Allah önceki âyetlerde mü'minleri sabýrlý ve takva sahibi olmaya teþvik etti ve Bedir savaþýnda onlara melekleriyle yardým ettiðine dikkatlerini çekti. Bu âyetlerde de nzas.ni kazanmak yarýþmalarýný emretmektedir. Daha sonra da Uhud savaþýný ve ü'lerin önce zafer kazanmýþken hezimete uðramalarýný geniþ bir þekilde açýklamakta Bunu takiben de bela ile imtihanýn, hayatýn bir sünneti olduðunu; peygamberlerin öldürülmesinin mü'minlerin kalplerine bir zafiyet vermemesi gerektiðini belirtmektedir. Daha sonra, âyet-i kerimeler, Uhud gazasýndan alýnacak bir çok ders ve ibretleri açýklar. [267]
Sâriû, koþuþunuz demektir. Serrâ, rahatlýk manasýnadýr. Darrâ darlýk ve þiddet manasýnadýr.
Kazýmýn, öfkelerini yenenler demektir. öfkesini yuttu ve tuttu, manasýnadýr. Bir kimse düþmana karþý gücü yettiði halde öfkelendiðini belirtmezse denir. Araplar, bîr kimse kýrbayý doldurup aðzýný baðladýðýnda derler. Bu kelime, burdan alýnmýþtýr. Fahiþe, son derece çirkin olan iþHalet, geçti demektir.
Sünen, takibedilen yol mânâsýna gelen sünnet kelimesinin çoðludur,. Peygamber (s.a.v)'in sünneti de bu mânâyadýr. Buradaki maksat, yal ani ýy anlarýn baþýna gelen olaylardýr.
Karh ve kurh kelimeleri yara manasýnadýr. Ferra þöyle der: Karh yara, kurh ise yaranýn verdiði acý ve ýztýraptýr.[268] Kelimenin aslý saf manasýnadýr. Saf su mânâsýna gelen "Nudâviluhâ, onu dolaþtýrýrýz" demektir. Müdâvele, bir þeyi birinden diðerine nakletmektir. Bir þey, bir þahýstan baþka bir þahsa intikâl ettiðinde "el deðiþtirdi" denir.
yümehhýsa, temize çýkarsýn diye. Temhîs, temize çýkarmak demektir. Bir kimse bir þeyi bütün ayýplarýndan temizlediðinde der. Bu kelimenin aslýnda lügat mânâsý, temizlemek ve gidermek demektir.
Yemhaka, yavaþ yavaþ helak eder. Mahk, bir þeyi yavaþ yavaþ ' azaltmak demektir.
A'kâbikum, ökçe mânâsýna gelen Akib kelimesinin çoðuludur. Bir þey önceki haline dönüþtüðündedenir.
Müeccel, ileri ve geri alýnmayan bir zamanla sýnýrlý demektir.
Keeyyin, nice manasýnadýr. Çokluk ifade eder. Aslý, sadece idi. Baþýna teþbih kâfi gelince çokluk ifade etti.
Ribbiyyûn, ribbî kelimesinin çoðuludur. Ribbî, rabbaniler gibi Rabbe nisbet edilmiþ bir kelimedir. Buna göre ribbîler, Rabblerine ibadet eden muttekî âlimlerdir. Bir görüþe göre bu kelime, cemaat mânâsýna gelen kelimesine nisbet edilmiþtir.
Ýstckanu, boyun eðdiler. Bu kelime asýl itibariyle sükûn kökünden gelmektedir. Zira boyun eðen kimse arkadaþý kendi hakkýnda istediðini yapsýn diye sakin sakin durur. [269]
133. Allah'a itaat etmek ve emirlerine sarýlmak
suretiyle, maðfireti gerektiren amellere koþuþunuz ve göklerin ve yerin
geniþliði kadar geniþ olan cennete koþunuz. Nitekim Hadîd sûresinde
"Geniþliði, göklerle yerin geniþliði kadar olan cennete koþun[270] buyrulmuþtur. Burada maksat cennetin
geniþliðini açýklamaktýr. Geniþliði bu kadar olursa, uzunluðu ne kadar olur,
düþün. Bu cennetler, Allah'ýn emrini uygulayanlar için hazýrlanmýþtýr.
[271]
134. Onlar
öyle kimselerdir ki, bollukta da darlýkta da Allah için mallanýn bol bol
harcarlar. Ýntikam almaya güçleri yettiði halde öfkelerini tutarlar,
kendilerine kötülük veya zulmedenleri baðýþlarlar, Allah, bu ve benzeri güzel
vasýflarla mattasýf olanlarý sever.
[272]
135. yine
onlar öyle kimselerdir ki, büyük günahlardan bir günah iþlediklerinde,[273] ya
da herhangi bir günah sebebiyle kendilerine zulmettiklerinde, Hemen Allah'ýn
azametini ve kendisine isyan edenlere hazýrladýðý azabý hatýrlar, günahtan uzak
durur, tevbe eder ve Allah'a yönelirler. Günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlar
ki? Bu soru cümlesi olumsuzluk ifade eder. Günahlarý, Allah'tan baþkasý
baðýþlamaz demektir. Bu cümle, kullarýn kalblerini hoþ etmek onlarý tevbeye
teþvik etmek ve günahlar ne kadar büyük olursa olsun, Allah'ýn affýnýn daha
büyük ve rahmetinin daha geniþ olduðunu açýklamak için gelmiþ bir ara
cümlesidir. kullar, yaptýklarýnýn çirkinliðini bile bile bu fiillerinde ýsrar
etmezler. Bilakis onlardan uzak durur ve tevbe ederler.
[274]
136. sýfatlarla muttasýf olan o mü'minlerin sevap ve mükâfatý, geçmiþ günahlarýnýn, Rableri tarafýndan baðýþlanmasý ve aðaçlarýnýn arasýndan nehirler akan cennetlerdir. Orada ebedî kalýrlar. Allah'a itaat edenler için, cennet ne güzel bir mükafattýr.
Sonra Yüce Allah, rüþd
ve salâh ilkelerini takdim ettikten sonra Uhud savaþýnýn kalan bölümünü geniþ bir þekilde açýklamaktadýr.
[275]
137. Sizden
önceki ümmetlerin peygamberlere muhalefetleri sebebiyle, haklarýnda icra
edilen, helak etme ve köklerini kesme gibi, kanun olmuþ bir takým ilahi
vak'alar geçti. Yalanlýyanlarm, helak olduktan sonra geriye býraktýklarý
kalýntýlarý görüp öðüt ve ibret almak için yeryüzünde dolaþýn da, onlarýn
haberlerini ve baþlarýna gelenleri öðrenin.
[276]
138. Bu
Kur'an, insanlar için bir açýklamadýr. Yani Bu Kur'an'da[277]
bütün insanlýða yetecek bir açýklama vardýr. Keza doðru yola iletecek bir
hidâyet, özellikle müttekîler için bir ibret ve öðüt vardýr. Öðütten diðer
insanlar deðil de, sadece müttekîler faydalandýðý için burada özellikle onlar
zikredilmiþtir. Daha sonra Yüce Allah, Uhud savaþýnda müslümanlarýn baþýna
gelen hezimetten dolayý onlarý teselli etmeye baþlayarak þöyle buyurdu:
[278]
139. Cihad Siz
hususunda zayýflýk göstermeyin, baþýnýza gelen öldürülme veya hezimete
uðramadan dolayý üzülmeyin. onlara galip ve onlardan üstünsünüz. Uhud savaþýnda
onlar sizi yendilerse, Bedir savaþýnda da siz onlarý yenmiþtiniz Eðer gerçekten
mü'min iseniz za'fa düþüp üzülmeyin.
[279]
140. Eðer
siz Uhud'da yaralandýnýz veya
öldürüldüyseniz, müþrikler de
Bedir'de sizin gibi
yaralandý ve öldürüldülerÝþte
böylece biz günleri insanlar arasýnda döndürüp dolaþtýrýrýz. Günler devamlý
deðiþir. Bir gün lehinize, bir gün aleyhinize olur. Bir gün üzülür, bir gün
sevinirsin, Allah bunu, sizi imtihan ederek dar günlerde sabredenleri görmek ve
mü'minlerle münafýklarý birbirinrden ayýrmak
için yapýyor. ve bazýlarýnýza Allah yolunda þehadet nimetini lütfetmek
istiyor, Allah zâlimleri sevmez. Uhud gününde peygamberlerinden ayrýlan münafýklar
bu zâlimlerdendir.
[280]
141. Bir de
Allah mü'minleri günahtan temiz ve pak edip münafýklardan ayýrmak ve kâfirleri
yavaþ yavaþ helak etmek ister.
[281]
142. Ey mü'minler topluluðu! Ýmtihan edilip de temize çýkarýlmadan cennete gireceðinizi mi zannediyorsunuz? Bu soru inkâr yoluyla sorulmuþ bir sorudur. Böyle düþünmeyin demektir. Siz Allah yolunda cihad edip de Allah sizin cihadýnýzý ve musibetlere karþý sabrýnýzý bilmeden cennete gireceðinizi mi
düþünüyorsunuz?
Taberî, âyetin mânâsý þöyledir der: Ey Muhammed'in Ashabý! sizden Allah
yolunda cihad edenler ve savaþta onun uðrunda baþlarýna gelecek acý ve
ýzdýraplara katlananlar mü'min kullarým tarafýndan bilinmedikçe, Rabbinizin
lütfuna mazhar olacaðýnýzý mý
zannediyorsunuz?[282]
143. Þüphesiz siz, düþmanýn zorunu tatmadan önce, þehit olmak için düþmanla karþýlaþarak Ölmeyi istiyordunuz. Âyet savaþta direnmeyenler hakkýnda bir sitemdir. Ýþte onu, kardeþleriniz gözlerinizin önünde öldürüldüðünde ve sizin de Ölüme çok yaklaþtýðýnýzda gözlerinizle gördünüz.
Uhud savaþýnda
kâfirler, "Muhammed öldürüldü" haberini yaydýklarý ve münafýklarýn
da: "Eðer o Öldürüldü ise gelin önceki dinimize dönelim dedikleri zaman þu
âyet-i kerime indi:
[283]
144.
Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan Önce de bir çok peygamber gelmiþtir.
Bu peygamberlerin bir kýsmý ölmüþ bir kýsmý da Öldürülmüþtür. Allah, Muhammed'i
öldürürse veya kâfirler onu þehid ederse iman ettikten sonra kâfir mi
olacaksýnýz? Kim dininden dönerse Allah'a zarar vermez. O kendini Allah'ýn
gazap ve azabýna arz ettiði için sadece kendine zarar verir. Allah, kendisine
itaat edenlerin sevabýný verecektir. Bunlar, sebat edip dinden dönmeyenlerdir.
Bundan sonra Yüce Allah her nefis için bir ecel takdir ettiðini ve bu ecelin
ileri veya geri alýnmayacaðýný bildirerek þöyle buyurdu.
[284]
145. Her nefsin Ölümü Allah'ýn izni ve dilemesine baðlýdýr. Her nefis için tayin edilmiþ belirli bir süre yazýlmýþtýr. Bu müddet ne ileri alýnýr, ne de geri. Bundan maksat müslü-manlarý cihada ve düþmanla savaþa teþviktir. Çünkü korkaklýk ömrü uzatmaz, cesaret de onu azaltmaz. Sakýnmak kaderi önlemez. Ýnsan, tehlikeli iþlere girse de, savaþsa da eceli gelmeden ölmez Her kim ameline karþýlýk dünya nimeti isterse ona istediðini veririz fakat âhirette onun bir payý yoktur. Bu âyet, savaþtan ganimet bekleyenler için bir ta'rizdir. Bu âyette Yüce Allah, dünya nimetlerini elde etmenin, insan için gýpta edilecek bir þey olmadýðýný açýklamýþtýr. Çünkü dünya nimetleri iyilere de kötülere de bolca verilmektedir, Kim de ameline karþýlýk âhiret sevabý isterse, kendisine dünyada verdiðimiz nimetlerle birlikte âhiret sevabýný da eksiksiz veririz. Nitekim "Kim âniret kazancýný istiyorsa, onun kazancýný artýrýrýz[285] mealindeki âyet-i kerimede böyle buyurulmuþtur.
Þükredenlere, amel ve
þükürlerine göre lütuf ve rahmetimizden vereceðiz.
[286]
146. Nice peygamber Rabbani âlimler[287] ve Salih kullarla birlikte, Allah'ýn dinini yüceltmek için savaþtýlar. Bunlar Allah yolunda savaþtý, bunlardan öldürülenler de oldu.
Yine Allah yolunda
baþlarýna gelen yaralanma ve Öldürülmeden dolayý zaaf ve korkalýk
göstermediler. Zaaf gösterip cihattan geri kalmadýklarý gibi, düþmanlarýna
karþý zillet gösterip boyun da eðmediler. Allah yolunda bela ve musibetlere
sabreden kimseleri Allah sever.
[288]
147. Dinde
sebat ve dayanýklýlýk göstererek, Allah'ýn maðfiretinden baþka bir þey
istemediler þöyle dediler: Ey Rabbimiz.
Günahlarýmýzý ve iþimizdeki taþkýnlýðýmýzý sana yapmamýz gereken itaat
ve ibadetteki kusurumuzu baðýþla. Savaþ alanlarýnda ayaklarýmýzý sabit kjl ve
kâfirler topluluðuna karþý bize zafer nasip et.
[289]
148. Allah onlara dünya nimetini ve güzel âhiret sevabýný verdi. Yani Allah onlara dünya nimetlerinden olan ganimet, izzet, zafer ve ülkelere hakimiyeti nasip ettiði gibi âhirette de cennet ve nimetlerini verdi. Allah iyi davrananlarý sever. Yani güzel amel iþleyen iyi niyetli olanlarý sever. Âhiret sevabýnýn üstünlüðünü ve Allah katýnda deðeri olduðunu ifade etmek için, sadece âhiret sevabýnýn güzelliði vurgulandý. [290]
Bu mübarek âyetler, beyan ve bediî ilimlerinden birçok sanatý ihtiva eder. Bunlarý aþaðýdaki þekilde özetliyebiliriz.
1. "Onun geniþliði semâvât ve arzdýr." Yani semâvât ve arzýn geniþliði gibidir. Burada benzetme edatý ile benzetme yönü gizlenmiþtir. Buna teþbih-i belið denir.
2. Bir maðfirete koþun." Yani maðfireti gerektiren sebeplere koþun. Bu, bir þeyi, sebebinin yerine zikretme kebilindendir.
3. "Bolluk ve darlýk." Burada edebî sanatlardan týbâk vardýr.
4. Günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlar ki. Buradaki soru ile olumsuzluk kastedilmektedir. Yani Allah'tan baþkasý baðýþlamaz demektir.
5. Onlarýn mükafatlan maðfirettir. Mü'minlerin makamlarýnýn yüksekliði ve faziletteki mertebelerinin yüceliðini göstermek için uzaklýk ifade eden iþaret ismi kullanýlmýþtýr.
6. "Böyle amel edenlerin mükafatý ne güzeldir." Burada mahsûsun bil medh (övülen) hazfedilmiþtir. Takdiri
7. Allah bilsin diye. Burada birinci þahýstan üçüncü þahsa iltifat (dönüþ) sanatý vardýr. Çünkü bu kelime daha önce geçen "biz onlarý döndürürüz" den sonra gelmiþtir. Bu iltifat sanatýndaki sýr ise, Allah yolunda cihadýn þanýný yüceltmektir.
8. Muhamnýed, bir peygamberden baþka bir þey deðildir. Burada mevsufun sýfata kasrý sanatý vardýr.
9. Gerisin geriye mi döneceksiniz? Þerif Râdî þöyle-der; Bu bir istiaredir. Bununla, dinden dönmek kastedilmiþtir. Yüce Allah þüpheye düþerek geri dönmeyi ökçeleri üzerine geri dönmeye benzetti.[291]
1. Âyet-i kerimesinde, birçok güzel ahlak esasý vardýr. Bunlar Allah yolunda bolca harcamak, Öfkeyi tutmak, kötülük edenleri affetmek, günahlardan tevbe etmek gibi esaslardýr. Bunlarýn herbiri, sayýlamýyacak kadar faziletlerin kaynaðýdýr.
2. Âyette maðfiret cennetten önce zikredilmiþtir. Çünkü bir þey, önce pisliklerden temizlenir, sonra süslenir. Buna göre hata ve günahlardan temizlenmemiþ olan kimse cennete girmeye hak kazanamaz.
3. Burada ne kadar çok geniþ olduðunu vurgulamak için, hususi olarak en mânâsýna gelen "arz" kelimesi zikredilmiþtir. Eni bu kadar olursa uzunluðu ne kadar olur?.. Tbn Abbas (r.a.) þöyle der: Yedi gök ve yedi yer birbirine eklendiðinde ne kadar geniþ olursa cennetin geniþliði de o kadardýr.[292]
4. Hirakl, Peygamber(s.a.v)'e þöyle yazdý: Sen beni, göklerin ve yerin geniþliðindeki cennete davet ediyorsun. Öyleyse cehennem nerede? Rasu-lullah þöyle buyurdu:"Sübhanellah... Peki gündüz olduðunda gece nerede?[293]
5. Yüce
Allah birçok âyette, âhiretle ilgili amellerde yarýþmayý emretti:
"Maðfirete koþun" Maðfiret için yarýþýn[294] Hayýrlarda yarýþýn[295] Allah'ýn zikrine koþun[296] Ýþte yarýþanlar ancak onda yarýþsýnlar.[297]
Dünya ile ilgili amellerde ise yavaþ hareket etmeyi emretti:
"Yerin sýrtlannda
dolaþýn"[298] Diðer bir kýsmýnýz
yeryüzünde yürüyecekler”[299]
149. Ey iman
edenler! Eðer kâfirlere uyarsanýz, sizi eski dininize geri çevirirler; o
takdirde büsbütün kaybedersiniz.
150.
Bilakis, mevlâmz Allah'týr ve O, yardýmcýlarýn en hayýrhsýdir.
151.
Allah'ýn, hakkýnda hiçbir delil indirmediði þeyleri O'na ortak koþmalarý
sebebiyle, kâfirlerin kalb-lerine yakýnda korku salacaðýz. Gidecekleri yer de
cehennemdir. Zâlimlerin varacaðý yer, ne kötüdür.
152. Siz
Allah'ýn izni ile
düþmanlarýnýzý öldürürken, Allah,
size olan va'dini
yerine getirmiþtir. Nihayet, öyle
bir an geldi ki, Allah arzuladýðýnýz galibiyeti size gösterdikten sonra za'fa
düþtünüz; (Peygamberin verdiði) emir konusunda tartýþmaya kalkýþtýnýz ve asi
oldunuz. Dünyayý isteyeniniz de vardý, âhireti isteyeniniz de vardý. Sonra
Allah, sizi denemek için onlarýn karþýsýnda hezimete uðrattý. Þüphesiz sizi
baðýþladý. Zaten Allah, mü'minlere karþý çok lütufkârdýr.
153. O
zaman, Peygamber arkanýzdan sizi çaðýrdýðý halde siz, boyuna (savaþ alanýndan)
uzaklaþýyor, hiç kimseye dönüp bakmýyordunuz. Size keder üstüne keder verdik ki, bundan dolayý ne
elinizden gidene, ne de [baþýnýza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah, yaptýklarýnýzdan
haberdardýr.
154. Bu
þiddetli üzüntüden sonra sükûnet bulup yatýþasýnýz diye Allah size hafif bir
uyku verdi. Bu uyku sizden bir grubu
kaplýyordu. Kendi canlarýnýn kaygýsýna düþmüþ bir gurup da, Allah'a karþý
haksýz yere Câ-hiliye devrindekine benzer
düþüncelere kapýlýyorlar,
"Bizim elimizden ne gelir"
diyorlardý. De ki: Emir, bütünüyle Allah'ýndýr. Onlar, Sana
açýklayamadýklarýný içlerinde gizliyorlar.
"Bizim elimizden bir þey gelseydi, burada öldürülmezdik".
diyorlar. Þöyle de: Evlerinizde kalmýþ olsaydýnýz bile, öldürülmesi takdir
edilmiþ olanlar, öldürülüp düþecekleri
yerlere kendiliklerinden çýkýp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve
kalblerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptý). Allah, içinizde ne varsa
hepsini bilir.
155. Ýki
ordu karþýlaþtýðý gün, sizi býrakýp gidenleri þeytan, sýrf iþledikleri bazý
þeyler yüzünden iðfal etmiþti. Yine de Allah, onlarý affetti. Çünkü Allah, çok
baðýþlayýcý ve çok yumuþaktýr.
156. Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler gibi, yer yüzünde sefere çýkan veya savaþan kardeþleri hakkýnda, "Eðer bizim yanýmýzda kalsalardý ölmezler, öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayýn. Allah bu kanaati onlarýn kalblerine bir hasret olarak koydu. Hayatý veren de, alan da Allah'týr. Allah, yaptýklarýnýzý hakkýyla görür.
157. Eðer
Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, þunu bilin ki, Allah'ýn rahmeti ve
maðfireti, onlarýn biriktirecekleri
bütün þeylerden daha hayýrlýdýr.
158. Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ýn huzurunda toplanacaksýnýz.
Bu mübarek âyetler Uhud savaþý olaylarýný ve onlardaki ibret ve ýýasi-hatlan anlatmaya devam ediyor, ve bu savaþtaki maðlubiyet sebeblerinden ve münafýklarýn rezilâne durumlarýyla mü'minlerin azîm ve iradalerini kýrmak için Islamî davete karþý hazýrladýklarý komplolardan bahseder. [300]
Sultan; hüccet ve açýk delil demektir. Asýl itibariyle kuvvet manasýnadýr. Bu mânâda valiye sultan denilir.
Mesvâ, insanýn karar kýldýðý ve barýndýðý yer demektir. Bir kimse bir yerde ikamet ettiðinde, Araplar: derler.
Onlarý öldürüyorsunuz demektir. Zeccâc þöyle der: Öldürmek suretiyle kökünü kesmektir. Asýl itibariyle öldürecek yere vurmaktýr. Þâir þöyle der.
Onlarý kýlýçtan geçirdik. Geri kalanlar kaçýp daðýldýlar. Uzaklaþýyordunuz demektir. yeryüzünde gidip uzaklaþmak manasýnadýr. arasýnda þu fark vardýr: Ýs'âd yer üzerinde uzaklaþmaktýr. Suûd ise yükselerek uzaklaþmak demektir. Hezimete uðrayanýn yaptýðý gibi, kimseye dönüp de bakmýyordunuz demektir. Bu kelimenin aslý, dönmek için boynu çevirmek mânâsýna gelen leyy kelimesidir.
Uhraküm, arkanýz demektir. Size ceza verir manasýnadýr. Emeneten, emniyet ve sükun demektir. Örter, kapatýr manasýnadýr. Allah'ýn temize çýkarmasý için. temize çýkarmak kusurlardan temizlemek demektir.
Onlarý zelleye, yani hataya düþürdü, manasýnadýr. Guzzen, ðâzî'nin çoðuludur. Gâzî Allah yolunda savaþa çýkan manasýnadýr. [301]
Uhud savaþýnda müslümanlarm baþýna gelen bazý musibetlerden sonra Rasulullah (s.a.v) Medine'ye dönünce, Ashabtan, bazýlarý: "Allah bize zaferi vadettiði halde, baþýmýza bu musibet nerden geldi?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: ile baþlýyan âyeti, Sizden Uhud'da savaþanlardan bazýlarý yani okçular dünyayý istiyorlardý" bölümüne kadar indirdi.[302]
149. Ey iman
edenler! Kâfir ve münafýklarýn size söylediklerini tutarsanýz, sizi küfre
döndürürler de hüsrana uðrarsýnýz. Ýmaný küfürle deðiþtirmenizden daha büyük
bir hüsran yoktur. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle der: Kâfirlerden maksat münafýklardýr. Onlar, mü'minler Uhud'dan
döndüklerinde: "Muhammed peygamber olsaydý, baþýna bu musibet gelmezdi.
Artýk kardeþlerinize dönünüz" dediler.
[303]
150. Hayýr,
bilakis Allah sizin yardýmcmýzdir. O'nun emrine itaat ediniz. Siz kâfirlere
itaat etmedikçe onlar size yardýmcý olmaz. Buradaki Jj idrab içindir. Önceki
mânânýn tersini ifade eder. Allah, en
iyi yardýmcý ve destekçidir. Baþkasýndan yardým istemeyiniz. Bundan sonra Yüce
Allah, düþmanlarýnýn kalplerine
korku salacaðýný mü'minlere müjdeliyerek
þöyle buyurur.
[304]
151. Allah'ýn,
haklarýnda hiçbir hüccet ve delil indirmediði diðer ilahlarý Ö'na ortak koþup
onlara tapmalarý sebebiyle kâfirlerin
kalplerine korku ve endiþe salacaðýz. Onlarýn varacaklarý yer cehennemdir.
zâlimlerin varacaðý yer olan cehennem ateþi ne kötüdür. Onlar dünyada korku,
âhirette de azap içinde kalacaklardýr. Hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Bir
aylýk mesafeden düþmanýn kalbine korku salma hususiyeti verilerek bana yardým
edildi.[305]
152. Allah, düþmana karþý zafer kazandýracaðýna dair size verdiði sözü yerine getirdi. Zira siz onlarý hýzlý bir þekilde öldürüyor; Allah'ýn hikmet ve iradesiyle, kýlýçlarýnýzla biçiyordunuz. Nihayet korkaklaþýp zaafa düþtünüz ve daðdaki geçiti tutma konusunda ihtilaf ettiniz, lah, istediðiniz zaferi size gösterdikten sonra, Peygamber (s.a.v.)'m emrine isyan ettiniz. Rivayet olunduðuna göre Rasulullah (s.a.v.) elli okçuyu daðýn üzerinde bir geçite yerleþtirdi. Buradan müslümanlan savunmalarýný emretti. Onlara: "Bizi kuþlarýn kaptýðýný görseniz bile, sakýn yerlerinizden ayrýlmayýn" dedi. Ýki ordu karþý karþýya geldiðinde, okçularýn attýðý oklarýn yüzlerine gelmesi sebebiyle müþrik atlýlarý direnemedi ve hezimete uðradýlar. Okçular bu durumu görünce "ganimete ganimete" diye baðýrarak ganimet toplamak için aþaðý indiler. Ancak kumandanlarý, on kiþi ile birlikte geçiti tuttu. Müþrikler daðýn arkasýndan gelerek bu okçularý öldürdüler ve kýhçlarýyle, müslümanlarm arkasýndan saldýrmaya baþladýlar. Böylece, kazanýlmýþ zafer müslümanlar için bir hezimete dönüþtü. Yüce Allah bunu "istediðiniz zaferi size gösterdikten sonra" ifadesiyle vurgular. Sizden dünyayý yani ganimeti isteyen vardý. Bunlar daðdaki geçiti terkedenlerdir. Sizden âhireti yani Allah'ýn sevabýný isteyenler de vardý. Bunlar kumandanlarý Abdullah b. Cübeyr ile birlikte geçidi tutup sonra þehit olan on kiþidir.
Sonra Allah imanýnýzý
denemek için kâfirler karþýsýnda sizi hezimete uðrattý da geri döndünüz.
Ýsyanýnýza raðmen Allah sizi baðýþladý. Burada þayet Allah affeimeseydi,
iþledikleri günah sebebiyle müslumanlarýn baþlarýna gelenden daha çoðuna
müstehak olacaklarýna bir iþaret vardýr. Ýþte bunun içindir ki Yüce Allah, buyurdu.
Yani Allah bütün zaman ve durumlarda mü'minlere karþý lütuf ve nimetiyle
muamele eder.
[306]
153. Ey
mü'minler topluluðu! Kimse diðerini beklemeksizin arkanýza dönüp bakmaksýzýn
savaþtan kaçtýðýnýz zamaný hatýrlayýn. Muhammed (s.a.v) de arkanýzdan sizi
çaðýrýyor ve þöyle diyordu : "Ey Allah'ýn kullarý" Bana gelin, Ey
Allah'ýn kullan bana gelin. Ben Allah'ýn
Rasulüyüm. Kim tekrar savaþa dönerse, cennete girer." Siz ise hýzla
kaçýyordunuz Peygamberi üzmeniz ve onun emrine muhalefet etmeniz dolayýsýyle,
bu yaptýðýnýza ceza olarak Allah da sizi üzdü.[307] O,
bunu, elden kaçýrdýðýnýz ganimete ve baþýnýza gelen hezimete üzülmeyesiniz
diye yaptý. Burasý, üzüntü vermenin hikmetini açýklar. O da üzüntünün, elden kaçýrdýklarýný ve
baþlarýna gelenleri onlara
unutturmasýdýr ki, bu da
Allah'ýn onlara bir lütfudur. Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr, ihlaslý ile
Ýhlassýzý bilir.
[308]
154. Bu þiddetli üzüntüden sonra sükûnet bulup yatýþasýnýz ve düþmanlarýnýzdan emin olasýnýz diye Allah size hafif bir uyku verdi. Bu da Allah'ýn onlara baþka bir ihsanýdýr. Çünkü korkan kimse uyuyamaz. Buhârî'nÝn Enes'ten rivayetine göre Ebu Talha Öyle demiþtir: Uhud günü biz mevzi terimizde iken bizi uyku bastýrdý. Ebu Talha þöyle devam eder: Kýlýcým elimden düþüyor, onu alýyordum. Tekrar düþüyor, tekrar alýyordum[309] Bundan sonra Yüce Allah bu emniyetin umumi olmayýp sadece ihlaslýlar için olduðunu; münafýklarýn korku ve dehþet içinde kaldýklarýný açýklýyarak þöyle buyurur: Uyuklama hali sizden bir grubu, yani ihlâslý mü'minleri kaplýyordu. Baþka bir grup, yani münafýklar kendi canlarýnýn kaygýsýna düþtüler. Bu durum onlarý hezimete sürükledi. Onlarýn, canlarým kurtarmaktan baþka bir kaygýlarý yoktu. Bunun sebebi, müþriklerin, "tekrar savaþacaðýz" diye tehdit etmeleriydi. Mü'minler harbe hazýr bir halde oturdular. Allah onlarýn üzerine bir sekinet indirdi de uyudular. Kâfirlerin geri dönmesinden korkarak sarsýntý geçiren münafýklara gelince, korku ve dehþetten gözlerine uyku girmedi. Onlar Câhiliyye dönemindekiler gibi Allah hakkýnda kötü zanlarda bulunuyorlardý. Ýbn Kesir þöyle der: Münafýklar, müþriklerin o anda galip geldiðini görünce, artýk iþin bittiðine, Ýslam'ýn ve müslümanlarýn yok olduðuna inandýlar. Ýþte, þek ve þüphe ehlinin durumu budur, korkunç bir durum meydana çýktýðýnda böyle âdi düþüncelere kapýlýrlar.[310] Bizim elimizden ne gelir diyorlardý. Yani, bizim elimizde birþey yok, eðer isteðimize býrakýlsaydý savaþa çýkmazdýk. Ey Muhammed! O münafýklara de ki: Bütün iþ Allah'ýn elindedir. O, dilediði gibi tasarrufta bulunur. O münafýklar, sana açýklayamadýklarýný içlerinde gizlerler. Onlar, bizim elimizden bir þey gelseydi burada öldürülmezdik derler. Yani eðer isteðimize býrakýlsaydý, savaþa çýkmaz ve burada öldürülmezdik. Fakat zorla çýkarýldýk. Ýþte, içlerinde gizledikleri þeyin açýklamasý budur. Zübeyr þöyle der: O gün bizim üzerimize uyku indirildi. Beni uyku bastýrmýþken Muattip b. Kuþeyyir'in þöyle dediðini iþitiyordum: "Eðer elimizden bir þey gelseydi, biz burada öldürülmezdik[311] Ey Muhammed! Onlara de ki: Allah'ýn, içinizde öldürülmesini takdir ettiði kimseler varsa, evlerinizden çýk-masaniz da o kimseler. Öldürülecekleri yere kendiliðinden gideceklerdir. Allah'ýn kaderinden kaçýp kurtuluþ yoktur. Allah içinizdeki ihlas ve nifaký yoklamak,ye kalplerinizdekini temizlemek için size bunu yaptý. Allah kalplerdeki sýrlarý ve onlardaki hayýr veya þerri bilir.
Bundan sonra Yüce
Allah, Uhud gününde kaçanlarý açýklayarak þöyle buyurur:
[312]
155. Þüphe
yok ki, iki ordunun, yani müslüman ve müþrik ordularýnýn karþýlaþtýðý gün
savaþtan kaçanlar varya Ýþledikleri bazý günahlar, yani Peygamberin emrine
muhalefetleri sebebiyle, þeytan onlara vesvese vererek ayaklarýný kaydýrdý ve
hataya düþürdü. Þüphesiz Allah onlarý cezalandýrmaktan vazgeçti ve affetti.
Çünkü Allah Gafurdur maðfireti boldur; Halîm'dir, kendisine isyan edenleri
cezalandýrma hususunda acele etmez. Bundan sonra Yüce Allah, münafýklarýn söz
ve hareketlerine uymayý nehyederek þöyle buyurur:
[313]
156. Ey
mü'minler! Sizler, kâfirleý yani münafýklar gibi olmayýn. Onlar seferle ve savaþa çýkan münafýk kardeþlerine veya Allah
yolunda cihada giden gazilere þöyle derlerdi: Eðer bizim yanýmýzda kalýp
savaþa çýkmasalardý ne ölürler, ne de öldürülürlerdi. Yüce Allah onlarýn bu
sözlerini reddederek þöyle buyurur. Allah bu kanaati onlarýn kalplerine bir
hasret olarak koydu, da bu fasit itikat onlarýn ruhlarýn da bir hasret olsun
diye böyle söylediler. Yaþatan da öldüren de Allah'týr. Evde oturmak ölümü
engellemez. Bu, onlarýn söz ve inanýþlarýna reddiyedir, Allah, kullarýnýn
amellerini bilir yaptýklarýnýzý görür ve ona göre karþýlýk verir.
[314]
157. Þayet
Allah yolunda harp ve cihat ederken þehit olur ve ya savaþa hazýrlanýrken
ölürseniz Allah'tan bir maðfiret ve rahmet, dünya da kalmaktan ve onun fani
nimetlerini toplamaktan daha hayýrlýdýr.
[315]
158. Ýster yataðýnýzda ölün, ister harp meydanýnda öldürülün, neticede dönüþünüz Allah'adýr. O, amellerinizin karþýlýðýný verecektir. Öyleyse, sizi Allah'a yaklaþtýracak ve O'nun rýzasýný celbedecek olan Allah yolunda cihadý ve O'na itaat etmeyi tercih ediniz. Þu þiiri söyleyenin Allah iyiliðini versin, ne de güzel söylemiþ:
Eðer vücutlar ölüm için yaratýlmýþsa, kiþinin Allah yolunda kýlýçla öldürülmesi daha iyidir. [316]
1. Sizi, Ökçelerinizin üzerinde geriye döndürürler.. Yani imandan küfre döndürürler. Bu, daha önce de geçtiði gibi istiaredir.
2. "Ýman ettiler" ile "kâfir oldular""gizliyorlar" ile "açýklýyorlar" ve "elden kaçýrdýnýz" ile "baþýnýza geldi" lafýzlarý arasýnda týbâk sanatý vardýr.
3 "Zâlimlerin varacaðý yer ne kötüdür." Bu cümlede deðil de, denilerek zamir yerine açýk ismin getirilmesi sertlik ifade eder ve onlarýn bir þeyi, konulmasý gereken yerden baþka bir yere koyduklarý için yani Allah'a þirk koþtuklarý için zâlim olduklarýný gösterir. Burada, kötülenen þey hazfedilmiþtir. Takdiri þöyledir: Lül zâlimlerin barýnaðý olan cehennem ne kötüdür. Ebussuûd böyle ifade eder.[317]
4. Mü'minlere karþý lütufkardýr. Burada kelimesinin nekre gelmesi, lütfün büyüklüðünü gösterir. yerine açýk isim olarak denilmesi de mü'minleri þereflendirmek ve bu lütfün sebebinin iman olduðunu göstermek içindir.
5. arasýnda iþtikak cinasý vardýr.
6. "Yeryüzünde yürüdüklerinde." Burada istiare vardýr. Karada yolculuk eden kimse, denizde kulaçlýyarak yüzen kimseye benzetilmiþtir. Çünkü suda yüzen kimse onun dalgalarýný yarmak ve içinde yol alabilmek için kol ve bacaklarýyle suya vurur. Telhisu'l-beyan'da böyle açýklanmýþtýr.[318]
1. Uhud savaþýnda sebat edenlerden birisi de, Enes b. Malik'in amcasý cesur aslan, Enes b. Nadr'dýr. Müslümanlar hezimete uðrayýp da, münafýklar, Muhammed (s.a.v)'in öldürüldüðünü yayýnca o þöyle dedi: Ey Allah'ým! Ben bu müslümanlarm yaptýklarýndan dolayý senden özür diliyor ve müþriklerin yaptýklarýndan uzak olduðumu sana arzediyorum. Sonra kýlýcý ile ileri atýldý. Biraz sonra önüne Sa'd bin Muaz çýktý. Ona: "Nereye ey Sa'd? Vallahi Uhud'un ötesinden cennet kokusunu alýyorum" dedi ve savaþa devam etti. Az sonra þehit oldu. Müþrikler, onun azalarýný keserek parçaladýlar. Kýzkardeþinden baþka hiç kimse onu tanýyamadý. Kardeþi onu parmaklarýndan tanýdý. Vücudunda sanki seksen küsur kýlýç, mýzrak ve ok yarasý görüldü.[319]
2. îbn Kesir
Ýbn Mes'ud'un þöyle dediðini rivayet eder: Uhud gününde kadýnlar müslümanlarm
arkalarýnda olup, müþriklerin yaralýlarýný öldürüyorlardý. O gün, bizden
dünya hayatýný isteyen hiçbir kimse
yoktur diye yemin etseydim, doðru söylediðimi sanýrdým. Nihayet Allah: Sizden,
dünyayý isteyeniniz de vardý; âhireti isteyeniniz de vardý, âyetini indirdi.
Rasulullah (s.a.v.), Ashabý muhalefet edip de kendilerine verilen emri yerine
getirmeyince, dokuz kiþilik bir grup içinde yalnýz kaldý. Onuncu þahýs kendisi
idi. Müþrikler onu yaralayýp kanýný akýtýnca þöyle buyurdu: Onlarý bizden
uzaklaþtýran adama Allah merhamet etsin. Sürekli olarak bu sözü söyledi.
Nihayet onlarýn da yedisi þehit edildi. Bir de baktýlar ki Hamza'nm karný
yarýlmýþ; Hint onun ciðerlerini almýþ, aðzýnda çiðniyor, fakat yiyemiyor.
Rasulullah (s.a.v.) buna çok üzüldü ve onun üzerine yetmiþ namaz kýldý.
[320]
159. O vakit
Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuþak davrandýn. Þayet sen kaba katý yürekli
olsaydýn, hiç þüphesiz, etrafýndan daðýlýp giderlerdi. Bu halde onlarý afvet
ve baðýþlanmalarý için dua et; Ýþler de onlara danýþ. Artýk kararýný
verdiðin zaman da Allah'a dayanýp güven. Çünkü Allah, kendisine sýðýnanlarý
sever.
160. Allah
size yardým ederse, artýk size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eðer sizi
býrakýverirse, ondan sonra size kim yardým eder? Mü'minler, ancak Allah'a
güvenip dayanmalýdýrlar.
161. Bir
peygambere, emanete hýyanet yaraþmaz. Kim emanete hýyanet ederse, kýyamet günü,
hainlik ettiði þeyin günahý boynuna asýlý olarak gelir. Sonra herkese, asla
haksýzlýða uðratýlnýaksýzýn kazandýðý
tastamam verilir.
162.
Allah'ýn hoþnutluðunu gözetip O'na uyanla, Allah'ýn hýþmýna uðrayýp dönen bir olurmu hiç? Berikisinin yeri
cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir
varýþ noktasýdýr.
163. Allah'ýn hoþnutluðunu arayanlar, Allah katýnda
derece derecedirler. Allah, onlarýn yaptýklarýný görmektedir.
164.
Andolsun ki, içlerinden, kendilerine Allah'ýn âyetlerini okuyan, kendilerini
temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öðreten bir Peygamber göndermekle
Allah, Mü'm inlere büyük bir lütufta bulunmuþtur. Halbuki daha önce onlar
apaçýk bir sapýklýk içinde idiler.
165.
(Bedir'de) iki katýný (düþmanýnýzýn)
baþýna getirdiðiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi baþýnýza gelince, "Bu
nasýl oluyor." dediniz ha? De ki: O, kendi ku-surunuzdandir. Þüphesiz
Allah'ýn her þeye gücü yeter.
166. 167.
Ýki ordunun karþýlaþtýðý gün sizin baþýnýza gelenler, Allah'ýn dilemesiyle
olmuþtur ki, bu da, mü'nýinleri ayýrdetmesi ve münafýklarý ortaya çýkarmasý
için idi. Bunlar; "Gelin, Allah yolunda çarpýþýn; ya da savunma
yapýn" denildiði zaman, "Harb olacaðýný bilseydik elbet sizin peþinizden
gelirdik." dediler. Onlar o gün, imandan çok, kâfirliðe yakýn idiler.
Aðýzlarýyla, kalblerinde olmayaný söylüyorlardý. Halbuki Allah, onlarýn
gizledikleri niyeti çok iyi bilir.
168. Kendileri gibi evde oturup savaþa katýlmayan kardeþlerine, (þehitler hakkýnda) "Bize uysalardý öldü-rülmezlerdi." diyenlere, " Eðer doðru sözlü insanlar iseniz, canlarýnýzý ölümden kurtarýn bakalým." de.
Âyet-i kerimeler Uhud savaþýný anlatmaya devam ediyor. Yüce Allah geçen âyetlerde rnüslümanlarm hezimetini, baþlarýna gelen üzüntü ve ýzdýrabi anlattý, onlara hastalýðýn kaynaðýný gösterdi ve ilacýný Öðretti. Bu mübarek âyetlerde hakimane liderlik övülmektedir. Sahabeden bazýlarýnýn, Rasulullah (s.a.v.)'m emrine muhalefet etmelerine rahmen, o onlara güzel ahlâk ve merhametli kalbi ile muamele etti. Onlara sert ve þiddetli bir þekilde deðil, lütuf ve iyilikle hitap etti. Dolayýsýyle, kalpler onun daveti etrafýnda toplandý ve liderliði altýnda birleþtiler. Ayrýca bu âyetler Peygamberin ahlâkýndan, böyle merhametli peygamber ve büyük kumandan göndermekle onlara verilen nimetin büyüklüðünden ve bu savaþLa meydana gelen diðer önemli olaylardan bahsetmektedir. [321]
Fazz kaba ve kötü huylu manasýnadýr. Vahidî þöyle der: Fazz, kötü huylu ve kaba kimse demektir. Þâir þöyle der.
Amcanýn kabalýðýndan veya kardeþin katýlýðýndan korkuyorum. Daha önce, ona karþý sözle eziyetten korkuyordum.
Galîzu'1-kalb, kalbi hiçbir þeyden etkilenmeyen ve yumu-þamayan kimse demektir. Þairin þu sözü de bu mânâya kullanýlmýþtýr.
Biz hiç kimseye aðlamýyoruz, bize aðlanýr mý? Bizim ciðerlerimiz develerinkinden daha katýdýr.[322]
Daðýldýlar demektir. kelimesi aslýnda kýrmak manasýnadýr. "Aðzýna saðlýk, Allah diþlerini daðýtmasýn" mânâsýndaki ^ atasözünde de bu mânâda kullanýlmýþtýr.
Hýyanet eder demektir. Gulûl, hýyanet manasýnadýr. Asýl mânâsý bir þeyi gizlice almaktýr. Bir kimse gizlice, ganimetten bir þey alýrsa denilir. : Döndü demektir.
Þiddetli gazab manasýnadýr. : Ev, barýnak demektir.
Onlarý temizler manasýnadýr.
Lütuf ve ihsanda bulundu demektir. Minnet; ihsan etmek, lütfetmek manasýnadýr.
Defedin demektir. defetmektir.
"Ondan ce-zayi kaldýrýr, defeder"[323]
Bedir günü, ganimetler içersinden kýrmýzý bir kaftan kayboldu. B:azý kimseler: "Belki de onu Peygamber (s.a.v.) aldý" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: ... "Bir peygambere emanete hýyanet yaraþmaz...' âyetini indirdi.[324] [325]
159. Ey Muhammedi Arkadaþlarýnýn senin emrine muhalefet ve itaatsizlik etmelerine raðmen Allah'ýn, senin kalbine yerleþtirdiði rahmeti sayesinde sen onlara karþý yumuþak davrandm ve iyi muamele ettin, Eðer sen zâlim huylu ve katý kalpli olup onlara karþý kaba ve sert davransaydm, hiç þüphesiz etrafýndan daðýlýp giderlerdi. Kabalýk sözde olduðu için, Allah, Peygamberin lisanýnda kabalýk, kalbinde de katýlýk olmadýðýný "Eðer sen kaba ve katý kalpli olsaydýn" ifadesi ile açýkladý. Muhammedi Onlarýn Sana yaptýklarý eziyeti baðýþla, Allah'tan onlar için maðfiret iste ve bütün iþlerinde onlarla meþveret et ki, bu hususta insanlar da sana uysun. Hasan-ý Basrî þöyle der: Meþveret eden bir topluluk, mutlaka iþlerinin en doðrusunu bulur.[326] Rasulullah ashabý ile çokça istiþare ederdi.
Ýstiþareden sonra bir
iþe karar verdiðin zaman Allah'a dayan, artýk iþini O'na býrak. Þüphesiz Allah,
kendisine güvenenleri, iþlerini O'na býrakanlarý sever.
[327]
160. Allah
size yardým etmek isterse, kimse-nin size galip gelmesi mümkün deðildir, Eðer
sizi býrakýverirse, ondan sonra size kim yardým eder? Yani sizin yardýmsýz
kalmanýzý arzu eder ve size yardým etmeyi býrakmak isterse, artýk sizin için
bir yardýmcý yoktur. Bedir'de zafer kazanmanýz, Uhud'da maðlup olmanýz, her ne
olursa olsun, hepsi Allah'ýn dilemesi ile olur. Çünkü bütün iþler O'nun
elindedir. Ýzzet ve zafer zelil kýlma ve yardýmsýz býrakma gibi herþey O'nun
elindedir. Mü'minler sadece Allah'a güvensin; O'na sýðýnsýn ve dayansýnlar.
[328]
161. Hiçbir
peygamberin, ne aklen ne de dinen, ganimete hýyanet etmesi sahih ve doðru
olmaz. Buradaki olumsuzluk, böyle bir hâlin olmayacaðýný gösterir. Böyle bir
hâlin olmayacaðým göstermek böyle bir fiilin olmadýðýný göstermekten daha
beliðdir. Çünkü bundan maksat, böyle bir fiilin meydana gelmesi ve vuku
bulmasýndan da öte bunu tasavvur etmenin bile doðru olmadýðýný bildirmektir.
Kim müslümanlarýn ganimetinden herhangi bir þeye hýyanet ederse, kýyamet günü,
herkesin huzurunda rüsvaylýk alameti olarak, hainlik ettiði þeyi boynunda
taþýdýðý halde gelir. -o Sonra herkese, yaptýðýnýn karþýlýðý eksiksiz olarak verilir. Onlara zulmedilmez.
Yani herkes eksiksiz ve ziyadesiz olarak yaptýðýnýn tam karþýlýðýný alýr.
Ýsyankarýn cezasý artýrýlmayacaðý gibi, itaatkârýn sevabý da eksiltilmez.
[329]
162.
Allah'ýn hoþnutluðunu gözetip ona uyanla Allah'ýn hýþmýna uðrayan bir olur mu
hiç? Yani Allah'a itaat edip rýzasýný arayan ile, O'na isyan edip gazabýna
müstehak olan ve hüsranla donen kimse eþit deðildir. Berikinin varacaðý yer cehennemdir.
Cehennem onun için ne kötü bir karargahtýr.
[330]
163. Allah katýnda onlarýn dereceleri farklýdýr. Taberî þöyle der: Allah katýnda onlarýn makamlarý farklýdýr. Allah'ýn rýzasýna u-yanlar için bol sevap ve ikram vardýr. Allah'ýn gazabýna uðrayarak dönenler için de horluk ve elim verici bir azab vardýr.[331] Allah, onlarýn yaptýklarýný görmektedir. Kullarýn amelleri O'na gizli kalmaz. Allah onlara amellerinin karþýlýðýný verecektir.
Bundan sonra Yüce
Allah, son peygamberi göndermekle, mü'minlere lütfettiði büyük nimeti
hatýrlatarak þöyle buyurur:
[332]
164. Andolsun
ki Allah, mü'minlerin içlerinden bir peygamber göndermekle onlara büyük bir
lütufta bulunmuþtur. Bu peygamber kendi cinslerinden, durumunu bildikleri ve ahvalinden
haberdar olduklarý, Arap toplumuna mensup bir peygamberdi. Ra-sulullah (s.a.v)
alemlere rahmet olduðu halde, Yüce Allah burada özel olarak mü'minleri
zikretti Zira peygamberden faydalananlar sadece mü'min-1 erdir. Bu peygamber
indirilen vahyi onlara okuyor, günah
ve kötü amel kirlerinden onlarý temizliyor ve yine onlara kitap ve
hikmeti yani, Kur'an-i Kerim'i ve sünnet-i seniyyeyi öðretiyor. Halbuki onlar,
peygamber gönderilmeden Önce apaçýk bir sapýklýk için de idiler. Onlar bu sapýklýklardan hidâyete kavuþturuldular
ve ümmetlerin en üstünü oldular. Ey mü'minler! Uhud günü baþýnýza büyük bir
musibet gelip sizden yetmiþ kiþi öldürülünce -Halbuki siz Bedir'de onlardan
yetmiþ kiþi öldürmüþ yetmiþini de esir
alarak bunun iki mislini onlarýn basma getirmiþtiniz- bu bela nerden? Bu
hezimet nerden geldi? Halbuki Allah bize zafer vadetmiþti" dediniz, öyle
deðil mi? Hezimete ve musibete kendileri sebep olduklarý halde, "bu belâ
nerden?" demeleri kýnanmalarýna sebep olmuþtur. Ya Muhammedi Onlara de ki:
Sizin baþýnýza gelen bu musibetin sebebi sizsiniz. Zira siz peygamberin
emirlerine itaat etmediniz ve ganimet sevdasýna kapýldýnýz, Allah'ýn herþeye
gücü yeter. Dilediðini yapar, onun hükmünü bozup baþka bir hüküm verecek ve
O'nun hükmünü geri çevirecek kimse yoktur.
[333]
166. Uhud
günü müslüman ordusu ile müþrik ordusu karþýlaþtýðýnda baþýnýza gelenler,
mü'minler ile münafýklar birbirinden ayrýlsýn diye, Allah'ýn ezeli iradesi,
hikmetli takdiri ve kaza ve kaderi ile meydana gelmiþtir. Allah'ýn sabýr ve sebat edip sarsýlmayan
mü'minleri ve[334]
167. Abdullah b. Ubeyy b. Selul ve arkadaþlarý gibi, münafýklýk edenleri birbirinden ayýrmasý içindir.Bunlar Üçyüz kiþi dolayýnda olup, Uhud gününde Rasulullah (s.a.v.)'tan ayrýlýp geri dönenlerdir. L*i.al Bunlara, "Gelin Allah yolunda çarpýþýn, ya da savunma yapýn" denildiðinde, yani mü'minler onlara: "Gelin bizimle birlikte müþriklere karþý savaþýn veya görüntümüzü çoðalmak suretiyle bizi müdafaa edin" dediklerinde, Þöyle dediler: "Eðer sizin savaþma durumunda kalacaðýnýzý bilsek, elbette sizinle birlikte savaþýrdýk. Fakat savaþ çýkacaðýný sanmýyoruz."
Onlar böyle
söylemekle, o gün, imandan küfre daha yakýn oldular. Kalplerindekinin tersini
söylüyorlardý. Allah onlarýn gizledikleri þirk ve nifaký bilir.
[335]
168. Yine Allah, kendileri gibi savaþa katýlmamýþ olan kardeþlerine "Mü'minler bize uysalar, nasihatimizi dinleseler ve bizim döndüðümüz gibi dönselerdi orada öldürülmez-lerdi" diyen münafýklarý da mü'minlerden ayýrmak istedi.
Ey Muhammedi O
münafýklara de ki: Eðer savaþa çýkmamak ölümden kurtarýyorsa, iddianýzda doðru
iseniz, ölümü kendinizden uzaklaþtýrýnýz. Bundan maksat onlarý kýnamak ve
susturmaktýr. Sarp ve saðlam kalelerde bile olsanýz Ölüm size gelecektir.
[336]
1. "Size yardým ederse" ile "sizi yardýmsýz býrakýrsa" lafýzlarý arasýnda mukabele sanatý vardýr. Mukabele edebî sanatlardandýr.
2. Mü'minler sadece Allah'a güvensinler. Burada hasr ifade etmek için harf-i cer ile mecrûr fiilden Önce gelmiþtir.
3. Hiçbir peygamberin ganimet malýna hýyanet etmesi sahih ve doðru olmaz. Burada durumu olumsuzlaþtýrmak, fiili olumsuz-laþtýrmaktan daha belið olmuþtur.
4. Allah'ýn rýzasýna uyan ile, Allah'ýn hýþmýna uðrayýp dönen bir olur mu liiç? Ebu Hayyan der ki: Bu, güzel bir istiaredir. Allah'ýn þeriatý, hidâyete eren kimsenin tâbi olduðu bir klavuza (delile) benzetildi; âsî ise, bir þeye uymasý emredilen ve fakat ona uymaktan yüz çeviren, onu terkedip dönen þahsa benzetildi.[337]
5.Allah'ýn hýþmýyla, Burada kelimesinin nekre olarak getirilmesi, hýþmýn korkunçluðunu gösterir. Anlatýlamayacak kadar büyük bir hýþým demektir.
6. Onlarýn dereceleri farklýdýr. Burada muzaf hazfedilmiþtir. takdirindedir. Yani, "Onlar farklý derecelere sahiptirler" demektir. Mü'minin derecesi yüksek; kâfirin derecesi alçaktýr.[338]
7. açýklýyorlar ile gizliyorlar kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr.
8. Baþýnýza bir musibet geldi, cümlesinde, kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr.Bu da, bediî güzelliklerdendir.[339]
Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuþak dav-randýn. Bu âyette Peygamberimize (s.a.v.) özel olarak güzel ahlâk verildiðini gösteren delil vardýr. Dikkate deðer bir konudur ki, Rasulullah (s.a.v.), insanlarýn, büyüklük vasýflarýný kendin de en çok toplayaný ve en mütevazi olanýdýr. Çünkü o, neseb bakýmýndan insanlarýn en þereflisi, haseb bakýmýndan en üstünü, amelce en güzeli, ikram etme bakýmýndan en cömerdi ve en fasih konuþaný idi. Ýþte bunlarýn hepsi, büyüklüðü gerektiren vasýflardýr. Öte yandan onun alçak gönüllülüðünü gösteren alemetler de þunlardýr: O elbisesini yamar, ayakkabýsýný tamir ederdi. Eþeðe biner, yere otururdu. Kölelerin davetlerine giderdi. Allah'ýn sâlat ve selâmý, faziletler ve güzel ahlâk deryasý, nur kaynaðý Rasulullah (s.a.v.) üzerine olsun. [340]
Allah'a tevekkül
etmek, iki bakýmdan en yüce makamlardan sayýlýr. Birincisi; Allah, tevekkül
eden kulunu sever. Nitekim âyet-i kerimede
Allah tevekkül edenleri sever, buyurmuþtur. Ýkincisi: Tevekkül eden
kimsenin, Allah'ýn korumasý altýnda olduðu garantisidir. Nitekim âyet-i kerimede
"Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kafidir[341] buyrulmuþtur.[342]
[343]
169, 170.
Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölü sanmayýn. Bilakis onlar diridirler;
Allah'ýn, lütuf ve kereminden kendilerine verdiði ile sevinçli bir halde
Rableri yanýnda rýziklara mazhar olmaktadýrlar. Arkalarýndan gelecek ve henüz
kendilerine katýlmamýþ olan þehid kardeþlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadýðý
müjdesinin sevincini duymaktadýrlar.
171.
Onlar Allah'tan gelen
nîmet ve keremin; Allah'ýn, mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceði müjdesinin
sevinci içindedirler.
172. Yara
aldýktan sonra, ve yine Allah'ýn ve Pey-gamber'in çaðrýsýna uyanlar (Özellikle)
bunlarýn içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir
mükâfaat vardýr.
173. Bir kýsým insanlar mü'minlere, "Düþmanlarýnýz olan insanlar, size karþý toplandýlar; aman sakýnýn onlardan!" dediklerinde bu, onlarýn îmanlarýný bir kat daha artýrmýþ ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." demiþlerdir.
174. Bunlar
kendilerine hiçbir fenalýk dokunmadan, Allah'ýn nîmet ve keremiyle geri
geldiler. Böylece Allah'ýn rýzasýna
uymuþ oldular. Allah, büyük kerem sahibidir.
175. Ýþte
þeytan, sizi ancak dostlarýyle korkutur. Þu halde, eðer îman etmiþ kimseler
iseniz onlardan korkmayýn; benden korkun.
176. Ýnkârda
yarýþanlar sana kaygý vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler.
Allah onlara, âhiretten yana bir nasip býrakmak istemiyor. Onlar için çok
elemli bir azap vardýr.
177. Þurasý
muhakkak ki, îmaný küfürle deðiþtirenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler.
178. Ýnkâr
edenler sanmasýnlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayýrlýdýr.
Onlara ancak, günahlarýný artýrmalarý için fýrsat veriyoruz. Onlar için
alçaltýcý bir azap vardýr.
179. Allah,
pis olaný temiz olandan ayýrdetmeksi-zin, mü'minleri, bulunduðunuz halde
býrakacak deðildir. Bununla beraber Allah, size gaybý da bildirmez. Fakat
Allah, elçilerinden dilediðini seçer (ona gaybý bildirir.) O halde Allah'a ve
peygamberlerine îman edin.
Eðer îman eder, takva
sahibi olursanýz, sizin için de çok büyük bir ecir vardýr.
180. Allah'ýn, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasýnlar ki o, kendileri için hayýrlýdýr; tersine bu onlar için pek fenadýr. Cimrilik ettikleri þey de kýyamet gününde boyunlarýna dolanacaktýr. Göklerin ve yerin mirasý Allah'ýndýr. Allah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.
Bu âyet-i kerimeler Uhud savaþý olaylarýný anlatmaya devam ediyor. Münafýklarýn sýrlarýný ve rezil durumlarýný açýða çýkarýyor ve bu büyük savaþtan alýnacak ibret ve dersleri açýklýyor, [344]
Sevinirler, demektir. Bu, cilt (deri) mânâsýna gelen beþere kökünden türemiþtir. Çünkü insan sevindiði zaman, sevinç alameti yüzünde görünür. Ýbn Atýyye þöyle der; Burada istifal kalýbýnýn sin'i talep mânâsýndî kullanýlmamýþtýr. Yani, o sevinç isterler, demek deðildir. Fiil, sula sý mücerredi olan mânâsýnda kulanýlmýþtýr. Nitekim"Allah da hiçbir þeye muhtaç olmadýðýný gösterdi.[345] âyetinde de sin harfi talep için kullanýlmamýþtýr.
Fetha ile Karh, yara; zamme ile kurh ise yaranýn acýsý demektir. Nitekim daha önce geçti.
Hasbunâ, bize yeter demektir. Kifayet mânâsýna gelen, ihsâb kelimesinden alýnmýþtýr. Þâir þöyle der:
Evimizi keþ ve yað ile dolduruyorsun. Halbuki sana zenginlik olaral doya doya yiyip içmek yeter.
Hazz, pay demektir. Hayýr ve serde kullanýlýr. Ancak, herhang bir kayýtla kayýtlanmadýðý takdirde, hayýr için kullanýlýr.
Mühlet veririz manasýnadýr. Ýmlâ; ertelemek, mühlet vermek de mektir. Kurtubî þöyle der: Burada imladan maksat, uzun ömür ve müraffe bir hayattýr.[346]
Ayýrýr demektir. Bir kimse bir þeyi diðerinden ayýrdýðý zaman denir. ayný mânâyadýr. "Ayrýlýn bir tarafa bugün, ey günahkârlar.[347] âyetindeki fiili de bundan türemiþtir.
Seçer manasýnadýr.
Boyunlarýna dolanacaktýr. Bu kelime gerdanlýk mânâsýna gelen kökünden olup, gerdanlýðýn boyna geçirildiði gibi, onlarýn mallarý da boyunlarýna geçirilecektir, demektir. [348]
a. Ýbn Abbas (r.a.)'tan rivayet edildiðine göre Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: Uhud'da kardeþleriniz þehid olunca, Allah onlarýn ruhlarýný yeþil kuþlarýn içine koydu. Onlar cennet nehirlerinden içer, meyvelerinden yer ve Arþ'ýn gölgesinde asýlmýþ olan altýn kandillere konarlar. Onlar yiyeceklerinin içeceklerinin tadýný ve sohbetlerinin zevkini alýnca dediler ki: Kardeþlerimizin cihadtan uzak durmamalarý ve savaþ sýrasýnda kaçmamalarý için, bizim sað olduðumuzu ve cennette razýklandýnldýðýmýzý onlara kim bildirecek? Yüce Allah "Sizin durumunuzu onlara ben duyuracaðým" buyurdu ve "Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölüler zannetmeyin" âyetini indirdi.[349]
b. Câbir b. Abdullah'ýn þöyle dediði rivayet olunur. Rasulullah (s.a.v.) bana rastladý ve dedi ki: "Ey Câbir. seni üzüntülü ve kederli görüyorum, sebebi ne?" Dedim ki: Ya Rasulullah! Babam borçlu olarak þehid oldu. Geride birçok çoluk çocuk býraktý." Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki Allah'ýn babana verdiðini sana müjdeleyeyim mi?" Evet, ya Rasulallah." dedim. Buyurdu ki: "Allah babaný diriltti ve onunla, vasýtasýz olarak doðrudan konuþtu. Halbuki Allah hiç kimse ile, arada bir perde olmadan konuþmaz. Allah ona þöyle buyurdu: Ey Abdullah! Dile benden, ne dilersen sana vereyim. Baban þöyle cevap verdi: Ey Rabbim! Senden, beni dünyaya döndürmeni ve senin uðrunda ikinci defa þehid olmayý istiyorum. Yüce Allah þöyle buyurdu: "Ben daha önce, insanlar öldükten sonra, dünyaya geri döndürülmeyecekler diye söz verdim." Baban þöyle dedi:Ya Rabbi! Bunu, geride býraktýklarýma ulaþtýr" Bunun üzerine Yüce Allah âyetini indirdi.[350]
169.
Allah'ýn dinini yüceltmek için O'nun uðrunda þehid olanlarý, sakýn hissetmeyen ve nimetlerden faydalanmayan
ölüler sanmayýnýz. Bilakis onlar, huld cennetlerinde nihmetlerinden
yararlanan, sabah akþam oranýn nimetleriyle
rýzýklanan diri kimselerdir. Vahidî þöyle der: Þehidlerin yaþadýklarýna dair en
doðru görüþ, Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen görüþtür. Buna
görelonla-rýn ruhlarý, yeþil kuþlarýn içindedir. Onlar cennet nimetlerinden
rýzýklanýr; onlardan yer ve yararlanýrlar.
[351]
170. Onlar cennet nimetlerinden faydalanýr, Allah'ýn kendilerine lütfettiði maddî ve manevî nimetler dolayýsýyle sevinirler. Cihadda ölmemiþ olan mücâ-hid kardeþlerinin, þehid olduklarý takdirde, ölümden sonra mazhar olacaklarý nimetler sebebiyle sevinirler.
Sevinirler, çünkü
âhirette, kardeþlerinin herhangi bir korkularý olmaycaktýr ve naim
cennetlerinde bulunacaklarý için dünyadan ayrýlmalarýna da üzülmeyeceklerdir.
[352]
171. Onlar,
Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ýn, mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceði müjdesinin sevinci
içindedirler. Yüce Allah, sevinçle ilgili olan nimet ve lütfü
hatýrlatmak için, onlarýn sevinçlerini ikinci defa zikretti. Yani:
Allah'ýn kendilerine bahþettiði büyük ikram ve bol bol verdiði lütuf ve sevap
sebebiyle sevinirler. Nimet, Ýtaatlarý sebebiyle hak ettikleri þeydir. Fazl
ise, onlara kat kat fazla verilen mükâfattýr.
[353]
172. Uhud
savaþýnda yara aldýktan sonra, yine Allah'ýn ve peygamberin çaðrýsýna uyup
itaat edenler var ya, Bunlarýn
içlerinden, bilhassa iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir
mükâfat vardýr. Ýbn Kesir þöyle der: Bu çaðrýya uyma, Hamrâu'1-esed[354]
gününde olmuþtur. Müþrikler Uhud'da müslümanlara yapacaklarýný yaptýktan
sonra, memleketlerine döndüler. Sonra da Medine'lileri tam mânâsýyle yok edip
iþi bitirmediklerine piþman oldular. Bu haber Rasulullah (s.a.v.)'a ulaþýnca,
müslü-manlarm güçlü ve kuvvetli oldukalarýný
göstermek ve müþrikleri korkutmak için, müslümanlarm onlarýn peþinden
gitmelerini emretti. Uhud'da hazýr bulunanlardan baþkasýna da izin vermedi.
Müslümanlar yaralý ve bitkin olmalarýna raðmen, Allah ve Rasulune itaat ederek
gittiler.[355] Ýþte bu derecede yaralý
ve bitkin olmalarýna raðmen, Rasulullah (s.a.v.)'m emrine itaal edip gazaya
katýlan mü'minlerin pek büyük bir mükafatý ve bolca sevabý vardýr.
[356]
173. Bir
kýsým insanlar mü'minlere, "düþmanlarýnýz olan insanalar, size karþý
toplandýlar aman sakýnýn onlardan." dediklerinde bu, onlarýn imanlarýný
bir kat daha artýrmýþtýr. Yani, bu takva sahibi mü'minler öyle kimselerdir ki,
müþriklerin taraftarlarýndan bazýlarý
aralarýna kötü haber yayýp:Kureyþ size karþý, sayýlamýyacak kadar insan
topladý. Baþýnýza geleceklerden korkun, dediklerinde, bu korkutma, onlarýn
sadece imanlarýný artýrdý. /yi Allah bize yeter, O ne güzel vekildir, dediler.
Yani mü'minler: Allah bize yeter, O bizim koruyucumuz ve iþlerimizi yürütendir.
O ne güze sýðýnak ve kendisine tevekkül edenlere ne güzel yardýmcýdýr"
dediler.
[357]
174.
Allah'ýn lutfu ile sað salim ve bol mükâfat ve ecirle Onlara hiçbir fenalýk
veya bir eziyet dokunmadý. Dünya ve âhirette mutluluk vesilesi olan, Allah'ýn
rýzazýný kazýndýlar. Allah büyük
kerem sahibidir; kullarýna bolca
lütufta bulunur.
[358]
175. Azminizi kýrmak maksadýyle "insanlar size sarþý, sayýlamýyacak kadar insan topladýlar" sözünü söyleyen þeytandýr. Kendilerinden çekinmeniz için kâfir dostlarýyle sizi korkutuyor,
Onlardan çekinip
korkmayýn. Ben, onlara karþý size zafer vermeyi tekeffül ediyorum. Gerçekten
mü'min iseniz, benim emrime isyan edip de helak olmaktan korkunuz. Ayette adý
geçen þeytandan maksat, Nuaym b. Mesu'd el-Eþcaî'dir. Bunu, müslümanlarýn
moralini bozup azimlerini kýrmak için Ebu Süfyan göndermiþti. Ebu Hayyan þöyle
der: Korkutma; þeytanýn vesvesesi, iðvâsý ve onu insanlarýn kalbine atmasý sebebiyle
meydana geldiði için, bu fiil þeytana
nisbet edilmiþtir.[359]
176. Ey
Muhammed! Söz ve fiilleri ile küfre doðru koþan o münafýklarýn hareketlerinden
dolayý üzülme ve kederlenme. Onlarýn Islama ve müslümanlara kurduklarý
tuzaklara aldýrýþ etme. Bu âyet, Peygamber (s.a.v.) için bir tesellidir. Çünkü onlar, küfürleri sebebiyle Allaha hiç
bir zarar veremezler; onlar sadece kendilerine zarar verirler. Allah, hikmeti
ve dilemesi ile, âhirette onlara sevaptan bir pay vermemek ister. Sevaptan mahrum olmalarýndan öte, cehennemde
onlar için büyük bir azab vardýr.
[360]
177. Daha
önce adý geçen ve imanla küfrü
deðiþtiren münafýklar varya, onlar
dinden dönmek ve kâfir olmakla Allah'a asla zarar veremezler. Onlar için elem
verici bir azap vardýr.
[361]
178.
Kâfirler sanmasýnlar ki, azap ve ceza vermeden mühlet vermemiz ve ömürlerini uzatmamýz onlar için hayýrlýdýr.
Biz ancak, günah kazansýnlar da, günahlarý daha da çoðalsýn diye onlara mühlet
ve uzun ömür veriyoruz.âhirette onlar için alçaltýcý bir azap vardýr.
[362]
179. Allah,
imtihan edip de, mü'minlerle münafýklarý birbirinden ayýrmayýp, asla öyle
karýþýk halde býrakmaz. Nitekim Uhud gazasýnda böyle yapmýþ ve orada iman ehli
ile nifak ehli ortaya çýkmýþtýr. Bu âyet, Allah'ýn, mü'minleri münafýklardan
ayýracaðýna dair Rasulüne verdiði bir sözdür. Ýbn Kesir þöyle der : Mutlaka
Allah öyle bir imtihan tertip eder ki, bu imtihanda Allah'ýn dostu ortaya çýkar
ve düþmaný da rezil ve rüsvay olur. Sabýrlý mü'minle günahkar münafýk, bu
imtihan sayesinde birbirinden ayrýlýr. Nitekim Yüce Allah, Uhud gününde
mü'minlerle münafýklarý bu þekilde birbirinden ayýrmýþtýr[363]
Bununla beraber Allah size gaybý da bildirecek deðildir. Taberî þöyle der: Bu
âyetin tefsiriyle ilgili görüþlerin en uygunu þudur: Allah kullarýn
kalplerinden sizi haberdar edecek deðildir ki, siz mü'min, münafýk ve kâfiri
tanýyasýniz. Fakat Allah, Uhud savaþýnda sýkýntý vererek ve düþmana karþý
cihadý emrederek mü'minlerle münafýklarý birbirinden ayýrdýðý gibi, bir takým
imtihan ve belâlarla mü'minleri münafýklardan ayýrýr.[364]
Fakat Allah, peygamberlerinden dilediklerini seçer ve onlarý gaybtan haberdar
eder. Nitekim, Peygamber (s.a.v.)'i münafýklarýn durumlarýndan haberdar
etmiþtir. O halde, gaybý sadece Allah'ýn bildiðine, gayb iþleri ile ilgili
olarak Peygambere haber verdiði þeylerin, ancak Allah'tan bir vahiy ile
bildirildiðine saðlam bir þekilde iman edin. Eðer peygamberlerimi tasdik eder
ve itaat ederek Rab-binizin azabýndan sakýnýrsanýz sizin için büyük bir sevap
vardýr.
[365]
180. Allah'ýn, kereminden kendilerine verdiklerini onun yoluna sarfetmede cimrilik gösterenler sanmasýnlar ki, bu, kendileri için hayýrlýdýr. Yüce Allah önceki âyetlerde cihad hususunda canýný feda etmeye þiddetle teþvik ettikten sonra, burada da Allah yolunda mal harcamaya teþvik etti ve malýný bu yolda harcamada cimrilik gösterenleri þiddetli bir þekilde tehdit ederek buyurdu ki: Cimri, sanmasýn ki, onun mal biriktirmesi ve onu infak hususunda cimrilik yapmasý ona fayda verir. Bilakis bu davranýþý, hem dini, hem de dünyasý hususunda ona Zaralýdýr. Durum onlarýn zannettiði gibi deðildir. Bilakis bu cimrilik onlar için bir serdir. Cimrilik ettikleri þeyde kýyamet gününde boyunlarýna dolanacaktýr. Y'ani Allah, cimrilik yaptýklarý mallarýný, boyunlarýna tasma yapacak, kýyamet gününde onunla azap göreceklerdir. Nitekim Buhârî'nin Sahihi'nde þöyle rivayet edilmiþtir: Kime Allah mal verir de o kimse zekatýný vermezse, kýyamet
gününde o mal, gözlerinin üzerinde siyah benek bulunan büyük bir yýlan suretinde ona gösterilir. Yýlan onu avurtlarýndan tutar ve: "Ben senin malýným, ben senin hazinenim" der. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra âyetini okudu.[366] Kainatta olan herþey Allah'ýn mülküdür. Mahlukat yok olduktan sonra herþey ona dönecektir. Allah, yaptýklarýnýzdan haberdardýr. [367]
Ebu Hayyan der ki : Bu
âyetlerde birçok edebî sanat vardýr:
1. lafýzlarý ile birçok yerde geçen lafzýnda itnâb vardýr.
2. Ölüler "diriler" ile ve kelimeleri arasýnda týbak sanatý vardýr.
3. "Küfürle deðiþtirdiler."Küfürde yarýþýrlar" ve "pis ve temiz" kelimelerinde istiare vardýr. Zira pis ve temizden maksat münafýk ile mü'mindir.
4. Ayrýca bu âyetlerde birçok yerde hazif vardýr.[368]
"Allah bize
yeter, O ne güzel vekildir." Bu söz, Hz. Ýbrahim (a.s)'indir Ateþe
atýldýðý zaman söylemiþtir Suyûtî el-îklil adlý eserinde þöyle der: Sýkýntýlý
zamanda ve büyük iþlerde bu kelimeyi söylemek müstehaptýr.
[369]
181.
"Allah fakir, biz zenginiz." diyenlerin sözünü andolsuýý ki Allah
iþitmiþtir. Onlarýn bu sözünü, haksýz yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacaðýz ve
diyeceðiz ki: Tadýn o yakýcý azabý.
182. Bu,
dünyada iken kendi ellerinizle yapmýþ olduðunuzun karþýlýðýdýr. Yoksa Allah kullarýna zulmetmez.
183. "Muhakkak
ki Allah, bize, ateþin yiyeceði bîr kurban getirmedikçe hiçbir peygambere
inanmamamýzý emretti" diyenlere þöyle de: Size, benden önce mucizelerle,
özellikle dediðiniz mucize ile nice peygamberler geldi. Eðer doðru insanlar
iseniz, onlarý niçin öldürdünüz?
184. Eðer
seni yalancýlýkla itham ettilerse bil ki gerçekten, senden önce apaçýk
mucizeler, sahifeler ve aydýnlatýcý kitap getiren nice peygamberler de yalancýlýkla
itham edildi.
185. Her
canlý ölümü tadacaktýr. Herhalde kýyamet günü yaptýklarýnýzýn karþýlýðý size
tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaþtýrýlýp cennete konursa, o,
gerçekten kurtuluþa ermiþtir. Bu dünya hayatý ise aldatma metaýndan baþka bir
þey deðildir.
186.
Andolsun ki, mallarýnýz ve canlarýnýz konusunda imtihana çekileceksiniz ve
sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müþriklerden birçok üzücü
sözler iþiteceksiniz. Eðer sabreder ve sakýnýrsanýz, muhakkak ki bu, iþlerin
en deðerlisidir.
187. Allah,
kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açýklayacak,
gizlemeyeceksiniz," diyerek söz almýþtý. Onlar ise bunu kulak ardý
ettiler, onu az bir dünyalýkla deðiþtiler. Yaptýklarý alýþ veriþ ne kadar
kötü.
188.
Ettiklerine sevinen ve
yapmadýklarý ile övülmek
isteyenlerin (davranýþlarýný) doðru sanma. Onlarýn azaptan
kurtulacaklarýný da sanma. Onlar
için elemli bir azab vardýr.
189. Göklerin ve yerin hükümranlýðý Allah'ýndýr. Allah'ýn her þeye gücü yeter.
Kur'an-ý Kerim, önceki âyetlerde Uhud savaþýný ve onda meydana gelen büyük olaylarý sergiledi. Bu âyetler genel muhtevalarý içerisinde, münafýklarýn tuzak ve desiselerinden, Ýslama tuzak kurma, müslümanlara zulmetme ve Allah yolunda cihad etme hususunda onlarýn azimlerini kýrma gibi, kalplerinde sakladýklarý þeylerden de bahsetmiþti. Bundan sonraki âyetlerde ise Yahudilerin desiselerini; kuþku ve vesveseye düþürmek, tuzak kurmak ve hile yapmak suretiyle Ýslamî davete karþý savaþtaki çirkin üsluplarýný anlatmaktadýr ki, mü'minleri onlarýn tehlikelerinden sakýndýrsýn. Nitekim, münafýklarýn tehlikesinden de sakýndýrmýþtý. Âyet-i kerimeler Yahudilerden ve onlarýn Zât-i Ýlâhî karþýsýndaki rezil durumlarýndan; Yüce Allah'ý, cimrilik ve fakirlik gibi âdi sýfatlarla itham etmelerinden, sonra ahdi bozmalarýndan, peygamberleri Öldürmeleri ve Allah'ýn kendilerine yüklemiþ olduðu emanete hiyanet etmelerinden ve nihayet bu mel'un ýrkýn taþýdýðý birçok çirkin ve adi vasýflardan bahsetmektedir.[370]
Bize tavsiye etti.
Kurban, Allah'a yaklaþmak için kesilen hayvandýr.
Beyyinât, apaçýk âyetler demektir. Burada, âyetlerden maksat mucizelerdir.
Zübûr, kitap mânâsýna gelen Zebur kelimesinin çoðuludur. O da "yazmak" mânâsýna gelen zebr kökünden türemiþtir, (yazýlmýþ) manasýnadýr. Nitekim (binilmiþ) manasýnadýr. Zeccâc þöyle der: Zebur, her hikmetli kitaba verilen isimdir.
Uzaklaþtýrýldý manasýnadýr. Zahzaha: Kenara almak, uzaklaþtýrmak demektir. Süratle çekip almak mânâsýna gelen "Zah" kelimesinin tekrarýndan ibarettir.
"Umduðunu elde etti, korktuðundan kurtuldu" demektir..
Gurur, aldattý mânâsýna gelen fiilinin mastarýdýr.
Meta', kendisinden faydalanýlan ve istifade edilen, daha sonra da yok olan þey demektir.
Mutlaka imtihan edileceksiniz manasýnadýr, imtihan etti mânâsýna gelen fiilinden türemiþtir.
Azmu'1-umûr, iþlerin deðerlisi demektir. Azm'in aslý, bir þey üzerinde görüþün sebat etmesidir. Burada maksat, doðru tedbir ve doðru rey demektir. Bunlar da, her akýllýnýn, üzerinde sebat etmesi gereken þeylerdendir.
Mefaze, kurtuluþ demektir. Bir kimse kurtulduðunda denilir. Bu kelime ondan türemiþtir. [371]
a) Ýbn Abbas (r.a.)'m þöyle dediði rivayet olunur. Bir gün Ebubekir Sýddýk (r.a.) Yahudilerin dershanesine girdi. Gördü ki Yahudilerden bir grup Fenhas b. Âzûra denilen bir adamýn etrafýnda toplanmýþlar, Fenhas, Yahudi alim ve bilginlerinden biri idi. Ebubekir (r.a.) ona þöyle dedi; "Sana yazýklar olsun. Allah'tan kork ve müslüman ol. Allah'a yemin ederim ki, sen, Mu-hammed (s.a.v.)'in Allah tarafýndan gönderilmiþ bir peygamber olduðunu kesinlikle biliyorsun. O'nun katýndan size hak bir kitap getirdi. Bunu, yanýnýzdaki Tevrat ve Ýncil'de yazýlý olarak görüyorsunuz" Fenhas þöyle dedi: "Ey Ebubekir! Vallahi, bizim fakirlikten dolayý Allah'a bir ihtiyacýmýz yoktur. Halbuki o bize muhtaçtýr. Onun bize yalvardýðý gibi, biz Ona yal-varýnýyoruz. Bizim ona ihtiyacýmýz yok. Eðer o zengin, olsa, idi arkadaþýnýz Muhammed'in iddia ettiði gibi bizden borç istemezdi. Faizi size yasaklýyor, kendisi bize faiz veriyor. Eðer zengin olsaydý, bize faiz vermezdi." Hz. Ebubekir (r.a.) buna kýzdý ve Fenhas'ýn yüzüne þiddetli bir darbe indirerek þöyle dedi: "Ey Allah'ýn düþmaný! Nefsim, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eðer sizinle bizim aramýzda bir anlaþma olmasaydý, senin boynunu uçururdum." Bunun üzerine Fenhas Rasulullah (s.a.v.)'a giderek "Ya Muhammedi Arkadaþýnýn bana yaptýðýna bak." dedi. Rasulullah (s.av): "Ey Ebubekir! Seni, bunu yapmaya iten sebep nedir?" diye sordu. Hz. Ebubekir (r.a.) þöyle cevap-verdi: "Ya Rasuiallah! Bu Allah'ýn düþmaný, büyük söz söyledi. Allah'ýn fakir, kendilerinin zengin olduðunu iddia etti. Bende Allah için kýzdým ve yüzüne vurdum." Fenhas bunu inkâr etti. Bunun üzerine Yüce Allah Hz. Ebubekir (r.a.)'i tasdik etmek ve Fenhas'ý reddetmek üzere þu âyeti indirdi:.ül Andol-sun ki, "Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü, Allah iþitmiþtir.[372]
b. Yine Ýbn Abbas (r.a.)'m þöyle dediði rivayet olunmuþtur: Ýçlerinde Ka'b b. Eþref, Malik b. Sayf, Fenhas b. Âzûra ve daha baþkalarýnýn da bulunduðu bir grup Yahudi Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek þöyle dediler: "Ey Mu-hammed! Sen Allah'ýn Rasulü olduðunu ve Allah'ýn sana bir kitap indirdiðini iddia ediyorsun. Halbuki Allah Tevrat'ta, bize ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere inanmamamýzý emretti. Sen bize böyle bir kurban gelirirsen seni tasdik ederiz" Bunun üzerine þu âyet nazil oldu "Muhakkak ki Allah bize, ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere i-nanmamamýzý emretti,[373]
181.
Andolsun ki, "Gerçekten Allah fakir, biz zenginiz" diyenlerin sözlerini
Allah iþitmiþtir. Bu âdi söz, Allah'ýn düþmanlarý olan Yahudilerin sözüdür.
Allah onlara lanet etsin. "Kim Allah'a
güzel bir borç verecek[374]
âyet-i kerimesi nazil olunca Allah'ýn fakir olduðunu iddia ettiler ve
"Allah fakir, bizden borç istiyor" dediler. Nitekim, bir defasýnda
da, "Allah'ýn eli baðlýdýr (sýkýdýr)[375]
diyerek O'nunla alay ettiler. Kurtubî þöyle der: Onlar buna inandýklarý için
deðil de, alt tabakadakileri -yaldýzlý sözlerle kandýrmak için böyle dediler.
Maksatlarý, "Muhammed'in söylediðine göre Allah fakirdir, çünkü o bizden
borç istiyor" diyerek zayýf mü'minleri þüpheye düþürmek ve Peygamberi
yalanlamaktýr.[376] Biz
muhafaza meleklerine, onlarýn söylediklerini amel defterlerine yazmalarým
emredeceðiz. Haksýz yere peygamberleri öldürerek iþledikleri
çirkin suçlarýný yazacaðýz. Burada Ýsrâîloðullarýnm peygamberleri
öldürmelerinden maksat, atalarýnýn peygamberleri öldürmelerine razý olmalarýdýr.
Diyeceðiz ki: "Tadýn o yakýcý azabý"
yani Allah âhirette meleklerin diliyle onlara "alevli, yakýcý
ateþin azabýný tadýn" der.
[377]
182. Bu,
ellerinizle iþlediðiniz suçlarýn cezasýdýr. Yoksa Allah âdildir; kullarýna yani
mahlukata zulmetmez. Maksat þudur: Bu ceza sizin masiyetiniz ve Allah'ýn,
hakkýnýzdaki a-daleti sebebiyle verilmiþtir. Zemahþerî þöyle der: Allah'ýn günahkârý cezalandýrmasý,
güzel amel edene sevap vermesi adalettendir.[378]
Yahudiler, "Allah
Tevrat'ta bize, Ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe, hiçbir peygambere iman
etmememizi emir ve tavsiye etti" diyenlerdir. Yani onlar þöyle dediler:
"Allah bize özel bir mucize getirmedikçe hiçbir peygamberi tasdik
etmememizi emretti. Bu mucize, peygamberin bir kurban sunmasý ve gökten bir
ateþ inerek onu yemesidir. Ýþte bu, Allah'a karþý bir iftiradýr. Çünkü Allah
onlara böyle bir emir vermemiþtir.. Ey Muhammedi Onlarý kýnamak ve yalanlarýný
meydana çýkarmak için de ki: Size benden önce apaçýk mucizeler ve peygamberliklerinin
doðruluðunu gösteren engin deliller ve özellikle istediðiniz kurban mucizesi
ile nice peygamberler geldi. "Eðer Allah'a iman ve peygamberlerini tasdik
hususundaki iddianýzda doðru iseniz,
niçin onlarý yalanlayýp da öldürdünüz. Sonra Yüce Allah, peygamberini teselli
ederek þöyle buyurdu.
[379]
184. Eðer seni yalancýlýkla itham ettilerse
yadýrgama. Þüphesiz senden önceki peygamberler de yalancýlýkla itham edildi.
Ey Muhammed! Onlarýn seni yalanlamasýna üzülme. Çünkü onlar bunu yaptýlarsa,
bil ki, daha Önce de atalarý, Allah'ýn peygamberlerini yalanlamýþlardý. Üzülme,
onlarda senin için güzel bir örnek vardýr. peygamberler kesin deliller ve
apaçýk mu'cizeler getirmelerine raðmen onlarý yalanladýlar. Onlar hikmet ve
öðütlerle dolu Semavî kitaplarý, Tevrat ve Ýncil gibi insanlarý aydýnlatan
kitaplarý da getirmiþlerdi.
[380]
185. Her
canlý Ölümü tadacaktýr. Yani mahlukat yok olacak ve çaresiz her nefis
ölecektir. Nitekim bir baþka âyet-i kerimede "Kainatta bulunan her þey yok
olaktir[381] buyrulmuþtur. Herhalde yaptýklarýnýzýn
karþýlýðý kýyamet günü, size tastamam verilecektir, Kim ateþten kenara
çekilerek ondan uzaklaþtýrýlýr ve cennete konursa iþte o, ebedî saadeti ve
devamlý nimeti kazanmýþtýr. Dünya hayatý aldatma metamdan baþka bir þey
deðildir. Yani bu dünya, geçici bir yurttan baþka bir þey deðildir. Burada
ancak aldatýlmýþ ahmaklar faydalanmaya çalýþýr. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyette
dünyanýn fâni ve geçici deðerinin küçük ve hakir olduðu, ifade edilmektedir,[382]
186.
Andolsun ki, fakir düþmek ve çeþitli musibetlere dûçâr olmakla mallarýnýz,
sýkýntý ve hastalýklara maruz kalmakla da canlarýnýz hususunda imtihana çekileceksiniz.
Ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müþriklerden birçok üzücü
sözler iþiteceksiniz. Yani, düþmanlarýnýz olan Yahudi, Hýristiyan ve müþrikler
size birçok eziyetlerde bulunacaklar. Bu âyette Yüce Allah mü'rninlere,
müþrikler ve Ehl-i kitab tarafýndan birçok belâ ve sýkýntýlarýn geleceðini
haber vermekte ve bu gibi olaylarýn vukuunda sabretmelerini onlara
emretmektedir. Çünkü cennet, nefsin
hoþuna gitmeyen þeylerle çevrilmiþtir. Ýþte bunun içindir ki Yüce Allah þöyle
buyurur. Eðer bu hoþa gitmeyen þeylere karþý sabreder; söz ve amellerinizde
Allah'tan korkarsanýz biliniz ki, bu sabýr ve takva, azim ve irade ile
yapmanýz gereken iþlerdendir. Çünkü bunlar, Allah'ýn emrettiði þeylerdendir.
[383]
187. Ey Muhammed! Allah'ýn Tevrat'ta Yahudilerden kuvvetle yemin aldýðý zamaný hatýrla.
Hani Allah, onlardan,
"Allah'ýn Kitaptaki hükümlerini insanlara mutlaka açýklayacaksýnýz, onlarý
gizlemeyeceksiniz" diye söz almýþtý. Ýbni Abbas (r.a.) þöyle der: "Bu
âyet Yuhudiler hakkýndadýr. Rasu-lullah (s.a.v.) hakkýnda onlardan ahid ve
yemin alýnmýþý. Fakat onlar bunu gizledi ve arkalarýna attýlar.[384]
Onlar ise bu yemini arkaya attýlar ve onu az bir dünya malýyla deðiþtirdiler.
Bu, ne kötü alýþ-veriþ, bu ne ziyanlý
bir pazarlýktýr.
[385]
188. Ey
Muhammed! Seninle ilgili vasýflan insanlardan gizlemek suretiyle yaptýklarýna
övünenleri Sapýklýkta olduklarý halde, hak yoldadýrlar diye insanlarýn
kendilerini övmelerini istiyenleri doðru yolda sanma. Sakýn onlarý Allah'ýn
azabýndan kurtulmuþ zannetme. Onlar için elem verici bir azap vardýr. Ýbn Abbas
(r.a.) þöyle der: Bu âyet Ehl-i kitab hakkýnda nazil oldu. Peygamber (s.a.v.)
onlara bir þey sordu da, onlar gerçeði gizleyerek baþka türlü bildirdiler ve
Peygamberin sorduðunu ondan gizlemelerinden
dolayý sevindiler.[386]
189. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýndýr. Ýþte bunlara sahip olan kimse nasýl fakir olur? Bu, "Allah fakir, biz zenginiz" diyenleri reddeder, Allah'ýn herþeyc gücü eter. Onlarý cezalandýrmaya da kadirdir. [387]
Bu âyet-i kerimeler birçok edebî sanatý itiva eder. Bunlarý þu þekilde
özetJiyebiÝiriz.
1."Gerçekten Allah fakir, biz zenginiz." Burada mübalaða ifade etmek için cümlesini edatý ile pekiþtirdiler. Halbuki kendilerinin zenginliðini ifade ederken pekiþtirme edatý kullanmadýlar. Cümleyi tekide ihtiyaç duyulmayan bir cümle gibi söylediler. Sanki zenginlik onlarýn tartýþmasýz vasýllarý olup bunu pekiþtirmeye ihtiyaç yoktur. Ýþte bu durum, onlarýn küfür ve taþkýnlýktaki inatlarýnýn bir delilidir.
2. Söylediklerini yazacaðýz. Burada, mecâz-ý aklî denilen bir mecaz vardýr. "Meleklerimiz yazacak", demektir. Allah kendisi yazmadýðý fakat yazýlmasýný emrettiði için fiil mecazen ona isnat olunmuþtur.
3. "Bu, ellerinizin yaptýðý þeyin karþýlýðýdýr." Burada da mecâz-ý mursel vardýr. Bir kýsmýnýn zikredilip bütünün kastedilme sý kabilindendir. Ýþlerin çoðu ellerle yapýldýðý .için burada, eller zikredilmiþtir.
4. "Onu ateþ yer" Burada istiare yoluyla, "yemek" fiili ateþe isnat edilmiþtir. Çünkü gerçek mânâda yemek fiili insanlar ve hayvanlarda olur. Ayný þekilde "Ölümü tadacaktýr" âyetinde de istiare vardýr. Çünkü gerçek mânâda tatmak, dildeki duyu vasýtasýyle olur.
5. "Aldatma metâý". Zemahþerî þöyle der: Allah dünyayý, müþteri aldanýp da satýn alsýn diye kusuru gizlenen bir mala benzetti.
Burada, "aldatan ve kandýran þeytandýr[388] Bu da istiare kabilindedir.
6. Onu arkalarýna attýlar ve az bir dünya malý ile deðiþtirdiler. Burada "atma" ve "deðiþtirme" kelimelerinde istiare vardýr. Kitaba sarýlmamak ve onunla amel etmemek, insanýn arkasýna atýlan bir þeye benzetildi. Allah'ýn âyetlerini gizlemelerine karþýlýk dünya malý almalarý da, onu az bir pahaya satmaya benzetildi.
7. Âyet-i kerimedeki kelimeleri arasýnda týbak sanatý vardýr.
8. "Cehennemden uzaklaþtýrýldý" ile cennete
konuldu" cümleleri arasýnda ve "onu mutlaka açýklayacaksýnýz..." cümlesi ile "O'nu gizlemeyeceksiniz" cümlesi arasýnda mukabele sanatý vardýr.
9. arasýnda ve arasýnda cinas-ý mugayir vardýr. [389]
"RabbÝn zâlim deðildir" cümlesinde kalýbý mübalaða için deðildir. Bu sadece attar (koku satan) neccâr (marangoz) ve temmâr (hurma satýcýsý) kelimelerin de olduðu gibi hiçbiri mübalaða Ýfade etmez, nisbet bildirir, tbn Mâlik þöyle der:
Fail, Fâ'âl ve fail sýygalarý bazen, nisbet yasý olmadan ism-i mensup olarak kabul edilmiþlerdir. [390]
Yüce Allah, dünya
hayatýný ve nimetlerini "aldatma metaý" diye vasýflandýrdý. Zira
dünyanýn kendisi ve ondaki þehevânî arzular uzun ömür ve tûl-i emeli temenni
ettirir de insaný aldatýr ve helak eder. Bundan dolayý selefin bazýsý þöyle
demiþtir! Dünya, daðýlmak ve yok olmak üzere terkedilmiþ bir metadýr. Bu
metadan alýnýz. Ondan faydalanarak, gücünüz yettiði kadar Allah'a itaat
ediniz. Allah yardýmcýdýr.
[391]
190.
Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca gelip
gidiþinde akýl sahipleri için gerçekten açýk ibretler vardýr.
191. Bunlar
ayakta, oturarak ve yanlan üzerine yatarak Allah'ý anan ve göklerin ve yerlerin
yaratýlýþýný düþünerek: "Ey Rabbimiz! Bunlarý boþuna yaratmadýn. Seni
teþbih ederiz. Bizi cehennem azabýndan
koru" diye dua edenlerdir.
192. Ey
Rabbimiz! Doðrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artýk onu rüsvay etmiþsindir.
Zâlimlerin hiç yardýmcýlarý yoktur.
193. Ey
Rabbimiz! Gerçek þu ki biz, "Rabbinize îman edin!" diye seslenen bir dâvetçiyi iþittik, hemen
îman ettik. Bizim günahlarýmýzý baðýþla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu
iyilerle beraber al, ey Rabbimiz! Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasýtasýyla va'dettiklerini de ikram et ve kýyamet gününde bizi
periþan etme; þüphesiz sen, va'adinden
caymazsm!
195.
Rableri, onlarýn dualarýný kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadýn olsun
- ki hep birbirinizden-siniz - içinizden, çalýþan hiçbir kimsenin yaptýðýný
boþa çýkarmayacaðým. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarýndan çýkarýldýlar, benim
yolumda eziyete uðradýlar, çarpýþtýlar ve öldürüldüler; andolsun, ben de
onlarýn kötülüklerini örteceðim ve onlarý içinden ýrmaklar akan cennetlere
koyacaðým. Bu mükâfaat, Allah tarafmdandir. Mükâfatýn en güzeli Allah
kalýndadýr.
196. Ýnkarcýlarýn diyar diyar dolaþmasý sakýn seni
aldatmasýn!
197. Azýcýk
bir menfaattir o. Sonra onlarýn varacaklarý yer, cehennemdir. O, ne kötü varýþ yeridir!
198. Fakat
Rablerine karþý gelmekten sakýnanlar için, Allah tarafýndan bir ikram
olarak, zemininden ýrmaklar
akan, içinde ebedî
kalacaklarý cennetler vardýr.
Ýyi kiþiler için Allah katýndaki (nimetler) daha hayýrlýdýr.
199. Ehl-i
kitab'tan öyleleri var ki, Allah'a size indirilene, ve kendilerine indirilene,
tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun
eðerek îman ederler. Allah'ýn âyetlerini az bir para ile
deðiþtirmezler. Ýþte onlarýn Rableri
katýnda ecirleri vardýr. Þüphesiz Allah'ýn hesabý çabuktur.
200. Ey îman edenler! Sabredin; sebat gösterin; Sýnýr boylarýnda nöbet tutun ve Allah'tan korkun ki baþarýya eriþebilesiniz.
Yüce Allah bu mübarek sûreye tevhid, ulûhiyet ve nübüvvet delillerini zikrederek baþladý ve onu vahdaniyet, kudret, yaratma ve icat etme delilleriyle bitirdi ki, insanlar bu delillerden öldükten sonra dirilme, haþir ve neþirin meydana gelebileceði sonucu çýkarsýnlar. Böylece sonu misku anber oldu. Bu Yüce Kitabý indirmekten maksat kalpleri ve ruhlarý mâsiva ile meþgul olmaktan gerçek ilahý tanýmaya çekmek olduðu için, bu âyet-i kerimeler tevhîd, ulûhiyet, azamet ve celâl delilleriyle kalpleri aydýnlatmak üzere geldi. Ýnsaný, Allah'ýn birliðini ve sonsuz kudretini itirafa ulaþtýrmak için, dikkatleri göklerin ve yerin melekûtunu düþünmeye ve tefekkür etmeye çekti. Ýnsan, Allah'ýn yazýlý Kur'an-ý Kerimini okuyup düþündükten sonra, onun görünen þu uçsuz bucaksýz kainat kitabýný düþünmeye baþlar, Kur'an-ý Kerimde, bu kâinat kitabýnýn âyetlerine birçok iþaret vardýr. Kur'an, duyu organlarýný kullanmak suretiyle hakikatleri tanýmaya daveý eder. "Göklerde ve yerde nice deliller vardýr ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirir. geçerler.[392]
Elbâb akýllar manasýnadýr. : Bâtýl; abes, hikmetsiz demektir.
Subhâneke, Allah'ý kölü þeyden tenzih etmek, uzak tutmak manasýnadýr.
Onu zelil ve hor kýldýn demektir. Günahlarýmýzý ört ve yok et, demektir.
Ebrâr, birr veya bârr kelimelerinin çoðulu olup þeriatý uygulayanlar manasýnadýr.
Kabul etti manasýnadýr.
Nuzûl, misafir için hazýrlanan çeþitli ikramlardýr, Nöbet bekleyin, manasýnadýr. Murabata, sýnýr boylarýnda düþmaný gözetlemek demektir. [393]
Ümmü Seleme'den rivayet edilmiþtir: Dedim ki : Ya Rasulallah! Allah'ýn hicret hususunda herhangi bir þekilde kadýnlarý zikrettiðini görmüyorum. Bunun üzerine Yüce Allah þu âyeti indirdi: Rabbleri onlarýn dualarým kabul etti. (Dedi ki): "Ben, erkek olsun kadýn olsun içinizden, çalýþan hiçbir kimsenin yaptýðýný boþa çýkarmam.[394]
190.
Göklerin ve yerlerin saðlam ve güzel bir þekilde yaratýlmasýnda, gece ve
gündüzün sürekli olarak birbirini takip etmesinde Akýl sahiplen için, yarataný
ve onun sonsuz hikmetini gösteren açýk
alâmetler vardýr. Ancak bu alâmetleri kainata hayvanlarýn baktýðý gibi
bakanlar deðil, düþünerek ve Allah'ýn kudretine delil getirerek bakan akýl
sahipleri görür. Bundan sonra Yüce Allah akýl sahiplerini tarif ederek þöyle
buyurur:
[395]
191. Allah'ý
dilleri ve kalpleriyle bütün hallerde; ayakta, oturarak, yatarak anarlar.
Kalpleri Allah'ý anmakla yatýþtýðý ve Allah onlarýn bütün sýrlarýna vâkýf
olduðu için bütün zamanlarýnda onu anmaktan gafil olmazlar, Onlar göklerin ve
yerlerin hükümranlýðýnýn kime ait olduðunu, bu büyük yýldýzlarla buralardaki
harikulade þeylerin yaratýlýþýný düþünerek þöyle derler: Ey Rabbimiz! Bu kainatý ve içindekileri hikmelsiz ve abes
olarak yaratmadýn. Ey Rabbimiz! Abesle
meþgul olmaktan seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabýndan koru.
[396]
192. Ey
Rabbimiz! Sen kimi cehenneme sokarsan onu zelil ve son derece hor kýlarsýn;
herkesin önünde onu rezil edersin. Zâlimleri, Allah'ýn azabýndan koruyacak
yardýmcýlarý yoktur. Ýbn Abbas (r.a) ve müfessirlerin çoðunluðunun dediði gibi
burada zâlimlerden maksat kâfirlerdir. Bu, Bakara süresindeki[397] âyetinde açýklanmýþtý.
[398]
193. Ey Rabbimiz! Biz, imâna çaðýran bir davetçiyi iþittik. O da Muhammed (s.a.v.)'dir. Bu davetçi þöyle diyordu: "Ey insanlar, Rabbinize iman edin, O'nun birliðine þehadet getirin" Biz o davetçiyi tasdik ettik ve Ona uyduk. Ey Rabbimiz! Günahlarýmýzý baðýþla, onlarýn yüzünden bizi rezil etme.
Lütuf ve rahmetinle,
Ýþlemiþ olduðumuz günahlarý yok et. Ruhumuzu iyilerle beraber al, bizi salih
kullarýna kat. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle der: büyük günahlar; ise küçük
günahlardýr." Þu âyet-i kerime bu görüþü te'yit eder: "Eðer size
yasaklanan büyük günahlardan sakýnýrsanýz sizin küçük günahlarýnýzý baðýþlarýz[399]
Buna göre âyette tekrar yoktur.
[400]
194. Ey
Rabbimiz, peygamberlerinin lisanýy-le bize vadettiðin þeyleri bize ver. Bu
vadedilen þey, itaat edenler için cennettir. Bunu Ýbn Abbas (r.a) söylemiþtir.
Ayetlerde geçen ey Rabbimiz, nidasýnýn tekrarý, daha fazla yakarma ve tam
mânâsýyle boyun eðmeyi ifade eder. Kýyamet gününde kâfirleri rezil ettiðin gibi
bizi rezil etme. dil Þüphesiz sen sözünden caymazsm. Sen iman edenler Ýçin
cennet sözü vermiþtin.
[401]
195. Rabbleri
"Ben, erkek olsun kadýn olsun, içinizden hayýr amel iþleyen hiçbir
kimsenin yaptýðýný boþa çýkarmayacaðým," diyerek onlarýn dualarýný kabul
etti. Ha-san-ý BasrÝ þöyle der: Mü'minler devamlý olarak "Ey Rabbimiz, ey
Rabbimiz... dediler. Nihayet Allah onlarýn dualarým kabul etti.[402]
Siz, bir birinizdensiniz, yani erkek kadýndan, kadýn da erkektendir. Madem ki
asýl itibariyle müþtereksiniz, ayný þekilde sevap kazanma itibariyle de
müþtereksiniz.[403]
Vatanlarýndan hicret edip, dinleri uðrunda kaçan ve müþrikler tarafýndan
yurtlarýndan çýkmaya zorlananlar, Allah'ýn dini uðrunda eziyetlere
katlananlar, Allah'ýn düþmanlarý ile savaþýp O'nun yolunda öldürülenlere
gelince, Ýþte bu nitelikte olanlarýn günahlarýný, rahmet ve maðfiretimizle mutlaka
sileceðiz Salih amellerine karþýlýk Allah tarafýndan bir mükafat olarak, onlarý
mutlaka içinden ýrmaklar akan naim cennetlerine koyacaðým, Mükafatýn en güzeli
Allah kalýndadýr. Bu mükafat öyle bir cennettir ki, ondaki nimetleri hiçbir
göz görmemiþ, hiçbir kulak iþitmemiþ ve hiçbir beþerin aklýna gelmemiþtir.
Bundan sonra Yüce Allah, kâfirlerin bu dünyada elde ettikleri nimet, refah ve
sevince dikkat çeker ve bunlarýn geçici olduðunu açýklýyarak þöyle buyurur.
[404]
196. Ey
Muhatap! Kâfirlerin refah içersinde, mal, mevki ve makam kazanmak için diyar
diyar dolaþmasý sakýn seni aldatmasýn, , azýcýk' bir menfaattir. Ondan az bir
zaman faydalanýrlar, sonra bu nimet yok olur gider, âhirette onlarýn
varacaklarý yer cehennemdir. Cehennem ateþi ne kötü yatak ve barýnacak yerdir.
[405]
198. Fakat,
Rabblerine karþý gelmekten
sakýnanlar için zemininden
ýrmaklar akan, içinde ebedi
kalacaklarý naîm cennetleri vardýr Bu, Allah tarafýndan bir ziyafet ve
ikramdýr. Ýyi kiþiler için Allah katýndaki sevap ve ikram, kâfirlerin içinde
yüzdükleri geçici, az dünya metamdan daha hayýrlýdýr. Sonra Yüce Allah Ehl-i
kitabtan bazýlarýnýn iman ettiðini bildirerek þöyle buyurur:
[406]
199. Yahudi
ve H iristi yanlardan bir grup Allah'a hakkiyle iman eder. Onlar size
indirilen' Kur'an'a ve kendilerine
indirilen Tevrat ve
Ýncil'e inanýrlar. Bunlar Abdullah b. Selâm ve arkadaþlarý ile
Necâþî ve ona uyanlardýr. i Bunlar Allah'a tam mânâsýyle boyun eðerler. Bunlar
haham ve rahiplerin yaptýðý gibi, deðersiz bir dünya metai için, Hz. Mu-hammed
(s.a.v.)'in nitelikleri ve þeriatýn hükümleriyle iligili, kitaplarýnda mevcut
olan Allah âyetlerini az bir paraya satmazlar. Ýþte onlar için Rableri katýnda,
imanlarýnýn sevabý vardýr. Bu onlara kat kat verilecektir. Nitekim bir baþka âyet-i kerimede þöyle buyrulumuþtu
Ecirleri onlara iki defa verilecektir.[407]
Þüphesiz Allah hesabý çabuk olandýr. O her þeyi bildiði için, hesabý çabuktur.
Herkesin sevabýný ve cezasýný bilir. Ýbn Abbas ve Hasan-i Basrî þöyle der!er:Bu
âyet Necâþî hakkýnda nazil olmuþtur. Necâþî Ölünce Cebrâîl (a.s.) onun ölüm
haberini Rasulullah (s.a.v.)'a getirdi. Rasulullah, Ashabýna þöyle buyurdu:
Kalkýnýz kardeþiniz Necaþi'nin cenaze namazýný kýlýnýz. Ashab-ý kiram
birbirlerine: "Rasulullah (s.a.v.) bize, Habeþ kâfirlerinden bir kâfirin
namazýný kýlmamýzý emrediyor" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah âyetini indirdi. Bundan sonra Yüce Allah bu mübarek sûreyi,
dünya ve âhiret mutluluðunu kuþatan þu emriyle sona erdirir:
[408]
200. Ey mü'minler! itaat zorluðuna ve baþýnýza gelen sýkýntýlara sabredin. Savaþýn þiddetine sabrederek Allah düþmanlarýna galip gelin, Savaþa ve mücadeleye hazýr bir vaziyette sýnýr boylarýnýzý bekleyin. Allah'tan kokun ve O'nun emrine muhalefet etmeyin ki, dünya ve âhiret saadetini kazanasýnýz. [409]
Bu mübarek âyetler bir çok edebî sanatý ihtiva etmektedir. Bunlar aþaðýda sýralanmýþtýr:
1. lafzýnýn 5 defa zikredilmesinde itnâb vardýr. Bundan maksat, yalvarýp yakarmada mübalaða etmektir.
2. "Gökler" ile "yerler" "gece" "gündüz", ayakta" ile "oturarak" ve "erkek" Ýle 1 "kadýn" kelimeleý1!! arasýnda týbak sanatý vardýr.
3. "Peygamberlerinin vasýtasýyle bize vadeitiðin" Burada hazif yoluyla icaz vardýr. Takdirî, peygamberinin diliyle... þeklindedir. Ayný þekilde cümlesinde de hazif yoluyla icaz vardýr. Takdiri, þeklindedir. Buna göre mânâ: "onlar göklerin ve yerin yaratýlýþýný düþünerek, "Rabbimiz, bunu boþuna yaratmadýn" derler" þeklindedir.
4. "Ýman ediniz" ile Luü "Ýman ettik" "iþ yapan" ve ilu "çaðýran" ile "çaðýrýyor" kelimeleri arasýnda cinâs-ý mugayir vardýr.
5. Akýl sahipleri için alâmetler vardýr. Burada kelimesinin nekre olarak getirilmesi alâmetlerinin büyüklüðünü gösterir, jl nin haberin baþýna gelmesi ise daha fazla pekiþtirme ifade eder.
6. Ýnkarcýlarýn refah içinde dolaþmasý seni aldatmasýn" âyetinde istiare vardýr. Burada kelimesi, "yeryüzünde kazanç elde etmek maksadýyla dolaþmak" yerinde müstear olarak kullanýlmýþtýr. Allah daha iyi bilir. [410]
1. Ayette yanýcýyý düþünmeyi nehyetmek için, sadece yaratýlanlarý düþünme zikredildi. Hadiste þöyle zikredilmiþtir Yaratýlanlarý düþünün, fakat yarataný düþünmeyin. Çünkü siz Allah'ý hakkýyla takdir edemezsiniz" Bu, Allah'ýn zâtýnýn ve sýfatlarýnýn künhüne ulaþýlamýyacaðý içindir. Bazý âlimler þöyle der: "Allah'ýn zâtý hakkýnda düþünen kimse, güneþin kendisine bakan kimse gibidir. Çünkü Allah'ýn bir benzeri yoktur.
2. "Ey Rabbimiz" ismi 5 defa nida edilmiþtir. Bunlarýn hepsi Allah'ýn þefkat ve merhametini istemek için söylenmiþtir. Çünkü Allah'ýn rahmeti terbiye, mülk ve Ýslaha delâlet eden bu mübarek isimle çaðrýlarak istenir.
3. Hz. Aiþe (r.a)'ye, Rasulullah (s.a.v.)'tan gördüðü en hoþ olay soruldu. Aðlayarak þöyle cevap verdi: Onun yaptýðý her iþ hoþtu. Benimle kalacaðý bir gece yanýma geldi. O kadar yaklaþtý ki, teni tenime dokundu. Sonra þöyle buyurdu: "Bana müsaade et, Rabbime ibadet edeyim" Dedim ki: Vallahi, senin bana yakýn olmaný da istiyorum, isteðini yerine getirmek de istiyorum" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kalktý, evde bulunan bir su tulumunun yanma gitti. Abdest aldý. Abdest alýrken çok su kullanmadý. Sonra kalkýp namaz kýldý ve sakallarý ýslanýncaya kadar aðladý. Sonra secdeye kapandý, yer ýslanýncaya kadar aðladý. Sonra yaný üzerine yattý. Bilal gelip onu sabah namazýna çaðýrmcaya kadar aðladý. Bilâl: "Ya Rasulullah, niçin aðlýyorsun? Halbuki Allah senin geçmiþ ve gelecek günahlarýný baðýþladý! dedi. Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurdu: Sana yazýklar olsun Bilâl, bu gece Allah bana þu âyeti indirdikten sonra, artýk nasýl aðlamam: ...Daha sonra þöyle buyurdu: Bu âyetleri okuyup da, gökler ve yerler hakkýnda düþünmeyenlere yazýklar olsun[411] Allah'ýn yardýmýyle Âl-i Irnran sûresi bitti. [412]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/339.
[2] Müslim, Müsafirin 253
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/340.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/340.
[4] Kurtubî 4/9.
[5] Kurtubî 4/19
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/342-343.
[6] Fahr-ý Râzî, 7/165;.Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/288.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/343.
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/343.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/343.
[10] Bu, Katade ve Rabi'in görüþüdür. Ýbn Cerir de bu
görüþü tercih ederek þöyle der: Furkan, hidâyet ile dalâleti, doðrulukla
sapýklýðý birbirinden ayýran, mânâsýna gelen bir mastardýr. Daha önce ý_.
âyetinde zikredilen Kur'an, burada tazim için tekrarlanmýþtýr.
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/343-344.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/344.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/344.
[14] Nisa sûresi, 4/171
[15] Zuhruf sûresi, 43/59
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/344-345.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/345.
[18] Nisa sûresi 4/87
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/345.
[20] Telhisu'l-beyan 17
[21] A.g.e. ayný yer
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/345-346.
[22] Müslim, Ýlim, 1
[23] Kurtubî 4/9
[24] Hud sûresi, 11/1
[25] Zümer suresi 39/23
[26] Mü'minun sûresi, 23/101
[27] Saffat sûresi, 87/27
[28] Nisa sûresi, 4/42
[29] Enam sûresi, 6/23
[30] Zumer sûresi 39/68
[31] Nâziât sûresi 79/30
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/346-347.
[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/349-350.
[34] Kurtubî,4/31
[35] Gaþiya sûresi, 89/25
[36] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/350-351.
[37] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/268 Vahidî Esbâbu'n- nuzûl
s.s. 54
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/ 351.
[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/351.
[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/351.
[40] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/351.
[41] Âl-i Ýmrân sûresi, 3/160
[42] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/351-352.
[43] Buharî, Nikah 17
[44] Fecr sûresi, 89/20
[45] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/352-353.
[46] Buharî, Rikâk 51
[47] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/353.
[48] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/353.
[49] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/353.
[50] Ebussuûd Tefsiri, 1/221
[51] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/353-354.
[52] Ankebut sûresi, 20/38
[53] Kehfsûres,il8/7
[54] Bu hadisi Buharý rivayet etmiþtir.
[55] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/271
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/354.
[56] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/356.
[57] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/357.
[58] el-Kurtubî, IV/415 el- Bahru'l-muhît 11/401
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/357.
[59] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/357.
[60] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/357-358.
[61] Ebussuûd Tefsiri, 1/223
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/358.
[62] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/358-359.
[63] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/359.
[64] Geniþ bilgi için Bak. Buhârî Tefsiri sûre, Bab 3.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/359.
[65] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/359.
[66] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/359-360.
[67] Nisa sûresi, 4/138
[68] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/360.
[69] Tâhâ sûresi, 20/114
[70] Bu hadisi Teberânî Kebîr'inde rivayet etmiþtir
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/360.
[71] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/361.
[72] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/363.
[73] Â'râf sûresi, 7/40
[74] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/363.
[75] Kurtubî, rV/52
[76] Revâiu'l-beyân, 1/399
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/364.
[77] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/364.
[78] Taberî Tefsiri, v/309 Bu âyet-i kerimenin tefsirinde,
Þehit Seyyid Kutub'un parlak bir görüþü vardýr. Bunu "Fî zil âl" adlý
tefsirinden özel olarak naklediyoruz. Merhum þöyle der : Gecenin gündüze,
gündüzün geceye katýlmasý demek, mevsimlerin deðiþmesiyle birbirlerinden zaman
almalarý demektir ister gündüz geceden alsýn, ister gece gündüzden alsýn, akýl.
Allah'ýn, gökleri hareket ettiren kudretini görür gibi olur. Bu kudret, güneþ
küresinin karþýsýnda yer küresinin karanlýklarýný tedrici olarak giderir ve
gündüzleri uzatýr. Karanlýk yerlerle aydýnlýk yerleri deðiþtirir. Yavaþ yavaþ,
gece karanlýðý gündüz aydýnlýðýnýn yerini alýr. Gündüzün aydýnlýðý da yavaþ
yavaþ, gece karanlýðýnýn yerini alýr. Kýþ mevsiminde geceler uzayýp gündüzler
kýsalýr, yaz mevsiminde ise gündüzler uzayýp geceler kýsalýr... Hayat ve Ölüm
de bunun gibidir. Bunlar da yavaþ yavaþ birbirlerinin yerini alýrlar. Canlý
varlýklarda, her an, ölüm ile hayat yanyana yürür. Bir taraftan ölüm onun bir
miktarýný yýkarken, Öte yandan hayat onu yapar. Canlý hücreler ölür gider,
onun yerine yeni hücreler yapýlýr. Gece ile gündüzün her anýnda da bu devr-i
dâim vardýr. Ýþte Kur'an'ýn bu kýsa iþareti, bu olaylarý insan aklýna
göstermektedir. Hiçbir Ýnsan, bunlardan herhangi bir þeyi yapabileceðini iddia
edemez. Hiçbir akýllý, bunlarý programsýz ve tesadüfen meydana geldiðini
söyleyemez. Bunlar, ancak, yoktan yaratan, herþeyden haberdar olan ve herþeyi
bir program dahilinde yapan bir kudretin idare ettiði son derece gizli, büyük
hareketlerdir. (FÝ Zýlali'l-Kur'an,
TU/170)
[79] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/364-365.
[80] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/365.
[81] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/365.
[82] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/365-366.
[83] Muhtasa-ý r Ýbn kesîr, 1/227
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/366.
[84] Tahrîm sûresi, 66/8
[85] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/366.
[86] Bu mânâ, âyeti yukarýda belirtilen son vecih ile
tefsir edenlerin görüþüdür. O da þudur Allah mü'mini kâfirden, kâfiri mü'minden
çýkarýr. Yüce Allah'ýn ýkeý
dirilttiðimiz..." (En'am sûresi, 6/122) eyeti de bu mânâya delalet eder.
Hasan-i Basrî'nin göri þüdiir.
[87] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/366-367.
[88] Nisa sûresi, 4/78
[89] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/367.
[90] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/367.
[91] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/369.
[92] el-Bahru'1-muhît 11/433
[93] Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir 8/39; Taberî ve
Kurtubî'de de benzeri ifadeler vardýr.
[94] Taberî, 6/386
[95] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/370.
[96] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/370-371.
[97] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/371.
[98] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/371.
[99] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/371.
[100] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/371-372.
[101] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/372.
[102] Ýbn Kesir Kadý Ýyazdan naklen þöyle der: Bilesin ki Allah Tealanýn Yahya (a.s.)'yý
"hasûr" diye sena etmesi, bazýlarýnýn dediði gibi, onun iktidarsýz
olmasýndan veya tenasül uzvu bulunmamasýndan dolayý deðildir. Bilakis çok güçlü
müfessirler bu iddiayý reddederek þöyle derler: Bu bir kusur ve eksikliktir.
Peygamberlere yakýþmaz. Hasûr kelimesinin mânâsý: "O, günahlardan
korunmuþ" demektir. Yani o, adeta muhasara altýna alýnmýþ gibi, günah
iþleyemez, veya nefsini þehevi arzulara karþý korur,. Buradan anlaþýldý ki,
cinsî iktidarsýzlýk bir kusur ve eksikliktir. Fazilet olan, cinsî güç mevcut
olduðu halde, ya Hz. îsâ'nm yaptýðý gibi mücahede ile" veya Hz. Yahyâda
olduðu gibi, Allah'ýn yardýmýyle þehevî arzularý engel-ienmektir.
[103] Kasas sûresi, 28/7.
[104] Muhtasar-ý Ýbn Kesir 1/285
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/372.
[105] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/372.
[106] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/372.
[107] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/373.
[108] Ebussuûd Tefsiri, 1/230
[109] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/373.
[110] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/376.
[111] Keþþaf, 1/278
[112] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/376.
[113] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/376.
[114] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/36-377.
[115] Taberî,VI/351 (56 ) Keþþaf, 1/278
[116] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/377.
[117] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/377.
[118] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/377.
[119] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/377-378.
[120] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/378.
[121] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/284
[122] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/378.
[123] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/378.
[124] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/378.
[125] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/379.
[126] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/379.
[127] Bakýnýz, Celaleyn Haþiyesi, Sâvî.cJ
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/379.
[128] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/382.
[129] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/382.
[130] Kurtubî, 4/103; Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s. 5S
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/382-383.
[131] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/383.
[132] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/383.
[133] Müþâkelet: Daha Önce de geçtiði gibi, lafýzda bir
mânâda farklý olmak demektir.
[134] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/383.
[135] Taberî, 6/458
Onun, gündüzleyin üç
saat süresince öldüðünü, sonra göklere kaldýrýldýðýný söyleyen bazý müfeasirler
üe, "vefat'tan maksat, uyku vefatýdýr" diyenlerin görüþleri zayýftýr.
Muhakkkik alimler bunu reddetmiþlerdir. Kurtubî þöyle der : Doðru olan,
Allah'ýn onu öldürmeden ve uyutmadan göðe kaldýmýasýdýr. Hasan-ý Basrî ve Ýbn
Zeyd böyle söylemiþtir. Taberî bunu tercih etmiþtir Ýbn Abbas (r.a.)'tan gelen
sahih rivayet de böyledir.
[136] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/383-384.
[137] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/384.
[138] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/384.
[139] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/384.
[140] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/384.
[141] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/384.
[142] Müslim, Fezâilu's-sahabe 32.
[143] el-Bahný'1-muhît, 2/480
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384-385.
[144] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/385.
[145] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/385.
[146] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/ 385.
[147] el-Bahru'1-muhît, 2/472
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/385-386.
[148] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/389.
[149] Ebu Ubeyde, Mecâzu'l-Kur'an,s. 97
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/389.
[150] Mecmau'l-beyan, 11/456
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/389.
[151] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/390.
[152] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/390.
[153] el-Bahný'1-muhît, 11/486
[154] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/390-391.
[155] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391.
[156] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391.
[157] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391.
[158] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391.
[159] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391.
[160] Muhtasar-i Ýbn Kesir, 1/291
[161] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/391-392.
[162] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/392.
[163] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/392.
[164] Bu bölüm el-Bahru'l-muhît'ten alýnmýþtýr.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/392-393.
[165] Buhârî, Bedu'1-vahy 6, Tefsir-i Sure 3, Bab 4; Müslim, Cihad 74.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/393.
[166] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/395.
[167] Taberî, VI/540
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/395-396
[168] Kurlubî,TV/120
[169] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/396.
[170] Kurtubý, rV/119
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/396.
[171] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/397.
[172] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/397.
[173] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/397.
[174] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/397-398.
[175] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/398.
[176] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/398.
[177] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/398.
[178] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/401.
[179] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/401.
[180] Nesâî, Tahrîm 15. : Bkz Kurtubî, 4/129
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/401-402.
[181] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/402.
[182] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/402.
[183] Taberî, 6/576
[184] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, T/297
[185] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/402.
[186] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/402-403.
[187] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/403.
[188] Taberî, 6/575
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.
[189] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/403.
[190] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/403.
[191] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/403.
[192] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/403-404.
[193] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/404.
[194] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/404.
[195] Buhârî, Enbiya; Müslim, Münafýkîn,51
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/404-405.
[196] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/408.
[197] Kurtubî, 4/156
[198] Hûd sûresi, 11/43
[199] Tevbc sûresi, 9/109
[200] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/408.
[201] Vahidî, Esbâbu'n- nuzûl; s.66 Keþþaf, 1/301
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/409.
[202] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/409.
[203] Keþþaf, 1/295
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/409-410.
[204] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/410.
[205] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/410.
[206] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/410.
[207] Bakara sûresi, 2/126
[208] Muhtasarý Ýbn Kesir, 1/303
[209] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/410-411.
[210] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/411.
[211] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/411.
[212] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/411.
[213] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/411.
[214] Ayný eser, 1/304
[215] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/411-412.
[216] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/412.
[217] Ebussuûd, 1/255
[218] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/412-413.
[219] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/413.
[220] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/415.
[221] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/415-416.
[222] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[223] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[224] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[225] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[226] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[227] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416.
[228] Buhârî, Tefsir-i sûre 3, 7
[229] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, I/3U
[230] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/416-417.
[231] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/417.
[232] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/417.
[233] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/417-418.
[234] Keþþaf, 1/308 (özet olarak)
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/418.
[235] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/418.
[236] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/420.
[237] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/421.
[238] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.68
[239] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/421.
[240] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/421.
[241] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/321-422.
[242] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/422.
[243] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/422.
[244] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/422.
[245] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/422.
[246] Bu görüþ Taberi ve birçok müfessirin görüþüdür. Bir
baþka görüþe göre, bu âyetten maksat; onlarýn kafalarýna vurmak ve onlarý
kýzdýrmaktýr. Buna göre mânâ þöyle olur: Onlar umduklarýný bulamiyacaklardýr.
Çünkü ölüm daha yakýndýr. Kurtubî de böyle der. (1/183)
[247] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/422-423.
[248] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/423.
[249] Telhisu'l-beyan, s. 21
[250] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/423-424.
[251] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/424.
[252] Buhârî, Tefsir-i Sûre 3, Bâb:8
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/426-427.
[253] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/427.
[254] Müslim, Cihad 104
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/427.
[255] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/428.
[256] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/428.
[257] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/428.
[258] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/428.
[259] Bir görüþe göre nin mânâsý, alâmetienmig demektir.
Urve b. Zübeyr þöyle der: Me-iekler alaca atlar üzerinde idiler. Baþlarýnda
beyaz sankîar vardý. Onlarý omuzlarýndan aþaðý sarkýtmýþlardý. Bakýnýz, Taberî
ve Keþþaf.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.
[260] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/428-429.
[261] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/429.
[262] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/429.
[263] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/429.
[264] Mýýhtasar-ý Ýbn Kesîr, 1/318
[265] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/429-430.
[266] el7Bahru'I-Muhit, 3/54
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/430.
[267] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/433-434.
[268] Kurtubî, 4/217
[269] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/434-435.
[270] Hadîd sûresi, 57/21
[271] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/435.
[272] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/435.
[273] Fahiþe zina demektir. Nefse zulüm ise, bundan daha aþaðý
derecede günah olan bakma ve dokunma
demektir.
[274] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/435.
[275] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/435-436.
[276] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/436.
[277] Taberî ve bazý tefsircilcr, bu ism-i iþaretin, daha
Önce zikri geçen þeylere râci olduðu görüþünü lercih ederler. Buna göre mânâ
þöyle olur: Size açýkladýðým ve geçmiþ ümmetlerin helakine dair size verdiðim
haberlerde, insanlarý körlükten kurtaracak bir beyan, sapýklýktan kurtaracak
bir hidâyet ve müttekîler için bir ibret vardýr.
[278] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/436.
[279] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/436.
[280] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/436.
[281] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/436.
[282] Taberî Tefsiri
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436-437.
[283] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/437.
[284] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/437.
[285] Þûra sûresi, 42/20
[286] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/437-438.
[287] Taberî'ye göre mânâsý, büyük topluluklardýr. Bu
Katâde'nin görüþüdür. Ha-san-ý Basrî'ye göre bundan maksat çok sayýda
âlimlerdir.
[288] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/438.
[289] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/438.
[290] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1438.
[291] Telhîsu'l- beyan s.21
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/438-439.
[292] el-Bahm'1-muhît, 3/58
[293] Bu hadisi Ahmed b. Hambel rivayet etmiþtir.
[294] Hadîd sûresi, 57/21
[295] Bakara suresi 2/148
[296] Cuma sûresi, 62/9
[297] Muttaffifin sûresi, 83/26
[298] Mülk sûresi 67/15
[299] Müzzemmü sûresi, 73/20
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/439-440.
[300] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/443.
[301] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/444.
[302] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.72
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/444.
[303] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/44-445.
[304] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/445.
[305] Buhârî, Teyemmüm 1, Salat 56; Nesai, Gusl, 26
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/445.
[306] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/445-446.
[307] Taberî, buradaki bâ harf-i çerinin ala mânâsýnda
olduðu görüþündedir. Buna göre mânâ þöyle olur: Peygamberin emrine muhalefet ve ona isyan
etmeniz sebebiyle, Allah size üzüntü üzerine üzüntü verdi. Nitekim ve sizi mutlaka burma dallarýna asacaðým.
(Tâhâ 20/71) âyetinde de fî harf-i çeri alâ
mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Yukarýdaki âyette de ayný durum vardýr. Ýbn
Kayyým bu görüþü tercih etmiþ. Tbn Kesir de buna itimat etmiþtir.
[308] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/446.
[309] Buhârî, Tefsiru'l-Kur'an, 3/11; Tirmizî, K.
Tefsiri'l-Kui-'an, b.4,3008
[310] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/330
[311] Kurtubi 4/242
[312] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/446-447.
[313] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/447.
[314] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/447-448.
[315] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/448.
[316] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/448
[317] Ebussuûd, 1/282
[318] Þerif Râdî, Telhisu'l-beyan, s.22
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/448-449.
[319] Geniþ bilgi için
bkz, Buharý, Meðâzi 17
[320] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/449.
[321] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/452.
[322] el- Bahru'l-muhît, 3/81
[323] Nûr sûresi, 24/8
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/452-453.
[324] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.72
[325] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/453.
[326] Taberî, 7/334
[327] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/453.
[328] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/453.
[329] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/454.
[330] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/454.
[331] Taberi 7/367
[332] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/454.
[333] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/454-455.
[334] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/455.
[335] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/455.
[336] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/455.
[337] el-Bahný'l-muhît, 3/101
[338] Telhisu1-beyan, 22
[339] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/455-456.
[340] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/456.
[341] Talak sûresi, 65/3
[342] et-Teshîl li ulûmi't-tcnzîl, 1/122
[343] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/456.
[344] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/459.
[345] Teðâbun sûresi, 64/6
[346] Kurtubî, 4/286
[347] Yasin sûresi, 36/59
[348] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/459-460.
[349] Esbâbu'n-nuzûl, s. 73; Kurtubî, 4/268; Ebu Dâvud,
Cihad 27
[350] Tirmizî, K. Tefsiri'1-Kur1 an, b.4 /3010; Ýbn Mace,
Mukaddime 13. Kurtubî de de böyledir. Bakýnýz cilt 4, s.268.
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/460.
[351] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/460-461.
[352] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/461.
[353] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/461.
[354] Hamrâu'l-esed, Medine-i Münevvere'den 8 mi! uzaklýkta bir yerin adýdýr.
[355] Muhtasar-i Ýbn Kesir, 1/338
[356] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/461.
[357] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/461-462.
[358] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/462.
[359] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/340
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462.
[360] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/462.
[361] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/462.
[362] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/462-463.
[363] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/340
[364] Taberî, 7/427
[365] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/463.
[366] Buhârî,
Tefsir-i sûre 3, 14, zekat 3; Nesâî, zekat 20
[367] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat:
1/463-464.
[368] el-Bahru'1-muhît, 3/129
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/464.
[369] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/464.
[370] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/467.
[371] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/467.
[372] Vahidî, Esbâb-ý nuzûl, s.76, Muhtasar-ý Ýbn Kesir,
1/342
[373] Râzî, Tefsir-i Kebir, 9/121
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/468.
[374] Bakara sûresi, 2/245
[375] Maide sûresi, 5/64
[376] Kurtubî, 4/294
[377] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/469.
[378] Keþþaf, 1/344
[379] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/469-470.
[380] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/470.
[381] Rahman sûresi, 55/26
[382] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/343
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/470.
[383] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/470.
[384] et-Teslýil li ulûmi't-tcnzil, 1/126
[385] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/470-471.
[386] Keþþaf, 1/345
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/471.
[387] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/471.
[388] Keþþaf I/345
[389] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/471-472.
[390] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/472.
[391] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/472.
[392] Yusuf sûresi, 12/105
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/475.
[393] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/475.
[394] Tabcýî, 7/488, Vahidî, Esbabu'n-nuzûl, s.80
Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476.
[395] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/476.
[396] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/476.
[397] Bakara sûresi, 2/254
[398] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/476.
[399] Nisa sûresi, 4/31
[400] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/476-477.
[401] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/477.
[402] Kurtubî, 4/318
[403] Taberî þöyle
der: Yardým, din ve millet hususunda
müþtereksiniz. Bizim yaptýðýmýz tefsir Celâleyn'Ýn görüþüdür ve daha açýktýr.
[404] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/477.
[405] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/477.
[406] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/478.
[407] Kasas sûresi, 28/54
[408] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/478.
[409] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/478.
[410] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/478-479.
[411] Bu hadisi îbn Merdeveyh rivayet etmiþtir. Bakmýþ, Muh.
Ýbn Kesir I/34S.
[412] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neþriyat: 1/479-480