ÂLÝ ÝMRÂN SÛRESÝ 4

Sûreyi Takdim.. 4

Sûrenin Fazileti 4

Ýsimlendirilmesi 4

Kelimelerin Ýzahý 5

Nuzûl Sebebi 5

Âyetlerin Tefsiri 5

Edebi Sanatlar 6

Faydalý Bilgiler 7

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 8

Kelimelerin Ýzahý 8

Nüzul Sebebi 9

Âyetlerin Tefsiri 9

Edebî Sanatlar 10

Faydalý Bilgiler 10

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 11

Kelimelerin Ýzahý 11

Nüzul Sebebi 11

Âyetlerin Tefsiri 11

Edebî Sanatlar 13

Faydalý Bilgiler 13

Bir Nükte. 13

Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti 14

Kelimelerin Ýzahý 14

Nüzul Sebebi 14

Âyetlerin Tefsiri 14

Edebi Sanatlar 15

Faydalý Bilgiler 16

Bir Uyarý 16

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 16

Kelimelerin Ýzahý 16

Âyetlerin Tefsiri 17

Edebî Sanatlar 18

Faydalý Bilgiler 18

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 19

Kelimelerin Ýzahý 19

Âyetlerin Tefsiri 19

Edebî Sanatlar 21

Faydalý Bilgiler 21

Bir Uyarý 21

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 22

Kelimelerin Ýzahý 22

Nüzul Sebebi 22

Âyetlerin Tefsiri 22

Edebî Sanatlar 24

Bir Nükte. 24

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti 25

Kelimelerin Ýzahý 25

Nuzûl Sebebi 25

Âyetlerin Tefsiri 25

Edebî Sanatlar 27

Faydalý Bilgiler 27

Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti 27

Kelimelerin Ýzahý 28

Nuzûl Sebebi 28

Âyetlerin Tefsiri 28

Edebî Sanatlar 29

Faydalý Bilgiler 29

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 30

Kelimelerin Ýzahý 30

Nuzûl Sebebi 30

Âyetlerin Tefsiri 30

Edebî Sanatlar 32

Faydalý Bilgiler 32

Bir Uyarý 32

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 33

Kelimelerin Ýzahý 33

Nuzûl Sebebi 33

Âyetlerin Tefsiri 33

Edebî Sanatlar 35

Bir Uyarý 35

Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti 36

Kelimelerin Ýzahý 36

Âyetlerin Tefsiri 36

Edebî Sanatlar 37

Faydalý Bilgiler 37

Bir Uyarý 38

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 38

Kelimelerin Ýzahý 38

Nüzul Sebebi 39

Âyetlerin Tefsiri 39

Edebî Sanatlar 40

Bir Nükte. 40

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 41

Kelimelerin Ýzahý 41

Nüzul Sebebi 41

Âyetlerin Tefsiri 41

Edebî Sanatlar 43

Bir Uyarý 43

Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti 43

Kelimelerin Ýzahý 44

Âyetlerin Tefsiri 44

Edebî Sanatlar 46

Faydalý Bilgiler 46

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münâsebeti 47

Kelimelerin Ýzahý 47

Nuzûl Sebebi 48

Âyetlerin Tefsiri 48

Edebî Sanatlar 50

Faydalý Bilgiler 50

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 51

Kelimelerin Ýzahý 51

Nüzul Sebebi 51

Âyetlerin Tefsiri 51

Edebî Sanatlar 53

Bir Uyarý 53

Faydalý Bilgiler 53

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 54

Kelimelerin Ýzahý 54

Nuzûl Sebebi 54

Âyetlerin Tefsiri 55

Edebî Sanatlar 57

Faydalý Bilgiler 57

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 57

Kelimelerin Ýzahý 57

Nuzûl Sebebi 58

Âyetlerin Tefsiri 58

Edebî Sanatlar 60

Faydalý Bilgiler 60

Bir Uyarý 60

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti 61

Kelimelerin Ýzahý 61

Nuzûl Sebebi 61

Âyetlerin Tefsiri 61

Edebî Sanatlar 63

Faydalý Bilgiler 63

 


ÂLÝ ÝMRÂN SÛRESÝ

 

Medine'de inmiþtir. 200 âyettir.

 

Sûreyi Takdim

 

Âl-i Ýmrân sûresi Medine'de inen uzun sûrelerdendir. Bu mübarek sûre, iki Önemli dinî esasý ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi, inanç ve bununla ilgili olarak Allah'ýn birliðine dair getirilen deliller. Ýkincisi, dinî, hukukî hükümler, özellikle gaza ve Allah   yolunda cihadla ilgili hükümler:

1. Âyet-i kerimeler, Allah'ýn birliðini, peygamberliði ve Kur'an'ýn doðruluðunun isbat, Ehl-i kitab'm Ýslam, Kur'an ve Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)   ile ilgili konularýn etrafýnda meydana getirdikleri þüpheleri red et­mek için gelmiþtir. Bakara sûresi, Ehl-i kitab'm birincisi olan Yahudiler zümresinden söz etmektedir. Onlarýn hakikatini ortaya çýkarmakta   ve ni­yetlerini art düþüncelerini ve fýtratlarýnda olan adîlik ve hilekârlýklarý açýklar. Âl-i Ýmrân sûresi ise Ehl-i kitab'm ikinci zümresi olan Hýristiyan-lardan söz eder. Bunlar Hz. Ýsa (a.s.)nýn durumu hakkýnda Rasulullah (s.a.v.) ile cedelleþmiþler, onun ilâhlýðýný iddia etmiþler, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliðim yalanlamýþ ve Kur'an'ý inkâr etmiþlerdir. Bu mübarek sûre­nin yaklaþýk olarak yarýsý onlardan bahseder. Bu âyetlerde, Hýristiyanlarýn ortaya attýklarý þüpheler saðlam ve kesin delillerle reddedilmiþtir. Özellik­le Hz. Meryem ve Hz. Ýsa (s.a.) ile ilgili konularda, Hýristiyanlarýn sapýk iddialarýný reddetmiþ ve konuya açýklýk getirmiþtir. Bu tavizsiz red çerçe­vesinde Yahudilerin tutumlarý ile ilgili bazý iþaretler, onlarý kýnamalar ve Ehl-i kitab'ýn hile ve desiselerinden müslümanlarý sakmdýrmalar da yer al­maktadýr.

2. Hacc farizasý, cihad, faizli muamele ve zekatý vermeyenlerle ilgili bazý dinî,   hukukî hükümlerden bahs edilmiþtir. Bu âyetlerde Bedir ve Uhud gazalarý    ve bu gazalardan Müslümanlarýn alacaðý dersler geniþ bir þekilde anlatýlýr: Müslümanlar Bedir savaþýnda zafer kazandý, Uhud'da ise Peygam­ber (s.a.v.)]in emrini yerine getirmedikleri için yenildiler. Bu yenilgiden sonra kâfir ve münafýklardan birçok moral bozucu ve onur kýrýcý laflar iþittiler. Bunun üzerine Yüce Allah bu dersteki hikmeti onlara açýkladý. Bu hikmet þudur: Yüce Allah mü'mini kâfirden ayýrmak için, mü'minlerin saf­larýný münafýklardan temizlemek istedi. Bu mübarek âyetler, ayný zaman­da, nifaktan, münafýklardan ve onlarýn, mü'minlerin azimlerini kýrma   gay­retlerinden   bahseder. Bu âyetler gökleri, yerleri ve bunlarda bulunan sað­lam ve eþsiz sanatlarý, hikmet sahibi yaratýcýnýn varlýðýný gösteren hariku­lade þeyleri ve sýrlarý tefekkür etme ve düþünmeyi anlatarak sona erer. Bu âyetler cihadý ve aþaðýdaki kýsa ve þümullü emirleri gerçekleþtirmek uðrunda cihad edenleri zikrederek son bulur. Zira hayýr bu emirlerle gerçek­leþir, büyük zaferler bunlarla elde edilir, kurtuluþ ve baþarý bunlarla tamam­lanýr. Bu emirleri ihtiva eden son âyet þudur "Ey iman edenler! Sabredin; sebat gösterin; ha­zýrlýklý ve uyanýk bulunun, Allah'tan korkun ki, baþarýya ulaþabiîesiniz.[1]

 

Sûrenin Fazileti

 

Nuvas b. Sem'ân der ki: Rasullullah (s.a.v.)'m þöyle dediðini iþittim: "Kýyamet gününde Kur'an ve onunla amel eden kimseler getirilirken Baka­ra ve Âl-i imrân sûreleri onlarýn önünde gelir.[2]

 

Ýsimlendirilmesi

 

Bu sûrede faziletli bir aile olan Ýmrân ailesinin kýssasý anlatýldýðý için sûreye Âl-i Ýmrân ismi verilmiþtir. Ýmrân, Hz. Ýsa (a.s.)'nm annesi olan Meryem'in babasýdýr. Bu kýssada Hz. Meryem el-Betül'ün ve oðlu Ýsa (a.s.)'-nýh doðumu gibi ilâhi kudrete delalet eden mevzular zikredilmiþtir. [3]

 

Rahman ve Rahîm Olan Allah'ýn Adýyla

 

1. Elif, Lâm, Mîm.

2. Hayy ve Kayyûm olan Allah'tan baþka ilâh yok­tur.

3,4. (Rasulüm!) O, sana Kitab'ý hak ve önceki ki­taplarý tasdik edici olarak tedricen indirmiþ; daha önce de, insanlara doðru yolu göstermek üzere Tevrat ile Ýn­cil'i ve Furkan'ý indirmiþtir. Bilinmeli ki, Allah'ýn â-yetlerini inkâr edenler için þiddetli bir azap vardýr. Al­lah, suçlunun hakkýndan gelen mutlak kudret sahibi­dir.

5.  Þüphesiz ki ne yerde, ne de gökte hiçbir þey Al­lah'a gizli kalmaz.

6. Rahimlerde sizi dilediði gibi þekillendiren Odur. O'ndan baþka ilâh yoktur. O mutlak izzet ve hik­met sahibidir.

7. Sana Kitab'ý indiren O'dur. O'nun bazý âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ýn esasýdýr. Diðerleri de müteþâbihtir. Ýþte kalplerinde eðirilik  olanlar, fitne çýkarmak ve te'vil etmek için müteþâbih âyetlere uyar­lar. Halbuki O'nun te'vilini ancak Allah bilir, tlimde yüksek payeye eriþenler ise: "O'na inandýk. Hepsi Rab-bimiz tarafýndan dýr."  derler. Bunu ancak akl-ý selim sahipleri düþünüp anlar.

8. (Onlar þöyle  yakarýrlar:)   "Rabbimiz!     Bizi doðru yola ilettikten sonra kalblerimizi eðriltme. Bize tarafýndan rahmet baðýþla. Eminiz ki, lütfü en bol olan sensin.

9. Rabbimiz!  Gelmesinde þüphe edilmeyen bir günde, insanlarý mutlaka toplayacak olan sensin." Allah asla sözünden dönmez.

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Hayy, daima var olan, yok olmayan ve ölmeyen demektir.  

Kayyûm, kullarýnýn iþlerini yürüten.

Tasvir, bir þeye^ muayyen bir þekil vermektir.   O sizi  yaratýr demektir.

Erhâm, rahim kelimesinin çoðuludur. Rahim ise, ceninin  ya­ratýldýðý   yer demektir.

Muhkem, mânâsý açýk olan þeydir. Kurtubî þöyle der: Muh­kem, tevili bilinen, mânâsý ve tefsiri anlaþýlan âyettir. Müteþâbih, mânâsý­ný hiç kimsenin bilemiyeceði âyet demektir. Allah bunlarla ilgili ilmi ken­disine has kýlmýþ, kimseye vermemiþtir. Sûre baþlarýnda bulunan hurûf-ý mukattaa bu kabildendir. Muhkem ve müteþâbih hakkýnda belirtilen en güzel görüþ budur.[4]

Ümmü'l-kitab, Kitabýn aslý, esasý ve anasý demektir: Zeyð, haktan sapmaktýr. Bir kimse doðru yoldan saptýðýnda « denilir.

Te'vil, tefsir demektir. Aslý, dönmek ve varýlacak yere varmak mânâsýna gelen   Jji kelimesidir. Bir iþ varýlacak merhaleye geldiðinde denilir.

Rüsûh, bir þeyde sebat edip,  yerleþmek demektir. Þâir þöyle der:

Leyla'nýn sevgisi kalbime yerleþti. Zaman o sevgiyi deðiþtirmedi.[5]

 

Nuzûl Sebebi

 

Bu âyet-i kerimeler, Necran Hýr i stiy anlarýndan bir heyet hakkýnda inmiþtir. Heyet altmýþ kiþi olup bunlardan ondört tanesi ileri gelenlerdendi. Bunlarýn içinden üç tanesi de en büyükleri idi. Bunlarýn birincisi, emirleri Abdülmesih, ikincisi müþirleri el-Eyhem, üçüncüsü de âlimleri yani pisko-. poslan Ebu Harise b. Alkame idi. Bu üç kiþi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gele­rek O'nunla heyet adýna konuþtular. Bunlar bazan, Ýsa, Allah'ýn kendisidir. Çünkü p ölüleri diriltiyordu; bazan "O, Allah'ýn oðludur, çünkü babasý yok­tur. Bazan da "O, üçün üçüncüsüdür. Çünkü Allah çoðul sýygasýyle, yaptýk, söyledik" diyor. Eðer Allah tek olsaydý, yaptým, söyledim, derdi, dediler. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) ile aralarýnda þu müzakere geçti. Rasulul-lah (s.a.v.) "Siz Rabbýmizin diri olduðunu, Ölmeyeceðini, Ýsa'nýn Öleceðim bilmiyor musunuz?" dedi. "Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Her çocuðun mutlaka babasýna benzeyeceðini bilmiyor musunuz?" diye sordu. "Evet, bi­liyoruz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbimizin herþeyi idare ettiðini, ko­ruduðunu, muhafaza ettiðini ve herþeye rýzýk verdiðini bilmiyor musunuz? Ýsa bunlarý yapabilir mi?" dedi. "Hayýr" dediler. "Göklerde ve yerde hiçbir þeyin Allah'a gizli kalmadýðýný bilmiyor musunuz? Ýsâ, Allah'ýn bildirdiðin­den baþkasýný bilir mi?" dedi. "Hayýr" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbi­miz yemez, içmez, kaza-i hacette bulunmaz, Ýsa ise yer, içer ve kaza-i ha­cette bulunurdu, bunu bilmiyor musunuz?" dedi. Onlar, "evet", dediler. Hz. Peygamber (a.s.) "Öyle ise, Ýsa sizin iddia ettiðiniz gibi nasýl olur?" dedi. Bunun karþýsýnda sükût ettiler, inkâr etmekten baþka bir yol bulamadýlar. Bunun üzerine Yüce Allah, sûrenin ilk seksen küsur âyetini indirdi.[6]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

1. Elif, lâm, mîm. Bu harfler Kur'an'm i'cazýna ve onun, bu hecâ harflerinin   benzerlerinden  meydana  geldiðine  bir  iþarettir.   Bakara sûresi'nin baþýnda, bununla ilgili açýklama yapýlmýþtýr. [7]

 

2.Ondan baþka bir Rabb ve gerçek mabud yok­tur. O devamlý" var olup ölmeyen ve kullarýnýn iþlerini yürütendir.[8]

 

3. Ey Muhammed! O, sana Kur'an'ý kesin   delillerle, ondan önce inip de ona uygun olan kitaplarý tasdik edici olarak indirdi. [9]

 

4. Kur'an'ý indirmeden Önce de, Ýsrâîloðullarýný! Doðru yola iletmek için iki büyük kitabý, Tevrat ve Ýncil'i indirmiþti. Furkan'ý indirdi. Furkan'dan maksat bütün semavî kitaplardýr. Çünkü onlar hakký bâtýldan, hidâyeti dalâletten ayýrýrlar. Bir görüþe göre, Furkan'­dan maksat Kur'an'dýr. Þanýný ta'zim için tekrar edilmiþtir.[10] Allah'ýn âyetlerini inkâr edip onlarý bâtýl þeylerle deðiþtirenler için âhirette elem verici, büyük bir azap vardýr.ly.i Allah, iþine hâkimdir, kimse ona galip gelemez. Kendisine isyan eden­lerden intikam alýr. [11]

 

5.  Þüphesiz ki yerde ve gökte hiç bir þey O'nun bilgisinden uzak ve O'na gizli  kalamaz. O kâinattaki her þeyden haberdardýr. Hiçbir þey O'na gizli deðildir.. [12]

 

6. Annelerinizin rahminde size dile­diði þekli veren ve erkek, kadýn, güzel, çirkin olarak dilediði gibi yaratan O'dur. O'ndan baþka bir Rab yoktur. Birlik ve ilâhlýkta tektir. Mülkünde azîz, sanatýnda hikmet sahibidir   Bu âyette, Hýristiyanla­rýn iddialarý red edilmektedir. Çünkü onlar Ýsa (a.s.)'nýn ilâhlýðýný iddia e-derler. Yüce Allah Hz. Ýsa'nýn ana rahminde þekillendirilmiþ olmasý ve gaybý bilmemesi sebebiyle, onun diðerleri gibi bir kul olduðuna dikkat çekti[13]

 

7. Ey Muhammedi Sana Kur'an-ý Kerim'i indi­ren O'dur. Kur'an'ýn bazý âyetlerinin delâleti açýktýr. Onlarda herhangi bir| kapalýlýk ve karýþýklýk yoktur. Helal ve haram âyetleri böyledir. Bu âyetler, Kitab'ýn aslý ve esasýdýr. Diðerleri de müteþâbihtir. Ýnsanlarýn bir çoðu bunlarýn ne mânâya geldiðini anlýyamazlar. Müteþâbih âyetleri, muhkem ve mânâsý açýk olan âyetler yardýmýyle anlamaya çalýþan doðruyu bulur. Bunun aksini yapan sapýtýr. Bu­nun içindir ki Yüce Allah þöyle buyurur: Kalplerinde hidâyeti býrakýp dalâlete düþme eðilimi bulunanlar müteþâ­bih âyetlere uyar ve onlarý kendi   arzularýna göre tefsir ederler. *  Bunu yapanlar, insanlarý, dinleri hususunda fitneye düþürmek ve halka, sapýk Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi, Allah'ýn kelamýný tefsir etmeyi murat ettikleri intibaýný vermek için yaparlar. Nitekim Hýristiyanlar Hz. Ýsa (a.s.) hakkýnda, O, Allah'ýn Meryem'e ulaþtýrdýðý kelimesi ve kendisin­den bir ruhtur,[14] mealindeki âyeti, Hz. Ýsa'nýn Allah'ýn oðlu olduðu veya on­dan bir parça olduðu þeklinde yorumlamýþ ve bunu iddialarýna delil getir­miþler; Hz, Ýsa (s.a.)'nýn ulûhiyyetini iddia etmiþ ve onun Allah'ýn kullarýndan bir kul ve peygamberlerinden bir peygamber olduðuna delâlet eden "O, sadece kendisine nimet verdiðimiz bir kuldur[15] mealindeki muhkem âyeti terketmiþlerdir. * Müteþâbih âyetlerin tefsirini ve ha­kikî mânâsýný, tek olan Allah'tan baþka hiç kimse bilmez Ýlimde derinleþmiþ kimseler ise, müteþâbih âyetlere ve bunlarýn Allah katýndan geldiðine inanýrlar ve muhkem ve mü-teþâbihin hepsi hak ve gerçektir. Çünkü Allah kelamýdýr, derler. Akl-ý selim sahibi ve münevver kimselerden baþkasý düþünüp öðüt almaz. [16]

 

8. Ey Rabbimiz! Bizi doðru dinine ve þeria­týna ulaþtýrdýktan sonra, kalplerimizi haktan saptýrýp dalâlete düþürme, tü Fazl ve kereminle bize bir rahmet ihsan ederek onunla bizi hak din üzerinde sabit kýl. Sen bizim, fazlýnla kullarýna lütuf ve ihsanda bulunan Rabbimizsin. [17]

 

9. Ey Rabbimiz! O korkunç hesap gününde mahlukatý bir araya getirecek sensin. O günün geleceðinde þüphe yoktur. Nitekim   þöyle buyuruyorsun: "Kendisinden baþka hiçbir ilâh bulun­mayan Allah elbette sizi kýyamet günü toplayacaktýr. Bunda asla þüphe yoktur. Kim, Allah'tan daha doðru söz söyler[18] Ya Rabbi! Senin va'din haktýr. Sen va'dinden dönmezsin. [19]

 

Edebi Sanatlar                                                         

 

1. Yüce Allah, Kur'an'ýn diðer semavî kitaplara üstünlüðünün kemalini göstermek için,    Kur'an yerine cins isim olan el-Kitab tabirini kullanmýþtýr. Sanki, kitap ismini almaya layýk olan sadece odur, ve gerçekte öyledir.

2. Bu ifade, Kur'an-ý Kerim'den önce gelen semavî kitaplar­dan kinayedir. Önce gelen kitaplar çok açýk ve meþhur olduklarý için, bun­lar, Kur'an'ýn önünde mânâsýna gelen sözüyle ifade edilmiþlerdir.

3. Yani, hakký bâtýldan ayýran diðer kitaplarý da indirdi. Bu bölüm umumî olaný hususî olana atýf kabilindendir. Çünkü önce hususî olarak üç kitap zikredildi. Sonra bunlara itina ile birlikte bütün kitaplarý ifâde eden el-Furkan   ismi kullanýldý,

4. Þerif Râdî þöyle der: Bu bir istiaredir. Bundan maksat, bu âyetlerin, kitabýn aslý olduðunu ve ondaki bütün özetlerin  mânâsýný cem etmiþ bulunduðunu bildirmektir. Bu âyetler, kitabýn anasý durumundadýr, Sanki Kur'an'ýn diðer âyetleri bunlara tabi veya bunlarla alakalýdýr. Bu du­rum, çocuðun annesi ile olan ilgisine ve önemli iþlerinde ona sýðýnmasýna benzer.[20]

5. Bu da bir 'istiaredir. Bundan maksat, ilimde derin­leþmiþ kimselerdir. Böyle kimseler, aðýr bir þeyin çukur bir yere yerleþ -nýesine teþbih edilmiþtir. Bu ifadesinden daha beliðdir.[21]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Müslim'in Hz. Aiþe (r.a).'dan rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) ... âyetini oku­du sonra þöyle buyurdu: Kur'an'm mütesâbih âyetlerine uyanlarý görürseniz, bilin ki, Allah'ýn bu âyette anlattýklarý o kimselerdir. Onlardan sakýnýnýz.[22]

2. Kurtubî þöyle der: Muhkem ve mütesâbih hakkýnda söylenenlerin en güzeli þudur: Muhkem, tevili bilinen, mânâsý ve tefsiri anlaþýlan âyettir. Mütesâbih ise mânâsýný hiç kimsenin bilemiyeceði âyet demektir. Allah, bunlarla  ilgili  bilgiyi  kendisine  has   kýlmýþ,   kimseye   vermemiþtir. Hiçkimse onlarý bilmeye yol bulamaz. Bazýlarý þöyle demiþtir: mütesâbih âyetler; kýyametin kopma   zamaný, Ye'cüc Me'cüc'ün çýkýþý, Deccal'ýn zu­huru ve Ýsa (a.s.) ile ilgili bazý âyetlerle, sûre baþlarýndaki huruf-u mukattaâdýr.[23]

3. Kur'an'm âyetleri, muhkemler ve müteþâbihler olmak üzere iki kýsýmdýr. Nitekim    âyet-i kerime bunu göstermektedir. Eðer: Bu âyetle, Hud süresindeki, Kur'an'ýn tümünün muhkem olduðunu bildirenajU âyetleri muhkem kýlýnmýþ bir kitap[24] ve Zümer süresindeki, Kur'an'm tümünün mütesâbih olduðunu bildiren, "Allah, âyetleri mütesâbih kitabý, sözlerin en güzeli olarak indirmiþtir[25] âyetlerini baðdaþtýrmak nasýl mümkün olur? denirse, þöyle cevap verilir: Bu âyetlerin arasýnda bir çeliþki yoktur. Çünkü her âyetin, konumuzun dýþýnda kendine mahsus bir mânâsý vardýr.. nun mânâsý: Onda herhangi bir ayýp, kusur yoktur. O, hak sözdür, lafýzlarý açýk, mânâlarý sahihtir, nin mânâsý ise, onun âyetleri güzellik bakýmýndan birbirine benzer, birbirini tasdik eder, þeklindedir. Buna göre, âyetler arasýnda bir çeliþki ve çatýþma yoktur.

4. Buharî'nin Said b. Cübeyr'den rivayet ettiðine göre, bir adam Ýbn  (r.a.)'a þöyle der;

 bana birbirleriyle çeliþkili gelen bazý þeyler buluyorum. Ýbn Abbas Qnlar nedir?" diye sorunca adam þöyle sýralar:

"Sura üflendiði zaman, artýk ne aralarýnda soy sop vardýr, ne de birbir­lerini soruþturacaklardýr[26] âyeti ile onlardan bir kýsmý diðerlerine yönele­rek birbirlerini sorumlu tutmaya çalýþýrlar[27] âyeti; "Allah'tan hiç bir ha­beri gizleyemezler[28] âyeti ile "Rabbimiz! Vallahi biz müþriklerden deðil­dik[29] âyeti arasýnda çeliþki vardýr. Ýþte bu âyette, müþrik olduklarý haberini gizlemiþlerdir. Allah, Nâziât sûresinde gökleri yerden önce, Fussilet sûre­sinde ise yeri göklerden önce yarattýðýný zikretmiþtir. Bir çok yerde ise "Allah gafur ve rahimdi" "Allah azîz ve hakimdi" ve.«... "Allah iþitici ve görücü idi" buyrulmuþtu. Sanki daha Önce böyle imiþ de, þimdi böyle deðil mânâsý anlaþýlmaktadýr.

Ýbn Abbas (r.a) þöyle cevap verir: "Aralarýnda soy sop çekiþmesi yok­tur" âyeti, birinci nefhadaki durumu anlatýr. Nitekim Allah "Sura üfürü-lünce, Allah'ýn diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne var­sa hepsi ölecektir[30] buyurur. Buna göre o anda aralarýnda nesep çekiþtir­mesi olmadýðý gibi soruþturma da yoktur. Sonra ikinci üfürülüþte birbirleri­ni sormaya baþlarlar. "Biz müþriklerden deðildik" âyeti ile "Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler" âyetine gelince, Allah, ihlaslý kimselerin günahlarýný baðýþlar. O zaman müþrikler birbirlerine, "Gelin, biz de müþrik deðildik" diyelim derler. Bunun üzerine Allah onlarýn aðýzlarýný mühürler de yaptýklarýný azalarý anlatýr. Böylece Allah'tan, hiçbir þeyin gizleneme­yeceðini anlarlar. O zaman, kâfirler, "Keþke müslüman olsaydýk" derler. Göklerin ve yerin yaratýlýþýna gelince; Allah, yeri iki günde yarattý, sonra semaya yönelerek onlarý da yedi kat olarak iki günde yarattý. Bundan sonra da diðer iki günde yeri döþedi. Ondan su, yeþillik ve otlaklar çýkardý. Sonra orada, daðlan, aðaçlarý, kýtalarý ve aralarýnda olanlarý yarattý. Ýþte, Nâziât süresindeki "Ondan sonra da yer küreyi döþedi,[31] âyetinin mânâsý budur. Ýþte buradan anlaþýlýyor ki, Allah, ilk iki günde arzý yarattý, sonraki iki günde gökleri yarattý ve en son iki günde de arzý döþedi.

"Allah Gafur ve Rahîm'di.." gibi sözlerine gelince, Yüce Allah kendi­ni böyle niteledi. O devamlý olarak böyledir. Sana yazýklar olsun, Kur'an sana çeliþkili gibi gelmesin. Çünkü onun hepsi Allah kalýndandýr. [32]

 

10. Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne mallarý, ne de evlatlarý Allah huzurunda kendilerine bir fayda saðlayacaktýr.   Ýþte onlar cehennemin yakýtýdýr.

11. (Onlarýn yolu) Firavun hanedanýnýn ve onlar­dan öncekilerin tuttuðu yola benzer. Onlar bizim âyet-lemizi yalanladýlar, Allah da kendilerini günahlarý yü­zünden yakalayýverdi. Allah'ýn   cezasý   çok þiddetlidir.

12. Ýnkâr edenlere de ki: "Yakýnda maðlup olacaksýnýz ve cehenneme sürüleceksiniz. Orasý ne kötü  bir kalma yeridir."

13. (Bedir'de) karþý karþýya gelen þu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardýr. Biri Allah yo­lunda çarpýþan bir gurup, diðeri ise bunlarý apaçýk kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup. Allah dile­diðini yardýmý ile destekler. Elbette bunda basiret sa­hipleri için büyük bir ibret vardýr.

14. Nefsânî arzulara, (özellikle) kadýnlara, oðul­lara, yýðýn yýðýn biriktirilmiþ altýn ve gümüþe, salma at­lara, saðmal hayvanlara ve ekinlere karþý düþkünlük in­sanlara çekici kýlýndý. Bunlar, dünya hayatýnýn geçici menfaatleridir. Halbuki varýlacak güzel yer, Allah'ýn katýndadýr.

15. De ki: "Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanýnda, içinden ýr­maklar akan, ebediyyen kalacaklarý cennetler, tertemiz eþler ve Allah'ýn hoþnutluðu vardýr."  Allah kullarýný çok iyi görür.

16. (Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! îman ettik, öyley­se bizim  günahlarýmýzý baðýþla,  bizi ateþ azabýndan koru." diyen;

17. Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan baðýþ dile­yenler (içindir),"

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah, önceki âyetlerde mü'minlerin, Allah'ýn kendilerini iman üzere sabit kýlmasý için ettikleri dua ve niyazlarýný anlattý. Bu âyetlerde ise, kâfirleri küfre sevkeden sebebi, yani bu hayattaki mal ve evlat çokluðuna aldanmalarýný anlatmakta ve bu varlýklarýn, dünya da onlara hiçbir faydasý olmayacaðý gibi âhirette de Allah'ýn azabýný onlardan uzak­laþtýramayacaðýný açýklamaktadýr. Buna misal olarak Bedir Gazvesini ve­rir. Zira orada Allah'ýn ordusu ile þeytanýn ordusu karþý karþýya gelmiþ. Ne­ticede, çok olmalarýna raðmen kâfirler maðlup olmuþ; az olmalarýna rað­men mü'minler zafer kazanmýþtý. Kâfirlerlerin mallarý ve evlatlarý onlara fayda vermemiþti. Yüce Allah daha sonra, dünyevî arzulan, insanlarýn elde etmek için birbirleriyle rekabet ettikleri dünya mallarýný anlatmakta, son olarak da, iyiler için Allah katýnda olanlarýn daha hayýrlý olduðunu bildir­mektedir. [33]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Ýðna, defetmek ve fayda vermek demektir.

Vekûd, ateþ yakýlan odun demektir. Vükûd ise, yanmak mâ­nâsýna mastardýr.          

De'b, adet ve durum demektir. Bunun aslý, çalýþmak ve gayret et­mek manasýnadýr. Kiþi, iþinde çalýþýp gayret gösterdiðinde, aL denir. Daha sonra bu kelime, adet mânâsýna kullanýlmýþtýr. Çünkü, kim birþeyle uzun zaman meþgul olursa, o iþ onun için bir adet haline gelir.

Âyet, alamet demektir.

Fie, cemaat mânâsýndadýr. Sýkýntýlý zamanlarda, cemaate baþvu­rulduðu için, insan topluluðuna "fie" denilmiþtir.

Ýbret, öðüt almak demektir. "Ýbret al" mânâsýna gelen keli­mesi bu köktendir. Birþeyden baþka bir þeye geçme mânâsýna gelen kelimesinden türemiþtir. Nehri geçmek mânâsýna gelen de bun­dandýr. Ýtibar, bilgisiz durumdan bilgili durumuna geçmek demektir.

Tezyin, bir þeyi süsleyip insanýn gözüne güzel göstermek demek­tir.

Þehvet, nefsin arzuladýðý ve elde etmek istediði þeydir. Bu­nun geçmiþ zamaný,  "arzuladý" þeklindedir. Çoðulu Þehevât þeklinde olur.

Kanatýr, kýntâr kelimesinin çoðuludur. Kýntar, büyük mal yý­ðýný veya sayýlamýyacak kadar çok mal demektir.

Mukantara, kat kat yýðýlmýþ demektir. "binlerce" ve  "kat kat" terkiplerinde olduðu gibi, burada tekit için gelmiþtir. Bu, Taberî'nin görüþüdür. Rivayete göre, Ferrâ da þu görüþtedir: Kanatýr kmtar kelimesinin çoðuludur. Mukantara ise, kanatýr kelimesinin çoðulu­dur. Böylece dokuz kýntar olur.[34]

Musevveme, kendisine güzel bir görünüm veren ve dikkatleri üzerine çeken bir alametle alametlenmiþ demektir. Bir görüþe göre musev­veme, mer'âda güdülen hayvandýr. Mücahid ve Ýkrime : "Müsevvemeden maksat, besili, güzel atlardýr"   demiþlerdir.

Meâb, dönülüp varýlacak yer demektir. Bir kimse bir yerden dönüp geldiðinde denir. Maþtan iyâb ve meâb þeklindedir. Nite­kim âyet-i kerimede  "Þüphesiz onlarýn dönüþü, sadece bizedir[35] buyrulmuþtur.

Eshâr, seherin çoðuludur. Tan yeri aðarmadan önceki zamânâ seher denilir. [36]

 

Nüzul Sebebi

 

Rasulullah (s.a.v.), Bedir'de Kureyþlileri maðlup ettikten sonra Me­dine'ye dönünce Yahudileri toplayýp onlara "Ey Yahudi topluluðu! Allah; Kureyþ'in baþýna gelenleri sizin baþýnýza getirmeden önce Müslüman olu­nuz. Þimdi anladýnýz ki, ben gönderilmiþ bir peygamberim" dedi. Yahudiler dediler ki: Ey Muhammedi Savaþ hakkýnda bilgisi olmayan bir grup Câhil Kureyþliyi öldürmen seni aldatmasýn. Vallahi, eðer sen bizimle savaþ-saydýn, nasýl adamlar olduðumuzu ve bizim gibilerle savaþmamýþ oldu­ðunu anlardýn" Bunun üzerine Yüce Allah: "Kâfirlere de ki, yakýnda maðlup olacaksýnýz" âyetini indirdi.[37]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

10. Kâfirlerin ne mallan,  ne  evlatlarý  onlara bir  fayda  saðlar.   Âhirettte  de,  Allah'ýn azabýndan  ve  elem  verici  cezasýndan  hiçbir  þeyi  onlardan  uzaklaþ­týramazlar, Onlar, cehenneme doldurulup yakýlan odun­lardýr. [38]

 

11. Kâfirlerin hâli ve durumu Âl- i Fir-avun'un  durumu gibidir, yaptýklarý da onlann ve onlardan önceki Hûd, Sâlir ve Þuayb (a.s.)'ýn kavimlerinin yaptýðýna benzer. Onlar, peygam­berlerin risaletine delâlet eden âyetlerimizi yalanladýlar. Allah da, küfür ve günahlarý sebebiyle onlarý cezalandýnp helak etti.. Allah'ýn azabý elim, yakalamasý þiddetlidir. Bu âyetten maksai þudur: Kureyþ kâfirleri, Âli Firavun ve onlardan Önceki inatçýlar gibi kâfi oldular. Mallarý ve evlatlarý onlara fayda vermediði gibi bunlarýnki de fay da vermeyecektir. [39]

 

12. Ey Muhammedi Yahudileri ve bütün kâfirlere de ki : Dünyada hezimete uðrayacaksýnýz, âhirettte de toplanýp cehenneme sürüleceksiniz. Cehennem ateþi, edindiðini ne kötü yataktýr. [40]

 

13. Ey Yahudi topluluðu! Bedir günü sava için karþý karþýya gelen iki toplulukta sizin için ibret ve öðüt vardýr. Biri, Allah'ýn dinini yüceltmek için savaþan mü'mi topluluk, diðeri ise tâðût uðrunda savaþan Kureyþli kâfirler topluluðudu: jji Mii'minler, kâfirlerin, kendilerinin iki misli olduðum vehim ve hayalle deðil, apaçýk bir þekilde gözle görüyorlardý. Bir görüþe göre, kâfirler, sayý bakýmýndan, mü'minleri kendilerinin iki katý olarak görüyorlardý. Zira Allah kâfirleri korkutmak ve onlarý müslümanlara karþý savaþtan caydýrmak için, mü'minleri onlarýn gözünde çok gösterdi. Birinci görüþ, Ýbn Cerîr'in tercihidir. Daha açýk olan da budur. Çünkü  tabiri, hayalle deðil, gerçek görmeyi ifade eder. Allah, dile­diði kimseyi yardýmýyle kuvvetlendirir. Ýþte bunda akl-ý selim ve doðru fikir sahipleri için bir öðüt ve ibret vardýr.

Bu âyetten maksat þudur : Maddî güç, her þey deðildir. Zafer, sayý ve silâh'ýn çokluðu ile elde edilmez. O, ancak Allah'ýn yardýmý ve desteði ile elde edilir. Nitekim Yüce Allah "Allah size yardým ederse, kimse size ga­lip gelemez[41] buyurmuþtur.

Yüce Allah sonra, insanlarýn fânî hayattaki þehevî arzularýna al-dandýklarýný bildirerek þöyle buyurur: [42]

 

14. Þehevî duygulara meyletmek insan­lara güzel gösterildi ve ruhlarýna sevdirildi. Bunlar kadýnlar, oðullar, yýðýn yýðýn biriktirilmiþ altýn ve gümüþ, salma atlar, saðmal hayvanlar ve ekin­lerdir. Yüce Allah þehevî arzularý anlatmaya kadýnlardan baþladý. Zira, on­larýn sebebiyle meydana gelen fitne daha büyük ve onlardan zevk alma daha çoktur. Hadiste "Benden sonra erkekler için kadýnlardan daha zararlý bir fitne býrakmadým.[43] buyrulmuþtur. Yüce Allah, daha sonra onlardan doðan çocuklarý zikrederek buyurdu. Çocuklar kalplerin meyveleri ve gözlerin nuru olduðu için ikinci olarak onlarý zikretti. Nitekim þâir þöyle der:

Aramýzdaki çocuklarýmýz, yeryüzünde yürüyen ciðer pârelerifnizdir. Onlann üzerine bir rüzgâr esse, gözümüze uyku girmez.

insan, çocuðunu maldan daha çok sevdiði için âyette, çocuklar mal­dan önce zikredilmiþtir. Yýðýn yýðýn biriktiril­miþ, çokça altýn ve gümüþ mal, þehevî arzularýn çoðu mal ile elde edildiði için, mal da sevilen þeylerdendir. Kiþi o malý elde etmek için birçok tehli­keyi göze alabilir. Âyet-i kerimede, "Malý bütün gücünüzle seviyorsu­nuz[44] buyrulmuþtur. Altýn ve gümüþle muamele esas olduðu için, burada özel olarak zikredilmiþlerdir. Güzel asil atlar, de­veler, sýðýrlar ve davarlardan binek, yiyecek ve süs için olanlar; ekilen ve dikilen þeyler. Ýnsanlar besinlerini bunlardan elde ettikleri için, bunlar da sevilen þeylerdendir. Bütün bu arzulanan þeyler, dünya hayatýnýn çiçeði, fâni ve zail olan süsüdür. Halbuki Allah katýnda, varýlacak güzel yer ve sevap vardýr. [45]

 

15. Siz  Ya Muhammedi De ki: Ýnsanlara güzel gös­terilen, bu dünya hayatýnýn ve geçici nimetlerinin süsünden daha hayýrlýsýný size bildireyim mi? Bu soru takrir içindir. Takva sahiplerine kýyamet gününde geniþ cennetler verilecektir. Bu cennetlerin içinden ve etrafýndan nehirler akar. Müttekîler orada ebedi olarak kalacaklardýrOnlara maddi ve manevi pislik ve kirlerden temizlenmiþ eþler de verilecektir. Bunlar büyük ve küçük abdest bozmazlar, hayýz ve nifas görmezler. Dünya kadýnlarýnda görülen hoþa git­meyen haller onlarda görülmez Bu güzel nimetlerin yanýnda ayrýca, müttekîler Allah'ýn rýzasýný kazanmýþlardýr. O ne büyük bir rýzadýr. Kudsî hadiste þöyle buyrulmuþtur. "Sizden razý olurum. Razý olunca artýk size asla kýzmam.[46] Allah, kullarýnýn bütün hallerini bilir. Herbirine hak kazandýðý þeyi ihsan eder. Sonra Yüce Allah, o naîm yurdun­da ebedî kalmayý kendilerine lütfettiði takva sahiplerinin sýfatlarýný þöyle açýklar: [47]

 

16. Ümitli Bunlar : "Ey Rabbi-miz! Sana, kitaplarýna ve peygamberlerine imân ettik. Lütuf ve rahmetinle bizim günâhlarýmýzý baðýþla ve bizi cehennem azabýndan koru" diyenler ve[48]

 

17. Darlýk ve sýkýn­týlara sabredenler, Allah'a ve âlýiret gününe sadakatle inananlar, sýkýntýlý ve geniþ günlerinde Allah'a itaat edenler, hayýr yollarýnda mallarýný bolca har­cayanlar ve tan yeri aðarmadan önce seher vaktinde istiðfar edenlerdir. [49]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Burada hazif yoluyla icaz vardýr. takdirindedir.

2. Bu kelimenin nekre   gelmesi azlýk ifade eder. Yani Onlara, mal ve evlatlarý az da olsa bir fayda saðlamaz.

3. Subût ve tahakkuk ifade etmek için, isim cümlesi kullanýlmýþtýr.

Burada ikinci þahýstan üçüncü þahsa dönüþ vardýr. Takdiri dür.

5. Bunun aslý dür. Öne geçene itina göstermek, sonraya almana da teþvik etmek maksadýyla kelimelerin yeri deðiþtirilmiþtir. kelimesinin nekre getirilmesi tefhîm ve ta'zîm içindir. "Büyük bir ibret" demektir terkibinde,  kelimesinin nekre gelmesi de bunun gibidir.

6. Ýfadeleri arasrnda iþtikak cinasý vardýr.

7. Bundan maksat, nefsin istediði þeylerdir. Zemahþerî þöyle der: Allah, mübalaða ifade etmesi için    nefsin arzu ettiði þeyleri kelimesi ile anlattý.  Sanki  âyette zikredilen nefsin  arzu ettiði þeyler, þehvetlerin kendileri imiþ gibi ifade edilmiþtir. Bir de, þehevî arzu­larýn deðersiz olduðuna dikkat çekmek için böyle söylenmiþtir.  Çünkü þehvet, akýllýlar nezdinde hoþ görülmeyen bir þeydir.

8. Burada . kelimesinin nekre getirilmesi, onun þanýný yüceltme ve onu tanýmaya teþvik içindir.

9. Ebussuûd der ki kelimesinin, müttakîlere ait zamire muzaf olarak getirilmesi, onlara yapýlacak lutfun çokluðunu açýk­lamak içindir.[50]

10. Burada, edebî sanatlardan cinâs-ý nakýs denilen sanat vardýr. [51]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Þehevî arzularý süsleyen kimdir? Bir görüþe göre, þeytandýr. Nite­kim "Þeytan onlara, yaptýklarý iþleri güzel gösterdi[52]  âyeti bunu göstermektedir. Þeytanýn süslemesi : Vesvese vermesi ve onlarý yapmayý güzel göstermesi demektir. Bir baþka görüþe göre, þehevî arzularý süsleyen Allah'týr. Aþaðýdaki âyet de bunun delili olmaktadýr. "Biz insan­larýn hangisinin daha güzel amel edeceðini deneyelim diye, yeryüzündeki herþeyi, dünyaya mahsus bir zinet yaptýk[53]   Allah'ýn denemek için süsle­mesi þehvete kul olanlar ile Mevlâ'ya kul olanlarý birbirinden ayýrmak için­dir. Hz. Ömer (r.a)'in sözünün zahirinden de bu anlaþýlmaktadýr; "Allah'ým! Bizim için süslediðin þeylere karþý sabrýmýz yoktur. Ancak sen   sabýr verir­sen sabrederiz.[54]

2.  Seher   vaktinde yapýlan dualarýn kabul edilme ihtimali daha kuv­vetli olmasý nedeniyle, istiðfar için özellikle seher vakitleri zikredilmiþtir. Çünkü bu vakitlerde ruh daha saf, zihin daha derli toplu, ibadet daha zordur. Dolayýsýyle, duanýn kabul edilme ihtimali daha kuvvetlidir. Ýbn Kesir þöyle der:   Abdullah b. Ömer gece kalkýp namaz kýlar, sonra Nâfi'ye : "Seher vak­ti geldi mi?" diye sorardý. Eðer Nâfi "evet" derse, dua ve istiðfara baþlar, sabaha kadar devam ederdi.[55]

 

18. Adaletle kamý olan Allah,   belekler ve ilim adamlarý þahitlik etmiþtir ki, O'ndan h^ska ilan yoktur. Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'ta yok­tur.

19. Allah nezdinde hak din Kitap veri­lenler, kendilerine Ýlim geldikten sonr araýarýndaki kýskançlýk yüzünden ayrýlýða düþtüler. Allah'ýn âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ýn he­sabý çok çabuktur.

20. Eðer seninle tartýþmaya girerlerse de ki: "Ba­na uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim et­tim." Ehl-i kitab'a ve ümmilere de : "Siz de Allah'a tes­lim oldunuzmu" de. Eðer teslim oldularsa doðru yolu buldular demektir. Yok eðer yüz çevirdilerse sana dü­þen, yalnýzca duyurmaktýr. Allah kullarýný çok iyi gö­rür.

21. Allah'ýn âyetlerini inkâr edenler, haksýz yere peygamberlerin canlarýna kýyanlar ve adaleti emreden insanlarý öldürenler (yok mu); onlara acý bir azabý ha­ber ver.

22. Ýþte bunlar dünyada da, âhirettte de çabalarý boþa giden kimselerdir. Onlarýn hiçbir yardýmcýsý da yoktur.

23. Kendilerine  Kitap'tan  bir  pay  verilenleri görmez misin ki, aralarýnda hükmetmesi için   Allah'ýn Kitab'ýna çaðrýyorlar da, sonra içlerinden bir gurup yüz çevirip geri dönüyor.

24. Onlarýn bu tutumlarý," Bize ateþ, sadece sayýlý günlerde dokunacaktýr."  demelerinin bir sonucudur. Onlarýn uydurmakta olduklarý þeylerde, dinleri hak­kýnda kendilerini yanýltmýþtýr.

25. Fakat, onlarý gelmesinde þüphe edilmeyen bir gün için topladýðýmýz ve hiçbir haksýzlýða uðramaksýzm herkese kazandýðý þeyler tastamam Ödendiði zaman hal­leri nice olur?

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah… âyetinde mü'minleri sena edip övdükten sonra, imanýn delillerinin apaçýk olduðunu anlatarak, buyurmaktadýr. Sonra da Ýslam dininin, kullarý için razý olduðu hak din olduðunu açýklamakta ve Peygambere, Allah'a teslim olduðunu ve O'nun dinine boyun eðdiðini ilan etmesini emretmektedir. Bunun ardýnda da Ehl-i kitabýn sapýklýklarýnýn, din hususunda büyük bir ihtilafa düþtükle­rini ve Allah'ýn hükmünü kabulden yüz   çevirdiklerini açýklamaktadýr. [56]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Þehâdet, ikrar ve açýklama demektir.

Kist, adalet manasýnadýr.: Din ,bu kelimenin asýl itibariyle   lügat mânâsý cezadýr. Burada, bilinen din manasýnadýr.

Ýslâm'ýn lügat mânâsý, teslim olmak ve tam manâsýyla itaat etmektir. Ýbnu'l-Enbârî þöyle der: "Müslüman" Allah'a ihlas ile ibadet eden demektir. Bir kimse bir þeyi birine tahsis ederse, denilir. Ýslam da bu sözden alýnmýþtýr. Buna göre Ýslam, dini ve inancý Allah'a   tahsis et­mek demektir.

Seninle cedelleþtiler ve çekiþtiler demektir.

Onlarý aldattý, fitneye düþürdü demektir. iþ  Yalan söylüyorlar manasýnadýr. [57]

 

Nüzul Sebebi

 

Rasulullah (s.a.v.) Medine'de yerleþince, Suriye'deki Yahudi âlimle­rinden ikisi geldiler. Yanma girdiklerinde, hususiyetlerinden Hz. Peygam­beri tanýdýlar ve: "Sen Muhammed misin?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" dedi. Onlar: "Sen Ahmed misin?" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Evet" diye cevap verdi. "Sana þahitliði soracaðýz, eðer sen onu bize bildi rirsen, sana iman eder ve tasdik ederiz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Soru­nuz" diye buyurdu. Dediler ki: "Allah'ýn kitabýndaki en büyük þahitliði biz< bildir" Bunun üzerine ... ol âyeti nazil oldu. Adamlarýn iki si de müslüman oldular ve Rasulullah (s.a.v.)'ý tasdik ettiler.[58]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

18. Allah, kendisinden baþka Ýlâh olmadýðýn; þehâdet etti. Yani kendisinin vahdaniyetini ve tek   olduðunu kullarýna bildi rip açýkladý. Zemahþerî þöyle der: Allah'ýn, birliðine delaleti, bir þeyi U yan etmek ve açýða çýkarmak için þahidlik edenin þehadetine benzetild Melekler ve ilim ehli olanlar da, O'nun yarattýðý ve güzý yaptýðý varlýk delilleriyle O'nun birliðine þahitlik ederler. Yüc Allah, taksim ettiði eceller ve rýzýklar hususunda da adaletli davranmal tadýr,  O'ndan baþka hiç bir hak mabud yoktur. Mülküm güçlü, yaptýðýnda hikmet sahibidir.[59]

 

19. Allah katýnda din Ýslam dinidir. Yani katýnda makbul olan þeriat, Ýslam þeriatýdýr. Ýslamdan baþka, Allah'ýn ra olacaðý bir din yoktur. ahu ve Hýristiyanlar, Ýslam dini ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliði hususunda, kendilerine apaçýk deliller ve engin mucizeler gelip de iþin haki­katini Öðrendikten sonra ihtilafa düþtüler. Onlarýn küfrü þüphe ve ka­palýlýktan deðil, sadece kibir ve inattan kaynaklanýyordu. Bile bile sapýtanlardan oldular. Bunu, aralarýndaki kýskançlýklarýndan yapar­lardý. Liderlik sevgisi onlarý buna itiyordu, Kim Allah'ýn âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki o, yakýnda Allah'a dönecek, Allah onu süratle hesaba çekecek ve küfrüne karþý cezasýný vere­cektir. Bu   âyette   tehdit vardýr. [60]

 

20. Ya Muhammedi Din hususunda senin­le cedellesirlerse onlara deki : "Ben, Allah'ýn kuluyum, bütün varlýðýmla O'na teslim oldum ve ibadetimi sadece ona tahsis ettim. Allah'ýn ne ortaðý, ne de benzeri vardýr, eþi ve çocuðu da yoktur, Ben ve bana uyanlar Ýslam dini üzereyiz. Allah'ýn emrine teslim olmuþ ve boyun eðmiþizdir. Yahudi, Hýristiyan ve putperest Araplara de ki : Siz de müslüman oldunuz mu? Yoksa    hâlâ  küfrünüze devam mý ediyor­sunuz? Þüphesiz size, müslüman olmanýzý gerektiren birçok mu'cize gel­miþtir. Eðer sizin müslüman   olduðunuz gibi, onlar da müslüman olurlarsa, dalâletten hidâyete, zulmetten nura    çýkmalarý sebe­biyle hidayete ermiþ ve kendilerine fayda saðlamýþ olurlar. Yüz  çevirirlerse, ey Muhammed, sana zarar veremezler. Çünkü  Allah sana onlarý  hidâyete erdir/nýeni  emretmemiþtir.  Sen sadece bildirmekle yükümlüsün. Bundan maksat, Peygamber (a.s.)'i teselli etmektir. Allah, kullarýnýn bütün  hallerini bilir ve ona göre karþýlýk verir. Riva­yet edildiðine göre Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti Ehl-i kitab'a okuyunca: "Müslüman olduk" dediler. Rasulullah (s.a.v.) Yahudilere, Ýsa'nýn Allah'ýn kelimesi, kulu ve Rasulü olduðuna þehadet eder misiniz? dedi. Yahudiler: "Allah korusun" dediler. Rasulullah (s.a.v.) Hýristiyanlara: "Ýsa'nýn, Allah'ýn kulu   ve Rasulü olduðuna þahitlik eder misiniz?   dedi. Onlar: "Allah koru­sun, hiç Ýsa bir kul  olur mu?" diye cevap verdiler. Ýþte âyetinin mâ­nâsý budur.[61]

 

21. Allah'ýn indirdiði âyetleri inkâr edenler ve kendilerini Allah'a çaðýrmaktan baþka bir suçu ol­mayan peygamberleri sebepsiz olarak öldürenler , keza navýr ve adaleti emrederek Allah'a çaðýran in­sanlarý öldürenler var ya, onlara elem verici ve hor düþürücü azabý müjdele. Ayette zikredilen kâfir ve katiller, Yahudilerdir. Onlar Zekeriyya (a.s.)'ý oðlu Yahya (a.s.) ve daha birçok peygamberi öldürdüler. Ýbn Kesir þöyle der: "Isrâîloðullarý, günün ilk vakitlerinde yani sabahleyin üç yüz peygam­beri öldürdüler. Akþam üstü de sebze pazarlarý kurdular." Onlara azabýn müjdelenmesi onlarla istihza   ve onlara karþý kýzgýnlýk   ifade eder. Buna müstehaktýrlar. Çünkü onlar Allah'ýn âyetlerini inkâr etmek, peygamberleri ve   Allah'a çaðýran diðer kimseleri öldürmek gibi üç türlü suç iþlemiþlerdir. Yüce Allah, onlarýn suçlarýnýn cezasýný açýklayarak þöyle buyurur : [62]

 

22. Ýþte onlarýn yapmýþ olduðu hayýr ve iyilikler bâtýl olmuþtur. Ne dünya da, ne de âhirette amellerinin izi kalmýþtýr. Aksine, dünyada da âhirettte de, onlar için la'net ve rezillik vardýr. Allah'ýn azabýndan olanlarý koruyacak veya azabý onlar­dan uzaklaþtýracak yardýmcýlarý yoktur. Daha sonra Yüce Allah, Ehl-i ki­tabýn  inat ve ýsrarlarýný açýklayarak þöyle buyurur : [63]

 

23. Ey Muhammedi Kendilerine kitap verilen Yahudilerin durumuna þaþmýyor musun?    Bu sýyga, Peygamber (a.s.)'i veya bütün muhataplarý hayrete düþürmektedir. Zemahþerî der ki: Kendilerine kitap verilenlerden maksat, Yahudi âlimleridir. Onlar Tev­rat'tan büyük ölçüde ilim elde etmiþlerdir. Buna raðmen ihtilafa düþtükleri hususlarda, aralarýnda hükmetmesi için, elle­rinde bulunan ve doðruluðuna inandýklarý kitaplarý Tevrat'a baþvurmalarý is­tendiðinde, Onlardan bir grup, Allah'ýn hükmünü kabulden yüz çevirip kaçýyor. Bu âyet, onlarýn, Tevrat'ýn hükmüne uymanýn vacip olduðunu bilmelerine raðmen, ondan yüz çevirmelerinin çok yadýrga­nacak bir þey olduðunu ifade eder. Cümlesi tevelliyi, yüz çevir­meyi te'kit eder. Yani onlar öyle bir kavimdir ki, haktan yüz çevirmek ve bâtýlda ýsrar etmek onlarýn tabiatýdýr. Müfessirlerin dediðine göre bu âyet, Yahudilerin, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hükmüne baþvurmalarý kýssasýna iþaret eder. Onlardan iki kiþi zina edince, Rasulullah (s.a.v.).recmedilmele-rine hükmetti. Yahudiler kabul etmeyip dediler ki: Bizim kitabýmýzda böy­le bir þey yok. Sadece tahmini cezasý vardýr. Yani zina edenin yüzü ziftle­nir ve aleme ibret için hayvana ters bindirilerek halk arasýnda gezdirilir. Bunun üzerine Tevrat getirtilerek ondaki recim âyeti bulundu   ve zina edenler recmedildiler. Yahudiler buna kýzdý. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirerek onlarýn adiliklerini ortaya koydu.[64]

 

24. Onlarýn yüz çevirip Tev­rat'ýn hükmünü kabul etmemelerinin sebebi Allah'a iftiralarý, kendilerini peygamber çocuklarý saymalarý ve cehennemde sadece kýrk gün gibi az bir süre, yani buzaðýya taptýklarý süre kadar yanacaklarýný iddia etmeleridir, Allah'a karþý söyledikleri yalanlar, onlarý dinleri hususunda aldattý[65]

 

25. Kýyamet günü hesap için onlarý top­ladýðýmýz zaman halleri nice olur!! Bu, onlarýn baþýna gelecek bela ve musibetlerin büyüklüðünü ifade 'eder. O gün, herkes yaptýðýnýn karþýlýðýný tam olarak alýr. Onlara hakettiklerinden fazla ceza verilerek, veya sevaplarý eksiltilerek zulmedilmez. [66]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Bu cümleden j[ edatýnýn hem ismi hemde ha­beri ma'rifedir. Bu durum hasr ifade eder. Yani, "Allah katýnda Ýslamdan baþka din yoktur." demektir.

2.Yahudi ve Hýfistiyanlardan "kendilerine kitap veri­lenler, diye bahsedilmesi, onlarýn fazlaca adilik ve çirkinliklerini ifade eder. Çünkü, kitabý bilmelerine raðmen ihtilafa düþmeleri, son derece âdi ve çirkin olduklarýný göstermektedir.

3. Burada zamir yerine Allah lafzýnýn gelmesi, kalp­lere korku ve heybet yerleþtirmek içindir.

4. Burada "yüz,, zikredilmiþ, þahsm kendisi kastedil­miþtir. Bu mecazi mürsel olup "zikr-i cüz irade-i küll" (bir bölümün zikre­dilip tamamýnýn kastedilmesi) kabil indendir.

5. Onlarý elim bir azapla müjdele. Aslýnda müjde hayýrlý þeylerde kullanýlýr. Onun serde kullanýlmasý alay ifade eder. Buna uslub-i Tehekkumî denir. Zira burada "elem verici bir azabý haber verme" sevindirici müjde þeklinde' ifade edilmiþtir. Nitekim Münafýklara, kendileri için elem verici bir azap olduðunu müjdele[67]  âyetinde de bu mânâ vurgulanmýþtýr. Bu, meþhur üsluptur. [68]

 

Faydalý Bilgiler

 

Kurtubî þöyle der: ... âyeti ilmin faziletini ve alimlerin Þerefini göstermektedir. Eðer alimlerden daha þerefli bir kimse olsaydý, Al­lah, alimlerin ismini söylediði gibi, kendi ismi ve meleklerin ismiyle bir­likte onu da zikrederdi. Allah'ýn, peygamberine "Rabbim benim ilhnimi artýr de[69] diye emretmesi ve Peygamber (s.a.v.)'in "Âlim­ler, peygamberlerin varisleridir" buyurmasý, ilmin þerefini ifade etmek için yeterlidir.

Ibn Mesud'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) þöyle bu­yurmuþtur: Kýyamet günü … âyeti getirilir de Yüce Al­lah þöyle buyurur: Kulum benden bir söz aldý. Ben, sözünü yerine getirm­eye en layýk kimseyim. Kulumu cennete sokun.[70]

 

Bir Nükte

 

Ýlmin fazileti hakkýnda okuduðum þeylerin en güzellerinden birisi, akýl ile ilim arasýnda geçen þu konuþmadýr. Þâir bunu çok güzel bir þekilde ifade etmiþtir:

Alimin ilmi ile akýllýnýn aklý, hangisinin daha þerefli olduðu hususun da ihtilaf ettiler. Ýlim þöyle dedi: Ben, þerefin zirvesine ulaþtým. Akýl ded ki: Ben, Öyle bir varlýðým ki, Allah benimle tanýndý. Ýlim, daha açýk þekildt þöyle dedi: Allah, Kur'an'da hangimizle muttasýf olduðunu bildirdi. Akýl an ladý ki, ilim onun efendisidir. Böylece akýl, ilmin üstünlüðünü kabul etti  ayrýldýlar. [71]

 

26. De ki: Mülkün sahibi olan Allah'ým! Sen mül­kü dilediðine verirsin ve mülkü dilediðinden geri alýr­sýn. Dilediðini yüceltir, dilediðini de alçaltýrsýn. Ýyilik senin elindedir. Gerçekten Sen her þeye kadirsin.

27. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye ka­tarsýn. Ölüden diriyi çýkarýr, diriden de ölüyü çýkarýr­sýn. Dilediðine de sayýsýz rýzýk verirsin.

28. Mü'minler, mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artýk onun Allah nezdinde hiçbir deðeri yoktur. Ancak kâfirlerden gele­bilecek bir tehlikeden sakýnmanýz baþkadýr. Allah, ken­disine karþý (gelmekten) sizi sakýndýrýyor. Dönüþ yalnýca Allah'adýr.

29. De ki: "Ýçinizdekileri gizleseniz de, açýða vur-saniz da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanlarý da bilir Allah her þeye kadirdir."

30. Herkesin, iyilik olarak yaptýklarýný da, kötü­lük  olarak yaptýklarýný da karþýsýnda hazýr bulduðu günde (insan) isteyecek ki, kötülükleri ile kendisi ara­sýnda uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karþý (gelmekten) sizi sakýndýrýyor. Allah kullarýna oldukça þefkatlidir.

31. De ki: "Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Al­lah son derece baðýþlayýcý ve esirgeyicidir."

32. De ki: Allah'a ve Rasul'üne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.

 

Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah, geçen âyetlerde tevhid, nübüvvet ve Ýslam dininin doð­ruluðuna dair delilleri anlattýktan sonra, bu âyetlerde de Allah'ýn Ýslam'a ve müslümanlara yapacaðý yardýmýn yakýn olduðunu ifade eden müjdeleri açýklamaktadýr. Bütün iþler O'nun kudret elindedir, dilediðini azýz, diledi­ðini zelîl kýlar. Yüce Allah bu âyetlerde ayrýca Hak ordusunu aziz kýlmasý ve din-i mübinine yardým etmesi için dua ve niyaz etmesini Rasulüne em­retmektedir. [72]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Bu kelimenin aslý . dýr. Nida harfi hazfedilip ona karþýlýk ke­limenin sonuna þeddeli bir mim getirilmiþtir. Meþhur dilciler Ýmam Halil ve Sîbeveyh bu görüþtedirler.

 "Çeker alýrsýn" demektir. Yok etmeyi ifade etmek için bu tabii kullanýlýr. Meselâ Allah, ondan kötülüðü giderdi" demektir.

Sokmak manasýnadýr. Sülasisi olup "girmek" manasýnadýr. "Onlar, deve iðne deliðine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir[73]  âyet-i kerimesinde de bu mânâda kullanrlmýþtur.

Emed, bir þeyin nihayeti ve sonu demektir. Çoðulu âmad gelir, süs : Tükât, þerrinden korkulan insanla iyi geçinmeye çalýþmaktýr. Bu­na takiyye denir. [74]

 

Nüzul Sebebi

 

a) Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethettiðinde ümmetine Ýran ve Bizans imparatorluklarýnýn da fethedileceðini vadetti. Bunu duyan Yahudi ve mü­nafýklar: "Heyhat, Muhammed nerde, Ýran ve Bizans'ý fethetmek nerde... Onlar fethedilemiyecek ve güç yetirilemiyecek kadar kuvvetlidirler. Mu-hammed'e Mekke yetmedi rni de, ta Ýran ve Bizan'ýn topraklarýna göz diki­yor?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah  ... "De ki: Ey Allahým! Ey mülkün sahibi!  Sen mülkü dilediðine verirsin" âyeti nazil oldu.[75]

b) Ýbn Abbas (r.a.)'tan þöyle rivayet edilir: Takva sahibi ve Bedir gazilerinden olan Ubâde b. Sâmit'in Yahudilerle dostluk anlaþmasý vardý. Ra­sulullah   (s.a.v.)   Ahzab   (Hendek)   savaþma  çýkýnca  Ubâde   Rasulullah (s.a.v.)'a   "Ya Rasulullah! Benim beþyüz Yahudi dostum vardýr. Onlarýn be­nimle beraber savaþa çýkmalarýný istiyorum ki onlara onlar sayesinde galip gelelim."   dedi. Bunun üzerine "Mü'minler kâfir­leri dost edinmesinler" âyeti nazil oldu.[76]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

26. Ya Mu­hammed! De ki: Ey Allah'ým! Ey her þeyin sahibi! Kâinatta yegâne tasarruf sahibi sensin. Mülkü dilediðine verirsin, diled.ðinden de çeker alýrsýnDilediðine izzet verirsin, dilediðini de zelil edersin Bütün hayýr hazineleri sadece senin elindedir. Þüphesiz sen her þeye kadirsin. [77]

 

27. Geceyi gündüze, gündüzü de ge­ceye katarsýn. Birini uzatýr, diðerini kýsaltýrsýn. Bunun tersini de yaparsýn. Böylece yýlýn yaz ve kýþ mevsimlerde gece ve gündüzün uzunluðu birbirin­den farklý olur. Sen ölüden diriyi, diri -

den de ölüyü çýkarýrsýn. Yani tohumdan ekini, ekinden tohumu; çekirdek­ten hurma aðacýný, hurma aðacýndan çekirdeði; tavuktan yumurtayý yumur­tadan tavuðu ve kâfirden mü'mini, mü'minden de kâfiri çýkarýrsýn.

Ýbn kesir böyle tefsir etmiþtir.Taberî þöyle der: Bu âyetle ilgili tefsir­lerin en doðrusu, þöyle diyenlerin tefsiridir: Canlý insan ve hayvanlarý can­sýz nutfeden çýkarýr. Ölü nutfeyi de canlý insan ve hayvanlardan çýkarýr.[78]

Sen dilediðine sayýsýz ve sýnýrsýz bol bol rýzýk verirsin..

Sonra Yüce Allah, kâfirleri dost ve ahbap edinmeyi yasaklýyarak þöyle buyurur: [79]

 

28. Mü'minler, mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesin. Yani ey mü'minler! Allah'ýn dostlarýný býrakýp da, düþmanlarýný dost edinmeyiniz. Ýnsanýn hem Allah'ý hem de O'nun düþmanlarýný sevmesi makul bir þey deðildir. Zemahþerî þöyle der: mü'minler, aralarýndaki akrabalýk veya dostluk yahut dostça yaþamak ve muaþerette bulunmayý gerektirecek baþka sebeplerden dolayý kâfirleri dost edinmekten men edildiler. Kim bunu yapar da kâfirleri dost edinirse, Allah'ýn dininde onun hiçbir yeri yoktur. SlZi Ancak   sakýnýlmasý gereken bir þeyden korkarsanýz veya eziyet ve kötü­lüklerinden çekinirseniz, kalben deðil de, lisânen onlara dost görünebilirsi­niz. Zira böyle bir davranýþ, sefihleri idare etme kabilindendir. Nitekim þöyle bir rivayet vardýr: Biz bazý topluluklarýn yüzüne güleriz, ama kalpler­imiz onlara la'net eder" Allah, kendisinden meydana gelecek bir azaptan sizi sakýndýrýr. Dönüþünüz ancak Allah'adýr. O, herkese, ameline göre karþýlýðýný verecektir. [80]

 

29. Ey Muhammed! De ki: kâfirlere karþý kalplerinizdeki dostluðu gizleseniz de, açýklasanýzda Allah onu bilir. Hiçbir þey O'na gizli kalmaz, Allah herþeyi, göklerde ve yerlerde meydana gelen her þeyi bilir. Allah, hükmüne muhalefet eden ve emrine isyan edenleri cezalandýr­maya kadirdir. Bu, büyük bir tehdittir. [81]

 

30. Kýyamet gününde her insan, iþlediði  amelin karþýlýðýný eksiksiz olarak hazýr bulur.  Hayýr iþlemiþse hayýr, þer iþlemiþse þer bulur. Eðer ameli güzel ise, bu onu sevindirir ve ra­hatlatýr. Eðer ameli kötü ise, Onu görmemeyi  temenni eder. Kendisiyle çirkin ameli  arasýnda son derece büyük bir uzaklýk bulunmasýný, yani doðu ile batý arasýndaki uzaklýk kadar bir mesafenin bulunmasýný ister, AUlah sizi azabýndan sa­kýndýrýr. Allah, yaratýklarýna karþý merhametlidir. Onlarýn doðru yolda olmalarýný ister. [82]

 

31. Ey Muhammedi Onlara de ki : Siz gerçekten Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz. O zaman Allah sizi sever. Çünkü ben O'nun Rasulüyüm. 3 Rasulüne tabi ol­manýz ve Onun emrine itaat etmeniz sebebiyle Allah sizi sever ve geçmiþ günahlarýnýzý baðýþlar. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyet-i kerimenin hükmü, peygamberin yolunda olmadýðý halde Allah'ý sevdiðini iddia eden herkese þâmildir. Çünkü o, bütün söz ve fiillerinde Muhammedi þeriata uymadýkça bu iddiasýnda yalancýdýr.[83]

 

32. De ki : Allah'ýn emrine de, peygamberin em­rine de itaat ediniz. Eðer itaat etmekten yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah, âyetlerini inkâr edenleri ve peygamberle­rine isyan edenleri sevmez. Bilakis "Peygamberi ve onunla birlikle iman e-denleri utandýrmayacaðý günde[84] onlarý cezalandýrýr ve rezilrüsvay eder. [85]

 

Edebi Sanatlar

 

Bu mübarek âyetlerde birçok edebî sanat vardýr:

1. ve  eibi     yerlerde týbak sanatý   vardýr.

2. arasýnda  cinâs-ý   nakýs   vardýr. Ýle   Siz; ve arasýnda da cinâs-ý iþtikak vardýr.

3. ifadelerinde reddu'1-acez sanatý vardýr.

4. Cümlesinde oldu&u eibi, diser bazý cümlelerde de, tazim ve hürmet ifade eden tekrarlar vardýr.

5. Birçok yerde hazif yoluyla îcâz vardýr. Nitekim cümlesinin takdiri: þeklindedir, ve " cümlelerinde de böyledir.

6. Telhîsu'l-beyân müellifi Þerif Râdî, y âyetinin izahýnda þöyle der: Bu çok güzel bir istiaredir. Bu da, geceyi gündüze, gün­düzü geceye sokmaktan ibarettir. Geceden eksilttiðini gündüzden; gündüzden eksilttiðini de geceden artýrýr. kelimesi,.4 den daha belið­dir. Çünkü îlâc, gece ile gündüzden birini diðerine, kuvvetli ve güzel bir þe­kilde mezcederek sokmak demektir.

7. Burada kelimeleri, mü'min ve kâfirden mecaz olarak kullanýlmýþ; mü'min diriye, kâfir ise ölüye benzetilmiþtir.[86] Allah daha iyi bilir. [87]

 

Faydalý Bilgiler

 

Terkibiyle, sadece hayrýn Allah'ýn elinde olduðunu zikre­dip, þerri söylememek bize Allah'a karþý edepli davranmayý öðretmektedir. Zira "De ki: Hepsi Allah'tandýr.[88] âyetinde de belirtildiði gibi, her ne kadar þerri yaratan ve takdir eden    Allah ise de, þer, teeddüben Allah'a nisbet edilmez. [89]

 

Bir Uyarý

 

Müslim'in, sahihlinde rivayet ettiðine göre Rasuhýllah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: Allah bir kulu sevdiði zaman Cebrail'i çaðýrýr ve der ki: Ben falan .þahsý seviyorum, onu sen de sev. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: Ceb­rail onu sever. Sonra da gök yüzündekilere nida ederek "Allah falan þahsý seviyor, siz de onu sevin" der. Göklerdekiler onu sever. Allah bir kula buð-zettiðinde Cebrail'i çaðýrýr ve þöyle der: Ben falan þahsa buðzediyorum. Ona sen de buðzet." Rasulullah (s.a.v.) devamla buyurdu ki, Cebrâîl ona buðzeder. Sonra göklerdekilere þöyle nida eder "Allah falan þahsa buðzediyor. Siz de ona buðzedin. Bunun üzerine onlar da o þahsa buðzederler. Sonra o þahýs için, o kin yeryüzüne indirilir. [90]

 

33, 34. Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Adem'i, Nuh'u, Ýbrahim ailesi ile tmrân ailesini seçip âlemlere üstün kddý. Allah, iþiten ve bilendir.

35. Ýmran'ýn karýsý þöyle demiþti: "Rabbim! Kar-nýmdakini azatlý bir kul olarak sýrf sana adadým. Ada­lýmý kabul buyur. Þüphesiz hakkýyla iþiten ve bilen sensin.

36. Onu doðurunca, Allah, ne doðurduðunu bilip dururken "Rabbim! Ben onu kýz doðurdum. Oysa er­kek, kýz gibi deðildir. Ona Meryem adýný verdim. Ko­vulmuþ þeytana karþý onu ve soyunu sana ýsmarlýyorum" dedi.

37. Rabbi Meryem'e hüsn-i kabul gösterdi; onu güzel bir þekilde yetiþtirdi. Zekeriyya'yý da onun baký­mý ile görevlendirdi. Zekerriya Ma'bedde onun yanýna her giriþinde onun yanýnda bir rýzik bulur ve "Ey Mer­yem, bu sana nereden " der; o da "Bu, Allah tarafýndan» dýr, Allah, dilediðine sayýsýz rýzik verir." derdi.

38. Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana tarafýndan hayýrlý bir nesil baðýþla. Þüphesiz sen, duayý hakkýyla iþitensin." dedi.

39. Zekeriyya ma'bedde durmuþ namaz kýlarken melekler ona þöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi ta­rafýndan     gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffet­li ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yý müj­deler.

40. Zekeriyya, "Rabbim, dedi, bana ihtiyarlýk çattýðýna, üstelik karým da kýsýr olduðuna göre be­nim nasýl oðlum olabilir?" Allah þöyle buyurdu: Ýþte böyledir; Allah dilediðini yapar.

41. Zekeriyya: "Rabbim bana bir alamet ver." de­di. Allah buyurdu ki: Senin için âlemet, insanlarla üç gün, iþaretten baþka bir þekilde konuþmamandýr. Ayrý­ca Rabbini çok an, sabah akþam teþbih et.

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde kendisini sevmenin, ancak peygamber­lere uymak ve onlara itaat etmekie tamamlanacaðýný açýkladýktan sonra, bu âyetlerde de peygamberlerin derecelerinin yüksekliðini ve makam­larýnýn þerefini açýklamaktadýr. Önce ilk peygamber Âdem (a.s.)'den baþladý, ikinci olarak, insanlýðýn ikinci babasý sayýlan Nuh (a.s.)'u; üçüncü olarak Âl-i Ýbrahim'i zikretti. Rasulullah (s.a.v.), Ýsmâîl (a.s.)'in çocuk­larýndan olduðu için o da Âl-i Ýbrahim'e dahildir. Yüce Allah dördüncü sýrada da Âl-i Ýmrân'ý getirdi. îsâ (a.s.) da Âl-i Ýmran'a dahildir. Bundan son­rada þu üç kýssayý, yani Hz. Meryem, Hz. Yahya ve Hz. Ýsa'nýn doðum kýs­salarým anlattý. Bunlarýn hepsi Yüce Allah'ýn kudretini gösteren hariku­lade þeylerdir. [91]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Seçti demektir. Bu kelime safvet kelimesinden türemiþtir. Buna  göre  mânâsý þöyle olur  Allah  o  peygamberleri  mahlukatýnýnseçkinleri kýldý.

Muharrer, hürriyet kelimesinden alýnmýþtýr . Tam mânâsýyle hür kýlýnan kimse demektir. Bundan maksat, dünya iþlerinden hiçbir þeye karýþmayan sýrf Allah için adanan kimsedir.

Onu senin himayene veriyorum demektir. Bir kimse bir þeye sýðýndýðýnda denir.

Onu, Zekeriyya'nýn himayesine verdi. Kefalet, tazmin etme sorumluluðunu üzerine almak demektir. Bu sorumluluðu üzerine ala­na kâfil denilir: Kâfil, bir insanýn nafakasýný veren ve onun menfaatlerini koruyan kimsedir. Hadis'te þöyle buyrulmuþtur: "Ben ve yetimin kâfili, cen­nette þu   iki parmaðým gibi yanyanayýz"

Mihrab, þerefli ve yüce yer demektir. Ebu Ubeyde þöyle der : Mihrab, meclislerin en üst, en þerefli ve deðerli yerine denir. Ayný zaman­da o, mescidin bir parçasýdýr.[92]

Hasûr, hapsetmek mânâsýna gelen hasr kökündendir. Buna göre hasûr, þehevî arzulara karþý kendini iyice tutan, koruyan demektir. Bu ke­limenin mânâsýnda müfessirler iki görüþ beyan etmiþlerdir. Biz bunlardan, muhakkiklerin seçtiði mânâyý tercih ediyoruz, ki, o da þudur, Hasûr, aczin­den deðil de, iffetinden dolayý kadýnlarla temas etmeyen demektir.[93]

Akýr; doðurmayan, kýsýr demektir. Ýster erkek olsun, ister kadýn olsun, çocuðu olmayan kimseye akýr denir.

Remz, el veya bap veya baþka bir þeyle iþaret etmek demektir. Taberî þöyle der: Remz, iki dudakla îmâ etmek demektir. Bazan kaþ ve gözle yapýlan iþarete de remz denir.[94]

Aþiyy, güneþin zevalden batmasýna kadar olan zamana denir.  : Ýbkâr, güneþin doðmasýndan kuþluk vaktine kadar olan zamana denir. Þâir þöyle der :

Sabahýn soðuðundan dolayý hiçbir gölgede duramazsýn. Akþam soðuðundan dolayý da hiçbir gölgeden zevk almazsýn, [95]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

33. Allah peygamberlik için mahlu­katýnýn en üstünlerini seçti. Bazýlarý þunlardýr: Ýnsanlýðýn babasý Âdem (a.s.), peygamberlerin piri Nuh (a.s.) ve Ýbrahim (a.s.)'in aþiret ve yakýnlarý ki bunlar Ýsmail ve Ýshak peygamber ile bunlarýn soyundan gelen peygam­berlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (a.s.) de bu soydandýr. Allah, Âl-i Ýmrân'ý da seçti. Ýsrâîloðullan içinden gelen son peygamber Meryemoðlu îsâ (a.s.) bunlardandýr. Ýþte bunlarý, zamanlarýnýn in­sanlarý arasýndan seçti. Kurtubý þöyle der: Diðer nebi ve resullerin hepsi, bunlarýn neslinden geldiði için Allah sadece bunlarý zikretti. [96]

 

34. Bunlar din, takva ve salâhta birbi­riyle uyumlu, biri diðerinden gelme bir nesil olarak seçilmiþtir. Allah, kul­larýnýn sözlerini iþiten, kalplerinde olaný bilendir. [97]

 

35. Onlara hatýrlat. Hani Ýmrân'm karýsý Hanne bint-i Fâkût þöyle demiþti: Rabbim! Kamýmda taþýdý­ðým çocuðumu, sýrf sana ibadet, itaat ve hizmet için adadým Adaðýmý kabul buyur. Þüphesiz sen duamý iþiten, niyetimi bilen­sin[98]

 

36. Onu doðurduðunda üzülerek ve Özür dileyerek dedi ki: Ey Rabbim! Onu kýz doðurdum. Ýbn abbas þöyle der: Adakta erkeklerden baþkasý kabul edilmediði için Hanne bu þekilde söyle­miþtir. Allah, Meryem'i kabul etti ve þöyle buyurdu Bunu dese de demese de, onun ne doðurduðunu Allah daha iyi bilir. Senin istediðin erkek, sana verilen kýz gibi deðildir. Bilakis bu daha üstündür. Bu son iki cümle, mu'teriza olup, doðan çocuðun þanýnýn yüceliði­ni, onunla ilgili önemli þeyleri, Onun ve oðlu Hz. isa'nýn âlemler için büyük bir ibret oluþunu ifade eder. Bu söz, îmrân'm karýsýnýn sözle­rinin devamýdýr. Aslý þöyledir: Onu ben kýz doðurdum, adýný da Meryem koydum, Onlarýn dilinde Meryem kelimesi Allah'ýn hizmetçisi    ve ona ibâdet eden demektir. Onu ve Onun so­yundan gelenleri, kovulmuþ Þeytan'm þerrinden senin korumana veriyorum. Yüce Allah, onun duasýný kabul ederek þöyle buyurdu: [99]

 

37. Allah onu güzel bir þekilde kabul etti. Ýbn Abbas (r.a.) bunu þöyle açýklar: "Allah onu bahtiyar kimselerin yoluna sok­tu, Onu tam mânâsýyle kâmil bir þekilde terbiye etti ve sali-ha olarak yetiþtirdi, Zekeriyya (a.s.)'yý onun bakýmý ve fay­dasýna olan þeyleri yapmakla görevlendirdi. Nihayet rüþd çaðma gelince, Allah'a ibadet etmek üzere Mihrabta inzivaya çekildi. Zekeriyya (a.s.), onun ibadet yeri olan odasýna her gir­diðinde, yanýnda yemek ve meyve bulurdu. Mücâhid der ki: Onun yanýnda, kýþ mevsiminde yaz meyvelerini, yaz mevsiminde kýþ meyvelerini bulurdu. Zekeriyya (a.s.) Ey Meryem! Bu sana nereden ? diye sor­du. Meryem: "O, Allah kalýndandýr"  diye cevap verdi.  Allah dilediðine,  meþakkatsiz ve yorulmaksýzýn bol bol nzýk verir. [100]

 

38. Zekeriyya Allah'ýn, Meryem'e bu ikramým gör­düðü zaman, yalvarýp yakararak Rabbine þöyle dua etti: Rabbim! Katýndan bana salih ve mübarek bir çocuk ver dedi. Kendi­si çok yaþlý, karýsý ise kýsýr bir ihtiyardý. Ey Rabbim! Sen, sana dua edenin duasýný kabul edensin" diye yalvardý. [101]

 

39. Zekeriyya (a.s.) Mihrapta namaz kýlarken Cebrâîl ona "Allah sana Yahya isminde bir çocuðu müjdeliyor" diye seslendi Yahya Allah'ýn kelimesi olan îsâ (a.s.)'yý tasdik eden, onun peygamberliðine ina­nan, kavminin efendisi, iffet ve takvasýndan dolayý, þehevî arzularýna karþý nefsini koruyan, gücü olduðu halde kadýnlara yaklaþmayan biridir. Hz. îsâ (a.s.)  babasýz olarak,  Allah'ýn  "ol" kelimesiyle yaratýldýðý  için ona "kelimetulîah" adý verildi. Bazý müfessirlerin, Hz. Yahya   hakkýnda idi" yani iktidarsýz idi sözleri bâtýldýr. Bu vasýf peygamberler için caiz deðildir. Çünkü bu bir eksiklik ve kusurdur. Halbuki âyet, övgü ve sena mevkiinde gelmiþtir.[102] Yahya (a.s.) salih peygamberlerden bir peygamberdir. Ýbn Kesir þöyle der: Bu müjde, doðum müjdesinden sonra onun peygamberliðini bildiren ikinci bir müjdedir. Bu, öncekinden daha üs­tündür. Hz. Musa (a.s.)'nýn annesine verilen müjde de böyledir. Nitekim "Kaygýlanma, çünkü biz onu sana geri vereceðiz ve onu peygamberlerden biri yapacaðýz[103]   mealindeki âyette böyle bildirilmiþtir[104]

 

40. Zekeriyya (a.s.) dedi ki: "Ey Rabbimiz! Nasýl bizim çocuðumuz olur? Ben ihtiyarladým, e-þim de kýsýrdýr, doðum yapmaz. O zaman Zekeriyya (a.s.) 120 ,,eþi 98 yaþýn­da idi. Ýhtiyarlýk ve kýsýrlýk, ikisinde bir araya gelmiþti. Bu iki sebepten her biri, çocuk olmasýna manidir. Allah buyurdu ki: Ýþte bu böyledir. Allah dilediðini yapar. Hiçbir þey onu âciz býrakamaz ve hiçbir þey ona aðýr gelmez. [105]

 

41. Zekeriyya: Ey Rabbim! Eþimin hamile kaldýðýna dair bana bir alâmet ver. Allah buyurdu ki: Senin için âlemet, saðlýklý olduðun halde üç gün üç gece insanlarla, iþaretten baþka bir þekilde konu þamam andýr. Bundan maksat þudur: Zeke­riyya (a.s.)'ya semavî bir engel gelip Allah'ýn zikrinden baþka bir þey söyle­mesine mani olmasýdýr. Ancak, þükrân-i nimet olarak Allah'ý çok çok zikret. Zekeriyya (a.s.)'nm konuþmasý engellendi ama, Allah'ý zikir ve teþbih etmesi engellenmedi. Bu daha açýk bir mu'cizedir. Sabah akþam teþbih et. Yani gündüzün baþýnda ve sonunda "Subha-nallah" diyerek Allah'ý noksan sýfatlardan tenzih et. Bir görüþe göre, bunun mânâsý: "Allah için namaz kýl" demektir. Taberi þöyle der: "Bu, sabah ak­þam ibadetle Rabbini tazim et" demektir. [106]

 

Edebî Sanatlar

 

1. cümleleri, mu'teriza cümle­lerdir. Doðan çocuðun, mevki ve derecesinin   yükseliðini ifade ederler.

2. "Onu senin korumana veriyorum" Buradaki, muzâri sigasý teceddüd ve devamlýlýk   ifade eder.

3. Yüce Allah kýz çocuðunun büyüyüp geliþmesini, ya­vaþ yavaþ geliþen ekine benzetti. Bu söz, istiâre-i tebeýyye yoluyla, bütün hallerinde ona faydalý olacak þeylerle çocuðu   yetiþtirmekten mecazdýr.

4. Melekler ona seslendi. Burada-seslenen Cebrâîl (a.s.)'dir. Cebrâîl (a.s.) meleklerin reisi olduðundan, onun sânýna tazim için topluluk ismi zikredildi.

5. Bu iki keume arasýnda týbak sanatý vardýr. Bu da edebî sanatlardandýr. [107]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Rivayet olunduðuna göre tmrân'm eþi Hanne, kýsýr ve ihtiyar kadýn­dý. Bir gün bir aðacýn gölgesinde- otururken aniden yavrusunu besleyen bir kuþ gördü. Keþke bir çocuðum olsa diye temennide bulunarak þöyle dedi : Allah'ým, bana bir çocuk verirsen, Onu, senin Beyt-i Mukaddesi'ne hizmetçi vermeyi ahdediyorum. Bu benim üzerime borç olsun." Hanne hamile kal­dýktan sonra kocasý Ýmrân öldü. Ýþte, âyette geçen adamanýn sýrrý budur.[108]

2. Âyetinin tefsirinde Ýbn-i Kesir þöyle der: Bu   âyet  evliyanýn kerametine delâlet eder. Bunun, hadiste de birçok benzeri vardýr. Ýbn Kesir Cabir'den gelen bir senedle Cefne (çanak) kýssasýný zikretti. Kýssanýn özeti þudur: Hz. Peygamber (s.a.v.) günlerce aç kaldý. Sonra yemek istemek üzere kýzý Fâtýmetü'z-Zehrâ'nm yanma gitti. Onun yanýnda da bir þey yoktu. Komþusu ona iki yufka ekmek ile bir parça et gönderdi. Fâtýma bunlarý bir çanaða koydu. Sonra baktý ki çanak et ve ek­mekle   dolmuþ. [109]

 

42. Hani melekler demiþlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattý ve seni bütün dünya ka­dýnlarýna üstün kýldý.

43. Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, Rükû edenlerle   beraber sen de rükû et.

44. Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduðumuz gayb haberlerindendir. Ýçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onlarýn yanýnda deðildin.

45,46. Melekler demiþlerdi ki: "Ey Meryem. Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adý, Mer­yem oðlu îsâ'dýr. Mesih'dir; dünyada da, âbirette de iti­barlý ve Allah'ýn kendisine yakýn kýldýklarýnda ve salih kullarýndandýr. Beþikte iken de yetiþkinlik halinde de insanlarla konuþur.

47. Meryem "Rabbim! dedi, bana bir erkek dokun­madýðý halde nasýl çocuðum olur?" Allah þöyle buyurdu: Ýþte böyledir, Allah dilediðini yaratýr. Bir iþe hükmedin­ce sadece "Ol" der; o da oluverir.

48.  "Allah O'na yazmayý, hikmeti, Tevrat'ý ve Ýn­cil'i öðretecektir.

49. O, Ýsrâîloðullanna bir elçi olacak (ve onlara þöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mu'cize getirdim: Size çamurdan bir kuþ  sureti yapar, ona üflerim ve Al­lah'ýn izni ili o kuþ oluverir. Yine Allah'ýn izni ile körü ve alacalýyý   iyileþtirir, ölüleri diriltirim. Ayrýca evleri­nizde ne yiyip ne biriktirdiðinizi    size haber veririm. Eðer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardýr.

50. Benden önce gelen Tevrat'ý doðrulayýcý olarak ve size haram kýlýnan bazý þeyleri de helâl kýlmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana itaat edin.

51. Þüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. Ýþte bu, doðru yoldur."

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde, Hz. Yahya'nýn, yaþlýlýðýn son sýnýrýna sarmýþ bir ihtiyar ile yaþlý kýsýr bir kadýndan dünyaya gelmesi kýssasýný an­lattý. Bu hadise, tabiî olaylara göre, harikulade bir þeydi. Bunu takiben bun-jan daha harikulade olan baþka bir olayý anlattý. Bu da Hz. îsâ (a.s.)'nm ba­basýz olarak dünyaya gelmesidir ki öncekinden daha çok hayret vericidir. Bu kýssayý anlatmaktan maksat Hz. îâ'nm (a.s.) ilâhlýðmý iddia eden Hýris-;iyatýlan reddetmektir. Yüce Allah, Hz. îsâ'nýn insan olduðunu göstermek için onun Hz. Meryem el-Betül'den doðduðunu bildirdi. Bunun ardýndan da 3nun risâlctine ve Allah'ýn yardýmýyla harikulade olaylar gösteren büyük peygamberlerden biri olduðuna, herhangi bir Rabblik vasfý taþýmadýðýna iþaret etmek için ona verdiði mucizeleri zikretmektedir. [110]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

 Enbâ, önemli haber mânâsýna gelen nebe, kelimesinin çoðulu­dur.

Ona vahyediyoruz demektir. Vahy, mânâyý kalbe gizlice ulaþtýrmaktýr.

Aklâm, kalem kelimesinin çoðuludur. Kalem ise, bilindiði *ibi, kendisiyle yazj yazýlan bir alettir. Bazen, kur'a   çekilen ollara da ka-em denilir ki, burada bu mânâyadýr.

Mesih, sýddýk ve faruk gibi, þeref ifade eden lakaplardan bir akaptýr. Aslý, Tbranicede "Mübarek" mânâsýna gelen "Meþiha" dýr.[111]

Vech; þerefli, makamý ve deðeri olan demektir. Vecahat, þeref /e deðer manasýnadýr.

Mehd, çocuk yataðý, beþik demektir.

Kehl,orta yaþlý demektir.Orta yaþlý kadýna da kehle denir  : Anadan doðma kör demektir.

Ebras, alaca hastalýðýna yakalanmýþ kimseye denir. Alaca, ;ildde meydana gelen beyazlýk ve þiddetli bir hastalýktýr. [112]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

42. Hatýrla ki melekler, yani ebrâîl (a.s.) þöyle demiþti: Ey Meryem! Allah, kadýnlar arasýndan seni ;eçti ve özellikle sana ikramlarda bulundu. Seni kirlerden, pisliklerden te-nizledi ve Yahudilerin itham ettiði fahiþelikten korudu.  Seni,  âlemlerdeki diðer kadýnlara tercih etti ki, babasýz asil bir ;ocuðu   dünyaya getirme hususunda Allah'ýn kudretinin tecelligâhi olasýn. [113]

 

43. Ey Meryem! Allah'ýn seni seçmesine karþýlýk bir þükür olarak, o'na ibadet ve itaat etmeye devam et. Namaz kýlanlarla beraber,   Allah için namaz kýl. [114]

 

44. Ey Muhammedi Ýþte bu sana anlattýðý­mýz Imrân'ýn hanýmýnýn, kýzý Meryem el-BetüTün, Zekeriyya ve Yahya (a.s)'ýn kýssalarý,  sana vahyettiðimiz önemli  gayb haberlerdendir.  Daha önce sen onlarý bilmiyordun. On­larýn herbiri Meryem'i kendi himaye ve korumasýna almak gayesiyle, bir­birleriyle rekabet ettikleri ve çekiþtikleri kur'a için oklarýný attýklarý zaman sen yanlarýnda deðildin.   Onlar, Meryem'in kefale­tini kim alacak diye, birbirleriyle çekiþtiklerinde sen yanlarýnda deðildin. Maksat, bu   haberlerin, her þeyi bilen ve herþeyden haberdar olan Allah katýndan bir vahiy olduðunu bildirmektir....

Rivayet edildiðine göre Hanne bint-i Ýmrân Meryem'i doðurduðunda onu bir bez parçasýna sararak mescite götürdü ve Yahudi âlimlerin yanma býraktý. Bu âlimler Beyt-i Mâkdis'de, Ka'be haciplerinin yaptýðýna benzer vazifeler yürütürlerdi. Hanne onlara: "Bu adaðý alýn" dedi. Âlimler onu al­mak için birbirleriyle rekabet ettiler. Çünkü o liderlerinin kýzýydý. Sonra kur'a çektiler. Kur'ada Zekeriyya (a.s.) kazandý ve onu himayesine aldý.[115] Ýbn Kesir þöyle der: Allah Meryem'in saadeti için Zekeriyya (a.s.)'nm ona kâfil olmasýný takdir elti ki, Meryem ondan geniþ bir ilim ve iyi amel öðrensin. [116]

 

45. Melekler dediler ki Ey Meryem! Allah, bir baba vasýtasý olmadan, kendisinden bir kelime, yani  kelimesiyle meydana gelecek bir çocuðu sana müjde Onun adý îsâ'dýr, lakabý Mesih'tir, ba­basýz doðduðuna dikkat çekmek için, annesine nisbetle Meryem oðlu îsâ denilmiþtir.   O dünyada da, âhirette de þereflidir, makamý ve deðeri yüksek­tir. Allah'ýn, kendisine yakýn kýldýðý kullardandýr. [117]

 

46. O, konuþma çaðý   gelmeden önce, çocuk­ken ve olgun iken insanlara Allah'ýn emrini söyleyecek. Zemahþeri þöyle der: "Bunun mânâsý þudur: Hz. îsâ, bu iki durumda da, yani çocukluk ve ol­gunluk durumlarýnda, çeliþkisiz bir þekilde insanlara peygamber sözüyle konuþacak."56 Þüphesiz bu durum, büyük bir mu'cizedir, takva ve ýslah hususunda kemâle ermisterdendir. [118]

 

47. Meryem dedi ki: Rabbim!

Benim eþim yok nasýl çocuðum olabilir.?    iþte Allah'ýn emri böyle büyüktür. Hiç bir þey O'nu âciz býrakamaz. O dilediðini yaratýr. Ana-baba vasýtasýyle yarttýðý gibi, vasýtasýz da yaratýr.  

Bir þeyin olmasýný istediðinde   o þey gecikmeksizin ve sebebe ihtiyaç duymaksýzýn meydana gelir. Allah ona "ol" der, o da olur. [119]

 

48. Allah ona yazmayý, hikmeti yani söz ve amelde doðru davranmayý veya peygamberlerin sünnetlerini öðretecek, ona Tevrat ve Ýncil'i ezberletecektir. Ýbn Kesir: "îsâ, Tevrat'ý   ve Ýncil'i ezberlemiþti" der. [120]

 

49. Allah onu Ýsrâîloðulla-rýna peygamber gönderecek. O onlara þöyle diyecek: Size, benim doðrulu­ðumu gösteren bir âyetle, yani Allah'ýn bana verdiði mucizelerle geldim. Ýþte benim doðruluðumu gösteren mucize þudur Ben sizin için çamurdan bir kuþ sureti yaparým. «us tâte Ona üflerim, Allah'ýn izniyle kuþ olur. Ýbn Kesir þöyle der: îsâ (s.a) böyle yapardý. Çamurdan kuþ þekli yapar, sonra ona üfürür o da Allah'ýn izniyle gözler önünde uçardý. Ýþte bu, Hz. îsâ'nm   Allah tarafýndan peygamber ola-rar gönderildiðini gösteren, kendisine verilmiþ bir mucizedir.[121] Bu birinci mu'cizedir. Ben Allah'ýn izni. ile alaca hastalýðýna yakalan mýþ olanlarý iyileþtirdiðim gibi, anadan doðma körlerin gözlerin de açarým. Bu da ikinci mucizedir Ben   kendi gücümle deðil de, Allah'ýn dilemesi ve kudretiyle bazý ölüleri diriltirim. Hz. îsâ (a.s.) dört kiþiyi diriltmiþtir. Bunlar, kendi arkadaþý Azir, ihtiyar bir kadýnýn oðlu, Aþir'in  kýzý ve Nuh oðlu Þam'dýr. Kurtubî ve diðer müfessirler böyle açýkla­mýþlardýr. Burada, insanlar, Hz. îsâ'nm ulûhiyyet vasfý taþýdýðý vehmine kapýlmasýn diye, "Allah'ýn izniyle" sözü tekrar edilmiþtir.    Bu da üçüncü mucizedir,   Ayrýca, evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiðinizi size haber veririm. Yani, sizin þüphe etmediðiniz, bana göre gaib olan   hallerinizi size bildiririm. Hz. îsâ (a.s.), kiþinin, evinde ne yediðini, ne biriktirdiðini kendisine söylerdi. Ýþte bu da dördüncü muci­zedir,   Eðer siz Allah'ýn âyetlerine inanýyorsanýz, size getirdiðim bu mucizelerde, benim doðruluðumu gösteren apaçýk bir delil vardýr. Sonra Hz. îsâ (a.s.), Hz. Musa'nýn peygamberliðini tasdik edici olarak geldiðini haber vererek þöyle der. [122]

 

50. Ben, Musa'nýn peygamberliðini ve Tev­rat'ta getirdiklerini tasdik edici ve destekleyici olarak geldim. Ve Musa'nýn þeriatýnda size haram kýlman bazý þeyleri si­zin için helal kýlacaðým. Ýbn Kesir der ki: Burada Hz. îsâ'nm   Tevrat'ýn bazý hükümlerini kaldýrdýðýna bir delil vardýr. Sahîh olan da budur. Size, peygamberliðimin   doðruluðuna þahit olacak bir delil getirdim. Buda Allah'ýn bana verdiði mu'cizelerdir. Bu bölüm, konuyu pekiþtirmek için tekrar edilmiþtir Ýþte bütün bu mu'cizeleri gördükten sonra, Allah'tan korkun ve emrime itaat edin. [123]

 

51. ( Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz-dir. O'na kulluk hususunda hepimiz biriz. Þu halde ona kulluk edin. Ýþte bu doðru bir yoldur. Yani Allah'tan korkmak, O'na ibadet etmek ve  birliðini ikrar etmek, þaþmayan dosdoðru bir yoldur. [124]                   

 

Edebî Sanatlar

 

1. Âyetinde melekler zikredildi fakat Cebrail kastedil­di. Bu, zikr-i küll irâde-i cüz (bütünü zikredip bir parçasýnýn kastedilmesi) kabilindendir. Cüz'ün büyüklüðünü ifade eder. Bu sanata mecaz-ý mürsel denilir.

2. Burada  lafýzlarýnýn tekrar edilmesinde itnâb sanatý vardýr.

3. Bana hiçbir beþer dokunmadý. Cimâdan kinaye olarak hars, libas ve mübaþeret kelimeler kullanýldýðý gibi, burada da ayný þekilde mess kelimesi kinaye edilmiþtir.

4. âyetinde   lafýzlarý arasýnda, edebi sanatlardan   týbâk vardýr.

Bu âyetlerin bir çok yerinde, hazif ve itnab sanatlarý vardýr. Daha baþka birçok edebi sanat vardýr. Fakat biz sözü uzatmamak için onlarý açýklamakdan vazgeçtik. [125]

 

Faydalý Bilgiler

 

Yüce Allah, burada "Allah dilediðini yaratýr"; Yahya (a.s.)'nm kýssa­sýnda ise "Allah dilediðini yapar" buyurdu. Bunun sýrrý þudur: Hz. îsâ'nm ba­basýz yaratýlmasý, normal bir vasýta olmaksýzýn, yoktan icat ve yaratmadýr. Dolasýyle "yaratma" kelimesinin kullanýlmasý ona uygun düþmüþtür. Öbü­ründe ise eþler mevcuttur.. Fakat ihtiyarlýk ve kýsýrlýk faktörleri, normal o-larak çocuðun meydana gelmesine manidir. Bunda da "yapma" fiilinin kul­lanýlmasý uygun düþmüþtür. Allah   daha iyi bilir. [126]

 

Bir Uyarý

 

Bazý âlimler þöyle der: Allah'ýn, Meryem'den baþka bir kadýný, is­miyle Kur'an'da zikretmem esinin hikmeti þudur: "Bu, Hristiy ani arýn, onun Allah'ýn eþi olduðuna inanmalarýný örtülü bir þekilde reddetmeðe iþarettir. Çünkü Yüce ve Ulu kimse, insanlar arasýnda eþinin isminin söylenmesini istemez, isa'nýn babasý olmamasý itibariyle, onu Meryem'e nisbet etmek için, âyette buyrulmuþtur.[127]

 

52. îsâ, onlardaki inkarcýlýðý sezince, "Allah yo­lunda bana yardýmcý olacaklar kimlerdir?" dedi. Hava­riler, "Biz, Allah yolunun yardýmcýlarýyýz; Allah'a inan dik, þahid ol ki bizler müslümanlanz." cevabýný verdi­ler.

53.  "Rabbimiz!    Ýndirdiðine inandýk ve Peygam-ber'e   uyduk. Bizi þahitlerle birlikte yaz"   dediler.

54. (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onlarýn tuzaklarýný bozdu. Allah, tuzak kuranlarýn hayýrlýsýdýr.

55. Allah buyurmuþtu ki: "Ey îsâ! Seni vefat etti­receðim, seni nezdime yükselteceðim, seni inkâr eden­lerden arýndýracaðým ve sana uyanlarý kýyamete kadar kâfirlerden üstün kýlacaðým. Sonra dönüþünüz bana o-lacak. Ýþte o zaman ayrýlýða düþtüðünüz þeyler hakkýnda aranýzda ben hükmedeceðim."

56. Ýnkâr edenler var ya, onlarý dünya ve âhirette þiddetli bir azaba çarptýracaðým; onlarýn hiç yardým­cýlarý da olmayacak.

57. Ýman edip iyi davranýþlarda bulunanlara ge­lince, Allah onlarýn mükafaatlarýný eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez,

58. Bu söylenenleri biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.

59. Allah nezdinde îsâ'mn durumu, Adem'in du­rumu gibidir. Allah onu topraktan yarattý. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.

60. Gerçek, Rabbinizden gelendir. Öyle ise þüp­hecilerden olma,

61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konu­da çekiþenlere de ki: "Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarýnýzý biz de kendi ço­cuklarýmýzý, siz kendi kadýnlarýnýzý, biz de kendi ka­dýnlarýmýzý çaðýralým, sonra da dua edelim de Allah' dan yalancýlar üzerine   la'net dileyelim."

62. Þüphesiz bunlar doðru haberlerdir. Allah'tan baþka ilah yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

63. Eðer yine yüz çevirirlerse, þüphesiz  Allah, bozguncularý hakkýyla bilendir.

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Âyetler Meryem oðlu îsâ (a.s.)'ýn kýssasýný anlatmaya devam ediyor. Yüce Allah önceki âyetlerde Hz. Meryem'e Hz. îsâ (a.s.)'yý müjdeledi, da­ha sonra da mucizelerini anlattý. Bu mucizelerin hepsi onun peygamber­liðini gösteren apaçýk delillerdir. Allah'n ona verdiði bütün bu mucize ve delillere raðmen, Ýsrâîloðullarmýn çoðu ona inanmadýlar. Allah'ýn düþmaný Yahudiler onu öldürmeye niyet ettiler. Fakat Allah O'nu onlarýn þerrinden kurtararak göðe kaldýrdý. [128]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Bildi ve hakikatim anladý demektir. Bu kelime, beþ duyu or­ganýndan birisiyle anlamak mânâsýna gelen ihsas mastarýndan fiil-i mazi­dir.

Havârîyyun, Havârî kelimesinin çoðuludur. Havârî, temiz ve seçkin kiþi demektir. Renkleri saf ve beyaz olduðu için þehirli kadýnlara da havârîyyat denir. Þâir þöy der:

Þehirli kadýnlara söyle bizden baþkalarýna aðlasýnlar. Bize, uluyan köpeklerden baþkasý aðlamasýn.

Havârîler, Rasulullah (s.a.v.)'m Ashabý gibi, Hz. îsâ (a.s.)'nm tabileri-dir. Kalpleri saf, içleri temiz olduðu için bu ismi almýþlardýr.

Mekr, tuzak demektir. Asýl mânâsý, gizlice fesat çýkartmaya çalýþmaktýr. Zeccâc þöyle der: Gece karardýðý zaman, denir. Allah'ýn tuzak kurmasý kullarýna mühlet verip, bilmedikleri bir taraf­tan onlarý yakalamasýdýr. Ferrâ'dan ve baþkalarýndan böyle nakledilmiþtir.

Yalvararak dua edelim demektir. Ibtihal, aslýnda, la'nette dua etmeðe çalýþmaktýr, la'net demektir. [129]

 

Nüzul Sebebi

 

Necran'dan gelen Hýristiyan heyeti, Hz. îsâ (a.s.) hakkýnda Rasulullah (s.a.v.) ile mücadele ettiklerinde ona dediler ki: "Sahibimize niçin sövü­yorsun?" Rasulullah (s.a.v.) "Ne diyorum?" diye sordu. Onlar: "Mesih'in kul olduðunu söylüyorsun." dediler. Rasullullah (s.a.v.): "Evet, o, Allah'ýn kulu ve elçisidir. O, Allah'ýn, bakire Meryem'e ulaþtýrdýðý kelimesidir." dedi. Buna çok kýzdýlar ve dediler ki: "Sen hiç, babasýz bir insan gördün mü? Eðer.doðru söylüyorsan bunun bir benzerini bize göster." Bunun üzerine Yüce Allah, .al ivayete göre Rasulul­lah (s.a.v.) onlarý Ýslama davet ettiðinde: "Biz, senden önce de müslüman idik" dediler. Rasulullah (s.a.v.) yalan söylüyorsunuz. Üç þey sizin müslü­man olmadýðýnýzý gösteriyor. Bunlar: "Allah kendine çocuk edindi" demeniz: "domuz eti yemeniz" ve "haça secde etmeniz"dir." dedi. Hýristiyan­lar: "PekÝ onun babasý kimdir?" diye sordular. Bunun üzerine Yüce Allah: âyetlerini indirdi. Âyetler inince, Rasu­lullah (s.a.v.) onlarý mübahele (la'netleþme)'ye çaðýrdý. Hýristiyanlar birbir­lerine: "Eðer bunu yaparsanýz, vadi sizin için ateþ olur." dediler. Sonra Ra­sulullah (s.a.v.)'a "baþka bir teklifin yok mu ?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v.): "Ya müslüman olursunuz, ya cizye verirsiniz veya savaþýrýz" dedi. Onlar da cizyeyi kabul ettiler.[130]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

52. Ýsa (a.s.) Yahudilerin küfürde   ýsrar, dalâlette devam ettiklerini ve kendisini Öldürmek istedikle­rini anlayýnca: "Allah'a çaðýrma hususunda bana yardýmcý olacaklar kim­lerdir?" dedi. Mücahid'e göre bu, "Allah yolunda bana kim tabi olacak?" manasýnadýr.  Havârîler yani ona inanan temiz mü'minler, dediler ki: "Allah'ýn dininin yardýmcýlarý biziz Biz Allah'a inandýk, senin bize getirdiðini tasdik ettik. Sen þehit ol, biz senin risaletine uyacak ve samimiyetle sana yardým edeceðiz. [131]

 

53. Ey Rabbimiz! Ýndirdi­ðin âyetlerine inandýk, peygamberin îsâ'ya uyduk, bizi, birliðine ve pey­gamberinin doðruluðuna þahitlik edenlerle birlikte yaz. Daha sonra Yüce Allah, Hz. îsâ'yý öldürmek için tuzak kuran Yahudiler hakkýnda bilgi vere­rek þöyle buyurdu : [132]

 

54. Onlar tuzak kurdular. Allah da onlara tuzak kurdu. Yani onlar Hz. îsâ'yý öldürmek istediler. Allah da onlarýn þerrinden onu ko­rudu ve   hiçbir eziyete maruz kalmadan göðe kaldýrdý. Allah, hainlik eden Yahuza'yi Hz. îsâ'ya benzetti. Burada müþâkelet[133]  olsun diye Allah'ýn yap­týðýna mekr denilmiþtir. Bunun içindir ki Yüce Allah buyurmuþtur. Yani Allah onlardan daha saðlam tuzak kurar. Onlarý kendi kazdýk­larý kuyuya düþürür. Rasulullah (s.a.v.) þöyle dua etmiþtir:. Allah'ým! Benim lehime tuzak kur, aleyhime   kurma, [134]

 

55. Hani Allah îsâ'ya: "Ey îsâ! Seni göðe kaldýracaðým, sonra da ecelin geldiðinde seni öldüreceðim," demiþti. Yüce Allah'ýn böyle demesinden maksat, onu, Yahudilerin elinden kurtara­caðýný ve kendisine hiçbir eziyet edilmeden,  sað salim göklere kaldý­racaðýný müjdelemektir. Katâde þöyle der: Burada takdim tehir vardýr. Tak­diri þöyledirl "Seni kendime kaldýracaðým. Daha sonra da öldüreceðim[135] Bunu Taberî nakletti ve þöyle dedi. Baþkalarýna göre, bu âyelin mânâsý þöyledir: Hatýrla ki Allah þöyle demisti: "Ey Ýsa! Seni bana kaldýracaðým ve seni kâfirlerden kurtaracaðým. Seni dünyaya in­dirdikten sonra da öldüreceðim. Seni, öldürmek is­teyenlerin þeninden koruyacaðýz, Hasan-ý Basrî þöyle der: Allah onu Ya­hudi, Hýristiyan, Mecusî ve kendi kavminin kâfirlerinden korudu. Sana uyup iman edenleri, kýyamete ka­dar, senin peygamberliðini inkâr edenlere ve mü'minlere düþmanlýk eden­lere üstün kýlacaðýz. Celaleyn Tefsiri yazarý þöyle der: "Müslü­man ve Hýristiyanlardan, senin peygamberliðini tasdik edenler" demektir.  y Cümlesindeki kâfirlerden maksat ise, Yahudilerdir. Mü'minler onlara hüccet ve kýlýçla üstün gelirler. 9 Sonra dönüþünüz banadýr, îsâ (a.s.) ile ilgili olarak düþtü -ðünüz ihtilaflarda hepinizin arasýnda hak ile hükmedeceðim. [136]

 

56. Senin peygamber­liðini inkâr eden ve senin dinine aykýrý davranan kâfirlere gelince, kuþkusuz. ben onlarý dünyada öldürme ve sürgün etme; âhirette de cehennem ateþine atmakla þiddetli bir þekilde   cezalandýracaðým.   Oks Onlar için. kendilerini Allah'ýn azabýndan koruyacak yardýmcýlar yoktur. [137]

 

57. Ýman edenlere gelince, Al­lah onlarýn salib amellerinin karþýlýðýný eksiksiz olarak tam bir þekilde ve­recektir. Allah, zâlim olanlarý sevmez. Öyleyse, kullarýna nasýl zulmeder?... [138]

 

58. Ey Muhammedi Sana anlattýðý­mýz bu haberler, muhkem Kur'an-t Kerim'in âyeti erindendir. Ona, önünden de ardýndan da bâtýl gelemez. [139]

 

59. Babasýz yaratýlan îsâ'nýn durumu, Allah katýnda Adem'in durumu gibidir. Babasýz dünyaya gelme hususunda îsâ (a.s.) tektir. Allah Âdem'i topraktan anasýz- ba­basýz yarattý. Sonra ona "ol" dedi, o da oldu. îsanm durumu Âdem'in duru-mur.dan daha harikulade deðildir. [140]

 

60. Ýþte Tsâ(a.s.) hakkýnda doðru söz bu­dur. Sakýn þüpheye düþenlerden olma. [141]

 

61. Sana bu ilim gelip de, hak apaçýk ortaya çýktýktan sonra, kim îsâ hakkýnda seninle cedellleþirse De ki : Gelin, toplanalým, baþta kendimiz olmak üzere hepimiz oðullarýmýzý, hanýmlarýmýzý, baþta kendi­miz olmak üzere la'netleþmeye çaðýralým. Sonra da dua ederek, Allah'tan yalancýlar üzerine la'net dileyelim. Yani Allah'a yalvarýp: "Ey Allah'ým! îsâ hakkkmda hangimiz yalan söylüyorsa ona la'net et diyelim." Müslim'in Sahihinde rivayet edildiðine göre, bu âyet inince Rasulullah (s.a.v.) Hz. Fatma ve onun oðullarý Hasan ile Hüseyin'i çaðýrarak: "Allah'ým! Bunlar benim aile efradýmdýr." dedi.[142] Rasulullah (s.a.v.) Hýristiyanlarý la'netleþmeye çaðýrdýðýnda, onlar bundan kaçýndýlar ve cizye vermeyi kabul ettiler. Rivayet edildiðine göre Ýbn Abbas (s.a) þöy­le demiþtir. "Rasulullah (s.a.v.) ile la'netleþmeye çýksalardý, malsýz ve ço­luk çocuksuz dönerlerdi." Ebu Hayyan þöyle der: "Hristiyanlarm, Rasulul­lah (s.a.v.) 'in doðruluðunu bildikleri için onunla la'netleþmeyi terketmele-.ri, Rasulullah (s.a.v. )'ýn hak peygamber olduðunun en büyük þahididir.[143]

 

62.Ey Muhammedi îsâ'nýn'durumu hakkýnda sana anlattýðýmýz bu sýssa, þüphesiz bir gerçektir. Allah'tan baþka hiç bir ilâh yoktur. Bu âyet, Hýristiyanlarýn teslis inancým reddeder. Þüphesiz Yüce Allah, mülkünde azîz, yaptýklarýnda hikmet sahibidir. [144]

 

63. Eðer, Allah'n birliðini ikrardan yüz çe­virirlerse, þüphesiz onlar bozguncudurlar, Allah onlarý bilir. Allah onlarý en kötü bir þekilde cezalandýracaktýr. [145]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Ebu Hayyan þöyle der: Burada istiare vardýr. Çünkü küfür, duyu organlanyle hissedilmez. Ancak ilim ve zihin yoluyla bilinir. Burada "his"sin zikredilmesi istiare kabiÜndendir.

2. lafýzlarý arasýnda iþtikak ci­nasý vardýr. Bu, müþâkele kâbilindendir.

3. Burada mütekellim zamirinden gaip zamirine dönüþ, yani iltifat sanatý vardýr. Bu, fesahatta çeþitleme ifade eder.

4. Rab kelimesinin Rasule ait zamire izafeti, onu þereflen­dirmek içindir.

5. Sakýn þüpheye düþenlerden olma. Bu ifadede, Pey­gamber (s.a.v.)'in îsâ (a.s.) hakkýnda ki inancýný daha da pekiþtirmek için bir teþvik ve tahrik vardýr. Ebussuûd böyle söylemiþtir. [146]

 

Bir Nükte

 

Ebu Hayyan þöyle der: Bir adam Cüneyd'e: "Allah, baþkasýný tuzak kuruyor diye ayýpladýðý halde, bu fiile, kendisi için nasýl razý oldu? diye sordu. Cüneyd: Senin sorduðunu bilmiyorum. Fakat Zahran'b Ulan kýþý bana þu þiiri okudu:

Benim nezdim de, senden baþkasýnýn yaptýðý çirkin görülür. Onu sen yaparsan, senin yaptýðýn güzel olur.                             

Sonra adama: "Anladýnsa, cevabýný verdim" dedi.[147]

 

64. De ki: Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze geliniz: Allah'tan baþkasýna tapmayalým; O'na hiçbir þeyi eþ tutmayalým ve Allah'ý býrakýp da kimimiz kimimizi ilâhlaþtirmasm. Eðer on­lar yine yüz çevirirlerse, iþte o zaman, "Þahit olun ki biz müslümamz." deyiniz.

65. Ey Ehl-i kitap! Ýbrahim hakkýnda niçin çeki­þirsiniz? Halbuki Tevrat ve Ýncil, kesinlikle ondan son­ra indirildi. Siz hiç düþünmez misiniz?

66. Ýþte siz böyle kimselersiniz. Hadi hakkýnda bilgi sahibi olduðunuz konuda tartýþtýnýz; fakat bilgi sa­hibi olmadýðýnýz konu da niçin tartýþýyorsunuz. Oysa ki Allah, her þeyi bilir; siz bilmezsiniz,

67. Ýbrahim, ne Yahudi, ne de Hýristiyan idi; fakat o, Allah'ý bir tanýyan dosdoðru bir müslüman idi; müþ­riklerden de deðildi.

68. Ýnsanlarýn Ýbrahim'e en yakýn olaný, ona uyan­lar, þu Peygamber (Muhammed) ve ona iman edenler­dir. Allah mü'minlerin dostudur.

69. Ehl-i kitaptan bir kýsmý sizi saptýrmak ister. Oysa onlar, sadece kendilerini saptýrýrlar da farkýna bile varmazlar.

70. Ey Ehl-i kitap! görüp bildiðiniz halde niçin Al­lah'ýn âyetlerini inkâr edersiniz?

71. Ey Ehl-Ý kitap! Neden doðruyu eðriye karýþ­týrýyor ve bile bile gerçeði gizliyorsunuz?

72. Ehl-i kitaptan bir gurup, "Mü'minlere indiril­miþ olana sabahleyin inanýp akaþamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler." dedi.

73. "Sizin dininize uyanlardan baþka hiçbir kim­seye inanmayýn." dediler. De ki: "Doðru yol ancak Al­lah'ýn yoludur." (Onlar kendi aralarýnda)     "Bir kim­seye size verilenin benzeri verilecek, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize  deliller getirecekler diye (onlara inanmayýn)" dediler. De ki: Lütuf ve ihsan   Al­lah'ýn elindedir. Onu dilediðine verir. Allah'ýn rahmeti geniþtir ve O herþeyi hakkýyla bilir.

74. Rahmetini dilediðine ayýrýr. Allah üstün lütuf sahibidir.

 

Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebeti

 

Kur'an-ý Kerim önceki âyetlerde Hýristiyanlara karþý delil getirip on­larýn Hz. Ýsa'nýn ilâhlýðý hakkýnda ki iddialarýný boþa çýkardýktan sonra, bu­rada Yahudi ve Hýristiyanlar! tevhide ve peygamberlerin atasý Hz. Ýbra­him'e uymaya çaðýrmaktadýr. Çünkü Ýbrahim (a.s.)'in yüce Hanif dini, Ýslam dininden baþka bir þey deðildir. O, bu gruplarýn iddia ettiði gibi ne Yahudi idi ne de Hýristiyan. Daha sonra Yüce Allah, insanlarýn Ýbrahim (a.s.)'e in­tisaba en layýk olanýnýn Hz. Muhammed (a.s.) ve ümmeti olduðunu açýk­ladý. [148]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

 Sevâ; eþitlik, denklik ve adalet demektir. Ebu Ubeyde der ki : Araplar bu kelimeyi þöyle kullanýrlar: Seni adalet ve insafa çaðýrdý. Onu kabul et. Þâir Züheyr þöyle der:

Bana Öyle bir þey gösterin ki, onda zulüm bulunmasýn. O konuda aramýzda adaletle muamele edilsin Evlâ, daha lâyýk demektir.  Ýstedi, temenni etti manasýnadýr.

Karýþtýrýyorsunuz demektir. Bu kelimenin masdan olan "lebs" karýþtýrmak manasýnadýr. Bir kimse bir meseleyi anlayamaz da ka-nþtýrýrsa denir.

Sabahleyin demektir. Önce, gündüzün ilk vakitleri ile yüz yüze gelindiði için, bu vakte , gündüzün yüzü mânâsýna gelen ve denilmiþtir.

Þâir þöyle der:

Kim Mâlik'in öldürülmesine sevinirse, artýk sabahýn ilk vakitlerinde karýlarýmýza gelsin.[149]

 

Nuzûl Sebebi

 

Ýbn Abbas (r.a.)'tan rivayet edildiðine göre Yahudi âlimleri ile Nec-ran Hýristiyanlarý Rasulullah (s.a.v.)'m huzurunda toplandý ve Ýbrahim (a.s.) hakkýnda tartýþtýlar. Yahudiler: "Ýbrahim, ancak bir Yahudi idi"; Hýris­tiyanlar da: "O, ancak bir Hýristiyandý" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ýbrahim ne Yahudi idi, ne de Hýristiyan. Fakat o, Allah'ý bir tanýyan dost-doðru bir müslüman idi" mealindeki âyeti indirdi.[150]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

64. Onlara de ki: "Ey Yahu­di ve Hýristiyan topluluðu! Geliniz, birbirimize insaf edeceðimiz âdil ve doðru bir sözde birleþelim. Geliniz, Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyelim. Sadece ona iba­det edelim, O'na hiçbir þeyi ortak koþmayalým ve Allah'ý býrakýp da birbiri­mizi ilâhlaþtýrmayalým. Yani Yahudilerin Uzeyr (a.s.)'e, Hýristiyanlarýn da Ýsa (a.s.)'ya ibadet ettikleri gibi, kimimiz kimimize ibadet etmesin. Yahudi ve Hýristiyan âlimlerinin kendiliklerinden helâl ve haram kýldýklarý husus­larda onlara itaat edenler gibi olmayalým." Rivayete göre bu âyet inince Adiy b. Hatim dedi ki: "Ya Rasulallah! Biz âlimlerimize ibadet etmiyor­duk ki...." Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurdu:: "Onlar size bazý þeyleri helâl, bazýlarýný da haram kýlmýyorlar mýydý. Siz de onlarýn sözlerine uymuyor muydunuz?" Adiy, "Evet" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Ýþte bu, onlara ibadet demektir." buyurdu Eðer tevbidden yüz çevirir ve bu âdil daveti kabul etmezlerse, deyiniz ki: "Ey Ehl-i kitap! Siz þahid olun, biz tevhidi kabul eden müslümanlarýz. Allah'ýn birliðini ikrar edenler ve sýrf o'na ibadet edenleriz. [151]

 

65. Ey Yahudi ve Hýristiyan topluluðu.! Niçin Ýbrahim hakkýnda tartýþýyor, cedelleþiyor ve O'nun  sizin dininiz üzerine olduðunu iddia ediyorsunuz? Halbuki Tevrat da, Ýncil de ondan sonra indirildi. Yani Yahudilik de, Hýristiyanlýk da ondan birçok asýr sonra meydana çýkmýþtýr. Bu durumda o, nasýl bu din­lere mensup olur? Sözünüzün batýl olduðuna aklýnýz ermiyor mu? Ýbrahim (a.s.) ile Musa (a.s.) arasýnda bin sene, Musa (a.s.) ile îsâ (a.s.) arasýnda ise ikibin sene vardýr. Aklý olan nasýl böyle bir iddiada bulunur? Bu soru, kýnamak içindir. [152]

 

66. Ey Yahudi ve Hýristiyan topluluðu! Hadi hakkýnda bilgi sahibi olduðunuz konuda tartýþtýnýz. Yani, Hz. Ýsa (a.s.) zamanýnda yaþamýþtýnýz. Onun hakkýnda cedelleþtiniz, münakaþa ettiniz, ve çeþitli iddialarda bulundunuz. Peki Ýbrahim (a,s.) ve onun dini hakkýnda bilginiz olmadýðý halde niçin mücadele ve münakaþa ediyor ve onun Yahudi ve Hýristiyan olduðunu iddia ediyorsunuz? Bu yaptýðýnýz, aptallýk ve beyinsizlik deðil mi? Ýbrahim hakkýnda doðruyu Allah bilir, siz bilmezsiniz. Ebu Hayyan þöyle der: Bu âyet onlarýn, bilmedikleri þeyi dinlemeleri için bir çaðrýdýr. Nite­kim, sen, birisine bilmediði bir þeyi haber vermek istediðinde, ona "Dinle, ben, senin bilmediðin bir þeyi biliyorum" dersin.[153]

Sonra Yüce Allah, onlarýn, Ýbrahim (a.s.) hakkýndaki iddialarýný yalanlýyarak þöyle buyurur. [154]

 

67. Ýbrahim ne Yahudiliðe, ne de Hýris­tiyanlýða   mensuptu. Çünkü Yahudilik Hz. Musa'nýn þeriatýndan tahrif edil­miþ bir dindir. Hýristiyanlýk da, Hz. Ýsa'nýn þeriatýn dan tahrif edilmiþ bir dindir. 3 Fakat o, bütün batýl dinlerden uzak, hak dine mensup dosdoðru bir müslümandý O müslümandý, müþrik deðildi. Burada Hýristiyan ve Yahudilerin müþrik olduklarýna bir ta'riz var­dýr. Çünkü Yahudiler: "Üzeyr Allah'ýn oðludur" Hýristiyanlar da: "îsâ, Alla­h'ýn oðludur" diyorlardý. Bu âyet ayný zamanda, Ýbrahim (a.s.)'m dinine men-sub olduklarýna dair  müþriklerin iddialarýný da reddeder. [155]

 

68. Ýnsanlarýn Ýbrahim'e intisap etmeye en layýk olaný, onun zamanýnda onun emrine uyan, o'na   itaat eden ve tabi olanlardýr. Ondan sonra da, bu peygamber yani Mu-hammed (s.a.v.) ve ümmeti olan mü'minlerdir. "Biz Ýbrahim'in dinine men­subuz" demeye siz deðil onlar layýktýr. Allah mü'minlerin ko­ruyucusu ve yardýmcýsýdýr. Yahudiler, sahabeden bazýlarýný Yahudiliðe ça­ðýrýnca þu âyet nazil oldu, [156]

 

69. Kýskançlýk ve taþkýnlýklarýndan dolayý Ehl-i kitaptan bir grup, sizi kendi dinlerine döndürerek dalalete dü­þürmek istiyorlar. Onlar kendilerinden baþ­kasýný dalalete düþüremezler. Bunun vebali kendilerinden baþkasýna ait de­ðildir. Yaptýklarýna karþýlýk onlarý azabý kat kat olacaktýr. Fakat, kendile­rinden baþkasýný'Saptýramýyacaklarýnýn farkýnda deðildirler.

Sonra Kur'an, bu çirkin fiillerinden dolayý onlarý kýnadý ve þöyle dedi. [157]

 

70. Ey Ehl-i kitaP! Muhammed (s.a.v.)'e indirilen kitabýn hak olduðunu bildiðiniz halde, Allah'ýn âyetlerini niçin   inkâr edersiniz. [158]

 

71. Ey Ehl-i kitap! Þüpheye düþürerek, tahrif ederek, deðiþtirerek hak ile bâtýlý niçin bir­birine karýþtýrýyor ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kitabýnýzda mevcut olan vasýflarýný, bile bile niçin gizliyorsunuz? Daha sonra   Yüce Allah onlarýn hile ve pisliklerinin bir baþka türünü anlattý: Onlar, Ýslam dini hakkýnda in­sanlarý kuþkuya düþürmek için sabahleyin Ýslamý kabul etmiþ görünüyor, akþamleyin de döndüklerini bildiriyorlardý. Bu durumu Yüce Allah þöyle açýklar: [159]

 

72. Ehl-i kitaptan bir grup, "mü'minlere indirilmiþ olana sabahleyin inanýp akþamleyin inkâr edin" dedi.

Ýbn Kesir þöyle der: Bu, onlarýn bir tuzaðýdýr. Bununla, imaný kemale ermemiþ kimseleri dinleri hakkýnda þüpheye düþürmek istiyorlardý. Yahudiler aralarýnda istiþare edip, sabahleyin iman etmiþ görünmeye, müslüman-larla namaz kýlmaya, akþamleyin de dinlerinden dönmeye karar verdiler ki, cahil insanlar, onlarýn, mü s lü m anlarýn dininde bir ayýp ve suç gördükleri için Ýslamdan döndükleri kanaatine varsýnlar.[160]

Böyle yaparsanýz, muhtemel ki onlar dinleri hakkýnda þüpheye düþer ve ondan dönerler. [161]

 

73. Bu bölüm, Yahudilerin sözlerinin devamý olup Yüce Allah onlardan nakletmiþtir. Mânâsý þöyledir: Sizin dininize in­ananlardan baþka hiçbir kimseyi tasdik etmeyiniz. Ona güvenip sýrrýnýzý açmayýnýz. Ji Ey Muhammed! Onlara de ki: Hidâyet sizin elinizde deðildir. Hidâyet, ancak Allah'ýn hidâyetidir. Allah, mü'minleri hidâyete erdirdiði gibi, dilediðine iman nasip eder ve onu iman üzere sabit kýlar. Bu cümle, ara cümlesidir. Bu ara cümlesinden sonra Yüce Allah Ya­hudilerin sözlerinin kalan kýsmýný zikrederek buyurur ki: "Bir kimseye size verilen (kitab)'m benzeri verile­cek, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinizde deliller getirecekler di­ye endiþe edip de onlara inanmayýn" dediler. Yani, Yahudiler birbirlerine dediler ki: Sizin dininize tabi olandan baþkasýný sakýn tasdik etmeyin. Pey­gamberlik iddiasýnda bulunan kimseye bakýn. Eðer sizin dininize uyuyorsa onu tasdik edin, aksi halde yalanlayýn. Sizin dininize tabi olmayan herhan­gi bir kimsenin peygamberliðini sakýn ikrar ve itiraf etmeyin. Bir kimseye size verilenin bir benzeri verilecek ve Rabbinizin huzurunda onunla size karþý deliller getirecekler diye korkup da herhangi birinin peygamberliðini sakýn kabul etmeyesiniz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliðini ikrar edip de dinine girmezseniz, bu, kýyamet gününde sizin aleyhinize delil olur. On­larýn bundan maksadý, Rasulullah (s.a.v.)'ýn peygamberliðini inkâr etmektir. Ey Muhammed! Onlara de ki: Peygamberlik meselesi size býrakýlmýþ bir þey deðildir. O, ancak Allah'ýn elindedir. Lütuf ve iyilik, hepsi Allah'ýn elindedir. Onu dilediðine verir. Allah'ýn rahmeti geniþ, nimeti bol, ihsaný çoktur. Bunlara kimin ehil olduðunu o pek iyi bilir. [162]

 

74. Allah, rahmetini yani peygamberliði dile­diðine verir. Allah'ýn lütfü boldur; kimse onun lütfunu sýnýrlayamaz, dilediðine vermesine engel olamaz. [163]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu âyetlerde birçok edebî sanat vardýr. Bunlar:

1. Ýfadesinde mecaz vardýr. Zira çoðul için müfret kelime kul­lanýlmýþtýr.

2. Kelimesinde teþbih   vardýr. Zira Ehl-i kitab'ýn, bazý haram þeyleri helal kýlan din alimleri, ibadete lâyýk olan Allah'a benzetilmiþler­dir.

3. ifadesinde týbak sanatý vardýr.

4. Ýfadesinde tam cinas vardýr. Kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. Ayrýca bir çok yerde tekrarlar ve hazifler vardýr.[164]

 

Faydalý Bilgiler

 

Rasulullah (s.a.v.), Rum Meliki Hirakl'e bir mektup yazarak Onu Ýslama davet etti. Mektuba, sadece bir olan Allah'a samimiyetle ibadet et­meye davet eden bir âyeM kerimeyi ilave ederek, davasýnda haklý olduðuna þahit getirdi. Bu mektubun, Sahih-i Müslim'deki metninin tercemesi þudur:

"Bismillahirrahmanirrahîm. Allah'ýn Rasulü Muhammed'den, Rum'un büyüðü Hirakl'e. Selam, doðru yola girenlere olsun. Ýmdi, Ben seni Ýslama çaðýrýyorum. Müslüman ol ki, selamete eresin. Ýslama girersen, Allah sana ecrini iki kat verir. Eðer yüz çevirirsen, halkýnýn vebal ve günahý, senin üzerinedir. "Ey Ehl-i kitap! Bizim ve sizin aranýzda eþit olan bir kelimeye gelin: Yalnýzca Allah'a ibadet edelim. O'na hiç bir þeyi ortak koþmayalým. Allah'ý býrakýp da, birimiz diðerini ilâh edinmesin. Eðer yüz çevirirlerse: "Þahid olun, biz müslümanlarýz" deyin.[165]

 

75. Ehl-i kitaptan öylesi vardýr ki, ona yüklerle mal emanet býraksan, onu sana noksansýz iade eder. Fa­kat öylesi de vardýr ki, ona bir dinar emanet býraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onlarýn, "Ümmilere karþý yaptýklarýmýzdan dolayý bize vebal yoktur." demelerindendir. Allah adýna bile bile yalan söylüyorlar.

76. Hayýr! Her kim sözünü yerine getirir ve kötü­lükten sakýnýrsa bilsin ki Allah sakýnanlarý sever.

77. Allah'a karþý verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle deðiþtirenlere gelince, iþte bunlarýn âhi-rette  bir  payý  yoktur.  Allah,  kýyamet günü  onlarla konuþmayacak, onlara bakmayacak ve onlarý temize çýkarmayacaktýr. Onlar için acý bir azap vardýr.

78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarýný kitap­tan sanasýnýz diye kitabý okurken dillerini eðip büker­ler. Halbuki okuduklarý Kitap'tan deðildir. Söyledik­leri Allah katýndan olmadýðý halde "Bu Allah kalýndan­dýr. " derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

79. Hiçbir insanýn, Allah'ýn kendisine Kitap, hik­met ve peygamberlik vermesinden  sonra insanlara: "Allah'ý býrakýp bana kul olun." demesi mümkün de­ðildir.. Bilakis (þöyle demesi gerekir): Rabbani kullar olunuz. Çünkü siz Kitabý okuyor ve öðretiyorsunuz.

80. Ve size "Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin."   diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kafirliði emreder mi?

 

Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah, Önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn çirkin davranýþlarýný; tabi­atlarýnda bulunan hile, desise ve kötülükleri anlattý. Bu âyetlerde ise, özellikle Yahudilerin bazý vasýflarýný belirterek onlarýn dinî ve malî hain­liklerini anlatmaktadýr. Zira onlar, Allah'ýn kelamýný tahrif etmek ve hak­sýz yere Ýnsanlarýn mallarýný yemeði helal saymakla Allah'a ve insanlara hainlik ettiler. [166]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Kýntar, daha önce geçtiði gibi çok mal demektir.  : Baþýndan hiç ayrýlmayan devamlý isteyen demektir. Ümmiyyîn. Bundan maksat Araplardýr. Ümmî'nin asýl mânâsý, "okumasý yazmasý olmayan" demektir. Araplar böyleydi.

Eðip bükerler. Bu kelime, "bükmek, eðmek" mânâlarýna gelen JJI kelimesinden türemiþtir. Bir kimse, birisinin elini büktüðü zaman der. Burada maksat, kitabýn âyetlerini býrakýp tahrif edilmiþ ibarelere yöneltmek için dillerini bükmeleridir.

Onlarýn, Allah'ýn rahmetinden bir nasibi yoktur, demektir.

Rabbaniyyîn, Rabbe mensup mânâsýna gelen rabbânî kelimesi­nin çoðuludur. Taberî þöyle der: demek, hakîm ve alîm olun de­mektir.[167]

 

Nuzûl Sebebi

 

Eþ'as b. Kays'ýn þöyle dediði rivayet edilmiþtir: Benimle bir Yahudi arasýnda bir arazi vardý. Yahudi, benim hissemi inkâr etti. Onu Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm. Rasulullah (s.a.v.) bana: "Bir delilin var mý?" diye sor­du. "Hayýr" dedim. Rasulullah (s.a.v.) Yahudiye: "Yemin et" dedi. Ben : "Bu takdir de o yemin eder ve benim malýmý alýr" dedim. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini, az bir paraya satanlar var ya....[168] âyetini indirdi. [169]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

75. Ehl-i kitap'tan, yani Yahudi­lerden öyleleri vardýr ki, ona birçok mal emanet býraksan, güvenilir bir kiþi olduðu için sana emanetini verir.. Nitekim Abdullah b. Selâm'a Kureyþli birisi bin ukýyye altýn emanet býrakmýþ; o, bu emaneti ona aynen iade etmiþti.  Onlardan öyleleleri de vardýr ki, emanete hiyanetinden dolayý ona bir dinar dahi ema­net edilmez. Eðer bir dinar emanet býraksan, baþýna dikilip devamlý istem­edikçe asla geri vermez. Nitekim, Fenhâs b. Âzûrâ'ya Kureyþli birisi bir di­nar emanet býrakmýþ, fakat o bunu inkâr etmiþti Onlarýn böyle yapmalarýnýn sebebi: "Ümmilere karþý bize bir so­rumluluk yoktur" demeleridir. Yani, onlarý bu þekilde emanete hýyanet et­meye sevkeden þey, Allah'ýn, Araplarýn mallarýný onlara mubah kýldýðýný iddia etmeleriydi. Rivayet edildiðine göre Yahudiler þöyle derlerdi: "Biz, Allah'ýn oðullarý ve dostlarýyýz. Diðer insanlar bizim kölemizdir. Biz kölelerimizin mallarýný yersek, kimse bize bir sorumluluk yükleyemez" Bir rivayete göre de þöyle derlerdi: "Allah bize dinimize uymayanlarýn malýný yemeyi mubah kýldý Yalancý ve iftiracý ol­duklarýný bildikleri halde, bu þekilde iddialarda bulunarak Allah'a karþý ya­lan söylüyorlar. Rivayet olunduðuna göre onlar: "Ümmîler (Araplar) için bize bir sorumluluk yoktur" dediklerinde, Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurdu : Allah'ýn düþmanlarý yalan söylüyorlar. Câhiliyye'den kalma ne varsa, hepsi þu iki ayaðýmýn altýndadýr. Sadece, o devirden kalan emanet hariç. Ýyiye de, kötüye de emaneti verilecektir.[170]

 

76.  Hayýr, her kim sözünü   ye­rine getirir ve kötülükten sakýnýrsa, bilsin ki Allah sakýnanlarý sever. Yani gerçek onlarýn iddia ettiði gibi deðildir. Bilakis bu hususta onlarýn üzerine büyük bir günah vardýr. Fakat onlardan kim, emaneti sahibine verir, Muhammed'e (s.a.v.) iman   eder Allah'tan   korkar   ve haramlarýndan   sakýnýrsa Allah onu sever ve ona ikramda bulunur. [171]

 

77. ( Muharnmed (s.a.v.)'i tasdik etmek hususunda Allah'a verdikleri sözü ve ettikleri yalan yeminleri, dün­yanýn geçici deðersiz malý ile deðiþtirenler var ya, Ýþte âhirette Allah'ýn rahmetinden onlarýn payý ve kýsmeti yoktur. Allah kýyamet günü onlarla tatlý ve lütufkar konuþ­mayacak, onlara rahmet nazarý ile bakmayacak, on­larý günah kirlerinden temizlemiyecektir. Ýþlemiþ olduklarý masiyetlerden dolayý onlar için elem verici bir azap vardýr. [172]

 

78. Yahudilerden bir grup kitabý okurken onun mânâsým tahrif etmek ve Allah'ýn kelâmýnýn maksadýný deðiþtirmek için dillerini bükerler. Ýbn Abbas (r.a) þöyle der: Allah'ý 1  kelâ­mýný O'nun maksadýndan baþka bir mânâya tevil etmek suretiyle tahrif ederlerBunu, tahrif ettikleri þey kitaptan ol­madýðý halde, Allah'ýn kelâmýndan olduðunu sanasýnýz diye yaparlar. Hal­buki bu, bir saptýrma ve iftiradan baþka bir þey deðildir. ai Bunun Allah katýndan olduðunu söyler ve O'na nisbet eder­ler. Halbuki o Allah katýndan deðil, O'na karþý bir iftiradýr. Onlar, bile bile Allah'a karþý yalan ve iftirada bulunurlar.

Bundan sonra Yüce Allah Hýristiyanlarýn, Hz. Ýsa'nýn kendisine kul­luk etmelerini   emrettiði þeklindeki iddialarýný reddederek þöyle buyurur. [173]

 

79. Hiçbir insanýn, Allah'ýn kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra, kalkýp insanlara "Allah'ý býrakýp bana kulluk edin de­mesi doðru deðlidir. þeklindeki olumsuz sýygalar, gerçekleþmesi ak-len caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanýlýr. Bundan maksat þutur: Allah'ýn kendisine peygamberlik verdiði ve þeriat gönderdiði bir peygambe­rin ulûhiyet iddiasýnda bulunmasý asla gerçek deðildir. Býrakýn fiilen mey­dana gelmesini aklen tasavvur dahi edilemez. Çünkü Peygamber Allah ile kullarý  arasýnda  bir  elçi  olup  onlarý  Allah'a  ibadete  sevketmek  için gönderilmiþtir. Nasýl olur da insanlarý kendisine ibadete çaðýrýr. Fakat Peygamber onlara "Rabbaniler olunuz" der. Ýbn Abbas (r.a) þöy­le der: Bunun mânâsý" "hikmet sahihleri, alimler ve halim kiþiler olunuz" demektir. Yani: "Ben sizi bana kul olmaya çaðýrmýyorum. Fakat ilim sahi­bi fakihler ve Allah'a itaat ediciler olmaya çaðýrýyorum.

Çünkü siz kitabý okuyor ve insanlara öðretiyorsunuz. [174]

 

80. Peygamberin size, Allah'ý býra­kýp meleklere veya peygamberlere ibadeti emretmesi mümkün deðildir. Çünkü peygamberlerin görevi halký Allah'a ve yalnýz O'na ibadet etmeye çaðýrmaktýr. Müslüman olup Allah'ýn dinine girdikten sonra Peygamberiniz size Allah'ýn birliðini inkâr edip kâfir ol­manýzý mý emrediyor? Buradaki istifham inkârîdir, hayret ifade eder. [175]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Bu, þöyle demeleri yüzündendir." Hýristiyanlarýn þer ve fesatta aþýrý gittiklerini ifade etmek için burada, uzaðý gösteren iþaret ismi kullanýlmýþtýr.

2. "Ümmîlere karþý yaptýklarýmýzdan dolayý bi­ze vebal yoktur." Burada hazif yoluyla i'caz vardýr. Takdiri:   þeklindedir. "Ümmîlerin mallarýný yememizde bize-bir vebal yoktur" demektir.

3. "Allah'a verdikleri sözü deðiþtiriyorlar." Burada istiare vardýr. Satýn almak mânâsýna gelen "Ýþtira" kelimesi deðiþtirmek mânâsýna gelen "istibdal" kelimesi yerine müstear olarak kullanýlmýþtýr.

4. "Allah onlarla konuþmayacak" Bu ifade, Allah'ýn ga­zabý ve hýþmýnýn þiddeti yerinde mecazen kullanýlmýþtýr. Bundan sonra ge­len bakmayacak, temizlemeyecek" kelimelerinde de duru  aynýdýr.

5. "Onlara bakmayacak" Zemahþerî  le der: Bu cümle, onlarý horlamak ve onlara kýzmak yerinde mecazdýr. Çünkü bir  kimse bir insana deðer verirse ona döner ve dikkatle bakar.

6. "Sakýndý" ile "sakýnanlar" kelimeler   ýrasýnda iþtikak ci­nasý vardýr. "küfür" ve   "müslümanlar"    elimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr. [176]

 

Faydalý Bilgiler

 

Rivayet olunduðunr göre bir adam Ýbn Abbas (ý.a.)'a þöyle der: "Biz gazada zivnmîlerin (Ehl-i -itabýn) tavuk ve koyunlarýný alýyoruz." Ýbn Ab­bas (r.a.): "Peki bu Ýþe ne liyorsunuz?" dedi. Bunu yapanlar: "Bundan dolayý oize bir vebal yoktur" diy jruz dediler. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle dedi: "Bu Ehl-i kitabýn "ümmîlerin mallarýný yemede bize bir vebal yoktur" demesine benziyor. Bilesin ki, onlar cizyeyi ödedikleri takdirde, rýzalarý olmadýkça   mallî size helal deðildir." Bunu Ýbn Kesir anlatmýþtýr. [177]

 

81. Haýýi Allah; peygamberlerden, "Size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiðinde ona mutlaka inanýp yardým edeceksiniz." diye söz almýþ ve "Kabul ettiniz ve bu ah­dimi yüklendiniz mi?" dediðinde, "Kabul ettik." ceva­býný vermiþler, bunun üzerine Allah: "O halde þahit o-lun; ben de sizinle birlikte þahitlik edenlerdenim." buyurmuþtu,

82. Artýk bundan sonra her kim dönerse iþte on­lar, yoldan çýkmýþlarýn ta kendileridir.

83. Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na tes­lim olduðu halde onlar   Allah'ýn dininden baþkasýný mý arýyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.

84. De ki: "Biz, Allah'a, bize indirilene, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Ya'kup ve Ya'kup oðullarýna indirilenle­re, Musa, îsâ ve diðer peygamberlere Rableri tarafýn­dan verilenlere iman ettik. Onlarý birbirinden ayýrdetmeyiniz. Biz ancak O'na teslim oluruz."

85. Kim, Ýslam'dan baþka bir din ararsa, kendisin­den asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan eden­lerden olacaktýr.

 

86. Ýman ettikten, Resul'ün hak olduðuna þehadet getirdikten   ve  kendilerine   apaçýk   deliller  geldikten sonra inkarcýlýða sapan bir kavme Allah nasýl hidâyet nasip eder? Allah zalimler topluluðunu doðru yola ilet­mez.

87.  Ýþte  onlarýn  cezasý;   Allah'ýn  meleklerin  ve bütün insanlýðýn   la'netine uðramalarýdýr.

88. Bu la'nette ebedi kalacaklar. Onlarýn azaplarý hafifletilmez, yüzlerine de bakýlmaz.

89. Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler baþka. Çünkü Allah, çok maðfiret edici ve merhametli­dir.

90. Ýnandýktan sonra kâfirliðe sapýp sonra inkar­cýlýkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve iþte onlar, sapýklarýn ta kendisidirer.

91. Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onlarýn hiçbirinden   fidye olarak dünya dolusu altýn verecek olsa dahi   kabul edilmeyecektir. Onlar için acý bir azap vardýr; onlarýn yardýmcýlarý da yoktur.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah, Önceki âyetlerde Ehl-i kitab'ýn, Allah'ýn kelamýný de­ðiþtirerek tahrif etmeleri ve insanlar Resulullah (s.a.v.)'e inanmasýn diye onun niteliklerine dair kitaplarýndaki âyetleri deðiþtirmeleri sebebiyle yap­týklarý hýyaneti anlattýktan sonra, burada onlarýn aleyhine delil alacak âyet­leri zikretmektedir. Yüce Allah, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamber ola­rak gönderildiði zamana ulaþtýklarý takdirde ona iman edeceklerine ve ona tabi olup yardýmcýlarýndan olacaklarýna dair Ehl-i kitabýn peygamberlerin­den söz aldý. Peygamberler ona iman edeceklerine ve gelmesine sevinecek­lerine dair söz vermiþ olunca, onlarýn peþinden gidenlerin Hz. Muham­med'in (s.a.v.) peygamberliðini yalanlamalarý nasýl doðru olur? Yüce Allah bundan sonra da imanýn sahih olmasý için bütün peygamberlere iman etme­nin þart olduðunu, hak dinin Ýslam dini olduðunu ve Ýslam'ýn dýþýnda hiçbir dini kabul etmeyeceðini açýklamaktadýr. [178]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Misak, yemin ve benzeri þeylerle pekiþtirilen ahiddir. Bu ke­lime daha önce açýklanmýþtýr.

Isrî, benim ahdim demektir. Lugatta asýl itibariyle aðýrlýk manasýnadýr. Zemahþerî þöyle der: Ahid, saðlam yapýlan ve kuvvetle baðlanan þeylerden   olduðu için ona ýsr denmiþtir.

el-Fâsikûn, Allah'a itaattan uzaklaþanlar demektir.

Ýstemeyerek, zorla manasýnadýr. Tav'an, gönüllü olarak boyun eðmek, itaat etmek demektir.

Esbât, oðlun oðlu mânâsýna gelen   kelimesinin çoðulu­dur. Burada Yakup (a.s.)'ýn soyundan gelen Ýsrâîloðullan kabileleri kasd edilmiþtir.

Onlara mühlet verilmez demektir. Bir kimse birine mühlet verdiðinde denir. Nazra, mühlet vermek manasýnadýr.

el-Hâsirûn, ziyana eksildiði . uðrayanlar demektir. Husrân, anamalýn yani sermayenin eksilmesi demektir. Bir kimsenin sermayesi "Falan ziyan etti" derler.

ed-Dâllûn, küfür çölünde þaþkýnlar manasýnadýr. [179]

 

Nuzûl Sebebi

 

Abdullah b. Abbas þöyle der: Ensardan bir adam Ýslam dininden dö­nerek müþriklere katýldý. Sonra da piþman olup kavmine haber gönderdi ve: "Ben piþman oldum, acaba benim tevbem kabul olur mu? Benim için bunu Rasulullah (s.a.v.)'e sorun" dedi. Bunun üzerine Kâfir olan kavmi Allah nasýl hidâyete erdirir?" cümlesiyle baþlanýp "Ancak bundan sonra tevbe edip yola ge­lenler müstesna. Çünkü Allah, çok afvedici ve merhametlidir." âyetiyle sona eren bölüm nazil oldu. Kavmi, bu haberi dinden dönen adama yazdý, o da takrar gelerek müslüman oldu.[180]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

81. Ey Ehl-i kitap! Al­lah size kitap ve hikmet verdiði için peygamberlerden yeminle pekiþtiril­miþ ahd aldýðý zamaný hatýrlayýn. Taberî bu âyeti þöyle tafsir eder: "Ey peygamberler! Size kitap ve hikmet verdiðim zaman aldýðým ahdi hatýr­layýn. Allah'ýn Rasulü Mu-hammed.   elinizdeki kitabý tasdik edici olarak tarafýmýzdan size bir kitap getirecek, siz de mutlaka ona iman edip   yardým edecektiniz.   Ýbn Abbas þöyle der: Allah gönderdiði her peygamberden, Muhanýmed gönderildiðinde sað olursa mutlaka ona iman edeceðine ve yardýmcý olacaðýna dair söz almýþ ve bu hususta ümmetinden ahid almasýný da ona emretmiþtir Allah buyurdu ki:   Bu ahdi kabul ve itiraf ettiniz mi? Ümmetinizden benim adýma ahid aldýnýz mý? Peygamberler, "itiraf ettik" dediler. Allah, "Kendinize ve ümmetinize þahit olunuz. Ben de hem size hem de onlara þahidlerdenim. [181]

 

82. Artýk bundan sonra, kim ahdini bo­zar da yüz çevirirse iþte onlar Allah'ýn itaatinden çýkanlarýn kendileridir. [182]

 

83. Allah bütün peygamberleri Ýslam dini üzere gönderdiði halde Ehl-i kitap Ýslam'dan baþka bir din mi arýyor? Soru edatý olan hemze, inkâr ve kýnama ifade eder. Bu yaptýklarý doðru deðildir, de­mektir. oUHalbuki göklerde ve yerlerde bulunanlar ister istemez Allah'a teslim olmuþ, boyun eðmiþ ve itaat et­miþtir. Katâde þöyle der: "Mü'min gönüllü olarak,   kâfir ise istemeyerek teslim olmuþtur. Ne var ki bu teslim oluþ ona bir fayda saðlamaz. [183]Ýbn Ke­sir þöyle der: "Mü'min Allah'a gönüllü olarak kalbi ve kalýbýyla,   kâfir ise istemeyerek teslim olur.  O, karþý çýkýlmayacak ve engel olunamayacak baský, zor ve büyük bir güç altýndadýr.[184] Kýyamet gününde insan­lar Allah'a döndürülecek ve O herkesin amelinin karþýlýðýný verecektir. [185]

 

84. Ey Muhammed! Sen ve ümmetin deyin ki: "Biz Allah'a bize indirilen Kur'an-a, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Yakub ve Yakuboðullanna iþte bunlara indirilen sahifelere ve vahye iman ettik. Rableri tarafýndan Musa'ya indirilen Tevrat'a îsâ'ya indirilen Ýncil'e ve bü­tün peygamberlere indirilenlere iman ettik. Yahudi ve Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi biz onlarýn bir kýsmýna inanýp bir kýsmým inkâr etmeyiz. Bilakis hepsine iman ederiz. Biz ancak Allah'a tes­lim olur, ona ibadet eder, onun ulûhiyet ve rubûbiyetini tasdik ederiz. O'na asla kimseyi ortak koþmayýz" âyette geçen kelimesinden maksat, Yakub (a.s.)'ýn soyundan türemiþ Ýsrâîloðullarý kabileleridir.

Bundan sonra   Yüce Allah, Ýslam'ýn dýþýndaki bütün dinlerin bâtýl ve reddedilmiþ olduðunu bildirerek þöyle buyurur: [186]

 

85. Rasulullah (s.a.v.)'m, Ýslam þeriatýyle amel etmek üzere gönderilmesinden sonra kim Ýslam'dan baþka bir din (þeriat) ararsa bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edil­meyecek, tejrO' âhirette ziyan edenlerden olacak ve ce­henneme gidip orada ebedi kalacaktýr: [187]

 

86. Buradaki soru edatý hayret ve ola­yýn büyüklüðünü ifade eder. Yani iman ettikten sonra tekrar kâfir olan bir kavim hidâyete nasýl lâyýk olur.   Muham-med (s.a.v.)'in Allah'ýn Rasulü olduðuna dair onlara þahidler, mucizeler ve apaçýk deliller gelip te hak ortaya çýktýktan sonra tekrar kafir olan bir ka­vim nasýl hidâyete hak kazanýr. Allah zalimler to­pluluðunu saadet yoluna girmeye muvaffak etmez. Hasan-ý Basri þöyle der: Bu kavimden maksat, Yahudi ve Hýristiyanlardýr. Onlar kitaplarýnda Hz. Muhammed'in vasýflarýný gördüler, onun hak Peygamber olduðuna þahid ol­dular. Ancak kendi milletlerinden deðil de Araplardan geldiði için kýskandýlar ve daha önce iman ettikleri Peygamberi inkâr ettiler.[188]

 

87. Ýþte onlarýn küfürle­rine karþýlýk cezalarý; Allah'ýn, meleklerin ve bütün insanlýðýn la'netine uð­ramalarýdýr. [189]

 

88. Onlar ebedî olarak cehen­nemde kalacaklar, azaplarý hafifletilmeyecek, onlara mühlet te verilmecektir. [190]

 

89. Ancak bundan sonra tevbe edip ken­dini Allah'a veren ve bozmuþ olduðu iþleri tekrar düzelten Çünkü Allah, çok afvedici ve merhametlidir. [191]

 

90. Ýnandýktan sonra kafirliðe sapýp sonrada inkarcýlýkta daha da ileri gidenler var ya   onlar küfürde devam   ettikleri m-'iddetçe, tevbeleri asla kabul edilmeyecektir

Bu âyet Yahudiler hakkýnda inmiþtir. Zira onlar Hz. Musa'ya iman ettikten sonra Hz.Ýsa'yý inkâr eltiler. Daha sonra da Hz.Muhammed'i ve Kur'an'i da reddettiler. Böylece küfürleri iyice arttý.

Ýþte onlar doðru yoldan çýkýp eðri yola gidenlerin ken­dileridir. Yüce Allah, daha sonra da kâfir olup da küfür üzere ölen kimse­nin durumunu bildirerek þöyle buyurur: Ger­çekten, inkâraedip te kafir olarak ölenler var ya Fidye olarak dünya dolusu altýn verecek olsalar dahi hiçbiri­sinden kabul edilmeyecektir. Onlar için elem ve ýztýrap verici bir azap vardýr. Onlarýn yardýmcýlarý da yoktur.Yani onlarý Allah'ýn azabýndan kurtaracak ve ýztýrap verici cezasýndan koruyacak hiçbir kimseleri yoktur. [192]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Burada gaiplikten muhataba dönüþ) sanatý vardýr. Zira daha önce gaip sýygasý olan  geçmiþti.

2. lafýzlarý arasýnda iþtikak cinasý vardýr. Bu da bediî sanatlardandýr.

3. kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr. Küfür ve Ýman lafýzlarý arasýnda da yine týbâk sanatý vardýr.

4. "Onlar sapýklarýn kendileridir." Bu cümlede sýfatýn mevsufa kasrý sanatý vardýr. Ayný sanat Onlar fâþýklarýn ken­dileridir." âyetinde de vardýr.

5. Burada umumî olan kelimesi, hu­susî olan  kelimeleri üzerine atfedilmiþtir. Burada umumînin hususîye atfý söz konusudur.

6. Onlar için elam verici azap vardýr. Burada yerine sýygasýnýn tercih edilmesi mübalaða ifade etmek içindir. [193]

 

Faydalý Bilgiler

 

Bu âyet-i kerimeler kâfirleri üç kýsma ayýrdý:

1. Sadýkane bir þekilde tevbe eden ve tevbesinden fayda görenlerBundan sonra tevbe edenler müstesna..." âyeti buna iþaret eder.

2. Pasif bir tevbe ile tevbe edip, tevbesinden fayda göremeyenler. imanlarýndan sonra kafir olup sonra da küfürlerini artýranlar." âyeti bunlara iþaret eder.

3. Hiç tevbe etmeyip küfür üzere Ölenler. kâfir olup ta küfürleri üzere Ölenler" âyeti de bunlara iþaret eder. [194]

 

Bir Uyarý

 

Buhâýf ve Müslimin Enes b. Malik'ten rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v.) þöyle buyurur: "Kýyamet gününde cehennem ehlinden olan a-dama þöyle denir: Ne dersin, þu anda yeryüzündeki bütün servet senin ol­saydý, kurtuluþ için onu fidye olarak verir miydin? Rasulullah (s.a.v.) buyu­rur ki: "Adam, evet, der." Yüce Allah þöyle buyurur: "Ben senden bundan daha azýný istemiþtim. Sen babanýn sulbünde iken, bana þirk koþmayaca­ðýna dair senden söz almýþtým. Fakat sen þirkten baþka bir þeyi kabul etme­din.[195]

 

92. Sevdiðiniz þeylerden harcamadýkça iyiye ere­mezsiniz.   Her ne harcarsanýz, Allah onu bilir.

93. Tevrat'ýn indirilmesinden önce, Ýsrail'in (Ya1-kub'un) kendisine haram kýldýklarý dýþýnda, yiyeceðin her türlüsü Ýsrailoðullarýna helâl idi. De ki: "Eðer doð­ru sözlü iseniz, o zaman Tevrat'ý getirip onu okuyun."

94. Artýk bundan sonra her kim Allah'a karþý ya­lan uydurursa, iþte bunlar, zâlimlerin ta kendisidirler.

95. De ki: "Allah doðruyu söylemiþtir. Öyle ise, hakka yönelmiþ olan Ýbrahim'in dinine uyunuz. O, müþ­riklerden deðildi."

96. Þüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynaðý olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke'deki (Ka'be) dir.

97. Orada apaçýk niþaneler, Ýbrahim'in makamý vardýr. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yeten­lerin o evi haccetmesi, Allah'ýn insanlar üzerinde bir hakkýdýr. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstaðnidir.

98. De ki: "Ey Ehl-i kitap! Allah yaptýklarýnýzý gö­rüp  dururken  niçin  Allah'ýn  âyetlerini  inkâr  edersi­niz?"

99. De ki: "Ey Ehl-i kitap! Görüp bildiðiniz halde niçin Allah'ýn yolunu eðri göstermeye yeltenerek mü'-minleri Allah yolundan çevirmeye kalkýþýyorsunuz? Al­lah yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir."

100. Ey iman edenler! Kendilerine Kitap verilen­lerden bir gruba uyarsanýz imanýnýzdan sonra sizi yeni­den küfre çevirirler.

101. Size Allah'ýn âyetleri okunurken, üstelik   Al­lah Rasulü de aranýzda iken, nasýl inkâra saparsýnýz? Her kim   Allah'a baðlanýrsa, kesinlikle doðru yola ile­tilmiþtir.

102. Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraþýr þe­kilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.

103. Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký yapýþýn; parçalanmayýn. Allah'ýn size olan nimetlerini hatýrla­yýn:  Hani siz birbirinize düþman kiþiler idiniz de O, gönüllerinizi  birleþtirmiþ  ve  O'nun  nimeti sayesinde kardeþ kimseler olmuþtunuz. Yine siz, ateþ çukurunun tam kenarýnda iken oradan da sizi O kurtarmýþtý. Ýþte Allah size âyetlerini böyle açýklar ki doðru yolu bu­laþýnýz.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde kâfirlerin dünya ve âhiretteki durum­larým anlattý ve âhirette, kendini kurtarmak için yeryüzü doiusu altýn ver­mek istese dahi bunun kâfire fayda vermeyeceðini açýkladý. Bu âyetlerde de, Allah'ýn rýzasýný ve cenneti elde etmek için mü'minlere faydalý olan þeyleri anlatmaktadýr. Sonra yine söz, peygamberlik, risalet ve Ýslam dini­nin doðruluðu etrafýnda Ehl-i kitabýn meydana getirdiði þüpheleri ortadan kaldýrmaya gelmekte, sonra da Yüce Allah Ýslamý ve müslümanlarýn safla­rýný parçalamak ve birliklerini bozmak için Ehl-i kitabýn kurmuþ olduklarý tuzak ve hilelerden mü'minleri s akýn dýrm aktadýr, [196]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Birr, bütün iyilik türlerini içine alan bir kelimedir. Burada cennet manasýnadýr.

HýlI, helâl demektir. Bu kelime, sýfat yerine kullanýlmýþ bir mas­tardýr. Dolayýsýyle tekil, çoðul, erkek ve diþi için kullanýlýr.

Ýsrâîl, Ya'kub (a.s.)'ým lakabýdýr.

Bekke Mekke'nin adýdýr. Buraya hem Bekke, hem de Mekke de­nir. Zorbalarýn boyunlarýný vurduðu için kendisine bu isim verilimiþtir. Mekke'ye hangi zorba kötülük yapmak istemiþse, Allah mutlaka onun beli­ni kýrmýþtýr.

Mübarek, bereketli demektir. Bereket, fazlalýk ve çok hayýr manasýnadýr.

Ýbrahim (a.s.)'in ayakta durduðu yerdir. Ka'be'nin duvarlarý yükselirken, üzerinde durarak çalýþtýðý taþ.

Ývec, meyi ve eðrilik demektir. Ebu Ubeyde þöyle der: Ývec; din, söz ve amelde eðrilik; avec ise duvarýn ve daim eðriliði mânâlarmadýr.

Ya'tesýmü; tutunur, sýðýnýr manasýnadýr. Kok itibariyle, men etmek ve engellemek demektir. Kurtubî þöyle der: " Bir þeye tutunan kim­seye bir þeye engel olan kimseye denir.[197] Bugün, Allah'ýn emrine mani olacak kimse yoktur[198]  mealindeki âyette de bu mânâda kullanýlmýþtýr.

Þefâ, bir þeyin tek kenarýdýr. Sefir, de bunun gibidir. Çukurun kenarý manasýnadýr. "Yýkýlacak bir yarýn kenarýna[199] âyetinde de bu mânâda kullanýlmýþtýr. [200]

 

Nuzûl Sebebi

 

Rivayet edildiðine göre, Evs ve Hazrec kabilelerinden bir takým sa­habe, bir mecliste otururlarken Þas b. Kays adýnda bir Yahudi, yanlarýndan geçer, Câhiliyye devrinde aralarýnda þiddetli düþmanlýk ve husumet bulu­nan bu zevatýn, Ýslamdan sonra aralarýndaki bu ülfet, yakýnlýk ve sevgiyi görünce öfkelenir ve: "Bunlar böyle toplandýkça, bize rahat ve huzur yok­tur." der ve bir Yahudi delikanlýsýna gidip onlarýn yanýna oturmasýný, onla­ra "Buas" gününü hatýrlatmasýný ve o gün söyledikleri þiirlerden bazý parça­lar okumasýný emreder. Buas günü, Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirle­riyle savaþtýðý ve Evs'in zaferi ile sonuçlandýðý bir gündür. Delikanlý onun dediklerini yapar, derken aralarýnda münakaþa çýkar, taraflar birbirlerine karþý Övünmeye ve birbirlerine kýzmaya baþlar. Bunun üzerine: "Haydi Silâh baþýna, silâh baþýna" derler. Durum Rasulullah (s.a.v.)'a intikal edince, Rasulullah (s.a.v.) yanýnda bulunan Muhacir ve Ensardan bir grup ile onlarýn bulunduðu yere gider ve þöyle der: "Ben aranýzda iken Câhiliyye davasý mý güdüyorsunuz? Allah sizi Ýslam ile þereflendirerek Câhiliyye â-detlerinin kökünü kestikten ve sizi barýþtýrýp birleþtirdikten sonra, hâlâ o davayý mý güdüyorsunuz?" Bunu duyan Evs ve Hazrecliler, yaptýklarý iþin bir þeytan tuzaðý ve düþman hilesi olduðunu anlar, silâhlarýný býrakýr ve að­layarak birbirlerini kucaklamaya baþlarlar. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'in em­rini dinleyip ona itaat ederek beraberce giderler. Bunun  üzerine:

man edenler! Eðer kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanýz ima­nýnýzdan sonra sizi yeniden kafir ederler" mealindeki âyet nazil olur.[201]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

92. Mallarýnýzýn en iyisinden vermedikçe, asla iyilerden olamaz ve cennete gidemezsinizAllah yolunda ne harcarsanýz, Allah onu bilir. Harcadýklarýnýzýn sizin için saklanacak ve onlara karþýlýk en güzel bir þekilde mükâfatlandýrýlacak­sýnýz. [202]

 

93. Bütün yiyecekler Ýsrâîloðullarýna helâl idi. al, Ancak, Ya'kub (a.s.)'un kendi nefsine haram kýldýðý müstesna. Ya'kub (a.s.)'un haram kýldýðý, deve eti ve sütü idi. Sonra isyanlarý sebebiyle ceza olarak Ýsrâîloðullarýna içyaðý ve benzeri bazý be­sin maddeleri de haram kýlýndýBütün bunlar Tevrat indi­rilmeden önce helâl idi Ey Muhammed! Onlara de ki: Eðer o yiyeceklerin zulmünüz ve taþkýnlýðýnýz sebebiyle size haram kýlýnmadýðý iddiasýnda doðru iseniz, bana Tevrat'ý getirip okuyun.

Zemahþerî þöyle der: Yahudilerin maksadý; taþkýnlýk, zulüm ve Allah yo­lundan alýkovma hususunda Allah'ýn aleyhlerindeki þahitliðini yalanla­maktýr. Yüce Allah kendi kitaplarýný onlarýn aleyhine hüccet getirip de on­larý susturunca apýþýp kaldýlar ve küçük duruma düþtüler. Hiçbiri Tevrat'ý getirmeye cesaret edemedi. Burada, Peygamber (s.a.v.)'in doðruluðuna apaçýk bir delil vardýr.[203]

 

94. Artýk bu kesin ve apaçýk deliller­den sonra, kim Allah'a karþý yalan uydurursa  Ýþte haddi aþan ve bâtýlla kibirlenenler onlardýr. [204]

 

95. De ki: Allah, Muhammed'e vahyettiði ve haber verdiði her hususta doðru söylemiþtir. Öyleyse, Yahudiliði býrakýp, bütün bâtýl dinlerden uzak olan ibrahim'in dinine uyun. O, Ýslam dinidir, Ýbrahim müþriklerden deðildi.   Yüce Allah bu â-yette Hz. Ýbrahim'i, Ehl-i kitabýn, mensup olduðunu iddia ettiði Yahudi ve Hýristiyanlýktan uzak tutmuþtur. Bu âyette ayrýca Ehl-i kitabýn müþrik ol­duðuna ta'riz vardýr. [205]

 

96.  Allah'a ibadet edilmek için yeryü­zünde bina edilen ilk mescid Mekke'deki Mcscid-i Haram'dýr.   1 Mescid mübarek olarak bina edilmiþtir. Kendisini hac ve umre ya­parak ziyaret edenler için hayýr ve bereketi çoktur. Yeryüzündekilerin kýb­lesi olduðundan dolayý, onlar için hidâyet ve nur kaynaðýdýr. Bundan sonra Yüce Allah, Mescid-i Haram1 in diðer bütün mescitlere üstünlüðünü gerekti­ren hususiyetlerini anlatýr. [206]

 

97. Orada onun diðer mescidlerden daha þerefli ve daha üstün olduðunu gösteren bir çok açýk delil vardýr. Ýbrahim'in ma­kamý bunlardan biridir.

Bu makam, Beytullah'ý bina ederken Hz. Ýbrahim'in üzerinde durduðu taþtýr. Ayrýca orada Zemzem, Hatim, Safa ve Merve ile Hacer-i esved vardýr. Bütün bunlar Beytullah'ýn þerefine ve rnüslümanlarm kýblesi olmaya daha lâyýk olduðuna delil olarak yetmez mi?

Oraya giren emniyette olur. Ýþte bu da, oranýn þerefini gösteren baþka bir âyettir. Ýbrahim (a.s.)'ýn Ey Rabbiný! Bu beldeyi emin kýl[207] þeklindeki duasý berekeliyle buraya girenin emin ol­masýdýr. Yoluna gücü yetenlerin, Allah'ýn evini haccetmesi, Allah'ýn insanlar üzerine farz kýldýðý bir emirdir. Kim hacet terkederse bilsin ki Allah'ýn ne onun ne de baþka bir mahlukun ibadetine ihtiyacý vardýr. Haccý terketmenin büyük bir günah olduðunu vurgulamak için   Yüce Allah onu küfür lafzýyle ifade etti. Ýbn Abbas (v.a) þöyle der : Kim, hacc farizasýný inkâr ederse kâfir olur, Allah'ýn onun haccýna ihtiyacý yoktur.[208] Yüce Allah daha sonra, küfürlerine karþý delil getirerek onlarý susturdu. [209]

 

98. De ki: "Muhammed'in doðrulu­ðuna dair hüccet ve deliller olmasýna raðmen ona indirilen Kur'an'ý niye inkâr ediyorsunuz? Oysa Allah, bütün yaptýklarýnýzý görmektedir, ona göre size ceza verecektir. [210]

 

99. de ki: "Ey Ehl-i kitap! Niçin, iman etmek isteyenlere mani olup, insanlarý Allah'ýn hak dininden döndürüyorsunuz? Siz o doðru yolun eðri olmasýný istiyorsunuz. Rasulullah (s.a.v.)'m, kitabýnýzdaki vasýflarýný deðiþtiriyor ve insanlara, Ýslam'da bozukluk ve eðrilik varmýþ vehmini vererek onlarý kandýrýyorsu­nuz. Halbuki siz, Ýslam'ýn hak ve doðru din olduðunu biliyorsu­nuz. Allah yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir."

Bu âyette tehdit ve uyarý vardýr. Bu iki âyet-i kerimenin iþaret ettiði gibi, Yahudi ve Hýristiyanlar iki vasfý yani sapma ve saptýrma vasýflarýný taþýmaktadýrlar. Çünkü onlar Ýslamý inkâr etmiþ, sonra da zayýf iradeli in­sanlarýn kalplerine kuþku ve þüphe atmak suretiyle onlarýn Ýslama girmesi­ni önlemiþlerdir. [211]

 

100. Ey iman edenler! Ehl-i kitaptan bir gruba uyarsanýz Allah size imaný nasip ettikten sonra, onlar sizi yeniden kâfir ederler. Bu âyet Evs ve Hazrec kabilelerine hitap etmektedir. Çünkü iniþ sebebinde de belirtildiði gibi, Yahudiler onlarý fitneye düþürmek istiyorlardý. Ancak âyetin lafzý umumî olup, bütün mü'minleri içine almaktadýr. [212]

 

101. Küfür size nasýl yol bulur? Halbuki Allah'ýn âyetleri size inmeye devam ediyor, vahy kesilme­di, Rasulullah aranýzda yaþýyor. Bu soru cümlesi, inkârý ve küfrün uzaklýðýný ifade eder. Kim, Allah'ýn, Rasulünün lisanýyle açýklamýþ olduðu hak dine sarýlýrsa en saðlam yola girmiþtir. Bu yol, naîm cennetlerine götüren yoldur. [213]

 

102. Ey iman edenler! Allah'tan hak-kýyle korkun, veya þanýna yakýþýr bir þekilde korkun.. Ýbn Mesud þöyle der: "Bu, Allah'a isyan etmeyip itaat etmek, O'nu unutmayýp hatýrlamak ve O'n; nankörlük etmeyip þükretmekle olur.[214] Âyetteki 'nin mânâsý: "Þanýna lâyýk bir þekilde korkunuz" demektir. Bu da bütün masiyetlerdei sakýnmakla olur. Ýslama sarýlýnýz, onu sýmsýký tutu­nuz. Ölüm size gelinceye   kadar bu halde olunuz ki, Ýslam dini üzere ölesiniz. Bundan maksat Ýslam dini üzere devam etmeyi emretmektir. [215]

 

103. Allah'ýn dinine ve kitabýna toptan sanlýn. Ondan ayrýlmayýn. Sizden önce Yahudi ve Hýristiyanlarýn yaptýðý gibi, din hususunda ihtilafa diiþmayin. Ey Arap toplu­luðu! Allah'ýn size ihsanýný hatýrlayýn. Hani siz Ýslam'dan önce birbirinize amansýz düþmanlar idiniz de Allah Ýslam saye­sinde kalplerinizi birbirine ýsýndýrdý ve sizi ayný iman üzerinde birleþtirdi. Allah'ýn lütfü ile kardeþler oldunuz. Siz cehennem ateþine düþmek üzereydiniz, fakat Allah Ýslam ile sizi oradan kurtardý. Ýþte Yüce Allah me­seleleri böyle açýkladýðý gibi, diðer âyetlerini de açýklýyor ki, onlarýn saye­sinde dünya ve âhiret mutluluðuna yol bulaþýnýz. [216]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek âyetler birçok edebî sanatý ihtiva etmektedir. Bunlarý

aþaðýdaki þekilde özetliyebiliriz:

1. De ki: Tevrat'ý getirin.  Burdaki emir Yahudileri kýna­mak ve susturmak içindir. Onlarýn yaptýklarýnýn son derece çirkin olduðunu gösterir.

2. "Mekke'deki ev" demektir. Burada ism-i mevsulun mevsu-fu olan "beyt" kelimesinin hazfedilmiþ olmasý, onun büyüklüðünü açýkça gösterir.

3. "Kim kâfir olursa,.." Burada lafzý, "Kim haccet­mezse...." yerine kullanýlmýþtýr.   Bu durum haccýn farz olduðunu tekit eder, bu emri terkedenin büyük bir günah iþlediðini gösterir. Ebussuûd þöyle der: âyet-i kerimesinde, bundan daha iyi ifade edilemiye-cek birçok edebi sanat vardýr:

a) Kesinlik ifade eden haber sýygasý tercih edilmiþtir.

b) Subût ve devamlýlýk ifade eden isim cümlesi ile açýklanmýþtýr. Bu ifade tarzý, haccýn, Allah'ýn insanlar üzerinde farz kýlýnmýþ bir hakký olduðunu vurgulayacak þekilde gelmiþtir.

c) Ayette Önce umumî olarak   haccýn bütün insanlara farz olduðu ifa­de edilmiþ daha sonra gücü yetenlere tahsis edilmiþtir.

d) Hacc meselesi önce inübhem olarak sonra da açýkça anlatýlmýþtýr.

e) Ayrýca hacc meselesi Önce özetle, sonra geniþ olarak açýklan­mýþtýr.[217]

4. Allah'ýn ipine sarýlýnýz...." Bu cümlede istiâre-i tasrîhiyye yoluyla Kur'an-i Kerim ipe benzetilmiþtir. Müþebbehün bih olan kelimesi, müþebbeh olan  kelimesi yerinde müstear olarak kullanýlmýþtýr. Benzetme yönü ise, her ikisinin de kurtuluþ vesilesi ol­masýdýr.

5. Çukurun kenarý": Burada istiâre-i temsiliyye vardýr. Evs ve Hazrec kabilelerinin Câhiliyyet dönemindeki durumlarý, derin bir uçuruma düþmek üzere olan kimsenin durumuna benzetilimiþtir. Allah daha iyi bilir. [218]

 

Bir Uyarý

 

Bu mübarek âyetler Ehl-i kitabýn iki þüphesini   defetmek için gel­miþtir.

1. Yahudiler Rasulullah (s.a.v.)'a þöyle dediler: Sen Ýbrahim'in dini üzere olduðunu iddia ediyorsun, ama onun þeriatýna aykýrý hareket ediyor­sun. Çünkü sen devenin etini   ve sütünü helal sayýyorsun. Halbuki bunlar Ýbrahim'in dininde haramdý.   Yüce Allah, Ýsrâîl-oðullarýna bütün yiyecekler helaldi.." âyeti ile onlarýn iddialarýný reddetti.

2. Yahudiler: "Beyt-i Makdis, ilk mescit olup bütün peygamberlerin kýblesidir. Kýble olmaya en lâyýk olan da odur. Ey Muhammed! Nasýl olu­yor da sen, peygamberlerin getirdiði dinleri tasdik ettiðini iddia ettiðin hal­de oraya yönelmiyorsun?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah Ýnsanlarýn, Allah'a ibadet etmesi için yeryüzünde yapýlan ilk mescid Mekke'deki    (Ka'be) dir" âyetini indirerek onlarýn iddialarýný red­detti. [219]

 

104. Sizden   hayra   çaðýran,   iyiliði   emredip kötülüðü men'eden bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar, kurtuluþa erenlerdir.

105. Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra parçalanýp ayrýlýða düþenler gibi olmayýn. Ýþte bunlar için büyük bir azap vardýr.

106. Nice yüzlerin aðardýðý, nice yüzlerin de ka­rardýðý günü (düþünün.) Ýmdi, yüzleri kararanlara "Siz iman ettikten sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr et­miþ olmanýz yüzünden tadýn azabý." (denilir).

107. Yüzleri aðaranlara gelince, Allah'ýn rahmeti içindedirler; onlar orada ebedî kalacaklardýr.

108. Ýþte   bunlar, Allah'ýn   âyetleridir. Bunlarý sa­na   hak olarak okuyoruz. Allah hiçbir kimseye haksýz­lýk etmek istemez.

109. Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ýndýr. Ýþ­ler, O'na döndürülür.

110. Siz, insanlarýn iyiliði için ortaya çýkarýlmýþ en  hayýrlý  ümmetsiniz;   iyiliði  emreder,  kötülükten men'eder ve Allah'a inanýrsýnýz. Ehl-i kitap da inansay­dý, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. Ýçlerinde i-man edenler var; pek çoðu yoldan çýkmýþlardýr.

111. Onlar size, incitmekten baþka bir zarar vere­mezler. Sizinle savaþa girecek olsalar, size arkalarýný dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardým da edilmez.

 

112. Allah'ýn kudretine ve insanlarýn gücüne sý-ðýnmadýkça  onlar  nerede  bulunurlarsa  bulunsunlar, kendilerine zillet vurulmuþ, Allah'ýn hýþmýna uðramýþ­lar, miskinliðe mahkum edilmiþlerdir. Bunun sebebi, onlarýn, Allah'ýn âyetlerini inkâr etmiþ ve haksýz yere peygamberleri öldürmüþ olmalarý, ayrýca isyan etmiþ ve haddi aþmýþ bulunmalarýdýr.

 

Bu Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn tuzaklarýna düþmekten sakýndýrdý ve Allah'ýn ipine sarýlmayý ve doðru þeriatýna "baðlanmayý emret­ti. Bu âyetlerde de mü'minleri, insanlarý Allah'a davet etme, iyiliði emret­me ve kötülükten nehyetme görevlerini yerine getirmeye çaðýrmakta, onla­ra birlik ve beraberlik içinde olmalarýný, ihtilafa düþmemelerini emret­mektedir. Daha sonra da taþkýnlýk ve zulümleri sebebiyle Yahudilerin baþý­na gelen zilleti açýklamaktadýr. [220]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Ümmet, taife ve topluluk demektir. Beyyinat, açýk deliller demektir.

Ma'ýuf, þeriatýn emrettiði ve selim aklýn güzel gördüðü   þey manasýnadýr.

Münker, Þeriatýn yasakladýðý ve akl-ý selimin çirkin gördüðü þeydir.

Edbâr, dübur kelimesinin çoðuludur. Dübur, herþeyin son kýsmý mânâsýna gelir. Bir kimse gerisin geri dönüp kaçtýðýnda  denir. Sükýfü, bulundular, kendilerine tesadüf edildi demektir. Allah'ýn ipi, Habl, bilinen ip demektir. Burada ahit mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Emniyet verdiði ve korkuyu giderdiði için ahd'e "habl" denmiþtir,

Bâu, döndüler manasýnadýr.

Meskenet, fakirlik demektir. [221]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

104. Sizden, insanlarý Allah'a çaðýracak, her türlü iyiliði emredecek ve her türlü kötülü­ðü nehyedecek bir topluluk bulunsun. Ýþte kurtuluþa erenler onlardýr. [222]

 

105. Kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra, hevâ ve heveslerine uyduklarý için dinde ih­tilâfa düþüp parçalanan Yahudi ve Hýristiyanlar gibi olmayýn. Ýþte ihtilâflarý sebebiyle onlar için kýyamet    gününde þiddetli azap vardýr. [223]

 

106. Ýman ve itaatleri sebebiyle kýyamet gününde mü'minlerin yüzleri ak olur. Küfür ve masiyetleri dolayýsýyle de, kâfirlerin yüzleri kara olur. Ayetin bu bölümü iki grubun daha önce Özetle anlatýlmýþ olan hallerini geniþ olarak açýklar. Þöyle ki, yüzleri kararmýþ olan cehennemliklere, kýnama yoluyla: "Size apaçýk delil ve mu'cizeler gelip de iman ettikten sonra kâfir mi oldu­nuz?" Öyleyse, Ýnkârýnýzdan dolayý þiddetli azabý tadýnýz" denilir, [224]

 

107. Ýyi amelleri sebebiyle yüzleri ak olan mut­lu ve bahtiyar kiþilere gelince   Onlar ebedî olarak cennette kalacaklar, oradan asla çýkarýlmayacaklardýr. [225]

 

108. Ey Muhammedi Ýþte bunlar Allah'ýn âyetleridir. Onlarý hak olarak sana okuyoruz. Allah hiçbir kimseye zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmediyorlar. [226]

 

109. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýn mülkü ve kuludur. Ýþler Allah'a döner. O, dünyada da âhirette de hakimdir ve tasarruf sahibidir. [227]

 

110. Ey Muhammed ümmeti! Siz miiletlerin en hayýrhsisýmz. Çünkü insanlara en faydalý olan sizsiniz. Bundan dolayý Yüce Allah insanlar için, yani onlarýn menfati için çýkarýl­dýnýz" buyurdu. Buhârî, Ebu Hureyre'den þöyle rivayet eder: âyetinin tefsirinde Ebu Hureyre : "Siz insanlarýn hayýrlýsýsýnýz. Onlarý sevk ve teþvik edersiniz de onlar Ýslama girerler.[228] demiþtir, Bu bölüm, müslümanlarýn niçin hayýrlý olduðunu açýklar. Sanki þöyle denilmiþtir: Sizin hayýrlý ümmet olmanýzýn sebebi, þu güzel hasletleri taþýmanýz, yaný iyiliði emretmeniz, kötülükten menetmeniz ve Allah'a iman etmiþ olmanýzdýr. Hz. Ömer (r.a)'in þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Kim bu ümmetten olmayý isterse, bu hususta Allah'ýn koþtuðu þartý yerine getirsin.[229] Ehl-i kitap, Muhammed (s.a.v.)'e indirilen Kur'an'a inansa ve onu tasdik etseydi, dünyada da âhirette de kendileri için daha hayýrlý olurdu. Ehl-i kitaptan, Necâþî ve Abdullah b. Selâm gibi küçük bir grup mü'mindir. Büyük çoðunluðu ise Allah'a itaatten çýkmýþ olan fasýklardir. [230]

 

111. Onlar, dilleri ile sövme ve ta'n etme gibi az bir zararýn dýþýnda size bir þey yapamazlar, Sizinle sa­vaþýrlarsa, size bir þey yapamadan hezimete uðrar ve arkalarýna dönüp kaçarlar, Sonra, durumlarýný sana bildirdiðim kimseler yardým­sýz býrakýlmýþlardýr, onlara yardým edilmez. Bu cümle, isti'nâfiye cümlesi­dir. [231]

 

112. Nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillet ve horluk onlardan ayrýlmaz. Bina edilen bir ev içindekileri nasýl kuþatýrsa zil­let ve horluk da onlarý öylece kuþatýr. Ancak Allah'ýn ve müslümanlarm zimmetine sýðýnýrlarsa müstesna. Bu durumda bir  þey  olmaz.   Ýbn  Abbas  (r.a);   "Allah'ýn ve  insanlarýn  verdiði  söze sýðýnýrlarsa, müstesna" der. Onlar, Allah'ýn þiddetli gaz­abýna müstehak olarak döndüler. Fakirlik ve baþkalarýna boyun eðme onlarý her taraftan kuþatmýþtýr, asla onlardan ayrýlmaz. Bu zillet, alçaklýk, gazap ve helak onlarýn, Allah'ýn âyetlerini inkâr etmeleri, zulüm ve azgýnlýkla peygamber­leri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, onlarýn inatlarý ve Allah'ýn emirlerine isyanlarý sebebi iledir. [232]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek âyetler beyân ve bediî sanatlarýndan bir çoðunu ihtiva eder. Bunlarý þöylece özetleyebiliriz.

1. Ýyiliði emreder, kötülüðü nehyeder-ler. Bunda bediî sanatlardan mukabele denilen sanat vardýr.

2. îþte kurtuluþa erenler onlardýr. Burada sýfatýn mev-sufa kasrý sanatý vardýr. Zira, kurtuluþ sadece onlara tahsis edilmiþtir.

3. Bazý yüzler ak olur, bazý yüzler kara olur. Bu­rada  kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr,

4. Allah'ýn cennetindedirler. Burada mecâz-ý mürsel vardýr. Zira hail zikrolunup mahall yani bir yerde bulunan þey zikredilip ye­rin kendisi kastedilmiþtir. Yani onlar cennettedirler. Çünkü cennet rahme­tin   indiði yerdir.

5. Zillet ve horluk onlardan1 ayrýlmaz. Bu âyette de is­tiare vardýr. Zira zillet, içinde bulunanlarý ihata eden çadýra benzetilmiþtir. Bu istiare ile ilgili bilgi, Bakara suresinin 61. âyetinde geçti.

6. Allah'ýn gazabýyle döndüler. Burada kelimesinin nekra olmasý, olayýn dehþet ve korkunçluðunu gösterir. [233]

 

Faydalý Bilgiler

 

Cümlesi, isti'nâfiyye (baþlangýç) cümlesidir. Bundan do­layý, sonundaki 'nun' düþmemiþtir. Zemahþerî þöyle der: Yüce Allah bu â-yetle baþlangýç yapýp, ceza ile ilgili hükümleri býrakarak haberle ilgili hüküm vermeye baþladý. Sanki þöyle denilmiþtir: "Sonra ben size haber ve­riyorum ki, onlar yardýmsýz býrakýlmýþlar, onlardan yardým kesilmiþtir. Eðer bu fiil cezmedilip de sonundaki nun düþseydi, yardým mutlak bir vaad olmasýna raðmen, onun kesilmesi, müslümanlarla savaþtýklarý zamana mahsus kalýrdý.[234]

 

Bir Uyarý

 

"Ayrýlýða düþüp parçalananlar gibi ol­mayýn" âyetindeki ayrýlýktan maksat, inanç ve dinin esaslarý ile ilgili ayrýlýklardýr. Fakat müctehid imamlarýn yaptýðý gibi, dinin diðer hükümleri (fürulan) ile 'ilgili ihtilaflar þeriatýn ruhsat verdiði kolaylýklardandýr. Nite­kim ilim adamlarý bu meseleye dikkat çekmiþlerdir. Bu hususta merhum Ibn Teymiyye'nin Refu'l-melâm ani'l-eimeti'l-a'lâm adýný verdiði deðerli bir risalesi vardýr. Ona bakýnýz, o çok güzel ve faydalý bir eserdir. [235]

 

113. Hepsi bir deðildir; Ehl-i kitap içinde istika­met sahibi bir topluluk vardýr ki, gece saatlerinde secde ederek   Allah'ýn âyetlerini okurlar.

114. Onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanýrlar; i-yiliði emreder, kötülükten men'ederler; hayýrlý islere koþuþurlar. Ýþte bunlar sâlih kullardandýr.

115. Onlarýn, yaptýklarý hiçbir hayýr karþýlýksýz

býrakýlmayacaktýr. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir.

116. Ýnkâr edenler var ya onlarýn ne mallarý ne de evlatlarý Allah'a karþý kendilerine hiçbir fayda saðla­mayacaktýr. Ýþte onlar orada ebedî kalacaklardýr.

117. Onlarýn, bu dünya hayatýnda harcadýklarý þeyler, kendilerine zulmetmiþ olan bir kavmin ekinle­rine isabet edip de telef eden kavurucu bir rüzgara benzer. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendile­rine zulmediyorlar.

118. Ey iman edenler! Kendi dýþýnýzdakileri sýrdaþ edinmeyin. Çünkü onlar size fenalýk etmekten asla geri durmazlar, hep sýkýntýya düþmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düþmanlýklarý aðýzlarýndan    dökülmektedir. Kalplerinde sakladýklarý (düþmanlýklarý) ise daha bü­yüktür. Eðer düþünüp anlýyorsanýz âyetlerimizi size a-çýklamýþ bulunuyoruz.

119. Ýþte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sev­medikleri halde    siz onlarý seversiniz. Siz bütünüyle Kitab'a inanýrsýnýz; onlar ise sizinle karþýlaþtýklarýnda, "  Ýnandýk."  derler; kendi baþlarýna kaldýklarýnda da, size olan kinlerinden dolayý parmaklarýný kemirirler. "Kininizle geberin."    deyiver. Þüphesiz Allah kalblerin içindekini hakkýyla bilmektedir.

120. Size   bir   iyilik   dokunsa,   bu   onlarý   tasa­landýrýr; baþýnýza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eðer sabreder ve korunursanýz, onlarýn hilesi size hiç­bir zarar vermez. Þüphesiz Allah, onlarýn yaptýklarýný çepeçevre kuþatmýþtýr.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde Ehl-i kitabýn kötü vasýflarýný anlattý. Burada da onlarýn ayný derecede olmadýklarýný, içlerinde mü'min, kâfir, iyi ve kötü kimselerin bulunduðunu açýklamaktadýr. Bundan sonra da Yüce Allah kâfirlerin cezasýný, mallarýnýn ve çocuklarýnýn kýyamet gününde on­lara hiçbir fayda saðlamayacaðýný bildirmektedir. Bunun ardýndan da din düþmanlarýnýn dost edinilmesini yasaklamakta ve onlarý dost edinmenin dünya ve din hususunda    büyük bir zarar olduðuna dikkati çekmektedir. [236]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Ânâ, inâ kelimesinin  çoðulu olup vakitler   ve saatler demektir.

Felen yükferûhu, onlarýn yaptýðý iyilik karþýlýksýz býra­kýlmaz. Bu kelime, inkâr mânâsýna gelen küfür kökündendir. Ýnkâr ve örtbas etme demek olduðu için yapýlan hayrýn karþýlýðýný vermemeye küfür denil­di.

Sýrr, þiddetli soðuk demektir. Ýbn Abbas (r.a.) bu görüþtedir. Bu­nun aslý, ses mânâsýna gelen "sarîr" dendir. Burada maksat þiddetli ve so­ðuk rüzgardýr.

Hars, ekin demektir. Bir kimse tohum ekmek için yeri sürdü­ðünde denilir ki, bu kelime bu kökten gelmiþtir.

Bitâne, kiþinin sýrlarýný açtýðý sýrdaþlarý demektir. Aslýnda bu kelime, elbisenin astarý manasýnadýr. Astar bedene elbisenin kendisinden daha yakýn olduðu için, sýrdaþlar buna benzetilmiþtir.

La ye'lûnekum, size karþý ellerinden gelen kötülüðü geri komazlar. Zemahþerî þöyle der: Bir kimse bir iþte kusur ettiðinde denir. Muzârii  gelir.

Habâl, fesat ve noksan manasýnadýr. Aklý noksan kiþiye denilmesi de bu kabildendir.

Anittüm, sýkýntýya düþtünüz demektir. Anet, þiddetli zarar ve meþakkat manasýnadýr.

Enâmil, parmak uçlarý demektir. [237]

 

Nüzul Sebebi

 

Abdullah b. Selâm ve arkadaþlarý müslüman olunca Yahudi âlimleri þöyle dediler: "Muhammed'e bizim en kötülerimiz iman etti. Eðer bizim seçkinlerimizden olsalardý babalarýnýn dinini býrakmazlardý" Müslüman olanlara: "Siz kâfir oldunuz ve hüsrana düþtünüz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hepsi bir deðildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardýr[238] âyetini indirdi. [239]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

113. Ehl-i kitab'ýn hepsi   ayný derecede kusurlu deðillerdir. Bu cümlenin mânâsý burada tamam olup, Yüce Allah yeni bir cümleye baþlar. Ehl-i kitap'tan, Allah'ýn dini üzere dosdoðru giden bir grup vardýr. Geceleyin Allah'ýn âyetle­rini okuyarak teheccüd namazý kýlarlar. [240]

 

114.  Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanýr­lar. nsanlarý haYra Çaðýrýr, serden nehyeder, yaðcýlýk yapmazlar.  Tembellik göstermeden hayýr ve ha­senatta yarýþýrlar. dbdjlj Ýþte onlar, Allah'ýn sâlih kullarý zümresi içindedir. [241]

 

115. Onlarýn yaptýðý hiçbir sâlih amel Allah katýnda asla zayi  olmaz  Allah takva sahiplerini bilir. Hiçbir kimsenin ameli O'na gizli kalmaz. O'nun katýnda müttakilerin mükâfatý zayi olmaz. Yüce Allah daha sonra kâfirlerin neticedeki durumlarýný bildi­rerek þöyle buyurur: [242]

 

116. Kâfir olanlar var ya, ne biriktirmek için birbirlerini helâle ettikleri mallarý ne de sevgile­ri uðrunda kendilerini feda ettikleri çocuklarý, onlarý Allah'ýn azabýna karþý herhangi bir þekilde koruyabilecektir. Onlar cehennem ehlidir, orada ebedî kalacaklardýr. [243]

 

117. Övülmek ve iyi anýlmak için dünyada malýný harcayanlarýn durumu, þiddetli ve çok soðuk bir kasýrganýn durumu gibidir ki, bu helak edici kasýrga, isyan ederek, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinine isabet eder de onu ifsat ve helak eder, dolayýsýyle o ekinden faydalanamazlar. Ýþte kâfirler de böyledir. Sahibinin günahý sebebiyle bu ekin nasýl yok olursa, kâfirlerin iyi amellerini de Allah bu þekilde yok eder. Allah onlarýn ekinlerini yok etmekle onlara zulmetmiþ olma­dý. Fakat onlar azabý gerektirecek   suçu iþlemekle kendilerine zulmettiler. Bundan sonra Yüce Allah mü'minleri  sýrlarýný kendilerine açýklayacak þekilde münafýklarý sýrdaþ edinmekten sakýndýrarak þöyle buyurur. [244]

 

118. Ey mü'minler! Müslüman kardeþlerinizi býrakýp da münafýklarý, sevdiðiniz, sýrlarýnýzý açýkladýðýnýz ve arkadaþlýk kurduðunuz dostlar edinmeyin. Onlar, sizi fesada düþürmek için ellerinden geleni yapmada kusur etmezler. Sizin dara düþmenizi ve zarara uðramanýzý, isterler, Size olan düþmanlýklarýný dilleri ile açýða vurmaktadýrlar.  Zira kalplerindeki kinlerini aðýzlarýyle açýklamadýkça tatmin olamazlar. Size karþý kalplerinde gizledikleri kin, açýkladýklarýndan daha büyüktür, Eðer anlarsanýz, din hususunda Ýhlasýn vacip olduðunu;   mü'minleri   dost,   kâfirleri   düþman  edinmenin  gerekliliðini gösteren delilleri size açýkladýk. Bu, nefisleri tahrik ve teþvik için söylen­miþtir. Nitekim, insanlarý eziyet etmemeye teþvik için "Eðer mü'minsen insanlara eziyet etme" denilmiþtir. Ýbn Cerir þöyle der: nin mânâsý, Allah'ýn emir ve nehiylerini yerine getirirseniz demektir." Sonra Yüce Allah, onlarýn mü'minleri sevmediðini açýklayarak þöyle buyurur. [245]

 

119. Ey mü'minler topluluðu! Siz onlarý dost edinmekle hata ediyorsunuz. Çünkü siz onlarý seviyorsunuz, onlar sizi sevmiyorlar. Siz onlara menfaat saðlamak istiyor ve büyük bir sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar sizin için zarar istiyorlar ve kalplerinde size düþmanlýk besliyorlar. asiz indirilen bütün kitaplara inaný­yorsunuz, halbuki onlar size kin güdüyorlar. Onlar sizin kitabýnýzdan hiçbir þeye inanmadýklarý halde, siz onlarý niçin seviyorsunuz? Burada kâfirlerin bâtýl inançlarýnda, mü'minlerin hak olan inançlarýndan daha saðlam olduk­larý için mü'minlere þiddetli bir kýnama vardýr, Sizinle kar­þýlaþtýklarýnda "Ýman ettik" derler. Ýþte onlarýn çirkinliklerinden biri de bu­dur. Çünkü münafýklýk ederek sizin yanýnýzda mü'min görünüyorlar. Onlarýn meclisinden ayrýldýðýnýz da sizin birlik ve beraberliðinizi gördükleri için þiddetli kin ve kýzgýnlýklarýndan parmak­larýný ýsýrýr, kendi kendilerini yerler. Bu þiddetli öfkeden ve mü'minlere eziyet edememenin verdiði üzüntüden kinayedir. Deki: "Öf­kenizle geberin" Bu, onlar için bir bebduadýr. Yani, ey Muhammedi Onlara de ki: Allah kininizi, ölünceye kadar devam ettirsin.[246] Allah sizin mü'minlere karþý kalplarinizde gizlediðiniz kin ve hasedi bilir. Sonra Yüce Allah, onlarýn mü'minlerin baþýna gelmesini bekledikleri belâ ve meþakkati þöyle açýklar. [247]

 

120. Eðer size bolluk, refah zafer, ganimet ve benzeri sevindirici þeyler isabet ederse üzülürler, Eðer size þiddet, kýtlýk, hezimet ve benzeri üzücü þeyler gelirse bu defa se­vinirler. Yüce Allah onlarýn mü'minlere karþý aþýrý düþmanlýklarýný açýkla­dý. Çünkü onlar, mü'minlerin elde ettikleri hayýrlardan dolayý üzülüyor, baþ­larýna gelen musibetlerden dolayý da seviniyorlardý, Onlarýn eziyetlerine sabreder, söz ve amellerinizde Allah'tan korkarsanýz, hile ve tuzaklarý size zarar vermez. Yüce Allah onlarýn zarar ve­rememelerini sabýr ve takva þartýna baðladý. Allah on­larýn sizin için kurduðu tuzaklarý bilir, kötülüklerini sizden savar ve onlarý kötü niyetlerine göre cezalandýrýr.[248]

 

Edebî Sanatlar

 

1. kitaptan bir grup vardýr. Burada, devamlýlýk ifade etmesi için isim cümlesi kullanýlmýþtýr. Bundan sonra gelen   Allah'ýn âyetlerini okurlar" cümlesinde ise teceddüd (fiilin yenilenmesi) ifade etmesi için muzâri sýygasý kullanýlmýþtýr, Fiilinde de durum aynýdýr.

2. Onlar sâlihlerdendir. Bu kimselerin faziletlerinin

ve derecelerinin yüksekliðini ifade etmek maksadýyle, uzaðý gösteren ism-i iþaret kullanýlmýþtýr.

3. Þiddetli soðuk rüzgar gibidir." Burada teþbih-i temsilî vardýr. Ýftihar ve övülmek için harcadýklarý mallar, þiddetli soðuk kasýrganýn   isabet ederek helak ettiði ve kupkuru sap haline getirdiði ekine benzetilmiþtir.

4. "Sýrdaþ edinmeyin." Burada kiþinin yakýn arkadaþlarý elbise astarýna benzetilmiþtir. Çünkü onlar, onun iþinin iç yüzünü bilirler ve iç elbisenin vücuduna yakýnlýðý kadar ona yakýndýrlar.  Burada    istiare vardýr.[249]

5. "Size karþý kýzgýnlýklarýndan parmaklarýný ýsýrýr, kendi kendilerini yerler." Ebu Hayyan þöyle der: "Kýzgýn ve piþman olan kiþiye, "parmaklarýný ýsýrýyor" denilirse, bu hakikat olur. Bunun    temsilî mecaz olma ihtimali de vardýr. Bu takdirde, onlarýn þiddetli kinleri ve mü'minlere eziyet edememekten duyduklarý üzüntüleri bu þekilde  ifade edilmiþ olur.

6. "Size bir iyilik dokun-sa, bu onlarý tasalandýrýr; baþýnýza bir musibet gelse buna da sevinirler. Bu âyette, bediî sanatlardan mukabele sanatý vardýr. Zira, hasene kelimesinin mukabilinde seyyie, mesâet kelimesinin mukabilinde de ferah kelimesi gelmiþtir. Bu güzel bir mukabeledir.

7. kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. [250]

 

Bir Nükte

 

"Size bir iyilik dokunursa" cümlesinde, dokunmak mânâsýna gelen kelimesi, "Size bir kötülük isabetederse" cümlesinde kelimesi kullanýlmýþtýr. Bu gösteriyor ki, iyilik hafif bir dokunma kadar basit bir þeyle de olsa düþmanlarý üzer, kötülüðe gelince o, düþmanlarýn bile üzülebilecekleri seviyeye gelirse, onlar ancak o zaman sevinirler. Ýþte bu, Kur'an'ýn belagat inceliklerindendir. Bu nükte, Keþþaf haþiyesinden nakledilmiþtir. [251]

 

121. Hani sen, sabah erkenden, mü'minleri savaþ mevzilerine yerleþtirmek için ailenden ayrýlmýþtýn. Al­lah, hakkýyle iþiten ve görendir.

122. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuþtu. Halbuki Allah onlarýn yardýmcýsý idi. Mü1-minler, yalnýz Allah'a dayanýp güvensinler.

123. Andolsun sizler güçsüz olduðunuz halde Allah, Bedir'de sîze yardým etmiþti. Öyle ise, Allah'tan sakýnýn ki, O'na þükretmiþ olasýnýz.

124. O  zaman sen, mü'minlere þöyle diyordun: "Ýndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye   etme­si, sizin için yeterli  deðil midir?

125. Evet, siz sabýr gösterir ve Allah'tan sakýnýr­sanýz, ve eðer onlar þu anda üzerinize gelirlerse, Rabbi-niz savaþ eðitimi görmüþ beþ bin melekle sizi takviye eder.

126. Allah, bunu size sýrf bir müjde olsun ve kalbleriniz bu sayede rahatlasýn diye yaptý. Zafer, yalnýzca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah kalýndandýr,

127. 128. Allah kâfirlerden bir kýsmýný kessin veya onlarý periþan etsin böylece bozulmuþ bir halde dönüp gitsinler ki, bu iþte senin yapacaðýn bir þey yoktur. Ya­hut onlarýn tevbesini kabul etsin, ya   da   (ýsrar eder­lerse)    onlara azap etsin    (diye Allah Bedir'de size yardým etti). Çünkü onlar zâlimdirler.

129. Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ýndýr. Dile­diðini baðýþlar, dilediðine azap eder. Allah, çok baðýþ­layýcý ve çok merhametlidir.

130. Ey iman edenler. Kat kat artýrýlmýþ olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakýnýn ki kurtuluþa eresiniz.

131. kâfirler için hazýrlanmýþ bulunan ateþten sakýnýn.

132. Allah'a ve Resul'üne itaat ediniz ki size mer­hamet edilsin.

 

Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Bu âyet-i kerimelerden itibaren gazalardan söz edilmeye baþlanýr. Konu, münâkaþa ve münazara savaþýndan meydan ve kýlýç savaþma intikâl etti. Bu âyetler geniþ bir þekilde Uhud savaþýndan söz eder. Bu arada, Allah'ýn mü'minlere nimetini hatýrlatmasý için Bedir savaþýndan da söz edilmiþtir..Zira mü'minler bu savaþta sayý ve silah bakýmýndan daha az ve zayýf olmalarýna raðmen, Allah'ýn yardýmýyle zafer kazanmýþlardý. Bu âyet, Uhud gazasý ile ilgili kýssanýn ilk âyetidir. Bu konuda 60 âyet nazil olmuþtur. Âyetlerin öncekilerle münasebeti þöyledir: Yüce Allah Önceki âyetlerde kötü kimseleri sýrdaþ edinmekten sakýndýrdý. Bu âyetlerde de en-sardan iki grubun gevþeklik göstermesinin sebebini açýklamaktadýr. Bu da, baþta nifakýn baþý olan Ubey b.Selûl olmak üzere münafýklarýn onlara köstek olmalarýdýr. Münasebet açýktýr. Buhârî ve Müslim Câbir'in þöyle dediðini nakladerler. "O zaman içiniz­den iki taife bozulmaya yüz tutmuþtu. Halbuki Allah onlarýn yardýmcýsý idi" âyeti bizim hakkýmýzda nazil oldu. Bu iki taife biziz, yani Harise oðullarý ve Seleme oðullarýyýz. Allah onlarýn dostudur" kaydýn­dan dolayý bu âyetin bizim hakkýmýzda inmesine sevindik. Ýnmemiþ olsaydý sevinmezdik.[252]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Sabahleyin çýktýn, demektir. Bu kelimenin mastarý olan sabahýn ilk saatleri manasýnadýr.

Gevþeklik gösterirler demektir. Feþel, korkaklýk ve zayýflýk manasýnadýr.

Ýndirir yerleþtirirsin demektir. Bir kimse bir baþkasýný bir eve yerleþtirdiðinde der. Bu kelimenin aslý ev edin­mek manasýnadýr.

Ezille, sayý ve silah bakýmýndan azlýk manasýnadýr.          

Fevr sûr'at manasýnadýr. Aslý, þiddetli galeyan mânâsýna olup tencere kaynadý mânâsýna gelen den türemiþtir. Daha sonra "Sûr'­at" mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Bir þey anýnda hemen yapýldýðýnda  de­nilir,

Musevvemîn, savaþ için eðitilmiþ manasýnadýr. Musevvimîn okunduðu takdirde, onlarýn alâmeti vardýr manasýnadýr. Bedir savaþýnda on­larýn alâmeti beyaz sarýklardý.

Taraf, taife ve kýt'a manasýnadýr.

Onlarý periþan etsin. Kebt, hezimete uðratmak ve helak etmek demektir. Bazan kin gütmek ve zelil düþürmek mânâsýnda kullanýlýr.

Hâibîn, "bozguna uðrayarak" demektir. Haybe, isteneni elde edememek mânâsýna gelir. [253]

 

Nüzul Sebebi

 

Müslim'in sahihinde rivayet edildiðine göre Uhud savaþýnda Rasulul-lah (s.a.v)'ýn ön diþlerinden rabaiyye denilen bir diþi kýrýldý. Baþý yarýldý. Rasulullah (s.a.v) baþýndaki kaný siliyor, ve þöyle diyordu: Kendilerini Allah'a çaðýran peygamberlerinin baþýný yaran ve rabaiyyesini kýran bir ka­vim nasýl kurtuluþa erer? Bunun üzerine Yüce Allah iþte senin yapacaðýn bir þey yoktur" âyetini indirdi.[254]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

121. Ey Muhammedi Sabah er­kenden, mü'minleri, düþmanla savaþmak için mevzilerine yerleþtirmek üzere ailenden ayrýlýp Uhud'a gittiðin zamaný hatýrla. Allah si­zin sözlerinizi iþitir hallerinizi bilir. [255]

 

122. Hani. müslüman ordusundan iki taife korkaklýk ve zafiyet gösterip neredeyse savaþtan dönmeye yüz tutmuþlardý. Bunlar Selemeoðullan ile Hâriseoðullarý idi . Olay þöyle olmuþtur: Rasulullah (s.a.v.) bin kiþilik bir Ashab ordusu ile Uhud'a gitmek üzere yola çýktý. Üçbin kiþiden oluþan kâfir ordusuna yaklaþtýklarýnda, münafýk Ab­dullah b. Übeyy ordunun üçte biri ile Rasulullah (a.s.v.)'tan ayrýlarak þöyle dedi: Niçin canlarýmýzý ve çocuklarýmýzý öldürelim? Ensardan yukarda adý geçen iki kabile savaþtan geri dönmeye niyetlendi. Fakat Allah onlarý koru­du, Rasulullah (s.a.v) ile birlikte devam ettiler. Ýþte, "Allah on­larýn yardýmcýsý ve iþlerinin mütevellisidir" âyeti bunu ifade eder. Mü'minler bütün hal ve hareketlerinde yalnýz Allah'a dayanýp güvensinler.   Sonra  Yüce  Allah,  mü'minlerin  kalpleri  kuvvetlensin  ve Uhud'da uðradýklarý yenilgiden duyduklarý üzüntüye karþý teselli bulsunlar diye onlara Bedir günü elde ettikleri zaferi hatýrlatarak þöyle buyurdu: [256]

 

123. Þüphesiz, sizler silah ve sayý baký­mýndan az olduðunuz halde, zaferin sayý   ve malzeme çokluðuyla deðil, Al­lah'ýn yardýmýyle kazanýldýðýný bilesiniz   diye Allah Bedir gününde   yardý-mýyle size zafer kazandýrmýþtýr. Öyleyse Allah'tan kor­kun ve size lütfettiði zafere karþýlýk O'na þükredin. [257]

 

124. Ey Muhammedi O zaman sen Ashabýna þöyle demiþtin: Rabbinizin sizin za­feriniz için   üç bin meleði yardýmýnýza göndermesi size yetmez mi? [258]

 

125. Evet, yeter. Eðer siz savaþta sabreder, Allah'­tan korkar ve onun   emrine itaat ederseniz, o size meleklerle yardým eder.

Eðer müþrikler hemen þu anda üzerinize gelirlerse Allah, silah eðitimi görmüþ ve tatbikat yapmýþ beþbin melekle size yardýmý artýrýr.[259]

 

126. Ey mü'minler! Allah me­lekleriyle yaptýðý bu yardýmý, sýrf, bir müjde olsun daha fazla sebat ede­siniz, kalpleriniz bununla sükûnete ersin, düþmanýnýzýn çokluðu ve sizin az­lýðýnýzdan korkmayasmýz diye yaptý Sakýn zaferin, sayý ve malzeme çokluðu ile elde edileceði hayaline kapýlmayasýnýz. Gerçekte zafer, meleklerde ve baþkalarýndan deðil, sýrf Allah'ýn yardýmý ile elde edi­lir. O iþinde galiptir, maðlup olmaz. Hikmet sahibidir, engin hik­metinin gerektirdiðini yapar. [260]

 

127. Bu ilâhi tedbir, o müþriklerden bir taifeyi öldürme veya esir alma suretiyle helak etmek ve þirk direklerinden bir direði yýkmak, veya onlarý hezimete uðratarak periþan etmek için alýnmýþtýr, , istediklerim elde edemeden bozulmuþ bir halde geri dönsünler. Yüce Allah bunu onlarýn baþýna Bedir savaþýnda getirdi. Müslümanlar, müþriklerin ileri gelenlerinden yetmiþini öldürüp, yetmiþini de esir aldýlar. Allah mü'minleri aziz; þirki ve müþrikleri zelil kýldý. [261]

 

128. Bu iþte senin yapacaðýn bir þey yoktur. Bu âyet-i kerime Uhud kýssasý içerisinde bir ara konu olarak gelmiþtir. Rasu­lullah   (s.a.v.)'m   rabaiyye   diþi   kýrýlýp   mübarek   yüzleri   yarýlýnca: "Peygamber- lerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasýl kurtuluþa erer" buyurdu. Bunun üzerine âyeti nazil oldu. Yani, Ey Mu­hammedi  Kullarýn yanlýþlarýný düzeltmek sana ait deðildir.  Onlarýn iþi Allah'a kalmýþtýr. Onlarýn iþlerinin sahibi Allah'týr. Allah onlarý ya helak eder veya hezimete uðratýr, Veya müslüman olurlarsa tevbelerini kabul eder, küfürde ýsrar ederlerse azap eder. Çünkü onlar azabar üstehak olmuþ   zâlimlerdir. [262]

 

129. Yerlerin ve göklerin mülkü Allah'ýndýr. O, dilediðini baðýþlar, di­lediðine azap eder. Allah çok baðýþlayýcý ve çok merhametlidir. [263]

 

130. Ey iman edenler! Kat kat artýrýlmýþ olarak faiz yemeyin. Bu âyetle Yüce Allah, mü'min kullarýna faiz alýp vermeyi yasaklamýþtýr. Ayný zamanda Câhiliyye döneminde kat kat aldýklarý faizi kýnamýþtýr. Ýbn Kesir þöyle der: Câhiliyye zamanýnda borcu ödeme zamaný gelince alacaklý þöyle derdi: Ya borcu ödersin, veya artýrýrsýn. Eðer öderse ne ala yok Ödeyemezse zamaný uzatýr ve borç mik­tarýný artýrýrdý. Bu her yýl böyle devam ederdi. Bazan az bir borç, katlanarak çoðalýr ve kat kat olurdu.[264] Allah'ýn yasakladýðýný terkederek O'nun azabýndan korununuz ki, kurtuluþa erenlerden olasýnýz. kâfirler için hazýrlanmýþ olan cehennem ateþinden sakýný­nýz. Allah'a ve Rasulüne itaat edin ki, O'nun rahmetine nail olan iyi kullardan olasýnýz.

 

Edebî Sanatlar

 

1. Hani diyordun. Olayý zihinde canlandýrmak için, þimdiki za­manýn hikayesi muzâri sýygasýyle ifade edilmiþtir.

2. Rabbinizin size yardým etmesi. Rabb kelimesinin mu­hatap zamirine muzaf olmasý, onlara verilen önemi göstermektedir. Ebus-suûd böyle der.

3. "Baðýþlar" ve "azap eder" kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr.

4. Faizi yemeyin. Burada faiz almayýn yerine faiz yeme­yin denilmiþtir. Çünkü almanýn neticesi, onu   yemektir. Bu mecâz-ý murseldir.

5. "Kat kat" kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr. [265]

 

Bir Uyarý

 

Ayette " kat Kat" ifadesinin kullanýlmasý, faiz için ne bir kayýt ne de bir þarttýr. O ancak insanlarýn Cahiliyye zamanýndaki durumlarýný açýkla­mak ve büyük bir zulüm ve apaçýk bir haksýzlýk olan, bu muameleden do­layý onlarý kýnamak içindir. Zira onlar faizi kat kat alýyorlardý. Ebu Hayyan þöyle der: Kat kat faiz aldýklarý bu kötü iþten menedildiler. Bazan öyle olurdu ki, az bir borcun faizi yüzünden borçlunun bütün malý giderdi. Yüce Allah sözüyle onlarýn yýldan yýla faizi katlýyarak artýrdýklarýna iþaret eder. Faizin her türlüsü haramdýr. Katlýyarak alma durumu, yasakla­manýn bir kaydý ve þartý deðildir.[266]          

        

133. Rabbinizin baðýþýna ve takva sahipleri için hazýrlanmýþ olup geniþliði gökler ve yer kadar olan cen­nete koþun.

134. O takva sahipleri ki, bollukta da, darlýkta da Allah için harcarlar;  öfkelerini yutarlar ve insanlarý affederler. Allah güzel davranýþta bulunanlarý sever.

135. Yine onlar ki, bir kötülük yaptýklarýnda, ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde Allah'ý hatýrla­yýp, günahlarýndan dolayý hemen tevbe-istiðfar ederler. Zaten günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlayabilir ki. Bir de onlar, iþledikleri kötülüklerde, bile bile ýsrar et­mezler.

136. Ýþte onlarýn mükâfaati, Rablerinin maðfireti ve zemininden ýrmaklar akan, içinde ebedî kalacaklarý cennetlerdir. Amel edenlerin mükafaatý ne güzeldir.

137. Sizden önce kânun haline gelmiþ bir takým olaylar gelip geçmiþtir. Onun için, yer yüzünde gezin dolaþýn da yalanlayanlarýn akýbeti ne olmuþ, görün.

138. Bu bütün insanlýða bir açýklamadýr; takva sa­hip- leri için de bir hidâyet ve bir öðüttür.

139. Gevþeklik göstermeyin; üzüntüye kapýlmayýn. Eðer kalbden inanmýþsanýz, üstün gelecek olan sizsiniz.

140. Eðer siz (Uhud'da ) bir acýya uðradýnýzsa, (Bedir'de     de  düþmanýnýz  olan)  o  kavim  ayný  acýya Cüz 4,

uðramýþtýr. Ýþte böylece biz günleri insanlar arasýnda deðiþtiririz. Allah iman edenleri ortaya çýkarmak ve aranýzdan bazýlarýna þehadet nimetini lütfetmek için bu­nu yapýyor. Allah zâlimleri sevmez.

141. Bir de Allah iman edenleri temize çýkarmak, kâfirleri de helak etmek ister.

142. Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri belli et­meden, sabredenleri   ortaya çýkarmadan cennete gire­ceðinizi mi sandýnýz?

143. Andolsun   ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. Ýþte þimdi onu gözlerinizin önünde gördünüz.

144. Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir. Þimdi O, ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse, Allah'a hiçbir þekilde zarar veremez. Al­lah, þükredenleri mükafaatlandýracaktýr.

145. Her nefsin ölümü ancak Allah'ýn iznine bað­lýdýr. (Ölüm), belli bir süreye göre yazýlmýþtýr. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine   ondan veririz. Kim de   âhiret sevabýný isterse, ona da bundan veririz.   Biz, þükredenleri mükâfatlandýracaðýz.

146. Nice peygamberler vardý ki, beraberinde Al­lah erleri bulunduðu halde savaþtýlar da, bunlar, Allah yolunda baþlarýna gelenlerden dolayý gevþeklik ve zaaf göstermediler; boyun eðmediler. Allah   sabredenleri se­ver.

147. Onlarýn sözleri, sadece þöyle demekten iba­retti: Ey Rabbimiz! günahlarýmýzý ve iþimizdeki taþkýn­lýðýmýzý baðýþla; ayaklarýmýzý sabit kýl; kâfirler toplu­luðuna karþý  bizi muzaffer kýl.

148. Allah, onlara dünya nimetini ve âhiret sev­abýnýn en güzelini  verdi. Allah, iyi davrananlarý sever.

 

Ayetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah önceki âyetlerde mü'minleri sabýrlý ve takva sahibi olmaya teþvik etti ve Bedir savaþýnda onlara melekleriyle yardým ettiðine dikkatlerini çekti. Bu âyetlerde de nzas.ni kazanmak yarýþmalarýný emretmektedir. Daha sonra da Uhud savaþýný ve ü'lerin   önce zafer kazanmýþken hezimete uðramalarýný geniþ bir þekilde açýklamakta  Bunu  takiben de bela ile imtihanýn, hayatýn bir sünneti olduðunu; peygamberlerin öldürülmesinin mü'minlerin kalplerine bir zafiyet vermemesi gerektiðini belirtmektedir. Daha sonra, âyet-i kerimeler, Uhud gazasýndan alýnacak bir çok ders ve ibretleri açýklar. [267]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Sâriû, koþuþunuz demektir.  Serrâ, rahatlýk manasýnadýr.  Darrâ darlýk ve þiddet manasýnadýr.

 Kazýmýn, öfkelerini yenenler demektir. öfkesini yut­tu ve tuttu, manasýnadýr.  Bir kimse düþmana karþý gücü yettiði halde öfkelendiðini belirtmezse denir. Araplar, bîr kimse kýrbayý doldu­rup aðzýný baðladýðýnda derler. Bu kelime, burdan alýnmýþtýr. Fahiþe, son derece çirkin olan iþHalet, geçti demektir.

Sünen, takibedilen yol mânâsýna gelen sünnet kelimesinin çoðludur,. Peygamber (s.a.v)'in sünneti de bu mânâyadýr. Buradaki maksat, yal ani ýy anlarýn baþýna gelen olaylardýr.

Karh ve kurh kelimeleri yara manasýnadýr. Ferra þöyle der: Karh yara, kurh ise yaranýn verdiði acý ve ýztýraptýr.[268] Kelimenin aslý saf manasýnadýr. Saf su mânâsýna gelen "Nudâviluhâ, onu dolaþtýrýrýz" demektir. Müdâvele, bir þeyi bi­rinden diðerine nakletmektir. Bir þey, bir þahýstan baþka bir þahsa intikâl ettiðinde "el deðiþtirdi" denir.

yümehhýsa,  temize  çýkarsýn  diye.  Temhîs,  temize çýkarmak demektir. Bir kimse bir þeyi bütün ayýplarýndan temizlediðinde der. Bu kelimenin aslýnda lügat mânâsý, temizlemek ve gidermek de­mektir.

Yemhaka, yavaþ yavaþ helak eder. Mahk, bir þeyi yavaþ yavaþ ' azaltmak demektir.

A'kâbikum, ökçe mânâsýna gelen Akib kelimesinin çoðulu­dur. Bir þey önceki haline dönüþtüðündedenir.

Müeccel, ileri ve geri alýnmayan bir zamanla sýnýrlý demektir.

Keeyyin, nice manasýnadýr. Çokluk ifade eder. Aslý, sadece  idi. Baþýna teþbih kâfi gelince çokluk ifade etti.

Ribbiyyûn, ribbî kelimesinin çoðuludur. Ribbî, rabbaniler gibi Rabbe nisbet edilmiþ bir kelimedir. Buna göre ribbîler, Rabblerine ibadet eden muttekî âlimlerdir. Bir görüþe göre bu   kelime, cemaat mânâsýna gelen kelimesine nisbet edilmiþtir.

Ýstckanu, boyun eðdiler. Bu kelime asýl itibariyle sükûn kö­künden gelmektedir. Zira boyun eðen kimse arkadaþý kendi hakkýnda iste­diðini yapsýn diye sakin sakin durur. [269]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

133.  Allah'a itaat etmek ve emirlerine sarýl­mak suretiyle, maðfireti gerektiren amellere koþuþunuz ve göklerin ve yerin geniþliði kadar geniþ olan cennete koþunuz. Nitekim Hadîd sûresinde "Geniþliði, göklerle yerin geniþliði kadar olan cennete koþun[270]  buyrulmuþtur. Burada maksat cennetin geniþliðini açýklamaktýr. Geniþliði bu kadar olursa, uzunluðu ne kadar olur, düþün. Bu cennetler, Allah'ýn emrini uygulayanlar için hazýrlanmýþtýr. [271]

 

134. Onlar öyle kimselerdir ki, bollukta da darlýkta da Allah için mallanýn bol bol harcarlar. Ýntikam al­maya güçleri yettiði halde öfkelerini tutarlar, kendilerine kötülük veya zulmedenleri baðýþlarlar, Allah, bu ve benzeri güzel vasýflarla mattasýf olanlarý sever. [272]

 

135. yine onlar öyle kimselerdir ki, büyük günahlardan bir günah iþlediklerinde,[273] ya da herhangi bir günah sebebiyle kendilerine zulmettiklerinde, Hemen Allah'ýn azametini ve kendisine isyan edenlere hazýrladýðý azabý hatýrlar, günahtan uzak durur, tevbe eder ve Allah'a yönelirler. Günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlar ki? Bu soru cümlesi olumsuzluk ifade eder. Günahlarý, Allah'tan baþkasý baðýþlamaz demektir. Bu cümle, kullarýn kalblerini hoþ etmek onlarý tevbeye teþvik etmek ve günahlar ne kadar büyük olursa olsun, Allah'ýn affýnýn daha büyük ve rahmetinin daha geniþ olduðunu açýklamak için gelmiþ bir ara cümlesidir. kullar, yaptýklarýnýn çirkinliðini bile bile bu fiillerinde ýsrar etmezler. Bilakis onlardan uzak durur ve tevbe ederler. [274]

 

136. sýfatlarla muttasýf olan o mü'minlerin sevap ve mükâfatý, geçmiþ günah­larýnýn, Rableri tarafýndan baðýþlanmasý ve aðaçlarýnýn arasýndan nehirler akan cennetlerdir. Orada ebedî kalýrlar. Allah'a itaat edenler için, cennet ne güzel bir mükafattýr.

Sonra Yüce Allah, rüþd ve salâh ilkelerini takdim ettikten sonra Uhud savaþýnýn kalan bölümünü geniþ bir þekilde açýklamaktadýr. [275]

 

137. Sizden önceki ümmetlerin peygamberlere muhalefetleri sebebiyle, haklarýnda icra edilen, helak etme ve köklerini kesme gibi, kanun olmuþ bir takým ilahi vak'alar geçti. Yalanlýyanlarm, helak olduktan sonra geriye býraktýk­larý kalýntýlarý görüp öðüt ve ibret almak için yeryüzünde dolaþýn da, on­larýn haberlerini ve baþlarýna gelenleri öðrenin. [276]

 

138. Bu Kur'an, insanlar için bir açýklamadýr. Yani Bu Kur'an'da[277] bütün insanlýða yetecek bir açýklama vardýr. Keza doðru yola iletecek bir hidâyet, özellikle müttekîler için bir ibret ve öðüt vardýr. Öðütten diðer insanlar deðil de, sadece müttekîler faydalandýðý için burada özellikle onlar zikredilmiþtir. Daha sonra Yüce Allah, Uhud savaþýnda müslümanlarýn baþýna gelen hezimetten dolayý onlarý teselli et­meye baþlayarak þöyle buyurdu: [278]

 

139. Cihad Siz hususunda zayýflýk göstermeyin, baþýnýza gelen öldürülme veya hezimete uðramadan dolayý üzülmeyin. onlara galip ve onlardan üstünsünüz. Uhud savaþýnda onlar sizi yendilerse, Bedir savaþýnda da siz onlarý yenmiþtiniz Eðer gerçekten mü'min iseniz za'fa düþüp üzülmeyin. [279]

 

140. Eðer siz Uhud'da yaralandýnýz veya  öldürüldüyseniz,   müþrikler  de  Bedir'de   sizin   gibi  yaralandý   ve öldürüldülerÝþte böylece biz günleri insanlar arasýn­da döndürüp dolaþtýrýrýz. Günler devamlý deðiþir. Bir gün lehinize, bir gün aleyhinize olur. Bir gün üzülür, bir gün sevinirsin, Allah bunu, sizi imtihan ederek dar günlerde sabredenleri görmek ve mü'minlerle münafýklarý birbirinrden ayýrmak   için yapýyor. ve bazýla­rýnýza Allah yolunda þehadet nimetini lütfetmek istiyor, Allah zâlimleri sevmez. Uhud gününde peygamberlerinden ayrýlan müna­fýklar bu zâlimlerdendir. [280]

 

141. Bir de Allah mü'minleri günahtan temiz ve pak edip münafýklardan ayýrmak ve kâfirleri yavaþ yavaþ helak etmek ister. [281]

 

142. Ey mü'minler topluluðu! Ýmtihan edilip de temize çýkarýlmadan cennete gireceðinizi mi zannediyorsunuz? Bu soru inkâr yoluyla sorulmuþ bir sorudur. Böyle düþünmeyin demektir. Siz Allah yolunda cihad edip de Allah sizin cihadýnýzý   ve musibetlere karþý sabrýnýzý bilmeden cennete gireceðinizi mi

düþünüyorsunuz? Taberî, âyetin mânâsý þöyledir der: Ey Muhammed'in As­habý! sizden Allah yolunda cihad edenler ve savaþta onun uðrunda baþlarýna gelecek acý ve ýzdýraplara katlananlar mü'min kullarým tarafýndan bilinme­dikçe,  Rabbinizin  lütfuna mazhar  olacaðýnýzý    zannediyorsunuz?[282]

 

143. Þüphesiz siz, düþmanýn zorunu tatmadan önce, þehit olmak için düþmanla karþýlaþarak Ölmeyi isti­yordunuz. Âyet savaþta direnmeyenler hakkýnda bir sitemdir. Ýþte onu, kardeþleriniz gözlerinizin önünde öldürüldüðünde ve sizin de Ölüme çok   yaklaþtýðýnýzda gözlerinizle gördünüz.

Uhud savaþýnda kâfirler, "Muhammed öldürüldü" haberini yaydýklarý ve münafýklarýn da: "Eðer o Öldürüldü ise gelin önceki dinimize dönelim dedikleri zaman þu âyet-i kerime indi: [283]

 

144. Muhammed sadece bir pey­gamberdir. Ondan Önce de bir çok peygamber gelmiþtir. Bu peygamberlerin bir kýsmý ölmüþ bir kýsmý da Öldürülmüþtür. Allah, Muhammed'i öldürürse veya kâfirler onu þehid ederse iman ettikten sonra kâfir mi olacaksýnýz? Kim dininden dönerse Allah'a zarar vermez. O kendini Allah'ýn gazap ve azabýna arz ettiði için sadece kendine zarar verir. Allah, kendisine itaat edenlerin sevabýný verecektir. Bunlar, sebat edip dinden dönmeyen­lerdir. Bundan sonra Yüce Allah her nefis için bir ecel takdir ettiðini ve bu ecelin ileri veya geri alýnmayacaðýný bildirerek þöyle buyurdu. [284]

 

145. Her nefsin Ölümü Allah'ýn izni ve dilemesine baðlýdýr. Her nefis için tayin edilmiþ belirli bir süre yazýlmýþtýr. Bu müddet ne ileri alýnýr, ne de geri. Bundan maksat müslü-manlarý cihada ve düþmanla   savaþa teþviktir. Çünkü korkaklýk ömrü uzat­maz, cesaret de onu azaltmaz. Sakýnmak kaderi önlemez. Ýnsan, tehlikeli iþlere girse de, savaþsa da eceli gelmeden ölmez Her kim ameline karþýlýk dünya nimeti isterse ona istediðini veririz fakat âhirette onun bir payý yoktur. Bu âyet, savaþtan ganimet bekleyenler için bir ta'rizdir. Bu âyette Yüce Allah, dünya nimetlerini elde etmenin, insan için gýpta edilecek bir þey olmadýðýný açýklamýþtýr. Çünkü dünya nimetleri iyilere de kötülere de bolca verilmektedir, Kim de ameline karþýlýk âhiret sevabý isterse, kendisine dünyada verdiðimiz ni­metlerle birlikte âhiret sevabýný da eksiksiz veririz. Nitekim "Kim âniret kazancýný istiyorsa, onun kazancýný artýrýrýz[285] mealindeki âyet-i kerimede böyle   buyurulmuþtur.        

Þükredenlere, amel ve þükürlerine göre lütuf ve rahmetimizden vereceðiz. [286]

 

146. Nice peygamber Rabbani âlimler[287] ve Salih kullarla birlikte, Allah'ýn dinini yüceltmek için savaþtýlar. Bunlar Allah yolunda savaþtý, bunlardan öldürülenler de oldu.

Yine Allah yolunda baþlarýna gelen yaralanma ve Öldürülmeden dolayý zaaf ve korkalýk göstermediler. Zaaf gösterip ci­hattan geri kalmadýklarý gibi, düþmanlarýna karþý zillet gösterip boyun da eðmediler. Allah yolunda bela ve musibetlere sabreden kimseleri Allah sever. [288]

 

147. Dinde sebat ve dayanýklýlýk göstererek, Allah'ýn maðfiretinden baþka bir þey istemediler þöyle dediler: Ey Rabbimiz.  Günahlarýmýzý ve iþimizdeki taþkýnlýðýmýzý sana yapmamýz gereken itaat ve ibadetteki kusurumuzu baðýþla. Savaþ alanlarýnda ayaklarýmýzý sabit kjl ve kâfirler topluluðuna karþý bize zafer nasip et. [289]

 

148. Allah onlara dünya nimetini ve güzel âhiret sevabýný verdi. Yani Allah onlara dünya nimetlerinden olan ganimet, izzet, zafer ve ülkelere hakimiyeti nasip ettiði gibi âhirette de cennet ve nimetlerini verdi. Allah iyi davrananlarý sever. Yani güzel amel iþleyen iyi niyetli olanlarý sever. Âhiret sevabýnýn üstün­lüðünü ve Allah katýnda deðeri olduðunu ifade etmek için, sadece âhiret sevabýnýn güzelliði vurgulandý. [290]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek âyetler, beyan ve bediî ilimlerinden birçok sanatý ihtiva eder. Bunlarý aþaðýdaki þekilde özetliyebiliriz.

1. "Onun geniþliði semâvât ve arzdýr." Yani semâvât ve arzýn geniþliði gibidir. Burada benzetme edatý ile benzetme yönü gizlenmiþtir. Buna teþbih-i belið denir.

2. Bir maðfirete koþun." Yani maðfireti gerektiren sebeplere koþun. Bu, bir þeyi, sebebinin yerine zikretme kebilindendir.

3. "Bolluk ve darlýk." Burada edebî sanatlardan týbâk vardýr.

4. Günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlar ki. Bu­radaki  soru ile  olumsuzluk kastedilmektedir.   Yani   Allah'tan   baþkasý baðýþlamaz demektir.

5. Onlarýn mükafatlan maðfirettir. Mü'minlerin ma­kamlarýnýn yüksekliði ve faziletteki mertebelerinin yüceliðini göstermek için uzaklýk ifade eden iþaret ismi kullanýlmýþtýr.

6. "Böyle amel edenlerin mükafatý ne güzeldir." Burada mahsûsun bil medh (övülen) hazfedilmiþtir. Takdiri

7. Allah bilsin diye. Burada birinci þahýstan üçüncü þahsa il­tifat (dönüþ) sanatý vardýr. Çünkü bu kelime daha önce geçen "biz on­larý döndürürüz" den sonra gelmiþtir. Bu iltifat sanatýndaki sýr ise, Allah yo­lunda cihadýn þanýný yüceltmektir.

8. Muhamnýed, bir peygamberden baþka bir þey deðildir. Burada mevsufun sýfata kasrý sanatý vardýr.

9. Gerisin geriye mi döneceksiniz? Þerif Râdî þöyle-der; Bu bir istiaredir. Bununla, dinden dönmek kastedilmiþtir. Yüce Allah þüpheye düþerek geri dönmeyi ökçeleri üzerine geri dönmeye benzetti.[291]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Âyet-i kerimesinde, birçok güzel ahlak esasý vardýr. Bunlar Allah yolunda bolca harcamak, Öfkeyi tutmak, kötülük edenleri af­fetmek,   günahlardan   tevbe   etmek   gibi   esaslardýr.   Bunlarýn   herbiri, sayýlamýyacak kadar faziletlerin kaynaðýdýr.

2. Âyette maðfiret cennetten önce zikredilmiþtir. Çünkü bir þey, önce pisliklerden temizlenir, sonra süslenir. Buna göre hata ve günahlardan te­mizlenmemiþ olan kimse cennete girmeye hak kazanamaz.

3. Burada ne kadar çok geniþ olduðunu  vurgulamak için, hususi ola­rak en mânâsýna gelen "arz" kelimesi zikredilmiþtir. Eni bu kadar olursa uzunluðu ne kadar olur?.. Tbn Abbas (r.a.) þöyle der: Yedi gök ve yedi yer birbirine eklendiðinde ne kadar geniþ olursa cennetin geniþliði de o ka­dardýr.[292]

4. Hirakl, Peygamber(s.a.v)'e þöyle yazdý: Sen beni, göklerin ve yerin geniþliðindeki cennete davet ediyorsun. Öyleyse cehennem nerede? Rasu-lullah þöyle buyurdu:"Sübhanellah...  Peki gündüz olduðunda gece ne­rede?[293]

5. Yüce Allah birçok âyette, âhiretle ilgili amellerde yarýþmayý em­retti: "Maðfirete koþun" Maðfiret için yarýþýn[294]  Hayýrlarda yarýþýn[295]  Allah'ýn zikrine koþun[296]  Ýþte yarýþanlar ancak onda yarýþsýnlar.[297] Dünya ile ilgili amellerde ise yavaþ hareket etmeyi emretti:

"Yerin sýrtlannda dolaþýn"[298] Diðer bir kýsmýnýz yeryüzünde yürüyecekler”[299]

 

149. Ey iman edenler! Eðer kâfirlere uyarsanýz, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.

150. Bilakis, mevlâmz Allah'týr ve O, yardýmcýla­rýn en hayýrhsýdir.

151. Allah'ýn, hakkýnda hiçbir delil indirmediði þeyleri O'na ortak koþmalarý sebebiyle, kâfirlerin kalb-lerine yakýnda korku salacaðýz. Gidecekleri yer de ce­hennemdir. Zâlimlerin varacaðý yer, ne kötüdür.

152.  Siz  Allah'ýn   izni  ile   düþmanlarýnýzý  öldü­rürken,  Allah,  size  olan  va'dini  yerine  getirmiþtir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladýðýnýz gali­biyeti size gösterdikten sonra za'fa düþtünüz; (Peygam­berin verdiði) emir konusunda tartýþmaya kalkýþtýnýz ve asi oldunuz. Dünyayý isteyeniniz de vardý, âhireti iste­yeniniz de vardý. Sonra Allah, sizi denemek için onlarýn karþýsýnda hezimete uðrattý. Þüphesiz sizi baðýþladý. Za­ten Allah, mü'minlere karþý çok lütufkârdýr.

153. O zaman, Peygamber arkanýzdan sizi çaðýr­dýðý halde siz, boyuna (savaþ alanýndan) uzaklaþýyor, hiç kimseye dönüp bakmýyordunuz. Size keder   üstüne keder verdik ki, bundan dolayý ne elinizden gidene, ne de [baþýnýza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah, yaptýklarýnýz­dan haberdardýr.

154. Bu þiddetli üzüntüden sonra sükûnet bulup yatýþasýnýz diye Allah size hafif bir uyku verdi.   Bu uyku sizden bir grubu kaplýyordu. Kendi canlarýnýn kaygýsý­na düþmüþ bir gurup da, Allah'a karþý haksýz yere Câ-hiliye  devrindekine  benzer  düþüncelere  kapýlýyorlar, "Bizim elimizden ne gelir"  diyorlardý. De ki: Emir, bütünüyle Allah'ýndýr. Onlar, Sana açýklayamadýklarýný içlerinde gizliyorlar.    "Bizim elimizden bir þey gelsey­di, burada öldürülmezdik". diyorlar. Þöyle de: Evleri­nizde kalmýþ olsaydýnýz bile, öldürülmesi takdir edilmiþ olanlar,   öldürülüp düþecekleri yerlere kendiliklerin­den çýkýp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalblerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptý). Allah, içinizde ne varsa hepsini bilir.

155. Ýki ordu karþýlaþtýðý gün, sizi býrakýp gidenle­ri þeytan, sýrf iþledikleri bazý þeyler yüzünden iðfal et­miþti. Yine de Allah, onlarý affetti. Çünkü Allah, çok baðýþlayýcý ve çok yumuþaktýr.

156. Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler gibi, yer   yüzünde   sefere   çýkan   veya   savaþan   kardeþleri hakkýnda, "Eðer bizim yanýmýzda kalsalardý ölmezler, öldürülmezlerdi."  diyenler gibi olmayýn. Allah bu ka­naati onlarýn kalblerine bir hasret olarak koydu. Hayatý veren de, alan da Allah'týr. Allah, yaptýklarýnýzý hakkýy­la görür.

157. Eðer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, þunu bilin ki, Allah'ýn rahmeti ve maðfireti, onlarýn biriktirecekleri   bütün þeylerden daha hayýrlýdýr.

158. Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ýn huzurunda toplanacaksýnýz.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münâsebeti

 

Bu mübarek âyetler Uhud savaþý olaylarýný ve onlardaki ibret ve ýýasi-hatlan anlatmaya devam ediyor, ve bu savaþtaki maðlubiyet sebeblerinden ve münafýklarýn rezilâne durumlarýyla mü'minlerin azîm ve iradalerini kýrmak için Islamî davete karþý hazýrladýklarý komplolardan bahseder. [300]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Sultan; hüccet ve açýk delil demektir. Asýl itibariyle kuvvet manasýnadýr. Bu mânâda valiye sultan denilir.

Mesvâ, insanýn karar kýldýðý ve barýndýðý yer demektir. Bir kim­se bir yerde ikamet ettiðinde, Araplar: derler.

Onlarý öldürüyorsunuz demektir. Zeccâc þöyle der: Öldürmek suretiyle kökünü kesmektir. Asýl itibariyle öldürecek yere vur­maktýr. Þâir þöyle der.

Onlarý kýlýçtan geçirdik. Geri kalanlar kaçýp daðýldýlar. Uzaklaþýyordunuz demektir. yeryüzünde gidip uzak­laþmak manasýnadýr. arasýnda þu fark vardýr: Ýs'âd yer üzerinde uzaklaþmaktýr. Suûd ise yükselerek uzaklaþmak demektir. Hezimete uðrayanýn yaptýðý gibi, kimseye dönüp de bakmý­yordunuz demektir. Bu kelimenin aslý, dönmek için boynu çevirmek mânâsýna gelen  leyy kelimesidir.

Uhraküm, arkanýz demektir. Size ceza verir manasýnadýr. Emeneten, emniyet ve sükun demektir. Örter, kapatýr manasýnadýr. Allah'ýn temize çýkarmasý için. temize çýkarmak ku­surlardan temizlemek demektir.

Onlarý zelleye, yani hataya düþürdü, manasýnadýr.  Guzzen, ðâzî'nin çoðuludur. Gâzî Allah yolunda savaþa çýkan manasýnadýr. [301]

 

Nuzûl Sebebi

 

Uhud savaþýnda müslümanlarm baþýna gelen bazý musibetlerden son­ra Rasulullah (s.a.v) Medine'ye dönünce, Ashabtan, bazýlarý: "Allah bize za­feri vadettiði halde, baþýmýza bu musibet nerden geldi?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: ile baþlýyan âyeti, Sizden Uhud'da savaþanlardan bazýlarý yani okçular dünyayý istiyorlardý" bölümüne kadar indirdi.[302]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

149. Ey iman edenler! Kâfir ve münafýklarýn size söylediklerini tutarsanýz, sizi küfre döndürürler de hüsrana uðrarsýnýz. Ýmaný küfürle deðiþtirmenizden daha büyük bir hüsran yoktur. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle der: Kâfirlerden maksat münafýklardýr. Onlar, mü'minler Uhud'dan döndüklerinde: "Muhammed pey­gamber olsaydý, baþýna bu musibet gelmezdi. Artýk kardeþlerinize dönünüz" dediler. [303]

 

150. Hayýr, bilakis Allah sizin yardýmcmýzdir. O'nun em­rine itaat ediniz. Siz kâfirlere itaat etmedikçe onlar size yardýmcý olmaz. Buradaki Jj idrab içindir. Önceki mânânýn tersini ifade eder.  Allah, en iyi yardýmcý ve destekçidir. Baþkasýndan yardým istemeyiniz. Bundan sonra Yüce Allah,  düþmanlarýnýn kalplerine korku  salacaðýný mü'minlere müjdeliyerek þöyle buyurur. [304]

 

151. Alla­h'ýn, haklarýnda hiçbir hüccet ve delil indirmediði diðer ilahlarý Ö'na ortak koþup onlara tapmalarý   sebebiyle kâfirlerin kalplerine korku ve endiþe sa­lacaðýz. Onlarýn varacaklarý yer cehennemdir. zâlimlerin varacaðý yer olan cehennem ateþi ne kötüdür. Onlar dünyada korku, âhirette de azap içinde kalacaklardýr. Hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Bir aylýk mesafeden düþmanýn kalbine korku salma hususiyeti verilerek bana yardým edildi.[305]

 

152. Allah, düþmana karþý zafer  kazandýracaðýna dair size verdiði sözü yerine getirdi. Zira siz onlarý hýzlý bir þekilde öldürüyor; Allah'ýn hikmet ve iradesiyle, kýlýçlarýnýzla biçiyordu­nuz. Nihayet korkaklaþýp zaafa düþtünüz ve dað­daki geçiti tutma konusunda ihtilaf ettiniz, lah, istediðiniz zaferi size gösterdikten sonra, Peygamber (s.a.v.)'m emrine isyan ettiniz. Rivayet olunduðuna göre Rasulullah (s.a.v.) elli okçuyu daðýn üzerinde bir geçite yerleþtirdi. Buradan müslümanlan savunmalarýný em­retti. Onlara:  "Bizi kuþlarýn kaptýðýný görseniz bile, sakýn yerlerinizden ayrýlmayýn" dedi. Ýki ordu karþý karþýya geldiðinde, okçularýn attýðý oklarýn yüzlerine gelmesi sebebiyle müþrik atlýlarý direnemedi ve hezimete uðra­dýlar. Okçular bu durumu görünce "ganimete ganimete"   diye baðýrarak ga­nimet toplamak için aþaðý indiler. Ancak kumandanlarý, on kiþi ile birlikte geçiti tuttu. Müþrikler daðýn arkasýndan gelerek bu okçularý öldürdüler ve kýhçlarýyle, müslümanlarm arkasýndan saldýrmaya baþladýlar. Böylece, ka­zanýlmýþ zafer müslümanlar için bir hezimete dönüþtü. Yüce Allah bunu "istediðiniz zaferi size gösterdikten sonra" ifadesiyle vurgular. Sizden dünyayý yani gani­meti isteyen vardý. Bunlar daðdaki geçiti terkedenlerdir. Sizden âhireti ya­ni Allah'ýn sevabýný isteyenler de vardý. Bunlar kumandanlarý Abdullah b. Cübeyr ile birlikte geçidi tutup sonra þehit olan on kiþidir.

Sonra Allah imanýnýzý denemek için kâfirler karþýsýnda sizi hezi­mete uðrattý da geri döndünüz. Ýsyanýnýza raðmen Allah sizi baðýþladý. Burada þayet Allah affeimeseydi, iþledikleri günah sebebiyle müslumanlarýn baþlarýna gelenden daha çoðuna müstehak olacaklarýna bir iþaret vardýr. Ýþte bunun içindir ki Yüce Allah, bu­yurdu. Yani Allah bütün zaman ve durumlarda mü'minlere karþý lütuf ve nimetiyle muamele eder. [306]

 

153. Ey mü'minler topluluðu! Kimse diðe­rini beklemeksizin arkanýza dönüp bakmaksýzýn savaþtan kaçtýðýnýz zama­ný hatýrlayýn. Muhammed (s.a.v) de arkanýzdan sizi çaðýrýyor ve þöyle diyordu : "Ey Allah'ýn kullarý" Bana gelin, Ey Allah'ýn kullan bana gelin. Ben Allah'ýn    Rasulüyüm. Kim tekrar savaþa dönerse, cennete girer." Siz ise hýzla kaçýyordunuz Peygamberi üz­meniz ve onun emrine muhalefet etmeniz dolayýsýyle, bu yaptýðýnýza ceza olarak Allah da sizi üzdü.[307]   O, bunu, el­den kaçýrdýðýnýz ganimete ve baþýnýza gelen hezimete üzülmeyesiniz diye yaptý. Burasý, üzüntü vermenin hikmetini açýklar. O da üzüntünün, elden kaçýrdýklarýný  ve  baþlarýna  gelenleri  onlara  unutturmasýdýr  ki,   bu  da Allah'ýn onlara bir lütfudur. Allah yaptýklarýnýzdan haber­dardýr, ihlaslý ile Ýhlassýzý bilir. [308]

 

154. Bu þiddetli üzüntüden sonra sükûnet bulup   yatýþasýnýz ve düþmanlarýnýzdan emin olasýnýz diye   Allah size hafif bir uyku verdi. Bu da Allah'ýn onlara baþka bir ihsanýdýr.   Çünkü korkan kimse uyuyamaz. Buhârî'nÝn Enes'ten rivayetine göre Ebu Talha Öyle demiþtir: Uhud günü biz mevzi terimizde iken bizi uyku bastýrdý. Ebu Talha þöyle devam eder: Kýlýcým elimden düþüyor, onu alýyordum. Tekrar düþüyor, tekrar alýyordum[309] Bundan sonra Yüce Allah bu emniyetin umu­mi olmayýp sadece ihlaslýlar için olduðunu; münafýklarýn korku ve dehþet içinde kaldýklarýný açýklýyarak þöyle buyurur: Uyuklama hali sizden bir grubu, yani ihlâslý mü'minleri kaplýyordu. Baþka bir grup, yani münafýklar kendi canlarýnýn kaygýsýna düþtüler. Bu du­rum onlarý hezimete sürükledi. Onlarýn, canlarým kurtarmaktan baþka bir kaygýlarý yoktu. Bunun sebebi, müþriklerin, "tekrar savaþacaðýz" diye tehdit etmeleriydi.  Mü'minler harbe hazýr bir halde oturdular.   Allah onlarýn üzerine bir sekinet indirdi de uyudular. Kâfirlerin geri dönmesinden korka­rak sarsýntý geçiren münafýklara gelince, korku ve dehþetten gözlerine uyku girmedi. Onlar Câhiliyye dönemindekiler gibi Allah hakkýnda kötü zanlarda bulunuyorlardý. Ýbn Kesir þöyle der: Münafýk­lar, müþriklerin o anda galip geldiðini görünce, artýk iþin bittiðine, Ýslam'ýn ve müslümanlarýn yok olduðuna inandýlar. Ýþte, þek ve þüphe ehlinin durumu budur, korkunç bir durum meydana çýktýðýnda böyle âdi düþüncelere kapýlýr­lar.[310] Bizim elimizden ne gelir diyorlardý. Yani, bizim elimizde birþey yok, eðer isteðimize býrakýlsaydý savaþa çýkmazdýk. Ey Muhammed! O münafýklara de ki: Bütün iþ Allah'ýn elin­dedir. O, dilediði gibi tasarrufta bulunur. O münafýklar, sana açýklayamadýklarýný içlerinde gizlerler. Onlar, bizim elimizden bir þey gelseydi burada öldürülmezdik derler. Yani eðer isteðimize býrakýlsaydý, savaþa çýkmaz ve burada öldürülmezdik. Fakat zorla çýkarýldýk. Ýþte, içlerinde gizledikleri þeyin açýklamasý budur. Zübeyr þöyle der: O gün bizim üzerimize uyku indirildi. Beni uyku bastýrmýþken Muattip b. Kuþeyyir'in þöyle dediðini iþitiyordum: "Eðer elimizden bir þey gelseydi, biz burada öldürülmezdik[311]  Ey Muhammed! Onlara de ki: Al­lah'ýn, içinizde öldürülmesini takdir ettiði kimseler varsa, evlerinizden çýk-masaniz da o kimseler. Öldürülecekleri yere kendiliðinden gideceklerdir. Allah'ýn kaderinden kaçýp kurtuluþ yoktur. Allah içi­nizdeki ihlas ve nifaký yoklamak,ye kalplerinizdekini temizlemek için size bunu yaptý. Allah kalplerdeki sýrlarý ve onlardaki hayýr veya þerri bilir.

Bundan sonra Yüce Allah, Uhud gününde kaçanlarý açýklayarak þöyle buyurur: [312]

 

155. Þüphe yok ki, iki ordunun, yani müslüman ve müþrik ordularýnýn karþýlaþtýðý gün savaþtan kaçanlar varya Ýþledikleri bazý günahlar, yani Peygamberin emrine muhalefetleri sebebiyle, þeytan onlara vesvese vererek ayaklarýný kaydýrdý ve hataya düþürdü. Þüphesiz Allah onlarý ceza­landýrmaktan vazgeçti ve affetti. Çünkü Allah Gafurdur maðfireti boldur; Halîm'dir, kendisine isyan edenleri cezalandýrma husu­sunda acele etmez. Bundan sonra Yüce Allah, münafýklarýn söz ve hareket­lerine uymayý nehyederek þöyle buyurur: [313]

 

156. Ey mü'minler! Sizler, kâfirleý yani münafýklar gibi olmayýn. Onlar seferle ve savaþa çýkan münafýk kardeþlerine veya Allah yolunda cihada giden gazilere þöyle derlerdi: Eðer bizim yaný­mýzda kalýp savaþa çýkmasalardý ne ölürler, ne de öldürülürlerdi. Yüce Al­lah onlarýn bu sözlerini reddederek þöyle buyurur. Allah bu kanaati onlarýn kalplerine bir hasret olarak koydu, da bu fasit itikat onlarýn ruhlarýn da bir hasret olsun diye böyle söylediler. Yaþatan da öldüren de Allah'týr. Evde oturmak ölümü engelle­mez. Bu, onlarýn söz ve inanýþlarýna reddiyedir, Allah, kul­larýnýn amellerini bilir yaptýklarýnýzý görür ve ona göre karþýlýk verir. [314]

 

157. Þayet Allah yolunda harp ve cihat ederken þehit olur ve ya savaþa hazýrlanýrken ölürseniz Allah'tan bir maðfiret ve rahmet, dünya da kalmaktan ve onun fani nimetlerini toplamaktan daha hayýrlýdýr. [315]

 

158. Ýster yataðýnýzda ölün, ister harp meydanýnda öldürülün, neticede dönüþünüz Allah'adýr.    O, amellerinizin karþýlýðýný verecektir. Öyleyse, sizi Allah'a yaklaþtýracak ve O'nun rýzasýný celbedecek olan Allah yolunda cihadý ve O'na itaat etmeyi tercih ediniz. Þu þiiri söyleyenin Allah   iyiliðini versin, ne de güzel söylemiþ:

Eðer vücutlar ölüm için yaratýlmýþsa, kiþinin Allah yolunda kýlýçla öldürülmesi daha iyidir. [316]

 

Edebî Sanatlar

 

1. Sizi, Ökçelerinizin üzerinde geriye döndürürler.. Yani imandan küfre döndürürler. Bu, daha önce de geçtiði gibi istiaredir.

2. "Ýman ettiler" ile "kâfir oldular""gizliyorlar" ile "açýklýyorlar" ve   "elden kaçýrdýnýz" ile "baþýnýza geldi" lafýzlarý arasýnda týbâk sanatý vardýr.

3 "Zâlimlerin varacaðý yer ne kötüdür." Bu cümlede deðil de,   denilerek zamir yerine açýk ismin getirilmesi sertlik ifade eder ve onlarýn bir þeyi, konulmasý gereken yerden baþka bir yere koyduklarý için yani Allah'a þirk koþtuklarý için zâlim olduklarýný gös­terir. Burada, kötülenen þey hazfedilmiþtir. Takdiri þöyledir: Lül zâlimlerin barýnaðý olan cehennem ne kötüdür. Ebussuûd böyle ifade eder.[317]

4. Mü'minlere karþý lütufkardýr. Burada kelimesi­nin nekre   gelmesi, lütfün büyüklüðünü gösterir. yerine açýk isim ola­rak denilmesi de mü'minleri þereflendirmek ve bu lütfün sebebi­nin iman olduðunu göstermek içindir.

5. arasýnda iþtikak cinasý vardýr.

6. "Yeryüzünde yürüdüklerinde." Burada istiare var­dýr. Karada yolculuk eden kimse, denizde kulaçlýyarak yüzen kimseye ben­zetilmiþtir. Çünkü suda yüzen kimse onun dalgalarýný yarmak ve   içinde yol alabilmek için kol ve bacaklarýyle suya vurur. Telhisu'l-beyan'da böyle açýklanmýþtýr.[318]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Uhud savaþýnda sebat edenlerden birisi de, Enes b. Malik'in amcasý cesur aslan, Enes b. Nadr'dýr. Müslümanlar hezimete uðrayýp da, münafýk­lar, Muhammed (s.a.v)'in öldürüldüðünü yayýnca o þöyle dedi: Ey Allah'ým! Ben  bu  müslümanlarm  yaptýklarýndan  dolayý   senden   özür  diliyor  ve müþriklerin yaptýklarýndan uzak olduðumu sana arzediyorum. Sonra kýlýcý ile ileri atýldý. Biraz sonra önüne Sa'd bin Muaz çýktý. Ona: "Nereye ey Sa'd? Vallahi Uhud'un ötesinden cennet kokusunu alýyorum" dedi ve savaþa devam etti. Az sonra þehit oldu. Müþrikler, onun azalarýný keserek parçala­dýlar. Kýzkardeþinden baþka hiç kimse onu tanýyamadý. Kardeþi onu par­maklarýndan tanýdý. Vücudunda sanki seksen küsur kýlýç, mýzrak ve ok yarasý görüldü.[319]

2. îbn Kesir Ýbn Mes'ud'un þöyle dediðini rivayet eder: Uhud gününde kadýnlar müslümanlarm arkalarýnda olup, müþriklerin yaralýlarýný öldürü­yorlardý. O gün, bizden dünya  hayatýný isteyen hiçbir kimse yoktur diye ye­min etseydim, doðru söylediðimi sanýrdým. Nihayet Allah: Sizden, dünyayý isteyeniniz de vardý; âhireti isteyeniniz de vardý, âyetini indirdi. Rasulullah (s.a.v.), Ashabý muhalefet edip de ken­dilerine verilen emri yerine getirmeyince, dokuz kiþilik bir grup içinde yalnýz kaldý. Onuncu þahýs kendisi idi. Müþrikler onu yaralayýp kanýný aký­týnca þöyle buyurdu: Onlarý bizden uzaklaþtýran adama Allah merhamet et­sin. Sürekli olarak bu sözü söyledi. Nihayet onlarýn da yedisi þehit edildi. Bir de baktýlar ki Hamza'nm karný yarýlmýþ; Hint onun ciðerlerini almýþ, aðzýnda çiðniyor, fakat yiyemiyor. Rasulullah (s.a.v.) buna çok üzüldü ve onun üzerine yetmiþ namaz kýldý. [320]

 

159. O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yu­muþak davrandýn. Þayet sen kaba katý yürekli olsaydýn, hiç þüphesiz, etrafýndan daðýlýp giderlerdi. Bu halde on­larý afvet ve baðýþlanmalarý için   dua et;   Ýþler de onlara danýþ. Artýk kararýný verdiðin zaman da Allah'a daya­nýp güven. Çünkü Allah, kendisine sýðýnanlarý sever.

160. Allah size yardým ederse, artýk size üstün ge­lecek hiç kimse yoktur. Eðer sizi býrakýverirse, ondan sonra size kim yardým eder? Mü'minler, ancak Allah'a güvenip dayanmalýdýrlar.

161. Bir peygambere, emanete hýyanet yaraþmaz. Kim emanete hýyanet ederse, kýyamet günü, hainlik etti­ði þeyin günahý boynuna asýlý olarak gelir. Sonra her­kese, asla haksýzlýða uðratýlnýaksýzýn   kazandýðý tasta­mam verilir.

162. Allah'ýn hoþnutluðunu gözetip O'na uyanla, Allah'ýn hýþmýna uðrayýp   dönen bir olurmu hiç? Beri­kisinin yeri cehennemdir.  Cehennem ise ne kötü bir varýþ noktasýdýr.

163.  Allah'ýn hoþnutluðunu arayanlar, Allah katýn­da derece derecedirler. Allah, onlarýn yaptýklarýný gör­mektedir.

164. Andolsun ki, içlerinden, kendilerine Allah'ýn âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öðreten bir Peygamber göndermekle Allah, Mü'm inlere büyük bir lütufta bulunmuþtur. Hal­buki daha önce onlar apaçýk bir sapýklýk içinde idiler.

165. (Bedir'de)    iki katýný (düþmanýnýzýn) baþýna getirdiðiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi baþýnýza ge­lince, "Bu nasýl oluyor." dediniz ha? De ki: O, kendi ku-surunuzdandir. Þüphesiz Allah'ýn her þeye gücü yeter.

166. 167. Ýki ordunun karþýlaþtýðý gün sizin baþýný­za gelenler, Allah'ýn dilemesiyle olmuþtur ki, bu da, mü'nýinleri ayýrdetmesi ve münafýklarý ortaya çýkarma­sý için idi. Bunlar; "Gelin, Allah yolunda çarpýþýn; ya da savunma yapýn" denildiði zaman, "Harb olacaðýný   bil­seydik elbet sizin peþinizden gelirdik." dediler. Onlar o gün, imandan çok, kâfirliðe yakýn idiler. Aðýzlarýyla, kalblerinde olmayaný söylüyorlardý. Halbuki Allah, on­larýn gizledikleri niyeti çok iyi bilir.

168. Kendileri gibi evde oturup savaþa katýlmayan kardeþlerine, (þehitler hakkýnda) "Bize uysalardý öldü-rülmezlerdi." diyenlere, " Eðer doðru sözlü insanlar iseniz, canlarýnýzý ölümden kurtarýn bakalým." de.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Âyet-i kerimeler Uhud savaþýný anlatmaya devam ediyor. Yüce Allah geçen âyetlerde rnüslümanlarm hezimetini, baþlarýna gelen üzüntü ve ýzdýrabi anlattý, onlara hastalýðýn kaynaðýný gösterdi ve ilacýný Öðretti. Bu mübarek âyetlerde hakimane liderlik övülmektedir. Sahabeden bazýlarýnýn, Rasulullah (s.a.v.)'m emrine muhalefet etmelerine rahmen, o onlara güzel ahlâk ve merhametli kalbi ile muamele etti. Onlara sert ve þiddetli bir þe­kilde deðil, lütuf ve iyilikle hitap etti. Dolayýsýyle, kalpler onun daveti et­rafýnda toplandý ve liderliði altýnda birleþtiler. Ayrýca bu âyetler Peygam­berin ahlâkýndan, böyle merhametli peygamber ve büyük kumandan gön­dermekle onlara verilen nimetin büyüklüðünden ve bu savaþLa meydana ge­len diðer önemli olaylardan bahsetmektedir. [321]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Fazz kaba ve kötü huylu manasýnadýr. Vahidî þöyle der: Fazz, kötü huylu ve kaba kimse demektir. Þâir þöyle der.

Amcanýn kabalýðýndan veya kardeþin katýlýðýndan korkuyorum. Daha önce, ona karþý sözle eziyetten korkuyordum.

Galîzu'1-kalb, kalbi hiçbir þeyden etkilenmeyen ve yumu-þamayan kimse demektir. Þairin þu sözü de bu   mânâya   kullanýlmýþtýr.

Biz hiç kimseye aðlamýyoruz, bize aðlanýr mý? Bizim ciðerlerimiz develerinkinden daha katýdýr.[322]

Daðýldýlar demektir. kelimesi aslýnda kýrmak manasýna­dýr. "Aðzýna saðlýk, Allah diþlerini daðýtmasýn" mânâsýndaki ^ atasözünde de bu mânâda kullanýlmýþtýr.

Hýyanet eder demektir. Gulûl, hýyanet manasýnadýr. Asýl mânâsý bir þeyi gizlice almaktýr. Bir kimse gizlice, ganimetten bir þey alýrsa   denilir.  : Döndü demektir.

Þiddetli gazab manasýnadýr.  : Ev, barýnak demektir.

Onlarý temizler manasýnadýr.

Lütuf ve  ihsanda bulundu  demektir.  Minnet;  ihsan etmek, lütfetmek manasýnadýr.

Defedin demektir. defetmektir. "Ondan ce-zayi kaldýrýr, defeder"[323]         

 

Nüzul Sebebi

 

Bedir günü, ganimetler içersinden kýrmýzý bir kaftan kayboldu. B:azý kimseler: "Belki de onu Peygamber (s.a.v.) aldý" dediler. Bunun üzerine Yü­ce Allah: ... "Bir peygambere emanete hýyanet yaraþmaz...' âyetini indirdi.[324] [325]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

159. Ey Muhammedi Arkadaþlarýnýn senin em­rine muhalefet ve itaatsizlik etmelerine raðmen Allah'ýn, senin kalbine yerleþtirdiði rahmeti sayesinde sen onlara karþý yumuþak davrandm ve iyi muamele ettin, Eðer sen zâlim huylu ve katý kalpli  olup  onlara karþý  kaba ve  sert davransaydm, hiç  þüphesiz etrafýndan daðýlýp giderlerdi. Kabalýk sözde olduðu için, Allah, Peygambe­rin lisanýnda kabalýk, kalbinde de katýlýk olmadýðýný "Eðer sen kaba ve katý kalpli olsaydýn" ifadesi ile açýkladý. Muhammedi Onlarýn Sana yaptýklarý eziyeti baðýþla, Allah'tan onlar için maðfiret iste ve bütün iþlerinde onlarla meþveret et ki, bu hususta insanlar da sana uysun. Hasan-ý Basrî þöyle der: Meþveret eden bir topluluk, mutlaka iþlerinin en doðrusunu bulur.[326] Rasulullah ashabý ile çokça istiþare ederdi.

Ýstiþareden sonra bir iþe karar verdiðin zaman Allah'a dayan, artýk iþini O'na býrak. Þüphesiz Allah, kendisine güvenenleri, iþlerini O'na býrakanlarý sever. [327]

 

160. Allah size yardým etmek isterse, kimse-nin size galip gelmesi mümkün deðildir, Eðer sizi býrakýverirse, ondan sonra size kim yardým eder? Yani sizin yar­dýmsýz kalmanýzý arzu eder ve size yardým etmeyi býrakmak isterse, artýk sizin için bir yardýmcý yoktur. Bedir'de zafer kazanmanýz, Uhud'da maðlup olmanýz, her ne olursa olsun, hepsi Allah'ýn dilemesi ile olur. Çünkü bütün iþler O'nun elindedir. Ýzzet ve zafer zelil kýlma ve yardýmsýz býrakma gibi herþey O'nun elindedir. Mü'minler sadece Allah'a gü­vensin; O'na sýðýnsýn ve dayansýnlar. [328]

                                     

161. Hiçbir peygamberin, ne aklen ne de dinen, gani­mete hýyanet etmesi sahih ve doðru olmaz. Buradaki olumsuzluk, böyle bir hâlin olmayacaðýný gösterir. Böyle bir hâlin olmayacaðým göstermek böyle bir fiilin olmadýðýný göstermekten daha beliðdir. Çünkü bundan maksat, böyle bir fiilin meydana gelmesi ve vuku bulmasýndan da öte bunu tasavvur etmenin bile doðru olmadýðýný bildirmektir. Kim müslümanlarýn ganimetinden herhangi bir þeye hýyanet ederse, kýyamet günü, herkesin huzurunda rüsvaylýk alameti olarak, hainlik ettiði þeyi boy­nunda taþýdýðý halde gelir. -o Sonra herkese, yaptýðýnýn karþýlýðý eksiksiz olarak verilir. Onlara zulmedilmez. Yani herkes eksiksiz ve ziyadesiz olarak yaptýðýnýn tam karþýlýðýný alýr. Ýsyankarýn cezasý artýrýlmayacaðý gibi, itaatkârýn sevabý da eksiltilmez. [329]

 

162. Allah'ýn hoþnutluðunu gö­zetip ona uyanla Allah'ýn hýþmýna uðrayan bir olur mu hiç? Yani Allah'a itaat edip rýzasýný arayan ile, O'na isyan edip gazabýna müstehak olan ve hüsranla donen kimse eþit deðildir.   Berikinin vara­caðý yer cehennemdir. Cehennem onun için ne kötü bir karargahtýr. [330]

 

163. Allah katýnda onlarýn dereceleri farklýdýr. Taberî þöyle der: Allah katýnda onlarýn makamlarý farklýdýr. Allah'ýn rýzasýna u-yanlar için bol sevap ve ikram vardýr. Allah'ýn gazabýna uðrayarak dönenler için de horluk ve elim verici bir azab vardýr.[331] Allah, on­larýn yaptýklarýný görmektedir. Kullarýn amelleri O'na gizli kalmaz. Allah onlara amellerinin karþýlýðýný verecektir.

Bundan sonra Yüce Allah, son peygamberi göndermekle, mü'minlere lütfettiði büyük nimeti hatýrlatarak þöyle buyurur: [332]

 

164. Andolsun ki Allah, mü'minlerin içlerinden bir peygamber göndermekle onlara büyük bir lütufta bulunmuþtur. Bu peygamber kendi cinslerinden, durumunu bildikleri ve ah­valinden haberdar olduklarý, Arap toplumuna mensup bir peygamberdi. Ra-sulullah (s.a.v) alemlere rahmet olduðu halde, Yüce Allah burada özel ola­rak mü'minleri zikretti Zira peygamberden faydalananlar sadece mü'min-1 erdir. Bu peygamber indiri­len vahyi onlara okuyor, günah   ve kötü amel kirlerinden onlarý temizliyor ve yine onlara kitap ve hikmeti yani, Kur'an-i Kerim'i ve sünnet-i seniyyeyi öðretiyor. Halbuki onlar, peygamber gönderil­meden Önce apaçýk bir sapýklýk için de idiler.  Onlar bu sapýklýklardan hidâyete kavuþturuldular ve ümmetlerin en üstünü oldular. Ey mü'minler! Uhud günü baþýnýza büyük bir musibet gelip sizden yetmiþ kiþi öldürülünce -Halbuki siz Bedir'de onlardan yetmiþ kiþi öldürmüþ yetmiþini de esir alarak bunun iki mislini onlarýn basma getir­miþtiniz- bu bela nerden? Bu hezimet nerden geldi? Halbuki Allah bize zafer vadetmiþti" dediniz, öyle deðil mi? Hezimete ve musibete kendileri sebep olduklarý halde, "bu belâ nerden?" demeleri kýnanmalarýna sebep olmuþtur. Ya Muhammedi Onlara de ki: Sizin ba­þýnýza gelen bu musibetin sebebi sizsiniz. Zira siz peygamberin emirlerine itaat etmediniz ve ganimet sevdasýna kapýldýnýz, Al­lah'ýn herþeye gücü yeter. Dilediðini yapar, onun hükmünü bozup baþka bir hüküm verecek ve O'nun hükmünü geri çevirecek kimse yoktur. [333]

 

166. Uhud günü müslüman ordusu ile müþrik ordusu karþýlaþtýðýnda baþýnýza gelenler, mü'minler ile münafýklar birbirinden ayrýlsýn diye, Allah'ýn ezeli iradesi, hikmetli takdiri ve kaza ve kaderi ile meydana gelmiþtir.   Allah'ýn sabýr ve sebat edip sarsýlmayan mü'minleri ve[334]

 

167. Abdullah b. Ubeyy b. Selul ve arkadaþlarý gibi, münafýklýk edenleri birbirinden ayýrmasý içindir.Bunlar Üçyüz kiþi do­layýnda olup, Uhud gününde Rasulullah (s.a.v.)'tan ayrýlýp geri dönenlerdir. L*i.al Bunlara, "Gelin Allah yolunda çarpý­þýn, ya da savunma yapýn" denildiðinde, yani mü'minler onlara: "Gelin bi­zimle birlikte müþriklere karþý savaþýn veya görüntümüzü çoðalmak sure­tiyle bizi müdafaa edin" dediklerinde, Þöyle dediler: "Eðer sizin savaþma durumunda kalacaðýnýzý bilsek, elbette sizinle birlikte savaþýrdýk. Fakat savaþ çýkacaðýný sanmýyoruz."

Onlar böyle söylemekle, o gün, imandan küfre daha yakýn oldular. Kalplerindekinin tersini söylüyorlardý. Allah onlarýn gizledikleri þirk ve nifaký bilir. [335]

 

168. Yine Allah, kendileri gibi savaþa katýl­mamýþ olan kardeþlerine   "Mü'minler bize uysalar,   nasiha­timizi dinleseler ve bizim döndüðümüz gibi dönselerdi orada öldürülmez-lerdi" diyen münafýklarý da mü'minlerden ayýrmak istedi.

Ey Muhammedi O münafýklara de ki: Eðer savaþa çýk­mamak ölümden kurtarýyorsa, iddianýzda doðru iseniz, ölümü kendinizden uzaklaþtýrýnýz. Bundan maksat onlarý kýnamak ve susturmaktýr. Sarp ve saðlam kalelerde bile olsanýz Ölüm size gelecektir. [336]

 

Edebî Sanatlar

 

1. "Size yardým ederse" ile  "sizi yardýmsýz býrakýrsa" lafýzlarý arasýnda mukabele sanatý vardýr. Mukabele edebî sanat­lardandýr.

2. Mü'minler sadece Allah'a güvensinler. Bura­da hasr ifade etmek için harf-i cer ile mecrûr fiilden Önce gelmiþtir.

3. Hiçbir peygamberin ganimet malýna hýyanet etme­si sahih ve doðru olmaz. Burada durumu olumsuzlaþtýrmak, fiili olumsuz-laþtýrmaktan daha belið olmuþtur.

4. Allah'ýn rýzasýna uyan ile, Allah'ýn hýþmýna uðrayýp dönen bir olur mu liiç?  Ebu Hayyan der ki: Bu, gü­zel bir istiaredir. Allah'ýn þeriatý, hidâyete eren kimsenin tâbi olduðu bir klavuza (delile) benzetildi; âsî ise, bir þeye uymasý emredilen ve fakat ona uymaktan yüz çeviren, onu terkedip dönen þahsa benzetildi.[337]

5.Allah'ýn hýþmýyla, Burada kelimesinin nekre ola­rak getirilmesi, hýþmýn korkunçluðunu gösterir. Anlatýlamayacak kadar bü­yük bir hýþým demektir.

6. Onlarýn dereceleri farklýdýr. Burada muzaf hazfedilmiþtir. takdirindedir. Yani, "Onlar farklý derecelere sahiptirler" demektir. Mü'minin derecesi yüksek; kâfirin derecesi alçaktýr.[338]

7. açýklýyorlar ile gizliyorlar kelimeleri arasýnda týbâk sanatý vardýr.

8. Baþýnýza bir musibet geldi, cümlesinde, kelimeleri arasýnda iþtikak cinasý vardýr.Bu da, bediî güzelliklerdendir.[339]

 

Bir Uyarý

 

Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuþak dav-randýn. Bu âyette Peygamberimize (s.a.v.) özel olarak güzel ahlâk veril­diðini gösteren delil vardýr. Dikkate deðer bir konudur ki, Rasulullah (s.a.v.), insanlarýn, büyüklük vasýflarýný kendin de en çok toplayaný ve en mütevazi olanýdýr. Çünkü o, neseb bakýmýndan insanlarýn en þereflisi, haseb bakýmýndan en üstünü, amelce en güzeli, ikram etme bakýmýndan en cömerdi ve en fasih konuþaný idi. Ýþte bunlarýn hepsi, büyüklüðü gerektiren vasýflardýr. Öte yandan onun alçak gönüllülüðünü gösteren alemetler de þunlardýr: O elbisesini yamar, ayakkabýsýný tamir ederdi. Eþeðe biner, yere otururdu. Kölelerin davetlerine giderdi. Allah'ýn sâlat ve selâmý, faziletler ve güzel ahlâk deryasý, nur kaynaðý Rasulullah (s.a.v.) üzerine olsun. [340]

 

Faydalý Bilgiler

 

Allah'a tevekkül etmek, iki bakýmdan en yüce makamlardan sayýlýr. Birincisi; Allah, tevekkül eden kulunu sever. Nitekim âyet-i kerimede  Allah tevekkül edenleri sever, buyurmuþtur. Ýkincisi: Tevek­kül eden kimsenin, Allah'ýn korumasý altýnda olduðu garantisidir. Nitekim âyet-i kerimede "Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kafidir[341]      buyrulmuþtur.[342] [343]

 

169, 170. Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölü sanmayýn. Bilakis onlar diridirler; Allah'ýn, lütuf ve kereminden kendilerine verdiði ile sevinçli bir halde Rableri yanýnda rýziklara mazhar olmaktadýrlar. Arka­larýndan gelecek ve henüz kendilerine katýlmamýþ olan þehid kardeþlerine de hiçbir keder ve korku bulun­madýðý müjdesinin sevincini duymaktadýrlar.

171. Onlar  Allah'tan  gelen  nîmet ve keremin; Allah'ýn, mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceði müjdesi­nin sevinci içindedirler.

172. Yara aldýktan sonra, ve yine Allah'ýn ve Pey-gamber'in çaðrýsýna uyanlar (Özellikle) bunlarýn içle­rinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfaat vardýr.

173. Bir kýsým insanlar mü'minlere, "Düþmanlarý­nýz olan insanlar, size karþý toplandýlar; aman sakýnýn onlardan!" dediklerinde bu, onlarýn îmanlarýný bir kat daha artýrmýþ ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekil­dir." demiþlerdir.

174. Bunlar kendilerine hiçbir fenalýk dokunma­dan, Allah'ýn nîmet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ýn    rýzasýna uymuþ oldular. Allah, büyük kerem sahibidir.

175. Ýþte þeytan, sizi ancak dostlarýyle korkutur. Þu halde, eðer îman etmiþ kimseler iseniz onlardan korkmayýn; benden korkun.

176. Ýnkârda yarýþanlar sana kaygý vermesin. Çün­kü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara, âhiretten yana bir nasip býrakmak istemiyor. Onlar için çok elemli bir azap vardýr.

177. Þurasý muhakkak ki, îmaný küfürle deðiþti­renler, Allah'a hiçbir zarar veremezler.

178. Ýnkâr edenler sanmasýnlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayýrlýdýr. Onlara an­cak, günahlarýný artýrmalarý için fýrsat veriyoruz. Onlar için alçaltýcý bir azap vardýr.

179. Allah, pis olaný temiz olandan ayýrdetmeksi-zin, mü'minleri, bulunduðunuz halde býrakacak deðil­dir. Bununla beraber Allah, size gaybý da bildirmez. Fa­kat Allah, elçilerinden dilediðini seçer (ona gaybý bildi­rir.) O halde Allah'a ve peygamberlerine îman edin.

Eðer îman eder, takva sahibi olursanýz, sizin için de çok büyük bir ecir vardýr.

180. Allah'ýn, kereminden kendilerine verdikleri­ni (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasýnlar ki o, ken­dileri için hayýrlýdýr; tersine bu onlar için pek fenadýr. Cimrilik ettikleri þey de kýyamet gününde boyunlarýna dolanacaktýr. Göklerin ve yerin mirasý Allah'ýndýr. Al­lah, bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Bu âyet-i kerimeler Uhud savaþý olaylarýný anlatmaya devam ediyor. Münafýklarýn sýrlarýný ve rezil durumlarýný açýða çýkarýyor ve bu büyük savaþtan alýnacak ibret ve dersleri açýklýyor, [344]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Sevinirler, demektir. Bu, cilt (deri) mânâsýna gelen beþere kökünden türemiþtir. Çünkü insan sevindiði zaman, sevinç alameti yüzünde görünür. Ýbn Atýyye þöyle der; Burada istifal kalýbýnýn sin'i talep mânâsýndî kullanýlmamýþtýr. Yani, o sevinç isterler, demek deðildir. Fiil, sula sý mücerredi olan mânâsýnda kulanýlmýþtýr. Nitekim"Allah da hiçbir þeye muhtaç olmadýðýný gösterdi.[345] âyetinde de sin harfi talep için kullanýlmamýþtýr.

Fetha ile Karh, yara; zamme ile kurh ise yaranýn acýsý demek­tir. Nitekim daha önce geçti.

Hasbunâ, bize yeter demektir. Kifayet mânâsýna gelen, ihsâb kelimesinden alýnmýþtýr. Þâir þöyle der:

Evimizi keþ ve yað ile dolduruyorsun. Halbuki sana zenginlik olaral doya doya yiyip içmek yeter.

Hazz, pay demektir. Hayýr ve serde kullanýlýr. Ancak, herhang bir kayýtla kayýtlanmadýðý takdirde, hayýr için kullanýlýr.

Mühlet veririz manasýnadýr. Ýmlâ; ertelemek, mühlet vermek de mektir. Kurtubî þöyle der: Burada imladan maksat, uzun ömür ve müraffe bir hayattýr.[346]

Ayýrýr demektir. Bir kimse bir þeyi diðerinden ayýrdýðý zaman denir. ayný mânâyadýr. "Ayrýlýn bir tarafa bugün, ey günahkârlar.[347] âyetindeki fiili de bundan türemiþtir.

Seçer manasýnadýr.

Boyunlarýna dolanacaktýr. Bu kelime gerdanlýk mânâsýna gelen kökünden olup, gerdanlýðýn boyna geçirildiði gibi, onlarýn malla­rý da boyunlarýna geçirilecektir,   demektir. [348]

 

Nuzûl Sebebi

 

a. Ýbn Abbas (r.a.)'tan rivayet edildiðine göre Rasulullah (s.a.v.)   þöyle buyurmuþtur: Uhud'da kardeþleriniz þehid   olunca, Allah onlarýn ruhlarýný yeþil kuþlarýn içine koydu. Onlar cennet nehirlerinden içer, meyvelerinden yer ve Arþ'ýn gölgesinde asýlmýþ olan altýn kandillere konarlar. Onlar yiye­ceklerinin içeceklerinin tadýný ve sohbetlerinin zevkini alýnca dediler ki: Kardeþlerimizin  cihadtan uzak durmamalarý ve  savaþ  sýrasýnda kaçma­malarý için, bizim sað olduðumuzu ve cennette razýklandýnldýðýmýzý onlara kim bildirecek? Yüce Allah   "Sizin durumunuzu onlara ben duyuracaðým" buyurdu ve "Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölüler zannetmeyin" âyetini indirdi.[349]

b. Câbir b. Abdullah'ýn þöyle dediði rivayet olunur. Rasulullah (s.a.v.) bana rastladý ve dedi ki: "Ey Câbir. seni üzüntülü ve kederli görüyorum, se­bebi ne?"   Dedim ki:   Ya   Rasulullah! Babam borçlu olarak þehid oldu. Ge­ride birçok çoluk çocuk býraktý." Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki Allah'ýn ba­bana verdiðini  sana müjdeleyeyim mi?" Evet, ya Rasulallah."  dedim. Buyurdu ki: "Allah  babaný diriltti ve onunla, vasýtasýz olarak doðrudan konuþtu. Halbuki Allah hiç kimse ile, arada bir perde olmadan konuþmaz. Allah ona þöyle   buyurdu: Ey Abdullah!   Dile benden, ne dilersen sana ve­reyim. Baban þöyle cevap verdi: Ey Rabbim! Senden, beni dünyaya döndür­meni ve senin uðrunda ikinci defa þehid olmayý istiyorum. Yüce Allah þöy­le buyurdu: "Ben daha önce, insanlar öldükten sonra, dünyaya geri döndürül­meyecekler diye söz verdim." Baban þöyle dedi:Ya Rabbi! Bunu, geride bý­raktýklarýma ulaþtýr" Bunun üzerine Yüce Allah âyetini indirdi.[350]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

169. Allah'ýn dinini yüceltmek için O'nun uðrunda þehid olanlarý, sakýn   hissetmeyen ve nimetlerden faydalan­mayan ölüler sanmayýnýz. Bilakis onlar, huld cennet­lerinde nihmetlerinden yararlanan, sabah akþam oranýn   nimetleriyle rýzýklanan diri kimselerdir. Vahidî þöyle der: Þehidlerin yaþadýklarýna dair en doðru görüþ, Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen görüþtür. Buna görelonla-rýn ruhlarý, yeþil kuþlarýn içindedir. Onlar cennet nimetlerinden rýzýklanýr; onlardan yer ve yararlanýrlar. [351]

 

170. Onlar cennet nimetlerinden faydalanýr, Allah'ýn   kendilerine   lütfettiði   maddî ve manevî nimetler dolayýsýyle sevi­nirler.  Cihadda ölmemiþ olan mücâ-hid kardeþlerinin, þehid olduklarý takdirde, ölümden sonra mazhar olacak­larý nimetler sebebiyle sevinirler.

Sevinirler, çünkü âhirette, kardeþlerinin her­hangi bir korkularý olmaycaktýr ve naim cennetlerinde bulunacaklarý için dünyadan ayrýlmalarýna da üzülmeyeceklerdir. [352]

 

171. Onlar, Al­lah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ýn, mü'minlerin ecrini zayi    etme­yeceði müjdesinin sevinci içindedirler. Yüce Allah, sevinçle ilgili olan ni­met ve   lütfü   hatýrlatmak için, onlarýn sevinçlerini ikinci defa zikretti. Ya­ni: Allah'ýn kendilerine bahþettiði büyük ikram ve bol bol verdiði lütuf ve sevap sebebiyle sevinirler. Nimet, Ýtaatlarý sebebiyle hak ettikleri þeydir. Fazl ise, onlara kat kat fazla verilen mükâfattýr. [353]

 

172. Uhud savaþýnda yara aldýktan sonra, yine Allah'ýn ve peygamberin çaðrýsýna uyup itaat edenler var ya,   Bunlarýn içlerinden, bilhassa iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardýr. Ýbn Ke­sir þöyle der: Bu çaðrýya uyma, Hamrâu'1-esed[354] gününde olmuþtur. Müþ­rikler Uhud'da müslümanlara yapacaklarýný yaptýktan sonra, memleketle­rine döndüler. Sonra da Medine'lileri tam mânâsýyle yok edip iþi bitirme­diklerine piþman oldular. Bu haber Rasulullah (s.a.v.)'a ulaþýnca, müslü-manlarm güçlü ve kuvvetli oldukalarýný   göstermek ve müþrikleri korkut­mak için, müslümanlarm onlarýn peþinden gitmelerini emretti. Uhud'da ha­zýr bulunanlardan baþkasýna da izin vermedi. Müslümanlar yaralý ve bitkin olmalarýna raðmen, Allah ve Rasulune itaat ederek gittiler.[355] Ýþte bu dere­cede yaralý ve bitkin olmalarýna raðmen, Rasulullah (s.a.v.)'m emrine itaal edip gazaya katýlan mü'minlerin pek büyük bir mükafatý ve bolca sevabý vardýr. [356]

 

173. Bir kýsým insanlar mü'minlere, "düþmanlarýnýz olan insanalar, size karþý toplandýlar aman sakýnýn onlardan." dediklerinde bu, onlarýn imanlarýný bir kat daha ar­týrmýþtýr. Yani, bu takva sahibi mü'minler öyle kimselerdir ki, müþriklerin taraftarlarýndan bazýlarý aralarýna kötü haber yayýp:Kureyþ size karþý, sayýlamýyacak kadar insan topladý. Baþýnýza geleceklerden korkun, dedikle­rinde, bu korkutma, onlarýn sadece imanlarýný artýrdý. /yi Allah bize yeter, O ne güzel vekildir, dediler. Yani mü'minler: Allah bize yeter, O bizim koruyucumuz ve iþlerimizi yürütendir. O ne güze sýðý­nak ve kendisine tevekkül edenlere ne güzel yardýmcýdýr" dediler. [357]

 

174. Allah'ýn lutfu ile sað salim ve bol mükâ­fat ve ecirle Onlara hiçbir fenalýk veya bir eziyet do­kunmadý. Dünya ve âhirette mutluluk vesilesi olan, Allah'ýn rýzazýný kazýndýlar.   Allah büyük kerem   sahibidir; kullarýna bolca lütufta bulunur. [358]

 

175. Azminizi kýrmak maksadýyle "insanlar size sarþý, sayýlamýyacak kadar insan topladýlar" sözünü söyleyen þeytan­dýr. Kendilerinden çekinmeniz için kâfir dostlarýyle sizi korkutuyor,

Onlardan çekinip korkmayýn. Ben, onlara karþý size zafer vermeyi tekeffül ediyorum. Gerçekten mü'min iseniz, benim em­rime isyan edip de helak olmaktan korkunuz. Ayette adý geçen þeytandan maksat, Nuaym b. Mesu'd el-Eþcaî'dir. Bunu, müslümanlarýn moralini bo­zup azimlerini kýrmak için Ebu Süfyan göndermiþti. Ebu Hayyan þöyle der: Korkutma; þeytanýn vesvesesi, iðvâsý ve onu insanlarýn kalbine atmasý se­bebiyle meydana geldiði için, bu   fiil þeytana nisbet edilmiþtir.[359]

 

176. Ey Muhammed! Söz ve fiilleri ile küfre doðru koþan o münafýklarýn hareketlerinden dolayý üzülme ve keder­lenme. Onlarýn Islama ve müslümanlara kurduklarý tuzaklara aldýrýþ etme. Bu âyet, Peygamber (s.a.v.) için bir tesellidir.   Çünkü on­lar, küfürleri sebebiyle Allaha hiç bir zarar veremezler; onlar sadece kendi­lerine zarar verirler. Allah, hikmeti ve dile­mesi ile, âhirette onlara sevaptan bir pay vermemek ister.  Se­vaptan mahrum olmalarýndan öte, cehennemde onlar için büyük bir azab vardýr. [360]

 

177. Daha önce adý geçen ve  imanla küfrü deðiþtiren münafýklar varya,  onlar dinden dönmek ve kâfir olmakla Allah'a asla zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardýr. [361]

 

178. Kâfirler sanmasýnlar ki, azap ve ceza vermeden mühlet vermemiz ve   ömürlerini uzatmamýz on­lar için hayýrlýdýr. Biz ancak, günah kazansýnlar da, günahlarý daha da çoðalsýn diye onlara mühlet ve uzun ömür veriyoruz.âhirette onlar için alçaltýcý bir azap vardýr. [362]

 

179. Allah, imtihan edip de, mü'minlerle münafýklarý birbirinden ayýrmayýp, asla öyle karýþýk halde býrakmaz. Nitekim Uhud gazasýnda böyle yapmýþ ve orada iman ehli ile nifak ehli ortaya çýkmýþtýr. Bu âyet, Allah'ýn, mü'minleri münafýklardan ayýracaðýna dair Rasulüne verdiði bir sözdür. Ýbn Kesir þöyle der : Mutlaka Allah öyle bir imtihan tertip eder ki, bu imtihanda Allah'ýn dostu ortaya çýkar ve düþmaný da rezil ve rüsvay olur. Sabýrlý mü'minle günahkar münafýk, bu imtihan sayesinde birbirinden ayrýlýr. Nitekim Yüce Allah, Uhud gününde mü'minlerle münafýklarý bu þekilde birbirinden ayýrmýþtýr[363] Bununla beraber Allah size gaybý da bildirecek deðildir. Taberî þöyle der: Bu âyetin tefsiriyle ilgili görüþlerin en uygunu þudur: Allah kullarýn kalplerinden sizi haberdar ede­cek deðildir ki, siz mü'min, münafýk ve kâfiri tanýyasýniz. Fakat Allah, Uhud savaþýnda sýkýntý vererek ve düþmana karþý cihadý emrederek mü'minlerle münafýklarý birbirinden ayýrdýðý gibi, bir takým imtihan ve belâlarla mü'minleri münafýklardan ayýrýr.[364] Fakat Allah, peygamberlerinden dilediklerini seçer ve onlarý gaybtan ha­berdar eder. Nitekim, Peygamber (s.a.v.)'i münafýklarýn durumlarýndan ha­berdar etmiþtir. O halde, gaybý sadece Allah'ýn bildiðine, gayb iþleri ile ilgili olarak Peygambere haber verdiði þeylerin, ancak Allah'tan bir vahiy ile bildirildiðine saðlam bir þekilde iman edin. Eðer peygamberlerimi tasdik eder ve itaat ederek Rab-binizin azabýndan sakýnýrsanýz sizin için büyük bir sevap vardýr. [365]

 

180. Allah'ýn, kere­minden kendilerine verdiklerini onun yoluna sarfetmede cimrilik gösterenler sanmasýnlar ki, bu, kendileri için hayýrlýdýr. Yüce Allah önceki âyetlerde cihad hususunda canýný feda etmeye þiddetle teþvik ettikten son­ra, burada da Allah yolunda mal harcamaya teþvik etti ve malýný bu yolda harcamada cimrilik gösterenleri þiddetli bir þekilde tehdit ederek buyurdu ki: Cimri, sanmasýn ki, onun mal biriktirmesi ve onu infak hususunda cimri­lik yapmasý ona fayda verir. Bilakis bu davranýþý, hem dini, hem de dünyasý hususunda ona Zaralýdýr. Durum onlarýn zannettiði gibi deðildir. Bilakis bu cimrilik onlar için bir serdir. Cimrilik ettikleri þeyde kýyamet gününde boyunlarýna dolanacaktýr. Y'ani Allah, cimrilik yaptýklarý mallarýný, boyunlarýna tasma yapacak, kýyamet gününde onunla azap göreceklerdir. Nitekim Buhârî'nin Sahihi'nde þöyle rivayet edilmiþtir: Kime Allah mal verir de o kimse zekatýný vermezse, kýyamet

gününde o mal, gözlerinin üzerinde siyah benek bulunan büyük bir yýlan suretinde ona gösterilir. Yýlan onu avurtlarýndan tutar ve: "Ben senin malýným, ben senin hazinenim" der. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra âyetini okudu.[366] Kainatta olan herþey Allah'ýn mülküdür. Mahlukat yok olduktan sonra herþey ona dönecektir. Allah, yaptýklarýnýzdan haberdardýr. [367]

 

Edebî Sanatlar

 

Ebu Hayyan der ki : Bu âyetlerde birçok edebî sanat vardýr:

1. lafýzlarý ile birçok yerde geçen    lafzýnda  itnâb vardýr.

2. Ölüler "diriler" ile ve kelimeleri arasýnda týbak sanatý vardýr.

3. "Küfürle deðiþtirdiler."Küfürde yarýþýr­lar" ve "pis ve temiz" kelimelerinde istiare vardýr. Zira pis ve temizden maksat münafýk ile mü'mindir.

4. Ayrýca bu âyetlerde birçok yerde hazif vardýr.[368]

 

Faydalý Bilgiler

 

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir." Bu söz, Hz. Ýbrahim (a.s)'indir Ateþe atýldýðý zaman söylemiþtir Suyûtî el-îklil adlý eserinde þöyle der: Sýkýntýlý zamanda ve büyük iþlerde bu kelimeyi söyle­mek müstehaptýr. [369]

 

181. "Allah fakir, biz zenginiz." diyenlerin sözünü andolsuýý ki Allah iþitmiþtir. Onlarýn bu sözünü, haksýz yere peygamberleri  öldürmeleri ile birlikte yazacaðýz ve diyeceðiz ki: Tadýn o yakýcý azabý.

182. Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmýþ olduðunuzun karþýlýðýdýr. Yoksa  Allah kullarýna  zul­metmez.

183. "Muhakkak ki Allah, bize, ateþin yiyeceði bîr kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamýzý emretti" diyenlere þöyle de: Size, benden önce mucize­lerle, özellikle dediðiniz mucize ile nice peygamberler geldi. Eðer doðru insanlar iseniz, onlarý niçin öldürdü­nüz?

184. Eðer seni yalancýlýkla itham ettilerse bil ki gerçekten, senden önce apaçýk mucizeler, sahifeler ve aydýnlatýcý kitap getiren nice peygamberler de yalancý­lýkla itham edildi.

185. Her canlý ölümü tadacaktýr. Herhalde kýya­met günü yaptýklarýnýzýn karþýlýðý size tastamam verile­cektir. Kim cehennemden uzaklaþtýrýlýp cennete konur­sa, o, gerçekten kurtuluþa ermiþtir. Bu dünya hayatý ise aldatma metaýndan baþka bir þey deðildir.

186. Andolsun ki, mallarýnýz ve canlarýnýz konu­sunda imtihana çekileceksiniz ve sizden önce kendile­rine kitap verilenlerden ve müþriklerden birçok üzücü sözler iþiteceksiniz. Eðer sabreder ve sakýnýrsanýz, mu­hakkak ki bu, iþlerin en deðerlisidir.

187. Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açýklayacak, gizlemeyeceksiniz," di­yerek söz almýþtý. Onlar ise bunu kulak ardý ettiler, onu az bir dünyalýkla deðiþtiler. Yaptýklarý alýþ veriþ ne ka­dar kötü.

188. Ettiklerine   sevinen   ve   yapmadýklarý   ile övülmek isteyenlerin (davranýþlarýný) doðru sanma. On­larýn  azaptan  kurtulacaklarýný  da sanma.  Onlar  için elemli bir azab vardýr.

189. Göklerin ve yerin hükümranlýðý Allah'ýndýr. Allah'ýn her þeye gücü yeter.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Kur'an-ý Kerim, önceki âyetlerde Uhud savaþýný ve onda meydana ge­len büyük olaylarý sergiledi. Bu âyetler genel muhtevalarý içerisinde, mü­nafýklarýn tuzak ve desiselerinden, Ýslama tuzak kurma, müslümanlara zul­metme ve Allah yolunda cihad etme hususunda onlarýn azimlerini kýrma gibi, kalplerinde sakladýklarý þeylerden de bahsetmiþti. Bundan sonraki âyetlerde ise Yahudilerin desiselerini; kuþku ve vesveseye düþürmek, tuzak kurmak ve hile yapmak suretiyle Ýslamî davete karþý savaþtaki çirkin üslup­larýný anlatmaktadýr ki, mü'minleri onlarýn tehlikelerinden sakýndýrsýn. Nitekim, münafýklarýn tehlikesinden de sakýndýrmýþtý. Âyet-i kerimeler Yahudilerden ve onlarýn Zât-i Ýlâhî karþýsýndaki rezil durumlarýndan; Yüce Allah'ý, cimrilik ve fakirlik gibi âdi sýfatlarla itham etmelerinden, sonra ahdi bozmalarýndan, peygamberleri Öldürmeleri ve Allah'ýn kendilerine yüklemiþ olduðu emanete hiyanet etmelerinden ve nihayet bu mel'un ýrkýn taþýdýðý birçok çirkin ve adi vasýflardan bahsetmektedir.[370]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Bize tavsiye etti.

Kurban, Allah'a yaklaþmak için kesilen hayvandýr.

Beyyinât, apaçýk âyetler demektir. Burada, âyetlerden maksat mucizelerdir.

Zübûr, kitap mânâsýna gelen Zebur kelimesinin çoðuludur. O da "yazmak" mânâsýna gelen zebr kökünden türemiþtir, (yazýlmýþ) manasýnadýr. Nitekim (binilmiþ) manasýnadýr. Zeccâc þöyle der: Zebur, her hikmetli kitaba verilen isimdir.

Uzaklaþtýrýldý manasýnadýr. Zahzaha: Kenara almak, uzak­laþtýrmak demektir. Süratle çekip almak mânâsýna gelen "Zah" kelimesi­nin   tekrarýndan ibarettir.

"Umduðunu elde etti, korktuðundan kurtuldu" demektir..

Gurur, aldattý mânâsýna gelen  fiilinin mastarýdýr.

Meta', kendisinden faydalanýlan ve istifade edilen, daha sonra da yok olan þey demektir.

Mutlaka imtihan edileceksiniz manasýnadýr,  imtihan etti mânâsýna gelen  fiilinden türemiþtir.

Azmu'1-umûr, iþlerin deðerlisi demektir. Azm'in aslý, bir þey üzerinde görüþün sebat etmesidir. Burada maksat, doðru tedbir ve doðru rey demektir. Bunlar da, her akýllýnýn, üzerinde sebat etmesi gereken þey­lerdendir.

Mefaze, kurtuluþ demektir. Bir kimse kurtulduðunda de­nilir. Bu kelime ondan türemiþtir. [371]

 

Nuzûl Sebebi

 

a) Ýbn Abbas (r.a.)'m þöyle dediði rivayet olunur. Bir gün Ebubekir Sýddýk (r.a.) Yahudilerin dershanesine girdi. Gördü ki Yahudilerden bir grup Fenhas b. Âzûra denilen bir adamýn etrafýnda toplanmýþlar, Fenhas, Yahudi alim ve bilginlerinden biri idi. Ebubekir (r.a.) ona þöyle dedi; "Sana yazýk­lar olsun. Allah'tan kork ve müslüman ol. Allah'a yemin ederim ki, sen, Mu-hammed (s.a.v.)'in Allah tarafýndan gönderilmiþ bir peygamber olduðunu kesinlikle biliyorsun. O'nun katýndan size hak bir kitap getirdi. Bunu, yaný­nýzdaki Tevrat ve Ýncil'de yazýlý olarak görüyorsunuz" Fenhas þöyle dedi: "Ey Ebubekir! Vallahi, bizim fakirlikten dolayý Allah'a bir ihtiyacýmýz yoktur. Halbuki o bize muhtaçtýr. Onun bize yalvardýðý gibi, biz Ona yal-varýnýyoruz. Bizim ona ihtiyacýmýz yok. Eðer o zengin, olsa, idi arkadaþýnýz Muhammed'in iddia ettiði gibi bizden borç istemezdi. Faizi size yasak­lýyor, kendisi bize faiz veriyor. Eðer zengin olsaydý, bize faiz vermezdi." Hz. Ebubekir (r.a.) buna kýzdý ve Fenhas'ýn yüzüne þiddetli bir darbe indire­rek þöyle dedi: "Ey Allah'ýn düþmaný! Nefsim, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eðer sizinle bizim aramýzda bir anlaþma olmasaydý, senin boynunu uçururdum." Bunun üzerine Fenhas Rasulullah (s.a.v.)'a giderek "Ya Muhammedi Arkadaþýnýn bana yaptýðýna bak." dedi. Rasulullah (s.av): "Ey Ebubekir! Seni, bunu yapmaya iten sebep nedir?" diye sordu. Hz. Ebu­bekir (r.a.) þöyle cevap-verdi: "Ya Rasuiallah! Bu Allah'ýn düþmaný, büyük söz söyledi. Allah'ýn fakir, kendilerinin zengin olduðunu iddia etti. Bende Allah için kýzdým ve yüzüne vurdum." Fenhas bunu inkâr etti. Bunun üzeri­ne Yüce Allah Hz. Ebubekir (r.a.)'i tasdik etmek ve Fenhas'ý reddetmek üzere þu âyeti indirdi:.ül Andol-sun ki, "Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü, Allah iþitmiþtir.[372]

b. Yine Ýbn Abbas (r.a.)'m þöyle dediði rivayet olunmuþtur: Ýçlerinde Ka'b b. Eþref, Malik b. Sayf, Fenhas b. Âzûra ve daha baþkalarýnýn da bulun­duðu bir grup Yahudi Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek þöyle dediler: "Ey Mu-hammed! Sen Allah'ýn Rasulü olduðunu ve Allah'ýn sana bir kitap indir­diðini iddia ediyorsun. Halbuki Allah Tevrat'ta, bize ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere inanmamamýzý emretti. Sen bize böyle bir kurban gelirirsen seni tasdik ederiz" Bunun üzerine þu âyet nazil oldu "Muhakkak ki Allah bize, ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere i-nanmamamýzý emretti,[373]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

181. Andolsun ki, "Ger­çekten Allah fakir, biz zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah iþitmiþtir. Bu âdi söz, Allah'ýn düþmanlarý olan Yahudilerin sözüdür. Allah onlara lanet etsin.  "Kim Allah'a güzel bir borç verecek[374] âyet-i kerimesi nazil olunca Allah'ýn fakir olduðunu iddia ettiler ve "Allah fakir, bizden borç istiyor" dediler. Nitekim, bir defasýnda da, "Allah'ýn eli baðlýdýr (sýkýdýr)[375] diyerek O'nunla alay ettiler. Kurtubî þöy­le der: Onlar buna inandýklarý için deðil de, alt tabakadakileri -yaldýzlý söz­lerle kandýrmak için böyle dediler. Maksatlarý, "Muhammed'in söylediðine göre Allah fakirdir, çünkü o bizden borç istiyor" diyerek zayýf mü'minleri þüpheye düþürmek ve Peygamberi yalanlamaktýr.[376] Biz muhafaza meleklerine, onlarýn söylediklerini amel defterlerine yazmalarým emredeceðiz. Haksýz yere peygamberleri öldürerek   iþ­ledikleri çirkin suçlarýný yazacaðýz. Burada Ýsrâîloðullarýnm peygamberleri öldürmelerinden maksat, atalarýnýn peygamberleri öldürmelerine razý ol­malarýdýr. Diyeceðiz ki: "Tadýn o yakýcý azabý"   yani Allah âhirette meleklerin diliyle onlara "alevli, yakýcý ateþin azabýný ta­dýn" der. [377]

 

182. Bu, ellerinizle iþlediðiniz suçlarýn cezasýdýr. Yoksa Allah âdildir; kullarýna yani mahlukata zulmet­mez. Maksat þudur: Bu ceza sizin masiyetiniz ve Allah'ýn, hakkýnýzdaki a-daleti sebebiyle verilmiþtir. Zemahþerî þöyle   der: Allah'ýn günahkârý ceza­landýrmasý, güzel amel edene sevap vermesi adalettendir.[378]

Yahudiler, "Allah Tevrat'ta bize, Ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe, hiçbir peygambere iman etmememizi emir ve tavsiye etti" diyenlerdir. Ya­ni onlar þöyle dediler: "Allah bize özel bir mucize getirmedikçe hiçbir pey­gamberi tasdik etmememizi emretti. Bu mucize, peygamberin bir kurban sunmasý ve gökten bir ateþ inerek onu yemesidir. Ýþte bu, Allah'a karþý bir iftiradýr. Çünkü Allah onlara böyle bir emir vermemiþtir.. Ey Muhammedi Onlarý kýnamak ve yalanlarýný meydana çýkarmak için de ki: Size benden önce apaçýk mucizeler ve pey­gamberliklerinin doðruluðunu gösteren engin deliller ve özellikle iste­diðiniz kurban mucizesi ile nice peygamberler geldi. "Eðer Allah'a iman ve peygamberlerini tasdik hususundaki  iddianýzda doðru iseniz, niçin onlarý yalanlayýp da öldürdünüz. Sonra Yüce Allah, peygamberini teselli ederek þöyle buyurdu. [379]

 

184.  Eðer seni yalancýlýkla itham etti­lerse yadýrgama. Þüphesiz senden önceki peygamberler de yalancýlýkla it­ham edildi. Ey Muhammed! Onlarýn seni yalanlamasýna üzülme. Çünkü on­lar bunu yaptýlarsa, bil ki, daha Önce de atalarý, Allah'ýn peygamberlerini yalanlamýþlardý. Üzülme, onlarda senin için güzel bir örnek vardýr. peygamberler kesin deliller ve apaçýk mu'cizeler getirmelerine raðmen onlarý yalanladýlar. Onlar hikmet ve öðütlerle dolu Semavî kitaplarý, Tevrat ve Ýncil gibi insanlarý aydýnlatan kitaplarý da ge­tirmiþlerdi. [380]

 

185. Her canlý Ölümü tadacaktýr. Yani mahlukat yok olacak ve çaresiz her nefis ölecektir. Nitekim bir baþka âyet-i kerimede "Kainatta bulunan her þey yok olaktir[381]  buyrulmuþtur. Herhalde yaptýklarýnýzýn karþýlýðý kýyamet günü, size tasta­mam verilecektir, Kim ateþten kenara çekilerek ondan uzaklaþtýrýlýr ve cennete konursa iþte o, ebedî saadeti ve devamlý nimeti kazanmýþtýr. Dünya hayatý aldatma metamdan baþka bir þey deðildir. Yani bu dünya, geçici bir yurttan baþka bir þey deðildir. Burada ancak aldatýlmýþ ahmaklar faydalanmaya çalýþýr. Ýbn Kesir þöyle der: Bu âyette dünyanýn fâni ve geçici deðerinin küçük ve hakir olduðu,   ifade edilmektedir,[382]

 

186. Andolsun ki, fakir düþmek ve çeþitli mu­sibetlere dûçâr olmakla mallarýnýz, sýkýntý ve hastalýklara maruz kalmakla da canlarýnýz hususunda imtihana çekileceksiniz. Ve sizden önce kendilerine kitap ve­rilenlerden ve müþriklerden birçok üzücü sözler iþiteceksiniz. Yani, düþ­manlarýnýz olan Yahudi, Hýristiyan ve müþrikler size birçok eziyetlerde bu­lunacaklar. Bu âyette Yüce Allah mü'rninlere, müþrikler ve Ehl-i kitab ta­rafýndan birçok belâ ve sýkýntýlarýn geleceðini haber vermekte ve bu gibi olaylarýn vukuunda sabretmelerini onlara emretmektedir.  Çünkü cennet, nefsin hoþuna gitmeyen þeylerle çevrilmiþtir. Ýþte bunun içindir ki Yüce Allah þöyle buyurur. Eðer bu hoþa gitme­yen þeylere karþý sabreder; söz ve amellerinizde Allah'tan korkarsanýz bili­niz ki, bu sabýr ve takva, azim ve irade ile yapmanýz gereken iþlerdendir. Çünkü bunlar, Allah'ýn emrettiði þeylerdendir. [383]

 

187. Ey Muhammed! Allah'ýn Tev­rat'ta Yahudilerden kuvvetle yemin aldýðý zamaný hatýrla.

Hani Allah, onlardan, "Allah'ýn Kitaptaki hükümlerini insanlara mutlaka açýklayacaksýnýz, onlarý gizlemeyeceksiniz" diye söz almýþtý. Ýbni Abbas (r.a.) þöyle der: "Bu âyet Yuhudiler hakkýndadýr. Rasu-lullah (s.a.v.) hakkýnda onlardan ahid ve yemin alýnmýþý. Fakat onlar bunu gizledi ve arkalarýna attýlar.[384] Onlar ise bu yemini arkaya attýlar ve onu az bir dünya malýyla deðiþtirdiler. Bu, ne kötü  alýþ-veriþ, bu ne ziyanlý bir pazarlýktýr. [385]

 

188. Ey Muhammed! Seninle ilgili vasýflan insanlardan gizlemek suretiyle yaptýklarýna övünenleri Sapýklýkta olduklarý halde, hak yoldadýrlar diye insanlarýn kendileri­ni övmelerini istiyenleri doðru yolda sanma. Sakýn onlarý Allah'ýn azabýndan kurtulmuþ zannetme. Onlar için elem verici bir azap vardýr. Ýbn Abbas (r.a.) þöyle der: Bu âyet Ehl-i kitab hakkýnda nazil oldu. Peygamber (s.a.v.) onlara bir þey sordu da, onlar gerçe­ði gizleyerek baþka türlü bildirdiler ve Peygamberin sorduðunu   ondan giz­lemelerinden dolayý sevindiler.[386]

 

189. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýn­dýr. Ýþte bunlara sahip olan kimse nasýl fakir olur? Bu, "Allah fakir, biz zen­giniz" diyenleri reddeder, Allah'ýn herþeyc gücü   eter. Onlarý cezalandýrmaya da   kadirdir. [387]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu âyet-i kerimeler birçok edebî sanatý itiva eder. Bunlarý þu þekilde

özetJiyebiÝiriz.

1."Gerçekten Allah fakir, biz zenginiz." Burada mübalaða   ifade etmek için cümlesini edatý ile pekiþtirdiler. Halbuki kendilerinin zenginliðini ifade ederken pekiþtirme edatý kullanmadý­lar. Cümleyi tekide ihtiyaç duyulmayan bir cümle gibi söylediler. Sanki zenginlik onlarýn tartýþmasýz vasýllarý olup bunu pekiþtirmeye ihtiyaç yok­tur. Ýþte bu durum, onlarýn küfür ve taþkýnlýktaki inatlarýnýn bir delilidir.

2. Söylediklerini yazacaðýz. Burada, mecâz-ý aklî deni­len bir mecaz vardýr.  "Meleklerimiz yazacak", demektir.  Allah kendisi yazmadýðý fakat yazýlmasýný emrettiði için fiil mecazen ona isnat olun­muþtur.

3. "Bu, ellerinizin yaptýðý þeyin karþýlýðýdýr." Bura­da da mecâz-ý mursel vardýr. Bir kýsmýnýn zikredilip bütünün kastedilme sý kabilindendir.  Ýþlerin çoðu ellerle yapýldýðý .için burada,  eller zikredil­miþtir.

4. "Onu ateþ yer" Burada istiare yoluyla, "yemek" fiili ateþe isnat edilmiþtir. Çünkü   gerçek mânâda yemek fiili insanlar ve hayvanlarda olur. Ayný þekilde "Ölümü tadacaktýr" âyetinde de istiare vardýr. Çünkü gerçek mânâda tatmak, dildeki duyu vasýtasýyle olur.

5. "Aldatma metâý". Zemahþerî   þöyle der:   Allah dünyayý, müþteri aldanýp da satýn alsýn   diye kusuru gizlenen bir mala benzetti.

Burada, "aldatan ve kandýran þeytandýr[388]  Bu da istiare kabilindedir.

6. Onu arkalarýna attýlar ve az bir dünya malý ile deðiþtirdiler. Burada "atma" ve "deðiþtirme" kel­imelerinde istiare vardýr. Kitaba sarýlmamak ve onunla amel etmemek, in­sanýn arkasýna atýlan bir þeye benzetildi. Allah'ýn âyetlerini gizlemelerine karþýlýk dünya malý almalarý da, onu az bir pahaya satmaya   benzetildi.

7. Âyet-i kerimedeki kelimeleri arasýnda týbak    sanatý vardýr.

8. "Cehennemden uzaklaþtýrýldý" ile cennete

konuldu" cümleleri arasýnda ve "onu mutlaka açýklayacaksýnýz..." cümlesi ile "O'nu gizlemeyeceksiniz" cümlesi arasýnda mukabele sanatý vardýr.

9. arasýnda ve arasýnda cinas-ý mugayir vardýr. [389]

 

Faydalý Bilgiler

 

"RabbÝn zâlim deðildir" cümlesinde kalýbý mübalaða için deðildir. Bu sadece attar (koku satan) neccâr (marangoz) ve temmâr (hurma satýcýsý)   kelimelerin de olduðu gibi hiçbiri mübalaða Ýfade etmez, nisbet bildirir, tbn Mâlik þöyle der:

Fail, Fâ'âl   ve fail sýygalarý bazen, nisbet yasý   olmadan ism-i mensup olarak kabul edilmiþlerdir. [390]

 

Bir Uyarý

 

Yüce Allah, dünya hayatýný ve nimetlerini "aldatma metaý" diye vasýflandýrdý. Zira dünyanýn kendisi ve ondaki þehevânî arzular uzun ömür ve tûl-i emeli temenni ettirir de insaný aldatýr ve helak eder. Bundan do­layý selefin bazýsý þöyle demiþtir! Dünya, daðýlmak ve yok olmak üzere ter­kedilmiþ bir metadýr. Bu metadan alýnýz. Ondan faydalanarak, gücünüz yet­tiði kadar Allah'a itaat ediniz. Allah yardýmcýdýr. [391]

 

190. Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gün­düzün birbiri ardýnca gelip gidiþinde akýl sahipleri için gerçekten açýk ibretler vardýr.

191. Bunlar ayakta, oturarak ve yanlan üzerine yatarak Allah'ý anan ve göklerin ve yerlerin yaratýlýþýný düþünerek: "Ey  Rabbimiz! Bunlarý boþuna yaratmadýn. Seni teþbih ederiz. Bizi cehennem   azabýndan koru" di­ye   dua edenlerdir.

192. Ey Rabbimiz! Doðrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artýk onu rüsvay etmiþsindir. Zâlimlerin hiç yardýmcýlarý yoktur.

193. Ey Rabbimiz! Gerçek þu ki biz, "Rabbinize îman edin!"  diye seslenen bir dâvetçiyi iþittik, hemen îman ettik. Bizim günahlarýmýzý baðýþla, kötülüklerimi­zi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz! Rabbimiz!    Bize, peygamberlerin vasýtasýyla va'dettiklerini de ikram et ve kýyamet gününde bizi periþan etme; þüphesiz   sen, va'adinden caymazsm!

195. Rableri, onlarýn dualarýný kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadýn olsun - ki hep birbirinizden-siniz - içinizden, çalýþan hiçbir kimsenin yaptýðýný boþa çýkarmayacaðým. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarýndan çýkarýldýlar, benim yolumda eziyete uðradýlar, çarpýþ­týlar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onlarýn kötülük­lerini örteceðim ve onlarý içinden ýrmaklar akan cen­netlere koyacaðým. Bu mükâfaat, Allah tarafmdandir. Mükâfatýn en güzeli Allah kalýndadýr.

196.  Ýnkarcýlarýn diyar diyar dolaþmasý sakýn seni aldatmasýn!

197. Azýcýk bir menfaattir o. Sonra onlarýn vara­caklarý yer, cehennemdir.   O, ne kötü varýþ yeridir!

198. Fakat Rablerine karþý gelmekten sakýnanlar için, Allah tarafýndan  bir ikram  olarak, zemininden ýrmaklar   akan,  içinde   ebedî   kalacaklarý   cennetler vardýr. Ýyi kiþiler için Allah katýndaki (nimetler) daha hayýrlýdýr.

199. Ehl-i kitab'tan öyleleri var ki, Allah'a size in­dirilene, ve kendilerine indirilene, tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun   eðerek îman ederler. Allah'ýn âyetle­rini az bir para ile deðiþtirmezler. Ýþte onlarýn   Rableri katýnda ecirleri vardýr. Þüphesiz Allah'ýn hesabý çabuktur.

200. Ey îman edenler! Sabredin; sebat gösterin; Sýnýr boylarýnda nöbet tutun ve Allah'tan korkun ki baþarýya eriþebilesiniz.

 

Bu Âyetlerin Öncekilerle Münasebeti

 

Yüce Allah bu mübarek sûreye tevhid, ulûhiyet ve nübüvvet delilleri­ni zikrederek baþladý ve onu vahdaniyet, kudret, yaratma ve icat etme delil­leriyle bitirdi ki, insanlar bu delillerden öldükten sonra dirilme, haþir ve neþirin meydana gelebileceði sonucu çýkarsýnlar. Böylece sonu misku anber oldu. Bu Yüce Kitabý indirmekten maksat kalpleri ve ruhlarý mâsiva ile meþgul olmaktan gerçek ilahý tanýmaya çekmek olduðu için, bu âyet-i keri­meler tevhîd, ulûhiyet, azamet ve celâl delilleriyle kalpleri aydýnlatmak üzere geldi. Ýnsaný, Allah'ýn birliðini ve sonsuz kudretini itirafa ulaþtýrmak için, dikkatleri göklerin ve yerin melekûtunu düþünmeye ve tefekkür et­meye çekti. Ýnsan, Allah'ýn yazýlý Kur'an-ý Kerimini okuyup düþündükten sonra, onun görünen þu uçsuz bucaksýz kainat kitabýný düþünmeye baþlar, Kur'an-ý Kerimde, bu kâinat kitabýnýn âyetlerine birçok iþaret vardýr. Kur'an, duyu organlarýný kullanmak suretiyle hakikatleri tanýmaya daveý eder. "Göklerde ve yerde nice deliller vardýr ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirir. geçerler.[392]

 

Kelimelerin Ýzahý

 

Elbâb akýllar manasýnadýr.  : Bâtýl; abes, hikmetsiz demektir.

Subhâneke, Allah'ý kölü þeyden tenzih etmek, uzak tutmak manasýnadýr.

Onu zelil ve hor kýldýn demektir. Günahlarýmýzý ört ve yok et, demektir.

Ebrâr, birr veya bârr kelimelerinin çoðulu olup þeriatý uygula­yanlar manasýnadýr.

Kabul etti manasýnadýr.

Nuzûl, misafir için hazýrlanan çeþitli ikramlardýr, Nöbet bekleyin, manasýnadýr. Murabata, sýnýr boylarýnda düþmaný gözetlemek demektir. [393]

 

Nuzûl Sebebi

 

Ümmü Seleme'den rivayet edilmiþtir: Dedim ki : Ya Rasulallah! Allah'ýn hicret hususunda herhangi bir þekilde kadýnlarý zikrettiðini görmü­yorum. Bunun üzerine Yüce Allah þu âyeti indirdi: Rabbleri onlarýn dualarým kabul etti. (Dedi ki): "Ben, erkek olsun kadýn olsun içinizden, çalýþan hiçbir kimsenin yaptýðýný boþa çýkarmam.[394]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

190. Göklerin ve yerlerin saðlam ve güzel bir þekilde yaratýlmasýnda, gece ve gündüzün sürekli olarak birbirini takip etmesinde Akýl sahiplen için, yarataný ve onun sonsuz hikmetini gösteren açýk   alâmetler vardýr. Ancak bu alâmetleri kainata hayvanlarýn baktýðý gibi bakanlar deðil, düþünerek ve Allah'ýn kud­retine delil getirerek bakan akýl sahipleri görür. Bundan sonra Yüce Allah akýl sahiplerini tarif ederek þöyle buyurur: [395]

 

191. Allah'ý dilleri ve kalpleriyle bütün hallerde; ayakta, oturarak, yatarak anarlar. Kalpleri Allah'ý anmakla yatýþtýðý ve Allah onlarýn bütün sýrlarýna vâkýf olduðu için bütün zaman­larýnda onu anmaktan gafil olmazlar, Onlar göklerin ve yerlerin hükümranlýðýnýn kime ait olduðunu, bu büyük yýldýzlar­la buralardaki harikulade þeylerin yaratýlýþýný düþünerek þöyle derler:     Ey Rabbimiz!   Bu kainatý ve içindekileri hikmelsiz ve abes olarak yaratmadýn. Ey Rabbimiz!   Abesle meþgul olmak­tan seni tenzih ederiz. Bizi cehennem azabýndan koru. [396]

 

192. Ey Rabbimiz! Sen kimi cehenneme sokarsan onu zelil ve son derece hor kýlarsýn; herkesin önünde onu rezil edersin. Zâlimleri, Allah'ýn azabýndan koruyacak yardýmcý­larý yoktur. Ýbn Abbas (r.a) ve müfessirlerin çoðunluðunun dediði gibi bura­da zâlimlerden maksat kâfirlerdir. Bu, Bakara süresindeki[397]  âyetinde açýklanmýþtý. [398]

 

193. Ey Rabbimiz! Biz, imâna çaðýran bir davetçiyi iþittik. O da Muhammed (s.a.v.)'dir. Bu davetçi þöyle diyordu: "Ey insanlar, Rabbinize iman edin, O'nun birliðine þehadet getirin" Biz o davetçiyi tasdik ettik ve Ona uyduk. Ey Rabbi­miz! Günahlarýmýzý baðýþla, onlarýn yüzünden bizi rezil etme.      

Lütuf ve rahmetinle, Ýþlemiþ olduðumuz günahlarý yok et. Ruhumuzu iyilerle beraber al, bizi salih kullarýna kat. Ýbn   Abbas (r.a.) þöyle der: büyük günahlar; ise küçük günahlardýr." Þu âyet-i ke­rime bu görüþü te'yit eder: "Eðer size yasaklanan büyük günahlardan sakýnýrsanýz sizin küçük günahlarýnýzý baðýþlarýz[399] Buna göre âyette tekrar yoktur. [400]

 

194. Ey Rabbimiz, peygamberlerinin lisanýy-le bize vadettiðin þeyleri bize ver. Bu vadedilen þey, itaat edenler için cen­nettir. Bunu Ýbn Abbas (r.a) söylemiþtir. Ayetlerde geçen ey Rabbimiz, nidasýnýn tekrarý, daha fazla yakarma ve tam mânâsýyle boyun eðmeyi ifade eder. Kýyamet gününde kâfirleri rezil ettiðin gibi bizi rezil etme. dil Þüphesiz sen sözünden caymazsm. Sen iman edenler Ýçin cennet sözü vermiþtin. [401]

 

195. Rabbleri "Ben, erkek olsun kadýn olsun, içinizden hayýr amel iþleyen hiçbir kimsenin yaptýðýný boþa çýkarmayacaðým," diyerek onlarýn dualarýný kabul etti. Ha-san-ý BasrÝ þöyle der: Mü'minler devamlý olarak "Ey Rabbimiz, ey Rabbi­miz... dediler. Nihayet Allah onlarýn dualarým kabul etti.[402] Siz, bir birinizdensiniz, yani erkek kadýndan, kadýn da erkektendir. Madem ki asýl itibariyle müþtereksiniz, ayný þekilde sevap kazanma itibariyle de müþtereksiniz.[403] Vatanlarýndan hicret edip, dinleri uðrunda kaçan ve müþrikler tarafýndan yurtlarýndan çýkmaya zorla­nanlar, Allah'ýn dini uðrunda eziyetlere katlananlar, Allah'ýn düþmanlarý ile savaþýp O'nun yolunda öldürülenlere gelince, Ýþte bu nitelikte olanlarýn günahlarýný, rahmet ve maðfiretimizle mutlaka sileceðiz Salih amellerine karþýlýk Allah tarafýndan bir mükafat olarak, onlarý mutla­ka içinden ýrmaklar akan naim cennetlerine koyacaðým, Mükafatýn en güzeli Allah kalýndadýr. Bu mükafat öyle bir cennettir ki, on­daki nimetleri hiçbir göz görmemiþ, hiçbir kulak iþitmemiþ ve hiçbir beþe­rin aklýna gelmemiþtir. Bundan sonra Yüce Allah, kâfirlerin bu dünyada el­de ettikleri nimet, refah ve sevince dikkat çeker ve bunlarýn geçici oldu­ðunu açýklýyarak þöyle buyurur. [404]

 

196. Ey Muhatap! Kâfirlerin refah içersinde, mal, mevki ve makam kazanmak için diyar diyar dolaþmasý sakýn seni aldatmasýn, , azýcýk' bir men­faattir. Ondan az bir zaman faydalanýrlar, sonra bu nimet yok olur gider, âhirette onlarýn varacaklarý yer cehennemdir. Cehennem ateþi ne kötü ya­tak ve barýnacak yerdir. [405]

 

198. Fakat, Rabblerine  karþý  gelmekten  sakýnanlar için zemininden  ýrmaklar  akan, içinde ebedi kalacaklarý naîm cennetleri vardýr Bu, Allah tarafýndan bir ziyafet ve ikramdýr. Ýyi kiþiler için Allah katýndaki sevap ve ikram, kâfirlerin içinde yüzdükleri geçici, az dünya metamdan daha hayýrlýdýr. Sonra Yüce Allah Ehl-i kitabtan bazýlarýnýn iman ettiðini bildirerek þöyle buyurur: [406]

 

199. Yahudi ve H iristi yanlardan bir grup Allah'a hakkiyle iman eder. Onlar size indirilen' Kur'an'a  ve   kendilerine   indirilen  Tevrat  ve  Ýncil'e   inanýrlar.   Bunlar Abdullah b. Selâm ve arkadaþlarý ile Necâþî ve ona uyanlardýr. i Bunlar Allah'a tam mânâsýyle boyun eðerler. Bunlar haham ve rahiplerin yaptýðý gibi, deðersiz bir dünya metai için, Hz. Mu-hammed (s.a.v.)'in nitelikleri ve þeriatýn hükümleriyle iligili, kitaplarýnda mevcut olan Allah âyetlerini az bir paraya satmazlar. Ýþte onlar için Rableri katýnda, imanlarýnýn sevabý vardýr. Bu onlara kat kat verilecektir. Nitekim   bir baþka âyet-i kerimede þöyle buyrulumuþtu Ecirleri onlara iki defa verilecektir.[407] Þüphesiz Allah hesabý çabuk olandýr. O her þeyi bildiði için, hesabý çabuk­tur. Herkesin sevabýný ve cezasýný bilir. Ýbn Abbas ve Hasan-i Basrî þöyle der!er:Bu âyet Necâþî hakkýnda nazil olmuþtur. Necâþî Ölünce Cebrâîl (a.s.) onun ölüm haberini Rasulullah (s.a.v.)'a getirdi. Rasulullah, Ashabýna þöyle buyurdu: Kalkýnýz kardeþiniz Necaþi'nin cenaze namazýný kýlýnýz. Ashab-ý kiram birbirlerine: "Rasulullah (s.a.v.) bize, Habeþ kâfirlerinden bir kâfirin namazýný kýlmamýzý emrediyor" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah   âyetini indirdi.   Bundan sonra Yüce Allah bu müba­rek sûreyi, dünya ve âhiret  mutluluðunu kuþatan   þu emriyle sona erdirir: [408]

 

200. Ey mü'minler! itaat zorluðuna ve baþýnýza gelen sýkýntýlara sabredin. Savaþýn þiddetine sabrederek Allah düþ­manlarýna galip gelin, Savaþa ve mücadeleye hazýr bir vaziyette sýnýr boylarýnýzý bekleyin. Allah'tan kokun ve O'nun emrine muhalefet etmeyin ki, dünya ve âhiret saadetini kazanasýnýz. [409]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek âyetler bir çok edebî sanatý ihtiva etmektedir. Bunlar aþaðýda sýralanmýþtýr:

1. lafzýnýn 5 defa zikredilmesinde itnâb vardýr. Bundan maksat, yalvarýp yakarmada mübalaða etmektir.

2. "Gökler" ile "yerler" "gece" "gündüz", ayakta" ile "oturarak" ve "erkek" Ýle   1 "kadýn" kelimeleý1!! ara­sýnda týbak sanatý vardýr.                                                                      

3. "Peygamberlerinin vasýtasýyle bize vadeitiðin" Burada hazif yoluyla icaz vardýr. Takdirî, peygamberinin di­liyle... þeklindedir. Ayný þekilde cümle­sinde de hazif yoluyla icaz vardýr. Takdiri, þeklindedir. Buna göre mânâ: "onlar göklerin ve yerin yaratýlýþýný düþünerek, "Rabbimiz, bunu bo­þuna yaratmadýn" derler" þeklindedir.

4. "Ýman  ediniz" ile Luü "Ýman ettik" "iþ yapan" ve ilu "çaðýran" ile   "çaðýrýyor" kelimeleri arasýnda cinâs-ý mugayir vardýr.

5. Akýl sahipleri için alâmetler vardýr. Burada kelimesinin nekre   olarak getirilmesi alâmetlerinin büyüklüðünü gösterir, jl nin haberin baþýna  gelmesi ise daha fazla pekiþtirme ifade eder.

6. Ýnkarcýlarýn refah içinde dolaþmasý seni al­datmasýn" âyetinde istiare vardýr. Burada kelimesi, "yeryüzünde ka­zanç elde etmek maksadýyla dolaþmak" yerinde müstear olarak kullanýl­mýþtýr. Allah daha iyi bilir. [410]

 

Faydalý Bilgiler

 

1. Ayette yanýcýyý düþünmeyi nehyetmek için, sadece yaratýlanlarý düþünme zikredildi. Hadiste þöyle zikredilmiþtir Yaratýlanlarý düþünün, fakat yarataný düþünme­yin. Çünkü siz Allah'ý hakkýyla takdir edemezsiniz" Bu, Allah'ýn zâtýnýn ve sýfatlarýnýn künhüne ulaþýlamýyacaðý içindir. Bazý âlimler þöyle der: "Alla­h'ýn zâtý hakkýnda düþünen kimse, güneþin kendisine bakan kimse gibidir. Çünkü Allah'ýn bir benzeri yoktur.

2. "Ey Rabbimiz" ismi 5 defa nida edilmiþtir. Bunlarýn   hepsi Allah'ýn þefkat ve merhametini istemek için söylenmiþtir. Çünkü Allah'ýn rahmeti terbiye, mülk ve Ýslaha delâlet eden bu mübarek isimle çaðrýlarak istenir.

3. Hz. Aiþe (r.a)'ye, Rasulullah (s.a.v.)'tan gördüðü en hoþ   olay sorul­du. Aðlayarak   þöyle cevap verdi: Onun yaptýðý her iþ hoþtu. Benimle kala­caðý bir gece yanýma geldi. O kadar yaklaþtý ki, teni tenime dokundu. Sonra þöyle buyurdu: "Bana müsaade et, Rabbime ibadet edeyim" Dedim ki: Val­lahi, senin bana yakýn olmaný da istiyorum, isteðini yerine getirmek de is­tiyorum"   Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kalktý, evde bulunan bir su tulu­munun yanma gitti. Abdest aldý. Abdest alýrken çok   su kullanmadý. Sonra kalkýp namaz kýldý ve sakallarý ýslanýncaya kadar aðladý. Sonra secdeye ka­pandý, yer ýslanýncaya kadar aðladý. Sonra yaný üzerine yattý. Bilal gelip onu sabah namazýna   çaðýrmcaya kadar aðladý. Bilâl: "Ya Rasulullah, niçin aðlýyorsun? Halbuki Allah senin geçmiþ ve gelecek günahlarýný baðýþladý! dedi. Rasulullah (s.a.v.) þöyle buyurdu: Sana yazýklar olsun Bilâl, bu gece Allah bana þu âyeti indirdikten sonra, artýk nasýl aðlamam: ...Daha sonra þöyle buyurdu: Bu âyetleri okuyup da, gökler ve yerler hakkýnda düþünmeyenlere yazýklar olsun[411]     Allah'ýn yardýmýyle Âl-i Irnran sûresi bitti. [412]

 



[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/339.

[2] Müslim, Müsafirin 253

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/340.

[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/340.

[4] Kurtubî 4/9.

[5] Kurtubî 4/19

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/342-343.

[6] Fahr-ý Râzî, 7/165;.Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/288.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343.

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343.

[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343.

[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343.

[10] Bu, Katade ve Rabi'in görüþüdür. Ýbn Cerir de bu görüþü tercih ederek þöyle der: Furkan, hidâyet ile dalâleti, doðrulukla sapýklýðý birbirinden ayýran, mânâsýna gelen bir mastardýr. Daha önce ý_. âyetinde zikredilen Kur'an, burada tazim için tekrarlanmýþtýr.

[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/343-344.

[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/344.

[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/344.

[14] Nisa sûresi, 4/171

[15] Zuhruf sûresi, 43/59

[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/344-345.

[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/345.

[18] Nisa sûresi 4/87

[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/345.

[20] Telhisu'l-beyan 17

[21] A.g.e. ayný yer

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/345-346.

[22] Müslim, Ýlim, 1

[23] Kurtubî 4/9

[24] Hud sûresi, 11/1

[25] Zümer suresi 39/23

[26] Mü'minun sûresi, 23/101

[27] Saffat sûresi, 87/27

[28] Nisa sûresi, 4/42

[29] Enam sûresi, 6/23

[30] Zumer sûresi 39/68

[31] Nâziât sûresi 79/30

[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/346-347.

[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/349-350.

[34] Kurtubî,4/31

[35] Gaþiya sûresi, 89/25

[36] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/350-351.

[37] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/268 Vahidî Esbâbu'n- nuzûl s.s. 54

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/ 351.

[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/351.

[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/351.

[40] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/351.

[41] Âl-i Ýmrân sûresi, 3/160

[42] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/351-352.

[43] Buharî, Nikah 17

[44] Fecr sûresi, 89/20

[45] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/352-353.

[46] Buharî, Rikâk 51

[47] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/353.

[48] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/353.

[49] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/353.

[50] Ebussuûd Tefsiri, 1/221

[51] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/353-354.

[52] Ankebut sûresi, 20/38

[53] Kehfsûres,il8/7

[54] Bu hadisi Buharý rivayet etmiþtir.

[55] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/271

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/354.

[56] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/356.

[57] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/357.

[58] el-Kurtubî, IV/415 el- Bahru'l-muhît 11/401

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/357.

[59] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/357.

[60] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/357-358.

[61] Ebussuûd Tefsiri, 1/223

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/358.

[62] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/358-359.

[63] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/359.

[64] Geniþ bilgi için Bak. Buhârî Tefsiri sûre, Bab 3.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/359.

[65] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/359.

[66] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/359-360.

[67] Nisa sûresi, 4/138

[68] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/360.

[69] Tâhâ sûresi, 20/114

[70] Bu hadisi Teberânî Kebîr'inde rivayet etmiþtir

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/360.

[71] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/361.

[72] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/363.

[73] Â'râf sûresi, 7/40

[74] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/363.

[75] Kurtubî, rV/52

[76] Revâiu'l-beyân, 1/399

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/364.

[77] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/364.

[78] Taberî Tefsiri, v/309 Bu âyet-i kerimenin tefsirinde, Þehit Seyyid Kutub'un parlak bir görüþü vardýr. Bunu "Fî zil âl" adlý tefsirinden özel olarak naklediyoruz. Merhum þöyle der : Gecenin gündüze, gündüzün geceye katýlmasý demek, mevsimlerin deðiþmesiyle birbirlerin­den zaman almalarý demektir ister gündüz geceden alsýn, ister gece gündüzden alsýn, akýl. Allah'ýn, gökleri hareket ettiren kudretini görür gibi olur. Bu kudret, güneþ küresinin karþýsýnda yer küresinin karanlýklarýný tedrici olarak giderir ve gündüzleri uzatýr. Karanlýk yerlerle aydýnlýk yerleri deðiþtirir. Yavaþ yavaþ, gece karanlýðý gündüz aydýnlýðýnýn yerini alýr. Gündüzün aydýnlýðý da yavaþ yavaþ, gece karanlýðýnýn yerini alýr. Kýþ mevsiminde gecel­er uzayýp gündüzler kýsalýr, yaz mevsiminde ise gündüzler uzayýp geceler kýsalýr... Hayat ve Ölüm de bunun gibidir. Bunlar da yavaþ yavaþ birbirlerinin yerini alýrlar. Canlý varlýklarda, her an, ölüm ile hayat yanyana yürür. Bir taraftan ölüm onun bir miktarýný yýkarken, Öte yan­dan hayat onu yapar. Canlý hücreler ölür gider, onun yerine yeni hücreler yapýlýr. Gece ile gündüzün her anýnda da bu devr-i dâim vardýr. Ýþte Kur'an'ýn bu kýsa iþareti, bu olaylarý insan aklýna göstermektedir. Hiçbir Ýnsan, bunlardan herhangi bir þeyi yapabileceðini iddia ede­mez. Hiçbir akýllý, bunlarý programsýz ve tesadüfen meydana geldiðini söyleyemez. Bunlar, ancak, yoktan yaratan, herþeyden haberdar olan ve herþeyi bir program dahilinde yapan bir kudretin idare ettiði son derece gizli, büyük hareketlerdir.  (FÝ Zýlali'l-Kur'an, TU/170)

[79] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/364-365.

[80] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/365.

[81] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/365.

[82] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/365-366.

[83] Muhtasa-ý r Ýbn kesîr, 1/227

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/366.

[84] Tahrîm sûresi, 66/8

[85] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/366.

[86] Bu mânâ, âyeti yukarýda belirtilen son vecih ile tefsir edenlerin görüþüdür. O da þudur Allah mü'mini kâfirden, kâfiri mü'minden çýkarýr. Yüce Allah'ýn  ýkeý dirilttiðimiz..." (En'am sûresi, 6/122) eyeti de bu mânâya delalet eder. Hasan-i Basrî'nin göri þüdiir.

[87] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/366-367.

[88] Nisa sûresi, 4/78

[89] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/367.

[90] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/367.

[91] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/369.

[92] el-Bahru'1-muhît 11/433

[93] Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir 8/39; Taberî ve Kurtubî'de de benzeri ifadeler vardýr.

[94] Taberî,  6/386

[95] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/370.

[96] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/370-371.

[97] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/371.

[98] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/371.

[99] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/371.

[100] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/371-372.

[101] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/372.

[102] Ýbn Kesir Kadý Ýyazdan naklen þöyle der:   Bilesin ki Allah Tealanýn Yahya (a.s.)'yý "hasûr" diye sena etmesi, bazýlarýnýn dediði gibi, onun iktidarsýz olmasýndan veya tenasül uzvu bulunmamasýndan dolayý deðildir. Bilakis çok güçlü müfessirler bu iddiayý reddederek þöyle derler: Bu bir kusur ve eksikliktir. Peygamberlere yakýþmaz. Hasûr kelimesinin mânâsý: "O, günahlardan korunmuþ" demektir. Yani o, adeta muhasara altýna alýnmýþ gibi, günah iþleyemez, veya nefsini þehevi arzulara karþý korur,. Buradan anlaþýldý ki, cinsî iktidarsýzlýk bir kusur ve eksikliktir. Fazilet olan, cinsî güç mevcut olduðu halde, ya Hz. îsâ'nm yaptýðý gibi mücahede ile" veya Hz. Yahyâda olduðu gibi, Allah'ýn yardýmýyle þehevî arzularý engel-ienmektir.

[103] Kasas sûresi, 28/7.

[104] Muhtasar-ý Ýbn Kesir 1/285

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/372.

[105] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/372.

[106] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/372.

[107] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/373.

[108] Ebussuûd Tefsiri, 1/230

[109] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/373.

[110] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/376.

[111] Keþþaf, 1/278

[112] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/376.

[113] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/376.

[114] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/36-377.

[115] Taberî,VI/351 (56 ) Keþþaf, 1/278

[116] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/377.

[117] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/377.

[118] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/377.

[119] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/377-378.

[120] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/378.

[121] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/284

[122] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/378.

[123] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/378.

[124] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/378.

[125] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/379.

[126] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/379.

[127] Bakýnýz, Celaleyn Haþiyesi, Sâvî.cJ

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/379.

[128] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/382.

[129] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/382.

[130] Kurtubî, 4/103; Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s. 5S

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/382-383.

[131] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/383.

[132] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/383.

[133] Müþâkelet: Daha Önce de geçtiði gibi, lafýzda bir mânâda farklý olmak demektir.

[134] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/383.

[135] Taberî, 6/458

Onun, gündüzleyin üç saat süresince öldüðünü, sonra göklere kaldýrýldýðýný söyleyen bazý müfeasirler üe, "vefat'tan maksat, uyku vefatýdýr" diyenlerin görüþleri zayýftýr. Muhakkkik alimler bunu reddetmiþlerdir. Kurtubî þöyle der : Doðru olan, Allah'ýn onu öldürmeden ve uy­utmadan göðe kaldýmýasýdýr. Hasan-ý Basrî ve Ýbn Zeyd böyle söylemiþtir. Taberî bunu tercih etmiþtir Ýbn Abbas (r.a.)'tan gelen sahih rivayet de böyledir.

[136] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/383-384.

[137] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384.

[138] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384.

[139] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384.

[140] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384.

[141] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384.

[142] Müslim, Fezâilu's-sahabe 32.

[143] el-Bahný'1-muhît, 2/480

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/384-385.

[144] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/385.

[145] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/385.

[146] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/ 385.

[147] el-Bahru'1-muhît, 2/472

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/385-386.

[148] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/389.

[149] Ebu Ubeyde, Mecâzu'l-Kur'an,s. 97

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/389.

[150] Mecmau'l-beyan, 11/456

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/389.

[151] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/390.

[152] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/390.

[153] el-Bahný'1-muhît, 11/486

[154] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/390-391.

[155] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391.

[156] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391.

[157] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391.

[158] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391.

[159] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391.

[160] Muhtasar-i Ýbn Kesir, 1/291

[161] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/391-392.

[162] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/392.

[163] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/392.

[164] Bu bölüm el-Bahru'l-muhît'ten alýnmýþtýr.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/392-393.

[165] Buhârî, Bedu'1-vahy 6, Tefsir-i Sure 3,   Bab 4; Müslim, Cihad 74.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/393.

[166] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/395.

[167] Taberî, VI/540

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/395-396

[168] Kurlubî,TV/120

[169] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/396.

[170] Kurtubý, rV/119

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/396.

[171] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/397.

[172] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/397.

[173] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/397.

[174] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/397-398.

[175] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/398.

[176] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/398.

[177] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/398.

[178] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/401.

[179] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/401.

[180] Nesâî, Tahrîm 15. : Bkz Kurtubî, 4/129

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/401-402.

[181] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/402.

[182] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/402.

[183] Taberî, 6/576

[184] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, T/297

[185] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/402.

[186] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/402-403.

[187] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.

[188] Taberî, 6/575

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.

[189] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.

[190] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.

[191] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403.

[192] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/403-404.

[193] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/404.

[194] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/404.

[195] Buhârî, Enbiya; Müslim, Münafýkîn,51

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/404-405.

[196] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/408.

[197] Kurtubî, 4/156

[198] Hûd sûresi, 11/43

[199] Tevbc sûresi, 9/109

[200] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/408.

[201] Vahidî, Esbâbu'n- nuzûl; s.66 Keþþaf, 1/301

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/409.

[202] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/409.

[203] Keþþaf, 1/295

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/409-410.

[204] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/410.

[205] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/410.

[206] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/410.

[207] Bakara sûresi, 2/126

[208] Muhtasarý Ýbn Kesir, 1/303

[209] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/410-411.

[210] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/411.

[211] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/411.

[212] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/411.

[213] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/411.

[214] Ayný eser, 1/304

[215] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/411-412.

[216] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/412.

[217] Ebussuûd, 1/255

[218] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/412-413.

[219] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/413.

[220] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/415.

[221] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/415-416.

[222] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[223] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[224] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[225] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[226] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[227] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416.

[228] Buhârî, Tefsir-i sûre 3, 7

[229] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, I/3U

[230] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/416-417.

[231] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/417.

[232] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/417.

[233] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/417-418.

[234] Keþþaf, 1/308 (özet olarak)

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/418.

[235] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/418.

[236] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/420.

[237] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/421.

[238] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.68

[239] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/421.

[240] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/421.

[241] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/321-422.

[242] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/422.

[243] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/422.

[244] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/422.

[245] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/422.

[246] Bu görüþ Taberi ve birçok müfessirin görüþüdür. Bir baþka görüþe göre, bu âyetten mak­sat; onlarýn kafalarýna vurmak ve onlarý kýzdýrmaktýr. Buna göre mânâ þöyle olur: Onlar um­duklarýný bulamiyacaklardýr. Çünkü ölüm daha yakýndýr. Kurtubî de böyle der. (1/183)

[247] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/422-423.

[248] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/423.

[249] Telhisu'l-beyan, s. 21

[250] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/423-424.

[251] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/424.

[252] Buhârî, Tefsir-i Sûre 3, Bâb:8

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/426-427.

[253] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/427.

[254] Müslim, Cihad 104

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/427.

[255] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.

[256] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.

[257] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.

[258] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.

[259] Bir görüþe göre nin mânâsý, alâmetienmig demektir. Urve b. Zübeyr þöyle der: Me-iekler alaca atlar üzerinde idiler. Baþlarýnda beyaz sankîar vardý. Onlarý omuzlarýndan aþaðý sarkýtmýþlardý. Bakýnýz, Taberî ve Keþþaf.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428.

[260] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/428-429.

[261] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/429.

[262] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/429.

[263] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/429.

[264] Mýýhtasar-ý Ýbn Kesîr, 1/318

[265] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/429-430.

[266] el7Bahru'I-Muhit, 3/54

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/430.

[267] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/433-434.

[268] Kurtubî, 4/217

[269] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/434-435.

[270] Hadîd sûresi, 57/21

[271] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/435.

[272] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/435.

[273] Fahiþe zina demektir. Nefse zulüm ise, bundan daha aþaðý derecede   günah olan bakma ve dokunma demektir.

[274] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/435.

[275] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/435-436.

[276] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436.

[277] Taberî ve bazý tefsircilcr, bu ism-i iþaretin, daha Önce zikri geçen þeylere râci olduðu görüþünü lercih ederler. Buna göre mânâ þöyle olur: Size açýkladýðým ve geçmiþ ümmetlerin helakine dair size verdiðim haberlerde, insanlarý körlükten kurtaracak bir beyan, sapýklýktan kurtaracak bir hidâyet ve müttekîler için bir ibret vardýr.

[278] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436.

[279] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436.

[280] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436.

[281] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436.

[282] Taberî Tefsiri

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/436-437.

[283] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/437.

[284] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/437.

[285] Þûra sûresi, 42/20

[286] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/437-438.

[287] Taberî'ye göre mânâsý, büyük topluluklardýr. Bu Katâde'nin görüþüdür. Ha-san-ý Basrî'ye göre bundan maksat çok sayýda âlimlerdir.

[288] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/438.

[289] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/438.

[290] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1438.

[291] Telhîsu'l- beyan s.21

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/438-439.

[292] el-Bahm'1-muhît, 3/58

[293] Bu hadisi Ahmed b. Hambel rivayet etmiþtir.

[294] Hadîd sûresi, 57/21

[295] Bakara suresi 2/148

[296] Cuma sûresi, 62/9

[297] Muttaffifin sûresi, 83/26

[298] Mülk sûresi 67/15

[299] Müzzemmü sûresi, 73/20

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/439-440.

[300] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/443.

[301] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/444.

[302] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.72

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/444.

[303] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/44-445.

[304] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/445.

[305] Buhârî, Teyemmüm 1, Salat 56; Nesai, Gusl, 26

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/445.

[306] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/445-446.

[307] Taberî, buradaki bâ harf-i çerinin ala mânâsýnda olduðu görüþündedir. Buna göre mânâ þöyle olur:   Peygamberin emrine muhalefet ve ona isyan etmeniz sebebiyle, Allah size üzün­tü üzerine üzüntü    verdi. Nitekim  ve sizi mutlaka burma dallarýna asa­caðým. (Tâhâ 20/71) âyetinde de fî harf-i çeri alâ   mânâsýnda kullanýlmýþtýr. Yukarýdaki âyet­te de ayný durum vardýr. Ýbn Kayyým bu görüþü tercih etmiþ. Tbn Kesir de buna itimat etmiþ­tir.

[308] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/446.

[309] Buhârî, Tefsiru'l-Kur'an, 3/11; Tirmizî, K. Tefsiri'l-Kui-'an, b.4,3008

[310] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/330

[311] Kurtubi 4/242

[312] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/446-447.

[313] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/447.

[314] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/447-448.

[315] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/448.

[316] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/448

[317] Ebussuûd, 1/282

[318] Þerif Râdî, Telhisu'l-beyan, s.22

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/448-449.

[319] Geniþ bilgi için   bkz, Buharý, Meðâzi 17

[320] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/449.

[321] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/452.

[322] el- Bahru'l-muhît, 3/81

[323] Nûr sûresi, 24/8

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/452-453.

[324] Vahidî, Esbâbu'n-nuzûl, s.72

[325] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/453.

[326] Taberî, 7/334

[327] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/453.

[328] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/453.

[329] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/454.

[330] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/454.

[331] Taberi 7/367

[332] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/454.

[333] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/454-455.

[334] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/455.

[335] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/455.

[336] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/455.

[337] el-Bahný'l-muhît, 3/101

[338] Telhisu1-beyan, 22

[339] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/455-456.

[340] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/456.

[341] Talak sûresi, 65/3

[342] et-Teshîl li ulûmi't-tcnzîl, 1/122

[343] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/456.

[344] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/459.

[345] Teðâbun sûresi, 64/6

[346] Kurtubî, 4/286

[347] Yasin sûresi, 36/59

[348] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/459-460.

[349] Esbâbu'n-nuzûl, s. 73; Kurtubî, 4/268; Ebu Dâvud, Cihad 27

[350] Tirmizî, K. Tefsiri'1-Kur1 an, b.4 /3010; Ýbn Mace, Mukaddime 13. Kurtubî de de böyle­dir. Bakýnýz cilt 4, s.268.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/460.

[351] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/460-461.

[352] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/461.

[353] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/461.

[354] Hamrâu'l-esed, Medine-i Münevvere'den 8   mi! uzaklýkta bir yerin adýdýr.

[355] Muhtasar-i Ýbn Kesir, 1/338

[356] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/461.

[357] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/461-462.

[358] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462.

[359] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/340

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462.

[360] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462.

[361] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462.

[362] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/462-463.

[363] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/340

[364] Taberî, 7/427

[365] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/463.

[366] Buhârî,   Tefsir-i sûre 3, 14, zekat 3; Nesâî, zekat 20

[367] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/463-464.

[368] el-Bahru'1-muhît, 3/129

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/464.

[369] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/464.

[370] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/467.

[371] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/467.

[372] Vahidî, Esbâb-ý nuzûl, s.76, Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/342

[373] Râzî, Tefsir-i Kebir, 9/121

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/468.

[374] Bakara sûresi, 2/245

[375] Maide sûresi, 5/64

[376] Kurtubî, 4/294

[377] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/469.

[378] Keþþaf, 1/344

[379] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/469-470.

[380] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/470.

[381] Rahman sûresi, 55/26

[382] Muhtasar-ý Ýbn Kesir, 1/343

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/470.

[383] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/470.

[384] et-Teslýil li ulûmi't-tcnzil, 1/126

[385] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/470-471.

[386] Keþþaf, 1/345

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/471.

[387] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/471.

[388] Keþþaf I/345

[389] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/471-472.

[390] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/472.

[391] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/472.

[392] Yusuf sûresi, 12/105

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/475.

[393] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/475.

[394] Tabcýî, 7/488, Vahidî, Esbabu'n-nuzûl, s.80

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476.

[395] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476.

[396] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476.

[397] Bakara sûresi, 2/254

[398] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476.

[399] Nisa sûresi, 4/31

[400] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/476-477.

[401] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/477.

[402] Kurtubî, 4/318

[403] Taberî   þöyle der:   Yardým, din ve millet hususunda müþtereksiniz. Bizim yaptýðýmýz tefsir Celâleyn'Ýn görüþüdür ve daha açýktýr.

[404] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/477.

[405] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/477.

[406] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/478.

[407] Kasas sûresi, 28/54

[408] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/478.

[409] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/478.

[410] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/478-479.

[411] Bu hadisi îbn Merdeveyh rivayet etmiþtir. Bakmýþ, Muh. Ýbn Kesir I/34S.

[412] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neþriyat: 1/479-480