Peygamber (S)'İn İnsanlara Direkt Olarak Konuşması
"Hanginizin Daha Güzel İş Yaptığını Denemesi İçin"
Kur'an'da Kâfirlere Meydan Okuyuşun Tekrarlanmasmdaki Hikmet
Dünyevileşmeden Dünyaya Ahiret Ekinleri Ekmek
İyi Sonuç Dünyada Da Ahirette De Müminler İçindir
Kötü Sonuç Dünyada Da Ahirette De Müşrikler İçindir
Kafirler Müminler Ailesinden Değildir
Hud (A) Kıssası Hakkında Bir Yorum
Salih (A) Kıssası Hakkında Bir Yorum
İbrahim (At Kıssası Hakkında Bir Yorum
Lut (A) Kıssası Hakkında Bir Yorum
Şuayb (A) Kıssası Hakkında Bir Yorum
Musa (A ) Kıssası Hakkında Bir Yorum
Kıssaların Genel Özellikleri Ve Sonuçlan
"Zulmeden Şehirleri..." Cümlesine Bir Yorum
"Onlardan Kimisi Mutlu, Kimisi Mutsuzdur"
"Her Nefis Ancak Onun İzniyle Konuşur"
Atalar Dini Bağlılarının Amelleri Boşa Çıkar
Kitap Konusunda Şüphe, Tereddüt Ve İhtilafa Düşenler
İslami Mücadelede Hedeften Sapmamak
Kur'an daki Sırası : 11
Nüzul Sırası : 48
Ayet Sayısı : 123
İndiği Dönem : Mekke
Bu sûre ile bundan
önceki sûre bir çok konularda birbirine benzemektedir. Burada, kafirlerin
çeşitli aciz bırakma durumtarındaki sözleri,
tepkileri, münakaşaları, karşı çıkmaları anlatılmakta, Peygamber ve mü'minleri teselli etmek ve kafirleri korkutmak amacıyla önceki
kafirlere kötülüklerinin dokunduğunu, İyilik eden mü'minlere
kurtuluş ve iyi sonuç eriştiğini belirten Peygamberler ve milletler kıssası
uzun bir dizi halinde aktarılmakta ve bir bölümünde insanların bir tek ümmet
olmamaların; gerektiren Allah'ın hikmeti hatırlatılmaktadır.
Sûrenin
bölümleri, aynen bir önceki sûre gibi sonuna kadar bütünlük arzettiği
(birbirini takip ettiği) görüşünü doğrulayacak şekilde birbirleriyle
irtibatlıdır. Bir Önceki sûre ile bu sûre arasındaki benzerlik, bunların nuzül sırasında peşpeşe
indirildiğine delil olabilir. Kendisine dayandığımız mushaf
12,14,114. ayetlerin Medeni ayetler olduğunu rivayet etmektedir. Ayetlerin bir
önceki sûredeki ayetlerle birlikte konu ve siyak olarak bir uyum içinde bulunması
rivayetin doğruluğu hususunda şüphe ortaya koymaktadır. [1]
Rahman ve Rahim
Allah'ın adıyla
1- Elif Lâm Râ. (Bu),
bir kitapdır ki, hikmet sahibi, her şeyden haberi
olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da'[2]
güzelce açıklanmıştır.
2- Tâ ki Allah/dan başkasına tapmayasınız.
Şüphesiz ben, O'ndan size (gönderilmiş) bir müjdeleyİci
ve uyarıcıyım.
3- Ve Rabbinİzden
mağfiret dİleyesiniz, sonra O'na tevbe
edesiniz kî, sizi belirtilmiş bir süreye kadar güzelce yaşatsın ve her lütuf
sahibine lütfunu versin. Ve eğer yüzçevirir-senİz[3]
elbette ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
4- Dönüşünüz Allah'adır. O, herşeyi
yapacak güçtedir."
Sûre, benzerlerinde de
zikrettiğimiz üzere dikkat çekmek ve zihinleri harekete geçirmek için Elif Lâm
Râ harfleriyle başlamıştır. Bu harflerin peşinden;
1) Kitap
zikredilip onun, genişçe açıklanan ve muhkem olan ayetlerine dikkat çekilmiş,
hakim (her işinde hikmetli olan) habir (işlerin bütün
yönlerinden haberdar olan) Allah tarafından indirildiği pekiştirilmiştir.
2) İnsanların Allah'tan başkasına ibadet
etmemeleri için kitabın ancak bu cihetle geldiği insanlara bildirilmiş ve
insanlar tek olan Allah'a ibadet ettikleri zaman Peygam-ber'in onların sonlarının iyi olacağını müjdeleyen, Allah'a
şirk koştukları zaman sonlarının kötü olacağından sakındıran bir müjdeleyici
ve uyarıcı olarak Allah tarafından gönderildiği, yine onun diliyle
belirtilmiştir.
3) Aynı şekilde onların kitap inmeden ve ona tutunulması belirtilmeden önce insanların sapma
göstermeleri sebebiyle Rablerinden bağışlanma isteğinde bulunmalarına dair
insanlara seslenilmekte, onlar buna kulak verdikleri zaman Allah'ın rızasına,
rahmetine ve iyiliğine mazhar olacakları vaadediimekte, bu yüzden dünyada sayılı günlerde mutlu bir
yaşam, güzel bir yaşam kolaylaştırılmakta, yaptığı değerli İşler kendileri için
geçerli olmakta, davadan yan çizdikleri zaman kıyamet gününde azabın
kendilerine olacağından korkmaları gerektiğine dair Peygamber'den onlara uyarı
yöneltilmektedir. Çünkü onların dönüşleri Allah'adır. Allah'ın iyilik edenlere
mükâfat, kötülük edenlere ise ceza vermeye gücü yeter. O herşeye
kadirdir.
Ayetler
Muhammedi risalelin değerlerini, hedeflerini, kendisine davetin zorunluluğunu
açıklama noktasında hayli güçlü ve tesirlidir. İkinci ayette, ahtrette iyi sonuca ek olarak dünyada mutlu yaşam ve güzel
hayal sahipleri için Allah'a iman, rızasını kazanma, bağışlamasını haketme olacağına dair geçen sûrelerde, özellikle de doksandokuzun-cu ayette belirtilen
hususlar desteklenmektedir. [4]
Son
üç ayet adeta Peygamber (s)'in insanlara yönelttiği sözleri anlatmaktadır.
İkinci ayet bu hususta çok açıktır. Bu üslup birçok defa tekrar edilmiştir. Bu
Peygamber (s)'in insanlara önem verdiğini göstermektedir. "Rabbinİzden bağışlanma dİleyesiniz"
cümlesi "Tâ ki Allah'tan başkasına tapmayasmız"
cümlesi üzerine atfedilmiştir. Bu aynı şekilde Allah'ın kitabının Allah
dışındakilere ibadet etmemeye davet ve Peygamber (s)'e insanlar adına;
"Ben ancak bir uyarıcı ve müjdeleyiçiyim"
demesini emretmek için indiğini ifade etmektedir. Bu ayetlerde ve bu durumda
herhangi bir sorun yoktur. [5]
5- İyi bilin
ki, onlar O'ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler'[6]. Yine
iyi bilin ki onlar, örtülerine büründükleri zaman'[7] dahi
(Allah onların) içlerinde gizlediklerini ve açığa vurduklarını hep bilir. Çünkü
O, göğüslerin özünü bilendir.
6-
Yeryüzünde hiçbir canlf yoktur ki, rızkı Allah'a ait
olmasın. (Allah) onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bİ-lir.
Bunların hepsi apaçık bir kitap (Levh-i mahfuz)dadır.Yesnûnc sudûrehum Kendisini
gizlemek isteyen kimsenin yaptığı gibi göğüslerini sevilirler.
Bir kısım müfessir İbn Abbas kanalıyla birinci
ayetin araplann toplantı esnasında gökyüzüne bakma
adına fezadan utanma adetlerine işaret ettiğini, bunu gizlemek için elbiselerini
başlarına çekip göğüslerini çevirdiklerini söylerken bir kısımları bunu zikretmekle
birlikte araplann kötülük yaptıkları zaman Allah'tan
gizleme girişiminde bulunduklarına işaret ettiğini söylemiş, bazıları ise
bunları zikretmekle birlikte Peygamber (s)'e göğsünde sevgi besleyen Ahnes b. Şureyk hakkında nazil
olduğunu rivayet etmiş, bazıları da bir kısım münafık ve kafirlerin Peygamber
(s)'i gördükleri zaman onu görmemek için elbiselerini başlarına çektikleri,
göğüslerini çevirdikleri hususunda indiğini belirtmişlerdir.[8]
Son rivayetlere göre
"minhu" zamirinin Peygamber (s)'e dönmesi
gerekir. Oysa birinci ayetin ruhu ve içeriği ikinci ayetin ruhu ve içeriğiyle birlikte
bu zamirin Allahu Te-ala'ya
döndüğünü belirtmektedir.
Buna ilave olarak
Peygamber (s) Mekke'de iken münafıklar veya kafirler gizlenecek kadar güçlü
konumda değildi.
Bilindiği üzere her
iki ayet önceki ayetlerin peşinden gelmiştir. Yukarıdaki ayet her ikisi için
direki olarak insanların Allah'a dönmesi gerektiğini, çünkü O'nun herşeye gücü yettiğini belirtmektedir.
Bu
yüzden her iki ayet bunun akabinde araplann yapar
oldukları adetlere hatta herhangi bir günah ve kötü işlere bulaştıklarında
örtülere gizlenme ve göğüslerini dönme adetlerinin genel olarak insanlık adeti
olmaya başladığına işaret etmekte ve bunun doğru olmadığını belirtmektedir. Çünkü Allah'ın
kapsayan ilmi ve tam olan kudreti insanların açık ve gizli işledikleri bütün
amelleri, içlerinde gizledikleri herşeyi, yeryüzünde
dolaşan bütün canlıları kuşatmaktadır. Dolayısıyla Allah bunların durum ve
konumlarını bilir ve her birisinin rızkına kefildir. [9]
7- Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur.
{Bunları yaratırken) Arş su üzerinde idi. (Kainatta sudan başka birşey yoktu. Allah bu kainatı yarattı) ki hanginizin daha
güzel İş yaptığınızı denesin. Böyle iken yine sen: "Öldükten sonra
dirileceksiniz." desen, inkâr edenler, mutlaka: "Bu apaçık bir
büyüden başka bir şey değildir." derler.
8- Andolsun onlardan
azabı, sayılı bir ümmete' [10](belli
bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu tutan'[11]
nedir? der-\er. İyi bilin ki o (azab) başkalarına
geldiği gün, bir daha onlardan geri çevrilmez ve alay ettikleri şey,
kendilerini kuşatmış olur.
Ayetlerin anlamlan
açıktır. Bilindiği üzere her iki ayette önceki ayetlere atfedilmiş ve onların
bir devamı niteliğindedir. Birinci ayetteki muhatap cem'i zamirleri sözün
akışından hareketle birinci sûrenin ayetleriyfe
eşdeğerdir. Kuşkusuz bu iki ayet bundan önceki iki ayet. birinci sûrenin
ayetleri hep birden birbirleriyle bağlantılı olup, tek siyak üzeredir.
Bu
iki ayette genel bir hikâye anlatımı bulunma ihtimali olduğu gibi bazı
kâfirlerle Peygamber (s) arasında tanık olunan münakaşayı tescilleme ihtimali
vardır[12]
Birinci
ayetteki bu; Allah'ın arşı gökleri ve yeri yaratmadan önce su üzerinde idi,
cümlesi yeni geçmektedir. Bu sıfril
tekvinin birinci ıshahında da böyle zikredilmiştir.
(Allah'ın gökleri ve yeri ilk yaratışında yer harabe ve boş idi; karanlık bir
toz yığını halinde idi. Allah'ın ruhu su yüzünde yayılıydı.)
Biz Allah'ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı meselesini Kamer sûresinin
tefsirinde tekrarına gerek duymayacak şekilde yorumladık. Buradaki Allah'ın yaratıklar
için ezeli, yüce ve yaratıcı oluşunu ve saltanatının ezeliliğini belirten
paragraf, önceki münasebetlerde belirttiğimiz üzere hiç bir şeye benzemeyen
Allah'ın zatına ilişkin mahiyetleri ve nitelikleri araştırmanın ötesinde bir
anlam ifade etmemektedir. [13]
Birinci ayette;
"Hanginizin daha güzel İş yaptağını denemesi
için" paragrafının da işaret ettiği üzere Allah'ın yaratıklarını yaratması
cümlesindeki insanların durumu belirtilmektedir.
Bu paragraf, Allah'ın,
insanları yaratmadaki hikmetini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu hikmet,
Allah'ın insanları amellerinde denemesi ve hangisinin iyi iş işlediğini ortaya
çıkarmasından ibarettir. Bu da insanların, seçimlerinden dolayı Allah'ın adil
olan yargılamasını haketsinler diye hayır-şer,
hidayet-sapıklık arası seçim, hür irade ve bağımsız hareketlerindeki
kabiliyetlerini belirtmek içindir. Bu insanların çalışma ve yaşamlarındaki
etkinin ortaya çıkması adına birçok defa tekrarlanmıştır. Açıkladığımız üzere
aynı şekilde önceki sûre de bu gerçeği belirterek noktalanmaktadır.
İkinci ayet kafirlerin
ahirel gününü inkâr etme noktasında yeni bir görüşünü
aktarmaktadır. Çünkü kafirler bunun ancak bir sihir olduğunu ifade etmekte,
öldükten sonra yeniden dirilmenin mümkün olamayacağını, Müddesir
sûresinde de açıkladığımız üzere sihrin olmazı olur gibi gösterdiğine
inanmaktadırlar.
ikinci
ayette azap ve uyarının gecikmesi sebebiyle kafirlerin alay etmeleri ve meydan
okumaları anlatılmaktadır. Bu onların hep yapageldiği
şeylerdir. Öldükten sonra yeniden dirilme ve ceza kafirlerle Peygamber (s)
arasında geçen önemli tartışma ve münakaşa konularmdandır.
Ayet kafirlerin buna benzer görüşlerini ortaya koyduğu gibi onlara güçlü
cevaplar vermektedir. [14]
9-"Eğer
biz insana, bizden bir rahmet taddırsak sonra onu
kendisinden çekip alsak", hemen o, umutsuzluğa düşer, nankör olur.
10-Ve eğer
kendisine dokunan bir zarardan sonra[15] ona
bir nimet'[16] taddınrsak,
mutlaka: "Kötülükler benden gitti" der, sevinir, övünür.
11- Ancak
sabredip İyi işler yapanlar böyle değildir. İşte onlar İçin mağfiret ve büyük
mükâfat vardır.
Ayetlerde insanların
genelindeki çarpık yaratılışa eleştirel bir işaret bulunmaktadır; insanoğlu
genişlik, kolaylık ve bolluktan sonra darlık, zorluk ve kıtlık görse
ümitsizliğe kapanır ve küfre düşer. Zorluktan sonra genişliğe, serden sonra
hayra nail olsa hemen sevinir, kendisini zamanın felaketlerinden kurtulmuş
sanır. Salih amel işleyen ve sabreden mü'minler ise
eleştiriden beri olarak Övülmüş ve onların sabırlarına karşılık Allah'ın
bağışlaması ve büyük mükâfatı olduğu vurgulanmıştır.
Ayetler önceki
ayetlerin peşinden gelmiştir. Burada Kur'an'a kulak
veren kâfirlerin genelinin durumu açıklanmakta, sabreden ve saiih
amel işleyen mü'minlerin övülmesinden sonra önceki
ayetlerdeki eleştiri mevzusu ele alınmaktadır. Bir kısım Örneklerde geçtiği üzere benzer münasebetlerde bu husus tekrar
edilmiştir.
İlk iki ayette bu tür
insanların eleştirildiği, işlerinin sonunu devamlı düşünmeye çağrıldığı, bu
yönde uyarıldığı, hazırlık yapması gerektiği, nimetlere karşı nankörlük etmemesi
gerektiği, ümitsizliğe düşmeden küfür ve inkâra karşı korunmasının zorunlu olduğu
göze çarpmaktadır.
Üçüncü
ayette zamanının felaketlerine karşın kişideki imanın etkisi belirtilmektedir.
Çünkü iman, sahibinin zorluk ve darlıkta ümitsizliğe kapılmadan salih amelde devamlılık ve sabır üzere olmasına yardımcı
olur. [17]
12- Belki
sen: Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil
miydi?" demelerinden ötürü[18] sana
vahyoiunanın bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin
ve bunu onlara okumaktan göğsün daralacak, (sıkılacaksın); ama sen sadece bir
uyarıcısın (böyle sözlere aldırma), her şeye vekil olan Allah'tır.
13- Yoksa "O'nu uydurdu" mu diyorlar?
De ki: "Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre eetirin;
eğer dağ-ru iseniz Allah'tan başka
çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapsın)!"
14- Eğer size cevap veremedilerse bilin ki (o),
Allah'ın bilgisiyle indirilmiştir ve O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl artık müslüman oldunuz mu?
Ayetler kafirlerin
durum ve hallerini anlatmaya devam etmektedir. Birinci ayet, kafirlerin
durumlarına ve meydan okumalarına karşın Peygamber (s)'i teselli etmektedir.
Çünkü Peygamber (s) kafirlere her bir Kur'an okuyuşta
kendilerine hazine getirme yahut kendisini destekleyen melek indirilme
mucizesini istemelerinden korkarak bazen göğsü daralıyor ve endişeye
kapılıyordu. Oysa Peygamber (s) uyarıcıdan ve Allah'ın kendisine vahyettiğini tebliğ edenden başka bir şey değildir. Allah herşeye vekildir.
İkinci ayet, Peygambcr'in Kur'an'a iftirada
bulunduğu yakıştırmalarını reddererek onlara
aynısıyla meydan okumayı emretmekte, bu yüzden şayet Peygamber'in iftiracı
olduğu noktasındaki zanlannda doğru iseler Kur'an'm sûrelerine benzer on sûre getirmelerini ve bunu
yapmaya gücü yetebileceklerden yardım dilemelerini istemektedir.
Üçüncü ayet ise,
kendisinden başka ilah olmayan Allah tarafından indirilen Kur'an'ın
meydan okuyuşuna kafirlerin cevap veremeyişini desteklemektedir. Ayetin üslubu,
kafirlerin Kur'an'ın meydan okuyuşuna cevap vermekten
aciz kalmalarını ve Allah'ın dinine sarılanlara mani olamadıklarını ifade
etmektedir. Çünkü onların acizliğe düşüşleri Kur'an'ın
Allah tarafından gönderilmesinden kaynaklanmaktadır. Durum böyle olunca
onların dinlemek ve boyun eğmekten başka hiçbir çareleri kalmıyor.
"Belki sen: sana vâhyoluhanm bir kısmım (duyurmayı) terkedeceksin
ve bunu onlara okumaktan göğsün daralacak" ayetinin birinci kısmında Hz. Peygamber'in bazen kafirlerin kibirlenmelerini ve
yalanlamalarını düşündüğü göze çarpmakta, hatta kendisine indirilen her şeyi
ve özellikle de kafirlerin ilahlarına saldıran ayetleri açıklamamayı zihninden
geçirdiği için Allah tarafından uyarıldığı görülmektedir.
Bu konuda çeşitli
ayetlerde ve özellikle de tefsirini yaptığımız İsra
sûresinin 73. ve 75. ayetlerinde açıklama yapılmıştır. Ne var ki biz burada
kafirlerin tutumları karşısında göğsü daralan, psikolojik sıkıntı çeken
Peygamber'in çektiği sancının ağırlığını gösteren metodsal
bir ifade kullanıldığı kanısındayız.Zira bu İsra
süresindeki ayetlerde vurgulanan cinsten değildir.
"Demelerinden
korkarak" ifadesi Peygamber'in nübüvvetinin doğruluğu hususunda olağanüstü
yaptırımlardır. Her halükarda ayette Hz. Peygamber'in
kendisine vahyedile-ni
tebliğ etme noktasında onun dokunulmazlığına ilişkin bir şey bulunmamaktadır.
Bizim dayandığımız mushaf birinci ayetin Medeni olduğunu rivayet etmiştir. Doğrusu
bu ilginç bir rivayettir. Çünkü ayet konusu ve düzeni itibariyle tam bir
bütünlük içerisindedir. Sûre Mekke dönemi olaylarını anlatmaktadır. Nice
ayetler vardır ki Mekki oluşunda herhangi bir ihtilaf
yoktur, örneğin Furkan sûresinin yedinci ve sekizinci
ayetleri bu kabildendir. Bu da rivayetin sıhhati konusunda tereddüt oluşturmaktadır.
Ib-ni Abbas'tan
rivayet edildiğine göre Kureyş liderleri Rasulullah (s)'a gelerek; şayet sen Peygambersen şu Mekke
dağlarını altına dönüştür ya da peygamberliğine
tanıklık edecek bize melekler getir." dediler. Bunun üzerine Allah bu
ayeti indirdi[19]. Şia ravilerinin
rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s) Ali b. Ebi Talib'e; Ben Rabbimden
seninle beni kardeş yapmasını İsledim. O da bunu yaptı. Yine Rabbimden seni
bana vasiyetçi kılma-
sını
istedim, bunu da yaptı." buyurdu. Bunun üzerine bir kısım insanlar Allah'a
yemin olsun ki bir sa' (kab)
hurma. Muhammedi'm Rabbinden istediği şeyden daha hayırlıdır. Keşke Peygamber
(s) düşmanlarına üstün gelmek için bir melek isteseydi ya
da onlar için bir hazine dileseydi, Ailah bunları ona
verirdi, dediler. Bunun üzerine bu ayet indi3. Bu rivayete gelince bu bize göre
Şia'nın ortaya attığı mesnedsiz bir rivayettir. Nitekim
Şİa alimlerinin kendi istek ve arzularını delillendirmek için bu tür rivayetlere başvurmaları
oldukça yaygındır. [20]
Kur'an'ın
kafirlere kendine benzer bir şey getirmeleri hususunda meydan okuduğu, açık ve
gizli olarak bu noktadaki acizliklerini belirttiği göze çarpmakladır. Bu konu nu-zül sırasına göre peşpeşc inen
İsra, Yunus ve Hud
sûrelerinde anlatılmıştır. Bu yani Kur'anî vahiy[21]
konusu kafirler yönünden büyüklük taslama ve tartışma konularının başında
gelmektedir. Bu da Kur'an'a karşı kafirlerin büyüklük
taslama ve tartışma durumlarından sözeden birçok
ayetleri desteklemektedir. Bunun birçok Örnekleri Kur'an'da
geçmiştir. [22]
15- Kimler
dünya hayatını ve süsünü isterse onlara oradaki ame!lerin(in karşılığın)! tam veririz ve onlar orada hiç bir
eksikliğe uğratılmazlar.
16- Ama
onlar Öyle kimselerdir ki ahirette onlar için yalnız
ateş vardır ve yaptıklarının hepsi orada boşa çıkmıştır'[23]'.
Amelleri hep batıl olmuştur.
İki ayetle de. dünya
hayalının saadeti, tomurcuğu, oradaki servet, güvenlik ve mevkiinden
yararlanma mutluluğundan ibaret olan güzel amellerinin neticesini göreceklerine
dair niye! besleyenlerin çalışmalarının karşılığını eksiksiz görecekleri,
yalnız ahirette bunun onların işine yaramayacağı
çünkü bunun dünyada iken heba olacağı, bunda geçici çıkarın hedeflendiği,
bunların ahirete oranla etkisiz ve boş olduğu, sahibi
için ateşten başka birşey olmayacağı, çünkü bunların
Allah'a imandan, onun rızasını arzulamaktan, emirlerini uygulamaktan
kaynaklanmadığı vurgulanmaktadır.
Her iki ayetin de
önceki ayetlerin peşinden gelmesi, buniarın
kafirlerden sözetmesi-ni.
Peygamber (s) ile kafirler arasında vuku bulan tartışma ve münakaşalardan
bahsetmesini ilham etmektedir.
Görüldüğü kadarıyla
kafirler yaptıkları bir kısmı iyiliklerden ötürü övünüyor, bu yüzden Allah'ın
kendilerini mal, makam ve refah ile sevindirdiğini .sanıyorlardı. Bu bağlamda
açıkladığımız üzere ayetle onların yaptığı bu tür tavırlar reddedilmektedir. Mü'minun süresindeki "Bir süreye kadar onları
{daldıkları) gafletleri içinde bırak. Onlar, öyle mi sanıyorlar ki kendilerine
verdiğimiz ma! ve oğullar ile onların iyiliklerine
koşuyoruz? Hayır, farkında değiller" (54-56) ayetler bu yönde örnek teşkil
etmektedir.
Her
iki ayet, kafirlere karşılık verme ve onları eleştirme pasajları sunmakla
birlikte bilindiği üzere kişideki amelin eserinin ancak niyetiyle olacağını
belirtmekte, insanları hak ve hidayet yolunda çalışmaya davet etmekte, bu
daveti sırf geçici dünya için değil, gerçek ahiret
yurdu İçin yapmakta. Çünkü bu bazen olabilir de olmayabilir de. Şayet olduğu takdirde
bu iyi amelin özü itibariyle doğru ve samimi oluşuna delil teşkil etmez. Önemli
olan ahiret düşüncesini, Allah'a imanın gerekliliğini
ve Allah'ın insanı her an gözettiği fikrini canlı tutmak kişinin her yaptığı
davranışında onun rızasını hedefleme amacını gütmektir. Eğer insanoğlu bütün
işlerini Allah'a iman ile birlikte bu gaye ve a-maç için yaparsa dünyevî
karşılığını görmesi ya da görmemesi bir anlam ifade
etmez. Bu ahlaki öğretiler ve direktifler gerçekten çok yüce hedefler
içermektedir. [24]
17- Hiç böyleleri, şu kimse gibi olur mu ki o, Rabbinden bir deli!
üzerinde bulunmaktadır, ayrıca Allah'tan, bir şahit (yani Kur'an)[25]' onu
(o üzerinde bulunduğu delili) takip ediyor. Ondan önce de bir Önder ve rahmet
olarak Musa'nın kitabı var. İşte onlar[26]' O
(Kur'a)n'a inanırlar. Kavimlerden[27] kim
onu inkâr ederse, onun yeri ateştir! Bu (Kur'a)n'dan
hiç kuşkun[28]' olmasın. Çünkü O, Rabbİnden gelen gerçektir[29]
Fakat insanların çoğu inanmazlar."
Aycite birinci olarak; m üs I umanlarla kâfirlerin mantıki
açıdan eşit olamayacağını
belirten soru
bulunmakladır. Bunun gerekçesi ise şudur; Öncekiler kendilerine Rabieri laral'ından delil ve
tanıklık olarak verilen Kur'an ve bundan önce Hz. Musa'ya rahmet, yol gösterici olarak indirilen kitap
geldikten sonra ilahi gerçeği anlayıp ona iman ettiler ve doğruladilar.
Oysa sonrakiler ise bunların aksine bu gerçeklere kulak vermeyip sapıklık
üzere devam ettiler.
İkinci olarak da;
Allah'ı inkâr eden ve birçok alanlarda Kur'an'ı
yalanlayan her bir ferdin akıbetinin cehennem olacağı uyarısı bulunmaktadır.
Üçüncü olarak ise Hz. Peygambere ya da kulak veren
herkese bu varılacak yer konusunda hiç bir şüphe ve tereddüdün olmayacağına
dair rabbani bir buyruk vardır. Çünkü her ne kadar insanların bir çoğu bu
gerçeği doğrulamasalar da kuşkusuz bu gerçekleşecektir.
Kendisine dayandığımız
mushaf ayetin Medine'de indiğini rivayet etmektedir.
Ayete 456 bakıldığında konusu ve siyakı açısından önceki ve sonraki ayetlerle fam bir bütünlük içerisindedir. Bu nedenle rivayetin
sıhhati konusunda kuşkumuz vardır.
Bazı müfessirler
"Efemen'Yieki ismi mevsulün
Hz. Peygambcr'e, ilŞahid''in ise Cibril, melek ya
da Ali b. Ebi Talib'e
döndüğünü söylemektedirler. Biz onların bu görüşüne katılmıyoruz. Çünkü biz
daha önce açıkladığımız yorumun ayetin ruhu ve bir çok müfessirin görüşleriyle
paralellik arzettiğini görmekleyiz. Şahit kelimesiyle
de Hz. Ali'nin kasdcdildiğini
söyleyen kimselerin kendi görüşlerini desteklemek isteyen bir grup sia olduğu kanısındayız. Zira bir çok müfessir bu görüşün
tutarsız olduğunu, her hangi bir dayanağının bulunmadığını söylemiştir.
Bazı
müfcssirler "Çünkü o, Rabbinden gelen bir
gerçektir" cümlesindeki maksadın Kur'an olduğunu
belirtmişlerdir. Nitekim ayetin ruhu da bu görüşü desteklemektedir. Aynı
şekilde diğer müfcssirler de bunu tercih
etmektedirler. [30]
18- Allah'a
yalan uydurandan'[31] daha
zalim kim olabilir? Onlar rablerine sunulacaklar, şahitler de[32]
"İşte rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır! diyecekler, iyi bilin
ki Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
19- Onlar ki (insanları) Allah'ın yolundan menederler ve Onu eğriltmek isterler ve onlar, (evet) ahireti de tanımazlar.
20- Onlar, dünyada Allah'ı aciz bırakacak
değillerdir'[33] ve Onların Allah'tan
başka dostları da yoktur. Onlar için azab kat kat yapılır (çünkü onlar) hakkı işitmeye tahammül edemezlerdi
ve (Onu) göremezlerdi'[34].
21- İşte onlar kendilerini ziyana sokan
kimselerdir ve uydurdukları şeyler kendilerinden kaybolup gitmiştir.
22- Elbette'[35] ahirettc en çok ziyana uğrayanlar onlardır.
23- İnanıp iyi
işler yapan ve rablerine gönülden boyun eğenlere gelince[36] İşte
onlar cennet halkıdır. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
24- Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır ile
işiten ve gören gibidir. Bunların hali bir olur mu hiç? Hâlâ ibret almaz
mısınız?
Ayetlerde müşriklere,
özellikle de onların liderlerine şiddetli bir saldırı bulunmaktadır. Ayetler
kuvvetlendirme ve rapor içerikli soruşturma barındırmaktadır; Çünkü Allah'a
yalan uydurandan daha zalim ve daha günahkâr kimse yoktur. Ne var ki müşrikler
Allah'ın huzurunda duracak. Allah'ı yalanladıklarına dair kendi aleyhlerine
tanıklık edeceklerdir. Allah'ın laneti ahireti inkâr
eden. insanları Allah yolundan alıkoyan, ona davet yolunda engeller oluşturan
zalimlerin üzerine olacaktır. Bunlar için Allah'ın azabından kendilerini
kurtaracak yardımcılar ve dostlar bulunmayacaktır. Bunlar için azab kat kal olacaktır. Çünkü bunlar hakka kulak vermeye
engel oldular. Bu yüzden (ahirette) bunlar
nefislerine yazık edenler olarak dirileceklerdir. Ortak koştukları ise kendilerinden
kaybolacaktır.
Bunun sonucu olarak ahiretle bu kimseler hüsrana uğrayacaklar. Her ne kadar dünyada
bu hususları ihmal etseler de ahirette böyle
olmayacak. Çünkü onlar dünyada Allah'a meydan okuyorlardı. Ancak Allah'ın
hikmeti bunu gerektirmektedir. Ayetler, i-man
edenlere, salih amel işleyenlere, samimi olanlara,
Allah'a boyun eğenlere öğüt vermekle birlikte kafirlere Kur'anî
metinlerdeki hatırlatmalardan sözetmektedir. Ayetler
öncekilerin cennetlik olduğunu, orada ebedi kalacaklarını belirtirken her iki
grubu görenle kör. işitenle sağırın bir olmayacağını örnek verip her ikisinin
bir olmalarının mümkün olup olmayacağını soru sorarak ortaya koymakta,
insanları teşvik metoduyla düşünmeye ve öğül almaya
çağırmakladır.
Ayetlerde geçen
Allah'a yalan uydurmadan kasıt şirk doktrinidir. Bunun karinesi ise "Yalan
olarak düzdükleri şeyler kendilerinden kaybolup ^il/niştir" cümlesi ile
"Onlar ki {insanları) Allah'ın yolundan menederler
ve om: eğriltmek isterler." Yani bunlar. Peygamber davetinin önderlerine
yüz çeviren ve insanları bu davete kulak vermekten alıkoyan liderlerdir,
cümlesidir. Bu iki cümle, müşriklere, özellikle de liderlerine saldırıda
bulunan ayetlerde açıklanan hususlarda belirttiğimiz şeyler kabil indendir.
Ayetlerdeki inceleme,
kuşkusuz eleştiri ve uyandaki, kafirlere ve onların elebaşları-na olacak sonucu ortaya koymadaki saldırının dozajını
belirtmektedir. Görünen o ki. bu ayetler onların gönüllerine korku salmayı
onları uyarmayı hedeflemektedir. Ve yine bu ayetler mü'mirilere
öğüt vermeyi onları müjdelemeyi ve içlerindeki gönül huzurunun anmasını murat
etmektedir.
Ayetler
bilindiği üzere tartışma ve delil getirme durumuyla devam etmektedir. Önceki
ayetlerdeki kafirlerin sözleri ve meydan okuyuşları anlatıldıktan sonra
ardından onlara aşırı dozajda hücum eden ayetler gelmiştir. Belki de bu ayetin
önceki ayetlerin peşinden gelmesi Medine'de indiği söylenen bu ayetin Mekke'de
indiğine bir karinedir. [37]
25- "Andolsun biz
Nuh'u da kavmine gönderdik. "Ben sizin için (kurtuluş yolunu) açık(ça gösteren) bir uyarıcıyım."
26- "Yalnız Allah'a tapın. Cidden ben sizin,
acı bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." (dedi).
27-
Kavminden ileri gelen İnkarcı bir grup dedi ki: Biz seni de bizim gibi insan
görüyoruz ve sana bizim basit görüş-lü[38] ayak
takımlarımızdan'[39] başkasının uyduğunu görmüyoruz.
Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; tersine sizi yalancı
sanıyoruz!"
28- Dedi kî: Ey kavmim, bakın ya
ben Rabbimden bir delil üzerinde İsem ve (O) kendi katından bana bir rahmet vermiş
de, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise'[40]
şimdi siz onu istemezken, biz sizi O (Tanrı rahmeti)na
zorla mı sokacağız?[41]
29- Ey kavmim, buna karşı ben sizden bir mal
istemiyorum, benim ücretim Allah'a aittir. Ve ben, inananları (yanımdan)
kovacak değilim. Çünkü onlar, Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi,
cahillik eden bîr kavım görüyorum."
30- "Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah'a
karşı benî kim savunur? Düşünmüyor musunuz?"
31- Ben size: "Allah'ın hazineleri benim yanırndadır." demiyorum. Gaybı
da bilmem." Ben meleğim de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü[42]'
kimseler için "Allah onlara bir bayır vermeyecek" de demiyorum.
Allah, onların içlerinde olanı daha iyt bilir.
(Böyle bir şey yaparsam) o takdirde ben, mutlaka zalimlerden olurum."
32- Dediler ki: "Ey Nuh, bizimle mücadele
ettin. Hem bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen haydi tıîzi lehdit ettiğin şeyi bize
getir."
33- Dedi: "Onu ancak Allah dilerse size
getirir; siz engel olam.tzsıı /.."
34- Eğer Allah, sizi azdırmak dilemişçe'[43] ben
size nasihat da etmek istesem nasihatim size fayda vermez. Rabbiniz O'dur ve
siz O'na döndürüleceksiniz."
35- Yoksa "O (Kur'a)n'ı
uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer onu uydurmuşsam, suçum banadır. Ama ben
sizin işlediğiniz suçlardan uzağım."
36- Nuh'a vahyolundu
ki: Kavminden inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların
yaptıklarından dolayı üzülme![44]
37- Gözlerimizin Önünde[45] ve
vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitap etme
(yalvarma). Onlar mutlaka bağıracaklardır!"
38- Nuh gemiyi yapıyor, kavminden İleri gelenler
yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. "Siz
bizimle alay ederseniz, sizin aiay ettiğiniz gibi biz
de sizinle alay edeceğiz." dedi.
39- "Yakında bileceksiniz: İnsanı rezil eden
azap kime ge-İiyor. Sürekli
azap kimin başına konuyor?"
40- Nihayet emrimiz gelip de tandır'[46]
kaynayınca[47] (iş cİddileşip
sular kaynamağa başlayınca, Nuh'a) dedik ki: "Her şeyden ikişer çifti ve
(boğulması) hakkında söz geçenler hariç olmak üzere aileni ve inananlar!
gemiye yükle! Zaten onunla beraber inanan pek azdı.
41- Haydi (geminin) içine binin, dedi. Onun akıp
gitmesi de durması da Allah'ın adıy]ad.rr. Rabbim elbette bağışlayan, esirgeyendir!"
42- Gemi, onları dağlar gibi dalga(lar) arasından geçirirken Nuh, bir kenarda duran [48]oğluna:
Yavrum, bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!" diye seslendi.
43- (Oğlu): Beni sudan koruyacak bir dağa
sığınacağım." dedi. (Nuh): "Bugün, Allah'ın emrinden koruyacak hiç
bir şey yoktur, ancak O'nun acıdığı (insanlar kurtulur)" dedi. Ve
aralarına dalga girdi[49], o
da boğulanlardan oldu.
44- Ey arz, suyunu yut ve gök tut![50]"
denildi. Su azaldı[51], iş
bitirildi: (Gemi) Cûdi'ye[52]'
oturdu. "Haksızlık yapan kavim yok olsun!" denildi.
45- Nuh seslendi: Rabbim, dedi, oğlum benim
ailemden-dir. Senin sözün elbette haktır ve sen
hakimlerin hakimisin!"
46- (Allah): "Ey Nuh, dedi, O senin ailenden
değildir. O(nun yaptığı), yaramaz iştir.[53]
Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim!"
47- (Nuh) dedi ki: "Rabbim, bilmediğim bir şeyi senden İstemekten sana
sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan ziyana uğrayanlardan
olurum!"
48- Ey Nuh, denildi, sana ve seninle beraber
olanlardan (türeyecek) ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in.
Ama öyle ümmetler de var ki, onları bir süre yaşatacağız, sonra onlara bizden
acı bir azap dokunacaktır!"
49- (Ey Muhammed), bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberleri ndend İr. Ne sen ne de kavmin, daha önce bunları
bilmiyordunuz. O halde sabret, sonuç korunanlarındır.
Ayetler, uyarma, örnek
sunma ve hatırlatma için kafirlerin konumlarını, sözlerini ve onların aciz
kalışlarını anlatan kıssaiar peşinden onların ortaya konmasmdaki Kur'anî metod üzere devam eden milletlerin ve Peygamberlerin
hikayelerindeki uzun dizinin bir halkasıdır. Bu yüzden hepsi aynı siyakla
bağlantılıdır. Ayetler herhangi bir şeye ihtiyaç duymayacak şekilde anlamlan
çok açıktır. Burada Nuh (a) kıssası Kur'an'ın hikmeti
gereği Şuura ve Araf sûrelerindekİnden daha fazla
olarak uzun uzadıya anlatılmıştır. Burada diğer sûrelerde anlatılmayan;
geminin yapılma işi, tufanın kopuş şekli, her canlıdan erkekle dişinin alınması
dağlan andıran büyük tufan dalgalan, geminin Cudi
dağına oturuşu, kafirler yanında kalan Nuh'un oğlunun meselesi; oğlunun
boğulması etrafında Nuh'un kavmiyle ve Allah'la yaptığı konuşması gibi yeni
meseleler zikredilmektedir.
Kıssa, önceden de
belirdiğimiz gibi Tevrat'ın[54] sifrit tekvin bölümünde geçmektedir.
Ne ki günümüzdeki Tevrat'la kısa bu kadar geniş anlatılmamış ve Nuh'un
konuşması ve oğlunun meselesi zikrcdilmemişiir? Gerçi
Tevrat'taki geminin hacmine yönelik uzun açıklama ayetlerde
bulunmamaktadır.Ayetlerde zikrolunan bizim lercilı eniğimiz şey sirtas (sahife) ve diğer sefirlerde geçmekledir.
Bu ve diğer
sûrelerdeki Nuh kıssası hususunda müfessirler ahbarlara
ve yahudiler-den müslüman
olan racilere dayanan bir çok açıklamalarda (rivayet)
bulunmuşlardır. Bu açıklamalardan bir çoğu ise ne Kıır'an-ı
KerinVde ne de sifrit
tekvinde bulunmaktadır4. Bunu söylediklerimi?; de desteklemekledir. Bu da
Peygamber (.s) çevresinin Nuh (a) kıssası ve tufanı hakkında çok şey
bildiklerini göstermekledir. Nuh (a)'un gemisinin indiği dağ Tevrat'a göre
Fırat adasının güneyinde bulunan Ararattır. Bu dağ Kur'an'da ise Cu-di olarak geçmektedir. Buranın Peygamber çevresi tarafından bilindiği
kanısındayız.
"Bunlar .sana vahyettiğimiz getyh haberteriridendiv. Ne sen ne de kavmin daha Önce bunları
bilmiyordunuz. 0 halde sabret. Sonuç korunanlarındır" ayeti, bir soruna
dikkat çekmektedir. O da Allahü Teala'nm,
Hz. Peygambere vahyettiği
kıssanın gaybî haberlerden olması ve bunu da Peygamber
(s) ve kavminin bilmemesidir. Bu kıssa Peygamber döneminde yaşayan kitabilerin
(ehli kitap) elinde bulunan Sıfrit Tekvin'de şöyle ya da böyle mevcuttu- Arapların ehli kitapla ilişkisi
vardı. Bunlardan kimileri Hrisiiiyanlı-ğa kimileri de Yahudiliğe iûbi
oluyorlardı. Kimileri ise İbraniceyi biliyor ve
onunla yazılı kitapları okuyorlardı. Dolayısıyla Arapların Nuh (a) kıssasını
ve tufanını bilmemelerini düşünmek imkansızdır.
Söz Nuh kıssasından
açılmışken Nuh sûresinde belirtilen o toplumun pullarından sÖ-zetmek yerinde olur kanaatindeyiz.. Arapların ibadet
ettikleri ve Nuh kavminin kutladıkları pullar şunlardır: Ved.
Suva", Yegus. Yeuk ve Nesr. Haliyle bunlar
Kuran inmeden Önce Peygamber toplumunda kavmiyle birlikte Nuh ve kıssasının
bilindiğinin göstergc-sidir. Az önce tefsir
kitaplarında Nuh (a) ile ilgili Kur'an'da geçmeyen fakat Peygamber dönemindeki insanlar tarafından bu
haberlerin bilindiğine dair bir çok açıklamalarda bulunduk. Bunlar arasında,
yeryüzünün suyunu çekip çekmediğini öğrenmek için Nuh (aVun
serbest bıraktığı güvercinin haberi günümüzde mevcut olan sıfrit
tekvinde bulunmakladır.
Bu da göstermekledir
ki; Peygamber döneminde yaşayan ehli kilap tarafından
bilinmekledir. Bu sorun bir kısım müfcssirlerin de
dikkatini çekmektedir. Hazin buna işaret ederek kısaca değinmiştir. Çünkü Nuh
kıssası herkesçe bilinmektedir.
Aynı şekilde Bcydavî, bunu tahlil ederken Peygamber (s) ve kavminin
olayı detaylıca bilmediklerini belirtmiştir. Ne var ki bu. Peygamber kavminin
bazılarının bu kıssayı veya bir kısmını bildiğine engel teşkil etmemektedir.
Şu var ki: Nuh
kıssası, önceki ve daha sonra gelen sûrelerde bu sorunlardan aridir. Biz bu değerli iki müfessirimizin yaptıkları
yorumlara herhangi bir şey eklemek istemiyoruz. Çünkü bu kıssa öğüt verme,
hatırlatma ve örnek getirme için gelmiştir.
Müfessirler
bu sûredeki Nuh kıssası üzerine başka sûrelerde yaptıkları gibi çeşitli
yorumlarda bulunmuşlardır. Örneğin bunlardan biri, Nuh tufanı genel olarak
bütün yeryüzüne mi. yoksa özel olarak Nuh kavminin yaşadığı bölgeye mi olduğu
meselesidir.[55] Biz burada gereksiz
zorlatma görüyoruz. Bunlar Kur'anî hedeflere
ulaştıran şeylerden değildir. [56]
Halkada yeni ibret
konuları bulunmaktadır. Nuh'un oğlu hakkında Allah ile Nuh arasında geçen şey
ibre! ve öğüt kabilindendir. Burada kan yakınlığının, her ne kadar Allah
erleriyle yakınları arasında kaynaştırıcı bir unsur olsa da, bunlar salih kimseler ve mü'minler
olmadıkça hiç bir şey ifade etmediğini belirtmekledir. Kişinin değeri ve kurtuluşu
ancak Allah'ın rızasına göre hareket etmededir. Fesada uğraması ise bizatihi ça-İışmalarında Allah'ın cezasını
hakctmeklir. Önceki sûrelerde anlatılan kıssalardaki
bu ibret. Nuh'un karısı ve İbrahim'in babasını hatırlatmaktadır!Tevbe sûresinde yakın akrabaları da olsa. Peygamber (s) ve mü'minlerin müşriklere istiğfar etmeleri
yasaklanmıştır:Akraba bile olsalar, cehennemin balkı oldukları belli olduktan
sonra (Allah'a) ortak koşanlar için bağışlanma dilemek; ne Peygamhcr'in
ne de inananların yapacağı bir iş değildir.
İbrahim'in babasına
dua etmesi, sadece ona yaptığı bir vaatten ölürü idi. Fakat onun bir Allah
düşmanı okluğu kendisine belli olunca ondan uzak durdu. "Gerçekten ibrahim,
çok içli ve yumuşak huylu idi" {Tcvhe, 113-114).
Dizi böyle tamamlanmakladır. Yüce Kur'anî ilke bu
hususa değinmektedir.
Her ne kadar konuşma,
zayıf ve fakirlerden iman edenlerin durumu ile ilgili Nuh ve kavmi arasında
konuşma geçse de bir çok ayetlerin aktardığına göre burada kafirlerin
elebaşlarıyla Peygamber (s) arasında geçen konuşmaya benzerlik bulunmakladır.
Bu hususa örnek: "Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek. O'na
yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da
onlara bir sorumluluk yok ki. bu zavallıları kovup da zalimlerden olasın. Bö\ lece biz onların kimini kimi
ile denedik ki: "Allah, aramızdan şunlara mı lütfü layık gördü?"
desinler. Allah şükredcnleri daha iyi bilen değil
mi?" (En'anı; 52-53)."Nefsin, sabah akşam,
rızasını isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaklan alıkoyup nefsinin arzusuna uyan ve işi. hep
aşırılık olan kişiye itaat etme." (Kchf:
28)Çünkü Kureyş'in elebaşlan
Peygamber (s)'e inanan ve ona tâbi olan ve mü'minlerin
genelini oluşturan fakirlere bakıyorlar. Peygamber (s)'den onları kovmasını
istiyorlardı.Burada, kâfirlere karşı mü'minlcri
teselli, onların bu tür hallerinin yeni olmadığına, aksine önceki bütün
kafirlerin de böyle yaptığına dair mü'minlere
hatırlatma, iman ve amelleri nedeniyle Allah'ın rahmetini ve iyiliğini kazandıklarını
belirtme vardır.
Örneğin
Nuh (as)'m kavmine; gaybı bilmediğini. Allah'ın
hazinelerinin kendi yanında bulunmadığını ve kendisinin de melek olmadığını
belirten sözleri anlatılmaktadır. Bu. Yunus ve Araf sûresinde ve dahi En'am süresindeki; "De ki: 'Ben size Allah'ın hazineleri
yanımdadu; demiyorum. Gaybl
da bilmem; size ben meleğim de demiyorum. Ben. sadece hana vahyolunanu
uyuyorum'. De ki: Körle gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?" (En'am: 50) ayetinde açıklandığı üzere Peygamber (s)'in kafirlere
emrettiği şeydir. Bundaki ibret bütün Peygamberlerin yapı ve özelliklerinin
bir okluğunu bildirmektir. Bunlar ancak Allah tarafından gönderilen ve diğer
beşerler gibi bir beşer olan kişilerdir. [57]
Müfessirier 35. ayeîte kasdedilen şey hususunda ihtilaf etmişlerdir.[58]
Onlardan kimilerine göre; bu bir itirazdır. Burada Arap müşrikleri
kaydedilmektedir. Bunlar anlatılan uydurulma hadisesini söyleyince Peygamber
(s) bunlara cevap vermekle ernrolunmuş-tur.
Kimilerine göre; bu. Nuh (a) ile kavmi arasında geçen bir tartışmadan
ibarettir. Çünkü onlar Nuh'a; kendisinin Allah'ın onlar için görevlendirdiği
bir elçi olduğunu duyurduğunda; Allah adına iftirada bulunduğunu
söylemişlerdir. Her ikisinin de doğru olması muhtemeldir. Biz ise birinci
görüşü tercih ediyoruz. Aynı şekilde müfcssirlerin
geneli de bu görüşü tercih etmişlerdir. Bu ayetin ardından Nuh'a hitab eden ayetin başlaması buna bir işarettir. Kur'anî nazımda bu yönde birçok örnekler vardır. Aynı
şekilde bu sözleri bir çok ayetlerde belirtildiği üzere Arap müşrikleri de
söylemektedir.
Şayet
birinci görüş doğru ise ayetin Peygamber (s)'e müşriklere karşılık vermesini
emrettiği karşı koyuşta, kapalı olarak onlara meydan okuma, Allah adına düzülen
iftiranın mesuliyetinin bilindiğine dair gizli bir ifade bulunmaktadır. [59]
50- Ad
(kavmin)e de kardeşleri Hud'u (gönderdik: "Ey
kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, ondan başka tanrınız yoktur. Siz (putları
Allah'a ortak koşmakta) sadece iftira ediyorsunuz!"
51-Ey
kavmim, ben sizden bunun İçin bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni
yaratana düşer. Aklınızı kulİan-miyor
musunuz?"
52-Ey
kavmim, Rabbinizden mağfiret dileyin, Sonra O'ria tevbe edin ki gökten üzerinize bol boi
rahmet[60]
göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suç işleyerek (Allah'tan) yüz
çevirmeyin!"
53 Dediler ki: Ey Hud,
bize bir mucize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz
ve biz sana inanacak değiliz!"
54- "(Senin hakkında) "Seni tanrılarımızdan
biri fena çarpmış[61]"
demekten başka bir söz bulamıyoruz." Dedi ki: "Ben Allah'ı şahit
tutuyorum, siz de şahit olun ki, ben sizin (Allah'a) ortak koştuklarınızdan
uzağını."
55- "O Allah''dan başka, haydi hepiniz bana
tuzak kurun, sonra bana biç göz açtırmayın.
56-
"Ben benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiç bir
canlı yoktur ki O, onun perçeminden'[62]'
tutmuş olmasın. Gerçekten Rabbim doğru bir yol üzerindedir (O adildir, yanında
hiç kimse zulme uğramaz)."
57- Eğer yüz çevirirseniz'[63]
artık ben (duyurmak için) size gönderildiğim şeyi size duyurdum. Rabbim, sizin
yerinize başka bir kavim de getirebilir. Siz ona hiç bir zarar veremezsiniz.
Şüphesiz Rabbim her şeyi koruyup gözetendir."
58- Emrimiz gelince Hud'u
ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık: Onları katı
bir azaptan kurtardık.
59- İşte Ad (kavmi), Rablerinin ayetlerini inkar
ettiler, Peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın işine uydular.
60- Böylece hem bu dünyada, hem de ahirette peşlerine lanet takıldı. İyi bilin, Ad (kavmi) Rablerinİ inkar ettiler; iyi bilin, Hud'un
kavmi Ad, (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun (yok olup gitsin)!
Bu
Hud ile kavminin kıssası dizisinden ikinci halkadır.
Ayetleri çok açıktır. Bu kıssa, tefsiri yapılanlar da dahil, bir çok sûrelerde
geçmektedir. Biz oralarda tekrara ihtiyaç duymayacak
kadar açıklamada bulunduk. Bu halkada Kur'an'm
hikmeti gereği diğer sûrelerde geçmeyen Hud (a) ile kavmi arasında bir konuşma geçmektedir.
Ayrıca burada değişik ayetlerin aktardığı örnekler bulunmaktadır. Bunlardan
biri de Peygamber (s)'e karşı müşriklerin sözlerini ve tavırlarını anlatan
örnektir. Bu örnekle Peygamberlerin hak ve hidayete çağırdığı davete karşı
müşriklerin birlikteliğini, bozuk ve kötü niyetli karakter birliğini belirten
açık ibretler bulunmaktadır. Bu da bir yönden Peygamber (s) ve mü'minleri teselli, öte yandan kafirleri uyan ve
korkutmadır. [64]
61-Semud
(kavmin)e de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a
kulluk edin. Ondan başka tanrınız yoktur! Sizi yerden inşa eden ve orada
yaşatan O'-dur[65] O'ndan mağfiret dileyin.
Sonra O'na tevbe edin!Çünkü Rabbimfin
rahmeti) yakındır. (O, duaları) kabul edendir."
62-Dediler
ki: Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin' [66]Simdi
alalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi
çağırdı-eın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz!
63- (Salih
onlara): "Ey kavmim, dedi, bakın, ya ben Rab-bimden bir delil üzerinde isem ve O, bana kendinden bir
rahmet vermişse? Peki O'na karşı gelirsem beni Allah'tan kim kurtarır!1 Sizin
bana, ziyanımı artırmaktan başka bir katkınız olamaz!"
64- Ey
kavmim, işte şu, Allah'ın devesi, size
bir mucize (olarak gelrnİş)tir. Bırakın onu, Allah'ın
arzında yesin (içsin), Ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir
azap yakalar!"
65-Yine ele
onu kesip devirdiler[67]
(Salih onlarn) dedi ki: "Yurdunuzda üç gün
yaşayın, (sonra mahvolacaksınız): bu, yalan olmayan bir vaad
(tehdit)dir.
66- Nihayet
enirimiz gelince Salih'i ve onunla beraber inanmış olanları, bizden bir
rahmetle (hem azâbdan), hem de o günün zilletinden
kurtardık. Çünkü Rabbin öyle güçlü, öyle galibtir.
67-
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar.[68]
68- Sanki
orada hiç şenlik kurmamışlardı'[69] iyi
bilin ki Se-mud (kavmi]
Rablerini inkâr ettiler ve iyi bilin ki Semud (kavmi)
def olup gittiler!
Bu,
Salih (a) ile kavminin hikâyesini anlatan dizinin üçüncü halkasıdır. Ayetleri
ise çok açıktır. Bu kıssa tefsiri yapılan sûreler de dahil bir çok sûrelerde
anlatılmıştır. Biz oralarda, tekrarına gerek duymayacak kadar yorum yaptık. Bu
halkada Kur'an'ın hikmeti gereği aynı şekilde diğer
sûrelerde aktarılmayan Hud ile kavmi arasında cereyan
c-den bir konuşma geçmekledir. Bunlardan biri de
müşriklerin Peygambcr(e (s) yönelik sözlerini ve
tavırlarını anlatan örnektir. Bu örnekle Hud (a)
kıssasının diğer tefsirinde kendisine işaret ettiğimiz ibret ortaya
çıkmakladır. [70]
69- Elçimiz,
İbrahim'e müjde getirdikleri zaman: "Selam!" dediler. O ela
"Selam!" dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış'[71]
buzağı getirdi.
70-Ellerinin
buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi[72] ve
onlardan ötürü içine bir korku düştü. [73]Korkma,
elediler, biz Lût kavmine gönderildik."
71-(İbrahim'in]
karısı, ayakta duruyordu. (Bunu duyunca) güldü'[74]. Biz
de ona İshak'ı müjdeledik, Ishak'ln
ardından da (torunu) Yakub'u.
72-(İbrahim'in
karısı: "Vay, dedi, ben bir koca karı, kocam da'[75] bir
pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey!"
73- (Elçi
melekler) dediler ki: "Allah'ın işine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve
bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, Övülmeye layıktır, iyiliği
boldur."
74- İbrahim'den korku[76]
gidip kendisine müjde gelince, Lui kavmi hakkında
bizimle mücadele etmeye başladı.
75- Çünkü İbrahim, gerçekten halîmdir, içlidir[77]
(Allah'a)yüz tutup yalvarandır'[78].
76-
(Melekler "Ey ibrahim, dediler, bundan vazgeç (boşuna uğraşma). Zira
Rabbinin emri gelmiştir. Onlara mutlaka geri çevrilmez azap gelecektir!"
Bu dördüncü halka
olmakla birlikte İbrahim kıssalarının ilkidir. Çünkü kavmiyie
birlikte İbrahim kıssası Şuarâ sûresinde
zikredilmiştir. Bu kıssa Allah'ın elçilerinin İbrahim'e müjde ile. Lut kavmine de azap ile gelişinin hikâyesini sunmaktadır.
Bu sûreden sonra bu kıssa birbirine yakın üsluplarla tekrarlanmıştır. Tevrattaki sıfrit tekvinde (ilk
kitap) zikredilen bu kıssa, tefsirinin gene! seyrinde açıkladığımız üzere Şuara sûresinde geçen kıs.sadan
farklıdır. Buradaki kıssa. Allah elçilerinin yemek yememesi dışında sıfrit tekvinde (ilk kitap) zikredilen kıssaya özet olarak
benzerlik arzetmektedîr. Yalnız Tevrattaki
o bölümde zikredilen kıssada; elçiler yemek yediler şeklinde geçmektedir.[79]
Peygamber (s)
çevresinde dolaştığından ve kaynağı Yahudilerin ellerindeki Sifrit
Tekvİn'de bulunduğundan ötürü bu kıssa tercih
olunmuştur. Biz Peygamber (s) zamanında tedavülde bulunan sıfri't-tekvmde veya bize kadar ulaşmayan Yahudi sahifelerin-de Allah elçileri olan "Melekler"in yemek yemediği şeklinde geçtiğini kabul ediyoruz. Çünkü bu. meleklerin ve onların
tabiatlarının anlayışından anlaşılan şeyle bir uyum içindedir ve biz
Yahudilerin Kur'an'm zikrettiği şeyi yalanladıklarını
ve ona itiraz ettiklerini sanmıyoruz.
Kıssa burada, Lut (a) kıssasının ve kavmine gönderilen azabın hatırlatma
aracısı veya başlangıcı mesabesinde olmakla birlikte başka münasebetler için
de zikredilmiştir. Kıssada, nebisine ve sevgilisine rahmet olarak her ikisi de
ihtiyar olmalarına rağmen İbrahim (a) ile hanımının çocuğu olmasındaki
Allah'ın kudretini belirten ibretler vardır.
Bu kissa.
İbrahim (a) ile yakınlarını güzel bir şekilde anmakla birlikte aynı şekilde
İbrahim (a)'in azabı hak ettiklerinden ötürü Lut
kavmi hakkında tartışma yapınca kendisine herhangi bir söz hakkı verilmeksizin
reddedilmekte olduğunu ifade etmekledir.
Bunda
Peygamber (s) kavminden Kur'an'a kulak verenler için
bir uyarı bulunmaktadır. Çünkü kavminin Peygamber (s) ile bağlantısı, küfür ve
günahlarında ısrar etmeleri sebebiyle hak ettikleri zaman Rabbani azabı
kendilerinden savanıayacaktır[80]
77- Elçilerimiz Lut'a
gelince onlar yüzünden kaygılandı[81]
Onlar için göğsü daraldı.[82] 'Bu,
çetin[83] bir
gündür' dedi.
78- Kavmi de koşarak1[84]' Ona
geldiler? Onlar daha önceden kötü kötü İşler'[85]
yapıyorlardı. (Lut) dedi ki: Ey kavmim, işte
kızlarım, onlar sizin için daha (güzel, daha) temiz! Allah'tan korkun,
konuklanın içinde beni renil etmeyin! İçinizde aklı
başında bir adam yok mu sizini"'
79- Dediler
ki: "Senin kızlarında bizim hakkımız olmadığını bilirsin. Ve sen bizim ne
istediğimizi de pekâlâ bilirsin!"
80- (Lut): "Keşke sizi savacak gücüm olsaydı[86],
yahut da çok sarp bir kaleye sığınabilseydim![87]
dedi.
81-
(Melekler) dediler ki: Ey Lut, biz senin Rabbinin
elçileriyiz. Onlar sana asla dokunmazlar[88].
Gecenin bir kısmında'[89]
aileni yürüt; içinizden, karından başka hiç kimse geri kalmasın. Çünkü
ötekilerine erişen (azap) ona da erişecektir. Onlara va'declilen
(azap) zaman(ı) sabah (vakti)dir. Sabah da yakın
değil mi?"
82-Azap
enirimiz gelince oranın üstünü altına getirdik, üzerine de taş yağdırdık:
Çamurdan'[90] taşlaşmış, hazırlanmış,
istif edilmiştir'[91]
83- Rabbin katında işaretlenmiş'[92]
(taşlar). Bu zalimlerden uzak değildir
Bu, Lut kıssasının bulunduğu, Allah'ın elçilerinin kendisine
gelip kavmini ve ülkelerini hak ile yeksan ettiği karısı hariç Lut ve yakınlarının kurtulduğu kıssalar dizisinin beşinci
halkasıdır. Kıssanın ayetleri anlam yönünden çok açıktır. Aynı kıssa önceki sûrelerde
de anlatılmıştır. Biz oralarda Özellikle de Şuara
sûresinde tekrara ihtiyaç kalmayacak oranda açıklamada bulunduk. Bu kıssanın
burada tekrar edilmesi. Allah'ın Lut'u iman edenlerle
birlikle kurtarıp karısıyla birlikle kavmini helak etmesindeki ibretin tekrarlanması
içindir.
Ayetlerde
Önceki sûrelerde anlatılmayan bir yenilik vardır. O da; elçilerin gelmesinden
ötürü Lut'un kaygılanması dır. Çünkü O'nun onları
korumaya gücü yetmemektedir. Bu. Lut'un. elçileri
evinde konaklama isteğini zikreden bugünkü Tevrat'ın Sıfrit-Tek-vin (ilk kitap) böfümündekini
açıklamaktadır. Biz revaçta bulunduğu durumuyla Kur'an'da
zikredilen yahut Lut'un haliyle haberdar olduğu
kavminin kötü adetlerini ve ahlâklarını anlatan kıssayla bitişik olan diğer
Tevrat'ın sahifelerinde aktarılan görüşü tercih
ediyoruz. [93]
84- Medyen'e de
kardeşleri Şuayb'i (gönderdik): "Ey kavmim,
dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur; ölçüyü ve
tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sîzi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin için
kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum!
85- Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı adaletle tam
yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde fesat çıkararak
fenalık etmeyin.
86- Eğer İnanan insanlar iseniz, Allah'ın
(helalinden) bıraktığı (kâr), sizin için daha hayırlıdır. (Ama yine de siz bilirsiniz)
ben sizin üzerinize bekçi değilim!"
87- "Ey Şuayb,
dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut
mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Çünkü sen
yumuşak huylu, akıllı (bir insanjsın!"
88- "Ey kavmim, dedi, bakın, ya ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve (o), bana
kendinden güzel bir rızık vermişsek Ben size
menettiğim şeyleri (kendim yaparak) size aykırı davranmak istemiyorum. Sadece
gücümün yettiği kadar (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım, ancak Allah (in
yardımı) İledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na yöneldim!"
89- "Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, sakın
sizi Nuh kavminin, yahut Hud kavminin veya Salih
kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete uğratmasın[94] Lut kavmi sizden uzak değildir."
90- Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin! Doğrusu Rabbim çok esirgeyen, çok
sevendir."
91- Dediler ki: "Ey Şuayb,
senin söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz[95], biz
seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen[96]
olmasaydı seni mutlaka taşlar (öldürür)dük. Senin bize karşı hiç bir
üstünlüğün[97]' yoktur!"
92- "Ey kavmim, dedi, size göre kabilem
Allah'tan daha mı üstün ki O'nu arkanıza at(ıp unut)tunuz?[98]
Şüphesiz Rabbim, yaptıklarınızı kuşatıcıdır. (O'ndan hiç bir şey gizli kalmaz).
93- "Ey kavmim, olduğunuz yerde'[99]
(yaptığınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kime azabın gelip kendisini
rezil edeceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetin[100]',
ben de sizinle beraber gözetmekteyim!"
94- Emrimiz gelince, Şuayb'i
ve onunla beraber inanmış olanlar; bizden bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri
de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar.
95- Sanki orada hiç şenlik kurmamışlardı! İyi
bilin ki, Se-mud (kavmi)
nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen halkı da öyle
uzaklaşıp gitti.göre, paha biçilmez yahut İkrama layık veya güçlü değilsin.
Bu dizinin altıncı
halkasıdır. Şuayb (a) ve kavmi Medyen
halkının kıssasını içermektedir. Ayetleri açıktır. Bu kıssa Kur'an'm hikmefi gereği bir kısım
uzatmalarla birlikle Araf ve Şuarâ sûresinde yakın
bir üslupla anlatılmaktadır. Şuayb ile kavmi arasındaki
anlatılan söyleşi, bir çok ayetlerin aktardığı Peygamber (s) ile Arap kafirleri
arasında geçen bir kısım söyleşiyle benzerlik arzetmektedir.
Burada özellikle farklı devirlerde kafirlerle liderleri arasında birleşen
karakter birliği, buna ilave olarak kıssa ayetlerinin içerdiği uyarı, korkutma,
eleştiri, azarlama, Çatıştırma göze çarpmaktadır.
Bu
ayetler, kulak veren kafirler için bir uyarı ve korkutma, Peygamber (s) ve mü'minler için yatıştırma ve teselli etmeden ibarettir. [101]
96- Andolsun Musa'yı da
ayetlerimizle ve (çeşitli mucizelerden oluşan) açık bir delil ile gönderdik.
97- Rrain'a ve adamlarına. (Ama o insanlar), Firavn'ın buyruğuna uydular. Oysa Firavn'ın
buyruğu, doğruya iletici değildi.
98- (Firavn) kıyamet günü kavminin önünde gidiyor[102]'.
İşte onları ateşe getirdi. Varılan yer de ne fena bir yerdir![103]
99- Bu
dünyada da (onların) peşlerine lanet takılmıştır, kıyamet gününde de! Verilen bu
vergi ne kötü bir vergidir'[104].
Bu, dizinin yedinci ve
son halkasıdır. Burada Kur'an'ın hikmeti gereği çok
öz olarak iravn'a gönderilen Musa (a) risaletinin kıssasına işaret olunmaktadır.
Bu
ayetler, kafir liderler ve onlara tâbi olanlar için bir uyarı içermektedir.
Çünkü O derler kendilerine tâbi olanları ateşe yedirmektedir. Orası ne kötü bir
yerdir. Hepsinin ayı dünyada da ahirelte de lanet
olacaktır. Bu ne kötü bir paydır. [105]
100- (Ya Muhammed) bu
sana anlattıklarımız, O şehirlerin haberlerindendir. Onlardan kimi hâlâ ayakta'[106];
kimi de biçilmiştir[107].
101- Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendi
kendilerine zulmediyorlardı. Rabbînin emri geldiği zaman, Allah'tan başka
çağırdığı tanrıları, kendilerinden hiç bîr şeyi savamadı ve onların ziyanlarını
artırmaktan başka bir işe yaramadı!'[108]
102- işte Rabbin, zulmeden şehirleri yakaladığı
zaman böyle yakalar. Çünkü onun yakalaması çok acı ve çok çetindir.
103- Şüphesiz a h i ret azabından korkanlar için,
bunda elbette ibret vardır. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar o-nun için toplanmıştır ve o gün mutlaka (bütün gök ve yer
halkının) görülmüş'[109]'
(olduğu) bîr gündür.
104- Biz onu
sadece sayılı bir süre için erteliyoruz.
Ayetler Kur'anî sistem üzere cereyan eden kıssalar dizisinin
peşinden gelmiştir. Burada defalarca söylediğimiz Kur'anî
kıssaların hedeflerinin ibret, hatırlatma, uyan ve yatıştırmadan ibaret olduğu
görüşü açıkça desteklenmektedir. Çünkü ayetlerin ifade ettiğine göre;
1) Allah geçmiş ümmetler ve kasaba haberlerini
Peygamber (s)'e anlatıyor. Kur'an'a kulak veren için
öğüt ve ibret vardır. Bu milletlerden ve kasabalardan Allah'ın yerle bir ettiği
insanların görebileceği kimi kalıntılar mevcuttur. Kimilerinin ise yerinde
yeller esmektedir.
2) Allah bu milletlere ve kasabalara zulmetmem
iştir. Ancak taşkınlıkları ve yan çizmeleri sebebiyle kendilerine
zulmetmişlerdir. Allah'ın azabı üzerlerine hak olunca kendilerine taptıkları
ilahları onlara hiç bir şey sağlayamadı. Pişmanlıklarını artırmaktan başka bir
işe yaramadı.
3) Allah
milletleri ve kasabalar halkını taşkınlıkları ve zulümleri sebebiyle helak
elti. O"nıın bunları helak edişi çok şiddetli ve
ean yakıcı oldu.
4) Kuşkusuz
bunda insanları korkmaya sevkeden ve düşünceye
çağıran bir uyan vardır. Buradaki uyarı ahirel
gününü, insanları bir araya getiren korkunç bir günü düşünenler içindir.
Allah kıyamel gününü, hikmeti gereği belli bir süreye kadar
erteleniştir. Allah'ın zalimleri dünyadan alışı onları korkuya sevkediyorsa ahireüeki azabı da
şüphesiz daha fazla onları etkileyecektir.
Aycilerdckı uyarılar, kalblere ve
zihinlere yönelik olup, küfrün elebaşiannm kalble-rinde korku yaratmayı hedeflemiştir.
"Biz
onu sadece belli bir süre için erteliyoruz" cümlesi kafirlerin önlerinde
kaçırmamaları gereken bir fırsat olduğuna dair bir uyarı olabilir. [110]
Zulmeden
şehirleri., cümlesi "küfreden şehirleri" cümlesinden daha kapsamlı ve
daha anlamlıdır. Zulüm kelimesi şirk ve küfrü kapsamakla birlikle yeryüzünde
insanlara karşı kibirlenen, fesal çıkaran, taşkınlık
eden kimseleri de kapsamakladır.Anladığımız kadarıyla bu Kur'anî
cümlede anlatılmak istenen budur; yalnızca küfür kaydedilmemiştir. [111]
105- O gün
geldiği zaman hiç kimse onun izni olmadan konuşamaz'[112]. CHrnya toplananlardan kimi bahtsız kimi mutludur.
106- Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada bir
soluk alış verişleri vardır ki'[113]'.
107- Gökler
ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Ancak Rabbin dilerse başka. Çünkü
Rabbin istediğini yapandır.
108- Mutlu
kılınanlar ise cennetledirler. Gökler ve yer durdukça onlar orada sürekli
kalacaklardır. Ancak Rabbîn dilerse başka. Kesintisiz[114]'
bir vergidir bu."
Ayetler önceki
ayetleri açıklamaya devam ediyor. O gün geldiği zaman insanlar başlarına neler
geleceğini düşünmelerinden ötürü korkar ve sessiz kalırlar. Allah'ın izni olmadan
hiç kimse konuşmaya güç yeliremez. İnsanlar o gün
mutlular ve mutsuzlar olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar. Birinci sınıf;
cehenneme alılarak seri muamelelerle karşılaşırlar, yer ve gök var olduğu
sürece orada ebedi kalırlar. İkinci sınıfa gelince; onlarla cennete konulur,
orada ebedi kalırlar. Yer ve gök var olduğu sürece Allah'ın nimetlerinden
faydalanırlar.
Ayetler,
kafirlerin kalblerindc korku, mü'minlcrin
kalblerinde huzur yaratmayı hedeflemekledir. [115]
Bu cümlenin açıklaması
ile ilgili müfessirler[116]
çeşitli görüş ve rivayetlerde bulunmuşlardır. Kimileri ayetteki birinci 'istisna'nm cehennemden en son çıkıp cennete girecek olan
günahkar müminlere! döndüğünü söylemişlerdir. Kimileri ise bu 'istisna nın azab ve nimetlerin
çeşitlerini belirtmek için geldiğini söylemişlerdir.
Biz
de ayclicki bu tabirin Kur'anî
vahyin rnetodlarından biri olduğu kanaatindeyiz.
Çünkü her şey Allah'ın iznine, emrine ve dilemesine bağlıdır. Dolayısıyla gaybi inancın gerçeklerinden olan ahirel
hayatıyla ilgili ibareler konusunda herhangi bir tahminde bulunmak doğru
değildir. Ayetlerin genel olarak kafirleri korkutarak uyarmak.Mü'minleri tevbeyc teşvik ederek
müjdelemek amacını güttüğü göze çarpmaktadır. [117]
Kimi müfessirlerin
rivayet elliğine göre[118] Hz. Ömer. "Onlardan kimi mutlu, kimisi mutsuzdur"
cümlesinin bulunduğu ayetler nazil olunca Peygamber (s)'e: Bizden giden ya da kalan şey için ne yapabiliriz? diye sordu. Peygamber
(s) de: O artık geçmiştir, ey Ömer, kalemler işlemiştir. Fakat her şey O'nun
yarattığı şekilde olmuştur." buyurdu.
Bir kısım müfessirler
ise[119] bu
ayetlerin tefsirinin genci seyri içinde Ali b. Ebi
Ta-lib'ten rivayet edilen bir başka hadis rivayet
etmişlerdir: Peygamber (s) Bakî' mezarlığında, bir cenaze töreni esnasında
otururken eline bir çubuk alarak bir müddet yeri kazıyıp ardından şöyle
buyurdu: Hiç bir kimse yoktur ki. cennetteki ya da
cehennemdeki yeri yazılmamış olsun. Ne ki bu yazı mutlu da olabilir, mutsuz da
olabilir. Bunun üzerine bir adam; yazgımıza razı olup. çalışmayı bırakalım mı
ey Allah'ın Rasulü? diye sordu. Peygamber (s): Hayır,
aksine çalışın. Allah'ın dilediği her şey olacaktır. Mutlular mutluların,
mutsuzlar ise mutsuzların çalışmasına erişir" buyurdu. Ardından şu ayeti
okudu:
"Bundan dolayı
kim fakire verir, günahlardan korunursa ve en güzel sözü doğru/arsa ona en
kolay, en rahat şeylerin yolunu kolaylaştırırız; fakat kim cimrilik eder, kendini
zengin görüp Allah'a tenezzül etmezse ve en güze! sözü de yalan/arsa, ona en
güç şeylerin yolunu kolaylaştırırız". (Leyi, 5-10)Hadislerin sahih
olduklarını kabul etsek de; Allah'ın mutluluğu ve şakiliği insanlara ezelde
yazmış olduğu düşüncesine katılmıyoruz. Burada, onların davranışlarına bağlı olduğu
düşünülebilir. Şüphesiz Allah, isyan yoluna gidip cehenneme müslehak
olacaklarla, mutluluk yoluna yonelip cenneii hak edecekleri bilir. Bu aynen "Sununla fasıklardan başkası sapmaz". "Allah zalimleri
sapılır", "0 fevhe eden/eri kendine
eriştirir" ayetleri kabilindendir.
Bu.
birçok önceki münasebetlerde açıkladığımız üzere muhkem olan Kur'anî ilkelerle birlikle lam bir uyum arzcimektcdir. [120]
Bir kısım müfessirler[121]
"Her nefis ancak onun izniyle konuşur" ifadesi karşısında
duraksamalardır. Çünkü bu hususla bununla çeliştiği sanılan birçok ayetler
bulunmaktadır. Örneğin;Nah! sûresi III. ayette; "O gün herkes gelir,
kendi canını kurtarmak İçin uğraşır ve herkese yaptığı tam verilir, onlara asla
haksızlık edilmez/' Sad sûresi; "İşte şunlar da
sizin peşinizden (cehenneme) girecek olanlar; Onlara merhaba yok. çünkü onlar
ateşe gireceklerdir!' (Uyanlar, uyulanlara) dediicr
ki: 'Hayır, asıl size merhaba yok. siz bunu bizim önümüze gelirdiniz. Ne kötü
durak (bu)!' Ve hepsi birbiri aleyhine dua ediyorlar: "Rabbifniz,
bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını kat kat
artır!" dediler. "Bize ne oldu kî (dünyada) kötülerden saydığımız
adamları (burada) görmüyoruz?' dediler. Hani onlarla alay ederdik. Yoksa
gözler(imiz) mi onlardan kaydı? Bu mutlaka gerçektir, ateş halkının tartışması
dm" (59-64).Zemahşcri'nin sorunu ortadan
kaldırma hususunda zikrettiğine göre: O gün onun için uzun konumlar ve durumlar
vardır. Kimileri o gün ncfisleriyle mücadele eder. Kimileri
konuşmaktan alıkonür. Onlara izin verilmez.
Kimilerine ise izin verilir. Kimilerinin ağzı mühürlenir, elleriyle konuşur,
ayaklan yaptıklarına tanıklık eder. Bütün bunlar Kur'an'ın
ayeti erindeki sûrelerde mevcuttur.
Bunun için biz
"ancak onun izniyle" cümlesinin ifadesi yönünden herhangi bir problem
görmüyoruz. Bununla birlikte biz temelde sorun oluşturacak mevki de görmüyoruz.
Bize göre; bu melodik ifade uhrevî korkunun şiddetini ve etkisini tasvir etmek
için Kullanılmıştır, Aynı şekilde şöyle demek de mümkün;
Birinci olarak; ahi
ret pasajlarını vasfetme, hesabı, azabı ve ni'metler j hususunda Kur'anî
metodun çeşitlilik arzetmesi kafirlerle Peygamber (s)
arasındaki durumların çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır.İkinci olarak; Kur'anî ayetlerde önceki münasebetlerde de zikrettiğimiz
üzere teşvik ve korkutma da kasdedİlmesi mümkündür.
Belki de Kuran'da ahirele yönelik pasajların,
imajların ve vasıfların bulunması, bütün bunlar, muhatabın dünyevi pasajlar,
imajlar ve vasıflar anlatılarak nimetlere, azaba, kaza (yargı) meclislerine vs
alıştırılmadı cihetiy-ledir.
Neticede bu tür anlatım tarzı muhatabta elki oluşturur.
Herhangi
bir ilave ve tahminde (varsayımda) bulunmaksızın iman edilmesi gereken gaybi ve imanı meselelerde Kur'an'ın
anlattıklarıyla yetinmek uhrevî yaşam açısından zorunludur. [122]
109- Artık
onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri,
ataları nasıl tapıyor İdiyseler bunlar ela ancak böyle tapıyorlar. Kuşkusuz
biz; onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
Ayette, kafirlerin
-tıpkı babalarının İbadet ettikleri gibi- ibadetlerinin boşa gittiği belirtilmektcdir. Bunda herhangi bir şüphe ve kuşku yoktur.
Aynca ayette. Allah'ın bunia-nn hakettik[erini herhangi bir
eksiltme yapmaksızın vereceği ifade edilmektedir.
Ayetin önceki
ayetlerle bağlantılı olduğu açıktır. Aynı şekilde ayetteki zamirin önceki
ayetlerde anlatılan kafirlere döndüğü de malum.
"Artık onların
tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri,
alaları nasıl tapıyor idiyseler bun/ar da ancak böyle tapıyorlar. Kuşkusuz biz,
onların paylarını eksHtmeksîzin onlara ödeyecek
olanlarız" ayetine bir yorum;Bu ayet üzerinde duran bütün müfessirler; Hz. Peygamberin, kafirlerin taptığı şeylerde,
.şüphelenmekten men edilmesinin sebebini açıklamamışlardır. Ayet ise bunu çağrıştırmakladır.
Ayellen çıkarttığımıza göre bir kısım mü'minlerin veya kafirlerin kendilerini müdafa ederek: Allah'ın herşeyi
yaralan ve onlara nzık veren olduğuna inandıklarını.
Kabe'ye ve İbrahim dininin geleneklerine saygı duyduklarını, iyiliklerde
bulundukların! söylüyorlar. Bu ayetle, her ne kadar şirkleri sebebiyle
kendilerinin ve babalarının sapıtmış olduğunu belirtmek kasdolunsa
da bununla, Allah dışındakilere ibadet ve dua ederek şirk koşmaya devam
ellikleri şeyler rcddolunnıaktadir.
Ayetin
başında hitab Peygamber (s) yöneltilse de bu aynı
şekilde müslümanlara yöneltilmesine engel teşkil
etmez. [123]
110- Ândolsun, Musa'ya
kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş
olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan
(Kur'an'dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
111-
Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettİklerinifn
karşılığını[124] onlara tastamam
ödeyecektir. Çünkü O, yapıp ettiklerinden haberdar olandır.
Ayetlerde
Allah'ın Musa (a)'ya verdiği kitabı anlamada ve onu
yorumlamada ihtilafa düşüldüğüne işaret edilmekte, şayet Allah'ın geciktirme
hikmeti olmamış olsaydı bunda şüphe edip ihtilafa düşenlerin işlerinin
bitirilmiş olacağı hatırlatılmakta, şüphesiz Allah'ın bütün çalışanlara hayır
ve şer olarak çalıştığının karşılığın! vereceği bildirilmektedir. Çünkü Allah
insanların işlediklerini haber alandır. [125]
Bir kısım müfessirlere[126]
göre bu cümlede kafirler, onların Kur'an ve ahiret azabı hakkındaki kuşkulan kaydedilmekledir. Scyyit Reşit Rıza ise tefsirinde, Musa'nın kitabında
ihtilaf eden kitabîlere döndüğünü söyler Şûra sûresi; "Onlar kendilerine
ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik
yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar {azabın ertelenmesi
hakkında), Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir (işleri
bitirilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılananlar
(yani Allah'ın Rasulü devrindeki kitab
ehli), ondan, kuşku veren bir şüphe içindedirler." (Şûra, 14) ayeti buna
delildir. Bizim tercih ettiğimiz görüş işte budur.
Ayetlerin ruhundan
anladığımız kadarıyla bu ayetler önceki ayetlerde söz konusu yaptıkları
kafirlerle ilişkilidir. Bu kafirlerin Musa (a)'m kitabından ve îsrailoğullarının bu husustaki ihtilaflarından ^özetmeleri
muhtemeldir. Adeta bu kimseler meleklerin Allah katında şefaatçi olduklarını
söylemelerini kasdcdiyorlar ki bu bir içtihaddir. Çünkü mutlak olarak Allah'ın birliğini içeren
bir prensip ihtilaf kabu! etmez. Bunun için birinci
ayet İsrailoğullarınm ihtilafının prensibe dayalı bir
içtihat olmadığını belirterek onlara cevab
vermektedir. Çünkü ilkesel bir içtihad ihtilaf kabul
etmeyen mutlak olan Allah'ın birlcnnıesidir. Ancak
bunların ihtilafı yorum ve çıkarımdaki genişletmeleri neticesinde olmuştur.
Sonra ikinci ayei. Allah'ın insanların bütün amellerinin karşılığını
vereceğine dair önceki ayetlerde belirtilen şeyleri desteklemektedir.
İşte böyle iki ayette
siyaka devam etmektedir. Şayet çıkarımlarımız doğruysa -biz doğru olmasını ümit
ederiz- birinci ayet Peygamber (s) ile kafirlerin elebaşları arasında geçen
tartışma pasajları sunmaktadır. Kafirlerin elebaşlarından birçoğu Peygamber
(s)'in risaletirii ve Kur'an1] aptalca inkâr
etmiyorlardı. Sırf önceki münasebetlerde değindiğimiz çeşitli ayetlerin
belirttiği üzere inad ve kibirlerinden ötürü inkâr
ediyorlardı. Bununla,birlikte bu, ayetin Peygamber (S)'i teselli içerdiğine
engel değildir.
Aynen
Arapların Kur'an'a yaptıkları gibi insanlardan
kimileri Allah'ın Musa ya verdiği kitabı doğrularken
kimileri yalanladı, kimileri ona inandı, kimileri şüpheye düştü. İşte ayetler
bunu belirtmektedir. Şayet Allah'ın belli bir süreye kadar erteleme hikmeti
olmamış olsaydı yalancı ve şüphecilere hükmetmede acele elmeyc
gücü yeterdi. [127]
112- Öyleyse
emrolunduğun gibi doğru ol; ve seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsun), aşın gitmeyin![128] Zira
O, yaptıklarınızı görmektedir.
113-Sakın
zulmedenlere en ufak bir meyil duymayın'[129]
sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size
yardım edilmez.
114-Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve gecenin
(gündüze) yakın saatlerinde[130]
namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür.
115- Sabret,
çünkü Allah güzel davrananların ecrini zayi etmez.
Ayetler, miTminlerle birlikle Peygamber (s);e Allah'ın çizdiği
ilkeler ve hııdudlar dahilinde dosdoğru olmasını, bu
ilke ve hudutlardan yan çizip haddi aşmamasını cmrelmekle.
Allah'ın onların işledikleri şeyleri görüp gözetlediğini belirtmekte, onları
zalimlere meyletmekten sakındınnakta. meylettikleri
takdirde ise ateşe gireceklerine ve o vakit kendileri için. ne bir dost ne de
bir yardımcı bulamayacaklarına dair onları uyarmakta, Peygamber (s)'i gündüz
ve gecenin evvelinde ve sonunda namaza devam etmesi için teşvik etmekte,
insanın işlediği salih amellerinin yaptıkları
kötülükleri gidereceğini, bunda zikredenler için öğüt. sakınanlar için uyarı
olduğunu belirtmekte, Peygamber (s)'i teselli ederek sabra teşvik etmekle ve
Allah'ın sabreden ve iyilikte bulunanların mükafatlarını zayi etmeyeceğine dair
onu yatıştırmaktadmGörüldüğü üzere ayetler önceki
ayetlerle tam bir uyum içindedir. Önceki ayetler kafirlerin yalanlamalarına
cevap verip onları korkuttuktan sonra bu ayetler Peygamber (s)'e ve mü'minicre nasihat, vaaz ve öğütler vererek onlara iltifat
etmekle ve gönüllerini yatıştırıp, onlara Allah'ın rızasını müjdelemektedir.
"öyle ise emrolunduğun gibi doğru ol; ve seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsun). Aşın gitmeyin..." ayeli bağlanımda müfessirlerden İbn
Abbas (r) der ki: Rasu-lullah (s)'a inen hiç bir ayet yoktur ki bu ayeitcn daha şiddetli (ağır) olsun. Çünkü Rasu-lullah (s); Hud sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı/' buyurdu. Ona:
'"Bu sûredeki hangi ayet ihtiyarlattı diye sorulunca. O: "Emrolunduğun gibi doğru of" ayeti buyurdu.[131]
Şayet rivayet doğru
ise Peygamber (s) bununla Allah'ın emirlerinden ve sınırlarından güçlü bir
azimet ve derin bir iman olan doğruluk için ihtiyaç duyulan şeyleri haber
vermektedir. "Dosdoğru ol" ayetinin anlamı hususunda müfessirler;
Allah'ın emirleri ve yasaklan üzerine sabİl ol.
Bunları çiğneme ve bunları aşma, anlamlarını içerdiğini söylemişlerdir.
Aynı şekilde
müfessirlerden kimileri "asın gitmeyin" cümlesinin; Allah'ın dininde
aşırılığa gitmekten sakındırma anlamı barındırdığını söylemektedirler.[132] Bu
hususta açık telkin içeren şöyle bir nebevi hadis rivayet etmektedirler:
"Kuşkusuz din kolaylıklın Din kendisine galebe çalandan başkasına
zorlaştırılmaz. Bu yüzden zorlukları gideriniz, yakın I aştırınız ve
müjdeleyiniz."
Yine müfessirler
"Zalimlere en ufak meyil duymayın?" cümlesinin onlara meyle ilave
olarak zalimlere müdahale etmekten sakındırma ve onlara müdahale edenleri
uyarma anlamı içerdiğini söylemişlerdir.[133]
Bunda açık bir yönlendirme bulunmaktadır. "Gündüzün iki tarafında
(sabah-akşam) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl: çünkü iyilikler
kötülükleri giderir" ayetiyfe bu ayetin Medenî
olduğu hususuna bir yorum; kendisine güvendiğimiz mushaf
bu ayetin (f 14) Medine inişli ayet olduğunu riva-yci etmiştir. Müfessirler ayetin nüzulü hususunda Peygamber
(s) den hadis rivayetinde bulunmuşlardır. Buhari'nin
rivayetine göre adamın biri bir kadınla birleşir. Bunun üzerine Peygamber'e
gelerek durumu anlatır. Bu olay üzerine; "Gündüzün iki tarafında (sa-hah-akşam) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz
kıl, çünkü iyilikler kötülükleri giderir" ayeti İndi[134].
Adam; bu benim için mi? dedi. Peygamber (s): "Ümmetimden bunu yapan
içindir." buyurdu. Tirmizi'nin Müsned'inde bu hadis biraz daha farklı olarak rivayel edilmekledir. Hadiste ifade edildiğine göre olay
Medine'de geçmiştir. Burada, Rasulullah (s) adama:
Allah yolunda savaşırken onun ehline böyİe yaparak
muhalefet mi etlin?[135]
buyurduğu ilavesi vardır. Yine müfessirler bu hususta bir başka hadis rivayet
etmektedirler.[136]
Hadiste zikredildiğine göre; Bir adam Peygamber (,s)'e gelerek, bostanda
(bahçe) bir kadın gördüğünü ve ona cima hariç herşeyi
yaptığını haber verir. Allah Rasulü ise; "Rasulullah'ın hakkında hiç bir şey buyurmadığı şeyi ona
yaptın mı?'1 buyurdu. Adam Rasulullah'ın huzurundan
ayrıldı. Allah Rasulü bir müddet onu gözüyle (akib elti, ardından; "Onu bana gelirin.'' buyurdu.
Adamı getirdiler. Rasulullah adama bu ayeti okudu.
Son hadisin de
desteklediğine göre; Allah Rasulü ayeti fetva ve
kendisine tevbe ederek ve pişman olarak gelen
günahkarları yatıştırma adına okuyordu. Ayetin Medine'de olduğunu rivayet eden
kimseler ise isi karıştırmışlardır. Çünkü bu ayetle önceki ayetier
arasında bir akış bütünlüğü vardır. "Enırohınduğun
gibi doğru ol" ve "Namaz kıl" gibi ifadelerin üslup olarak
birbirine atfcdilmişlir. Bunun için ayetin Medine'de
indiğini bc-Iirten
rivayetin sıhhatinden kuşku duyuyoruz.İlk bakışla göze çarptığı kadarıyla zikrolunan ayet iyiliklerden sayılan namazla kötülüklerin
silinmesi arasında ilişki kurmaktadır. Namazla kötülüklerin silinmesi
arasındaki alaka insanoğlunun oluşumunda mevcuttur. Öyle ki kendisinden bir
hata sadır olsa Allah'ın huzuruna durunca hemen bunu anımsar, ulanır ve
pişmanlık duyar. Bu hadise bu şahsı düşünmeye iter yanlışlıklardan el çekmeye
sebep olur. Ayetin son paragrafında bu anlam gayet açıktır veya buna işaret
etmekledir. Bu yüzden Allah'ı zikirde serden alıkoyan ve hayra sevkeden bir iksir vardır. Namaz ise Allah'ı zikretmenin en
güçlü vesilesidir. Özelle; bu neticeye götürmeyen namaz herhangi bir kötülüğü
silemez. İnsanlardan kimi bilgisizlerin sırf kıyamlarıyla, riîkûlarıyla,
secdcleriyle kıldıkları namaz kötülükleri silmeyi
bırak onları başka alana götürür.
Hayalın asıl amacı
namaz ve zikir vesilesiyle insanı uyandırmak ve nefsi ıslah etmektir. İnsan
ancak bilerek. Allah'tan korkarak, şükrederek ürpererek, günahlarına pişman
olarak, tövbesinde samimi olarak ve buna da gerçekten inanarak namaz kıldığı
takdirde bu namaz onun kötülüklerini siler. Şunlar bu mevzudaki nebevi
hadislerdendir; '"Kimin namazı kötülüklerden ve çirkin işlerden kendini sakmdırmıyorsa bu AlIah'lan
uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz."[137]
"Kimin namazı, kötülüklerden ve çirkin işlerden nebyetmiyorsa
onun namazı namaz değildir.[138]
Bu söylediklerimizle
birlikle, şöyle demek mümkün: "İyilikler kötülükleri giderir" cümlesi
genel bir İlke içermektedir, Namaz önemine binaen iyilikler kabilindendir. Bütün
iyiliklerin kendisi değildir. Farz olan sadakalar (zekat) ve nafile olanlar
iyiliktir, ci-had iyiliktir, zayıflara yardım etmek
iyiliktir. Onları korumak iyiliktir. Anne babaya ikram etmek iyiliktir, Hak,
hayır, sabır, iyiliği emredip, kötülüklerden sakındırmak üzere yardımlaşmak,
hayra davet etmek vs. iyiliktir. Ancak ne var ki dosdoğru kılınan namaz
kötülükleri giderir. Kuşkusuz bu ilkenin gereği; bir daha yapmamak üzere pişman
olup tevbe ettikten sonra sayılan iyiliklerin
kötülükleri gidermesidir. Şu ayetler de bunu destekler mahiyettedir; ''Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allah
onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir. Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir." (Furkan, 70). "Başka bir
kısmı da (seninle Tebük seferine gelmemek
hususundaki) günahlarını itiraf elliler, iyi işle kötü işi birbirine
karıştırdılar. Belki Allah, bunların tevbe-sini kabul
eder. Çünkü Allah bağışlayan, esirgeyendir. Onların mallarından bir miktar
sadaka al ki onunla onları temizlesin, yüceltsin ve onlara dua et; çünkü senin
duan onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir." (Tevbe,
102-103).Nisa sûresinde bu hususta ayet vardır. Orada kişinin büyük günahlardan
sakındığı zaman Allah'ın hatalarını ve kötülüklerini affedeceği
belirtilmektedir.
"Eğer size
yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz
ve sizi ağırlayacağınız bir yere sokarız." (Nisa, 31).
Ahmed b. Hanbel'in Muaz (r)'dan rivayel ettiği bir
nebevi hadiste; Ey Muaz kötülüklerin peşinden onları
silen iyilikler işle ki insanların en iyi ahlâklısı olasın.[139]
Ahmet b. Hanbel'in Ebu Zer'dcn
(ra) rivayet ettiği başka bir hadiste; "Nerede
olursan ol. Allah'tan kork. kötülüklerin ardından onları giderecek iyilikler
et ki insanların güzel ahlaklısı olasın.'[140] Her
iki hadiste söylediğimiz ilkeyi desteklemektedir.
Bu İlke. bu bağlamda
rivayet edilen hadisler, bunu destekleyen ayetler işte böyle mü'minin önünde geniş ufuk açmaktadır.
Bu
Furkan sûresinde açıkladığımız Tcvbcye
benzese de burada iyiliklerin kötülükleri götüreceği noktasında İlave
bulunmaktadır. [141]
116- Sîzden
önceki nesillerden akıllı kimselerin[142] (İnsanla-rı) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan menetmeleri gerekınez miydi[143]'.
Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı.
Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine[144]
düşüp sırtlardılar ve suç işleyen (insan)lar olup
çıktılar.
117- Halkı İslah edici kimseler olsaydı, Rabbin o şehirleri[145]
haksız yere helak edecek değildi.
Ayetlerde, Allah'ın
peygamberlerinden anlattığı önceki milletlerin işlerinden olan şeyleri takibetme anlamında rapor sunulmaktadır. Önceki milletler
içinde, yeryüzünde işlenilen fesattan insanları alıkoyacak takvalı, faziletli,
akıllı kimselerin olmaları gerekirdi. Fakat bunlar azınlıkta oldukları için
etkili olamadılar. Bunlar Allah'ın kurtardıkları ve kurtardıklarının yolundan
giden kimselerdir. Diğerleri ise zalimlerden oldular. Günah işlemeye devam
ettiler, taşkınlık ettiler, şehvetleri peşine düştüler. Bu yüzden Allah onları
helak etti. Allah halkı salihlerden ise hiç bir
kasaba halkını helak edip yerle bir etmez. Çünkü bu zulüm olur. Allah ise
zulmetmekten münezzehtir.
"Sizden önceki
nesillerden akıllı kimselerin (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan
menetmeleri gerekmez miydi?"
Birinci ayetin başlarafının, Allah'ın helak ettiği milletlere uyan bir
kısım nesillerden sonra insanların nesiller olarak yaşama sebebini anlatması
muhtemeldir. Şayel önceki milletlerden ve asırlardan
az da olsa akıllı, takvah. salih
amel işleyen ve yeryüzünde fesattan alıkoyan insanlar olmamış olsaydı insan
nesilleri ortadan kalkardı ve onlardan hiç kimse kalmazdı. Burada, apaçık bir
yönlendirme ve sosyolojik bir tesbit bulunmaktadır.
Peygamber (s}'c iman eden mü'minlere teşvik olup,
onlara sabır Öğütlenmektedir. Allah iyilikte bulunanların mükafatını zayi
etmeyeceğini bildirmektedir. Yine burada heva ve
heveslerine kapılan şehvetleri peşine giden, inad ve
büyüklenme üzere devam eden kafirlere uyarı bulunmaktadır. Bilindiği üzere
ayetler birbirleriyle irtibat halindedir.
"Halkı ıslah edici
kimseler olsaydı, Rabbin o şehirleri haksız vere helak edecek değildi." Bu iki ayetten ikincisinin yorumu hususunda
bir çok görüşler ortaya atılmıştır.
Bi/, Üstad Reşit Rıza'ıun, medeni, ilmi ve sosyolojik reform anlamı üzerinde
"Halkı ıslah edici kimseler olsaydı'' cümlesine bir yorumda bulunduğunu
görmekteyiz. Üstad: Allah'ın .salih
milletleri küfür ve şirk içinde bulunmalarına rağmen helak etmeyeceğini, onları
buradan çıkaracağını belirterek; milletler küfürle birlikte yaşar ama zulümle
yaşamaz." demektedir[146]
Buna benzer yorumlar önceki klasik müfessirlerin sözlerinde de bulunmakladır.[147]
Kuşkusuz
bunda doğruluk payı vardır. Hatta her iki ayetin içeriği de bunu gerçekten
desteklemektedir. Çünkü her iki ayette söz. yeryüzünde bozgunculuk etme, günah
işleme, şehvetler peşine koşma, aşırılıkta bulunma şeklinde özetlenmekledir. Hud sûresi, 102. ayetteki ("ve hiye
zâlimctüır zulüm işlerlerken) cümlesi aynı şekilde
bunu desteklemektedir. [148]
1 I 8-
Rabbin dileseydi, insanları bir tek ümmet yapardı. A-ma
ihtilaf edip durmaktadırlar.
119- Yalnız
Rabbinin acıdıkları (bu ihtilafın dışında kalmışlardır) Zaten (Aliah) onları bunun için yaratmıştır. Rabbînîn: "Andolsun, ben cehennemi hep cinlerden ve insanlardan
dolduracağım! sözü tam yerine gelmiştir.
Ayet bilindiği üzere
Önceki ayetleri takiben gelmiştir. Siyakla da bağlantılıdır. Bu ayet onları
uyanmakla birlikle kâfirlerin inatlarına ve durumlarına karşın Peygamber (s)'i
teselli etmekte ve yatıştırmaktadır. Bu yüzden üzülmesine ve kederlenmesine
gerek kalmamaktadır. Şayel Allah dileseydi bütün
insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat onun hikmeti gereği kafir ve suçlulardan
hakcdenleri cehenneme doldurmak için insanları farklı
kılmıştır Bilindiği üzere "Rabbinin acıdıkları hariç" cümlesi
Peygamber (s)'in risaletine inananları
kaydetmektedir. Onlar Allah'ın rahmetine eriştikleri için cehennem halkından
olmadılar.
Ayet -Kur'an'ın üslubu gereği- bir çok insanın isteklerine cevap
olarak gelmiştir. Çünkü ayet kabiliyet ve seçimleri oranında her birinin
durumunu belirlemek için Allah'ın kanunlarından birini yani insanların
gidişat, meşrep, temayül ve mevhibelerindeki ihtilafı
ortaya koymaktadır. Allah dileseydi bir (ek millet ve ümmet yapardı. O zaman
diğer canlılardan farksız olurlardı. Bakara süresindeki "Hani bir zaman
rabbin meleklere ben yeryüzünde halife yaratacağını, demişti." (Bakara.
30) ayette belirtildiği üzere insanların yeryüzünde halife oluşunun ve teklifle
yükümlü kılınışının bir anlamı olamazdı. Buradaki en Önemli husus da Allah'ın
hikmeti gereği ahiret yaşamındaki ceza ve yeniden
diriliş hususudur. Belki de bu Allah'ın insanoğluna bir tür ikramıdır. Bu husus
tefsiri yapılmış olan İsra sûresi 70. ayette
açıklanmıştır.
Bu
ayetle Yunus süresindeki; "insanlar ancak bir tek ümmet idi. Ayrılığa
düştüler." ayeti arasında ilk bakışla çelişki olduğu ortaya çıkmaktadır.
Oysa burada çelişki bulunmamaktadır. Yunus sûresinde insanların bir tek fıtrat
üzere yaratıldığı belirtilmekledir. Daha önce de açıkladığımız gibi. ihtilaf ve
farklılıklar bu fıtratta değildir. Bu ayet söz konusu farklılıkların
sebeplerini ortaya koyuyor. Bu ayette ise bu farklılık ve ihtilafın .sebebi
anlatılmaktadır. [149]
120-
Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbine sağlamlaştıracak her şeyi sana
anlatıyoruz. Bunda da sana hak ve inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir.
121-
İnanmayanlara söyle: Olduğunuz yerde yapacağımızı yapın. Biz de
yapıyoruz!"
122-
Bekleyin. Biz de bekliyoruz.
123-
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler
hep Allah'a döndürülüp götürülür. Ona kulluk et ve ona dayan. Rabbin sizin
yaptıklarınızdan gafil değildir.
Ayetlerde siyakı ve
önceki kelâmı takip vardır. Allah'ın geçmiş peygamberlerin hikayelerinden
Peygamber (s)'c anlatması onun gönlünü yatıştırmak, yarattıklarındakî Allah'ın
hikmetini açıklamak ve burada mü'minlere öğüt ve
hatırlatma sunması vardır. İ-man etmeyenlere ise
böyle bir şey olamaz. Çünkü Allah'ın hikmeti, insanlardan yararh-zararlı,
doğru yolu bulmuş-sapık, hayırh-şerti
insanların olmasını gerektirir. Ve onlara istedikleri yola gitmelerini emreder.
Biz de istediğimiz yola gidiyoruz. Allah'ın hükmünü ve emrini bekleyiniz. Aynı
şekilde bizler de bekleyenlerdeniz. İnsanın Allah'a dayanması, zikir ve
ibadetine devam etmesi gerekir. Herşey ona
dönecektir. Göklerde ve yerde gizli ve açık herşeyden
haberdar olan odur. Mü'min ve kafir olarak insanların
yaptıklarından gafil değildir.
Bilindiği üzere
ayetler Peygamber (s)'i teselli etmekte, kâfirlerin durumlarından sorumlu
olmayacağını belirtmektedir. Bunlar niyetlerinde, kaîblerindc
ve ahlâklarında iyi davranan ve salih amel
işleyenleri doğru yola götüren hak üzere inmiştir. Aynı şekilde kafirleri
korkutma. Allah'ın onların yaptıklarını kuşattığını belirtme hedefine matuftur.
Kafirler ona döneceklerdir ve onun huzurunda hesab
vereceklerdir.
Aynı
şekilde bu ayetler sûrenin çeşitli bölümlerinde anlatılan tartışma ve münakaşa
konumlarını açık olarak ortaya koymaktadır. [150]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/445.
[2] Sümme Bu ayetteki bu harf tcrahi (gecikme) için değil, atıf ve durumu açıklama
içindir. Bu; birinci ayette; "Kitabın ayetleri sağlamlaştırılmış ve
açıklanmıştır", ikinci ayette ise; "Rabbinİzden
af dileyiniz ve O'na yöneli-niz"
anlamındadır.
[3] Tcvellev Yüz çevirirsiniz...
anlamındadır.
[4] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/446-447.
[5] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/447.
[6] Tcvellev Yüz çevirirsiniz...
anlamındadır.
[7] Yestağşime siyâbehum Başkalarını görmelerinden engellemek için
elbiselerini başlarına geçiriyorlar.
[8] Bkz; Taberi,
İbn Kesir, Begavi, Hazin
Tefsirleri.
[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/448-449.
[10] Ümmetin (Sayılı) günlere, süreye, anlamındadır
[11] Mâyahbisuhu Ona engel olan,
nedir?
[12] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/449-450.
[13] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/450.
[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/450.
[15] Ed-darrau
Etkisi .sahibinde beliren eza,v,e zaran
[16] En-neamâü Etkisi sahibinde
beliren nimet.
[17] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/451-452.
[18] Enyegûlû demelerinden
korkarak...
[19] Bkz. Taberi'nin
Mecmau'l Beyan adlı eseri.
[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/452-454.
[21] Bkz. Taberİ'nin
Mecmau'l Beyan adlı eseri.
[22] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/454.
[23] Habita Batıl oldu, heder
olup gitti.
[24] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/455.
[25] Şahidim minim Rabbinden bir şahit cümlesinin anlamı
hususunda en doğru görüş; Kur'an'dır. Bu görüşü
tercih etme sebepieri ise kendisinden sonra gelen
"Ondan önce de... Musa'nın kitabı var." cümlesidir.
[26] Ulâikci Bunlar, tercih
edilen görüşe göre Rablcrinden bir delil üzere
bulunan kimselerdir.
[27] ei-Ahzâhin
Burada ortak bir amaç için toplanan değişik gruplar kasdedilmektcdir.
Kur'an'm buradaki ve diğer yerlerindeki aycller bunun Peygamber {s)'c karşı gruplaşan lopluluklar
olduğunu belirtmektedir.
[28] Miryetin şüphe, kuşku.
[29] İnnehu'l hakku
nün rahbike Tercihe şâyân görüşe göre cümleden,
ayette çeçen mev'id kasdedilmektedir.
[30] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/456-457.
[31] Ve men ezlemu mimmen iftera alallahi
kezihen): Bu cümle çok tekrarlanıp anlamı ise
şöyledir: Allah adına yalan söyleyen ve İftira etlen kimseden daha zalim ve
günahkâr kimse yoktur.
[32] İşhâdü çoğulu 'sahil' veya
'.şehit' olup ikisi de ayni anlama gelmektedir. Belki de bununla Peygamberler ya da melekler kasdcdilmiş olup
diğer ayetlerde de varil olduğu üzere onlar, kıyamet günü insanların yaptıkları
amellere karşılık hesah vermelerine sabitlik
edeceklerdir
[33] Lan yekürtu
rmt'cizm): Helak olmaları ve kahrolmala-riyhı Allah'ı acze düşüremezler.
[34] Mâ kânû
yestetifm essema ve mâ kânû yübsinme
Burada (mâ)'nın nefiy olmadığı rivayet (ıkınmaktadır. Bu durumda ayetin
anlamı; onlar kat kal azab göreceklerdir. Çünkü onlar
dinleyebilecek durumda olmalarına rağmen dinlemediler, görebilecek durumda
olmalarına rağmen görmediler. Bir başka rivayette ise ayetin anlamı; onlar
hâlâ dinlemiyor ve görmüyorlar. Bunun için kat kaf
a/ab göreceklerdir. Bir diğer rivayette ise (mâ)'nın nefiy anlamına geldiği
söylenmiştir. Buna göre ayetin anlamı; Onlar kat kal azab
göreceklerdir. Çünkü onlar dinleyip görmeye güçlerinin yetmediğini belirterek
kibir ve inatları -
nın ne düzeyde olduğunu ortaya koyuyorlar. Bi/. de bu görüşü tercih ediyoruz.
[35] Lû cereme Kesme ve kazanma
anlamındadır. Fakat bu 'gerçek7 ve "olması zorunlu' anlamında
deyimleşmiştir.
[36] Ahhetû Korktular, Allah'a
boyun eğdiler ve samimi oldıilar.
[37] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/459-460.
[38] Badiye'r-ye'yi
Düşünmeksizin bir çırpıda .söylenen yahut soyul kalan söz.
[39] Erâzilıınâ İçimizden hor ve
hakir bir kesim...
[40] Unmıayt't aleyküm Onun anlayışı size kapatılmış..
[41] EnUhimükufııûhâ Sizi ona
zorla, tartaklayarak mı sokacağız?
[42] Tezden Mor ve hakir gördüğü, hoşlanmadığı...
[43] İnkane'Hahit yundu en-yıtğviyekum İçinde uyarı ve cleşLiıi
bulunan bir ifadedir.
[44] Feh tebteis
Üzülme, hüzünlenme
[45] Isnai! fulke
bİ a'yünina Gemiyi bizim
yo! göstermemiz ve gözetimimizde yap...
[46] Et-tcnnûr Ekmek pişirmek
için ateşin yakıldığı yer, fırın...
[47] Fare Ondan sular fışkırttı.
[48] Fîma'zilin Tek başına, uzak
bir yerde
[49] Hâlefeneku Ayırdı, parçaladı.
[50] Ekleî Tul. durdur, yeter
[51] Gıydal mâu
Su azaldı, çekildi
[52] El-Cûdî Doruğunda geminin
oturduğu dağın ismi.
[53] İniıchıt kyse
nün ehlike innehu ame-tun gaynı salibin Şüphesiz
onun yaptığı doğru değildir. O'nun senden olması doğru olmaz. Senin dilinden
sayılmaz.
[54] Bkz. Ayetlerin yorumu için: Taberi, İbn Kesir, Hazin, Menar, Taberi. Begavi tefsirleri
[55] Bkz. Menar,
Taberi, ibni Kesir. Hazin
ve diğer tefsirler.
[56] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/465-467.
[57] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/467-468.
[58] Bkz. Taberi,
İbn Kesir, Tabresi, Zemahşeri, Begavi tefsirleri.
[59] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/468.
[60] Uidrâve';Çok, peşpeşe, Sol..
[61] I'terake ba'du
âlihet'tnâ hi şûin Bununla şunu kasdcdiyorlar;
ibadet elliklerimizden biri sana kötülük dokundurmuş, bu yüzden son çağıın ve Öğüdünde tıpkı mecnun gibi olmuşsun...
[62] Ma mın
dabbedin illa huve âhizun hi nâ-sıyetîha); Hiç bir canlı yoktur ki. Allah onun işinin
sahibi, hareket ve sekeııaf-larınm
kuşatıcısı olmasın.
[63] Tevclk'v Yüz çevirirseniz,
dönerseniz...
[64] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/471.
[65] I!sta'merekumfîlıa Sizi
orayı onarmaya gücü yeter kıldık.
[66] Kad küntefîna
mercuvven kabîe hazâ Bu
sözden onlar şunu kaydediyorlardı; Biz senin akıllı olduğunu sanıyorduk. Senin
için bizde bu hususta bir ümit ve istek belirdi.
[67] Fe agan'thâ
Ayaklarını kopardılar.
[68] Câsimiyn Ölü oldukları halde
omuzları üzere çöke kaldılar.
[69] Keen lan
yağnev fîha Sanki onlar hiç
orada ikamet edip oturmamışlardı.
[70] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/473.
[71] Hanîzİn Pişmiş, kızarmış
[72] Ne kirehumy Durumlarından
hoşlanmadı, işlerine şaştı.
[73] Erccse minhum
hîfelen Onlardan korktu, ürperdi.
[74] Dahiket Müfcssirlcrin
görüşüne göre: İbrahim'in hanımı; elçileri yemek yemez görünce yahm elçiler kendisini Lshak'la
müjdeleyince güldü. O. bunun imkansız olduğunu sanıyordu. Çünkü hem kendisi hem
de kocası ihtiyar İdi.
[75] Ba'tf Kocam.
[76] Er-rev'u korku, ürperti
[77] EyyüIıu Çok ağlayıp
sızlanandır.
[78] Mıınîhun Allah'a muracât edendir. O'na teslim olandır.
[79] El-ishah, 17-18.
[80] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/475.
[81] Sû' hihim (Elçiler Lut'a gelince) onlar yüzünden korktu.
[82] Oâga hihim
zer'an sıkıntı ve şiddet anında kişiye do: kunan elem için söylenen bir tabirdir.
[83] Asîbuiı Zor ve tehlikeli
[84] Yehreûne ileyhi
Ona doğru koşarak, hızlıca...
[85] Ya melûne's-seyyiât Erkekleri kullanmak için gelen çirkin adetlerine kinayeten bu tabir kullanılmıştır.
[86] Lev enne
İîbikum kuvyeten Keşke
benim, kavmimi
onunla sizden
savunabileceğim ve size karşı bana yardım edebilecek bir gücüm oîsaydı.
[87] Ruhun şedîcl Sizi koruyacak
kaleden sığınağa...
[88] Leıı yesüû
Ueyke Onların ,sana eziyet etmeye güçleri yetmez.
[89] kıtm minc'l
leyli Gece karanlığı esnasında...
[90] Sicdlİn Farsçadan
arapçalaşlırılmış bir kelime olup, anlamı; kuru çamur
demektir.
[91] Mcndûdİn Dizilmiş,
sıralanmış...
[92] Mmevvemeten Sayılmış veya
üzerine Rabbani işaret konulmuş.
[93] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/477-478.
[94] I'a yccrimemıckı'mı
şikâkî Bana karşı gelmeniz si-
zi... kılmasın, bana muhalefete sürüklemesin.
[95] Mâ nefkalıu
Anlamıyoruz düşül emiyoruz, kavrayanıiyoruz, idrak
edemiyoruz.
Mâ nefkalıu Anlamıyoruz düşül
emiyoruz, kavrayanıiyoruz, idrak edemiyoruz.
[96] Rehtuke Aşiretin, ailen...
[97] Ve mâ ente
aleynâ hi aziz Sen şahsî
olarak, bize
[98] İtte haztumûhu verâekum ztlınyya Unuttunuz, ona
itina etmediniz.
[99] i'meliİ ala mekanetikum İşlerinize ve durumlarınıza devam ediniz.
[100] Irtekıbûinm maakum rakihûrt Bekleyin, ben de
sizinle beraber bekieyiciyim. Bu cümlede Allah'ın
azabının bir tehdidi vardır.
[101] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/481.
[102] Yekdumu kavmehıt
Kavmine liderlik ediyor, yol gösteriyor
[103] Bi'se'î virdu'l-mevrud El-vİrdu; suya gelen
hayvan anlamındadır. Cümlenin anlamı ise; Firavn'un
kavmini götürüşü ne kötü oldu, demektir. Çünkü Firavn
kavmini ateşe götürmekledir.
[104] Bi'se'r-Rıfdu
l-Merfûd Er-rıfdu; Hediye,
destek, yardım anlamındadır. Cümlenin anlamı ise; Firavn'ın
kavmine sunduğu hediye/destek ne kötüdür.
[105] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/482.
[106] Kaimun
Baki,mevcut,dimdik,yaşamakta anlamındadır.
[107] Hasıydım Hak ile yeksan olmuş, helak olmuş, yıkılmış
anlamındadır.
[108] Tetbîhin Hayıflanmaktan
başka bir şey değil
[109] Yevmini Meşhudun Büyük bir gösteri/festival yapılan
gündür.
[110] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/483-484.
[111] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/484.
[112] La tekelicmu Konuşturulamaz
[113] Lehüm fıhâ
zefirim ve şehîgıın Bu cümlede vurgulanmak islenen
cehennem ehlinin karşılaşacağı sert ve katı muameledir. İnsan belalarla
karşılaşınca sıkılır ve daralır.
[114] Gayre meczûzin
Kesintisiz, sürekli
[115] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/485.
[116] Bkz. İbn
Kesir. Begavi, Taberi, Zemahşeri tefsirleri.
[117] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/485-486.
[118] Bkz. Taberi
Tefsin.
[119] Bkz. Hazin. Begavi. Tefsiri.
[120] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/486.
[121] Bkz. Zemahseri.
[122] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/486-487.
[123] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/487-488.
[124] Lemınû Ayetle geçen bu
harfin anlamı hususunda ihtilaf vardır; kimilerine göre (illâ) anlamındadır. Kimilerine
göre ayette cümle hazfi vardır. Bunun takdir
edilmesi; şüphesiz Rabbin onlardan tümüne yapıp ettiklerini, işlediklerini
onlara tastamam ödeyecektir." şeklindedir. Biz ise birinci görüşü tercih
ediyoruz.
[125] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/489.
[126] Skz. Taberi,
İbn Kesir. Tabresi, Kasimi Tefsirleri.
[127] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/489.
[128] Ve kt tetğıı
Size emrolunan şeyde aşırı gitmeyin, haddi aşmayın.
[129] Ve la teı'kehû meyletmeyin,
yönelmeyin.
[130] Züiefen mine'I-leyli
el-iz!af. yakın olma anlamındadır. Cümle, gecenin sabaha yakın olan saatleri
anlamındadır. Bununla kasdedile-nin
yatsı ve sahalı vakti olması mümkündür. Her ikisi; gecenin başı ve sonu
cümlesi, gecenin iki tarafı cümlesinin karşıt anlarnlısıdır.
[131] Bkz. Begavi,
Tabresi, Zemahşen. Hazin
Tefsirleri.
[132] Bkz. Hazin Tefsin
[133] Bkz. İbni
Kesir. Begavi, Tabresi
Tefsirleri.
[134] Bkz. İbn
Kesir, el Tâç el-Camiu W\ usûl fi ehadisr'r-RasÛl, cilt:4. s. 153. Birinci baskı.
[135] Bkz. a.g.e., s. 153,.
[136] Bkz. ibn
Kesir tefsiri
[137] Bkz. Ankebut,
45. ayetin yorumu için ibn Kesir tefsiri.
[138] Bkz. ibn
Kesir Tefsiri.
[139] Bkz. ibn
Kesir Tefsiri.
[140] Bkz. İbn
Kesir Tefsiri.
Bkz. İbn Kesir Tefsiri.
[141] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/490-493.
[142] Fe lev
lâ Burada kınama ve taaccub anlamında kulIanılmıştkır.
[143] Ölü bckıyyeün Burada
faziletli, hayırlı, takvalı, akıllı kimseler
anlamındadır.
[144] Mâ ütvifû
fîhi Bunun sebebi, onların şehvetleri peşine
düşmelerinden başka bir şey değildir.
[145] Bi zu/min Burada; haksız ve gereksiz yere. anlamındadır.
[146] Bkz. Reşid
Rıza'nın tefsirinin 12. cüzü, s. 190-193.
[147] Bkz. Taberi,
Tabresi, Zemahşeri, Hazin, Begavi Tefsirleri.
[148] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/494-495.
[149] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/496.
[150] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/497.