Mekke ve Medine
Döneminde İndirildi Ayet Sayısı: 165
Bismillahirrahmanirrahim
1- Hamd,
gökleri ve yeri
yaratan, karanlıkları ve
aydınlığı yoktan vareden, Allah'a
mahsustur. Durum böyleyken
kâfirler bu yaratıkları Rablerine
denk tutuyorlar.
2- O sizi
çamurdan yaratan, sonra
da ecelinizi belirleyendir. Ayrıca O'nun
katında, tasarıya bağlanan
bir vade daha
vardır. Gerçek böyleyken, sizler
kuşkuya kapılıyorsunuz.
3- O
göklerin de Allah'ıdır,
yeryüzünün de Allah'ıdır.
Sizin gizlinizi, açığınızı ve yaptığınız her şeyi bilir. [1]
Hamdetmek. Cemal ve
celal sıfatlarını sayarak Övülene sözlüövgü yöneltmektir.Yarattı. Yoktan
varetti, ortaya çıkardı. Eşit tutuyorlar. Başkasını Yüce Allah ile denk tutup
O'nun yanısıra ona da tapıyorlar. Belirli vakit. Ecel her hangi bir iş için
belirlenen bitiş, sona eriş zamanı. Ayetteki ilk ecel her insanın eceli, ikinci
ecel ise dünyanın eceli anlamına gelir.Şüphelenirsiniz. Yani yeniden diriliş ve
hesap verme konusunda kuşkuludurlar. Tıpkı Yüce Allah'ı bir bilip sırf O'na
ibadet etmenin, bu İbadete başkasını ortak etmemenin gerekli olduğu konusunda
şüpheli oldukları gibi.O Allah semalardadır. Yani Yüce Allah hem göklerde ve
hem yeryüzünde kendisine ibadet edilmede tektir. Elde ettiğiniz. Yani hayır olsun, kötülük
olsun; yararlı olsun, zararlı olsun. [2]
Yüce Allah, En'am
sûresinde [3]okuduğumuz
ayetlerin birincisinde hamd-lerin tümüne lâyık olduğunu, hamdin Cemâl ve Celâl
sıfatları ile nitelenmek ve bunların dile getirdiği övgüyü O'na yöneltmek demek
olduğunu haber veriyor. Bu arada dolaylı olarak kullarına kendisine hamd
etmelerini emrediyor. Bu ifade ile kullara: "Elhamdülillah deyin,"
der gibidir. Arkasından bir başkasına değil de kendisine hamdedilmesinin
gerekçelerini dile getirerek: "Gökleri ve yeri yaratan,[4]karanlıkları
ve aydınlığı yoktan var eden..." diye buyuruyor. Gökleri, yeri;
göklerdeki, yerdeki ve bu ikisi arasındaki diğer varlıkları yoktan var eden,
hayatın en temel iki unsuru olan karanlıklar ile aydınlığı yaratan Allah
hamdedilmeye ve övgüye hakkı olandır, bir başkası böyle bir saygıya lâyık
değildir. Böyle olduğu halde kâfirler bir takım putları ve yaratıkları O'na
denk sayıp O'nunla birlikte onlara kulluk ederler. Ne şaşılacak şey!
İkinci ayete gelince;
Yüce Allah bu ayette müşriklere sesleniyor; onları cahillikleri yüzünden
kınayıp asılsız saplantıları yüzünden azarlayarak: "O ki, sizi çamurdan
yarattı" buyuruyor.[5]Çünkü
insanların atası olan Hz. Adem (a.s.) çamurdan yaratıldı. Sonra bütün insanlar
ondan çoğaldı. Buna göre bütün insanlar ve bu arada müşrikler asılları itibarı
ile çamurdan topraktan yaratılmışlardır. Hem insanların hayat unsuru olan
besin maddeleri de topraktan elde edilir. Ve de Yüce Alalh herkes için bir
yaşama süresi ve sınırlı ömür belirledi. Ayrıca hayatın tümü için de bir süre
belirledi. Bu süre dolunca hayat sona eriyor. Bu süre O'nun katında
belirlenmiştir, onu sırf kendisi bilir, başkası bilmez, kendisinden başkasına
bu bilgiyi açmaz, bu bilgiyi gizli tutmasının bir çok yüce hikmetleri vardır.
Bütün bunlardan sonra, siz, ey cahil müşrikler O'nu bir bilmenin gerekliği
konusunda, öldükten sonra sizi diriltmeye gücünün yeteceği konusunda [6]sizi
hesaba çekip iyi-kötü, güzel-çirkin bütün yaptıklarınızın karşılıklarını
vereceği konusunda niçin kuşku duyuyorsunuz?
Okuduğumuz ayetlerin
üçüncüsünde Yüce Allah göklerde ve yeryüzünde gerçek mabud olduğunu, O'nun
dışında başka bir Rab, başka bir ilah bulunmadığını haber verdikten sonra:
"O sizin gizlinizi, açığınızı ve yaptığınız her şeyi bilir"
buyuruyor. İyi-kötü her yaptığınızdan haberdardır. O yaratıklarından ayrı bir
konumda Arş'ınm üzerindedir. Kullarının gizlediklerini, açığa vurduklarını,
davranışlarını ve organları ile işledikleri bütün eylemlerini, gözlerinin hain
bakışlarını ve kalplerinde saklı duran duygularını bilir. Bu yüzden O'nun
katındaki iyiliğe rağbet etmek ve bildirdiği azaptan korkmak, kaçınmak gerekir.
Bu da ancak kullarının O'na sığınmaları, O'na kulluk etmeleri ve O'na
dayanmaları ile gerçekleşir. [7]
1- Yüce
Allah'a lâyık olduğu biçimde hamdetmek ve O'nu övmek gereklidir.
2- Eğer bir kimse Allah'a O'nun kâmil
sıfatlarından olmayan bir sıfatla hamdederse onun hamdı kabul olmaz.
3- Kulluk
etme açısından yaratıklar ile yaratıcıyı bir tutanların tutumunun şaşırtıcı
olduğu vurgulanıyor.
4- Yüce
Allah'ın yaratıcılıktaki şaşırtıcı eserlerini ve gücünün tezahürlerini gördüğü
halde yeniden dirilişi ve ahiret hayatını inkar eden kimsenin tutumunun
şaşırtıcı olduğu vurgulanıyor.
5- Yüce
Allah'ın ilim sıfatı vurgulanıyor; göklerde ve yerde O'nun için hiç bir şeyin
gizli olamayacağı, gizli-açık her şeyi bildiği dile getiriliyor.
4- Onlara
Rablerinin ayetlerinden bir
ayet geldiği zaman ondan hemen
yüz çeviriyorlardı.
5-
Nitekim onlar kendilerine
gelen gerçeği, Kur'an'ı
derhal yalanladılar. Fakat, alay
konusu ettikleri gerçeklerin
haberleri ilerde kendilerine gelecektir.
6-
Onlardan önceki nice
nesilleri yokettiğimizi görmediler mi? Oysa
o nesillere size
vermemiş olduğumuz derecede
geniş yerleşme ve yaşama
imkanları vermiş, yurtlarına
gökten bol yağmurlar yağdırmış,
ayakları altından nehirler
akıtmıştık.
Fakat,işledikleri günahlar yüzünden
onları yok ederek
arkalarından başka kuşaklar yarattık. [8]
Ayetten. Buradaki
ayetten maksat Kur'an'ın Allah'ın birliğinedelâlet eden, peygambere inanmaya
çağıran ve kıyamet günü buluşmasını haber veren ayetleridir. Yüz çevirici. Bu
ayetlere iltifat etmezler, onlar üzerinde düşünmezler.Hak. Burada
"Hak"tan maksat peygamberimiz ile O'nun getirdiği gerçek
dindir.Haberler. Kâfirlerin alay konusu ettikleri haberler. Bunlar dünya ve
ahiret azabı ile ilgili haberlerdir.Asırdan. Belirli bir çağda yaşamış eski
ümmetler. Çağ, yüzyıl demektir.Onları yeryüzüne yerleştirdik. Onlara şu müşriklere
vermemiş olduğumuz maddi güçler
verdik. Sürekli ve bol yağmur.Günahları
sebebi ile. Bu günahlar Allah'a ve peygamberine karşı gelmeleridir.Yarattık. Eski kuşakları yokettikten sonra onların
yerine başka bir kuşak yarattık. [9]
Okuduğumuz ayetler
Rablerini O'nun dışındaki yaratıklarla bir tutan o müşriklerden sözetmeye devam
ediyor: Yüce Allah onlar hakkında şu bilgiyi veriyor: Allah'ın peygamberine
vahyettiği ve Kur'an'a eklediği ayetlerden biri onlara gelince bu ayeti tam bir
yüz çevirme ile, taşıdığı hidayete ve nura iltifat etmeden karşılarlar. Bunun
sebebi onların kendilerine gelen hakkı yalanlamalarıdır. Bu hak, Peygamberimiz
ile yanında getirdiği hidayettir. Bu tutumlarının sonucu olarak: "Alay
konusu ettikleri gerçeklerin haberleri ilerde kendilerine gelecektir." Bu
müşrikler kendilerine yöneltilen tehditler ile alay ettiler. Oysa
yalanladıkları, alay konusu ettikleri azap yakında başlarına gelecektir.
Nitekim başlarına gelen ilk azap Bedir savaşında uğradıkları bozgundur. Sonra
yedi yıl süren bir kıtlıkla karşılaştılar. Ayrıca içlerinden müşrikolarak
ölenler ebedi olarak cehennemde yanma azabına çarpılacaklardır. Onlara:
"Alay konusu ettiğiniz cehennem azabını tadın bakalım!" denir.Yüce
Allah onlara: "Onlardan önceki nice kuşaklan yokettiğimizi görmediler
mi?" diye sesleniyor. Yani geçmiş yüzyıllarda yaşamış ve sonra yokedil-miş
bir çok insan kuşakları görülmüştür. Yüce Allah bu milletlere Kureyşli
kâfirlere verdiği devletin, egemenliğin, servetin ve nüfusun çok daha fazlasını
vermiş, onları yeryüzünde egemen kılmış, topraklarına bol yağmurlar yağdırmış,
ağaçlarının ve köşklerinin altından nehirler akıtmıştır. Yüce Allah buyuruyor
kİ: Onlar benim birliğimi inkâr edince, peygamberimi yalanlayınca ve emirlerime
karşı gelince "Günahları yüzünden onları yokettik!" Bu yokediş bizim
onlara yaptığımız bir zulüm değildi, tersine bu ceza onların kendilerine
yaptıkları zulmün sonucu idi. "Onların arkasından yerlerine başka
milletler ortaya çıkardık." Bu bizim için kolay bir işti. [10]
1- Haktan yüz
çevirmenin sebebi onu yalanlamaktır. Eğer o kafirler o hakka inansalardı, ona
yönelirlerdi.
2- Dini alay konusu yapmak, azaba çarpılmanın ve
o azabın yakın olmasının gerekçelerindendir.
3- Eski milletlerin yokolmasından, zalimlerin
toplu kırıma uğramasından
ibret almak gerekir.
4- Milletlerin yokoluş sebebi işledikleri
günahlardır. Her musibet bir günahın sonucudur.[11]
7- Eğer
sana kağıda yazılmış, somut bir kitap indirmiş
olsaydık da onu
kâfirler etleri ile
tutsalardı, "Bu apaçık
bir büyüden başka bir
şey değil" diyeceklerdi.
8-
Onlar: "Muhatnmed'e bir
melek indirilseydi ya"
dediler. Eğer melek indirseydik,
onların işleri hemen
bitirilir, kendilerine hiç mühlet
tanınmazdı.
9- Eğer
meleklerden bir peygamber
gönderseydik, onu insan kılığında gönderecektik. O
zaman da kâfirleri
şimdiki yanılgılarının
aynısına düşürmüş olurduk.
10- Senden
önceki bir çok
peygamberler de alaya
alınmıştı. Fakat bu alaycılar,
alay konusu yaptıkları gerçek
tarafından kıskıvrak kuşatılır erdiler.
11- Onlara
de ki; "Dünyayı geziniz
de peygamberleri yalanlayanların sonu
nice oldu, görünüz. [12]
Üzerine yazı yazılan deri ya da kâğıt. Elleri
ile dokunup varlığından emin olurlar. Melek. Meleklerin tekil hali.
Emir hükme bağlanır, hayatları sona ererdi Kendilerine
mühlet tanınmaz.Eğer onu melek yaratsaydık. Onlar insandan peygamberi inkâr
ettikleri için eğer kendilerine meleklerden bir peygambergönderseydik.Zihin
kargaşasına, belirsizliğe düşürürdük. Alaya alındı, hakir görüldü,
küçümsendi.Üzerlerine azap indi, inen azap tarafından kuşatılıp yokedildiler. [13]
Allah, okuduğumuz
ayetlerde taptıkları ve Rableri katında kendilerine aracılık edeceklerini
sandıkları putları Rab yerine koyan müşriklerden sözetmeye devam ederek
buyuruyor ki: Ey peygamber, "eğer
sana somut bir kitap indirseydik" yani sana deri parçasına ya da kâğıda
yazılı bir kitap indirseydik, onlar onun gökten indiğini [14]gözleri
ile görselerdi, ona parmaklan ile dokunabilselerdi, yine ona inanmazlardı ve:
"Bu apaçık bir büyüdür. Muhammed bununla sizi büyüledi, yoksa nasıl olur
da gökten kitap iner?" derlerdi. Müşrikler sözlerine devam ederek
"Muhammed'e bir melek indiriIseydi[15]
ya" dediler. Ona bir melek indirilseydi ya. Niye onu destekleyecek, onun
Allah'ın görevlendirdiği bir elçi olduğunu onaylayacak bir melek kendisine
indirilmiyor? Yüce Allah onlara: "Eğer melek indirseydik..." diye
cevap veriyor. Melek indirmek Yüce Allah'ın bu konudaki sünnetine uygun
değildir. Eğer melek indirse de onu yalanlasalar o zaman onları yok edecekti.
Çünkü melekler sadece çiğnenen bir hakkı geri almak için yeryüzüne inerler.
Buna göre eğer melek inse o müşriklerin defterleri durülerek yok edilirler,
kökleri kazınırdı. Oysa Yüce Allah'ın onlar hakkındaki isteği bu değildir.
"Kendilerine hiç mühlet tanınmazdı" ifadesi onlara bir an bile süre
tanınmaz, meselâ tevbe etmelerine ya da mazeret dilemelerine fırsat verilmezdi,
demektir. "Eğer meleklerden bir peygamber gönderseydik" ifadesi şöyle
açıklanabilir: Eğer onlara meleklerden bir peygamber gönderseydik müşrikler:
"Biz İnsanız, meleğin dediklerini nasıl anlayabiliriz?" diyecekler ve
kendilerine insanlardan bir peygamber gönderilmesini isteyeceklerdi.[16]
Yüce Allah,
müşriklerin bu konudaki samimiyetten uzak tutumlarını açıklamaya şöyle devam
ediyor: "Eğer meleklerden bir peygamber gönderseydik, onu insan kılığında
gönderecektik; o zaman kâfirleri şimdiki yanılgılarının aynısına düşürmüş
olurduk." Yani o zaman kafalarını karıştırmış, yanılgılarını belirsizliğe
büründürmüş olur, onları şüpheye düşürürdük. Yüce Allah bunun arkasından
peygamberimizi (s.a.v.) teselli etmek üzere şöyle buyuruyor: "Senden
önceki bir çok peygamber de alaya alınmıştı."[17]tıpkı
seninle alay edildiği gibi. Öyleyse sabret. O eski dönemlerdeki alaycılar, alay
konusu ettikleri gerçekler tarafından çepeçevre kuşatıldılar. Peygamberler
onları Yüce Allah'ın azabı ile korkuttuğunda onları alaya alırlar, hem
peygamberleri ve hem de tehdit edildikleri ilâhi azabı hafife alırlardı.
Peygamberimizin Kureyş
kabilesinin ileri gelen günahkârlarını Allah'ın azabı ile tehdit ettiğinde
onların alayları ile karşılaşıyordu. Yüce Allah, Peygamberimize bu alaycılara,
"dünyayı geziniz" demeyi emrediyor.[18] Yani
Arap yarımadasının güneyini gezip Âdo kavminin yıkık ülkelerini inceleyin;
yarımadanın kuzeyini gezip Semûd kavminin yıkık ülkesini inceleyin ve batıya
doğru geziye çıkıp Lût gölünün çevresini inceleyin. O zaman:
"Peygamberlerini yalanlayanların sonunun nice olduğunu görünüz!"
sizin gibilerin akıbetlerini öğreniniz. Böylece belki azgınlığınızın ve
yalanlayıcı tutumunuzun bilincine varırsınız da geriye dönüşünüz kolaylaşır. [19]
I-
Mucizelere ve olağanüstü olaylara, tanık olanların bir kısmı iman edip bir
kısmı da iman etmez. Hatta bu olaylar kimi zaman kâfirliğe ve inatçılığa sebep
olurlar. Bundan dolayı Yüce Allah Kureyşlilerin bu yoldaki isteklerini kabul
edip Peygamberimize onların önerdikleri mucizeleri gösterme imkânı
vermemiştir.
2- İnsan
olarak gönderilmiş peygamberin peygamberliğini inkâr etmek bütün milletlerde
görülmüş ortak bir tepkidir. "Bu adam sadece sizin gibi bir
insandır!" itirazına bîr çok ayetlerde rastlıyoruz. Oysa meleklerden
peygamber göndermekle varılmak istenen hedefe ulaşılamaz. Çünkü insanoğlu meleklerden
mesaj alamaz, onlarla diyalog kurmaya yetenekli değildir. Eğer Yüce Allah
meleklerden bir peygamber gönderseydi, insanlar: "Biz onun insan olmasını
isteriz!" diyecekler ve bu yüzden zihinleri karışacak, yanılgıya
düşeceklerdi.
3- Peygamberleri ve hak yola çağıranları alaya
almak neredeyse değişmez bir insanlık geleneğidir. Bu yüzden peygamberlerin ve
hak yola çağıranların buna karşı sabırlı olması gerekir.
4-
Yalanlamanın ve alaycılığın sonu yalanlayıcıların ve alaycıların yokolmaşıdır.
5-
Mezarlıkları ziyaret etmek [20]meşrudur.
Çünkü bu sayede insanoğlunun, sonunun nereye vardığının farkına varılır.
Böylece zulmün ve kargaşanın sebebi olan dünya hırsı, dünya düşkünlüğü ve onun
uğruna girişilen amansız yarışın hızı frenlenmiş olur.
12- De
ki; "Göklerde ve yerde
olanlar kimindir?" De
ki: "Allah'ındır. O
merhametliliği üzerine görev
yazdı. Sizleri geleceği kuşkusuz olan,
kıyamet günü kesinlikle
biraraya getirecektir. Kendilerine kıyanlar
var ya, buna sadece
onlar inanmazlar.
13-
Gecenin ve gündüzün
barındırdığı her şey
O'nundur. O her şeyi
işitir ve bilir.
14- De ki;
"Allah'tan başkasını mı
dost edineyim ki, O göklerin ve yerin
yoktan varedicisidir; yedirir, fakat yedireni yoktur. De ki;
"Müslümanların ilki olmam
emredildi, bana 'sakın
Allah'a ortak koşanlardan olma'
denildi."
15- De ki;
"Eğer Rabbimin buyruklarına
karşı gelirsem büyük günün azabından
korkarım."
16- O
gün kim azaptan
uzak tutulursa Allah
onu kayırmış olur. İşte
kesin kurtuluş budur. [21]
Merhameti kendi
nefsine yazdı. Yüce Allah yaratıklarına karşı merhametli olmayı üstlendi.Onda
şüphe yoktur. Belirlenmiş vakti gelince meydana geleceğİnde kuşku
yoktur.Nefislerine zarar verenler. Nefislerini müşrİklik ve günah kirleri ile
lekelediler, ondan yararlanamadılar.Gecenin ve gündüzün barındırdığı hareketli
ve hareketsiz bütün varlıklar O'nundurDost. Yani sevdiği, yardımını beklediği;
desteğini, sevgisini ve koruyuculuğunu aradığı merci Kimden giderilirse. Azap
kimden uzak tutulursa Açık ve kesin başarı. Çünkü cehennem ateşinden kurtulup
cennete girmek büyük bir başarı ve kurtuluştur. [22]
Okuduğumuz ayetlerde
Rabb'lerini başka varlıklarla bir tutan müşriklerden sözetmeye devam ediliyor.
Yüce Allah, Peygamberimize: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?"
buyuruyor.[23] Yani bütün bu varlıkları
kim yarattı, kim yoktan varettİ; onların mülkiyeti, tasarrufu ve düzenlenmesi
kime aittir? Onların ne diyeceklerini beklemeden hemen cevap ver ve
"Allah" de. Çünkü onların bunun dışında verebilecekleri başka bir
cevap yoktur. "Bunların hepsi Allah'a aittir." O Allah ki, "Merhametliliği
üzerine görev yazdı."'[24]Yani
merhametli olmaya karar verdi, onu kendi için gerekli saydı.
Bu merhametin
yansıması, İzleri insanlar üzerinde açıkça görülüyor. İnsanlar O'nun varlığım
inkâr ettikleri, O'na karşı günah İşledikleri halde O onları yediriyor,
İçiriyor, kayırıyor, koruyor. Buna rağmen asla O'na hamdetmez-ler. Yüce
Allah'ın merhametinin göstergelerinden biri de insanları kıya-met günü bİraraya
getirip onları hesaba çekmesi ve amellerinin karşılıklarını vermesi, bu
karşılıkları belirlerken iyiliklerin karşılıklarını bire on, buna karşılık
kötülüklerin karşılığını sadece bire bir olarak değerlendirmesidir. Yüce Allah'ın
şu sözü bunun delilidir: "Sizi geleceği kuşkusuz olan Kıyamet günü
kesinlikle biraraya getirecektir." Yani o günün geleceği kuşkusuzdur.
Yüce Allah'ın:
"Kendilerine kıyanlar var ya, buna sadece onlar inanmazlar" sözü
bize şu haberi veriyor: İnsanların kaderlerinin yazılı olduğu kitapta bazı
kimselerin ezelde hüsranda olduğu belirtilmiştir, işte bu kimseler bu yüzden bu
gerçeğe inanmazlar. Onlar hakkında ezelde yazılan yazı, bu tutumlarına ilişkin
tam bir bilgiye dayanır. Onlar kafirlikleri, inatçılıkları, müşriklik-leri,
kötülükleri ve bozgunculukları ile bu ezeli bilgiye uygun bir görünüm sergilemişlerdir.
Okuduğumuz ayetlerin ilkinin açıklaması budur.
İkinci ayeti okuyalım:
"Gecenin ve gündüzün barındırdığı her şey O'nundur." Bu ifade Yüce
Allah'ın her şeyin Rabbi, her şeyin sahibi olduğunu anlatıyor. Çünkü kâinatın
bütün varlıkları O'nun emriyle hareket ederler. O gerek insanların ve gerekse
diğer yaratıklarının hallerini işitir; onların saklı ve açık bütün
davranışlarını bilir. Bu yüzden O'nun yaptıklarında adalet vardır, Allah (c.c.)
dilediğini yapar, istediği hükmü verir; bundan dolayı O'na sığınmak, O'na
dayanmak, O'nun emirlerine ve yasaklarına boyun eğmek gerekir.
Şimdi de yukardaki
ayetlerin üçüncüsünü (14.) okuyalım: "De ki: Allah'tan başkasını mı dost
edineyim ki, O göklerin ve yerin yoktan varedicisİ-dir; yedirir, fakat yedireni
yoktur." Yüce Allah, bu ayette Peygamberine müşriklerin tekliflerini
reddetmeyi emrediyor. Onların müşrikliklerini onaylaması ve kendileri ile
birlikte sözde ilahlarına tapması yolundaki isteklerine karşı şöyle demesini
İstiyor: "Yüce Allah göklerin ve yerin yoktan varedİcisidir; başkalarını
yedirir çünkü herkes O'na muhtaçtır; fakat O'nun bir yedireni yoktur.[25]çünkü
O'nun hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Ey müşrikler, şimdi ben tıpkı sizler gibi
davranarak O'nun dışında bir dost edinip ona mı tapayım, O'nu bir yana bırakıp
sizin dost edindiğiniz putlara mı tapayım? Bu asla olmaz!" Yüce Allah bu
ayetin devamında peygamberimize açık-seçik bir dille: "Bana müslü-manlarm
ilki olmam emredildi" demeyi emrediyor. Yani yüzünü Allah'a çevirenlerin
ve O'na yönelerek koyduğu kurallar uyarınca kendisine kulluk edenlerin ilki
olmamı emretmiş ve "sakın müşriklerden olma!" diyerek müşriklerin
arasına katılmamı yasaklamıştır; benden Allah'ın yanısıra bir başka varlığa tapanlardan
uzak durmamı istemiştir.
15. ayette ise Yüce
Allah Peygamberin Allah'ın birliği ilkesinden ayrılmasını arzu eden
müşriklere: "Eğer Rabbimin buyruklarına karşı gelirsem büyük günün
azabından korkarım! "[26]demesini
istiyor. Bu kıyamet günü azabıdır. O dayanılmaz, katlanılmaz derecede acı bir
azaptır. O gün kim bu azaptan uzak tutulursa [27]Yüce
Allah onu kayırmış, yani onu cennetine koymuş demektir. Cehenemden kurtulup
cennete girmek büyük kurtuluştur. Nitekim Yüce Allah başka bir ayette: "O
zaman kim cehennem ateşinden uzak tutulur da cennete konursa gerçekten
başarıya, kurtuluşa ermiştir." (Al-i İmran, 185) Gerçekten ne güzel
başarı, ne güzel kurtuluş! Hangi kurtuluş, hangi başarı azaptan kurtulup
esenlik yurduna girmek kadar büyük olabilir ki?!.. Elbette ki, Allah'ın mü'min
kullarına bahşetmiş olduğu cennetten daha büyük bir kurtuluş olamaz. Çünkü
cennet Allah'ın rızası sonucunda elde edilmiştir. [28]
1- Yüce
Allah'ın rahmeti yaygındır, herkesi kapsamına alır. O yüce rahmeti
sınırlayacak veya herhangi bir şahısa özgü kılacak hiç kimse yoktur.
2-
Bedbahtlığın ve mutluluğun varlıkların yaratılışından önce ezelde belirlendiği
vurgulanıyor. Yani Allah'ın ilminde olmuş ve olacak herşey bellidir. Allah'tı
Teâlâ bunları levhi mahfuz adlı kitapta yazmıştır.
3- Yüce
Allah her şeyin Rabbi ve sahibidir. Çünkü kainattaki herşeyi o yaratmıştır ve
ölçülerini de O koymuştur. Dolayısıyla herşeyin idaresi de O'na aittir.
4- Allah'tan
başkasını dost edinmek haramdır: Allah'a ortak koşmak haramdır. Buradaki
haramlılık küfür ve şirk manasınadır. Çünkü Allah'tan başkasını ilah edinmek
O'na şirk koşmaktır.
5-
Ahiretteki başarı, azaptan kurtulup cennete girmektir. Bu başarının elde
edildiği yer ise, dünya hayatındaki iman ve salih amellerdir. Kişi imanı ve
salih amelleri vasıtasıyla ahiret yurdunu elde eder.
17- Eğer Allah
başına bir musibet verirse
onu O'ndan başka hiç
kimse gideremez. Eğer
sana bir iyilik
verirse, şüphesiz O'nun gücü
her şeye yeter.
18- O
kulları üzerinde kesin
egemendir. O'nun yaptığı
her şey yerindedir, O
her şeyden haberdardır.
19- De
ki; "En büyük
şahitlik kiminkidir?"
De ki;
"Benimle sizin aranızda
Allah şahittir. Bu Kur'an gerek sizi, gerekse
ulaştığı herkesi uyarayım
diye bana vahyedildi.
Sizler Allah'ın yanı-sıra
başka ilahlar olduğuna
mı şehadet
ediyorsunuz?" De ki; "Ben buna şehadet etmem." De
ki; "O tek bir ilahtır ve ben sizin O'na koştuğunuz
ortaklardan uzağım." [29]
Sana isabet ederse,
dokunursa.Zarar verir. Hastalık ve üzüntü gibi bedene ya da ruha elem
veren durumHayır.
Bedene ya da ruha mutluluk veren durum. Galip, ezici, üstün.Şahitlik. Bir şeyi
bilen kimsenin gerçeğe ters düşmeyecek şekilde bilgi vermesi. Sizi uyarayım.
Yüce Allah'ın düşmanlarına yönelik tehditleri konusunda sizi korkutayım
diye.Tek ilâh. Çünkü O tek Rabdır. Sebebine gelince Rab, yaratıcı,rızık verici
ve her şeyi önceden düzenleyici olan Allah'tan başkasına ibadet edilmez[30]
Yüce Allah okuduğumuz
ayetlerde peygamberimizi yönlendirmeye, başka varlıkları Rableri ile bir tutan
müşriklere karşı durumunu güçlendirmeye devam ederek şöyle buyuruyor:
"Eğer Allah başına bir musibet [31]verirse
onu O'ndan başka hiç kimse gideremez." Yani eğer Yüce Allah vücuduna zarar
verecek bir dert verirse bu derdi başından sadece O savabilir, seni o dertten yalnız
O kurtarabilir. "Eğer O sana bir iyilik verirse..." Eğer Allah senin
hakkında bir iyilik dilerse ona hiç kimse engel olamaz.[32]
"Hiç şüphesiz O'nun gücü her şeye yeter." Buradaki hitap
Peygamberimize (s.a.v.) yönelik olmakla birlikte, aslında herkes için
geçerlidir. Buna göre Allah'ın verdiği bir musibeti O'nun dışında hiç kimse
gideremez; O'nun her hangi bir kimseye yönelik lütfuna da hiç kimse engel
olamaz.
Okuduğumuz ayetlerin
ikincisinde (18.) Yüce Allah şöyle buyuruyor: "O kullan üzerinde kesin
egemendir. O'nun yaptığı her şey yerindedir; o her şeyden haberdardır." Bu
ayet Yüce Allah'ın ilahlığının gerekçesi olan Rabligini vurguluyor. Çünkü O'nun
herkesi kapsayan egemenliği ve yönetmesi, sözünün üstünlüğü ve bilgisinin her
şeyi kapsaması ile birlikte İlahlığının, itaat edilmesinin, dostluğunu
aramanın, O'ndan başkasına, yönelik dostluk arayışının saçmalığının, O'ndan
başkasına kulluk edilemeyeceğinin gerekçesidir.
Şimdi de yukardaki
ayetlerin üçüncüsünü (19.) okuyalım': "Deki: En büyük şahitlik
kiminkidir?" Bu ayet Mekkeli müşriklerin Peygamberimize: "Bize senin
peygamber olduğunu onaylayacak bir şahit göster!" demeleri üzerine indi.
Bilindiği gibi ehl-i kitap, Peygamberimizin peygamberliğini inkâr etmişti.
Bunun üzerine Yüce Allah onlara karşılık olmak üzere kendilerine "En büyük
şahitlik kiminkidir?" sorusunu sormasını emretti. Peygamberimizin bu
sorusu karşısında müşriklerin "Allah'tır" demekten başka bir cevaplan
olamayacağı için Yüce Allah, peygamberimize; "Benimle sizin aranızda Allah
şahittir! "demesini emretti. Yüce Allah'ın benim peygamberliğime şahitlik
etmesi, bu Kur'an'ı bana vahyetmesi suretiyle gerçekleşmiştir. Ki o Kur'an'Ia
ben gerek sizi ve gerekse onu işiten ve ondan haberdar olan [33]herkesi
uyarıyorum. Bu Kur'an'ın ulaştığı kimselerden kim ona inanmaz, onun getirdiği
inançları, ibadetleri ve yasaları hayata aktarmaz ise Kıyamet günü hüsrana
uğrar, nefsine kıymış olur.
Yüce Allah, daha sonra
Peygamberimize müşrikliklerini kınamasını, bu inançlarının sapıklığını
vurgulamasını emrederek şöyle buyuruyor: "Sizler Allah'ın yamsıra başka
ilahlar olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?!"[34] Bu
şahitliğinizi o asılsız ilâhlara inanmakla, onlara tapmakla ortaya
koyuyorsunuz. Bana gelince böyle bir inancı kabul etmiyorum; bu inanca şahitlik
etmek şöyle dursun, onu reddediyorum!.. Yüce Allah Peygamberimize, müşriklerin
asılsız ilâhlarım reddettikten sonra tek Allah'ın ilâhlığmı vurgulamasını,
onların düzmece ilâhlarından uzak olduğunu belirtmesini emrederek buyruğunu
şöyle noktalıyor: "O tek ilahtır ve ben sizin O'na koştuğunuz ilahlardan
uzağım!" [35]
1- Yüce
Allah'ın yaratıklarından herhangi birine değil, sırf Allah'a sığınmak gerekir.
Çünkü başa gelen bir musibeti sadece O giderebilir.[36]
2- Yüce
Allah okuduğumuz ayetlerde Peygamberimizin peygamber olduğuna, kendisine
indirilen Kur'an'ın gerçek ve gösterdiği mucizelerin hak olduğuna bizzat
şahitlik ediyor.
3- Peygamberimizin uyarısı Kıyamet gününe kadar
Kur'an-ı Kerim'in ulaştığı herkese ulaşmış ve ulaşacaktır.
4- Bu
ayetlerde "Lâ ilahe illallah" cümlesinde ifadesini bulan tevhîd
ilkesi ile müşriklikteıı uzak durma gereği vurgulanmaktadır.
20- Kendilerine
kitap verdiklerimiz peygamberi
ve Kur'an'ı tıpkı çocuklarını
tanıdıkları gibi tanırlar.
Fakat, kendilerine kıyanlar
var ya, onlar asla inanmazlar.
21- Allah
hakkında yalan uydurarak O'na
iftira edenden ya da O'nun ayetlerini
yalanlayandan daha zalim
kim olabilir? Hiç şüphesiz zalimler
kurtuluşa eremezler.
22- O gün
onların tümünü bir yere
toplarız da sonra Allah'a ortak koşanlara:
"Hani nerede Allah'ın ortakları
olduklarını sandıklarınız?
" diye sorarız.
23- Sonra
bu müşriklerin "Vallahi, ey
Rabbimiz, biz müşrik değildik'1 demelerinden başka
bir akibetleri olmaz.
24-
Kendileri aleyhinde nasıl yalan
söylediklerini ve uydurma ilahları tarafından
nasıl yüzüstü bırakıldıklarını
görüyor musun? [37]
Kendilerine kitap
verilenler. Yahudi ve hristiyan din bilginleri. Onu tanıyorlar. Hz. Muhammed'in
Allah'ın peygamberi olduğunu bilirler.Allah'a yalancılık iftirasında
bulundular. Yalan uydurdu, bu yalanı kendi kendine allayıp pulladı ve
söyledi.Zalimler kurtulamazlar. Kıyamet günü, Allah'ın azabından kurtulamazlar.Büyük
ortaklarınız nerede? (Bu müşriklere yönelik kınama içerikli bir soru
cümlesidir.)İddia ediyorsunuz; zannediyorsunuz. Onların, Allah katında size
aracılık edeceklerini, Allah'ın rtaklari olduklarını iddia ediyorsunuz.Onları
terkettiler. Onların yalandan uydurdukları ilahlar kendilerini bırakıp
gittiler, yanlarında olmadılar. [38]
Yüce Allah buyuruyor
ki: "Kendilerine kitap verdiklerimiz..." yani yahudi ve hristiyan din
bilginleri "O'nu tanırlar, bilirler." Yani Hz. Muhammed (s.a.v.)'in
(s.a.v.) Allah'ın peygamberi ve Kur'an'm da Allah'ın kitabı olduğunu
çocuklarını bildikleri gibi bilirler. Çünkü onun haberlerine ve sıfatlarına ait
bilgiler ellerindedir. Bu açıklama, bazı Arapların Peygamberimize: "Eğer
sen gerçekten peygamber olsaydın bu konuda kendilerine kitap verilenlerin senin
lehine şahitlik etmeleri gerekirdi!" biçimindeki itirazlarına cevap
niteliğindedir. Ardından Yüce Allah bize şu gerçeği açıklıyor: Allah'ın ezeli
takdiri ve hükmü uyarınca kendilerine kıyanlar, nefislerini hüsrana
sürükleyenler bu gerçeği kitaplarından öğrenmiş olsalar, anlasalar ve
doğruluğunun bilincine varmış olsalar da buna inanmazlar. Onların
inanmamalarının sırrı budur. Öyleyse onların inanmamaları Hz. Muhammed'in
peygamber olmadığına, Allah'ın elçisi olmadığına delil olamaz. Okuduğumuz ayetlerin
ilkinin (2O.)anlamı budur.
Okuduğumuz ayetlerin
ikincisinde (21.) ise Yüce Allah hem müşrik Araplara hem de ehl-i kitabın
kâfirlerine seslenerek şöyle buyuruyor: "Allah hakkında yalan uydurarak
O'na iftira edenden daha zalim kim oIabilir?"[39]Bu
zalimlerin ilk bölümü Allah katında kendilerine aracılık edecekleri gerekçesi
ile putlara tapan müşrikler, ikinci bölümü ise Allah'ın ayetlerini yalan sayan
kitap ehlidir. Yüce Allah haber veriyor ki, gerek müşrikler gerekse ehl-i kitabın
kâfirleri İslâm'a ve tevhid ilkesine zıt tutumları konusunda zalimdirler ve
zalimler kurtuluşa eremezler. Buna göre her iki grubun da hüsrana uğradığı
hükme bağlanmıştır. Yalnız bunlardan Allah'a iman edenler, sırf O'na ibadet
edenler ve böylece müslümanların safına katılanlar bu hükmün kapsamı
dışındadır.
Yüce Allah, yukarıdaki
ayetlerin üçüncüsünde (22.): "O gün onları bir yere toplarız [40]"
buyuruyor. Yani müşrikler ile kitap ehli ne dünyada ve ne de (bir yerde
toplanacakları) Kıyamet günü iflah olmazlar. Çünkü zalimdirler. Yüce Allah daha
sonra haber veriyor ki, Kıyamet gününün gündeme gelmesi münasebeti ile o gün
mahşerde toplananların arasındaki müşriklere: "Hani Allah'ın ortaklan
olduklarını sandıklarınız şimdi nerede?" diye sorar. Yani: "Hani bu
gün size Allah katında aracılık edeceklerini sandığınız düzmece ilahlarınız
nerede?" Bu sorguya çekmenin, bu kınamanın tek sonucu sadece onların:
"Vallahi, ey Rabbimiz, biz müşrik değildik!"[41]biçimindeki
sözleri o-lur. Yani uydurmuş oldukları o yalanı inkâr ederler. Çünkü Yüce Allah'ın
müşrikleri affetmediğini, onların cehennem ateşinden kurtulamıyacaklannı görmüşlerdir.
Daha sonra Yüce Allah,
Peygamberine müşriklerin bu yüz kızartıcı durumlarını hayretle karşılamasını
emrederek: "Kendileri aleyhinde nasıl yalan uydurduklarına bak!"
buyuruyor.[42] Onlar sadece kendilerini
kandırıyorlardı. Rabbleri onların ne olduklarını biliyordu. "Onları
yüzüstü bıraktı"; gözlerinden uzaklaştı; "uydurdukları düzmece
ilahlar" ilahları. [43]
1- Kitap ehlinin İslâm'a girmesine engel olan
tek faktör onların dünyayı ahirete tercih etmeleridir.
2- Allah adına yalan uydurmak ile O'nu, Kitabını
ve Peygamberini inkar etmek iki ağır suç gerekçesidir.
3- Zalimlerin ne dünyada ve ne de ahirette iflah
olmayacakları vurgulanıyor.
4- Ölmeden
önce tevbe etmemiş olan müşrikin bu günahı affedilmez.
25-
Onların içinde seni
dinleyenler vardır, biz
onların kalplerini, Kıır'an'ı
anlamalarına engel oluşturacak
biçimde, perdeledik,
kulaklarını da sağırlaştırdık. Bu
yüzden her türlü
mucizeyi görseler bile
ona inanmazlar. Nitekim
bu kâfirler tartışmak
için yanına geldiklerinde sana:
"Bu Kur'an, eskilerin
masallarından başka bir şey
değildir" derler.
26- Onlar
hem başkalarını Kur1 an'dan
uzak tutuyorlar, hem de
kendileri ondan uzak
duruyorlar. Böylece aslında
kendilerini mahvediyorlar,
ama bunun farkında değildirler.
27- Cehennemin
başında durdurulduklarında onların;
"Ah ne olaydı, dünyaya
geri gönderilsek de
bir daha Rabb'imizin
ayetlerini yalanlamasak ve
mü'minlerden olsak" dediklerini
keşke görseydi n!
28-
Hayır, sadece daha
önce içlerinde sakladıklarının akıbeti önlerinde belirdi
diye böyle hayıflanıyorlar. Yoksa
eğer dünyaya geri gönderilseler yine s akındır ıldıkları yola
dönerler. Onlar gerçekten
yalancıdırlar.
29- Onlar,
"Hayat, sadece dünyadaki
hayatımızdan ibarettir, bir daha
diriltilecek değiliz" dediler. [44]
Perdeler, örtüler. Kılıf gibi bîr şeyin
içinde saklandığı örtü. Ağır işitme, sağırlık, onlar bu yüzden
işitmezler.Seninle tartışırlar.Eskİ toplumlar hakkında yazılan ve anlatılan
hikayeler.Ondan uzak duruyorlar.
Aslında kendileri için
açığa çıktı, açıkça gördüler.Bu hayatımızdan başka bir hayat yoktur.Öldükten
sonra diriltilmek; önceki hale döndürülmek. [45]
Okuduğumuz ayetler,
Rab'lerini başka varlıklarla bir tutanlardan, başka varlıkları O'na ortak
koşanlardan sözetmeye devam ediyor. Yüce Allah onlardan bazılarının durumunu
anlatmak üzere şöyle buyuruyor: "Onların içinde seni dinleyenler
vardır." Onlar seni Kur'an okurken dinlerler. Fakat Kur'an kalplerine
sinmez, onun içerdiği sırlan ve hikmetleri kavrayamazlar. Oysa ancak onu
kavrarlarsa gerçeği tanıyıp ona inanabilirler. Çünkü yaratmaya ilişkin
yasalarımız uyarınca yaptıklarından dolayı kendi kalplerine perde gerdik ve
kulaklarına da ağır işitme özrü verdik. Bu yüzden onlar dinlerler, ama
işite-mezler ve anlayamazlar. Bu perde ve sağırlık Peygamber'e karşı
yüreklerinde taşıdıkları kin İle getirdiği tevhid ilkesine karşı besledikleri
husûmet ve hoşgörüsüzlüktür. Bu yüzden onlar ölülerin diriltilmesi ve
meleklerin yeryüzüne indirilip gözle görülmeleri türünden gösterilmesini
İstedikleri bütün mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Çünkü onlar
inanmak istemiyorlar. Yüce Allah buyuruyor ki: "Bu yüzden her türlü
mucizeyi görseler bile ona inanmazlar. Nitekim bu kâfirler tartışmak üzere
yanma geldiklerinde!" tevhid ilkesi ile kendi düzmece ilahları konusunda
konuşmak için yanına geldiklerinde: "Bu Kur'an, eskilerin masallarından
başka bir şey değildir!" derler.[46]
Yani, bu Kur'an sana söylenip yazdırılmış veya tarafından başkalarına
yazılmışdınlmış bir masal kitabıdır, şimdi sen onu okuyorsun! Yoksa ne sana
vahiy geldi ve ne de sen bir peygambersin... İşte okuduğumuz 25. açıklaması
budur.Öbür ayetlere gelince bu ayetlerin ikincisinde (26.): Yüce Allah, onların
davranışları hakkında bize bilgi veriyor. Bu bilgiye göre onlar insanları Peygamberimize
ve getirdiği ilkelere inanmaktan, uymaktan ve dinine girmekten alıkoydukları
gibi kendileri de iman etmekten uzak duruyorlar. Kısacası ne iman ediyorlar ne
Peygamberimize uyuyorlar. Bu, Yüce Allah'ın onlar hakkında bildirdiği en kötü
sıfattır. Bu da gerçek doğrudan; hak1 tan ve iyilikten uzak durmak, bunun
yanısıra insanları hakdan ve iyilikten uzak tutmak, bunlara yaklaşmalarını
yasaklayıp engellemektir. Bundan dolayı Yüce Allah onlar hakkında:
"Böylece aslında kendilerini mahvediyorlar!" diye buyuruyor. Yani Peygamberimize
ve tevhid ilkesine yönelik bu düşmanca ve aşağılık tutumları yüzünden
kendilerini mahvediyorlar. Fakat bunun farkında değildirler. Çünkü farkında
olsalar bu tutumlarından vazgeçerler. Onların şuurlarını kaybetmelerine
yolaçan etken eğriliği ve kötülüğü sevmeleridir. Bu sevgi onları Peygamberimize
ve getirdiği ,Allah'a kulluk etmek, O'nu bir bilmek gibi temel ilkelere düşman
olmaya sürüklemiştir.
İşte onlar şimdi
cehenneme yollanan ilk kafileyi oluşturmuşlardır. Yüce Allah, Peygamberimize
şöyle buyuruyor: "Sen onları cehennemin başında durdurulduklarında
görsen!.."[47] Artık cehenneme
girecekleri, onun ateşi tarafından sarılacakları, alevleri içinde yanacakları
kesindir. Cehennem ateşinin ortasını boyladıklarında: "Ah ne olaydı,
dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve
mü'minlerden olsak!.." derler. Vallahi, onların bu sözleri doğru değildir!
Bu sözler bir takım samimiyetsiz temennilerdir; uğradıkları azabın şokunun ve
cehennem ateşinin korkusunun baskısı ile böyle konuşuyorlar.
Dünyada gizli
tuttukları, gece-gündüz gözlerden sakladıkları suç ve kötülükleri ortaya
çıkınca, işte asıl o zaman rezil olacaklardır.[48]Nitekim
her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Yüce Allah: "Yoksa eğer dünyaya
geri gönderilseler yine s akındın İdi klan kötü yola dönerler, onlar gerçekten
yalancıdırlar" buyuruyor. Hiç şüphesiz Yüce Allah'ın söylediği doğrudur.
Onlar geri gönderilseler yine aynı kötülükleri işlemeye devam ederler.
Yukardaki ayetlerin
sonuncusunda (29.) Yüce Allah onların uğradıkları belânın ve katlandıkları
sıkıntıların asıl sebebini açıklıyor. Onların bu kadar akılsız ve garip bir
cür'etle müşrîkliğe ve tevhid düşmanlığına sarılmalarının nedenini vurguluyor.
Tevhid ilkesinin bağlıları üzerine niçin bunca dayaklarla, öldürmelerle ve
işkencelerle yüklendiklerini izah ediyor. Bütün bunların ana sebebi ölümden
sonraki yeniden dirilişi ve ahiret günü hesaplaşmasını inkâr etmeleridir. Çünkü
Yüce Allah'ın kendi ağızlarından aktardığına göre onlar şöyle diyorlar:
"Hayat, sadece dünyadaki hayatımızdan ibarettir, bir daha diriltilecek
değiliz."[49]
1- Yüce
Allah'ın şu yasası açıklanıyor: Eğer insan birini sevmez, ondan nefret eder ve
bu nefretini aşırı boyutlara vardırırsa o kimsenin söylediklerini işitmez ve
işittiği sözlerinin anlamını kavramaz olur.
2- Kötülük önderlerinin en kötüsü kendisi doğru
yola sırt çevirdiği gibi başkalarına da sırt çevirmeyi emreden ve bu yola
yönelenleri engelleyen kimsedir.
3 Yeryüzünü
saran kötülüklerin sebebi Allah'ı inkâr etmek, yeniden dirilmeyi ve ahiret
günü hesaplaşmasını yok saymaktır.
30- Onları
Rab'terinin huzurunda durdurulmuş
iken bir görsen;
Allah "bu gerçek
değil miymiş?" dedi.
Dediler ki, "Evet, Rabbimiz hakkı
için gerçektir!" "Öyle
ise inkâr
ettiğinizden dolayı azabı tadın!" dedi.
31- Allah'ın
huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten
ziyana uğradılar. Nihayet
kendilerine ansızın o
saat gelip çatınca, günahlarını sırtlarına
yüklenmiş olarak: "Hayatta iyi
işler yapmaktan geri
kalıp günah işlememizden ötürü
vah bize!" dediler. Bakın, ne
kötü şeyler yüklenip taşıyorlar!
32- Dünya
hayatı sadece bir
oyun ve eğlenceden
başka bir şey değildir.
Korunanlar için elbette
ahiret yurdu daha
iyidir. Düşünmüyor musunuz? [50]
Onların getirilip Allah'ın haklarındaki
hükmünün önünde durdurulduğunu.Evet. Vallahi o haktır. Rabbimizdir. Küfredenler kendileri ziyana
uğradılar.Kıyamet günü yeniden dirilme işinin âni gelişi.Vah bize! Hasret
kelimesi geçip gidene üzülme ve hayıflanmayı ifade etmektedir. Onlar, hüzün ve
elemlerinde bir artışla pişmanlıkları ifade ediyorlar. Günahlarının yükü.Oyun ve eğlence ise, insanı
hayır kazanmak veya zararı defetmek gibi kendisine faydalı olan şeylerden
alıkoyan iştir. [51]
Allah, Rasûlüne şöyle
diyor: Sen ahireti inkâr eden ve "bu, ancak dünya hayatıdır, biz tekrar
diriltilmeyeceğiz" diyenlerin Allah'ın haklarındaki hükmünün önünde
durduruluşunu bir görsen! Onlar kıyametin belâları; hesab, ceza ve azabı
seyrederlerken onlara "bu" sizin yalanladığınız "gerçek değil
mi?" denir. Onlar hızla "evet vallahi" diyerek cevap verirler.
Dedikleri şeyi desteklemek için Allah adına yemin ederler. Onlara şöyle denir:
Öyleyse inkâr ettiğinizden dolayı tadın azabı!" Bizden bir zulüm olarak
değil de sizin inkârınız sebebiyle azabı tadın. Çünkü inkâr Allah ve Rasûlüne
itaatten alıkoymaktır. Oysa nefis itaatle temizlenir. İşte 30. ayetin işaret
ettiği anlam budur.
31. ayette Allah küfre karşılık imanı, şirke
karşılık tevhidi ve isyana karşılık itaati satan kâfirlerin akdinin zayi
olduğunu ilân ediyor ve buyuruyor ki: Allah'ın huzuruna çıkmayı yani öldükten
sonra dirilmeyi inkâr edenler gerçekten ziyana uğradılar. Bu, felâket ve
sıkıntının nedenidir. "Nihayet onlara ansızın o hayatın sona eriş ve
ahiret hayatının geliş vakti geldiğinde, günahlarını sırtlarına yüklenmiş
vaziyette: Hayatta geri kalmamız yani imana karşılık inkarı, tevhide karşılık
şirki satın alışımız itibariyle akdimizde geri kalıp günah İşlememizden ötürü
vah bize! deyip pişmanlıklarını ilan ederek avaz avaz haykırırlar. (Günahlarını
taşımalarında) şu da caizdir: Onlara şirk, inkâr, zulüm, kötülük ve
bozgunculukları çirkin bir adam şeklinde gösterilir, onlar o adamı kıyamet
meydanına kadar sırtlarında taşırlar. Bu konuda bize haber (nakli delil)
gelmiştir. Bunun için Allah: "Bakın ne kötü şeyler yüklenip taşıyorlar!"
buyuruyor.
32. ayette Allah öğüt üslûbunda hatırlatarak
söyle buyuruyor: Ey Allah'ın kulları, dünya hayatı yalnızca oyun ve eğlencedir.
Bırakın, lezzetlerine aldanmayın. Çünkü dünya nimetleri yok olacaktır, onun
durumu ancak oynayan ve eğlenen kimsenin durumu gibidir. Sonra, oynayan ve
eğlenen bir fayda elde edemez. Ama ahiret hayatı hayırdır; fakat şirk ve serden
sakınanlar için böyledir. [52]
1 - Deliller
ve örnekler verilerek öldükten sonra dilirlenin ve hesaba çekilmenin prensibi
ortaya konmaktadır.
2- Günahların çirkinliği anlatılmaktadır. Çünkü
ahiret günü kişinin taşıyacağı en kötü yük bunlardır,
3- Kıyameti inkar edenlere ve Allah'a inanıp
salih amel işlemeyenlerekarşı Allah-u Teâlâ onların kaybettiklerine hüküm
vermektedir.
4- Kıyamet
saati aniden gelecektir. Birtakım alametlerinin önceden açığa çıkması kıyametin
aniden kopmasına mani değildir. Çünkü alamet kesin zaman bildirmediğinden
dolayı ölçü değildir.
5- Kur'an dünya hayatına aldanmamalan için
akıllı İnsanlara nasihat etmektedir.
33- Biliyoruz,
onların dedikleri seni
üzüyor, gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler bile
bile Allah'ın ayetlerini
inkâr ediyorlar.
34- Senden
önce de elçiler
yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına
ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihayet
onlara yardımımız yetişti. Allah'ın
kelimelerini yardım vaadini
değiştirecek kimse yoktur. Sana da
elçilerin haberinden bir parça gelmiştir.
35- Eğer onların
yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi ya~ pabilirsen, yerin
içine inebileceğin bir
delik ya da
göğe çıkabileceğin bir merdiven
ara ki onlara
bir mucize getiresin!Allah, dileseydi,
elbette onları hidayet
üzerinde toplardı, o
halde cahillerden olma! [53]
Seni üzüyor. Hidayete
ermelerini İstediğin kimselerin yok olması veya o kişilerden seni yalanlama ve
eziyet gibi batıl sözler işitmenden dolayı seni üzüntüye sokuyor.
Onlar seni yalanlamıyorlar. Senin doğru
söylediğini yakînen bildikleri için
gizli toplantılarında ve kendi içlerinde seni yalana nisbet
etmiyorlar.Peygamberler yalanlandı. Nuh, ibrahim, Musa ve Isa (a.s) gibi
peygamberleri kendi ümmet ve kavimleri yalanlamıştı. Allah'ın kelimelerini değiştirici yoktur.
Dostlarına yardım ve düşmanlarına helak
vaadi içeren kelimelerini değiştirecek kimse bulamazsın.
Peygamberlerin
haberlerinden. Davetleri hususunda, ümmetleriyle beraber haberlerinden bir
kısmı sana geldi.
Yerin altında delik ararsın.Veya göğe
çıkabileceğin bir merdiven.Âyet. Harikulade bir şey, yani mucize.Cahillerden
olma. Allah'ın mahlûkati hakkındaki takdiriyle, cahillerin durduğu yerde durma. [54]
Bu âyetler Allah'ın,
Rasûlünün terbiye ve kararlılığını kuvvetlendiren ve tebliğ ve açıklaması
kendisine ait olan hakka davette sebatını arttırmağa yöneliktir. Allah (c.c)
Rasûlüne şöyle buyurmaktadır: "Biliyoruz, onların sana söyledikleri"
seni yalanlama ve seni sihirle itham etme sözleri, Allah'a iftiraları ve senin
için kötülük olan daha başka şeyler "seni üzüyor." Hakikatte onlar [55]senin
doğruluğunu bildiklerinden, seni yalanlamıyorlar. Halbuki onlar sen onlara
peygamberliğini haber vermeden önce seni "emin" sıfatıyla lâkap Ancak
durumu bu olan zalimler, senin doğru söylediğini bildikleri ve kendi Özel
meclislerinde bunu kabul ettikleri halde sana iftira ediyorlar. Ancak onlar
adetleri üzere kalma amaçlarını gerçekleştirmeye ve alıştıkları ibadeti
sürdürmek için senin yalancı olmadığını ve doğru söylediğini bildikleri halde
sana dilleriyle yalan nisbet ediyorlar.[56] Bunu
bildiğinde, birincisi, buna üzülme; ikincisi, senden önce de peygamberler,
senin eziyet görüp yalanlanman gibi yalanlandılar ve eziyet gördüler. Onlar,
bizim yardımımız gelinceye kadar sabrettiler. Sen de, bizim yardımımız
gelinceye kadar sabret. Çünkü Allah'ın, dostlarına yardım vaadini, düşmanlarına
da helak tehdidini İçeren sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Şüphesiz sana
peygamberlerin haber ve olaylarından bir kısmını sana vahyettiğimiz bu kitapta,
Allah'ın yardımı gelinceye kadar, senin sabretmene yardım edecek şey
gelmiştir. Üçüncüsü, "Eğer onların senin davetinden ve Allah'a inanmaktan
yüz çevirmeleri, san ağır geliyorsa" öyleyse sen; yalan konuşmalarına
rağmen, senden istedikleri ve sana kötü söyledikleri gibi, senin
peygamberliğine ve sana inanmaya mecbur edecek bir mucize getir.
Yerin altından veya
gökten bir mucize istemeye gücün yetiyorsa, yap. Bu gücünün ve takatinin
yetmeyeceği bir şeydir, öyleyse bunu isteme. Şu halde sana, sabır düşmektedir:
"Eğer sana, onların yüz çevirmeleri ağır geliyorsa, haydi yere inen bir
delik veya göğe bir merdiven ara ki onlara bir mucize ge-tiresin." Sen,
buna güç yetiremezsin, öyleyse sabret. Dördüncü olarak Allah onları, sana,
rİsaletine iman ve dinine girme üzere toplamaya kadirdir, fakat Allah bunu yüce
hikmetler sebebiyle istememiştir. Öyleyse Rabbinin istemediğini sen de arzu
etme. Muhakkak ki sen, bunu yaparsan cahillerden [57]olursun
ve biz bunu senin için istemiyoruz.[58]
1- Rasûl bir insandır. Bu sebeple her insan gibi
sevdiğini kaybedince üzülür.
2- Allah, vaadettiği yardım gelinceye kadar,
Rasûlünü sabra teşvik ve teselli etmiştir.
3- Âyetlerde
Allah'ın geçmiş ümmetler hakkındaki kuralları açıklanmıştır.
4- Allah, Rasûlünü cahillerin yanından
uzaklaştırarak hallerin en üstününe ve makamların en hayırlısına irşad
erdirmiştir.
36- Ancak
işitenler gelir, ölülere
gelince, Allah onları
diriltir, sonra O'na döndürülürler.
37- Dediler
ki: "Ona Rabbinden
bir mucize indirilmeli
değil miydi?" De ki:
"Şüphesiz Allah, bir
mucize indirmeye kadirdir, fakat çokları
bitmezler."
38- Yeryüzünde yürüyen^ hiç bir
hayvan ve iki
kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur
ki, onlarda sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz Kitapta hiç bir şeyi eksik
bırakmamışızdır. Sonra onlar, Rablerinin huzuruna toplanacaklardır.
39- Bizim
âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisinde kalmış sağır ve
dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de
doğru yola iletir. [59]
Ancak uyarlar.
Rasûlüllah (s.a.v)'in çağırdığı hak davete ancak işitenler icabet eder, inanır
ve hidayete ererler.
Allah onları diriltecektir.
Bu kıyamet günü olacaktır.Ona bir âyet indirilmeli değil miydi?Rabbinden bir
âyet. Doğru söylediğine delil olan bir mucize.İnanmazlar. Mucizeyi getirmesi-
üzerine gerekecek helak ve yok olmayı bilmiyorlar.Hareketli her canlı. Dabbe,
yer yüzünde yürüyen insan ve hayvan cinsinden her şeydir.Kitapta. Kaderlerin
yazılı olduğu kitapta veya levh-i mahfuzda.Sağır ve dilsiz halde.
Karanlıklarda.
Doğru yol ki, dünya ve
ahiret mutluluğuna götüren İslâm dinidir.
[60]
Geçen ayetlerde Allah,
Rasûlünü teselli ve sabra teşvik ettikten sonra, sabır ve sebatta yardımcı
olacak ilmî hakikatleri bildiriyor. Şöyleki: Allah, Rasûlüne, davetim
işitenlerin geleceğini bildiriyor. Çünkü o kimselerdeki işitme duyusu
sağlamdır. Vazifesini yerine getirmesine engel olacak hakkı çirkin görme,
ehline ve ona davet edene kin besleme O mü'minlere isabet etmemiştir. İşte
daveti kabul edecek olanlar bunlardır. Çünkü bu kimseler diridirler, ölü
değildirler. Çünkü devleti, ölüler işitmez. Bu nedenle onlar daveti kabul
etmezler. Ancak, Allah onları kıyamet günü diriltecek, bütün herkes Ona, kabul
eden kimseler olarak dönecektir. Kalbi ölü olduğu için kabul etmeyen kimselere
Allah, işlediklerinin karşılığını tam olarak verecektir. Şüphesiz Allah
herşeye kadirdir. İlk ayetin (36.) delâlet ettiği mana budur.
37. ayete gelince; "Ona Rabbinden bir âyet
indirilmeli değil miydi?" ifadesiyle Allah, Rasûlüne haber vermekte ve
müşriklere: "Allah âyet indirmeye kadirdir" demesini öğretmektedir.
Âyetlerde geçen "âyet" kelimesi ölüye can vermek, dağları yürütmek ve
gözleriyle görecekleri melekleri indirmek, gibi mucizedir. Fakat Allah,
hikmetli idare ve yüce hikmetler nedeniyle bu mucizeyi indirmemiştir.
"Fakat insanların çoğu" bu konudaki hikmeti "bilmezler."[61] Eğer
bilselerdi ki, bu mucize indirildiğinde hayatlarının sonu olacak, onlar bu
ayeti istemezlerdi. 37. ayetin içerdiği anlam budur.
38. ayete gelince ki bu Allah'ın,
"Yeryüzünde yürüyen hiç bir hayvan veya iki kanadıyla uçan [62] hiç
bir kuş yoktur ki onlar da sizin gibi birer ümmet olmasın..." sözüdür. Bu
ayet, Allah'ın kemâlini, ilminin kapsamını, kudretinin büyüklüğünü ve
idaresinin genişliğini ifade için, âyetler indirmeye kadir olduğuna delil
olarak indirilmiştir. Yeryüzünde yürüyen veya gökte kanatlarıyla uçan hiç bir
hayvan yoktur ki, yaratılış, rızık ve hayatlarını idare konusunda Allah'a
muhtaç olan insan cinsi gibi birer ümmet olmasın... Bunun üzerinde bu nimetler
karşısında insanın amelinin sayılması, sonra kıyamette tekrar diriltilmesi,
muhasebesi ve karşılığının verilmesi vardır. Bütün bunlar her an bir şey
olurken, kader kitabının yazdığı kapsadığı şeylerdir. Kader kitabından yani
levh-i mahfuzdan hiç bir şey dışarda kalamaz. "Biz Kitab'ta hiçbir şeyi
eksik bırakmadık." Allah'ın mucize indirmekden aciz olması düşünülebilir
mi? Yarattığı her şey onun kudretine, ilmine, birliğine ve rızasına uygun
olarak ona kulluk yapmak gerektiğine delâlet etmektedir. "Sonra onlar
Rablerinin katında toplanacaklardır."[63]
Yani, her hayvan ve her kuş ister istemez öle-isteseler de istemeseler de
tekrar diriltileceklerdir.[64]Sadece
Allah öldüren, dirilten, hesaba çeken ve karşılık verendir. Bundan dolayı
Allah'ın ayetlerini yalanlayanlar "karanlıklar içerisinde sağır ve
dilsizdirler." Çünkü diri olanlar işitir, konuşur ve görürler. Öyleyse
bunlar diri değil ölüdürler ve hiç bir şeyin farkında değildirler. Son olarak
Allah kullarına bildirdi ki, bu kişilerin, nasıl ki sapıtmaları Allah'ın
elindeyse, hidayetleri de O'nun elindedir. Kimi isterse onu hidayete erdirir,
kimi isterse onu saptırır. Buna göre, kim hidayet isterse, doğruluk üzere Allah
(c.c)'den istesin, kim de hidayetten yüz çevirirse, hidayet ona asla
verilmeyecektir. [65]
1- Allah'a,
Rasûlüne ve onlara kavuşmaya iman hayat, bunları inkâr ölümdür. Şu halde mü'min
diri, kâfir ölüdür.
2-
Mucizelerin geriye bırakılış nedeni, Allah'ın indirdiği takdirde inanmayacaklarını,
bundan dolayı da azabı hakedeceklerini bitmesidir.
3- Yeryüzünde ümmetler ve cinsleri birden
fazladır.[66]Fakat hepsi Allah'ın
idaresine boyun eğer ve ona kulluk eder.
4- Kaza ve kader ve bunların Ümmü'l-kitap'ta
(Levh-i Mahfuz) yazılı olduğu açıklanmaktadır.
40- De ki:
"Hiç kendinizi düşündünüz mü? Size Allah'ın azabı gelse, ya da o
kıyamet saati gelse,
Allah'tan başkasına mı
yalvarırsınız? Doğru sözlü
iseniz söyleyin."
41- Hayır,
yalnız ona yalvarırsınız; o da dilerse
kaldırmasını istediğiniz
belayı kaldırır. Ve
o zaman ortak
koştuğunuz putları unutursunuz.
42- Senden
önce de ümmetlere
elçiler göndermiştik, inkârlarından dönüp
bize yalvarsınlar diye
onları darlık ve
sıkıntı ile yakalayıp cezalandırmıştık.
43- Hiç
olmazsa kendilerine böyle
baskınımız geldiği zaman yalvar salardı! Fakat
kalpleri katılaştı. Ve
şeytan onlara yaptıklarını süslü
gösterdi.
44-
Kendilerine yapılan uyarıları unutunca
üzerlerine her şeyin
kapılarını açıverdik. Kendilerine
verilenle sevince daldıkları zaman da
ansızın onları yakaladık,
birdenbire bütün umutlarını yitirdiler.
45- Böylece
haksızlık eden milletin
ardı kesildi. Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.Ne dersiniz; görüşünüz nedir? Bana
haber verin.Kıyamet günü.Kaldırır, uzaklaştırır, kurtarır.Zorluk ve meşakkat.
Harb ve hastalık cinsinden afetler ve kötü durumlar.Umuyorlar. Huşu içinde ve
tevazu halinde Rablerine ibadet ederek onun rızasını umuyorlar.Aniden,
habersizken Ümitsizliğe düştüler, üzüldüler.Kavmin sonu. Yani başından sonuna
kadar helak edildiler. Hamd Allah içindir. Güzellik, övgü ve şükür Allah'a
aittir. [67]
Ayetler, Allah'a
putları ve taşları denk tutan müşriklerin hidayetini isteme konusunda devam
etmektedir. Allah, Rasûlüne: Ey Rasûlüm, bize putları eş tutan şu kimselere
"de ki: "Düşündünüz mü kendinizi hiç?"(O bana haber verin
"Size," bugün sizden intikam almak için "Allah'ın azabı gelse
veyahut da o saat gelse" ki o saatte kıyamet gününün azabı vardır. Sizi
azaptan kur-
(1) Kurtubi diyor ki:
"Bu âyet bir yaratıcısı bulunduğunu kabul eden müşriklerle münakaşa
hakkındadır. Onlara: "Siz sıkıntı zamanında Allah'a dönüyorsunuz; kıyamet
gününde de Allah'a döndürüleceksiniz. Bolluk içindeyken Allah'a şirkde niye
ısrar ediyorsunuz?" deniyordu. Müşrikler putlara ibadet ediyor^
kendilerinden azabı defetmesi için Allah'a yalvanyorlardı.tarması ve sizden
azabı çevirmesi için "Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız?" Şayet
ilahlarınızın fayda ve zarar vereceği, kötülüğü engelleyip hayrı getireceğinde
"doğru sözlüyseniz, söyleyin!" demektedir. Cevap malûmdur. Siz o ilâhlara,
icabet etmelerinden ümit kestiğiniz için yalvarm az siniz. Sizin yalvaracağınız
sadece Allah'tır. Dilerse sizin istediğiniz belayı ortadan kaldırır ve siz,
şirk koştuğunuz putları, onlar yanmızdayken bile unutursunuz. Dolayısıyla siz
putların hakir ve zayıflığı sebebiyle size karşılık vermelerinden ümit
kestiğiniz için putlara yalvarmazsmız... 40 ve 41. âyetlerin içerdiği mâna
budur.
42. âyette Allah,
Rasûlüne: "Senden önce de ümmetlere elçiler gönderdik." ifadesiyle
haber vermektedir ki: Peygamberleri o kavimlere imanı ve tevhidi emretti. Onlar
ise kâfir oldular ve isyan ettiler. Biz de onları yaptıklarından dolayı
harpler, açlıklar ve hastalıklar gibi sıkıntılarla cezalandırdık. Ta ki, onlar
bize boyun eğsinler, küfürden sonra imana, şirkten sonra tevhide, isyandan
sonra itaate dönsünler. Bunu yapmadıklarında Allah, "hiç olmazsa
kendilerine böyle baskımız geldiğinde yalvarsalardı!.." sözüyle onları
kınamaktadır. "Ancak kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yaptıkları şirk
ve isyanı güzel" gösterdiğinde tersi oldu: Rasûllerinin kendilerine
hatırlattığı şeyi unuttular. Ona yönelmeyerek yüz çevirdikleri halde ameli
terkettiler. Bütün bu yaptıklarına rağmen süre tanımak için Allah onlara bütün
hayırların kapılarını açtı, hatta onlar bununla sevindiklerinde!1) ve kalpleri
hoşnut olduğunda ve aralarında kurtuluş ehli kalmadığında Allah şöyle dedi:
"Biz onları şiddetli bir azapla ansızın yakaladık. Birden kurtuluş
ümitlerini yitirdiler. Böylece haksızlık eden milletin ardı kesildi; azapla
onların kökleri kurutuldu ve işleri sona erdi. "Hamd, dostlarına yardım
eden, düşmanlarını helak eden Alemlerin Rabbi Allah'adır." Bu sebeple ey
Rasûlümüz, bu olayları kavmine hatırlat. Umulur ki onlar Allah'ın dosdoğru
yoluna dönerler; kendisine yalvardıkları hakka dönerler. [68]
1- Müşrik
insanın bolluk ve huzur anında dua ettiği batıl ilâhların hiç biti) Ahmet'in
bin Hambel'in Ukbe b. Amir vasıtasıyla Rasûlüllah'tan rivayetine göre o şöyle
dedi: "Allah'ın, isyanlarına karşılık bir kişiye dünyadan istediğini verdiğini
gördüğünde, bu ancak istidrac demektir" dedikten sonra Rasûlüllah şu ayeti
okudu:
rine sıkıntı anında
dua etmeyip sadece
Allah'a dua etmesi,
şirk'in batıl ve asılsız olduğunun apaçık bir delilidir..
2- Ayetler, Allah'ın geçmiş ümmetleri helak edişteki
kuralını açıklamaktadır.
3- Bir ümmetin Rabbinin ve Rasûlünün emrinden
çıktığı, azaptan ibret almayıp isyan üzere devam ettiği halde Allah'ın onlara
rızkını genişlettiğini, onların üzerine hayrı bollaştırdığını görürsen bil ki
helâka adım adım yaklaşmaktadırlar ve bunlar helak olucudurlar.
4- Zulüm
kötüdür ve zalimler helak olur.
5- Her işin sonunda Allah'a hamd etmek gerekir. [69]
46- "De
ki: "Söyleyin bana, eğer Allah işitme duyunuzu ve gözlerinizi alsa,
kalplerinizin üstüne de mühür vursa, Allah'tan başka bunları size getirip
verecek ilâh kimdir?" Bak, nasıl âyetleri
döndürüp türlü türlü
açıklıyoruz; sonra yine onlar yüz
çeviriyorlar."
47- "De
ki: "Hiç kendinizi düşündünüz mü? size Allah'ın
azabı ansızın, ya
da açıkça gelse,
zalim toplumdan başkası
mı helak edilir? "
48-
"Biz elçileri sadece
müjdeciler ve uyarıcılar
olarak göndeririz. Kim
inanır ve uslanırsa
onlara korku yoktur
ve onlar mahzun da
olmazlar."
49- "Ayetlerimizi yalanlayanlara da
yaptıkları fenalık yüzünden azap
dokunacaktır."
Gördünüz mü? Bana haber verin. Bu ifadede bir
çeşit hayret ve azarlama vardır. Sizi kör ve sağır yapsa.Kalplerinize mühür
vursa, yani kalbinizi hiç bir şeyi muhafaza edemez ve anlamaz kılsa.Ayetleri
açıklıyoruz. Daha iyi açıklama ve İzah için çeşit çeşit üslûp
kullanıyoruz. Yüz
çeviriyorlar.Bildirmeden ve önceden bir işaret olmadan ansızın veya bildirerek
ve onu göstererek bir alâmetle, açıkça.Helak eder mi?. Yok edilmez. [70]
Âyetlerin akışı
Rablerine putları denk tutan kimseleri tehdide devam etmektedir. Allah(c.c),
Rasûlüne, müşriklerin batıl düşüncelerini boşa çıkaracak delilleri şöyle
bildirmektedir: "De ki "ey kavmim!" Bana söyleyin: Allah sizin
işitme duyunuzu alsa" sizi sağır yapsa "ve gözlerinizi alsa"
"kalplerinize mühür vursa" siz bir şey düşünmeyen ve anlamayan
kişiler olsanız. Allah'ın sizden aldıklarını hangi ilâh size verebilir? Cevap,
hiçbiridir. Öyleyse sizin duyma ve işitme duyularınıza ve içinizde ve yanınızda
olana sahip olan Allah'a ibadeti nasıl terkediyor ve bunlardan hiç birine sahip
olmayana ibadet ediyorsunuz?! Hangi sapıklık bu sapıklıktan daha büyüktür?!..
Sonra Allah, Rasûlüne şöyle diyor: Ey Rasûlüm "bak, biz nasıl ayetleri
tekrar tekrar açıklıyoruz..." yani açıklanmasında ve onunla delili ortaya
koymada güçlendirme yapmak için üslûbu çeşit çeşit yapıyoruz. "Sonra
onlar" Rablerine, hiç bir fayda veya zararı olmayan şeyleri denk tutarak
"yüz çeviriyorlar."
47. âyette Allah,
Rasûlüne, müşriklere şöyle demesini emrediyor: "Onlara de ki: Bana haber
verin" haktan yüz çevirmekle üzerinize gelmesini gerekli kıldığınız
"Allah'ın azabı size" önceden herhangi bir alâmet olmadan
"ansı-zın[71]veya" size onu
hatırlatacak daha önceden bir alâmetle "açıktan" gelse, zalim olan
kavimden başkası mı helak olur? Yani ibadeti hak etmeyen batıl ilâhlara ibadet
ederek, kendisine farz olan ibadeti terkedİp zulmeden kavimden başkası mı
helak edilecek? [72] İbadete hakkıyla lâyık
olan ise sadece Allah (c.c.)'dır.
Sonra Allah, Rasûlünü
"biz elçileri yalnızca müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak
göndeririz"[73] diyerek teselli
etmektedir. Yani, biz onları, inanan ve düzgün işler yapan kimselerin
kurtulacağı ve cennete gireceği müjdesinden ve inkâr edip kötü işler yapanları
uyarmaktan başka bir şeyle yükümlü tutmayız. Allah şöyle buyuruyor: "Kim
iman edip, güzel işler yaparsa, onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
Rasûllerle gönderdiğimiz "ayetlerimizi yalanlayanlara" ona inanmayıp
salih amel işlemeyenlere de "yaptıkları fenalık yüzünden" yani,
âyetleri yalanlayıp, bize ve Rasûlümüze itaatten dönmeleri sebebiyle
"azab dokunacaktır." Çünkü onlar Allah'ın âyetlerine inansa-lar, O'na
ve Rasûlüne itaatten ayrılmazlardı. Dolayısıyla onların uğursuzlukları
yalanlamalarındadır. İşte bu da cezalarıdır [74]
1- Kul
işitmesi, görmesi, kalbi ve bütün hayatı için Allah'a muhtaçtır ve onun sadece
Allah'a ibadet etmesi gerekir.
2- Zalimler hemen veya daha sonra helak
olacaklardır, bundan kurtulu yoktur.
3- Peygamberlerin vazifeleri, itaat edeni
müjdelemek, isyan edeni uyarmaktır. Hidayet ve karşılık verme sadece Allah'a
aittir.
4- Allah'a ve Râsulüne itaatten ayrılmak
inkârın, itaat ise imanm seme-residir. [75]
50- De
ki: "Ben size
Allah'ın hazineleri
yanımdadır demiyorum. Gaybı
da bilmem, size
ben meleğim de
demiyorum." "Ben
sadece bana vahyolunana
uyarım." De ki: "Körle
gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?"
51- Rablerinin
huzuruna toplanacaklarına inanıp bu
durumdan korkanları onunla uyar ki,
kendilerinin, O'ndan başka
ne dostları ne de bekçileri
vardır. Onları uyar, umulur ki, korunurlar,
52-
53-
Böylece biz onların kimini kimiyle
denedik ki:"Allah aramızdan şunlara
mı lûtfu layık gördü?
"desinler. Allah, şükreden-leri daha iyi bilmez mi?
Hazineler. Bir şeyin kendi içerisinde saklanıp muhafaza
edildiği şeye denir.Gayb. Gözlerden uzak ve göğüste (insanın içinde) meydana gelen
şeye denir. İki kısımdır. Birincisi hakiki gayb, ikincisi izafi gaybtır. Hakiki
gayb sadece Allah'ın, izafi gayb ise bir kısım insanların bilip, bir kısmının
bilmediği bilgilerdir.Onunla uyar. Kur'an'la korkut.Fecrin doğmasından güneşin doğmasına
kadar olan zaman. , Kovarsın. Onları toplantı yerinden uzaklaştırasm.Denedik.
Bir kısmını bir kısmıyla, zengini fakirle, şerefli olanı zelille imtihan
ettik.Allah onlara lütufta bulundu (müslüman etti). Şükredenler. Salih amel
işleyip ve iman ettikleri için Allah'ın lütuf ve fazlını hakedenler. [76]
Ayetler, Rablerine
putları denk tutan ve Muhammed'in peygamberliğini inkâr eden kimseleri
anlatmağa devam etmektedir. Allah, Rasûlüne onlara şöyle demesini emrediyor:
"Ben size yanımda Allah'ın rızık hazinelerinin olduğunu söylemiyorum ve
gaybı da bilmem."[77]
"Ben size, meleğim de demi-
yorum." Ben
sadece elçi bir kulum; Rabbimin bana vahyettiğine uyarım ve onun vahyi
gereğince konuşur ve amel ederim. [78]Sonra
Allah, Rasûlüne onlara şöyle sormasını söylüyor: "De ki: Hiç körle gören
bir olur mu?" [79]
Cevap, hayırdır. Aynı şekilde mü'minle kâfir, hidayette olanla sapık bir olmaz.
50. âyetin işaret ettiği mâna budur."
51. âyete gelince, Allah (c.c), Rasûlüne
Kur'an'la âsi mü'minleri uyarmasını emrediyor ve diyor ki: "O Kur'anla
Rablerinin huzuruna" kıyamet günü günahkâr oldukları halde
"toplanmaktan korkanları uyar." Onların Allah'tan başka dostu ve
şefaatçileri yoktur.[80]
Bunlara senin Kur'an'la uyarman fayda verir. Yalanlayan kâfirlere gelince,
onlar ölü gibidirler, çağrıya icabet edemezler. Bu Allah'ın Kaf süresindeki şu
âyetinin benzeridir: "Azap tehdidinden korkanları Kur'an'la uyar."
İşte bu kimseleri uyarırsan ey Rasûl, belki Allah'a ve sana karşı gelmekten
sakınırlar, "Umulur ki sakınırlar" âyetinin anlamı budur.
52. âyete gelince: "Sabah
"lah'a
yalvaranları kovma. Bu düşünceden vazgeçirmede aşırılık sağlamak için
"onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur." Yani onların hatası
varsa, onlardan sen sorumlu değilsin, onlar da senden sorumlu değil, öyleyse
onlan niye kovuyorsun, demektedir.[82]
"Onları kovupta zalimlerden olmayasın..." Böyle yapma!.. Rasûlüllah,
onların dediklerini yapmadı.
53. âyette şöyle
denir: "Biz onların bir kısmını bir kısmıyla denedik." Böylece
onların bir kısmını bir kısmıyla imtihan ettik. Şu zengindir, şu fakirdir, şu
rezildir, şu şereflidir, şu kuvvetlidir, şu zayıftır. Ta ki İş dönsün ve
şerefli zenginler, mü s lü inanlardan zayıf fakirlere, onları hakir görerek ve
hafife alarak şöyle desinler: "Bunlar mı aramızdan Allah'ın, hidayet ve
rüşdle kendilerine ihsanda bulunduğu kimseler?!" Allah da şöyle der:
"Şükredenleri en iyi bilen Allah değil midir?" Evet şükreden
kimseler, Allah'ın hayırla nimetlendir-mesini hak edenlerdir. Kâfirlere
gelince, nimete nankörlükleri ve şükretmemeleri yüzünden onlara hiç birşey
verilmez ve artırılmaz. [83]
1- Rasûl de
bir insandır.
2- Peygamber
gaybı bilemez ancak Allah'ın bildirdiği kadarını bilir ve Peygamber âlemde hiç
bir şeyde tasarrufta bulunamaz. Ancak
Allah'ın müsaade ettiklerini yapar, esası vurgulanmıştır.
3- Mü'min ve
kâfir eşit değildir. Çünkü mii'min hakkı görür, kâfir ise hakkı örttüğü için
kördür.
4- Yoksul,
takva ve iman sahibi kişilerle oturmak iyidir.
5- Zengin-fakir, soylu-garip, kuvvetli-zayıf
İnsanların var olmasının hikmeti imtihandır.
6- Şükredenler nimetin artmasını, kâfirler ise
nimetin eksilmesini ve yok olmasını hak eden kimselerdir.[84]
54- Ayetlerimize inananlar,
sana geldikleri zaman
"size selâm olsun,"
de. Rabbiniz kendi
üzerine rahmeti yazmış, yarattıklarına acımayı
prensip edinmiştir. Sizden
kim, bilmeyerek kötülük yapar da
sonra ardından tevbe
eder, uslanırsa muhakkak
ki o, bağışlayandır, esirgeyendir.
55- Böylece
âyetleri tekrar tekrar
açıklıyoruz ki suçluların yolu belli
olsun.
56- De
ki: "Ben, Allah'tan
başka yaşardıklarınıza tapmaktan men olundum." De
ki: "Ben sizin
keyiflerinize uymam, çünkü
o takdirde sapıtmış ve
yola gelenlerden olmamış
olurum."
57- De
ki: "Ben, Rabbimden gelen açık
bir delil üzerindeyim. Siz ise
onu yalanladınız. Acele
istediğiniz azab da
benim yanımda değildir.
Hüküm vermek, yalnız Allah'a aittir. O
gerçeği anlatır ve
O, davayı çözüp
ayır dedenlerin en iyisidir.
58- De ki:
"Eğer acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, elbette benimle sizin
aranızda iş, şimdiye kadar çoktan bitirilmişti. " Allah zalimleri daha iyi bilir.
Size selâm olsun.
Bütün kötülüklerden emin olmakla dua etmek anlamınadır. Bu söz Dünyada ve
Âhirette mü'minlerin selâmıdır.Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazmıştır. Bu
sebeple ancak uyarcfcktan sonra azap eder ve tevbe edenin tevbesini kabul
eder.Kötülük. Kendine kötülük yapacağı bir günah işlerse. Bilmeyerek. Cehalet
çeşitlidir. Onlardan biri de günahın sonunun ne olacağını takdir edememe ve
Rabbinin büyüklüğünü unutmadır.
Belli olsun, ortaya
çıksın.Men edildim. Yani Rabbim putlara ibadet etmeme engel oldu.İbadet
ettiğiniz.Apaçık gerçek. Yapmak veya yapmamakla hüküm vermeyi gerekli kılan
akla dayalı açık delil.Hüküm ancak... Hüküm verme yetkisi sadece Allah'a
aittir. Hakkı haber verir.O ayırdedenlerin en hayırlısıdrr. Fasl kelimesi hükme
bağlama anlamındadır. "el-Fasılu fi'I-kadıyye" ifadesinin anlamı,
sözde ayırıcı sözün doğru mu veya yanlış mı olduğuna hükmeden, demektir. [85]
Allah, hidayete
ermelerini umarak kâfirler yanma gelsin diye kendi meclisinden mü'minleri
uzaklaştırma niyetinden Rasûlünü alıkoyduktan sonra, kendine davette ideal
yolun nasıl olduğunu Rasûlüne göstermektedir. Allah şöyle demektedir: "Ayetlerimize
inananlar sana geldikleri zaman" [86] yani
senin peygamberliğini, kitabını ve getirdiğin hak dini tasdik edenler sana
geldiği zaman, her ne kadar işlemiş oldukları günahları olsa da, "onlara
selâm ver."[87] Allah onlara haber verdi
ki, O kendine rahmeti yazdı.[88]Dolayısıyla
nefislerinize itaati yerleştirdikten, imanla Allah'a yöneldikten ve tevbe
ettikten sonra günahlardan sakınırlar. "Sizden kim bilmeyerek bir kötülük
yapar da sonra ardından tevbe eder" af dileyerek ve pişman olarak günahtan
vazgeçerse, iyi işlerle kendini düzeltirse, şüphesiz ki Rabbi gafurdur,
rahîmdir. Bu sebeple onu affedecek ve merhamet edecektir. Kurtuluş yoluna eren
bir müslüman kendisine gelen herkesi, azarlayarak, iterek kakarak değil de
selâmla, güler yüzle ve müjdeyle karşılar. 54. âyetin işaret ettiği mâna budur.
55. âyete gelince, Allah, Peygamberini,
büyüklenen müşriklerin teklifleriyle müslümanları kovmaktan alıkoyduktan,
zengin-fakir, kuvvetli-zayıf insanların var olma hikmetini ve bütün bunlardan
sonra tevbe eden kimseyi karşılamada ideal yolu açıkladıktan sonra şöyle diyor:
"Böylece âyetleri açıklıyoruz." Yani bu açıklamanın benzeriyle,
isteyen hidayete ersin ve Allah'ın yolu açığa çıksın diye ilahi hidayeti
açıklamaya yönelerek âyetleri açıklıyoruz. Dolayısıyla onlara uyulmasın ve
onlara uymaya engel olunsun. Çünkü bu helak ve yok olma yoludur. 55. âyetin
ifade ettiği anlam budur.
56, 57 ve 58. âyetlere gelince; bu ayetler,
Rabbine davet yolunda Rasûl için ilahi hidayetin var olduğu mânasını taşıyor.
Bu âyetlerden her biri "de ki" diye başlıyor, yani kendi şirklerine
seni uymaya ve benden başkasına ibadet etmeye çağıran şu müşriklere de ki:
"Ben men edildim." Beni, Rabbim sizin çağırdığmız[89]
şeylere ibadet etmekten menetti. Onlara deki : "Ben, sizin gibi sapık olan
babalarınızdan size miras kalan; Allah'tan başkasına ibadette sizin
arzularınıza uymam! Şüphesiz ben bunu yaparsam doğru yoldan sapmış olurum ve
kurtuluş yoluna erişenlerden olmam." De ki: "Ben Rabbimden bir delil
üzerindeyim." Yani Allah'a inanma, bir olduğu ve ona davet etmek gerektiği
hususunda kesin bir bilgi üzerindeyim. Halbuki siz, ben sizi korkuttuğumda
azabı ve bütün bunları inkâr ettiniz. Oysa sizin aceleyle istediğiniz azap
benim yanımda değildir. Eğer benim yanımda olsaydı, size gelirdi ve işiniz
biterdi. Fakat hüküm verme yetkisi başkasına değil Allah'a aittir. Allah,
Rasûlleri aracılığıyla azab isteyen geçmiş ümmetlerin haberlerini size anlattı.
Siz, azabın onlara nasıl geldiğini gördünüz. "Allah hakkı anlatır, o
ayıranların en iyisidir." Dolayısıyla Allah benimle sizin aranızda hüküm
vermeyi isteyince, şüphesiz ki o ne güzel hüküm ve adalettir ve O hüküm verenlerin
en iyisidir. Ey Rasûlüm onlara de ki: "Eğer sizin çarçabuk istediğiniz
azab benim yanımda olsaydı" zalimin yok edilmesiyle "benimle
aranızdaki iş bitirilmiş olurdu." "Allah zalimleri daha iyi
bilir." Onlardan başkasını helak etmez. Çünkü zalimler zulümleri
sebebiyle azabı hak eden kimselerdir. [90]
1- Fetva
isteyenlere yumuşak ve nazik davranıp, kaba ve katı davranmamak gerekir.
2- Nefsin arzusuna göre hareket eden kimseye
uymak kişiyi saptırır ve helak eder.
3- Allah'ın
yoluna davet eden müslümanm Allah, tevhid, vaad, vaid ve dini hükümler hakkında
yeterli bilgiye sahip olması gerekir.
4-
Davetçilerin, sapık kişilerde gördüğü batıl taklitlere sabır ve tahammül etmesi
gerekir. [91]
59-
Gaybın (görünmez bilginin)
anahtarları onun yanındadır, onları O'ndan
başkası bilemez- O,
karada ve denizde
olan her şeyi bilir.
Düşen bir yaprak, -ki mutlaka onu
bilir- yerin karanlıkları içinde gömülen dane, yaş
ve kuru hiç bir şey yoktur ki, a-paçık
bir kitapta olmasın.
60- O, geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne
işlediğinizi bilir, sonra
belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi
diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır, sonra
O, dünyada yaptıklarınızı size
haber verecektir.
61- O,
kullarının üstünde tek
hakimdir. Size koruyucu
melekler gönderir, nihayet
birinize ölüm gelince elçilerimiz
onun canını alırlar, onlar bu
hususta hiç geri kalmazlar.
62- Sonra
o canları, gerçek
ilahları olan Allah'a
döndürülüp götürülürler.
Doğrusu, hüküm yalnız
onundur. O, hesap
görenlerin en çabuk olanıdır.
Gaybın anahtarları.
Buna göre âyetin mânası "gaybın saklandığı yerler onun karındadır"
olmaktadır.Kara ve deniz.Yapraklar.Dane. Arpa, buğday ve üzüm gibi şeylerin
danesi.Yaş manasındadır.Apaçık kitaptadır. Burada kastedilen mâna
"kaderlerin yazılı olduğu kitapta, levh-i mahfuzda "dır.Sizleri
Geçen âyetin sonunda
Allah, azabı hak eden zalimlere haber verdiği durumun, kendi dediği gibi
olduğunu bildirmişti. Bunun delili, Allah'ın görüneni de görünmeyeni de bilen
olmasıdır. Çünkü: "Gaybın hazineleri O'nun yanın-dadır."[93]O
gayb ki onun bilgisini Allah sadece kendisine mahsus kılmıştır. Bu sebeple
O'ndan başkası gaybı bilemez. O, karada ve denizde olanı bilir.[94]İşte
bu görülen âlemdendir. Buna ilave olarak olmuş ve olacak her olayı, ismi levh-i
mahfuz olan kitap içermektedir. Buna delil "düşen bir yaprak -ki onu bilir-
yerin karanlıkları içinde gömülü dane, yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki, apaçık
bir kitapta olmasın" âyetidir. Mevcudiyetinden önce yazdığı şeyi de o
bilmiştir. Öyleyse o hem görüleni, hem de görülmeyeni bilendir. Her şeyi tane
tane saymış ve ilimle onları kuşatmıştır. Öyleyse nasıl olurda O'na ibadet
edilmez, o arzu edilmez ve ondan korkulmaz?! Yüceliği ve mükemmelliği açısından
O nerede, ölü putlar nerede?!.. 59. âyetin işaret ettiği anlam budur.
60. âyete gelince,
bundan önceki ayetin işaret ettiği Allah'ın kudretini, ilmini ve hikmetini
tahkik ediyor. Allah kendinden haber vererek şöyle diyor: "O'dur ki,"
siz uykudayken "geceleyin sizi Öldürür." Çünkü uyuyanın ruhu,
u-yuduğu sürece kabzolunur; sonra, Allah uykusundan uyanmasını murad ettiğinde
ruhu ona gönderilir. "Sonra sizi o günde diriltir." Bunun sebebi insanın,
Allah'ın onlar için belirlediği, insanın yaşam süresi ister uzun olsun ister
kısa olsun yaşayacağı süreyi tamamlaması ve bitirmesidir. "Belirlenmiş
süre bitirilsin diye o günde sizi diriltir" âyetinin anlamı budur.
"Sonra" hiç şüphesiz "dönüşünüz onadır." Bu dönüş sürenin
bitiminden sonradır. "Sonra size işlediğiniz" hayır ve şerri "haber
verecek" ve bununla size karşılık verecektir. O ayırdedenlerin en
iyisidir. 61. âyette Allah, kendisine ibadet etmeyi, arzu etmeyi ve korkmayı
gerektiren otoritesinin büyüklüğünü izah için kendinden haber veriyor,
"O, kullarının üstünde tek hakimdir." Yani bütün kullarının üstünde
tam hakimiyet ve tam bir üstünlük sahibidir. Ey insanlar "size , koruyucu
melekler gönderir" onlar sizin amellerinizi yazarlar ve onunla kar-„ şıhk
göresiniz diye sizin için muhafaza ederler. "Nihayet birinize ölüm gelince
' bizim elçilerimiz" ölüm meleği ve yardımcıları "onun canım
alırlar." "Onlar bu i: hususta hiç geri kalmazlar." Yani verilen
emri aksatmazlar. Son olarak büyük İşi
haber veriyor: Bu iş, yalnız kendisine ibadet edilme-si gereken gerçek Rabbİn
önünde durmaktır. Oysa insanların çoğu O'nu inkâr edip isyan etmişler, emrinden
çıkmışlar ve itaati terketmişlerdir. Bundan daha da kötüsü, O'nun yaratmış
olduklarına ibadet etmişlerdir. Hükümleri ve hesapları nasıl olacaktır? Allah
diyor ki: "Sonra gerçek ilâhları olan Allah'a döndürülürler. Dikkat edin
hüküm sadece O'na aittir. O hesap görenlerin en hızlısıdır." [95]
1- Âyetler, Allah'ın ilim, hikmet ve kudretinin
tezahürünü açıklamaktadır.
2- Gaybı
yalnız Allah bilir.
3- Kaderlerin yazılı olduğu kitap, ağaçtan bir
yaprağın düşmesine varın-. caya kadar
her şeyi içerir ve Allah bunları bilir.
4- Uykuya
"ölüm" demek doğrudur.
5- Âyetlerde Âhiret, hesab ve ceza esasları
açıklanmıştır. [96]
63- De ki: Gizli ve açık olarak: "Bizi bu güç durumdan kurtarırsa elbette
şükre derilerden
olacağız!" diye O'na
yalvarıp yakar-dığınız zaman,
karanın ve denizin
karanlıklarından sizi kim
kurtarıyor?..
64- De ki:
"Ondan ve bütün
sıkıntılardan sizi Allah kurtarıyor,
sonra siz yine O'na
ortak koşuyorsunuz?"
65- De
ki: "O, sizin
üzerinize üstünüzden, yahut
ayaklarınızın altından bir azab göndermeye ya da
sizi bölük bölük
birbirinize düşürüp kiminize
kiminizin h'ncını tattırmaya
kadirdir."
Bak, anlasınlar
diye âyetleri nasıl
açıklıyoruz?
66- O,
gerçek iken, kavmin O'nu yalanladı. De ki: "Ben
size vekil değilim."
67- Her haberin
gerçekleşeceği bir zaman vardır.
Yakında bilirsiniz.
Sizi kurtarır.
Korktuğunuz şeyden sizi kurtaracak. Ümit ederek ve korkarak. Bundan. Helak
olmaktan.Şükredenlerden. Senin lütfunu kabul eden ve yaptığın şeye karşılık
sana hamdedenlerden olacağız. Üzülmeyi ve acı duymayı gerektiren sıkıntı. Ortak
kabul ediyorsunuz. Putlara dua etmeniz ve onlara kurban kesmenizle Allah'a
şirk koşuyorsunuz. Üstünüzden. Meselâ yıldırımlarla, azap göndermeye
kadirdir.Ayaklarınızın altından. Örneğin, yer kayması ve zelzele gibi azap
göndermeye gücü yeter Sizi bölük bölük birbirinize düşürmeye,Kiminize kiminin
hıncını tattırma: Bir birinizi öldürttürür, dolayısıyla her grup diğerine
harbin acısını tattırır. Onlara dediğimizin anlamını belki anlarlar. Kavmin onu
yalanladı. Vekil. İşin kendisine havale edildiği kişi.Her haberin
gerçekleşeceği bir kararlaşma vardır. [97]
Ayetler, putları 'rab1
gibi gören müşrikleri anlatmağa devam etmektedir. Allah, Rasûlüne diyorki:
"Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?" Çölde
biriniz yolunu kaybettiğinde, gecenin karanlığı bastığında ya da deniz
yolculuğuna çıktığında bulutun, gecenin ve denizin karanlığı onu kuşattığında
ve korkudan içi titrediğinde kime yalvarır? Şüphesiz o, kendisini sadece
Allah'ın kurtaracağını bildiğinden O'na
gizli ve açık şöyle yalvarır: "İzzetin için, başımıza gelen şu
helak olmaktan bizi kurtarırsan, sana şükreden-lerden olacağız!" Sonra
duanızı kabul ederek sizi kurtarıp, korkudan emin olduktan sonra birden bire,
başkasına yalvararak şirke dönersiniz. 63. âyetin ("De ki: Gizli ve açık
olarak: "Bizi bundan kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız, diye O'na
yalvarıp yakardığınız zaman, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim
kurtarır?") anlamı budur.
64. âyette Allah
"sizi kim kurtaracak" sözüne cevap olarak, Rasûlüne şöyle demesini
emrediyor: İçinizin çalkalandığı, yok olmaktan korktuğunuz "Bu durumdan ve
bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır." Sonra böyle olmakla beraber ne
gariptir ki siz O'na putları ortak koşarsınız.[98]Ey
elçimiz onlara de ki: Sizi her türlü sıkıntıdan kurtaran O'dur. O, üstünüzdeki
gökten, altınızdaki yerden azab göndermeye ya da işinizi size karışık yapıp -ki
bu sebeple siz de birbirinize düşüp ihtilaf eder ve birbirinizi öldüren grup ve
fırkalar olursunuz-kiminize kiminin hıncını tattırmaya kadirdir. Sonra Allah,
Rasûlüne şöyle diyor: "Ey Rasûlüm", dediğimiz sözün manasını
anlayıp, hak yolu bularak sadece Allah'a inansınlar; O'na kavuşmaya, Rasûlüne
ve Rasûlünün getirdiğine inansınlar, neticede de kemâle erip mutlu olsunlar
diye, kelâmı çeşit çeşit yaparak ve onun mânasını açıklayarak âyetlerimizi
izah ediyoruz. 66. âyette Allah, Kur'an'm ve haber verdiği müjde ve tehditlerin
doğruluğunu, gerçekleşeceğini ve inkâr eden kavmin hadisesini haber veriyor ve
yalanlamalarından sonra, onlara şöyle demesini Rasûlüne emrediyor: "Ben
size vekil değilim." Yani ben, inanmamanız ve tevhidi kabul etmemeniz
nedeniyle başınıza geleceklerden korkuyorum. "Her haberin gerçekleşecek
bir zamanı vardır." Ben, yalanlamanıza ve şirkinize mukabil uğrayacağınız
azabı size haber vermiştim. "Yakında" başınıza gelecek bu günü
"bileceksiniz." [99]
1- Müşriklerin ileri sürdükleri şirkin batıl olduğuna,
sıkıntı anında yalnızca Allah'a dua etmelerinden daha büyük delil yoktur.
2-
Sıkıntılardan kurtaran yalnızca Allah'tır.
3- Bölünüp
parçalanmaya sebep olan ihtilaftan kaçınmak gerekir.[100]
4- "Her
haberin gerçekleşeceği zaman vardır.", "Yakında bileceksiniz"
sözü de böyledir. [101]
68- Âyetlerimiz
hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze
geçinceye kadar onlardan yüz çevir, eğer şeytan sana bunu unutturursa
hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla beraber olma!
Ayetlerimiz hakkında
tartışmaya dalanlar.Onlardan yüzçevir. Onlara aldırmadan, yaptıkları boş şeyi
protesto ederek kalk.Hatırladıktan sonra. Fakat hatırlatmak. Onları
(kâfirleri) bırak.Oyun ve eğlence: Dini oyun yapmalarının nedeni, ondan hiç bir
fayda elde edememeleri; eğlence yapmalarının nedeni ise,onunla oynadıkları, onu
kemâle erdirecek ve mutlu yapacak hak dinden alıkoyduğu içindir.Nefsin tutulup
hesaba çekilmesi. Yaptıklarının eline teslim edilip hesaba çekildikten sonra
cehenneme hapsedilmeye görsün.Her adi. Her türlü fidye.Hapsedilenler.
Yaptıkları eline teslim edilmiş kişiler, yani işledikleri şirk ve isyan
sebebiyle cehenneme hapsedilmiş kişilerdir.Kaynar sudan.Acı verici azab. [102]
Ayetlerin akışı,
Rablerine putları eş tutan müşrikleri anlatmağa devam ediyor. Allah, Rasûlüne
diyor ki: "Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalan"[103]
Kur'an âyetlerini hafife alan ve onun işaret ettiği tevhid ve kâfirlere azab
edileceğiyle ilgili hükümlerle alay eden "kimseleri gördüğün zaman"
"onlardan yüz çevir" onlardan ayrıl, "tâki onlar başka bir söze
dalıncaya kadar." Eğer şeytan sana bu yasağımızı unutturur da, onlarla
oturur ve sonra hatırlarsan, hemen kalk ve zalim toplulukla beraber oturma.
"Allah'tan sakınanlara, onların hesabından bir sorumluluk yoktur."
Yani muttaki mü'nıinlere, sana ve ashabına bir sorumluluk yoktur. Fakat onlar
bir batıl işe daldıklarında, onlara bir öğüt olsun diye oradan kalkın ki
Allah'ın âyetleri hakkında münakaşaya dalmaktan vazgeçsinler. Bu olay İslâm
kuvvetlenmeden önce Mekke döneminde olmuş, Allah'ın âyetleri hakkında
münakaşaya daldıklarında münafıklar ve kâfirlerle beraber oturmanın
yasaklanması ise Medine'de inmiştir. Kim münakaşa eden kimselerle beraber
oturursa, o da onlar gibi olur. Bu ağır bir durumdur. Allah şöyle diyor:
"Allah size kitapta indirmişti ki: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini
ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya
kadar onlarla beraber oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz. (Nisa 140).
Yukarda geçen iki âyetin ifade ettiği mâna budur.
70. âyete gelince,
Allah, Rasûlüne getirdiği hak dini alay ederek oyun ve eğlence edinen, dünya
hayatının aldattığı kimseleri terketmesini emrediyor, Allah diyor ki:
"Bırak o dinlerini oyun ve eğlence yerine koyan ve dünya hayatının
aldattığı kimseleri."[104]
Yani onları terket, onların işi seni ilgilendirmesin.Bu âyette kâfirlerin
azmettikleri küfür ve alaya karşılık onların tehdit edilmesi söz konusudur.
Allah Hicr sûresinde "O alay edenlere karşı biz sana yeteriz!" (Hicr
95) buyurmaktadır. "Sen" Kur'an'la "şunu hatırlat ki bir kişinin
eline, yaptığı iş teslim edilmeyegörsün" yani işlediği günah ve şirk
sebebiyle azaba teslim edilmeyegörsün "o kişinin" o azaba teslim
edildiği gün "Allah'tan başka" kurtuluşunu sağlayacak "ne bir
dostu" "ne de bir şefaatçisi vardır." Yani kendisine şefaat
edip, onu cehennem azabından kurtaracak kimsesi olmayacaktır. "O, her
türlü fidyeyi verse de artık ondan kabul edilmez." Kendisi için mümkün
olan herşeyi verse de, hatta yer dolusu altın fidye olsa da ona bunlar fayda
vermez ve cehennem azabından kurtarmaz. Sonra Allah şöyle diyor: "İşte
onlar, kazandıkları ellerine teslim edilmiş olanlardır. Onlar için kaynar sudan
bir içki ve acı veren bir azab vardır." Âyette geçen "Ubli-su,"
teslim edilmiş ve işledikleri günahlar sebebiyle tutularak cehenneme
götürülmüş, demektir. Cehennemde onlar için sıcak sudan içki ve acı verecek bir
azab vardır. Bu, onların Allah'ı, âyetlerini ve Rasûlünü inkâr etmeleri sebebiyledir.
Bundan onların ruhlarının pis olduğu ortaya çıktığından, onların özelliği ancak
cehenneme uygun düşmektedir. Allah bu sûrede şöyle diyor: "Onlara en uygun
karşılığı verecektir. Şüphesiz o hâkimdir, âlimdir." [105]
1- İslâm'la, onun hükümleriyle ve müslümanlarla
alay edilen mecliste oturmak haramdır.
2- Allah'a ve Rasûlüne karşı gelinen herhangi
bir meclisde gereği gibi mücadele edemiyecekse, protesto için terketmek
gerekir.
3-
Müslümanlar zayıf olduklarında, kâfirlerden yüz çevirmeleri gerekir.
4- Kur'an'ı her insana anlatmak ve ulaştırmak
gerekir.
5- Kim inkâr
üzere ölürse, cehennemden kurtulamaz. [106]
71- De ki:
"Allah'tan başka, bize
ne yarar, ne zarar verebilen
şeylere mi yalvaralım?
Ve Allah bizi
doğru yola ilettikten
sonra ökçelerimiz üzerinde eski
durumumuza döndürülüp, şeytanların ayartarak şaşkın
bir halde çölde
bıraktıkları,
arkadaşlarının ise:
"Bize gel" diye
doğru yola çağırdıkları kimse
gibi şaşkın bir duruma mı düşelim? De ki: "Yol gösterme, ancak Allah'ın yol göstermesidir. Bize,
alemlerin Rabbine teslim
olmamız emredilmiştir. "
72- Namazı
kılın ve O'ndan
korkun diye emredilmiştir. Varıp huzuruna toplanacağınız O'dur.
73- Gökleri
ve yeri hak ve hikmet ile
yaratan odur."Ol" dediği gün,
oluverir. Sözü haktır. Sur'a
üfleneceği günde, mülk
onundur. Gizliyi ve
açığı bilendir. O,
hükümdardır, herşeyi haber alandır.
Çağrrır mıyız? ibadet
eder miyiz?Bize, fayda veya zarar veremeyen.Gerisin geri döneriz. İnandıktan
sonra kâfirler olarak geri döneriz.Şeytanların tesirleri altına aldıkları:
Şeytanların yeryüzünde yolunu saptırdığı, şaşkınlık içersinde nereye gideceğini
bilmeden yürüyen kimse.O'ndan sakının. Karşı gelmeyi bırakarak ve ibadette tek
olduğunu kabul ederek O'ndan sakının. O gün ol dediği olur.Sur İsrafil'in
üfleyeceği boynuza benzer bir çalgı.Hakim. İşlerinde hikmet sahibi ve
kullarının durumundan ha-berdardir. [107]
Ayetler, bazı
mü'minlere, onlarla beraber kendi ilâhlarına ibadet etmeleri için müşriklerin
teklifte bulunduklarına işaret etmektedir. Allah da Rasûlüne, bu çirkin teklifi
reddetmesini emrediyor: "De ki: Allah'tan başkasına" (ibadet
ettiğimizde"yarar vermeyen" ibadet etmeyi terkettiğimizde de "zarar
vermeyen şeylere) mi yalvaralım?" Allah bizi imana, onu ve onun dinini
tanımaya iletmişken... Biz bununla, topuklarımız üzerinde'[108]
tevhidden şirke döndürülmüş oluruz. Dolayısıyla durumumuz, şeytanların çölde
şaşkın bir vaziyette yolunu şaşırttığı, nereye gideceğini ve nereye geleceğini
bilmeyen kişinin durumu gibi olur. "Arkadaşlarının ise, 'bize gel', diye
hidayete çağırdıkları kimsenin durumuna mı düşelim?" Oysa o kişi onlara
cevap vermeye ve şeytanın aklını çelmesi sebebiyle, onlara gitmeye güç
yetiremez. Sonra Rasûlüne şöyle demesini emretti: Sapıklık ve hüsranın
bulunmadığı gerçek hidayet, Allah'ın bizi ilettiği, kendi hidayetidir. Dikkat
edin bu İslâm'dır. Allah bize, kalplerimizi ve yüzlerimizi (içimizi, dışımızı)
kendisine teslim etmemizi emretti. Çünkü o âlemlerin Rabbidir. Dolayısıyla
müslüman olduk. Aynı şekilde namazı dosdoğru kılmamızı emretti. Biz de kıldık.
Kendisinden korkmamızı emretti. Biz de korktuk. Kıyamet günü huzuruna
toplanacağımızı bize bildirdi, tasdik ettik. Sonra bize doğru yolu gösterdi;
artık sapıklığa dönmeyiz... İşte birinci ve ikinci âyetin içerdiği mâna budur.
73. âyete gelince,
adaletinin, ilminin ve kudretinin tezahürlerini ortaya koyarak Rabbin şerefini
belirtmeyi içermektedir. Allah şöyle demektedir: Kendisine teslim olmamızı
emreden âlemlerin Rabbi Allah "Yeri ve göğü hak ile yaratmış"[109]boşuna
yaratmamış, aksine orada anılması ve kendisine şük-redilmesi için yaratmıştır.
Var etmeyi veya yok etmeyi istendinde "ol" dediği onda "ol"
sözüyle daima Allah'ın istediği oluverir. "Sur'a"[110] yok
oluş üfürü-ğüyle "üfürüldüğü günde" sadece kahhar ve tek olan
kendisinin kaldığı günde "mülk onundur." Allah şöyle buyurmaktadır:
"Bu gün mülk kimin?" Ona hiç kimse cevap veremez. Şöyle diyerek kendi
kendine cevap verir. "Kahhar ve tek olan Allah'ındır." "O
gizliyi de açığı da bilir." Yani gayb hazinelerinde herkesten gizli olanı
da bilir, görüneni ve ortada olanı da. O, tasarruflarında, diğer işlerinde,
mahlûkatı idaresinde hikmet sahibi ve işlerin içyüzünden de, aşikar olanından
de haberdardır. O'na yerde ve gökte hiç bir şey gizli kalamaz. Bu sebeple
Allah meşru kıldığı, ibadetlerden hiç birinin kendisinden başkasına
yapılmasının caiz olmadığı gerçek mabuddur. [111]
1- Dinden
dönme küfür ve sonu hüsrandır.
2- Batıl
ehlinin çağırdığı batıla icabet haramdır.
3- Allah'ın hidayetinden başka hidayet yoktur.
Yani İslam'dan başka din yoktur.
4- Allah'a teslimiyet, namaz kılmak, emredileni
yapmak ve yasaklananı terketmekle Allah'tan korkmak farzdır.
5- Âhiret, hesap ve ceza gerçektir. [112]
74- İbrahim,
babası Azer'e demişti ki: "Sen ilâhlar, tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu
ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde
görüyorum."
75- Böylece
biz İbrahim'e göklerin
ve yerin melekûtunu
(büyük ve harikulade
muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki
kesin inananlardan olsun."
76- Üzerine
77- Ayı
doğarken görünce, "Budur
Rabbim" dedi. O da batınca
"Rabbim bana doğru
yolu göstermeseydi, elbette
sapan topluluktan olurdum," dedi.
78- Güneşi
doğarken görünce: "Budur Rabbim, bu
daha büyük, " dedi.
O da batınca
dedi ki: "Ey
kavmim, ben sizin
ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.
79- Ben
yüzümü tamamen, gökleri
ve yeri yoktan var
edene çevirdim ve artık ben
O'na ortak koşanlardan değilim.
ibrahim. Sam b. Nuh'un
oğullarından Azer'in oğlu, Rahman'ındostu.Sanem kelimesinin çoğuludur. Taştan
yapılan heykeldir.İlâhlar.İlah kelimesinin çoğuludur. Mabud (ibadet edilen)
de-mektir.Sapıklıkta.Hakyoldansapmak.Mülkler.Saltanat.Geceninkaranlığıbastırdığında.Kaybolduğunda.Doğan.Sapıklar.
Hak yoldan batıl yola dönenler.Yüzümü çevirdim. Yani kalbimle, Rabbime yöneldim
ve O'nundişındakilerden yüz çevirdim.Sapıklıktan hidayete yönelmiş olarak. [113]
Âyetlerin akışı,
Rablerine putları denk tutup, onlara ibadet eden kimselere, belki hidayete
ererler diye, hidayeti açıklama hakkında devam etmektedir.Allah, Rasûlü Muhammed'e
diyor ki: "İbrahim, babası Azer'e[114]
demişti ki:" Yani onlara İbrahim'in, babası Azer'e söylediği şu sözü
hatırlat: "Putları ilahlar mı ediniyorsunuz?" Taştan yapılmış
heykelleri ilah mı yapıyorsunuz? Ey baba "ben seni ve kavmimi,"
gireni kurtaracak hak yoldan uzaklaşmış "açık bir sapıklık içinde
görüyorum. "[115]74.
âyetin işaret ettiği mâna budur.
75. âyete gelince, Allah diyor ki: "Biz
İbrahim'e göklerin ve yerin me-lekûtunu gösteriyorduk ki..." Babasının
putlara tapmasının batıl olduğu hakkında gerçeği ona gösterdiğimiz gibi, yer ve
göklerin saltanatında uluhiye-timizi gerektiren hükmümüzün, İlmimizin ve
kudretimizin tezahürlerini de ona gösterdik. Ta ki O, şüphe duymadan
inananlardan olsun. Yakîn, imanın derecelerinin en yüksek olanıdır. 75. âyetin
işaret ettiği mâna budur.
76. âyette, Allah'ın yukarda geçen âyeti
açıklaması yer almaktadır. Ve şöyle demektedir: "Gecenin karanlığı onun
üzerine çöktüğü zaman bir yıldız gördü." "Dedi ki: "Budur benim
Rabbim..." Bu yıldız batınca, "ben batanları sevmem," dedi. Ayı
doğarken görünce, "budur benîm Rabbim," dedi. Ay batınca dedi ki :
"Eğer Rabbim beni doğru yola İletmeseydi, yoldan çıkmış kavimden
olurdum..." Güneşi doğarken görünce, "bu benim Rabbim, bu daha büyük,"
dedi. Yani, diğer yıldızlardan daha büyük, dedi. "Gecenin gelişiyle güneş
kaybolunca dedi ki: Ey kavmim, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım." Böylece İbrahim, yontulmuş putların temsil ettiği yıldızlara
ibadet eden kavmiyle yüzyüze geldi. Onları, kendileriyle ulaşmayı istediği
hakikatle yüz yüze getirdi ki, bu, Allah'tan başkasına ibadetin iptal
edilmesidir. "Ben yüzümü yeri ve gökleri yaradana, onu birlemiş olarak
çevirdim." Sizin elinizle yontup, Rabbinizin emriyle değil de kendi
arzunuzla ibadet ettiğiniz putlara yüzünüzü dönmeniz gibi değil. Açıkça berî
olduğunu ilan etti: "Ben müşriklerden değilim." [116]
1- Şirki, şirk koşanlar için hoş görmemek ve en
yakın akraba bile olsa, onları onaylamamak gerekir.
2- Allah'ın en yüce fazlı, hidayete ermesini
istediği kişiyedir.
3- Yakîn derecesi, bir şeyi görür gibi bilmesi
isteklerin en üstünü ve en değerlisidir.
4- Sonradan meydana gelen eşyayla, hikmet sahibi
yaradanın varlığına
delil getirilir.
5- Eğitim ve
öğretimde basamak basamak ilerlenmesi bir kaidedir.
6- Şirkten
ve Allah'a şirk koşan kimselerden uzak olmak gerekir. [117]
80- Kavmi
onunla tartışmaya girdi.
O onlara dedi
ki: "Beni doğru yola
iletmiş iken Allah
hakkında benimle
tartışıyor musunuz? Ben,
sizin ona ortak
koştuğunuz şeylerden korkmam.
Ancak Rabbimin dilediği
olur! Rabbim bilgice
herşeyi kuşatmıştır. Hâlâ kendinize
gelip öğüt almıyor musunuz?
81- Hem
siz, Allah'ın size, ilâh
olmaları hakkında hiç bir delil
indirmediği şeyleri, O'na
ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da ben
nasıl sizin O'na ortak
koştuğunuz şeylerden korkarım?
Şimdi biliyorsanız söyleyin. İki
topluluktan hangisi; tek
olan Allah'a inananlar mı, yoksa
O'na ortak koşanlar mı güvende olmaya
daha layıktır?
82- İnananlar
ve imanlarına zulmü
(şirki) karıştırmayanlar.. İşte
güven onlarındır ve doğru yolu bulan da
onlardır.
83- İşte
bunlar, kavmine karşı
İbrahim'e verdiğimiz delilleri' mizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz
Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
Kavmi onunla mücadele
etti ve onu delille altetmeye kalkıştı..Hüccet: Kuvvetli delil demektir.
Benimle Allah hakkında tartışıyor musunuz? Delil olarak.Güven, emniyet
İmanlarını zulme bulaştirmayanlar[118]
İbrahim, Allah'tan
başkasına ibadet etmenin batıl olduğuna delil getirdi ve kendinin şirk ve
müşriklerden uzak olduğunu söyledi. Kavmi de bu konuda onunla mücadeleye girdi.
Bu sebeple İbrahim onların durumunu hoş görmeyerek şöyle dedi: "Beni
doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle mücadeleye mi
giriyorsunuz?" Allah'ın birliği ile ona ibadeti ve ondan başkasına ibadet
etmeyi terketme konusunda, onlar hiç bir şey yaratmamış, hiç bir fayda ve zarar
vermemişken, sizin benimle mücadeleniz nasıl doğru olabilir? Bununla beraber,
Allah beni kendi varlığının ve birliğinin delillerine ulaştırdı ve ben O'nun
katından açık bir delil üzere oldum. Yukarda geçen âyetin işaret ettiği anlam
budur.
Şüphe yok ki onlar,
İbrahim, ilâhlarından yüz çevirince, ilâhlarıyla korkutmuşlar ve ona bir
zararın[119]dokanacağmı
belirtmişlerdir. Bu sebeple İbrahim şöyle diyerek onlara cevap vermiştir:
"Ben sizin ortak koştuğunuz ilâhların bana bir sıkıntı vermesinden
korkmam. Ancak Rabbimin bir şey dilemesi hariç..." Çünkü o (dilediği)
mutlaka olur. "Rabbim herşeyi ilmiyle kuşattı. "Sonra onları şöyle
diyerek kınadı: "Hâlâ öğüt almıyor musunuz?" öğüt alın, sizin
üzerinde olduğunuz düşünce batıldır; benim sizi kendisine çağırdığım haktır...
Sonra şöyle dedi: "Sizin şirk koştuklarınızdan nasıl korkayım?!" Onlar
hakir, zayıf ve aciz oldukları için ne bir zarar ne de bir fayda veren, donuk
putlardır. Siz de dilediğini yapan, öldüren, dirilten, bir olan Allah'tan
korkmuyorsunuz. Kendisiyle, putlara ibadet konusunda getireceğiniz hiç bir
delili size indirme misken, Allah'a ortak koştunuz... Sonra onların elinden
delili almak, onları delilsiz bırakmak için şöyle dedi: Hangi grup korkudan emin
olmaya daha lâyıktır? Ben Rabbin (Allah'ın) bir olduğunu söylüyorum, siz o'na
şirk koşuyorsunuz? Cevap bellidir: Tek olan Rabbe İbadet eden, sayılan birden
çok olan, işitmeyen, görmeyen donuk ilahlara ibadet edenlerden daha fazla
emniyete lâyıktır. Allah onların arasında hüküm verdi ve şöyle dedi: "İman
edenler ve imanlarını haksızlığa bulaştirmayanlar..."[120]
yani şirke bulaştır-mayanlar "İşte güven onlar içindir ve doğru yolu bulan
da onlardır." Dünyada ve âhirette güven onlar içindir. Kemal ve saadet
yoluna, yani İslam'a, yaşantılarında ulaşanlar da onlardır. Sonra Allah şöyle
buyurdu: "İşte bunlar, bizim kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz
delilimizdİr." Bu âyette daha önce geçen İbrahim'in kavmiyle mücadelesine,
batıl inançlarını çürütmesine ve onların aleyhinde delil getirmesine işaret
vardır. İbrahim'e verdiği iman, kesin ve apaçık bilgiyi kastederek
"dilediğimizi derecelerle yükseltiriz" buyurmakta ve bunun sebebi
olarak şöyle demektedir: "Şüphesiz O hikmet sahibidir, bilendir."
Yani idaresinde hikmet sahibi ve yarattığı şeylerden haberdar olandır. [121]
1- Hidayete ererler ümidiyle, müşrikler ve
inkarcılarla onlara karşı delil getirmek için münakaşa etmek caizdir.
2- Her zaman
ve mekânda şirk ehli olanların akılları sapıktır.
3- İşlediği günahın sonundan korkmayan
günahkârın haline şaşmak gerekir.
4- Kulların,
korkudan emin olmaya en lâyık olanı, Allah'a inanıp, O'na hiç bir şeyi şirk
koşmayan kimselerdir.
5- Âyetler,
"Allah, inanan kimselerin dostudur; onları karanlıklardan nura
çıkarır," âyetinin anlamını ortaya koymaktadırlar. [122]
84- Biz
O'na İshak'ı ve Yakub'u
verdik, hepsine de
doğru yolu gösterdik. Nitekim
daha önce Nuh'a
ve onun soyundan
Davud'a Süleyman'a,
Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya
ve Harun'a da doğru
yolu gösterdik. Biz,
güzel davrananları böyle
ödüllendiririz.
85- Zekeriyya'ya, Yahya'ya,
İsa'ya ve İlyas'a
da yol göstermiştik. Hepsi
iyilerdendi.
86- İsmail'e,
el-Yasa'a, Yunus'a ve
Lut'a da yol
gösterdik. Hepsini alemlere üstün
kıldık.
87- Babalarından, çocuklarından ve
kardeşlerinden bazılarını
da... Onları seçtik
ve doğru yola ilettik.
Ona verdik. Bizden bir
lütuf olarak verdik.İbrahim'in oğlu İshak'ı ve İshak'ın oğlu Yakub'u -ki İsrail
lakabı verilmektedir- verdik. Her birine
doğru yolu gösterdik Onun soyundan, Davud baba, Süleyman oğuldur. İkisi de hem
devlet yöneten ve hem de peygamberdir.Zekeriyya baba, Yahya oğuldur. İkisi de
peygamberdir. Kendi zamanlarının alemlerine üstün kıldık, yoksa bütün âlemlere
değil. Çünkü Muhammed (s.a.v) peygamberlerin en üstün olanıdır. Onların soyundan ve kardeşlerinden hepsini
değil bir kısmını seçtik ve doğru yola ilettik, Peygamberlik için seçtik ve islâm'a
hidayet ettik. [123]
Allah, İbrahim'e
verdiği kuvvetli delili ve düşmanlarına üstünlüğünü anlattıktan sonra,
İbrahim'e verdiği başka bir nimeti zikrediyor. Bu nimet, İbrahim yaşlı
olmasına rağmen İshak ve Yakub'u ona vermesidir. İshak, İbrahim'in oğlu, Yakub
da torunudur. Yine baba, oğul ve torunu hidayete erdirme-sidir. Aynı şekilde
Allah, onlardan önce Nuh'u hidayete erdirdi. Hepsi Nuh'un soyundan olsalar da,
İbrahim'in soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusufu, Musa'yı ve Harun'u [124] da
hidayete erdirdi. Allah onların hepsinin iyi kişiler olduğuna işaret ediyor.
Dolayısıyla iyilere yaptığı ihsanla onları mükâfaatl an diriyor. İhsan; amelde
ihlaslı olmak ve söz ve hareketle kötülük etmeyip mahlukata iyilikte bulunmak
ve de Allah'ın razı olacağı şekilde yaşamaktır... 84. âyetin işaret ettiği
mâna budur.
85. âyete gelince, Allah, aynı şekilde Zekeriyya,
Yahya, İsa ve İlyas (a.s.)'ı peygamberlik görevine seçmiş, meşru kıldığı
yükümlülük ve emirlerini yerine getirmekle vazifelendirmiştir. Onlardan her
birini Allah haklarını ve kul haklarını eda eden salih kimselerden yapmıştır.
İlk grubun, yani Davud ve Süleyman'ın ve bunlardan sonra zikredilen kimselerin
en belirgin özelliği ihsandır. Bunun
sebebi, onlarda mülk, hakimiyet ve devlet olmasıdır. İkinci grubun yani
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ın en belirgin özellikleri de salih olmalarıydı.
Çünkü onlar, dünya ve metaından el-etek çekmiş kimselerdi.
86. âyetteki üçüncü ve dördüncü grubun yani
İsmail, Elyasa, Yunus ve Lut'un İlk iki grub gibi, belirgin bir özellikleri yoktur.
Çünkü onlar ne devlet kurdular ne de dünyadan el etek çektiler. Sonra, Allah
onlardan her birini kendi zamanının varlıklarına üstün kıldığını haber
vermektedir. Bu da şeref, iyilik ve ihsan olarak onlara yeter.
87. âyete gelince, Allah bu âyette onların
babalarından bazısını, onların soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını
hidayete erdirdiğini belirtip, fakat isimlerini söylemesek de onlar çoktur,
diyor. Babalarını ulaştırdığımız, halis dine ve gerçeğe onları da ulaştırdık.
Tamamım peygamberlik için seçtik. "Onları doğru yola" İslâm'a
"erdirdik" buyuruyor. [125]
1- Allah'ın
lûtfu geniştir
2- Dünya hayatında, ki siye gerilen nimetlerin
en hayırlısı doğru yola crdı-rilmesidir.
3- İyi ve
doğruluğun hepsi güzeldir ve fazilettir.
4- Devlet başkanlığıyla peygamberlik veya
idarecilikle salih olma arasında zıtlık yoktur.
5- Dünya nimetlerine kapılmamak ve devamlı
Ahirete rağbet etmek üstünlüktür, fazilettir.
[126]
88- İşte
bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından
dilediğini buna iletir. Eğer
onlar Allah'a ortak
koşsalardı, yaptıkları güzel
şeyler heba olur giderdi.
89- İşte
onlar, kendilerine kitap,
hüküm ve peygamberlik verdiğimiz
kimselerdir. Şimdi şunlar,
(yani Kureyş kavmi,)
bunları inkâr ederse, bilsinler ki
biz, bunları inkâr
etmeyecek, koruyacak bir toplumu,
onlara vekil bırakmışızdır.
90- İşte
onlar, Allah'ın hidayet
ettiği kimselerdir. Onların yoluna uy
ve de ki:
"Ben ona karşılık
sizden bir ücret istemiyorum. O,
sadece alemlere bir
öğüttür.
Allah'ın doğru yolu.
Hidayet kelimesi dalalet kelimesinin zıt anlamlısıdır. Allah'ın hidayeti,
O'nun, kullarından dilediği kimseyi ilettiği şey, demektir. Bu da iman ve
doğru yoldur.Onların yapmış olduğu amelleri heba oldu. O amellere
karşılık,onlara ne az ne de çok, hiçbir sevap verilmedi.Hikmet. İşlerde isabet
ve doğrulukla birlikte kitabı anlamak.Onlar bunu inkâr ediyor. Mekke ahalisi
İslâm davetini inkâr ederse.Bunları inkâr etmeyecek bir toplumu. Bunlar,
Medine'deki ensar ve muhacirlerdir."İktedi" kelimesinin anlamı, tâbi
olmaktır. Fiilin sonundaki
"ha", duruş
sebebiyle ilave edilmiştir.Ona karşılık bir ücret. İslâm'ın tebliğine karşılık,
bir ücret, Hatırlatma. Habersiz ve unutmuş olan kimseye, öğüt alsın diye
yapılan hatırlatma. [127]
Âyetler, Allah'ın,
kullarından dilediği kimseye, sadece kendisinin vermeye güç yetireceği
üstünlük ve hidayeti bağışladığını anlatmaya devam etmektedir. Bu demek değil
ki Allah, bazı insanların hidayetini engelliyor, bazılarını da zorla hidayete
erdiriyor. Allah âdildir. Ne kâfire ne de mü'mine asla zulmetmez. Adaleti
gereği bütün kullarına hidayet imkânlarını bahsetmiştir. Hiç birini bu
imkânlardan mahrum bırakmamıştır. Ancak kul kendi iradesiyle iman eder veya
kendi iradesiyle küfrü seçer. Tabii sonucuna da kendisi katlanır. Bu sebeple,
Allah 88. âyette bunu ifade etmiştir. İşaret edilen bu şey, Allah'ın, onsekiz
Rasûlüne bağışladığı ve yolunu gösterdiği nübüvvet ve hak dindir. Bu hak din
Allah'ın kullarından dilediğini doğru yola ulaştırdığı, hidayetidir. "Eğer
ortak koşsalardı, yaptıkları şeyler heba olurdu." Allah bu âyetiyle, bir
gerçeği ortaya koyuyor. Bu gerçek, ortak koşmanın yapılan işleri boşa
çıkarmasıdır. Zira, bu rasûller üstünlük ve derecelerinin yüceliğine rağmen,
eğer Rablerine başkasını ortak koşup, aynı zamanda başkasına da ibadet
etselerdi, şüphesiz yaptıkları her iş boşa giderdi. Bu durum, faraziye
kabilindendir. Yoksa, peygamberler günah işlemekten masumdurlar. Fakat
âyetteki bu ifadeler, olayın insanlara öğüt ve ibret olması içindir. 88. âyetin
ifade ettiği anlam budur.
89. âyette Allah,
kendilerine kitap verdiğini haber vererek ismini andığı peygamberleri
yüceltmektedir. Bu kitaplar: İbrahim (a.s)'ın sahifeleri, Musa (a.s)'ın Tevrat'ı,
Davud (a.s)'ın Zebur'u ve İsa (a.s)'ın İncil'idir. Âyette geçen
"hükm", her işte itidal, isabet ve anlayış, anlamındadır. Sonra Allah
(c.c)şöyle buyuruyor: Kur'an'ın âyetlerini ve onların taşıdığı kuralları,
hükümleri ve İslâm'ın doğru yolunu, Mekke halkından olan bu kimseler inkâr
ederlerse, Önceden biz "bir kavmi bunlara vekil bırakmışızdır." Bu
vekil bırakılanlar, âyette ismi geçen peygamberler ve onların yolunda giden
bütün kavimlerdir. Topluluk olarak da onlar mevcutturlar. Bunlar Medineli muhacir
ve ensar ile daha sonra çeşitli memleket ve bölgelerden gelmiş olan kişilerdir.
"îşte onlar,
Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Şu halde onların yoluna uy." Allah,
Rasûlüne, bütün üstün vasıflarında bu Rasûllere uymasını emrediyor. Ta ki
onlarda var olan her üstün vasfı kendinde toplasın. Böylece Rasû-lüllah (s.a.v)
kay it sız-şartsız onların en üstünü olsun. Ve böyle de olmuştur. Âyet-ı
kerimenin bitimindeki "de ki: Ona karşılık bir ücret istemiyorum"
ifadesiyle Allah-u Teâlâ, Rasûlüne, putları Rablerine ortak koşan bu
müşriklere, "siz hidayete ulaşasınız diye size okumam emredilen bu
Kur'an'a karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum" demesini emrediyor.
"O sadece âlemlere bir öğüttür." Yani, şayet kulak verip arzularından
sıyrılır, hidayeti isterlerse, Kur'an kendisiyle öğüt alacakları bir
nasihattir. [128]
1- Şirk ve dinden dönme (Allah'a inanmamak)
küfürdür. Ve bunlar amelleri yok eder.
2- Kur'an ve
Sünnet tek ölçü olup, diğer beşeri sistemlerden üstündür.
3- Kur'an ve Sünnete uymak farzdır. Alimler bu
iki ölçüye uydukları müddetçe onlara da uyulur.
4- İslâmı
tebliğ etmek her müslümana farzdır.
5- Kur'an,
okuyan ve kulak veren herkes için öğüttür. O şahiddir, kalb de yer bulur. [129]
91- Allah'ı,
şanına yaraşır bir
şekilde tanıyamadılar. Zira, "Allah insana
bir şey indirmedi" dediler.
De ki: "Öyleyse Musa'nın,
insanlara nûr ve yol gösterici
olarak getirdiği, -ki siz onu parça parça
kâğıtlar haline getirip
gösteriyorsunuz, çoğunu da gizliyorsunuz- ve
ne sizin, ne
de babalarınızın bildiği
şeylerin size öğretildiği kitabı
kim indirdi?" "Allah" de,
sonra bırak onları,
daldıkları bataklıkta oynayadursunlar.
92- Bu
da şehirlerin anası
Mekke'yi ve çevresindeki insanları
uyarman için sana
indirdiğimiz feyz kaynağı ve
kendinden önceki kitapları doğrulayıcı
bir kitaptır. Âhirete
inananlar, buna inanırlar ve
onlar namazlarına devam ederler.
Allah'ı hakkıyla
takdir edemediler. O'na lâyık olan saygıyıgöstermediler, O'nu hakkıyla
tanımadılar.Bir beşere. Adem oğullarından bir insana.Musanın getirdiği kitab
(Tevrat)."Kırtas" kelimesinin çoğuludur. Kırtas, üstüne yazı yazılan
yaprak ve benzeri şeylerdir.Açığa çıkardığınız, gösterdiğiniz.Deki: Allah. Bu
söz, Kur'an'i kimin indirdiğini soran kimseyecevaptır.Onları bırak. Daldıkları boş şeyde. Mübarek. Feyiz kaynağı.
Bu kelimenin haberi .(bitmeyen) kelimesidir. Bu takdirde mânası "onun feyzi
son bulmaz" şekündedir.Şehirlerin anası, yani Mekke.Muhafaza ederler.
Temiz bir şekilde, namaz için belirlenmiş vakitlerde, namazları kendi başlarına
ya da cemaatle kılarlar. [130]
Âyet, Rablerine
putları denk tutan müşriklerle devam ediyor. Allah, onların ilahi vahyi
inkârlarım ve Kur'an'ı yalanlamalarını çirkin buluyor. Çünkü, onlar şöyle
diyorlar: "Allah insana hiç bir şey indirmedi."[131]
Buradan hareketle Allah da diyor ki: "Onlar Allah'ı hakkıyla
bilemediler." Yani O'na gösterilmesi gerektiği gibi saygıda bulunmadılar.
Müşrikler, "Allah insana hiç bir şey indirmedi" dediklerinde Allah,
Rasûlüne tekrarlaması için şu delili haber veriyor: "Onlara de ki:
Öyleyse Musa (a.s)'m" Allah'a giden yolda kendisiyle ışık temin edilen ve
doğru yola ulaşılan bir "nûr olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi?"
Allah (c.c)'ın âyette söz ettiği kitap Tevrat'tır. Yahudiler, Tevrat'ı sayfa
haline getiriyor, kendi istek ve arzularına göre bir kısmını gösteriyor, bir
kısmım da gizliyorlardı. "Babalarınızın ve sizin bilmediğiniz şeyi size
kim Öğretti?" Size, bir oluşu, isimleri, sıfatları, Âhiret yurdunu, orada
olan ebedi nimet ve yakıcı azab gibi gerçekleri, bu Kur'an vasıtasıyla Allah
(c.c) öğretti. Sonra Rasûlüne, susmaları için müşriklere yönelttiği soruya
cevap vermesini emrediyor: "Allah, de.." yani Musa (a.s)ya Tevrat'ı
indiren Allah'tır, de. "Sonra" bu batıla dalışla, kendilerine
dönecek hiçbir fayda elde edemeyip, tıpkı oynayan çocuklar gibi olmaları
itibariyle "onları oyun oynar bir şekilde bırak." 91. âyetin içerdiği
anlam budur.
92. âyet, evvela,
"Allah insana hiç bir şey indirmedi" diyen kimselerin sözünün
reddedilişini içermektedir. Yani, bu Kur'an önünüzde okunurken, Allah insana
hiç bir şey indirmedi, nasıl denir? Allah, hayrının bitmeyeceği, faydasının
azalmayacağı bir feyiz kaynağı, daha önceki Tevrat ve İncil gibi, onların
inanmaları için indirdiğimiz kitapları doğrulayıcı bir kitap olarak ve
"şehirlerin anası (Mekke'yi) ve
çevresindeki" yakın ve uzak köylerde yaşayan insanları, küfrün ve
sapıklığın götüreceği sonuçtan korkutasm diye, Kur'an'ı in- Çünkü küfr, tam bir
hüsran ve helaktir. Âyet ikinci olarak, Âhirete inanan kimselerin, Kıır'an'a
inanacağını ve namazlarına devam edeceğini haber veriyor. Bu, onların
imanlarının doğruluğunun delili ve sadık mü'minlerin elde edeceği imanın meyvesidir. [132]
1- Allah'ı
yalanlayan, şirk koşan, uygun olmayan sıfatlarla onu vasıflandıran herkes,
Allah'ı hakkıyla tanıyamamıştır.
2-
Yahudiler, Allah'ın kitabıyla, bir kısım hüküm ve haberlerini göstererek bir
kısmını da saklayarak oynayıp alay ederler. Bu hareket, nefislerinin
arzusundan, isteklerinden ve Dünyayı Ahirete tercih etmelerinden kaynaklanan
bir tasarruftur.
3- Allah, hidayete ersinler diye Kur'an'ı kendi
dillerinde indirmekle Araplara lûtufta bulunmuştur.
4- Allah (c.c), hakkı yalanlayan ve onunla
mücadele edenlere nasıl cevap verileceğini ve delil getirileceğini, Rasûlüne
öğretmiştir.
5- Kur'an'rn
iniş nedeni, ona inanmak ve müşrikleri ve yalanlayanları korkutmaktır.
6- Ahirete
iman bütün hayırların, inkâr da bütün kötülüklerin sebebidir. [133]
93- Allah'a
karşı yalan uyduranlardan, ya da kendisine bir vahiy indirilmemiş iken;
"bana vahyolundu" diyenden ve: "Ben de Allah'ın indirdiği gibi
indireceğim," diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimleri ölüm dalgaları
içinde, melekler ellerini uzatmış: "Haydi canlarınızı çıkarın, Allah'a
gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı büyüklük taslamanızdan
ötürü, bugün alçaklık azabıyla cezalandırılacaksınız!'1 derken onların halini
bir görsen!
Allah'a karşı yalan
uyduran, O'nun demediğini O'na iftira eden
veya uzak olduğu şeyi O'na nisbet eden.Bana vahyediliyor.Ruh alımrkenki
ölüm sıkıntıları.Vurmak ve canını çıkarmak için melekler ellerini uzatmış
Horlayıcı şekilde tek ve yalnız olarak, yanınızda ne mal ne demsan bulunmadan
azab edilirsinizHayaline daldırdığımız, veya Dünya mal ve metaından size verdiğimiz
şey.Arkanızda, dünyada.Sizden kaybolmuş. İddia ettiğiniz. [134]
Âyetler, kendisine eş
ve ortak edindiğini söyleyerek, Allah'a iftira atan, yalan isnad eden ve şirk
koşanlar hakkında devam etmektedir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Mekke'de
Said b. Ebu Şerh,[135]Hanife
oğulları kabilesinde Müseyleme ve Yemen'de Ansa'nın iddia ettiği gibi,
Allah'ın, kendisine haber verdiğini ve kendisinin nebi olduğunu iddia ederek [136]"Allah'a
karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" Ey Allah'ım, kendisine hiçbir
şey vahyedilme-mişken "bana Allah katından vahyediliyor" diyenden ve
"ben de Allah'ın indirdiği gibi" vahiy "indireceğim"
diyenden daha zalim kimse yoktur. Sonra Allah, Rasûlüne şöyle diyor: "O
zalimler ölüm sarhoşluğunun sıkıntıları içersinde, ölüm meleği ve yardımcıları
ona vurmak ve canını çıkarmak için "ellerini uzatmış", ölmek üzere
olan kimselere, onları aciz bırakmak ve eziyet etmek için "Haydi canınızı
çıkarın, Allah'a gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı"
haksız yere yeryüzünde "büyüklük taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık
azabıyla cezalandırılacaksınız!" (derken) onların halini bir görsen!"
(Yeryüzünde haksız yere büyükleniyor). Çünkü o, insan dışkısı taşıyan, aslı pis
bir nutfe ve sonu pis bir leş olan varlıktır. Gerçekte, yeryüzünde büyüklük
taslama, hiç bir durumda yapan için doğru olmayan boş ve anlamsız kendini
beğenmişlikten kaynaklanmaktadır. 93. âyetin işaret ettiği mâna budur.
94. âyette Allah,
büyüklük taslayan müşriklerin kıyamet günündeki durumunu haber veriyor. Şöyle
ki: Allah onlara diyor ki: "Sizi ilk kez" yalın ayak,çıplak "yarattığımız
gibi..." "Yine tek olarak bize geldiniz [137]ve
sizi hayaline daldırdığımız" mal ve çocuğu "ardınızda" dünyada
bıraktınız..." "Hani sizin hakkınızda (ibadet ve yaratılışınızda)
ortak olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz."
Siz, iddianızda yalancı, inancınızda batıl olan kişilersiniz!..
"Aranızdaki bağlar kesilmiş" yani aranızdaki dostluk ipi çözülmüş,
"zannettiğiniz şeyler" yani dünyadayken yalanladığınız şeyler sizden
kaybolup gitmiştir."[138]
1- Hangi şekilde olursa olsun, Allah'a yalan isnad etmek
şirktir ve bu yalancılardan daha zalimi yoktur.
2- Kabir
azabı, ölüm sarhoşluğu ve sıkıntısı gerçektir. Hadiste: "Şüphesiz ölü
için sarhoşluklar vardır," buyurulmaktadır.
3- Kendini
beğenmişlik çirkin bir şeydir ve günahı büyüktür.
4- Öldükten sonra tekrar dirilme, Dünyada
işlenenlere ceza ve mükâfat
verme olacaktır.
5- Sahih sünnetin beyan ettiğine göre,
Peygamberimiz ve âlimlerin, Allah'ın izin vermesi ve şefaat edecekleri kişiden
Allah'ın razı olması şartıyla şefaat etmeleri hariç, kıyamet gününde kimse
kimseye şefaat edemiyecekür. [139]
95- Daneyi
ve çekirdeği yaran,
şüphesiz Allah'tır. O,
ölüden' diriyi çıkarır,
diriden de ölüyü
çıkarır. İşte Allah budur.
O halde nasıl, yalnızca
O'na tapmaktan çevriliyorsunuz,?
96- Karanlığı yarıp sabahı
ortaya çıkaran O1 dur.
Geceyi dinlenme zamanı,
güneşi ve ayı
vakitlerin bilinmesi için
birer hesap ölçüsü
yapmıştır. Bu, o
üstün ve bilen Allah'ın takdiridir.
97- O'dur ki, karanın
ve denizin karanlıklarında yolu bulmanız
için size yıldızları
yarattı. Gerçekten biz,
bilen bir toplum için
ayetleri geniş geniş
açıkladık.
98- O'dur ki sizi, bir tek nefisten yarattı. Sizin
için bir ka-lış ve bir
emanet olarak konuluş
yeri ve süresi
vardır. Gerçekten biz, anlayan
bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.
99- O'dur
ki size, gökten su
indirdi. Onunla her çeşit bitkiyi Çıkardık, o
bitkiden bir filiz çıkardık,
ondan da birbiri
üzerine binmiş daneler, hurmanın
tomurcuğundan sarkan salkımlar,
üzüm bağları, zeytin ve
nar bahçeleri çıkarıyoruz.
Bunları kimi birbirine
benzer, kimi benzemez.
Her birinin meyvesine
bakın: Meyve verirken ve
olgunlaştığı zaman, şüphesiz
bu size gösterilenlerde, inananlar topluluğu için
elbette çok ibret vardır.
Bitki çıkarmak için
taneyi yaran. Neva kelimesi nuvat kelimesinin çoğuludur. Hurma filizi çıkarmak
için çekirdeği yaran, mânasına da gelir. Ölüden diriyi çıkarır. Meselâ,
yumurtadan tavuğu çıkarır.Diriden de Ölüyü çıkarıcıdır.Peki, nasıl
sapıtırsınız? ÎBöyle kudret sahibi olan Allah'ın birliğini bırakıp nasıl
cansız varlıklara ibadete yöneliyorsunuz? Aydınlık ve ışık ortaya çıksın diye
sabahı yaran. İnsanların oturup, dinlenecekleri bir zamanı. Kendileriyle gün ve
gecelerin, ay ve senelerin vakitlerinin bilineceği bir hesap ölçüsü.İşinde
üstün, galib ve kullarının hâl ve hareketlerini bilen Allah'ın düzene koyması
ve yaratmasıdır.Onunla yol bulsunlar diye. Yolcuların, karada ve denizde bunlarla
yollarını tanımaları için. Tek candan (Ki bu, beşerin babası Adem'dir.)
Kararlaşma yeri. Rahimlerde bir süre kalış. Emanet olarak konulma yer ve zamanı
vardır. Yani babalarınızın belinde bir süre emanet bırakılırsınız. Anlayanlar.
Eşyaların sırrını ve hareketlerin nedenlerini anlayanlar.Yeşillik. Yere
ekilmiş mahsûlden ilk ortaya çıkan şeye, yeşilliğe verilen isim.Birbiri üzerine
binmiş, başak halinde.Hurmanın çiçeği.Üzüm salkım. Tekili 'krnv' kelimesidir.
Salkım demektir. Mağrip ülkelerinin (Fas, Tunus ve Cezair dilinde hurma
salkımına 'urcun' denir.Benzeyen ve benzemeyen. Renkte birbirine benzer, tadda
birbirlerine benzemezler.Olgunlaştığında. [140]
Âyetler, Allah'a
ibadet etmenin farz, başka ilahlar edinip onlara ibadet etmeninse batıl oluşu
hakkında devam etmektedir. Allah, Rab oluşunu isbat eden, ilâhlığını açıklayan
ve müşriklerin kendileri için dost olduklarını iddia ettikleri, Allah'tan
başka şeylerin rab ve ilâhlıklannı çürütüp hikmetli büyük işleriyle kendini
sıfatlandırarak şöyle diyor: "Daneyi ve çekirdeği yaratan O'dur."
Yani daneyi yaran ve ondan mahsul çıkaran, başkası değil O'dur. Yine çekirdeği
yaran, ondan hurma ve ağaç çıkaran başkası değil, odur. O, gerçek ilahtır.
Öyleyse O'nun dışında edinilen ilâhlar batıldır. Allah âyetin devamında şöyle
diyor: "(O) ölüden diriyi çıkarır." Mesela: Canlı mahsulü ölü taneden
çıkarır. "Diriden ölüyü çıkarır."[141]Mesela:
Canlı mahsûlden taneyi, hurma ve ağaçtan ölü çekirdeği çıkarır. "İşte
Allah budur." Yani ilâhlığı, ibadetin sadece kendisine yapılmasını hak
eden O'dur. "O halde nasıl (yalnız O'na tapmaktan) çevriliyorsunuz?!"
Hayret doğrusu... Allah'a kulluk etmekten ve O'nun ilahlığım tanımaktan,
başkasını ilâh tanımaya ve başkasına kulluk etmeye nasıl çevriliyorsunuz?!
96. âyette Allah şöyle
diyor: "Karanlığı yarıp sabahı çıkaran O'dur." Yani gecenin
karanlığını yaran ve ondan gündüzün aydınlığını ortaya çıkaran O'dur.
"Geceyi" canlıların dinlenmeleri için, gündüzün yorgunluğunu
atacakları "dinlenme zamanı, ayı ve güneşi de birer hesap (ölçüsü)
yapmıştır."[142]
Yani gu-neş ve ayı kendi yörüngelerinde ancak kendisinin takdir edeceği bir
hesapla döndürür. İnsanlar bu dönüşle vakitleri ve buna bağlı ibadet, iş ve
yüklendikleri işler için nihai müddetleri ve haklan bilmektedirler. Sonra
Allah buna şöyle işaret ediyor: "Bu üstün ve" yarattığı mahrukatı,
hallerini ve ihtiyaçlarını "bilen (Allah)'ın takdiridir." Bütün
bunları, kullan için yapmıştır. Bu sebeple, nasıl olur da, onların kendisine
ibadet etmelerini ve O'nu ilah olarak tanımalarını hak etmez? Ademoğlunun
haline şaşarım, onları hangi şey yoldan çıkardı?!
97. âyette Allah şöyle
buyuruyor: "Karanın ve denizin karanlıklarında yolu bulmanız için size yıldızları
yaratan O'dur." Bu, Allah'ın insanlara iyiliklerinden bir iyilik ve
kudretinin işaretlerinden bir işarettir. Şöyle ki: Allah karada ve denizde
yolcular doğru yolu bulsunlar ve yollarını şaşırıp helak olmasınlar diye
yıldızları yaratmıştır. Bunlar Allah'ın güç yetireceği bir nimettir. Öyleyse,
niçin O'nu inkâr ediyor ve başkasına ibadet ediyorlar?
Allah (c.c),
"Gerçekten biz bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıkladık,"
ifadesiyle başka bir nimeti haber veriyor. Bu nimet ise, ilim ışığı altında
hakla batıl, zararlı İle faydalının arasını ayırdeden âlimlerin ve bütün
mü'minlerin istifade etmesi için, âyetleri açıklaması ve ortaya koymasıdır.
Allah 98. âyette,
"Sizi bir tek nefisten yaratan O'dur" buyuruyor ki, bu nefis Adem
(a.s)'dır. Rahimler de bir müddet kalır, (babalarınızın) bel-ler(in)de emanet
bırakılır.[143] Bu, Allah'ın kudretinin,
lûtfunun ve ihsanının belirtilerinden biridir. Âyet şu şekilde son buluyor:
"Biz âyetleri" sözün esrarını, nedenini ve maksadını bildiklerinden,
diğer mahrukatın ulûhiyeti değil de, Allah'ın ulûhiyeti konusunda, kendileri
için delilin bulunduğunu "anlayan kavim için açıkladık."
Allah (c.c), 99.
âyette şöyle buyuruyor: "Gökten yağmuru indiren O'dur. Onunla her çeşit
bitkiyi çıkardık." Yani bitmeyi kabul eden (bitme Özelliğine sahip) başka
bitki ve mahsulleri bitirip büyüttük." O bitkiden bir filiz, ondan da
başaklarında birbiri üzerine binmiş daneler, hurmanın tomurcuğundan sarkan
salkımlar" yani hurma tomurcuğundan sarkan salkımlar çıkar. Sarktığı için
de onları koparmak ve almak isteyen fazla zahmete girmez. "Zeytin ve nar
bahçeleri çıkarıyoruz." Allah o yağmurla hurma ve üzüm bahçeleri çıkardı,
yine o yağmurla renkleri bir birine benzeyen fakat tadları birbirine benzemeyen
nar ve zeytin çıkardı. Ürün verip olgunlaştığında onların meyvalarını yiyin.
Ayet şu şekilde son bulmaktadır: "Şüphesiz bu, size söylenenlerde inanan
topluluk için" Allah'ın tek ve hak ilâh olduğu başkalarının ilâhlığının
ise batıl oluşuna işaret eden "açık alâmetler vardır." Bu alâmetlerin
inanan toplum için olmasının nedeni şudur. Onlar bir iş yapar, düşünür ve
anlarlar. Onların dışında yer alan inkarcılara gelince; onlara şirk ve isyanın
kötü kokusu hakim olduğundan kalpleri ölüdür. Bu sebeple düşünmezler ve
anlamazlar. Durum böyle olunca onlar için. bu âyetlerde Allah (c.c)'in
birliğine işaret eden âyeti bulmaları nasıl söz konusu olsun? [144]
1- Allah her şeyin Yaratıcısı ve her şeyin
Rabbidir. Bu sebeple başkasının değil, sadece onun ilâh kabul edilmesi imanın
gereğidir.
2- Allah her şeye kadir, her şeyi bilen ve her
şeyden haberdar olandır.
3-
Yıldızların yaratılışmdaki hikmetlerden biri de geceleyin denizde ve karada
yolculuk yaparken doğru yolu bulmaktır.
4- Olayların görünen ve görünmeyenini anlamak
düşünmekle olur.
5- Eşyanın
sırlarını anlamak ilim ve ince kavrayışla olur.
6- İşlerin
anlaşılmasında iman hayat, inkâr ölüm konumundadır. [145]
100- Tuttular
cinleri Allah'a ortak
yaptılar. Halbuki onları
O yaratmıştır. Bilmeden O'na
oğullar ve kızlar
isnad ediyorlar. Haşa
O, onların ileri
sürdüğü niteliklerden münezzehtir.
101- O gökleri ve yeri yoktan var edendir.
O'nun nasıl çocuğu olabilir ki? Kendisinin
bir eşi yoktur, herşeyi
o yaratmıştır ve O herşeyi
bilendir.
103- Gözler,
O'nu görmez, O gözleri görür; o Lâtifdir, lütfü çok olduğu halde
kendisi görülemez, O, her şeyi
haber alandır.
Ortaklar. Allah'a
ibadette ortaklar çıkardılar.Cin. Cinleri ilâh olarak icad
ediyorlar.Vasıflandırıyorlar. Oğlu ve ortağı olduğunu söyleyerek acizlik
belirtisi özelliklerle sıfatlandırıyorlar.
Nitelendiriyorlar.Yerin ve göklerin yaratıcısı. Önceden bir benzeri
olmadan yaratmış olması bakımından onların yaratılışım mükemmel yapmıştır.O'nun
çocuğu nasıl olabilirkü? Kâfirlerin iddia ettikleri gibi, onun nasıl çocuğu
olabilir?! Onun bir hanımı da
olmadı.Gözler O'nu idrak edemez. Dünyada O'nu göremez, Ahirette görür ama
kuşatamaz. O, gözleri kuşatır.
O lâtiftir. O'nun
ilmi, işlerin iç yüzüne ve sırların derinliklerine ulaşır, O'nu hiç bir şey
engelleyemez. [146]
Geçen âyetlerde,
inârcıların inkarını çürüten, Allah'tan başka ilâh olmadığını ve O'ndan başka
Rab bulunmadığını kabule mecbur eden deliller ve akli belgeler yer almıştı.
Fakat, bunun yanında cahiller, Allah'a cinleri ortak yapmışlar, insanlara
süslü gösterdikleri putlara ibadet hususunda onlara itaat etmişlerdi. İşte,
100. âyette Allah'ın haber verdiği şey budur. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
"Cinleri Allah yaratmışken[147],
onları Allah'a ortaklar yaptılar.[148]
bilmeden O'na oğullar ve kızlar icad ettiler. Allah, onların vasıflandırdıkları
şeylerden yüce ve münezzehtir." Âyetin açıklaması şudur: Müşrikler,
putları ve cinleri, Allah'a ibadet konusunda O'na ortaklar yaptılar. Bunun sebebi
şuydu: Müşrikler, şeytanın kendilerine süslü gösterdiği putlara ibadet
konusunda şeytana itaat etmişlerdi. Halbuki cinleri Allah yaratmıştır. Dolayısıyla
ister ibadet eden olsun isterse kendisine ibadet edilen olsun, bütün cin ve
putlar onun tarafından yaratılmışlardır. (Putların asıl canlı hali kastedilmektedir.
Her put, Önceleri bir liderdi. Daha sonra onun putunu yapıp ona taptılar.)
Onlar sapıklıklarına bir sapıklık daha ilave ettiler. Şöyle ki: Allah'a kız ve
erkek çocukları isnad ettiler. Oysa bütün bunlar, şeytanın onlara güzel ve
süslü göstermesinden dolayı idi. Yoksa, içinde cin, insan ve melek türünün de
yer aldığı dünya ile beraber bütün kâinatı yaratan için kız ve erkek çocukların
olmasında hangi mâna olabilir? İşte bu Allah'ın, şu âyetiyle kastettiği
anlamdır: "Onlar Allah'a, bilmeden kız ve erkek çocuklar isnad ediyorlar.
Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden yüce ve münezzehtir." Tamamen
yalan söyleyerek ve iftira ederek, Allah'ı vasıflandırdıkları kız ve erkek
çocuğunun olması sıfatından Allah kendini uzak ve beri kılmıştır. Bu konuda
onların ne akli ne de nakli hiçbir delilleri yoktur.Bu batıl inanışa, kitap
ehlinin (yahudi ve hristiyanların) müşrikleri de ortak olmuştur. Çünkü, onlar
meleklerin Allah'ın kızları, yahudüer Üzeyr'in Allah'ın oğlu, hristiyanlar ise
İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu söylüyorlardı. Allah, batıl işler yapanların
söylediği sözlerden yüce ve münezzehtir. İlk âyetiniçerdiği anlam budur.
101. âyet, bu çirkin
yalanın, yani Allah'a çocuk nisbet etme yalanının batıl oluşu hususunda
reddedilme imkânı olmayan delil ihtiva etmektedir. Allah şöyle buyurmaktadır:
"(O) gökleri ve yeri" daha önceden bir benzerleri olmadan
"yoktan var edendir." "Eşi yokken, onun nasıl çocuğu olur?!
Çünkü yeryüzünün mâmur olmasv ve Allah'a kulluk edilmesi için insan neslinin
devamına ve artmasına ihtiyaç olduğundan, çocuk sahibi olma işi kadın erkek
arasında olur. Allah'a gelince O, her şeyin yaratıcısı ve her şeyin
Rabbİ"dir. Öyleyse O'nun çocuk edinmesinin ne anlamı var? Eğer şeytanların
onlara bâtılı süslü göstermeleri olmasaydı, onların dostu insanlar bâtılı kabul
etmezdi. "O her şeyi bilendir." Bu âyet ahmakların Allah'a çocuk
isnad etmelerinin batıl olduğuna ikinci delildir. Çünkü, eğer Allah'ın çocuğu
olsaydı onu bilirdi. Nasıl bilmesin ki, O herşeyi bilendir. 101. âyetin
içerdiği anlam budur.
102. âyet ise şudur:
"Rabbiniz Allah, işte budur." Yeri ve gökleri mükemmel bir şekilde
yaratan ve her şeyin yaratıcısı ve herşeyden haberdar olan Allah, kendinden
başka İlâhın olmadığı, her şeyin yaratıcısı olan Allah'tır. Öyleyse O'na ibadet
edin ve başkasını O'na ortak koşmayın. Çünkü O, size rızık vermeye, korumaya ve
işlediğiniz şeylere göre karşılık vermeye kefildir.
O, herşeye kadirdir.
Son âyet olan 103.
âyette Allah büyük bir hakikati ortaya koyuyor. Bu hakikat de, Allah'ın zat ve
sıfatlarında yarattığı şeylere benzememesi, onun benzeri bir şeyin olmamasıdrr.[149]Şu
halde O'na nasıl ortak koşarlar ve O'nun nasıl çocuğu olur? Onu gözler göremez,
[150]fakat
O, gözleri görür. O, ilmi kainatın süfli en düşük varlıklarının da en yüce
varlıklarının da en ufak parçacıklarına kadar nüfuz eden lâtif, yarattığı her
şeyi bilen âlimdir.-O'ndan ne yerde ne de göklerde zerre miktarı bir şey uzak
olamaz. O azizdir, hakimdir. [151]
1- İnsanlardan bir kısmı, cinlere itaat ederek
ve onların emrettiği, süslü gösterdiği şeyleri kabul ederek onlara kulluk eder.
2- Allah,
ortaktan ve çocuğu olmaktan münezzehtir.
3- Allah
yarattığı mahlûkata benzemez.
4- Dünyada Allah'ı görmek mümkün değildir.
Âhirette ise lütuf olarak, sadece dostlarının görmesi mümkün olacaktır. [152]
104- Doğrusu
size Rabbinizden basiretler,gönül gözleri,
hakikati görme
kabiliyetleri, geldi. Artık
kim gerçeği görürse yararı kendisine, kim
de gerçeğe karşı
kör olursa zararı
kendisinedir. Ben sizin üzerinize
bekçi değilim.
105- İşte
böylece âyetleri tekrar
tekrar açıklıyoruz ki,
onlar sana: "Sen ders
atmışsın, bunları bir
yerden okumuş öğrenmişsin," desinler ve
bilen bir topluluk içinde onu
iyice açıklayalım.
106- Rabbinden
sana vahyedilene uy;
O'ndan başka ilâh yoktur.
O'na ortak koşanlara da aldırma!
107- Allah
dileseydi, ortak kusamazlardı. Biz
seni, onların üzerine bekçi yapmadık, sen
onlara vekil de değilsin.
Rabbinizden
basiretler. Besair kelimesi basiret kelimesinin
çoğuludur. Bununla maksat hakkı bildiren, akli delillerle onu ispat eden
âyetlerdir. Bu âyetler, sahibi için gören göz kuvve-tindedir.
Muhafaza eden.
Sorumlu, vekil.
Âyetleri açıklarız.
Arzu edilen hidayeti izah ve gerçeği açıklama bakımından biz ayetleri çeşitli
şekillerde gönderiyoruz. Sen okumuş,
ders almışsın, desinler. Allah'ın gönderdiği va- hiyle değil de, sen bunu
okumuş öğrenmişsin, desinler. Müşriklerden
yüz çevir. Müşriklere aldırma ve davet ettiğin
yolda devam et.
Eğer Allah dileseydi. Eğer Allah, şirk
koşmasınlar diye, şirkle onlar arasına
engel koymayı isteseydi, bunu yapardı ve onlar da şirk koşamazlardı. Fakat
kimseyi zorlamadı. [153]
Âyetler, Müşriklerin
hidayete ermesini isteme ve bunun yolunu onlara açıklama konusunda devam
etmektedir.
104. âyette Allah şöyle buyuruyor: Ey insanlar!
"Size Rabbinizden basiretler" kurtuluş yolunu açıklayan Kur'an
âyetleri" geldi. "Kim" âyetleri gören gözle gördüğü gibi
"görürse" bu görmesi "kendi menfaatinedir." Çünkü kendisi
kurtulur ve mutlu olur. "Kim de kör olursa", görmezse onun görmeyişi
kendi aleyhinedir. Çünkü kendisi bedbaht olur. "Ben sizin doğru yolu
bulmamanızdan sorumlu değilim."
105. âyette ise Allah şöyle buyuruyor: "İşte
biz âyetleri" daha önce bu Kur'an'da açıkladığımız şekilde, doğru yolu
arayan ve isteyen kimseler için "açıklıyoruz." Bunların dışında kalan
kişiler ise sen bunu başkasından Öğrendin, okudun diyecekler.[154]
dolayısıyla sana ve senin peygamberliğine inanmayı reddedeceklerdir. (Bundan
Allah'a sığınırız.)
106. âyette Allah,
Rasûlüne kendisine vahyedilen hak ve hidayete uymasını, sen bunu başkasından
okudun, diyen, sonunda da peygamberin getirdiği ve davet ettiği Kur'an
âyetlerini kabul etmeyen inatçı müşriklerden yüz çevirmesini emrediyor. Allah,
Rasûlüne şöyle diyor: Kendisinden başka ilâh bulunmayan "Rabbinin
katından sana vahyedilen (Kitab)a uy ve müşriklerden yüz çevir."[155]107.
âyetteyse Allah, Rasûlü'nü teselli ediyor ve müşriklerin, davetinden yüz
çevirerek onunla harp etmelerinden kaynaklanan üzüntüsünü hafifletiyor. Allah,
Rasûlüne şöyle buyuruyor: "Eğer Allah dileseydi, o müşrikler şirk
koşamazlardı." Allah onların şirk koşmamalarını isteseydi, yani onları
zorla imana getirmek isteseydi onların şirk koşmaya güçleri yetmezdi. Ancak
Allah adaleti gereği kulunun iradesine zorla hükmetmez. Dinde zorlama yoktur
ölçüsüne göre kulların kendi hür iradeleriyle seçim yapmaları hükme
bağlamıştır.[156] Öyleyse sen onlara
üzülme. Ayette geçen birinci teselli budur. İkinci teselli: "Biz seni
onların üzerine" onları gözleyen, yaptığı işleri sayan ve karşılıklarını
veren "bekçi yapmadık," ve gücünün üstünde bir emirle seni, onların
doğru yolu bulmalarını üstlenecek bir "vekil olarak da göndermedik."
Şüphesiz sana düşen dinin tebliğidir. Sen de bunu tebliğ ettin. Öyleyse üzülmeye
ve kederlenmeye gerek yok! [157]
1- Kur'an'm
âyetleri, onu kabul eden kimse için, Kur'an'la 4oğru yola görüp, kurtuluşa
ererek mesut olanın gözleri gibidir.
2- Ayetlerin
ve bunlarda yer alan hidayetlerin açıklanmasından bütün insanlar yararlanır.
Ancak ilmi ve tecrübesi daha çok olan daha fazla yararlanabilir. 105. âyetten
anlaşılan budur.
3- Ayetlerin açıklanmasındaki hikmet, insanların
hidayete ermelerine yardımcı olmaktır.
4- Kur'an ve
Sünnet'te yer alan vahye uymak farzdır.
5- Kaderiyye
mezhebi batıldır. [158]
108- Onların
Allah'tan başka yalvarttıklarına sövmeyin
ki, onlar da bilmeyerek,
taşkınlıkla Allah'a sövmesinler! Biz,
her ümmete yaptıkları işi
böyle süslü gösterdik;
sonunda dönüşleri
Rablerinedir. O, onlara
ne yaptıklarını haber
verecektir.
109- Eğer
kendilerine bir mucize
gelirse ona mutlaka
inanacaklarına, olanca güçleriyle
Allah'a yemin ettiler. De
ki: Mucizeler ancak Allah'ın
yanındadır." Hem bilir misiniz o
mucize gelmiş olsa
da onlar inanmazlar.
U0- Gönüllerini ve
gözlerini ters çeviririz, ilkin ona inanmadıkları gibi mucizeyi gördükten
sonra da inanmazlar. Ve bırakırız
onları, azgınlıkları içinde bocalayıp
dururlar.
Küfretmeyin. Onların
ilahlarına kötü söz söylemeyin ki onlar
da Allah'a kötü söz söylemesinler.
Düşmanca. Haksız
yere.Her ümmetin amellerini süsledik. İşlemeleri için, ister hayırolsun ister
şer olsun, her ümmete işlerini güzel gösterdik.Yeminlerinin olanca gücüyle.
Allah'a yeminde olanca güçleriyle.Ayet, delil. Ölüleri diriltmek vb.
mucize"Size ne bildirdi; nereden bildiniz?Onları bırakırız.
Hayretler içinde bocalar. [159]
Rasûlüllah ortaya
çıkıp, önce gizli olarak daha sonra açıktan İslâm'a daveti ilân ettiğinde,
bazı sahabiler müşriklerin putlarına kötü sözler söylüyorlar, müşrikler de
buna kızıyor ve mü'minlerin ilahı ve Rabbi Allah'a kötü söz söylüyorlardı. Bu
sebeple Allah onları şu âyetle müşriklerin ilâhlarına söv-mekten menetmiştir:
"Allah'tan başka ilahlara dua eden kimselerin ilâhlarına kötü sözler
söylemeyin ki onlar da taşkınlıkla haksız yere bilmeden sizin ilâhınıza kötü
söz söylemesinler."[160]
Onlar bilmeden kötü söz söylerler, çünkü Allah'ın yüceliğini bilseler, O'na
kötü söz söylemezlerdi. "İşte biz her ümmet için işlerini bu şekilde süslü
gösteririz." Bu, Allah tarafından mahlukatı hakkındaki kuralının açıklanmasıdır.
Bu kural: Bir kişi bir şeyi sever, ister ve bunların peşine düşerse, bu sevgi
ve istek, gerçekte çirkin bile olsa onun için güzel olur. Bundan dolayı,
müşriklerin batıl ilâhlarını savunmaları da bu kabildendir. Bu sebeple onlar,
ilâhlarına kötü söylenmesine razı olmamışlar ve Rasûlüllah'ı, eğer müslümanlar
onların ilâhlarına kötü söz söylerlerse, kendilerinin de Allah hakkında kötü
sözler söyleyecekleri, şeklinde, tehditte bulunmuşlardır.
109 ve 110. âyetlerde
ise Allah, Rasûlüne müşriklerin, kendilerine, Safa dağının altına
dönüştürülmesi, gibi bir mucizenin gösterilmesi halinde, peygamberliğine
inanacaklarına ve getirdiği dine uyacaklarına dair olanca güçleriyle yemin
ettiklerini haber veriyor. Bu sözleri müşriklerin elebaşları söylüyordu. Allah
biliyordu ki, onlara bir mucize gelse bile inanmayacaklar. Bu sebeple
Rasûlüne, onlara şöyle cevap vermesini emrediyor: "Âyetler" dilerse
getirecek olan "Allah'ın yanındadır." Ben bunlara sahip değilim.
Fakat yine de mü'minler, müşriklerin inanmaları ve iki grup arasında dönüp
duran mücadelenin sona ermesi için bir mucizenin gelmesini istediler. Allah da
onlara: Ey inananlar: Müşriklere bir delil geldiğinde ona inanmayacaklar, dedi.
Ve inanmama sebeplerini şöyle açıkladı: "Gönüllerini ve gözlerini ters
çeviririz." Yani müşriklerin kendi inkârlarından dolayı göremez ve
anlayamazlar. Yoksa haşa Allah onların hidayetlerini zorla engellemez. Bundan
dolayı gönülleri bir şey ezberleyemez ve anlayamaz, gözleri de görmez.
Dolayısıyla Kur'an'a i-nanmaya çağırıldıklarında ilk başta inanmadıkları gibi
yine inanmazlar. "Biz onları bırakırız, azgınlıkları içinde bocalayıp
dururlar." Yani onları zulüm ve şirkleri içinde şaşırmış bir vaziyette
bocalar durumda bırakırız. Hakkı batıldan, hidayeti sapıklıktan ayıramazlar. [161]
1- Başkalarının Allah ve Rasûlü hakkında kötü
söz sarfetmesine sebep
olacak söz veya fiilde
bulunmak haramdır.
2- İster hayırlı, ister zararlı olsun, her işi
sahibi güzel gördüğü için yapar.
3- Hidayet
Allah'ın elindedir ve bazen mucizeleri gören kimseler bile onlara inanmazlar. [162]
111-
Biz onlara melekleri
indirseydik, ölüleri kendilerine konuşsaydı ve
herşeyi toplayıp karşılarına
getirseydik, Allah dilemedikten sonra
yine inanmazlardı; fakat
çokları bunu bilmezler.
112- Böylece
biz her peygambere
insan ve cin
şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar,
aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin
dileseydi onu yapamazlardı. Artık
onları, uydurdukları şeylerle
başbaşa bırak.
113- Ki ahirete
inanmayanların kalpleri onların
yaldızlı sözlerine kansın, ondan
hoşlansınlar ve onlar,
işledikleri suçları
işlemeye devam etsinler?
Melekler. Onlar, yüce
kullar olarak göklerde yaşar, Allah'a karşı gelmezler ve kendilerine emredilen
şeyleri yaparlar, erkeklik ve dişilikle vasıflandırılmazlar (erkeği ve dişisi
yoktur). Ölüler. Mevta, Meyyit kelimesinin çoğuludur. Hayattan ayrılmış
kişiye, ölüye verilen isimdir. Toplasak. Haşretsek. Açıkça, gözle görülür bir
şekilde.Cahillik ederler. Allah'ın büyüklüğünü, kudretini iradesini vehikmetini
bilmezler.Şeytanlar. Şeytan, insan ve cinden, kötü ve asi olanlara denir.
Birbirlerine vahyederler. Sessiz, süratli bir şekilde birbirlerine öğretirler.
Sözün güzeli. Güzel
gösterilmiş süslü yalan.Aldatmak için. insanları aldatmak için.iftira ederler.
Yalan söylerler.Ona meyletsin. Günah ve
isyan işlesinler diye. [163]
Âyetler, Rablerine eş
koşan ve müslüman gördükleri zaman Allah'a ve Rasûlüne inanmaları için
mucizeler isteyen kişiler hakkında devam etmektedir. Allah, bu ayetlerde,
gökten melek indirse, ölüler onlara fısıldayıp konuşsalar ve Allah'tan başka
ilah olmadığım ve Muhammed (s.a.v)'in O'nun elçisi olduğunu söyleseler, gözle
görebilecekleri şekilde herşey önlerine konulsa veya gözleriyle seyrederken
grup grup bütün mahlûkat gelse ve "Allah'tan başka ilah yok Muhammed O'nun
Rasûlü'dür" dese bile, inanmak istemeyenler yine de sana inanmazlar, seni
ve senin getirdiğini tasdik etmezler, buyuruyor. Fakat bu Allah'a putları
ortak edenlerin çoğunun, şayet mucizeleri görürlerse inanacaklarını iddia
ettikleri halde, mucizelerden sonra inanmamaları onların inat ve
nankörlüklerindendir, 111. ayetin içerdiği anlam budur.
112. âyette Allah şöyle buyuruyor: Ey Rasûlüm, bu
ortak koşanlardan seninle mücadele ve harp eden düşmanlar olduğu gibi, senden
önce gönderdiğimiz her Nebi için de kendisiyle mücadele ve harp eden insan ve
cin şeytanlarından düşmanlar oldu. "Bunlar, aldatmak için
birbirlerine" yalanla güzelleştirilmiş ve batılla süslenmiş
"yaldızlı sözler fısıldarlar.'[164] Ey
Rasûl "şayet Rabbin" fısıldamamalarını zorla "isteseydi onu
yapamazlardı. Öyleyse onları sen uydurdukları şeylerle başbaşa bırak."
Kendi hür iradeleriyle başbaşa bırak. Sonucuna da yine onlar katlanacaklardır.
113. âyette ise Allah: "Ki ahirete
inanmayanların kalpleri meyletsin, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçları
işlemeye devam etsinler" diyor. Bu dört cümle de "aldatmak için
yaldızlı sözler fısıldayanlar" içindir. Yaldızlı sözleri hem kâfirler
birbirlerine söylerler hem de şeytanlar insanları saptırmak için fısıldarlar.
Çünkü insan ve cin şeytanlarının amacı, vahiy konusunda insanları aldatmak,
yani insanları saptırmak isterler, "ki ahirete inanmayanların kalbi meyletsin."
Bunlar Rablerine eş koşan müşriklerdir. "Ve ondan hoşlansınlar diye"
hoşlanmalarının nedeni onlara şeytanlar tarafından hakkın batıl gösterilmesi
ve süslenmesidir. Aldatma ve meylin sonu da batıla rıza ve faydasına
inanmaları, dolayısıyla şirk, isyan ve küfür çeşitlerinden işledikleri şeyleri
işlemeye devam etmeleridir. [165]
1- "Allah'ın dilediği olur, dilemediği asla
olmaz. Yani Allah bir şeyi yaratmayı dilerse o olur. Dilemezse olmaz. Allah
dilediğine hidayet verir dilemediğine vermez sözü ise, Allah hiç kimseyi zorla
inanmaya veya inkâra yöneltmez, demektir. Çünkü zorlayarak iman verse veya
zorla küfre soksa o takdirde bu fiil Allah'ın âdil sıfatma yakışmaz. Allah
adaleti gereği her insanı hür iradesiyle yapacağı işlere göre yargılar. Bu
şekilde Allah'ın öncekiler için de sonrakiler için de ilâh ve Rab olduğu ortaya
çıkmaktadır.
2- Allah
yoluna davet eden herkes ve her peygamber için bir tesellidir. Çünkü Allah
yoluna çağıran herkesle savaşan, insan ve cin düşmanları olmuştur. Allah da
düşmanlara karşı mü'minlere yardımcıdır.
3- Hakkı batıl gösterme ve aldatmadan sakınmak gerekir. Çünkü şeytanın en tesirli silahı yapılan işi
süslü göstermek ve kandırmaktır.
4- Allah'a ve âhirette ceza ve mükâfatın
gerçekleşeceğine inanmaktan uzak kalmış kalp, batıla; şer ve kötülüğe en çok
meyilli olandır[166]
114-
Allah size kitabı
açıklanmış olarak indirmişken
O'ndan başka bir hakem
mi arayayım? Kendilerine
kitap verdiklerimiz,
Kur'an'ın gerçekten Rableri
tarafından indirilmiş olduğunu
bilirler. Hiç kuşkulananlardan olma.
115- Rabbinin
sözü hem doğruluk,
hem de adalet
bakımından tamamlanmıştır. O'nun
sözlerini değiştirebilecek hiç
kimse yoktur. O, işitendir,
bilendir.
116- Yeryüzünde
bulunan insanların çoğuna
uysan, seni Allah yolundan saptırırlar.
Onlar sadece zan da
bulunuyor ve onlar sadece saçmalıyorlar.
117- Rabbin,
evet O, yolundan
sapanları çok iyi
bilir ve o yolda olanları çok iyi bilir.
İsterim.Hakim. Hüküm
vermesi için, kendisine baş vurduğu kişi Size Kitab'i indirdi. Doğru yolu
bulaşınız, böylece kemale erip mesut
olasınız diye kitabı indirdi.Açıklanmış, kendisinde gizli ve kapalı yer
kalmamış.
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler. Yahudi
ve hristiyan alimler- Şüphecidirler.Doğru ve adil. Haberinde doğru ve hükmünde
adaletli olarak.Çünkü Kur'an'ın verdiği her haber doğrudur ve onda zulüm içeren
bir hüküm yoktur; aksine onun bütün hükümleri adildir. Onun kelimelerini değiştirici
yoktur. İlâve yaparak veya noksanla ştırarak, yahutta takdim ve tehir yaparak
onun kelimelerini değişterecek kimse yoktur. İşiten ve bilen. Kulların
sözlerini işiten, işlerini ve (bu işlerde) niyetlerini bilendir. Buna göre,
Allah onlara karşılık verecektir AUalı'ın yolu. İslâm. Çünkü, insanı Allah'ın
rızasına götüren veçevresinde kendisine kıymet verilmesini sağlayan
İslâm'dır.Tahminin sebep olduğu bir yalan söylüyorlar.apan kimseyi.Hidayete
ermişler. Allah'ın dini olan İslâm'a uyarak Allah'ayönelmede doğru yolu
bulanlar. [167]
Âyetler, Rabbe putları
ortak koşanlar hakkında devam etmektedir. Onların mucize istemelerindeki
maksad, Rasûlüllah'ın, Allah'ın elçisi, Kur'an'in Allah kelâmı olduğu ve
O'ndan başka ilah olmadığı yolundaki tebliğinin doğruluğuna hükmetmektir.
Ancak onlara bu işi şeytanların vesvese olarak verdiği, onları aldatmak ve
günahlarına devam etmelerini sağlamak için süslü gösterdiği ve fısıltı halinde
söylediği sözler kabîlindendir: Bu sebeple onlar Allah'a ve Rasûlüne
inanmazlar ve tevbe etmezler. Bundan dolayı Allah, Rasû-lüne şu âyeti
indirmiştir: "Allah'tan başka hakem mi istiyorlar?" Bu âyet
Ra-sûlüllah (s.a.v.)e müşriklere: "Ben de sizin batıl inanışınıza mı
meyledeyim ve ona razı mı olayım. Böylece de benimle sizin aranızda "benim
Rasûl olmadığım ve getirdiğimin de Allah'tan vahy olmadığı hakkındaki
iddianızda Allah'tan başka hakem mi arayayım? Rasülüllah Allah'tan başkasının
hakem tayin edilmesini hoş bulmuyor ve Allah onlara âyetleri açıklanmış bir
şekilde Kur'an'ı indirmişken neye göre hakem olur (hakem tayin edilir)? Hangi
delil, binlerce âyeti varken Kur'an'a üstün gelebilir? Bu birinci delildir.
İkincisi, bunlardan önce gelmiş olan ehli kitap (yahudi ve hristiyan âlimleri)
kendi toplumlarındaki müşriklerin inkâr ettikleri şeyin kendisinde, hiç bir
şüphe bulunmadığını, hak olduğunu itiraf ve ikrar etmişlerdir. Öyleyse ey
Rasûl, davetine devam et ve şüphe içinde olanlardan olma. Çünkü sen, pek yakın
bir zamanda müş-riklere galip geleceksin. Verdiği her haberde ve senin zafer
kazanacağın düşmanlarının ise yenileceği vaadinde doğruyu söyleyen, ihtiva
ettiği hükümlerde adil olan bir kitap olarak sana indirdiği bu Kur'an'da
Rabbinin kelimesi tamam oldu.[168]Vaadini
değiştirerek veya bir hükmünü iptal ederek onu
değiştirmeye kimsenin
gücü yetmez. Senin Rabbin, kullarının sözlerini duyan ve onların maksatlarını
ve içlerini bilendir. Ona ne güç yetirdi, onları ne de aciz bıraktı! Bu sebeple
sadece Allah'ın istediği olur, onların hiç bir isteği olmaz. Bil ki ey Rasûl,
elbette sen "yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat edersen, seni Allah'ın
yolundan saptırırlar. Bunun sebebi, onların çoğunun basireti ve önlerinde hak
bilgisi olmayışıdır. Söyledikleri bütün sözler nefsin istediği ve şeytanların
fısıldadığı şeylerdir. Çünkü onlar zan ifade eden sözlere uyarlar. Oysa
söyledikleri şeylerde yalan söylerler ve saçmalarlar. Rabbinin onları bilmesi
yeter. Çünkü Allah hak yoldan ayrılanı da, doğru yolda olanı da en iyi
bilendir. [169]
1- İlahî vahiyden
başkasmı hakem tayin etmek batıl ve haramdır.
2- İki şeyle
İslâm'a davette bulunmak uygundur. Birincisi Kur'an, ikincisi Peygamberin
sünneti ve bu iki ölçüye uygun olan her metod.
3- Kur'an'ın üstünlüğünün sebebi şudur: Bütün
haberleri doğru ve bütün hükümleri adildir.
4- Allah'ın vaadleri ebediyyen değişme ve
takdim-tehir şeklinde tahrife uğramaz.
5- İnsanların çoğuna uymak sapıklığa
götürebilir. Bu sebeple yalnızca ilimde olgunlaşmış bilginlere uyulur. [170]
118- "O
halde Allah'ın âyetlerine
inanıyorsanız, üzerine O'nun
adı anılan hayvanlardan yeyin.
119-
Üzerine Allah'ın adı
anılmış olanlardan niçin
yemeyesiniz? Çaresiz yemek
zorunda kaldıklarınız dışında,
size haram kıldığı şeyleri
Allah size açıklamıştır. Doğrusu
bir çokları, bilmeden,
keyiflerine uyarak halkı
şaşırtıyorlar. Muhakkak ki
Rab-bin, sınırı aşanları çok iyi
bilir.
120- Günahın
açığını da, gizlisini
de bırakın! Günah
kazananlar, yaptıklarının cezasını
çekeceklerdir.
121- Kesilirken
üzerine Allah'ın adı
anılmayan hayvanlardan
yemeyiniz! Çünkü onu
yemek yoldan çıkmaktır.
Şeytanlar dostlarına, sizinle
mücadele etmeleri için fısıldar, telkinde
bulunurlar. Eğer onlara
uyarsanız, şüphesiz siz
de ortak koşanlar
gibi olursunuz. '
Üzerine Allah'ın ismi
söylenenlerden. Boğazlama sırasında Bismillah, Allahu ekber" denen
hayvanlardan. Size haram kıldığı şeyleri açıkladı. 3u açıklama Nahl suresinin
i- <fedir-Sizi zaruretin mecbur bıraktığı hariç: Bu zaruret ise açlıktan
dolayı yemeye mecbur kalmaktır.Helal sınırını aşıp harama, hak sınırını aşıp
batıla düşenler.Gözle görülen ve görülmeyen günahları terkedin. İsm (günah) her
zararlı, bozuk ve çirkin şeydir. İşledikleriyle. Kazandıkları günahlarla.3--âl
OI j Muhakkak ki o fasıklıktrr. Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı
hayvanlardan yemek Allah'ın yolundan çıkmadır.Sizinle mücadele etmeleri için
dostlarına yönelirler. Ölü etiniyemeyi terkettiğinizden, münakaşa etmeleri için
şeytanın dostları kısanlara fısıldarlar.Müşrikler. Sız de Allah'ın haram
kıldığını onlar helal kılarken onun helâl olduğuna inanırsınız. Dolayısıyla bu
hareketinizle onlara kulluk etmiş olursunuz. Allah'tan başkasına kulluk da
şirktir. [171]
Cin şeytanlarının,
insan şeytanları olan kardeşlerine fısıldadığı sözlerden biri de Rasûlüllah ve
mü'minler için: "Allah'ın öldürdüklerini yani kesilmeden kendi kendine
ölenleri yemeye engel olurken, kendi öldürdüklerinizi nasıl yiyorsunuz?"
demeleridir. Bundan dolayı Allah: "Şayet inanıyorsanız üzerinde Allah'ın
isminin anıldığı hayvanlardan yiyin."[172]âyetini
indirdi ve mü'minle-re, müşriklerin söylediği şeyi kabul etmemelerini emretti.
"Üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan niçin yemeyesİniz?" Yanı
üzerine Allah'ın İsminin anıldığı şeyden yemenize hangi şey engel oluyor?
"Allah, size haram kıldığı şeyi açıkladı. Çaresiz yemek zorunda
kaldıklarınız dışında." Meselâ çok acıkmış olmaktan dolayı ölmekten korkan
kimse tercih durumunda Allah'ın haram kıldıklarından yer. Sonra Allah onlara,
insanların pek çoğunun bilmeden arzularına uyarak başkalarını doğru yoldan
çıkardıklarım, meselâ helâl ve haram belirlediklerini, oysa onların yaptıkları
bu işte haksız olduklarını ve haddi aştıklarını çünkü helal ve haram
belirlemenin insanlardan hiçbir kimsenin değil Allah'ın hakkı olduğunu haber
veriyor. Allah şu âyetle böyle kimseleri tehdit ediyor: "Şüphesiz ki,
Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir." Bu âyetten anlaşılan şudur: Allah
onları, haddi aşmaları ve zulmetmeleri sebebiyle, haram ve helâl konusunda
Allah'ın hakkına tecavüz etmeleri karşısında hak etmiş oldukları azabla
cezalandıracaktır.
120. âyette Allah,
"günahın açığını da gizlisini de bırakın" buyurarak, kullarına, açık
olanını da, gizli olanını da terketmeyi emrediyor. Çünkü günah, çirkin, kötü ve
zararlı olan her şeydir.
Sonra Allah günahın
gizli olanını da açık olanını da terkedip emrine sarılmayan kimselere şu
şekilde tehditte bulunuyor: "Günah işleyenler, işledikleri günahlarla cezalandırılacaklardır."
Yani kıyamet günü Allah onlara işledikleri günahlarına karşılık muamele yapacak
ve tevbe edip tevbesi kabul olan hariç hiçbiri kurtulamayacaktır.
121. âyette Allah,
üzerinde Allah'ın ismi anılmamış olan, müşriklerin ve mecusilerin boğazladıkları,
hayvanlardan yemekten kullarını menederek şöyle buyuruyor: "Üzerinde Allah
İsminin anılmadığı hayvanlardan yemeyin."[173] Allah
bu âyette, üzerinde kendi adının anılmadığı mecusi ve müşriklerin boğazladıklarından
yemenin, fisk ve Allah'a itaatin dışına çıkma olduğunu, bunun da Allah'tan
başka ibadet edilen ilâhların isminin anılmasına rıza göstermek olduğundan
küfrü gerektireceğini haber veriyor. "Kendi öldürdüklerinizi helal
sayarken Allah'ın öldürdüklerini neden haram sayıyorsunuz?" Bu fısıltılarından
da amaçları sizlerle bu sözleriyle münakaşa etmektir. Allah, mü'minleri onlara
itaat etmekten ve onların fısıldadığı şeyleri kabul etmekten sakındırıyor ve
şöyle buyuruyor: "Eğer onlara itaat ederseniz..." yani onların boğazladıklarından
yer veya Allah'ın ismini anarak boğazlamış olduğunuz hayvanları yemeyi
bırakırsanız "muhakkak siz de Allah'a ortak koşmuş olursunuz." Çünkü
siz böyle yapmakla Allah'ın emrettiğini terkederek şeytanın emrettiklerini
kabul ediyorsunuz.[174]
1- Ehli
kitabın kestiği yenir. Kestiği ise zaten helâldir.
2-
Boğazlarken, hayvanlar üzerine Allah'ın adının anılması gerekir.
3- Nefsin
arzularına uymak haram, Kur'an ve Sünnete uymak farzdır.
4- İster kapalı ister açık olsun, ister kalbin
ister azaların fiillerinden olsun, günahlardan kaçınmak gerekir.
5- Besmele yerine Allah'tan başkasının adı
anılarak kesilen hayvanın etini yemek haramdır..
6-
Şeytanlara itaati helâl saymak şirktir. (Allah korusun.) [175]
122- Ölü
iken kendisini dirilttiğimiz ve
kendisine insanlar arasında yürüyeMleceği bir
ışık verdiğimi, kimse,
*ra»Wtor içinde kahp, ondan
hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? işte kafir lere yaptıkları
işler öyle süslü
gösterilmiştir.
123- Böylece
her şehrin büyüklerini oranın suçluları yaptık ki orada tuzak kursunlar (her
şehrin ileri gelenlerine tuzak kurmaları
için fırsat verdik.)
Onlar kendilerinden başkasına
tuzak kurmuyorlar, ama
farkında değiller.
124- Onlara
bir âyet gelince: "Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de
verilmedikçe katiyyen inanmayız!" dediler. Allah elçiliğini nereye
koyacağını, elçilik görevini kime vereceğini bilir. Suç işleyenlere Allah,
katında
bir aşağılık ve
yaptıkları hileye karşı çetin
bir azab erişecektir.
Ölü. Burada ölüden
maksat, "iman ruhu kaybolmuş, kendisini terketmiş" kişidir.Onu
dirilttik. İman ruhuyla ona can verdik.Onun örneği, karanlıklardan çıkamayan
kimse gibi midir?Kent. Büyük şehir.Orada kötülükler yapar. Kötü işler yaparak
ve hileli, aldatıcı ifadeyle kötülük işlemeye çağırarak orada tuzak kuran. A
Onlar sadece kendilerine tuzak kuruyorlar. Çünkü tuzağın sonu tuzak kurana
dönecektir. Buna delil şu ayettir: "Kötü tuzak ancak sahibini
bulur."Onlara bir ayet gelince. Onlara, kendilerini hakka çağıran bir
Kur'an ayeti gelince. Aşağılık; hor ve hakir. [176]
Ayetler; şeytanın
kendilerine Allah'ın helâl kıldığım haram, haram kıldığını helâl gösterdiği,
Rablerine putları denk tutan kişilerin isyanı hakkında devam etmektedir. Allah
şöyle buyuruyor: "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında
yürüyebileceği ışık verdiğimiz" Yani şirk ve küfürle ölü iken iman ve
tevhidle can verdiğimiz kişinin itaati -ki bu Ömer b. Hattab veya Ammar b.
Yasir'dir- küfr ve isyan karanlığında olan ve oradan hiç çıkamayan kimsenin -ki
bu Ebu Cehü'dir- itaati gibi midir. [177]
Cevap, 'hayır'dir. Öyleyse, müşrikler nasıl oluyor da Ebu Cehil'e itaat ediyor
ve Ömer (r.a)'a karşı geliyorlar?.. Cevap şöyledir: Kâfirler kendilerine zulüm
ettikleri ve nefislerinin arzusuna tabi olduklarından, onların aklı yoktur.
Allah'ın şu kuralı gereği şeytan onlara kötü amellerini güzel gösterir: Kim ki
bir şeyi sever, bir hidayet ve basiret üzere olmamasına rağmen sevgisinde
aşırı gider, bu kişinin gözünde güzel çirkin; iyi de kötü olur. Bu sebeple
Allah: "Her şehrin büyüklerini oranın suçluları yaptık ki orada tuzak
kursunlar..." Dolayısıyla helak olsunlar, buyurmaktadır. [178]
"Onlar
kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar, ama farkında değiller." Bu
Allah'ın dediği gibidir. O'nun sözü haktır ve mülk O'nundur. Bu sebeple tuzak
kuran kimse, insanların inancını ve ahlâklarını bozdukları, aldatıcı, hileli
parlak sözlerle onları hak yoldan saptırdıkları için suçluların ileri
gelenlerindendir. Gerçekte ise onlar kendilerine tuzak kurarlar. Çünkü dünyada
ve ahirette azap onları bulacaktır. Zaten, kötü tuzak ancak sahibine isabet
eder. Fakat onlar kendilerine tuzak kurduklarını bilmezler ve anlamazlar.
124. âyette Allah
(c.c): "Onlara bir âyet gelince" yani onları Rasûlüllahı tasdik
etmeye, getirdiği dine imana ve tevhide çağıran, Kur'an âyetlerinden bir aklî
delil geldiğinde "Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de
verilme-dikçe[179] katiyyen inanmayız,
dediler" haberini veriyor. Yani, Musa (a.s)'a asa, İsa'ya da üfürdüğünde
Allah'ın izniyle uçmuş olan bir kuş mucizeleri gibi mucizeleri bize de
verilmedikçe asla inanmayız, dediler. Allah da onların bu kibirlenme ve
büyüklenmelerini şöyle reddetti: "Allah elçiliğini nereye koyacağını en
iyi bilendir." Çünkü O peygamberliği parlak kalplere ve temiz nefislere
kor, karanlık kalplere ve pis nefislere koymaz. Allah'a karşı şirk ve isyanla,
başkalarına karşı da kalplerini ve akıllarını bozmakla "suç işleyen kimselere
Allah katında bir aşağılık," insanları saptırarak, tahrik ve teşvik ettikleri
günah ve şirkle akıllarını ve kalplerini bozarak, "insanlara yaptıkları
hileye karşı çetin bir azap erişecektir." [180]
1- İman
hayat, küfür ölümdür. Mü'min nur içinde, kafir ise karanlıklar İçinde yaşar.
2- Şeytan
ise çirkin amelleri işleyen kişilere o ameli güzel gösterir.
3- Her
şehirde, halka tuzak kuran suçlular vardır.
4- Tuzağın
sonu, tuzak kuranın kendisine döner.
5- Kur'an inerken Mekke'de müşrikler hakkı kabul
etmemek için direnmişlerdir.
6-
Peygamberlik Allah tarafından bağışlanır, istemekle elde edilmez.
7-
Yeryüzünde suç işleyenler cezalandırılacaktır.
[181]
125- Allah,
kimi doğru yola
iletmek isterse, onun
göğsünü İslâm'a açar, kimi
de saptırmak isterse,
onun göğsünü o
kimse göğe çıkıyormuş gibi dar
ve tıkanık yapar. Allak,
inanmayanların üstüne işte böyle
pislik çökertir.
126- İşte Rabbinin doğru yolu budur. Biz, öğüt alanlar için â-yetleri geniş
geniş açıkladık.
127- Rableri
katında esenlik yurdu
onlarındır. Yaptıkları
güzel işlerden dolayı
O, onların dostudur.
128- Hepsini
bir araya topladığı
gün: "Ey cinler
topluluğu, der, siz insanlarla
çok uğraştınız." Onların,
insan dostları derler ki:
"Rabbimiz,
birbirimizden yararlandık ve
bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık." Allah da buyurur ki: "Durağınız ateştir. Allah'ın dileyip affetmesi
hariç, orada ebedi
kalacaksınız." Şüphesiz
Rabbin hüküm ve
hikmet sahibidir, bilendir.
Göğsünün açılması.
Göğsünü İslâm'a açar. Göğsün açılması, hakkın kabulü ve bundan dolayı meydana
gelecek iman nurunun taşınması için kalbin genişletilmesidir. Bunun alameti:
Aldatıcı dünya hayatının geçiciliğini bilip ölüme hazırlan-maktır. Zorluk,
darlık. Hakkı kabul edemeyecek ve iman nurunu alamayacak kadar dar.Sanki göğe
çıkıyormuşçasına, yani göğe çıkıyor gibi imanın kabulü ona zor gelir.Pislik,
şeytan gibi kendisinde hayır olmayan. Âyetleri iyice açıkladık. İbret alır.
Öğüt alan.Çok yaptınız. İnsanları yoldan çok çıkardınız ve onları çok saptırdınız.Mutluluk
Yurdu; cennet. Selâm, Allah'ın isimierindendir, Allah'a izafe edilir. ;Bize
tayin ettiğin ecelimiz. Birbirimizden faydalandık.Bizim için tayin ettiğin
vakit. İnsanoğluna Cenab-ı Allah'ın tayin etmiş olduğu ömür. Durağınız, ikamet
yeriniz.Hakim ve Âlîm. Her şeyi yerli yerine koymakta hikmet sahibidir.
Dolayısıyle iman ehli cehennemde ebedi olarak kalmaz. İnkâr edenler de oradan
çıkamaz. İnkâr ve iman sahiplerini bilendir. [182]
Sûrenin baş tarafında,
hak yola davet edilen ve putları Rablerine denk tutan kimselerin anlatıldığı,
onların: "Bize de peygamberlere verilen verilmedikçe asla inanmayız"
dedikleri âyete kadar hidayet yolunun açıklanmasından sonra Allah şunu
bildiriyor: Hidayet de, saptırma da onun elindedir. Dilediğini hidayete
erdirir, dilediğini de saptırır. Hidayet ve sapıklıktan herbirinin takip edilen
yolları vardır. Kim hidayeti ister, doğru olarak onu arzularsa Allah bunu
bilir, o kişiye hidayet yolunu kolaylaştırır ve sebeplerim hazırlar. Bundan
dolayı iman nurunu kabul etmesi için onun kalbini genişletir, o da iman eder,
müslüman olur, böylece de kemale ererek mesud olur. Her kim de sapmayı ister,
içinden gelerek onu arzu ederse, Allah bunu bilir, o kişiye sapıklığın
sebeplerini hazırlar, kapısını açar, göğsünü iman ve nurunu kabul edemeyecek
kadar küçültür, gücü yetmemesine rağmen sanki göğe çıkıyormuş gibi dar ve
tıkanık yapar. İşte bu, Allah'ın, hidayet ve sapıklık hususundaki kuralıdır.
Burada Allah'ın asla zorlaması sözkonusu değildir. Kulun kendi hür iradesi ile
tercihine göre ödül bir şekilde karşılığını görür. "İşte Allah inanmayanlar
üstüne böyle pislik döker." Yani hidayet ve sapıklıkta Allah'ın işi
böyledir; pisliği yani kendisinde hayır bulunmayan, kibir, hased, küfr ve
şeytanı kabul etsin diye o kimselerin kalplerine döker. Bu, onların imandan ve
Âhirete inanmaktan mahrum olmalarının neticesidir.
"İşte bu Rabbinin
doğru yoludur." âyetinde Allah, açıkladığı hidayete işaret ederek Rasûlüne
şöyle diyor: İşte bu Rabbinin doğru yoludur. Öyleyse ona gir ve sarıl. Çünkü o,
seni Rabbinin lûtfuna ve Naim cennetinde O'nun kom-şuluğuna götürür. "Biz,
öğüt alan toplum için âyetleri iyice açıkladık." Allah -hamd ve şükür
onadır- "öğüt alan toplum" için ifadesiyle işaret edilmiş olan
hidayeti, isteyenlerin bulmaları için bu ümmete ihsan ettiği âyetlerin
tafsilini (açıklanmasını) sağlam yaptı. O topluluk öğüt alır, iman eder ve amel
eder; neticede de kemale erer ve selâm yurdunda mutlu olur. Allah onlara şöyle
bu-yuruyor: "Rableri katında onlar için selâm yurdu vardır, onların dostu
O'dur." Yani onlara, dünyada yardımı ve desteği, Ahirette ise
"işledikleri iyi ameller sebebiyle" lûtufta bulunmayı üstlenen O'dur.
Ayetlerin ifade ettiği mânalar budur.
128. âyet dünyada
yapılan amellere göre karşılık verilecek yer olan Âhirete bakışı ihtiva
etmektedir. Âyette Allah şöyle buyuruyor: "Allah onların hepsini"
insanını, cirmini "bir araya topladığı gün" şöyle der: "Ey cin
topluluğu" saptırarak ve doğru yoldan çıkararak "insanlarla çok
uğraştınız." Onlara şirk, fesad, şer ve küfürde yardım eden insan
cinsinden dostları şöyle der: Ey Rabbimiz, birbirimizden faydalandık..."
Hepimiz birbirimizin hizmetinden faydalandık... Onlar şunu demek istiyorlardı:
Şeytan onlara nefsin isteklerini süslü göstermiş, çirkinlikleri güzel yapmış ve
kötülüklerle aldatmıştır. İşte bu, onların şeytanlardan faydalanmalarıdır.
Cinler ise pisliklerini ve sapıklıklarını yaparken, insanların onlara boyun
eğmeleri ve itaatleriyle, onlardan faydalanmıştır. "Biz, bizim için tayin
ettiğin sürenin sonuna ulaştık." Bizim bu işimiz, hayatın sonu olan bizim
için tayin ettiğin ecel vaktine kadar devam etti. İşte şimdi huzurundayız...
Sanki onlar bu sözleriyle Allah'tan özür diliyorlar. Allah onları haklarındaki
hükmünü belirterek reddediyor: "Durağınız ateştir, Allah'ın dilemesi hariç
orada ebedi kalacaksınız." Nesvakum kelimesi, ebedi olarak kalacağınız
yer, anlamındadır. "Allah'ın dilemesi hariç" ifadesi, her şeyin
bağlı olduğu Allah'ın mutlak iradesinin açıklanmasından istisnadır. Şöyle ki:
Eğer Allah onları ateşten çıkarmayı isterse çıkarır. Allah bundan aciz
değildir. Bu istisnadan murad, insanlardan Allah'a İnanan fakat şeytanın
saptırmasıyla büyük günah ve fısk-u fücur işlemiş olan kimseler de olabilir. Bu
kimseler imanları sebebiyle ateşten çıkarlar. Âyette geçen (ma) harfinin anlamı
men (kimse)dir. Yani, Allah'ın dilediği kimse hariç, demektir. Allah maksadını
en iyi bilendir.
Âyetin sonunda,
"Rabbin hakimdir, alimdir" buyurulmaktadır. Allah'ın hikmetinin ve
ilminin belirtilerinden biri de -ister cin olsun ister insan- isyan . ve küfr sahibi olanları cehenneme atmasıdır. [183]
1- Hidayet
ve sapıklık konusunda Allah'ın bir kuralı vardır.
2- İman
kendisine arzedildiğinde, kâfir çok katı bir şekilde karşı çıkar.
3- İnanmayan kalbe, kendisinde hayr olmayan
şüphe ve şehvet atılır. Ve o kalp şeytanın oturma yeri olur.
4- Öğüt almayı sağlayan hatırlatma fazilettir.
Ki bu Öğüt alma, ders alıp
amel etmedir.
5- Cin ve
insanlardan asi olanlar birbirleriyle kötülükte yardımlaşır.
6- Allah'ın iradesi mutlaktır. Dilediğini yapar,
dilediği hükmü verir, ona hiç bir şey tesir etmez. [184]
129- işte,
kazandıkları günahlarından ötürü,
zalimlerin bir kısmını diğer bir
kısmının peşine böyle takarız.
130-
"Ey cin ve
insan topluluğu, içinizden,
size âyetlerimi anlatan ve
bu gününüzle karşılaşacağınıza dair
sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" "Kendi aleyhimize şahidiz" dediler. Dünya
hayatı onları aldattı ve
kendilerinin kâfir olduklarına
şahitlik ettiler.
131- Bu
böyledir. Çünkü Rabbin, halkı
habersiz iken ülkeleri zulüm ile
helak edici değildir.
132- Her
birinin yaptıkları işlere göre
dereceleri vardır. Rab-bin
onların yaptıkları şeylerden
habersiz değildir.
Zalimleri birbirine
dost yaparız. Onların şer ve fesad ıstemeterini bir araya toplamak için,
birbirlerinin dostu yaparız. Elde ettiklerinden dolayı; kazandıkları zulm, şer
ve fesattanötürü.
131 Size içinizden Rasûller gelmedi mi? Âyette
geçen soru azarlamak ve kınamak içindir. Rusûl, Rasûl kelimesinin
çoğuludur.Rasûl Allah'ın, kendisine dinini vahyettiği ve ona tebliğ etmesini
emrettiği kimsedir. Cinden rasul olmasma gelince, cinler insandan olan Rasûlden
bilgi alır ve cin kardeşlerine tebliğ ederler. Bunlara Nuzur (uyarıcı)
denir.Size âyetlerimi anlatır. Araştırarak, kendisinde hüccetler bulunan şeyi
size haber verirler, Öyle ki size ulaştırmadık ve bildirmedik bir şey
bırakmazlar.Karşılaşma gününüz için uyanr. Bu gününüzde, yani Kıyamet "
gününde olacak azap ve sıkıntıyla sizi uyaran.Ve halkı habersiz, gafil. Halkına
Rablerini ve O'na itaati tanıtacak bir davet gelmemiş ve bu nedenle de
cezalandırılmaları söz konusu olmayan ülke. [185]
"İşte
kazandıkları günahlarından ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının
dostu yaparız" âyeti, Allah'ın zalimler hakkında geçerli olan adetini
haber veriyor. Bu adet, Allah'ın, şu anlamda onları birbirlerinin dostu yapmasıdır:
İnsan ve cin cinsinden olan şeytanlar yaptıkları kötü işlerde, sevgi duyarak ve
yardım ederek, birbirlerini dost edinirler. Dolayısıyla onların ortak
özellikleri isyan ve kötülüktür. Bu özellikler de zulüm ve düşmanlıktır. Bu
âyet "zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının hükmü altına veririz"
anlamında olabilir. Bunun delili şu âyeti kerimedir. "Allah Kıyamet günü
onlardan bir grubu diğer bir grubun ardından peşpeşe cehenneme atacaktır."
Bütün bu yorumlar lafzın işaret ettiği mânaya uygundur ve doğrudur.
"Ey insan ve cin
toplulukları!" Bu ifade, Allah'ın Kıyamet günü onlara azar tonuyla
sesleneceğini haber veriyor." İçinizden, sizin cinsinizden, sizi anlayan
sizin de kendilerini anladığınız "size âyetlerimi anlatan" okuyan ve
âyetlerimin ihtiva ettikleri hüccet ve delilleri, bana inanıp, sadece bana
kulluk edesiniz diye size haber veren "sizi bu gününüzle karşılaşacağınıza
dair uyaran" korkutan "elçiler gelmedi mi?" Bu gün bütün
amellerin Allah'a arzedilip, İster hayır olsun ister şer, karşılıklarının
verileceği ve kâfirlerin cehenneme atılacağı gündür. Bu kimseler şöyle cevap
verirler: Biz kendi aleyhimize şahitlikte bulunuyoruz... Daha önce bu ifade şu
şekilde geçmiştir: Onları dünya hayatı aldatmış, onlar da bütün fısk ve zulmün
peşine takılmışlardır.
"Onlar kendi
aleyhlerinde kâfir olduklarına dair şahitlik ettiler." 129 ve 130.
âyetlerin ihtiva ettiği anlam budur.
131. âyet ise insan ve cin cinsine peygamber
göndermenin nedenini açıklamaktadır. Allah: "Bu böyledir, çünkü Rabbin,
halkı habersizken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir..." buyuruyor.
Peygamber göndermenin sebeplerinden biri de şudur: Ne kendi zulmü sebebiyle ne
de onların zulümleri sebebiyle, kendilerine neyin emredilip neyin
yasaklandığından habersizken, zulmün sonunun ne olduğu ve başlarına gelecek
azap onlara öğretilmemişken bir belde halkını yok etmesi Allah'ın hükmünün
gereği değildir.
132. âyet de her iyi ve kötü iş yapanın, ameli
cinsinden derecesi olduğunu; eğer yapılan iş iyi ise cennette yüksek
derecelerin, kötü ise cehennemde derin çukurların olacağını ve bunların,
Allah'ın her iş yapanın işini bilmesine göre olacağını haber veriyor. İşte şu
âyetin işaret ettiği anlam budur: "Rabbin onların yaptıklarından habersiz
değildir." [186]
1- İnsan ve cinlerin aralarında dost olmalarına
sebep olan ameller hakkında Allah'ın adeti şudur: İyi iş sahibi iyi kişilerle,
kötü iş sahibi de kötü kişilerle dost olur.
2- Dünya
hayatına kapılıp aldanmamak gerekir.
3- Peygamber
göndermenin sebebi: Onlara karşı Allah'ın varlığına ve birliğine dair delil
getirmek ve kendilerine peygamber göndermeden önce helak etmemektir.
4- Amellerin
durumuna göre karşılık olacaktır. Dolayısıyla iyi ameller yüksek dereceler;
kötü ameller cehennemde derin çukurlar getirecektir. [187]
133- "Rabbin
zengin, rahmet sahibidir.
Dilerse sizi ortadan kaldırır, sizi
nasıl başka bir
topluluğun soyundan yarattı
ise, sizden sonra da
dilediğini yaratıp sizin yerinize
getirir,
134-
Size söylenen uyarı,
muhakkak gelecektir, siz
onu engelleyemezsiniz.
135- De
ki: "Ey
kavmim, gücünüz yettiğince
yapacağınızı yapın, ben de
yapacağımı yapıyorum. Yakında
dünya yurdunun sonunun kime
aid olacağını bileceksiniz. Zalimler,
asla kurtulamazlar!
Zengindir, kendi
dışındakilere muhtaç değildir. Allah'ın zenginliği zatındandır, insanlarınki
gibi sonradan kazanma değildir.Rahmet sahibi. Bütün mahlûkatı, özellikle de
mü'min kullarını kapsayan rahmet sahibidir.Yerine seçer. Dünyada insanlara
halef olacak başka bir topluluk yaratır.Vaad olunduğunuz gelicidir. Allah'ın
kullarına vaadettiği cennet ve cehennem muhakkak gelecektir.Yerinizde durun.
İyi veya kötü hallerden gücünüz yettiğince yapınız.Yurdun sonu. Dünya yurdu.
Bundan maksat iman ve salih amele göre oluşacak olan Âhiret mutluluğudur.
Zalimler kurtulamazlar. Zalimler cehenneme girmekten kurtularak cennete
girmeyi başaramazlar. Çünkü işledikleri zulümler onları cehennemde alıkoyar[188]
Allah'a kulluk, onun
birliğine inanmaya davet, itaatkâr kimsenin mükâfatı ve Ahirette kimin zarar
göreceği açıklandıktan sonra Allah, Rasûlüne şöyle hitap ediyor: "Rabbin
zengin[189] ve rahmet
sahibidir." Kullarına kendine itaat etmelerini emreden ve onlara kendisine
isyan etmeyi yasaklayan Rabbin, onlara muhtaç değildir, aksine onlar Allah'ın lûtfuna
muhtaçtırlar. O'nun rahmeti daha önce gelmiş olanları da, daha sonra gelecek
olanlarını da kuşatmış ve onlardan hiç birini açıkta bırakmamıştır. Bu ifadenin
sebebi, Rablerine putları denk tutanların, Allah'ın onları bir kerede helak
ederek ortadan kaldırmaya ve onların yerine kendisine itaat eden başka topluluk
getirmeye gücü yettiğini bilmeleri içindir. "Dilerse sizi oradan kaldırır
ve sizden sonra, sizi nasıl başka bir topluluğun soyundan yarattıysa,
dilediğini yaratır." Bu ifadelerin sebebi ise, müşriklerin, kendilerine
vaad edilen yeniden dirilme, hesap ve cezanın mutlaka geleceğini bilmeleri
içindir. Siz Allah'a engel olamaz ve ondan kurtulamazsınız. Bunun için hepsi
yaptığı iyi veya kötü işlere göre karşılık göreceklerdir. O buna kadirdir. 133
ve 134. âyetlerin işaret ettiği mâna budur.
135. ayette, Allah,
Mekke kâfirleri olan müşriklere Rasûlüllah'ın şöyle demesini emrediyor:
"Gücünüz yettiğince" küfür ve şirkte ısrara devam ettiğiniz
sürece" yapın,[190] ben
de yapacağımı yapıyorum." Dünya yurdunun sonunun kime ait olacağını
yakında bileceksiniz.[191]Bu
dünya yurdunun sonu selâm yurdu olan cennettir. Ben veya siz şunu biliyoruz ki
zalimler cehennemden kurtulup cennete girerek rahata eremeyeceklerdir. Hiç
şüphesiz siz, Allah'ı inkâr ve O'na ortak koşmanız sebebiyle zalimsiniz. [192]
1- Allah yarattığı şeylere hiç bir şekilde
muhtaç değildir.
2- Allah dilerse bir topluluğu ortadan kaldırıp,
başka bir topluluk getirmeye kadirdir.
3- Allah'ın
vaadi doğrudur, vaadinden dönmez.
4- Eğer küfr
ve şirkte isyan ederlerse müşriklere azab edeceğine dair Allah tehdit etmiştir.
Bu, "Gücünüz yettiğince yapın, ben de yapıyorum! Pek yakında dünya
yurdunun sonunun kimin için olacağını bileceksiniz! Zalimler asla
kurtulamazlar" âyetinden anlaşılmaktadır.
[193]
136- Allah'ın
yarattığı ekinlerden ve
hayvanlardan Allah'a pay ayırdılar.
Zanlarınca: "Bu Allah'a,
bu da ortaklarımıza" dediler.
Ortakları için ayrılan
Allah'a ulaşmıyor, fakat
Allah için ayrılan, ortaklarına
ulaşıyor. Ne kötü
hüküm veriyorlar!
137- Yine
ortakları, müşriklerden çoğuna
evlatlarını öldürmeyi süslü
gösterdiler ki böylece
hem onları mahvetsinler, hem de
dinlerini karıştırıp bozsunlar.
Allah dileseydi (yani
isyan etmek isteyenlerin iradesine
zorla müdahale etseydi)
bunu yapamazlardı. Öyleyse
sen de onları,
uydurduklarıyla başbaşa bırak.
138- Zanlarınca
dediler ki: "Bunlar
dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları
bizim dilediğimizden başkası
yiyemez. Bunlar da sırtına
binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir
kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını
anmadan boğazlarlar. Bütün
bunları Allah'a iftira
ederek ortaya çıkardılar.
Allah onları iftira-larıyla cezalandıracaktır.
139-
Dediler ki: "Bu
hayvanların karınlarında olanlar,
yalnız erkeklerimize
aittir, kadınlarımıza haramdır." Eğer
hayvanın karnındaki yavru ölü
doğarsa, o zaman
hepsi ona ortaktır.
Bu nitelendirmelerinden
dolayı Allah onların
cezasını verecektir. Çünkü O,
hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
140- Bilgisizlik
yüzünden beyinsizce, çocuklarını
öldürenler ve Allah'ın kendilerine
verdiği rızkı, Allah'a
iftira ederek haram kılanlar muhakkak
ki, ziyana uğradılar,
saptılar, yola gelici
de değiller!
Yarattığı
şeylerden. Ekin ve hayvanlardan. Nasib;
pay, hisse.Ortaklarımız için. Allah'a ibadette ortak koştukları putları için.Ne
kötü hüküm veriyorlar! Bu konuda verdikleri hüküm ne kötüdür! Çünkü onlar
putları Allah'a tercih etmişlerdir.Onları reddetsinler. Sonunda onları
mahvetsinler. Fiilin başındaki (L) harfi sonuç bildiren
lâm'dır.Karıştırsınlar. Onlara, dinlerini karıştırsınlar.Yasak. Yemeleri için
izin verilenlerden başkasına yasak olan.Onların sırtlan haram edildi. Onlara
binmiyorlar ve yük de taşıtmıyorlar.Allah'a yalan isnad etmektir. '
Kadınlarına.Eğer ölü olursa. Eğer o yavrular ölü doğarsa kadınlar da
er-kekler de ona ortaktır.îlimsiz. ahmakça. Bilgisizlik yüzünden ahmakça
çocuklarını öldürenler. [194]
Âyetler, Rablerine
putları ortak koşan müşriklerin işlerinin ayıplığını ortaya koyma hususunda
devam ediyor. Allah onların, bir kitap, hidayet ve ilim olmadan ortaya
koydukları hüküm ve bid'atleri haber veriyor. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar."
Bu kimseler, Allah'la beraber ilâh kabul ettikleri putlara pay ayırdıkları
gibi, yarattığı ekin ve hayvanlardan, Allah'a da bir pay ayırdılar. "Onlar
zanlarınca: "Bu Allah'ın, bu da ortaklarımızın dediler." Zanlarınca
dediler. Çünkü, Allah onlardan bunu istememiş ve onlar için hüküm olarak
koymamıştır. Ancak onlar Allah'a karşı yalan uyduruyorlar. Sonra Allah için
ayırdıkları hayvanlar doğurur ve tarlalar ürün verir, fakat putlar için
ayırdıkları hayvanlar doğurmaz ve ürün vermezse, putların fakir, Allah'ın ise
zengin olduğunu ileri sürerek biten ve doğanı da putlara ayırırlar. Tersi
plduğunda yani Allah için ayırdıkları doğmaz ve bitmezse aynı mantık ve delille
putlar için ayırdıklarım Allah için ayırmazlar.
Bu delil (yukarda da
geçtiği gibi) putların fakir Allah'ın zengin olmasıdır. "Putları için
ayırdıkları Allah'a ulaşmaz, fakat Allah için ayırdıkları putlarına
ulaşır..." âyetinin manası işte budur. Bu mantık nefretlik bir uygulama ve
batıl bir hüküm vermedir. Bundan ötürü Allah onların bu işini çirkin bulmuştur.
"Verdikleri hüküm ne kötüdür." Yani yapılan iş açısından ne kötüdür;
onların yaptıkları bu şey ne kötüdür! Onlar Allah için ayırdıklarını misafir ve
fakirlere eriyor, putlar için ayırdıklarını ise putlara ibadet eden ve dayanan
kimselere yediriyorlardı. 136. âyetin işaret ettiği mâna budur.
137. ayette Allah: "Yine ortakları, müşrikler
denin çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdi." buyuruyor. Yarattığı
ekin ve hayvanlardan Allah'a pay ayırmaları, fakat Allah'la putları arasında
eşit davranmamaları konusunda bu da yalan bir iddia ve batıl bir hükümdür.
Müşriklerin uydurdukları ortakları -ki bunlar insan ve cin şeytanlarıdır-
müşriklerden çoğuna, meselâ namus korkusuyla kız çocuklarını diri diri toprağa
gömmeleri ve fakirlik korkusuyla veya ilâhlarına adamış olmak için erkek
çocuklarını öldürmeleri gibi, çoğuna çocuklarını öldürmeyi güzel gösteriyordu.
Şeytanların böyle yapmaları, neticede onları mahvedip, hak dinlerini onlara
karıştırmak içindi. "Onları mahvetmek ve gerçek dine şirk karıştırmak
içindi. Şeytanın maksadı işte budur." âyet bunu anlatmaktadır.
"Allah dileseydi,
onu yapamazlardı." Bu âyet, "Allah engellemeyi isteseydi onlara
engel olurdu. O her şeye kadirdir..." âyeti gibidir. Öyleyse ey Rasûl, sen
onları bu çirkin, batıl ve cahillik eseri olan hükümlerinde, uydurdukları
yalanla başbaşa bırak.
138. âyette Allah şöyle buyuruyor: "Onlar
zanlarınca dediler ki: Bunlar dokunulması yasak hayvanlar ve ekinlerdir.
Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtlarına binilmesi
yasaklanmış hayvanlardır. Bir kısım hayvanları keserken de üzerine Allah'ın
ismini anmazlar. Bunlar Allah'a iftiradır. Bu âyet üç çeşit cahilane hüküm
(âdet) ve batıl inanışı anlatmaktadır.
1- Cahiliye
devrinde insanlar bir takım hayvanları ve ekinleri dokunulmaz kabul ediyor,
bunları Allah'a ve O'nunla beraber ibadet ettikleri putlara ayırıyorlardı.
2- Bir takım
develere de, meselâ bir kişinin hastalıktan kurtulması sonucu putlara adadığı
"şaibe" deve ve kendisinden on kere döl alınan, bu nedenle
"ham" demlen develere binmek yasaktı.
3- Üzerinde
Allah'ın ismini andıkları deveyle hac yaparlar, eğer binecekler veya yük
taşıtacaklar s a, Allah'ın ismini o deve üzerinde anmazlardı.
Ayetin sonunda Allah
şöyle buyuruyor: "(Bunlar) Allah'a iftiradır." Çünkü Allah bunları
onlara haram kılmamış, onlar kendi kendilerine haram kılmışlar, bir de Allah
haram kıldı demişlerdir. Bu sebeple Allah, onların yalanlanna karşılık şöyle
vaadde bulunuyor: "Onları iftiralarıyla cezalandıracaktır." Yani
onların yalanlarına uygun karşılığı verecektir, ki bu da ahiret azabıdır.
139. âyette ise Allah: "Onlar dediler ki: Bu
hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza
haramdır... Eğer yavru, ölü doğarsa, o zaman hepsi onda ortaktır." âyeti
bunu anlatmaktadır. Bu ayet de onların kendi kendilerine icad ettikleri bir
başka batıl hükmü ihtiva ediyor. Onlar zannediyorlar ki, Allah onlar için şu
hükmü koymuştur: Hayvanların karnında olan yavruları kadınlara haram, sadece
erkeklere helal kılmıştır. Dolayısıyla kadınlar bu hayvanların sütünden
içemeyecek, eğer o hayvanları boğazlarlarsa onların etlerinden yiyemeyecekler
ve herhangi bir şekilde faydalanamayacaklardır. Bunların tamamı Allah'a
İftiradır. Sonra hayvan ölü doğarsa onda da kadın-erkek ortak olurdu.
Dolayısıyla erkek ve kadınların hep beraber bu Ölmüş hayvanlardan yemesi helâl
olurdu. Bu iftiralarından dolayı Allah onlara şöyle tehditte bulunuyor:
"Bu nitelendirmelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. O
hakimdir, alimdir." Allah onların bu yalanlarına karşılık hak ettikleri
azabı verecektir. Çünkü O, hükmünde hikmet sahibidir, kullarını bilendir.[195]
140. âyette Allah bu hükmü koyanların zarar
ettiklerini, doğru yoldan çıktıklarını ve hidayet üzere olmadıklarını haber
veriyor. "Bilgisizlik yüzünden ahmakça çocuklarını öldürenler ve Allah'ın
kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki
ziyana uğradılar, saptılar ve doğru yola gelici de değiller." [196]
1- Dinin
aslında olmayan bir şeyi sonradan dindenrniş gibi ortaya çıkarmak ve Allah'ın
koyduğu hükme ters hüküm koymak ve bu hükmü Allah'a is-nad ettirmek Allah'a
karşı bir iftiradır.
2- Günümüzde, cahillerin Allah'tan istenilmesi
gereken hususları evliyalardan isteyerek, evliyalara hayvan, ekin, ağaç v.s.
adamaları, şeytanların cahil müslümanlara süslü gösterdiği, müşriklerin eskiden
beri süregelen işlerin-dendir -
3- Hangi
sebeple olursa olsun cana kıymak haramdır. Günümüzde nüfus planlaması ve buna
bağlı olarak doğum kontrolünün teşviki, bazı devlet idarecilerinin, insanları
bununla yükümlü tutması, cahiliyye devri insanlarının yaptığı işlerdendir.
Onlar bilgisizlik yüzünden ahmakça kendi çocuklarını öldürüyorlardı. Mesela,
ilerde namusuna leke sürmesinden korktuklarından kız çocuklarını ve
nüfuslarının artarak fakir düşmelerinden korktuklarından erkek çocuklarını
öldürüyorlardı. [197]
141- Çardaklı
ve çardaksız üzüm
bahçeleri, ürünleri çeşit Çeşit
hurmaları, ekinleri, zeytinleri,
narları -birbirine benzer, benzemez biçimde-
yaratan hep O'dur.
Her biri meyva
verdiği zaman meyvasından yeyin,
hasat günü hakkını, sadakasını
verin; fakat israf etmeyin;
çünkü O, israf edenleri sevmez!
142-
Hayvanlardan da çeşit
çeşit yarattı. Kimi
yük taşır, kiminin tüyünden
sergi yapılır. Allah'ın size
verdiği rızıktan yeyin,
şeytanın adımlarını
izlemeyin, onun peşinden
gitmeyin. Zira o, sizin için
apaçık bir düşmandır.
143-
Sekiz çift hayvan:
Koyundan iki, keçiden
iki. De ki: "Allah iki erkeği mi haram
etti, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer
doğru iseniz bana bilgi ile haber verin.
144- Ve
deveden iki, sığırdan iki.
Deki: "İki erkeği mi haram
etti, iki dişiyi
mi, yoksa iki
dişinin rahimlerinde bulunan
yavruları mı? Yoksa
Allah'ın size böyle
vasiyet ettiğine şahitler
mi oldunuz? Allah, böyle tavsiyeler ederken siz O'nun yanında mıydınız?
Böyle bilmeden insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha
zalim kim olabilir? Allah o zalim topluluğu
doğru yola iletmez.
Bahçeler yarattı. Cennât,
cennet kelimesinin çoğuludur.Bahçeler manasma gelir. Çardaklı-çardaksız.
Yenecek ürünleri çeşit çeşit.Birbirine benzeyen.Yaprakları birbirine benzeyen
fakat tat ve tanesi benzemeyen.
Vacip olan zekâtı. Has
ad günü.Onu çıkarmada israf etmeyin. Aile halkınıza hiçbir şey bırakmayacak
şekilde zekatı çıkarmada israf etmeyin.Yük taşıyan develer. Küçük hayvanlar..
Şeytanın adımları, yolları. Saptırmak ve yoldan çıkarmak için haram ve helal
kılmada şeytanın takip ettiği yol.Yoksa iki dişinin rahminde bulunan yavrular
mı?Bana ilimle haber verin. Bana, şeytamn vesvesesi ile değil de doğru bir
bilgiyle haber verin, hangisini haram kıldı?Yoksa siz şahit miydiniz? Eğer
sizin zannettiğiniz gibi haram kıldiysa, bunları size haram kılarken orada
mıydınız? [198]
Diledikleri şeyi haram
ve helal kılan, bunu da Allah'a yalan söyleyerek nisbet eden, fakat bunu
Allah'ı bilmeme ve tanımamaları sebebiyle yapan, bilmeleri durumunda O'na
taşlardan ortaklar koşup, ortaklarımız ve Allah katında şefaatçilerimiz, diyen
yalancılara, Allah tehditte bulunduktan sonra,bu dört ayette kudretinin,
ilminin, hikmetinin, emrinin, nehyinin, kulları için helal kıldığı şeyleri
müşriklerin haram kılmalarım iptal etmek için ortaya koyduğu delillerinin
belirtilerini anlatmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Çardaklı ve çardaksız[199]
üzüm bahçeleri, ürünleri" ve tadı "çeşit çeşit hurmaları,"
yaprakları "birbirine benzeyen" fakat taneleri ve tatları
birbirlerine "benzemeyen zeytinleri ve narları yaratan O'dur." Allah
bunların herbirinin yenmesine izin vermiş ve mubah kılmıştır. O, onların sahibi
ve yaratıcısıdır.Allah şöyle buyuruyor: "Ürün verdiğinde onun Ürününden
yeyin." Yani ürünleri olgunlaştığında onlardan yeyin. Allah bu mallardan,
verilmesi farz olan zekâtı çıkarmayı da emrediyor: "Hasad gününde"
öğütüp elekten geçirdikten sonra "hakkını verin. "[200]Çünkü
bunlar yapılmadan zekât verilmez. Yüce Allah âyetin devamında israftan men
ediyor. Buradaki israf, zekâtı verirken aşın giderek sınırı aşıp, ihtiyaç
içinde olan mirasçılarına hiçbir şey bırakmamaktır. "İsraf etmeyin. Çünkü
Allah israf edenleri sevmez."[201]
O, hayvanlardan (deve
sığır ve koyun gibi) kimini (büyük oldukları için) yük taşır, kimini de
tüyünden sergi yapılır" olarak yarattı. Allah bir kere daha rızık olarak
verdiği şeylerden yemeğe izin veriyor: "Allah'ın size rızık olarak verdiği
şeylerden yeyiniz." Bunun yanında Allah kendisinin helâl kıldığı şeyi
müşriklerin haram, haram kıldığı şeyi helâl kılmaları konusunda şeytanın yoluna
uymaktan onları men ediyor: "Şeytanın adımlarını izlemeyin." Men ediş
nedenini de şöyle izah ediyor: "Çünkü şeytan sizin için apaçık bir düşmandır."
Düşmanını tanıyan kimse, kendisinden uzak bile olsa ondan sakınır. Allah,
Rasûlüne helal ve haram kılma konusunda yalan söyleyenlere şu şekilde
bildirmesini emrediyor: Ey Rasûlümüz onlara "De ki: Allah iki erkeği mi haram
kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı?
Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin." Eğer Allah erkek hayvanları
haram kıldı derseniz, bu sözden, bütün erkeklerin haram olduğu sonucu çıkar.
Eğer dişileri haram kıldı derseniz, bundan da bütün dişilerin haram olması sonucu
çıkar. Eğer karınlardaki yavruları haram kıldı derseniz, onlardan dünyaya gelen
bütün hayvanların, ister erkek olsun isterse dişi, haram olması gerekir.
Öyleyse siz nasıl oluyor da bir kısmını haram, bir kısmını da helâl
kılıyorsunuz?! Bunu hangi bilgiyle kabul ettiniz?! Eğer sözünüzde doğruy-sanız
bana haber verin. "Deveden iki (erkek deve ve dişi deve) sığırdan iki (öküz
ve inek.) De ki: İki erkeği mi haram etti, iki dişiyi mi yoksa dişinin rahimlerinde
bulunan (yavru)ları mı? Allah erkekleri haram kıldı derseniz, diğer erkekler de
haramdır, yok dişileri haram kıldı derseniz, diğer dişiler de haramdır, veya
huffa yani dişilerin rahimlerinde bulunan yavruları haram kıldı derseniz, bu
takdirde de onlardan doğan her hayvan, -erkek olsun dişi olsun-haramdır.
Böylece sizin Allah'a yalan söylediğiniz ve O'na iftira attığınız ortaya
çıkıyor. Şu halde Allah bu sekiz sınıftan hiç birini haram kılmamış, ancak
ölüyü ve üzerinde Allah ismi anılmayan hayvanı haram kılmıştır. "Yoksa
Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz?" Bu ifade onları
azarlamak ve mahcup etmek içindir. Çünkü Allah, onların haram kıldıklarım haram
kılmamış, tavsiye etmemiş ve onlar bu vasiyet sırasında orada bulunmamışlardır.
Bu ancak Allah'a iftiradır. Son olarak Allah, onların yalancı, zalim ve
başkalarım bilmeden yoldan çıkaran kimseler olduklarını ve hidayeti hak etmediklerini
kaydedip şöyle buyuruyor: "Bilmeden insanları saptırmak için[202]
Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah o zalim topluluğu
doğru yola iletmez." [203]
1- Zeytin, hurma ve hububatta, nisab miktarına
ulaştıklarında zekât farzdır. Nisab beş vesaktir. Bir vesak altmış sa, bir sa
ise dört avva miktarıdır. (Bir vesak
2- Hurmayı toplanmadan ve zekatı vermeden önce
yemek caizdir.
3- Faydasız yerlere infakta bulunarak veya
tamamını infak ederek malı israf etmek haramdır.
4- Sekiz sınıf olan dört ayaklı hayvanların
etini yemek helâldir. Bunlar koyun, keçi, deve ve sığırdır. Bunlar dişi-erkek
olarak hesaplanırsa sekiz sınıf yapar. [204]
5- Cahiliyye devrine ait haram ve helâl kılma
hükmü iptal edilmiştir. Helâl Allah'ın helâl kıldığı, haram da Allah'ın haram
kıldığıdır.
6- Hakkı ortaya koymak ve batılı çürütmek için
tartışma ve münakaşa caizdir.
7- Allah'a karşı yalan uyduran ve O'nun
koymadığı hükmü kullan için koyan kişiden daha zalimi yoktur. [205]
145- Deki:
Bana vahyolunanda, bu
haramdır, dediklerinizi
yiyen kimse için
haram edilmiş bir
şey bulamıyorum. Ancak
leş, yahut akıtılmış kan,
yahut domuz eti,
-ki pistir- ya da
Alah'tan başkası adına boğazlanmış
bir fısk (murdar olmuş
hayvan) olursa başka,
bunlar haramdır.
Ama kim çaresiz
kalırsa başkasının hakkına saldırmamak
ve zorunluluk sınırını
aşmamak üzere bunlardan
yiyebilir. Çünkü Rabbin
bağışlayandır, esirgeyendir.
146-
Yahudilere (tevratta) bütün
tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığır
ve koyunun da, yağlarını
onlara haram kıldık,
yalnız hayvanların sırtlarının, yahut
bağırsaklarının taşıdığı, ya
da kemiğe karışan yağlarını
haram etmedik. Aşırılıkları yüzünden onları böyle
cezalandırdık. Biz elbette
doğru söyleyenleriz.
147-
Eğer seni yalanladılarsa, de
ki: "Rabbiniz bol
rahmet sahibidir. Fakat O'nun
azabı da suçlu
toplumlardan geri çevrilmez
(gazabı suçluların üzerine
bir indi mi, onu kimse
geri çevi-remez. ")
Yiyen kimseye
yasaklanmış. Ölü veya akıcı kan. Boğazlanmadan ölmüş hayvanleşı veya akıtılmış, kemik ve etle içice olmayan
kan. Pisliktir.Veya fısk olarak
Allah'tan başkasına kesilen. Fısk Allah'a ıtaatin dışına çıkmadır. Burada
maksat, üzerinde Allah ismi anılmadan, putların ismi anılarak boğazlanmış olan
hayvanlardır. Uhille kelimesi, boğazlama sırasında, hayvanın kendisi için kesildiği
şeyin ismini sesli olarak söylemek demektir.
Kim çaresiz kalırsa, tecavüz etmeden ve haddi aşmadan. zorda kalmak,
zaruretin mecbur etmesi demektir. Bu
zaruret açlıktan dolayı haram olan şeylerden yemeye ve içmeye mecbur
kalmaktır. Bağın zalim, Âdin ise haddi aşan demektir.Yahudilere.Tırnaklı.
Bunlar deve ve deve kuşu gibi tırnakları birbirinden
ayrı olmayan
hayvanlardır.[206]Sırtlarınm veya
bağırsaklarmın taşıdığı [207]Veya,
kemikle karışmış olan, sırta bitişik olan yağ ile bağır- sak yağlarını
affettiği gibi affetmiştir.Taşkınlıkları sebebiyle.Onun azabı çevrilemez.
Allah'ın yakalaması ve azabı geri çevrilemez. [208]
Ayetler, Allah'ın
haram kılmadığı şeyleri haram kılan kişilerle mücadele hakkında devam
etmektedir. Âyetlerin baş tarafında Allah, Rasûlüne, kendisine iftira ederek
haram kılmadığı şeyi haram kılan kişilere şöyle demesini emrediyor: Ben
Allah'ın Rasûlüyüm "bana vahyedilen şeylerde yiyen kimse için haram
edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş "...ki bu kesilmeden ölen, yani
dine uygun bir şekilde boğazlanmayan hayvan "veya" ciğer ve dalakta
olduğu gibi et ve kemikle karışmış durumda olmayan "akıtılmış kan ve domuz
eti -ki bu pisliktir-" haramdır. "Yine Allah'tan başkası adına
boğazlanmış hayvanın etinden yemek de haddi aşmaktır, bunlar haramdır."
Allah'ın admı anmadan putların adını anarak boğazlanan hayvan
"fısk"tır.[209] Yani
hayvan kesmeyi isteyen kimseye, o hayvanın etini yemenin helal olması için
keserken Allah'ın ismini anmayı emreden Allah'a itaatten dışarı çıkma hâlidir.
"De ki, bana vahyolunanda yiyen kimse için haram edilmiş bir şey
bulamıyorum. Ancak leş, yahut akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki bu
pistir-yahut da Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir fısk olursa başka
(bunlar haramdır)." âyetinin manası budur.[210]
"Ama kim çaresiz
kalırsa, taşkınlık yapmamak (yani leş eti yiyerek) zulüm yapmamak..." Bu
âyette söz edilen leşi et yemekten maksat, ölüm belasını def etmek için değil
de sırf zevk almak için et yemek kastedilmektedir. "ve mubah kılman sınırı
aşmamak üzere (yiyebilir.)" Burada mubah kılman miktar, kendinden ölüm
belasını def edecek olan miktardır. "Çünkü Rabbin bağışlayandır, merhamet
edendir." O'nun bağışlama ve merhamet etmesinin belirtilerinden biri de,
zorda kalan için, haram olan şeyi zaruret anında yemeye müsaade etmesidir.
146. âyette Allah,
mü'minlere, leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına boğazlanmış olmanın
dışında hiç bir şeyi haram kılmadığını açıkladıktan sonra, yahudilere tırnaklı
hayvan eti yemeyi haram kıldığını haber veriyor. "Tırnaklı hayvan,"
deve, deve kuşu, ördek ve kaz gibi parmakları birbirinden ayrı olmayan hayvandır.
Sığır ve koyundan onlara, Allah iç yağım haram kılmış, bunun yanında koyun ve
sığırın sırtlarında taşıdıkları ve bağırsakla-nna bitişik yağları mubah
kılmıştır. Yine Allah onlara kuyruk yağı gibi kemik-le içice olan ilik, kulak
ve göz yağlarını da mubah kılmıştır. "Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları
haram ettik. Sığır ve koyunun da yağlarını onlara haram kıldık, yalnız
sırtlarının, yahut bağırsaklarının taşıdığı, ya da kemiğe karışan yağlarını
haram etmedik" âyetinin taşıdığı anlam budur.
Daha sonra Allah, onlara
bu yağları haram kılışının onlar için, işledikleri suç ve zulümleri sebebiyle
ceza olduğunu haber veriyor ve şöyle buyuruyor: "Aşırılıkları yüzünden
onları böyle cezalandırdık."[211]
Yani, bizim onlara bu şeyleri haram kılmamız zulümlerinin karşılığıdır.
"Biz elbette" haber verdiğimiz hadisede "doğru
söyleyenleriz." Müşrikler yalan söyleyenlerdir. Çünkü müşrikler: "Bu
İsrail'e haram kılındı. Biz onun peşinden gidenleriz. Bize hiçbir şey haram
kılınmadı" derler. Şüphesiz onlar yalan söyleyenlerdir. "Eğer seni"
haber verdiğin konularda yahudüer[212]
"yalanladılarsa, onlara de ki: Rab-biniz geniş merhamet sahibidir[213] Bu
sebeple sizi cezalandırmada acele dav-ranmadı. Halbuki siz O'nu ve Rasûlü'nü
yalanladınız, Rasûlü'ne iftira attınız. Fakat bu, sizin azaptan kurtulmanız
anlamına gelmez. Çünkü Allah'ın azabı sizin gibi suçlu toplumdan geri
çevrilmez. [214]
1- Maide
sûresinde zikredilen leş ve diğer leş çeşitlerini yemek haramdır. Bunlar
boğularak, vurularak öldürülmüş ve yukardan düşmüş veya boynuzlanarak ve vahşi
hayvan tarafından parçalanarak ölmüş, Allah'tan başkası adına veya dikili
taşlar adına boğazlanmış hayvan, domuz eti, sünnetle haram kılınmış evcil
merkep,[215] köpek dişli vahşi
hayvanlar ve pençeli kuşlardır.
2- Yahudilerin dini alaya almaları ve Allah'a
sürekli olarak isyan etmeleri yüzünden Allah da onlara bir takım şeyleri haram
kılmıştır.
3- Allah'ın
suçlulara zaman tanıması, onların cezasız kalacağına işaret etmez. Çünkü
Allah'ın azabı suçlu toplumdan çevrilemez. etmez. Çünkü Allah'ın azabı suçlu
toplumdan çevrilemez. [216]
148- Allah'a
ortak koşanlar diyecekler
ki: "Allah dileseydi ne biz,
ne de babalarımız
ortak koşmazdık, hiç
bir şeyi haram yapmazdık." Onlardan
önce yalanlayanlar da
Öyle demişlerdi de nihayet
azabımızı tadmışlardu De
ki: "Yanınızda bize
çıkarıp göstereceğiniz bir bilgi
yazılı belge var
mı? Siz sadece
zanna uyuyorsunuz ve siz
sadece saçmalıyorsunuz."
149- De ki:
"Üstün delil, Allah'ındır.
Allah dileseydi, elbette hepinizi doğru
yola iletirdi."
150- De ki:"Haydi Allah'ın bunu yasakladığına şahitlik
edecek ilâhlarınızı getirin."
Eğer onlar şahitlik ederlerse
şen onlarla beraber şahitlik
etme; âyetlerimizi yalanlayanların 've
Ahirete inanmayanların
keyiflerine uyma. Nasıl
uyarsın ki; onlar,
Rable-rine eş tutmaktadırlar.
Şirk koştular.
Allah'a, O'nunla beraber ibadet edecekleri ortaklar edindiler. Biz hiç birini
haram kılmadık. Müşriklerin bahire, şaibe, vesile ve ham isimlerini verdikleri
ve haram saydıkları şeylerden hiç birini haram kılmayız.Azabımızı
tattılar.Yalan söylüyorsunuz. Üstün delil. Batıl iddiayı sona erdirecek delil.
Şahıdlerınızı getirin.Eş koşuyorlar. Onlar Rablerine putları ve başka batıl
mabud-ları denk tutuyorlar. [217]
.
Âyetler, ilâhlık
konusunda başkalarını Allah'a şirk koşan, Rabb'e başka şeyleri denk tutan
kimselerin boş ve batıl
iddialarını redde
devam etmektedir.
148 ve 149. âyette
Allah müşriklerin, kendi şirk ve batıl düşüncelerini kabul ederek bir şüpheye
tutunduklarını zikrediyor. Bu şüphe âyette yer alan ve kendilerinin ifadesiyle
şudur: "Allah isteseydi ne biz ne de babalarımı[218]O
Allah'a şirk koşmaz ve hiç bir şeyi haram kılmazdık." Onlar bu
ifadeleriyle şunu söylemeye çalışıyorlardı: "Biz O'na şirk koşar ve bazı
şeyleri haram kılarken O'nun bizi hesaba çekmemesi Allah'ın bu şeylere razı
olduğunu gösterir. Aksi takdirde bizi bundan alıkor ve bize bunu yapmadan önce
engel olurdu... Allah bu söylediklerini şu âyetiyle red ve iptal etmektedir:
"İşte onlardan öncekiler de böyle yalanladılar, neticede azabımızı
tattılar!"
Rablerine
putları" denk tutan Kureyş kâfirleri ve müşrikler tarafından söylenen
yalana benzer yalanları, onlardan önceki topluluklar da söylemiş, Allah onları
kuvvetli ve herşeye gücü yetenin yakalayışıyla yakalayıncaya kadar onlar
yalanlarına devam etmişlerdi. Eğer Allah onların şirk, kötülük ve batıl
inanışlarına razı olsaydı, sonunda da onları hesaba çekmezdi.[219] Dolayısıyla
Allah'ın insanlara zaman tanıması, tevbe etmeleri içindir. Yoksa bu mühlet şirk
ve kötülüğe razı olduğunu göstermemektedir. Bunun delili, tanınan zaman sona
erince, yalanlayanlara Allah'ın azabının inmesidir. De ki: Yanınızda bize
çıkaracağınız ilim var mı?" Allah, Rasûlüne, Rablerine başkalarını denk
tutup şirk koşanlara şöyle demesini emrediyor: Sizin yanınızda bize
çıkaracağınız ilim var mı? Yani sizin yanınızda iddia ettiğiniz konuda bir delil
yok ki onu bize çıkarasımz! "Siz yalnızca zanna uyuyorsunuz." Siz
batıl iddialarınızda ancak zanna uyuyorsunuz. "Siz ancak
saçmalıyorsunuz." Yani sadece tahminle konuşuyor ve yalan söylüyorsunuz.
"De ki: Üstün delil Allah'a aittir." Allah, Rasûlüne şüphelerini yok
ettikten sonra onlara şöyle demesini Öğretiyor: Şayet sizin deliliniz yoksa,
üstün delil Allah'ındır. Bununla beraber Allah sizin hidayetinizi
"isteseydi sizi topluca doğru yola iletirdi." O, buna kadirdir. O'nun
kulları hakkındaki hükmü ve âdeti, imtihan etmek için onları sorumlu tutması,
onlara doğru yolu göstermesi ve onlara karşı delil getirmesidir. Dolayısıyla
kim hidayete ererse kendi lehine kim de doğru yoldan saparsa kendi aleyhinedir.
150. âyette Allah
şöyle buyuruyor: "De ki: Haydi sizin haram kıldığınız şeyleri Allah'ın da
haram kıldığına şahitlik edecek ilâhlarınızı getirin." Muhakkak onların
gücü onları getirmeye yetmez. "Eğer onlar şahitlik ederse, onlarla
beraber şahitlik yapma." Müşriklerin asla batıl inanışlarım kabul etme. Aksine
onlara iddialarının yersiz ve boş olduğunu açıkla. Çünkü onlar iddialarında
sadece nefsin arzularına uyuyorlar. Buna binaen: "Bizim âyetlerimizi
yalanlayan ve âhirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine başkalarını
denk tutmaktadırlar." Bu müşrikler Allah'ın âyetlerini yalanlama, Âhirete
inanmama ve Rablerine şirk koşma gibi büyük günahları kendilerinde
toplamışlardır. Şu halde, onlar suçlu ve doğru yoldan çıkmışken onlara uymak
nasıl doğru olabilir? [220]
1- Günah
işleyerek günah işlemeye gücün yettiğini delil getirmek batıldır.
2- Delil sadece, sağlam ve doğru bilgi esasına
dayalı konularda geçerlidir.
3- Allah'ın gücü yetmesine rağmen, bütün
insanların hidayete ermemesindeki hikmet imtihandır.
4~ Şehadet
ve şahitlerin mecliste hazır bulunması İslâm'a uygundur.
5- Batıl şehadet onaylanmaz ve onun karşısında
susulmaz.
6- Allah'ın
âyetlerini yalanlayan heva sahiplerine uymak haramdır. [221]
51- De ki:
"Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiç bir şeyi
ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Fuhuşların açığına da kapalısına
da yaklaşmayın ve haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıymayın!
Düşünesiniz diye Allah
size bunları tavsiye
etti.
152- Yetimin
malına yaklaşmayın: yalnız
ergenlik çağına erişinceye kadar
onun malına en
güzel biçimde yaklaşabilir, onu uygun
tarzda sarfedebilir siniz; ölçü
ve tartıyı tam
adaletle dengeli yapın. Biz
kişiye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Konuştuğunuz
zaman yakınlarınız aleyhine
de olsa adaleti
gözetin ve Allah'a
verdiğiniz sözü tutun.
Hatırlayıp öğüt alasınız
diye Allah size
bunları tavsiye etti.
153-
İşte benim doğru
yolum budur, ona
uyun, başka yollara uymayın ki,
sizi O'nun yolundan
ayıramasınlar! Korunmanız için Allah
size böyle tavsiye
etti.
Okuyorum.Fakirlikten.Fuhuşlar.
Fevahiş, fahişe kelimesinin çoğuludur. Zina ve cimrilik gibi yüz kızartıcı her
söz ve fiile denir.Allah haram kıldı. Öldürmeyi haram kıldı. Buradaki kişi,
harp halinde olan kâfir hariç
herkestir.Ancak haklı olarak, haklı olma durumunda. Bu ise öldüren şahsın
öldürdüğü şahsa karşılık kısas edilmesi, evli iken zina eden kişinin
recmedilmesi ve dinden dönerek İslâm'a ve müslümanlara karşı savaş açanın
öldürülmesidir. En güzel bir şekilde. ?
Akıl ve baliğ olunca.Adaletle,Ancak gücün yettiği kadar.Öğüt alasınız.
Yollar. 'Subul,'
kelimesi, yol anlamındaki Sebil kelimesinin çoğuludur. [222]
Âyetler, Allah'ın
haram kılmadığı şeyleri kendi arzularıyla haram kılan müşriklerin batıl
inanışlarını çürütmeye devam etmektedir.
Allah bu üç âyette
Rasûlüne onlara şöyle söylemesini emrediyor: "Gelin," sizin kendi
arzunuzla haram kılıp ortaklarınızın size güzel gösterdiği şeyleri değil de
"Allah'ın size neyi haram kıldığını okuyayım." Bu ilk âyette beş şey
haram kılınmıştır: Şirk, anne babaya karşı gelmek, çocukların öldürülmesi, yüz
kızartıcı suç işlemek ve cana kıymak. Allah şöyle buyuruyor: "De ki:
"Gelin [223]Allah'ın size neleri
haram kıldığını [224]okuyayım.
O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın..."(En lâ tüşriku) âyetinin başındaki
(en) haram kılınan şeyleri açıklamak için kullanılmıştır. (Lâ) ise yasak ifade
etmektedir. Bu cümle, sayılan ilk haramdır. Bu da Allah'a şirk koşulmasıdir.
"Anne babaya güzel davranın" Bu ifade de emirdir. Âyetin yorumu şu
şekildedir: Ana bayaya iyi davranın... Bir şeyi emretmek demek, onun aksini
yasaklamak demektir. Öyleyse, iyi davranmayı emir, ana babaya kötü davranmayı
haram kılma demektir. Onlara kötü davranma ise isyandır. Ana babaya isyan ise
bu âyette zikredilen haramların kapsamında yer almaktadır. "Çocuklarınızı
fakirlik korkusuyla öldürmeyin.[225]Sizi
de, onları da biz rızıklandınyoruz." Bu üçüncü haramdır. O da fakirlik
korkusuyla çocukların öldürülmesidir. Bu sebep kabul edilir bir sebep değildir.
Çünkü herhangi bir sebeple çocukların öldürülmesi caiz değildir. Müşrikler
çocuklarını fakirlik endişesiyle öldürdükleri İçin âyet bu olayı sözkonusu
ediyor. Allah yasaklayış nedenini de şöyle açıklıyor: "Sizi de, onları da
biz rızıklandınyoruz." Yani, sizi de çocuklarınızı da Allah rızıklandırıyor,
öyleyse niçin onları öldürüyorsunuz?!.. Bu âyette fakir baba için ona ve
çocuklarına Allah'ın nzık vereceği, bu sebeple sabredip, Allah'tan korkması ve
çocuklarını öldürmemesi gerektiği müjdesi yer alıyor. "Kötülüklerin gizli
olanına da, açık olanına da yaklaşmayın. "Bu dördüncü haramdır. O da
-ister gizli olsun ister açık, farketmez- zinadır. Âyette söz konusu olan yasak
kötülüğü fazla olan, dolayısıyla ister söz, ister davranış, isterse inanç
olsun, yüz kızartıcı bir İş olan her huyu kapsamaktadır. "Haksız yere
öldürmeyin; Allah'ın yasakladığı cana kıymayın." Bu beşinci haramdır. Ki,
Allah'ın haram kıldığı, insanın canına kıymakdır. Âyette söz konusu olan, harp
halindeki düşman hariç herkestir. Çünkü harp edeni öldürmek haram değildir.
İslâm'a ve müslümanlara harp açmak, haram olan cana kıymayı haklı [226]kılar
yani bir kimse, kasıtlı olarak bir kişiyi öldürürse, öldürdüğü kişiye karşılık
olarak onu Öldürmek caizdir.
Sonra, muhsan olduktan
(yani dine uygun evlilik akdi yaptıktan) sonra zina yapılmasıdır. Yani, muhsan
olan bir kişi zina ederse, suçuna keffaret olarak öldürülebilir. Yine, dinden
dönüp müslümanlara savaş açan da öldürüle-bilir. Bu haklar (öldürmeyi haklı
kılan sebepler) konusunda Rasûlüliah şöyle buyuruyor: "Bir müslümanm kanı
ancak üç sebepten biriyle helal olur. Cana karşı can, Zina eden evli ve
müslüman topluluğu terkederek, dinden çıkıp müslümanlara savaş açmak."[227]
Allah âyetin sonunda: "Umulur ki onlar düşünürler..." buyurmaktadır.
Yani Allah, bu beş şeyi terketmekle, akıllı kişiler arasında yer alınacağını
vaad ediyor. Çünkü Allah'a ortak koşan, ana-baba-sma kötü davranan, çocuklarını
öldüren, zina fiilini işleyenler ve insanları öldüren kimsenin büyük günah
işledikleri ortadadır. Yani, bu kişiler gaflette olmasalar bu büyük günahlara
tevessül etmezler.Allah ikinci âyette: "Onlar akıl baliğ oluncaya kadar
yetimin malına ancak en iyi bir şekilde yaklaşın. Ölçü ve tartıyı adaletle
kullanın. Biz insanı ancak gücünün yettiğiyle sorumlu tutarız. Konuştuğunuz
zaman akrabanız aleyhine bile olsa adaletli davranın; Allah'a verdiğiniz sözü
tutun. Hatırlayıp öğüt alasınız diye (Allah) size bunları tavsiye
etmekte." buyuruyor. Bu âyette dört şey haram kılınmıştır: Yetimin malını
yemek, eksik tartmak ve ölçmek, hüküm ve sözde zulüm (haksızlık) ve verilen
sözü tutmamak. Noksanlaş-tırarak veya bozarak değil de ancak onu en güzel bir
biçimde artırmak ve muhafaza etmek için yetimin malına yaklaşın. "Ta ki
onlar akıl baliğ oluncaya kadar..." Bu ifade bir çocuğun yetim kabul
edilip ona belirli şekilde davran-ıl-masını gerekli kılan yaş süresini
açıklıyor. Bu süre doğum ve babasının vefatından bulûğa erinceye kadarki
zamandır. Akıl baliğ olma, erkek çocukta, gece düşlenme (ihtilam) ve etek
kıllarının çıkmasıyla anlaşılır. Kız çocuğunda İse, hayız (adet görme) ile.
Çocuk on sekiz yaşına ulaşmakla birlikte, akıl ve baliğ olması şartına göre,[228]
akıl baliğ değilse kefilinin sorumluluğunda kalmaya devam eder."Olçü [229] ve
tartıyı adaletle yapın; biz kişiyi ancak gücünün yettiğiyle sorumlu
tutarız." Allah ölçü ve tartıyı tam yapmayı emrediyor. Bir şeyi emir, aksini
yasaklama demektir. Bununla ölçü ve tartıda eksiklik ve değişiklik yapmak
haram kılınmaktadır. Ne eksik ne de fazla, "ölçüyü adaletle tam
yapın." "Biz," yanılarak ve kasıtsız olarak eksik veya fazlalık
yaptığında, müslümam sıkıntıdan kurtarmak için "kişiyi ancak gücünün
yettiğiyle sorumlu tutarız.""Konuştuğunuz zaman yakınlarınızın
aleyhine de olsa adaletli olun." Bu üçüncü haramdır. Bu haram, yalan
söylemek ve yalan yere şahitlik yapmaktır. Çünkü yalan yere şahitlik yapmak
hakkı gizlemektir. Bu durumda başkasına zulmedilmiş olur. Aynı zamanda Allah'ın
emrine isyan edilmiştir. Onun için yalan yere şahitlik haramdır."Allah'a
verdiğiniz sözü tutun." Bu dördüncü haramdır. Bu haram anlaşmaya uymama
ve vaadden dönmedir. Çünkü anlaşmaya (sözleşmeye) uymayı emir, onu bozma ve
uymamayı yasak etmek demektir." Hatır lay as iniz diye Allah bunları size
tavsiye etti." Burada Allah'ın kullarına neleri haram kıldığına işaret
vardır. Allah'ın bu tavsiyesi öğüt almaya, dolayısıyla O'nun haram kıldığından
kaçınmaya sizi hazırlamak içindir. "İşte budur benim doğru yolum, ona
uyun, (başka) yollara uymaym ki sizi O'nun yolundan ayıramasınlar. Korunmanız
için (Allah) size böyle tavsiye etti." Bu, on adet tavsiye ihtiva eden âyetlerden
üçüncüsüdür. [230]Ayet İslâm'ın inanç,
hüküm, ahlâk ve adap olarak kabul edilmesini emrediyor. Aynı şekilde âyette
"yollar" olarak ifade edilen başka din ve mezheplere uymak
yasaklanıyor. İslâm'a sarılma emri devam ettikçe, aynı zamanda İslâm'dan ayrılmanın
yasaklanmasını da ihtiva ediyor. Âyetin yasakladığı İslâm'ı bırakıp başka dinlere
uyma, müşriklerin kendi arzusuyla ve ortaklarının onlara güzel göstermesiyle
kıldığı haramlardan değil de Allah'ın, kullarına yasakladığı şeylerdendir.
"Korunmanız için size böyle tavsiye etti." Âyette İslâm'a sarılmaya
ve onun dışında olan inanç ve düşünceleri terketmeye işaret vardır. Bu tavsiye
Allah'ın sizi takva sahibi olmaya hazırlaması içindir. Takva Allah'ın öfke ve
azabından korkmaktır. [231]
1- Bu on tavsiye
İslâm'ın dayanağı ve her iki dünyada insanın mutluluk kaynağıdır. Abdullah b.
Mesud bu konuda şöyle diyor: "Kim üzerinde Allah mühürü bulunan
tavsiyelere bakmak isterse En'am süresindeki bu üç âyeti okusun."
2- Şirk,
ana-babaya karşı gelmek, çocukları öldürmek, zina ve eşcinsellik, ister söz
ister iş isterse inanç olsun her kötü şey, haksız yere insan öldürmek, yetimin
malım yemek, ölçü ve tartıyı noksan tutmak, yalan söylemek ve yalan yere
şahitlik, sözünde durmamak, vaadden dönmek, İslâm'dan çıkmak, batıl mezhep ve
sapık yollara uymak haramdır.
3- İlk beş
haramdan sakınmak için akl-ı selim sahibi olmak gerekir.
4- Daha
soraki dört haramdan kaçınmak için murakabe (kendi kendini kontrol) melekesinin
mevcut olması şarttır.
5- Cehennemden ve her iki dünyada rezil ve
rüsvay olmaktan kurtulmak için ölünceye kadar İslâm'a sarılmak, başka din ve
yollardan uzak olmak gerekir. [232]
154- Sonra
iyilik edenlere nimetimizi
tamamlamak, her şeyi açıklamak ve
yola iletici ve
rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki,
Rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar.
155- İşte
bu Kur'an da
indirdiğimiz mübarek kitaptır.
O'na uyun ve korunun ki size
rahmet edilsin."
156- Onu
size indirdik ki; "Kitap, yalnız bizden önceki topluluğa yahudilere,
hristiyanlara indirildi, biz
ise onların okumasından habersizdik, o
kitapları okuyamıyor, dillerini
anlayamı-yorduk" demey
esiniz.
157- Yahut:
"Eğer bize kitap
indirilseydi, biz onlardan
daha çok doğru yolda
olurduk" demey esiniz- İşte
size de Rabbinizden açık delil,
hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın
âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz
çevirenlerden daha zalim
kim olabilir? Âyetlerimizden yüz
çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü
azabın en kötüsüyle
cezalandıracağız.
Kİtap. Tevrat.Her şeyi
açıklayıcı olarak. İsrail oğullarının akaid, ibadet, fazilet ve hüküm
konularında ihtiyaç duydukları her şeyi açıklamak İçin.İşte bu indirdiğimiz
kitap. Bu kitap Kur'an-ı Kerim'dir.Mübarek. İyilik ve faydası daimi olan.Bizden
önceki iki topluluğa. Bunlar yahudi ve hristiyanlardır.Kitapları. Onların
kitaplarım okumaktan habersizdik. Çünkü o
kitaplar onların lisanıyla idi, biz ise bu lisanları bilmiyoruz.
O'ndan yüz çevirdi. Azabın en kötüsünü. [233]
Bu âyetler daha önceki
âyetlerle bağlantılıdır.
154. âyette yer alan summe (sonra) kelimesi atıf
içindir. Atıf yapılan yer, "De ki: Gelin size okuyayım..." âyetidir.
Sonra Allah: Ey Rasûlüm, "Rab-lerine güzelce itaat eden kimselere"
nimetini tamamlamak, İsrail oğullarının inanç, ibadet ve özel ve genel
hükümlerinde ihtiyaç duyduğu her şeyi açıklamak ve yola iletici ve dünya
hayatında davetten hayır ve adalete varıncaya kadar, Rablerine kavuşma ümidiyle
yüklendikleri pek çok vazife sebebiyle, onlara rahmet olmak üzere Musa'ya
indirdiğimiz kitaptır. İşte bu, 154. âyetin ihtiva ettiği mânadır. "Ta ki
onlar Rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar." Bu sebeple de iyi
işler yapıp, Allah'ın azab ve öfkesini çekecek serden ve kötü işlerden uzak
dursunlar.
155. âyette Allah: "İşte bu da indirdiğimiz
mübarek kitaptır. Öyleyse ona uyun ve korunun ki size rahmet edilsin..."
buyurmaktadır. Allah bu âyette, inanan ve iyi işler yapan, ibadet ve öğrenme maksadıyla
Kur'an'ı okuyan herkese ihsanda bulunduğunu bildiriyor ve Kur'an'ı indirmekle
lûtufta bulunurken Kur'an'ı övüyor. O, kullarına Kur'an'da gelen inanç, ibadet
ve hükümlere uymasına Kur'an'da gelen inanç, ibadet ve hükümlere uymayı
emrediyor. Çünkü kim Kur'an'a uyarsa onu iki dünyada mutluluk ve kemâle
götürür. "Sakının ki size merhamet edilsin"; yani Kur'an'a uyun, onun
ölçülerine göre hareket edin. Allah'ın kanunlarına karşı sakının ki Dünya ve
Âhirette size merhamet edilsin.
156. âyette ise: "Kitab sadece bizden önceki
iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik, demeyesiniz
diye (onu size indirdik)." Duyurulmaktadır. Bunun anlamı şudur: Allah,
Rasûlü Muhammed'e kitap indirdi ve kâfir Araplar, sadece bizden önceki yahudi
ve hıristiyanlara kitap indirildi, demesinler diye, Kur'an'ı insanlara tebliğ
etmesini ve okumasını emrediyor. Burada müşriklerin sözünde geçen kitaptan
maksat Tevrat ve İncil'dir. "Biz onların okumasından habersizdik."
Çünkü biz ne onların dilini biliyorduk ne de kitaplarım nasıl okuduklarını.
Dolayısıyla sizin lehinize, bİzimse aleyhimize elinizde delil olurdu. İşte bu
delili ortadan kaldırmak için Kitab'ı indirdik.
157. âyette Allah: "Yahut bize kitap
indirilseydi biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk, demeyesiniz diye size
de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi." buyuruyor.
Böylece Allah, kıyamet gününde müşriklerin, kitap yahudi ve hristiyanlara
indirildi, bize hiç bir şey indirilmedi, bu sebeple biz Rahbimizi bilemedik,
onun sevdiği ve hoşlanmadığı şeyleri tanıyamadık ki sevdiği şeyleri yapıp
hoşlanmadıklarını terkederek O'na itaat edelim, şeklinde özür beyan etmelerini
engellemiştir. Yine, bize doğru yolu gösteren kitap indirilseydi, bizden önce
kendilerine kitap verilen yahudi ve hris-tiyanlardan daha çok hidayet üzere
olurduk, şeklinde özür beyan etmelerini de engellemiştir. "Size de
Rabbinizden bir delil geldi." Bu delil Kur'an ve onu tebliğ eden
Rasûlüllah'tır. Size Kur'an'ın taşıdığı hidayet ve rahmet geldi. Dolayısıyla
kıyamet günü Allah katında delil olarak ileri süreceğiniz hangi deliliniz
kaldı?! Çünkü siz bu delili ve onun taşıdığı hidayet ve rahmeti kabul etmediniz!
Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, ondan yüz çevirdiniz. Allah'ın âyetlerini
yalanlayan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kimse yoktur. Allah sizi,
âyetlerini yalanlayıp yüz çeviren kimseleri cezalandıracağı cezaya çarptıracaktır.
157. âyetin ihtiva ettiği anlam budur.[234]
1- Allah, Musa (a.s.)'a lûtufta bulunmuş ve
ihsanda bulunduğu için övmüştür.
2- Kıyamet
günü yeniden dirilme ve hesap gerçektir.
3- Kur'an ve
onun taşıdığı bereket, hayır, hidayet ve rahmet övülür.
4- Allah Peygamber (s.a.v.)'i göndererek ve
Kur'an'ı indirerek müşriklerin delillerini çürütmüştür.
5- Allah zulmü kötülemiş [235]
âyetlerini yalanlayan ve ondan yüz çeviren kimseleri cezalandıracağını
belirtmiştir. [236]
158-
İnanmak için ille
meleklerin gelmesini yahut
Rabbinin gelmesini yahut da
Rabbinin bazı âyetlerinin
gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin bazı âyetleri geldiği gün, daha
önce inanmamış, ya
da imanında bir hayır kazanmamış olan
kimseye, artık inanması, fayda
sağlamaz. Deki: "Bekleyin, biz
de beklemekteyiz. "
159- Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya senin
onlarla hiç bir
ilişkin yoktur. Onların
işi Allah'a kalmıştır, sonra Allah
onların yaptıklarını haber
verecektir.
160-
Kim iyilik getirirse,
ona o getirdiğinin
on katı vardır. Kim
kötülük getirirse, sadece
onun dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Rabbinin bazı
âyetleri. Kıyamet alâmetleri, kıyamete çok yakın bir zaman güneşin batıdan
doğması bu âyetlerdendir.Veya imanında hayrı elde etti. İmanında itaat ve ibadetten
dolayı bir hayır elde etti.Dinlerini ayırdılar. Dinlerini birbirinden uzak ve
farklı mezheplere, yollara ayırdılar.Gruplar haline geldilerKim bir iyilikle
gelirse. Kıyamet günü kim Allah'a iman edipO'nun birliğini kabul eder, O'na ve
Rasûlü'ne itaatten ibaretolan iyiliği getirirse.Ve kim bir kötülükle gelirse.
Kim de Allah'a şirk ve isyanı getirirse. [237]
Şirkin batıl ve
tevhidin hak olduğuna en büyük delil olan âyetler indirilip, deliller ortaya
konduktan sonra, müşrikler Allah ve Rasûlüne düşmanlığa hâlâ devam
ediyorlardı. Bu sebeple Allah, Rasûlüne şu âyeti İndirdi: "İnanmak için
ille de ruhlarını çekip alacak meleklerin gelmesini yahut kıyamet günü hüküm
vermek üzere Rabbinin gelmesini mi yahut ta güneşin batıdan doğması gibi
kıyamet vaktinin yaklaştığını gösteren Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi
bekliyorlar?! Muhakkak ki yalanlamada inatçılık, Allah'ın zikrettiği yu-kardaki
üç şeyi bekleyen kimsenin hâlidir. "Ama Rabbinin kıyamet vaktinin
yaklaştığını gösteren bazı âyetleri geldiği gün [238]bu
âyet kıyametin yakın olduğunu bildirmek için güneşin batıdan doğmasıdır-
Allah, daha önce inanmamış olan kimsenin o an inanmasının kabul edilmeyeceğini
ve bu imanın kendisine fayda vermeyeceğini haber veriyor. Çünkü kıyamet
koptuktan sonra edilen iman tercihle değil, zoraki kabul edilmiş bir
inanmadır. Yine, Kıyamet alâmetlerinden Önce bir insan inansa, fakat
münafıklığından dolayı imanında bir hayır elde etmese veya hayır elde etmeyi
arzu etmemiş olsa, bu da o kişiye fayda vermez ve bu imana karşılık kendisine
cevap verilmez. Çünkü münafıklık küfürdür. Küfür ise Allah'ın reddettiği bir
özelliktir."Bekleyin, biz de beklemekteyiz..." Allah, kendisine
putiarı ortak eden müşriklere, Rasûlünün şöyle demesini emrediyor:
"Beklediğiniz kadar bekleyin; biz de sizin helak olacağınız vakti
bekliyoruz. Çünkü, bu vakit, hiç şüphesiz apaçık bir delildir."
159 ve 160. âyetlerde
Allah, Rasûlüne, dinlerini paramparça edip bolük-pörçük olan yahudi ve
hristiyanlar gibi insanları haber veriyor. Kim bu ümmetten bid'at ortaya atar
ve o bid'ate uyarsa, birbiriyle münakaşa ve mücadele eden farklı grup ve
fırkalar olurlar. "Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur." Sen onlardan
uzak, onlar da senden uzaktır. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. O Allah
onları cezalandırmayı üzerine almıştır. Allah, onları kıyamet günü bir araya
getirecek ve işledikleri şer ve şirki onlara haber verecektir. "Kim bir
i-yilik getirirse, ona getirdiği iyiliğin on katı sevap vardır. Kim de bir
kötülük getirirse, ancak dengiyle cezalandırılacaktır. Siz bizim tarafımızdan
bir zulme uğratılmazsınız! Dolayısıyla biz onlardan iyilik yapanın hiç bir
iyiliğini eksiltmez, kötülüğüne de fazladan kötülük katmayız. Bu, Allah'ın
onlar hakkındaki hükmüdür. [239]
1- Allah
kıyamet günü mahşer meydanında hüküm verecektir.
2- Kıyametin
alâmetleri vardır. Bunlardan biri, güneşin batıdan doğması-dır. Bu doğuştan
sonra tevbe kapısı kapatılacaktır.
3- Dinde
gruplara ayrılmak haramdır. Yahudi ve hristiyanlar dinlerini parça parça
ayırmışlardır. Bu ümmetin başına da grupçuluk gelip çatmıştır. Bu grupların,
bir hadiste 73 tane olacağı haber verilmiştir.
4-
Rasülüllah, onların dinlerini paramparça etmelerinden uzaktır ve aralarında
hüküm verme işini Allah'a bırakmıştır.
5- İyiliklerin kat kat artması fakat
kötülüklerin artmaması Allah'ın adaletindendir. [240]
Doğru öteden beri dost
doğru gelen bozulmamış sapasağlam
İbrahim'in dini. Bu
din İslâm dinidir.
Hakka
yönelen.Kurbanım. Allah'a ibadet olarak kestiğim kurbanım.Hayatım.Rab isterim.
Kendisine ibadet edeceğim Rab mı arayayım Hiç bir taşıyıcı taşımaz. Kimse
kimsenin günahını çekmez. Başka yük, günah.
Yeryüzünün halifeleri.
Bir nesil ölerek diğer bir nesil yaşayarak hayatın sonuna kadar birbirinizi
takip edersiniz.
Size verdiğimiz
şeylerde sizi imtihan etmek için. Size verdiği sıhhat, hastalık,
zenginlik-fakİrlik ve bilgi ve cehalet gibi ko-nularda sizi denemek için. [241]
Bu âyetlerle, sayısı
yüzaltmiş küsuru bulan bütün âyetleri müşriklerle mücadeleyle ve belki
inanırlar, müslüman olurlar diye hidayet yolunun onlara açıklanmasıyla ilgili
olan bu sûre son bulmaktadır.
Bu âyetlerde Allah,
Rasûiü'ne, müşriklerden ayrı olduğunu ilan etmesini emrediyor ve şöyle
buyuruyor: "De ki: Namazım [242]
ibadet için kestiğim kurbanım, "yaşamım", yani ben yaşarken Allah'ın
bana verdiği herşey, "ölümüm," yani ölürken üzerinde bulunduğum
ibadet ve iyi işler sadece "âlemlerin Rabbi olan Allah içindir."
"O'nun ortağı
yoktur. Ben bununla emrolundum." Yani Rabbim bana bunu emretti "Ben
müslüman olanların ilkiyim."
Yine, Allah»
müşriklerin, Peygambere kendi ilâhlarına kendileriyle beraber ibadet etmek,
müşriklerin de Peygamberle beraber Allah'a ibadet etmek, biçiminde teklifte
bulunmalarını hoş görmüyor ve buyuruyor ki: "De ki: Allah'tan başka Rab
mi arayayım?" Halbuki Allah, bu hayatta mevcut olan herşeyin Rabbi, nzık
vereni, koruyanı ve yaratanıdır... Allah, Rasûlüne herkesin kazandığı iyilik ve
kötülüğün kendisine ait olduğunu ve hiç bir kimsenin başka bir kimsenin
işlediği günahı taşımayacağını ve hepsinin dönüşünün Allah'a olduğunu haber
veriyor. "Sonra sizin dönüşünüz Rabbinizedir. O, size ihtilâfa düştüğünüz
konulan haber verecektir." Yani aranızda hüküm verecek, kurtulan
kurtulacak, yok olan da yok olacaktır.
Yine Allah, Rasûlüne
şöyle demesini haber veriyor: "Sizi yeryüzünde bir biri ardınca yaratan
odur." Siz birbirinizi takip edersiniz; biriniz ölür, diğeriniz geride
kalır, o ölür diğeri geride kalır. "Derece bakımından sizin bir kısmınızı
bir kısmınızdan üstün yaptı." Şu fakirdir, bu zengindir, bu sağlıklıdır, o
hastadır... Sonra Allah bizim hakkımızdaki bu takdirinin sebebim şöyle
açıklıyor: "Size verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için." Ta ki
şükredeni, nankörlük edeni görsün. İmtihanın sonunda ortaya çıkacak olan sonuç
ya başarılı olmak ya da kaybetmektir. Bu sebeple Allah: "Rabbin cezası
çabuk olandır. O, bağışlayan, esirgeyendir." buyuruyor. Çünkü o nankörü
cezalandıracak, şükredeni ise affedip esirgeyecektir. [243]
1-
İbrahim'in dini İslâm'dır.
2- Namaz
için kalkarken, "namazım, kurbanım, Ölümüm, yaşamam alemlerin Rabbi olan
Allah içindir" demek caizdir.
3- Allah'tan başka Rab aramak caiz değildir.
Çünkü her şeyin Rabbi
O'dur.
4- Allah'ın
adaleti dünyada olduğu gibi kıyamet de günü tecelli edecektir.
5- Allah'ın suçlulara ceza verme adaleti de
kıyamet günü gerçek olacaktır.
6- İnsanlar
zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık, v.b. yönlerden birbirlerinden
farklıdır. Her şeyde Allah'ın idaresinin belirtisi vardır. Gaflette olanlar değil
de hatırlayanlar bunlardan istifade ederler. [244]
[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/467.
[2] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/467-468.
[3] Taberani'nin Abdullah b. Ömer'e -Allah her ikisinden
de razı olsun- dayanarak
bildirdiğine göre Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle
buyuruyor: "En'am sûresi bana bir bülün halinde bir defada indirildi. Bu
sûreyi yetmiş bin melek yola çıkardı, onlar bu uğurlama sırasında yüksek sesie
ve hep bir ağızdan hamd ve teşbih ediyorlardı." Sûreye "En'am"
adının verilmesinin sebebi, içinde "En'am" kelimesinin altı kez
geçmiş olmasıdır. Bir
[4] "O ki. gökleri ve yeri yoklan varelti: karanlığı
ve aydınlığı yarattı." Bu iki ifade
Yüce Allah'a hamdetmenin gerekçelerini gösterir. Çünkü kâinat
cevherlerden ve arazlardan oluşur. Cevherler gökler, yer. göklerdeki, yerdeki
ve bu ikisi arasındaki bülün varlıklardır. Arazlar ise karanlıklarla aydınlıktır.
Öyleyse bütün bunlardan oluşmuş kâinatı yaratan Allah kuiluk edilmeye lâyıktır,
başkası böyle bir saygıya lâyık değildir. Böylece hem pullar, melekler ve peygamberler
gibi cisimlere, hem de zerdüştilerin taptıkları karanlıklar ile-aydınlığa
kulluk edilmesi yolundaki düşünceler kökten çürütülmüş, gerekçesiz bırakılmış
oluyor.
[5] Tefsir bilgini Kurtubi: "Bütün cevherlerin bir
cinsten olduğuna dair bu ayette delil
var mı?" diye soruyor. Sorunun cevabı "evet"ür. Çünkü toprağın
canlı, güçlü, bilgili bir insana
dönüşmesi caiz olduğuna göre, cevherlerin diğer bütün hallerine dönüşmesi de
caizdir. Sebebine gelince bu ayet cansızın canlıya dönüşmesinin mümkün ve
geçerli olduğuna delil teşkil etmektedir.
[6] Yüce Allah'ın insanın topraktan yaratıldığını belirtmesinde
ölümden sonraki dirilişi inkâr edenlerin görüşlerini reddetmeye yönelik bir
işaret vardır. Onlar ikinci bir hayatın mümkün olamayacağı yolundaki
iddialarını öldükten sonra toprağa dönüşmelerine dayandırırlar. Fakat ioprağa
dönüştürülmesinin yeniden yaratılmalarının delili olduğunu gözardı ederler.
Çünkü toprağa dönüştürülmekle asli yaratılışlarına döndürülüyor, böylece ilk
hayatlarından daha mükemmel bir hayata döndürülmeye elverişli hale
getirüiyorlar.
[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/468-469.
[8] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/470-471.
[9] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/471.
[10] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/471-472.
[11] Bunun Kur'an'daki delili şu ayettir: "Başınıza
gelen her musibet kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzündendir; Bununla
birlikte Allah çoğu günahlarınızı affeder. (Şura, 30)"
[12] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/472-473.
[13] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/473-474.
[14] Abdullah b. Abbas -Allah her ikisinden de razı olsun-
bu ifadeyi şöyle açıklıyor: Burada sözkonusu olan gökle yer arasında asılı
duran ve müşriklerin gözleri ile görebilecekleri bir kitaptır. Yoksa sözkonusu
olan vahiy olsaydı, o zaten olmakta olan bir olaydı. İşle müşrikler o gözleri
ile görecekleri somut kitaba bile inanmaya yanaşmayacaklardı.
[15] Bu müşriklerin bir önerisi idi. Onları bu öneriyi
yapmaya kibirlilikleri ve inatçılıkları şevketinizi.
[16] Çünkü Yüce Allah'ın yasasına göre anlaşma, konuşma ve
ilişki kurma aynı türden iki canlı arasında olabilir. İnsan ile insan, hayvan
ile hayvan gibi. Buna göre melek ile insan ya da insan ile hayvan arasında
anlaşma, konuşma ve ilişki olmaz.
[17] Bu ayette Peygamberimiz teselli edilmektedir. Böylece
hemşehrilerinin alaylarına, hakaretlerine, inatçılıklarına ve büyüklük
taslamalarına karşı sabırlı olmasına çalışılmaktadır.
[18] Tefsir bilgini Kurtııbi'yc göre bu tür geziler eski
milletlerin eserlerinden, yurtları yıkıma uğramış halkların kalıntılarından
ibret alındığı takdirde mendüp-tur, yani güzeldir. Benim görüşüme göre bu tür
gezilere çıkanlar eski milletlerden kahin yıkıntıları gaflet içinde,
yemekli-içkili eğlencelerin başıboşluğuna kapılarak değiK yaşlı gözlerle ya da
hiç olmazsa ağlamaklı yüzlerle ziyaret etmelidirler.
[19] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/474-475.
[20] Bu meşruluğun dayanağı Yüce Allah'ın "Dünyayı
geziniz..." diye başlayan yu-kardaki ayetidir. Sünnet kaynaklı delili de
Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- şu sahih hadisidir: "Ben
daha önce mezarlıkları ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama bundan böyle
oraları ziyaret ediniz. Çünkü mezarlıklar size ahireti hatırlatır."
[21] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/475-477.
[22] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/477-478.
[23] Bu ifade müşriklerle yapıldığı farzediien bir başka
tartışmadır. "Onlara de ki: Göklerdeki
ve yerdeki tüm varlıklar
kimindir? Eğer onlar bu
soruya "Kimindir?" diye soru ile karşılık verirlerse,
kendilerine hemen "Allah'ındır" diye cevap ver. Fakat onlar
"Allah'ındır" sözünden başka bir karşılık vermezler, Çünkü Allah'tan
başka bir yaratıcının, bir rızık vericinin, bir mülk sahibinin olmadığını
biliyorlar.
[24] Yüce Allah bundan dolayı onları kâfirliklerinin ve
inatçılıklarının gerektirdiği cezaya hemen çarptırmaz. Buhari ile Müslim'in
Ebu Hureyre'ye -Allah ondan razı olsun- dayanarak bildirdiklerine göre Peygamberimiz
şöyle buyuruyor: "Yüce Allah kâinatı yarattığında Arş'ının üstünde,
yanında bulunan bir kitapta 'Benim rahmetim Öfkemi yener diye yazmıştır.
[25] Yani O herkesin rızkını verir, fakat O'na rızık veren
biri yoktur ihtiyacı da yoktur. Nitekim başka bir ayette: "Ben onlardan
nzık istemiyorum, bana yiyecek vermelerini beklemiyorum" (Zariyat,
57") buyuruluyor. O kullarını rızık vererek doyurur, fakal O'nu doyuran
biri yoktur. Çünkü O'nun yaratıkları gibi beslenmeye muhtaç olduğu düşünülemez.
[26] "Eğer Rabbiine karşı gelirsem" cümlesinde
Allah'a karşı gelmenin ne kadar çirkin bir nankörlük olduğuna işaret vardır.
[27] Yani Kıyamet günü azap kimden uzak tutulursa Allah ona
merhamet ederek kendisini ateşten kurtardıktan sonra üstelik cennetine
koymuştur.
[28] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/478-480.
[29] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/480-481.
[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/481-482.
[31] Durr, yani musibet, insana elem veren, insanın
mutluluğuna ters düşen her tür kötülüktür. Bunun karşıtı fayda'dır ki, o da
insanın mutluluğu ile uyuşan her iyilik demektir. Buna göre buradaki
"durr" kelimesi hastalık anlamına gelen "maraz"
kelimesinden daha geniş kapsamlıdır. Çünkü durr kelimesi hastalık ile birlikte
insana zarar veren diğer bütün halleri de içerir.
[32] Bunun delili Tirmizi'de yeralan Abdullah b. Abbas'm
-Allah her ikisinden de razı olsun- rivayet ettiği şu sahih hadistir:
Peygamberimiz Abdullah b. Abbas'a şöyle buyuruyor: "Evlâdım, bir şey
isteyeceğin zaman Allah'tan iste; yardım dileyeceğin zaman Allah'tan dile.
Bilesin ki, bütün ümmet sana bir yarar sağlamak üzere biraraya gelse, sadece
Allah'ın üzerine yazdığı yararı sana sağlayabilir. Yine bütün Ümmet sana bir
kötülük yapmak amacı ile biraraya gelse, sadece Allah'ın hesabına yazdığı bir
kötülüğü sana yapabilir. Artık kalemler havaya kaldırılmış ve sayfalar
kurumuştur."
[33] Peygamberimiz Buhari'de yer alan bir hadisinde şöyle
buyuruyor; "Benden işittiklerinizi, tek bir ayet bile olsa, başkalarına
duyurun. İsrailoğullan hakkında konuşun. Bu sakıncalı değildir. Kim bilerek
benim adıma yalan söz uydu-rursa cehennemdeki yerini ayırsın!" Tefsir
bilgini Mukalil: " İnsan olsun, cin olsun, Kur'an kime ulaşırsa o onun
için uyarıcıdır," diyor. Yine Tefsir bilgini Kurtubi de: "Kur'an kime
ulaşmış ise o Peygamberimizi görmüş ve O'nu dinlemiş gibidir," diyor.
[34] Bu soru kınama ve azarlama ile karışık reddetme anlamı
taşır. Reddedilen şey müşriklerin cahillikle ve inatçılıkla putların ve
taşların ilâh olduğu biçimindeki dayanaksız şahitlikleridir.
[35] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/482-483.
[36] Yunus sûresinde yeralan bu konudaki ayetler son derece
çarpıcıdır. Yüce Allah, peygamberi Yunus'a şöyle sesleniyor: "Allah
dışında sana ne yarar ne zarar do-kunduramayan putlara, düzmece ilahlara sakın
tapma! Eğer böyle bir şey yaparsan o takdirde kesinlikle zalimlerden olursun.
Eğer Allah başına bir sıkıntı verirse onu O'ndan başka hiç kimse gideremez.
Eğer sana bir yarar dokundurmak islerse O'nun lütfunu hiç bir şey
engelleyemez. O yararı dilediğine dokundurur. Allah affedicidir,
merhametlidir." (106-107)
[37] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/484-485.
[38] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/485.
[39] Bu soru azarlama içerikli olumsuz bir sorudur. Yani
hiç kimse Allah hakkında yalan uydurandan ya da O'nun ayetlerini inkâr edenden
daha zalim olamaz. "Allah'ın ayetleri" deyimi Kur'an'in ayetleri ile
Peygamberimizin gösterdiği mucizeleri içerir.
[40] Yani: Ey Muhammed. sorgulama ve hesaba çekme işleminin
gerçekleşeceği günü ve o gün o müşriklerin halinin nice olacağını kavmine
hatırlat.
[41] Müşrikler, ahirette Yüce Allah'ın tevhid inancının
bağlılarını affettiğini, onların günahlarını görmezden geldiğini görünce,
müşriklikle ilgilerini keserler, ondan uzak olduklarım söylerler.
[42] Uydurdukları
yalanın açıklaması şöyledir:
Onlar taptıkları putlar için: "Bunlar bize Allah katında aracı
olurlar, bizim O'na daha yakın olmamızı sağlarlar..." diyorlardı. Fakat bu
durumda yalanları ve iftiraları uçup gitti ve acı gerçeğin çıplak yüzü ile
karşı karşıya kaldılar.
[43] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/486-487.
[44] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/487-488.
[45] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/489.
[46] Abdullah b. Abbas'uı bildirdiğine göre Mekke
müşriklerinin liderlerinden Nadir b. Haris'c. "Muhammcd ne diyor?"
diye sordular. Nadir şöyle dedi: "Dudaklarını oynattığını görüyorum.
Söyledikleri eski masallardan başka bir şey değildir. Tıpkı benim size
anlattığım eski çağlara ait hikayeler gibi." Nadir anlattığı hikayeler ile
meşhurdu. Bu hikayeleri ticaret amacı ile eski İran'a yaptığı gezilerde öğrenmişti.
[47] Yani onlar sırat köprüsü üzerindedirler ve cehennem
altlanndadir. Ya da cehennemin yakınında durdurulmuşlar da orayı gözleri ile
görebiliyorlar. "Görsen!" şartının cevabı gizlidir. Bu gizli cevap,
"o zaman korkunç bir manzara ile karşılaşırdın" biçiminde ifade
edilebilir.
[48] "Daha önce gizli tuttukları şeyler açıkça
karşılarına çıktı" ayeti şöyle açıklanabilir: Dünyadayken sakladıkları
kâfirlik, yalanlama ve inatçılık gibi suçlar açık bir biçimde karşılarına
çıktı... Bu ayet şöyle de yorumlanabilir: Bu kâfirler dünyadayken kendilerine
anlatılan dini hükümlerin ve tevhid ilkesinin doğru olduğunu biliyorlardı.
Fakat kafir yoldaşları ve müşrik bağlıları durumun farkına varmasınlar diye bu
bilgilerini gizli tutuyorlardı.
[49] Onların bedbahtlıklarının sebebi budur. Yani yeniden
dirilişi ile ahiret günü hesaplaşmasını inkâr etmeleri ve dünya hayatından
başka bir hayat olmadığı yolunda kendilerini kandırmalarıdır.
[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/489-491.
[50] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/491-492.
[51] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/492.
[52] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/493.
[53] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/493-495.
[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/495.
[55] Rivayel edildiğine göre Ebu Cehil ve onunla beraber
Kureyş'ten bir grup insan Nebi (s.a.v.)'nin yanına geldiler ve ona: "Seni
yalanlamıyoruz, muhakkak sen bize göre doğrusun, anCak biz senin getirdiğini
yalanlıyoruz!" dediler. Ayet, bu rivayetin doğru olduğuna şahittir.
"Seni yalanlıyorlar" sözünün manası, seni yalana nisbet ediyorlar ve
sözünü reddediyor!ardır.
[56] İbn İshak ve başkalarının rivayciinc göre: Ahncs b.
Şerik, Ebu Cehil'e gelerek ona dedi ki: "Ey Ebu Hakem, (Ebu cehil'in
künyesi Ebu hakem'dir) Mu-hammed'den işittiğim sözler hakkında görüşün
nedir?" Çünkü müşrikler Peygamberimizin evine geliyor, o namaz kılarken
Kur'an dinliyorlar, gün ağarmca dağılıyor!ardı. Ebu Cehil ona şöyle dedi:
"Ne işitlin?" "Biz ve Abd-i Menaf oğulları şerefte mücadele
ettik. Onlar yedirdi biz de yedirdik. Onlar verdi biz de verdik: Her konuda
onlarla at başı yarıştık; Şimdi onlar
kendisine gökten vahy inen peygamber bizdcn,diyorlar. Biz bunu asla
kabul edemeyiz, dedi.
[57] Senin gibi birine bu gibi şeyler uygun değildir. Bütün
bunlar Rasûlüllah'ı teselli etmek ve onu sabretmeye yöneltmek içindir. Kıyamet
gününe kadar Allah yoluna her çağıran, eziyetle ve yalanlamayla yüz yüze
gelecektir.
[58] Mânânın, bilginin ve ağır başlılığın zıddı-olan cchl
olması da caizdir. Birinci mânâyı Allah
dileseydi onları hidayet üzere toplardı, ikinci mânaya "sana onların yüz
çevirmeleri ağır geliyorsa" âyeti uygun düşmektedir.
[58] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/495-496.
[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/497-498.
[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/498.
[61] Ayet indirmemcsinin hikmeti, indirseydi onlar inanmayacak
ve onları helak ed-
ecekti. Fakal Allah onların neslinden kendisine ibadet eden ve bir
olduğunu kabul eden kimseler çıkarmak için onları bırakmayı, helakeimcmeyi
istiyordu.
[62] İnsanla hayvan ve kuş arasındaki bu benzerlik, insanın
hayvana zulmetmemesi-
ni, eziyet etmemesini ve emrcdildiği şeyi aşmamasını gerektirmektedir.
Aradaki benzerlik her ikisinin de Allah'ı teşbih etmesi ve vahdaniyetine
delâlet etmesidir.
[63] Kurtııbi demiştirki:
"Hayvanların hasredileceğim kabul etmek sahih olan görüştür. Her ne
kadar hayvanlarda, hüküm sebebiyle kalem cereyan etmiyorsa da kendi aralarında
olan şeylerle hesaba çekileceklerdir. Ebu Zer'den rivayete göre: Rasûlüllah'ın
yanında iki koç toslaşmış, Rasûlüllah: "Ey Ebu Zer bunların toslaşmaları
konusunda bir şey biliyor musun?" demesi üzerine, Ebu Zer:
"Hayır," demiş. Rasûlüllah Allah biliyor ve aralarında
hükmedecek!" demiştircek,
[64] "Haşrolunacaklar" ayeti hakkında bunun ölüm
olduğu söylenmiştir. îbn Abbas'tan gelen rivayet budur. Mücahid ve Dahhak da
aynı şeyi söylemişlerdir. Haşr'ın kıyamette iekrar dirilmek olduğu da
söylenmiştir. Doğru olan da budur.
[65] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/498-500.
[66] İbn Kesir, Hafız Ebu Yala. Cabir b. Abdillah'tan gelen
kendi senediyle şöyle rivayet etmektedir: "Çekirgeler Ömer (r.a)'m
halifeliği zamanında bir sene görülmedi. Çekirgeleri sordu, ona hiç birşey
haber verilemedi. Bu sebeple hüzünlendi ve Şam'a varıncaya kadar çeşitli
bölgelere atlı gönderdi. O şöyle soruyordu: "Çekirgelerden her hangi bir
durum görüldü mü görülmedi mi?" Yemen tarafından gelen kişi bir avuç
dolusu çekirge getirdi ve Ömer'in önüne attı. Ömer bunu görünce tekbir getirdi
ve şunu söyledi: Rasûlüllah'ı şöyle derken işittim: "Allah bin ümmet
yarattı. 600'ü denizde 400 rü karadadır. Bunlardan ilk yol alacak
çekirgelerdir."
[67] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 2/500.
[69] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/10.
[70] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/11.
[71] "Ansızın ve alenen" kelimeleri,
[72] Ayetteki soru, onlar aleyhine zulmü kaydederek ve
helak sebeplerinin kendi zulümleri olduğunu bildirerek, helakin sadece zulüm
sahipleri hakkında geçerli olduğunu ifade etmek içindir.
[73] "Müjdeleyici ve uyarıcılar" kelimesi gramer
olarak, "Peygamberler" kelimesinden hâldir. Bu iki kelimede
peygamber göndermenin sebebi mevcuttur. Müjdeleme kelimesinin mânası gizli bir
işi haber verme; uyarma kelimesinin mânası ise ister dünyevî ister uhrevî olsun
zararlı bir haberi iletmedir. Burada her iki kelimeden maksat Âhiretin nimet ve
azabıdır.
[74] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/11-12.
[75] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/12-13.
[76] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/14.
[77] Âyet müşriklerin çeşitli şeyler istemelerine karşılık
olan cevaptır. Allah, Rasûlüne: "Ben Allah'ın rızık hazinelerine sahip
değilim ki sizin istediklerinizi verebileyim. Gaybı da bilmem ki beklediğiniz
azabı haber verebileyim. Ben sadece bana vahyedileni haber veririm..."
demesini buyuruyor.
[78] Bu ifade Rasûlüllah'ın ietihad etmesini ortadan
kaldırmamaktadır. Çoğunlukla Rasûlüllah iclihad eder, hakkında nas bulunan
konuya kıyas ederdi. Fakat hak olmayan ve Allah'ın razı olmayacağı şeyde karar
kılmazdı.
[79] Bu soru şeklindeki hitapta mü'minle kâfir arasında tam
bir farklılık olduğuna işaret vardır. Müslüman görendir, kâfir ise kör olandır.
Dolayısıyla onlar düşünemez ve küfür karanlığından çıkamazlar.
[80] Âyette putların, ibadet edenlerine şefaat
edemeyeceğine delil vardır. Aynı şekilde "Biz Allah'ın oğullarıyız, bize
babamız şefaat edecek diyen ehl-i kitabın iddiasını iptal söz konusudur.
Kıyamette şefaat. Allah'ın şefaat
edenizin, şefaat edilene razı olmasıyla olacaktır.
[81] Müslim'in Sa'd b. Ebi Vakkas'lan rivayetine göre o
şöyle demiştir. "Biz bir gün
altı kişi Rasulullah'la beraberdik. Müşrikler Rasûlüllah'a dedi ki:
"Şunları yanından uzaklaştır." Onlar kovmak için bize karşı cesaret
edemedikleri için peygamberin bizi kovmasını istiyorlardı. Bu altı kişi şunlar
idi: Ben, îbn Mesud, Huzeyl'den bir adam, ve ismi olmayan iki kişi ve Bille
beraberdik. İşte bu olay üzerine Allah Teâlâ şu ayetini peygamberine indirdi:
"Sabah-akşam Rablerinin rızasını isteyerek dua edenleri Kureyş
büyüklerinin arzusuna uyarak kovma...
[82] Âyette, insana makam ve elbise sebebiyle saygı
göstermenin, adı sanı olmaması ve elbisesinin eski olması sebebiyle hakir
görmenin caiz olmadığını işaret ediyor.
[83] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/14-16.
[84] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/16.
[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/18.
[86] Evdeyl b. Abbas'tan rivayete göre: Müslümanlardan bir
grup Rasûlüllah'a geldi ve biz günah işledik bizim için af dile, dediler.
Rasûlüllah onlardan yüz çevirdi ve bu âyet indi.
[87] Yani, Allah size din ve canınız konusunda da emniyet
lütfetsin. Rasûlüllah on-
ları görünce önce selâm veriyordu ve şöyle diyordu: Ümmetimden,
kendilerine önce selâm vermemi isteyen kimseler çıkaran Allah'a
hamdolsun."
[88] Buradaki "yazma" farz kılma manasınadır.
[89] Burada dua lafzî söylenmiş ve ibadet kastedilmiştir.
Çünkü duada, Allah'a kulluğun ortaya konması söz konusu olduğundan, dua ibadet
ve ibadetin Özüdür.
[90] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/18-20.
[91] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları:3/20.
[92] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/22.
[93] Buhari'nin İbn Ömer'den rivayetine göre Nebi (s.a.v.)
şöyle demiştir: "Gaybın anahtarları beştir; bunları Allah'tan başkası
bilemez. Rahimlerin neyi gizlediğini yalnız Allah bilir, yarın ne olacağını
yalnız Allah bilir, yağmurun ne zaman nereye ne kadar yağacağını Allah'tan
başka hiç kimse bilemez. Hiç bir kimse nerede öleceğini bilemez, ancak Allah
bilir. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir."
[94] Müslim'in Hz. Aişe'den rivayetinde, Hz. Aişe şöyle
diyor: "Rasûlüllah'm yarın ne olacağını haber verdiğini iddia eden,
Allah'a en büyük iftirayı atmıştır."
[95] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/22-23.
[96] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/23-24.
[97] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/25.
[98] Bu cümle onlar için azarlama anlamı taşımaktadır.
Yani, Rabbinizin sizi kurtarmasına rağmen siz ona şirk koşuyorsunuz. Bu ne
alçaklık bu ne küstahlık!.. Ne var ki onlar önceden de Allah'a şirk
koşuyorlardı.
[99] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/25-26.
[100] Müslim'in Şevban'dan rivayetine göre Rasûlüllah şöyle
demiştir: "Al!ah benim için yeryüzünü bir araya getirdi, doğusunu
batısını gördüm. Ümmetimin hakimiyeti benim için toplanan yerlere ulaşacak.
Bana kırmızı ve siyah iki hazine verildi. Allah'tan ümmetimi umumi afetle
helak etmemesini ve kendilerinden başka düşmanı onlara musallat etmemesini
istedim ki onların güçleri gitmesin. Allah dedi ki: "Ben bir hüküm verince
o reddedilmez. Senin ümmetin birbirlerine düşüp, savaşıp birbirlerini esir
etmeye kalkışmadıkça onlara umumi bela vermeyeceğim. Bütün düşmanları
ümmetinin aleyhine toplansa bik-onlara zarar veremezler.
[101] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/26-27.
[102] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/28-29.
[103] Hitap, Rasûlüllah ve ashabınadır, fakat ümmeti de bu
hitaba dahildir. Ayette büyük günah sahipleriyle, özellikle günah işlerlerken
onların yanında oturmanın caiz olmadığına delil vardır. Bu görüş selefin, bu
mesele hakkındaki görüşüdür.
[104] Müşriklerin oyun ve eğlence yerine koydukları din
hakkında ihtilaf edilmiştir.
Açık olan, Peygamberin getirdiği İslam'dır. Çünkü Allah'ın bundan başka
dini yoktur ve Allah bu dinle Rasûlünü onlara göndermiştir. Dolayısıyla bu din,
onların da dinidir. Maalesef onu reddetmişler, alay ederek oyun ve eğlence yerine
koymuşlardır.
[105] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/29-30.
[106] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/30.
[107] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/32.
[108] Hidayetten sapıklığa döneriz.
[109] Kurtubi, "(hak ile) kelimesinin manası (hak söz
demektir)'diyor." Yani o (kün)
kavlini kastediyor. Yine o "hak ile" kelimesinin
"hikmetle" anlamında olduğunu söylüyor.
[110] İnsanların hatalarından biri de 'sur' kelimesinin
resim manasına gelen suretin çoğulu olduğunu söylemeleridir. "Sura
üfürülecek" demek "hayat tamam olacak" demektir. Sur kelimesini
suret'in çoğulu anlayanların bu anlayışı, sahih hadislere ters düşmektedir.
Çünkü Allah "ona bir kere daha üfürülecek" demiş. Âyette geçen
üfürmek'ten maksat hayatın sona erdiği üfürmedir. Bundan sonra gelecek olan
ba's (dirilme) üfürmesidir. Burada, onlar hesap alanındayken Sura üfürmesi ve
dördüncü olarak, hesap için kalkacakları bir üfürme daha vardır. Böylece
kıyametle birlikte iki ve kıyametten sonra iki olmak üzere Sur'a dört defa
üfürülmüş olur.
[111] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/32-33.
[112] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/33-34.
[113] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/35.
[114] Azer'in başka bir ismi daha vardır ki o da Tarh'dır.
Bu, Yakub'un hem Yakııb hem de İsrail isminin olması gibidir. Azerin, amcası
olduğunu söyleyenler karıştırıyor. Bir Allah elçisinin babasının cehennemde
olduğunu söylemeye dilleri varamadığından dolayı, Azer'in Hz. İbrahimin amcası
olduğunu söylüyorlar.
[115] ibrahim'in kavmi Sabii idi. Yıldızlara tapıyorlar ve
onlar için putlar yapıyorlardı. KeManilerin dini buydu. Onlar, putlara
kendilerini Allah'a yaklaştırsın ve vesile olsun diye ibadet ediyorlardı. Bu
nedenle onlar müşrik idiler.
[116] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/35-36.
[117] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/37.
[118] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/38.
[119] İbn Kesir'in, İbn Merduye'den naklettiğine göre
Rasûîüllah şöyle demiştir: "Kime bir nimet verilirse şükretsin, verilmezse
sabretsin. Kim bir günah işlerse af dilesin, kim bir haksızlığa uğrarsa
affetsin. Kimde haklı olduğu halde susarsa..." Ona ne var, ey Allah'ın
Rasûlü, denince: "İşte onlar için tam bir güven vardır ve hidayete eren
onlardır!" buyurdu.
[120] İbn Mesud'dan es-Sahih (Buhari)de rivayete göre bu
ayet indiğinde, ayet ashaba
ağır geldi ve şöyle dediler: "Hangimiz, kendine haksızlık etmedi
ki? Rasûîüllah şöyle buyurdu: ""Haksızlık sizin zannettiğiniz gibi
değildir. O, Lokman'm oğluna dediği: "Ey oğulcuğum, Allah'a şirk koşma,
çünkü şirk büyük bir zulümdür, sözü gibidir."
[121] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/38-40.
[122] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/40.
[123] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/41.
[124] Ibn Abbas diyor ki: "Bu peygamberlerin hepsi Hz.
İbrahim'in soyuna nisbet edilmiştir. Halbuki bazıları ne ana ne baba tarafından
onunla irtibatlı değildir. Çünkü Lut, İbrahim'in kardeşinin oğludur. İsa'yı da,
İbrahim'in zürriyetindcn saydı. Oysa o bir kızın oğludur." Buradan, Şafii
ve Ebu Hanife, oğluna ve oğlunun oğluna vakfeden kimsenin vakfına, kızının
oğlunun da dahil olduğuna karar vermişlerdir. Çünkü "Veled" sözü hem
kızı hem de erkek çocuğu kapsar.
[125] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/41-42.
[126] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/42-43.
[127] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/43-44.
[128] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/44-45.
[129] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/45.
[130] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/46-47.
[131] Bunun anlamı şudur: Müşrikler: "Allah hiç bir şey
indirmedi..." derlerken, Allah (c.c)'ın, kullarına karşı hiç bir delil
getirmediğini, onlara, kendisinde menfaatleri olan hiç bir şeyi emretmediğini
ve yine kendisinde zararları olan hiç bir şeyi de yasaklamadığını
söylüyorlardı. Bu söyleriyle de Allah'ı hakkıyla tanıyamamış ve onun herşeye
kadir olduğuna inanmamış oluyorlardı..
[132] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/47-48.
[133] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/48.
[134] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/49.
[135] Said b. Ebi Şerh, Rasûlüllah için "şüphesiz biz
insanı yarattık..." âyetini yazarken, yaratılışın tafsilatıyla
açıklanması, onu hayrete düşürmüş ve "münezzeh olan Allah yaratanların en
iyisidir" demiştir. Bunun üzerine, Rasûlüllah bu sözün âyet olarak inmiş
olduğunu söylemiş, bu olay üzerine Said şüpheye düşerek irtidat etmiş ve
müşriklere sığınmıştır. Mekke'nin fethinde tekrar İslâm'a dönmüş, Hz. Osman'ın
vasıtasıyla iyi bir müslüman olmuştur. Çünkü Hz. Osman'la Said süt kardeşidir.
Said, Afrika bölgesinin fatihidir. Allah'a, namaz kılarken canını alması için
dua ederdi. Bu sebeple
[136] Kurtubi diyor ki: Şu hadise de, bu üslûp
kabilindendir: Bir kişi fıkıhtan, sünnetten ve selefin görüşünden yüz çevirir,
"aklıma şu geldi, kalbim bana şunu haber verdi ve kalbim bana Allah'tan
şunu haber verdi" der, bunlarla hüküm verir, bozukluktan arındığı ve
dünyayı ve her şeyini terkettiği için böyle yaptığını iddia eder, bu hükümlerin
sıradan halk ve geri zekalılar için verileceğini söyler... İşte bu kimseler
zındıktır. Bu sözü söyleyen öldürülür. Tev-besi kabul edilmez ve bu sözleri
ortadayken başka delile ihtiyaç duyulmaz.
[137] Rivayete göre Hz. Aişe bu âyeti okumuş ve şöyle
demiştir. "Ben Allah Rasû-
lüne; Ey Allah'ın Rasûlü, kadın ve erkeklerin üstü başı açıldı, hep
beraber Allah'ın huzuruna toplanacaklar, birbirlerinin avret yerlerine
bakarlarsa (ne olacak?) dedim. Bunun üzerine o da şöyle dedi: O gün herkesin
kendisine yetecek işi olacak; erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere
bakmayacak; uğraşacak başka işleri olduğundan birbirlerini ihmal edeceklerdir.
[138] Sahih-i Buhari'de şöyle bir rivayet yer almaktadır:
Rasûlüllah şöyle dedi: "A-demoğlu malım, malım der. Senin yiyip
tükettiğinden, giyip eskittiğinden, ta-sadduk etmekle ayırdığından başka malın
varmı ki? Bunların dışındakiler gider ve sonunda o malları, başka insanlara
terkeder.
[138] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/50-51.
[139] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/51.
[140] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/53-54.
[141] Ölü nulfeyi diri insandan ve canlı insanı ölü nutfeden
çıkarır.
[142] "Husbanen" demek; kullarının menfaatlerinin
alâkalı olduğu hesapla, demektir. Husban, hesab kelimesinin çoğuludur. Bu
mânaya göre âyetin anlamı şudur: Allah güneş ve ayın seyrini bir hesapla
yapmıştır. Bu hesap ne artar ne de eksilir. Husban aynı zamanda ateşe de
denir. Bir âyette: "Allah onların üzerine gökten (husban) ateş
gönderir," buyurulmaktadır.
[143] Abdullah b. Mesud demiştir ki: "O nefsin, rahimde
bırakılma ve Öleceği dünyada emanet olarak bırakılma süresi vardır." Bu
yorum, kaf harfinin fethayla okunuşuna göredir. Tefsir(ler)de yazıldığına göre
müfessirlerin çoğu müs-takarın (kalmanın) rahimde, müstevda'ın erkeğin belinde
olduğunu söylemişlerdir. Said b. Cübcyr diyor ki: "Bana İbn Abbas: Sen
evli misin? dedi. Ben de cevap olarak: Hayır, dedim. Bunun üzerine şöyle dedi:
Şüphesiz Allah, senin sırtından, oraya emanet bıraktığı şeyi çıkarır."
Sizin için yeryüzünde belirli bir vakte kadar kalış ve emanet bırakılma
vardır" âyetinde geçen müstakar, insanın kıyamet gününe kadar emanet
olarak bırakılacağı kabirdir.
[144] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/54-56.
[145] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/56.
[146] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/57-58.
[147] "Halakahum" (Onları Allah yarattı)
cümlesindeki "Onlar"ın "denk tutan kimselere" ait işaret
ismi olması da mümkündür. (Bununla beraber) insanların Allah'a ortak ettikleri,
O'nunla beraber ona da ibadet ettikleri cin için işaret ismi olması da
mümkündür.
[148] İnsanların cinleri ortak etmeleri üç şekildedir: a-
Cinne itaat ederler: Allah'la beraber ona da ibadet ederler, b- Meleklere: Hem meleklere Allah'ın kızı derler,
hem de onlara itaat ederler. Bu "cinleri Allah'a ortak ettiler"
âyetinin anlamıdır, c- Zındıklar demişlerdir ki: Allah, suyun, nurun, yer
hayvanlarının, iblisin, karanlığın, yırtıcı hayvanların, yılanların ve
akreplerin yaratıcısıdır.
[149] Bu, Allah'ın çocuğu olduğu sözünün batıl olduğuna en
büyük delildir. Çünkü herşeyi O yaratmıştır. Allah her şeyi yaratmışken o
şeyleri yaratanın çocuğu olduğu söylenebilir mi? Eğer bu söz doğru olsaydı, bir
şeyler yapan her kişi için, yaptığı şeyin babasıdır, denirdi. Şüphesiz böyle
söyleyen yoktur.
[150] "Gözler O'nu gÖremez"den maksat, yani
tamamen idrak edemez, demektir. Bu
sebeple, cennette dostları O'nu gözle görecekler ve mübarek vechine
bakacaklardır. Dünya hayatında, O'nun görülmesi imkânsızdır. Çünkü Musa
görmey' istemiş, insan bundan aciz olduğundan bu gözlerle görememiştir.
[151] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/58-60.
[152] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/60.
[153] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/61.
[154] 'Okudun' kelimesi, mütalâa ettin (zakerte) yani sen
onu ehli kitapla müzakere ettin, onlardan öğrendin, şeklinde de okunmuştur.
'Liye'kulu'daki "li" harfi netice bildirmek içindir. Yani, sonunda
onlar, sen başkasından öğrendin, diyecekler, anlamındadır.
[155] Bu âyet cihadın farz olduğunu bildiren âyetle izah
edilmiştir.
[156] Ayette, kaderin olmadığını söyleyen ve fiillerin
takdir edilmediğini, onları, Allah'ın izni olmadan kendilerinin yarattıklarını
iddia eden kaderiye mezhebinin batıl olduğuna delil vardır.
[157] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/61-62.
[158] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/62-63.
[159] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/63-64.
[160] İbn Abbas demiştir ki: Ebu Taiib'e Kureyş kâfirleri
demişti ki: "Mulıammed ve arkadaşlarını ilâhlarımız hakkında ileri geri
konuşmaktan ve onları aşağı düşürmekten ya vazgeçirirsin, ya da biz de onun
ilâhına kötü konuşur ve aşağılamaktan." vazgeçmeyiz. Bu olay üzerine bu
âyet indi. Bu hüküm kıyamete kadar bakidir. Eğer mü'minlerin, kâfirler
hakkında kötü konuşması, Allah ve Rasûlüne kötü konuşmalarına sebep oluyorsa,
mü'minlerin, onlar ve ilâhları hakkında kötü konuşması caiz olmaz.
[161] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/64-65.
[162] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/65.
[163] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/66-67.
[164] Buradaki vahiy, vesvese yoluyla onun kalbine batıl
fikirler atar, demektir. Çünkü vahiy sessiz ve hızlı haber vermeye denir. Buna
delil: "Sizden hiç bir kimse yoktur ki ona cinden bir arkadaş vekil
kılınmasın" sözü üzerine, senin yok mu ey Allah Rasûlü, diye sorulunca,
benim de var fakat, Allah ona karşı bana yardım etti ve müslüman oldu,
hadisidir.
[165] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/67-68.
[166] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/68.
[167] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/69-70.
[168] Kûfeli alimler "kelime" sözünü tekil olarak
"kelime" şeklinde okumuşlardır. Diğerleri ise çoğul olarak
"kelimat" şeklinde okumuştur. Kelimat hakkında İbn Abbas şöyle diyor:
Kelimeler, Allah'ın vaadleridir.
[169] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/70-71.
[170] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/71.
[171] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/72-73.
[172] Bu âyet yeme içme ve boğazlama sırasında Allah'ın
isminin anılmasının gerekli olduğu konusunda delildir.
[173] Nesai'nin İbn Abbas'dan rivayetine göre: Müşrikler
müslümanlarla münakaşa etmişler ve "Allah'ın boğazladığını yani kesilmeden
kendi kendine öleni yemeyin, kendi boğazladığınızı yiyin," demişlerdi. Bu
sebeple Allah "Üzerinde Allah'ın isminin anıimadığı hayvanlardan
yemeyin" buyurdu. Lafzın hususiliği mânanın umumiliğine engel değildir.
Lafızlarda sebebin hususi olmasına değil lafzın umumi olmasına itibar edilir.
Bu sebeple .âyetten şunlar anlaşılır: Boğazlama sırasında Allah'ın adını anmak
gerekir. Eğer müslüman Allah'ın adını anmayı unutursa, boğazladığı yenir,
kasıtlı olarak terkedcrse yenmez. Bazı fa-kihler müslümanm hafife almadıkça,
kasten terki sebebiyle, boğazladığının haram olmadığını söylerler.
[174] Ayet, Allah'ın haram kıldığını helâl sayanın kâfir
olduğuna delildir. Ölü etini Allah haram kılmıştır. Eğer Allah'tan başkasının
helâl kıldığını duyan bunu gönülden kabul ederse yine müşrik olur. İbn Arabî
diyor ki: Müslüman müşrike inançta itaat ederse müşrik olur. Eğer amelde itaat
eder fakat akidesi sağlam olur; tevhid ve tasdik üzere devam ederse kâfir değil
asidir.
[174] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/73-74.
[175] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/74-75.
[176] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/76.
[177] Ayet bütün mü'min ve kâfirleri kapsamaktadır. Ölüm,
cehalete de denir.
[178] Âyette takdim ve tehir vardır. Yani başka bir hikmete
dayalı olarak cümle sıra-
lamalarında gramer açısından önce gelmesi gereken söz sonra gelmiş,
Ekabir, ekber kelimesinin çoğuludur. Oranın ileri gelenleri ve büyükleridir.
Ekabir Özellikle zikredilmiştir. Çünkü bir beldenin üeri gelenleri, diğer
insanlara göre bozgunculuğa en fazla gücü olanlardır.
[179] Bu bir takım insanların söylediği sözdür. Velid b.
Mugİre RasûlüIIaha demişti ki: Eğer peygamberlik gerçek olsa idi, ben ona
senden daha layık olurdum. Çünkü benim yaşım senden büyük ve senden daha çok
mala sahibim!.. Ebu Cehil de şöyle demişti: Bize de sana geldiği gibi vahy
gelmedikçe, biz sana inanmayız ve tâbi olmayız.
[180] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/76-77.
[181] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/78.
[182] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/79-80.
[183] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/80-81.
[184] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/81-82.
[185] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/83.
[186] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/83-84.
[187] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/84-85.
[188] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/86.
[189] Zengin, başkasına muhtaç olmayan kimsedir. Mahlûkatın
zenginliği hakiki değil nisbidir. Allah'ın zenginliği ise hakikidir. Bu sebeple
"Rabbin zengindir" ifadesi, Rabbin hiçbir kimsenin ortak olmadığı
mutlak zengindir, anlamındadır. Bunun için âyette gerçek zenginlik sadece
Allah'a ait kılınmıştır.
[190] Bu emir tehdit içindir. (Yani Türkçe karşılığı:
"Yapın bakalım, sizinle nasıl olsa görüşeceğiz! demektir.")
[191] Bunlar çok kuvvetli tehdit içeren cümlelerdir. Aynı
zamanda Rasûlüllah'ın, Allah'ın yardımından ve iyi sondan emin olduğuna işaret
etmektedir. Akibet, işin sonu ve yapılan işin eseri, anlamındadır. Bir şeyin
akibeti demek, o şeyden ortaya çıkan netice, demektir.
[192] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/86-87.
[193] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/87.
[194] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/89-90.
[195] Kurtubi diyor ki: Bu âyette şuna delil vardır: Alime
yakışan, kabul etmese bile muhalifinin sözünü öğrenmesi, bu sebeple de onun
görüşünün bozuk olduğunu tanıması ve ona nasıi cevap vereceğini bilmesidir. Çünkü
Allah, Nebi ve ashabına, onların görüşlerinin bozuk olduğunu bilmeleri için
muhaliflerinin görüşlerini öğretiyor.
[196] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/90-92.
[197] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/92-93.
[198] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/95.
[199] Marusat, kelimesiyle birbirinden farklı olan ağaç
cinsleri, gayr-ı marusat'la da çöl ve vaha ağaçlan kastedildiği de rivayet
edilmiştir. Çardaklı ve çardaksız şeklinde olan yorum, kelimelerin bu manaya
delaletleri sebebiyle daha uygundur.
[200] Zekâtın farz olmasından önce hasadı yapılan veya
meyvanın zekâtı şöyle veri-
liyordu: Topladığı ürünü fakire getiriyor, ister az olsun ister çok bir
kısmını ona veriyordu. Zekât farz kılınıp, miktarı belirlenince, zekât bu
miktarla, Allah tarafından genel ifade ile, açıklanmıştır.
[201] Ayette, israfın haram olduğuna delil vardır. İsraf her
şeyde haramdır. îsraf, normal ve orta halin dışına çıkmaktır.
[202] Bu hitaba öncelikle Amr b. Luhay dahildir. Çünkü o,
Hicaz bölgesine ilk putu getiren kimsedir.
[203] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/95-97.
[204] Bu demek değil ki sekiz sınıfın dışında helâl olan
hayvan yoktur. Âyet sadece müşriklerin bu sekiz sınıf hayvan için Allah'a
uydurdukları iftiraya cevap vermiş olmaktadır.
[205] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/97-98.
[206] "Tırnaklı" kelimesi hakkında çeşitli
yorumlar yapılmıştır. Kabule en değer olanı, tırnaklan birbirinden ayrı
olmayan, şeklinde yorumlayan görüştür.
[207] "Havâyâ" kelimesinin tekili, hâviye'dir. Bu
kelimeden maksad, bağırsaklardır.
[208] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/99-100.
[209] Burada anlatılmak istenen şudur: Allah'tan başkası
adına boğazlanan hayvanın etinden yemek fısk olmaktadır. Çünkü Allah'tan
başkası için kurban kesmek şirktir. Fısk da Allah ve Rasûlü'ne itaatten
uzaklaşmaya verilen isimdir.
[210] Bu âyet Maide süresindeki âyetle neshedilmiş midir? Bu
konuda ihtilaf vardır. Tercih edilen görüş mensuh olmamasıdır. Çünkü bu âyetler
haber âyetleridir. Haberlerde ise nesh olmaz. Maide süresindeki (Maide, 3)
âyetin zikrettiği şeyler leş hükmündedir. Put için boğazlanan hayvan Allah'tan
başkası adına boğazlanan hayvan grubuna dahildir. Öyleyse âyet muhkemdir.
[211] Onların aşırılıklarından bir kaçı şunlardır:
Peygamberlerini Öldürmeleri, faiz yemeleri, kadınların açık saçık kırıtarak
yürümeleri, hile ve yanlış fetvalarla haramları helâl saymalarıdır.
[212] Yalanlayanlardan maksad, müşrikler de olabilir.
Yahudiler olduğu da söylenmiştir. Her iki grup da yalanlayan ve inkâr edendir.
Dolayısıyla her iki mana da
doğrudur.
[213] O'nun rahmetinin belirtilerinden biri, karşı gelene
yumuşak davranması ve ona müddet vermesidir. Ta ki o kişiler tevbe ederler.
Cezalandırmada acele davranmaması O'nun geniş rahmet sahibi olduğunun bir
delilidir.
[214] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/100-102.
[215] Kurtubi şöyle diyor: Evcil merkebin haram kılınmasının
nedeni yük taşımak ve binmek için onlara ihtiyaç duyulmasıdır. Kurtubi burada
başka bir sebep daha söylüyor: ki bu, merkeplerin pis olmasıdır.
[216] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/102.
[217] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/103-104.
[218] Gaflet içinde olan müslümaniar kendilerinden daha Önce
yaşamış olan müşrik-
lerin ileri sürdükleri delilleri ileri sürüyor ve: Allah namaz kılmamızı
isteseydi kılardık, eğer haram yemeyi terk etmemizi isteseydi terkederdik,
derler. Bu delil mantıksız, batıl bir delildir.
[219] "Böylece onlardan öncekiler de yalanlamıştı"
âyetinde müşriklerin, Allah dile-seydi şirk koşmazdık, sözleriyle sadece
Rasûlüllah'ı ve getirdiği şeyi yalanlamayı istediklerine işaret vardır.
Dolayısıyla onların sözleri gerçekte doğru, fakat kendisiyle yanlış anlatılmaya
çalışılan söz kabilindendir.
[220] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/104-105.
[221] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/105-106.
[222] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/107-108.
[223] Teâlev: Gelin, demektir. Âyette haram kılınan
şeylerin, onlardan sakınmaları için üm-mete açıklanmasının farz olduğuna delil
vardır. Bu vazife alimlere yüklen-miştir.
[224] Bu hayetten 153. âyetin sonuna kadar on adet tavsiye
yer almaktadır. îbn Abbas bu hükümlerin muhkem olduğunu ve kabul edip amel
etmek üzere ilahî hükümler ihtiva ettiğini söylemiştir.
[225] Hamileliği engellemek için azl ve günümüzde kullanılan
hapların haram olduğunu söyleyenler bu âyeti delil getiriyorlar. Çoğunluk ise,
Rasûlüllah'm azl konusundaki hadisi sebebiyle sadece zaruret olduğunda bunu
caiz görüyorlar. Rasûlüliah şöyle buyuruyor: "Bu bir çeşit gizli diri diri
çocuk gömmedir." Bu hadis işin haram olduğunu değil, mekruh olduğunu
gösteriyor.
[226] "Haksız yere" ifadesiyle hükmün kapsamından
harp halindeki kâfirin Öldürülmesi çıkmaktadır. Bunun dışındaki her cana kıyma
haramdır. Bu sebeple Rasûlüliah anlaşma halindeki kâfir ve zımminin
öldürülmesini haram kılmıştır. O: "Kim haksız yere (bizimle) anlaşmış olan
kişiyi öldürürse, o kişi sanki anlaşmayı
bozmuş gibidir. Allah ona cenneti haram kılmıştır..." buyuruyor.
[227] Dinden dönenin öldürülmesi iki boyutludur. Birincisi;
dinden döndüğü halde İslâm'a savaş açmayanlar. Bunlar, dinde zorlama yoktur
âyetinin ortaya koyduğu prensibe göre hiç bir zorlama yapılamaz. İkincisi ise,
dinden dönüp İslâm'a ve Müslümanlara karşı fiilen savaş açanlardır. Bunlar
saldırganlıkları ve zulümlerinin gereği savaş ortamı olduğu için öldürülürler.
[228] Çünkü, çocuğun, malında tam tasarrufla bulunmaya hak
kazanacağı rüşd ancak akılla olabilmektedir. Allah: "Eğer onlardan bir
rüya belirtisi sezinlerseniz..." buyuruyor. Rüşd, sefeh (malını ölçüsüz
savuran)ın zıddıdır. Sefeh: Kendi elinde bulunan malda kişinin kötü
davranmasıdır.
[229] Tartıyı eksik yapma konusunda çok şiddetli tehdit
gelmiştir. Allah şöyle buyruyor: "Yazıklar olsun ölçü ve tartıda eksiklik
yapana! " Rasûiüllah da şöyle buyuruyor: "Ölçü ve tartıyı eksik yapan
hiç bir toplum yoktur ki rızık onlardan kesilmesin!..
[230] Bu on tavsiye Tevrat'ın baş tarafında da yer
almaktadır. Maalesef isyanları sebebiyle yahudiler bu tavsiyeleri
tutmamışlardır.
[231] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/108-111.
[232] Dârımi, İbn Mesud'dan rivayet etmiştir: Rasûlüllah bir
gün bize bir çizgi çizdi ve şöyle dedi: "İşte bu Allah'ın yoludur. Sonra
bu çizginin sağ ve sol tarafından o ana çizgiye çaprazlama çizgiler çizdi. Bu
diğer yollardır. Onların her birinde, onlara davet eden şeytan vardır.
[232] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/111-112.
[233] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/113.
[234] Ümmi olan
Peygamberin gelmesiyle sizin özrünüz anlamsız ve geçersiz olmuştur. Rasûlüllah
ahlâkî ve yaratılış üstünlüğü ve sahip olduğu ilahi bilgiler sebebiyle bir
delildir. Çünkü o okuma yazma bilmeyen bir kimsedir.
[234] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/113-115.
[235] Sahih hadiste: Zulümden sakının; çünkü zulüm kıyamet
gününde karanlıklar olarak insanın karşısına çıkacaktır.
[236] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/115-116.
[237] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/116-117.
[238] Buradaki âyetler, kıy amel in yaklaştığını gösteren
işaıetlcı anlamındadır. Müs-limin rivayet ettiği hadiste bunlar on tanedir.
Huzeyfc b. Useyd el-Gıfari'den şöyle rivayet edilir: Rasûlüllah, biz kıyametten
bahsederken odasından çıkarak yaklaştı ve şöyle
dedi: Kıyamet şu on alâmet görülmcder kopmayacaktır: Güneşin barıdan
doğması, duman, dabbetü'l arz, ye'cüc me'cucıın çıkması, Isa (a.s)'ın gökten
inmesi, Dcccal'ın çıkması, üç yerde toprağın yerin dibine geçmesi ki bunların
biri batıda biri doğuda biri de Arap yarımadasında olacaktır. Aden tarafından
insanları sürükleyip bir araya toplayan, onlar uyurken ve gecelediği zaman
onlarla geceleyen bir ateşin çıkması.
[239] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/117-118.
[240] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/118-119.
[241] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/119-120.
[242] Buradaki namaz. Kurban Bayramı namazıdır. Nafile namaz
olduğu da söylenmiştir. Bütün namazlar olması daha uygundur. Nusuk, kurban
kesmeye verilen isimdir. Burada maksad da budur. Fakat diğer bütün ibadetlere
de nusuk ismi verilmektedir.
[243] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/120-121.
[244] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 3/121.