Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla
1- Ey inananlar,
yaptığınız sözleşmeleri yerine
getirin. Size haram oldukları
okunacak olanların dışında kalan
hayvanlar sizin için helâl kılındı.
Yalnız ihramda iken
avı helâl saymamak
şar-tiyle. Allah, istediği hükmü verir.
2- Ey
inananlar! Allah'ın işaretlerine, haram
aya, kurbana, gerdanlıklı kurbanlara
ve de Rablerinin
lütuf ve rızasını
arzu ederek Beyt-i Haram'a
doğru gelenlere saygısızlık
etmeyin. İhramdan
çıktığınız zaman avlanabilirsiniz.
Sizi Mescid-i Ha-ram'dan
çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı
beslediğiniz kin, sizi saldırıya
sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde
yardımlasın; günah ve düşmanlık
üzerinde yardımlaşmayın, Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. [1]
.
Kulla Rabbi ve kulla kardeşi arasındaki
sözleşmeler, akidler. El-Vefa: Sözü bozmamak ve gereğini eksik yapmamak.Deve,
sığır ve davar...[2]Ve siz ihramlı. Hac veya
umre sebebiyle ihramlı iken.Allah'ın ölçüleri. Hac ve umre kuralları ve Allah-u
Teâlâ'nın dininin diğer ölçüleri.Haram ay. Receb ayı. Bu ay Mudar kabilesinin
saygı gösterdiği aydı. (Mudarhların ayı deniyordu.) Haram aylar dört tanedir.
Bu aylarda mecbur kalınmadıkça savaş yapılmaz.Kurban. Kabe'ye ve Harem'e hediye
edilen deve, sığır ve davar.
Gerdanlık. Kurbanlık
hayvana asılan ve kişinin emniyete kavuşmak için gerdanlık şeklinde takındığı,
harem ağaçlarının kabukları, anlamına gelen kılade kelimesinin
çoğulu."Beytül harama doğru gelenler. Ticari kazanç veya Allah-u Teâlâ'nın
rızasını kazanmayı isteyerek beyt-i harama doğru gelenlere.
İhramınızdan
çıktığınız zaman...[3]Bir kavme duyduğunuz kin,
sizi onlara zulmetmeye sevk etmesin!
Sizi engellemeleri.
Sizi çevirdiler diye Hayır ve takva üzerine. EI-Birr: Allan a ve Rasûlüne itaat.
Takva; Allah ve Rasûlünün emrettiklerini yapmak, yasakladıklarım bırakmak.
Günah ve düşmanlık üzerine. Günahlar. El-Udvan: Zulüm ve haddi aşmak Azabı
şiddetli olan. Cezası, dayanılmaz tarzda şiddetlidir.[4]
! Allah-u Teâlâ,
mü'min kullarına, "mü'min" unvanıyla sesleniyor: "Ey iman
edenler... Bana, Rasûlüme, vaadime ve tehdidime inananlar, verdiğiniz sözleri
yerine getirin.[5] Andlaşmalarımzı bozmayın,
verdiğiniz sözleri tutmamazlık etmeyin. Hiçbir farzı terketmeyin, hiçbir yasağı
da işlemeyin. Ne bir helali haram, ne de bir haramı helâl sayın! Size şu
sayılacaklar dışındaki hayvanlar; yani deve, sığır ve davar helâl kılınmıştır.
Haram kılınanlar ise şu âyette gelmiştir. [6]
"Size leş, kan... haram kılınmıştır." Bu helâl kılınanları sakın ha
haram saymayın! Size ihramlı iken avlanmak da haram kılınmıştır, sakın helâl
saymayın! İşi bana havale edin de, helâl ve haram kılınanlar konusunda çekişmeyin!
Ben dilediğim gibi hüküm veririm.
İlk ayetin kapsamı
budur: "Ey iman edenler, akitleri yerine getirin! Size okunacak olanların
dışında kalan hayvanlar size helal kılındı. Yalnız ihramda iken [7]avı
helal saymamak şartıyla. Allah dilediği hükmü verir. "[8]
İkinci âyet ise, bir
kısmı ile amel etmek açısından geçersiz kılınmış, bir kısmı ile amel etmeninse
kıyamete kadar geçerli olduğu hükümleri kapsar. Muhkem (nesh edilmemiş ve
manası açık olan) olanlardan bazısı şunlardır: Hac ve umre gerekleri bu
alâmetlerdendir. Haram ay da mensuh (hükmü kaldırılmış) olanlardandır. Zira
haram aylarda savaşmak haramken sonradan Allah-u Teâlâ'nın: "Müşrikleri nerede
bulursanız tepeleyin!" [9]âyeti
İle nesh-olunmuştur. Müşriklerin kurbanları, kıladeleri (kurbanlıklara
taktıkları takılar,
süsler) ve bizzat
kendileri ile alâkalı ahkâm da mensuh hükümlerdendir. Müşriklerin ne hareme
girmesine, ne de kurbanlarına müsaade edilir.Harem ağaçlarının kabuklarından
takmaları da -haremin bütün ağaçlarını takınmış olsalar bile- onları
öldürülmekten korumaz. Bu da Cenab-ı Hakk'ın şu sözünün anlamıdır: "Ey
iman edenler, ne Allah'ın Ölçülerine, ne haram aya, ne kurbana, [10]ne
gerdanlıklara [11] ve ne de Rablerinin lütuf
ve rızasını arzu ederek Beyt-i Haram'a doğru gelenlere saygısızlık
etmeyin." Lûtuftan maksat, haçta ticaretle nzık elde edilmesidir. Rızadan
maksat ise, mü'minlerin rı-zıklarına bereket verip, hayatlarını koruması için
haccederek Allah'ın rızasını istemeleridir."İhramdan çıktığınız zaman
avlanabilirsiniz." Hitap, mü'minleredir. İh-ramlı iken haram olan
avlanmaya ihramdan çıktıktan sonra izin vermektedir. "Sizi Mescid-i
Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir kavme karşı duyduğunuz kin, sizi
haksızlık yapmaya sevketmesin."Mü'min kullarına, Hudeybiye Barışı'nda
kendilerini Mescid-i Haram'a girmekten alıkoyan bir kavme duydukları kinin,
kendilerini, Allah-u Teâlâ bu konuda izin vermediği halde onlara haksız bir
şekilde saldırmaya sevketmesini yasaklıyor. Savaşırlarsa savaşılır,
savaşmazlarsa savaşılmaz.Sonra Cenab-ı Hakk iyilik ve takva üzere yardımlaşmayı
emretti, yani farzları ve faziletleri edada, haramları ve rezaletleri terketmekte
yardımlaşmayı. Aksi hususlarda yardımlaşmayı ise yasakladı: "İyilikte ve
takvada yardımlasın,[12]günahta
ve düşmanlıkta yardımlaşmayla.."[13]Takva,
gerek yapılacak, gerekse yapılmayacak konularda dinin bütününü kapsadığından,
mü'minlere takvayı emretti: O'na ve Rasûlüne iman ederek yapılacak ve ya pılmayacak
hususlarda yine O'na ve Rasûlüne itaat ederek Allah'tan korkun! Emrini ihmal
etmelerinden de sakındırdı: "Çünkü Allah'ın cezası çetindir." Öyleyse
takvaya sarılmak suretiyle O'ndan çekinin! [14]
1- Kulla Allah arasındaki sözleşmeleri yerine getirmek ve
kulla kul arasındaki akitleri korumak, sözünü tutmak farzdır. Çünkü âyet her
ikisini de kapsamaktadır.
2- Leş
dışında deve, sığır ve koyun etleri yenilebilir.
3- İhramh iken avlanma haram, ihramdan çıktıktan sonra
helâldir. Haram olan deniz hayvanları değil, kara hayvanlarıdır.
4- Dinin bütün alâmetlerine, yerine getirilmesi gerekeni
yerine getirerek, yapılmaması gerekeni yapmayarak saygı göstermek farzdır.
5- Saldırganlık mutlak surette -hatta kâfire bile-
haramdır.
6- Dini yaşamak hususunda mü'minler arası yardımlaşma
farz ve dini bozma hususunda yardımlaşma haramdır.
3- Leş, kan,
domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, tahta veya taşla
vurularak öldürülmüş, yukarıdan düş-müŞyboynuzlanmış ve canavar parçalayarak
ölmüş olan hayvanlar - henüz canı çıkmadan kestikleriniz hariç-, dikili taşlar
(putlar) adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size
haram kılındı. Bunlar fısktır, insanı yoldan çıkaran kötü şeylerdir. Bugün
artık inkâr edenler, sizin dininizi yok etmekten umudu kesmişlerdir. Onlardan
korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size
nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a razı oldum. Kim açlıktan
daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah
yoktur. Doğrusu Allah
bağışlayan, esirgeyendir. [15]
Ölü. Kendi kendine,
kesilmeksizin ölen deve, sığır, koyun.[16]
Allah'tan başkasının adına kesilen. Besmeleyle, Allah'ın adıyla değil de,
meselâ bir şahsın ve yahut bir putun adıyla kesi len.Boğazlanmış. İple vb.
boğularak öldürülmüşVurulmuş. Sopayla veya taşla vurularak öldürülmüş.Düşmüş.
Yüksek bir yerden, meselâ tavandan, duvardan,dağdan duşup olmuş.Boynuzlanmış.
Bir hayvanın boynuzuyla süsmesi, toslaması sebebiyle ölen...
Yırtıcı hayvanın
yediği. Kurt vesaire gibi yırtıcı hayvanların parçaladığı.Ancak kestiğiniz.
Henüz canı çıkmamışken yetişip kestiğiniz hariç,[17]Bir
ilahı, önderi ya da uluyu temsil eden dikili putlar adına kesilen hayvanlar...
Ve kismetlenmeniz.
Oklarla şans oyunu oynayarak kazandıklarınız da size haram kılındı. Bunun
benzeri kehanet sahiplerinin, teşvikçilerin aldıkları ile niyetçilerin niyet
çektirmeleri ve içinde tılsımlar, cin ve şeytan isimleri bulunan batıl muskalardır,
Bu fasıklıktir. Leş'in yenmesinden fal
oklarıyla şans oyunu oynamaya kadar sayılanlar, Allah'ın itaatinden çıkış ve
O'na isyandır.
Kim mecbur olursa. Aflık zaruretinde kalan
kimsenin sayılanları yemesinde bir sakınca yoktur.
Şiddetli açlıkta. Sıkıntıda.
Günaha meyletmeden. Leşten,ölmeyecek kadar
yemek, isyana özenmeden bir ihtiyacını gidermek. Helâl yiyeceklerden
bulduğunda haramları hemen bırakmalıdır. [18]
Bu âyet-i kerime, bu
sûrenin ilk âyetinin tefsir ve ayrıntılı izahıdır. "Size haram oldukları
okunacak olanlar dışında..." Nitekim bu âyette Allah-u Teâlâ, diğer haram
kılınmış etleri saydı. Bunlar, on adettir:
Leş, kan, domuz eti,
Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulan, darbe ile öldürülen, yüksekten
düşen, boynuzlanan, yırtıcı hayvanlarca parçalanan ve dikili taşlar, putlar
üzerine boğazlanan hayvanlar.[19]
"Henüz canları
çıkmadan kestikleriniz hariç..." Yani kestiğinizde, kesildiğinden dolayı
hareket eder, ayaklarını kımıldatırsa, bu, onun canlı olduğunun ve kesimle Öldüğünün
belirtisidir.
"Fal oklarıyla
şans oyunu oynamanız." Yani fal oklanyia şans çekişmeniz ve bundan dolayı
verileni yemeniz de size helal değildir. Aslı şuydu: Araplar cahiliye döneminde
"ezlam" dedikleri fal oklarını kese gibi bir bohçaya koyuyorlardı.
(Ezlam, zülem'in çoğuludur. Bunlar uçsuz ve tüysüz küçük oklardı.) Birinin
üzerinde "Rabbim emretti", diğer okta ise "Yasakladı" yazılmıştı.
Sonra şans çektirici bu okları bohçada sallayıp karıştırıyor ve birini çekiyordu.
Eğer üzerinde "Rabbim emretti" yazanı bulursa, yolculuk, evlilik,
alım, satım, vs. işini yapıyordu. Üzerinde "yasakladı" yazanı
bulursa, yapmaya niyetlendiği işten vazgeçiyordu.[20]Derken
İslâm geldi. Ve fal oklarıyla şans çekmeyi haram, istihareyi sünnet kıldı.
İstihare şöyledir:
Mü'min iki rek'at sünnet namaz kılar. Sonra: "Allah'ım, bana ilminle
hakkımda hayırlısını bildirmeni isterim. Kudretin yettiği için ben senden
kuvvet ve takat isterim. Ve hayra ermemi, senin büyük lütuf ve kereminden
niyaz eylerim. Çünkü sen herşeye kadirsin. Bense kadir değilim. Sen herşeyi
bilirsin, halbuki ben bilemem. Sen gaybları hakkıyla bilensin. Yarabbi, sen
bilirsin, eğer bu iş benim dinim, dünyam, işimin sonu ve başı için hayırlı ise
bunu bana nasib eyle ve kolaylaştır. Sonra bunda benim için feyiz ve bereket
ihsan eyle ve kolaylaştır. Sonra bunda benim için feyiz ve bereket ihsan et. Ve
sen bilirsin, bu iş dinim, dünyam, işimin sonu ve başı şer ise bunu benden
defet, beni de bundan vazgeçir. Benim için hayır nerede ise onu takdir et ve
beni o hayra razı et..." der. Bu şekilde ihtiyacını belirtir ve
niyetlendiği şeyi yapar veya yapmaz. İçine doğan şey Allah'ın izni ile
hayirhsıdır.
Allah-u Teâlâ fal
okları için: "Bunlar fısktır." Yani Allah'ın ölçülerinden dışarı
çıkmaktır. Size haram kılındığı açıklananların yapılması fısktır. O halde bu
fışkı terk edin!
"Artık bugün
inkâr edenler, sizin dininizi yok etmekten umudu kesmişlerdir. Onlardan
korkmayın, benden korkun!" Allah-u Teâlâ mü'min kullarına, müşrik ve diğer
kâfirler, Mekke fethedilmeden, Sakîf ve Hevazin kabileleri İslâm'a girmeden,
aranızda olan her savaşta kendilerine galip gelmezden önce umdukları gibi sizi
dininizden döndürmekten artık umut kesmişlerdir, diye haber veriyor. O halde,
bundan böyle sizi mağlub edip küfre döndürmelerinin mümkün olabileceğine dair
onlardan korkmayın da benden korkun. Onlar yerine benden korkun! Korkmanız da
şöyle olsun: Bana ve Rasûlüme itaat edin, çizdiğim sınırları aşmayın,
yarattığım âlemde kurallarımı kabullenin! Değilse ihsanımı çekip almak
suretindeki intikamıma maruz kalırsınız. Çünkü bana itaat edenlere yardım
eyler, isyankârları rezil ederim."Bugün size dininizi mükemmele erdirdim,
size nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslâm'ı seçtim."[21] Bu
da yine Cenab-ı Hak'tan mü'min kullarına, nimet verişini bildirip
hatırlatmadır. İlki, dini, bütün inançları, ibadetleri, hükümleri ve âdabı ile
mükemmele erdirdirmektir.[22]Hatta
belirtilir ki, bu âyet, Veda Haccı'nda Arefe günü akşamleyin inmiştir.
RasÛlüllah (s.a.v.) bu âyetten sonra sadece seksenbir gün yaşayıp sonra vefat
etmiştir. İkincisi, Allah-u Teâlâ'nın onlara olan nimetini tamamlayıp, korkudan
sonra güvene, zayıflıktan sonra güçlülüğe kavuşturması; mağlub ve zelil
olduktan sonra yardım ederek güçlendirip efendi yapması, ülkeleri
fethettirmesi, dinlerini üstün kılması, küfrü ve kâfirleri onlardan
uzaklaştırması, cahilken eğitmesi, sapıkken hak yolu göstermesidir. İşte
onlara tamamladığı nimet budur. Üçüncüsü, onlar için din olarak İslâm'a razı
olmasıdır. Rasûlünü İslâm için göndermiş, Kitab'ı İslâm'a dair indirmiştir.
İnançlarını ve hükümlerini açıklamıştır. Dolayısıyla mü'minleri yahudilik,
hristiyanlik ve mecûsilik gibi bâtıl dinlerden uzaklaştırmış, onları kendileri
için razı olduğuna karşılık bu bâtıl dinlerden beri kılmıştır. Gözünüzü açın,
bu din, açıkta gizlide Allah-u Teâlâ'ya teslimiyete dayalı İslâm'dır. İslâm,
olgunluklara yükselen bir merdiven, her faziletli kişinin, ulaşacağı yükselme
yeridir. Allah'a hamd ve senalar olsun."Kim açlıktan daralır, günaha
istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Çünkü
Allah bağışlayan, merhamet edendir."
Allah-u Teâlâ
"zorunda kalan kimse" derken şunu kastediyor: Eğer şiddetli açlık
size haram kılınan leş ve benzerlerini yemeye sevk eder de yerseniz günah
yoktur. Çünkü ben mü'min kullarımı bağışlar ve onlara merhamet ederim. Ancak
leş ve benzerlerini isyan maksadıyla, haram kılışıma önem vermeden isyana
meylederek yemiş olursa o başka. İşte bana isyan eden, intikamıma ve azabıma
maruz kalan odur. Tevbe ederse ben bağışlar ve merhamet ederim. İnad ederse,
azabım acı ve çetindir. [23]
1- Leş ve
birlikte zikredilenler -ki toplamı on adettir- haramdır.
2- Fal
oklarıyla şans oyunu oynamak haramdır. Benzeri, niyetçilerin niyet çektirmesi,
kum falcıları ve kâhinlerin çizgileri vs.haramdır.
3- Putlar adına kurban kesmek[24]
şirktir.
4- Yaralanmış, kırılmış veya herhangi bir
öldürücü sebeple ölmek üzere bile olsa müslümanın, henüz canlı iken yetişip
kestiği helâl hayvanın eti yenir.
5- Allah'tan
korkmalı, kâfirlerden korkmamalıdır.
6- Dinde bid'atçilik haramdır. İslâm şeriatine
zıt dindarlık da haramdır.
7- Zaruret halinde kalanın leş yemesi caizdir.
Zaruret halinde kalan, açlıktan darda kalıp da mubah bir yiyecek bulamayan
kimsedir. Ancak şu şartla yiyebilir: Günaha meyletmeden, isyana
niyetlenmeden...
4- Sana,
kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar.
De ki: "Size iyi
ve temiz şeyler
helâl kılındı. Allah'ın
size öğrettiğinden öğreterek
yetiştirdiğiniz avcı hayvanların,
sizin için tuttuklarını yeyin
ve üzerine Allah'ın
adını anın, Allah'tan
korkun. Çünkü Allah, hesabı çabuk
görendir.
5- Bugün
size iyi ve
temiz şeyler helâl
kılındı. Kendilerine kitab verilenlerin yemeği,
size helal, sizin
yemeğiniz de onlara helâldir, inanan
namuslu, hür kadınlar
ve sizden önce
kendilerine kitab verilenlerden namuslu
hür kadınlar -zina
etmeksizin, gizli dost tutmaksızın,
namuslu bir biçimde
evlenmek üzere me-hirlerini verdiğiniz
takdirde- size helâldir.
Kim inanmayı kabul etmezse, onun
işi boşa çıkmıştır
ve o, âhirette
kaybedenlerdendir. [25]
Temiz. Allah-u
Teâlâ'nın, yenilmesine izin verdiği ve mü'minkullarına helâl kıldığı
yiyecekler.Avcı hayvanlar.
Avcılar. Avcı hayvanı
ava yollayanlar. Hayvanın tazı veyakuş olması farketmez._Ehli kitabın yemeği.
Kendilerine kitap verilenlerin kestikleri. Yahudi ve hristiyanların
kestikleri.Muhsane'nin çoğulu. Namuslu hür kadınlar Mehirleri. Zina etmeksizin.
Gizli dost.Kim îmânı inkâr ederse. İmândan dönerse.Ameli boşa gitmiştir.
Yaptığı bütün işleri boşa gitti de sevap alamadı. [26]
Cebrail (a.s.) Hz.
Peygamber'e (s.a.v.) gelip izin istedi. Hz. Peygamber de (s.a.v.) izin verdi.
Evde küçük bir köpek olduğu için girmekten çekinerek: "Biz içinde köpek
bulunan bir eve girmeyiz," dedi. Bundan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)
köpeklerin öldürülmesini emretti de öldürüldüler. Sonra bazı sahabiler gelip
hangi köpek cinslerinden yararlanmanın kendilerine helâl olduğunu sordular.
Allah-u Teâlâ bu ayet-i kerimeyi indirdi. "Sana kendilerine neyin helâl
kılındığını soruyorlar.[27]De
ki; "Size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı." İyi ve temiz şeyler,
A13ah-u Teâlâ'nın helal kıldığı, yasaklamadığı her lezzetli ve hoş şeydir. Size
eğittiğiniz hayvanların avladıkları da aynı şekilde helâl kılınmıştır. Eğitilen
hayvanlar, ava has köpekler (tazı), parslar, kaplanlar ve doğan ve benzen
kuşlardır. Avcılar, sizin için yakalasın diye avcı hayvanları avın üstüne
gönderenlerdir, "allah'ın size öğrettiğinden öğretiyorsunuz." O av
hayvanlarını Allah-u Teâlâ'nın sizi eğittiği eğitimle terbiye ediyorsunuz.
Eğitilmiş hayvanın ölçüsü, ava salındığında gitmesi, dur deyince durması,
çağrıldığında gelmesidir. "Avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin
ve üzerine Allah'ın adım anın." Avcı hayvanın eğitilmiş olmasına ek olarak
avın helâl olması için iki şart ifade ediyor: İlki, hayvanı ava salarken
Allah'ın adını anmak. Meselâ: "Bismillah. Getir şunu!" demek.[28]
İkincisi, avcı hayvanın avdan yememiş olması. Şayet yemişse gönderen için
değil kendisi için avlamıştır. Yok eğer avcı av henüz ölmemiş, canlı durumda
iken yetişir, sonra da keserse, o zaman avlamayla değil kesmeyle helâl olmuş
olur.[29]
"Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir," sözü,
yenmesi haram kılınan leş ve benzerini, eğitimsiz hayvanların avladığı avı veya
eğitimli avcı hayvanın avladığı ama yediği ve daha kesilmeden ölen avı yemekte
Allah'tan korkmayana bir tehdittir. O kimse bu konuda Allah'ın cezalandırmasından
korksun. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.5. ayete gelince: "Bugün
size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı." Allah-u Teâlâ'nın size dini
olgunlaştırdığı şu günde, size sorduğunuz şeyleri helâl kıldı: Temiz ve leziz
yiyecekleri... Sizden önce kitab verilmiş olanların, özellikle yahudi ve
hristiyanların yemekleri de böyledir. Onların yemekleri, yani kestikleri size
helâldir. Sizin yemekleriniz de onlara helâldir. Onlara yemek yedirmenizde de
bir sakınca yoktur. Bu, hem onlara, hem size caizdir. Namuslu, iffetli mü'mine
hanımları ve sizden önce kitap verilenlerin iffetli kadınlarını, şu şartlarla
nikahlamanız da size helâl kılınmıştır: Mehirlerini vermeniz; zina etmemeniz,
yani mehre, veliye, şahitlere, icab ve kabul biçimlerine dayalı nikâh sözleşmesini
yapmanız; kadına şartlarını tam anlamıyla yerine getirerek nikâh kıymadan
sadece cinsel ilişki ücretini vermek biçiminde zina etmemeniz, görüşelim
konuşalım, dost hayatı yaşayalım, sevişelim diye gizlice nikâh kıyarak dost
tutmamanız şartıyla... Çünkü bu zinadır. Ne parayla, ne de parasız helâl
değildir. "Kim îmân etmeyi kabul etmezse, onun ameli boşa çıkmıştır ve o
ahirette kaybedenlerdendir," sözünde haramları helâl saymanın ve buna
cür'et etmenin, insanı küfre götürdüğüne bir işaret vardır. İmân ettikten sonra
inkâr edenin ameli boşa çıkmıştır, yani müslümanken yaptığı amellerinin sevabı
iptal olmuştur. Hatta artık gerisingeri İslâm'a dönse bile artık onun ancak
islâm'a girdikten sonraki amelî vardır. İslâm'a girmeden ölürse, o, ahirette
kesinlikle kaybedenlerdendir. Çünkü ebedî kalmak üzere cehennem ateşine
atılanlardandır. [30]
1- Bilmeyenin bilmesi gereken şeyi sorması
meşrudur.
2- Şartlan yerine getirilirse avlanmak helâldir.
Şartları ise: Avcı hayvanın eğitilmiş olması, ava salınırken Allah'ın adının
anılması, hayvanın avdan yememiş olması... Atış sırasında besmele çekilmesi
şartıyla kurşunla (veya saçma ile) yahut keskin bir aletle avlanmış avın, ölü
olarak bulunsa ve kesilmese bile, yenmesi caiz olur.
3- Ehl-i
Kitab'm yiyecekleri ve kestikleri helâldir.
4- İffetli hür olmak, İslâmi nikâh kıymak
şartıyla kitabî kadınlarla evlenmek helaldir.
5- Mut'a
(Geçici olan yani belli bir ücretle belirli bir süreye kadar yapılan nikah)
nikahı ile dostluk ve Özel İlişki nikahı haramdır.
6- İsyanlar, insanı küfre sürükler.
7- İslâmdan çıkanın ameli boşa gider. Yeniden
İslama girse bile irtidat etmeden önceki fiillerinden dolayı sevap verilmez.
İslama dönmeden Ölürse kıyamette hem kendini kaybeder, hem de hanımından mahrum
olur.
6- Ey
iman edenler! Namaz
kılmaya kalktığınız zaman,
yüzleriniz ve dirseklere
kadar ellerinizi yıkayın[31] Başlarınızı
mesnedin. İki topuğa
kadar da ayaklarınızı
yıkayın. Eğer cünüp
iseniz tam temizlenin. Hasta,
yahut yolcu iseniz,
yahut biriniz tuvaletten
gelmişse, ya da
kadınlara dokunmuş da
su bulamamıssanız temiz toprağa
teyemmüm edin; ondan
yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah
size güçlük çıkarmak istemiyor,
fakat sizi temizlemek
ve size olan
nimetini tamamlamak istiyor ki,
şükredesiniz.
7- Allah'ın
size olan nimetini
ve O'na verdiğiniz
sözü hatırlayın! Hani:
"İşittik ve itaat
ettik!" demiştiniz. Allah'tan
korkun; Çünkü Allah, göğüslerin içini bilir. [32]
Abdestsizken namaza
kalkmak istediğinizde.Yüzlerinizi yıkayın. Elleri üç defa yıkadıktan ve üçer
defa ağzınızı çalkalayıp, burnunuza su çektikten ve sümkürdükten sonra...
RasûlüUah (s.a.v.) böyle açıklamıştır.[33]Ayaklarınızı
topuklarınıza kadar yıkayın. Ancak mest giy-mişseniz o başka. Çünkü ayaktan
çıkarıp ayakları yıkamaksı-zın mestler üzerine meshetmek caiz olur. Tabii
abdestli iken giymiş ve yolcu olmayıp giymesinin üzerinden bir gün (24 saat)
geçmemişse... Rasûlüllah'ın (s.a.v.) uygulaması budur.[34]Eğer
cünüpseniz. Ya eşinizle ilişkiden dolayı veya rüyalanma sonucu yıkanmanızı
gerektiren durum var ise.Temizlenin. Gusledin. Gusl, bütün vücudu su ile
yıkamaktır.Büyük abdes bozma, işeme, mezi ve yellenmeyi birlikte ifade eden bir
kelimedir.Veya kadınlara dokunduğunuzda. Kadınlarla cinsel ilişkide
bulunduğunuzda demek, eşlerinizle meşru ilişki demektir. Yere teyemmüm edin.
Yeryüzündeki temiz toprak, taş, kum ve yeryüzü cinsinden olan bir şeyle
teyemmüm edin.
Meşakkat, güçlük ve
sıkıntı.
Onun ahdi. Allah'ın
açık-seçik ve sorarak aldığı sözdür. Burada kelime-i şehâdet anlamına geliyor.
Çünkü bütün dini sorumluluklar kelime-i şehâdetle geçerli olur; yani kelime-i
şehâdet hepsini kapsamaktadır. [35]
AUah-u Teâlâ
kendisine, Rasûlüne, vaadine ve tehdidine inananlara, namaz kılmak
istediklerinde temizlenmelerini emrediyor. Namaz, "Namaz
kılan"Rabbine yakarmaktadır," hadisine binaen kulun Rabbine
yakarışıdır.[36]Ce-nab-ı Hakk mü'minlere
temizlik çeşitlerinden küçük temizliği -abdest alma-ve büyüğünü -gusül- ve de
temizlik yapılacak suyun mevcudiyetine bir engel olduğunda veya
kullanamadıklarında bunların yerine geçecek olanı -teyemmüm- açıkladı:
"Ey inananlar! Namaz kılmak istediğiniz zaman yüzlerinizi..." Yüzün
ölçüsü, saç bitim yerleri, kulaklar ve çene altı arasında kalan alandır.[37]"...
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın..." Yıkama, elleri ve pazuların
başladığı yere dek dirsekleri kapsar. "... başlarınızı meshedin..."
Lafız, hepsine ve bir kısmına şeklinde anlaşılabilir. Sünnet, nasıl olacağını
açıklamıştır. Başını mesheden bütün mesh de yapabilir, yani bütün başını
meshetmiş olur. Bunu avuçlarındaki ıslaklıkla yapar. Yine Hz. Peygamber'in
(s.a.v.) sünneti gösteriyor ki, kulakların içi ve dışı baş meshedildikten sonra
meshedilir. "... ayaklarınızı da topuklara kadar..." Ayaklarınızı da
topuklara ve kaval kemiğinin başladığı yerdeki eklemlere kadar yıkayın.
Besmeleyle başlayıp üçer defa elleri yıkama, ağzı çalkalama, burna su çekip
sümkürmenin daha iyi olduğunu ve mest giyilmişse ayaklara meshetme iznini
sünnetten öğreniyoruz.
Yıkanan organları
sırayla yıkamanın gerektiğini de, peşpeşe yani arayı zamanla ayırmamak
gerektiğini hep sünnetten öğeniyoruz. Sünnet, niyetin gerekli olduğunu da tekid
etmiştir, kuvvetlendirmiştir. Öyle ki niyet, abdestin sıhhat şartlarından bir
şart gibidir.
"Eğer cünüp
iseniz tam temizlenin." Sizden biri cünüp olursa..! Bu da ya cinsel
ilişkiyle ya da ihtilamla olur. Dolayısıyla hammıyla ilişki kurup zekeri ferce
girerse, boşalmasa da, yani menisi gelmese de cünüp olmuştur. İhtilam olup
menisi çıkan da cünüp olmuştur. Dahası, uykuda ya da uyanıkken menisi şehvetle
çıkan herkes cünüp olur. Kadının hayız kanınm ve nifas kanının kesilmesi de
cünüplük gibidir, gusletmesi gerekir. "... tam temizlenin..." Gusledin
demektir. Guslün nasıl yapılacağını sünnet açıklar: Kişi cünüplüğü gidermeye
kalben niyet eder. Bismillah diyerek ellerini yıkar, önünü arkasını ve etraflarını
yıkar, sonra herkesin bildiği gibi abdest alır, sonra elleriyle saç diple-
Ardından üç defa
başını yıkar. Ondan sonra yukarıdan aşağıya vücudunun sağ tarafına su dökülür,
peşinden de sol tarafına... Suyun dokunmayabileceği göbek çukuru, koltuk
altları ve kasıklar gibi yerlere özen gösterilir.
"Hasta yahut
yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş ve su
bulamamışsanız..." Cenab-ı Hakk, bu cümlede ab-dest bozan şeylerle,
abdestten teyemmüme geçmeyi gerektiren şeyi zikretti: "Hasta..."
Hasta, harekete gücü yetmediğinden, vücudunun zayıf düşmesi sebebiyle abdest
alamayabilir. Suyu kullanmasına mazeret teşkil edecek yaraları ve ağrıları
olabilir. Çünkü suyun temasıyla hastalık artabilir. "... yahut yolcu
iseniz..." Zira yolculukta su bulunmaması ihtimali vardır. İşte bunlar,
abdestten teyemmüme intikali gerektiren hususlardır. "... yahut biriniz
tuvaletten gelmişse ya da kadınlara dokunmuş ve..." (Yani hanım ile
ilişkide bulunmuşsa.)İlk cümlede abdesti bozan şeyleri topluca zikretti: Büyük
ve küçük abdest bozma, yellenme, idrar ve mezi. Bunları üstü kapalı bir
biçimde söyledi: "... Yahut biriniz tuvaletten gelmişse..." Gâit,
büyük ve küçük abdest demektir. Gusletmeyi gerektiren şeyi de zikretti: Cinsel
ilişki. Bunu da, mü'min kullarına karşılıklı konuşmalarındaki yüksek seviyeli
görgü kurallarını öğreterek, "dokunmak" kelimesiyle kinayeli biçimde
söyledi. "... Su bulamamışsanız..." Abdest için veya gusül için
arayıp su bulamamışsanız teyemmüm edin. "Temiz toprağa" dediğinde,
yeryüzünün toprak, kum, tuzlu toprak, taş ve yer cinsinden olup da temiz olan
kısımlarına demek istiyor. "... Yüzlerinize ve ellerinize ondan
sürün..." ifadesinde ise teyemmümün nasıl yapılacağını açıkladı: Kişi,
temiz bir toprak bulur, bulmak mümkün olmazsa, mümkün olanı ile yapar. Sonra
avuçlarını yere sürtüp yüzünü mesheder, ikinci defada da ellerini dirsekleriyle
beraber mesheder. "Ondan" ifadesi, o temiz topraktan demektir.
Böylece Allah teyemmümün nasıl yapılacağım açıkladı. Rasûlüllah'm (s.a.v.)
Ammar b. Yasir'e (r.a.) öğrettiği teyemmüm budur.[38]"Allah
size güçlük çıkarmak istemiyor." Allah-u Teâlâ bize küçük temiz-abdest
alma-, büyük temizlik -gusül- ve mümkün olmadığında abdest ve gusül yerine
geçecek -teyemmüm- kısmıyla temizlenmeyi emretmekle bizi sıkıntı ve güçlüğe
düşürmek istemediğini, bununla bizi sadece abdestsizlik-ten ve günahlardan
temizlemek istediğini haber veriyor. Çünkü abdest, hadiste açıklaması geçtiği
gibi [39]abdest
alanın günahlarına keffarettir. "Fakat sizi temizlemek ve size olan
nimetini..." Sizi İslâm'a yöneltmek ve ahkamını öğretmek suretiyle
"... tamamlamak istiyor ki..." böylece sizi şükrüne hazır-, lasın.
Cenab-ı Hakk'a şükretmek ise İslâm'ın getirdiği açık ve gizli amellerle O'na
itaat etmekle olur. "Ki şükredesiniz." ifadesinin anlamı budur.
"Allah'ın size
olan nimetini ve O'na verdiğiniz sözü hatırlayın: Hani: "İşittik ve itaat
ettik," demiştiniz. Allah'tan korkun; çünkü "Allah göğüslerin içini
bilir." Allah-u Teâlâ mü'min kullarına İslâm'la şükretsinler diye îmâna
yönlendirme nimetini hatırlamalarını emir buyuruyor. O'na verdikleri sözü
hatırlamalarım da emir buyuruyor. Bu söz, mü'minin kendisi için Rabbine, Lâ
ilahe İllallah Muhammedün Rasûlüllah, derken verdiği, O'na ve Rasûlüne itaat
etme sözüdür. "Hani, işittik ve itaat ettik, demiştiniz!" Bunu,
Sahabe-i Kiram, Rasûlüllah'a ferahlıkta ve sıkıntıda (s.a.v.) itaat etmek üzere
bi'at ettiklerinde sözlü olarak söylemişlerdi. Her müslüman, bunu Allah'ın
birliğine ve peygamberinin peygamberliğine şehadet getirdiğinde yaşayışı ile
söyler.
"Allah'tan
korkun!" sözü, şeriata sarılmak; inanç, ibadet, muamelat ve ahlâkını
yerine getirmek demek olan takvayı emretmektedir. "Allah göğüslerin içini
bilir." Onlara ilmi ile gizli işlerini bildiğini haber veriyor ki
Allah'tan sakınsınlar, gizlide ve açıkta O'ndan korksunlar. İşte bu da,
olgunlaştırmak ve saadete erdirmek için Allah-u Teâlâ'nın mü'min kullarını
eğilmesidir. Elhamdülillah. [40]
1- Temizlenme
emredilmiş; abdest, gusül ve teyemmümün nasıl olacağı açıklanmiştır.[41]
2- Mü'mini abdestten teyemmüme götüren mazeretler
açıklanmıştır.
3- Abdest
almayı ve gusletmeyi gerektiren şeyler açıklanmıştır.
4- Şükür,
nimetlerin artırılmasına sebep olur.
5- Verilen
sözlerin hatırlanması, o sözleri yerine getirip tutmaya yardımcı olur.
8- Ey
inananlar, Allah için adaletle
şahitlik edenler olun. Bir
topluluğa karşı duyduğunuz
kin, sizi adaletten
saptırmasın. Adil davranın, takvaya
uygun olan budur.
Allah'tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı haber
almaktadır.
9- Allah,
inanıp iyi işler yapanlara vaadetmiştir: Bağışlanma ve büyük mükâfaat onlarındır.
10- İnkâr
edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince,
onlar da cehennemin halkıdır.
11- Ey
inananlar, Allah'ın size
olan nimetini hatırlayın: Hani bir
topluluk size saldırmaya
yeltenmişti de Allah
onların ellerini sizden çekmişti.
Allah'tan korkun. Mü'minler
Allah'a dayansın» lar. [42]
Ayakta tutar halde.
Yerine getirir halde. Allah-u Teâlâ'nın haklarını, O'na karşı yerine getirmesi
gerekenlerle kul haklarını çokça gözeten. Bu konuda hiçbir şeyi eksik
bırakmayan.Adaletle şahitlik. Yani yapacağınız şahitlikleri Allah için adaletle
yerine getirin.Sizi sürüklemesin. Kin ve düşmanlık. Adalet. Zulmün tersi.
Zulmetmeksizin eşit davranmak.Adalet takvaya daha uygundur. Adil olmak takvalı
olmanın birgereğidir.Kavim harekete geçmeye kalkıştı. İsteklerini uygulamağa
niyetlendiler. Kasdedilen Beni Nadir yahudileridir.Ellerini size uzatmak.
Peygamberinizi (s.a.v.) öldürmek için harekete geçmeye kalkıştılar.Onların
ellerini durdurdu. Size yapacakları saldırıyı engelledi. Hz. Peygamber'i
(s.a.v.) öldürme isteklerine imkân tanımadı. [43]
Ayetler, mü'minleri
kendilerini olgunlaştıracak ve saadete erdirecek şeylere yönlendirip
aydınlatmaya devam ediyor.
8. âyette Allah-u Teâlâ, mü'minlere, kendisine
karşı bütün ibadet hukukunu çokça yerine getirenler ve şahitlik ettikleri dost
ya da düşman olsun hiçbir şeyde haksızlık ve zulüm yapmadan doğrulukla
tanıklık edenler olmalarını
, emrediyor. Bir kavme
duydukları kinin veya düşmanlığın, onları emrolunduk-lan doğruluğu terk etmeye
sürüklemesini yasaklıyor. Sonra adaletli olmalarını
. emrediyor ve
adaletli insanların takvaya en ehil insanlar olduğunu bildiriyor. Adaleti,
melekesi haline getiren kişi, hak ve görevleri yerine getirmeye, zulmü
terketmeye ve yasaklardan kaçınmaya en muktedir kişidir. Sonra durumunu
pekiştirerek yine takvayı emrediyor. Çünkü takva işin Özüdür. Ve Allah-u
Teâlâ'yı unutmama melekeleri artsın diye yaptıklarından haberdar olduğunu
bildiriyor ki doğruluk ve takva ile kurtuluşa ersinler.
9. âyet ise bir müjdeyi içeriyor: Rableri, îmân
edip salih amel işleyenlere günahlarını bağışlamayı ve büyük Ödülü, yani
cenneti vaadediyor. Çünkü onlar, îmân ve salih amel sahibi insanlardır. Allah
onlardan razı olsun ve razı etsin.
10. âyet, Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini
gönderip desteklediği delillerini yalanlayan kâfirler için şiddetli bir tehdid
taşımaktadır. Yalanlama ve inkârlarına kötü ruhlu oluşları da eklenmiştir. Onun
için onlara ancak cehennem azabı yaraşır. Böylece, ebediyen içinden çıkmayacak
cehennemlikler olmuşlardır.[44]
11. âyette Cenab-ı Hakk nimetlerinden büyük bir
nimeti anıyor: Peygamberleri Muhammed'i (s.a.v.) düşmanlarının öldürmesinden
kurtarması. Düşmanları, yahudilerdir. Çünkü bu âyetin iniş sebebine dair
özetle şu rivayet o-lunur:
Bir müslüman
tarafından yanlışlıkla öldürülen iki Amirî'nin -(onları kâfir zannederek
öldürmüştü) velileri, ölülerinin diyetini istemeye geldiler. Rasû-lüllah
(s.a.v.) Ebubekir, Ömer, Osman Ali ve (r.anh.) Abdurrahman b. Avfla birlikte
barış antlaşması gereğince bu diyetten birazını üstlenmek isteyen Beni Nadir'in
yanma gitti. Antlaşmanın maddeleri arasında, iki tarafın da böyle maddi
meselelerde diğer tarafa yardım etmesi bulunuyordu. Peygamberle (s.a.v,) ashabı,
yahudilerin Medine'nin doğusundaki diyarına varınca, Allah Rasûlü'nü (s.a.v.)
izzet ve ikramla karşıladılar. Evlerinden bir evin duvarı dibine, uygun bir
yere oturttular. Yemek ve para hazırladıklarını duyurdular. Bazıları başbaşa
vererek Rasûlüllah'ı (s.a.v.) öldürmek için suikast tertib ettiler. Şöyle
dediler: "Hazır fırsat. Aman kaçırmayalım!" İçlerinden birine büyük
bir değirmen taşını evin damından Rasûlüllah'ın (s.a.v.) başına atıp
öldürmesini emrettiler. Henüz tuzak kurulmaktayken Allah-u Teâlâ Rasûlüne bu
rezil suikasti vahyederek haber verdi. Rasûlüllah (s.a.v.) hemen kalktı, ashabı
da onu izledi. Medine'ye girdiler. Yahudiler de fırsatı kaçırdı. Tabii
böylelikle lânetlenmeyi, antlaşmanın bozulmasını ve Medine'den sürülmeyi hak
ettiler. Hikâyeleri, Haşr sûresinde geçer. Bundan maksat, şu ayette ifade
edilendir: "Ey inananlar, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: hani bir
topluluk size el uzatmaya..." Peygamberi (s.a.v.) öldürmeye "...
yeltenmişti de (Allah) onların ellerini sizden çekmişti."[45]
Allah-u Teâlâ, Rasûlüne yahudilerin tertiplerini vahyetmişti de geri dönüp,
onları istediklerini yapamadan ter-kedivermişti. "Onların ellerini sizden
çekmişti,"[46] ibaresinin anlamı budur.
Sonra Allah-u Teâlâ
mü'minlere kendinden korkmalarını emretti. Çünkü takva, Allah korkusu,
olgunlaşma merdiveni, kurtuluş yoludur. Takva, O'nun ve Rasûlünün emrine
yapışmayı, yasakladıklarından kaçınmayı dile getirir. Cenab-ı Hakk, mü'minlere,
şu sözüyle bütün işlerinde kendisine dayanmak gerektiğini işaret etti: "Mü'minler
Allah'a tevekkül etsinler." [47]
1- Kulun Allah-u Teâlâ'mn hakkmı yerine
getirmesi farzdır. Bu hak, ibadetle Allah'ı zikir ve ona şükürdür.
2- Hükümde, sözde, şahitlikte, davranışta dost
düşman ayirdetmeden doğruluk, adalet gereklidir.
3- Allah'tan
(c.c.) korkmak vurgulanmıştır.
4- Sûrenin 9. ve 10. âyetlerinde olduğu gibi
Allah'ın vaadi tehdidiyle özendirmeli ve sakındırmahdır.
5- Nimetleri
anmak nimetlere karşı şükretmeye iletir.
6- Allah-u Teâlâ'ya tevekkül etmek ve Cenab-ı Hakk'ın
emirlerini yerine getirmekte şarttır.
12- Allah,
İsrailoğullarından söz almıştı. İçlerinden on iki başkan göndermişti. Allah
demişti ki: "Ben sizinle beraberim: eğer namazı kılar, zekatı verirseniz;
elçilerime inanır, onlara yardım eder ve Allah'a güzel borç verirseniz, Allah
için yoksullara sadaka verirseniz, yahut ihtiyacı olanlara Allah için ödünç
para verirseniz, elbette sizin günahlarınızı örterim ve sizi altlarından
ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse,
dosdoğru yoldan sapmış olur. [48]
Söz. Ahid. îmân
edeceklerine dair söz.Israiloğullan. Yahudiler.Vekil. Naib. Onlara vekalet
eden, işlerine bakan ve meselelerini üstlenen.
Ve ona saygı
gösterdiniz. Saygı göstererek yardım edip savunursanız.Allah'a borç verdiniz.
Yani harcadıklarınızın ödülünü sadece Allah'tan umarak onun yolunda harcama
yapmanız.Günahlarınızı örterim. Hesaba çekmem. Affederim.Size yakında
gelir.Doğru yoldan ayrıldı. Kişiyi umduğuna nail, korktuğundan
emin kılan hidayet
yolunu şaşırmıştır. [49]
Allah-u Teâlâ,
mü'minlerden andlaşmalarını yerine getirmelerini ve sözlerinin sahibi
olmalarım isteyince, bu âyette de İsrailoğullarından söz alışını, onlannsa
sözlerini yerine getirmeyerek dünyada yardımsız kalmayı, ahirette azaba
uğramayı hak edişlerini zikretti. Bunu,mü'minlere ibret olsun da sözlerini
tutmamazlık etmesinler ve andlaşmalarını bozmasınlar diye zikretti. Aynı
zamanda bu, yahudilerin andlaşmayı bozmasını ve Hz. Peygamber'i (s.a.v.)
öldürmeye kalkışmalarını büyütenlerin bu büyütmesini boşa çıkarmadır.
"Allah İsrailoğullarından söz almıştı." Bu, ileride gelecek:
"Ben sizinle beraberim; eğer..." sözüdür. "İçlerinden oniki
başkan göndermiştik."[50]
Oniki kabileleri vardı. Her kabileden, başkan misali onları gözetecek ve
hallerini teftiş edecek birer temsilci gönderilmişti. Musa'nın (a.s.) savaşmadan
önce Ken'anilerin [51]durumlarını
tanısınlar diye Filistin'e göndermiş olduğu bunlardır.
"Ben sizinle
beraberim; eğer..." Söz alma metni budur "... namazı kılar..."
İzzetimle celâlime yemin ederim ki "... namazı kılar, zekâtı verir,
elçilerime inanır..." getirdiklerini tasdik eder "... onlara..."
desteğinizle, saygınızla "...
yardım eder
ve..." farz olan zekâta, genel itibariyle yardıma ve imanla, salih
amellerle kendinizi temizlemeye ek olarak "... Allah'a güzel borç
verirseniz..." Yani Allah yolunda malınızla canınızla cihad ederseniz
fedakarlık gösterip çalışırsanız. Temizlenip arınmcaya kadar üzerinizdeki
etkilerini gidermek suretiyle "... elbette sizin günahlarınızı örterim
ve..." bu temizlemeden sonra "... altlarından..." ağaçlarıyla
köşklerinin altından "... ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra
sizden kim inkâr ederse..." ve andlaşmayı bozar, maddelerini ihmal ederse
"... dosdoğru yolu sapıtmış olur." Dünya ve ahiret-teki kurtuluş yolunu
şaşırmış olur. Yürüyenini kurtuluşa ve mutluluğa götüren yoldan çıkmış olur. [52]
1- Dinin gereklerini tastamam yerine getirme teşvik
edilmiştir.
2- Yahudilerin
düzenbazlığını, andlaşmayı bozmalarını, rezilliklerini garipseyip
büyütenlerin, garipseyip büyütmesi yersizdir. Çünkü onlar çoğunlukla bu
çirkinlikleri yapagelmişlerdir.
3- Bu Muhammed ümmeti Allah-u Teâlâ'ya namazı kılarak,
zekatı vererek ve Allah yolunda harcayarak ibadet etmektedir.[53]
4- Rasûlüllah'a (s.a.v.) saygı duymak, ümmetine ve dinine
yardımcı olmak farzdır.
13- Sözlerini
bozdukları için onları
lanetledik ve kalblerini katılaşırdık. Kelimeleri
yerlerinden kaydırıyorlar. Uyarıldıkları şeyden almayı
unuttular. İçlerinden pek
azı hariç, daima
onlardan hainlik görürsün. Yine
de onları affet,
aldırma; çünkü Allah güzel davrananları
sever.
14- "Biz
hristiyanız."
diyenlerin de sözünü
almıştık, ama uyarıldıkları şeyden
almayı unuttular. Bu
yüzden kıyamet gününe kadar aralarına
düşmanlık ve kin
saldık. Yakında Allah,
onlara, ne yaptıklarını haber
verecektir. [54]
Andlaşmayı bozmak.
Sözleşmenin kapsadığı emir ve yasaklara uymayarak bozmak.
Onları lanetledik. Merhamet icab ettiren,
izzet ve kemâl gerektiren şeylerden uzak kıldık Kelimeleri değiştiriyorlar.
Kötü amaçlarla sözü değiştirip anlamlarını yorumluyorlar. Kelim: Söz, Allah
kelâmı. Kendilerine söylenenlerden bir bölümünü unuttular. Allah-u Teâlâ'nın
kendilerine zikrettiğinden, yani kendilerine verdiğiKitab'ta emrettiklerinden
büyük bir bölümünü terkettiler. Hıyanet
ederek veya aralarından hain bir grup.Onları affet ve bırak. Onlara iyilik
yaparak, kendilerini hesaba çekme,
yüzünü çevir!Biz hristiyanız. Kendilerini İsa (a.s.)'ya nisbet ettirdiklerini
söyleyenler.
Aralarında düşmanlık bıraktık. Yaptıkları
zulümlerinden dola- yı Allah'ı inkâr edenlerin ve onun ölçülerini aşan
hristiyanların aralarında düşmanlık çıktı. Çünkü onlar adaletli davranmayı
terkedince birbirlerine de zulmetmeye ve düşmanlığa başladılar. [55]
Ayetler, yahudilerin
rezilliğini ve hainliğini anlatmaya devam ediyor. Bu âyet-i kerimede de Cenab-ı
Hakk, Musa (a.s.) zamanında Tevrat'a göre amel edeceklerine ve Ken'anilerle
savaşıp onları Kudüs toprağından atacaklarına dair söz aldığı ve aralarından
oniki nakib gönderdiği, yahudilerin sözlerini tutmadıklarını, kendisinin de
onlara lanet edip kalblerini katıl aştırdığını, bunların kelimelerin yerlerini
değiştirdiklerini bildiriyor.
"Sözlerini
bozdukları için..." Tevrat'a göre amel edeceklerine ve Rasûl-le-rine itaat
edeceklerine dair kendilerinden alman sözü bozdukları için "... onları
lanetledik..." Rahmet halkasından, hayır ve esenlik bahçesinden uzaklaştırdık.
"... ve kalblerini katılaştirdık..." Kalpleri, öğütle yumuşamaz,
hidayeti kabul edemez kıvamda katılaştı. "Kelimeleri yerlerinden
değiştiriyorlar..." Arzularına uysun diye öne alıyorlar, geriye
atıyorlar, bazısını kaldırıyorlar, manalarını kendilerince yorumluyorlar.
Meselâ Tevrat'taki İsa'nın (a.s.) ve Mu-hammed'in (s.a.v.) peygamberliğini
gösteren âyetleri yorumlayışları böyledir. "Uyarıldıkları şeyden pay
almayı unuttular" Yani emrolunduklan birçok kanun ve hükümleri, sanki hiç
emr olunmam iş İare asına yüz çevirip unuttular. Hali böyle olanların zalimlikleri,
andlaşmayı bozuşları, hıyanetleri hiç garipsenir mi? Ey Rasûlümüz
"onlardan daima.." Beni Nadir'in hıyanet ettiği gibi hıyanet eden
"...hain.." bir grup ".. görürsün.." ".. içlerinden
pek azı hariçtir.." Abdullah b. Selâm ve diğerleri gibi, o azınlık grup
hıyanet etmezler. Binaenaleyh ".. onları affet," öldürerek hesaba
çekme ".. aldırma.."[56]
kötülüklerine hedef olma. Onlara böylece iyi davran. "Allah iyi
davrananları sever." 13. âyetin muhtevası budur.14. ayette ise Cenab-ı
Hakk hristiyanlardan [57] ve
onların durumunun da yahudilerin hali gibi olduğundan haber veriyor. Biz
hristiy anlardan, bana ve rasûlüme iman edeceklerine, dinime göre
yaşayacaklarına dair söz aldık. Ama söz verdikleri şeylerin çoğunu unutarak
terkettiler. Biz de sözlerini bozmalarının meyvesi olarak aralarına düşmanlık
ve kin soktuk.[58]Her grup kendi görüşünde
taassupta bulundu da aralarında düşmanlıklar çıktı, mücadeleler çoğaldı. Bu
halleri, kıyamete kadar da devam edecektir. Allah-u Teâlâ, onlara yaptıkları
bâtılı, şerri ve fesadı bildirecek ve kötü huyluluklarına, kötü amellerine
göre cezalandıracaktır. Senin Rabbin üstündür ve hikmet sahibidir. [59]
1- Anlaşmaları bozmak, sözleri tutmamak haramdır. Hele
bir de kulla Rabbi arasında olursa...
2- Hıyanet, yahudilerden çoğunun vazgeçilmez özelliğidir.
Bu özellikten kurtulabilenlerinin sayısı çok azdır.
3- Gücü
yettiği halde affetmek müstehaptır. Bu, iyilerin özelliğidir.
4- Hristiyanların durumu da yahudilerin durumundan pek
farklı değildir. Sanki aynı sudan içmişlerdir. Binaenaleyh, onlardan meydana
gelen kötülük garipsenmez; onlara sır emanet edilmez. İslâm düşmanıdırlar.
İslâm'la savaşmak üzere yardımlaşır ve danışırlar.
15- Ey kitab ehli,
elçimiz size geldi.
Kitab'dan gizlediğiniz
şeylerin çoğunu size
açıklıyor, çoğundan da
geçiyor. Gerçekten size
Allah'tan bir aydınlık ve açık bir kitab
gelmiştir.
16- Allah
onunla, rızasına uyanları
esenlik yollarına iletir ve
onları kendi izniyle
karanlıklardan aydınlığa çıkarıp
dosdoğru bir yola iletir. [60]
Kitab ehli. Burada,
yahudiler ve hristivanlarsâ Size elçimiz geldi. Bu elçi Muhammed
(s.a.v.)dir. Kitaptan
gizliyorlar. Tevrat ve încil'dekileri gizliyorlar. Gizledikleriyse, Hz.
Muhammed'in (s.a.v.) özellikleri ve meselâ recm gibi sertliğinden ürktükleri
için inkâr ettikleri hükümler. Ve çoğunu
affeder. Pek çok hükümleri açıklamayıp affediyor. Böylece size kolaylık
sağlıyor.
ve apaçık bir kitap. Muhammed (s.a.v.) ve
Kur'an.Doğru yola. İslama. Kendisinden başkasıyla kurtuluş olmayan gerçek dine.
[61]
Ayetler yine kitab
ehlinden söz ediyor. Allah-u Teâlâ bâtıl hallerini ve içinde bulundukları
kötülüğü açıkladıktan sonra, onları Rableri ve kendilerine kendilerinden daha
merhametli olarak kurtulacakları ve olgunluğa erecekleri yola çağırıyor:
Rasûlüne ve kitabına îmân etmeye... O Rasûl ki gösterdiği yolu takib eden kimse
pişman olup yardımsız kalmamıştır. O Kitab ki bağlanan hiç kimse sapıtmamış,
yoldan çıkmamıştır. "Ey kitab ehli, size Rasûlü-müz..." Hz. Muhammed
(s.a.v.) "... geldi, Kitabtan gizlediğiniz şeylerin çoğunu size
açıklıyor." Vahyimiz sayesinde, rezil olmak korkusuyla gizlediğiniz çoğu
şer'î/dinî meseleyi açıklıyor. Korkuyorsunuz, çünkü onlar inkâr ettiğiniz
gerçeklerdir. Bunlar, ümmi peygamberin özellikleri ve sıfatlan -ki insanlar
ona inanmasın diye gizliyorsunuz- ve Tevrat'taki recm hükmü vb. gibi şeylerdir.
"Çoğundan da geçiyor." Yani affediyor. Çoğunu terkediyor, zikredilmesine
gerek olmadığından zikretmiyor. Ey ehl-i kitab! "Gerçekten size..."
Rabbiniz "... Allah'tan bir nur..." Rasûlümüz Muhammed (s.a.v.)[62] ve
açık bir Kitab geldi." Kur'an. Çünkü bütün din ve dünya işlerini, insanın
burada ve öteki dünyada mutluluğuna ve mükemmelliğine ilişkin herşeyi
açıklamıştır. "Onunla Allah (c.c), rızasının peşinde gidenleri..."
Bu, sevdiği her inanç, söz ve davranışı yapıp kızdıklarını terketmek
vasıtasıyla Allah'ın rızasını kazanmayı samimiyetle istemekle olur, "...
esenlik yollarına iletiyor ve onları..." Allah'ın rızasını izleyenleri;
kâfirlik, şirk ve şüphe "... karanlıklarından..." Allah'ın
muvaffakiyet ve yardımıyla nefsi temizleyen ve şuuru süsleyen ve hakikaten
Allah'ın rızasını arzulayanları doğru yola götüren sağlam iman ve sağlıklı
ibadet "... aydınlığa çıkarıp dosdoğru bir yola iletiyor." Artık
sapıtmıyorlar ve sonsuza kadar yoldan çıkmıyorlar. Bu, ondan başkasını kabul
etmediği hak dini İslâm'dır. Öyle bir din ki, yüz çeviren doğru yola girmez,
mutlu ve olgun olmaz. [63]
1- Allah-u Teâlâ ehl-i kitab'a, esenlik
yollarına, yani İslâm'a girmeye çağırarak nasihat ediyor.
2- İnsanlar İslama inanmasın ve girmesin diye
hristiyan ve yahudilerin hile yapıp haset ederek çoğu dini hükümleri ve Hz.
Muhammed'e ait peygamberlik delillerini inkâr ettikleri açıklanıyor.
3- Hz. Muhammed'in (s.a.v.) sünnetine uymak,
kişiyi saadet ve olgunluğa götürür.
4- Kur'an,
her hususta hakkı beyan ettiğinden dolayı bütün insanlara rehberdir.
5- Allah'ın rızasını samimiyetle istemek, her
hayrı kazandırır, her zarardan kurtarır.
17- "Allah,
Meryem oğlu Mesih'tir," diyenler
küfre gitmişlerdir. De
ki: "Öyle ise
Allah, Meryem oğlu
Mesih'i, annesini ve yeryüzünde olanların
hepsini helak etmek
istese, Allah'a karşı kimin
elinde bir şey
var? Göklerde, yerde ve
ikisinin arasında bulunan herşey
O'nundur. O, dilediğini
yaratır. Allah, herşeyi yapabilendir.
18- Yahudiler
ve hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları
ve sevgilileriyiz, " dediler.
De ki: "O
halde niçin günahlarınızdan ötürü Allah
size azab ediyor?"
Hayır, siz de
O'nun yaratıklarından birer
insansınız. O dilediğini
bağışlar, dilediğine azab
eder. Göklerin, yerin
ve ikisi arasında
bulunan herşeyin mülkü Allah'ındır. Dönüş de O'nadir.
19- Ey
kitab ehli, elçilerin
arasının kesildiği, bir
boşluk meydana geldiği sırada
size Elçimiz geldi.
Size gerçekleri açıklıyor ki, yarın
kıyamette: "Bize bir
müjdeleyici ve uyarıcı
gelmedi." demeyesiniz. İşte size
müjdeleyici ve uyarıcı
geldi. Allah, herşeyi yapabilendir. [64]
Kâfirler, hakkı inkâr
ettiler. Çünkü hakkı inkâr etmiş ve yalansöyleyerek "Allah, Mesih bin
Meryem'dir," demişlerdir. Mesih. Allah'ın kulu ve Rasûlü Meryem'in oğlu Isa
(a.s.)'ın lâkabıdır. İsrailoğullarının salih kadınlardan İmran'm kızı ve
isa'nın(a.s.) annesi. Öldürür. eder.Her şeye gücü yeten. Var veya yok etmeyi
istediği herşeyi var veya yok etmeye güç yetiren.Dostlar, yardımcılar.Ara
dönem. Allah-u Teâlâ'nın Rasûl göndermeyişinden dolayıvahyin kesildiği zamana
fetret denir.Müjdeleyen ve uyaran. Beşir: Hayrı müjdeleyen. Nezir: Kötüden
sakındıran. O, Rasûlüllah'tır ki (s.a.v.) mü'minlere müjde-- Iemekte, kâfirleri sakındırmaktadır. [65]
Ayetler halen kitab
ehlinden söz ediyor17. âyette Allah-u Teâlâ pekiştirerek haber veriyor:
"Andolsun ki: Allah Meryem oğlu Mesihtir, diyenler küfre
girmişIerdir!"[66]
Kâfirlikleri şöyledir: Yaratılmış ve kul olanı, herşeyin Yaradam ve Rabbi Allah
yerine koyarlar. Bu en çirkin küfürdür. Bu, her ne kadar çoğu hristiyanm görüşü
değilse de, onlar hristiyanlığa bağlanmakla, o görüşte olmakla ve prensip ve
öğretilerine rıza gösterip uymakla hesaba çekilirler. Çünkü küfre rıza
küfürdür."Allah'a karşı kimin elinde birşey var?" Rasûlüne, bu bâtıl
inançtakilere nasıl delil getireceğini öğretiyor; Onlara şöyle de: Mesih bin
Meryem'le annesini (a.s.) "... ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek
istese..." Allah'a karşı kimin elinden birşey gelebilir? Cevap, kesinlikle
hiç kimsedir. Öyleyse Allah'ın kulu, nasıl Allah yahut Allah'la birlikte ilah
olabilir? Bu sapıklığın ta kendisi ve akim tümden gitmesi değil midir? Sonra
Allah-u Teâlâ göklerde, yerde ve ikisinin arasında bulunan herşeyin
yaratmasının da, çekip çevirmesinin de kendisine ait olduğunu, dilediğini
yarattığını bildirdi. Dilediğini engel-lenmeksizin ve çekinmeksizin yaratır.
"O, herşeye kadirdir." Adem'i topraktan anasız ve babasız
yaratmıştır. Havva'yı da Adem'den yaratmıştır. İsa'yı da Meryem'den babasız
olarak yaratmıştır. Dilediğini dilediği şekilde yaratır.O herşeye kadirdir.
Mesih'in (a.s.) yaratılışı, babasız olarak "Kün = Ol!"
ke-limesiyledir. Ne aklen ne de şer'an İsa'nın Allah, Allah'ın oğlu ve çoğu
hris-tiyanın inandığı gibi Allah'la beraber üçün üçüncüsü olması gerekmez. Asıl
şaşılacak şey bu batılda ısrar etmeleridir. 17. âyetin kapsamı budur.
18. âyet ise, hem yahudilerin, hem hristiyanların
sapıklık ve şaşkınlığını ortaya koymaktadır. Güya onlar: "Allah'ın
oğulları ve sevgilileri" imişler. Çünkü Allah-u Teâlâ onlardan şöyle söz
ediyor: "Yahudi ve hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve
sevgilileriyiz, dediler."[67] Bu
boşu boşuna bir öğünme, şaşkınlık ve sapıklıktır. Allah-u Teâlâ Rasûlüne
onlara şöyle cevap vermesini emrediyor: Ey peygamberimiz, onlara de ki:
"Öyleyse Allah size günahlarınızdan dolayı niye azab ediyor?" Baba,
çocuklarına azab eder mi, seven sevdiğine işkence yapar mı? Öyle ya evlat
babaya itaat etse haylazlık yapmasa baba da evladı dövmez. Hem de bizzat
kendiniz atalarınızın buzağıya kırk gün tapması günahı sebebiyle cehennemde
kırk gün azab olunacağınızı söylüyorsunuz?!.. Bu sözü, Allah-u Teâlâ şu âyette
onların ağzından şöyle ifade etmişti: "Dediler ki: Sayılı birkaç gün
dışında bize ateş asla dokunmayacaktır."[68]
Gerçekte onların bu sözü, yaşamakta oldukları bÖAtıl ve gerçek dışı-lıkların
sürüklediği sonuçtur. Yoksa -haşa- Allah baba olmaktan, başkasının çocuğu
olmaktan ve eş edinmekten beridir. Ama ey yahudi ve hristiyanlar siz Allah'ın
yarattığı kullarsınız. O'na karşı, yarattığı ve kulu mevkiindesiniz. Hanginiz
îmân eder ve salih amel işlerse, Allah kendisini bağışlar ve ikram eder.
Hanginiz de inkâr eder ve kötü amel işlerse, ona azab eder. İtiraz olunmaz.
Zira göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olanların sahibidir. Siz de O'nun
sahip olduklanndansımz. Varıp ulaşacağınız yer, O'nun divanıdır. O'na döndürüleceksiniz.
O da size halinize göre karşılık verecek. O hikmet sahibidir, herşeyden
hakkıyla haberdardır.
19. âyet ise, ehl-i kitab'a karşı bir delil
getirmektedir. Allah-u Teâlâ onlara: "Ya ehle'l-kitab!" diye
seslendi ve Rasûlü Muhammed'in (s.a.v.) kendilerine gönderildiğini, kurtuluş
yolunu, aynı zamanda mutluluğa ulaştıran yolu açıkladığını, hem de bunu
rasûllerin gönderilmesinin kesildiği bir fetret döneminde yaptığını haber
verdi. Çünkü İsa'nın göğe yükselmişinden beri vahiy kesilmişti. Bunun
Üzerinden yaklaşık beşyüzyetmiş sene geçmişti.
İşte size Rasûlümüzü
gönderdik ki şirkinize, kâfirliğinize, şerr ve fesadınıza mazeret
uydurmayasınız: "bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi!"[69]demeyesîniz.
İşte müjdeleyici: Hz. Muhammed (s.a.v.).[70] Size
gelmiştir. O'na inanıp uyun ki kurtulun ve mutlu olun. Yoksa size azab edilmesi
gerekir. Allah, herşeye kadir olduğu gibi size azab etmeye de kadirdir. [71]
1- Allah-u Teâlâ'ya eksiklikler yakıştırmak kâfirliktir.Çünkü
o hertürlü noksanlıktan beridir.
2- Yahudi ve
hristiyanların: "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz." iddiası
akli ve nakli delille çürütülmüştür.
3- Yaratıkların Allah karşısındaki durumu, istediği gibi
tasarruf ettiği, dilediği gibi karar verdiği yaratıklar ve kullar olmaktan öte
geçemez.
4- Fetret döneminde Hz. Peygamber'in (s.a.v.)
gönderilmesi, ehl-i ki-tab'm mazeretlerini kesip atmıştır.
20- Musa,
kavmine demişti ki:
"Ey kavmim, Allah'ın
size o-lan nimetini
hatırlayın; zira O,
aranızda peygamberler var
etti, sizi hükümdarlar ve
mülk sahipleri yaptı
ve size dünyalarda
hiç kimseye vermediğini verdi."
21- Ey kavmim, Allah'ın
size yazıp nasib
ettiği Kutsal Toprağa girin,
arkanıza dönmeyin, yoksa
kaybedersiniz!
22- Dediler
ki: "Ey Masa,
orada zorba bir
millet var. Onlar oradan
çıkmadıkça biz oraya
girmeyiz. Eğer çıkarlarsa,
o zaman oraya gireriz."
23- Allah'tan
korkanlardan, Allah'ın nimet
verdiği iki adam dedi ki: "Onların üzerine
kapıdan girin, eğer kapıdan girerseniz, muhakkak ki
siz gâlib gelirsiniz.
Haydi eğer inanıyorsanız Allah'a dayanın!" [72]
Üzerinizdeki Allah'ın
nimeti. Allah'ın üzerinizdeki nimetinihatırlayın. O, nimetlerden bir tanesi de
sizin Firavun ve ce-maatinden kurtulmanızdır.O sizin aranızda peygamberler var
etmişti. Musa ve Harun (a.s.)da onlardandır.
Firavun'un sizi köle
yapmasından sonra sizi kendinize buyuran sultanlar yaptı.
Alemler. Zamanınızdaki ve Öncekilerden. Allah'ın kâfirleri kovduktan
sonra girmenizi ve yerleşmenizi farz kıldığı temiz toprağa.Yenilerek geriye
dönmeyinZorlu, savaşçı bir kavim, iri cüsseli ve dilediklerini kendilerine
boyun eğmeye
zorlayan. Allah'ın emrine ve Rasûlüne
karşı gelmekten korkanlardan.Düşmanlarının durumlarını keşif için zorbaların
yurtlarına girdikleri zaman gördükleri şeylerin sırrını yaymama noktasın-
dan ismet nimeti ile
Allah o iki kişiye nimet vermiştir. Onlar on iki soyludan Yûşâ ve Kâlib isimli
şahıslardır. [73]
Ayetler ehl-i kitapla, özellikle de
yahudilerle ilgili olarak devam etmektedir.
Allah, Rasûlü Muhammed
(s.a.v.)'e buyuruyor ki: Hatırla,[74]Musa
kavmine şöyle demişti: Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Çünkü O sizin içinizden Musa ve Harun gibi peygamberler çıkarmış, sizi kendilerinin
sahipleri olan, Rabbinizin egemenliğinden başka hiç bir kavmin üzerinizde egemenliği
olmayan hükümdarlar ve mülk sahipleri yapmıştı.[75] Ey
kavmim Allah'ın size girmenizi ve orada yerleşmenizi farz kıldığı yere girin.
Şehrin kapısını açın, düşmanın karşısına çıkın. Çünkü siz galip geleceksiniz.
Sakın yenilerek geriye dönmeyin! Yoksa bu şekilde zarar edenler olursunuz!
Allah'ın cihad emrine itaat etmemiş, mukaddes şehre de girmemiş ve yerleşmemiş
olursunuz!..Ey Rasûlümüz, onların seni inkâr ve seni öldürmeye kalkışmalarını
büyük bir şey görmenin ortadan kalkması ve onların şaşkın, alçak, kendilerinde
hayır bulunmayan insanlar olduklarını anlaman için şu kavmin verdiği cevaba
bak. Onlar peygamberleri Musa'ya verdikleri cevapta şöyle demişlerdi: Ey Musa,
orada zorba[76] bir toplum var; biz onlar
oradan çıkmadıkça asla oraya girmeyiz! Eğer çıkarlarsa gireriz...
Bu ruhî yıkıntının
sebebi, kavmin ileri gelenlerinin, Kenanlı Amelikaları insan aklıyla tasavvur
edilemeyecek vahşî sıfatlarla niteleyen, korku ve ürperti veren haberleri
onlara anlatmış olmalarıdır. Fakat o toplumdan sadece iki kişi -ki bunlar Yûşâ
bin Nün ve Kalib bin Yuhanna'dır- hakkında Allah şöyle buyurmuştur: Allah'ın
emrine muhalefet etmekten korkanlardan Allah'ın kendilerine nimet verdiği ve
gördükleri Kenanlılarm kuvvetlerini sadece Musa'ya haber veren iki kişi
topluma şöyle dedi: Şehrin kapısından onların üzerlerine girin; oraya
girdiğinizde siz gaüb geleceksiniz! Bunun nedeni ansızın baskındır- Ansızın
baskın harblerde Önemli bir unsurdur. Allah'a tevekkül edin, O kavim üzerine hücum
edin, zorla şehre girin![77]Eğer
Allah'ın size farz kıldığı cihada ve bu topraklarda oturma ve yaşama emrine
inanıyorsanız girin! Çünkü bu topraklar mübarek ve temiz topraktır..,işte dört
âyetin ihtiva ettiği mana budur. İlerki âyetlerde yahudilerin bu iki adama
verecekleri cevabı öğreneceğiz. [78]
1- Allah yahudilerin pisliklerini, aşırı derecede zayıf
ve hasta kalpli olduklarım haber vermekle Rasûlüne teselli
vermiştir.
2- Ayetlerde peygamberleriyle beraber belaya uğradıkları
ortaya konmakla îsrailoğulları rezil olmuşlardır.
3- Ayetler
kavmin ileri gelenlerinin bildirdikleri yalan ve korkunç haberlerin kötü
neticesini açıklıyor.
4- Ayetler
Allah'ın kuralını açıklamıştır. O kural da: Hiç bir zaman ve mekan insanlara
karşı dinin delili olacak bir salih şahıstan mahrum değildir.
5- Harbde ansızın baskının faydası ve bunun zaferde
önemli olduğu ortaya konmuştur.
24- Dediler
ki: "Ey Musa, onlar orada olduğu sürece' biz oraya asla girmeyiz. Sen ve
Rabb'in, gidin, savaşın, biz burada oturuyoruz!"
25- Musa: Ya Rabbi,
dedi, ben kendimden
ve kardeşimden başkasına malik
değilim. Bizimle, o
yoldan çıkmış toplumun
arasını ayır."
26- Allah
buyurdu ki: "Orası
onlara kırk yıl yasaklandı. O yerde
şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen,
yoldan çıkmış o
toplum için üzülme." [79]
Oraya asla
girmeyeceğiz. Halkına hücum ve oraya girme emredilen şehre asla girmeyeceğiz.
Fasıklar. Allah'ın ve Rasûlü'nün emrinden, korkarak cihadı terketmekle,
çıkanlar.Üzerlerine haram olunmuş. Dini açıdan değil de sadece dünyevi ve
kazai olarak onlara yasak kılınmıştır.Yeryüzünde şaşkın dolaşıyorlar. Sina
toprağında şaşkın şaş- km, kırk yıl nereye gideceklerini bilmez bir
vaziyette.Üzülme, kederlenme. [80]
İşte iki salih adamın
düşmanlara karşı şehre girme isteğine toplumun cevabı şöyle olmuştur: "Ey
Musa, biz o şehre, onlar o şehri ister savunsunlar isterse savunmasınlar orada
oldukları sürece asla girmeyiz.[81] Sen
ve Rabbin gidin[82] savaşın! Biz burada
oturacağız..."
Hangi isyan bundan
daha büyüktür? Hangi korkaklık bundan daha büyüktür? Hangi kötü ahlâk bundan
daha düşüktür? Musa kendinin fasıklar topluluğundan ayrı olduğunu söyleyerek
şöyle dedi: "Ey Rabbim, şüphesiz ben ken Ti dim ve kardeşim Harun'dan
başkasına sahip değilim.[83]Bizimle
fasık toplum arasını ayır. "[84]
Bu dua ile O, onlardan
ve yaptıklarından uzak olmayı istemiştir. Çünkü onlar kesinlikle azabı hak
etmişlerdir. Bu istek üzerine Allah ona şöyle cevap vermiştir: "O yer,
yani mukaddes toprak onlara kırk yıl yasaktır. Onlar oraya girmeyeceklerdir.
Ancak bu zaman süresinin geçmesiyle oraya girebilirler. Onlar bu zaman
süresinde nasıl olacaklar? Yolculuklarında hayretler içerisinde şaşkın şaşkın
dolaşacaklar, ve nereye gideceklerini bilemeyecekleri gibi nereye döneceklerini
de bilemeyecekler. Ey Rasûlümüz, sen buna üzülme ve bu fâsık kavmin
yaptıklarından dolayı kederlenme. Çünkü bu, onlara, yaptıklarından dolayı
hemen verilmiş bir cezadır. Şu halde bunu tadsınlar! [85]
1- Yahudilerin korkak, Rablerine ve peygamberlerine karşı
edepsiz bir kavim oldukları açıklanmıştır.
2- Fasıkların yaptıkları İşe buğzetmek ve kendi başlarına
gelecek Allah'ın azabından korunmak İçin fâsık ehlinden uzak olmak gerekir.
3- Kendilerine ve başkalarına yaptıkları zulüm ve
fâsikliklarmın cezası olarak fâsık ve zalimlere ilâhi azab geldiğinde, onlara
acımak ve üzülmek haramdır.
27- Onlara iki Adem
oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani her
biri birer kurban
sunmuşlardı, (kurban) birinden
kabul edilmiş, ötekinden kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul
edilmeyen, kabul edilene): "Seni
öldüreceğim!" demişti. (O
da); "Allah, sadece
(azabından) korunanlardan kabul eder." dedi.
28- "Andolsun,
eğer sen beni
öldürmek için bana
elini uzatırsan, ben
seni öldürmek için
sana elimi uzatmam.
Çünkü ben âlemlerin Rabbinden
korkarım!"
29- "Ben
isterim ki sen,
benim günahımı da,
senin günahını da yüklenip ateş
halkından olasın! Zalimlerin
cezası budur."
30- Nefsi,
onu kardeşini öldürmeye
çağırdı, (o da
nefsine u-yarak) onu
öldürdü, ziyana
uğrayanlardan oldu.
31- Derken
Allah, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen
bir karga gönderdi. (Karganın yaptığını görünce): "Yazık bana, şu karga
kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim (ben)!" dedi ve
pişman olanlardan oldu. [86]
Üzerlerine oku. Seni
ve ashabım öldürmeyi kararlaştıran yahudilere oku.Ademoğullannın haberlerini.
Adem'in oğulları Hâbil ve Kâbİl'in haberini. Kurban. Namaz ve sadaka gibi,
Allah'a ibadet maksadıyla yapılan şeye kurban denir. Bana elini uzatsan beni
Öldürmeye kalkişsan bile. Benim ve senin günahınla dönmeni. Yani beni öldürme
günahı ve senin isyan günahınla kıyamet
günü Allah'a dönmeni,Nefsi ona hoş gösterdi.
Nefsi ona öldürmeyi güzel gösterip teşvik etti, o da
öldürdü.Karga.Kardeşinin cesedini örtüyor. Toprakla kardeşinin cesedini
örtüyor. Bu yapılan iş hakkında sev'e (kötü iş, ayıp) denmiştir.Çünkü ölüye
bakınca insan ondan hoşlanmaz. Sev'e, bakmanın hoş olmadığı şeydir. [87]
Ayetler Peygamberimiz
ve ashabını Öldürmeye niyetlenen Ben-i Nadr yahudilerinden bahse devam ediyor.
Bu sebeple Allah, Rasûlüne buyuruyor ki: Onlara Habil ile Kabil'in olayını
anlat. Taki niyetlendikleri öldürme suçunun cezasını ve senin şerefli konumunu
bilsinler; çünkü galip geldiğin halde onları öldürmeyip, bir ders olması için
affettin. Sen onlara karşı Adem'in iki oğlundan iyi olanı gibisin. O ikisi
Allah için kurban [88]sunmuşlardı,
Allah da onlardan birinin kurbanını kabul etmişti.[89]
Çünkü o kurban, onun malının en iyisindendi ve o ondan hoşlanırdı. Allah
diğerinin, Kabil'in kurbanım kabul etmedi; çünkü o kurban, malının en
değersizindendi ve halâ onda gözü vardı. Kardeşi Habil'e kıskançlığından dolayı
şöyle demişti: Elbette seni Öldüreceğim. -Aynı şekilde yahudiler seni ve
kavmini peygamberlik konusunda kıs-kanmıslardır.- Kardeşi ona dedi ki: Senin
kurbanının kabul edilmeyişi, başkasına değil sana bağlıdır. Allah, şirkten
sakınanların kurbanını kabul eder.[90] Eğer
sen şirkten sakmsaydın senin kurbanın da kabul edilirdi. Çünkü Allah sırf kendi
için olanı kabul eder. Oysa sen kendini ve arzunu kurbanına ortak ettin. Bu
sebeple de kurbanın kabul edilmedi. Vallahi bana elini öldürmek için uzatırsan,
ben sana öldürmek için elimi uzatacak değilim. Bu düşüncesinin sebebini bu
şekilde belirtiyor: Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Yani, O'nunla
zulüm, yaparak akıttığım kanla karşılaşmaktan korkarım. Sen beni öldürmeye razı
olsan da ben seni öldürmeyeceğim. Çünkü ben, benim ve senin günahınla dönmeni
(yani kıyamet günü beni öldürme günahı ve hayatında işlediğin günahlarınla
Rabbine dönmeni) istiyorum, ki bu sebeple sen cehennemde ebedî kalacak cehennem
halkından olasın.
Allah şöyle buyuruyor:
"İşte bu, zalimlerin cezasıdır. Nefsi ona güzel göstererek teşvik etti, o
da kardeşini öldürdü. Böylece o pişman olanlardan oldu."[91]Ve o
ne yapacağını bilmiyordu. Bu nedenle omuzunda kardeşinin cesedini taşıyordu.
Ceset kokuncaya kadar yürüdü. Tam bu sırada Allah ayaklan ve gagasıyla yeri
eşen, beraberindeki Ölü karganın üzerine toprağı örtünceye kadar yayan bir
karga gönderdi. Kabil karganın ölü karga kardeşine yaptığı işi görünce pişman
olarak: Vah bana, vah şu başıma gelenlere!.. Sonra şöyle diyerek kendini
kınadı: Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini, karganın hemcinsi olan
karga cesedini gömmesi gibi gömmekten aciz miyim?! Bu şekilde taşıdığı şeye,
Öldürmesine, defnedemeyişine pişman oldu.
Fakat sırf pişmanlık
tevbe olamaz. Bunun yanında kasten adam öldürenin tevbe etmesi onu cehennemden
kurtarmaz. [92]
1- Meşru olan: Allah'ın sevdiği ve razı olduğu şekilde
onun nzasınijelde etmeye çalışmaktır.
2- Hasedin ve ondan doğan kötü sonuçların suçu büyüktür
3- Salih amellerin kabul edilmesi, sırf Allah rızası için
yapılmasına bağlıdır.
4- Adam öldürme işini ilk çıkaran Kabil'dir. Bu sebeple
her haksız yere adam öldürenden Adem'in bu oğlu için bir pay vardır. Çünkü
Öldürmeyi âdet olarak ilk çıkarandır.
5- Ölüyü gömme ve zamanını açıklama işi mubahtır.[93]
6- Adem'in bu iki oğlundan hayırlısı öldürülen, hayırsızı
da haksız yere öldürendir. [94]
32- Bundan
dolayı İsrailoğullarına şöyle yazdık: Kim, bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde
bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş
gibidir. Kim de onu (hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa, bütün insanları
yaşatmış gibi olur. Andolsun elçilerimiz onlara açık deliller getirdiler; ama
bundan sonra da onlardan çoğu, yine yeryüzünde israf etmekte (aşırı
gitmekte)dirler. [95]
Yazdık. Vahyettik.
Veya yeryüzünde fesat. Allah'a, Rasûlüne mü'minlere harb açarak.Kim diriltirse.
Kim, bir kişi haksız yere öldürmekten vazgeçerse. Bu niyetini terkederse.
Delillerle. Hüküm ve deliller içeren açık ayetlerle.İsraf edenler. İsraf
etmektedirler, yani çok isyan ve günah işlemektedirler. Haramlarla uğraşmaktadırlar, [96]
Allah şöyle buyuruyor;
Öldürmenin ve bundan doğacak zararın miktarı tesbit edilemeyeceği için ve
bundan doğacak fesadın suçunun çirkinliğinden dolayı, aralarında öldürme ve kan
akıtma yayıldığından biz onlara şunu yazdık: Onlar elçilerini ve öldürmeye bu
derece düşkün olmalarından dolayı adaleti emreden insanları öldürmüşlerdir.
Meselâ, Zekeriyya ve Yahya peygamberi Öldürmüşler ve İsa ve Muhammed gibi her
peygamberi öldürmeye niyetlenmişlerdir. İşte bundan dolayı cezayı onlara ağırlaştırdık.[97]Çünkü
bir cana haksız yere, yani sırf düşmanlık ve zulümden dolayı kıyarsa, öldürürse
sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı yaşatırsa sanki bütün
insanları yaşatmış gibidir. Yani bütün insanlara can vermenin ecri ona
verilir.
İşte bütün bunlar
Allah'ın onları ısrar ettikleri adam öldürmeden vazgeçirmek ve onları,
uzaklaşıp tanımadıkları affa teşvik etmek için koyduğu hükümlerdir. Andolsun ki
Rasûlleri onlara delillerle gelmişti. Allah, Rasûlü'nü öldürmeye azmeden
onlarken, Rasûlüllah'ın onlar hakkında taşıdığı endişeden dolayı onu teselli
ederek onların halini haber veriyor. Yahudilerin ayrılmaz Özelliği olan şer ve
fesad, özellikle de adam Öldürme ve harp çıkarma asla onların cehalet ve
bilgisizliklerinden dolayı değildir. Aksine onların elçileri, onlara açık
delil, sağlam hüküm ve yüce ahlâkla gelmiştir. Fakat onlar iftira eden,
hükümlere karşı gelen, şer ve fesadda aşırı giden bir toplumdur. Bu sebeple
onların çoğu vallahi şer ve fesadda aşırı giderler.
Bu âyetin sonundan itibaren,
Peygamberimizi ve ashabını öldürmeye ni-yetlenmeleriyle alâkalı olarak
yahudİlerin anlatılması sona ermiştir. Allah bunları Rasûlüne ve ashabına
teselli vermek İçin anlatmıştır. Aynı şekilde bu yahudilerin tuzağına maraz
kalan her mü'min için bir tesellidir. [98]
1- Allah İsrailoğullarını cezalandırmış; fakat onlar
bundan ibret almamışlardır.
2- îsrailoğullarının çıkardığı fesad bilgisizlikten
doğmamıştır. Gönderilen elçilerin öğretmesiyle biliyorlardı. Nefislerine
uyuyorlardı. Bu sebeple Allah onlara gazab ve lanet etmiştir. Gerçi nefse
uymakta sonuçlan değerlendire-memekten gelen bir çeşit cehalettir.
3- Yahudilere suçlarının cezası ve iyiliklerinin mükâfatı
artırılmasına rağmen, yine de onlar yeryüzünde insanların şer ve fesadda en
ileri gidenleridir.
33- Allah ve Elçisiyle
savaşanların ve yeryüzünde
bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası:
(Ya) öldürülmeleri, ya
asılmaları, ya ellerinin,
ayaklarının çapraz kesilmesi
veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu,
onların dünyada çekecekleri
rezilliktir. Ahirette ise onlara
büyük bir azab vardır.
34- Ancak
sizin onları (yenip)
ele geçirmenizden önce
tevbe edenler olursa bilin
ki Allah, bağışlayan, esirgeyendir (tevbe edenleri affeder). [99]
Allah ve Rasûlü ile
savaşıyorlar. İtaatten çıkarak ve mü'min-lere karşı silah çekerek, öldürerek,
mallarını alarak ve onların mahremiyetlerine karşı sının aşarak Allah ve
Rasûlüyle harb edenler.Ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak İçin çalışıyorlar.
İnsanlan korkutarak, yollarını keserek, mallarını alarak ve ırzlarına tecavüz
ederek yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışanlar. Veya asılmaları. Kütük ağacına
bağlanır ve öldürülür veya öldürüldükten sonra oraya bağlanmaları.Çaprazlama;
yani sağ el sol ayakla beraber, sol el sağ ayakla beraber kesilerek.
Veya yeryüzünden
sürülmeleri. Veya İslâm topraklarından sürülmek
suretiyle çıkarılmaları.
Dünyadaki alçaklık ve
rezillikleridir. Büyük azab, cehennem azabı.Onları yakalaman. Önce uzağa kaçıp
ardından müslüman olarak gelmeleriyle, onları ele geçirmeden önce. [100]
Allah (c.c.) adam
öldürmeye ve fesada aşırı cüretkar yahudiler için farz kıldığı cezanın
ağırlığını bildirdikten sonra, müslümanlarla harb eden ve memleketlerinde
bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezalarını da açıklamaktadır. Allah ve
Rasûlüyle savaşan, îmân ettikten sonra inkâr eden, emandan sonra, yani normal
olarak İslâmî konular içinde emniyet halinde yaşarken malları gasbeden, haksız
adam öldüren ve adil yönetime savaş açanlann[101]
müslü-manları korkutarak, yollarını keserek, mallarını alarak, ırz ve
namuslarına tecavüzde bulunarak yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışanların
cezası, benim size bildirdiğim cezadır, öyleyse bilin ki o ceza şudur: Onlar
ya Öldürülür, ya asılır, ya elleri ve ayakları çaprazlama kesilir veya
bulundukları yerden sürülürler. "Öldürülürler" demek, ceza ve
başkalarına ibret olsun maksadıyla tek tek öldürülürler, demektir.
"Asılırlar" demek, öldürüldükten sonra üç gün süreyle bir oduna
asılırlar, demektir. "Bulundukları yerden sürülürler" demek ise,
İslâm diyarından çıkarılırlar ve denizdeki bir ada gibi uzak bir yere sürülürler
veya müslümanlar onların eziyet ve kötülüklerinden kurtuluncaya kadar
hapsedilirler, demektir. Bu ceza onlar için bu dünyada rezillik olmuş olur.
Ahi-rette ise büyük bir azap, cehennem azabı vardır.Ancak sizin ele
geçirmenizden önce tevbe edenler olursa, bilin ki, Allah esirgeyendir,
bağışlayandır. Bu ayette geçen istisna. Aciz kalıp ele geçireme-diğimiz, fakat
bir zaman sonra tevbe ederek gelen olursa, bunun hükmü öncekilerin hükmünden
farklıdır. "Bilin ki Allah gafurdur, rahimdir" ifadesi, onların
hükmünün hafifletildiğine açıkça işaret etmektedir. Bu şu demektir: Eğer daha
sonra müslüman olmuşsa İslâm kendinden öncekileri silip götürür ve âyette
anlatılan bütün cezalar ondan düşer. Eğer elinde mevcutsa aldığı mallar sahiplerine
iade edilir. Eğer öldürmüş, günah işlemiş ve had uygulanmayı isterse bu kişiye
had uygulanır. Aksi durumda Allah'a bırakılır. Allah gafurdur, rahimdir. [102]
1- İsyanın hükmü ve mahiyeti açıklanmıştır. Eğer iki kişi
veya daha fazlası ellerinde güç ve silah bulunur, şehir ve köylerden
uzaklaşarak çıkar ve müslümanlara saldırır, öldürür, mallarına el kor,
ırzlarına tecavüz ederlerse bu isyandır, bunu yapanlara âsî denir. Bunların
hükmü 31. ayette geçen hüküm-dür.[103]
2- Yönetici güveni temin için uygun gördüğü ceza
indiriminde serbesttir. [104]Ayette
seçme durumu vardır dersek dediğimizde hüküm böyledir. Aksi takdirde kim
öldürür, mal alır, insanları korkutursa öldürülür ve asılır. Eğer adam öldürür
fakat mal almazsa sadece öldürülür; hem adam öldürür hem de mal alırsa elleri
ve ayakları çaprazlama kesilir;[105]eğer,
hem öldürmemiş hem de mal almamışsa sadece sürülür
3- isyan edenlerden yakalanmadan önce tevbe edenler
affedilir, fakat elindeki aldığı mal sahiplerine iade edilir. Yahut kendisi,
kendisine had uygulanmasını isterse onun bu isteği yerine getirilir.
4- Allah'ın
ahdi, tevbe edeni bağışladığı ve esirgediği için büyüktür.
35- Ey inananlar, Allah'tan korkun,
O'na yaklaşmaya yol arayın ve
O'nun yolunda cihad edin ki,
kurtuluşa eresiniz.
36- O inkâr edenler
var ya, eğer yeryüzünde olanların
hepsi ve onun bir katı
daha kendilerinin olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak
için bunları fidye verseler,
kendilerinden kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır.
37- Ateşten
çıkmak isterler, ama
oradan çıkacak değillerdir. Onlar için sürekli bir azab
vardır. [106]
Allah'tan korunun. Allah'ın
azabından korkun; bu sebeple O'nun ve Rasûlünün emrine sarılıp,
yasakladıklarından kaçının.isteyin.Vasıta, aracı.[107]Ona
istediklerini yaparak, hoşlanmadıkların-dan kaçarak yaklaşın ki ona yaklaşmaya
nail olasınız.[108]
Onun yolunda cihad edin. Nefsinizi öğrenmeye, amel etmeye ve öğretmeye teşvik ederek nefsinizle cihad
edin. islâm düşmanlarını hakka çağırarak bu hususta onlarla savaşarak cihad
edin. Kurtulursunuz. Azaptan kurtulup
cennete giresiniz. Sürekli azab. Son
bulmayan azab. [109]
Allah, kendisine,
Rasûlüne, vaadine ve tehdidine inananlara, sakınacakları ve onları Allah'ın
rahmetine yaklaşmak için yapacakları şeyi göstermek için sesleniyor: Ey îmân
edenler, Allah'tan korkun ve ona yaklaştıracak vesile arayın, onun yolunda
cihad edin ki kurtuluşa eresiniz!..
Allah'tan korkun,
demek, Allah'ın azabından korkun, emrettiklerini yaparak ve yasakladıklarından
kaçınarak O'na itaat edin, demektir. Allah'ın azabından ancak takva ile
korunulur. Ona vesile arayın demek, sevdiklerini yaparak, istemediklerini
terkederek ona yaklaşma çaresi arayın ki yaklaşmayı başarasıniz. Onun yolunda
cihad edin, demek, ona itaat hususunda kendinizle, isyan hususunda şeytanla,
ona teslim olma ve onun dinine girmeleri hususunda bütün gücünüzü ve
imkânınızı sarfederek cihad edin, demektir. İşte 35. âyetin ihtiva ettiği mana
budur. 36. âyette Allah buyuruyor ki: O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde
olanların tamamı ve onunla birlikte bir misli onların olsa, kıyamet gününün
azabından kurtulmak için onları fidye verseler de kendilerinden kabul edilmez.
Onlar için daimi bir azab vardır.
Bu âyet, ilk âyette
çağırılan takvayı emir ve Allah'a yaklaşma isteğinin sebebidir. Bu sayılanlar
ise ancak îmân ve salih amelle olur. Çünkü onlara sakınmaları emredilen azab,
asla güç yetirilemeyecek bir azabtır. Kâfirler Öyle kimselerdir ki yeryüzünde
bulunan mal, susan ve susmayan her şey onların olsa, onunla beraber bir misli
de onların olsa ve bunlar azabtan kurtulma fidyesi olarak onlardan kabul
edilse, kendilerini kurtarmak İçin bunları verirlerdi. O azab, çok acı veren
bir azabtır. Onlar bütün kalpleriyle ateşten çıkmayı temenni ederler. Oysa onlar
oradan çıkacak değillerdir.[110]
Onlar için daimî bir azab vardır. [111]
1- Allah'tan korkmak, yaklaşmayı istemek ve O'nun yolunda
cihad farzdır.
2- Allah'a îmân ve sâlİh amelle onun rızasına vesile
aramak caizdir.
3- Kıyamet gününün azabı büyük ve şiddeti sonsuzdur.
4- Kıyamet
günü kâfirleri cehennemden çıkaracak. Ne bir şefaat ne de bir fidye yoktur.
5~ Emir ve
nehileri güzel açıklamalarla, emri yapmaya teşvik etmek ve nehidende
sakındırmaya çalışmak güzel bir ameldir.
38- Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık
Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin! Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
39- Kim
yaptığı haksızlıktan sonra
tevbe eder, uslanırsa şüphesiz Allah,
onun tevbesini kabul
eder. Çünkü Allah
bağışlayan, acıyandır.
40- Göklerin ve
yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu
bilmedin mi? (O), dilediğine
azab eder,
dilediğini bağışlar, Allah
herşeye kadirdir. [112]
Hırsız, erkek kasdedilmektedir. Dinarın dörtte
biri veya daha fazla miktarda malı koruma altından gizlice alan kimse. Hırsız kadın. Dinarın dörtte biri veya daha
fazla miktarda malı koruma altından gizlice alan.Ellerini kesin. Onlardan
hırsızlık yapanın elini bilekten kesin.
İbret olacak. Ders olacak. Allah katından başkasını hırsızlık yapmaktan
alıkoyacak bir ceza olarak.[113]
Azizdir hakimdir. Allah üstündür, O'nunla isteği arasına girilmez, idare ve
hükmünde hikmet sahibidir. Zulmünden sonra. İnsanların malını alarak Allah'a
isyan etmek suretiyle kendisine zulmettikten sonra.Ve düzeltti. Tevbe ve salih
amelle nefsini temizleyerek kendini düzeltirse.Şüphesiz Allah onun tevbesini
kabul eder. Dilerse onu bağış- lar ve ona acır. Semaların ve arzın mülkü
onundur. Yaratma, mülkiyet ve ida- re olarak yerin ve göklerin mülkiyeti ona
aittir.Dilediğine azab eder. Çünkü o Allah'ın emrine karşı gelerek, hakkına
nankörlük ederek ölmüştür Dilediğini affeder. Kendisine tevbe eden ve
yönelenden dilediğini bağışlar. [114]
Allah (c.c.) koyduğu
hükümlerden birini haber veriyor ki bu hüküm bir dinarın dörtte biri veya daha
fazlasını koruma altında olan malı [115]gizlice
çalan, akıl baliğ bir kimsedir. Bu kişi hakime iletilir. Hırsız kadın da aynı
şekildedir. Şu halde hüküm hırsızın sağ elinin bilekten, aynı şekilde hırsız
kadının da sağ elinin bilekten, başkalarının malına tecavüzle zulüm etmelerine
karşılık ceza olarak kesilmesidir. İnsanları, başka birinin malını hırsızlık
yoluyla almaya teşebbüsten sakındıracak, Allah katından bir ceza olarak onların
ellerini kesin! Allah azizdir, hakimdir. Yani Allah emrinde üstündür, hükmünde
hikmet sahibidir. İşte hırsız erkek ve kadının elini yaptıklarına karşılık ceza
olarak kesin! Allah azizdir, hakimdir, ayetinin manası budur.Fakat zulmettikten
sonra hırsızlıktan kim tevbe eder, tevbeyle kendini düzeltirse -ki malın
sahiplerine iadesi de bundandır- şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder.
Çünkü O, tevbe edenleri bağışlayan ve mü'minlere acıyandır.Sen bilmedin mi ki
yerin ve göklerin mülkü Allah'ındır?!.. Allah burada Rasûlüne ve anlamaya ehil
olan herkese hitap ediyor ve şöyle diyor: Sen bilmedin mi ki yerin ve göklerin
mülkü Allah'a aittir? Cevap evet şeklindedir.Öyleyse hüküm de ona aittir, bu
konu tartışılmaz. Bu nedenle o azab eder, hırsızın elini keser ve hırsızlıktan
tevbe edeni ve uslananı bağışlar. O herşeye kadirdir. [116]
1- Ayetlerde hırsızlık suçunun cezası açıklanmıştır. Bu
ceza hırsızın elinin kesilmesidir.[117]
2- Hırsızlıktan tevbe ederek vazgeçen, uslandığında Allah
onun tevbesini kabul eder.
3- Hırsız
hakime bildirilmediğinde eli kesilmese bile tevbesi sahihtir. Ancak hakime
bildirilirse, hırsızın tevbesi ancak elinin kesilmesiyle olur. Eğer eli
kesilirse günahlarından hiç günah işlememiş gibi arınır.
4- Allah'ın
hükmüne teslimiyet farzdır. O üstündür, hikmet sahibidir.
41- Ey elçi, ağızlariyle
"inandık"
dedikleri halde kalbleri
i-nanmamış olanlar arasında
küfürde yarış edenler
seni üzmesin. Yahudiler arasında
da yalana kulak
veren, sana gelmemiş
olan bir kavme kulak
verenler vardır. Onlar
kelimeleri yerlerinden
kaydırırlar: "Eğer size
bu verilirse alın,
bu verilmezse sakının!" derler. Allah
birini şaşırtmak isterse,
sen onun için Allah'a
karşı hiçbir şey yapamazsın!
Onlar öyle kimselerdir
ki, Allah onların kalblerini temizlemek
istememiştir. Onlar için
dünyada rezillik var ve yine
onlar için ahirette büyük bir azab
vardır.
42- Yalana
kulak verirler, haram
yerler. Sana gelirlerse,
ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir; eğer onlardan yüz
çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında
adaletle hüküm ver. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
43- İçinde
Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar,
ondan sonra da (verdiğin hükümden)
dönüyorlar? Onlar inanan kişiler değillerdir! [118]
Seni üzmesin. Hüzün,
arzu edilen bir şeyi kaybetme korkusunun sebep olduğu, nefsin ızdırap
duymasıdır.Küfürde yarışıyorlar. Çünkü onlar, küfür fırsatı çıktığında ondan
ayrılırlar ve onu açığa vururlardı.Ağızlarıyla inandık dediler. Bu münafıklar
ağızlarıyla inandık
derler.Yahudilerden
bir kısmı.Yalana çok kulak verirler.j Sözü tahrif ederler, kendi arzularına
uyması için onu değiştirirlerSize bu verildiğinde.Onun fitnesi. Onu saptıracak
sebepler. Kalplerini temizlemeleri. Kalplerini küfür ve nifaktan temizlemeleri.. Rezillik, alçaklık. ıRüşvet ve faiz gibi
haramı çok yerler.onlardan yüz çevir. Aralarında hüküm verme. Adaletle.Onlar mü'min değillerdir. Konuşarak
iddia etseler de gerçekte onlar mü'min değillerdir. [119]
"Ey Rasûl seni
küfürde yarışanlar üzmesin" hitabiyla başlayan âyet, sonuna kadar
Rasûlüllah'ı teselli etmek, münafık ve yahudilerden duyduğu ve ördüğü
davranışlardan dolayı hissettiği elemi hafifletmek içindir. Allah ona, münafık
ve yahudilerin yalanladığı "peygamber" unvanıyla hitap ediyor. Seni
yalanlayarak küfürde yarışanların hali seni üzmesin, derken onun sıkıntısını
artıran üzüntüden onu men ediyor. Çünkü onlar küfür batağından
uzaklaşma-mışlar, aksine ona daha çok saplanmışlardır.Sen onlardan inkâr sözünü
duyduğun zaman ona aldırma, ta ki senin içinde üzüntüye sebep olmasın.
Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla i-nandık diyenler arasından küfürde
yarışanların hali seni üzmesin. Aynı şekilde senin peygamberliğini yalanlayan
ve inkâr eden yahudilerin hali de seni üzmesin. Yahudilerden bir kısmı yalana,
yani sana gelip inanmamış olan diğer yahudilere, meselâ Hayber ve Felek
yahudilerine inanırlar. Onlar senin hakkında kötülük bulunan sözler söyleyen
hahamlarının söylediği yalanlara kulak verirler. Yine onlar senin haberlerinin
nakledildiği başka bir yahudi grubuna da kulak verirler. Tıpkı vesait kavmi
olan yahudiler ki onlar sana gelip inanmamışlardır. Bunlar Hayber yahu dil
eridir. Onlara kendileri için Rasûlül-lah'a zinanın cezasını sormalarını
söylediklerinde, kelimeleri oynatırlar, âyetin içerdiği Allah'ın hükmünü
değiştirirler. Onlar için derler ki: Eğer size zina eden evliler hakkında yüzü
siyaha boyamakla ve sopayla vurmakla fetva verirse bunu alın, eğer recimle
fetva verirse bunu kabul etmekten kaçının.İşte "onlar kelimeleri
yerlerinden oynatırlar, eğer bu verilirse alın, verilmezse almayın sakının
derler," âyetinin manası budur.Allah, Rasûlüne buyuruyor ki: Allah, büyük
günah işlediği için kimi haktan saptırmak isterse, sen onun için Allah'a karşı
hiçbir şey yapamazsın. Öyleyse onların küfürde yarışmaları seni üzmesin. Onlar
öyle kimselerdir ki, Allah onların kalplerini hased, şirk ve serden temizlemek
istememiştir. Dolayısıyla onlar îmânı ve hakkı kabule engel olmuşlardır. Onlar
için dünyada rezillik, ahirette ise inkârlarının ve taşkınlıklarının karşılığı
olarak büyük azap vardır. İşte 41. âyetin işaret ettiği mana budur.
42. âyet ise bu
yahudilerin Özelliklerini anlatmaktadır. Bu da, haramı çokça yemelerine ilave
olarak yalanı çok dinlemeleridir. Allah onlar hakkında buyuruyor ki: Onlar
yalanı çok dinlerler, haramı çok yerler. Eğer sana yanında davalaşmak için
gelirlerse, sen Allah'ın indirdiğiyle hükmedip etmemek konusunda serbestsin.[120]
Veya onlardan yüz çevirir, onları diledikleri gibi hüküm verecek alimlerine,
bırakırsın. Eğer onlardan yüz çevirir, aralarında hüküm vermezsen, sana az bir
zarar bile veremezler. Çünkü Allah senin dostun ve yardımcındır. Eğer
aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Çünkü Allah bunu sever. Onun için bunu
yap.43. âyette ise Allah şöyle buyuruyor: İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat
onların yanmdayken seni nasıl hakem tayin ederler?! Yani, onların seni
a-ralarında zina edenlere recmle hükmedesin diye hakem tayin etmeleri şaşılacak
bir şeydir. Oysa onların yanında aynı hüküm bulunan Tevrat vardır. Onlar,
arzularına uyarak onu bırakmışlardır. İşte bunlar sana, hükmüne ve de Tevrat'ın
hükmüne inananlar değillerdir. [121]
1- Üzüntüleri meydana getiren sebeplerinden kaçınarak
hüznü bırakmak iyi bir şeydir.
2- Mühim bir
ihtiyaç olmadan yalan dinlemek haramdır.
3- Sözü
tahrif ve bozgunculuk için çirkinleştirmek haramdır.
4- Müslüman hakim ehl-i kitap arasında hüküm vermede
serbesttir. Dilerse hüküm verir, dilerse onları kendi alimlerine havale eder.
5- Hükümde adalet farzdır. Aleyhinde hüküm verilen
müslüman olmasa bile bu böyledir.
6- Yahudilerin
küfrü ve inanmayişları ortaya konmuştur.
44- Gerçekten
Tevrat'ı biz indirdik.
Onda yol gösterme
ve nur vardır. İslâm
elçileri, onunla yahudilere
hüküm verirlerdi.
Kendilerini Allah'a vermiş
zahidler ve âlimler
de Allah'ın Kitabını
korumakla
görevlendirildiklerinden
onunla (hüküm verirlerdi) ve onu
gözetip kollarlardı. Ey
hakimler, insanlardan korkmayın,
benden korkun ve
benim âyetlerimi az bir
paraya satmayın! Kim Allah'ın indirdiği
ile hükmetmezse işte
kâfirler onlardır!
45- O (Hak Kitabı)nda
onlara: Cana can,
göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş
ve yaralara karşılık
kısas (ödeşme) yazdık. Kim
bunu bağışlarsa (kısas
hakkından vazgeçerse),
bu kendisi için
keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte
zalimler onlardır.
46- Onların
ardından, yanlarındaki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak Meryemoğlu isa'yı gönderdik ve
ona, içinde yol gösterme
ve nur bulunan, önündeki
Tevrat'ı doğrulayan, korunanlar
için yol gösterici ve Öğüt olan
İncil'i verdik.
47- İncil
sahipleri, Allah'ın onda
indirdiği ile hükmetsinler. Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse işte
onlar, yoldan çıkmışlardır. [122]
Tevrat'ı, Musa'nın
kitabını.Hidayet ve nur olarak. Hidayet kelimesi arzu edilen şeye u-
laştirandır. Nur ise yürüyene amacını gösteren şeye denir.Rabbaniler. Allah
dostları. Eğiten, hâkim, âlim demektir.
Ehli kitap alime denir. Ve yazdık. Onlara farz kıldık.Kısas. Eşitlik.Ve
gönderdik. Onların arkasından Meryemoğlu İsa'yı (a.s.) gönderdik. Fasıklar. Allah ve Rasûlüne itaatten
çıkanlar. [123]
Ayetler İsrailoğuHarından
söz etmeye devam ediyor.Allah İsrailoğullarına verdiklerini haber vererek şöyle
buyuruyor: Tevrat'ı biz indirdik. Onda her türlü sapıklıktan kurtuluş ve
hükümleri açıklayan, bilgisizlik karanlığından çıkaran aydınlık vardır.
İsrailoğullarından, kalplerini Allah'a teslim etmiş, iç ve dış bakımından O'na
boyun eğmiş peygamberler Tevrat ile yahudiler için hüküm verirler. Alimler ve
İsrailoğullarından olan hâkimler Allah'ın kitabı Tevrat'ı korumakla
görevlendirildiklerinden -ki onu değiştiremesinler- onunla hükmederlerdi. Ve ey
yahudiler, sizin tersinize onlar noksanlaştırnıa ve ilâve konusunda onu
kollayıp gözetirlerdi. Oysa siz kelimeleri değiştirdiniz, onunla hükmetmeyi
bıraktınız. Size ne oluyor? Gerçeği,Muhammed'in sıfatını ve ona inanma emrini,
recmin olduğunu ve onun zina hakkında uygulandığını ortaya koyun, bu konuda
insanlardan korkmayın, Allah'tan korkun. Ö korkmaya daha fazla hak sahibidir.
Allah'ın âyetlerini -ki bunlar uygulamadıkları hükümlerdir- güzel kayırdığınız
ve Allah'ın dininin hesabına göre yağcılık yaptığınız kişilerden alacağınız az
bir paraya karşılık satmayın. Kim ki Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, onlar kâfirlerin
ta kendileridir.[124]Onlar
îmân yerine nasıl küfürden memnun olabilirler? İşte 44. âyetin işaret ettiği
mana budur.45. âyette ise Allah şöyle buyuruyor: "Biz Tevrat'ta onlara
şunu yazdık: Can cana karşılıktır." Allah burada haber veriyor ki, O,
Tevrat'ta İsrailoğul-larına cana kıyma ve yaralamada kısas cezasını farz
kılmıştır. Bu sebeple can cana karşılık öldürülür, göz göze karşılık [125]
çıkarılır, burun buruna karşılık kesilir, kulak kulağa karşılık koparılır.[126]Eğer
kırılmışsa diş dişe karşılık kırihr[127],
eğer çıkarılmışsa çıkarılır. Yaralar da misliyle kısasa tâbidir.[128]Ve
Allah haber veriyor ki, kim cinayet işleyeni affederek iyilikte bulunursa bu
af, affedenin günahları için keffaret olur. Eğer ona sadaka olarak vermez
(iyilik yapmaz) ve kısas isterse, kişinin yaptıklarından pişman olarak ve
Allah'tan af dileyerek kısasa yönelmesi şartıyla cinayeti işleyenin günahlarına
keffaret olur.Ayetin sonunda Allah şöyle buyuruyor: Kim Allah'ın indirdiği ile
hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Bunun sebebi, katilden
başkasının öldürülmesi, veya iki kişi yerine bir kişinin Öldürülmesi, veya iki
göz yerine bir gözün çıkarılmasıdır; ki Nadr oğullan daha şerefli oldukları
bahanesiyle, Kurayza'ya karşı böyle muamele ediyordu. İşte 45. ayetin işaret
ettiği mana budur. 46. âyete gelince
Allah şöyle buyuruyor:"Onların peşlerinden Meryem oğlu İsa'yı
gönderdik." Allah, daha Önceki, İsrail oğullarından olan peygamberlerin
ardından Meryem'in oğlu İsa'yı müjdeci peygamber olarak gönderdiğini haber
veriyor. Onların ardından Meryem'in oğlu İsa'yı önündeki Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak gönderdik. İsa onu inkâr etmemiş, bilmezlikten de gelmemiştir. Biz ona
içinde yol gösterme ve ışık bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan, muttakiler
için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. İncil'i vahyettiğimiz bir vahiy
olarak ona verdik. O Allah'ın ona indirdiği, içinde sapıklıktan, helâl ve haram
noktasından hükümleri açıklayan, bir nur olan mukaddes kitaptır.
önündeki Tevrat'ı
doğrulamaktan maksad, Hz. İsa'nın onu kabul etmesi, İncil'le Allah'ın
kaldırdığı hükümler hariç, onun hükümlerini yerleştirmesidir. Takva ehli
olanlar o İncil'de Allah'a giden yolda yürümeleri için yeterli hidayet ve
hayatlarında alacakları tam bir öğüt bulurlar. İşte 46. âyetin işaret ettiği
mana budur.
47. âyette ise Allah şöyle buyuruyor: "İncil
sahipleri Allah'ın onda indirdiği hükümle hüküm versinler." Yani, biz
İncil ehline Allah'ın onda indirdiği hükümle hükmetmelerini emrettik. Biz
onlara haber verdik ki: Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar
Allah'ın emrinden dışarı çıkmış olanlardır. Bazen zulüm, fısk ve küfür olur. [129]
1- Allah'tan,
farz kıldıklarını yaparak, haram kıldıklarını terkederek korkmak gerekir.
2- Allah'ın
hükümlerini inkâr eden, onları reddeden, yani onları kabul etmeyen kâfir olur.
Allah korusun.
3- Cana
kıyma ve yaralarda kısas vardır. Yani, İsrailoğullarına farz kılınan bu ümmete
de farz kılınmıştır.
4- Bir
kişiye karşılık iki kişi öldürülmesi, katilden başkasının öldürülmesi, iki göz
yerine bir gözün çıkarılması, bir çeşit zulümdür. Eğer helâl kabul edilerek
yapılırsa küfürdür, aynı zamanda da zulümdür.
5- İncil'de
de kısas farzdır ve İncil ehli onu uygulamakla yükümlü tutulmuştur. Eğer bu
hükümleri, inandıkları halde ihmal ederlerse, fasık oldukları âyetlerde ortaya
konmuştur.
48- Sana da
kendinden önceki Kitab'ı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak bu
Kitab'ı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle
hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her
biriniz için bir şeriat ve bir yol belirledik. Allah isteseydi, hepinizi bir
tek ümmet yapardı, fakat size verdiği nimetler için de sizi sınamak istedi.
Öyleyse hayır işlerine
koşun, hepinizin dönüşü
Allah'adır. O
size ayrılığa
düştüğünüz şeylerin hakikatini
haber verecektir.
49- Aralarında
Allah 'm indirdiğiyle hükmet.
Onların keyifle-rine uyma
ve onların, Allah'ın
indirdiği şeylerin bir
kısmından seni şaşırtmalarından sakın!
Eğer dönerlerse bil
ki Allah, bazı günahları yüzünden
onları felâkete uğratmak
istiyordur. Zaten insanlardan çoğu,
yoldan çıkmışlardır.
50- Yoksa
cahiliyye hükmünü mü arıyorlar?!
İyi bilen bir toplum için Allah'tan
daha güzel hüküm veren kim olabilir? [130]
Kitap. Kur'an-ı
Kerim.Kitaptan. Bu kelime cins isimdir. Tevrat ve İncil'den Önceki kitabı.Koruyan.
Kollayan. Onu kontrolü altına alan, yani ondaki hak-ki gerçekleştiren, ona
yapışmış bâtılı yok edenYol ve program. Amel edeceğiniz şeriat ve saadetiniz ve
kemâle ermeniz için gireceğiniz hidayet yolu.Tek ümmet. Aranızda akide, ibadet
ve hükümde ayrılık olmayan tek bir ümmet.Yarışın. Önce olanların kazanması
için, hayır işlemeye koşun. Seni fitneye düşürmeleri. Seni haktan
sapıtmalarından.Eğer yüz çevirirlerse. Onları çağırdığın ve onunla hüküm vermelerini
istediğin haktan yüz çevirirlerse.CahİIİye hükmü. Cahiliye toplumunun üzerinde
bulunduğu, Allah'ın vahyine dayanmayan, sadece görüş ve arzulara dayanan
kabile hükümlerini. [131]
Allah, Tevrat'ı
indirdiğini ve onda kurtuluş ve ışık olduğunu açıkladıktan sonra İncil'i ve
onda da kurtuluş ve nur olduğunu anlatmış, (ondan sonra) Kur'an'ı anlatmaya
başlamıştır. Allah buyuruyor ki: Biz sana da bu Kitab'ı, Kur'an'ı, hakla, yani
eksiklik ve fazlalıktan uzak olduğundan doğruluk ve hak ondan ayrılmaz bir
şekilde,, önündeki önceki kitapları doğrulayıcı, koruyup gözeten olarak
indirdik. Dolayısıyla hak onun gerçekleştirdiği, bâtıl da onun iptal ettiği
şeydir. Öyleyse ey Rasûl, yahudiler ve sana hüküm için müracaat edenler
arasında Allah'ın sana indirdiği, katilin öldürülmesi ve zina edenin recmedilmesi
hükmüyle hükmet, yahudilerin istediği gibi hükmetme. Sana gelen hakkı
bırakarak onların bu konudaki isteklerine uyma. Bil ki biz her ümmet için
mutluluk ve olgunluğa eri sürümeleri hususunda girecekleri özel bir yol ve
şeriat tayin ettik. Eğer Allah dileseydi hükümlerinde farklılık olmayan tek
şeriat ortaya koyardı. Fakat o çeşitli şeriatlar var etti, helâl ve haram kıldı,
bir şeriatta yasakladığı ve emrettiğini diğer şeriatta aynen bırakmadı. Bunun
nedeni, size verdiği nimetler ve âsi ile isyankârı ayırdetmek için size indirdiği
şey hakkında sizi denemek içindir. Buna göre gelin, iyiliğe koşun; [132]yani
salih amellere koşun ve her biriniz yarışı kazanan olmaya çalışın. Şüphesiz
sizin dönüşünüz Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.
Sonra da dilerse hayrı misliyle, şerri de misliyle cezalandıracaktır.49. âyette
ise Allah şöyle buyuruyor: Allah Kur'anda bu ayette Rasûlüne emretti,
yasakladı, sakındırdı, bildirdi, düşmanlarının ayıplarını ortaya koydu,
kendisine hüküm için müracaat edenler arasında Allah'ın indirdiği ile hükmetmesini
emretti."Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet." Allah,
Rasûlünü yahudilerin arzularına uymaktan menediyor ve buyuruyor ki:
"Onların arzularına uyma." Allah onu, onların bazı görüşlerine uyup,
Allah'ın indirdiklerinden bazısını bırakarak amel etmekten sakındırıyor.[133]"Onların
seni Allah'ın indirdiklerinin bir kısmından saptırmalarından sakın."
Allah ona bildiriyor ki: Yahudiler eğer onun hak ve âdil hükmünü kabulden yüz
çevirirlerse, şüphesiz Allah, İşledikleri günah ve yaptıkları hatanın karşılığı
olarak onların başına ceza indirmeyi ister. Eğer onlar yüz çevirirlerse bil ki
Allah onların bir kısım
günahları sebebiyle
onları felâkete uğratmayı istiyor.
Allah Rasûlü'nün
düşmanlarının ayıbını ortaya koyuyor. Yani, onların çoğunun fasık, Allah'a ve
Rasûlüne itaatten dışarı çıkanlar olduğunu haber veriyor. "Şüphesiz
insanlardan çoğu fasıktır." Allah bu âyetle onu teselli etmiş, yahudi ve
münafıkların isyanından, getirdiği ve çağırdığı hak'tan yüz çevirmelerinden
dolayı duyduğu hüznünü hafifletmiştir.
50. âyette ise Allah
onların ilâhî bir hüküm ve vahiy olmayan cahiliye hükmünü istemelerini hoş
görmüyor. Bu ancak güzel âdetler, adalet, rahmet olan sünnet ve kitabın
hükmünden yüz çevirdikleri haldeki arzularıdır. Allah şöyle buyuruyor:
"Onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar?[134]
Allah-u Teâlâ kendini hükmünden daha merhametli ve âdil hüküm olmadığını
belirterek haber veriyor: "İyi bilen bir toplum için hüküm yönünden
Allah'tan daha iyi kim olabilir?"[135]
1- Her
meselede kitap ve sünnetle hüküm vermek farzdır.
2- Kitap ve sünnetin dışında ilahi vahye dayanmayan hangi
kanun ve hukuk olursa olsun başka bir şeyle hükmetmek caiz değildir.
3- İnsanların arzularına, hak yoldan sapıtma korkusuyla
uymaktan sakınmak gerekir.
4- Farklı şeriatların olmasındaki hikmet açıklanmıştır ki
bu da imtihandır.
5- Dünyadaki felâketlerin çoğu bazı günahlar
sebebiyledir.
6- İslâm dininin hükmü acıma ve adalet yönünden
hükümlerin en güzelidir.
51- Ey inananlar, yahudileri
ve hristiyanları veliler
edinmeyin! Onlar, birbirlerinin
velileridir. Sizden kim
onları kendine veli yaparsa, o,
onlardandır. Allah, zalim
toplumu doğru yola iletmez.
52- Kalplerinde hastalık
bulunanların: "Bize bir felâket
gelmesinden korkuyoruz!"
diyerek onların arasına
koşuştuklarını görürsün. Belki
Allah fetih ya da kendi katından bir iş
getirir de onlar, içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
53- O zaman
inananlar: "Bunlar mı
o, bütün güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" derler.
Bütün çabaları boşa çıkmış, kaybedenlerden olmuşlardır. [136]
İnandılar. Allah'ı,
Rasûlünü, Allah'ın ceza ve mükafatının gerçek olduğunu tasdik ettiler.Dostlar.
Veliler. Yardım ve muhabbetle severek yahudi ve hristiyanları kendinize dostlar
edinmeyin.Onlar birbirlerinin dostudurlar. Bir yahudi, kardeşi yahudinin, bir
hristiyan kardeşi hrıstiyanın dostudur.Zalimler. Allah'ın ve Rasûlü'nün
düşmanlarını dost edinen, Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin dostluğunu
terkeden zalim toplum.Hastalık, nifak, şüphe ve şirk.Onlarda yarışıyorlar.
Onların dostlukları üzere, yani yahudi ve hristiyanların dostlukları üzere
kalmada koşuşturduklarını. Musibet.
İnsanın başında dolaşan bir felaket.
Fetihle, zaferle. Kâfirlere karşı mü'minlere yardım etmek, mü'minlerin
lehine zaferle sonuçlandırmak; Mekke'nin fethinde olduğu gibi. Olanca
güçleriyle.Onların amelleri boşa çıktı; ondan hiçbir şekilde faydalanmadılar;
çünkü o ameller Allah rızası için değildi. [137]
Bu ayetin iniş sebebi
hakkında şöyle bir rivayet gelmiştir: Samit oğlu Ubade el-Ensari ve Ubey oğlu
Abdullah'ın Medine yahudilerinden müttefiki vardı. Peygamber (s.a.v.) ve
mü'minler Bedir'de zafer kazanınca, yahudiler hiddetlendiler ve kötü
niyetlerini ilân ettiler. Bunun üzerine Samit oğlu Ubade müttefikinden
uzaklaştı, Allah Rasûlü ve mü'minlerin dostluğunu kabul etti. Ubey oğlu ise
bunu yapmadı. Bu âyette bahsedilenlerden bir kısmını söyledi. Bunun üzerine
Allah şu ayeti indirdi: Ey îmân edenler, mü'minleri bırakarak yahudi ve
hristiyanları kendiniz için dost edinmeyin.[138]
Onlar birbirinin dostudur.
Bu ifade onları dost
edinmenin yasaklanmasının nedenini açıklamaktadır. Çünkü bir yahudi yahudiyi,
bir hristiyan hristiy anı müslümanlara karşı dost bilir. Öyleyse onların
dostlukları nasıl caiz olur ve dostluk konusunda onlar nasıl doğru sözlü
olabilirler?! Kabul edilebilir mi ki, seni bir hristiyan sevsin ve kendi
kardeşinden hoşlanmasın ve kardeşine karşı sana yardım etsin?
Sîzden onları kim dost
edinirse, ey mü'minler, muhakkak ki o, onlardan-dır.[139]Zira
onların dostluğunun hükmüyle o, Allah Rasûlüne ve mü'minlere karşı harb edecek,
bununla da o kesinlikle onlardan olacaktır. "Şüphesiz Allah zalim kavmi
hidayete erdirmez." Bu sebep bildiren cümle şunu ifade etmektedir: Yahudi
ve hristiyanları mü'minlerden kim dost edinirse onlar gibi olup, Allah'ın
hidayetinden mahrum kalır. Çünkü Allah zalim kavmi hidayete erdirmez.
fe Zulüm bir şeyi
yerinden başka bir yere koymaktır. Bu yahudi ve hrıs-tiyanları dost edinen
kişi, dostluğu başka bir yere koyduğundan zulmetmiş olur. Şöyle ki: O, Allah'a
ve Rasûlüne düşman olmuş, Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin düşmanı olan
yahudi ve hristiyanlara dost olmuştur.
52. âyet, Ubey oğlu'nun yeminini yerine getirerek
söylediği bazı sözleri ihtiva ediyor. Ki bu şahsın durumu rezilliktir, çünkü
yahudilerle dostluk üzere devam etmektedir. Allah, Rasûlüne onların halini
haber veriyor: Sen kalplerinde hastalık olan Ubey oğlu gibi şahısları onların
aralarında, dostlukları uğruna,"başımıza bir felaket gelmesinden
korkuyoruz!" diyerek koşuştururken görürsün.
Ayette geçen hastalık
nifak hastalığıdır. Allah âyette, onların dostluğuna koşarken, dememiştir.
Belki Allah fetih [140]ya
da kendi katından bir iş getirir de onlar içlerinde gizledikleri nifaktan,
yani, mü'minlere kin duyma ve kafirleri sevmelerinden pişman olurlar.
"Asa" fiili Allah için kullanıldığında olayın kesin oluşunu ifade
eder. Bu âyet Rasûlüllah ve mü'minler için bir müjdedir: Fetih ve zafer geliyor.
Onlar pişman olurlar fakat bu pişmanlık onlara fayda vermez.
53. âyette Allah şöyle buyuruyor: Allah fetih
veya katından bir iş [141]ki
bu mü'minlerin zaferi, kâfirlerin yen ilmesidir- getirirken, münafıklar pişman
olur. Mü'minler münafıklara işaret ederek şöyle derler: "Bunlar mı Allah'a
bütün güçleriyle yemin edenler?!" Şüphesiz onların amelleri boşa çıkmış ve
zarara uğrayan olmuşlardır. Çünkü onların amelleri Allah rızası için değildir. [142]
1- Yahudi,
hristiyan ve diğer kâfirlerin dost edinilmesi haramdır.[143]
3- Kâfirin
dost edinilmesi, îmânın zayıflığından doğar. Bu sebeple kişinin küfre gitmesine
sebep olur.
4- Nifakın
sonu kötüdür, küfrün sonu acıdır.
54- Ey
inananlar, sizden kim
dininden dönerse (bilsinki) Allah, yakında
öyle bir toplum
getirecek ki (O)
onları sever, onlar
da O'nu severler.
Mü'minlere karşı alçak
gönüllü, kâfirlere karşı onurlu
ve kesin kararlıdırlar. Allah
yolunda cihad ederler, hiçbir kınayıcının
kınamasından korkmazlar. Bu,
Allah'ın bir lûtfudur, onu
dilediğine verir. Allahf(ın
lûtfu) geniştir, (O),
bilendir.
55- Sizin
dostunuz, ancak Allah, O'nun
Elçisi ve namazlarını
kılan, zekâtlarını
veren, rükû1 a varan,
mü'minlerdir.
56- Kim Allah'ı, Elçisini
ve nıü'minleri dost
tutarsa (bilsin ki) galib gelecek olanlar, yalnız Allah'ın taraftarlarıdır. [144]
Kim dönerse. İmân
ettikten sonra kim küfre dönerse. Mü'minlere karşı yumuşak ve şefkatli. Kâfirlere
karşı kararlı, onurlu.[145]Kınayanın
kınamasından.Allah'ın taraftarları, yardımcıları. Allah ve peygamber'e inanarak
onların yolunda mallarıyla, canlarıyla ve hertürlü imkanlarıyla çalışanlar. [146]
54. âyet: Kur'an'm
haberi doğrudur, bu nedenle de Kur'an'ın Allah'ın kelâmı ve Rasûlüne indirilen
kitap olduğuna delil olan gayb haberlerinden birini ihtiva ediyor. Allah haber
veriyor ki: Mü'minlerden kim dininden dönerse Allah, kendisinin onları, onların
da kendisini sevdiği kimseler arasından onlardan daha hayırlısını getirecektir.
O kimseler mü'minlere karşı şefkatli, kâfirlere karşı kararlı, onurlu ve
serttirler. Allah'ın yolunda cihad ederler ve kınayanın kınamasından
çekinmezler.
Rasûlüllah ölür ölmez
Arapların ahmaklarından bir grup [147]dinden
dönmüş, zekatı vermemişler, Ebû Bekir sahabeyle birlikte onlarla savaşmıştır.
Onları neticede İslâm'a boyun eğdirmişler ve onlar iyi birer müslüman olmuşlardır.
Ebû Bekir ve arkadaşları Allah'ın, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever,
onlar Allah yolunda cihad ederler, kınayanın kınamasından korkmazlar, diye
vasıflandırdığı kimselerdendir. Şu rivayet sahih olarak gelmiştir ki: Peygamber
(s.a.v.) bu ayet inince onu okumuş, bu sırada Ebû Musa el-Eş'âri Önünde
bulunuyordu. Rasûlüllah ona işaret etmiş ve: "Bu ayette, "bunun kavmi,"
yani Ebu Musa el-Eş'ari'nin kavmine işaret vardır," demiştir.
Rasûlül-lah'm vefatından sonra Ebu Musa el-Eş'ari'nin kavmi gelmiş bu ayetin
hakikati ortaya çıkmış, mucize tamam olmuş ve Allah doğruyu söylemiştir. Bu
Allah'ın lûtfudur. Burada Ebû Bekir, sahabe ve Eş'arilerden olan mü'minlere
Allah'ı sevme, mü'minlere yumuşak kâfirlere onurlu, kararlı ve sert davranma
gibi lâyık olan sıfatlara işaret vardır. Allah'ın onlara, hak eden kimseler
olmaları hasebiyle lûtfu geniştir.Bu ayette iki toplumdan söz edilir: Biri
İslâm'dan dönen ve bu yüzden silinip gidecek olan dönek toplum, diğeri onların
yerine gelip İslâm uğrunda cihad ederek yükselecek olan toplum.İslâm'ın ilk
devirlerinde onbir fırka dinden dönmüştür. îrtidad olayı denen bu vak'alardan
üçü, Hz Peygamber'in hayatınm sonlarına doğru meydana gelmiş, yedisi Hz.
Ebubekir devrinde, biri de Hz. Ömer devrinde olmuştur. Bunları ismen
zikretmeye lüzum yoktur. Yalnız bunlar çabucak silinip gitmişlerdir. Ayette
bunların tam karşısına Allah uğrunda cihad eden, Allah'ı seven ve Allah
tarafından sevilen kahraman insanlar konmuştur. Acaba bu kahraman topluluk
kimdir? Bu hususta çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunların, Hz. Ebubekir
ve ashabı, Ensar, Yemen halkı vs. olduğu söylenmiştir. İrtidad olayım bir devre
hasretmek doğru olmadığı gibi, Allah yolunda cihad edenleri de belirli bir
halka mâl etmek doğru değildir. Her asırda böyle dinden dönen topluluklar
olacak, onların yerine Allah, uğrunda cihad eden, Allah'ı seven, Allah
tarafında sevilen kahraman insanlar getirecek, onlar İslâm ışığını yükselteceklerdir.
55. âyet ise Allah'ın, Sabit oğlu Ubade ve Selâm
oğlu Abdullah'ı ve de yahudilerin dostluğundan kendilerini uzak kılıp, Allah'ı
ve Rasûlünü dost edinen kimseleri teskin edişini ihtiva etmektedir. Allah
haber veriyor ki, onların dostu kendisi ve Rasûlü ve de îmân edenlerdir.
"Sizin dostunuz ancak Allah, Rasûlü, namazlarını kılan, zekâtlarını veren
ve rükûa varan mü'minlerdir." Yahudi ve hristiyanların dostluğuna gelince
onda onlar için hayır yoktur. Onlar, onlardan beridir. Allah onları sadece
kendi dostluğuna, Rasûlünün ve mü'minlerin dostluğuna has kılmıştır.
56. âyette Allah onlara haber veriyor: Kim
Allah'ı, Rasûlünü ve mü'minleri dost edinirse, Allah ona yardım edecek, onun
için Önemli olan şeylerde ona yetecektir. Çünkü o, Allah'ın taraftarlarından
olmuştur. Allah taraftarları,yani dostları ise galip olanlardır. İşte bu âyetin
ihtiva ettiği mana budur. Kim Allah'ı, Rasûlünü ve mü'minleri dost edinirse,
şüphesiz ki galip gelecek olanlar yalnızca Allah'ın taraftarlarıdır. [148]
1- Kur'an gaybı doğru olarak haber vermiştir. Dolayısıyla
bu, onun Allah kelâmı olduğuna delildir.
2- Hz. Ebû Bekir ve Hz. Musa el-Eş'ari'nin kavmi olan
Eş'arilerin -ki bunlar Yemen halkındandır- faziletlidirler.
3- Allah'ı sevmek, mü'minlere tevazu göstermek ve
kâfirlere onurlu ve kesin kararlı davranmak, Allah yolunda cihad, hakkı söyleme
ve bu konuda sebat, kınayanlara aldırmamak bir fazilettir.
4- Namazı
kılmak, zekatı vermek, huşu ve tevazu fazilettir.
5- Allah'ın, Rasûlünün ve mü'minle.rin dostluğu, sahibi
için düşmanlarına galip gelmeyi gerektirir.
57- Ey
inananlar, sizden önce
kitab verilmiş olanlardan
ve kâfirlerden, dininizi eğlence
ve oyun yerine
koyanları dost tutmayın;
inanıyorsanız Allah'tan korkun.
58- Namaza
çağırdığınız zaman onu
eğlence ve oyun
yerine koydular. Düşüncesiz bir topluluk
oldukları için böyle yaptılar.
59- De ki: "Ey
kitab ehli, Allah'a,
bize indirilene ve
bizden önce indirilene inandığımız
için mi bizden
hoşlanmıyorsunuz?!.. Oysa
sizin çoğunuz yoldan
çıkmıştır."
60- De ki: "Allah
katında bundan daha kötü
olanı size söyleyeyim
mi? Allah kim(ler)e
lanet ve gazab
etmiş, kimlerden maymunlar,
domuzlar ve şaytana
tapanlar yapmışsa, işte onların
yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır." [149]
Eğlence ve
oyun.Kendilerine kitap verilenler. Burada yahudilerdir.Kâfirler.
Müşrikler.Namaza çağırdığınızda. Ezan okuduğunuz vakit Bizden öç mü
alıyorsunuz. Bizden hoşlanmıyor bizi ayıplıyor musunuz?Karşılık olarak.
Fasıklar. Küfür ve
isyanla Allah'a itaatten ayrılanlar. Maymunlar. Bu kelime "kırd"
kelimesinin çoğuludur, Hınzır kelimesinin çoğuludur. Domuzlar, demektir.Mekân
olarak daha şerlidir. Kıyamet günü cehennemdeki yeri
itibariyle daha kötü. [150]
Ayetler, mü'mİnleri
Allah ve Rasûlünün düşmanları olan yahudilerle ve hrisuyanlarla dost olmaktan
sakındırmaya devam ediyor. Allah şöyle buyuruyor: Ey Rab olarak Allah'a, Rasûl
olarak Muhammed'e ve din olarak İslâm'a inananlar, kitap ehli yahudilerden ve
kâfirlerden, yani münafık ve müşriklerden dininizle alay eden kimseleri dost,
yardımcı ve müttefik edinmeyin.[151]Eğer
îmân konusunda sadık mü'minler iseniz onları dost edinmede Allah'tan korkun.
Çünkü Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin sevgisi düşmanlarının sevgisine
aykırıdır. İşte 57. âyetin işaret ettiği mana budur.
58. âyette ise, Allah,
mü'minlerin dinini oyun ve eğlence edinenlere düşman olmanın farz oluşunu
kuvvetlendiren delilleri haber vermektedir. Onlar öyle kimselerdir ki namaz
için okunan ezanı işittiklerinde onu oyun ve eğlenceye alırlar. Birisi bu ses
der, diğeri bu merkep amrmasıdır der. Allah onlardan şöyle bahsediyor: Siz
namaza çağırdığınızda, onlar onu eğlence ve oyun edinirler.[152] Bu
onların düşünmeyen bir kavim oluşları sebebiyledir. Gerçekten onlar
düşünmezler. Eğer sözü düşünseler, namaza çağırma akıl sahiplerinin işittiği en
güzel seslerden bîridir. Çünkü o temizliğe, arınmaya, iyilik ve sevgiye,
Allah'ı anmaya ve ibadete bir çağrıdır. Fakat onlar, Allah'ın da haber verdiği
gibi, düşünmezler. Onların durumu, hayvanların durumu gibidir; hatta hayvanlar
onlardan daha üstündür. 58. ayetin açıklaması budur.
59. âyette Allah,
Rasülüne, yahudilere ve kâfirlere şöyle demesini buyurmaktadır. Ey kitap ehli,
yalnızca Allah'a, bize indirilen kitaba ve ondan önce indirilen Tevrat ve
İncil'e inanmamız ve sizin de çoğunuzun fasık olması sebebiyle bize düşmanlık
edip savaş açarak bizden intikam almağa çalışıyor, yani bizi sevmiyor,
ayıplıyorsunuz. Bizim bu inancımız nasıl hoş görülmez ve ayıplanır?! Ey
Allah'ım, elbette ki hayır. Fakat siz düşünmeyen bir toplumsunuz.
60. âyette ise Allah,
Rasülüne, domuzların ve maymunların kardeşi olan ve: "Biz senin dininden
daha şerli bir din bilmiyoruz!" diyen bu yahudilere nasıl cevap
vereceğini öğretiyor. Olay şöyle cereyan etmişti: Onlar bir gün Rasûlüliah
(s.a.v.)'e: "Kime inanıyorsun?" diye sormuşlar. Rasûlüliah da:
"Allah'a, bize ve bizden önce Musa ve İsa'ya indirilene inanıyorum"
demişti. Bunu söyleyince onlar, İsa (a.s.)'a kin duyup onu sevmediklerinden:
"Senin dininden daha şerli bir din bilmiyoruz!" demişlerdi. Bunun
üzerine Allah: "Size Allah katında karşılık bakımından bundan daha
şerlisini haber vereyim mi? Allah kime lanet etmiş, gazab etmiş, onlardan
domuzlar ve maymunlar ve de şeytana tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha
kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır," âyetini indirdi.
Çünkü onlardan bir grup Davud (a.s.) zamanında maymun, diğer bir grup da domuz
şekline sokulmuştu. Ayette geçen "Abadettağut," şeytana tapanlar,
demektir. Bu tapma işi, şeytanın çektiği yana ve onlara süslediği şer ve
fesada boyun eğmeleri ve ona itaat etmeleri nedeniyledir. "Ey yahudi
topluluğu, siz kıyamet günü yer bakımından daha kötü ve bu dünya hayatında
gidişat açısından daha sapıksınız!" [153]
1- Yahudi, hristiyan ve müşrikleri, özellikle de onların
zalimlerini dost edinmek haramdır.
2- Yahudiler
kötü ahlâklı ve bozuk fikirlidirler.
3- Yahudilerin kendi sapıklıklarını bilmeleri,
müslümanların sapıtması için çalışmalarına yol açmıştır.
4- Yahudiler hakkında maymun ve domuz şekline çevirilme
işi olmuştur, gerçektir.
5- Yahudiler, kıyamet günü yer bakımından insanların en
kötüsü ve bu dünyada insanların en sapıklarıdırlar.
61- Onlar size
geldiklerinde
"inandık" derler. Oysa
küfürle (yanınıza)
girmişler, yine onunla
(yanınızdan) çıkmışlardır.
Allah onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir.
62- Onlardan çoğunun
günah, düşmanlık
ve haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün.
Yaptıkları şey ne
kötüdür!
63- Rabbanilerin
ve hahamların, onları
günah söz söylemekten, haram
yemekten menetmeleri gerekmez
miydi?! Yaptıkları şey ne kötüdür! [154]
Gizliyorlar, içlerinde
gizledikleri şeyi.Günahta ve düşmanlıkta. İsim her zararlı ve bozuk şeye denir.
Allah'ın haram kıldığı itikat, söz ve iş gibi. "Udvan," zulümdür.
Burada, günah ve zulümde, manasrndadir. Rüşvet ve faiz gibi haram mal. Burada,
kelimelerin tahrif ve tevili karşılığında aldıkları mal, demektir.Terbiye
edenler ve bilginler. Rabbaniyyun, burada bizdeki ta- savvuf şeyhleri gibi
eğitici insanlar, ahbar ise, âlimlerdir. [155]
Ayetler yahudilerin
ayıplarını ortaya koymaya ve onları dost edinmektenvazgeçirmenin yanında,
çirkinliklerini de açıklamaya devam etmektedir.Allah 61. âyette onların
münafıklarından haber veriyor ve buyuruyor ki: Onlar size geldiklerinde, yani
sizin meclislerinize geldiklerinde inandık derler. Oysa inanmamışlardır. Fakat
münafıklık yaparlar. Kalplerindeki küfürle girmişler, onunla çıkmışlardır.
Allah onların içlerinde gizledikleri inkârı ve size kurmaya niyetlendikleri
tuzağı daha iyi bilir.
62. âyette Allah Rasûlüne haber veriyor ki:
Onların işledikleri günahların çokluğu ve daldıkları isyanın fazlalığı
sebebiyle sen çoğunu günah ve zulümde, gizlemeden, saklamadan açıkça haram mal
yemede koşuştururken görürsün... Allah bu sebeple onların yaptığı işi kötü
bulmuştur. Allah şöyle buyuruyor: "Onların yaptıkları ne kötü
şeydir!"
63. âyette Allah onların abidlerinin ve
alimlerinin, onların avam tabakasının suçlan karşısında susuşlarını,
yaltaklanarak ve yağ çekerek kabulleniş-leri için hoş görmemiş ve şöyle
buyurmuştur: Rabbanilerinin ve âlimlerinin onları yalan ve kötü söylemekten,
rüşvet., faiz gibi haram mal yemekten men etmeleri gerekmez miydi? [156]Ve
Allah, âlimlerinin onlar karşısında susuşunu ayıplıyor: Onların yaptıkları ne kötüdür!
İzzetim ve şerefim hakkı için, onların yaltaklanarak, iyice bildikleri ve
maharet kazandıkları, özellikle bazı menfaatler için susmaları dolayısıyla
âlimlerinin yaptıkları bu şey ne kötüdür! Allah'a sığınırız!.. [157]
1- Rasûlüllah
zamanında Medine'de yahudilerin münafıkları vardı.
2- Ayetlerde yahudilerin aşırı yalancı oldukları
ve açıkça suç işlemeye aldırmadıkları açıklanmıştır.
3- Alimlerin
kötülük karşısında susması ve onu yapan karşısında hareketsiz kalması
çirkindir. Bu sebeple sahabe ve tabiinden çoğu: "Bu âyet âlimler için en
sert ve tehlikeli ayettir," demişlerdir.
64- Yahudiler
"Allah'ın eli bağlıdır (cimridir)," dediler.
Kendi elleri bağlandı ve
söyledikleri sözden ötürü
lanetlendiler. Hayır,
Allah'ın iki eli
de açıktır, dilediği
gibi verir. Andolsun,
Rabbin-den sana indirilen, onların
çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Biz
onların aralarına ta
kıyamet gününe kadar düşmanlık ve
kın ekmişizdir. Ne
zaman savaş için
bir ateş yakmışlarsa Allah onu
söndürmüştür. Onlar
yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah da
bozguncuları sevmez.
65- Eğer
kitab ehli inanıp
Allah'ın azabından korunsalardı
kötülüklerinden geçerdik
ve onları nimeti
bol cennetlere
sokardık.
66- Eğer
onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereğince
uygulasalardı, muhakkak ki üstlerinde(ki ağaçların meyvelerinden) ve
ayaklarının altındaki ürünlerden yerlerdi. İçlerinde ileri geri gitmeyen,
ılımlı bir ümmet var, ama onlardan
çoğu, ne kötü işler yapıyorlar. [158]
Allah'ın eli bağlıdır.
Onlar Allah'ın kendilerine rızkı daralttığını ve bol vermediğini
kastediyorlar.Onların elleri bağlandı. Bu onlara hayır yolunda ve kendilerine
fayda verecek şeylerde infakta bulunmaktan mahrum olmaları için yapılmış bir
bedduadır.Dediklerinden dolayı lanet olundular. Allah'ı cimrilikle tavsif
etmeleri sebebiyle onun rahmetinden kovuldular. Tersine, iki eli de açıktır.
Hayır onların dedikleri gibi Allah'ın eli bağlı değil, yani infakta bulunmaktan
vazgeçmiş değil,O'nun elleri açıktır. Taşkınlık. Yalan sözlerinde ve bozuk
işlerinde itidal sınırınıaşmalarını, taşkınlıklarını.Ve aralarına attık. Yahudi
ve hristiyanlar arasına attık.Ateşi tutuşturdular.Onlar harb için tahrik,
teşvik, fitne ve düşmanlıkların ateşini yaktıklarında. Şayet kitap ehli
olanlar, yahudi ve hristiyanlar. Üstlerinden ve ayaklarının altlarından. Bu
ifade onlara rızkın genişletilmesinden bir kinayedir.Adil ümmet. İfrat ve
tefrite düşmüş değil ,orta bir ümmet. [159]
Allah yahudilerin
inkârlarını, kötü ve yalan sözle Allah'a karşı taşkınlık ve terbiyesizlik
ettiklerini haber veriyor ve buyuruyor ki: Yahudiler dediler ki:"Allah'ın
eli bağlıdır!"[160] Bu
sözleriyle Allah'ın rızkı onlara daralttığını kastediyorlar. Allah buna şu
şekilde cevap veriyor; "Onların elleri bağlansın!" Bu onlar için,
kendilerine fayda verecek yerlere infakta bulunmaya muvaffak olmamalarıyla
yapılmış bir bedduadır. Söyledikleri söz sebebiyle Allah'ın laneti onlara
olsun. Allah'ın yerde ve gökte bulunan bütün salih kimselerin laneti, bu bozuk,
çirkin sözü söyledikleri için onlara olsun! Allah onların bu sözlerini yalanlıyor:
"Aksine, Allah'ın iki eli de açıktır! Aksine uzun elleri açıktır. Dilediğine
verir!" Aynı şekilde bu konuda Buhari'de Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın eli açıktır, cömerttir, gece ve gündüz verir."[161]Sonra
Allah elçisi Muhammed'e, yahudilerin rezaleti ve inkârlarından dolayı içinde
duyduğu sıkıntıyı hafifletmek ve teselli vermek için buyuruyor ki: Andolsun ki
onların rezaletini açıklayan ve onları rezil edecek kötü amellerinden örtüyü
kaldıran, sana indirilen âyetler yahudilerden pek çoğunun taşkınlıklarını ve
küfrünü yani, seni ve sana indirileni yalanlamaları sebebiyle küfür, şer ve
zulümde aşırı gitmelerini artıracaktır. Bunu yapmalarının sebebi kendi saçma
düşüncelerini ve taşıdıkları inanç ve kötü ameli kabul ettirmek için hakkı
engelleyip uzaklaştırmaktır... Sonra Allah, intikam almak için onlar hakkındaki
iradesini, yani kararını Rasûlüne haber veriyor: Biz kıyamete kadar onların
arasına düşmanlık ve kin attık,[162]
Yani yahudİ ve hristiyanlar arasındaki düşmanlık kıyamet gününe kadar son
bulmayacaktır. Sonra Allah ya-hudiler hakkında onların harb için her ateş
tutuşturduklarında, o ateşi söndürdüğünü haber veriyor. Onların harb için ateş
tutuşturmaları, fertler ve gruplar, hatta kabile ve kavimler arasında fitne
çıkarma, tahrik etme ve dedikodu yoluyladır. Ama onlar istedikleri bu şeyde
başarıya ulaşamamışlardır. Allah onları Rasûlünün ve mü'minlerin eliyle rezil
ve aşağılık etmiş, onları İslâm diyarından sürmüştür. Allah onların daima
yeryüzünde fesad çıkarmak için çalısaçaklarını haber vermiştir. Bu sebeple
Allah onlara buğz ve gazab etmiştir. Çünkü Allah fesad çıkaranları sevmez. Bu
64. ayetin işaret ettiği manadır.
65. âyette ise, yahudi ve hıristiyanlardan olan
kitab ehli eğer Allah'a, Rasûlüne ve gelen hak dîne inansalar, onunla amel
etseler ve de küfür, şirk ve büyük günahtan sakınsalardı, Allah onların
günahlarını örter, onları hesaba çekmez, onları rezil etmez ve onları naim adlı
cennetine sokardı, buyuruluyor. Bu Allah'ın yahudi ve hristiyanlara vaadidir.
Eğer onlar inanıp sakınsalardı, Allah bunu onlar için kesinlikle
gerçekleştirirdi. O vaadinden dönmez.
66. âyette Allah başka bir vaadini haber veriyor.
Bu vaad şudur: Yahudi ve hristiyanlar İncil'i, Tevrat'ı ve Rableri katından bu
Kur'an'da indirileni uygu-lasalar, yani müslümanca yaşasalar, Allah onlara bol
rızık verir, onlar da kendilerini her taraflarından kuşatan bereket ve hayır
içinde olurlardı... Allah sonra onların acı durumlarını haber veriyor ve şöyle
diyor: Onların arasında ılımlı bir ümmet vardır. İsa hakkında ifrat ve tefrite
düşmemiş ve Allah'ın oğludur, veledi zinadır dememiş, ancak Allah'ın kulu ve
Rasûlü demiş ılımlı bir ümmet vardır. Bu nedenle, peygamberimiz, İsa'nın
müjdesi geldiği zaman ona inanmışlar ve onun getirdiği hidayet ve hak dini
tasdik etmişlerdir. Bu kişiler, Selâm oğlu Abdullah ve bazı yahudiler ve
hristiyanlardan Necaşi ve de benzeri bir topluluktur. Kitap ehlinden çoğu kötü
iş yapmıştır, yani onlar küfür, şirk, şer ve fesad tarzında kötü işler
işlemişlerdir. [163]
1- Allah'ı
şanına yakışmayan özelliklerle tanımlayıp anmak çirkindir.
2- Allah'ın el sıfatı vardır. Buna Allah'ın maksadı doğrultusunda
ve şariffla yakışan bir şekilde inanmak gerekir.
3- Yahudi ve
hıristiyanlar arasında düşmanlık ve kin vardır.
4- Yahudiler
daima yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar.
5- Allah ehl-i kitaba vaadde bulunmuştur. Eğer onlar
inansalar ve sakınsalardı Allah onları cennete sokardı.
6- Allah
ehl-i kitaba şu vaadde bulunmuştur: Tevrat, İncil ve Rableri katından
kendilerine indirileni uygularlarsa. Yani Tevrat ve İncil'de geçen ümmi nebiye
inanmayı ve İslâm'a girmeyi kabul etseler, üç asır boyunca müslüman-lar için
meydana geldiği gibi onlar için de iyi şeyler meydana gelirdi. Allah'ın
bildirdiği şeyler, bütün kişi veUoplumlar için aynen olagelmektedir.
67- Ey Elçi, Rabb'inden
sana indirileni duyur; eğer bunu
yapmazsan, O'nun öğretisini duyurmamış
olursun. Allah seni
insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu yola iletmez.
68- De ki:
"Ey Kitab ehli, siz Tevrat'ı,
İncil'i ve Rabb'inizden size indirileni
uygulamadıkça bir esas
üzerinde değilsiniz." Ey
Muhammed, Rabb'inden sana
indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve
inkârını artıracaktır. Sen
o kâfirler toplumu
için üzülme!
69- inananlar,
yahudiler, sabiiler ve
hristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanan
ve iyi işler yapanlara korku
yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. [164]
Elçi. Adem
oğullarından kendisine bir din vahyedilen ve onun tebliği emredilen Peygamber.
Burada Muhammed (s.a.v.)'dir.Sana indirileni tebliğ et;[165]
tevhid, hüküm ve ilkelerini duyur, anlat.
Seni korur. Allah
seni, kimsenin sana kötülük yapamayacağı bir korumayla korur.Üzülme,
kederlenme,
Yahudiler.Sabiiler.
Sâbî kelimesinin çoğuludur. Bunlar kitap ehlinden bir gruptur. [166]
,
67. ayette Allah,
şanını yücelterek, kendisinin vahyettiği inanç, hüküm ve kuralları duyurması
için Rasûlüne şöyle sesleniyor: Ey Rasûl, Rabbinden sana indirileni apaçık
anlat. Eğer ihmalkâr davramrsan, herhangi bir düşünce sebebiyle onu apaçık
etmezsen Rabbinin öğretmek istediğini duyurmamış olursun.[167]Allah
herhangi bir eziyetin dokunmasından seni korur.[168]Bu
sebeple ister ehli kitapla ilgili olsun, isterse başkalarıyla ilgili olsun
herhangi buseyi duyurmayı terketmede senin için bahane yoktur... Bundan dolayı
Rasûlüllah duyurması emredilen şeylerden hiçbirini gizlememiştir.
Allah kâfirler
topluluğunu doğru yola iletmez. Bu, Rasûlünü koruma vaadini ortaya koymaktır.
Çünkü Allah kafirleri istedikleri ve arzu ettikleri gibi, peygambere eziyete
muvaffak kılmaz. Bu âyet inince Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: "Beni
korumayın. Çünkü beni Allah korur." İşte 67. âyetin işaret ettiği mana
budur.
68. âyette Allah şöyle buyuruyor: De ki: Ey kitap
ehli, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden bize indirileni uygulamadıkça hiç
bir şey üzerinde değilsiniz... Bu ifade daha önce geçmiş, burada da
tekrarlanmıştır. Bu, emredildikleri ve nehyedîldikleri ve de Allah'ın onları
Tevrat, İncil ve Kur'an'da yer alan çağırdığı salih amelleri yerine
getirmedikçe, yahudi ve hristiyanların Allah'ın dostluğu ve hak din üzere
olmadıklarının Allah tarafından açıklanmasıdir.
"Elbette
Rabbinden sana indirilen onların azgınlık ve inkârlarını artıracaktır."
Bu da, Allah tarafından, Rasûlüne, kendisine gönderilen hak dine tabi olmayı
emreden duyuruların, yahudi ve hristiyanların inkâr ve azgınlıklarını
artıracağının haber verilmesidir. Bu nedenle, ey benim Elçim, sen onların sana
ve getirdiğine inanmamalarına üzülme.[169]Çünkü
onlar kâfir bir toplumdur.
69. âyette Allah şöyle buyuruyor: Şüphesiz ki
îmân edenler, yahudi-ler, [170]hristiyanlar
ve sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inananlar ve salih amel işleyenler için
korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Yahudiler, hristiyanlar, müslümanlar
ve sabiiler îmân edenlerdir. Sabiiler ehl-i (zebur'a inananlardan) kitaptan
bir gruptur. Bu sayılanlardan ve başkalarından Allah'a, ahiret gününe îmân eden
ve îmânın gereğini yapan Kur'an ve sünnete göre i-nanan ve amel eden kim olursa
olsun dünyada, kabir aleminde ve kıyamet gününde korku yoktur. Ona bu üç
hayatta üzüntü de ulaşmaz. Allah'ın vaadi haktır. Allah'tan daha doğru sözlü
kimdir? [171]
1- Apaçık ve
eksiksiz anlatıp duyurmak. Rasûlüllah için farzdır ve bu farzı o en güzel ve en
mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir.
2- Kayıtsız şartsız Rasûl korunmuştur.
3- Peygamberimize
inanan ve onun getirdiği dinle amel edenler hariç, ehli kitap kâfirdir.
4- Deliller ve ikna yollan inatçıların ve büyüklenenlerin
ancak taşkınlık ve inkârlarını artırır.
5- Allah'ın
önem verdiği: îmân edip salih amel işlemek ve şirk ile isyanı terketmektir. Dine
bağlı olduğunu kurukuruya söylemek bir fayda verecek değildir.
70- Andolsun,
biz İsrailoğullarından söz
almış ve onlara elçiler göndermiştik. Ne
zaman bir elçi
onlara canlarının istemediği
bir şey getirdiyse
(gelen elçilerin) bir
kısmını yalanladılar, bir kısmını
da öldürdüler.
71- Bir fitne
kopmayacak sandılar; kör
oldular, sağır kesildiler. Sonra
Allah onların tevbesini
kabul etti. Sonra
yine çokları kör, sağır kesildiler. Allah yaptıklarını görüyor!
72- Andolsun, "Allah, ancak
Meryem oğlu mesih'tir," diyenler
elbette kâfir olmuşlardır.
Halbuki Mesih demişti
ki: "Ey İs-railoğulları, benim Rabb'im
ve sizin Rabb'iniz olan
Allah'a kulluk edin. Zira
kim Allah'a ortak
koşarsa muhakkak ki,
Allah ona cenneti haram
etmiştir ve onun
varacağı yer ateştir;
zalimlerin yardımcıları
yoktur!" [172]
Söz verme. Anlaşma.
Yeminle bağlanmış sözleşme; and içme, andlaşma.Nefislerinin arzulamadığı. Hasta
nefislerinin hoşlanmadığı ve meyletmediği.Bir grup yalanladı. Rasûllerden
kimisini yalanladılar, kimisini öldürdüler.Fitne olmayacak. Günahları sebebiyle
sıkıntılarla ve belalarla imtihan edilmeyeceklerini sandılar.Kör ve sağır
oldular. İbret karşısında kör ve nasihatleri işitme karşısında sağır
oldular.Kim Allah'a şirk koşarsa. Allah'a, yaradılmışlardan bir şeyi şirk koşan
ve her hangi bir şekilde Allah'la beraber ona da ibadet eden kimseye Allah ona
cenneti haram kılmıştır. [173]
Ayetler, kitap ehlinden
söz etmeye devam ediyor.
Allah
İsrailoğullarından söz aldığına dair yemin ediyor. Bu, Tevrat'ta şu şekildedir:
Onlar, kendileri için koyduğu hükümlerle sadece Allah'a kulluk edecekler, emir
ve yasağında ona itaat edeceklerdir. Allah onlara peşipeşine elçilerini
göndermişti [174]bir elçi onlara
arzularına uygun olmayan [175]bir
şey getirince ya onu getirdiği ve çağırdığı hususta yalanlamışlar ya da
öldürmüşlerdir. Onlar zannetmişlerdir ki günahları sebebiyle hesaba
çekilmeyeceklerdir. Dolayısıyla hak karşısında kör ve nasihatları işitmede
sağır olmuşlardır. Allah onları böyle imtihan etmiş, ardından başlarına kötü
azabı getirmiştir. Daha sonra onların tevbesini Allah kabul etmiş işleri
düzelmiş ve halleri iyileşmiş, ama tekrar, az bir kısmı dışında sağır ve kör
olmuşlardır. Allah onlara tekrar kötü bir azab vermiştir. İşte onlar sağırlık
ve körlük içinde olan kimselerdir. Allah onların yaptıklarını görendir. Onlara,
tevbe edip îmân etmezler ve de hak din olan İslâm'ı kabul etmezlerse azabını
indirecektir. İşte 70 ve 71. âyetlerin ihtiva ettiği mana budur.72. âyette
Allah şöyle buyuruyor: "Allah Meryem'in oğlu mesihtir"[176] diyenler
şüphesiz kâfir olmuşlardır...[177]
Allah kendisine ve Rasûlüne iftira eden ve Allah'ın Meryem'in oğlu Mesih
olduğunu iddia edenler karşısında hükmünü ortaya koyarak şunu haber veriyor: (O
dedi ki): "Ey İsrail oğulları benim ve sizin Rabbİniz olan Allah'a kulluk
edin. Zira kim Allah'a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun
varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları yoktur." Allah,
kullarından birisi olmaktan yücedir. Allah'ın kulu ve Rasûlü olan ise kendisi
için "Sen Allah'sın," denmesini kabul etmekten uzaktır.
Yukarıdaki bu söz,
Allah veya Allah'ın oğlu olduğunu iddia eden birinden çıkar mı?! Seni tenzih
ederiz ey Allah'ım! Bu büyük bir iftiradır. [178]
1- Ayetlerde
İsrailoğullarınm tarihleri açıklanmış ve onların gizledikleri küfür ve cinayet
suçları ortaya çıkarılmıştır.
2- Allah
Israiloğullanna ikram etmiş, onlara lütuf ta bulunmuş, oysa onlar ona karşı
gelmişler, sözünü reddetmişler,elçilerini öldürmüşler, yalanlamışlar ve onlara
tuzak kurmuşlardır.
3- "Mesih Allah'tır" sözleri sebebiyle
hristiyanlar kâfirdirler.
4- İsa da
Allah'ın kuludur.
5- Cennet,
Allah'a şirk koşarak O'na kavuşana haram kılınmıştır.
73- "Allah,
üçün üçüncüsüdür," diyenler
elbette kâfir olmuşlardır.
Oysa yalnız bir tek ilah vardır,
başka ilah yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette
onlardan inkâr edenlere
acı bir azab dokunacaktır.
74- Halâ Allah'a tevbe
edip O'ndan af dilemiyorlar mı?! Allah bağışlayan, esirgeyendir.
75- Meryem
oğlu Mesih, bir
elçiden başka bir
şey değildir. Ondan önce
de elçiler gelip
geçmiştir. Annesi de
dosdoğruydu, ikisi de yemek
yerlerdi. (Yaşamak için
yemeğe muhtaç olan nasıl ilah
olabilir? Bak, onlara nasıl âyetleri açıklıyoruz,
sonra bak nasıl (haktan)
çevriliyorlar?
76- De ki:
"Allah'ı bırakıp size ne
zarar, ne de yarar vermeye gücü yetmeyen
şeylere mi tapıyorsunuz? oysa
Allah, işiten, bilendir.
(O'na tapmanız gerekmez mi?). [179]
Üçün üçüncüsü [180]
Burada, baba, oğul ve Ruhu'l-kudüs'tür. Bunların hepsi de ilahtır. (Onların
inançlarında.)Ondan önce pek çok elçi gelip geçti.Annesi de dosdoğruydu.Nasıl
da haktan geri çeviriliyorlar!.. [181]
Ayetler hıris ti
yanların inkârını açıklamaya devam ediyor.Allah, Meryem'in oğlu
Mesih'tir," diyenlerin inkârı açıklanmıştı.73. âyette ise, "Allah
üçün üçüncüsüdür," diyenlerin inkârı yer almıştır. Çünkü Allah bu ayette
şöyle buyuruyor; Baba, Oğul ve Ruhu'l-kudüs'ü kastederek "Allah üçün
üçüncüsüdür" diyenler kâfir olmuşlardır. Onlardan bir kısmı Baba, Oğul ve
Ana, üçü bir ilahtır, derler, Allah onların bu iftiralarını reddederek şöyle
buyuruyor: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. İş onların söyledikleri yalan
gibi değil. Allah, tektir. Cebrail ise onun meleklerinden biridir. İsa, kulu
ve elçisidir. Meryem, İsa'nın annesidir. Hepsi kendisinden başka rab ve ilah
olmayan Allah'ın kuludur...Sonra Allah bu yalancı kâfirlere tehditte bulunarak
şöyle diyor: Eğer onlar bu söylediklerinden vaz geçmezlerse bu kâfirlere elim
bir azab dokunacaktır.[182]
74. ayette Allah rahmetinin yüceliği sebebiyle
onları, kabul etmek ve bağışlamak için tekrar tevbe etmeye çağırıyor. Allah
gafurdur, rahimdir. Onlar inkâr ve batılı terkederek Allah'a tevbe edip af
dilemezler mi? Allah, tevbe edenleri bağışlayan ve mü'minlere acıyandır.
75. âyette Allah, hristiyanların batıl
inanışlarına şu şekilde delil getirmesini Rasûlüne öğretiyor: Meryem'in oğlu
Mesih elçiden başka bir şey değildir. Ne rabdır, ne de ilâhtır. O ancak üstün
bir elçidir. Ondan önce nice üstün elçi gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğru,
yalan bilmeyen bir kadındır. Bu kadın ve oğlu diğer insanlar gibi insandırlar.
Buna şu işaret ediyor: Onlar ihtiyaç duydukları için yemek yerler çünkü
onların vücudu ancak bu şekilde ayakta durur. İhtiyaç duyarak yemek yiyen,
sonra da artığını dışarı atan ilah olmaya uygun olur mu?!
Sonra Allah (c.c.)
Elçisine (s.a.v.) şöyle diyor: "Bak, haktan nasıl döndürülüyorlar!.. Oysa
hakkı âyetlerimizle apaçık ortaya koymuşuzdur...
76. âyette Allah (c.c), bu kimselere şunu
demesini emrediyor: "Allah'ı bırakıp, sizin için bir fayda ve zararı
olmayan şeylere mi tapıyorsunuz?!" Yani, size zarar ve fayda verme gibi,
herşeyi yapmaya gücü yeten, mutlak sonsuz güç sahibi Allah'a (c.c.) ibadet ve
saygıyı bırakıyor, yüz mü çeviriyorsunuz?!.. Oysa O öyle Allah ki, herşeyi
işiten, her şeyi bilendir. [183]
1- Hristiyanların inançlarındaki teslis (üç ilahlılık)
iptal edilmiş ve tevhid ortaya konmuştur.
2- İsa ve annesi insanlar için ilâhlık davasında
bulunmaktan beri kılınmışlardır.
3- Eğer tevbe ederlerse hristiyanlar hakkında da tevbe
kapısı açıktır.
4- İsa ve Meryem'in, vücutlarının ayakta durması için
yemeğe ihtiyaç duymaları deliliyle insan oldukları ortaya konmuştur. İhtiyaç
sahibi olanın ak-len de dinen de ilahlığı uygun değildir.
5- Allah'tan başkasına tapan herkes yerilmiştir. Çünkü
bütün yaratıklar muhtaçtır, kendisi için ve kendine ibadet eden için hiç bir
fayda ve zarara sahip değillerdir. Dua edenin duasını işitmez, halini
bilmezler. Oysa sadece Allah bütün kullarının sözünü işitir ve bütün amellerini
ve hallerini bilir. O, hakiki mabuddur, diğerleri batıldır.
77- De ki: "Ey Kitab ehli,
dininizde haksız yere aşırılığa
dalmayın ve önceden
sapmış, bir çoğunu
da saptırmış, düz yoldan
şaşmış bir topluluğun
arzusuna uymayın!'1
78- Israiloğullarının
nankörlerine, Davud ve
Meryem oğlu İsa diliyle
lanet edilmiştir. Çünkü
(onlar) isyan etmişlerdi
ve saldırıyorlardı.
79- Yaptıkları
kötülükten vazgeçmiyorlardı. Ne
kötü işler yapıyorlardı!
80- Onlardan
çoğunun, inkâr edenlerle
dostluk ettiklerini görürsün.
Gerçekten nefislerinin, kendileri
için yapıp gönderdiği
ne kötüdür (ki o
yüzden) Allah onlara
gazabetmiştir ve azab
içinde de sürekli kalacaklardır.
81- Eğer
Allah'a, Peygambere ve
ona indirilene inansalardı, o (inkâr
ede)nleri kendilerine dost
edinmezlerdi. Ama onlardan çoğu yoldan çıkmış
insanlardır. [184]
Dininizde aşırılığa
dalmayın. Gulüv; Bir şeyde aşırı gitmek,
sınırı aşmaktır. Meselâ, bize abdest alırken ellerimizi dirseklere
kadar yıkamamız emredilmiştir. Kolların omuzlara kadar yıkanması gulüvdur,
aşırılıktır. Yine, Rasûlüllah'a tazim göstermemiz emredilmiştir. Ondan bir şey
istemek dinde gu-lüv'dür, aşırılıktır.
Sapık kavmin heva ve hevesleri. Ehva, heva
kelimesinin çoğuludur. Heva sahibi demek, arzusuna göre, elinde delil olmadan
ve dinden bir delil onu onaylamadan iş yapan, söz söyleyen ve inanan kimse,
demektir.Ve çoğunu saptırdılar. Onlardan pek çoğunu arzu ve batıl inançlarıyla
saptırdılar.Dosdoğru yoldan. İçinde sağa sola meyil olmayan yoldan. Lanet
olundular. Onlara lanetle beddua edildi. Lanet, onları hayır, rahmet ve bunları
gerektiren şeyden uzaklaştırmaktır. İsyan ettiklerinden ve haddi aştıklarından.
Onların Rasûlleri- ne isyanları ve dinde aşırı gitmeleri sebebiyle.Birbirlerini
men etmezler. Onların bir kısmı bir kısmını kötülükten men etmezdi.'l Onların
yaptıkları şey ne çirkindir! Bu, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamayı
terketmeleridir...Kâfirleri dost edinenler. Mü'minleri bırakarak inkâr
edenlerle dostluk edip yardımilşanIar.
'Eğer Allah'a ve
Nebî'ye inananlar olsalardı. Eğer onlar Allah'a ve Muhammed'e inanmada doğru
sözlü olsalardı, Mekke'de müşrikleri, Medine'de münafıkları dost edinmezlerdi. [185]
Ayetler, yahudi ve
hristiyan olan ehl-İ kitaptan söz etmeye devam ediyor.
Allah, nebîsi
Muhammed'e buyuruyor ki: Ey Rasûlümüz, de ki: Ey kitap ehli, dininizde haksız
yere aşırılığa dalmayın. Allah'ın sizin için koyduğu hakkın dışında; bidatlere
düşmeyin ve onlara sarılmada ve onları savunmada aşırılığa gitmeyin!.. Sıkı
olmak ve sebat etmek Allah'ın itikad, söz ve amel bakımından emrettiği hak da
iyidir. Yoksa batıl bidatlerde iyi değildir. Önceden sapmış ki bunlar
yahudilerdir-, pek çok insanı da arzularından kaynaklanan hevalanyla saptırmış
kavmin keyiflerine uymayın. Çünkü onlar İsa ve annesi hakkında heva ve
zanlarıyla konuşup, İsa'ya "sihirbaz," annesi için "zaniye"
demişlerdi. Onlar bugün de itikad, amel ve sözlerinde hak ve düzgün yoldan
uzaklaşmış sapıklardır. İşte 77. âyetin ihtiva ettiği anlam budur.
78. âyette Allah şunu
haber veriyor: İsrailoğulları'nın kâfir olanlarına Zebur'da Davud'un, İncil'de
İsa'nın ve Kur'an'da Muhammed (s.a.v.)'in diliyle lanet edilmiştir. Allah buyuruyor
ki: İsrailoğulları'ndan [186]kâfir
olanlara Davud'un ve Meryem'in oğlu İsa'nın diliyle lanet edilmiştir. (Davud
zamanında) onlardan bir grup maymun şekline, {İsa zamanında ise) bir grup domuz
şekline sokulmuştur. Onlar aynı şekilde Kur'an'da pek çok ayette Peygamberimizin
diliyle de lanetlenmişlerdir.Lanet, kişiyi bu dünyada ve ahirette her iyilik,
rahmet ve bunların sebeplerinden uzaklaştırmadır. Bu onların isyan etmeleri,
yani Allah ve Rasûlüne farzları terkederek, haramları yaparak karşı gelmeleri
ve dinde aşırılık, bidat ve peygamberlerin öldürülmesiyle haddi aşmaları
sebebiyledir. 79. âyette Allah onların lanete uğramalarına sebep olan isyan ve
aşırılıklarının çeşitlerini haber veriyor: Onlar yaptıkları kötülükten
birbirlerini menetmezlerdi. Yani onlar laneti hakettiklerinde, büyük kötülük
işliyorken, bir kısmı bir kısmını me-netmiyordu. Nitekim RasûlüIIah (s.a.v.)
şöyle haber veriyor: "İsraİloğullan arasına ilk giren şey tartıyı eksik
yapmaktır. Bir kişi bir kişiyle karşılaşıyor ve ona şöyle diyordu: Ey falanca
Allah'tan kork, yaptığını bırak. Çünkü o sana helâl değildir. Sonra onunla
yarın yine karşılaşıyor, o kişi yine aynı hal üzeredir. Bu sefer onu yediği
içtiği ve oturduğu şeyden menetmiyordu. Onlar bunu yapmca kalplerini
birbirlerine karıştırdı (benzetti)." Sonra RasûlüIIah (s.a.v.) sonuna
kadar bu ayeti ve 81. ayetin sonuna kadar okudu. Daha sonra da şöyle dedi:
"Hayır, Allah'a yemin ederim ki ya iyiliği emreder kötülüğü men edersiniz sonra
zalimin elinden tutup onu zorlayarak hakka yöneltir veya zorlarsınız, ya da
Allah sizin kalplerinizi birbirine benzetir de onlara lanet ettiği gibi size de
lanet eder." [187]
Ayetin sonunda Allah onların yaptığı işi çirkin buluyor ve buyuruyor ki:
Onların yaptıkları ne de kötüdür. Sonra Allah Rasûlüne şöyle diyor: Sen
onlardan, yani, Medine'deki yahudilerden çoğunu, kâfirleri, yani Mekke'de ve
Medine'deki müşrik ve münafıkları, dost edinir, onlara yardım eder görürsün.
Oysa dinleri, yani Tevratta yahudilerin, müşrik ve münafıkları dost edinmeleri
yasaklanmıştır. Onlar da bunu bile bile yapıyorlar. Onların yaptıkları ne
kötüdür!Gerçekten nefislerinin teşvik ettiği şer, inkâr ve fesadın neticesi ne
kötüdür! Bu, Allah'ın onlara kızması, onların ölümlerinden sonra sonsuza kadar
azab içinde kalmalarıdır. Allah buyuruyor ki: Onların nefislerinin yaptıkları
ne kötüdür ki (o yüzden) Allah onlara öfkelenmiştir ve azabda sürekli kalacaklardır.
Oradan asla çıkmayacaklardır!.Allah sonra onların inkâr, batıl, şer ve fesadlarını
izahına ilavede bulunarak şöyle buyurdu: Eğer onlar gerektiği gibi Allah'a,
Muhammed'e ve onun getirdiği hidayet dine ve de ona indirilen Kur'an'a
inansalardı, müşrik kâfirleri ve münafıkları dost edinmezlerdi. Fakat onların
dost edinmelerinin sebebi, az bir kısımları hariç fasık olmalarıdır... Allah'ın
emrinden dışarı çıkan, itaatten ayrılan ebediyen fesad konusunda bir sınırda
durmaz. İşte bu, "Eğer Allah'a, Rasûlüne, ona indirilene inansalardı,
onları dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu fasıktır," âyetinin
manasıdır.[188]
1- Dinde
aşırılık, bidat ve heva sahibine uymak haramdır.
2- İsyan ve haddi aşmak, sahibi için mahrumiyet ve zarar
neticesini doğurur.
3- Kötülük
ve haksızlık karşısında susmak haramdır ve onun kötü sonucu herkese dokunur.
4- İnkâr,
şer, fesad ehliyle dostluk haramdır.
5- Mü'minleri
bırakarak, yardımlaşma ve ahbap olmak suretiyle küfür ehliyle dostluk, böyle
bir kişide küfrün nişanı ve delilidir.
82- İnsanlar
arasında mü'minlere en acımasız düşman olanların yahudiler ile müşrikler
olduğunu göreceksin. Buna karşılık müzminlere en çok sempati duyanların
"Biz hristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü hristiyanlar
arasında Allah'a bağlı bilginler ile din adamları
vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.
83-
Peygambere indirilen Kur'an'ı işittiklerinde, gerçeği tanımalarının sonucu
olarak gözlerinden yaşlar akarken onların şöyle dediklerini görürsün: "Ey
Rabbimiz, inandık, bizi de gerçeğe
şahit olanlar arasında yaz."
84- "Rabbimizin
bizi iyi kulları
arasına katacağını umarken neden Allah'a ve
bize gelen gerçeğe inanmayalım?/.."
85- Bu
sözlerinden dolayı Allah
onları altlarından ırmaklar akan ve
içlerinde ebedi olarak
kalacakları cennetler ile
ödüllendirdi. Bu iyi kulların
mükâfatıdır.
86- Kâfirlere,
âyetlerimizi yalan sayanlara
gelince onlar temelli
cehennemliktirler. [189]
Düşmanlık. Kişiyi,
düşmanlık beslediği kimseden uzaklaştıran, ona iyilik ve sevgi ile yaklaşmasını
engelleyen ve kimi zaman kendisine de kötülük yapmayı istemesine yolaçan bir nefret
duygusu demektir. Sevgi. Kişiyi, sevdiği kimseye iyilikle yaklaşmaya ve onu kötülüklere
karşı korumağa sevkeden bir sevgi duygusu demektir.
Hrİstiyan din bilgini. "Kıssis"in
çoğuludur. "Kıssis," hristi-yanlara göre din bilgini, din alanındaki
bilgisi sayesinde önder sayılan kişi. anlamına gelir.Hrİstiyan din bilgini.
"Rehbet" kökünden türemiş "rahip" kelimesinin çoğuludur.
Hrİstiyan inanışına göre dünyadan el-etek çekip bir kiliseye ya da bir
manastıra kapanarak kendisini ibadete adayan kimse, demektir.Resul'e, yani
elçiye indirilen, anlamına gelir. "Resul"den maksat Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)'dir. "Resul'e indirilen"den maksat ise, Hz. İsa
ile annesi Meryem'in selam üzerine olsun- onurlu kişiler olduklarını
vurgulayan ve İsa'nın Allah'ın kulu olduğunu belirten Kur'an âyetleridir. Şahitler. "Şahid"in çoğuludur.
Allah'ın birliğine ve Hz. Muhammed'in peygamberliğine şehadet eden ve bu inanca
bağlı- lığını sürdüren kimse, anlamına gelir. Salihler. İyi işler yapanlar.
"Salih"in çoğuludur. Allah'a inana- rak, O'nun nimetlerine ibadetle
karşılık vererek Allah'a karşı olan görevlerini; ve insanlara karşı iyi
davranarak, kötülük etmekten sakınarak insanlara karşı olan görevlerini
eksiksiz biçimde yerine getiren kimse anlamına gelir. Dediklerinden dolayı
Allah onlara sevap verdi. Yani gerek iman ettiklerini belirten sözleri ve
gerekse işlemeye muvaffak edildikleri iyi işleri için Allah onları altlarından
ırmaklar akan cennetler İle mükafatlandırmıştır. [190]
Yüce Allah yahudiler
ile müşriklerin mü'minlere düşman olduklarını ve bu düşmanlıkların diğer inanç
gruplarının besledikleri düşmanlıktan daha koyu olduğunu Peygamberimize -salât
ve selâm üzerine olsun- haber vererek şöyle buyuruyor: "İnsanlar arasında
mü'minlere en amansız düşman olanların yahudiler ile müşrikler olduğunu
göreceksin." Yahudilerin müslümanlara yönelik düşmanlıklarının sebebi
atalarından miras alarak kuşaktan kuşağa aktardıkları gerçeği inkâr etme ve
gerçeğe karşı çıkma biçimindeki sapıklıklarıdır. Bunun yanısıra eski parlak
dönemlerini geri getirmeye ve devletlerini yeniden kurmaya yönelik Özlemleri de
İslâm çağrısı ile ters düşüyordu. Müşriklere gelince, onlar cahilliklerinden,
haramlara aşırı düşkünlüklerinden, uzun yıllar boyunca alıştıkları
putperestlik ve sapıklıktan dolayı mü'minlere karşı amansız düşman
kesilmişlerdi.
Yüce Allah bu âyetin
devamında mü'minlere en çok yakınlık ve sempati duyanların hristiyanlar
olduğunu belirterek şöyle buyuruyor: "Buna karşılık mü'minlere en çok sempati
duyanların, biz hristiyanız, diyenler olduğunu göreceksin."[191]Bu
yakınlığın ve sempatinin gerekçesini de: "Çünkü hristiyanlar arasında
Allah'a bağlı bilginler ile din adamları vardır ve onlar büyüklük taslamazlar,"
diye açıklıyor. Yani, bu yakınlık duygusunun sebebi, hristiyanlar arasında
bilginlerin ve din adamlarının bulunmasıdır. Bilindiği gibi İncil uzmanı ve din
önderi konumunda olan bilginler çoğunlukla adaleti, merhameti ve iyiliği,
zulme, sertliğe ve kötülüğe tercih ederler. Bu din adamları da dünyadan el-etek
çeken, dünyaya düşkün olmayan kimseler oldukları için müslümanlara yakınlık
duyarlar. Yüce Allah onlardaki bu sempatiyi "ve onlar büyüklük taslamazlar"
gerekçesine dayandırıyor. Yani büyüklük hissine, gurura kapılarak gerçeğe yüz
çevirmezler, gerçeği kabul etmeme, onu ağza almama inadını göstermezler. Bu
böyle olduğu İçindir ki, hristiyan toplumlarda maddecilik yayılmaya yüz
tutunca, Allah'ı tanımazlık, helâl ve haram bilmezlik sapıklıkları kök saldıkça
mü'minlere yönelik bu sempatileri ya zayıflamış ya da tamamen yokolmustur.Ayetleri
okumaya devam edelim:"Peygambere indirilen Kur'an'ı işittiklerinde, gerçeği
tanımalarının sonucu olarak gözlerinden yaşlar akarken onların şöyle
dediklerini görürsün: "Ey Rabbimiz, inandık, bizi de gerçeğe şahit olanlar
arasında yaz!"Bu âyette İslâm'ın yayılma dönemindeki Habeşistan Kralı
Necaşi ve daha bir çokları gibi Kur'an âyetlerini işitir işitmez hemen müslüman
olan hristiyanlar kasdediliyor. "Bizi gerçeğe şahit olanlar arasında
yaz," sözünün anlamı şudur: Sözkonusu hristiyanlar kendilerine okunan
Kur'an âyetlerini işitince etkilenmişler, gerçeği tanıdıkları için gözyaşlarını
tutamamışlar ve Allah'tan kendilerini gerçeğin tanıkları arasında yazmasını,
böylece onlarla birlikte cennete girmelerini sağlamasını istemişlerdir.
Şahitler, yani gerçeğin tanıkları bu ümmet içinden Yüce Allah'ın birliğini ve
Peygamberimizin peygamberliğini onaylayanlar, Allah'a ve Peygamberimize itaat
edenler, demektir.
Onlar sözlerine şöyle
devam ediyorlar:"Rabbimizin bizi iyi kulları arasına katacağını umarken
neden Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?Bu sözlerin anlamı şudur: Yüce
Allah'ın Rab ve ortaksız tek ilâh olduğuna, evlâdı ve ana-babası olmadığına,
O'nun birliği ve peygamberi Hz. Mu-hammed'in -selâm üzerine olsun-
peygamberliği hakkında bize ulaşan gerçek bildirime neden inanmayalım?!.. Bu
gerçeklere inanmamızı engelleyecek ne sebep var ki?!.. Rabbimizin bizi bu
ümmetin arasındaki iyi kulları ile birlikte cennete koymasını neden
ummayalım?!.. Onlar böyle dedikleri için Yüce Allah kendilerini:
"Altlarından ırmaklar akan ve içlerinde ebedi olarak kalacakları
cennetler" ile ödüllendirdiğini haber vermekte [192] ve
lâyık görüldükleri bu ödülün "iyi kulların mükâfatı" olduğunu
belirtmektedir. "İyi kullar" sağlıklı inanca sahip olmalarının
yamsıra [193] iyi sözler söyleyen, iyi
ameller işleyen, müşrik-liğe ve günahkârlığa bulaşmaksızın kalplerini temiz
tutanlar, anlamına gelir.Yüce Allah daha sonraki âyette, Allah'ın tek ilah
olduğunu ve Peygamberinin peygamberliğini İnkâr edenlerin, Kur'an'ın
âyetlerini yalan sayanların Allah'ın rahmetinden uzak kalacaklarını ve ebedî
olarak cehennemde yanacaklarını, bildirmektedir. [194]
1- Yahudilerin ve müşriklerin İslâm'a ve müslümanlara
karşı besledikleri düşmanlık büyüktür.
2- İnançlarına samimiyetle bağlı olan hristiyanlar
müslümanlara yakındır.
3- Alçak
gönüllülük erdemli, buna karşılık kendini beğenmişlik, yani gurur çirkin bir
tutumdur.
4- Bu ümmet, yani Muhammed Ümmeti daha önceki ümmetlerden
üstündür.
5- Ehl-i
kitabtan müslüman olup da İslâm'ı güzel fazileti anlatılmıştır.
6- Kâfirler ve ilâhi duyuruyu yalanlayanlar ebedî olarak
cehennemde kalacaklardır.
7- Kur'an önce vaadleri ve sonra tehditleri dile
getirerek özendirme-korkutma üslubunu kullanır.
87- Ey
mü'minler, Allah'ın size
helâl kıldığı tertemiz
nimetleri haram saymayın,
sınırları aşmayın. Hiç
kuşkusuz Allah sınırları
aşanları sevmez!
88- Allah'ın size
bağışladığı helâl ve
temiz nimetlerden yiyince
kendisine inandığınız
Allah'tan korkun!
89- Allak sizi ağız
alışkanlığı ile yaptığınız
yeminlerden dolayı değil,
bilerek yaptığınız, yeminlerden
dolayı sorumlu tutar. Böyle bir
yemini bozmanın cezası,
kefareti ya ailenize
yedirdiğiniz yemeğin ortalaması
üzerinden on yoksulu
doyurmak veya yine on yoksulu giydirmek ya da bir
köle azad etmektir. Bunların hiç
birini bulamayan (yapamayan)
kimse üç gün
oruç tutar, işte bozduğunuz yeminlerin
cezası, kefareti budur.
Yeminlerinizi tutun. Allah,
şükredesiniz diye, size
âyetlerini böyle açık
açık anlatıyor. [195]
Haram etmeyin.
"Tahrim" yasaklamak demektir. Yani "kendinize
yasaklamayın.Allah'ın size helâl ettiği. Yani evlenmek, yemek ve içmek gibi
Yüce Allah'ın size mubah kıldığı, yararlanmanıza izin verdiği nimetleri
kendinize yasaklamayın.Helâl, temiz. Yani mubah olan, iğrenç ve tiksindirici
olmayan. Allah size gelişigüzel şeylerden dolayı hesab sormaz. Yani Yüce Allah sızı yemin amacı taşımaksızın sırf
ağız alışkanlığı ile yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz.Ettiğiniz
yeminler. Yani yapmaya ya da yapmamaya kalpten kesin karar vererek yaptığınız
yeminler.Orta halli olandan. En üst derecelisinden ya da en alt derecelisinden
değil, halk arasında en yaygın olanından..Ehliniz. Eşinizden ve çocuklarınızdan
oluşan aileniz.Köleyi serbest brrakmak. Kölenin boynundaki kölelik
zinciriniçözmek.Allah âyetlerini size açıkladı. Yani Yüce Allah vacip, helâl ve
haram gibi dininin içerdiği hükümleri size açık açık anlattı. [196]
Okuduğumuz âyetlerin
ilk ikisi Mes'ut oğlu Abdullah ve Maz'un oğlu Osman'ın da aralarında bulunduğu
bir grup sahabi hakkında indi.[197]Bunlar
Peygamberimizin (s.a.v.) bir sohbetini dinledikten sonra dünyayı bırakarak
ahi-rete yöneldiler, dünyadan tamamen el-etek çekerek kendilerini ibadete verdiler.
Bir gün Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe'ye giderek Peygamberimizin ne kadar namaz
kıldığım ve gecelerinin ne kadarını ibadetle geçirdiğini sordular. Aldıkları cevaplar
üzerine, Peygamberimizin ibadet miktarını azımsar gibi bir havaya kapılarak
aralarından biri: "Ben hiç kadınlarla birlikte olmam!" dedi. Bir
başkası: "Ben hiç ara vermeksizin bütün yılı oruçlu geçiririm!" dedi.
Üçüncü olan bir başkası da: "Ben gecelerimi hiç uyumadan ibadetle
geçiririm!"
" Bunun üzerine:
"Ey mü'minler, Allah'ın size helâl kıldığı tertemiz nimetleri haram
saymayın,"[198]
âyeti indi. Yani: "Helâl yiyecekleri, içecekleri ve kadınlarla birlikte
olmayı haram saymayın." Fakat helâl sınırını aşıp haramlar alanına dalmak
sureti ile "sınırları da aşmayın."[199]
Çünkü Rabbiniz olan Allah "sınırları aşanları sevmez." "Allah'ın
size bağışladığı helâl ve temiz nimetlerden yeyin." Haram maddelere
gelince, onlar size rızik olamazlar. "Allah'tan korkun!" Yani sizi
dünyadan büsbütün kopmaya sürükleyecek olan aşırılıklardan ve ölçüsüzlüklerden
uzak durarak Allah'tan korkun. Çünkü İslâm'da dünyadan el-etek çekmek, dünya
nimetlerini boykot etmek yoktur. "Kendisine inandığınız Allah'tan..."
yani sizin için helâlleri ve haramları belirleyip bildiren bir Rabb olarak
ayrıca kendisine ibadet ve itaat edilen bir ilâh olarak inandığınız Yüce
Allah'tan korkun.Yukarıda okuduğumuz âyetlerin ilk ikisi, bu gerçekleri
vurguluyor. Şimdi de üçüncü âyeti okuyalım:"Allah sizi ağız alışkanlığı
İle ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz."Bu âyet de yukardaki
ayetlerde sözü edilen sahabi grubu hakkında indi. Sözkonusu sahabiler:
"Biz dünyadan el-etek çekeceğimize dair yemin etmiştik. Şimdi o
yeminlerimiz ne olacak, ne yapacağız?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah
yeminlerini bozdukları takdirde neler yapmaları gerektiğini onlara açıklamak
üzere şöyle buyuruyor: "Allah sizi ağız alışkanlığı ile yaptığınız
yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz." Burada sözü edilen yemin, yemin amacı
taşımayan, "vallahi hayır", "vallahi evet" gibi sırf ağız
alışkanlığı ile söyleni-veren biçimsel yemin türüdür. Eğer bir kimse "Bu
iş şöyledir, ya da böyledir," diye yemin eder de sonradan yanıldığı,
sandığının tersinin doğru olduğu ortaya çıkarsa, bu yemini de ayni çeşide
girer, yani sahibine sorumluluk yükle-mez. "Fakat sizi bilerek yaptığınız
yeminlerden dolayı sorumlu tutar." Yani kesin amaçlı olarak, bile bile
yaptığınız yeminlerden sorumlusunuz.[200]
Böylesine amaçlı bir yemini yaptıktan sonra onu bozan kimseye, günahtan
kurtulabilmek için kefaret gerekir. Bu kefaret: "On yoksulun karnını
doyurmaktır." Her yoksula vereceğiniz yiyecek "ailenize yedirdiğiniz
yemeğin ortalaması üzerinden" yarım sa'[201]
ağırlığında olmalı, ne bundan daha çok ve pahalı ne de daha düşük kaliteli ve
ucuz olmalıdır. Ya on yoksulu "giydireceksiniz." Her birine giyim
eşyası olarak ya bir fes ile bir dış gömlek ya da bir iç gömlek ile bir palto
vermelisiniz. Ya da "bir köle azad edeceksiniz." Yani erkek-kadm, genç-yaşlı
bir mü'min köleyi serbest bırakacaksınız.
Yeminini bozan mü'min
kefaret olarak bu üç şıktan istediğini tercih etmekte serbesttir. Eğer
bunların hiç birini bulamazsa, yani yapacak güçte olmazsa üç gün oruç tutar.
Bu üç günlük orucu ister ardarda, isterse ara vererek tutar. İşte âyette
geçen: "Bunların hiç birini bulamayan yapamayan, kimse üç gün oruç tutar/'
cümlesinin anlamı budur. Bunun arkasından gelen: "İşte bozduğunuz
yeminlerin cezası, kefareti budur," cümlesi de şu anlama gelir: Size
anlatılan bu .sıklar, yeminlerinizi bozmanın vicdanlarınıza bindirdiği günah
yükünün kaldırılma yollarıdır.
"Yeminlerinizi
tutun"[202]emri ise, "Sık sık
yemin etmeyin. Aksi halde yeminlerinizi bozarak günaha girer ve kefaret ödemek
zorunda kalırsınız," demektir.Ayetin sonunu oluşturan: "Allah,
şükredesiniz diye, size ayetlerini böyle açık anlatıyor," cümlesi ise şu
anlama gelir: Yüce Allah bu âyette size nasıl yeminlerinizi bozma ve bunun
gerektirdiği kefareti ödeme konusunu açık anlatıyorsa dininin diğer emir ve
yasaklarını da âyetlerinde öyle açık açık anlatıyor. Maksat, böylece sizi
kendisine şükretmeye hazırlamaktır. Bu şükrün yolu da size emrettiklerini
yaparak ve yasaklarından kaçınarak O'na itaat etmektir. Hamd ve minnet O'na
mahsustur. [203]
1- Allah'ın helâl kıldığı şeyleri haram saymak, tıpkı
O'nun haram kıldığı şeyleri helâl saymak gibi haramdır.
2- Sahabilerin Yüce Allah'a ibadet etmekte ne kadar
istekli oldukları anlatılıyor. Bu İstekliliğin gerekçesi Allah'ın azabının
korkusu ile, nimetlerine yönelik özlemdir.
3- Dinin
sınırlarım aşmak, aşırı kısıntı ve sıkılığa ve de gevşekliğe yönelmek
haramdır.
4- Yemin bozmanın kefareti ayrıntılı biçimde
anlatılmıştır.
5- Sık sık yemin etmek mekruh, buna karşılık Allah'tan
başkası adına yemin etmek kesinlikle haramdır ve küfürdür.[204]
6- Eğer bir kimse yasaklanmamış bir şeyi yapmamaya ya da
bir yasaklanmışı yapmaya yemin etmiş ise yemini bozup kefaretini ödemesi
güzeldir. Buna karşılık eğer bir farzı yapmamaya ya da bir haramı işlemeye
yemin etmiş ise yeminini bozup kefaretini ödemesi farzdır.[205]
7- Yeminler üçe ayrılır.[206]
Sırf ağız alışkanlığı ile edilen amaçsız yemin [207]Bu
yemin kefaret gerektirmez. Çünkü sahibine günah kazandırmaz, b) Bile bile yalan
yere edilen yemin. Bu yemin kefareti değil, tevbe etmeyi gerektirir, c) Bir
mü'minin bir işi yapmayı ya da yapmamayı amaçlayarak bile bile yemin etmesi.İşte
Yüce Allah'ın yukarıdaki âyette kefaret yollarını açıkladığı yemin türü budur.
90- Ey
mü'minler, içki, kumar, anıt taşları ve fal okları şeytan işi iğrençliklerdir;
bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresi-niz.
91- Şeytan
içki ve kumar yolu
ile aranıza kin
ve düşmanlık tohumları ekmek,
sizi Allah'ı anmaktan
ve namazdan alıkoymak ister. Artık
bunlara son veriyorsunuz, değil mi?!
92- Allah'a ve Peygambere
itaat edin, onlara
karşı gelmekten sakının.
Eğer bu emre
sırt çevirirseniz, bilin
ki, Elçimizin görevi sadece açıkça
duyurmaktır."
93- İmân edip iyi
amel işleyenler Allah'tan korkup
îmân ettikleri, arkasından
yine Allah'tan korkup
mü'minliklerini devam ettirdikleri ve
sonra yine Allah'tan
korkup iyilik yaptıkları
takdirde, vaktiyle tattıkları
haram yiyecek ve
içeceklerden dolayı
sorumlu tutulmazlar. Hiç
şüphesiz Allah iyilik yapanları sever. [208]
İçki ve kumar.
"Hamr"[209]Hammaddesi
ne olursa olsun, miktarı çok ya da az olsun, her türlü sarhoş edici madde,
anlamına gelir. "Meysır" ise, kumar [210]demektir.
Putlar. "Nusub" kelimesinin çoğuludur. Allah'a yaklaşmak,
O'na saygı göstermek
amacı ile dikilen anıtlar ve heykeller anlamına gelir. Günümüzde görülen devlet
adamı ve siyasi önder heykelleri bu kapsama girer.Fal okları, "zelem"
kelimesinin çoğuludur. Arapların İslâm'dan önceki dönemde her hangi bir işin iyi
mi, yoksa kötü mü; kârlı mı, yoksa zararlı mı olacağım anlamak amacı ile
attıkları oklar anlamına gelir. Kâhinlerin çektikleri kuralar, kum falı ve parmak
hesabına dayanan tahminler de bu çeşide girer.Pislik. Maddî ve manevî anlamda
pis olan şey. Bilindiği gibi haram olan her şey iğrenç ve tiksindirici olmasa
da pistir. Şeytanın amelindendir. Yani şeytanın insanları yoldan çıkarmak için
süslediği, sevdirdiği ve özendirdiği şeylerdendirler.Ondan sakının. Onu bir
yana bırakın, kalpleriniz ona yönelmesin, vücutlarınız ondan uzaklaşsın.
Kurtulursunuz. Kemale erersiniz; dünyada ve ahirette mutlu olursunuz.Alikor.
vazgeçilir.Son veriyor musunuz?.. Yani "son verin." Soru üslubunun amacı
cevap beklemek değil, emir vermektir.Yeyip içtiklerinizde günah. Yani mü'minler,
bu yasaklayıcı yetin inişinden önce içtikleri içkilerden ve yedikleri kumar
kazançlarından dolayı sorumlu değildirler[211]
Yüce Allah, mü'minlere
helâlleri haram ilân etmeyi yasakladıktan sonra, insanlara zarar verdikleri,
kalplerini ve ruhlarını bozdukları gerekçesi ile yasakladığı, uzak durmaya ve
kaçınmaya çağırdığı şeyleri açıklamak üzere: "Ey mü'minler..." diye
söze giriyor.[212] Yani: Ey Allah'ı Rabb,
İslâm'ı din ve Hz. Muhammedi -salât ve selâm üzerine olsun- Peygamber olarak
onaylayan, kabul eden kimseler, biliniz ki "içki, kumar, anıt taşları ve
fal okları şeytan işi pisliktir."[213]
Yani bunlar şeytanın yapmaya çağırdığı, gönüllere hoş gösterdiği, süsleyip
püsleyerek özendirdiği iğrenç birer pisliktir. Şeytan bu pislikleri yaptırmakla
tek bir vücud gibi biribirine tutkun olmaları gereken mü'minler arasında kin ve
düşmanlık tohumlan ekmeyi, koruyucu zırhları olan Allah'ı anmaktan alıkoymayı,
Rabb'lerine yakınlaştırıcı miraçları olması yanında kendilerini iyiliklere
özendirip kötülüklerden uzak tutan namazdan uzaklaştırmayı amaçlamaktadır.
Yüce Allah, daha sonra
bu dört haramın fert ve toplum hayatında meydana getireceği yıkımın ve
kötülüğün büyük vehametini en etkili biçimde kalplere işletecek olan dolaylı
bir emir üslûbunu tercih ederek, mü'minlere: "Artık bunlara son
veriyorsunuz, değil mi" diye sesleniyor. Arkasından, Yüce Allah:
"Allah'a ve Peygamber'e İtaat ediniz, karşı gelmekten sakının!" buyruğu
ile mü'minleri isyankârlığın kötü sonuçlan konusunda uyarmaktadır.Arkasından
mü'minlere şu bilgi veriliyor: Eğer onlar gerçeğin ne olduğunu gördükten sonra
ona sırt çevirecek olurlarsa bu sırt çevirmenin Peygambere hiç bir zararı
yoktur. Çünkü onun görevi gerçeği açık bir dille anlatmaktır ve o bu duyurma
görevini yerine getirmiştir. Peygamberin çağrışma sırt çevirenlere gelince,
onlar tıpkı kafirler gibi alçaltıcı ve ebedi cehennem azabına çarpılacaklardır.
"Allah'a ve Peygamber'e itaat ediniz, karşı gelmekten sakınınız. Eğer bu
emre sırt çevirirseniz, bilin ki, Peygamberimizin görevi sadece açıkça
duyurmaktır," âyetinin anlamı işte budur.[214]Şimdi
de yukardakİ âyetlerin sonuncusunu okuyalım:"İmân edip iyi amel
işleyenler, Allah'tan korkup îmân ettikleri, arkasından yine Allah'tan korkup
mü'minliklerini devam ettirdikleri ve sonra yine Allah'tan korkup iyilik
yaptıkları takdirde, vaktiyle tattıkları haram yiyecek ve içeceklerden dolayı
sorumlu tutulmazlar. Hiç şüphesiz Allah iyilik yapanları sever." Bu âyet bazı sahabelerin: "Ya
Rasûlüllah, içki içerek ve kumar oynayarak ölen kardeşlerimizin durumu ne
olacak?" sorusunu sormaları üzerine indi.[215]Yani:
"Bu kötülükleri işlerken Ölenlerin halleri ne olacak? Sorumlu mu
tutulacaklar, yoksa af mı edilecekler?" İşte bu soru üzerine Yüce Allah bu
âyeti indirerek mü'mınlere şu gerçeği açıklıyor: Mü'minler, yasaklayıcı âyetin
inişinden önce tattıkları haram yiyecek ve içecekler yüzünden günahkâr sayılmayacaklar,
sorumlu tutulmayacaklar. Yalnız bunun için Allah'tan korkup kendilerine daha
önce bildirilmiş olan haramlardan kaçınmış, kendisine ve yasalarına inanmış
emrine uyma ve yakınlığını kazanmak amacı ile iyi işler yapmış olmaları
şarttır. Geçmiş kötülüklerden sorumlu tutulma zorluğundan kurtulmaları bu şarta
bağlıdır. Ayetteki: "Arkasından yine Allah'tan korkup mü'minliklerini
devam ettirdikleri..." ifadesi şu gerçeği vurguluyor: Ölmüş bulunanlar
gibi, halen yaşamakta olan mü'minler de yasaklama emrinin gelişinden önce
tattıkları haram içeceklerden ve yiyeceklerden Ötürü sorumlu tutulmazlar. Ama
bunun için îmân etmiş olmaları, iyi amel işlemeleri, Öbür haramlardan
kaçınmaları, bu alanlarda Yüce Allah'a içtenlikle bağlanarak îmânlarını,
haramlardan sakınma titizliklerini ve iyilik yapmaya yönelik kararlılıklarını
devam ettirmeleri gerekir. [216]
1- İçki içmek, kumar oynamak, anıtlara ve heykellere
saygı göstermek, fal oklarından medet ummak haramdır.
2- Yasak
emri iner-inmez bu haramları işlemeye derhal son vererek, Hz. Ömer (r.a.) gibi:
"Son verdik, ey Rabbimiz!" demek farzdır.
3- İçki içme
ve kumar oynama yasağının gerekçesi açıklanıyor. Bu gerekçe, insanlar araşma
kin ve düşmanlık tohumlarının ekilmesi ve müslümanı, ruhi hayatının dayanağını
oluşturan Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymasıdır.
4- Allah'a ve Elçisi'ne itaat edip onlara karşı gelmekten
sakınmak farzdır.
5- Ölünceye kadar kötülüklerden sakınmak, bunun yamsıra
inançta, sözde ve davranışlarda iyilikten yana kararlı bir tutum
"sergilemek farzdır.
94- Ey
mü'minler, Allah kendisini görmeksizin O'ndan
kimlerin korktuğunu belirlemek
için sizleri ihramlı
iken ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği av
hayvanları aracılığı ile
dener. Kim bu denemeden
sonra yasakları çiğnerse
kendisini acıklı bir azap
beklemektedir.
95- Ey mü'minler,
ihramlı iken av hayvanı
vurmayınız. Kim bu durumdayken
bilerek bir av
hayvanı vurursa, işlediği
suçun vebalini tatması için, ya içinizden iki adil kişinin vurulan
av hayvanının dengi olduğuna
karar verecekleri bir
kurbanlığı, ceza olarak,
Kabe'ye ulaştırıp kesmesi,
ya kefaret olarak
yoksullara yemek yedirmesi, ya da
bunun dengi kadar gün oruç tutması gerekir. Allah geçmiştekileri affetmiştir.
Fakat kim bir daha aynı suçu işlerse Allah ondan öç alır. Hiç şüphesiz Allah
üstün iradeli ve Öc alıcıdır.
96- Deniz
hayvanlarını avlama ve hem kendiniz hem de yolcular için besin maddesi olarak
yemek size helâl kılındı. Huzurunda
biraraya getirileceğiniz Allah'tan
korkunuz. [217]
Sizi denemek, sınamak
İçin. Uy Av hayvanı. [218]Ellerinizin
eriştiği.[219]Kuş yumurtası ve civciv
gibi.
Mızraklarınızın
yetiştiği. Rımah, "Rumh" kelimesinin çoğuludur. "Ellerinizin
erdiği" deyiminden maksat çeşitli türdeki hayvanlardır.Kim görmediği halde
Allah'tan korkarsa? Yüce Allah bu deneme yolu ile kimin kendisinden korkarak av
hayvanı vurmaktan sakındığını ortaya çıkarmak istiyor.Haram olduktan sonra kim
haddi aşarsa. Yasaklayıcı emri aldıktan sonra av hayvanı vurmak suretiyle, kim
haddi aşarsa.Ve sizler ihramdasınız. Hunim "HaraırTın çoğuludur. Haram da
demek ihramda demektir. Yani Hac ya da Umre için ihrama giren kişi demektir. Bu
anlamda "Haram erkek" ya da "Haram kadın" deyimleri kullanılır.Hayvanlar.
Deve, sığır ve koyun gibi hayvanların genel adı.Sizden adalet sahibi. Adil
karar verebilecek nitelikte iki bilgili kişi.
Yaptığının sonucu.
Sununun cezasının yükünü. Çünkü av hayvanı vurmak yasak olduğu halde böyle bir
hayvanı vurdu. Ve yolcular. Yolcular onu yol azığı yaparlar. "Deniz
yiyeceği" sahile atılan deniz hayvanı anlamına gelir. [220]
Yüce Allah, vurgulamah
bir ifade ile mü'min kullarına seslenerek haber . veriyor ki, kimin itaatkâr ve
kimin isyankâr olduğu ortaya çıksın diye kendilerini sınavdan geçirmektedir.[221]
Ayeti okuyalım:"Ey mü'minler, Allah kendisini görmeksizin O'ndan kimlerin
korktuğunu belirlemek için sizleri ihramlı iken ellerinizin ve mızraklarınızın
erişebileceği ! av hayvanları aracılığı ile dener." Böylece Yüce Allah bir
yandan ihrama bürünmüş mü'minlere avlanmayı yasaklarken, öbür yandan bu
hayvanları el-; lerînin ve mızraklarının kolayca ulaşabileceği bir yakınlıkta
bulundurarak onları denemekte, sınavdan geçirmektedir; tıpkı vaktiyle
cumartesi günü balık avlamayı yasaklayarak İsrailoğullarını sınavdan geçirdiği
gibi. Bilindiği gibi bir sahil kasabasında oturan yahudiler Cumartesi yasağına
uydukları gün deniz balık akınına uğrarken, bu yasağı çiğnedikleri gün
böylesine bir balık bol-' luğu göre iniyorlardı. Yüce Allah emirlerini çiğneyen
bu kimseleri böylece ' sınavdan geçirmişti. Sözkonusu yahudi topluluğu Yüce
Allah'ın yasağım • çiğneyerek cumartesi günleri balık avladılar ve bu yüzden
çarpılma cezasına uğratılarak aşağılık maymunlara dönüştürüldüler. Fakat
müslümanlar bunun tersini yaparak Rabb'lerinin buyruğuna uydular ve emrini
yerine getirdiler.Ayetin sonunu oluşturan: "Kim bu denemeden sonra
yasaklan çiğnerken dişini acıklı bir azap beklemektedir," cümlesi, kim bu
yasaklamadan sonra av hayvanı öldürürse acıklı bir azaba çarptırılır,
demektir.95. âyete gelince, onu birlikte inceleyelim: "Ey mü'minlere [222]
İhramlı iken }■ av hayvanı vurmayınız."[223]Yüce
Allah bu cümlede av hayvanı vurma yasağım
bir daha vurguladıktan
sonra: "Kim bu durumda iken bilerek bir av hayvanı vurursa," ifadesi
ile sözü bu suçun gerektirdiği cezaya getiriyor ve bu cezanın, "öldürülen
av hayvanının dengi olan kurbanlık bir hayvan," yani bir deve, bir sığır
ya da bir koyun olduğunu belirtiyor. Hangi kurbanlık hayvanın hangi av hayvanın
dengi olduğuna "içinizden iki âdil kişi karar verecektir." Bu âdil
kişiler önce vurulan av hayvanına bakarlar ve sonra onun dengi olacak olan
kurbanlık hayvanı belirlerler. Meselâ, deve kuşunun dengi deve, vahşi ineğin
dengi sığır ve ceylanın dengi keçidir. Diğer hayvanlar da bu şekilde
denk-leştirilir. Böylece deve, koyun ya da sığır kurban etmesi kararlaştırılan
kimse, eğer isterse [224]kesmek
zorunda olduğu kurbanı Mekke yoksullarına gönderir. Eğer isterse o kurbanlık
hayvanın parası ile yiyecek maddesi satın alıp fakirlere dağıtır. Eğer İsterse
her yarım s a' ağırlığındaki yiyecek maddesi yükümlülüğünün karşılığında bir
gün hesabı ile cezasını oruçla karşılar. İşte: "Ya bir kurbanlığı Kabe'ye
ulaştırıp kesmesi, ya kefaret olarak yoksullara yemek yedirmesi, ya da bunun
dengi kadar gün oruç tutması gerekir," ifadesi bu hükmü açıklıyor.
Ayette geçen:
"davranışının cezasını tatmak için," ifadesi, yasağı çiğnemesinin
gerektirdiği cezanın yükünü çekmek İçin, anlamına gelir. "Allah
geç-miştekileri affetmiştir," ifadesi, Allah sizi geçmişte işlediğiniz bu
tür suçlarınızdan dolayı sorumlu tutmamaktır, demektir. İlerde işleyeceğiniz
bu tür suçlara gelince Allah bu konuda: "Fakat kim bir daha aynı suçu
işlerse Allah ondan öc alır.[225] Hiç
şüphesiz Allah üstün iradeli ve öc alıcıdır," buyuruyor. Bu ifade:
"Allah İlerde aynı suçu işleyecek olan kimseyi cezaya çarptıracaktır.
O'nun iradesinin önüne hiç bir engel dikİlemez. Haberiniz olsun, O'ndan korkun
da ihramlı iken av hayvanı vurmaktan sakının, anlamını taşır.
96. âyete gelince,
İhramlı mü'minlerin avlanmalarının yasak olduğu ve bu yasağa rağmen avlananlara
verilecek cezanın belirlenmesinden sonra Yüce Allah bu âyette kolaylık olsun
diye ihramlı mü'minlere deniz hayvanı avlamayı ve dalgaların sahile attığı ölü
deniz hayvanlarını yemeyi helâl kıldığını haber veriyor.[226]"Hem
kendiniz: hem de yolcular için besin maddesi olarak..." ifadesi şunu
anlatmak istiyor: Yolcular yol boyunca bu deniz hayvanlarını azık
edinebilirler. Çünkü ihramlı oldukları sürece kara hayvanı avlamaları yasaktır.
Yüce Allah, bu âyetin sonunda mü'minlere kendisinden, yani vereceği eczadan
korkarak O'na titizlikle itaat etmelerini, bunun için buyruklarını yerine
getirip yasaklarından uzak durmalarını emrediyor. Ayrıca kıyamet günü
hesaplaşma ve ceza biçme amacı ile herkesi huzurunda biraraya getireceğini hatırlatarak
sözü bağlıyor: Okuyalım: "Huzurunda biraraya getirileceğiniz Allah'tan
korkunuz." [227]
1- Yüce Allah Hudeybiye'de müslümanları denedi.
Çevrelerinde çok sayıda av hayvanı bulundurmasına rağmen avlanmayı yasak ederek
onları sınavdan geçirdi. Sahabiler Allah'ın emrine uyarak avlanmadılar. Böylece
ya-hudilerden daha hayırlı ve peygamberlerinin taahhüdü uyarınca daha üstün olduklarını
ısbatlamış oldular.
2- Deniz hayvanları dışında kalan hayvanları avlamak
ihramlılara yasaktır.
3- İhramlı
iken av hayvanı vurmanın cezası, vurulan hayvanın dengi olan helâl bir hayvanı
kurban olarak kesmektir.
4- İhramlı iken vurulan av hayvanının dengini belirlemek
için iki bilirkişinin hakemliğine başvurmak gerekir. Av hayvanını vuran
kimsenin bu konuda kendi kendine belirleyeceği kefaret geçersizdir.
5- Harem-i şerif sınırları içinde av hayvanı vurmak
ihramlı-ihramsız herkese yasaktır.
97- Allah Kabe'yi,
o dokunulmaz evi, insanlar için
güvenli bir barınak kıldı. Savaşılması yasak ayları,
kurbanlıkları ve (bu
bölgeye sığınma göstergesi
olarak takılan) gerdanlıkları da
bu dokunulmazlığın kapsamına
aldı. Allah'ın göklerde
ve yeryüzünde olan her
şeyi bildiğini, O'nun
bilgisinin her şeyi
kapsamına aldığını bilesiniz
diye bunu böyle
yaptı.
98- Biliniz ki, Allah azabı ağır olan, bunun yanında da affedici ve
merhametli olandır.
99- Peygamberin
görevi sadece duyurmaktır. Allah
gerek açığa vurduğunuz ve
gerekse gizlediğiniz her
şeyi iyi bilir.
100- De ki: "Murdarın çokluğu
(yaygınlığı) senin beğenini kazanmış olsa
da, murdar ile
temiz aslında bir
değildir." Buna göre, ey
aklı başında kimseler,
Allah'tan korkun ki,
kurtuluşa ere siniz. [228]
Kabe, dört köşeli
binaların genel adıdır. Buradaki anlamı Bey-tullah'tır.İnsanların işlerini
yürütme yeri. Allah Kabe'yi insanların hem dini ve hem de dünyevi işlerini yapmalarına
elverişli bir yer olarak belirledi. İnsanlar orada hac ve umre ibadetlerini
yaparak dinî işlerini yerine getiriyorlar. Oranın güvenli bir yer olması ve
dünyanın her yerinden gelen nimetlerin edinilebileceği bir pazar olması
açısından da dünya işlerinin görüldüğü bir yer olmaktadır."Yasak
aylar." Buradaki anlamı savaşmanın yasak olduğu dört aydır ki bunlar
Recep, Zilkaade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Ancak fitneyi kaldırmak için
eğer şartlar savaşmayı gerektiriyorsa bu aylarda da savaşılır.Kurbanlık.
Kabe'ye bağışlanan her türlü armağan.Gerdanlık, kolye. "Kaladete"
kelimesinin çoğuludur; Harem~i Şerife armağan edilen deve ve sığır gibi
kurbanlık hayvanların boyunlarına takılan gerdanlık anlamına gelir.Mesaj,
duyuru, ilân. Yüce Allah'ın kendisine duyurmayı emrettiği mesajın duyurulması.
Açığa vurduğunuz ve
gizlediğiniz her şey.Pis. "Temiz" karşıtıdır, haram anlamına gelir.
Maddî-manevî bütün haram türlerini kapsar.Akıl sahiplen, aklı başında kimseler. [229]
"Allah Kabe'yi, o
dokunulmaz evi, insanlar için güvenli bir barınak kıldı."[230]
Buradaki "insanlar"dan maksat, İslâm öncesinin, yani cahiliye
döneminin araplandır. "Güvenli bir barınak" deyimi şu anlama gelir:
Beytullah insanların bir çok işlerinin görüldüğü, çeşitli ihtiy açlar inin
karşılandığı bir yerdir. Orada hac ve umre ibadeti yapılır. Oraya gelen,
sınırlarından içeri giren herkes güvenliğe kavuşur. Zilkaade, Zilhicce,
Muharrem ve Recep'ten oluşan yasak aylar da böyledir. Harem-i şerife armağan
edilen kurbanlık hayvanlar da böyledir. Kabe'ye gönderilen kurbanlıkların
boyunlarına takılan ve Kabe'ye armağan edildiklerini simgeleyen gerdanlıklar da
böyledir. Kabe'yi ziyaret eden kimsenin oraya gittiğinin veya oradan geldiğinin
belirtisi olsun diye yakasına taktığı ağaç kabukları da böyledir. Saydığımız
bu dört şey, yani Bey-tulharam. yasak aylar, kurbanlık hayvan ve gerdanlıklar
cahiliye dönemi Arapları arasında güç sembolü olarak kabul edilir ve başta
Harem-i Şerifte yaşayan Kureyşliler olmak üzere bütün Araplara ülkelerinde
güvenlik ve refah sağlardı. Bu durumu kullan için plânlayan Yüce Allah'tır. Bu
da Onun bilgisinin, gücünün, hikmetinin ve rahmetinin delilidir. Nitekim Yüce
Allah bu gerçeği vurgulamak üzere: "Allah'ın göklerde ve yeryüzünde olan
her şeyi bildiğini, O'nun bilgisinin her şeyi kapsamına aldığını bilesiniz
diye bunu böyle yaptı," buyuruyor. Ayetin bu bölümü şu anlamlan taşır: Ey
Araplar, Kabe'de bir devletiniz, bîr yönetiminiz olmadığı halde Allah size
orada böylesine bir güven ve refah ortamı bağışladı. Böylece şunları bilmenizi
istedi: O göklerde ve yeryüzünde bulunan diğer bütün âlemleri, bütün
yaratıkları bilir. Bunların hiç biri O'nun için sır değildir. O her şeyi bilir.
O kendisi dışında başka bir ilâh olmayan, kendisinden başka bir Rabb bulunmayan
gerçek ilâhtır. O halde O'na kulluk edin. O'na dayanın, O'ndan başkasına tapmaya
son verin, O'ndan başkasına bakmayın. Eğer böyle yapmazsanız O, sizi ilerde en
ağır ve en katlanılmaz azaba çarptıracaktır. Çünkü O "azabı ağır
olan"dır. Bu gerçeği bilin de O'ndan korkun!99. âyet ise 98. âyette yer
alan; "Biliniz ki, Allah azabı ağır olandır," biçimindeki ağır
tehdidin içeriğini vurgular niteliktedir. Bu âyet: "Peygamberin görevi
sadece duyurmaktır.''[231]diye
başlıyor. Peygamber kendisine iletileni duyurdu, uyardı ve ileri sürülebilecek
hiç bir bahaneye yer bırakmadı. Artık iş size kaldı. Eğer Rabb'inize sığınır,
O'na itaat ederseniz, O sizi affeder, size merhamet eder. Çünkü affedici ve
merhametlidir. Yok, eğer O'ndan yüz çevirir, emirlerine karşı gelirseniz, O
bunu bilir, sîzi bu yüzden sorumlu tutar ve cezalandırır. O azabı ağır olandır.
Ayette yer alan: "Allah gerek açığa vurduğunuz ve gerekse gizlediğiniz
her şeyi iyi bilir," ifadesi hem bir vaat ve hem de bir tehdittir. Çünkü
Yüce Allah'ın gizli-açık her şeyi bilmesi, kulların davranışlarının karşılıksız
kalmayacağı sonucunu doğurur. Eğer davranış iyi ise karşılığı iyi, kötüyse kötü
olur.
100. âyette ise Yüce
Allah, Peygamberimize buyuruyor ki: İnancın, sözlerin, davranışların,
adamların ve malların "pisleri, murdarları asla temizleri ile bir
değildir."[232] Pis
şeylerin çokluğu sizin hoşunuza gidebilir.[233]Fakat
önemli olan çokluk ya da azlık değildir.[234]Her
hangi bir şey az olsa bile önemli olan onun temiz ve faydalı olması, zararlı
olmamasıdır. "Buna göre, ey aklı başında kimseler, Allah'tan
korkunuz." Yani ondan çekinerek emirlerine uyunuz ve yasaklarından
kaçının. Böylece korktuklarınızdan uzak kalıp arzu ettiklerinize kavuşarak
mutluluğa erebilirsiniz. [235]
1- Yüce
Allah'ın, yarattığı varlıkların hayat akışım hayret edilecek bir mükemmellikle
düzenlediği anlatılıyor. Çünkü Kureyşlilerin ve arapların ihtiyaçlarını
karşılıyor, onlara güven ve düzenliliğin devamını sağlıyor. Bunun sonucu
olarak mutluluk ve zenginlik, bolluk ortaya çıkıyor. Bütün bunlar O'nun
kullarının kalplerine aşıladığı Beytullah'a, yasak aylara, kurbanlıklara ve kurbanlıkların
boyunlarına takılan gerdanlıklara yönelik saygı ve dokunulmazlık duygusudur.
Bunu Allah'tan başka hiç kimse yapamaz.
2- Peygamberimizin
insanlara karşı taşıdığı sorumluluğun ne olduğu açıklanıyor. Bu sorumluluk
sadece Allah'tan gelen haber ve bildirileri duyurmaktır. O da bu duyurma
görevini yerine getirmiştir.
3- Önemli
olanın nicelik (azlık-çokluk ve dış görünüş) değil, nitelik (iyi-lik-kötülük,
fay dalı-zararlı) olduğu gerçeği dile getiriliyor. Öyle ya, bir mü'min on
kafirden daha faydalı, bir tek helâl lira on haram liradan ve kabul edilen iki
rekâtlık namaz, kabul edilmeyen on rekâtlık namazdan daha hayırlıdır.
4- Mutluluğa ermeyi umabilmek için günahlardan
sakınmak gerektiği vurgulanıyor._
101- Ey
mii'minler, açıklandıkları takdirde
zorunuza gidecek konuları sormayın;
eğer Kur'an inerken
bu konuları sorarsanız onlar size
açıklanır. Oysa Allah
onlara değinme mistir. Hiç şüphesiz Allah
affedicidir, şefkatli davranandır.
102- Sizden önceki
bir kavim böyle
konuları sordu, fakat sonra
bunlar yüzünden kâfir oldular.
103- Allah Bahire,
Şaibe, Vesile ve
Hami diye bir şey ortaya koymamıştır. Fakat
kâfirler Allah adına
yalan uydurdular. Onların
çoğu düşünme yeteneğinden yoksundur.
104- Onlara:
"Allah'ın indirdiği Kur'an'a
ve peygambere uyun," denildiğinde: "Atalarımızın miras
bıraktığı düzen bize yeter," derler.
Peki, ya ataları hiç
bir şey anlamayan, doğru yoldan
uzak kimseler idi ise? [236]
Eğer size açıklanırsa.
Açıklandıkları takdirde zararınıza olur.Allah ondan sorumlu tutmadı. Allah onu
söylemedi, gündeme almadı ya da sizi ondan sorumlu tutmadı.Bir kavim onu sordu.
Sizin dışınızda, eski ümmetlerden biri onun gündeme getirilmesini istedi.Allah
yasallaştırmadi; şart koşmadıKulağı yarılmış dişi deve.Salıverilmiş, dişi
deve. İlk yavrusu dişi olan
deveMüşrikler kendi ilahlarına adadığı için sırtına dokunulmayan,yani ne
binilen ve ne de yük vurulan deve. [237]
Bir gün sahabiler
peygamberimize (s.a.v.) okadar çok soru sordular ki, sonunda sıkılan
peygamberimiz ayağa kalkarak: "Bu gün bana ne sorarsanız hepsinin cevabım
vereceğim," dedi. Dinleyiciler arasında Hazake oğlu Abdullah adında biri
vardı. Bu adam kimle kırıcı bir tartışmaya girişse babasından başkasına nispet
edilir, yani piçlikle suçlamrdı. Bu zat ayağa kalkarak Peygamberimize:
"Ya Rasûlüllah, benim babam kim?" diye sordu. Peygamberimiz ona:
"Senin baban Hazake'dir," diye cevap verdi.Öre yandan Ebû Hureyre'nin
verdiği bilgiye göre Peygamberimiz sahabi-lere yaptığı bir konuşmada: "Ey
insanlar, Allah size hacca gitmeyi farz kıldı, hacca gidiniz," deyince
dinleyenlerden biri: "Her yıl mı, ya Rasûlüllah?" diye sordu.
Peygamberimiz cevap vermedi. Adam aynı soruyu üç kere tekrarlayınca,
Peygamberimiz "Hayır, eğer 'evet' deseydim, her yıl hacca gitmeniz farz
olurdu. Eğer farz olsa bunu yapamazdınız," dedikten sonra sözlerini:
"Size söylemediğim şeyleri kurcalamayın, söylediğim kadarı ile
yetinin," diye bağladı. Bunun üzerine: "Ey mü'minler, açıklandıkları
takdirde zorunuza gidecek konulan sormayın!"[238]ayeti
İndi. Yani eğer açıklama yapılır, sorunuza cevap verilirse, sizi üzecek,
zararınıza olacak bir sonuç ortaya çıkabilir. Yalnız: "Eğer Kur'an inerken
bu konuları sorarsanız, onlar size açıklanır. "[239]Yani
merak ettiğiniz konulan Peygamberiniz size açıklar. Ama henüz hakkında âyet
inmemiş olan meseleleri sorarsanız, bu size yakışmaz. Çünkü bu davranışınızla
Peygamberi sıkıntıya sokmuş, ona eziyet etmiş olursunuz. "Allah onları
affetmiştir." Yani sorduğunuz o tür sorulardan ötürü sizi sorumlu
tutmamıştır. "Hiç şüphesiz, Allah affedicidir ve yumuşak tutumludur."
Öyleyse O'na dönüp tevbe edin, O tevbenizi kabul eder.[240]O'ndan
af dileyin ki, sizi af etsin, size merhamet etsin. Çünkü affedicidir,
merhametlidir.Şimdi de 102. âyeti inceleyelim: "Sizden önceki bir kavim
böyle konuları sordu, fakat sonra bunlar yüzünden kâfir oldular. "[241]
Yani sizden önceki topluluklardan biri vaktiyle bu tür ayrıntıya inen, zorluk
getirici sorular sordular da "bu yüzden kâfir oldular." Çünkü
omuzlarına taşıyamayacakları yükümlülükler bindirildi. Peygamberlerine
sordukları kurcalama amaçlı soruların cezası kendilerine ağır geldiği için
gereklerini yerine getiremediler ve böylece kafir oldular. Yukarıdaki
ayetlerin ilk ikisinin açıklamaları bunlardır.Şimdi üçüncü âyeti ele alalım:
"Allah Bahire (kulağı yarılmış dişi deve), Şaibe (salıverilmiş dişi deve),
Vesile (ilk yavrusu dişi olan deve) ve Hami (müşriklerin kendi ilahlarına
adadığı için sırtına binmeyi ve yük taşıtmayı haram ettikleri deve), diye bir
şey ortaya koymamıştır. Müşrikler bu develerin yenmesini, binilmesini ve
onlarla yük taşınılmasını kendi kafalarından haram kılmışlardı. Allah böyle
birşey koymamıştı." Belki de biri Peygamberimize Bahire ve diğerleri
hakkında soru sormuş ve bunun üzerine bu ayet inmiştir. Yani Bahire, Şaibe,
Vesile ve Hami'ye ilişkin uygulamalar Allah'ın koyduğu bir kurala dayanmıyor.
Bu uygulamaları ortaya atanlar kafirlerdir, ama kendi uydurmalarını yalandan ve
iftira olarak Allah'a maletmeye kalkışmışlardır. "Onların çoğu düşünme
yeteneğinden yoksundur." Eğer düşünebiîseler Allah'a iftira etmezler,
kendilerinin uydurduğu, kafalarından çıkarıp kurallaştır-dikları bir şeyi
Allah'a dayandırmazlardi. Bu sakat gelenek uyarınca İlk defa develeri salıveren
ve Hz. İsmail'in -selâm üzerine olsun- Öğrettiği dini değişikliğe uğratan kişi
Luhay oğlu Amr'dir. Peygamberimiz Mirac'da bu adamı cehennemde bağırsaklarını
sürükler durumda görmüştü.
104. âyette ise Yüce
Allah bize şu haberi veriyor: Kendi şirk nitelikli uydurmalarım yalan yere
Allah'a dayandırmaya kalkışan müşriklere "Allah'ın indirdiği Kur'an'a ve
peygambere uyun," böylece Bahire ve Saİbe gibi konularla İlgili
iddialarınızın asılsızlığı ve yalanlarınızın iç yüzü ortaya çıksın, dendiğinde,
gerçeğe dönmeyi reddederek: "Atalarımızın miras bıraktığı düzen bize
yeter," başkalarına ihtiyacımız yok, derler. Yüce Allah onların bu sakat
görüşlerini aşağılayıp: "Peki, ya ataları hiç bir şey anlamayan kimseler
idi"ise?" diye cevap veriyor. Yani bunlar atalarının sapık
geleneklerine uyuyorlar, onları delil olarak gösteriyorlar.. Peki ya o ataları
cahil, beyinsiz, gerçeğin zerresini bile kavrayamamış, iyiye ve faydalıya
götüren yolun uzağına düşmüş aptal kimseler idi ise, hâlâ yine mi körükörüne
onların izinden-gidecekler? [242]
1- Soru sorarken ısrarlı, didikleyici,
kurcalayıcı ve lüzumsuz ayrıntılarla boğucu bir üslûp kullanmak mekruhtur.
2- Dİne hurafe ve bid'at katmaya kalkışmak haramdır
ve bu tutum insanlar arasında müşriki iğin meydana çıkmasına sebep olur.
3- Tartışmalı konularda Kur'an'a ve sünnete baş
vurmak ve bu kaynaklardan çıkacak hükme razı olmak farzdır.
4- Cahilleri taklit etmek, onların sapık
heveskârlıklarına uymak haramdır.
105- Ey
mü'minler, siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer siz doğru yolda olursanız
sapıklar size zarar veremez- Hepinizin dönüşü Allah'adır; O size yapmış
olduklarınızın içyüzünü bildirecektir! [243]
İnanın. Yani emirleri yerine getirip yasaklardan
kaçınarak Allah'ı ve Elçisini onaylayanlar, çağrılarına olumlu cevap verenlerden
olun.Kendinizi düzeltin. Yani, siz kendi kendinizi doğru yola yöneltip
düzeltmeye gayret edin.Hidayete erdiğinizde. Gerçeği tanımaya yönelip bu yolu
izlediğiniz takdirde.Dönüşünüz Allah'adır. İster sapık olun, ister doğru yolda
olun,hepiniz Allah'a döneceksiniz.Size açıklayacak. Yani, Yüce Allah size
yaptığınız işleri bildirir ve karşılıklarını verir. [244]
Yüce Allah bu âyetin
başında mü'mİn kullarına: "Ey mü'minler!" diye sesleniyor. Yani: Ey
Allah'ı, Elçisini, Allah'ın vaadlerini ve tehditlerini onaylayanlar "siz
kendinizden sorumlusunuz!"[245]
Yani, nefsinizin doğru yolda olmasına, îmân etmek, iyi amel işleyerek,
müşriklikten ve günahkârlıktan uzak durarak temizlenmesine gayret ediniz.
"Eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez." Yani,
eğer siz doğru yolda iseniz, başkalarının sapıklığı size zarar vermez. Çünkü
hiç kimsenin günahı başkasının sırtına yüklenmez. Herkes başkasının yaptıklarının
değil, kendi yaptıklarının cezasına çarptırılır. Kim doğru yolda olursa kendi
faydasına doğru yolda olmuş olur. Kim yoldan çıkarsa kendi zararına doğru
yoldan çıkmış olur.Yalnız; iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, doğru yolda
olmanın gereğidir. Eğer mü'minler iyiliği emredip kötülükten sakındırma
görevini yapmazlarsa, doğru yolda sayılmazlar. Çünkü kötülük karşısındaki
suskunluk kötülüğün çoğalıp yayılmasına yolaçar. Bu da günün birinde mutlaka
mü'minlere de bulaşarak onların doğru yolda olma şanslarını kaybetmelerine
sebep olur. Nitekim Hz. Ebu Bekir (r.a.) bir gün yaptığı bir konuşmada şöyle
dedi: "Ey insanlar, görüyorum ki, siz: 'Ey mü'minler, siz kendinizden
sorumlusunuz... [246]âyetini
okuyor, sonra da onu yanlış yorumluyorsunuz, ona asıl anlamının dışında bir
anlam veriyorsunuz. Çünkü ben Peygamberimizin: Eğer insanlar kötülüğü
gördükleri halde onu değiştirmezlerse, ortak bir cezaya çarpılacakları gün
yakın olur!' dediğini işitmiştim!.."
Yukarıdaki âyetin
sonunu oluşturan: "Hepinizin dönüşü Allah'adır; O size, yapmış olduklarınızın
iç yüzünü bildirecektir!" ifadesi hem vaad hem de tehdit içerir. Allah'a
ve Elçisine itaat edenlere vaat, karşı gelenlere tehdit vardır. [247]
1- Mü'minin
içini ve dışını düzeltmesi, kendisini müşrikliğin ve günahların kirlerinden
arındırması gerekir. Bu da iman edip salih amel İşlemekle olur.
2- Başkalarının sapıklığı mü'minlere zarar
vermez. Yalnız bunun için mü'm inlerin sapıklara karşı, iyiliği emredip
kötülükten sakındırma, görevini yerine getirmeleri gerekir.[248]
3- Bu âyette Ölümden sonra yeniden dirilme
İlkesi vurgulanıyor.
4- İnsanın mutluluğuna ya da mutsuzluk ve
felaketine yolaçan en büyük sebebin kendi davranışları olduğu belirtiliyor.
106- Ey
mü'minler, içinizden biri
ölmek üzereyken vasiyet edeceği zaman
sizden olan iki
sözüne güvenilir kişiyi
şahid tutsun. Ya
da eğer yolculuk sırasında
ölüm olayı ile
karşı karşıya gelirseniz sizden
(müslüman) olmayan iki
kişiyi şahit tutarsınız.
Eğer (bu gayri
müslimlerin şahitlikleri konusunda) kuşkuya düşerseniz namazdan sonra onları
alıkoyarak: "Sözkonusu olan akrabalarımız bile olsa şahitliğimizi menfaat
karşılığında satmayız; Allah'ın emaneti olan şahitliği saklamayız; yoksa
günahkarlardan oluruz!" diye
kendilerine Allah adına
yemin ettirirsiniz.
107- Eğer
daha sonra bu
şahitlerin günaha girdikleri
ortaya çıkarsa,
şahitlikleri yüzünden hakları
çiğnenen iki kişi
onların yerine geçerek "Bizim
şahitliğimiz onlarınkinden daha
doğrudur; biz hiç bir
hakkı çiğnemiyoruz; yoksa
zalimlerden oluruz!" diye yemin
ederler.
108- Bu
işlem şahitlerin gerektiği
gibi şahitlik yapmalarını ya da
yapacakları yeminden sonra
başkalarının yeminine başvurulmasından çekinmelerini sağlayacak en
kestirme yoldur. Allah'tan korkun ve (O'nun direktifini) iyi dinleyin. Çünkü
Allah fasıkları doğru yola
iletmez.[249]
Şehadet, gözle görme
ya da sezgi kaynaklı bir bilgiye dayanan sözdür: tanıklık etmek.
"Aranızda" ifadesi, "biribirinize şahitlik etmeniz"
anlamına gelir. Yani, eğer yolcu iseniz ikindi namazından sonra.O iki şahidin
doğru söyleyecekleri, dürüst davranacakları konusunda kuşkuya düşerseniz.Eğer
bu iki şahidin kendilerine emanet edilen gerçeklere ihanet edip yalan
söylediklerinin farkına varılırsa. En yakın.yani, gerçekte olduğu gibi, aslına
uygun olarak. Ne olduğundan fazla, ne de olduğundan az.[250]Yani,
Yüce Allah'ın ve Peygamberimizin emirleri ile yasaklarına aldırış etmeyenler,
bunlara bağlılığı gerekli saymayanlar. [251]
Kur'an mü'minlere yol
göstermeye, onları olgunluğa ve mutluluğa erdirecek uygulamalara iletmeye,
kendilerine bu uygulamaların neler olduğunu öğretmeye devam ediyor.
106. âyette Yüce Allah
mü'min kullarına şöyle buyuruyor: "Ey mü'minler, içinizden biri Ölmek
üzereyken vasiyet edeceği zaman sizden olan iki sözüne güvenilir kişiyi şahit
tutsun." Sizden olan. yani müslüman olan bu iki sözüne güvenilir kişi,
içinizden ölmek üzere olan kimsenin yapacağı vasiyete şahitlik etsinler. Ama:
"Eğer yolcu iseniz" ve bu yolculuk sırasında ölümün eşiğine gelen
kimsenin yanında kâfirlerden başkası yoksa, o zaman, "sizden olmayan iki
kişiyi şahit tutarsınız."
Eğer sözkonusu iki
kâfir şahidin doğru haber vereceği, şahitliği dürüst biçimde yapacakları
konusunda .şüpheniz varsa, namazdan sonra onları mes-cidde alıkoyup kendilerine
yemin verdirin. Yani imkan varsa böyle yapın. İmkan yoksa zamanı şartlara göre
ayarlayın. Onlardan: "Vallahi şahitliğimizin ya da yeminimizin ilgili
tarafı akrabamız bile olsa yeminimizi bir kaç paraya satmayız!" diyerek
Allah adına and içmelerini isteyin. Ayrıca onları şöyle demeye çağırın:
"Allah'ın emaneti olan şahitliği saklamayız" eğer Allah için yapmayı
üstlendiğimiz bu şahitliği saklarsak, "günahkârlardan oluruz!"
"Eğer bu müslüman
olmayan şahitlerin daha sonra günaha girdikleri ortaya çıkarsa.." yani,
ölmek üzere olan kişinin yanında bulunup da kendilerine bildirilip emanet
edilen vasiyeti doğru olarak aktaracakları yolunda yemin eden bu iki şahidin
üstlendikleri emanete hıyanet ettikleri, yemine rağmen yalan söyledikleri
ortaya çıkarsa, "..onların şahitlikleri yüzünden hakları çiğnenenlerden
iki kişi onların yerine geçerek" şöyle yemin ederler: Vallahi "bizim
şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur." Yani bizim yeminimiz onların
yemininden daha gerçek, daha dürüsttür. Biz onlara asılsız bir suçlama
yönelterek "hiç bir hakkı çiğnemiyoruz," eğer böyle yapmış olsak
"zalimlerden oluruz!" Ölünün mirasçıları bu yemini ettikleri zaman,
üzerine yemin ettikleri malı almayı hakederler, yani, ölüm olayı sırasında
vasiyete şahitlik edenlerin gizledikleri, inkâr ettikleri mal kendilerine geri
verilir. Yüce Allah: "Bu işlem, şahitliklerini gerektiği gibi yapmalarını
sağlayacak en kestirme yoldur," diyor. Yani bu işlem, .şahitlerin zulümden
ve haksızlıktan uzak âdil bir şahitlik yapmalarını sağlamanın en kestirme
yoludur. "Ya da yapacakları yeminden sonra başkalarının yeminine
başvurulmasından çekinmelerini sağlayacak en kestirme yoldur,' ifadesi ise şu
anlama gelir: Yani bu uygulama,sözkonusu şahitlerin şahitliklerinin
reddedilmesinden korkmalarını, rezil olmamak endişesi ile yalan
söylememelerini sağlayacak en etkili bir yöntemdir."Allah'tan
korkun!" Yani: "Ey mü'minler, Allah'tan korkun da O'na itaat
çerçevesi dışına çıkmayınız; "Ve O'nun emrini dinleyin!" Size verilen
emri tutun ve o konuda Yüce Allah'ın çağrısına olumlu karşılık verin. Çünkü
Yüce Allah, itaat çerçevesi dışına çıkan fasıkları iyilik ve olgunluk yoluna
iletmez; öyleyse faşıklıktan uzak durun, ondan çekinin! [252]
1- Hem
kendi mekânında, hem
yolculuk sırasında vasiyet etmek meşrudur. Okuduğumuz âyetler vasiyeti
teşvik ediyor, özendiriyor.
2- Vasiyeti şahitlerin huzurunda yapmak gerekir.
3- Eğer müslüman şahit bulunmaz ise müslüman
olmayan kimseleri [253]
vasiyete şahit tutmak
caizdir.[254]
4- Yemine ağırlık kazandırmak amacı İle namazdan
sonra yemin etmek müstehaptır.
5- Hakim şahitlerin doğru söyleyip
söylemedikleri konusunda şüpheye düştüğü takdirde onlara yemin verdirir, bu
meşrudur.
109- Allah,
bütün peygamberleri biraraya
getireceği gün onlara:
"İnsanlar çağrılarınıza ne
cevap verdi?" diye
sorar. Peygamberler de: "Bizim
bir şey bildiğimiz yok; hiç
şüphesiz sen bilinmeyenleri bilensin!" derler.
110- Hani Allah dedi ki: Ey Meryem oğlu İsa,
sana ve an.
-ne vermiş olduğum
nimetleri, ayrıcalıkları hatırla.
Hani seni Ru-
hul Kudüs
(Cebrail) aracılığı ile
destekledim, hem beşikte
ve hem de yetişkin
yaştayken insanlarla konuşabiliyordun...
Hani sana Kitab'ı,
hikmeti, Tevrat'ı ve İnciri öğretmiştim... Hani sen benim iznimle çamurdan kuşa
benzeyen bir şekil yapıyordun da içine lifleyince, iznimle, canlı bir kuş
oluveriyordu... Hani sen benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı
iyileş-tiriyordun...
Hani sen benim
iznimle, ölüyü dirilterek mezardan çıkarıyordun...
Hani açık mucizeler
göstermen üzerine İsrailo gutlarının kâfirleri: 'Bu düpedüz bir büyüdür!1
dediklerinde seni onların ellerinden
kurtarmıştım...
111- Hani
havarilere vahiy yolu ile: 'Bana ve Peygamberime inanın!' diye emir vermiştim
de bunun üzerine onlar da: 'İnandık, şahit ol ki bizler müslümanız!' dediler...
[255]
O gün Allah
peygamberleri toplar. Yani: "Allah'ın peygamber lerİ biraraya getireceği
günü hatırla." Bu olay kıyamet günügerçekleşecektir.'' [256]"Gayb"
kelimesinin çoğuludur; gözlerin göremediği, duyu organları aracılığı İle
algılanamayan şey, demektir.Seni güçlendirdim, sana yardım ettim.Cebrail.
-Selâm üzerine olsun Beşik. Meme çağındaki çocuğun yattığı yer.Gençlik çağı,
yani otuzuncu yaşını, aşmış kimse.Yazı, yazı yazabilme. Hikmet, ilim. Şeriatın
sırlan; her konuda doğruyu bulma yeteneği.Kuşa benzer bir şekil yapardın,
düzenlerdin.
Ekmeh, doğuştan kör;
Ebres, beres (alaca) hastalığına yakalanmış kimse. Alakoydum, sana
dokunmalarını engelledim. "Havari" kelimesinin çoğuludur; hem içinden
ve hem de açıktan samimi biçimde seven kimse.
[257]
Yüce Allah, mü'minleri
yeniden dirilme gününün dehşeti konusunda uyarıyor. O gün bütün peygamberleri
biraraya getirerek, olup-bitenleri onlardan daha iyi bildiği halde,
kendilerine: "İnsanlar çağrılarınıza ne cevap verdiler?" diye sorar.
Yani: "Ümmetleriniz size itaat mı ettiler, yoksa karşı mı geldiler?"
Yüce Allah'ın bu sıkıştırması üzerine bildiklerini unutan peygamberler işi O'na
havale ederek: "Bizim bir şey bildiğimiz yok; hiç şüphesiz sen gayb-leri
bilensin!"[258]
derler. O gün peygamberler bu duruma düşeceklerine göre, acaba onlardan daha
zayıf durumda olan sıradan insanlar ne duruma düşer?Yüce Allah bu dehşetli
sahnede diğer peygamberler arasından Hz. İsa'yı seçip onunla konuşuyor. Çünkü
onun hakkında iki büyük ümmet ölçüyü kaçırıp sapık düşüncelere kapıldı.
Yahudiler onun büyücü ve piç olduğunu iddia ederlerken, hristiyanlar
kendisinin Allah ve Allah'ın oğlu olduğunu ileri sürdüler. Bu yüzden, o
ümmetlerin de işitebilecekleri bir sahnede Yüce Allah, Hz. İsa'ya şöyle
sesleniyor: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene vermiş olduğum nimetleri,
ayrıcalıkları hatırla: "Sen benim kulum ve peygamberim olduğun gibi annen
de benim kulumdur!.. Yüce Allah, Hz. İsa'ya yönelik nimetlerini sayıyor:
"Hani seni Ruhul Kudüs (Cebrail) aracılığı ile destekledim..."
"Ru-hul Kudus"ten maksat Cebrail'dir. "Sen beşikteyken
İnsanlarla konuşabiliyordun..."
Yani henüz bebekken konuşabilmiştin.
Bilindiği gibi Hz. İsa "beşikteyken
konuşmuş ve şöyle demişti: "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap vererek
beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni insanlara yararlı kıldı.
Bana sağ oldukça namaz kılmamı ve oruç tutmamı emretti. Beni a-nama düşkün bir
oğul olarak yarattı; dik kafalı ve kötülük düşkünü biri olmaktan uzak tuttu.
Doğduğum gün, öleceğim gün ve tekrar diriltileceğim gün Allah'ın rahmeti ve
bağışı benimle birliktedir." -Meryem, 33.-
Ay eti eri okumaya
devam edelim: "Yetişkin yaştayken de insanla konuşursun..." Yani sen
yetişkin yaştayken de insanlarla konuşursun. Bu ifade Meryem'e müjde içeriyor.
Ona oğlunun küçük yaşta kalmayıp büyüyeceğini haber veriyor. O genç bir
delikanlı iken insanlarla konuştu, tekrar yeryüzüne dönüşünde olgunluk çağında
da insanlarla konuşacak.
Yüce Allah, Hz. İsa'ya
yönelik nimetlerini sayarak şöyle buyuruyor: "Hani sana Kitabı, hikmeti,
Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." Yani sen yazı yazabilmiş, hikmetli söz
söyleyebilmiş ve hikmetli davranışlarda bulunmuştun. Sana Musa'nın kutsal
kitabı olan Tevrat'ı ve sana vahyedilmiş olan İncil'i öğrettim.
"Hani sen benim
iznimle çamurdan kuşa benzeyen bir şekil yapıyordun da içine lifleyince,
iznimle, canlı bir kuş oluyordu..." Hani İsrailoğullan senden peygamber
olduğunu kanıtlayacak gözle görülür bir mucize istemişler ve sana: "Bize
bir kuş yarat!" demişlerdi. Sen de yerden aldığın çamura kuş biçimi
vermiştin. Bunu benim İznimle yapmıştın. Arkasından yine benim iznimle o
çamurdan kuşun içine üflemiştin de canlı bir kuş oluvermişti.
Yine sen, "Benim
iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyor-dun..." Bunları benim
yardımımla, benim sana verdiğim güçle yapabiliyordun.
"Hani sen, benim
İznimle, ölüyü dirilterek mezardan çıkarıyordun..." Ölüleri diri olarak
mezardan çıkarmıştın... Hz. İsa, Yüce Allah'ın izni ile bir kaç ölüyü diriltip
mezardan çıkarınca, İsrailoğulları kendisine: "Nuh'un oğlu Şam'ı
dirilt!" dediler. Hz. İsa da onun mezarı başına dikilerek ona seslendi;
Nuh'un oğlu Sam da İsrailoğullarınin gözü Önünde mezarından çıkıverdi.
"Hani açık mucizeler
göstermen üzerine seni İsrailoğullannin ellerinden kurtarmıştım..."[259]Somut
mucizeler göstermen üzerine onlar seni yalanlamışlar, seni öldürmeye, çarmıha
germeye niyetlenmişlerdi. "İsrailoğullarinm kafirleri: 'Bu düpedüz bir
büyüdür!' dediler,"
Hani senin dininden
"havarilere vahyettim ki: Bana ve Peygamberim İsa'ya iman edin!"[260]Onlar
da: "İnandık, şahit ol ki, biz müslümanız, dediler." Yani: Sana boyun
eğiyor, senin gerek Rabbimize ve gerekse sana uymayı buyuran, emirlerine
uyuyoruz, dediler. [261]
1- Kıyamet günü son derece dehşetli ve çetindir.
Öyle ki, peygamberleri bile şaşkına çevirmektedir.
2- Yüce
Allah'tan korkmak suretiyle o güne hazırlanmak gerekir.
3- Hz. İsa konusunda yahudiler tefrite ve
hristiyanlar ifrata düştükleri için her iki grup da kınanmaktadır.
4- Yüce Allah'ın Hz. İsa'yı onurlandırdığı, ona
bazı ayrıcalıklar ve nimetler bağışladığı belirtiliyor.
5- Hz. İsa'nın gösterdiği mucizeler onaylanıyor
ve tek tek anlatılıyor.
112- Hani havariler "Ey
Meryem oğlu İsa, senin Allah'ın bize gökten
bir sofra indirebilir
mi?" diye sordular da,
ha onlara: '!E~ ğer
mii'min iseniz Allah'tan korkun,'" demişti.
113- Havariler
ona dediler ki:
"istiyoruz, ki, o
softr/r^ı yemeklerinden yiyelim,
kalplerimiz güven bulsun;
bize doğnı söylediğini kesinlikle
bilelim ve olayın
tanıklarından olalım."
114- Bunun
üzerine Meryemoğlu İsa
şöyle dedi: "Allah'nn., ey Rabbimiz! Bize gökten
bir sofra indir ki, bu
gün, öncekilerimiz hem de
sonrakilerimiz için bir
bayram ve senin
bize gösterdiğin bir mucize
olsun! Bize nzık
ver, sen rızık
verenlerin en hayırlı-sisin!"
115- Allah
dedi ki: "Ben
o sofrayı size
indireceğim, ama ondan
sonra kim kâfir
olursa onu hiç
kimseyi çarptırmadığım bir azaba
çarptırırım!" [262]
Gücü yeter mi?"[263]Yani,
Allah İsteğini dinler, razı olur mu?
Gökten sofra. Mâide,
sofra ve üzerine konan şeyler ya da yenıek anlamına gelir. Burada
"yemek" anlamında kullanılmıştır.Kalplerimiz mutmain olsun. Yani:
kalplerimiz kesin inancın pekişmesi üe dundur, tatmin olur.Ve ona şah olman .-.
tem. Yani: o sofranın gökten indiğinin şahitleri oluruz.Ravrarn. Yani: tekrarlanan,
içinde Allah'ı andığırnız ve O'na şükrettiğimi/ -^r ü»in olur.
Senden alâmet. Senin Kudretine, rahmetine ve
peygamberinin peygamberliğine cici s i.
Bundan sonra si/t'en n;m inkâr ederce... F.y
gökten sofra inmeşini isteyeııleı sofra indikleri sonrı içinizden kim
kafirolursa...Alcınlcrfîen hir kimseye, yani kendi döneminizdeki hiç bir topluma,
i-k-a^ekur. [264]
Yüce Allah, bundan
önceki İli. âyette, kulu ve peygamberi Hz. İsa' (a.s.)'a: "Hani havarilere
vahiy yolu ile: 'Bana ve peygamberime inanın!' diye emir vermiştim de burum
üzerine onlar da: İnandık, şahit ol ki. bizler müslü-manianz!1 dediler."
diye buyurmuştu.
112. âyette
Havarilerin sözleri söyle devam ediyor: "Hni havariler: 'Ey Meryem oğlu
İsa. senin Allah'ın bize gökten bir sofra indirebi ir mi?" Bu söz-leri.
içlerinde bir küsku olduğunu. Rabb'ierinin gücüne kesin bir şekilde inanmadıklarını
gösteriyor. Bu yüzden Hz. İsa, onlara: "Eğer mü'min iseniz Allah'tan
korkun!" diye cevap veriyor. Yani böyle konuşmayın. Bunun üzerine
havariler yakışıksız sözlerinden dolayı özür diliyorlar. Okuyalım:
"Havariler dediier ki: istiyoruz ki. o sofranın yemeklerinden yiyelim,
kalplerimiz güven bulsun, bize doğru söylediğini kesinlikle bilelim ve olayın
tanıklarından olalım." Yani: Bu sofranın, senin onun indirilmesini
Rabb'inden istemen üzerine indirildiğine şahit olalım.
Havarilerin bu isteği
üzerine Hz. İsa Rabb'ine yalvararak şöyle diyor: "Allah'ım, ey Rabb'imiz!
Bize gökten bir sofra indir ki, bu gün öncekilerimiz İçin bir bayram
olsun.." yani, şu anda hayatta olanlarımız için ve "sonrakilerimiz
için de." Yani, bizden sonraki kuşaklar için de bayram günü olsun.
"Ve senin bize gösterdiğin bir mucize olsun." Yani, bu olay senin
birliğinin, üstün gücünün ve beni İsrailoğullanna peygamber olarak gönderdiğin
yolundaki sözlerimin doğruluğunun göstergesi olsun. "Bize rızık
ver.." Rızkım ve lûtfu-nu bize göndermeye devam et. Çünkü "sen rızık
verenlerin en hayırlısısm!" Yüce Allah, Hz. İsa'nın bu duasına şöyle cevap
verdi: "Ben o sofrayı size indireceğim.." Nitekim indirdi de.[265]"..Ama
ondan sonra kim kâfir olursa.." Ey kendilerine sofra indirmemi isteyen
İsrailoğullan, ben bu sofrayı indirdikten sonra kim, ya birliğimi inkar ederek,
ya Peygamberimin peygamberliğini tanımayarak, ya da gücümün üstünlüğünü kabul
etmeyerek kâfir olursa, "..onu, hiç kimseyi çarptırmadığım bir azaba
çarptırırım!.." Nitekim Yüce Allah, bu olaydan sonra kâfir olan
İsrailoğullarını, tehdid ettiği azaba çarptırarak, maymunlara ve domuzlara
dönüştürmüştür[266]
1- Yahudiler peygamberlerine karşı kaba,
saygısız ve edepsizce davranmışlardır. Nitekim Hz. Musa'ya: "Git sen
Rabbin ile birlikte savaş, biz burada kalıyoruz!" dediler. (Mâide, 24.)
2- Hz.
İsa'nın: "Allah'tan korkun!" biçimindeki cevabı onların yakışıksız
bir söz söylediğini gösterdiği gibi, "Bize doğru söylediğini kesinlikle
bilelim!" biçimindeki sözleri de şüphe içinde olduklarını kanıtlar.
3- Allah'a ibadet etmek, namaz kılmak, zikretmek
ve şükretmek suretiyle değerlendirilecek dinî bayram günleri meşrudur. Nitekim
İslâm'da Ramazan ve Kurban bayramı olmak üzere iki bayram vardır.
4- Firavun'un yakınları, münafıklar ve
kendilerine sofra indirilen İsrail-oğullarının kâfirleri, kıyamet günü en ağır
azaba çarptırılacak olanlar arasında yer almaktadır. [267]
116- Ve yine Allah demişti ki:
"Ey Meryem oğlu İsa,
sen mi insanlara: 'Beni
ve annemi, Allah'tan
başka iki ilah
edinin' dedin?
117- Ben
onlara sadece bana
emrettiğini, yani: 'Benim
ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a
kulluk edin!' dedim. Aralarında
bulunduğum sürece onların üzerinde gözetleyici oldum. Fakat sen canımı
alınca onların tek gözetleyicisi sen oldun. Her şeyin şahidi sensin!
118- "Eğer
onları azaba çarptırırsan, onlar
senin kullarındır; eğer günahlarını
affedersen, kuşku yok
ki, sen üstün
iradeli ve hikmet sahibisin!.."
119- Allah
dedi ki: "Bugün
doğruların doğruluklarının yararını
görecekleri gündür; onlar
için altlarından nehirler
akan ve içlerinde ebedi
olarak kalacakları cennetler
vardır." Allah onlardan
razıdır, onlar da
O'ndan razıdırlar. İşte
büyük kurtuluş, büyük başarı
budur.
120- Göklerin,
yeryüzünün ve her
ikisinde bulunan tüm varlıkların egemenliği
Allah'ın elindedir. O'nun
gücü her şeye yeter.
İki ilâh. Benim
dışımda tapılan iki ilahSeni tenzih eder, yüceltirim. Bana yakışmaz; benim için mümkün değil.
Gözetleyici, denetleyici.Gözetleyici, koruyucu. Eğer onları cehennem ateşine
atarsan... Onlar senin kullarındır, onlara istediğini yaparsın.Eğer onların
günahlarım görmezden gelirsen... Cennetine koymak suretiyle onlara merhamet
edersen.Aziz ve hakim. El-aziz: "İradesi ile kendisi arasına hiç bir engelin
giremediği ve hep galip olan," demektir. El-Hakim ise: "Her şeyi
yerli yerine koyan, buna göre müşriki cehenneme atarken, Allah'ın birliğini
onaylayanı cennete yerleştiren," anlamına gelir.Doğru. "Sadık"in çoğuludur. "Sırf
Rabb'ine kulluk ederek O'nun birliğini onaylayan kul," anlamına gelir.
Ondan razı oldu. Çünkü Yüce Allah onları, iyi amellerinin karşılığında
altlarından ırmaklar akan cennetlerle ödüllendirdi Her şeye gücü yeler. Yani,
iradesinin taallûk ettiği, yapmak istediği her şeyi yapabilir; herhangi bir şey
O'nu asla aciz bırakamaz. [268]
Yüce Allah, peygamberi
Hz. Muhammcd'e diyor ki: Müslümanlara hatırlat; hani A ilah peygamberleri bir
yere toplayıp da, ümmetlerinin, çağrılarına ne cevap verdiklerini sorduğu gün, o kıyamet
gününde, hristiyanları müşrik-likleri yüzünden kınama olarak Hz. İsa'ya şu
soruyu sorar: "Ey Meryem oğlu İsa, sen mi, Allah'dan başka beni ve annemi
de ilah edinin, dedin?" Yani: Seni ve anneni tapılacak iki ilâh
saymalarını onlara sen mi telkin ettin? Bu sorunun vurguladığı durumu Hz. İsa
derhal reddeder ve Rabb'ini noksanlıklardan tenzih edip, O'nun ululuğunu dile
getirerek şöyle der: "Haşa! Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim;
gerçek olmadığını bildiğim bir sözü söylemek bana yakışmaz. "[269]Hz.
İsa kendisine yöneltilen suçlama ile ilgisiz olduğunu kesin bir dille
vurgularken, Allah'ın huzurunda taraftarlarını kınıyor: "Eğer böyle bir
söz söyleseydim sen bunu bilirdin." Ya Rabbi, "sen benim içimdekini
bilirsin." Sözümü ve davranışımı haydi haydi bilirsin. Ama, "ben
senin özündekİni bilemem." Sadece senin bana bildirdiğin kadarını
bilirim. Çünkü, "sen bilinmezlerin bilenisin!"Hz. İsa sözlerine
devam ediyor: "Ben onlara sadece bana emrettiklerini söyledim." Senin
emrin uyarınca onlara söylediklerim şunlardır: "Benim ve sizin Rabb'iniz
olan Allah'a kulluk edin, aralarında bulunduğum sürece onların üzerinde
gözetleyici oldum."[270]
Fakat beni yakınlığına yükseltmek suretiyle "canımı alınca onların tek
gözetleyicisi sen oldun." Sen onların davranışlarını gözetledin ve
karşılıklarını vermek üzere yazıya geçirdin. "Sen her şeyin
şahidisin,"
gözetleyicisi ve yazıya geçirenisin."Eğer onları azaba
çarptırırsan..." Yani: Eğer onların müşrik olanlarım cehenneme atarak
cezalandırırsan, buna senin gücün yeter. Ama, "... eğer günahlarını
affedersen..." Yani: Eğer onların arasındaki senin birliğine inanmış
kişilerin günahlarını bağışlayarak kendilerini cennetine koyarsan, bu kişiler
buna lâyıktırlar. Sen yücesin, emrinde galipsin ve hikmet sahibisin; yani her
şeyi yerli yerine koyarsın; bunun sonucu olarak ne sana ortak koşanlara nimet
sunar ve ne de senin birliğini onaylayıp emirlerine uyanları azaba
çarptırırsın.
Yüce Allah Hz. İsa'nın
bu sözlerine şöyle cevap veriyor: "Bu gün doğruların doğruluklarının
yararını görecekleri gündür. "[271]Yani:
Onlar Allah'a ettikleri îmâna samimiyetle bağlı kalarak kendisine hiç bir ortak
koşmaksızın sırf O'na kulluk ettiler. Buna karşılık altlarından ırmaklar akan
ve içlerinde ebedî olarak kalacakları cennetlere girerek bu îmânlarının
faydasını gördüler. Üstelik Allah onlardan razı olduğu gibi, onlar da
kendilerine bağışlanan bitip-tükenmez nimetlerden ötürü Allah'tan hoşnut
oldular. "İşte büyük kurtuluş, büyük başarı budur."
Yüce Allah sûrenin
sonuncu âyetinde haber veriyor ki: "Göklerin, yeryüzünün ve her ikisinde
bulunan tüm varlıkların egemenliği Allah'ın elinde-dir."[272]
Yanİ: Göklerde ve
yeryüzünde bulunan bütün varlıkların ve âlemlerin mülkiyeti, yaratışı ve
tasarrufu O'nun elindedir. Onlara ne isterse yapar; ister merhamet eder,
isterse azaba çarptırır. "Onun gücü her şeye yeter." Ne yerde, ne
gökte herhangi bir güç O'na engel olamaz; O her şeyi işitir, her şeyi[273]
1- Hristiyanlar
Hz. İsa ile annesini ilâh edindikleri için kıyamet günü mahşer alanında
kınanıyorlar.
2- Hz.
İsa'nın, ehl-i kitab'm ve hristiyanların müşrikleri ile hiç bir ilgisi olmadığı
belirtiliyor.
3- Müşriklerin cezalandırılmaları ve Allah'ın
birliğine inananların nimetlere kavuşturulmaları ilâhi bir hikmete dayanır.
4- Doğruluk
ve samimiyet, dünyada da ahirette de sahibine fayda sağlayan birer erdemdir.
Nitekim peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü
doğruluk sahibini iyiliğe çağırır, iyilik de cennete götürür. İnsan doğru
olmaya ve doğruyu aramaya devam ettikçe, sonunda Allah katında doğrular
arasına yazılır."
5- Allah'tan
istenmesi gereken şeyleri Allah'tan başkasından istemek, haktan sapmanın ve
müşrikliğin bir türüdür. Çünkü Allah'tan başkasının elinde Allah'ın vereceği
şeyler yoktur. Bir şeyi olmayan nasıl ve nereden başkalarına bir şey
verebilir? [274]
[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/317
[2] Mâide Sûresi, son olarak inen Kur'an sûrelerindendir.
Bu sûrede şu âyet dışında nesh edilmiş ayet yoktur: "Ey inananlar!
Allah'ın işaretlerine, haram aya, kurbana, gerdanlıklara..." Şa'bi'nin
görüşü budur. Mâide Sûresinde diğer sûrelerde bulunmayan hükümler vardır. Kitap
ehlinden namuslu kadınlara ait hükümlerle,
hırsızlığın hükmü bunlardandır.
[3] "İhramdan çıktığınız zaman, avlanın,"
âyetindeki emir kipinin farz gereklilik için değil, mübahlık için olduğunda
görüş birliği vardır. Bu bir usûl kaidesi-dir: Yasaklamadan sonra gelen her
emir mübahlık bildirir.(O zaman âyetin anlamı, mealde verdiğimiz gibi:
"İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz," olur.)
[4] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/318-319.
[5] Hasan Basri: Allah-u Teâlâ, borçlanma akidlerini
kastediyor, der. Bu akidler, kişinin akdettiği satım, alım, kiraya verme,
kiralama, nikahlama, boşama. Ziraat işleri, anlaşmalar ile aynı şekilde Allah-u
Teâlâ'ya söz verdiği adak ve şer'î-dinî tekliflerdir...
[6] Ve de sünnetin haram kıldığı hayvanlar. Yani
parçalayıcı hayvanlarla yırtıcı kuşlar sahih hadislerde sabit olduğu üzere
haramdır.
[7] İhramdan çıktınız mı, avlanma, ihramsızken helâl
olduğu gibi helâldir. Ancak haremin av hayvanlarını avlayamazsımz. Çünkü bu
ihramlıyken de, değilken de haramdır.
[8] Bu cümle, meseleyi Allah'a bırakıp helâl ve haram
kıldığı konularda O'na itiraz etmemeyi gerektirir.
[9] Tevbc suresi, 5.
[10] Harem'c hediye edilen kurbanlık, demektir.
Belirlenmesi, özelliklerindendir. Belirlenme işlemi, kan aksın diye hörgücünün
sağ tarafının kanatılmasidır. Böylece kurban olduğu bilinir. Ebû Hanife
dışındaki bütün fakihler kanatma görüşündedir.
[11] Kanatılıp takı takıldı mı kurban'ın satışı artık haram
olur. Çünkü Allah'a vakfedilmiş gibi olmuştur. Takı takılması ise, boynuna
onun kurban olduğunu belirtecek bir takı takılmasıdır. Bu ise koyun (davar)
cinsinde olur. Çünkü koyunların sırtı kanatılmaz.
[12] İyiliğe insanlar razı olur, takvaya da Allah...
İnsanları ve Allah'ı razı eden hayrın hepsini toplamış, dünyada ve ahirette
mutluluğu tamamlamış olur.
[13] Büyük günahlarda ve fuhşiyat, zulüm ve saldırganlık
yapmakta yardımlaşma-yın! Allah her türlüsünü haram kılmıştır.
[14] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/319-321.
[15] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/321-322.
[16] Eti yenebilen bütün hayvanlar da böyledir. Avlanması
sırasında besmele çekileni müstesna, av hayvanları da aynıdır. Çünkü kesilmese
bile avlanırken besmele çekilen hayvanın eti yenir, ona murdar (leş) denmez.
[17] Ensesinden kesilenin yenmeyeceğine dair icma vardır.
Ama kesen kimsenin kes-
me işlemini bitirmeden elini kaldırıp sonra hemen kesmeye devam etmek
üzere indirdiğinin yenip yenmeyeceği tartışılmıştır. Doğrusu, yenebileceğidir.
Azdığında veya bir kuyuya düştüğünde herhangi bir şekilde kesilen devenin yenebileceğinde
ihtilaf yoktur; dayanağı sahih hadistir.
[18] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/322-323.
[19] Şah damarlarını kesecek her türlü keskin âletle kesim
yapılır. Ancak kemik ve dişle kesim yapılmaz. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Diş
ve tırnak yok," buyurmuştur. Çünkü diş kemiktir, tırnak ise Habeşlilerin
çakışıdır.
[20] Bunlar üç adet oktu. Birinin üzerinde "Rabbim
emretti", ikincisinde ise Rabbim yasakladı" yazıyordu, üçüncüsü boştu
ve üzerine bir şey yazılmamıştı. Şans çekici bunları bohçasına koyuyordu.
"Emretti" çıkarsa, işini yapıyor, "Yasakladı" çıkarsa
yapmak istediği şeyi yapmıyor, boş çıkarsa bohçaya bir daha sarıyordu.
Saydıklarımızdan başka iki tip fal oku daha vardı.
[21] "Bugün sizin dininizi tamamladım" âyeti,
Veda Haccı'nda Arefe günü ikindiden sonra, RasÛlüllah (s.a.v.) kulağı yarık
devesinin üstünde iken inmiştir. (Müslim)
[22] Dinin tamamlaması şudur: İslâm, Hicretten önce
kelime-i şehadctle sınırlı idi.Allah Rasûlü (s.a.v.) Medine'ye hicret edince,
din günbegün inmeye başladı. Sonunda olgunlaştı ve Allah-u Teâlâ Veda Haccı'nda
şöyle ilân etti: "Bugün size dininizi tamamladın)."
[23] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/323-326.
[24] Tezkiye'nin (hayvan kesme) âdabından bazısı şunlardır:
Hayvana yumuşak davranmak, bıçağı keskinletmek, hayvanı kıbleye doğru
yaîırmak, derisini yüzmeden önce soğuyuncaya kadar beklemeye bırakmak, kesime
başlamadan önce niyet etmek, Allah'ın nimetini itiraf etmek. Çünkü bu hayvanı
bizim emrimize vermiştir. Dileseydi üzerimize saldırtirdı. Helâl kılmıştır.
Dileseydi haram kılardı. Bütün bu âdâb Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şu hadisinde
yer alır: "Allah herşeyi güzel yapmayı farz kılmıştır. Güzelce öldürün.
Hayvan kestiğinizde, kesimi güzel yapın."
[25] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/326-327.
[26] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/327-328.
[27] Kurtubi kaydeder: "Sana kendilerine neyin
helâl..." ayeti Adiyy bin Hatim ile Rasûlüllah'ın (s.a.v.) Zeyd el-Hayr
adını verdiği Zeyd el-Hayl sebebiyle inmiştir. Bu ikisi: "Ya Rasûlüllah,
biz köpeklerle ve şahinlerle avlanan bir toplumuz. Köpekler bize sığır, zebra
ve ceylan yakalar. Bazılarını kesmeye fırsat bulamıyoruz, bazısını da köpekler
öldürüyor da kesmeye yetişemiyoruz. Allah-u Teâlâ ise leşi (murdarı) haram
kıldı. Bize hangisi helâl oluyor?" dediler. "Sana soruyorlar..."
âyeti indi. Bizim tefsirde kaydettiğimizle bunun arasında çelişki yoktur. Çünkü
soran soruyor, bunun üzerine peygamber okuyor.
[28] Kurtubî, şu hususta görüş birliği olduğunu kaydeder:
"Köpek siyah değilse, bir müslüman eğitip ava saldığında saldırıyor,
çağırdığında geliyor, avladığı ve yaraladığı ya da diş geçirdiği avı yemesin
diye azarladıklarında pençesine aldığı avı bırakıyorsa, bu hayvanla bir
müslüman avlanıyor ve ava salarken besmele çekiyorsa avı sahihtir." Siyah
olup olmaması şartı tartışılmaktadır.
[29] "Allah'ın adını anıp köpeğini saldığında,
ye!" (Hadis)
[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/328-330.
[31] Bu âyetin tefsirine dair anlaşmazlık vardır. Dönüp
dolaşılır: Her namaza ab-dest almak farz mıdır yoksa müstehap mıdır? Ya da
başkasına değil, sadece ab-desti olmayana farz, başkasına da müstehap mıdır?
Ayette takdim ve te'hir var mıdır? sorulan sorulur. Çoğunluğun kabul ettiği
şudur: Abdest ona buna değil sadece namaz kılmağa niyetlenen ama abdesü
olmayana farzdır. Başkasına da müstehaptır. Ayetin yorumu yukarıda tefsirde
verdiğimiz şekildedir. Abdest, gusül ve teyemmüm; hepsinin bu âyetin inmesinden
önce dini birer gereklilik olduğuna işaret etmek gerekir. Çünkü Rasûlüllah
(s.a.v.) abdestsiz bir tek namaz kılmamiştir. Teyemmüm, Müreysi Gazvesi'nde
meşru kılınmıştır. Müreysi gazvesi ise Hicrî 5 veya 6. yılda vuku bulmuştur.
Binaenaleyh bu âyet bütün temizlik çeşitlerini kapsamıştır? Niye? Allah'ın
Kitabı ebediyen okunur, tilavetiylc ibadet edilir (namaz kılınır), ilmen ve
amelen muhtevası ile amel edilir. Çünkü dahâ\Önce de geçliği gibi Mâidc sûresi
inen en son sûredir.
[32] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/330-331.
[33] Osman b. Afian (r.a.) hadisinde böyle gelmiştir.
[34] Müslim, Hz. Ali'den: Şu şekilde rivayet etmiştir.
"Mestlere meshetmek konusunda Rasûlüllah (s.a.v.) yolcu için üç gün üç
[35] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/332.
[36] Hadis metni şöyledir: "Sizden biriniz namaz
kıldığında Rabbine yakarmaktadır." Buhârî'deki bir rivayette şöyle geçer:
"Sizden biriniz namazda iken, Rabbi onunla Kâ'be arasındadır."
[37] Tefsirde abdestin, guslün ve teyemmümün özelliklerine
dair sıraladıklarımız, sahih ve sünen kitaplarda geçmektedir. Aralarında zayıf
hadis veya rivayet yoktur.
[38] "Sana şöyle niyetlenmen yeter, buyurdu. Sonra
ellerini toprağa bir defa vurdu (sürttü), sonra da sol eliyle sağ elini,
ellerinin dış kısmını ve yüzünü mes-hetti." (Buhari'Müslim) Rasûiüllah'ın
(s.a.v.) ellerini toprağa vurup yüzünü meshettiği, sonra yine fjprağa vurup
ellerini meshettiği rivayet edilmiştir. İbn Ömer'den gelen rivayetle de
ellerini dirseklerle birlikte meshettiği geçer.
[39] Abdestin faziletine dair birçok sahih hadis gelmiştir.
Meselâ: Kim abdestini güzel alırsa,yani şartlarını yerine getirirse, sonra
namaza durursa, günahları kulağından, gözünden, ellerinden ve ayaklarından
dökülür." "Abdest alıp abdestini güzelce yapan, sonra gözünü göğe
dikip: Eşhedu en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûlüh.
Allah'ım beni tevbe edenlerden eyle. Allah'ım beni temizlenenlerden eyle!
derse, ona sekiz cennet kapısı açılır."
[40] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/332-335.
[41] "Temizlek, imanın yansıdır." (Müslim)
Abdest, gusüî, teyemmüm, mestlere mesh gibi konular için ilmihal ve fıkıh
kitaplanna başvurunuz.
[42] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/335-337.
[43] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/337.
[44] Ayette ebedi sanatlardan biri olan kasır üslubu
vardır. "İşte onlar cehennemliktir." Yani başkası değil de azaba ve
ebediyen azapta kalmaya sadece onlar müstehakmış gibi. Çünkü suçlan çok
büyüktür: İnkâr ve yalanlama.
[45] Bu hadisenin benzerleri vardır. Yahudi ve müşrikler
Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ve mü'minlere çeşitli suikastler düzenlemişlerdir.
Hudeybiye'de, Gavras ve Dıı'sûr vakalarında bpyiedir. Allah bu suikastleri boşa
çıkarmıştır.
[46] El çektirme, öldürtmemek ve savaştırmamak
anlamındadır.
[47] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/338-339.
[48] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/339-340.
[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/340-341.
[50] Bu oniki nakib arasında Yaşa' ile Kâlibde vardı. Bu
ikisi salih insanlardı. Gerisi helak oldu. İyi insanlar değillerdi.
[51] Ayette, dinî veya dünyevî bir ihtiyacı öğrenmeye gerek
duyulan konularda tek kişinin haberini kabul etmeye delil vardır. Casus
kullanmaya da delil vardır. Nitekim peygamber de fs.a.v.) casus kullanmıştır.
[52] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/341-342.
[53] Bunlar sadece Muhammed ümmetine has şeyler değildir.
Çünkü bu ibadetler saadete erişmek, insanı olgunlaştırmak için konmuştur. Bu
sebeple nefislerini paklama ve ahlâklarını güzelleştirmekten dolayı Muhammed
ümmetinin olgun ve mutlu olduğu gibi diğer ümmetler için de birer ibadet ve
dini ölçüler olarak konulmuştur.
[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/342-343.
[55] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/343-344.
[56] Bu, onu (s.a.v.) güzel ahlaka sevketmedir. Sıkıntı
verip dururlarken sıkıntıya sıkıntıyla değil aksine bağışlamayla karşılık
vermesini emretti. Böylece gözlerinde daha da büyüyecekti.
[57] Nasara kelimesinde iki önemli bir işaret vardır:
Nasara demek yardım etti ve yardım eden demektir. Bu kelimeyi hristiyanlar
kendilerine isim olarak almışlardı. Bu ayetle sabittir. İsa (a.s.)'nın:
"Allah yolunda kim benim yar-dımcımdır?" demesi üzerine, Havarilerin:
"Biz Allah yolunun yardımcılarıyız!" demelerini alarak dine, hakka
ve hak sahiplerine yardımı gözetmektedirler. Öyleyse niçin hakka yani İslâm ve
müslümanlara yardım etmiyorlar?
[58] Aralarına düşmanlık ve kin sokulanların hristiyanlar
ile yahudiler olması mümkündür. Çünkü aralarında düşmanlık vardır. Ancak metnin
gelişinden, bunun, hristiyanlar arasına sokulduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de
değişik düşman ve kindar gruplar halindedirler.
[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/344-345.
[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/345-346.
[61] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/346-347.
[62] Nurun İslâm olması da\:aizdir. Hz. Peygamber de
(s.a.v.) nurdur, İslâm da.
[63] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/347.
[64] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/347-349.
[65] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/349-350.
[66] Ayetten maksat, sapıklıklarını ve sözlerini bozmalarım
açıklamak değil, bu söyleyiş tarzıyla kâfirliklerini açıklamaktır.
"Allah, Meryem oğlu Mesih'tir," sözü bazı hıritiyanlarm
"Mesih yarı tanrı, yarı insandır," sözüne dönüktür. Bu benzersiz bir
karıştırmadır. En meşhur mezhepleri olan Ortodokslar, Katolikler ve Nasturiler,
Allah'ın Mesih olmasını inkâr ederler. Ama, İsa, Allah'ın oğludur. Allah da
tanrıdır, derler. Bu, açık bir yalan ve kâfirliktir.
[67] Tevrat ve İncil, Allah'a yakıştırılan babalık ve
oğulluklarla dolup taşmaktadır. Kitaplarının uğradığı tahrif işte budur.
"Bu babalık ve oğulluk yüceltme gayesiyledir" diyenlerin bu sözüyle
son dönem hristiyanlan aldanmış ve gerçek olduğuna inanmışlardır. Bu görüşte
kabul edilemez bir tehlike söz konusudur.
[68] İbn Abbas (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), bir
yahudi topluluğunu cezaya çarptırılacaklarını haber vererek korkuttu. Onlar:
Biz korkmuyoruz; çünkü Allah'ın oğullan ve sevgilileriyiz, dediler. Bu ayet
indi." diye anlatmıştır.
[69] Bakara Sûresi, 80.
[70] İbn Abbas'tan (r.a.): Mu'az bin Cebel, Sa'd bin Ubâde
ve Ukbe bin Vehb yahu-
dilerc: "Yahudi toplumu! Vallahi siz Muhammed'in Allah'ın Rasûlü
olduğunu biliyorsunuz. Hani siz bize, o gönderilmeden ondan söz ediyordunuz
ya, özelliklerini sayıyordunuz ya..." deyince şöyle dediler: "Allah
Musa'dan sonra birkitab İndirmemiş ve müjdeleyici ve uyarıcı
göndermemiştir." Onun üzerine bu âyetindi.
[71] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/350-352.
[72] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/352-353.
[73] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/354.
[74] Bu âyette Musa'nın yahudilerden gördüğü eza ve cefayı
Allah bildirmiştir ki, Peygamberimize, Medine yahudilerinden gördüğü inad ve
direnmeye üzülmesinden dolayı bir teselli vardır.
[75] Hasan ve Zeyd bin Eslem'den gelen rivayette; evi,
hizmetçisi ve hanımı olan, zengindir ve
mülk sahibidir. Abdullah
bin Amr bin As'ın
görüşü de Müslim'de geçtiğine
göre böyledir. Bir adam ona şöyle sormuştu. Biz muhacirlerin fakirlerinden
değil miyiz? Abdullah da ona şöyle dedi: Sana sığınan bir hanımın yok mu? O:
Evet, dedi. Oturduğun bir evin yok mu? diye sordu. Evet, var, dedi. Abdullah:
Öyleyse sen zenginlerdensin, dedi. O şahıs: Benim kölem de var, deyince,
Abdullah: Sen köle sahibisin dedi.
[76] Cabbar kelimesi, iri ve uzun cüsseli manasınadır.
İnsanlar için kullanıldığında,kendini büyük gören, fakirlik ve boyun bükmekten
uzak veya insanlara baskı yaparak istediklerine zorlayan kişidir.
[77] Bu yer, Akdeniz, Ürdün Nehri ve Ölü Deniz arasında
kalan Filistin toprağıdır. Kuzeyde Hamaya, güneyce ise Harvan ve Gazze'ye kadar
uzanır.
[78] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/354-356.
[79] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/356-357.
[80] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/357.
[81] Kavmin başına gelen korkaklığın nedeni şudur: Yûşâ ve
Kâlib hariç kavmin ileri gelenlerinin onlara Amclikaları pek zorba, şöyle iri
cüsseli böyle uzun ve geniş insanlar, diye anlatmış olmalarıdır.
[82] Bu ifade toplumun Allah'ı ve onun için gerekli tezimi
tanımadığını gösterir. Ve, eğer Allah'ı ve sıfatlarını bilmeme sebebiyle mazur
görülmezse, küfür ifade eden bir sözdür.
[83] Sahip olmak sözünün manas, köleye sahip olmadaki mana
gibi değildir O kar-dcşıne nas.I sahip olsun ki? Bu sözden maksat, benim ve
kardeşimin İsraıl-oğullan üzerinde onların kötülüklerini engelleme gücüm yok,
demektir
[84] Onlardan isyan meydana gelince ayrılmak istemiştir ki,
onların basma gelecek azab kendine de gelmesin.
[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/357-358.
[86] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/357-360.
[87] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/360.
[88] Kurban hem tekil hem de çoğul için kullanılan cins
isimdir. Çünkü onlardan herbirinin kurbanı vardır. Orlak oldukları tek bir
kurban yoktur.
[89] Kabul edildiği, kabul edilmediğinden nasıl ayırdedilir, denirse, şöyle cevap
verilir. Allah'ın geçmiş ümmetler hakkındaki âdeti şudur: Birisi Allah için
kurban kestiğinde eğer Allah onu kabul ederse bir ateş gönderir, ateş o kurbanı
yakardı. Eğer kabul etmezse bunun tersi olurdu. Buna İsrailoğullarının ganimetleri
hakkındaki Buharı hadisi işaret etmektedir: Çünkü ganimetler onlara haramdır,
ancak Muhammed ümmeti için helâldir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir ateş gökten ganimetlerin üzerine iner ve onu yakardı. "
[90] Bu ifadede Kabilin muttaki olmadığına işaret vardır.
Kabil İsrailoğullarının dilinde Kabin şeklindedir. Habil de aynı şekildedir.
Allah ancak şirkten sakınanlardan kabul eder, sözünden Önce başka sözler
de vardır ki buna işaret etmektedir. Daha önce geçen söz şu şekildedir: Niçin
beni öldüreceksin, ben hiç bir şey gömmedim?! Kurbanımın kabulü konusunda benim
bir günahım yok! Kurbanın kabul edilmesi benim Öldürülmemi gerektirmez. Allah
ancak muttakilerden kabul eder.
[91] Öldürme işini ilk kez yapan o olunca, haksız yere
kıyılan her candan ona bir pay olur. Bunun delili şu hadistir: "Bir cana
haksız yere kıyılmca Adem'in oğluna ondan bir pay olur. Çünkü o öldürme işini
ilk yapandır." Bir başka hadiste şöyle buyurulur: "Kim ki bir kötü
âdet çıkarırsa, onun ve onu kıyamete kadar işleyecek olanın günahı ona
olur."
[92] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/360-362.
[93] Kabrin geniş olması mustehabtır. Bunun delili şudur:
Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde kabir kazın ve kabri geniş yapın
Lahdi de güzel yapın diye buyurmuştur. Ölüyü kabre koyanın Bismillah, ve ala
milleti Rasûlüllah demesi ve definde bulunanın kabre baş tarafından üç kere
toprak alması müste-h apt ir.
[94] "İki müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelirse,
Ölen de öldüren de cehennemdedir," sahih hadisi hakkında şunlar
söylenebilir: Bu hadis, haksız yere savaşarak öldürmeyi ve öldürülmeyi hak
edenler için geçerlidir. Fakat bir kişi zulme uğrar, kendini savunur ve
öldürülürse bu kişi şehiddir. Kim müslümanlara isyan ederse onunla savaşmak
farzdır. Onunla savaşan.mücahiddir, Öldürülürse şehiddir.
[95] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/362-363.
[96] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/363.
[97] Bu öldürmeye cüret etmelerinden dolayı
îsrailoğullarına sert davranmak için sadece İsrailoğullarına mahsus kılınmış
bir hükümdür. Belki onlar böylece kan akıtmaktan vazgeçerler. Çünkü onlar
peygamberlerini ve kendilerine adaleti emredenleri bile öldürmüşlerdir.
[98] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/363-364.
[99] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/364-365.
[100] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/365-366.
[101] Urayneliler yedi kişiydiler. Bunların üçü Ukalden dördü
de Urayne'dendi. Bu kişiler Medine'de îmân ettiklerini açıkladıktan sonra
Medine'nin havasını ağır bulduklarını iddia etmişler. Rasûlüllah da onlara şifa
verecek şeylerle yardımcı olmuş. İyileştiklerinde inkâr etmişler, bir çobanı
öldürmüşler, develeri önlerine katıp götürmüşlerdi. Ayet, dinden dönen diğer
kişiler hakkında da geçerlidir. Hüküm ise bu âyette Allah'ın açıkladığı
hükümdür. Müslümanların süvarileri onlara yetişmiş ve geri getirmiştir. İşte
bu âyet Allah'ın onlar hakkındaki hükmünü açıklamak için inmiştir. Lafzın umumi
manâsına itibar edilir, sebebin hususiliğine itibar edilmez. Bu sebeple bu
hüküm kıyamete kadar onların benzeri olanlar için geçerlidir.
[102] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/366-367.
[103] Hırsız da isyancı gibidir. Ondan Allah adına
vazgeçmesi istenir; eğer direnirse savaşılır ve öldürülür. Hırsızın Öldürdüğü
kişi cennettedir. Eğer hırsız öldü-rülürse cehennemdedir. Bunun delili Ebu
Hureyre'den rivayet edilen şu hadistir: Bir adam Rasûlüllah (s.a.v.)'e gelip
dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, bir adam malımı almak için gelse ne dersin?
Rasûlüllah ona: Malını verme, dedi. Adam: Benimle savaşırsa deyince,
Rasûlüllah: Sen de onunla savaş, dedi. Adam: Ya beni Öldürürse? dedi.
Rasûlüllah: Sen şehidsin. dedi. Adam: Ben onu Öldürürsem? deyince, Rasûlüllah:
O cehennemdedir, buyurdu. Ancak hırsızlık suçundan dolayı ebedi cehennemde
kalmaz.
[104] Bu çoğunluğun görüşüdür. Bu görüş âyete daha uygundur.
[105] Hem eli ve ayağı çaprazlama kesilir, hemde öldürülür.
[106] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/367-368.
[107] Vesile sözlükte ibadet manasındadır, çoğulu vesaildir.
İsmi meful manasında-
dır. Yani kendisiyle yaklaşılan, yaklaşmaya vesile olan, demektir.
Birine vesile edilen bu şekilde ona yaklaşmış demektir.
[108] Her ibadet Allah'ın rızasına yaklaştıran bir
vesiledir. Buna göre, her salih amel
vesiledir. Bir hadiste şöyle buyurulur: Bana kulum, farz kıldığımdan
daha sevimli bir şeyle yaklaşmamıştır.
[109] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/368-369.
[110] Kurtubi şöyle anlatır: Cabir b. Abdullah'a denildi ki:
Ey Muhammed'in esha-bi, siz, bir kavim cehennemden çıkacak, diyorsunuz, Allah
ise, onlar oradan çıkacak değiller, buyuruyor, denince, Cabir: Siz umumî
kelimeyi özel kelime yapıyorsunuz, özeli olanı da umumî yapıyorsunuz. Bu hüküm
özellikle kâfirler hakkındadır, dedi ve bu âyeti baştan sona okudu.
[111] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/369-370.
[112] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları:
2/370-371.
[113] Elin kesilmesiyle beraber çalınan malın durumu
hakkında? Malikiler şöyle derler: Eğer hırsızın yanında mal varsa alınacağını,
yine zenginse malından alınacağını, fakirse kesmekle yetinileceğini, söyler.
Bu en doğru hükümdür. Hırsızın eli Ebû Davûd, Tirmizî ve Neseî hadisi gereği
boynuna asılır.
[114] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/371-372.
[115] Sözlük manasına göre hırsız, gizlice muhafazalı bir
yere gelen ve kendinin olmayan malı oradan alan kişidir. Eğer açık yerden
alırsa yan kesicidir. Eğer aldığı vermişse gasibdır.
[116] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/372-373.
[117] Babanın çocuğunun malını çalması durumunda elinin
kesilmeyeceğinde görüş birliği vardır. Bunun delili peygamberimizin: "Sen
ve senin malın babanındır," buyurmuş olmasıdır. Tersi bir durumda ihtilaf
vardır. Tercih edilen görüş elin kesilmcmesidir. Yolculuk sırasında ve dâru'l
harbde elin kesilip kesilmeme-sinde anlaşmazlık vardır. Mâlik, hadlerin
darul'harbde de uygulanacağı görüşündedir. Eller ve ayaklar bileklerinden
kesilir. Çocuğun ve delinin eli kesilmez. Köle eğer efendisinin malını
çalmışsa, efendi de kölesinin malını çalmişsa elleri kesilmek.
[118] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/373-375.
[119] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/375.
[120] Mâlik ve Şafiî'nin görüşleri: Yahudiler kan, mal ve
namus meselesini hakime ilerince hakim onların arasında, Allah'ın indirdiğiyle
hükmeder. Eğer ilettikleri dava mal, kan ve namusla ilgili olmazsa, onları
kendi hallerine bırakır.
[121] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/375-377.
[122] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/377-379.
[123] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/379.
[124] İhtilafsız olan görüş şudur: Bir müslüman inkâr
etmediği müddetçe sırf Allah'ın indirdiği ile hükmetmedi diye kâfir olmaz.
Fasık olur ve İslâm milletinden olan fasıklardan olur. Kişi ancak şu şartla
tekfir edilir: Kur'an'ın hidayet ve elverişliliğini inkâr eder, başkasını
üstün tutar ve onu hafife alarak yüz çevirirse tekfir edilir.
[125] Gözlerde diyet olduğunda ihtilaf yoktur. Tek gözde yan
diyet vardır. İki gözde tam diyet geçerlidir.
[126] İşitmenin yok olması durumunda diyet vardır.
İşitiyorsa yara durumuna göre adil bir hüküm vardır.
[127] Sahih hadis sebebiyle dişte beş tane deve ceza olarak
verilir.
[128] Dudaklarda da diyet vardır. Bir dudakta yarı diyet
vardır.
[129] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/379-381.
[130] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/381-383.
[131] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/383.
[132] Burada, farzların öne alınıp, ertelenmemesinin
gerektiğine delil vardır. Özellikle de beş vakit namaz (böyledir).
[133] İbn İshak'm İbn Abbas'tan rivayetine göre: Yahudi
âlimlerinden bir grup bir araya geldiler. Bunların arasında İbn Suniye, Ka'b ve
Şas da vardı. Onlar dediler ki: "Bizi Muhammed'e götürün, belki biz onu
dininden çeviririz. O da ancak bir insan..." Onlar Rasûlüllah'a geldiler
ve dediler ki: "Biliyorsun ki ey Mu-hammed, biz yahudilerin âlimleriyiz.
Eğer sana uyarsak bize yahudilerden hiç bir kimse muhalefet etmez. Bizimle,
toplum arasında bir dava var. Biz onları hüküm vermen için .sana getiririz. Bizim
lehimize onların aleyhine hüküm ver. Neticede biz buna inanalım..."
Onların bu isteğini Rasûlüllah reddetti ve bu âvet indi.
[134] Cahiliye arapları soylunun hükmünü, sıradan insanın
hükmünün tersine verebi-liyorlardı.
Yahudiler de zayıflara hadleri uyguluyor,
kuvvetlilere uygu-lamıyorlardı.
[135] Yani Allah kendi hüknHinden daha güzel bir hükmün var
iddiasını hoş görmüyor.
[135] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/383-385.
[136] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/385-386.
[137] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/386-387.
[138] Dostluğun hakikati, sevgi ve yardımlaşmadır.
Dolayısıyla yahudi ve hristiyanı kim dost edinirse onları sevecek, müslümanlara
karşı onlara yardım edecektir. Bunun sonucu olarak da müslümanlara kin
besleyecek ve onları yardımsız bırakacaktır. Böylece de, kâfir olacaktır.
[139] Kâfirleri dost edinmenin ^ıaram olması, kıyamete kadar
geçerlidir.
[140] İbn Abbas (r.a.) diyor ki: Allah fethi getirmiş,
Kurayza oğullarının savaşçıları öldürülmüş, kalanları esir alınmış ve
Benu'n-Nadr yurdundan sürülmüştür.
[141] "Katından bir işi" ifadesini,
Hasan'ül-Basri: münafıkların işini ortaya çıkarma, onların isimlerini açıklama
ve onların öldürülmesini emretme, şeklinde tefsir etmiştir. Bu, apaçık aydınlık
olan tam bir tefsirdir.
[142] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/387-388.
[143] Yahudi ve hristiyanları ticaret, yapı yapma ve zanaat
işlerinde kullanarak dost edinmek, ihtiyaç olduğunda caizdir. Onları sırdaş
edinmek ve cihadda onlardan yardım istemek doğru değildir. Ancak; hayra,
adalete ve mü'minlerin yararına olduğu zaman kabul edilir.2- Bir kâfirin bir
mümine karşı dost edinilmesi dinden çıkma olarak kabul edilir.
[144] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/388-390.
[145] Ibn Abbas şöyle demiştir: Bu kişiler mü'minler için
baba-oğul, efendi-köle gibidirler.
Kâfirlere karşı kararlı, onurlu ve tavizsizdirler.
[146] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/390.
[147] Ibn İshak şöyle diyor: Rasûlüllah vefat edince üç
mescid hariç Araplar dinden döndüler. Bu mescidler Medine, Mekke ve Cuasi
mescidleridir. Cuas Bahreyn'de bir kalenin ismidir. İrtidat edenler iki
kısımdı. Bir kısmı zekâtı vermiyor, şeriatın diğer hükümlerini kabul ediyor,
bir kısım da şeriatı tamamen atıyordu.
[148] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/390-392.
[149] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/392-393.
[150] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/393-394.
[151] Ayette, müşriklerden yardım ve destek istemenin caiz
olmadığına delil vardır. Cabir'den şöyle rivayet edilir; Nebi (s.a.v.) Uhud'a
çıkmayı isteyince yahudilerden bir grup geldi ve Rasûlüllah'a şöyle dedi:
"Biz de seninle yürüyeceğiz." O şöyle buyurdu: "Biz işimizde
müşriklerden yardım istemeyiz." Ancak, Peygamber Efendimiz, Mekke'nin
fethinde müşriklerden yardım almıştır. Bu da gösteriyor ki, mü'minlerin genel menfaatlerine uygun
olduğunda yardım alınabilir..
[152] Mekke'de ezan yoktu. Mü'minler, "es-salâtu
câmiatun" şeklinde namaza çağrılırlardı. Rasûlüliah hicret edip, kıble
Kabe'ye çevrilince, ezan emredildi ve çeşitli maksatlarla, emir olduğundan
dolayı essalâtu câmiatun bir müddet öylece bırakıldı. Ashabı ezan işi
ilgilendirince, Zeyd el-Ensari oğlu Abdullah ve Hz. Ömer onu rüyasında gördü.
[153] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/394-395.
[154] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/395-396.
[155] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/396.
[156] İbn Abbas şöyle diyor: Kur'an'da azarlama açısından bu
ayetten daha serti yoktur. Ayet her ne kadar, Medine yahudileri hakkında
inmişse de, hristiyanlardan da bahsetmiştir. Çünkü durumları birdir. Ayet bu
günkü müslüman âlimlere de uygun düşmektedir. Yani, âlimlerimiz emir ve nehyi
bırakmışlardır. Bunun sonundan Allah'a sığınırız! Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar bir zalimi görünce onun elirkien tutmazlarsa, engellemezlerse,
Allah katından bir azabın hepsini kapsaması pek yakındır!" Bunu Tirmizî
rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.
[157] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/396-397.
[158] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/397-399.
[159] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/399.
[160] Her ne kadar bu sözü söyleyen Azura oğlu Fcnhas oluyor
ise de, yahudiler bu sözü kabul edince, onun yoluna girmiş oluyor, bu sözü
söyleyenler olarak kabul ediliyorlar. Çünkü küfre rıza küfürdür.
[161] Şöyle demek te doğrudur: Beynchumden maksad, onlar
yani yahudiler arasında,
demektir. Onları birlik sanırsın, oysa kalpleri ayrıdır, ayetinde olduğu
gibi. Maksadın yahudi ve hiristiyanlar arasında olması da mümkündür. Yahudi ve
hıristiyanlan dost edinmeyin, âyetinde onlar birlikte anılmıştır. Olaylar da
bunu doğrulamıştır.
[162] Bu hadis, lafız olarak değil mana olarak burada
yazılmıştır. Daha önce Buhari ve Müslim'deki lafzıyla tefsirde geçmiştir.
[163] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/399-401.
[164] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/401-402.
[165] Müslim, Meşruk ve Âişe (r.a.) vasıtasıyla şöyle
rivayet etmiştir. Hz. Âişe şöyle demiştir: Sana kim Muhammed (s.a.v.) vahiyden
bir şeyler gizledi derse, yalan söylemiştir. Allah şöyle buyuruyor: Ey rasûl,
Rabbinden sana indirileni tebliğ et, bunu yapmazsan, onun öğretisini duyulmamış
olursun.
[166] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/403.
[167] Bu âyette nebinin takiyye yaparak kendisine
vahyedilenlerden bir şeyler gizlediğini söyleyen Rafizilere red vardır.
Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki onlar yalan söylemişlerdir. Mü'minlerin annesi
Hz. Âişe şöyle diyor: Eğer bir şeyler gizlemek Rasûlüllah'ın gücü dahilinde
olsaydı, "Abese ve tevella" âyetini gizlerdi. Çünkü bu, onun için bir
azarlamadır.
[168] Müslim'in Hz. Aişe'den rivayetine göre o şöyle
demiştir: Rasûlüllah Medine'ye gelişinde bir
[169] Bu ilahi irşadda Rasûlüllah için teselli vardır.
Kederin men edilmesi yoktur. Çünkü kişi kederlenmemeye güç yetiremez. Ancak
onun sebebini engellemeye güç yetirebilir. Kişi o sebeplerin peşine düşmeyi
bırakırsa içinde hüzün kalmaz.
[170] Müminlerin, yahudi, hristiyan ve Sabiilerle beraber
anılmasındaki hikmet, kuru kuruya bağlılığa, zaman ve mekana olmadığına en
güzel bir şekilde işaret içindir. Kurtuluş ve cennete girme ancak Allah'a,
ahirete inanmakla ve Allah'ın Kitabının ve Rasûlünün bildirdiği iyi işleri
yapmakla olur.
[171] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/403-404.
[172] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/405-406.
[173] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/406.
[174] Musa, Harun ve onlardan sonra gelenler ve de Davud,
Süleyman, Zekeriyya, Yahya ve İsa (a.s) gibiler.
[175] Burada İrailoğullarının tarihine işaret vardır.
Onların işleri yoluna girmiş, Musa b. Nun zamanında Filistin'de devletleri olmuş,
sonra devletleri Babil-liler zamanında suçları sebebiyle yıkılmıştır. Sonra
onların sözü birleşmiş, Davud ve Süleyman zamanında tekrar devletleri olmuş, bu
âyette geçtiği gibi Allah'ın açıkladığı suçları sebebiyle o da yıkılmıştır.
[176] Bu Yakubiye mezhebine bağlı olanların sözüdür. -Onlar
hıristiyanlardan bir guruptur.- Çünkü onlar baba ve oğlun bir olduğunu
söylemişlerdir. Dolayısıyla onların bozuk itikatlarında mesih Allah'tır.
[177] Bu yahudilerin batıl inanışlarının iptal edilmesinden
sonra hristiyanların batıl inanışlarının iptali için bir başlangıçtır. Bu
sebeple aralarındaki ilgi çok kuvvetlidir. Çünkü onların her ikisi de İslâm'ın
ve müslümanlarm düşmanlarıdırlar.
[178] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/406-407.
[179] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/408-409.
[180] Bu söz Mülkaniye, Nasturiye ve Yakubiye'nin sözüdür.
Onlar; "Üç ilah, ilah üçtür." demiyor, bundan kaçınıyorlar, ama
neticesi budur.
[181] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/409.
[182] Ayet, bu "kâfir" tanımlamasıyla
hristiyanların söylediğini söyleyenin kâfir olacağına ve acı azabı hak
edeceğine işaret etmektedir.
[183] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/409-410.
[184] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/410-412.
[185] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/412-413.
[186] Bu ayette kâfirlere lanetin caiz olduğuna delil
vardır. Velev ki onlar peygamberlerin çocuklarından olsalar bile caizdir;
soyun yüce olması kâfir hakkında lanet edilmesine enge Koimaz.
[187] Ebu Davud, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etmiştir.
[188] Bu âyette kâfiri dost edinenin mü'min olamayacağına
işaret vardır. Çünkü bu dostluk onu kâfirin söylediğini söylemeye, yaptığını
yapmaya, hatta inandığına inanmaya, böylece de kâfir olmaya götürür. Bunun
delili: "Bir kavme benzeyen ondandır," hadisidir.
[188] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/413-415.
[189] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/415-416.
[190] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/416-417.
[191] Bu âyet o tarihlerde Habeşistan kralı olan Necaşi ile
adamhın hakkında indi. Bilindiği gibi müslümanlar iki grup halinde müşriklerin
baskılarından kaçarak Habeşistan'a göçetmişlerdi. Bir süre sonra Kureyş
müşrikleri As oğlu Amr ile Rcbia oğ!u Abdullah'ı bazı hediyelerle Necaşi'ye
gönderdiler. Bu elçiler göçmen müslümanların geri verilmesini istiyorlardı.
Bunun üzerine Necaşi hahamlarını ve rahiplerini toplantıya çağırdı. Göçmen
müslümanlar arasında bulunan Ebu Talip oğlu Cafer, bu toplantıya katılan
hristiyan din adamlarına Meryem sûresini okudu. Adamlar sûreyi dinlerken hüngür
hüngür ağlamaya başladılar. Bunun üzerine bu âyet indi.
[192] Bu ödül onların inançlarında samimi olduklarının ve
doğru konuştuklarının delilidir. Çünkü böyle olduğu için Yüce Allah onların
isteklerini karşılamış, beklentilerini
ve özlemlerini gerçekleştirmiştir. İşte
îmânı samimi ve yönelişi doğru olan herkesin ödülü,
bunlar gibi, cennet olur.
[193] Bu ifade sınırlama amacı taşır. Çünkü bütün
hristiyanlar Kur'an'ı dinleyince ağlayan, Allah'tan samimiyetle dilekte
bulunan, îmân edip iyi amel işleyen ve bunların sonucu olarak cennetle
ödüllendirilen kimseler değildirler. Tersine onların çoğu Peygamberimizi ve
Kur'an'ı yalanlayarak kafir kalmışlardır. Onların cezası içinde ebedî olarak
kalacakları cehennemdir. Çünkü onlann kalpleri karanlık ve vicdanları
kirlidir.
[194] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/417-420.
[195] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/420-421.
[196] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/421-422.
[197] Buhari'nin verdiği bilgiye göre, sahabilerden Hz. Enes
şöyle diyor: Bir gün üç kişiden oluşan bir grup Peygamberimizin eşlerinden
birinin evine geldi. Peygamberimizin nasıl ibadet ettiği hakkında bilgi almak
istediler. Kendilerine gereken bilgi verilince, işittiklerini azımsar gibi bir
havaya girerek: "Biz nerede, peygamberimiz nerede? Allah O'nıın geçmiş
gelecek bütün günahlarını affetmiştir." dediler. Aralarından biri:
"Bana gelince, bütün
[198] Alimlerimiz diyorlar ki: Bu ve buna benzer âyetlerle
aynı anlama gelen hadisler aşırı sofularla, dünyadan el-etek çekerek bir
köşeye kapanan dervişlerin tutumunu reddeder. Nitekim Taberî: "Hiç bir
müslümanın Yüce Allah'ın mü'min kullarına helâl kıldığı temiz bir şeyi kendine
haram sayması caiz değildir," der.
[199] İnsan, bir şeyi kendine haram sayınca o şey aslında
haram olmaz. Yalnız eşi hariç. Çünkü erkek, boşadiğında eşini kendine haram
etmiş olur.
[200] Bu hüküm isîisnalı olmayan yeminler için geçerlidir.
İstisna "inşaallah" sözünün yemine eklenmesi ile olur. İstisnalı
yeminler kefaret ve sorumluluk getirmez. Yalnız bunda "inşaaüah"
sözünü açıkça söylemek şartı ir.
[201] Tefsir bilgini Kurtubi bu âyetten çıkım bir başka
sonucun, yeminini bozan kişinin yeminin
kefaretini hemen ödemeye girişmesi gerektiğini belirtiyor. Bu titizliğin
kefareti unutmayı önleme amacından kaynaklandığı açıktır.
[202] Alimlerimizin bildirdiklerine göre yeminler dörde
ayrılır. İkisi, bozulduğu takdirde kefaret gerektirirken, öbür ikisi, bozulduğu
takdirde kefaret gerektirmez. Kefaret gerektiren iki yeminin biri:
"Vallahi şu işi şöyle yapmayacağım," deyip de bozulan yemindir.
İkincisi ise: "Vallahi şu işi şöyle yapmayacağım," deyip de bozulan
yemindir. Kefaret gerektirmeyen iki yemin türüne gelince, bunlardan biri:
"Vallahi bu iş şöyledir," diye yemin edildikten sonra öyle olmadığı
meydana çıkan geçersiz yemindir. İkincisi ise: "Hayır vallahi," veya
"evet, vallahi" gibi kasıtsız olarak dil alışkanlığı ile yapılan
yemindir. Bir beşinci yemin türü var ki. buna "Ycmin-iğamus" denir.
Bu bile bile yalan yere yapılan yemindir. Bunun kefareti tevbe-etmekle olur.
başka bir kefaret biçimi yoktur. Tevbenin yanısıra kefaret de ödenirse iyi
olur.
[203] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/422-425.
[204] Çünkü Tirmizî'nin bildirdiğine göre Peygamberimiz:
"Kim Allah'dan başkası adına yemin ederse ya müşrik ya da kâfir
olur," buyuruyor. Peygamberimiz başka bir sahih hadiste de şöyle
buyuruyor: "Haberiniz olsun ki. Yüce Allah, alalarınız adına yemin etmeyi
size yasaklıyor. Kim yemin edecekse ya Allah adına yemin elsin ya da dilini
tutsun."
[205] Çünkü Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Kim bir
konuda yemin eder de tersinin daha hayırlı olduğunu görürse, hayırlı gördüğü
işi yapsın ve yeminin kefaretini versin."
[206] Bu sayı ayrıntılı değildir. Yukarda yeminlerin
ayrıntılı olarak beşe ayrıldığını açıklamıştık.
[207] Çünkü Buhari'nin bildirdiğine göre Peygamberimize soru
sormaya gelen bir Bedevi ile Peygamberimiz arasında şöyle bir karşılıklı
konuşma oldu: Bedevi: Ya Rasûlüllah, büyük günahlar nelerdir? Peygamberimiz:
Allah'a ortak koşmaktır. Bedevi: Sonra hangi günah gelir? Peygamberimiz:
Ana-babaya karşı kötü davranmak. Bedevi: Sonra hangi günah gelir?
Peygamberimiz: Yemin-i ğamus. Bedevi: Ycmin-i ğamus nedir?Peygamberimiz: Bir
müslümanın malına haksızlıkla el konulmasına yolaçan yalan yemindir.
[208] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/425-427.
[209] Elimizdeki güvenilir bilgiye göre Hz. Ömer bir
konuşmasında şöyle dedi: "Ey insanlar, bilesiniz ki, bir gün içki yasağına
ilişkin âyet indi. İçki şu beş maddeden yapılır: Üzüm, hurma, bal, buğday,
arpa. îçki insanın aklını örten, abuk-sabuk, yalan-doğru konuşmasına yolaçan
maddedir."
[210] Madem ki, içki ile kumarın yasaklık gerekçesi müslümanlar
arasında düşmanlık çıkarması, bunun yanısıra insanı Allah'ı zikretmekten ve
namazdan alıkoymasıdır.. O halde, müslümanlar arasında düşmanlığa sebep olan,
insanı zikirden ve namazdan yani İslâm'dan alıkoyan her şey haramdır.
[211] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/427-428.
[212] Bu âyet Hicret'in üçüncü yılında gerçekleşen Uhtıd
savaşından sonra indi. Fakat sonra bu sureye yerleştirildi. Ayet içkinin
mübahlığına ilişkin hükmü yürürlükten kaldırmıştır. Elimizdeki bilgiye göre bu
ayetin İniş sebebi Ebu Vakkas oğlu Saad ile Ensar'dan biri arasında bir
ziyafette içtikleri içki yüzünden meydana gelen sürtüşmedir.
[213] Anıt taşlan ile fal oklarının içki ve kumarla birlikte
anılmasının amacı, hanımlık hükmünü vurgulamak, güçlülük kazandırmaktır. Çünkü
bunlarla ilgili alışkanlığın vicdanlardaki kökleri derindir. Dikili taşlarla
ilgili yasaklamaktan maksat, bu taşlara tapmayı, onları yapmayı ve satmayı
yasaklamaktır.
[214] Ayette yeralan bilin ki cümlesi, şart cümlesinin
cevabı niteliğindedir. Yani: "Eğer siz Allah'a ve Elçisine itaat etmekten
yüz çevirirseniz, bilin ki, sizin bu yüz çevirmeniz, Elçi'ye bir zarar vermez.
Çünkü Elçi'nin görevi sadece aldığı vahyi duyurmaktır ve o size karşı bu
duyurma görevini yerine getirmiştir.
[215] Elimizdeki bilgiye göre bu soruyu soran Hz. Ebû
Bekir'dir. Bu soru sözkonusu haram maddeyi içerken ölenlere karşı duyulan
merhameti, acımayı gösterir.
[216] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/428-430.
[217] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/430-432.
[218] Yılan, akrep, karga ve fare gibi zararlı hayvanlar ile
arslan, kaplan, kurt ve sırtlan gibi yırtıcı hayvanları öldürmek
ihramh-ihramsız herkese serbesttir. Çünkü Peygamberimiz: "Şu beş. hayvan
zararlıdır. Harcm-i Şerifle ve Harem-i şerif dışında da Öidürülebilirlcr:
Yılan, alaca karga. fare. kuduz köpek ve doğan."
[219] "Ellerinizin erişebileceği" av
hayvanlarından inaksal küçük av hayvanları ile bu hayvanların yavruları ve
yumurtalarıdır. "Mızraklarınızın erişebileceği" av hayvanları deyimi
ile ise elle değil, ancak av araçları ile yakalanabifen büyük av hayvanları
kastedilmekledir.
[220] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/432-433.
[221] Yani; maksat, durum o kimseler için açıkça ortaya
çıksın da böylece ileri sürer bilecekleri bir bahane kalmasın. Yoksa Yüce Allah
bu durumu çok öncedenbilmektedir ve bu bilgisi ezelidir.
[222] Elimizdeki bilgiye göre Ensar müslümanlarından Malik oğlu Ebû Yusr Amr'ın Hudeybiye yılında
Umre yapmak amacı ile ihramlı iken bir yaban eşeği öldürmesi üzerine bu ayel
indi.
[223] Öldürmek, vurmak, sözlük anlamı ile hayvanın canını
gidermek demektir. Bunun çeşitli yöntemleri vardır. Başlicalan: mizraklamak,
boğazlamak, boğmak, taşla öldürmek ve benzerleridir.
[224] Bilginlere göre av hayvanlarının dengi dört ayaklı
hayvan ya da kuş olabilir. Dört ayaklı hayvanların dengi yaratılış ve biçim
bakımından benzeri bir başka hayvan olur. Büyük baş hayvanlarda denkiik vücud
iriliği iie ölçülür. Kuşlarda denkliğin Ölçüsü değeridir. Yalnız güvercin
hariç. Onun dengi koyundur.
[225] Alimlerin ortak görüşüne göre ihramlı iken av hayvanı
vurup da cezasını ödedikten sonra bir daha av hayvanı vuran kimse, her vurduğu
av için fidye ödemek zorundadır. Yani avın değeri kadar para vermesi lazımdır.
Fakat bazı âlimlere göre av yasağını çiğneme suçunu tekrarlayan ihramhya yeni
bir ceza verilmez. Bu kimse Yüce Allah'a havale edilerek kendisine: "Allah
senden intikamını al.sın!" denir.
[226] İmam-ı Mâlike göre ölü deniz hayvanları mutlak olarak
helâldir. Çünkü Peygamberimiz: "Denizin suyu temiz ve ölüsü
helâldir." buyurmuştur. Ayrıca Anbcr hadisi de bu hükmün bir başka
delilidir.
[227] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/433-435.
[228] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/435-436.
[229] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/437.
[230] Yüce Allah. İbrahim'e Kabe'yi yapmasını emretti. O da
onu yaparak meydana çıkardı. Fakat bu olay Kabe'nin son meydana çıkışıdır. İlk
ortaya çıkışı Hz. Adem dönemindedir.
[231] Yani. insanları doğru yola iletmek, doğru yapmayı ve
sevap kazanmayı başarmalarım sağlamak Peygamberin görevi değildir. Peygamberin
görevi, Yüce Allah'ın emirlerini ve yasaklarını insanlara duyurmak; bu
duyurmayı insanların akıl ve vicdanlarına erecek en etkili ve en güzel
sözlerle gerçekleştirmektir.
[232] Pis. ne miktar bakımından ne infak değeri bakımından
ne konumu ve ne de gideceği yer açısından temiz ile bir değildir. Temiz sağa
yönelirken pisin yöneleceği isiikamet sol taraftır. Temizin ve temizlerin yeri
cennet; buna karşılık pisin ve pislerin yeri cehennemdir.
[233] Fıkıh bilginlerine göre, "Pisler, asla temizler
ile bir değildir" âyeti, geçersiz ahş-veriş sözleşmesinin feshedilmesi ve
mal bedelinin müşteriye geri verilmesi gerektiğinin delilidir. Bu hükmün
sünnet kaynaklı delili ise Peygamberimizin: "Kim hakkında emrim olmayan
bir iş yaparsa yaptığı iş geçersizdir." şeklindeki hadisidir.
[234] "Pisin çok oluşu senin hoşuna gitse de"
ifaciesindeki "en" hitabı, bu ümmetten olup da muhatap olmaya, bu
âyetin anlamından yararlanmaya layık olan her aklı başında kimse için
geçerlidir. Bu yüzden "hoşuna gitse de" denmiş, "hoşunuza gitse
de" denmemiştir.
[235] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/437-439.
[236] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/439-441.
[237] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/441.
[238] Bu âyet, gereksiz soruların sorulmasının mekruh
okluğuna delildir. Nitekim Müslim'de yeralan bir hadise göre Peygamberimiz
şöyle buyuruyor: "Yüce Allah, ana-babaya asi olmayı, kız çocuklarını diri
diri toprağa gömmeyi... yasakladı; dedikodu yapmayı, çok soru sormayı ve malı
yanlış yerde harcamayı da size mekruh saydı."
[239] Şöyle bir soru akla gelebilir: Yüce Allah neden önce
mü'minlcre soru sormayı yasakladığı halde arkasından: "Eğer Kur'an inerken
bu konuları sorarsanız onlar size açıklanır..." diye buyurarak
mü'minlerin soru sormalarına izin verdi? Sorunun cevabı şudur: Soru serbestliği
getiren ifade: "Eğer o meseleler dışında gerekli olan konular hakkında
soru sorarsanız..." anlamına gelir.
[240] Vahyin kesilişinden sonra insanlar "zorlarına
gidecek" bir hükmün inme ihtimalinden emin oldular. Bununla birlikte
kurcalama ve ayrıntıyı eşeleme amaçlı sorular her zaman mekruhtur. Nitekim
Peygamberimiz sahih bir hadisinde: "Kişinin iyi bir müslüman olduğunun
belirtilerinden biri gereksiz şeylerden uzak durmasıdır," buyuruyor.
[241] Hz. Salih'in kavminin deve hakkındaki soruları ile Hz.
İsa'nın havarilerinin kutsal sofra konusundaki soruları bu tür soruların
örneklerindendir. Bu âyette mü'minler, öbür ümmetlerin yaptıkları hataların
aynısını yaparak onlar gibi helak olmak konusunda uyarılıyor. Nitekim
Peygamberimiz Müslim'de yeralan bir hadisinde şöyle buyuruyor: "Bir
müslümamn. müslüman kardeşleri aleyhine işleyebileceği en ağır suç, haram
olmayan bir konu hakkındaki sorusu yüzünden o konunun haram olmasıdır.
[242] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/441-444.
[243] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/444.
[244] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/444-445.
[245] Bu âyette daha önce sözü edilen körükörüne taklitçi,
zararlı ve yıkıcı bidatler ortaya çıkaran ümmetlerin düştükleri hataya düşmeme
konusunda bir uyarı vardır.
[246] Bir görüşe göre bu âyet hem nasihi hem de mensuhu
biraraya getiren tek âyettir.
Nasılı: "Eğer siz doğru yolda olursanız," ifadesidir. Mensuh
ise: "Siz kendinizden sorumlusunuz," cümleciğidir. Çünkü doğru yolda
olan kimseye sapık zarar veremez. Ama doğru yolda olma hali ancak iyiliği
emredip kötülükten sakındırdıktan sonra gerçekleşebilir.
[247] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/445-446.
[248] islâm bilginlerine göre iyiliği emredip kötülükten
sakındırma görevinin gereklilik kazanabilmesi için, söylenecek sözün
dinleneceğinin ve işlenen yanlışın düzeltileceğinin umulması gerekir. Ayrıca bu
görevi yapanın ya kendisi ya da diğer müslümanlar katlanılmaz bir zararla
karşılaşacaklara, bu görev gerekliliğini kaybeder.
[249] Tefsir bilginlerinin çoğunun ortak görüşüne göre bu
âyet Temimiddari ile Beda oğlu Adiy hakkında indi. Gerek Buhari'de gerek başka
hadis kaynaklarında verilen bilgiye göre. Temimiddari ile Beda oğlu Adiy sık
sık Mekke'ye gidip gelirlerdi. Yolculuklarının birinde Schmoğullanndan bir
delikanlı da yanlarında idi. Bu delikanlı yolda, herhangi bir müslümanm
bulunmadığı bir yerde öldü. Sözkonusu iki yol arkadaşı ölünün vaziyeti üzerine
yanındaki eşyasını ailesine verdiler. Fakat altın kaplamalı bir gümüş kabı
yanlarında alıkoydular. Peygamberimizin teklifi üzerine ölünün eşyasının bir
parçasını saklamadıkları, sözü edilen allın kaplamalı gümüş kaptan haberleri
olmadığı yolunda yemin ettiler. Fakat bir süre sonra sözkonusu kab Mekke'de
bulundu ve kabı çilerinde bulunduranlar onu Adiy ve Temim'den satın
aldıklarını söylediler. Bunun üzerine ölen adamın iki varisi geldi ve gümüş
kabın akrabalarına ait olduğuna, şahitliklerinin Temim ile Adiy'nin
şahitliklerinden daha doğru olduğuna, haksızlık yapmak amacı taşımadıklarına
yemin ettiler ve sözkonusu kabı aldılar. Bu olay üzerine yukardaki âyet indi.
[249] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/446-448.
[250] Yani: Değiştirme, başkalaştırma, arttırma ve eksiltme
ile gölgelenmemiş olarak.
[251] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/448.
[252] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/449-450.
[253] Bu hüküm, bu âyetin mensuh olmadığı varsayımına
dayanır. Bu da âlimlerin azınlığı tarafından kabul görmüş bir görüştür. Abmed
b. Hanbel bu azınlık arasında yer alır. Fakat tercih edilen görüş budur. Ayet
bu hükmü güçlü bir şekilde ifade eder. Bazı âlimler bu hükmün Talâk
süresindeki: "İçinizden iki adil kişiyi şahit tutun," âyeti ile
bağdaşmayacağı endişesini dile getirmişlerdir. Bu endişe yersizdir. Çünkü
burada yolculuk sıkıntısı ile müslüman bir şahit bulamama meselesi vardır.
Ayrıca eğer şahidin dürüstlüğünden şüphe edilirse, kendisine yemin verdirmenin
bir sakıncası yoktur. Özellikle toplumsal ahlâkın bozukluğu yüzünden dürüst
insanın az bulunduğu ortamlarda bu yola başvurmak normaldir. Bu bakımdan ben
âyeti açıklarken muhkem olduğu, onunla amel etmenin caiz olduğu görüşünden
hareket ettim.
[254] Sahabilerden Ebu Musa Eş'ari bu âyetin mensuh değil
muhkem olduğu, onunla amei edilebileceği görüşündedir. Ayrıca bu âyete göre
hüküm vermiştir. Yine sahabilerden Abdullah b. Kays ve Abdullah b. Abbas da bu
görüşledir. Tabiinden Said b. Museyyeb. Said b. Cubeyr, İbrahim Nahai ve daha
birkaç kişi de aynı görüşü paylaştıkları gibi, mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel
de bu görüşün taraftarlanndandır.
[255] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/450-452.
[256] Bu âyet ile daha Önceki âyetler arasındaki bağlantı
açıktır. Çünkü Yüce Allah birinci âyette mü'minlere takvayı, emirlere ve
yasaklara uymayı emrediyor. Bu âyette ise onlara kıyamet gününün dehşetli
olaylarım hatırlatıyor. Maksat onları takvaya teşvik elmek, itaatkarlığa
özendirmektir.
[257] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/452-453.
[258] Yani: "Ümmetlerimiz çağrımızı sözle kabul
ettikten sonra ne derece samimi davrandıklarını, verdikleri söze uygun davranıp
davranmadıklarını bilmiyoruz!.." anlamında. Nitekim Peygamberimizin sahih
bir hadisi ayetin anlamını teyid eder: "Ben havuzumun başındayken yanıma
bazı topluluklar gelir ve çırpınırlar. Bunun üzerine ben: 'Ya Rabb'i, ümmetimi
bana bağışla,' derim. O sırada bana 'Sen onların senden sonra ne yaptıklarını
bilmiyorsun!' diye cevap verilir.
[259] Yani: 'Hak peygamber olduğunu kanıtlayan deliller ve
gözle görülür açık mucizeler göstermen üzerine seni yalanladılar,
"Mucizelcr"dcn maksat, bu âyetlerde sayılan anadan doğma körleri ve
alacalı hastalan İyileştirmek ve ölüleri diriltmek gibi olağanüstülüklerdir.
[260] Vahiy, peygamberler dışında kalan kimseler için ilham
anlamına gelir. Peygamberlere gelince, onlara vahyin hangi yollardan geldiği
Şûra sûresinin sonunda açıklanmaktadır.
[261] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/453-455.
[262] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/455-456.
[263] Mü'minler. "Senin Rabb'in gökten bize bir sofra
indirebilir mi?" ifadesini yorumlamakla güçlük çekmişlerdir. Yüce Allah'ı
bilmemenin ve O nun peygamberi olan İsa'ya karşı nezaketsiz davranmanın açık
bir göstergesi olan böyle bir ifadeyi Allah'ın taraftarları olan Havariler
nasıl kullanırlardı! Bir açıklamaya göre buradaki "yapabilir mi,"
"Rabbin bu yoldaki dileğini dinler mi." anlamındadır. Başka bir
görüşe göre bu ifade. "Rabb'indcn isleyebilir inisin ki, bize gökten bir
sofra indirsin!" demektir.
[264] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/456-457.
[265] Tirmizi'nin Yaser oğlu Ammar'a dayanarak bildirdiğine
göre, Peygamberimiz: "Yüce Allah ekmekten ve etten oluşan bir sofra
indirdi," buyurmuştur.
[266] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/457-458.
[267] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/458-460.
[268] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/460-461.
[269] Tirmizi'nin Hz. Ebû Hureyre'ye dayanarak bildirdiğine
göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Hz. İsa, 'Ey Meryem oğlu
İsa, sen mi, Allah dışında beni ve annemi ilah edinin, dedin?' sorusu
karşısında kesin delil niteliğindeki cevabını ona yine Yüce Allah şu âyeti ile
iletiyor: "Haşa! Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim, gerçek
olmadığını bildiğim bir sözü söylemek bana yakışmaz!"
[270] Yani: Ben onların davranışlarını kolluyor, onları
senin emirlerine uygun işler yapmaya çağırıyor, sana karşı gelmekten
alıkoyuyordum.
[271] Yüce Allah'ın:
"Bu gün doğruların doğruluklarının yararını görecekleri gündür." sözü daha önceki
âyetlerle bağlantılıdır. Bu âyette peygamberlerin toplanacakları gün okıp-bitecek olanlar noktalanmış, bu
arada samimi mü'minlcrin ödülünün cennete girmek ve Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmak olduğu belirtilmiş ve bu sonuç büyük kurtuluş ve başarı
olarak nitelenmiştir.
[272] Bu ayet, Yüce Allah'ın bütün alemlerin İlâhı ve Rabbi
olduğuna; hrisliyân-ların Hz. İsa'nın ve annesinin ilâhlığı yolundaki
iddialarının asılsız olduğuna dair kesin delil oluşturur.
[273] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/461-462.
[274] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/462-463.