A'RAF SURESİ 2


A'RAF SURESİ

 

Mekke'de Nazil Olmuştur İki  Yüz Altı Ayettir.[1]

 

1- Elif, Lam, Mim, Sad.

Hurufu mukatta dediğimiz bu harflerle başlayan surelerin sayısı yir­mi dokuzdur. Ve bu harflerin sayısıda ondörttür. Bu harflerle başlayan surelerin ilk ayetleri Kur'an-i Kerimden bahsetmektedir.

Bu harflerle başlamak ;"Kur'an-ı Muhammed kendisi uydurdu" di­yenlere meydan okumadır. "Buyurun Kur'an bu harflerden meydana gel­miştir. Siz bu harfleri biliyorsunuz. Kur'an-in bir benzerini sizde getirin" demektir.[2]

 

2- Onunla uyarman ve mü'minlere öğüt vermen için sana bir ki­tap indirildi. Sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın.

Bu kitap, sana Allah'dan indirildi. İçinde geçmiş ve gelecekle ilgili haberleri, ahkamı insanlara duyururken yüreğin sıkılmasın. Tebliğ ettiğin şeyleri insanlar yalanlarlarsa sakın üzülme ve sıkılma çünkü ayetler Al­lah'a aittir. Ve onlar Allah'ın ayetlerim yalanlamaktadırlar.

Bu ayet günümüzde bizim göğsümüzü açıp genişletiyor. Batının şey­tani mantığına esir olan, dinide çok seven bir kısım kardeşlerimiz, İslami ilimlerde araştırma yapanlarımız bazı ayetleri okumaktan, tefsir etmekten kaçınmaktalar. Ahkamını veya haberini sorduklarında olmadık tevillere yönelmektedirler.

Muhterem okuyucu, insanların düşünceleri çağlarına ve kültür oran­larına göre değişir. Biz Kur'an-ı insanlara uydurmakla görevli değiliz. Biz insanların gönüllerini, mantıklarını ve davranışlarını Kur'ana göre şekillendirmekle görevliyiz. Yanlış yolda olanları uyaracağız. Mü'minlere nasihata devam edeceğiz.[3]

 

3- Rabbinizden size indirilene uyun. Onun dışındakiler! dost edinerek onlara uymayın. Ne kadarda az düşünüyorsunuz.

Kur'an-ı Kerimde Tezekkür ve Tefekkürle ilgili birçok ayet nazil ol­muştur. Düşünmeden hareket edenler ayıplanmış tır. Kafirler Allah'ın verdiği akıl ve dil ile Allah'ı ve kitabını inkara yöneliyorlar. İşte bu en büyük düşüncesizliktir.

İnsanı yaratan, yediren, yöneten Allah'ı bırakıpda Allah'ın yarattığı insanın akimin salgısına uyanlar düşüncesiz insanlardır. İnsanın aklı, gözü gibi, kulağı gibi sınırlıdır. Sınırlı aklıyla milyonlarca insanın aklını ikna edecek kanun koyamadığını yaşanan tecrübelerden anlıyoruz.

Dünyanın her yerinde kanundan, adaletten şikayetler var. Birkaç in­san kendi akıl ve kültürlerinden kanun kalıplan koyuyorlar ve bütün in-sanlanda o kalıba girmeye zorluyorlar. Kalıba girmeyenleri cezalandırı­yorlar, Rabbimiz, o tür insanları dost ve yönetici edinerek uymayın, Al­lah'ın indirdiğine uyun diyor.[4]

 

4- Biz nice şehirleri helak etmişizdir. Azabımız, onlara geceleyin veya gündüz uykularında gelivermiştir.

Düşüncesiz toplumların sonu budur. Toplumu yönlendiren yönetici­lerin bir çoğu iyilik yaptığını zannederek, kanunlar koyup insanları yö­netiyor. Birkaç sene sonra kanunun kötü sonuçlarını görüyor ve yeniden değiştiriyor. Ülke yazboz tahtası haline geliyor ve sosyal hastalıklar pat­lak veriyor. İşte toplumun helakma sebeb olanlar bunlardır.

Rabbimiz Şuara suresinin ikiyüz sekizinci ayetinde, uyarıcı gelme­den bir toplumu helak etmeyeceğini haber verir.[5]

 

5- Azabımız onlara geldiğinde onların davaları "gerçekten biz zalimler idik" sözünden başkası olmadı.

İşişten geçtikten sonra pişmanlık fayda vermez. Zamanında yapıl­mayan itiraf veya pişmanlık yok sayılır. Bu surenin yirmi üçüncü aye­tinde bize öğretildiği gibi biz bu dünyada iken suçumuzu itiraf edip af talebinde bulunmak için Allah'a istiğfar ediyoruz.[6]

 

6- Kendilerine peygamber gönderilenlere muhakkak soracağız. Peygamberlere de soracağız.

Allah (c.c.) herşeyi bilmesine rağmen kafirleri azarlama açısından "Biz size peygamber göndermedik mi?" diyerek sorguya çekecektir. Türkçede de "Ben seni uyarmadım mı?" diye sorarız. Uyarıcı peygam­beri Allah gönderiyor. Kafirler inkar ediyor cezalandırılıyorlar. Allah (c.c.) yinede onlara suçun kendilerinde olduğunu hatırlatmak ve kendi­sinin lütuf ve kerem sahibi olduğunu bildirmek için soruyor.

Peygamberlerine de "tebliğ ettiniz mi?" diye sorar. Peygamber efen­dimiz veda hutbesinde yüzbinlerce ashabına konuşma yaptıktan sonra; "tebliğimi yaptım mı?" diye sormuş. Ashap "evet" deyince efendimiz üç defa "şahid ol yarab, şahid ol yarab, şahid ol yarab" demiştir. Ayrıca peygamberlere "siz bunlara tebliğinizi yaptığınızda size nasıl karşılık verdiler?" diye de sorulacak.[7]

 

7- Muhakkak onlara (olanları) bir ilimle anlatacağız. Biz onlar­dan gaib değildik. Yazıcı melekler olup bitenleri yazıyor. Onların bütün hal ve hare­ketleri kayda geçiyor, yaptıklarını inkar etseler, Allah onların ellerini konuşturur. Ayaklarını konuşturur. Allah herşeyi bilmektedir.[8]

 

8- Gerçek tartı o gündür. Kimin tartıları ağır gcnrse, işte kurtu­luşa erenler onlardır.

Kasalarımıza ve keselerimize haram paralar koyarak yükümüzü ağırlaştırmayalım. Midemize haram yiyecekler indirerek cehennemde yakacak çoğaltmayalım. Günahlarımızı hafifletmeye, sevaplarımızı ağırlaştırmaya çalışalım.[9]

 

9- Kimin tartısı hafif gelirse işte onlar, ayetlerimize zulmetmele­ri sebebiyle kendilerine yazık edenlerdir.

Kafirlerde iyilik yapabilirler. Hastahane, aşhane, yurt, yetimevi, okul gibi sosyal tesisler kurabilirler.

Ancak para kazandıran aklı ve eli, kalb ve kanı veren Allah'ı veya ayetlerini inkar ederse amelleri boşa gider ve eli boş olarak Rabbinin huzuruna varır.[10]

 

10- Yemin olsun ki, sizi yeryüzünde biz yerleştirdik ve size ora­da maişetler kıldık. Nede az şükrediyorsunuz.

Ayağımızdaki gön'ü yaratan O, sırtımızdaki yünü yaratan O, dama-nmizdaki kanı yaratan O, üzerinde yurt edindiğimiz vatanı yaratan O. Bize ne oluyorda O'nu tanımamakta İsrar ediyoruz. Biz geri zekalı deği­liz. Deliler sorumlu değiller. Ancak akıllı olduğu halde, aklını yaratılan­lara kullanıpda, yaratanı inkara yönelirse bunun durumu delidende kö­tüdür.

Bir çiçek ücram edene teşekkür ediyoruz. Nasıl oluyorda bunca ni­meti veren Allah'a şükretmeyelim.[11]

 

11- Yemin olsunki sizi biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Hemen secde ettiler. An­cak iblis secde etmedi. O secde edenlerden olmadı.

Bakara suresinin otuzdördüncü ayetinde açıkladığımız gibi Adem'e yapılan secde Allah'a yapılmıştır. Çünkü emri veren O'dur. Bugün biz günde beş defa Mekke-i Mükerremedeki Ka'beyi Muazzamaya dönüyo­ruz. Bu dönüşümüz Allah'ın emrini yerine getirmek içindir.

Canımız, tenimiz, kanımız, gözümüz, kulağımız Allah'ın kanunları­na göre hareket ederken ve bu kanunlara uyduğu oranda görev ini yeri­ne getirirken biz niçin iblis gibi isyan edelim?[12]

 

12- "Sana emrettiğim halde, secde etmemen için seni alıkoyan ne?" dedi. "Ben ondan hayırlıyım. Sen beni ateşten yarattın, onu topraktan yarattın" dedi.

Şeytan, mantığının kurbanı oldu, görüntüye aldandı. Topraktan ya­ratılan kabın içindekini göremedi. Kendini üstün gördü.

Şeytanın yanılması gibi insanda yanılabilir. Kabın içindeki hazineyi görmeden kabı kırabilir. Ancak Allah (c.c.) şeytanı uyarıyor ve "Adem'e secde et" diyor. Şeytanın kafir olması secde etmemesinden de­ğildir. Allah'ın emrinden kendi emrini ve aklını üstün görmesindendir.

Günümüzde günah işleyen mü'minlerle, Allah'ın emir ve yasaklarım beğenmeyip emir ve yasak koyanlar eşit değildirler, Birincisi günahkar­dır afvı umulur. İkincisi ise kendi aklını Allah'dan üstün görmesi nede­niyle kafirdir.[13]

 

13- "Hemen oradan (cennetten) in. Orada büyüklenmek sana olmaz. Haydi çık. Muhakkak sen alçaklardansın.

Bu surenin birinci ayetinde açıkladığımız gibi, Kur'an ayetlerini okurken sıkılmamamız gerekir. Bugün Allah'ı inkar edenlere, Allah'ın ayetlerini beğenmeyenlere, peygambere hakaret edenlere "Alçaklar" diye bir başlık altında bu kafirleri açıklasak, ilk tepki kafası batıyla, gönlü İslamla dolu insanımızdan gelir.[14]

 

14- "Dirilecekleri güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" de­di.[15]

 

15- "Muhakkak sen mühlet verilenlerdensin" buyurdu.[16]

 

16- "Beni azdırmana karşılık, elbette bende onları sapıtmak için senin doğru yolun üzerine oturacağım.[17]

 

17- "Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sol­larından muhakkak geleceğim ve sen onların çoğunluğunu şükredici bulmayacaksın" dedi.[18]

 

18- Kınanmış ve kovulmuş olarak radan çık onlardan kim sa­na uyarsa muhakkak sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.

Eski düşman dost olmaz. Düşmanı dost edinen beladan kurtulmaz. Birileri size kötülük yapsa, bir dostunuzda o kötülük yapana karşı size yardım etse, o dostunuz da ona düşman olur. Daha sonra siz, kötülük

yapmaya devam eden düşmanla dost olup, dostunuza karşı düşman ol­sanız, size ne denir?

İşte Allah (c.c.) şeytana emretmiş Adem'e secde etmesi için. Şeytan Adem'i düşman kabul etmiş ve ona secde etmemiş. Allah (c.c.) da şey­tanı rahmetinden uzaklaştırmış.

Şimdi bir kısım insanlar düşmanı olan şeytanla işbirliği yaparak Al­lah'a isyan etmekteler. Bu ayetlerde geçen konuşma, Hicr suresi 36-38 nci ayetlerde ve Sad suresi 79-81 nci ayetlerde de geçmektedir.

İnsanların dirileceği zamana kadar mühlet istemesi üzerine, Allah (c.c.) ona mühlet verdiğini açıklıyor. Kurtubi, tefsirinde İbni Abbas'a dayanarak, "o secde etmeyen şeytanın, birinci Sur'a kadar ölmeyeceğini nakleder. Ancak Hicr ve Sad surelerinde "bilinen vakte kadar sana müh­let verildi" açıklamasına dayanarak bu bilinen vaktin, Allah tarafından bilinen vakit olduğu, şeytana diriliş gününe kadar azap edilmeyeceği konusunda mühlet verildiği anlamınada geldiğini, Beyzavi tefsiri işaret eder.Peki niçin bizim doğru yolumuz üzerinde pusu kurmasına izin ver­di?

Mükafatlar basan oranındadır. Fare bile bu soruyu soranlardan daha akıllı.

Fareye demişler "Eğer şu delikden çıkar bir metrelik yeri bir daki­kada geçer ve şu deliğe girersen bir kilo peynir vereceğiz."

Fare sormuş "O bir metrelik yolda kedi veya tuzak var mı?" Hayır demişler. Fare "Mesafe küçük ama mükafat büyük ben bu yarışmaya katılmam" demiş.

"Cennet sevilmeyen (engeller) lerle çevrilmiştir" buyurur sevgili peygamberimiz. (Müslim, Cennet 1)

Engelli yollardan mücadele vererek, mükafatın en büyüğüne kavuş­mak gerekir. Hicr suresinin kırkıncı ayeti , muhlis kullarına şeytanın hiçbir zarar veremeyeceğini, ancak azgın ve sapkınlara yaptıklarını gü­zel göstereceğini haber verir.[19]

 

19- Adem, sen ve eşin şu cennete yerleşin, dilediğinizden yeyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.

Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmada kadın ile erkek eşittir­ler Yasak meyvenin ne olduğunu Kur'an-ı Kerim bildirmediğinden adı önemli değil. Önemli olan bu dünyada bize yasaklananları yememek ve yapmamakdır.

Bu ayet-i kerime insanlığın eğitiminin cennette başladığına işaret eder.[20]

 

20- Kendilerinden gizlenen avret yerlerini onlara açmak için şeytan onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Sizin melek olmanızı veya burada sonsuza değin kalanlardan olmanızı engellemek için Rabbiniz size bu ağacı yasakladı."[21]

 

21- "Ben size nasihat edenlerdenim" diye onlara yemin etti.[22]

 

22- Böylece onları aldanmaya doğru sarkıttı. Ağacı tattıkların­da, onlara avret yerleri açılıverdi. Cennet yapraklarından üzerleri­ne örtmeye başladılar. Rableri onlara "Ben sızı agaçdan yasakla-mamışmıydım ve şeytan sizin için apaçık bir düşmandır dememiş miydim?" dedi.

Yasağı çiğnemenin insanda meydana getirdiği etkilerden birine dik­katimiz çekiliyor. Yasaklanan meyvadan yenince Adem (a.s.) ile Havva validemizin avret yerleri açılıveriyor ve hemen yapraklarla örtmeye çalışıyorlar.

Demekki daha önce örtülü idiler.

Günümüzde altsız ve üstsüz çıplak dolaşanlara bakıyoruz çoğunlu­ğu domuz eti yiyip şarap, rakı, şampanya, viski gibi sarhoşluk veren iç­kileri içenlerdir. Uluslararası köşeyi dönenler, haram-helal tanımayan­lardır.

İkisinin birlikte ağaçtan tattıklarını haber vererek birlikte hareket et­tiklerini, kabahati birinin üzerine yüklememek gerektiğine işaret etmiş ve asıl düşmanın şeytan olduğunu açıklamış. Bazılarının "Adem cennet­te o meyveden yemeseydi şimdi cennette olacaktık" sözü Kur'an-ın ha­berine göre yanlıştır.

Çünkü Adem (a.s.) yaratılmadan önce yeryüzünde yapacağı hilafet görevi belirlenmiş ve daha sonra Adem yaratılmıştır.[23]

 

23- Her ikisi "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer sen bizi afvetmez ve bize acımazsan, biz hüsrana düşenlerden oluruz."

Belkide yeryüzünde yapılan ilk dua ve tevbedir. Allah (c.c.) Adem atamızın şahsında hatadan nasıl dönüleceğini öğretmektedir.

Allah, Rahman ve Rahim olduğundan kullarının kirlenmesini iste­mez. Kirlenenlerinde temizlenmesi için dua ayetlerini indirmiştir.

Bizde bugün Allah'a karşı işlediğimiz suçların afvı için Allah tara­fından Adem (a.s.) öğretilen bu duayı okuyalım.[24]

 

24- "Birbirinize düşman olarak inin. Bir zamana kadar yeryü­zünde sizin için yerleşecek yer ve geçinmek vardır."[25]

 

25- "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarı­lacaksınız" dedi.

O yaratıyor, O indiriyor. Bu dünya gemisine O bindiriyor. Dört mevsim limanlarına dünyamızı uğratıyor. Bu mevsimlerde çeşitli yiye­cekleri O ikram ediyor, insan oğluna ne oluyorki, bir gemiye binse ge­minin kurallarına uyar. Geminin kalkış saatinde gelir. Kendi kamarasına biner. Yemek saatlerine dikkat eder. Başkasının yerine oturmaz.

Peki aynı insan bu dünya gemisine binince bu geminin Rabbimiz ta­rafından koyulan kurallarına niçin uymaz acaba.

Kurallara uymama konusunda bize sürekli vesvese veren şeytanın insanlara düşman olduğunu haber veriyor. Bu ayette "birbirinize düş­man olarak inin" denmiş. Kimin kime düşman olduğu açıklanmamış, ama bu surenin 22 nci ayetinde düşmanın şeytan olduğu vurgulanmıştır.

Bakara suresinin 28 nci ayetinde de açıklandığı gibi Allah (c.c.) bizi bu dünyaya getiriyor sonra öldürüyor. Daha sonrada ahirette hesap ver­mek, mükafat veya cezaya çarptırılmak üzere diriltileceğimizi haber ve­riyor. Ahireti inkar etmek için şeytanın maskarası olanların durumu[26] açıklanmıştı.[27]

 

26- Ey Adem oğulları, muhakkak size çirkin yerlerinizi örtecek ve sizi süsleyecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise, işte o daha ha­yırlıdır. İşte bu Allah'ın ayetlerindendır ve öğüt almaları içindir.

Yasaklan çiğnemek insanın ar damarını çatlatır. Ar damarı çatla­yanlar ise çıplak gezmekten rahatsız olmazlar. Tevbe kişinin çatlayan ar damarını yeniden dikmektir. Yasak meyveyi yeyince üzerlerinin açılı-verdiğini ve ağaç yapraklanyla örtünmeye başladıklarını 19-20 nci ayet­lerde haber vermiştir.

Ar daman çatlamayanlar tekrar örtünürler. Ancak asıl örtü takva ör­tüşüdür. Allah'ın gözetimi altında olduğunu hisseden, bilen inanan bir insanın eli, ayağı, gözü, kulağı günahdan uzaklaşır, işte bu takva elbise-sidir.

Ancak son zamanlarda, İslamı üzerinden atamamış, batının küfrünü tutamamış bir kısım insanımız batılı gibi yaşayıp, İslamı da dilinden düşürmeyip, bu ayeti alarak "asıl olan takvadır, gönlün temiz olsun" diye­rek açılmaya fetva çıkarmaya çalıştılar.

Rabbimiz ayetinde, önce elbisenin indirildiğini haber veriyor. Sonra takva elbisesinden bahsediyor. Biz içimizi Hak için, dışımızı halk için temiz ve güzel tutacağız.[28]

 

27- Ey Âdem oğulları, şeytan sizin anne ve babanızın çirkin yer­lerini onlara göstermek için onların elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizide fitneye düşürmesin. O ve onun kabilesi sizi, si­zin göremeyeceğiniz yerden görürler. Muhakkak biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostu kıldık.

Onaltıncı ayette açıklandığı gibi şeytan insanların yolu üzerinde pu­su kurmuştur. Rabbimiz bizi uyarıyor. O şeytan, atanız Adem'i ve eşini kandırdı. Elbiselerinden soydu.ve cennetten çıkarılmaya sebep oldu. Aynı şeytan sizinde elbiselerinizi soymak, fitneye düşürmek ve cennet­ten uzaklaştırmak ister.

Bu beladan kurtulmanın yolu sağlam mü'min olmakdan peçer. Çün­kü şeytan mü'min olmayanların dostudur.[29]

 

28- Bir kötülük yaptıklarında "biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah'da bize onu emretti" dediler. Deki: "Allah asla kötü­lüğü emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah'a mı söylüyorsunuz?"

Günümüzde belirli yerlerde, altsiz ve üstsüz, anadan üryan dolaşan­lar bununla çağdaşlıklarını vurgulamak isterler.

"Küfür cehpesinde yeni birşey yok" kitabımızda açıkladığımız gibi, bu çağın kafirleri çıplaklıkta, Mekke müşrik devletinin insanlarının yaptığını tekrarlıyorlar.

Mekkeli müşrikler "biz elbiselerimizle günahlar işledik. Onlarla ta­vaf yapamayız diyerek çırıl çıplak Ka'beyi tavaf ediyorlar ve bu yaptık­larımda Allah'a havale ediyorlardı.

Günümüzde birçok insan "Allah dilemeseydi ben adam öldürmez­dim, hırsızlık yapmazdım. O diledi ben yaptım" diyorlar. Bunların sözü-., de yine Mekkeli müşriklerin "Allah dileseydi biz müşrik olmazdık"[30] sözüne benzer. Allah hiçbir kötülüğün yapılmasına emir vermez. Ancak o kötülüğün yapılmasına izin verir.[31]

 

29- Deki; "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzünüzü doğrultun, dini ona halis kılarak, ona dua edin. Sizi yarattığı gibi döneceksiniz.

Sözlerinizde davranışlarınızda adil olun. Adil olmanın ölçüsüde Kur1 an olmalıdır. Müşrikler, hırsızlar, köşe dönenler, fahişeler yani kö­tülüklerle meşgul olan herkes yaptığı işi kendi akıl terazisinde tartarak yapıyor ve o adil oluyor. Adil olmak için Allah'ın indirdiği ölçülere ria­yet edilmelidir.

Bakara suresinin 145 nci ayetinde peygamber efendimize "Eğer sen, sana gelen ilimden sonra onların heva (kanun) larına uyarsan o takdirde sende zalimlerden olursun" buyurur.

Yani eksik teraziyle en doğru insan birşeyler tartsa zulmetmiş olur. Kişinin şahsi dürüstlüğü, terazinin yanlışlığını düzeltmediği gibi, eğer insanların koyduğu kanunları peygamber bile tatbik etse yanlış netice

verir.

Secde yerlerinde bütün varlığınızla Allah'a yöneliniz. Nerede olur­sanız olun. Afrika'dan Ka'beye, Japonya'dan Ka'beye, Kuzey Kutbun­dan Ka'beye yönelin.

Günde beş defa Ka'beye yönelirseniz siyasi, ticari, ahlaki yaşantı­nızda kaybolmazsınız.

Bütün işlerinizi Allah için yapacak ve gösterişten uzaklaşacaksınız. Yaptığınız Kur'an ve sahih sünnete uyacak.[32]

 

30- Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmı da dalaleti haketti. Çünkü bunlar Allah'ı da bırakıp şeytanları dost edindiler ve kendi­lerini hidayette sandılar.

Şeytanları dost edinenler dalaleti, sapıklığı hak ettiler. Allah'ı dost edinenlerede Allah hidayeti lutf etti.

Allah hiçbir kulunu zorla sapıtmaz. Kul kendisi azar. Azan insanda yaptığının iyi olduğunu zanneder. Böyle zannetmese zaten kafir olamaz.[33]

 

31- Ey Ademoğulları, her mescide varışınızda güzel elbiselerini­zi alınız. Yeyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü o israf edenleri sevmez.

Yeryüzü mescid olduğuna göre daima güzel ve temiz giyinmeye, güzel görmeye, güzel konuşmaya, güzel davranmaya dikkat edelim.

İsraf deyince, hatırımıza elektrik düğmesine basmak, çeşmelerimi­zin lastiğini değiştirmek, ekmek artıklarını atmayrp tirit yapmak gelir. Bütün bunlar israfdır. Ancak, israf edilen şeylerin değerine göre israf önem kazanır. Mesela bir gram altını atıvermekle bir dilim ekmeği atıvermek aynı şey değildir. Gözümüzde altının israfı daha büyüktür.

Yaratılmışlar içinde en değerli yaratık insan olduğuna, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp, insana hizmet ettiğine göre, asıl israf edilmemesi gereken şey İnsan'dır.[34]

İsraf: "İnsanın yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır" diye tarif edilmiş. (El müfredat, Rağıh israf maddesi) Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın, isyan etmesi haddi aşmaktır. Dünyadan cennete doğru uzayan sıratı müstakimden çıkıp, cehenneme doğru yol alması haddi aşmaktır, israfdır.

Sıratı müstakiymde, insanlara kılavuzluk yapan peygamberlere uy­maması, onların kılavuzluğunu reddetmesi kendini israftır.

Kur'an-ı Kerimde insan israfından bahseden ayetler, yiyecek, içecek maddelerinin israfından bahseden ayetlerden fazladır. Çünkü güneş ve güneş enerjisi, su enerjisi, toprak ve ürünleri, deniz ve ürünleri hepsi in­san için yaratılmış, öyle ise hiçbir şey israf edilmemeli yaratıldığı gaye­nin dışında kullanılmamalı, özellikle de israf edilmemeli.

Kur'an-ı Kerime göre "Nesyen mensiyye olmak" unutulup gitmek de bir israfdır. Rabbini unutanların unutulacağı, böylece israf edenlerin cezalandırılacağı haber verilir.[35] İnsanlık tarihinde tanınan en eski insan Hz. Adem (a.s.)dır. Sonra diğer peygam­berler. Kabil, Firavun, Nemrud gibilerin unutulmaması ise Allah'ın ga­zabına uğrayanlardan bir kaçının teşhir edilmesiyle insanların aynı du­ruma düşmesini Önlemektir. Onlarında Kur'an da teşhiri elektrik direk­lerine asılan, çarpılmış insan kafası iskeleti gibidir. Başkalarını sakın­dırmak içindir.

Kendi canına acımayıp, inkarla israf eden kafirler bu dünyada unu­tularak cezalarını çektikleri gibi ahirette cehenneme atılıp, orada ebediyyen kalmalarıyla cezalarını çekecekler.

Dünyanın hiçbir devletinde devlet başkanının onbin tane arkadaşı­nın adı, doğum tarihi, ölüm tarihi ve hizmetleri tesbit edilmiş değil. Ama peygamber efendimizin arkadaşlarından onbinden fazlasının adını, doğumunu, hizmetlerini ve ölüm tarihiyle yerini bilmekteyiz. (Elisabe, üsd-ül-Gabe, el-istiab, Tabakan ibnisa'd gibi eserlere bak) Onlar Rab­bini unutmayınca Rabbimiz onların adını kıyamete kadar koruyacaktır ve onlar rahmetle anılmaktadır.

Kendimizi israf etmeyelim Rahmanın kullarına rahmetle bakalım da rahmetle anılalım.

Kur'an-ı Kerim israfcı insanlardan bir kısmının da yeryüzünde boz­gunculuk yapan, İslah etmeyenler olduğunu ve onlara katiyen itaat edil­memesi gerektiğini şöyle haber verir:

"Yeryüzünde bozgunculuk yapan İslah etmeyen israfcıların em­rine itaat etmeyiniz."[36]

Eşlerin arasını bozan, ürettikleri pisliklerle havanın, toprağın, deni­zin dengesini bozan, gül gibi insanların ahlakını bozan, çiçeklerin rengi­ni solduran, insanlara itaat etme. Onlar insan israfı yapmaktalar. Bir ara­ya geldiklerinde "benim elimdeki silah iki milyon insan Öldürür, seninki bir milyon öldürür yarışı" yapmaktalar. Rabbimiz onlar için "Kalbleri hasta"[37] tabirini kullandıktan sonra "onlara bozgunculuk yapmayın denildiği zaman, onlar: biz ıslah ediyoruz derler. İyi bilinki onlar bozguncuların ta kendisidirler. Ancak (has­ta olmaları sebebiyle) bunu farkedenıezler" buyurur.[38] İnsan israfında kapitalistlerle aynı olan koministler ekmek israfını kendilerine slogan yaptılar. Ekmeği üreten ve ona sahip olan insandır. O halde asıl israf edilmemesi gereken şey insandır.

İnsanların düşünme ve fikir beyan etme haklarını ellerinden alan ve "Ben size kendi görüşümü gösteriyorum ve sizi doğru yoldan baş­kasına götürmem"[39] diyen ve kendi emirleri­ne uymayanları öldürmeye teşebbüs eden ve bir kısmını öldüren firavu­nu, israfcı olarak niteler Kur'an-ı kerim.[40]

Peygamberi inkar edenlerin,[41] Kur'ana inanmayanların müsrif olduğunu[42] haber verir Rabbimiz. Kılavuzu takip etmeyen, cehalet ve küfür bataklığına çakılıp boğulan insan kendisini israf etmiştir.

Rabbimiz "Kadınlarınız sizin için tarladır" buyurmuş. Tohumu­nu tarlaya atmayan, erkeklerle ilişki kuran ve Hz. Lut (a.s.)'a inanmayan topluluk hakkında da israfcı kelimesini kullanmaktadır Rabbimiz.[43] Bugün aynı melaneti işleyenler bunu medeniyet adına yapıyorlar. İlaçlarla, tarlaya atılan tonumu çürütenler, tohumu naylon torbalara dolduranlarda aynı israfı yapmaktadırlar. Edison'un babasıda bu israfı yapsaydı, bu kitabı ancak mum ışığında okuyabilirdik.

Yüz seneden beri "Efendim tırnak kesmenin adabından devlet yö­netmenin adabına kadar her sahada doktora tezleri hazırlanmadan hede­fe varılmaz" teranesini tekrarlayıp duranlar, yirmi bir yaşında İstanbul'u fethetmesi, Ayasofya'yı açması gereken gençlerimizi Ayasofya'nm mi­marı, ve mimarisi ve hattatları üzerine doktora tezleriyle meşgul eden zihniyet, insan israfı yapıyor demektir.

Eğer Akşemseddin'de Fatih'e aynı sözleri söylese idi, İstanbul bugü­ne kadar fethedilmezdi.

Mısır'ı fetheden Amr b. As, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Muhammed Ezher Üniversitesinin veya İstanbul'da yapılan doktora tezleri­ni okumaya başlasalar yüz senelik ömürleri okumaya yetmez. Ömür bi­ter okuma bitmez.

Bu da bedenlerin ve beyinlerin israfıdır. "Allah israf edenleri sevmez.

Bunlar yapılsın mı? sorusunu soranlar var. Evet yapıl in ama eline kalem ve kitap verilen Ebu Hureyre ile müslüman olur olma? ehne ki linç verilen Halid b. Velid, müslüman olunca hemen elçi olarak gönde rilen Amr b. as gibi değerlendirilsin insanlarımız.

Harbiye'ye gitmesi gerekeni müzisyen olmaya, resim kabiliyeti ola­nı, puan kırbacıyla doktor olmaya, şairi baytarlığa zorlamak, o insanı­mızı israf etmek demektir.[44]

 

32- Deki; "Allah'ın kullan için çıkardığı temiz, hoş zinet ve rızı ki ar d An bir kısmını haram kılan kimdir?" Deki; "Bunlar, dünya hayatında iman edenlerindir. Kıyamet gününde ise yalnız onların­dır." Bilenler için ayetlerimizi böylece açıklıyoruz.

Bu dünyadaki nimetleri Allah (c.c.) kendi kulları için çıkardığını ifade ediyor. Peki kafirler Allah'ın kulu değiller mi? Sorusunun cevabını ayet-i kerime hemen veriyor ve "dünya hayatında bu nimetler iman edenler içindir" diyor. Yani çiçekleri, böcekleri, denizleri, yıldızları Al­lah (c.c.) kendi kulları için yaratmış. Bu kullar arasındaki, kanını, kalbi­ni, aklını, dilini, elini, kolunu yaratan Allah'ı inkar eden kafirler ise da­vetsiz, izinsiz destursuz zorbalar gibidirler,

Yalnız buradan şu hatıra gelmesin. "Yahudiler dünyanın kendilerine ait olduğunu, diğer insanların birer inek gibi yahudilere hizmet etmesi gerektiğine inanırlar. Müslümanlıkda böyle mi? denmesin. İslamiyet bir ırkın dini değildir. Yahudilikten dönen Abdullan b. Se­lam, İranlı Selman, Suheybi Rumi, Habeşli Bilal (r. an Mim) «ribi ayrı ırkdan insanlar İslama girerek şereflenmişler.

Yeri göğü yaratan, çiçeklerle, nimetlerle donatan diyorki; "bu ni­metler, bana ve benim gönderdiğime iman edenleredir" diyor. Kafirler, Allah'ın mülkünde Allah'a karşı gelerek haksız yollardan mal kazanan­lardır. Ahiret nimetleri ise yalnız mü'minleredir.[45]

 

33- Deki; "Rabbim ancak açık ve gizli kötülüğü, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği halde Allah'a or­tak koşmanızı ve bilmediğinizi Allah'a nîsbet etmenizi haram kıl­dı."

Yaratıcısına isyan eden, yaratılmış insanlardan birinin koyduğu ka­nunlara itaat eder. O yaratılmış insan, gizli yerleri göremeyince, kapalı kapılar ardında kanun koyucular bile bir çiğnemlik yiyecek için koy­dukları kanunu çiğnerler.

Ama Allah'a ve onun indirdiğine inananlar Allah'ın herşeyi bildiğini ve gördüğünü kötülüğün gizli ve açığını haram kıldığını bildiklerinden bilgi ve imanları onların koruyucusu olurlar.

Allah'dan başka kimsenin birşeyi haram veya_helal kılma hakkı yoktur. Yaratılmışlar üzerinde hüküm verme hakkı yaratana aittir. Pey­gamberler bu yetkiyi Allah'dan aldıklarından onların hükmüde Allah'ın hükmü kabul edilir.

Allah'ı insanlar tarif ederlerse yanılırlar. İnsan kendisini bile tarif edebilmiş değildir. Allah kendisim, indirdiği kitaplarda nasıl tarif etmiş­se biz öyle iman edeceğiz.

Günümüzde "Allah'a imanımız var. Kur'ana imanımız var. Ancak bindörtyüz sene öncesinin kanunlarıyla toplumu idare edemeyiz" diyen­ler kendilerine göre bir ilah tarifi yapıp ona iman ediyorlar.

"Biz bindörtyüz sene önce var olan buğdayı bu çağda yiyemeyiz, . bindörtyüz sene önceki koyunun etini yemek çağdaşlığımıza yakışmaz" demiyorlar.[46]

 

34- Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli gelince bir saat gecikmez, öne de geçmez.

Bakara suresinin 213 ncü ayetinde "ümmet" Kur’anı Kerimde hangi manalara geldiğini açıklamıştık Burada aynı inanç ete fmda toplanan insanlar kasdedilmiştir. Bugünkü ifade ile her milletin bir eceli vardır.

Osmanlı devletinin kuruluşu, büyümesi ve üç kıtaya dal budak sal­ması, çınar ağacına benzetilerek anlatılmıştı.

Her çınarın bir ömrü olduğu gibi her devletinde bir ömrü vardır. İn­sanın görevi ömrünü iyi değerlendirmektir. Devletlerin ve milletlerin görevide her anını iyi değerlendirip, Rabbinin huzurunda mahcup olma­nı akdır.

İnsanın ölümüne sebep çeşitli hastalıklar olduğu gibi toplumların ölmesinede başta inkar hastalığı ve onun ürettiği fuhuş, israf, anarşi, kirlilik ve diğer hastalıklar sebep olmaktadır.[47]

 

35- Ey Ademoğulları, eğer size aranızdan ayetlerimizi okuyacak peygamberler gelirse, kim sakınır ve amelini düzeltirse onlara kor­ku yoktur ve onlar üzülmezler.

Allah'ın (c.c.) peygamber gönderme zorunluluğu yoktur. Ancak kul­larına olan rahmeti gereği eğer peygamber gönderirse kullara düşen gö­rev o peygamberin söylediğini yapmak, karşı gelmekden sakınmakdır.

Tabiidirki peygamberde Allah'ın ayetlerini anlatır. Yoksa, kendi helvasına çağıran insanlara uymak, uyan insanlar için en büyük zillettir.

Biz Aziz olan Allah'ın ayet1erine uyarak izzeti bulacağız. İzzete ka­vuşan mü'min, Allah'dan korktuğu için Allah'ın yarattıklarından kork­maz. Kıyamette de mahzun olmaz.[48]

 

36- Ayetlerimizi yalanlayıp, onlara karşı kibirlenenler varya, îşte onlar cehennem yaranıdırlar ve orada ebedi kalıcıdırlar.

Allah'ın ayetlerini yalanlayanlar var. "Bu ayetleri Muhammed uy­durdu" diyenler. "Bunlar Allah'ın ayetleridir. Ancak günümüzde geçerli değildir. Bizim kanunlarımız topluma daha faydalıdır" diyerek kendi aklını Allah'dan üstün görüp kibirlenenler o geri zekalarıyla kendilerini. cehenneme odun yapmaktalar."

Günümüzde müslümanlar arasında türeyen bir kısım insanlarda Al-îah'dan daha merhametli olduklarını ortaya koymak için "kafirler cehennemde ebedi olarak kalmayacaklar. Çünkü ayette "Haüdine" diyor, "Ebeden" demiyor. Cennetlikler için ise "Halidine fiha ebeden   diyor diye iddia ediyorlar.

Buyursunlar Ahzap suresinin 64-65 nci ayetlerini, Cin suresinin 23 ncü ayetlerini okusunlar ve kafirlerin cehennemde ebediyen kalacakları­nı görsünler.

Cennet ve cehennem kimsenin tekelinde değildir. Onları yaratan Al­lah (c.c.) oraya kimlerin gireceğini, nasıl gireceğini insanlara Kur'an-ı Kerimin bildirmiştir[49]

 

37- Allah'a karşı iftirada bulunan veya O'nun ayetlerini yalan­layandan daha zalim kimdir? Onlara kitapda yazılı olan payları (dünyada) erişecektir. Canlarını almak için elçilerimiz onlara gel­diklerinde Allah'dan başka taptıklarınız nerede? diyecekler. Onlar­da "bizden kaçtılar" diyecekler ve kafir oldukları konusunda kendi aleyhlerine şahidlik yapacaklar.

Yukarda 31 nci ayette dünya nimetlerinin mü'minler için olduğunu, yani yönetimini ele geçirip adaletle yönetilmesi gerektiğini ifade etmiş­tik. Burada kafirlerin de bu dünyada kendilerine takdir edilen paylarının olduğunu ifade ediyor.

Onların canlarını alanlardan bahsederken "elçi"miz demiyorda "el­çilerimiz" diyor. En'am suresinin 61 nci ayetinin tefsirinde İbrii Kesir, "ölüm meleğinin" yardımcılarının olduğunu İbni Abbas'dan nakl ediyor.

Biz "zalim" deyince döven, söven, mal gasbeden, işkence yapanı hatırlarız. Halbuki bu kötülükler, bir zalimin içindeki zulmün dışa yan­sımasıdır.

Asıl zalim, Allah'ın ayetlerini yalanlayan, yürürlükden kaldırandır. Allah'ın ayetlerini yürürlükden kaldıran, ahireti inkar eden adam zalim­dir. Onun yaptıklarıda zulümdür.[50]

 

38- "Sizden önce geçen cin ve insan ümmetlerinin içinde ateşe girin" der. Her ümmet (ateşe) girdiğinde kardeşine la'net eder. Hepsi oraya varınca sonrakiler öncekilere "Ey Rabbimiz bizi işte bunlar sapıttı. Onlara ateşin azabını kat kat ver" derler. "Herkes için kat kat vardır, ancak siz bilmezsiniz" der.

"Kötü bir adeti topluma yerleştirenler, bilsinlerki o kötü adet işlen­diği müddetçe her işleyenin günahının benzeri ilk adet edenede yazılır."[51]

Küfrün önderleri silah zoruyla, parayla, eğitim yoluyla insanları İs-lamdan uzaklaştırmanın cezasını kat kat çekeceklerdir

Ahzap suresinin 68 nci ayetinde açıklandığı gibi kafir yöneticilere uyanlar ahirette "Rabbimiz onlara azabı iki kat ver" diye dua edecekler.

Yöneticiler dikkat etsinler. Yönetici olmayanlarda eşi, dostu, çocuk­ları üzerinde kötü bir etkide bulunursa o etkinin cezasını kat kat çeke­cektir. [52]

 

39- Öncekiler; sonrakilere "sizin bize hiçbir üstünlüğünüz yok­tu. Kazandıklarınıza karşılık azabı tadın" derler.

Küfrün veya günahın öncüleri, kendilerine uyanlara, yani arkaların­dan gelenlere; "niçin biz iki kat azap çekecekmişiz.? Sizde bizimle be­raberdiniz" diye itiraz edecekler.

Saffat suresinin 28-32 nci ayetleri, yöneticilerle onlara uyanların ahirette yapacakları konuşmayı verir. Yöneticiler "Bizim sizin üzeriniz­de bir nüfusumuz yoktu. Siz azgın bir toplumdunuz" diyecekler. Sonra­da evet biz azgın idik sizide azdırdık diyecekler. Böylece kafir yöneticiler hem kendi azgınlıklarının cezasını hem de azdırdıklarının ce­zasının benzerini çekecekler. Aman dikkat edin. Kötü yönetici veya kötü örnek olmayın.[53]

 

40- Muhakkak ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara karşı kibir-lenenlere göğün kapıları açılmaz. Deve iğne deliğinden geçmeden cennete giremezler. İşte suçluları böylece cezalandırırız.

36 nci ayette Allah'ın ayetlerini yalanlayıp o ayetlere karşı kibir-lenenlerin cehennem yaranı olduğunu haber vermişti. Önemine binaen tekrarlandı. Çünkü dünyada zulüm, işkence, gasp, darp, harp, kan, gözyaşının tamamı Allah'ın ayetlerini reddetmenin ve kibirlenmenin neticesidir.

Allah'ın ayetlerini yürürlükten kaldırıp, kendi aklının salyasını Allah'ın ayetlerinden üstün görenlerin iyi amelleri dahi Allah'a yükselmez. Kocaman deve iğne deliğinden geçemediği gibi bu kafirlerde cennete giremeyecekler.

Mü'mine karşı cesaretli, kafire karşı merhametli, sapık bir bilgin çıkıpda "efendim bu ayet kafirlerinde cennete gireceğine delildir. Deve kesilir, günümüz teknolojisi ile iplik haline getirilir, iğneden ge­çer böylece kafirlerin de cennete girmesi müjdelenmiş olur" demesin. Rabbimiz kafirlerin cennete gitmeyeceğini ifade etmek için bu olmazı misal vermiş. "Deve" demiş. İplik dememiş. İplik haline gelince deve olmaktan çıkar.[54]

 

41- Onlar için, cenennemaen yaıaK ve usııerınueue onu vaıuu. işte zalimleri böylece cezalandırırız.

Parmağınız kibritin ateşine bile dayanamazken, bu nazik vücutla­rımız ateşten döşekle, ateşten yorganın içine nasıl girecek. Allah'ım mü'minleri ateşin azabından koru.

Bakara suresinin 254 ncü ayetinde "Kafirler zalimlerin ta kendi­sidir" buyruluyor. Her kafir zalimdir. Ama her zalim kafir değildir.[55]

 

42- İman edip ameli salih işleyenler. Kişiye ancak gücünün yet­tiği kadar yükleriz. İşte onlar cennet yaranıdırlar. Onlar orada ebedidirler.[56]

 

43- Gönüllerinden kini çıkaracağız. Ayaklarının altından ırmak­lar akar. "Bizi buraya kavuşturan Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Muhakkak Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiştir" diyecekler. "Yaptığınız amellere karşılık işte mirasçısı kılındığınız cennet" diye nida olunur.

İnsanoğlu, bu dünyada bir ev, bir bahçe, bahçesinde meyve ağaç­ları, güller ve bir havuzu olması için ömrünü veriyor. Gençliği gidiyor. Gölgeden, meyveden, yağdan, baldan zevk alamaz yaşa gelince bun­lara sahip oluyor ama dünyaya doyamadan ölüyor.

Bir gülü dünyanın tamamından daha değerli olan, cennette altın­dan ırmaklar akan köşklere insan sahip olmak istemez mi?

Cennetin Kur'an-ı Kerimde tarif edilen özellik ve güzelliklerini 1/110 ncu sahifede Bakara suresinin 25 nci ayetinin tefsirinden oku­yunuz. Öleceksiniz. Cenneti kazanacak işler yapınız.[57]

 

44- Cennet yaranı, cehennemliklere; "Biz Rabbimizin bize va-adettiğini gerçek bulduk. Sizde Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu?" diye bağırırlar. Onlar "evet" derler. Aralarında bir i'lancı " Allahk'ın la'neti zalimler üzerine olsun" diye bağırır.[58]

 

45- Onlar, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve yolun eğriliğini iste­yenlerdir. Ve onlar ahireti inkar edenlerdir.

Dünyada iken insanları doğru yoldan çevirip eğri yollara sevke-den, gönüllerdeki imanı çıkarıp küfrü yerleştirmeye çalışan, körpecik çocuklara Rabbini değilde, Rabbimizin yarattığı insanı en büyük ola­rak tanıtanlar, cehennemde Allah'ın onlara va'dettiğiyle karşılaştıkla­rında yapacak birşeyleri kalmamış olacak.[59]

 

46- İki taraf arasında perde vardır. Sûrlar üzerinde her iki tarafida simalarından tanıyan adamlar vardır. Henüz cennete girme­yen ve girmeyi uman bu adamlar cennet yaranına "Selamün aleyküm" derler.[60]

 

47- Gözleri ateş ehline doğru çevrildiğinde "Rabbimiz, bizi zalim kavimle beraber kılma" derler.

Hadid suresinin onüçüncü ayetinde cennetle cehennem arasında sûr olduğunu haber verir.-Bu sureyede "A'raf" denmiştir. Sevabı gü­nahından ağır gelenler cennete, kafirler ve günahı sevabından ağır gelenler cehenneme girecekler. Mü'minler günahının cezasını çektik­ten sonra cennete geçeceklerdir.

A'rafta, kalanlar ise gün ahiyi a sevabı denk olanlar, günahlarının cezasını orada çekecekler. Bir tarafta cehennemin dehşetli sahnele­rini seyrediyor, öbür tarafda cennetin güzelliklerini seyrediyor. Sûr üzerindeki mü'min cehennem ateşinde yanmaz, ama Buharının[61] rivayet ettiğine göre efendimiz, "o adamın cehennem kokusundan zehirleneceğini, alevinden rahatsız olacağım" haber veriyor. Allah korusun cehennem alevi yakacak, dumanı zehir­leyecek, öbür tarafa baktığınızda cennet ırmakları arasında koyu göl­gelerde, ipekli koltuklara dayanmış insanlar ve nimetler göreceksiniz. Buda azaptır.

Camın arkasındaki sevdiğine kavuşamayan insanın acısı gibi da­nada şiddetli. İşte bu azabida tatmamak için sevabımızı artıralım.[62]

 

48- Sûr üzerindekiler, simalarından tanıdıkları adamlara "Topluluğunuz ve büyüklük taslamanız size fayda vermedi" derler.[63]

 

49- "Allah hiçbir rahmete bunları erdirmez" diye yemin ettikle­riniz (müstez'aflar) bunlarmıydi? derler. O (müstez'aflara) "Giriniz cennete, size korku yoktur, siz üzülmeyeceksinizde" buyurur.

Askeri güçleri, ekonomik güçleri, siyasi güçlerinin kendilerine fayda vermediğini gördüler. En'am suresi 94 ncü ayette herkesin ahi-rete teker teker geleceğini haber verir. Beraberinde ancak yaptıkları olacaktır.

Mali gücü olmayan mü'minleri, alaya alan kafirler "Allah bunlarımı cennete koyacak? Bizim gibi hatırlı, zengin güçlü kuvvetli insanlar varken, bunları cennetine koymaz diyenler, o mü'minlerin cennete gi­rişini görecekler.[64]

 

50- Cehennemlikler, cennet yaranma; "üzerimize su veya Allah'ın size verdiği rızıkdan akıtın" diye çağırırlar. "Allah onları kafirlere haram kıldı" derler.[65]

 

51- Onlar dinlerini, oyun ve eğlence edindiler. Dünya hayatı on­ları kandırdı. Onların bugünü unuttukları ve ayetlerimizi inkar et­tikleri gibi bizde onları unutuyoruz.

Şeyh Sadi Şirazi "Gülistan" isimli eserinde; develerinde altın, gümüş, yakut yüklü olan bir tacir çölde susuzluktan ölmüş ve kum üzerine "Bir bardak suya bütün varlığımı verirdim" diye yazmış diyor.

"Gelin bugün yanalım yarın yanmamak için"

Yarın yanmamak için, yarın üzerimize su dökün diye ,y al varma­mak için bu dünya hayatında hakka ibadet, halka hizmetle devam edelim.[66]

 

52- iman eden bir topluma rahmet ve hidayet olsun için, biz onlara kitap getirdik ve onu bir ilimle açıkladık.[67]

 

53- Onlar ancak sonucun ne olacağına bakıyorlar. O gün so­nucu gelir. Daha önce onu (ahireti) unutanlar "Rabbimizin elçileri şüphesiz bize gerçeği getirmişlerdi. Bize şefaat edecekler varmı ki bize şefaat etsinler, yahut dünya geri çevrilsede yaptıklarınızdan başkasını yapsak" derler. Muhakkak kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeylerde onlardan kaybolup gittiler.

Allah (c.c.) kitabını kendi indiriyor ve yine kendisi açıklıyor. Ama bu açıklamada bir ilim üzerine oluyor. Sure, ayet ve kelimelerin mana­larını, ahkamını öğrenmek için mutlaka bir ilme ihtiyaç var.

Herhangi bir sanatı öğrenmek için bile sanatkarın yanında çalış­mak gerekir. Rabbimizin kelamını anlamak içinde ön hazırlık ilmi ge­rekir.

Kafirler ahireti inkar ediyorlar. "Ne zaman diye alaylı bir şekilde soruyorlar. Birgün mutlaka başlarına gelecek, beni filan kurtarır de­diklerinde çaresizliğini görecek ve "keşke bunların peşinden gitmeseydim" diyecek.

Ne mutlu Allah'a ve ahirete iman edenlere.[68]

 

54- Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşı üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan geceyle bürüyen, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah'dır. İyi bilin ki yaratma ve emretme ona aittir. Alemlerin Rabbi Allah'ın şanı yücedir.

Bizim yaratıcı, yaşatıcı ve yönetici olarak iman ettiğimiz Rabbimiz yerleri ve gökleri yaratmıştır. Geceyi gündüze katmıştır.

Dünyadan milyonlarca kerre büyük olan güneşi yaratmış, yakıtını hiç eksiltmemiştir. Allah'dan başka ilah edinenler, o ilahın sözlerini Allah'ın kelamına tercih edenlerin ilahı bir sinek bile yaratamazken nasıl olurda ona boyun eğerler.

Emretmek yaratana aittir. Yaratmayan, ancak yaratılan birinin aklının salyasını Allah'ın kelamının üstünde tutan insanlar, insan dışkısını yiyenlerden daha adice bir iş yapmış olurlar.

İnsan dışkısı yiyenler zararı bu dünyada olur. İnsan aklının salgı­sını Allah'ın kelamından üstün tutanlar iki dünyada da zarar görürler. İstiva konusunda imamı Malikin dediğini derim. "İstiva ma'lum, key­fiyeti meçhuldür" Bu konuda soru sormakta bid'attır.

Sınırlı olan akıl sınırsız olan Allah'ı düşünemez. Düşünse bile kendi sınırları içinde düşünür. Büyüklerden biri "Gönlüne ne gelmişse Allah onun dışındadır."[69]

 

55- Rabbinize yürekden, için için dua ediniz. Şüphesiz o aşırı gi­denleri sevmez.

Bakara suresinin 186 ncı ayetin de açıkladığımız gibi dua ederken bütün varlığımızla yürekden dua etmeliyiz. Dilimiz dua ederken yü­reğimiz, kalbimiz ve kalıbımızda bu duaya katılmalıdır. Rabbimiz bize bizden daha yakın olduğundan dua ederken bağırıp çağırmaya gerek yok.[70]

 

56- Düzeltildikden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Korkarak ve ümit ederek O'na dua edin. Şüphesiz Allah'ın rahmeti muhsinlere yakındır.

Toprağı insan kanıyla ilk kirleten, babası ve peygamberi Hz. Adem'e isyan eden Kabil'dir. Çocukları topluca Öldüren, kendini tanrı ilen eden Firavundur.

İnsanların hür iradelerine gem vuran ve insanları kendi doğrultu­sunda yönetmeye çalışan, başkaldıranları işkencelerle öldüren Nemrut, Karun, Haman, Ebucehil gibi adamlardır.

Bugünde aynı yolda yürüyen kafirler insanların beyinlerini kirletti­ler, kalblerine kilit vurdular. Çıkarları için havayı, denizleri ve karalan kirlettiler.

Silah ticareti yapacağız diye milletleri birbirine düşürdüler. Silahlan bitince barışçı rolünde ortaya çıktılar.

Biz ifsad değil, İslah erleriyiz.Yaptığımızı Allah'ın rızasını ümit ederek, gazabından korkarak yaparız. Biliriz ki Allah'ın rahmeti, Allah'ı görür gibi ibadet eden, güzel gören, güzel yapan, güzel dağıtan insanlar üzerinedir.[71]

 

57- Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. Ağır bulutları yüklendiğinde onu ölü ülkeye gönderir, onunla su indirir ve onunla meyvelerin her çeşidinden çıkarırız. İşte ölüleride böylece çıkarırız. Umulurki ibret alırsınız.[72]

 

58- Güzel ülkenin bitkisi Rabbinizin izniyle (güzel ve bol) çıkar. Kötü olamnki ise zor çıkar. Şükreden bir kavim için ayetlerimizi biz böyle açıklarız.

Kur'an-ı Kerimde ayetlerin Allah tarafından indirildiği "Enzele" kelimesiyle ifade edildiği gibi yağmurun bulutlardan Allah tarafından indirildiği de "Enzele" kelimesiyle açıklanmıştır.

Yağmur ölü toprakları diriltip çiçeğe ve meyveye dönüştürdüğü gibi, Kur'an ayetleri de ölü kalblerin ve toplumların dirilmesine mede­niyet meyveleri  vermesine sebeb olur.

İşlenmiş güzel topraklarda yağmurun bereketi daha fazla olduğu gibi, şirk ve isyandan temizlenmiş canlarda Kur'an nimetini gösterir.

İşlenmemiş gen topraklar gibi olan insanlara Kur'an ayetleri okunduğunda, çorak topraklarda biten otlar gibi verimsiz olur.

Onun için önce insanlar suya hasret topraklar gibi Kur'ana olan ihtiyacını bilecek. Toprağın yarılıp ağzını açarak yağmuru beklediği gibi kalbini ve kulağını Kur'ana açacak.

Anadoluda yağmurun bir adida rahmettir. "Rahmet yağdı" derler. Ecdadımız kelimeleri seçerken bile Kur'anı olmasına dikkat etmişler.

Rahmet yağarken bülbül ile akrep ayırımı yapmaz. Her ikisinede yağar ve ikisinede rahmet olur. Bülbülün gülüne güzellik katar, akre­bin zehrini azaltır. Rahmeti bol olan bölgelerin akrebi insanı sokarsa fazla zarar vermez. Çöl akrebi sokarsa Ölümüne sebep olur.

Rahmet peygamberinin, rahmet ümmetide rahmet gibi yağacak. Mü'min, kafir, salih, asi, günahkar ayırımı yapmadan Allah'ın rahmet damlası gibi olan ayetlerini her gonüle yağdıracak ölü toprakları ye­şertecek.

Yağmur yağmadan Önce rahmeti müjdeleyen rüzgarların estiği gibi günümüzde de çarşılarda, camilerde, kışlalarda, dairelerde, üni­versitelerde, karakollarda Rabbimin rahmet rüzgarları esmeye baş­ladı.

Toprağın bağrına cemre düşünce toprakdaki çekirdekler rahmetle çiçeğe dönüştüğü gibi, bu dünyanın bağnnada İslamin cemresi düştü. Kur'anm altıbin küsur rahmet ayetiyle bu gönüllerdeki "elest" bez-minden gelen "Bela" çekirdeğini bir çatlatırsak seyredin siz çiçeklenmeyi.[73]

 

59- Şüphesiz Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik ve şöyle dedi: "Ey kavmim, Allah'a kulluk ediniz. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Büyük günün azabının sizin üzerinize olmasın­dan korkuyorum."[74]

 

60- Kavminin ileri gelenleri "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz dediler.[75]

 

61- "Ey kavmim, hiçbir sapıklık yok. Ben ancak alemlerin Rabbinden bir elçiyim."[76]

 

62- Size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum. Size nasihat ediyo­rum ve sizin bilmediklerinizi -Allah tarafından biliyorum.[77]

 

63- Sizi uyarmak için, sakınmanız ve merhamete kavuşmanız için sizden bir erkeğe, Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaştınız?[78]

 

64- Onu yalanladılar. Bizde onu ve gemide beraberinde olanları kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Şüphesiz onlar kör bir kavim idiler.

İnsanlığın ikinci babası olarak bilinen Nuh (a.s.)'ırı islami mücade­lesi bizim için en güzel örneklerden biridir. Ankebut suresinin ondördüncü ayetinde Nuh (a.s.)'ın kendi kavmi arasında dokuzyüz elli sene kaldığını yinede tebliğden yılmadığmı haber verir.

Bizler, bir insana bir defa tebliğe gitsek ve reddedilsek ikinci defa varmaya çekiniyoruz, utanıyoruz. Nuh (a.s.) yılmadan, usanmadan dokuzyüz elli sene devam etti.

Bütün peygamberlerin ortaklaşa söyledikleri kelime Allah dan başkasına kulluk etmeyin" cümlesidir. Bizde kelime-i tevhidi söyler­ken aynı şeyleri tekrarlıyoruz.

Peygamberler, ümmetlerinin yanmaması için büyük gayret gös­termişlerdir. Kafirin canının cehenneme girmemesi için kendi canlarım tehlikeye atmışlardır. Bizde o peygamberlere inanmış insanlar olarak İslami tebliğ ederken, cehennemle korkutup, cennetle müjdelememiz gerekir.[79]

 

65- Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u gönderdik: "Ey kavmim, Allah'a kulluk yapın. Sizin için ondan başka ilah yoktur, sakınmazmısıniz?" dedi.[80]

 

66- Kavminin ileri gelen kafirleri: "Biz seni beyinsiz olarak gö­rüyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz" dediler.[81]

 

67- "Ey kavmim bende beyinsizlik yok. Ben ancak alemleri Rabbinden bir elçiyim" dedi.[82]

 

68- "Size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum ve sizin için gü­venilir bir öğütçüyüm"[83]

 

69- "Sizi uyarmak için sizden bir erkeğe Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaştınız? Hatırlayın, hani sizi Nuh kavminden sonra onların yerine getirmişti ve sizi yaratılışça daha fazla kılmıştı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.[84]

 

70- Dediler ki: "Sen bize bir tek Allah'a kulluk yapmamız ve babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi va'dettiği azabı getir"[85]

 

71- "Şüphesiz Rabbinizden sizin üzerinize bir pislik ve gazap vaki oldu. Allah'ın haklarında hiçbir delil indirmediği, sizin ve ba­balarınızın isimlendirdiği (put) isimleri hakkında benimle çekişi-yormusunuz? Bekleyin. Bende sizinle birlikte bekleyenlerdenim" dedi.[86]

 

72- Onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtar­dık. Ayetlerimizi yalanlayıp iman etmeyenlerin sonunu kestik.

Tarih boyunca kafirlerin mantığı aynı. Dünyalığı iyi olanlar akıllı, kötü olanlar akılsız. Kazancını paylaşanlar akılsız, toplayıp kimseye koklatmayanlar akıllı. Cömertler akılsız, cimriler akıllı.

Allah'a kulluk yapanlar akılsız, kula kulluk yapanlar akıllı. Yazın yaylalarda, kışın sahillerde saraylar yaptıran, insanlara acımayan, köşklerini, bağ ve bahçelerini mazlumların kanı, ahnteri ve gözyaşıyla sulayanlar, bu yaptıklarının yanlış olduğunu, bunu yapmaya devam ederlerse şiddetli azabın içinde düşeceklerini haber veren peygam­bere "beyinsiz" diyorlar.

Bizler Nuh gibi, Hûd gibi Allah'ın bizlere gönderdiği kitabım bu kafir, zalim, cimri insanlara tebliğe devam edeceğiz.[87]

 

73- Semud kavminede kardeşleri Salih'i gönderdik. "Ey kavmim, Allah'a kulluk yapın. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Rabbinizden size apaçık belge geldi: Bu Allah'ın devesi sizin için bir mucizedir. Bırakın onu, Allah'ın yeryüzünde yesin, Ona kötülükle dokunmayın, yoksa acıklı bir azap sizi yakalayıverir.[88]

 

74- Hatırlayın, hani sizi Ad kavminden sonra onların yerine ge­tirmiş ve sizi yeryüzüne yerleştirmişti de, siz ovalarında köşkler, dağlarında evler yaptırıyordunuz. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık çıkararak bozguculuk yapmayın.[89]

 

75- Kavminin ileri gelen müstekbirleri, onlardan iman eden müstez'aflara: "Salih'in, Rabbi tarafından peygamber olarak gön­derildiğini biliyormusunuz? dediler. Onlarda: "Şüphesiz biz, onunla gönderilene iman ediyoruz" dediler.[90]

 

76- Müstekbirlerde: "Bizde sizin iman ettiğinizi inkar ediyoruz" dediler.[91]

 

77- Dişi deveyi kestiler ve Rablerinin emrine karsı geldiler ve "Ey Salih, eğer sen peygamberlerdensen haydi bize va'dettiğin azabı getir" dediler.[92]

 

78- Bunun üzerine onları bir sarsıntı ahverdide evlerinde dizleri üstünde yığılıverdiler.[93]

 

79- Salih onlardan yüz çevirdi ve: "Ey kavmim, ben Rabbimin mesajını size tebliğ ettim ve size nasihat ettim. Ancak siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz" dedi.

Salih peygamberin de kavmine söylediği, diğer peygamberinki gibi; Allah'a kulluk yapmalarıdır. Canlarının cehennemde yanmaması için dünyada tedbir alıp Allah'ın nimetlerine Allah'ın öğrettiği şekilde şükretmelerini öğretmiştir.

Allah'ın verdiği ellerle, binalar, bahçeler yaptıklarını bunların Allah'ın nimeti olduğunu, Allah'ın mülkünde Allah'ın verdiği el ve akılla Allah'a baş kaldırmamaları gerektiğini söylemiştir.

Müstekbirler Allah'ın verdiği el, ayak, can, ten ve akılla Allah'a karşı gelip kendini üstün görenler dünyevi çıkarlarının zedeleneceğini görünce Salih (a.s.)'ı yok etmek için geceleri gizlice planlar hazırla­mışlar Allah'ın mucizesi olan deveyi kesmişler. Ama Allah'ın azabın­dan kurtulamamışlar.

Bu kıssaları okuduğumuzda bizler dünyanın şu anda en güçlü devletlerinin küfür hareketlerine karşı dururken bizlerin başarılı ola­cağını müjdelemektedir.

Şu anda müslümanların aleyhinde plan, program hazırlayan, tu­zaklar kuranların, tuzaklarına kendilerinin yakalanacağını öğreniyoruz ve yolumuzda durmadan yürüyoruz. Salih'in devesi için bak.[94]

 

80- Lut'u da peygamber  olarak gönderdik.  O, kavmine: "Alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz?" dedi.[95]

 

81- Siz kadınların dışında, erkeklere şenvetıe Gerçekten siz, israf eden bir toplumsunuz.

Her peygamberin hayatı ve mücadelesi bizim karşılaşabileceğimiz olaylara ışık tutmaktadır. Lut (a.s.)'ın kavmi bu günkü dünyamızda batıda hızla yayılmakta olan ibneliği ilk defa başlatmışlar ve yaygm-laştırmışlar.

Lut (a.s.)'ın "Hiç kimsenin yapmadığı" sözünden anlıyoruz ki bu hayasızca yapılan pislik daha önce yapılmamış. Erkekler kadınları bı­rakıp, erkeklere yönelmesiyle kadınlar arasında da lezbiyenliğin ya­yılması hızlanır.

Bugün çağdaşlık adına savunulan bu pislik gericiliğin en gerisinde kalmaktadır ve bu pislikde müşriklerden kaynaklanmaktadır. Onun için Lokman suresinde "Şirk en büyük zulümdür" buyurulmuş.

Rabbimiz, Lut (a.s.)'m kıssasını bize nakletmekle çağımizdaki kafirler ve o kafirliğin ürettiği eşcinsellik, lezbiyenlik, travestilik gibi hastalıklarla mücadele edip tedavi etmemiz gerektiğine işaret eder.

Tabiidirki hasta olupda, hastalığından haberdar olmayanlar, alkol komasına girdiği halde yine alkol isteyenler gibidirler. Kendilerini te­davi edene düşman olurlar.[96]

 

82- Kavminin cevabı: "Onları yurdunuzdan çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış" demek oldu.

Sinek gülden hoşlanmazmış. Kargada bülbülle aynı kafesde kal­maya dayanamamış. Eşcinsellerde temiz insanlarla aynı şehirde ya­şamak istemiyorlar ve onları sürmek istiyorlar.

Geçen günlerden birinde, bir televizyon programında ibne olmayan bir şoförü, eski bir mülkiye müfettişi neredeyse stüdyodan koyu­yordu. Bir dövmediği kaldı. Kafirler her dönemde aynı şeyi yaparlar ve aynı şeyi söylerler. Biz bunların yeni hiçbirşey yapmadıklarını ve söylemediklerini "Küfür cephesinde yeni bir şey yok" isimli eseri­mizde delilleriyle açıkladık.[97]

 

83- Bunun üzerine hanımı dışında Lut'u ve ailesini kurtardık. O, (hanımı) geride kalıp helak olanlardan oldu.[98]

 

84- Onların üzerine (azap) yağmuru yağdırdık. Bak suçluların sonu nasılmış.

İslami mücadelenizde karşınıza dikilenler arasında eşiniz olabilir. Aldırmayın yürüyün. Eşiniz, çoluk, çocuğunuz, malınız, rütbeniz, şöh­retiniz sizin Allah'a giden yolunuzda size engel olmasına izin vermeyin.

Yıllarca Lut (a.s.)'a eş olan hanımı kafirlerin yanında yer alıyor ve onlarla birlikte helak oluyor. Bu nasıl bir gözki aydınlıkta kör oluyor ve karanlığı tercih ediyor.[99]

 

85- Medyen (halkınada) kardeşleri Şuaybı peygamber olarak gönderdik. "Ey kavmim, Allah'a kulluk yapın. Sizin için ondan başka ilah yoktur. Size Rabbinizden bir belge geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapınız. İnsanlara eşyasını eksik etmeyin. Düzelttikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer iman ediyorsanız, bunlar sîzin için daha hayırlıdır" dedi.

İnsanlara "altın tartarken terazisine dikkat edin, benzin satarken sa­yacınızı kontrol edin, müdürlük yaparken köşeyi dönmeyin, bakanlığı köşe dönme yeri olarak görmeyin" demeden önce "Allah'a kulluk edin, Allah'dan başkasını ortak koşmayın" dememiz gerekir.

Allah'a ve ahirete inanmayan biri, için bunlan hangi güç ve kuvvet engelleyebilir?[100]

 

86- "Allah'a iman edeni korkutarak, Allah yolundan alıkoyarak yolun eğilmesini isteyerek bütün yollara oturmayın. Hatırlayın, bir zamanlar azdınızda sizi çoğalttı. Bakın bozguncuların sonu nasıl ol­du.

Şuayb (a.s.) zamanındaki kafirler gibi, günümüz kafirleri de eğitim kurumlarının başına oturarak, İslarn inancını kötüleyerek, kafirliğin pis­liğini güzel göstererek insanların İman'a giden yolunu kesmeye çalışı­yorlar.

Basın yayın organlarının başına oturarak bu imansızlık propaganda­sını yapanlarda, Şuayb (a.s.)'a iman etmeyen kafirlerin yolunu izlemek­tedirler.

Bir kısım kafirler, müslümanı yolundan çeviremeyince; kuzu postu­na bürünmüş kurdun, sürünün arasına girerek onların önüne geçip kurt­lar sofrasına doğru sürüyü götürdüğü gibi müslüman kılığına girmiş, yerli ve yabancı müsteşriklar eliyle İslamı çağa uydurma adı altında eğ­meye çalışıyorlar.

Bu tür insan her çağda vardır. Bunları görüpde ümitsizliğe düşme­yin. Şuayb (a.s.)'ı takip edin.[101]

 

87- İçinizden bir grup benim kendisiyle gönderildiğim şeye iman ediyor, bir kısımda iman etmiyor. O halde Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O hükmedenlerin en hayırhsıdır.

Herkes kendisinin haklı olduğunu iddia ettiği, hakka karşı kulakla­rın tıkandığı, aydınlığı görmemek için gözlerin kapandığı bir zamanda söylenecek en güzel söz: "Bekleyin" sözüdür. Bu söz iki taraf içinde ge­çerlidir.                                                                                              "Bekleyin görecektir duranlar yürüyeni, Bekleyin gelecektir sönmez, pörsümez yeni" denilecek.[102]

 

88- Kavminin ileri gelen müstekbirleri "Ey Şuayb, seni ve se­ninle beraber iman edenleri yurdumuzdan çıkaracağız veya siz bi­zim dinimize döneceksiniz" dediler. (Şuayb): "İstemesek demi?" dedi.[103]

 

89- "Allah bizi, dininizden kurtardıktan sonra eğer geriye sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz." Rabbimizin dilemesi dışında bizim, sizin dîninize dönmemiz bize yakışmaz. Rabbimizin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a güvendik. Rabbi-miz, bizimle kavmimiz arasını hak ile aç. Sen açanların en hayırhsı-sın.

Haksız zorbaların başvurduğu tek şey güç ve kuvvettir. İlmi ve ima­nı olmayanlar haklı olmak için kuvvete başvururlar. Şuayb (a.s.)'a karşı söyleyecek birşeyleri olmayan müstekbirler, onu zorla dinsizliklerine döndürmeye çalışıyorlar. Başaramadıkları takdirde sürgün edeceklerini söylüyorlar.

İman edenler yılmadan yürüyecekler. Sürgün etselerde üzülmezler. Onlar ışık gibidirler. Nereye giderlerse orayı aydınlatırlar. Her il Al­lah'ın ili, her kul Allah'ın kuludur.

"Bu yolki hak yoludur. Dönme bilmeyiz yürürüz" derken "İnşaallah" demeyide unutmamalı. Bizim iman üzerinde durmamız Allah'ın bi­ze bir lütfudur. Bunu unutmayalım. Şuayb (a.s.)'ın diliyle Rabbimiz bi­ze bir hatırlatma yapıyor.[104]

 

90- Kavminin ileri gelen inkarcıları: "Eğer Şuayb'a uyarsanız şüphesiz siz zararda olursunuz" dediler.[105]

 

91- Bunun üzerine onları bir sarsıntı alıverdide yurtlarında diz üstü çöküverdiler.

O günkü kafirlerin söyledikleri bugünkülerin söylediklerinin aynısı. Bir kısım babalar, İslamı seçen oğluna müslümanca yaşarsa zarar göre­bileceğini söylüyor. Terfi edemezsin, profesör olamazsın, kredi alamaz­sın tehdidiyle dinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Halkı müslüman olan ülkelerle işbirliği yapan devletlere de ambar­go ile zarar verme tehdidi savuruyorlar. Ama Allah (c.c), o tehdit savu­ranların, yurtlarında diz üstü çöküp kaldıklarını haber vererek kafirler­den korkmayıp Allah'dan korkmamız gerektiğini bildiriyor.

Gelin, çökertilmeden önce kendi rızamız ile Rabbimizin huzurunda rükû ve secde ederek diz üstü çökelimde, iki dünyada İslam'ın izzetiyle yaşayalım.[106]

 

92- Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki o yurtta hiç tayaaıanmaiiuşım gibi oldular. Zarar görenler, Şuayb'ı yalanlayanlar oldu.

Makamlar, mevkiler, mallar, evlatlar, unvanlar gitti. Müslümanlara zarar vermek isteyenler zarara uğradı. Yükseklerde uçanlar alçaldı. Ha­fife aldıkları, alay ettikleri, korkutmak istedikleri yüceldi, yükseldi.[107]

 

93- (Şuayb) onlara yüz çevirdi ve: "Ey kavmim, şüphesiz ben si­ze Rabbimizin mesajlarını tebliğ ettim. Size nasihat ettim. Şimdi-ben kafir bir kavme nasıl üzülürüm" dedi.

"Kendi düşen ağlamaz" Bir Allah kulu, bir toplumu uyarıyor İleri gitmeyin, düşersiniz diyor. O kafirler o Allah kulunu dinlemiyorlar ve kendilerini helak edecek işler yapıyorlar. Sonunda helak oluyorlar.

Şöyle düşünün, bir grup veremli, Aidsli, Kuduz insanlar toplum içi­ne karışıyor ve herkese hastalık bulaştırıyorlar. Ne yaparsınız? "İnsan haklan var. Serbest dolaşıp istediklerini yapabilirlerini, dersiniz yoksa önlemek için polis ve doktorları üzerlerinemi gönderirsiniz.

Uzun bir mücadele sonunda ele geçiremediğiniz bu grup birgün kendi aralarında toplantı halinde iken ev göçüyor ve hepsi birden helak oluyor. Bu durumda üzülürmüsünüz? Başımızdaki ur'u doktor kesip attı­ğında, ağzımzdaki çürük dişi söktüğünde ne yaparsınız?

Şuayb (a.s.) "Kafir bir kavme nasıl üzülürüm" demiş. Bizde, iman ettiğimiz o peygamberin dediğini deriz. Ancak helak olmadan önce bü­tün gücümüzle kurtarmaya çalışırız.[108]

 

94- Biz peygamber gönderdiğimiz her ülke halkını, Allah'a bo­yun eğsinler diye şiddet ve sıkıntıyla yakalamışizdir.[109]

 

95- Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik. Öyleki onlar ço­ğaldılar ve: "Atalarımıza sıkıntı da, saadet de dokunmuştu" dedi­ler. Bizde ansızın, onlar farkında olmadan onları yakalayıverdik.

Rahim olan Allah (c.c), asi kullarının canlarının cehennemde yan-maması için, peygamber gönderiyor, kitap indiriyor, zengin yapıyor, fakirleştiriyor.

Güç, kuvvet, servet, ve saltanatın Allah'a ait olduğunu göstermek için bazen veriyor, bazen alıyor. Mü'min zenginken hamdediyor, sabre­diyor. Fakirken yine sabrediyor ve hamdediyor.

Güç ve otoritenin Allah'a ait olduğunu "La havle vela kuvvete illabillahil Aliyyil Azim" diyerek itiraf ediyor.

Kafirler ise, herşeye tabii açıklamalar getirerek, insanların Allah'a yönelmesini engelliyorlar. "Geçmiş zamanlarda da atalarımız bazen zengin olmuşlar, bazen fakir olmuşlar. Bu ekonomiyi bilip, bilmemeyle ilgili bir olaydır" diyerek ilahlaştinlmışlar. Allah'a boyun eğmekten kaçınanlar Allah'ın yarattıklarına boyun eğmişler.[110]

 

96- Eğer o ülkeler halkı iman edip sakınmış olsaydı onlar üzeri­ne gök ve yerin bereketlerini açardık. Ancak yalanladılar. Bizde onların kazandıkları (kötülükler) sebebiyle yakalayıverdik.[111]

 

97- O ülkeler halkı azabımızın geceleyin onlar uyurken geliver­meyeceğinden eminler mi?[112]

 

98- Yahut o ülkeler halkı, azabımızın kuşluk vakti onlar oyna­şırken gelivermeyeceğinden eminler mi?[113]

 

99- Allah'ın planından emin mi oldular? Allah'ın planından an­cak hüsranda olanlar emin olurlar.

Peygamber efendimiz ihsanı tarif ederken; "Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen Allah'ı görmüyorsan da Allah sem görüyor buyurmuş. Allah bizi görüyor.

Arkadaşlar! Fotoğraf stüdyosunda poz verdiğinizi düşünün. Kendi­nize çeki düzen verirsiniz değil mi?

Bizlerde hayatımızın her saniyesinde Rabbimiz tarafından görüldü­ğümüzü, iş itildiğimizi bilir ve iman edersek kendimize çeki düzen veri­riz.

İmanımızı en değerli varlığımız kabul eder ve kaybetmemek, düşür­memek, kafirlere çaldırmamak için gözümüzü dört açarız.

Bu ayetler kafirleri tehdid ederken, bizlerede umut vermektedir. Her kafir kavmin sonu geldiği gibi günümüz kafirlerininde sonu mutlaka ge­lecektir.[114]

 

100- O ülkelerin halkından sonra yeryüzüne varis olanları (bu musibetler) doğru yola ulaştırmadı mı? Dileseydik günahları sebe­biyle onlarada musibet verirdik ve kalblerinede mühür vurduk da onlar işitemezler.[115]

 

101- İşte bu ülkelerin haberlerini sana anlatıyoruz. Gerçekten onlara peygamberleri apaçık delillerle geldiler. Daha önce yalanla­maları sebebiyle iman etmediler. Kafirlerin kalbleri üzerine Allah mühürü işte böyle vurur.

Bulunduğumuz şehirlerde, zalim Romalı yöneticilerin, zulme dayalı güçlerini gösteren abideler var. Pers imparatorluğunun, ateşe tapanların, Atinalı putperestlerin yerlerinde yellerin estiğini, ancak "Saffat" sure­sinde açıklandığı gibi bütün peygamberlere selam gönderildiğini görü­yoruz.

Kafirlerin yolundan gidenler yaptıkları kötülük sebebiyle kalbîerini küf bağladı ve sonunda kalb iyilik ve güzelliklere kapanıyor.

"Efendim Paris, Londra, Waşington'da oturan kafirler güzelliğe ve güzel sanatlara bizden daha fazla önem veriyorlar" denebilir.

Bosna'da, Filistin'de, Çeçenistan'da, canlı canlı insanları evlerinde yakan bu insanlar, buralardan çalıp götürdükleri madenlerle galerilerini süslerken güzelliklerini sergilemek değil, katil ve hırsız olduklarını sergiliyorlar.[116]

 

102- Çoklarını sözünde durur bulmadık. Onların çoğunu fasık-lar olarak bulduk.

Kalbinin atışını, kanının akışını sağlayan, Allah'a olan sözünü inkar eden bir kafir, insana verdiği, topluma verdiği sözü haydi haydi inkar eder.

Akşam söz verip sabaha döneklik yaparlar. Bizler müslümanlar ola­rak her halükarda kafire bile söz versek sözümüzde duracağız. Ancak kafirin her an ihanet edebileceğini aklımızdan çıkarmayacağız. Allah'a ihanet eden kuluna daha çabuk ihanet eder. Tabii ki Allah'a ihanet eden kendine ihanet etmiş olur.

İçlerinde sözünde duranlarında olabileceğine ayette işaret vardır.[117]

 

103- Sonra onların ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik de o ayetlere zulmettiler (inkar ettiler). Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.[118]

 

104- Musa: "Ey Firavun, şüphesiz ben, alemlerin Rabbinden gönderilen bir peygamberim" dedi.[119]

 

105- "Allah'a karşı doğruyu soylemek benim üzerime bir hakdır. Size Rabbinizden belge ile geldim. İsrailoğullarını benimle be­raber gönder."

Bütün peygamberlerin görevi, insanları kula kulluktan kurtarıp, Al­lah'a kul yaparak gerçek hürriyete kavuşturmaktır.

Yıllardan beri Firavunun emri altında inleyen insanları, özellikle İs­railoğullarını kurtarmak ister.[120]

 

106- (Firavun): "Eğer gerçekten bir belge getirmişsen ve de doğru söyleyenlerden isen haydi getir o belgeyi" dedi.[121]

 

107- Asasını bırakıverdi. Birden apaçık bir ejderha oluverdi.[122]

 

108- Elini çıkardı, birden bakanlara bembeyaz oluverdi.

Her söylediğiniz doğru olsun . En doğru ve en güzel sözde Allah'a aittir. Öyle ise söyledikleriniz Allah kelamı olsun veya gücünü Allah kelamından alsın.

Hz. Musa'nın elinde mu'cize olarak asanın yılana dönüşmesi varsa, bugün bizim elimizde de her çağda tazeliğini ve canlılığını koruyan Kur'an-ı Kerimimiz var.

Hz. Musa'nın nur gibi parlayan mucizevi eli varsa, bizimde elimizde nur gibi parlayan sünneti seniyyemiz var.

Hz. Musa'nın asası, firavunun sihrini yok ettiği gibi, bizim iman et­tiğimiz Kur'anda çağdaş kafirlerin karanlık felsefelerini yok eder.[123]

 

109- Firavunun kavminin ileri gelenleri "şüphesiz bu bir bilgin büyücüdür" dediler.[124]

 

110- "Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne emredersiniz?"[125]

 

111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcı­lar gönder.[126]

 

112- Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.

'Hırsız, herkesin hırsız olduğunu zannedermiş. Yalan dolanlarla top­lumu yönetenler herkesi yalancı zanneder.

Firavun, Hz. Musa'nın söylediklerinden saltanatının sallanmakta ol­duğunu anlayınca profesörlerini çağırtıp sallanmakta olan saltanata pa­yanda olmalarım ister.[127]

 

113- Büyücüler Firavuna geldiler; "Eğer biz galip gelirsek bize muhakkak ödül vardır" dediler.[128]

 

114- "Evet. Şüphesiz siz yakınlardansınız" dedi.

Bizler yaptığımızın karşılığını Allah'dan beklediğimiz gibi, kafir bilginlerde Firavundan mükafat beklemekteler. Firavunda onlara yakın­larından olacaklarını vadediyor.

Günümüzde Başbakan ve bakanların yakını olabilenlerin tonlarca, altına sahip olduklarını gördük. Ancak bizler dilediğini Aziz eden, dile­diğini Zelil eden Allah'ımızın o insanların en aşağıların aşağısına düş­tüklerini, zillet içinde süründüklerini de gördük. Aziz olan Allah'a sarılıp onun yakınlarından olmaya çalışalım.[129]

 

115- "Ya Musa, ya sen atarsın veya biz atanlardan olalım" de­diler.[130]

 

116- "Atın" dedi. Attıklarında insanların gözlerini büyülediler dehşete düşürdüler ve büyük bir sihirle geldiler.[131]

 

117- Biz Musa'ya "Asanı bırak" diye vahyettik. Birde baktılarki onların uydurduklarını yutuyor.[132]

 

118- Hak meydana çıktı ve onların yaptıkları boşa gitti.[133]

 

119- Orada mağlup oldular ve alçalmiş olarak döndüler.[134]

 

120- Bütün büyücüler secdeye kapandılar.[135]

 

121- 122- "Biz alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" derler.

Elinizde Kur'an, gönlünüzde iman varken hiçbir kafirle yarışmaktan çekinmeyin kaçınmayın. Hak batıla daima galip gelir.

Ne bilirsiniz ki karşınıza çıkan en güçlü kafir bilginler sizin aracılı­ğınızla secdeye kapanacaklar.

Çağımızda sihirbazlar insanları eğlendiren insanlardırlar. Firavun zamanındakiler ise yönetimi ayakta tutan zinde güçler idiler. Onun için Firavun hepsini toplayarak Musa (a.s.)'a karşı çıkardı. Ama kendisi za­rar etti.

Günümüzde müslüman öldürmek üzere Afganistan'a gelen Rus as­kerlerinden müslüman olanları gördük. Somali'ye müslüman öldürmek için gelen ve müslüman olan Amerikalı askerleri gördük. Yetmiş yıl imansızlık yolunda kitaplar yayınlayanların Kur'an-ı okuyunca müslü­man olduklarını ve eski yayınlanan kitaplarını ortadan kaldırdığını gör­dük.[136]

 

123- Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz öyle mi? Şüphesiz bu halkı şehirden çıkarmak için şehirde planladığınız bir tuzaktır. Yakında anlarsınız" dedi.[137]

 

124- "Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra hepinizi asacağım."

Kafirlerin her dönemde başvurdukları yol, kesmek, asmak, yakmak, hapsetmek, sürgün etmekdir. Ama her defasında kazanan müslümanlar olmuştur. Sürgün edilenler Fatih olarak dönmüşler.

İmanın lezzetini tadanlar, kafirlerin azabım hissetmezler. Gül kok­larken dikene aldırış etmezler. Firavunun tehditlerine karşılık veriyor­lar.[138]

 

125-126- "Şüphesiz biz Rabbisnize dönücüyüz. Sen, Rabbimizin ayetleri bize gelince iman ettiğimizden bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz bizim üzerimize sabır boşalt ve bizi müslüman olarak öl­dür" dediler.

Amerika'da, Rusya'da, Hindistan'da öldürülen müslümanlarm birtek .suçu var, oda Allah'ın ayetlerine iman etmek ve o ayetlerle zalimlerin zulmüne son vermek, çıkarlarını zedelemektir.

Ancak müslümanlar bir kerre imanın tadını tattıkdan sonra ölümün ve işkencenin acısını hissetmezler. En fazla karınca ısırması kadar his­sederler.[139]

 

127- Firavun'un kavminin Heri gelenleri: "Musa'yı ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk yapması, seni ve ilahlarını terketmesi için mi bırakacaksın?" dediler. (Firavun) "Onların oğullarını öldürece­ğim, kızlarını sağ bırakacağım. Biz onların üzerinde üstün güce sa­hibiz" dedi.

Mekke'de peygamber efendimizi öldürmeye karar veren müşrikler­de "eğer sürgün ederlerse, daha çok insanı ikna ederek üzerimize gelir" diye düşünmüşlerdi.

Firavunun ileri gelenleride aynı endişeyi taşıyorlar ve İsrailoğulla-rından iman edenlerin erkek çocuklarım öldürüyorlar.

Günümüzde kafirler İslam alemindeki çoğalmadan, İslamın güçlen­mesinden ve batıdaki yayılışından endişelenmeye başlayınca doğum kontrolü ilaçlarını parasız veriyorlar. Firavun yalnız erkek çocuklarını öldürürken, bunlar ayırım yapmadan engelliyorlar.

Korkunun ecele faydası yok. Yarasa güneşe gözlerini kapatınca dünya kararmıyor. Kafir nura çamur atsa nur balçıkla sıvanmıyor.[140]

 

128- Musa kavmine: "AHah'dan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah'a aittir. Ona kullarından dilediğini varis kı­lar. Sonuç müttekilerindir.

Biz beş vakit namazımızda bu emre uyarak günde kırk defa "ve iy-yake nesteıyn" Ancak senden yardım isteriz diyoruz.

Eğer ibadetleri yapmaya, haramlardan kaçınmaya ve müşriklerin eziyetlerine sabredersek sonunda kazananın biz olacağına iman ediyo­ruz.

"Sabreden derviş muradına ermiş"[141]

 

129- Dedilerki: "Sen bize gelmeden öncede, geldikten sonrada eziyet edildik". (Musa) "Umulurki Rabbiniz düşmanınızı helak edecek sizi yeryüzünde halife kılacak ve sizin nasıl amel edeceğinize bakacak" dedi.

Çile bizim kaderimiz mi? Bizim günahımız ne? Niçin kafirlere ver­miyorsun? gibi sorular Allah'ın rahmetinin nerede olduğunu bilmemek­ten kaynaklanır.

Yazın yandıran sıcağı, kışın donduran soğuğu olmasa yeryüzü za­rarlı mikroplardan geçilmez olurdu. Belâlar güneşin yakıcı sıcağı gibi. Güneş, meyvelerin olgunlaşmasını sağladığı gibi, belâlarda insanları ol-gunlaştırır.

Belâlar ve sıkıntılar ilaç gibidir. İnsandaki mevcud hastalıkları teda­vi eder, gelecek hast'ahklara engel olur. Müslümanlar hep galip gelseler­di, hiç .mağlup olmasalardı, bütün Firavunlar Musa kesilirdi. Allah (c.c.) Enfal 37, Al-i îmran 139-144 ncü ayetlerde iyilerle kötüleri ayırdetmek, şehitler edinmek, sabırlıları ortaya çıkarmak için belâları ve sıkıntıları verdiğini haber veriyor.[142]

 

130- Belki öğüt alırlar diye Firavun ve çevresini yıllarca kıtlık ve ürün eksikliğine uğrattık.

Hastalık, kıtlık, harp gibi umuma ait veya toplumların aklını başına getirmesi içindir. Doktor, hastasının ayıkması için hafifçe tokat vurduğu gibi, bir toplumun uyanması için de Allah (c.c), toplumun veya ferdin elindeki imkanlarını alıverıyor.

Böylece alanında, vereninde Allah olduğunu insanlara gösteriveriyor.[143]

 

131- Onlara bir iyilik geldiğinde "bu bizim için" derler. Eğer onlara bir kötülük isabet ederse Musa ve beraberindekilerin uğur­suzluğu sayarlar. İyi bilinki onların uğursuzluğu ancak Allah katın-dadır. Ancak onların bir çoğu bilmez.

Bolluğu kendilerinden, kendi ekonomi bilgilerinden, teknolojiye uyduklarından, isabetli kararlarından bilirler. "Biz biliriz, biz yaparız" derler. Ama kıtlığı,, darlığı ise müslümanlardan bilirler.

Günümüz kafirleride aynı şeyi söylüyorlar. "Eğer şu İslamcılar ol­masa idi biz avrupalı olacaktık ve rahat yaşayacaktık" diyorlar.

Avrupalı ekonomik refahı yakalamış ama, oğlu aids hastalığından hastahanede yatıyor. Kızı uyuşturucudan tedavi görüyor, kadını başka­sına gitmiş. Bunlar bu dünyanın cezası, ya ahiret nasıl olacak.[144]

 

132- Onlar (Musa'ya) bizi büyülemen için hangi mucizeyi getir-sende biz yinede sana inıan etmeyiz, dediler.

133- Bunun üzerine ayrı ayrı mucizeler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.

Şiddetli yağmurlar ve sellerin neler yıktığını önüne geleni silip süpürdüğünü görüyoruz. Çekirge ordularının mahsulü nasıl yiyip bitirdiği­ni yirmi birinci asra girerken de görüyoruz. Ekinlerin özünü yiyip biti­ren haşerat, bastığı ve oturduğu her yerde kurbağa, içtiği suyun kana dönüşmesi bütün bunlar ne büyük musibet ya Rabbi.

müslümanın eline aldığında kan'ın suya dönüştüğünü anlattıkdan sonra bizim sözlerimizde nil nehrine benzer. Müslümana tatlı su, ka­fire kızıl kan görünür" der.[145]

 

134- Azap üzerlerine çökünce "Ey Musa, sana verdiği söz üzerine Rabbine bizim için dua et. Eğer sen bu azabı bizden giderirsen sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz" derler.[146]

 

135- Onlara gelecek olan azabı bir müddet kaldırınca   hemen sözlerinden cayarlar.[147]

 

136- Ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları sebe­biyle bizde onlardan intikam aldık ve denizde boğduk.

Belanın içinde saadeti, acı ilacın arkasındaki saadeti görmeli. Kıptilere belâ ve musibetler gelince Musa (a.s.)'a gelip Rabbine dua etmesini istiyorlar.

Rabbimiz iman etmeyecek olanları bildiği halde onlardan o belâları kaldırıyor. İman etmedikleri herkes tarafından bilinince onları suda boğuveriyor.

Bizlerden af dileyen, dua isteyen, yardım isteyen insanlara müslüman olurlar ümidi ile yardım edeceğiz. Gerekli tedbiri aldıktan sonra onlara fırsat vereceğiz.[148]

 

137- O daha Önceleri Müstez'af haline getirilen kavmi, mübarek kıldığımız yerin doğusuna ve batısına varis kıldık. Sabretmeleri se­bebiyle Rabbiyin güzel sözü İsrailoğullarma tamamlandı. Firavun ve kavminin yaptığı ve yükselttiğini yerle bir ettik.

Firavunun ülkesinde ona kul, köle olarak onun koyduğu kanunlara uyarak kendi şahsiyetlerini yok etmektense, çölde Allah'a kul olup hür yaşamayı tercih eden bu ümmeti Allah (c.c), bu dünyada da mü­kafatlandırdı ve bulundukları yerin doğusunu ve batısına Allah'ın ka­nunlarıyla hükmedip adalet dağıttılar.

Peygamberlerin hepsine iman eden bu Muhammed ümmetide çağ­daş Firavunlara boyun eğmez yalnız Allah'ın kanunlarına göre hare­ket ederlerse şiddetli bir imtihandan sonra firavunların zulme dayalı saltanatlarına son verirler.[149]

 

138- İsrailoğullarım denizden geçirdik. Putlarına tapınmakta olan bir kavme geldiler. "Ey Musa, onların ilahı gibi bize de bir ilah yap" dediler. O: "Cahillik eden bir kavimsiniz" dedi.[150]

 

139- Şüphesiz   onların (puta tapanların) içinde bulundukları (sapıklık) yok olucudur, yaptıkları da batıldır.

Cahil bir toplumu eğitmek zor. Askerden yeni gelen bir er sivil hayata alışıncaya kadar gördüğü her subaya selam verme ihtiyacını hissedermiş.

Firavun'un zulmünden, Firavun gibi bir put adamdan kurtulan bu İsrailoğullanndan bir kısmı, puta tapan bir kavim görünce eski hasta­lıkları depreşiveriyor.

İçkiyi bırakan bir sarhoş, temiz hayata alışmakta iken yolu mey­hanenin önünden geçerse hastalığı anında depreşiyor. Onun için İslam toplumunda her ferd diğerinin koruyucusu ve gözeticisidir. kardeşinin cehennem ateşine düşmemesi için kendisini tehlikeye atar.

Puta tapanların, yani Allah'ın koyduğu kanunlara karşı duranlara uyanların, yaptıkları herşey boştur.[151]

 

140- (Musa): "O, sizi alemlere üstün kılmışken, Allah'dan başka size ilah mı arayayım?" dedi.

Başta Musa gibi bir peygamber; "kitap alarak Tevrat'ı veren, Firavun1 a karşı galip getiren, denizi yol eden, çölde bıldırcınla besle­yen Allah'ı bırakıp da ölümlüler arasında birinemi kulluk yapayım?"

diyor.[152]

 

141- Hani biz, size azabın en şiddetlisini yapan, oğullarınızı öl­dürüp kızlarınızı sağ bırakan Firavun'un hanedanından sizi kur­tarmıştık. Bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.

Güreşde yenmeyene, koşuda en önce varmayana, okulda başarı sağlamayana ödül diploma verilmez.

Allah'ın kitabını gelecek nesillere taşıyacak olanlarda çeşitli imti­hanlardan geçiriliyorlar. Kafir yönetimlerin neler yapabileceğini Firavun'un uygulamasından görüyorlar ve hiçbir zaman küfre yönel­memeye karar veriyorlar.

Firavun, beni İsrail'in çoğalmasını Önlemek için erkeklerini öldürü­yor. Kadınlarını sağ bırakıyor. Kadınları köle gibi alıp kıptilere vere­rek, doğan çocuklarında kipti olacağını var sayarak hareket ediyor. Ama hesaplan tutmuyor ve Rabbimin dediği oluyor.

Günümüzde müslümanların nüfusunun artmaması için iç ve dış düşmanlar her çareye baş vuruyorlar. Ancak biz Hz. Musa'ya iman edenlerdeniz. Allah bu ümmetide kafirlere karşı galip getirecektir. İnşaallah.[153]                                                            

 

142- Musa ile otuz gece sözleştik ve onu on ilavesiyle tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a: "Kavmimin içinde benim yerime geç, İslah et ve bozguncuların yoluna uyma" dedi.

Peygamber efendimizin Medine'ye hicret ettikten sonra dokuz sene her ramazan ayının yirmisinden itibaren bayram namazına kadar Mescidde i'tikafı vardır. Halkdan ongünlüğüne uzaklaşıp Hak ile hal­vet olup oradan aldığı enerji ile halka yeniden dönme olayı.

Hz. Musa Kırk gün Rabbiyle halvet olmaya, vahiyler almaya gi­derken kardeşi Harun'u yerine görevlendirir. Otorite boşluk kabul et­mez.

Peygamber efendimiz vefat ettiğinde daha mübarek vücudu def­nedilmeden müslümanlar devlet başkanı olarak Hz. Ebubekir'i seçti­ler ve Efendimiz, Halifenin başkanlığında defnedildi.

Allah'ım sen bu başsız ümmete rahmet et.[154]

 

143- Musa belirlenen vakitte geldi ve Rabbi ona konuştu. (Musa): "Rabbim, bana gösterde seni göreyim" dedi. (Rabbi): "Sen beni göremezsin. Ancak şu dağa bak, eğer yerinde durursa sende beni görürsün" dedi. Rabbi o dağa tecelli edince onu param­parça etti. Müsada düşüp bayıldı. Ayıklığında: "Seni tenzih ede­rim. Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.

En'am suresinin yüzüçüncü ayetinde Rabbimizin bu dünyada görü­lemeyeceğini haber verir. Kıyamet suresinin 22-23 ncü ayetlerinde ise ahirette mü'minlerin göreceğine işaret eder.[155]

 

144- (Allah) "Ey Musa, seninle konuşmamla, mesajlarımla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol" dedi.[156]

 

145- Biz ona öğüt olarak herşeyi ve herşeyin tafsilatını levhalara yazdık. "Onu kuvvetle al. Kavmine en güzelini tutmalarım emret. Fasıkların yurdunu size yakında göstereceğim.

Musa (a.s.) Tevrat'la, İsa (a.s.) İncirle insanlar arasında seçkin olmuşlardır. Bir adıda Mustafa olan efendimizde Kur'anla seçkinler zümresinin sonuncusu olmuştur.

Günümüzde Kur'ana sarılanlarda bu toplumun seçkin insanları olurlar. Dünyada devamlılık sağlayanlar Allah'a kulluk yapanlardır. Günümüzde hiçbir insan Firavun adını çocuğuna isim olarak vermez; Kimse çocuğuna Ebu cehil demez. Ama yeryüzünde milyonlarca Adem, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed isimleri vardır. Buda bize gü­nümüz kafirlerinin gidici, mü'minlerin kalıcı olduğunu gösterir. O fasık-ların yurtlarında Allah'ın kitabıyla amel edildiği günleri göreceğiz insaallah.[157]

 

146- Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden çevi­receğim. Bütün ayetleri görselerde onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler bile onu yol edinmezler. Azgınlığın yolunu görseler onu yol edinirler. İşte bu onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve ondan gafil olmalarındandır.

Kendini kitapdan müstağni sayanlar, kendi görüşünü Allah'ın ke­lamından üstün görenler kendilerini köreltmek için perde örenlerdir.

Hasta insanın ağzı, çoban çeşmesinin tatlı suyunu acı zannettiği gibi, kendi zehirli fikirleriyle büyüklük hastalığına tutulanlarda, Allah kelamına uymazlar. Azgınlarla beraber olurlar.[158]

 

147- Ayetlerimizi ve alıirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar ancak yaptıklarıyla cezalanırlar.

Bir önceki ayet-i kerimede, kibirinden hakka teslim olmayan, sapık yollarda dolaşan insanlardan bahsetmişti. Allah'ın ayetlerini yalanla­yanlar, inanmayanlar kendileri gibi insanların yoluna tabii olunca yol­dan çıkarlar.

Ahirete inanmayanların rezaletin akıl almaz çeşitlerini yaptıklarım çağımızda biz gözlerimizle gördük de Allah'a ve ahirete imanımız bi­raz daha kuvvetlendi.[159]

 

148- Musa'dan sonra Kavmi, zınetıennaen Doguren Dır Duzagı heykeli edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları doğru yola ulaştırmadığını görmediler mi? Onu ilah edindiler ve zalim ol­dular.

İnsan Rabbine olan inancını yitirdi mi Rabbinin yarattıklarından ilah edinmeye kalkar. Çölde yolunu kaybeden insan için bütün yönler yan­lıştır. Her tarafa bilinçsizce gidip gelme izleri şaşkınlığının işaretidir. İnsanlarında elleriyle yaptıklarına tapmalarıda onların şaşkınlığının işaretidir.[160]

 

149- (Başları) ellerinin arasına düşürülüpte sapıttıklarını gör­düklerinde: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve afvetmezse biz elbette hüsrana uğrayanlardan oluruz.

İnsan yaptığı işin kötü ve zararlı olduğunu anlayınca düşünmek için başını iki elinin arasına alır ve kara kara düşünür.

Bu ayette Rabbimiz, "ellerinin arasına düşürüldüğünde" diyor. Yani bizi düşünmeye sevkedeninde Rabbimiz olduğunu anlıyoruz. Bizlerde yıllarca Rabbimizin yolundan ayrıldık. Başkalarının yolunda yürümeye zorlandık. Allah'a hamdolsunki İslam milleti olarak bu yol­ların çıkmaz yol olduğunu anladık ve sırat-ı müstakiyme geri döndük.[161]

 

150- Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak dönünce: "Benden sonra geride ne kötü olmuşsunuz. Rabbinizin (azab) emrinimi acele ediyorsunuz?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşinin başından tu­tup çekmeye başladı, (kardeşi):"Anamın oğlu, bu kavim beni zayıf buldu. Nerdeyse öldüreceklerdi. Düşmanı bana güldürme ve beni zalim kavimle birlikte kılma" dedi.

Kızmak ve üzülmek insanlığın Özellikîerindendir. Peygamber efendimizin kızdığı vakit, yüzünün kızardığı, boyun damarlarının ka­bardığı haber verilir.

Kızmayan, üzülmeyen, heyecanlanmayan insanlardan tarihin sey­rini değiştiren bir kahraman çıkmamış: Musa (a.s.), Allah'ı bırakıp puta tapman bu kavmi suçlamadan önce, kendi yerine bıraktığı kardeşi Harun (a.s.) suçlamış ve saçını başını yolmuştur. Sonrada:[162]

 

151- "Rabbim, beni ve kardeşimi afvet. Bizi rahmetine koy. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin" dedi.

Puta tapman kavmi. Azarlanan Harun (a.s.).Burada Rabbimiz, Musa (a.s.)'ın davranışı ile devlet yöneticilerinin sorumluluğuna dik­kat çekmiştir. Dua ederken ise önce kendisinin afvedilmesini iste­miştir.

"Künhül Ahbar" isimli eserin 79 ncu varakda naklettiğine göre Kırımdaki kötü vezir ulemaya zulmetmiş. O alimlerden biri olan Mevlana Seyyit Ahmet b. Abdullah İstanbul'a gelip durumu Fatih Sultan Muhatnmed'e anlatır.

Fatih, veziri Mahmut paşaya: "Gördiinmü paşa, bir vezir bir ülkeyi nasıl rezil ediyor" der. Mahmut paşa cevabı hemen yetiştirir; "Padişahım, ülkeyi rezil eden vezir değildir. Onu oraya tayin eden pa­dişahtır" der.

Musa (a.s.), yöneticilerin herşeyden sorumlu olduğuna dikkatimizi çekmektedir.[163]

 

152- Buzağıyı tanrı edinenler Rablerinden bir gazaba ve dünya hayatmdada zillete uğrayacaklar işte iftiracıları biz böylece ceza­landırırız.

Puta tapanların ilk zilleti, bu değerli başlarını elleriyle yaptıkları karşısında eğmeleridir. Sonra o elleriyle yapıp taptıklarını korumak rçin kanunlar çıkarıp memurlar atayarak para harcamalarıdır.

Onun, yani put insanın koyduğu kuralların, çağa uymaması neti­cesinde "her sahada ilerleyememek yerinde saymak da zilletin bir başka boyutudur.[164]

 

153- Kötülükler yapıp, sonra pişman olup iman edenler, şüphesiz senin Rabbin afvedendir, merhamet edendir.

Pişman olup iman ettikten sonra, affedilmeyecek günah yoktur. Yani mü'min olanın affedilmeyecek günahı yoktur. Yeterki tevbe etsin.

Kafirin de iman edince afvedilmeyecek günahı yoktur. Kul hakkına gelince, onuda Rabbim hak sahibini razı eder yine afvedilir.[165]

 

154- Musa'nın kızgınlığı geçince levhaları aldı. Bir nüshasında Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.[166]

 

155- Musa, buluşma zamanımız için kavminden yetmiş adam seçti. Onları bir sarsıntı ahverince "Rabbim, dileseydin onları ve beni önceden helak ederdin. İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak edermisin? Bu senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini sa­pıtırsın. Dilediğini hidayette kılarsın. Sen bizim velimizsin. Öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en merhametli-sisin" dedi.

Mutlu anlarımızda sarılacağımız Allah'ın kitabıdır. Kızgın anlarda sığmağımız yine Allah'ın kitabıdır. O bize iki haldede yol gösterir. Beni israilin puta tapınma günahından arınmaları için Musa (a.s.) kavminin içinden yetmiş kişi seçerek Tur dağında Allah tealadan af talebinde bulunurlar ve bir daha isyan etmeyeceklerine söz verirler. Musa (a.s.) duasına devam eder.[167]

 

156- "Bu dünyadada ahirette de bize iyilik yaz. Şüphesiz biz sana yöneldik." (Allah) (c.c): "Azabımı dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim herşeyi kuşatmıştır. Onu (iyiliği) sakınanlara, zekatı ve­renlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağım" dedi.

Ümmeti Muhammed olarak bizlerde, hergün beş vakit namazla­rımızda Bakara suresinin 201 nci ayetinde bildirilen duayı okuyoruz ve Rabbimizden dünyada ve ahirette iyilik vermesini istiyoruz.

Musa (a.s.)'da aynı şeyi istiyor. Rabbimizde iki dünyada iyiliğe ka­vuşmak için Allah'dan sakınmamızı, zekatlarımızı vermemizi, Kur'anın bütün ayetlerine iman etmemizi şart koşuyor ve devam edi­yor.[168]

 

157- Onlar, yanlarında olan Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Ümmi, peygamber, Rasule uyarlar. O (peygamber) onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helal kılar, pis şeyleri ha­ram kılar, iyiliklerden alıkoyan yüklerini ve üzerindeki bağları kal­dırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, qna yardım edenler ve onunla birlikte olan nur'a uyanlar, işte kurtuluşa erenler onlar­dır.

İşte iki dünyayı cennet eylemenin reçetesi bu iki ayet-i kerimedir.

Rabbimizin rahmetinin, gazabını geçtiğini, rahmetinin herşeyi kuşattı­ğını bilmek ve inanmak bize gönül rahatlığı kazandırır ve herşeyin ge­risinde bir teselli pınarının aktığını biliriz.

Zekatla sosyal dengeyi sağlayıp zengin-fakir çatışmasını önlemek. İnsanların düşünce ürünlerinden etkilenmeden, doğrudan Rabbinin vahyinden konuşan Ümmi peygambere uymak, sapıklıklardan uzak­laşmak gerekiyor.

Hep iyiliği emredip, kötülükleri yasaklama cesaretini gösteren, medeni cesareti yerinde insan olmak. Helallere yaklaşıp haramlardan uzaklaşmak, insanların iyi yollara gitmesini engelleyen ticari, siyasi, şöhret, makam, mevki, bağlarından kurtarmak.

Yalnız bunlarla yetinmeyip, o peygamberin yolunda giderek say­gısını gösterip, onun getirdiğini yaşayıp yaşatarak, ona yardım etmek ve o nurun aydınlığında yürümek. İşte kurtuluş reçetesi,

Bu ayet, "ben hadisleri referans olarak kabul etmiyorum" diyen, batılı müsteşrikler karşısında bozguna uğramış, Kur'andan habersiz garibanlarımıza çok şeyler söylüyor.[169]

 

158- Deki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği elçisiyim. Göklerin yerin mülkü yalnız ona aittir. Ondan başka ilah yoktur. O yaşatır ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve Ümmi peygamber Rasulüne iman ediniz. O da Allah'a ve onun kelimelerine iman et­mektedir. Ona uyun ki doğru yolu bulaşınız.

Uzay araştırma merkezlen, deniz bilimleriyle uğraşanlar, zoolog­lar, jeologlar v.s. bütün ilimle merkezlerinden yükselen çağdaş ilmi buluşlar, Allah'ın (c.c.) milyonlarca sene önce yarattığını anlamaya

çalışmaktalar.

Yirmi gramlık bülbülün, minnacık göğsünden fışkıran musiki nağ­meleri üzerine araştırmalar devam etmekte. Allah (c.c.) ise o bülbülü milyonlarca sene önce yaratmıştı.

İşte biz böyle bir Allah'a teslim olmuşuz. Onun gökte ve yerdeki tabiat kanunlarındaki düzeni ve her çağa uygunluğunu gördükten sonra, Kur'an ahkamına uymaya karar vermişiz.[170]

 

159- Musa'nın kavminden hakka götüren ve o hak ile adil dav­ranan bir ümmet vardır.

Yüzelli beşinci ayette Musa (a.s.) kavminin içinden yetmiş kişiyi seçerek Tur'a gittiğini öğrenmiştik. Yüz altmışıncı ayettede oniki gruba ayırdığını haber verir. Bu topluluklar gerçekden insanları hakka götüren ve Tevrat ile hükmederek adaletli mü'minler idiler.[171]

 

160-Onları (İsrailoğullarını) oniki torun olarak ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su istediğinde Musa’ya: “Asanı taşa vur” diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı.Her insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Bulutla üzerlerini gölgeledik ve üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik, "size rızık olarak verdiklerimi­zin temiz olanlarından yeyin" (dedik). Onlar bize zulmetmediler, onlar ancak kendilerine zulmettiler.

İnsanları yönetimde gruplara ayırmak, grup liderleriyle temasları devam ettirmek, eğitim, sağlık ve bütün sosyal ve siyasal ilişkileri onlar aracılığıyla temin etmek peygamberlerin sünnetidir. Ayrıca halkdan herhangi bir insan her an peygamberini görüp sorununu an­latma imkanıda vardır.

Musa (a.s.), Firavunun sarayında yağlı ballı hayatı yaşarken, yalnız Allah'a kulluk yapmak için Mısır'dan çıkınca, Allah onu mah­rum bırakmamıştır. Çölde kavurucu sıcaklarda bulutları gölge için göndermiş, bıldırcınları o çöle sevketmiş ve kudret helvasıyla besle­miştir.

Kurana inanan mü'min insan, şartların kötülüğü seni yolundan alı­koymasın. Mantığın yanıltmasın. Tevekkülüne zarar vermesin. Ateşin içinde İbrahim'i yalnız bırakmayan, kuyudan Yusufu kurtaran, denizden Musa'yı geçiren Allah, kulunu yalnız bırakmaz. Ama nasıl? deme.Yürü.[172]

 

161- "Şu şehirde oturun, dilediğinizden yiyin "afvet" deyin, kapıdan secde ederek girin ki, hatalarınızı afvedelim. İyilik yapan­ları artıracağız" denildiğinde;[173]

 

162- Onlardan zalimolanlar; sözü, kendilerine başka şekle değiştirdiler. Bizde zulmeder olmaları sebebiyle onlar üzerine gökten azap gönderdik.

Bakara suresinin 53-59 ncu ayetlerinde tefsiri geçen bu ayetler bize dağbaşlarma değil, şehire yerleşip medeni olmaya işaret eder.^ehıme secdeden uzak kalmamaya, af dilemeye devam etmeye ve Allah m kela­mını, çağdaş kafirlerin keyfi için yanlış yorumlar yapmama konusunda bizi uyarır.

İsrailoğulları çöldeki eğitimlerinden sonra Mısır'a veya Kudüs'e yer­leşmişlerdi. Allah'ın ayetlerini değiştirdiler. "Afvet" manasına gelen "Hıt-ta" kelimesi yerine buğday manasına gelen "Hmta" dediler. Yani bize iman değil, ekmek lazım dediler. Bugünkü materyalistlerin söylediğinin öncülüğünü yaptılar.

Bizlerde Allah'ın ayetlerini atıp kafirlerin kanunlanna boyun eğdiği­miz günlerden beri pisliğin her çeşidine bulandık.[174]

 

163- Onlara deniz kenarındaki şehirden sor. Hani onlar cumar­tesi gününde (yasağı çiğneyerek) haddi aşmışlardı. Hani onlara ba­lıkları cumartesi günlerinde akın akın geliyor. Cumartesi olmayan günlerinde ise geliniyorlardı. İşte fasik olmaları sebebiyle böylece im­tihan ederiz.

Günler ve aylar hakkında hükmü, günleri ve aylan yaratan verir. Cu­martesi günleri yahudilere avlanmayı yasaklayan Allah (c.c), cumartesi günleri onlara bolca balık göndermiş. Bunlara dayanamayan Yahudiler cumartesi günü balıklan havuzlara almışlar ve pazar günü avlamışlar. Böylece Allah'ı aldatmaya çalışırken kendilerini aldatmışlar ve Bakara suresinin altmışbeşinci ayetinde ifade edildiği gibi maymuna dönüştürülmüşler.

Bizler de cuma gününü değiştireliden beri maymun gibi batının tak­litçiliğinden kurtulamadık.[175]

 

164- Onlardan bir topluluk "Allah'ın helak edeceği veya şiddetli bir şekilde azap edeceği kavme niçin va'z ediyorsunuz?" dediklerin­de: "Rabbine karşı özür beyan etmek için ve sakınırlar ümidi ile (va'z ediyoruz) dediler.[176]

 

165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında; kötülükden alı­koyanları kurtardık ve zulmedenleri fasıkhkları sebebiyle kötü bir azapla yakalayıverdik.

Günümüzde olduğu gibi. Musa aleyhişselamm kavmide üç gruba ayrılmış.                                                                     

1- Zalimler

2- Mücahidler

3- Nemelazımcılar.

Mücahidler zalimleri zulümden vazgeçirmek için yiğitçe mücadele verirlerken, nemelazımcı müslümanlar; "Bırakın şu kafirleri. Allah onları helak edecek, bunlarla uğraşmaya değmez" diyorlar.

Allah (c.c.) zalimlerin cezalandırıldığını, mücahidlerin kurtarıldığım haber veriyor ama nemelazımcılar hakkında hiç bilgi vermiyor. Bahsedilmeye bile değmez insanlar olduklarına işaret ediyor.

Enfal suresinin yirmibeşince ayetinde "öyle bir fitneden sakınınki o yalnız zalimlere isabet etmez" buyurur. Demekki zalimlere ses çıkar­mayanlarda aynı zalimler gibi cezalandırılıyorlar.

Biz Rabbimiz katında sorumlu duruma düşmemek için görevimizi ye­rine getireceğiz ve insanları uyarmaya devam edeceğiz.[177]

 

166- Yasaklandıkları şeye karşı geldiklerinde onlara; "Aşağılık maymun olun" dedik.

Bakara suresinin altmış beşinci ayetinde açıkladığımız gibi yahudiler cumartesi günü deniz avı yasak olmasına rağmen yasağa riayet etme­meleri ve Allah'ı kandırmaya kalkmaları nedeniyle maymuna dönüştü­rülmüşler.

Müfessirlerimiz maymuna dönüşmeleri konusunda şeklen mi? yoksa karakter olarak mı? nıaymunlaştıklannı tartışmışlar. Çoğunluğu şeklen maymun olduklarını söylemektedir.[178]

 

167- Hani Rabbin kıyamet gününe kadar onlara (yahudilere) en kötü azabı tattıracaklar göndereceğini ilan etmişti. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır. Ve şüphesiz o bağışlayandır, rahmet edendir.

Musa (a.s.)'ın yanında hür yaşamayı bırakıp Firavun'un köleliğini özleyen, bıldırcın etini bırakıp sarımsak isteyen, Allah'ı bırakıp altından yaptıkları buzağıya tapman bu yahudiler üzerine Allah (c.c), her asırda bir devleti göndererek cezalandırmış. Ama hala akıllanmayan bu ya­hudiler yine dünyayı yangına vermeye devam ediyorlar. Belâlarım bek­liyorlar ve çabuklaştmyorlar.[179]

 

168- Onları yeryüzünde ümmetlere ayırdık. Onlardan bir kısmı salih, bir kısmı (salih) değil. Onları iyilikler ve kötülüklerle imtihan ettik. Umulurki (dine) dönerler.[180]

 

169- Onlardan sonra yerlerine kitaba varis kötü kişiler geçti. Şu deni dünyanın mallarını alıyorlar ve "yakında bağışlanırız" diyorlar, Mallarının benzeri bir mal daha gelse onuda alıyorlar. Allah'a karşı hakdan başka birşcy söylemeyecekleri konusunda içindekilerini oku­dukları kitabın sözü alinmamışmiydı? Sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Akı! edemiyormusunuz?

"Allah kerim", "Allah afveder" gibi doğru sözler eğri yolda ağızlara sakız yapılmaktadır. Yahudilerin haramzadeleride her türlü haram yol­lardan mal toplarken afvolunacaklarına inanarak haram yiyorlar. Sonra yine harama devam ediyorlardı.

Günümüzde bir kısım müslümanlarında kafir yahudi ve hristiyanlara

özenerek haram yollardan köşeyi döndükten sonra hacca giderek temiz­lenmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Allah ise bu mantıkla hareket edenle­rin cezalandırıldığını haber vermektedir.[181]

 

170- Kitaba sımsıkı sarılan ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz ıslah edenlerin ecrini zayii etmeyiz.[182]

 

171- Hani dağı bir gölgelik gibi üzerlerine kaîdırmıştıkda onlar üzerlerine düşüverecek zannetmişlerdi. "Size verdiğimizi kuvvetlice alın ve içindekileri düşünün. Umulurki sakınırsınız."

Bakara suresinin 93 ncü ayetinde bu olay daha açık ifade edilmiştir. Allah yahudilerden söz alırken Tur dağını tepelerinin üzerine kaldırarak onlara gücünü göstermiş ama dağ yerine varınca sözlerinden dönüver­mişler.

Buda bize zorla iman olmayacağım anlatmaktadır. İman gönül işidir.[183]

 

172- Hani Rabbin Adem oğlunun sırtlarından zürriyetlerini al­mış ve kendilerine şahid kılmıştı. "Ben sizin Rabbiniz değilmiyim" (demiştide) "Evet (sen bizim Rabbimizsin) şahidiz" demişlerdi. Kı­yamet gününde "Biz bundan habersizdik" demiyesiniz diye.[184]

 

173- Veya "daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, bizde onlardan sonra gelen nesiliz, batıl işler yapanların yüzünden bizi helak mı edeceksin" demeyesiniz diye (şahid tuttuk).

Çocukluğumuzda;

- Kimin kulusun?

-Allah'ın.

-Ne zamandan beri?

-Kalü belâ dan beri.

-Kalü belâ neye derler?

-Allah'ü azimüşşan bütün ruhları halkeyledi ve sual eyledi. "Ben si­zin Rabbiniz değirmiyim" dedi. Bütün ruhlar "bela" dedi. İşte o günden beri müslümanım, diye öğretilirdi.

Bu bilgi Kur'ana uygun bir ilimdir. Allah (c.c.) bütün ruhlardan yara­tıcı, yaşatıcı ve yönetici olarak yalnız ve yalnız Allah'ı kabul edeceğimiz konusunda söz almıştır.

Türk şairi Ruhi:

"Sanman bizi kim şı rai engürle mestiz   -

Biı ehli harabatdanız metsi elest'iz".

Bizi üzüm şarabı sarhoş etmiş zannetmeyin. Biz "elest" hitabıyla sar­hoş olmuşuz diyerek tasavvuf şairlerinin şiirlerindeki şarabın üzüm şara­bı olmadığını, Allah (c.c.)'m hitabıyla sarhoş olduklarımda ifade etmiş oluyor.

İbnül Farid'de arapça şiirinde[185]

"Biz üzüm çubuğu yaratılmadan sevgilimiz olan Allah'ın zikrini içtik de şevk içinde sarhoş olduk" buyuruyor.

Allah (c.c.) kıyamete kadar gelecek her insandan söz almıştır. Birileri çıkıpda "ben hatırlamıyorum" diyebilir. Çocukluğumuzda altı aylık iken annemizin söylediklerini, gülücüklerini hatırlayan varmı?

Annelerimizin bizlere bir günlükken gösterdiği" sevgi ve şefkatin bi­zim şahsiyetimizin gelişmesinde etkili olduğunu öğreniyoruz ama, bhs günlükken bize gösterilen şefkati hatırlamıyoruz. Ancak etkisini, damga­sını taşıyoruz.

İşte bütün insanlardaki iyiye, güzele doğru meyil, o sözleşmenin etkisiyledir.[186]

 

174- İşte biz ayetleri böyle açıklarız. Umulurki (sapıklıklarından) dönerler.[187]

 

175- Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini oku. O kişi bu ayetlerden ayrıldıda, şeytan ona uydu ve azgınlardan oldu.

Allah (c.c.) ayetlerini apaçık indirdiği halde, bir kısım insanlar onu öğrenmesine rağmen, bilgisi onu iman üzerinde tutamıyor ve imandan sıyrılıp çıkıyor. îman ilimsiz olmaz ama ilimde insanı iman üzere tutmaz.

Her imanlı insan ilimli insandır. Her ilimli insan imanlı değildir. Onun için Rabbimize dua ederek kalbimizde imanı sabit tutması için yal­varacağız.

Ayetleri bildiği halde kafir olanın adını Rabbimiz bize bildirmemiş. Önemli değil. Biz "İdrisleri" bilelim, sevelim. "İblisleri" bilmesek de ölür. Önemli olan ayetleri okuyarak kafir olup şeytamda kendine uydu­ranlar gibi olmamak.[188]

 

176- Dileseydik onu bu ayetlerle yükseltirdik. Ancak o yeryüzün­de ebedi kalmaya kalktı ve kendi arzulanna uydu. Onun durumu kö-

pegın durumuna benzer. Üzerine varsa dilim sarkıtıp solur, bırakıversen yine dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu bu. Bu yaşanmış olayı onlara anlat. Umulurki düşünürler.

Bugün yazarlarımızdan, konuşmacılarımızdan biri, imansızlara, Al­lah'ın ayetlerini yalanlayan ve kendi kuruntulanna uyanlara "Köpeklee-er!" diye bağırsa ilk olumsuz tepki müslümanlara karşı şiddetli, kafirlere karşı yumşak davranan, batıya olan imanı Kur'anın önüne geçen, batı kar­şısında imanı bozguna uğrayan müslümanlarımızdan gelir. Sonra köpek­ler koro halinde "hev hev leşirler."

Evet köpek gibidirler. Karnını doyursan dilini yine çıkarır "açım" der! Aç kalınca da aynı şeyi söyler. Dünyanın en zenginleri bir araya geli­yorlar, dernek kuruyorlar ve oradan sömürülecek, semirilecek yerler arı­yorlar.

İnsan fıtratında var olan imanını Kur'anla ortaya çıkarmazda, aksine inkarla üstünü kapatırsa insanlıktan çıkar köpekleşir.

Yükselmek isteyen yüce olan Allah'ın ayetlerine sarılsın. Alçalmak isteyen şeytanın yolu olan kominizm, kapitalizm, ateizm, ataizm gibi yol­lara düşsün.[189]

 

177- Ayetlerimizi yalanlayanların ve kendilerine zulmedenlerin durumu ne kötü.

Kafirler bu durum ayetleri yalanlayarak düştüler. Her kafir zalim olunca bunlar ilk önce kendilerine zulmettiler. İnsan gözünü attılar, kö­pek gözü taktılar.

Çok uluslu şirketleri birliğinin başkanı "dünya bir çarşıdır. O çarşıda bizim mallarımız satılır" diyor. Köpek de bütün dünyayı leş olarak hayal edermiş. Rüyasında da her yerde kemik görürmüş. Ne kötü.[190]                 

 

178- Allah kime hidayet verirse o doğru yolu bulmuştur. Kimide saptırırsa, işte onlar zarardadır.

Hayrı ve şerri yaratan Allah (c.c.)'dir. Hidayeti ve sapıklığı yaratanda odur. Kul ne isterse, Allah (c.c.) verir. Kula hür irade vermiştir. Sapıklığı isterse Allah'da yaratır.[191]

 

179- Yemin olsunki cehennem için cin ve insanlardan birçok kişi yarattık. Onların anlamayan kalbleri, kendisiyle göremedikleri göz­leri, kendisiyle işitemedikleri kulakları vardır. Onlar hayvanlar gibi­dirler. Hatta danada sapıktırlar. İşte onlar gafillerin ta kendisidirler.

Allah'ın verdiği kalble Allah'ı tanımazsa, Allah'ın verdiği gözle ni­metleri, güzellikleri görüpde yaratanını görmezlikten gelirse, Allah'ın ya­rattığı kuş seslerini, şelâle sesleri dinleyen kulaklarını Allah'ın kelamına kaparsa işte bunlar hayvanlardan daha sapık olurlar. Hayvanlar görevleri­ni yerine getirirler. Bunlar ise görevlerini bırakıp yasaklandıkları şeyleri yapıyorlar.

Burada ayet yanlış anlaşılmasın. Cehennem için yaratılanlar belirli şahıslar değildir. Bu ayette sayılan suçlan işleyenlerdir.

Kafirleri hayvandan daha aşağıda görünüz. Bazı arkadaşlar makam mevki sahibi kafirlerin yanma İslamı tebliğ için gittiklerinde sıkıldıkları­nı, içlerinde bir daralma meydana geldiğini söylüyorlar.

Ben onlara "tavuğunuzun yanma varırken sikılırmısınız? Bunlar hay­vandan aşağıdırlar" diyorum. Yalnız bunlar insanlık derecesinden hay­vanlık derekesinin altına inmişler. Kuyuya düşen koyununuzu kurtarmak için gösterdiğiniz gayretin bin katını bu tür insanları küfür bataklığından kurtarmaya sarfediniz.[192]

 

180- En güzel isimler AUah'a aittir. Ona bu isimlerle dua ediniz. Onun isimlerinde inkara sapanları bırakınız. Yakında yaptıklarınız­dan dolayı cezalandırılacaklar.

İnsan eşyaya isim verirken isim o eşya hakkındaki bilgisini yansıtır. Bilgi yanlışsa verdiği ismide yanlıştır. Hristiy ani arın Allah hakkındaki bilgileri tahrif edilince Allah'a "baba" adını vererek yanlışlarını ortaya koydular.

Bizler Allah'ı kendi hayal hanemizin sınırlan içinde düşünüp öyle isimler verenlerden değiliz. Çünkü bizim aklımızinda; hayalimizinde bir sınırı vardır.

Allah kendisini hangi isimlerle tanıtırsa, Rasulü hangi isimlerini bize bildirirse, biz de o isimlerle çağırır ve dua ederiz.[193]

 

181- Yarattıklarımızdan hak ile doğru yola ileten ve hak ile adil davranan bir ümmet vardır.

Kıyamete kadar bu devam edecektir. İslamın adaleti üç kıtada insan­lara huzur sağlamıştır. Bir devlette olmazsa bir şehirde, orada da olmazsa bir köyde, oradada olmazsa bir ailede, oradada olmazsa bir müslümanda adaletini sürdürecektir. Fetih suresinde ise bütün dinlere üstün geleceği haber verilmektedir.[194]

Er veya geç bu kafirlerin zulme dayalı saltanatı sona erecek ve islamin adaleti gelecektir.[195]

 

182- Âyetlerimizi yalanlayanları bilmedikleri yönden helake yak­laştıracağız.[196]

 

183- Onlara süre tanıyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

Kutuplarda buzlar üzerinde ayı avlayan avcılar ustura, jilet gibi kes­kin demirleri buza çakarlar üzerine kan sürerlermiş. Ayı gelir o kam yala­maya başlarmış. Keskin demir dilini kanatırmış ama kanın tadı bıçağın acısını bastırırmış. Sonunda ayı kansız kalır ve yere yıkılır, avcıda gelir

yakalar ve derisini yüzermiş.

Damak zevkine aldanıpda midesini patlatan obur insan gibidir şimdi­ki kafir yöneticiler. Kanını yalayan ayıdan beterdir, bu zulüm üzerine saltanat sürenler. Bilemedikleri yerden yıkılacaklar. Ne zaman yıkılacak­lar? Allah'ın tanıdığı süre bitince.[197]

 

184-Arkadaşlarında hiçbir delilik olmadığını düşünmediler mi? O ancak apaçık bir uyarıcıdır.                                                    

Peygamber efendimizi onların arkadaşı olarak ifade ediyor. Öyleya kırk sene arkadaşlık yaptılar. Onu tanıyorlar. Sıhhatli, dengeli, akıllı, kahraman, güvenilir bir arkadaş olduğunu biliyorlar.

Peygamberliğini ilan edince "deli" demeleri anlamsız. Düşünüverseler deli olmadığını anlayacaklar. Nelere çağırdığını düşünseler peygam­ber olduğunu kabul edecekler.[198]

 

185- Göklerin ve yerin Melekutuna (bağlı olduğu yönetime) Al­lah'ın yarattığı şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmıyor­lar mı? Bundan sonra onlar hangi söze inanacaklar?[199]

 

186- Allah kimi sapıtırsa ona yol gösteren olamaz. Onları azgınlık lan   içine bırakırda bocalayıp dururlar.

Allah'ın ayetleriyle yola gelmeyenler bizim sözlerimizle yola gel­mezler. Akıl akıldan üstündür. Allah ise herşeyin üzerindedir. O yüceler­den yücedir.

Kalbi yaratan O. Ayeti indiren O. O'nun ayeti, O'nun yarattığı kalbe

girmezse bizim sözlerimiz hiç fayda vermez.

Biz İslamı anlatırken Allah'ın ayetlerini sunacağız insanlara. Hidayeti veren O. Ondan olmazsa kimse hidayet veremez.[200]

 

187- Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Deki: "Onun ilmi Rabbim katandadır. Onun vaktini ondan başka kimse açıklayamaz. O (kıyametin gizli olması) göklerede yerede (insanlara, meleklere cinlere) ağır geidi. O size ansızın gelir. Sanki sen biliyor-muşsun gibi sana sorarlar. Deki: Onun ilmi Ancak Allah katındadır. Ancak insanların birçoğu bunu bilmezler.

Kıyametin vaktini Rabbimiz Rasulüne bildirmediğine göre günümüz­de rüyasında görenlere, ilham geldi, filan sene kopacak diyenlere aldan-mayalırn.

Biraz sonra kopacakmış gibi hazırlıklı olalım. Cihada çıkacak müca-hid gibi, gerdeğe girecek damat gibi hazırlıklı ve dikkatli olalım. Eksik zinetimiz olmasın, üzerimizde kusur bulunmasın.[201]

 

188- Deki: "ben Allah'ın dilediğinden başka kendime fayda ve zarar verme gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim çok ha­yır elde ederdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben iman eden bir kavim için ancak bir uyarıcı ve müjdeciyim."

Ne güzel değil mi? Peygamberler dahi gaybı bilemezler. Allah bildi­rirse bilirler. Eğer ben bilseydim bana zarar dokunmazdı buyuruyor.

Uhud'da neyin nasıl olacağı bildirilseydi sonuç böyle olmazdı.

Peygamberler bildirileni bilirler, bildirilmeyeni bilmezlerse peki bazı insanlar müridlerinin yirmidört saatin her saniyesini nasıl biliyorlar?[202]

 

189- O, sizi bir tek nefisden yarattı. Ondanda sükûn bulsun için eşini yarattı. Eşini sarınca eşi hafif bir yük (nutfe) yüklendi. Ve onu (rahminde) gezdirdi. Ağırlaşmca ikisi Rablerine dua ettiler. "Eğer bize salih bir (çocuk) verirsen biz şükredenlerden olacağız." (dedi­ler).

Yaratılışımızın seyri anlatılıyor. Evvelimiz toprak, sonra meni, sonra kan ve can. Sonra yine toprak. Topraktan biten ot gibiyiz. Kara toprak yeşil yaprak sonra yine kara toprak. Nebe suresinin son ayetinde ka-fir"keşke toprak olsaydım" der. Topraktan tekrar dirilip ahirette hesap vermek var.

İnsanoğlu ilmin ışıklarım gökyüzüne dayadı ama binlerce sene önce yaratılan insanı bu ilimle topraktan yaratamıyor. Her açık gibi görünenin arkasında bir gayp perdesi var.

Rahimlerde olanın kaderini, nefsini, ömrünü, v.s. çok şeyini bilemi­yoruz. Öyle ise ellerimizi Allah'a kaldırıp salih çocuk vermesi için dua edelim.

Salih çocuk bedenen, ruhen, dinen Allah'ın rızasına uygun çocuk de­mektir. Ancak:[203]

 

190- Onlara salih bir çocuk verince Allah'ın onlara verdiği konu­sunda O'na (Allah'a) ortak koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuklarından yücedir.

Bu ayette kast edilenler evlenipde çocuk isteyen ve sonra o çocuğu Allah'dan değilde, kendilerinden, dedelerden, yatırlardan bilenlerdir.

Hz. Adem'le, Hz. Havva'nın afvedildikleri Bakara 37 nci ayette haber verilmişti. Hz. Adem'le, Hz. Havva'nın yaratılışı ve çocuk istemelerinin hemen ardından geldiği için bazı kişiler yanılmışlar ve Hz. Adem'le. Havva'nın şirk koştuğunu söylemişler. Halbuki bu ayetin en son kelime­sine baksalar "Yüşriktin" kelimesi çoğul olarak verilmiştir. Önceki ayette Hz. Adem'le Havva tesııiye (ikil) olarak verilmişler. Bu ayette önce ikil sonra çoğul verilmiş. Yani evlenen eşler : çocuğa Allah'dan isteyipde sonra Allah'ın yarattıklarından bilen herkes Allah'a ortak koşmuş oluyor.[204]

 

191- Kendileri yaratılan ve hiçbir şey yaratamayan şeyleri mi or­tak koşuyorlar?[205]

 

192- Onlara hiçbir yardımda bulunamazlar. Kendilerinede yar­dım edemezler.

Put insanlar hiçbir şey yaratamazken, kendine yardım edip hastalığını gideremezken, ölümünü geciktiremezken nasıl olupda başkalarına yardım etsin.

Ecelinin sonu gelen, beyninin pili biten, gözünün feri sönen insanla­rın nasıl olurda koyduğu kuralların sonu gelmez. Allah ki evveli ve ahiri yoktur. Onun İçindirki onun indirdiği kanunlarında sonu yoktur.[206]

 

193- Eğer siz onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar. Onla­rı çağırsanızda sussanizda aynıdır.[207]

 

194- (Kafirler) Allah'dan başka taptıklarınız sizin gibi kullardır­lar. Eğer doğru söylüyorsanız onlara çağırında size cevap versinler.

Biz kimlerin iman edip, kimlerin iman etmeyeceğini bilmediğimiz­den, can taşıyan her yaştan her insana İslamı tebliğe devam edeceğiz.

Kafirlere de şunu söyleyeceğiz: "Bu sizin kanun, kural ve ilkelerine bağlanıpda Allah'ın kanunlarını terkettiğiniz putlar size fayda veya zarar verebilirler mi?, Çağırsanız cevap verebilirler mi? diyeceğiz. Aklıda gözü gibi, kulağı gibi sınırlı güce sahip olan bu insanları niçin ilahlaştırıyorsunuz? diyeceğiz.[208]

 

195- Onların kendisiyle yürüyebilecekleri ayakları, kendisiyle tu­tabilecekleri elleri, kendisiyle görebilecekleri gözleri yahut kendisiyle işitebilecekleri kulaklarımı var? Deki: "Ortaklarınızı (putlarınızı) çağırın sonra bana tuzak kurun ve bana fırsat da vermeyin"[209]

 

196- Benim dostum kitabı indiren Allah'dır. O, salihlerin dost ve yardımcısıdır.

Gören gözler, tutan eller, harap olmuş türap olmuş. Çağrınıza cevap vermiyor. Bütün putlarınızı çağırın, bütün plan, tuzak, programlarını be­lirleyin ve bana uygulasın ne çıkar? Benim dostum Allah dır. Müminle­rin mütevellisi, dostu, yardımcısı, yöneticisi Allah'dır.[210]

 

197- Allah'dan başka taptıklarınız size yardıma güçleri yetmez, kendiierinede yardım edemezler.[211]

 

198- Eğer siz onları doğru yola çağırırsanız duymazlar. Onları sana bakarken görürsün halbuki onlar görmezler.

Bu surenin 192 ve 193 ncü ayetlerine benzerler. Ancak kelime farkı var. Geçen ayetlerde "size uymazlar" derken burada "duymazlar" buyuru­yor. Zaten duymayanlar, Allah kelamına kulaklarını kapatanlar Kur'ana uymazlarda.[212]

 

199- Afvı al. Ma'rufu emret ve cahillerden yüz çevir.

Allah afvedicidir. Afvı sever. Bizde afvedici Allah'ın kullarıyız af-vermeliyiz. İyiliği emretmek kötülüğü yasaklamak üzere çıkarılmış hayır­lı ümmetiz.

Cahillerle sonu gelmez çene çalmalara dalmayız. Cahilleri küfrün ka­ranlığından çıkarmak için aydınlığa çıkaralım. Fakat karanlıkda kalıp çe­ne çalmayalım.[213]

 

200- Şeytan sana bir vesvese verirse Allah'a sığın. Şüphesiz o işi-ticidir, bilicidir.[214]

 

201- Şüphesiz sakınanlara şeytandan bir vesvese geldiğinde he­men hatırlarlar ve birde bakmışsın ki onlar (hatayı) goruverırler.

Şeytandan ve şeytanlaşmış insanların süslü planlarından, vesvesele­rinden sığınacağımız tek şey Allah'dır. Bize Allah'a isyan için bir teklif geldiğinde hemen Allah'ı hatırlayıp ona sığınmalıyız ve Euzübillahimi-nes-şeytanirRacim demeliyiz.[215]

 

202- Onların (kafirlerin) kardeşleri onları sapıklığa çeker. Son­rada (sapıkhkda) kusur yapmazlar.

Amenna ve saddekna. Günümüzde kafirlerin, kafirleri nasıl yanlarına alıp koltuklarına girip cehennem ateşine doğru koştuklarım ve bu yolda çelme takmadıklarını gözlerimizle gördük.[216]

 

203- Onlara bir ayet getirmediğinde "uyduruvermeli rîeğilmiy-din" derler. Deki: "Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uya-ram. Bu (Kur'an) Rabbinizden basiretlerdir, (gönlünüzün gözleridir) iman eden kavim için hidayettir, rahmettir."

Ayeti gönderen Allah, getiren Efendimizdir. Kafirler, tabaktaki ni­meti görüpde göndereni düşünmeyen basireti kapanmış kişilerdir.

Rabbimiz Kur'anın, kalblerin gözünü açacağını, yol göstereceğini ve rahmet olacağını bildiriyor. Basireti körelmiş kişiler, çağın her türlü ko­laylığını elde ederek insanların bütün işlerini zorlaştınyoıiar. Çünkü rah­met ve merhametten mahrumlar.[217]

 

204- Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız.

Cessas, Ahkamül Kur'an isimli eserinde bu ayetin tefsirinde imafn namazda okurken cemaatın susup dinleyeceğini emretmektedir der ve bu konuyla ilgili hadisleri sevkeder.

Biz namazda susup dinlediğimiz gibi namaz dışında da dinieyip amel etmeye gayret edelim.[218]

 

205- Rabbini içinden yalvararak ve korkarak ve gizlice sabah ak­şam zikret ve gafillerden olma.

İçinden zikretmek, Allah'ın ayetlerini kainattaki yarattıklarım Al­lah'ın azamet, kudret ilmini düşünmektir.

Zikretmek, fikretmektir. Zikretmek dua etmektir. Zikretmek Kur'an' okumaktır. Onunda usulü erkanı vardır. Sağıra bağırır gibi değildir.[219]

 

206- Şüphesiz Rabbin katında olanlar ona ibadetten kibirlenmez­ler onu teşbih ederler ve ona secde ederler.

Nurdan yaratılan, emredileni yapan, isyan etmeyen melekler Rabbi-mize ibadette kibirlenmezlerse teşbihlerine ve secdelerine devam ederler­se bizim gibi günahkarlar daha çok ibadet etmemiz gerekir.[220]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/189.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/190-191.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/191-192.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/192-193.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/193.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/193-194.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/194-195.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/195-196.

   Bak:Bakara 35, 1/125

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196.

[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196.

[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/196-197.

    Bak: Bakara 30

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197.

[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197.

[26] Bakara 28 de

[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/197-198.

[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/198-199.

[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/199.

[30] En'am 148

[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/199-200.

[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/200.

[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/200-201.

[34] K. Kerim Bakara 2129 İbrahim 14/32

[35] K. Kerim Ta'ha 2011261127

[36] K. Kerim Şuara 261151

[37] K. Kerim Bakara 2/10

[38] K. Kerim Bakara 2111-12

[39] K. Kerim Mümin 40129

[40] K. Kerim Mümin 40/28

[41] K. Kerim Mü'min 40134 Yasin 36/19

[42] K. Kerim Zuhruf 4315

[43] K. Kerim Zariyat 51/34

[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/201-204.

[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/204.

[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/204-205.

[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/205-206.

[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/206.

[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/206-207.

[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/207.

[51] Müslim, ilim 15.

[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/208.

[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/208-209.

[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/209.

[55] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/209-210.

[56] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210.

[57] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210.

[58] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/210-211.

[59] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211.

[60] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211.

[61] k. ezan babı fazlı-s-sücud da.

[62] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/211-212.

[63] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/212.

[64] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/212.

[65] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.

[66] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.

[67] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213.

[68] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/213-214.

[69] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/214-215.

[70] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/215.

[71] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/215-216.

[72] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/16.

[73] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/216-217.

[74] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/217.

[75] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/217-218.

[76] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.

[77] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.

[78] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218.

[79] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/218-219.

    Geniş bilgi için bak Nuh suresi ve Hûd 25/49.

[80] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.

[81] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.

[82] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.

[83] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/219.

[84] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.

[85] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.

[86] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220.

[87] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/220-221.

[88] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/221.

[89] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/221-222.

[90] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.

[91] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.

[92] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.

[93] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222.

[94] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/222-223.

   Kamer 27, Şems 13.

[95] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/223.

[96] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/223-224.

[97] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224.

[98] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224.

[99] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/224-225.

[100] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/225.

[101] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/225-226.

[102] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/226.

[103] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/226-227.

[104] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/227.

[105] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/227.

[106] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228.

[107] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228.

[108] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/228-229.

[109] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/229.

[110] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/229-230.

[111] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.

[112] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.

[113] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230.

[114] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/230-231.

[115] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/231.

[116] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/231-232.

[117] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.

[118] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.

[119] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232.

[120] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/232-233.

[121] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.

[122] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.

[123] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/233.

[124] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.

[125] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.

[126] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.

[127] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.

[128] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234.

[129] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/234-235.

[130] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.

[131] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.

[132] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.

[133] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235.

[134] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/235-236.

[135] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.

[136] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.

[137] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/236.

[138] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237.

[139] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237.

[140] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/237-328.

[141] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/238.

[142] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/238-239.

[143] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/239.

[144] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/239-240.

[145] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/240-241.

[146] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.

[147] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.

[148] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/241.

[149] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242.

[150] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242.

[151] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/242-243.

[152] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/243.

[153] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/243-244.

[154] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/244.

[155] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245.

[156] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245.

[157] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/245-246.

[158] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/246.

[159] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/246-247.

[160] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247.

[161] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247.

[162] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/247-248.

[163] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/248.

[164] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/248-249.

[165] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249.

[166] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249.

[167] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/249-250.

[168] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/250.

[169] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/250-251.

[170] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/251-252.

[171] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/252.

[172] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/252-253.

[173] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/253.

[174] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/253-254.

[175] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/254.

[176] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/254.

[177] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255.

[178] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255.

[179] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/255-256.

[180] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/256.

[181] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/256-257.

[182] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.

[183] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.

[184] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257.

[185] Divan 2/144.

[186] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/257-259.

[187] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259.

[188] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259.

[189] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/259-260.

[190] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/260.

[191] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/260-261.

[192] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/261.

[193] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/261-262.

[194] Fetih 28.

[195] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262.

[196] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262.

[197] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/262-263.

[198] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263.

[199] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263.

[200] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/263-264.

[201] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/264.

[202] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/264-265.

[203] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/265.

[204] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/265-266.

[205] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.

[206] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.

[207] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266.

[208] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/266-267.

[209] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/267.

[210] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/267.

[211] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.

[212] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.

[213] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.

[214] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268.

[215] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/268-269.

[216] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269.

[217] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269.

[218] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/269-270.

[219] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/270.

[220] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/270.