Mekke'de Nazil
Olmuştur İki Yüz Altı Ayettir.[1]
1- Elif,
Lam, Mim, Sad.
Hurufu mukatta
dediğimiz bu harflerle başlayan surelerin sayısı yirmi dokuzdur. Ve bu
harflerin sayısıda ondörttür. Bu harflerle başlayan surelerin ilk ayetleri
Kur'an-i Kerimden bahsetmektedir.
Bu harflerle başlamak
;"Kur'an-ı Muhammed kendisi uydurdu" diyenlere meydan okumadır.
"Buyurun Kur'an bu harflerden meydana gelmiştir. Siz bu harfleri
biliyorsunuz. Kur'an-in bir benzerini sizde getirin" demektir.[2]
2- Onunla
uyarman ve mü'minlere öğüt vermen için sana bir kitap indirildi. Sakın bundan
dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın.
Bu kitap, sana
Allah'dan indirildi. İçinde geçmiş ve gelecekle ilgili haberleri, ahkamı
insanlara duyururken yüreğin sıkılmasın. Tebliğ ettiğin şeyleri insanlar
yalanlarlarsa sakın üzülme ve sıkılma çünkü ayetler Allah'a aittir. Ve onlar
Allah'ın ayetlerim yalanlamaktadırlar.
Bu ayet günümüzde
bizim göğsümüzü açıp genişletiyor. Batının şeytani mantığına esir olan, dinide
çok seven bir kısım kardeşlerimiz, İslami ilimlerde araştırma yapanlarımız bazı
ayetleri okumaktan, tefsir etmekten kaçınmaktalar. Ahkamını veya haberini
sorduklarında olmadık tevillere yönelmektedirler.
Muhterem okuyucu,
insanların düşünceleri çağlarına ve kültür oranlarına göre değişir. Biz
Kur'an-ı insanlara uydurmakla görevli değiliz. Biz insanların gönüllerini,
mantıklarını ve davranışlarını Kur'ana göre şekillendirmekle görevliyiz. Yanlış
yolda olanları uyaracağız. Mü'minlere nasihata devam edeceğiz.[3]
3-
Rabbinizden size indirilene uyun. Onun dışındakiler! dost edinerek onlara
uymayın. Ne kadarda az düşünüyorsunuz.
Kur'an-ı Kerimde
Tezekkür ve Tefekkürle ilgili birçok ayet nazil olmuştur. Düşünmeden hareket
edenler ayıplanmış tır. Kafirler Allah'ın verdiği akıl ve dil ile Allah'ı ve
kitabını inkara yöneliyorlar. İşte bu en büyük düşüncesizliktir.
İnsanı yaratan,
yediren, yöneten Allah'ı bırakıpda Allah'ın yarattığı insanın akimin salgısına
uyanlar düşüncesiz insanlardır. İnsanın aklı, gözü gibi, kulağı gibi
sınırlıdır. Sınırlı aklıyla milyonlarca insanın aklını ikna edecek kanun
koyamadığını yaşanan tecrübelerden anlıyoruz.
Dünyanın her yerinde
kanundan, adaletten şikayetler var. Birkaç insan kendi akıl ve kültürlerinden
kanun kalıplan koyuyorlar ve bütün in-sanlanda o kalıba girmeye zorluyorlar.
Kalıba girmeyenleri cezalandırıyorlar, Rabbimiz, o tür insanları dost ve
yönetici edinerek uymayın, Allah'ın indirdiğine uyun diyor.[4]
4- Biz nice
şehirleri helak etmişizdir. Azabımız, onlara geceleyin veya gündüz uykularında
gelivermiştir.
Düşüncesiz toplumların
sonu budur. Toplumu yönlendiren yöneticilerin bir çoğu iyilik yaptığını
zannederek, kanunlar koyup insanları yönetiyor. Birkaç sene sonra kanunun kötü
sonuçlarını görüyor ve yeniden değiştiriyor. Ülke yazboz tahtası haline geliyor
ve sosyal hastalıklar patlak veriyor. İşte toplumun helakma sebeb olanlar
bunlardır.
Rabbimiz Şuara suresinin
ikiyüz sekizinci ayetinde, uyarıcı gelmeden bir toplumu helak etmeyeceğini
haber verir.[5]
5- Azabımız
onlara geldiğinde onların davaları "gerçekten biz zalimler idik"
sözünden başkası olmadı.
İşişten geçtikten
sonra pişmanlık fayda vermez. Zamanında yapılmayan itiraf veya pişmanlık yok
sayılır. Bu surenin yirmi üçüncü ayetinde bize öğretildiği gibi biz bu dünyada
iken suçumuzu itiraf edip af talebinde bulunmak için Allah'a istiğfar ediyoruz.[6]
6-
Kendilerine peygamber gönderilenlere muhakkak soracağız. Peygamberlere de
soracağız.
Allah (c.c.) herşeyi
bilmesine rağmen kafirleri azarlama açısından "Biz size peygamber
göndermedik mi?" diyerek sorguya çekecektir. Türkçede de "Ben seni
uyarmadım mı?" diye sorarız. Uyarıcı peygamberi Allah gönderiyor.
Kafirler inkar ediyor cezalandırılıyorlar. Allah (c.c.) yinede onlara suçun
kendilerinde olduğunu hatırlatmak ve kendisinin lütuf ve kerem sahibi olduğunu
bildirmek için soruyor.
Peygamberlerine de
"tebliğ ettiniz mi?" diye sorar. Peygamber efendimiz veda hutbesinde
yüzbinlerce ashabına konuşma yaptıktan sonra; "tebliğimi yaptım mı?"
diye sormuş. Ashap "evet" deyince efendimiz üç defa "şahid ol
yarab, şahid ol yarab, şahid ol yarab" demiştir. Ayrıca peygamberlere
"siz bunlara tebliğinizi yaptığınızda size nasıl karşılık verdiler?"
diye de sorulacak.[7]
7- Muhakkak
onlara (olanları) bir ilimle anlatacağız. Biz onlardan gaib değildik. Yazıcı
melekler olup bitenleri yazıyor. Onların bütün hal ve hareketleri kayda
geçiyor, yaptıklarını inkar etseler, Allah onların ellerini konuşturur. Ayaklarını
konuşturur. Allah herşeyi bilmektedir.[8]
8- Gerçek
tartı o gündür. Kimin tartıları ağır gcnrse, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Kasalarımıza ve
keselerimize haram paralar koyarak yükümüzü ağırlaştırmayalım. Midemize haram
yiyecekler indirerek cehennemde yakacak çoğaltmayalım. Günahlarımızı
hafifletmeye, sevaplarımızı ağırlaştırmaya çalışalım.[9]
9- Kimin
tartısı hafif gelirse işte onlar, ayetlerimize zulmetmeleri sebebiyle
kendilerine yazık edenlerdir.
Kafirlerde iyilik
yapabilirler. Hastahane, aşhane, yurt, yetimevi, okul gibi sosyal tesisler
kurabilirler.
Ancak para kazandıran
aklı ve eli, kalb ve kanı veren Allah'ı veya ayetlerini inkar ederse amelleri
boşa gider ve eli boş olarak Rabbinin huzuruna varır.[10]
10- Yemin
olsun ki, sizi yeryüzünde biz yerleştirdik ve size orada maişetler kıldık.
Nede az şükrediyorsunuz.
Ayağımızdaki gön'ü
yaratan O, sırtımızdaki yünü yaratan O, dama-nmizdaki kanı yaratan O, üzerinde
yurt edindiğimiz vatanı yaratan O. Bize ne oluyorda O'nu tanımamakta İsrar
ediyoruz. Biz geri zekalı değiliz. Deliler sorumlu değiller. Ancak akıllı
olduğu halde, aklını yaratılanlara kullanıpda, yaratanı inkara yönelirse bunun
durumu delidende kötüdür.
Bir çiçek ücram edene
teşekkür ediyoruz. Nasıl oluyorda bunca nimeti veren Allah'a şükretmeyelim.[11]
11- Yemin
olsunki sizi biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere:
"Adem'e secde edin" dedik. Hemen secde ettiler. Ancak iblis secde
etmedi. O secde edenlerden olmadı.
Bakara suresinin
otuzdördüncü ayetinde açıkladığımız gibi Adem'e yapılan secde Allah'a
yapılmıştır. Çünkü emri veren O'dur. Bugün biz günde beş defa Mekke-i
Mükerremedeki Ka'beyi Muazzamaya dönüyoruz. Bu dönüşümüz Allah'ın emrini
yerine getirmek içindir.
Canımız, tenimiz,
kanımız, gözümüz, kulağımız Allah'ın kanunlarına göre hareket ederken ve bu
kanunlara uyduğu oranda görev ini yerine getirirken biz niçin iblis gibi isyan
edelim?[12]
12-
"Sana emrettiğim halde, secde etmemen için seni alıkoyan ne?" dedi.
"Ben ondan hayırlıyım. Sen beni ateşten yarattın, onu topraktan
yarattın" dedi.
Şeytan, mantığının
kurbanı oldu, görüntüye aldandı. Topraktan yaratılan kabın içindekini
göremedi. Kendini üstün gördü.
Şeytanın yanılması
gibi insanda yanılabilir. Kabın içindeki hazineyi görmeden kabı kırabilir.
Ancak Allah (c.c.) şeytanı uyarıyor ve "Adem'e secde et" diyor.
Şeytanın kafir olması secde etmemesinden değildir. Allah'ın emrinden kendi
emrini ve aklını üstün görmesindendir.
Günümüzde günah
işleyen mü'minlerle, Allah'ın emir ve yasaklarım beğenmeyip emir ve yasak
koyanlar eşit değildirler, Birincisi günahkardır afvı umulur. İkincisi ise
kendi aklını Allah'dan üstün görmesi nedeniyle kafirdir.[13]
13-
"Hemen oradan (cennetten) in. Orada büyüklenmek sana olmaz. Haydi çık.
Muhakkak sen alçaklardansın.
Bu surenin birinci
ayetinde açıkladığımız gibi, Kur'an ayetlerini okurken sıkılmamamız gerekir.
Bugün Allah'ı inkar edenlere, Allah'ın ayetlerini beğenmeyenlere, peygambere
hakaret edenlere "Alçaklar" diye bir başlık altında bu kafirleri
açıklasak, ilk tepki kafası batıyla, gönlü İslamla dolu insanımızdan gelir.[14]
14-
"Dirilecekleri güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.[15]
15-
"Muhakkak sen mühlet verilenlerdensin" buyurdu.[16]
16-
"Beni azdırmana karşılık, elbette bende onları sapıtmak için senin doğru
yolun üzerine oturacağım.[17]
17-
"Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
muhakkak geleceğim ve sen onların çoğunluğunu şükredici bulmayacaksın"
dedi.[18]
18- Kınanmış
ve kovulmuş olarak radan çık onlardan kim sana uyarsa muhakkak sizin hepinizi
cehenneme dolduracağım.
Eski düşman dost
olmaz. Düşmanı dost edinen beladan kurtulmaz. Birileri size kötülük yapsa, bir
dostunuzda o kötülük yapana karşı size yardım etse, o dostunuz da ona düşman
olur. Daha sonra siz, kötülük
yapmaya devam eden
düşmanla dost olup, dostunuza karşı düşman olsanız, size ne denir?
İşte Allah (c.c.)
şeytana emretmiş Adem'e secde etmesi için. Şeytan Adem'i düşman kabul etmiş ve
ona secde etmemiş. Allah (c.c.) da şeytanı rahmetinden uzaklaştırmış.
Şimdi bir kısım
insanlar düşmanı olan şeytanla işbirliği yaparak Allah'a isyan etmekteler. Bu
ayetlerde geçen konuşma, Hicr suresi 36-38 nci ayetlerde ve Sad suresi 79-81
nci ayetlerde de geçmektedir.
İnsanların dirileceği
zamana kadar mühlet istemesi üzerine, Allah (c.c.) ona mühlet verdiğini
açıklıyor. Kurtubi, tefsirinde İbni Abbas'a dayanarak, "o secde etmeyen
şeytanın, birinci Sur'a kadar ölmeyeceğini nakleder. Ancak Hicr ve Sad
surelerinde "bilinen vakte kadar sana mühlet verildi" açıklamasına
dayanarak bu bilinen vaktin, Allah tarafından bilinen vakit olduğu, şeytana
diriliş gününe kadar azap edilmeyeceği konusunda mühlet verildiği anlamınada
geldiğini, Beyzavi tefsiri işaret eder.Peki niçin bizim doğru yolumuz üzerinde
pusu kurmasına izin verdi?
Mükafatlar basan
oranındadır. Fare bile bu soruyu soranlardan daha akıllı.
Fareye demişler
"Eğer şu delikden çıkar bir metrelik yeri bir dakikada geçer ve şu deliğe
girersen bir kilo peynir vereceğiz."
Fare sormuş "O
bir metrelik yolda kedi veya tuzak var mı?" Hayır demişler. Fare
"Mesafe küçük ama mükafat büyük ben bu yarışmaya katılmam" demiş.
"Cennet
sevilmeyen (engeller) lerle çevrilmiştir" buyurur sevgili peygamberimiz.
(Müslim, Cennet 1)
Engelli yollardan
mücadele vererek, mükafatın en büyüğüne kavuşmak gerekir. Hicr suresinin
kırkıncı ayeti , muhlis kullarına şeytanın hiçbir zarar veremeyeceğini, ancak
azgın ve sapkınlara yaptıklarını güzel göstereceğini haber verir.[19]
19- Adem,
sen ve eşin şu cennete yerleşin, dilediğinizden yeyin, yalnız şu ağaca
yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.
Allah'ın emir ve
yasaklarına muhatap olmada kadın ile erkek eşittirler Yasak meyvenin ne
olduğunu Kur'an-ı Kerim bildirmediğinden adı önemli değil. Önemli olan bu
dünyada bize yasaklananları yememek ve yapmamakdır.
Bu ayet-i kerime
insanlığın eğitiminin cennette başladığına işaret eder.[20]
20-
Kendilerinden gizlenen avret yerlerini onlara açmak için şeytan onlara vesvese
verdi ve dedi ki: "Sizin melek olmanızı veya burada sonsuza değin
kalanlardan olmanızı engellemek için Rabbiniz size bu ağacı yasakladı."[21]
21-
"Ben size nasihat edenlerdenim" diye onlara yemin etti.[22]
22- Böylece
onları aldanmaya doğru sarkıttı. Ağacı tattıklarında, onlara avret yerleri
açılıverdi. Cennet yapraklarından üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri
onlara "Ben sızı agaçdan yasakla-mamışmıydım ve şeytan sizin için apaçık
bir düşmandır dememiş miydim?" dedi.
Yasağı çiğnemenin
insanda meydana getirdiği etkilerden birine dikkatimiz çekiliyor. Yasaklanan
meyvadan yenince Adem (a.s.) ile Havva validemizin avret yerleri açılıveriyor
ve hemen yapraklarla örtmeye çalışıyorlar.
Demekki daha önce
örtülü idiler.
Günümüzde altsız ve
üstsüz çıplak dolaşanlara bakıyoruz çoğunluğu domuz eti yiyip şarap, rakı,
şampanya, viski gibi sarhoşluk veren içkileri içenlerdir. Uluslararası köşeyi
dönenler, haram-helal tanımayanlardır.
İkisinin birlikte
ağaçtan tattıklarını haber vererek birlikte hareket ettiklerini, kabahati
birinin üzerine yüklememek gerektiğine işaret etmiş ve asıl düşmanın şeytan
olduğunu açıklamış. Bazılarının "Adem cennette o meyveden yemeseydi şimdi
cennette olacaktık" sözü Kur'an-ın haberine göre yanlıştır.
Çünkü Adem (a.s.)
yaratılmadan önce yeryüzünde yapacağı hilafet görevi belirlenmiş ve daha sonra
Adem yaratılmıştır.[23]
23- Her
ikisi "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer sen bizi afvetmez ve
bize acımazsan, biz hüsrana düşenlerden oluruz."
Belkide yeryüzünde
yapılan ilk dua ve tevbedir. Allah (c.c.) Adem atamızın şahsında hatadan nasıl
dönüleceğini öğretmektedir.
Allah, Rahman ve Rahim
olduğundan kullarının kirlenmesini istemez. Kirlenenlerinde temizlenmesi için
dua ayetlerini indirmiştir.
Bizde bugün Allah'a
karşı işlediğimiz suçların afvı için Allah tarafından Adem (a.s.) öğretilen bu
duayı okuyalım.[24]
24- "Birbirinize
düşman olarak inin. Bir zamana kadar yeryüzünde sizin için yerleşecek yer ve
geçinmek vardır."[25]
25-
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız"
dedi.
O yaratıyor, O
indiriyor. Bu dünya gemisine O bindiriyor. Dört mevsim limanlarına dünyamızı
uğratıyor. Bu mevsimlerde çeşitli yiyecekleri O ikram ediyor, insan oğluna ne
oluyorki, bir gemiye binse geminin kurallarına uyar. Geminin kalkış saatinde
gelir. Kendi kamarasına biner. Yemek saatlerine dikkat eder. Başkasının yerine
oturmaz.
Peki aynı insan bu
dünya gemisine binince bu geminin Rabbimiz tarafından koyulan kurallarına
niçin uymaz acaba.
Kurallara uymama
konusunda bize sürekli vesvese veren şeytanın insanlara düşman olduğunu haber
veriyor. Bu ayette "birbirinize düşman olarak inin" denmiş. Kimin
kime düşman olduğu açıklanmamış, ama bu surenin 22 nci ayetinde düşmanın şeytan
olduğu vurgulanmıştır.
Bakara suresinin 28
nci ayetinde de açıklandığı gibi Allah (c.c.) bizi bu dünyaya getiriyor sonra
öldürüyor. Daha sonrada ahirette hesap vermek, mükafat veya cezaya çarptırılmak
üzere diriltileceğimizi haber veriyor. Ahireti inkar etmek için şeytanın
maskarası olanların durumu[26]
açıklanmıştı.[27]
26- Ey Adem
oğulları, muhakkak size çirkin yerlerinizi örtecek ve sizi süsleyecek elbise
indirdik. Takva elbisesi ise, işte o daha hayırlıdır. İşte bu Allah'ın
ayetlerindendır ve öğüt almaları içindir.
Yasaklan çiğnemek
insanın ar damarını çatlatır. Ar damarı çatlayanlar ise çıplak gezmekten
rahatsız olmazlar. Tevbe kişinin çatlayan ar damarını yeniden dikmektir. Yasak
meyveyi yeyince üzerlerinin açılı-verdiğini ve ağaç yapraklanyla örtünmeye
başladıklarını 19-20 nci ayetlerde haber vermiştir.
Ar daman çatlamayanlar
tekrar örtünürler. Ancak asıl örtü takva örtüşüdür. Allah'ın gözetimi altında
olduğunu hisseden, bilen inanan bir insanın eli, ayağı, gözü, kulağı günahdan
uzaklaşır, işte bu takva elbise-sidir.
Ancak son zamanlarda,
İslamı üzerinden atamamış, batının küfrünü tutamamış bir kısım insanımız batılı
gibi yaşayıp, İslamı da dilinden düşürmeyip, bu ayeti alarak "asıl olan
takvadır, gönlün temiz olsun" diyerek açılmaya fetva çıkarmaya
çalıştılar.
Rabbimiz ayetinde,
önce elbisenin indirildiğini haber veriyor. Sonra takva elbisesinden
bahsediyor. Biz içimizi Hak için, dışımızı halk için temiz ve güzel tutacağız.[28]
27- Ey Âdem
oğulları, şeytan sizin anne ve babanızın çirkin yerlerini onlara göstermek
için onların elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizide fitneye
düşürmesin. O ve onun kabilesi sizi, sizin göremeyeceğiniz yerden görürler.
Muhakkak biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostu kıldık.
Onaltıncı ayette
açıklandığı gibi şeytan insanların yolu üzerinde pusu kurmuştur. Rabbimiz bizi
uyarıyor. O şeytan, atanız Adem'i ve eşini kandırdı. Elbiselerinden soydu.ve
cennetten çıkarılmaya sebep oldu. Aynı şeytan sizinde elbiselerinizi soymak,
fitneye düşürmek ve cennetten uzaklaştırmak ister.
Bu beladan kurtulmanın
yolu sağlam mü'min olmakdan peçer. Çünkü şeytan mü'min olmayanların dostudur.[29]
28- Bir
kötülük yaptıklarında "biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah'da
bize onu emretti" dediler. Deki: "Allah asla kötülüğü emretmez.
Bilmediğiniz şeyleri Allah'a mı söylüyorsunuz?"
Günümüzde belirli
yerlerde, altsiz ve üstsüz, anadan üryan dolaşanlar bununla çağdaşlıklarını
vurgulamak isterler.
"Küfür cehpesinde
yeni birşey yok" kitabımızda açıkladığımız gibi, bu çağın kafirleri
çıplaklıkta, Mekke müşrik devletinin insanlarının yaptığını tekrarlıyorlar.
Mekkeli müşrikler
"biz elbiselerimizle günahlar işledik. Onlarla tavaf yapamayız diyerek
çırıl çıplak Ka'beyi tavaf ediyorlar ve bu yaptıklarımda Allah'a havale
ediyorlardı.
Günümüzde birçok insan
"Allah dilemeseydi ben adam öldürmezdim, hırsızlık yapmazdım. O diledi
ben yaptım" diyorlar. Bunların sözü-., de yine Mekkeli müşriklerin
"Allah dileseydi biz müşrik olmazdık"[30]
sözüne benzer. Allah hiçbir kötülüğün yapılmasına emir vermez. Ancak o
kötülüğün yapılmasına izin verir.[31]
29- Deki;
"Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzünüzü doğrultun, dini ona
halis kılarak, ona dua edin. Sizi yarattığı gibi döneceksiniz.
Sözlerinizde
davranışlarınızda adil olun. Adil olmanın ölçüsüde Kur1 an olmalıdır.
Müşrikler, hırsızlar, köşe dönenler, fahişeler yani kötülüklerle meşgul olan
herkes yaptığı işi kendi akıl terazisinde tartarak yapıyor ve o adil oluyor.
Adil olmak için Allah'ın indirdiği ölçülere riayet edilmelidir.
Bakara suresinin 145
nci ayetinde peygamber efendimize "Eğer sen, sana gelen ilimden sonra
onların heva (kanun) larına uyarsan o takdirde sende zalimlerden olursun"
buyurur.
Yani eksik teraziyle
en doğru insan birşeyler tartsa zulmetmiş olur. Kişinin şahsi dürüstlüğü,
terazinin yanlışlığını düzeltmediği gibi, eğer insanların koyduğu kanunları
peygamber bile tatbik etse yanlış netice
verir.
Secde yerlerinde bütün
varlığınızla Allah'a yöneliniz. Nerede olursanız olun. Afrika'dan Ka'beye,
Japonya'dan Ka'beye, Kuzey Kutbundan Ka'beye yönelin.
Günde beş defa Ka'beye
yönelirseniz siyasi, ticari, ahlaki yaşantınızda kaybolmazsınız.
Bütün işlerinizi Allah
için yapacak ve gösterişten uzaklaşacaksınız. Yaptığınız Kur'an ve sahih
sünnete uyacak.[32]
30- Bir
kısmına hidayet verdi, bir kısmı da dalaleti haketti. Çünkü bunlar Allah'ı da
bırakıp şeytanları dost edindiler ve kendilerini hidayette sandılar.
Şeytanları dost
edinenler dalaleti, sapıklığı hak ettiler. Allah'ı dost edinenlerede Allah
hidayeti lutf etti.
Allah hiçbir kulunu
zorla sapıtmaz. Kul kendisi azar. Azan insanda yaptığının iyi olduğunu
zanneder. Böyle zannetmese zaten kafir olamaz.[33]
31- Ey
Ademoğulları, her mescide varışınızda güzel elbiselerinizi alınız. Yeyiniz,
içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü o israf edenleri sevmez.
Yeryüzü mescid
olduğuna göre daima güzel ve temiz giyinmeye, güzel görmeye, güzel konuşmaya,
güzel davranmaya dikkat edelim.
İsraf deyince,
hatırımıza elektrik düğmesine basmak, çeşmelerimizin lastiğini değiştirmek,
ekmek artıklarını atmayrp tirit yapmak gelir. Bütün bunlar israfdır. Ancak,
israf edilen şeylerin değerine göre israf önem kazanır. Mesela bir gram altını
atıvermekle bir dilim ekmeği atıvermek aynı şey değildir. Gözümüzde altının
israfı daha büyüktür.
Yaratılmışlar içinde
en değerli yaratık insan olduğuna, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp,
insana hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şey İnsan'dır.[34]
İsraf: "İnsanın
yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır" diye tarif edilmiş. (El müfredat, Rağıh
israf maddesi) Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın, isyan etmesi haddi
aşmaktır. Dünyadan cennete doğru uzayan sıratı müstakimden çıkıp, cehenneme
doğru yol alması haddi aşmaktır, israfdır.
Sıratı müstakiymde,
insanlara kılavuzluk yapan peygamberlere uymaması, onların kılavuzluğunu
reddetmesi kendini israftır.
Kur'an-ı Kerimde insan
israfından bahseden ayetler, yiyecek, içecek maddelerinin israfından bahseden
ayetlerden fazladır. Çünkü güneş ve güneş enerjisi, su enerjisi, toprak ve
ürünleri, deniz ve ürünleri hepsi insan için yaratılmış, öyle ise hiçbir şey
israf edilmemeli yaratıldığı gayenin dışında kullanılmamalı, özellikle de
israf edilmemeli.
Kur'an-ı Kerime göre
"Nesyen mensiyye olmak" unutulup gitmek de bir israfdır. Rabbini
unutanların unutulacağı, böylece israf edenlerin cezalandırılacağı haber
verilir.[35] İnsanlık tarihinde
tanınan en eski insan Hz. Adem (a.s.)dır. Sonra diğer peygamberler. Kabil,
Firavun, Nemrud gibilerin unutulmaması ise Allah'ın gazabına uğrayanlardan bir
kaçının teşhir edilmesiyle insanların aynı duruma düşmesini Önlemektir.
Onlarında Kur'an da teşhiri elektrik direklerine asılan, çarpılmış insan
kafası iskeleti gibidir. Başkalarını sakındırmak içindir.
Kendi canına acımayıp,
inkarla israf eden kafirler bu dünyada unutularak cezalarını çektikleri gibi
ahirette cehenneme atılıp, orada ebediyyen kalmalarıyla cezalarını çekecekler.
Dünyanın hiçbir
devletinde devlet başkanının onbin tane arkadaşının adı, doğum tarihi, ölüm
tarihi ve hizmetleri tesbit edilmiş değil. Ama peygamber efendimizin
arkadaşlarından onbinden fazlasının adını, doğumunu, hizmetlerini ve ölüm
tarihiyle yerini bilmekteyiz. (Elisabe, üsd-ül-Gabe, el-istiab, Tabakan
ibnisa'd gibi eserlere bak) Onlar Rabbini unutmayınca Rabbimiz onların adını
kıyamete kadar koruyacaktır ve onlar rahmetle anılmaktadır.
Kendimizi israf
etmeyelim Rahmanın kullarına rahmetle bakalım da rahmetle anılalım.
Kur'an-ı Kerim israfcı
insanlardan bir kısmının da yeryüzünde bozgunculuk yapan, İslah etmeyenler
olduğunu ve onlara katiyen itaat edilmemesi gerektiğini şöyle haber verir:
"Yeryüzünde
bozgunculuk yapan İslah etmeyen israfcıların emrine itaat etmeyiniz."[36]
Eşlerin arasını bozan,
ürettikleri pisliklerle havanın, toprağın, denizin dengesini bozan, gül gibi
insanların ahlakını bozan, çiçeklerin rengini solduran, insanlara itaat etme.
Onlar insan israfı yapmaktalar. Bir araya geldiklerinde "benim elimdeki
silah iki milyon insan Öldürür, seninki bir milyon öldürür yarışı"
yapmaktalar. Rabbimiz onlar için "Kalbleri hasta"[37]
tabirini kullandıktan sonra "onlara bozgunculuk yapmayın denildiği zaman,
onlar: biz ıslah ediyoruz derler. İyi bilinki onlar bozguncuların ta
kendisidirler. Ancak (hasta olmaları sebebiyle) bunu farkedenıezler"
buyurur.[38] İnsan israfında
kapitalistlerle aynı olan koministler ekmek israfını kendilerine slogan
yaptılar. Ekmeği üreten ve ona sahip olan insandır. O halde asıl israf
edilmemesi gereken şey insandır.
İnsanların düşünme ve
fikir beyan etme haklarını ellerinden alan ve "Ben size kendi görüşümü
gösteriyorum ve sizi doğru yoldan başkasına götürmem"[39]
diyen ve kendi emirlerine uymayanları öldürmeye teşebbüs eden ve bir kısmını
öldüren firavunu, israfcı olarak niteler Kur'an-ı kerim.[40]
Peygamberi inkar
edenlerin,[41] Kur'ana inanmayanların
müsrif olduğunu[42] haber verir Rabbimiz.
Kılavuzu takip etmeyen, cehalet ve küfür bataklığına çakılıp boğulan insan
kendisini israf etmiştir.
Rabbimiz
"Kadınlarınız sizin için tarladır" buyurmuş. Tohumunu tarlaya
atmayan, erkeklerle ilişki kuran ve Hz. Lut (a.s.)'a inanmayan topluluk
hakkında da israfcı kelimesini kullanmaktadır Rabbimiz.[43]
Bugün aynı melaneti işleyenler bunu medeniyet adına yapıyorlar. İlaçlarla,
tarlaya atılan tonumu çürütenler, tohumu naylon torbalara dolduranlarda aynı israfı
yapmaktadırlar. Edison'un babasıda bu israfı yapsaydı, bu kitabı ancak mum
ışığında okuyabilirdik.
Yüz seneden beri
"Efendim tırnak kesmenin adabından devlet yönetmenin adabına kadar her
sahada doktora tezleri hazırlanmadan hedefe varılmaz" teranesini
tekrarlayıp duranlar, yirmi bir yaşında İstanbul'u fethetmesi, Ayasofya'yı
açması gereken gençlerimizi Ayasofya'nm mimarı, ve mimarisi ve hattatları
üzerine doktora tezleriyle meşgul eden zihniyet, insan israfı yapıyor demektir.
Eğer Akşemseddin'de
Fatih'e aynı sözleri söylese idi, İstanbul bugüne kadar fethedilmezdi.
Mısır'ı fetheden Amr
b. As, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Muhammed Ezher Üniversitesinin veya
İstanbul'da yapılan doktora tezlerini okumaya başlasalar yüz senelik ömürleri
okumaya yetmez. Ömür biter okuma bitmez.
Bu da bedenlerin ve
beyinlerin israfıdır. "Allah israf edenleri sevmez.
Bunlar yapılsın mı?
sorusunu soranlar var. Evet yapıl in ama eline kalem ve kitap verilen Ebu
Hureyre ile müslüman olur olma? ehne ki linç verilen Halid b. Velid, müslüman
olunca hemen elçi olarak gönde rilen Amr b. as gibi değerlendirilsin
insanlarımız.
Harbiye'ye gitmesi
gerekeni müzisyen olmaya, resim kabiliyeti olanı, puan kırbacıyla doktor
olmaya, şairi baytarlığa zorlamak, o insanımızı israf etmek demektir.[44]
32- Deki;
"Allah'ın kullan için çıkardığı temiz, hoş zinet ve rızı ki ar d An bir
kısmını haram kılan kimdir?" Deki; "Bunlar, dünya hayatında iman
edenlerindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlarındır." Bilenler için
ayetlerimizi böylece açıklıyoruz.
Bu dünyadaki nimetleri
Allah (c.c.) kendi kulları için çıkardığını ifade ediyor. Peki kafirler
Allah'ın kulu değiller mi? Sorusunun cevabını ayet-i kerime hemen veriyor ve
"dünya hayatında bu nimetler iman edenler içindir" diyor. Yani
çiçekleri, böcekleri, denizleri, yıldızları Allah (c.c.) kendi kulları için
yaratmış. Bu kullar arasındaki, kanını, kalbini, aklını, dilini, elini, kolunu
yaratan Allah'ı inkar eden kafirler ise davetsiz, izinsiz destursuz zorbalar
gibidirler,
Yalnız buradan şu
hatıra gelmesin. "Yahudiler dünyanın kendilerine ait olduğunu, diğer
insanların birer inek gibi yahudilere hizmet etmesi gerektiğine inanırlar.
Müslümanlıkda böyle mi? denmesin. İslamiyet bir ırkın dini değildir.
Yahudilikten dönen Abdullan b. Selam, İranlı Selman, Suheybi Rumi, Habeşli
Bilal (r. an Mim) «ribi ayrı ırkdan insanlar İslama girerek şereflenmişler.
Yeri göğü yaratan,
çiçeklerle, nimetlerle donatan diyorki; "bu nimetler, bana ve benim
gönderdiğime iman edenleredir" diyor. Kafirler, Allah'ın mülkünde Allah'a
karşı gelerek haksız yollardan mal kazananlardır. Ahiret nimetleri ise yalnız
mü'minleredir.[45]
33- Deki;
"Rabbim ancak açık ve gizli kötülüğü, günahı, haksız yere tecavüzü,
hakkında hiçbir delil indirmediği halde Allah'a ortak koşmanızı ve bilmediğinizi
Allah'a nîsbet etmenizi haram kıldı."
Yaratıcısına isyan
eden, yaratılmış insanlardan birinin koyduğu kanunlara itaat eder. O
yaratılmış insan, gizli yerleri göremeyince, kapalı kapılar ardında kanun
koyucular bile bir çiğnemlik yiyecek için koydukları kanunu çiğnerler.
Ama Allah'a ve onun
indirdiğine inananlar Allah'ın herşeyi bildiğini ve gördüğünü kötülüğün gizli
ve açığını haram kıldığını bildiklerinden bilgi ve imanları onların koruyucusu
olurlar.
Allah'dan başka
kimsenin birşeyi haram veya_helal kılma hakkı yoktur. Yaratılmışlar üzerinde
hüküm verme hakkı yaratana aittir. Peygamberler bu yetkiyi Allah'dan
aldıklarından onların hükmüde Allah'ın hükmü kabul edilir.
Allah'ı insanlar tarif
ederlerse yanılırlar. İnsan kendisini bile tarif edebilmiş değildir. Allah
kendisim, indirdiği kitaplarda nasıl tarif etmişse biz öyle iman edeceğiz.
Günümüzde
"Allah'a imanımız var. Kur'ana imanımız var. Ancak bindörtyüz sene
öncesinin kanunlarıyla toplumu idare edemeyiz" diyenler kendilerine göre
bir ilah tarifi yapıp ona iman ediyorlar.
"Biz bindörtyüz
sene önce var olan buğdayı bu çağda yiyemeyiz, . bindörtyüz sene önceki koyunun
etini yemek çağdaşlığımıza yakışmaz" demiyorlar.[46]
34- Her
ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli gelince bir saat gecikmez, öne de
geçmez.
Bakara suresinin 213
ncü ayetinde "ümmet" Kur’anı Kerimde hangi manalara geldiğini
açıklamıştık Burada aynı inanç ete fmda toplanan insanlar kasdedilmiştir.
Bugünkü ifade ile her milletin bir eceli vardır.
Osmanlı devletinin
kuruluşu, büyümesi ve üç kıtaya dal budak salması, çınar ağacına benzetilerek
anlatılmıştı.
Her çınarın bir ömrü
olduğu gibi her devletinde bir ömrü vardır. İnsanın görevi ömrünü iyi
değerlendirmektir. Devletlerin ve milletlerin görevide her anını iyi
değerlendirip, Rabbinin huzurunda mahcup olmanı akdır.
İnsanın ölümüne sebep
çeşitli hastalıklar olduğu gibi toplumların ölmesinede başta inkar hastalığı ve
onun ürettiği fuhuş, israf, anarşi, kirlilik ve diğer hastalıklar sebep
olmaktadır.[47]
35- Ey
Ademoğulları, eğer size aranızdan ayetlerimizi okuyacak peygamberler gelirse,
kim sakınır ve amelini düzeltirse onlara korku yoktur ve onlar üzülmezler.
Allah'ın (c.c.)
peygamber gönderme zorunluluğu yoktur. Ancak kullarına olan rahmeti gereği
eğer peygamber gönderirse kullara düşen görev o peygamberin söylediğini
yapmak, karşı gelmekden sakınmakdır.
Tabiidirki peygamberde
Allah'ın ayetlerini anlatır. Yoksa, kendi helvasına çağıran insanlara uymak,
uyan insanlar için en büyük zillettir.
Biz Aziz olan Allah'ın
ayet1erine uyarak izzeti bulacağız. İzzete kavuşan mü'min, Allah'dan korktuğu
için Allah'ın yarattıklarından korkmaz. Kıyamette de mahzun olmaz.[48]
36- Ayetlerimizi
yalanlayıp, onlara karşı kibirlenenler varya, îşte onlar cehennem yaranıdırlar
ve orada ebedi kalıcıdırlar.
Allah'ın ayetlerini
yalanlayanlar var. "Bu ayetleri Muhammed uydurdu" diyenler.
"Bunlar Allah'ın ayetleridir. Ancak günümüzde geçerli değildir. Bizim
kanunlarımız topluma daha faydalıdır" diyerek kendi aklını Allah'dan üstün
görüp kibirlenenler o geri zekalarıyla kendilerini. cehenneme odun
yapmaktalar."
Günümüzde müslümanlar
arasında türeyen bir kısım insanlarda Al-îah'dan daha merhametli olduklarını
ortaya koymak için "kafirler cehennemde ebedi olarak kalmayacaklar. Çünkü
ayette "Haüdine" diyor, "Ebeden" demiyor. Cennetlikler için
ise "Halidine fiha ebeden diyor
diye iddia ediyorlar.
Buyursunlar Ahzap
suresinin 64-65 nci ayetlerini, Cin suresinin 23 ncü ayetlerini okusunlar ve
kafirlerin cehennemde ebediyen kalacaklarını görsünler.
Cennet ve cehennem kimsenin
tekelinde değildir. Onları yaratan Allah (c.c.) oraya kimlerin gireceğini,
nasıl gireceğini insanlara Kur'an-ı Kerimin bildirmiştir[49]
37- Allah'a
karşı iftirada bulunan veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir?
Onlara kitapda yazılı olan payları (dünyada) erişecektir. Canlarını almak için
elçilerimiz onlara geldiklerinde Allah'dan başka taptıklarınız nerede?
diyecekler. Onlarda "bizden kaçtılar" diyecekler ve kafir oldukları
konusunda kendi aleyhlerine şahidlik yapacaklar.
Yukarda 31 nci ayette
dünya nimetlerinin mü'minler için olduğunu, yani yönetimini ele geçirip
adaletle yönetilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Burada kafirlerin de bu
dünyada kendilerine takdir edilen paylarının olduğunu ifade ediyor.
Onların canlarını
alanlardan bahsederken "elçi"miz demiyorda "elçilerimiz"
diyor. En'am suresinin 61 nci ayetinin tefsirinde İbrii Kesir, "ölüm
meleğinin" yardımcılarının olduğunu İbni Abbas'dan nakl ediyor.
Biz "zalim"
deyince döven, söven, mal gasbeden, işkence yapanı hatırlarız. Halbuki bu
kötülükler, bir zalimin içindeki zulmün dışa yansımasıdır.
Asıl zalim, Allah'ın
ayetlerini yalanlayan, yürürlükden kaldırandır. Allah'ın ayetlerini yürürlükden
kaldıran, ahireti inkar eden adam zalimdir. Onun yaptıklarıda zulümdür.[50]
38-
"Sizden önce geçen cin ve insan ümmetlerinin içinde ateşe girin" der.
Her ümmet (ateşe) girdiğinde kardeşine la'net eder. Hepsi oraya varınca
sonrakiler öncekilere "Ey Rabbimiz bizi işte bunlar sapıttı. Onlara ateşin
azabını kat kat ver" derler. "Herkes için kat kat vardır, ancak siz
bilmezsiniz" der.
"Kötü bir adeti
topluma yerleştirenler, bilsinlerki o kötü adet işlendiği müddetçe her
işleyenin günahının benzeri ilk adet edenede yazılır."[51]
Küfrün önderleri silah
zoruyla, parayla, eğitim yoluyla insanları İs-lamdan uzaklaştırmanın cezasını
kat kat çekeceklerdir
Ahzap suresinin 68 nci
ayetinde açıklandığı gibi kafir yöneticilere uyanlar ahirette "Rabbimiz
onlara azabı iki kat ver" diye dua edecekler.
Yöneticiler dikkat
etsinler. Yönetici olmayanlarda eşi, dostu, çocukları üzerinde kötü bir etkide
bulunursa o etkinin cezasını kat kat çekecektir. [52]
39-
Öncekiler; sonrakilere "sizin bize hiçbir üstünlüğünüz yoktu.
Kazandıklarınıza karşılık azabı tadın" derler.
Küfrün veya günahın
öncüleri, kendilerine uyanlara, yani arkalarından gelenlere; "niçin biz
iki kat azap çekecekmişiz.? Sizde bizimle beraberdiniz" diye itiraz
edecekler.
Saffat suresinin 28-32
nci ayetleri, yöneticilerle onlara uyanların ahirette yapacakları konuşmayı
verir. Yöneticiler "Bizim sizin üzerinizde bir nüfusumuz yoktu. Siz azgın
bir toplumdunuz" diyecekler. Sonrada evet biz azgın idik sizide azdırdık
diyecekler. Böylece kafir yöneticiler hem kendi azgınlıklarının cezasını hem de
azdırdıklarının cezasının benzerini çekecekler. Aman dikkat edin. Kötü
yönetici veya kötü örnek olmayın.[53]
40- Muhakkak
ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara karşı kibir-lenenlere göğün kapıları
açılmaz. Deve iğne deliğinden geçmeden cennete giremezler. İşte suçluları
böylece cezalandırırız.
36 nci ayette Allah'ın
ayetlerini yalanlayıp o ayetlere karşı kibir-lenenlerin cehennem yaranı
olduğunu haber vermişti. Önemine binaen tekrarlandı. Çünkü dünyada zulüm,
işkence, gasp, darp, harp, kan, gözyaşının tamamı Allah'ın ayetlerini
reddetmenin ve kibirlenmenin neticesidir.
Allah'ın ayetlerini
yürürlükten kaldırıp, kendi aklının salyasını Allah'ın ayetlerinden üstün
görenlerin iyi amelleri dahi Allah'a yükselmez. Kocaman deve iğne deliğinden
geçemediği gibi bu kafirlerde cennete giremeyecekler.
Mü'mine karşı
cesaretli, kafire karşı merhametli, sapık bir bilgin çıkıpda "efendim bu
ayet kafirlerinde cennete gireceğine delildir. Deve kesilir, günümüz
teknolojisi ile iplik haline getirilir, iğneden geçer böylece kafirlerin de
cennete girmesi müjdelenmiş olur" demesin. Rabbimiz kafirlerin cennete
gitmeyeceğini ifade etmek için bu olmazı misal vermiş. "Deve" demiş.
İplik dememiş. İplik haline gelince deve olmaktan çıkar.[54]
41- Onlar
için, cenennemaen yaıaK ve usııerınueue onu vaıuu. işte zalimleri böylece
cezalandırırız.
Parmağınız kibritin
ateşine bile dayanamazken, bu nazik vücutlarımız ateşten döşekle, ateşten
yorganın içine nasıl girecek. Allah'ım mü'minleri ateşin azabından koru.
Bakara suresinin 254
ncü ayetinde "Kafirler zalimlerin ta kendisidir" buyruluyor. Her
kafir zalimdir. Ama her zalim kafir değildir.[55]
42- İman
edip ameli salih işleyenler. Kişiye ancak gücünün yettiği kadar yükleriz. İşte
onlar cennet yaranıdırlar. Onlar orada ebedidirler.[56]
43-
Gönüllerinden kini çıkaracağız. Ayaklarının altından ırmaklar akar. "Bizi
buraya kavuşturan Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi, biz
doğru yolu bulamazdık. Muhakkak Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir"
diyecekler. "Yaptığınız amellere karşılık işte mirasçısı kılındığınız
cennet" diye nida olunur.
İnsanoğlu, bu dünyada
bir ev, bir bahçe, bahçesinde meyve ağaçları, güller ve bir havuzu olması için
ömrünü veriyor. Gençliği gidiyor. Gölgeden, meyveden, yağdan, baldan zevk
alamaz yaşa gelince bunlara sahip oluyor ama dünyaya doyamadan ölüyor.
Bir gülü dünyanın
tamamından daha değerli olan, cennette altından ırmaklar akan köşklere insan
sahip olmak istemez mi?
Cennetin Kur'an-ı
Kerimde tarif edilen özellik ve güzelliklerini 1/110 ncu sahifede Bakara
suresinin 25 nci ayetinin tefsirinden okuyunuz. Öleceksiniz. Cenneti kazanacak
işler yapınız.[57]
44- Cennet
yaranı, cehennemliklere; "Biz Rabbimizin bize va-adettiğini gerçek bulduk.
Sizde Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu?" diye bağırırlar.
Onlar "evet" derler. Aralarında bir i'lancı " Allahk'ın la'neti
zalimler üzerine olsun" diye bağırır.[58]
45- Onlar,
Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve yolun eğriliğini isteyenlerdir. Ve onlar
ahireti inkar edenlerdir.
Dünyada iken insanları
doğru yoldan çevirip eğri yollara sevke-den, gönüllerdeki imanı çıkarıp küfrü yerleştirmeye
çalışan, körpecik çocuklara Rabbini değilde, Rabbimizin yarattığı insanı en
büyük olarak tanıtanlar, cehennemde Allah'ın onlara va'dettiğiyle
karşılaştıklarında yapacak birşeyleri kalmamış olacak.[59]
46- İki
taraf arasında perde vardır. Sûrlar üzerinde her iki tarafida simalarından
tanıyan adamlar vardır. Henüz cennete girmeyen ve girmeyi uman bu adamlar
cennet yaranına "Selamün aleyküm" derler.[60]
47- Gözleri
ateş ehline doğru çevrildiğinde "Rabbimiz, bizi zalim kavimle beraber
kılma" derler.
Hadid suresinin
onüçüncü ayetinde cennetle cehennem arasında sûr olduğunu haber verir.-Bu
sureyede "A'raf" denmiştir. Sevabı günahından ağır gelenler cennete,
kafirler ve günahı sevabından ağır gelenler cehenneme girecekler. Mü'minler
günahının cezasını çektikten sonra cennete geçeceklerdir.
A'rafta, kalanlar ise
gün ahiyi a sevabı denk olanlar, günahlarının cezasını orada çekecekler. Bir
tarafta cehennemin dehşetli sahnelerini seyrediyor, öbür tarafda cennetin
güzelliklerini seyrediyor. Sûr üzerindeki mü'min cehennem ateşinde yanmaz, ama
Buharının[61] rivayet ettiğine göre
efendimiz, "o adamın cehennem kokusundan zehirleneceğini, alevinden
rahatsız olacağım" haber veriyor. Allah korusun cehennem alevi yakacak,
dumanı zehirleyecek, öbür tarafa baktığınızda cennet ırmakları arasında koyu
gölgelerde, ipekli koltuklara dayanmış insanlar ve nimetler göreceksiniz. Buda
azaptır.
Camın arkasındaki
sevdiğine kavuşamayan insanın acısı gibi danada şiddetli. İşte bu azabida
tatmamak için sevabımızı artıralım.[62]
48- Sûr
üzerindekiler, simalarından tanıdıkları adamlara "Topluluğunuz ve büyüklük
taslamanız size fayda vermedi" derler.[63]
49-
"Allah hiçbir rahmete bunları erdirmez" diye yemin ettikleriniz
(müstez'aflar) bunlarmıydi? derler. O (müstez'aflara) "Giriniz cennete,
size korku yoktur, siz üzülmeyeceksinizde" buyurur.
Askeri güçleri,
ekonomik güçleri, siyasi güçlerinin kendilerine fayda vermediğini gördüler.
En'am suresi 94 ncü ayette herkesin ahi-rete teker teker geleceğini haber
verir. Beraberinde ancak yaptıkları olacaktır.
Mali gücü olmayan
mü'minleri, alaya alan kafirler "Allah bunlarımı cennete koyacak? Bizim
gibi hatırlı, zengin güçlü kuvvetli insanlar varken, bunları cennetine koymaz
diyenler, o mü'minlerin cennete girişini görecekler.[64]
50-
Cehennemlikler, cennet yaranma; "üzerimize su veya Allah'ın size verdiği
rızıkdan akıtın" diye çağırırlar. "Allah onları kafirlere haram
kıldı" derler.[65]
51- Onlar
dinlerini, oyun ve eğlence edindiler. Dünya hayatı onları kandırdı. Onların
bugünü unuttukları ve ayetlerimizi inkar ettikleri gibi bizde onları
unutuyoruz.
Şeyh Sadi Şirazi
"Gülistan" isimli eserinde; develerinde altın, gümüş, yakut yüklü
olan bir tacir çölde susuzluktan ölmüş ve kum üzerine "Bir bardak suya
bütün varlığımı verirdim" diye yazmış diyor.
"Gelin bugün
yanalım yarın yanmamak için"
Yarın yanmamak için,
yarın üzerimize su dökün diye ,y al varmamak için bu dünya hayatında hakka
ibadet, halka hizmetle devam edelim.[66]
52- iman
eden bir topluma rahmet ve hidayet olsun için, biz onlara kitap getirdik ve onu
bir ilimle açıkladık.[67]
53- Onlar
ancak sonucun ne olacağına bakıyorlar. O gün sonucu gelir. Daha önce onu
(ahireti) unutanlar "Rabbimizin elçileri şüphesiz bize gerçeği
getirmişlerdi. Bize şefaat edecekler varmı ki bize şefaat etsinler, yahut dünya
geri çevrilsede yaptıklarınızdan başkasını yapsak" derler. Muhakkak
kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeylerde onlardan kaybolup gittiler.
Allah (c.c.) kitabını
kendi indiriyor ve yine kendisi açıklıyor. Ama bu açıklamada bir ilim üzerine
oluyor. Sure, ayet ve kelimelerin manalarını, ahkamını öğrenmek için mutlaka
bir ilme ihtiyaç var.
Herhangi bir sanatı
öğrenmek için bile sanatkarın yanında çalışmak gerekir. Rabbimizin kelamını
anlamak içinde ön hazırlık ilmi gerekir.
Kafirler ahireti inkar
ediyorlar. "Ne zaman diye alaylı bir şekilde soruyorlar. Birgün mutlaka
başlarına gelecek, beni filan kurtarır dediklerinde çaresizliğini görecek ve
"keşke bunların peşinden gitmeseydim" diyecek.
Ne mutlu Allah'a ve
ahirete iman edenlere.[68]
54- Şüphesiz
Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşı üzerine istiva eden,
gündüzü, durmadan kovalayan geceyle bürüyen, güneşi, ayı ve yıldızları emrine
boyun eğdiren Allah'dır. İyi bilin ki yaratma ve emretme ona aittir. Alemlerin
Rabbi Allah'ın şanı yücedir.
Bizim yaratıcı,
yaşatıcı ve yönetici olarak iman ettiğimiz Rabbimiz yerleri ve gökleri
yaratmıştır. Geceyi gündüze katmıştır.
Dünyadan milyonlarca
kerre büyük olan güneşi yaratmış, yakıtını hiç eksiltmemiştir. Allah'dan başka
ilah edinenler, o ilahın sözlerini Allah'ın kelamına tercih edenlerin ilahı bir
sinek bile yaratamazken nasıl olurda ona boyun eğerler.
Emretmek yaratana
aittir. Yaratmayan, ancak yaratılan birinin aklının salyasını Allah'ın
kelamının üstünde tutan insanlar, insan dışkısını yiyenlerden daha adice bir iş
yapmış olurlar.
İnsan dışkısı yiyenler
zararı bu dünyada olur. İnsan aklının salgısını Allah'ın kelamından üstün
tutanlar iki dünyada da zarar görürler. İstiva konusunda imamı Malikin dediğini
derim. "İstiva ma'lum, keyfiyeti meçhuldür" Bu konuda soru sormakta
bid'attır.
Sınırlı olan akıl
sınırsız olan Allah'ı düşünemez. Düşünse bile kendi sınırları içinde düşünür.
Büyüklerden biri "Gönlüne ne gelmişse Allah onun dışındadır."[69]
55-
Rabbinize yürekden, için için dua ediniz. Şüphesiz o aşırı gidenleri sevmez.
Bakara suresinin 186
ncı ayetin de açıkladığımız gibi dua ederken bütün varlığımızla yürekden dua
etmeliyiz. Dilimiz dua ederken yüreğimiz, kalbimiz ve kalıbımızda bu duaya
katılmalıdır. Rabbimiz bize bizden daha yakın olduğundan dua ederken bağırıp
çağırmaya gerek yok.[70]
56-
Düzeltildikden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Korkarak ve ümit ederek
O'na dua edin. Şüphesiz Allah'ın rahmeti muhsinlere yakındır.
Toprağı insan kanıyla
ilk kirleten, babası ve peygamberi Hz. Adem'e isyan eden Kabil'dir. Çocukları
topluca Öldüren, kendini tanrı ilen eden Firavundur.
İnsanların hür
iradelerine gem vuran ve insanları kendi doğrultusunda yönetmeye çalışan,
başkaldıranları işkencelerle öldüren Nemrut, Karun, Haman, Ebucehil gibi adamlardır.
Bugünde aynı yolda
yürüyen kafirler insanların beyinlerini kirlettiler, kalblerine kilit
vurdular. Çıkarları için havayı, denizleri ve karalan kirlettiler.
Silah ticareti
yapacağız diye milletleri birbirine düşürdüler. Silahlan bitince barışçı rolünde
ortaya çıktılar.
Biz ifsad değil, İslah
erleriyiz.Yaptığımızı Allah'ın rızasını ümit ederek, gazabından korkarak
yaparız. Biliriz ki Allah'ın rahmeti, Allah'ı görür gibi ibadet eden, güzel
gören, güzel yapan, güzel dağıtan insanlar üzerinedir.[71]
57- Rahmetinin
önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. Ağır bulutları yüklendiğinde
onu ölü ülkeye gönderir, onunla su indirir ve onunla meyvelerin her çeşidinden
çıkarırız. İşte ölüleride böylece çıkarırız. Umulurki ibret alırsınız.[72]
58- Güzel
ülkenin bitkisi Rabbinizin izniyle (güzel ve bol) çıkar. Kötü olamnki ise zor
çıkar. Şükreden bir kavim için ayetlerimizi biz böyle açıklarız.
Kur'an-ı Kerimde
ayetlerin Allah tarafından indirildiği "Enzele" kelimesiyle ifade
edildiği gibi yağmurun bulutlardan Allah tarafından indirildiği de
"Enzele" kelimesiyle açıklanmıştır.
Yağmur ölü toprakları
diriltip çiçeğe ve meyveye dönüştürdüğü gibi, Kur'an ayetleri de ölü kalblerin
ve toplumların dirilmesine medeniyet meyveleri
vermesine sebeb olur.
İşlenmiş güzel topraklarda
yağmurun bereketi daha fazla olduğu gibi, şirk ve isyandan temizlenmiş canlarda
Kur'an nimetini gösterir.
İşlenmemiş gen
topraklar gibi olan insanlara Kur'an ayetleri okunduğunda, çorak topraklarda
biten otlar gibi verimsiz olur.
Onun için önce insanlar
suya hasret topraklar gibi Kur'ana olan ihtiyacını bilecek. Toprağın yarılıp
ağzını açarak yağmuru beklediği gibi kalbini ve kulağını Kur'ana açacak.
Anadoluda yağmurun bir
adida rahmettir. "Rahmet yağdı" derler. Ecdadımız kelimeleri seçerken
bile Kur'anı olmasına dikkat etmişler.
Rahmet yağarken bülbül
ile akrep ayırımı yapmaz. Her ikisinede yağar ve ikisinede rahmet olur.
Bülbülün gülüne güzellik katar, akrebin zehrini azaltır. Rahmeti bol olan
bölgelerin akrebi insanı sokarsa fazla zarar vermez. Çöl akrebi sokarsa Ölümüne
sebep olur.
Rahmet peygamberinin,
rahmet ümmetide rahmet gibi yağacak. Mü'min, kafir, salih, asi, günahkar
ayırımı yapmadan Allah'ın rahmet damlası gibi olan ayetlerini her gonüle
yağdıracak ölü toprakları yeşertecek.
Yağmur yağmadan Önce
rahmeti müjdeleyen rüzgarların estiği gibi günümüzde de çarşılarda, camilerde,
kışlalarda, dairelerde, üniversitelerde, karakollarda Rabbimin rahmet
rüzgarları esmeye başladı.
Toprağın bağrına cemre
düşünce toprakdaki çekirdekler rahmetle çiçeğe dönüştüğü gibi, bu dünyanın
bağnnada İslamin cemresi düştü. Kur'anm altıbin küsur rahmet ayetiyle bu
gönüllerdeki "elest" bez-minden gelen "Bela" çekirdeğini
bir çatlatırsak seyredin siz çiçeklenmeyi.[73]
59- Şüphesiz
Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik ve şöyle dedi: "Ey kavmim,
Allah'a kulluk ediniz. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Büyük günün azabının
sizin üzerinize olmasından korkuyorum."[74]
60- Kavminin
ileri gelenleri "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz dediler.[75]
61- "Ey
kavmim, hiçbir sapıklık yok. Ben ancak alemlerin Rabbinden bir elçiyim."[76]
62- Size
Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum. Size nasihat ediyorum ve sizin
bilmediklerinizi -Allah tarafından biliyorum.[77]
63- Sizi
uyarmak için, sakınmanız ve merhamete kavuşmanız için sizden bir erkeğe,
Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaştınız?[78]
64- Onu
yalanladılar. Bizde onu ve gemide beraberinde olanları kurtardık ve
ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Şüphesiz onlar kör bir kavim idiler.
İnsanlığın ikinci
babası olarak bilinen Nuh (a.s.)'ırı islami mücadelesi bizim için en güzel
örneklerden biridir. Ankebut suresinin ondördüncü ayetinde Nuh (a.s.)'ın kendi
kavmi arasında dokuzyüz elli sene kaldığını yinede tebliğden yılmadığmı haber
verir.
Bizler, bir insana bir
defa tebliğe gitsek ve reddedilsek ikinci defa varmaya çekiniyoruz, utanıyoruz.
Nuh (a.s.) yılmadan, usanmadan dokuzyüz elli sene devam etti.
Bütün peygamberlerin
ortaklaşa söyledikleri kelime Allah dan başkasına kulluk etmeyin"
cümlesidir. Bizde kelime-i tevhidi söylerken aynı şeyleri tekrarlıyoruz.
Peygamberler,
ümmetlerinin yanmaması için büyük gayret göstermişlerdir. Kafirin canının
cehenneme girmemesi için kendi canlarım tehlikeye atmışlardır. Bizde o
peygamberlere inanmış insanlar olarak İslami tebliğ ederken, cehennemle
korkutup, cennetle müjdelememiz gerekir.[79]
65- Ad
kavmine de kardeşleri Hûd'u gönderdik: "Ey kavmim, Allah'a kulluk yapın.
Sizin için ondan başka ilah yoktur, sakınmazmısıniz?" dedi.[80]
66- Kavminin
ileri gelen kafirleri: "Biz seni beyinsiz olarak görüyoruz ve seni
yalancılardan sanıyoruz" dediler.[81]
67- "Ey
kavmim bende beyinsizlik yok. Ben ancak alemleri Rabbinden bir elçiyim"
dedi.[82]
68-
"Size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum ve sizin için güvenilir bir
öğütçüyüm"[83]
69-
"Sizi uyarmak için sizden bir erkeğe Rabbinizden bir zikir gelmesine mi
şaştınız? Hatırlayın, hani sizi Nuh kavminden sonra onların yerine getirmişti
ve sizi yaratılışça daha fazla kılmıştı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki
kurtuluşa eresiniz.[84]
70- Dediler
ki: "Sen bize bir tek Allah'a kulluk yapmamız ve babalarımızın
taptıklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi
va'dettiği azabı getir"[85]
71-
"Şüphesiz Rabbinizden sizin üzerinize bir pislik ve gazap vaki oldu.
Allah'ın haklarında hiçbir delil indirmediği, sizin ve babalarınızın
isimlendirdiği (put) isimleri hakkında benimle çekişi-yormusunuz? Bekleyin.
Bende sizinle birlikte bekleyenlerdenim" dedi.[86]
72- Onu ve
beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayıp
iman etmeyenlerin sonunu kestik.
Tarih boyunca
kafirlerin mantığı aynı. Dünyalığı iyi olanlar akıllı, kötü olanlar akılsız.
Kazancını paylaşanlar akılsız, toplayıp kimseye koklatmayanlar akıllı.
Cömertler akılsız, cimriler akıllı.
Allah'a kulluk
yapanlar akılsız, kula kulluk yapanlar akıllı. Yazın yaylalarda, kışın
sahillerde saraylar yaptıran, insanlara acımayan, köşklerini, bağ ve
bahçelerini mazlumların kanı, ahnteri ve gözyaşıyla sulayanlar, bu
yaptıklarının yanlış olduğunu, bunu yapmaya devam ederlerse şiddetli azabın
içinde düşeceklerini haber veren peygambere "beyinsiz" diyorlar.
Bizler Nuh gibi, Hûd
gibi Allah'ın bizlere gönderdiği kitabım bu kafir, zalim, cimri insanlara
tebliğe devam edeceğiz.[87]
73- Semud
kavminede kardeşleri Salih'i gönderdik. "Ey kavmim, Allah'a kulluk yapın.
Sizin için ondan başka ilah yoktur. Rabbinizden size apaçık belge geldi: Bu
Allah'ın devesi sizin için bir mucizedir. Bırakın onu, Allah'ın yeryüzünde
yesin, Ona kötülükle dokunmayın, yoksa acıklı bir azap sizi yakalayıverir.[88]
74-
Hatırlayın, hani sizi Ad kavminden sonra onların yerine getirmiş ve sizi
yeryüzüne yerleştirmişti de, siz ovalarında köşkler, dağlarında evler
yaptırıyordunuz. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık
çıkararak bozguculuk yapmayın.[89]
75- Kavminin
ileri gelen müstekbirleri, onlardan iman eden müstez'aflara: "Salih'in,
Rabbi tarafından peygamber olarak gönderildiğini biliyormusunuz? dediler.
Onlarda: "Şüphesiz biz, onunla gönderilene iman ediyoruz" dediler.[90]
76-
Müstekbirlerde: "Bizde sizin iman ettiğinizi inkar ediyoruz" dediler.[91]
77- Dişi
deveyi kestiler ve Rablerinin emrine karsı geldiler ve "Ey Salih, eğer sen
peygamberlerdensen haydi bize va'dettiğin azabı getir" dediler.[92]
78- Bunun
üzerine onları bir sarsıntı ahverdide evlerinde dizleri üstünde yığılıverdiler.[93]
79- Salih
onlardan yüz çevirdi ve: "Ey kavmim, ben Rabbimin mesajını size tebliğ
ettim ve size nasihat ettim. Ancak siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz"
dedi.
Salih peygamberin de
kavmine söylediği, diğer peygamberinki gibi; Allah'a kulluk yapmalarıdır.
Canlarının cehennemde yanmaması için dünyada tedbir alıp Allah'ın nimetlerine
Allah'ın öğrettiği şekilde şükretmelerini öğretmiştir.
Allah'ın verdiği
ellerle, binalar, bahçeler yaptıklarını bunların Allah'ın nimeti olduğunu,
Allah'ın mülkünde Allah'ın verdiği el ve akılla Allah'a baş kaldırmamaları
gerektiğini söylemiştir.
Müstekbirler Allah'ın
verdiği el, ayak, can, ten ve akılla Allah'a karşı gelip kendini üstün görenler
dünyevi çıkarlarının zedeleneceğini görünce Salih (a.s.)'ı yok etmek için
geceleri gizlice planlar hazırlamışlar Allah'ın mucizesi olan deveyi
kesmişler. Ama Allah'ın azabından kurtulamamışlar.
Bu kıssaları
okuduğumuzda bizler dünyanın şu anda en güçlü devletlerinin küfür hareketlerine
karşı dururken bizlerin başarılı olacağını müjdelemektedir.
Şu anda müslümanların
aleyhinde plan, program hazırlayan, tuzaklar kuranların, tuzaklarına
kendilerinin yakalanacağını öğreniyoruz ve yolumuzda durmadan yürüyoruz.
Salih'in devesi için bak.[94]
80- Lut'u da
peygamber olarak gönderdik. O, kavmine: "Alemlerden hiç kimsenin
yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz?" dedi.[95]
81- Siz
kadınların dışında, erkeklere şenvetıe Gerçekten siz, israf eden bir
toplumsunuz.
Her peygamberin hayatı
ve mücadelesi bizim karşılaşabileceğimiz olaylara ışık tutmaktadır. Lut
(a.s.)'ın kavmi bu günkü dünyamızda batıda hızla yayılmakta olan ibneliği ilk
defa başlatmışlar ve yaygm-laştırmışlar.
Lut (a.s.)'ın
"Hiç kimsenin yapmadığı" sözünden anlıyoruz ki bu hayasızca yapılan
pislik daha önce yapılmamış. Erkekler kadınları bırakıp, erkeklere
yönelmesiyle kadınlar arasında da lezbiyenliğin yayılması hızlanır.
Bugün çağdaşlık adına
savunulan bu pislik gericiliğin en gerisinde kalmaktadır ve bu pislikde
müşriklerden kaynaklanmaktadır. Onun için Lokman suresinde "Şirk en büyük
zulümdür" buyurulmuş.
Rabbimiz, Lut (a.s.)'m
kıssasını bize nakletmekle çağımizdaki kafirler ve o kafirliğin ürettiği
eşcinsellik, lezbiyenlik, travestilik gibi hastalıklarla mücadele edip tedavi
etmemiz gerektiğine işaret eder.
Tabiidirki hasta
olupda, hastalığından haberdar olmayanlar, alkol komasına girdiği halde yine
alkol isteyenler gibidirler. Kendilerini tedavi edene düşman olurlar.[96]
82- Kavminin
cevabı: "Onları yurdunuzdan çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış"
demek oldu.
Sinek gülden
hoşlanmazmış. Kargada bülbülle aynı kafesde kalmaya dayanamamış. Eşcinsellerde
temiz insanlarla aynı şehirde yaşamak istemiyorlar ve onları sürmek
istiyorlar.
Geçen günlerden
birinde, bir televizyon programında ibne olmayan bir şoförü, eski bir mülkiye
müfettişi neredeyse stüdyodan koyuyordu. Bir dövmediği kaldı. Kafirler her
dönemde aynı şeyi yaparlar ve aynı şeyi söylerler. Biz bunların yeni hiçbirşey
yapmadıklarını ve söylemediklerini "Küfür cephesinde yeni bir şey
yok" isimli eserimizde delilleriyle açıkladık.[97]
83- Bunun
üzerine hanımı dışında Lut'u ve ailesini kurtardık. O, (hanımı) geride kalıp
helak olanlardan oldu.[98]
84- Onların
üzerine (azap) yağmuru yağdırdık. Bak suçluların sonu nasılmış.
İslami mücadelenizde
karşınıza dikilenler arasında eşiniz olabilir. Aldırmayın yürüyün. Eşiniz,
çoluk, çocuğunuz, malınız, rütbeniz, şöhretiniz sizin Allah'a giden yolunuzda
size engel olmasına izin vermeyin.
Yıllarca Lut (a.s.)'a
eş olan hanımı kafirlerin yanında yer alıyor ve onlarla birlikte helak oluyor.
Bu nasıl bir gözki aydınlıkta kör oluyor ve karanlığı tercih ediyor.[99]
85- Medyen
(halkınada) kardeşleri Şuaybı peygamber olarak gönderdik. "Ey kavmim,
Allah'a kulluk yapın. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Size Rabbinizden bir
belge geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapınız. İnsanlara eşyasını eksik etmeyin.
Düzelttikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer iman ediyorsanız,
bunlar sîzin için daha hayırlıdır" dedi.
İnsanlara "altın
tartarken terazisine dikkat edin, benzin satarken sayacınızı kontrol edin,
müdürlük yaparken köşeyi dönmeyin, bakanlığı köşe dönme yeri olarak
görmeyin" demeden önce "Allah'a kulluk edin, Allah'dan başkasını
ortak koşmayın" dememiz gerekir.
Allah'a ve ahirete
inanmayan biri, için bunlan hangi güç ve kuvvet engelleyebilir?[100]
86-
"Allah'a iman edeni korkutarak, Allah yolundan alıkoyarak yolun eğilmesini
isteyerek bütün yollara oturmayın. Hatırlayın, bir zamanlar azdınızda sizi
çoğalttı. Bakın bozguncuların sonu nasıl oldu.
Şuayb (a.s.) zamanındaki
kafirler gibi, günümüz kafirleri de eğitim kurumlarının başına oturarak, İslarn
inancını kötüleyerek, kafirliğin pisliğini güzel göstererek insanların İman'a
giden yolunu kesmeye çalışıyorlar.
Basın yayın
organlarının başına oturarak bu imansızlık propagandasını yapanlarda, Şuayb
(a.s.)'a iman etmeyen kafirlerin yolunu izlemektedirler.
Bir kısım kafirler,
müslümanı yolundan çeviremeyince; kuzu postuna bürünmüş kurdun, sürünün
arasına girerek onların önüne geçip kurtlar sofrasına doğru sürüyü götürdüğü
gibi müslüman kılığına girmiş, yerli ve yabancı müsteşriklar eliyle İslamı çağa
uydurma adı altında eğmeye çalışıyorlar.
Bu tür insan her çağda
vardır. Bunları görüpde ümitsizliğe düşmeyin. Şuayb (a.s.)'ı takip edin.[101]
87-
İçinizden bir grup benim kendisiyle gönderildiğim şeye iman ediyor, bir kısımda
iman etmiyor. O halde Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O
hükmedenlerin en hayırhsıdır.
Herkes kendisinin
haklı olduğunu iddia ettiği, hakka karşı kulakların tıkandığı, aydınlığı
görmemek için gözlerin kapandığı bir zamanda söylenecek en güzel söz:
"Bekleyin" sözüdür. Bu söz iki taraf içinde geçerlidir.
"Bekleyin görecektir duranlar yürüyeni, Bekleyin gelecektir sönmez,
pörsümez yeni" denilecek.[102]
88- Kavminin
ileri gelen müstekbirleri "Ey Şuayb, seni ve seninle beraber iman
edenleri yurdumuzdan çıkaracağız veya siz bizim dinimize döneceksiniz"
dediler. (Şuayb): "İstemesek demi?" dedi.[103]
89-
"Allah bizi, dininizden kurtardıktan sonra eğer geriye sizin dininize
dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz." Rabbimizin dilemesi dışında
bizim, sizin dîninize dönmemiz bize yakışmaz. Rabbimizin ilmi herşeyi
kuşatmıştır. Biz Allah'a güvendik. Rabbi-miz, bizimle kavmimiz arasını hak ile
aç. Sen açanların en hayırhsı-sın.
Haksız zorbaların
başvurduğu tek şey güç ve kuvvettir. İlmi ve imanı olmayanlar haklı olmak için
kuvvete başvururlar. Şuayb (a.s.)'a karşı söyleyecek birşeyleri olmayan
müstekbirler, onu zorla dinsizliklerine döndürmeye çalışıyorlar.
Başaramadıkları takdirde sürgün edeceklerini söylüyorlar.
İman edenler yılmadan
yürüyecekler. Sürgün etselerde üzülmezler. Onlar ışık gibidirler. Nereye
giderlerse orayı aydınlatırlar. Her il Allah'ın ili, her kul Allah'ın kuludur.
"Bu yolki hak
yoludur. Dönme bilmeyiz yürürüz" derken "İnşaallah" demeyide
unutmamalı. Bizim iman üzerinde durmamız Allah'ın bize bir lütfudur. Bunu
unutmayalım. Şuayb (a.s.)'ın diliyle Rabbimiz bize bir hatırlatma yapıyor.[104]
90- Kavminin
ileri gelen inkarcıları: "Eğer Şuayb'a uyarsanız şüphesiz siz zararda
olursunuz" dediler.[105]
91- Bunun
üzerine onları bir sarsıntı alıverdide yurtlarında diz üstü çöküverdiler.
O günkü kafirlerin
söyledikleri bugünkülerin söylediklerinin aynısı. Bir kısım babalar, İslamı
seçen oğluna müslümanca yaşarsa zarar görebileceğini söylüyor. Terfi
edemezsin, profesör olamazsın, kredi alamazsın tehdidiyle dinden
uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Halkı müslüman olan
ülkelerle işbirliği yapan devletlere de ambargo ile zarar verme tehdidi
savuruyorlar. Ama Allah (c.c), o tehdit savuranların, yurtlarında diz üstü
çöküp kaldıklarını haber vererek kafirlerden korkmayıp Allah'dan korkmamız
gerektiğini bildiriyor.
Gelin, çökertilmeden
önce kendi rızamız ile Rabbimizin huzurunda rükû ve secde ederek diz üstü
çökelimde, iki dünyada İslam'ın izzetiyle yaşayalım.[106]
92- Şuayb'ı
yalanlayanlar, sanki o yurtta hiç tayaaıanmaiiuşım gibi oldular. Zarar
görenler, Şuayb'ı yalanlayanlar oldu.
Makamlar, mevkiler,
mallar, evlatlar, unvanlar gitti. Müslümanlara zarar vermek isteyenler zarara
uğradı. Yükseklerde uçanlar alçaldı. Hafife aldıkları, alay ettikleri,
korkutmak istedikleri yüceldi, yükseldi.[107]
93- (Şuayb)
onlara yüz çevirdi ve: "Ey kavmim, şüphesiz ben size Rabbimizin mesajlarını
tebliğ ettim. Size nasihat ettim. Şimdi-ben kafir bir kavme nasıl
üzülürüm" dedi.
"Kendi düşen
ağlamaz" Bir Allah kulu, bir toplumu uyarıyor İleri gitmeyin, düşersiniz
diyor. O kafirler o Allah kulunu dinlemiyorlar ve kendilerini helak edecek
işler yapıyorlar. Sonunda helak oluyorlar.
Şöyle düşünün, bir
grup veremli, Aidsli, Kuduz insanlar toplum içine karışıyor ve herkese
hastalık bulaştırıyorlar. Ne yaparsınız? "İnsan haklan var. Serbest
dolaşıp istediklerini yapabilirlerini, dersiniz yoksa önlemek için polis ve
doktorları üzerlerinemi gönderirsiniz.
Uzun bir mücadele
sonunda ele geçiremediğiniz bu grup birgün kendi aralarında toplantı halinde
iken ev göçüyor ve hepsi birden helak oluyor. Bu durumda üzülürmüsünüz?
Başımızdaki ur'u doktor kesip attığında, ağzımzdaki çürük dişi söktüğünde ne
yaparsınız?
Şuayb (a.s.)
"Kafir bir kavme nasıl üzülürüm" demiş. Bizde, iman ettiğimiz o
peygamberin dediğini deriz. Ancak helak olmadan önce bütün gücümüzle
kurtarmaya çalışırız.[108]
94- Biz
peygamber gönderdiğimiz her ülke halkını, Allah'a boyun eğsinler diye şiddet
ve sıkıntıyla yakalamışizdir.[109]
95- Sonra
kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik. Öyleki onlar çoğaldılar ve:
"Atalarımıza sıkıntı da, saadet de dokunmuştu" dediler. Bizde
ansızın, onlar farkında olmadan onları yakalayıverdik.
Rahim olan Allah
(c.c), asi kullarının canlarının cehennemde yan-maması için, peygamber
gönderiyor, kitap indiriyor, zengin yapıyor, fakirleştiriyor.
Güç, kuvvet, servet,
ve saltanatın Allah'a ait olduğunu göstermek için bazen veriyor, bazen alıyor.
Mü'min zenginken hamdediyor, sabrediyor. Fakirken yine sabrediyor ve
hamdediyor.
Güç ve otoritenin
Allah'a ait olduğunu "La havle vela kuvvete illabillahil Aliyyil
Azim" diyerek itiraf ediyor.
Kafirler ise, herşeye
tabii açıklamalar getirerek, insanların Allah'a yönelmesini engelliyorlar.
"Geçmiş zamanlarda da atalarımız bazen zengin olmuşlar, bazen fakir
olmuşlar. Bu ekonomiyi bilip, bilmemeyle ilgili bir olaydır" diyerek
ilahlaştinlmışlar. Allah'a boyun eğmekten kaçınanlar Allah'ın yarattıklarına
boyun eğmişler.[110]
96- Eğer o
ülkeler halkı iman edip sakınmış olsaydı onlar üzerine gök ve yerin
bereketlerini açardık. Ancak yalanladılar. Bizde onların kazandıkları
(kötülükler) sebebiyle yakalayıverdik.[111]
97- O
ülkeler halkı azabımızın geceleyin onlar uyurken gelivermeyeceğinden eminler
mi?[112]
98- Yahut o
ülkeler halkı, azabımızın kuşluk vakti onlar oynaşırken gelivermeyeceğinden
eminler mi?[113]
99- Allah'ın
planından emin mi oldular? Allah'ın planından ancak hüsranda olanlar emin
olurlar.
Peygamber efendimiz
ihsanı tarif ederken; "Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar
sen Allah'ı görmüyorsan da Allah sem görüyor buyurmuş. Allah bizi görüyor.
Arkadaşlar! Fotoğraf
stüdyosunda poz verdiğinizi düşünün. Kendinize çeki düzen verirsiniz değil mi?
Bizlerde hayatımızın
her saniyesinde Rabbimiz tarafından görüldüğümüzü, iş itildiğimizi bilir ve
iman edersek kendimize çeki düzen veririz.
İmanımızı en değerli
varlığımız kabul eder ve kaybetmemek, düşürmemek, kafirlere çaldırmamak için
gözümüzü dört açarız.
Bu ayetler kafirleri
tehdid ederken, bizlerede umut vermektedir. Her kafir kavmin sonu geldiği gibi
günümüz kafirlerininde sonu mutlaka gelecektir.[114]
100- O
ülkelerin halkından sonra yeryüzüne varis olanları (bu musibetler) doğru yola
ulaştırmadı mı? Dileseydik günahları sebebiyle onlarada musibet verirdik ve
kalblerinede mühür vurduk da onlar işitemezler.[115]
101- İşte bu
ülkelerin haberlerini sana anlatıyoruz. Gerçekten onlara peygamberleri apaçık
delillerle geldiler. Daha önce yalanlamaları sebebiyle iman etmediler.
Kafirlerin kalbleri üzerine Allah mühürü işte böyle vurur.
Bulunduğumuz
şehirlerde, zalim Romalı yöneticilerin, zulme dayalı güçlerini gösteren
abideler var. Pers imparatorluğunun, ateşe tapanların, Atinalı putperestlerin
yerlerinde yellerin estiğini, ancak "Saffat" suresinde açıklandığı
gibi bütün peygamberlere selam gönderildiğini görüyoruz.
Kafirlerin yolundan
gidenler yaptıkları kötülük sebebiyle kalbîerini küf bağladı ve sonunda kalb
iyilik ve güzelliklere kapanıyor.
"Efendim Paris,
Londra, Waşington'da oturan kafirler güzelliğe ve güzel sanatlara bizden daha
fazla önem veriyorlar" denebilir.
Bosna'da, Filistin'de,
Çeçenistan'da, canlı canlı insanları evlerinde yakan bu insanlar, buralardan
çalıp götürdükleri madenlerle galerilerini süslerken güzelliklerini sergilemek
değil, katil ve hırsız olduklarını sergiliyorlar.[116]
102-
Çoklarını sözünde durur bulmadık. Onların çoğunu fasık-lar olarak bulduk.
Kalbinin atışını,
kanının akışını sağlayan, Allah'a olan sözünü inkar eden bir kafir, insana
verdiği, topluma verdiği sözü haydi haydi inkar eder.
Akşam söz verip sabaha
döneklik yaparlar. Bizler müslümanlar olarak her halükarda kafire bile söz
versek sözümüzde duracağız. Ancak kafirin her an ihanet edebileceğini
aklımızdan çıkarmayacağız. Allah'a ihanet eden kuluna daha çabuk ihanet eder.
Tabii ki Allah'a ihanet eden kendine ihanet etmiş olur.
İçlerinde sözünde
duranlarında olabileceğine ayette işaret vardır.[117]
103- Sonra
onların ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik
de o ayetlere zulmettiler (inkar ettiler). Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna
bir bak.[118]
104- Musa:
"Ey Firavun, şüphesiz ben, alemlerin Rabbinden gönderilen bir
peygamberim" dedi.[119]
105-
"Allah'a karşı doğruyu soylemek benim üzerime bir hakdır. Size Rabbinizden
belge ile geldim. İsrailoğullarını benimle beraber gönder."
Bütün peygamberlerin
görevi, insanları kula kulluktan kurtarıp, Allah'a kul yaparak gerçek
hürriyete kavuşturmaktır.
Yıllardan beri
Firavunun emri altında inleyen insanları, özellikle İsrailoğullarını kurtarmak
ister.[120]
106-
(Firavun): "Eğer gerçekten bir belge getirmişsen ve de doğru
söyleyenlerden isen haydi getir o belgeyi" dedi.[121]
107- Asasını
bırakıverdi. Birden apaçık bir ejderha oluverdi.[122]
108- Elini
çıkardı, birden bakanlara bembeyaz oluverdi.
Her söylediğiniz doğru
olsun . En doğru ve en güzel sözde Allah'a aittir. Öyle ise söyledikleriniz
Allah kelamı olsun veya gücünü Allah kelamından alsın.
Hz. Musa'nın elinde
mu'cize olarak asanın yılana dönüşmesi varsa, bugün bizim elimizde de her çağda
tazeliğini ve canlılığını koruyan Kur'an-ı Kerimimiz var.
Hz. Musa'nın nur gibi
parlayan mucizevi eli varsa, bizimde elimizde nur gibi parlayan sünneti seniyyemiz
var.
Hz. Musa'nın asası,
firavunun sihrini yok ettiği gibi, bizim iman ettiğimiz Kur'anda çağdaş
kafirlerin karanlık felsefelerini yok eder.[123]
109-
Firavunun kavminin ileri gelenleri "şüphesiz bu bir bilgin büyücüdür"
dediler.[124]
110-
"Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne emredersiniz?"[125]
111- Dediler
ki: "Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gönder.[126]
112- Bütün
bilgin büyücüleri sana getirsinler.
'Hırsız, herkesin
hırsız olduğunu zannedermiş. Yalan dolanlarla toplumu yönetenler herkesi
yalancı zanneder.
Firavun, Hz. Musa'nın
söylediklerinden saltanatının sallanmakta olduğunu anlayınca profesörlerini
çağırtıp sallanmakta olan saltanata payanda olmalarım ister.[127]
113-
Büyücüler Firavuna geldiler; "Eğer biz galip gelirsek bize muhakkak ödül
vardır" dediler.[128]
114-
"Evet. Şüphesiz siz yakınlardansınız" dedi.
Bizler yaptığımızın
karşılığını Allah'dan beklediğimiz gibi, kafir bilginlerde Firavundan mükafat
beklemekteler. Firavunda onlara yakınlarından olacaklarını vadediyor.
Günümüzde Başbakan ve
bakanların yakını olabilenlerin tonlarca, altına sahip olduklarını gördük.
Ancak bizler dilediğini Aziz eden, dilediğini Zelil eden Allah'ımızın o
insanların en aşağıların aşağısına düştüklerini, zillet içinde süründüklerini
de gördük. Aziz olan Allah'a sarılıp onun yakınlarından olmaya çalışalım.[129]
115-
"Ya Musa, ya sen atarsın veya biz atanlardan olalım" dediler.[130]
116-
"Atın" dedi. Attıklarında insanların gözlerini büyülediler dehşete
düşürdüler ve büyük bir sihirle geldiler.[131]
117- Biz
Musa'ya "Asanı bırak" diye vahyettik. Birde baktılarki onların
uydurduklarını yutuyor.[132]
118- Hak
meydana çıktı ve onların yaptıkları boşa gitti.[133]
119- Orada
mağlup oldular ve alçalmiş olarak döndüler.[134]
120- Bütün
büyücüler secdeye kapandılar.[135]
121- 122-
"Biz alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" derler.
Elinizde Kur'an,
gönlünüzde iman varken hiçbir kafirle yarışmaktan çekinmeyin kaçınmayın. Hak
batıla daima galip gelir.
Ne bilirsiniz ki
karşınıza çıkan en güçlü kafir bilginler sizin aracılığınızla secdeye
kapanacaklar.
Çağımızda sihirbazlar
insanları eğlendiren insanlardırlar. Firavun zamanındakiler ise yönetimi ayakta
tutan zinde güçler idiler. Onun için Firavun hepsini toplayarak Musa (a.s.)'a
karşı çıkardı. Ama kendisi zarar etti.
Günümüzde müslüman
öldürmek üzere Afganistan'a gelen Rus askerlerinden müslüman olanları gördük.
Somali'ye müslüman öldürmek için gelen ve müslüman olan Amerikalı askerleri
gördük. Yetmiş yıl imansızlık yolunda kitaplar yayınlayanların Kur'an-ı
okuyunca müslüman olduklarını ve eski yayınlanan kitaplarını ortadan
kaldırdığını gördük.[136]
123-
Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz öyle mi? Şüphesiz bu halkı
şehirden çıkarmak için şehirde planladığınız bir tuzaktır. Yakında
anlarsınız" dedi.[137]
124-
"Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra hepinizi
asacağım."
Kafirlerin her dönemde
başvurdukları yol, kesmek, asmak, yakmak, hapsetmek, sürgün etmekdir. Ama her
defasında kazanan müslümanlar olmuştur. Sürgün edilenler Fatih olarak dönmüşler.
İmanın lezzetini
tadanlar, kafirlerin azabım hissetmezler. Gül koklarken dikene aldırış
etmezler. Firavunun tehditlerine karşılık veriyorlar.[138]
125-126-
"Şüphesiz biz Rabbisnize dönücüyüz. Sen, Rabbimizin ayetleri bize gelince
iman ettiğimizden bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz bizim üzerimize sabır
boşalt ve bizi müslüman olarak öldür" dediler.
Amerika'da, Rusya'da,
Hindistan'da öldürülen müslümanlarm birtek .suçu var, oda Allah'ın ayetlerine
iman etmek ve o ayetlerle zalimlerin zulmüne son vermek, çıkarlarını
zedelemektir.
Ancak müslümanlar bir
kerre imanın tadını tattıkdan sonra ölümün ve işkencenin acısını hissetmezler.
En fazla karınca ısırması kadar hissederler.[139]
127-
Firavun'un kavminin Heri gelenleri: "Musa'yı ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk
yapması, seni ve ilahlarını terketmesi için mi bırakacaksın?" dediler.
(Firavun) "Onların oğullarını öldüreceğim, kızlarını sağ bırakacağım. Biz
onların üzerinde üstün güce sahibiz" dedi.
Mekke'de peygamber
efendimizi öldürmeye karar veren müşriklerde "eğer sürgün ederlerse, daha
çok insanı ikna ederek üzerimize gelir" diye düşünmüşlerdi.
Firavunun ileri
gelenleride aynı endişeyi taşıyorlar ve İsrailoğulla-rından iman edenlerin
erkek çocuklarım öldürüyorlar.
Günümüzde kafirler
İslam alemindeki çoğalmadan, İslamın güçlenmesinden ve batıdaki yayılışından
endişelenmeye başlayınca doğum kontrolü ilaçlarını parasız veriyorlar. Firavun
yalnız erkek çocuklarını öldürürken, bunlar ayırım yapmadan engelliyorlar.
Korkunun ecele faydası
yok. Yarasa güneşe gözlerini kapatınca dünya kararmıyor. Kafir nura çamur atsa
nur balçıkla sıvanmıyor.[140]
128- Musa
kavmine: "AHah'dan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah'a
aittir. Ona kullarından dilediğini varis kılar. Sonuç müttekilerindir.
Biz beş vakit namazımızda
bu emre uyarak günde kırk defa "ve iy-yake nesteıyn" Ancak senden
yardım isteriz diyoruz.
Eğer ibadetleri
yapmaya, haramlardan kaçınmaya ve müşriklerin eziyetlerine sabredersek sonunda
kazananın biz olacağına iman ediyoruz.
"Sabreden derviş
muradına ermiş"[141]
129-
Dedilerki: "Sen bize gelmeden öncede, geldikten sonrada eziyet
edildik". (Musa) "Umulurki Rabbiniz düşmanınızı helak edecek sizi
yeryüzünde halife kılacak ve sizin nasıl amel edeceğinize bakacak" dedi.
Çile bizim kaderimiz
mi? Bizim günahımız ne? Niçin kafirlere vermiyorsun? gibi sorular Allah'ın
rahmetinin nerede olduğunu bilmemekten kaynaklanır.
Yazın yandıran sıcağı,
kışın donduran soğuğu olmasa yeryüzü zararlı mikroplardan geçilmez olurdu.
Belâlar güneşin yakıcı sıcağı gibi. Güneş, meyvelerin olgunlaşmasını sağladığı
gibi, belâlarda insanları ol-gunlaştırır.
Belâlar ve sıkıntılar
ilaç gibidir. İnsandaki mevcud hastalıkları tedavi eder, gelecek hast'ahklara
engel olur. Müslümanlar hep galip gelselerdi, hiç .mağlup olmasalardı, bütün
Firavunlar Musa kesilirdi. Allah (c.c.) Enfal 37, Al-i îmran 139-144 ncü
ayetlerde iyilerle kötüleri ayırdetmek, şehitler edinmek, sabırlıları ortaya
çıkarmak için belâları ve sıkıntıları verdiğini haber veriyor.[142]
130- Belki
öğüt alırlar diye Firavun ve çevresini yıllarca kıtlık ve ürün eksikliğine
uğrattık.
Hastalık, kıtlık, harp
gibi umuma ait veya toplumların aklını başına getirmesi içindir. Doktor,
hastasının ayıkması için hafifçe tokat vurduğu gibi, bir toplumun uyanması için
de Allah (c.c), toplumun veya ferdin elindeki imkanlarını alıverıyor.
Böylece alanında,
vereninde Allah olduğunu insanlara gösteriveriyor.[143]
131- Onlara
bir iyilik geldiğinde "bu bizim için" derler. Eğer onlara bir kötülük
isabet ederse Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğu sayarlar. İyi bilinki
onların uğursuzluğu ancak Allah katın-dadır. Ancak onların bir çoğu bilmez.
Bolluğu kendilerinden,
kendi ekonomi bilgilerinden, teknolojiye uyduklarından, isabetli kararlarından
bilirler. "Biz biliriz, biz yaparız" derler. Ama kıtlığı,, darlığı
ise müslümanlardan bilirler.
Günümüz kafirleride
aynı şeyi söylüyorlar. "Eğer şu İslamcılar olmasa idi biz avrupalı
olacaktık ve rahat yaşayacaktık" diyorlar.
Avrupalı ekonomik
refahı yakalamış ama, oğlu aids hastalığından hastahanede yatıyor. Kızı
uyuşturucudan tedavi görüyor, kadını başkasına gitmiş. Bunlar bu dünyanın
cezası, ya ahiret nasıl olacak.[144]
132- Onlar
(Musa'ya) bizi büyülemen için hangi mucizeyi getir-sende biz yinede sana inıan
etmeyiz, dediler.
133- Bunun
üzerine ayrı ayrı mucizeler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa
ve kan gönderdik. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
Şiddetli yağmurlar ve
sellerin neler yıktığını önüne geleni silip süpürdüğünü görüyoruz. Çekirge
ordularının mahsulü nasıl yiyip bitirdiğini yirmi birinci asra girerken de
görüyoruz. Ekinlerin özünü yiyip bitiren haşerat, bastığı ve oturduğu her
yerde kurbağa, içtiği suyun kana dönüşmesi bütün bunlar ne büyük musibet ya
Rabbi.
müslümanın eline
aldığında kan'ın suya dönüştüğünü anlattıkdan sonra bizim sözlerimizde nil
nehrine benzer. Müslümana tatlı su, kafire kızıl kan görünür" der.[145]
134- Azap
üzerlerine çökünce "Ey Musa, sana verdiği söz üzerine Rabbine bizim için
dua et. Eğer sen bu azabı bizden giderirsen sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını
seninle beraber göndereceğiz" derler.[146]
135- Onlara
gelecek olan azabı bir müddet kaldırınca
hemen sözlerinden cayarlar.[147]
136- Ayetlerimizi
yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları sebebiyle bizde onlardan intikam
aldık ve denizde boğduk.
Belanın içinde
saadeti, acı ilacın arkasındaki saadeti görmeli. Kıptilere belâ ve musibetler
gelince Musa (a.s.)'a gelip Rabbine dua etmesini istiyorlar.
Rabbimiz iman
etmeyecek olanları bildiği halde onlardan o belâları kaldırıyor. İman
etmedikleri herkes tarafından bilinince onları suda boğuveriyor.
Bizlerden af dileyen,
dua isteyen, yardım isteyen insanlara müslüman olurlar ümidi ile yardım
edeceğiz. Gerekli tedbiri aldıktan sonra onlara fırsat vereceğiz.[148]
137- O daha
Önceleri Müstez'af haline getirilen kavmi, mübarek kıldığımız yerin doğusuna ve
batısına varis kıldık. Sabretmeleri sebebiyle Rabbiyin güzel sözü
İsrailoğullarma tamamlandı. Firavun ve kavminin yaptığı ve yükselttiğini yerle
bir ettik.
Firavunun ülkesinde
ona kul, köle olarak onun koyduğu kanunlara uyarak kendi şahsiyetlerini yok
etmektense, çölde Allah'a kul olup hür yaşamayı tercih eden bu ümmeti Allah
(c.c), bu dünyada da mükafatlandırdı ve bulundukları yerin doğusunu ve
batısına Allah'ın kanunlarıyla hükmedip adalet dağıttılar.
Peygamberlerin hepsine
iman eden bu Muhammed ümmetide çağdaş Firavunlara boyun eğmez yalnız Allah'ın
kanunlarına göre hareket ederlerse şiddetli bir imtihandan sonra firavunların
zulme dayalı saltanatlarına son verirler.[149]
138-
İsrailoğullarım denizden geçirdik. Putlarına tapınmakta olan bir kavme
geldiler. "Ey Musa, onların ilahı gibi bize de bir ilah yap" dediler.
O: "Cahillik eden bir kavimsiniz" dedi.[150]
139-
Şüphesiz onların (puta tapanların)
içinde bulundukları (sapıklık) yok olucudur, yaptıkları da batıldır.
Cahil bir toplumu
eğitmek zor. Askerden yeni gelen bir er sivil hayata alışıncaya kadar gördüğü
her subaya selam verme ihtiyacını hissedermiş.
Firavun'un zulmünden,
Firavun gibi bir put adamdan kurtulan bu İsrailoğullanndan bir kısmı, puta
tapan bir kavim görünce eski hastalıkları depreşiveriyor.
İçkiyi bırakan bir
sarhoş, temiz hayata alışmakta iken yolu meyhanenin önünden geçerse hastalığı
anında depreşiyor. Onun için İslam toplumunda her ferd diğerinin koruyucusu ve
gözeticisidir. kardeşinin cehennem ateşine düşmemesi için kendisini tehlikeye
atar.
Puta tapanların, yani
Allah'ın koyduğu kanunlara karşı duranlara uyanların, yaptıkları herşey boştur.[151]
140- (Musa):
"O, sizi alemlere üstün kılmışken, Allah'dan başka size ilah mı
arayayım?" dedi.
Başta Musa gibi bir
peygamber; "kitap alarak Tevrat'ı veren, Firavun1 a karşı galip getiren,
denizi yol eden, çölde bıldırcınla besleyen Allah'ı bırakıp da ölümlüler
arasında birinemi kulluk yapayım?"
diyor.[152]
141- Hani
biz, size azabın en şiddetlisini yapan, oğullarınızı öldürüp kızlarınızı sağ
bırakan Firavun'un hanedanından sizi kurtarmıştık. Bunda size Rabbinizden
büyük bir imtihan vardır.
Güreşde yenmeyene,
koşuda en önce varmayana, okulda başarı sağlamayana ödül diploma verilmez.
Allah'ın kitabını
gelecek nesillere taşıyacak olanlarda çeşitli imtihanlardan geçiriliyorlar.
Kafir yönetimlerin neler yapabileceğini Firavun'un uygulamasından görüyorlar ve
hiçbir zaman küfre yönelmemeye karar veriyorlar.
Firavun, beni
İsrail'in çoğalmasını Önlemek için erkeklerini öldürüyor. Kadınlarını sağ
bırakıyor. Kadınları köle gibi alıp kıptilere vererek, doğan çocuklarında
kipti olacağını var sayarak hareket ediyor. Ama hesaplan tutmuyor ve Rabbimin
dediği oluyor.
Günümüzde
müslümanların nüfusunun artmaması için iç ve dış düşmanlar her çareye baş
vuruyorlar. Ancak biz Hz. Musa'ya iman edenlerdeniz. Allah bu ümmetide
kafirlere karşı galip getirecektir. İnşaallah.[153]
142- Musa
ile otuz gece sözleştik ve onu on ilavesiyle tamamladık. Böylece Rabbinin
belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a: "Kavmimin
içinde benim yerime geç, İslah et ve bozguncuların yoluna uyma" dedi.
Peygamber efendimizin
Medine'ye hicret ettikten sonra dokuz sene her ramazan ayının yirmisinden
itibaren bayram namazına kadar Mescidde i'tikafı vardır. Halkdan ongünlüğüne
uzaklaşıp Hak ile halvet olup oradan aldığı enerji ile halka yeniden dönme
olayı.
Hz. Musa Kırk gün
Rabbiyle halvet olmaya, vahiyler almaya giderken kardeşi Harun'u yerine
görevlendirir. Otorite boşluk kabul etmez.
Peygamber efendimiz
vefat ettiğinde daha mübarek vücudu defnedilmeden müslümanlar devlet başkanı
olarak Hz. Ebubekir'i seçtiler ve Efendimiz, Halifenin başkanlığında
defnedildi.
Allah'ım sen bu başsız
ümmete rahmet et.[154]
143- Musa
belirlenen vakitte geldi ve Rabbi ona konuştu. (Musa): "Rabbim, bana
gösterde seni göreyim" dedi. (Rabbi): "Sen beni göremezsin. Ancak şu
dağa bak, eğer yerinde durursa sende beni görürsün" dedi. Rabbi o dağa
tecelli edince onu paramparça etti. Müsada düşüp bayıldı. Ayıklığında:
"Seni tenzih ederim. Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim"
dedi.
En'am suresinin
yüzüçüncü ayetinde Rabbimizin bu dünyada görülemeyeceğini haber verir. Kıyamet
suresinin 22-23 ncü ayetlerinde ise ahirette mü'minlerin göreceğine işaret
eder.[155]
144- (Allah)
"Ey Musa, seninle konuşmamla, mesajlarımla seni insanlar üzerine seçkin
kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol" dedi.[156]
145- Biz ona
öğüt olarak herşeyi ve herşeyin tafsilatını levhalara yazdık. "Onu
kuvvetle al. Kavmine en güzelini tutmalarım emret. Fasıkların yurdunu size
yakında göstereceğim.
Musa (a.s.) Tevrat'la,
İsa (a.s.) İncirle insanlar arasında seçkin olmuşlardır. Bir adıda Mustafa olan
efendimizde Kur'anla seçkinler zümresinin sonuncusu olmuştur.
Günümüzde Kur'ana
sarılanlarda bu toplumun seçkin insanları olurlar. Dünyada devamlılık
sağlayanlar Allah'a kulluk yapanlardır. Günümüzde hiçbir insan Firavun adını
çocuğuna isim olarak vermez; Kimse çocuğuna Ebu cehil demez. Ama yeryüzünde
milyonlarca Adem, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed isimleri vardır. Buda bize günümüz
kafirlerinin gidici, mü'minlerin kalıcı olduğunu gösterir. O fasık-ların
yurtlarında Allah'ın kitabıyla amel edildiği günleri göreceğiz insaallah.[157]
146- Yeryüzünde
haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden çevireceğim. Bütün ayetleri görselerde
onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler bile onu yol edinmezler. Azgınlığın
yolunu görseler onu yol edinirler. İşte bu onların ayetlerimizi
yalanlamalarından ve ondan gafil olmalarındandır.
Kendini kitapdan
müstağni sayanlar, kendi görüşünü Allah'ın kelamından üstün görenler
kendilerini köreltmek için perde örenlerdir.
Hasta insanın ağzı,
çoban çeşmesinin tatlı suyunu acı zannettiği gibi, kendi zehirli fikirleriyle
büyüklük hastalığına tutulanlarda, Allah kelamına uymazlar. Azgınlarla beraber
olurlar.[158]
147-
Ayetlerimizi ve alıirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir.
Onlar ancak yaptıklarıyla cezalanırlar.
Bir önceki ayet-i
kerimede, kibirinden hakka teslim olmayan, sapık yollarda dolaşan insanlardan
bahsetmişti. Allah'ın ayetlerini yalanlayanlar, inanmayanlar kendileri gibi
insanların yoluna tabii olunca yoldan çıkarlar.
Ahirete inanmayanların
rezaletin akıl almaz çeşitlerini yaptıklarım çağımızda biz gözlerimizle gördük
de Allah'a ve ahirete imanımız biraz daha kuvvetlendi.[159]
148-
Musa'dan sonra Kavmi, zınetıennaen Doguren Dır Duzagı heykeli edindiler. Onun
kendileriyle konuşmadığını ve onları doğru yola ulaştırmadığını görmediler mi?
Onu ilah edindiler ve zalim oldular.
İnsan Rabbine olan
inancını yitirdi mi Rabbinin yarattıklarından ilah edinmeye kalkar. Çölde
yolunu kaybeden insan için bütün yönler yanlıştır. Her tarafa bilinçsizce
gidip gelme izleri şaşkınlığının işaretidir. İnsanlarında elleriyle
yaptıklarına tapmalarıda onların şaşkınlığının işaretidir.[160]
149-
(Başları) ellerinin arasına düşürülüpte sapıttıklarını gördüklerinde:
"Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve afvetmezse biz elbette hüsrana
uğrayanlardan oluruz.
İnsan yaptığı işin
kötü ve zararlı olduğunu anlayınca düşünmek için başını iki elinin arasına alır
ve kara kara düşünür.
Bu ayette Rabbimiz,
"ellerinin arasına düşürüldüğünde" diyor. Yani bizi düşünmeye
sevkedeninde Rabbimiz olduğunu anlıyoruz. Bizlerde yıllarca Rabbimizin yolundan
ayrıldık. Başkalarının yolunda yürümeye zorlandık. Allah'a hamdolsunki İslam
milleti olarak bu yolların çıkmaz yol olduğunu anladık ve sırat-ı müstakiyme
geri döndük.[161]
150- Musa
kavmine kızgın ve üzgün olarak dönünce: "Benden sonra geride ne kötü
olmuşsunuz. Rabbinizin (azab) emrinimi acele ediyorsunuz?" dedi. Levhaları
bıraktı ve kardeşinin başından tutup çekmeye başladı, (kardeşi):"Anamın
oğlu, bu kavim beni zayıf buldu. Nerdeyse öldüreceklerdi. Düşmanı bana güldürme
ve beni zalim kavimle birlikte kılma" dedi.
Kızmak ve üzülmek
insanlığın Özellikîerindendir. Peygamber efendimizin kızdığı vakit, yüzünün
kızardığı, boyun damarlarının kabardığı haber verilir.
Kızmayan, üzülmeyen,
heyecanlanmayan insanlardan tarihin seyrini değiştiren bir kahraman çıkmamış:
Musa (a.s.), Allah'ı bırakıp puta tapman bu kavmi suçlamadan önce, kendi yerine
bıraktığı kardeşi Harun (a.s.) suçlamış ve saçını başını yolmuştur. Sonrada:[162]
151-
"Rabbim, beni ve kardeşimi afvet. Bizi rahmetine koy. Sen rahmet edenlerin
en merhametlisisin" dedi.
Puta tapman kavmi.
Azarlanan Harun (a.s.).Burada Rabbimiz, Musa (a.s.)'ın davranışı ile devlet
yöneticilerinin sorumluluğuna dikkat çekmiştir. Dua ederken ise önce
kendisinin afvedilmesini istemiştir.
"Künhül
Ahbar" isimli eserin 79 ncu varakda naklettiğine göre Kırımdaki kötü vezir
ulemaya zulmetmiş. O alimlerden biri olan Mevlana Seyyit Ahmet b. Abdullah
İstanbul'a gelip durumu Fatih Sultan Muhatnmed'e anlatır.
Fatih, veziri Mahmut
paşaya: "Gördiinmü paşa, bir vezir bir ülkeyi nasıl rezil ediyor"
der. Mahmut paşa cevabı hemen yetiştirir; "Padişahım, ülkeyi rezil eden
vezir değildir. Onu oraya tayin eden padişahtır" der.
Musa (a.s.),
yöneticilerin herşeyden sorumlu olduğuna dikkatimizi çekmektedir.[163]
152-
Buzağıyı tanrı edinenler Rablerinden bir gazaba ve dünya hayatmdada zillete
uğrayacaklar işte iftiracıları biz böylece cezalandırırız.
Puta tapanların ilk
zilleti, bu değerli başlarını elleriyle yaptıkları karşısında eğmeleridir.
Sonra o elleriyle yapıp taptıklarını korumak rçin kanunlar çıkarıp memurlar
atayarak para harcamalarıdır.
Onun, yani put insanın
koyduğu kuralların, çağa uymaması neticesinde "her sahada ilerleyememek
yerinde saymak da zilletin bir başka boyutudur.[164]
153-
Kötülükler yapıp, sonra pişman olup iman edenler, şüphesiz senin Rabbin
afvedendir, merhamet edendir.
Pişman olup iman
ettikten sonra, affedilmeyecek günah yoktur. Yani mü'min olanın affedilmeyecek
günahı yoktur. Yeterki tevbe etsin.
Kafirin de iman edince
afvedilmeyecek günahı yoktur. Kul hakkına gelince, onuda Rabbim hak sahibini
razı eder yine afvedilir.[165]
154-
Musa'nın kızgınlığı geçince levhaları aldı. Bir nüshasında Rablerinden
korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.[166]
155- Musa,
buluşma zamanımız için kavminden yetmiş adam seçti. Onları bir sarsıntı ahverince
"Rabbim, dileseydin onları ve beni önceden helak ederdin. İçimizdeki
beyinsizler yüzünden bizi helak edermisin? Bu senin bir imtihanındır. Onunla
dilediğini sapıtırsın. Dilediğini hidayette kılarsın. Sen bizim velimizsin.
Öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en
merhametli-sisin" dedi.
Mutlu anlarımızda
sarılacağımız Allah'ın kitabıdır. Kızgın anlarda sığmağımız yine Allah'ın
kitabıdır. O bize iki haldede yol gösterir. Beni israilin puta tapınma
günahından arınmaları için Musa (a.s.) kavminin içinden yetmiş kişi seçerek Tur
dağında Allah tealadan af talebinde bulunurlar ve bir daha isyan
etmeyeceklerine söz verirler. Musa (a.s.) duasına devam eder.[167]
156-
"Bu dünyadada ahirette de bize iyilik yaz. Şüphesiz biz sana yöneldik."
(Allah) (c.c): "Azabımı dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim herşeyi
kuşatmıştır. Onu (iyiliği) sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize iman
edenlere yazacağım" dedi.
Ümmeti Muhammed olarak
bizlerde, hergün beş vakit namazlarımızda Bakara suresinin 201 nci ayetinde
bildirilen duayı okuyoruz ve Rabbimizden dünyada ve ahirette iyilik vermesini
istiyoruz.
Musa (a.s.)'da aynı
şeyi istiyor. Rabbimizde iki dünyada iyiliğe kavuşmak için Allah'dan
sakınmamızı, zekatlarımızı vermemizi, Kur'anın bütün ayetlerine iman etmemizi
şart koşuyor ve devam ediyor.[168]
157- Onlar,
yanlarında olan Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Ümmi, peygamber, Rasule
uyarlar. O (peygamber) onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri
helal kılar, pis şeyleri haram kılar, iyiliklerden alıkoyan yüklerini ve
üzerindeki bağları kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, qna
yardım edenler ve onunla birlikte olan nur'a uyanlar, işte kurtuluşa erenler
onlardır.
İşte iki dünyayı
cennet eylemenin reçetesi bu iki ayet-i kerimedir.
Rabbimizin rahmetinin,
gazabını geçtiğini, rahmetinin herşeyi kuşattığını bilmek ve inanmak bize
gönül rahatlığı kazandırır ve herşeyin gerisinde bir teselli pınarının
aktığını biliriz.
Zekatla sosyal dengeyi
sağlayıp zengin-fakir çatışmasını önlemek. İnsanların düşünce ürünlerinden
etkilenmeden, doğrudan Rabbinin vahyinden konuşan Ümmi peygambere uymak,
sapıklıklardan uzaklaşmak gerekiyor.
Hep iyiliği emredip,
kötülükleri yasaklama cesaretini gösteren, medeni cesareti yerinde insan olmak.
Helallere yaklaşıp haramlardan uzaklaşmak, insanların iyi yollara gitmesini
engelleyen ticari, siyasi, şöhret, makam, mevki, bağlarından kurtarmak.
Yalnız bunlarla
yetinmeyip, o peygamberin yolunda giderek saygısını gösterip, onun getirdiğini
yaşayıp yaşatarak, ona yardım etmek ve o nurun aydınlığında yürümek. İşte
kurtuluş reçetesi,
Bu ayet, "ben
hadisleri referans olarak kabul etmiyorum" diyen, batılı müsteşrikler
karşısında bozguna uğramış, Kur'andan habersiz garibanlarımıza çok şeyler
söylüyor.[169]
158- Deki:
"Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği elçisiyim. Göklerin
yerin mülkü yalnız ona aittir. Ondan başka ilah yoktur. O yaşatır ve öldürür.
Öyle ise Allah'a ve Ümmi peygamber Rasulüne iman ediniz. O da Allah'a ve onun
kelimelerine iman etmektedir. Ona uyun ki doğru yolu bulaşınız.
Uzay araştırma
merkezlen, deniz bilimleriyle uğraşanlar, zoologlar, jeologlar v.s. bütün
ilimle merkezlerinden yükselen çağdaş ilmi buluşlar, Allah'ın (c.c.)
milyonlarca sene önce yarattığını anlamaya
çalışmaktalar.
Yirmi gramlık
bülbülün, minnacık göğsünden fışkıran musiki nağmeleri üzerine araştırmalar
devam etmekte. Allah (c.c.) ise o bülbülü milyonlarca sene önce yaratmıştı.
İşte biz böyle bir
Allah'a teslim olmuşuz. Onun gökte ve yerdeki tabiat kanunlarındaki düzeni ve
her çağa uygunluğunu gördükten sonra, Kur'an ahkamına uymaya karar vermişiz.[170]
159-
Musa'nın kavminden hakka götüren ve o hak ile adil davranan bir ümmet vardır.
Yüzelli beşinci ayette
Musa (a.s.) kavminin içinden yetmiş kişiyi seçerek Tur'a gittiğini öğrenmiştik.
Yüz altmışıncı ayettede oniki gruba ayırdığını haber verir. Bu topluluklar
gerçekden insanları hakka götüren ve Tevrat ile hükmederek adaletli mü'minler
idiler.[171]
160-Onları
(İsrailoğullarını) oniki torun olarak ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su
istediğinde Musa’ya: “Asanı taşa vur” diye vahyettik. Ondan oniki pınar
fışkırdı.Her insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Bulutla üzerlerini
gölgeledik ve üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik, "size rızık
olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin" (dedik). Onlar bize
zulmetmediler, onlar ancak kendilerine zulmettiler.
İnsanları yönetimde
gruplara ayırmak, grup liderleriyle temasları devam ettirmek, eğitim, sağlık ve
bütün sosyal ve siyasal ilişkileri onlar aracılığıyla temin etmek
peygamberlerin sünnetidir. Ayrıca halkdan herhangi bir insan her an
peygamberini görüp sorununu anlatma imkanıda vardır.
Musa (a.s.), Firavunun
sarayında yağlı ballı hayatı yaşarken, yalnız Allah'a kulluk yapmak için
Mısır'dan çıkınca, Allah onu mahrum bırakmamıştır. Çölde kavurucu sıcaklarda
bulutları gölge için göndermiş, bıldırcınları o çöle sevketmiş ve kudret
helvasıyla beslemiştir.
Kurana inanan mü'min
insan, şartların kötülüğü seni yolundan alıkoymasın. Mantığın yanıltmasın. Tevekkülüne
zarar vermesin. Ateşin içinde İbrahim'i yalnız bırakmayan, kuyudan Yusufu
kurtaran, denizden Musa'yı geçiren Allah, kulunu yalnız bırakmaz. Ama nasıl? deme.Yürü.[172]
161-
"Şu şehirde oturun, dilediğinizden yiyin "afvet" deyin, kapıdan
secde ederek girin ki, hatalarınızı afvedelim. İyilik yapanları
artıracağız" denildiğinde;[173]
162-
Onlardan zalimolanlar; sözü, kendilerine başka şekle değiştirdiler. Bizde
zulmeder olmaları sebebiyle onlar üzerine gökten azap gönderdik.
Bakara suresinin 53-59
ncu ayetlerinde tefsiri geçen bu ayetler bize dağbaşlarma değil, şehire
yerleşip medeni olmaya işaret eder.^ehıme secdeden uzak kalmamaya, af dilemeye
devam etmeye ve Allah m kelamını, çağdaş kafirlerin keyfi için yanlış yorumlar
yapmama konusunda bizi uyarır.
İsrailoğulları çöldeki
eğitimlerinden sonra Mısır'a veya Kudüs'e yerleşmişlerdi. Allah'ın ayetlerini
değiştirdiler. "Afvet" manasına gelen "Hıt-ta" kelimesi
yerine buğday manasına gelen "Hmta" dediler. Yani bize iman değil,
ekmek lazım dediler. Bugünkü materyalistlerin söylediğinin öncülüğünü yaptılar.
Bizlerde Allah'ın
ayetlerini atıp kafirlerin kanunlanna boyun eğdiğimiz günlerden beri pisliğin
her çeşidine bulandık.[174]
163- Onlara
deniz kenarındaki şehirden sor. Hani onlar cumartesi gününde (yasağı çiğneyerek)
haddi aşmışlardı. Hani onlara balıkları cumartesi günlerinde akın akın
geliyor. Cumartesi olmayan günlerinde ise geliniyorlardı. İşte fasik olmaları
sebebiyle böylece imtihan ederiz.
Günler ve aylar
hakkında hükmü, günleri ve aylan yaratan verir. Cumartesi günleri yahudilere
avlanmayı yasaklayan Allah (c.c), cumartesi günleri onlara bolca balık
göndermiş. Bunlara dayanamayan Yahudiler cumartesi günü balıklan havuzlara
almışlar ve pazar günü avlamışlar. Böylece Allah'ı aldatmaya çalışırken
kendilerini aldatmışlar ve Bakara suresinin altmışbeşinci ayetinde ifade
edildiği gibi maymuna dönüştürülmüşler.
Bizler de cuma gününü
değiştireliden beri maymun gibi batının taklitçiliğinden kurtulamadık.[175]
164- Onlardan
bir topluluk "Allah'ın helak edeceği veya şiddetli bir şekilde azap
edeceği kavme niçin va'z ediyorsunuz?" dediklerinde: "Rabbine karşı
özür beyan etmek için ve sakınırlar ümidi ile (va'z ediyoruz) dediler.[176]
165-
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında; kötülükden alıkoyanları kurtardık ve
zulmedenleri fasıkhkları sebebiyle kötü bir azapla yakalayıverdik.
Günümüzde olduğu gibi.
Musa aleyhişselamm kavmide üç gruba ayrılmış.
1- Zalimler
2-
Mücahidler
3-
Nemelazımcılar.
Mücahidler zalimleri
zulümden vazgeçirmek için yiğitçe mücadele verirlerken, nemelazımcı
müslümanlar; "Bırakın şu kafirleri. Allah onları helak edecek, bunlarla
uğraşmaya değmez" diyorlar.
Allah (c.c.)
zalimlerin cezalandırıldığını, mücahidlerin kurtarıldığım haber veriyor ama
nemelazımcılar hakkında hiç bilgi vermiyor. Bahsedilmeye bile değmez insanlar
olduklarına işaret ediyor.
Enfal suresinin
yirmibeşince ayetinde "öyle bir fitneden sakınınki o yalnız zalimlere
isabet etmez" buyurur. Demekki zalimlere ses çıkarmayanlarda aynı
zalimler gibi cezalandırılıyorlar.
Biz Rabbimiz katında
sorumlu duruma düşmemek için görevimizi yerine getireceğiz ve insanları
uyarmaya devam edeceğiz.[177]
166-
Yasaklandıkları şeye karşı geldiklerinde onlara; "Aşağılık maymun
olun" dedik.
Bakara suresinin
altmış beşinci ayetinde açıkladığımız gibi yahudiler cumartesi günü deniz avı
yasak olmasına rağmen yasağa riayet etmemeleri ve Allah'ı kandırmaya
kalkmaları nedeniyle maymuna dönüştürülmüşler.
Müfessirlerimiz
maymuna dönüşmeleri konusunda şeklen mi? yoksa karakter olarak mı?
nıaymunlaştıklannı tartışmışlar. Çoğunluğu şeklen maymun olduklarını
söylemektedir.[178]
167- Hani
Rabbin kıyamet gününe kadar onlara (yahudilere) en kötü azabı tattıracaklar
göndereceğini ilan etmişti. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır. Ve şüphesiz o
bağışlayandır, rahmet edendir.
Musa (a.s.)'ın yanında
hür yaşamayı bırakıp Firavun'un köleliğini özleyen, bıldırcın etini bırakıp
sarımsak isteyen, Allah'ı bırakıp altından yaptıkları buzağıya tapman bu
yahudiler üzerine Allah (c.c), her asırda bir devleti göndererek cezalandırmış.
Ama hala akıllanmayan bu yahudiler yine dünyayı yangına vermeye devam
ediyorlar. Belâlarım bekliyorlar ve çabuklaştmyorlar.[179]
168- Onları
yeryüzünde ümmetlere ayırdık. Onlardan bir kısmı salih, bir kısmı (salih)
değil. Onları iyilikler ve kötülüklerle imtihan ettik. Umulurki (dine)
dönerler.[180]
169-
Onlardan sonra yerlerine kitaba varis kötü kişiler geçti. Şu deni dünyanın
mallarını alıyorlar ve "yakında bağışlanırız" diyorlar, Mallarının
benzeri bir mal daha gelse onuda alıyorlar. Allah'a karşı hakdan başka birşcy
söylemeyecekleri konusunda içindekilerini okudukları kitabın sözü
alinmamışmiydı? Sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Akı!
edemiyormusunuz?
"Allah
kerim", "Allah afveder" gibi doğru sözler eğri yolda ağızlara
sakız yapılmaktadır. Yahudilerin haramzadeleride her türlü haram yollardan mal
toplarken afvolunacaklarına inanarak haram yiyorlar. Sonra yine harama devam
ediyorlardı.
Günümüzde bir kısım
müslümanlarında kafir yahudi ve hristiyanlara
özenerek haram
yollardan köşeyi döndükten sonra hacca giderek temizlenmeye çalıştıklarını
görmekteyiz. Allah ise bu mantıkla hareket edenlerin cezalandırıldığını haber
vermektedir.[181]
170- Kitaba
sımsıkı sarılan ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz ıslah
edenlerin ecrini zayii etmeyiz.[182]
171- Hani
dağı bir gölgelik gibi üzerlerine kaîdırmıştıkda onlar üzerlerine düşüverecek
zannetmişlerdi. "Size verdiğimizi kuvvetlice alın ve içindekileri düşünün.
Umulurki sakınırsınız."
Bakara suresinin 93
ncü ayetinde bu olay daha açık ifade edilmiştir. Allah yahudilerden söz alırken
Tur dağını tepelerinin üzerine kaldırarak onlara gücünü göstermiş ama dağ
yerine varınca sözlerinden dönüvermişler.
Buda bize zorla iman
olmayacağım anlatmaktadır. İman gönül işidir.[183]
172- Hani
Rabbin Adem oğlunun sırtlarından zürriyetlerini almış ve kendilerine şahid
kılmıştı. "Ben sizin Rabbiniz değilmiyim" (demiştide) "Evet (sen
bizim Rabbimizsin) şahidiz" demişlerdi. Kıyamet gününde "Biz bundan
habersizdik" demiyesiniz diye.[184]
173- Veya
"daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, bizde onlardan sonra
gelen nesiliz, batıl işler yapanların yüzünden bizi helak mı edeceksin"
demeyesiniz diye (şahid tuttuk).
Çocukluğumuzda;
- Kimin kulusun?
-Allah'ın.
-Ne zamandan beri?
-Kalü belâ dan beri.
-Kalü belâ neye
derler?
-Allah'ü azimüşşan
bütün ruhları halkeyledi ve sual eyledi. "Ben sizin Rabbiniz
değirmiyim" dedi. Bütün ruhlar "bela" dedi. İşte o günden beri
müslümanım, diye öğretilirdi.
Bu bilgi Kur'ana uygun
bir ilimdir. Allah (c.c.) bütün ruhlardan yaratıcı, yaşatıcı ve yönetici
olarak yalnız ve yalnız Allah'ı kabul edeceğimiz konusunda söz almıştır.
Türk şairi Ruhi:
"Sanman bizi kim
şı rai engürle mestiz -
Biı ehli harabatdanız
metsi elest'iz".
Bizi üzüm şarabı
sarhoş etmiş zannetmeyin. Biz "elest" hitabıyla sarhoş olmuşuz
diyerek tasavvuf şairlerinin şiirlerindeki şarabın üzüm şarabı olmadığını,
Allah (c.c.)'m hitabıyla sarhoş olduklarımda ifade etmiş oluyor.
İbnül Farid'de arapça
şiirinde[185]
"Biz üzüm çubuğu
yaratılmadan sevgilimiz olan Allah'ın zikrini içtik de şevk içinde sarhoş
olduk" buyuruyor.
Allah (c.c.) kıyamete
kadar gelecek her insandan söz almıştır. Birileri çıkıpda "ben
hatırlamıyorum" diyebilir. Çocukluğumuzda altı aylık iken annemizin söylediklerini,
gülücüklerini hatırlayan varmı?
Annelerimizin bizlere
bir günlükken gösterdiği" sevgi ve şefkatin bizim şahsiyetimizin
gelişmesinde etkili olduğunu öğreniyoruz ama, bhs günlükken bize gösterilen
şefkati hatırlamıyoruz. Ancak etkisini, damgasını taşıyoruz.
İşte bütün
insanlardaki iyiye, güzele doğru meyil, o sözleşmenin etkisiyledir.[186]
174- İşte
biz ayetleri böyle açıklarız. Umulurki (sapıklıklarından) dönerler.[187]
175- Onlara
kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini oku. O kişi bu ayetlerden
ayrıldıda, şeytan ona uydu ve azgınlardan oldu.
Allah (c.c.)
ayetlerini apaçık indirdiği halde, bir kısım insanlar onu öğrenmesine rağmen,
bilgisi onu iman üzerinde tutamıyor ve imandan sıyrılıp çıkıyor. îman ilimsiz
olmaz ama ilimde insanı iman üzere tutmaz.
Her imanlı insan
ilimli insandır. Her ilimli insan imanlı değildir. Onun için Rabbimize dua
ederek kalbimizde imanı sabit tutması için yalvaracağız.
Ayetleri bildiği halde
kafir olanın adını Rabbimiz bize bildirmemiş. Önemli değil. Biz "İdrisleri"
bilelim, sevelim. "İblisleri" bilmesek de ölür. Önemli olan ayetleri
okuyarak kafir olup şeytamda kendine uyduranlar gibi olmamak.[188]
176-
Dileseydik onu bu ayetlerle yükseltirdik. Ancak o yeryüzünde ebedi kalmaya
kalktı ve kendi arzulanna uydu. Onun durumu kö-
pegın durumuna benzer.
Üzerine varsa dilim sarkıtıp solur, bırakıversen yine dilini sarkıtıp solur.
İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu bu. Bu yaşanmış olayı onlara anlat.
Umulurki düşünürler.
Bugün yazarlarımızdan,
konuşmacılarımızdan biri, imansızlara, Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve kendi
kuruntulanna uyanlara "Köpeklee-er!" diye bağırsa ilk olumsuz tepki
müslümanlara karşı şiddetli, kafirlere karşı yumşak davranan, batıya olan imanı
Kur'anın önüne geçen, batı karşısında imanı bozguna uğrayan müslümanlarımızdan
gelir. Sonra köpekler koro halinde "hev hev leşirler."
Evet köpek gibidirler.
Karnını doyursan dilini yine çıkarır "açım" der! Aç kalınca da aynı
şeyi söyler. Dünyanın en zenginleri bir araya geliyorlar, dernek kuruyorlar ve
oradan sömürülecek, semirilecek yerler arıyorlar.
İnsan fıtratında var
olan imanını Kur'anla ortaya çıkarmazda, aksine inkarla üstünü kapatırsa
insanlıktan çıkar köpekleşir.
Yükselmek isteyen yüce
olan Allah'ın ayetlerine sarılsın. Alçalmak isteyen şeytanın yolu olan
kominizm, kapitalizm, ateizm, ataizm gibi yollara düşsün.[189]
177-
Ayetlerimizi yalanlayanların ve kendilerine zulmedenlerin durumu ne kötü.
Kafirler bu durum
ayetleri yalanlayarak düştüler. Her kafir zalim olunca bunlar ilk önce
kendilerine zulmettiler. İnsan gözünü attılar, köpek gözü taktılar.
Çok uluslu şirketleri
birliğinin başkanı "dünya bir çarşıdır. O çarşıda bizim mallarımız
satılır" diyor. Köpek de bütün dünyayı leş olarak hayal edermiş. Rüyasında
da her yerde kemik görürmüş. Ne kötü.[190]
178- Allah
kime hidayet verirse o doğru yolu bulmuştur. Kimide saptırırsa, işte onlar
zarardadır.
Hayrı ve şerri yaratan
Allah (c.c.)'dir. Hidayeti ve sapıklığı yaratanda odur. Kul ne isterse, Allah
(c.c.) verir. Kula hür irade vermiştir. Sapıklığı isterse Allah'da yaratır.[191]
179- Yemin
olsunki cehennem için cin ve insanlardan birçok kişi yarattık. Onların
anlamayan kalbleri, kendisiyle göremedikleri gözleri, kendisiyle
işitemedikleri kulakları vardır. Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta danada
sapıktırlar. İşte onlar gafillerin ta kendisidirler.
Allah'ın verdiği
kalble Allah'ı tanımazsa, Allah'ın verdiği gözle nimetleri, güzellikleri
görüpde yaratanını görmezlikten gelirse, Allah'ın yarattığı kuş seslerini,
şelâle sesleri dinleyen kulaklarını Allah'ın kelamına kaparsa işte bunlar
hayvanlardan daha sapık olurlar. Hayvanlar görevlerini yerine getirirler.
Bunlar ise görevlerini bırakıp yasaklandıkları şeyleri yapıyorlar.
Burada ayet yanlış
anlaşılmasın. Cehennem için yaratılanlar belirli şahıslar değildir. Bu ayette
sayılan suçlan işleyenlerdir.
Kafirleri hayvandan
daha aşağıda görünüz. Bazı arkadaşlar makam mevki sahibi kafirlerin yanma
İslamı tebliğ için gittiklerinde sıkıldıklarını, içlerinde bir daralma meydana
geldiğini söylüyorlar.
Ben onlara
"tavuğunuzun yanma varırken sikılırmısınız? Bunlar hayvandan
aşağıdırlar" diyorum. Yalnız bunlar insanlık derecesinden hayvanlık
derekesinin altına inmişler. Kuyuya düşen koyununuzu kurtarmak için
gösterdiğiniz gayretin bin katını bu tür insanları küfür bataklığından
kurtarmaya sarfediniz.[192]
180- En
güzel isimler AUah'a aittir. Ona bu isimlerle dua ediniz. Onun isimlerinde
inkara sapanları bırakınız. Yakında yaptıklarınızdan dolayı
cezalandırılacaklar.
İnsan eşyaya isim
verirken isim o eşya hakkındaki bilgisini yansıtır. Bilgi yanlışsa verdiği
ismide yanlıştır. Hristiy ani arın Allah hakkındaki bilgileri tahrif edilince
Allah'a "baba" adını vererek yanlışlarını ortaya koydular.
Bizler Allah'ı kendi
hayal hanemizin sınırlan içinde düşünüp öyle isimler verenlerden değiliz. Çünkü
bizim aklımızinda; hayalimizinde bir sınırı vardır.
Allah kendisini hangi
isimlerle tanıtırsa, Rasulü hangi isimlerini bize bildirirse, biz de o
isimlerle çağırır ve dua ederiz.[193]
181-
Yarattıklarımızdan hak ile doğru yola ileten ve hak ile adil davranan bir ümmet
vardır.
Kıyamete kadar bu
devam edecektir. İslamın adaleti üç kıtada insanlara huzur sağlamıştır. Bir
devlette olmazsa bir şehirde, orada da olmazsa bir köyde, oradada olmazsa bir
ailede, oradada olmazsa bir müslümanda adaletini sürdürecektir. Fetih suresinde
ise bütün dinlere üstün geleceği haber verilmektedir.[194]
Er veya geç bu
kafirlerin zulme dayalı saltanatı sona erecek ve islamin adaleti gelecektir.[195]
182-
Âyetlerimizi yalanlayanları bilmedikleri yönden helake yaklaştıracağız.[196]
183- Onlara
süre tanıyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.
Kutuplarda buzlar
üzerinde ayı avlayan avcılar ustura, jilet gibi keskin demirleri buza çakarlar
üzerine kan sürerlermiş. Ayı gelir o kam yalamaya başlarmış. Keskin demir
dilini kanatırmış ama kanın tadı bıçağın acısını bastırırmış. Sonunda ayı
kansız kalır ve yere yıkılır, avcıda gelir
yakalar ve derisini
yüzermiş.
Damak zevkine
aldanıpda midesini patlatan obur insan gibidir şimdiki kafir yöneticiler.
Kanını yalayan ayıdan beterdir, bu zulüm üzerine saltanat sürenler.
Bilemedikleri yerden yıkılacaklar. Ne zaman yıkılacaklar? Allah'ın tanıdığı
süre bitince.[197]
184-Arkadaşlarında
hiçbir delilik olmadığını düşünmediler mi? O ancak apaçık bir uyarıcıdır.
Peygamber efendimizi
onların arkadaşı olarak ifade ediyor. Öyleya kırk sene arkadaşlık yaptılar. Onu
tanıyorlar. Sıhhatli, dengeli, akıllı, kahraman, güvenilir bir arkadaş olduğunu
biliyorlar.
Peygamberliğini ilan
edince "deli" demeleri anlamsız. Düşünüverseler deli olmadığını
anlayacaklar. Nelere çağırdığını düşünseler peygamber olduğunu kabul
edecekler.[198]
185-
Göklerin ve yerin Melekutuna (bağlı olduğu yönetime) Allah'ın yarattığı şeye
ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar
hangi söze inanacaklar?[199]
186- Allah
kimi sapıtırsa ona yol gösteren olamaz. Onları azgınlık lan içine bırakırda bocalayıp dururlar.
Allah'ın ayetleriyle
yola gelmeyenler bizim sözlerimizle yola gelmezler. Akıl akıldan üstündür.
Allah ise herşeyin üzerindedir. O yücelerden yücedir.
Kalbi yaratan O. Ayeti
indiren O. O'nun ayeti, O'nun yarattığı kalbe
girmezse bizim
sözlerimiz hiç fayda vermez.
Biz İslamı anlatırken
Allah'ın ayetlerini sunacağız insanlara. Hidayeti veren O. Ondan olmazsa kimse
hidayet veremez.[200]
187- Sana
kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Deki: "Onun ilmi Rabbim
katandadır. Onun vaktini ondan başka kimse açıklayamaz. O (kıyametin gizli
olması) göklerede yerede (insanlara, meleklere cinlere) ağır geidi. O size
ansızın gelir. Sanki sen biliyor-muşsun gibi sana sorarlar. Deki: Onun ilmi
Ancak Allah katındadır. Ancak insanların birçoğu bunu bilmezler.
Kıyametin vaktini
Rabbimiz Rasulüne bildirmediğine göre günümüzde rüyasında görenlere, ilham geldi,
filan sene kopacak diyenlere aldan-mayalırn.
Biraz sonra kopacakmış
gibi hazırlıklı olalım. Cihada çıkacak müca-hid gibi, gerdeğe girecek damat
gibi hazırlıklı ve dikkatli olalım. Eksik zinetimiz olmasın, üzerimizde kusur
bulunmasın.[201]
188- Deki:
"ben Allah'ın dilediğinden başka kendime fayda ve zarar verme gücüne sahip
değilim. Eğer ben gaybı bilseydim çok hayır elde ederdim ve bana kötülük
dokunmazdı. Ben iman eden bir kavim için ancak bir uyarıcı ve müjdeciyim."
Ne güzel değil mi?
Peygamberler dahi gaybı bilemezler. Allah bildirirse bilirler. Eğer ben
bilseydim bana zarar dokunmazdı buyuruyor.
Uhud'da neyin nasıl
olacağı bildirilseydi sonuç böyle olmazdı.
Peygamberler
bildirileni bilirler, bildirilmeyeni bilmezlerse peki bazı insanlar
müridlerinin yirmidört saatin her saniyesini nasıl biliyorlar?[202]
189- O, sizi
bir tek nefisden yarattı. Ondanda sükûn bulsun için eşini yarattı. Eşini
sarınca eşi hafif bir yük (nutfe) yüklendi. Ve onu (rahminde) gezdirdi.
Ağırlaşmca ikisi Rablerine dua ettiler. "Eğer bize salih bir (çocuk)
verirsen biz şükredenlerden olacağız." (dediler).
Yaratılışımızın seyri
anlatılıyor. Evvelimiz toprak, sonra meni, sonra kan ve can. Sonra yine toprak.
Topraktan biten ot gibiyiz. Kara toprak yeşil yaprak sonra yine kara toprak.
Nebe suresinin son ayetinde ka-fir"keşke toprak olsaydım" der.
Topraktan tekrar dirilip ahirette hesap vermek var.
İnsanoğlu ilmin
ışıklarım gökyüzüne dayadı ama binlerce sene önce yaratılan insanı bu ilimle
topraktan yaratamıyor. Her açık gibi görünenin arkasında bir gayp perdesi var.
Rahimlerde olanın
kaderini, nefsini, ömrünü, v.s. çok şeyini bilemiyoruz. Öyle ise ellerimizi
Allah'a kaldırıp salih çocuk vermesi için dua edelim.
Salih çocuk bedenen,
ruhen, dinen Allah'ın rızasına uygun çocuk demektir. Ancak:[203]
190- Onlara
salih bir çocuk verince Allah'ın onlara verdiği konusunda O'na (Allah'a) ortak
koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuklarından yücedir.
Bu ayette kast
edilenler evlenipde çocuk isteyen ve sonra o çocuğu Allah'dan değilde,
kendilerinden, dedelerden, yatırlardan bilenlerdir.
Hz. Adem'le, Hz.
Havva'nın afvedildikleri Bakara 37 nci ayette haber verilmişti. Hz. Adem'le,
Hz. Havva'nın yaratılışı ve çocuk istemelerinin hemen ardından geldiği için
bazı kişiler yanılmışlar ve Hz. Adem'le. Havva'nın şirk koştuğunu söylemişler.
Halbuki bu ayetin en son kelimesine baksalar "Yüşriktin" kelimesi
çoğul olarak verilmiştir. Önceki ayette Hz. Adem'le Havva tesııiye (ikil)
olarak verilmişler. Bu ayette önce ikil sonra çoğul verilmiş. Yani evlenen eşler
: çocuğa Allah'dan isteyipde sonra Allah'ın yarattıklarından bilen herkes
Allah'a ortak koşmuş oluyor.[204]
191-
Kendileri yaratılan ve hiçbir şey yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?[205]
192- Onlara
hiçbir yardımda bulunamazlar. Kendilerinede yardım edemezler.
Put insanlar hiçbir
şey yaratamazken, kendine yardım edip hastalığını gideremezken, ölümünü
geciktiremezken nasıl olupda başkalarına yardım etsin.
Ecelinin sonu gelen,
beyninin pili biten, gözünün feri sönen insanların nasıl olurda koyduğu kuralların
sonu gelmez. Allah ki evveli ve ahiri yoktur. Onun İçindirki onun indirdiği
kanunlarında sonu yoktur.[206]
193- Eğer
siz onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırsanızda
sussanizda aynıdır.[207]
194-
(Kafirler) Allah'dan başka taptıklarınız sizin gibi kullardırlar. Eğer doğru
söylüyorsanız onlara çağırında size cevap versinler.
Biz kimlerin iman
edip, kimlerin iman etmeyeceğini bilmediğimizden, can taşıyan her yaştan her
insana İslamı tebliğe devam edeceğiz.
Kafirlere de şunu
söyleyeceğiz: "Bu sizin kanun, kural ve ilkelerine bağlanıpda Allah'ın
kanunlarını terkettiğiniz putlar size fayda veya zarar verebilirler mi?,
Çağırsanız cevap verebilirler mi? diyeceğiz. Aklıda gözü gibi, kulağı gibi
sınırlı güce sahip olan bu insanları niçin ilahlaştırıyorsunuz? diyeceğiz.[208]
195- Onların
kendisiyle yürüyebilecekleri ayakları, kendisiyle tutabilecekleri elleri,
kendisiyle görebilecekleri gözleri yahut kendisiyle işitebilecekleri
kulaklarımı var? Deki: "Ortaklarınızı (putlarınızı) çağırın sonra bana tuzak
kurun ve bana fırsat da vermeyin"[209]
196- Benim
dostum kitabı indiren Allah'dır. O, salihlerin dost ve yardımcısıdır.
Gören gözler, tutan
eller, harap olmuş türap olmuş. Çağrınıza cevap vermiyor. Bütün putlarınızı
çağırın, bütün plan, tuzak, programlarını belirleyin ve bana uygulasın ne
çıkar? Benim dostum Allah dır. Müminlerin mütevellisi, dostu, yardımcısı,
yöneticisi Allah'dır.[210]
197-
Allah'dan başka taptıklarınız size yardıma güçleri yetmez, kendiierinede yardım
edemezler.[211]
198- Eğer
siz onları doğru yola çağırırsanız duymazlar. Onları sana bakarken görürsün
halbuki onlar görmezler.
Bu surenin 192 ve 193
ncü ayetlerine benzerler. Ancak kelime farkı var. Geçen ayetlerde "size
uymazlar" derken burada "duymazlar" buyuruyor. Zaten
duymayanlar, Allah kelamına kulaklarını kapatanlar Kur'ana uymazlarda.[212]
199- Afvı
al. Ma'rufu emret ve cahillerden yüz çevir.
Allah afvedicidir.
Afvı sever. Bizde afvedici Allah'ın kullarıyız af-vermeliyiz. İyiliği emretmek
kötülüğü yasaklamak üzere çıkarılmış hayırlı ümmetiz.
Cahillerle sonu gelmez
çene çalmalara dalmayız. Cahilleri küfrün karanlığından çıkarmak için
aydınlığa çıkaralım. Fakat karanlıkda kalıp çene çalmayalım.[213]
200- Şeytan
sana bir vesvese verirse Allah'a sığın. Şüphesiz o işi-ticidir, bilicidir.[214]
201-
Şüphesiz sakınanlara şeytandan bir vesvese geldiğinde hemen hatırlarlar ve
birde bakmışsın ki onlar (hatayı) goruverırler.
Şeytandan ve
şeytanlaşmış insanların süslü planlarından, vesveselerinden sığınacağımız tek
şey Allah'dır. Bize Allah'a isyan için bir teklif geldiğinde hemen Allah'ı
hatırlayıp ona sığınmalıyız ve Euzübillahimi-nes-şeytanirRacim demeliyiz.[215]
202- Onların
(kafirlerin) kardeşleri onları sapıklığa çeker. Sonrada (sapıkhkda) kusur
yapmazlar.
Amenna ve saddekna.
Günümüzde kafirlerin, kafirleri nasıl yanlarına alıp koltuklarına girip
cehennem ateşine doğru koştuklarım ve bu yolda çelme takmadıklarını
gözlerimizle gördük.[216]
203- Onlara
bir ayet getirmediğinde "uyduruvermeli rîeğilmiy-din" derler. Deki:
"Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uya-ram. Bu (Kur'an) Rabbinizden
basiretlerdir, (gönlünüzün gözleridir) iman eden kavim için hidayettir,
rahmettir."
Ayeti gönderen Allah,
getiren Efendimizdir. Kafirler, tabaktaki nimeti görüpde göndereni düşünmeyen
basireti kapanmış kişilerdir.
Rabbimiz Kur'anın,
kalblerin gözünü açacağını, yol göstereceğini ve rahmet olacağını bildiriyor.
Basireti körelmiş kişiler, çağın her türlü kolaylığını elde ederek insanların
bütün işlerini zorlaştınyoıiar. Çünkü rahmet ve merhametten mahrumlar.[217]
204- Kur'an
okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız.
Cessas, Ahkamül Kur'an
isimli eserinde bu ayetin tefsirinde imafn namazda okurken cemaatın susup
dinleyeceğini emretmektedir der ve bu konuyla ilgili hadisleri sevkeder.
Biz namazda susup
dinlediğimiz gibi namaz dışında da dinieyip amel etmeye gayret edelim.[218]
205- Rabbini
içinden yalvararak ve korkarak ve gizlice sabah akşam zikret ve gafillerden
olma.
İçinden zikretmek,
Allah'ın ayetlerini kainattaki yarattıklarım Allah'ın azamet, kudret ilmini düşünmektir.
Zikretmek,
fikretmektir. Zikretmek dua etmektir. Zikretmek Kur'an' okumaktır. Onunda usulü
erkanı vardır. Sağıra bağırır gibi değildir.[219]
206-
Şüphesiz Rabbin katında olanlar ona ibadetten kibirlenmezler onu teşbih
ederler ve ona secde ederler.
Nurdan yaratılan,
emredileni yapan, isyan etmeyen melekler Rabbi-mize ibadette kibirlenmezlerse
teşbihlerine ve secdelerine devam ederlerse bizim gibi günahkarlar daha çok
ibadet etmemiz gerekir.[220]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190-191.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191-192.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192-193.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/193.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/193-194.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194-195.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/195-196.
Bak:Bakara 35, 1/125
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196-197.
Bak: Bakara 30
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197.
[26] Bakara 28 de
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197-198.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/198-199.
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/199.
[30] En'am 148
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/199-200.
[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/200.
[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/200-201.
[34] K. Kerim Bakara 2129 İbrahim
14/32
[35] K. Kerim Ta'ha 2011261127
[36] K. Kerim Şuara 261151
[37] K. Kerim Bakara 2/10
[38] K. Kerim Bakara 2111-12
[39] K. Kerim Mümin 40129
[40] K. Kerim Mümin 40/28
[41] K. Kerim Mü'min 40134 Yasin
36/19
[42] K. Kerim Zuhruf 4315
[43] K. Kerim Zariyat 51/34
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/201-204.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/204.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/204-205.
[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/205-206.
[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/206.
[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/206-207.
[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/207.
[51] Müslim, ilim 15.
[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/208.
[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/208-209.
[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/209.
[55] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/209-210.
[56] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210.
[57] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210.
[58] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210-211.
[59] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211.
[60] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211.
[61] k. ezan babı fazlı-s-sücud
da.
[62] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211-212.
[63] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/212.
[64] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/212.
[65] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.
[66] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.
[67] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.
[68] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213-214.
[69] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/214-215.
[70] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/215.
[71] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/215-216.
[72] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/16.
[73] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/216-217.
[74] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/217.
[75] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/217-218.
[76] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.
[77] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.
[78] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.
[79] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218-219.
Geniş bilgi için bak Nuh suresi ve Hûd
25/49.
[80] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.
[81] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.
[82] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.
[83] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.
[84] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.
[85] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.
[86] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.
[87] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220-221.
[88] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/221.
[89] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/221-222.
[90] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.
[91] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.
[92] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.
[93] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.
[94] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222-223.
Kamer 27, Şems 13.
[95] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/223.
[96] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/223-224.
[97] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224.
[98] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224.
[99] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224-225.
[100] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/225.
[101] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/225-226.
[102] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/226.
[103] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/226-227.
[104] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/227.
[105] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/227.
[106] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228.
[107] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228.
[108] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228-229.
[109] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/229.
[110] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/229-230.
[111] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.
[112] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.
[113] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.
[114] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230-231.
[115] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/231.
[116] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/231-232.
[117] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.
[118] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.
[119] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.
[120] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232-233.
[121] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.
[122] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.
[123] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.
[124] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.
[125] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.
[126] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.
[127] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.
[128] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.
[129] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234-235.
[130] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.
[131] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.
[132] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.
[133] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.
[134] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235-236.
[135] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.
[136] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.
[137] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.
[138] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237.
[139] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237.
[140] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237-328.
[141] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/238.
[142] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/238-239.
[143] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/239.
[144] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/239-240.
[145] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/240-241.
[146] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.
[147] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.
[148] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.
[149] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242.
[150] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242.
[151] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242-243.
[152] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/243.
[153] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/243-244.
[154] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/244.
[155] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245.
[156] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245.
[157] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245-246.
[158] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/246.
[159] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/246-247.
[160] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247.
[161] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247.
[162] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247-248.
[163] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/248.
[164] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/248-249.
[165] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249.
[166] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249.
[167] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249-250.
[168] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/250.
[169] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/250-251.
[170] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/251-252.
[171] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/252.
[172] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/252-253.
[173] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/253.
[174] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/253-254.
[175] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/254.
[176] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/254.
[177] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255.
[178] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255.
[179] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255-256.
[180] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/256.
[181] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/256-257.
[182] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.
[183] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.
[184] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.
[185] Divan 2/144.
[186] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257-259.
[187] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259.
[188] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259.
[189] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259-260.
[190] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/260.
[191] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/260-261.
[192] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/261.
[193] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/261-262.
[194] Fetih 28.
[195] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262.
[196] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262.
[197] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262-263.
[198] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263.
[199] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263.
[200] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263-264.
[201] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/264.
[202] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/264-265.
[203] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/265.
[204] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/265-266.
[205] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.
[206] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.
[207] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.
[208] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266-267.
[209] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/267.
[210] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/267.
[211] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.
[212] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.
[213] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.
[214] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.
[215] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268-269.
[216] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269.
[217] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269.
[218] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269-270.
[219] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/270.
[220] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/270.