YÛSUF SÛRESİ
Bu
mübarek sûre, Kur'âiı-ı Azîmüşşân'm on ikinci sûresi olup, yüz on bir âyettir.
Mekke'de nazil olmuştur. Yûsuf (a.s.)'dan bahsettiği için aynı adı almıştır.
Nüzulü hakkında birkaç rivayet vardır. Söyle ki: Yahudi bilginleri müşriklerin
ileri gelenlerine şöyle demişlerdi: «Muhammed'e sorun. Yakub'un aile efradı
Şam'dan Mısır'a niçin gitti ve Yûsuf un kıssası nedir?» Bunun üzerine Allahü
Teâlâ bu sûreyi inzal buyurmuş ve Peygamberine Yûsuf (a.s.) hakkında en
mükemmel bilgiyi vermiştir. Bu sûrenin nüzulüne kadar müşrikler Yûsuf Ca.s.)
hakkında böyle bir ma'lûmata sahip değillerdi. Yûsuf süresi de, diğer sûreler
gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğine delâlet etmektedir. Diğer bir
özelliği, beşeriyet alemindeki garip olayları bildirmesidir. Aynı zamanda bir
peygamber namzedinin, başına gelenlere sabrederek, sebat ederek ne gibi yüce
makamlara yükseldiğini insanlığa göstermektedir.
Allahü
Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle buyuruyor:
■Elif,
Lam, Râ. Bunlar, hakkı açıklayan kitabın âyetleridir.»
Bu
sûre-i celîlenin nüzul sebebi şudur: Yahudi bilginleri müşriklere «Peygamberlik
iddiasında bulunan Muhammed'e Yakub (a.s.) ile oğulları Şam'dan Mısır'a niçin
gittiler ve bu olay nasıl cereyan etti sorun?» derler. Bunun üzerine Allahü
Teâlâ Yûsuf süresini
C.:
III — P. : 17
258 Yûsuf Sûresi (Cûz: 12. Âyet: 2-4)
inzal
eder ve şöyle buyurur: «Yâ Muhammed, müşriklerin sana sorduklarını bilir ve
görürüm. Sana Yakut ile Yûsuf'un kıssasını sorarlar. Ben, Yûsuf ile kardeşleri
arasında neler olduğunu biliyorum, halkın bilmediklerini ve görmediklerini de
biliyorum. Bizim bilgimizden hiçbir şey gizli .değildir. Yûsuf ile Yakub'un
kıssasını sana nakledeceğimizi Tevrat'ta bildirmiştik. Bunlar, haramı helâli,
imanı küfrü, iyiyi kötüyü, hakkı bâtılı açıklayan kitabın âyetleridir.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
-Biz onu, anlayasınız diye, Arapça Kur1
an olarak gönderdi k.-
Yüce
Allah, Kur'ân-ı Kerîm'i insanların okuyup, içindekileri iyice anlamaları için
Arapça olarak göndermiştir. Kur'an'm, Peygamberimize Arapça olarak indirilmesi
insanlar tarafından okunup, ifade ettiği mânâların iyice anlaşılması içindir.
Zira lisanlar arasında en kolay ve en zengin olanı Arapçadır. Arapçadaki üslûp,
sadelik, akıcılık hiçbir dilde yoktur. Bunun için Yüce Allah Kur'ân-ı Azîmüş.-şân'ı
Arapça olarak göndermiştir.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
«Biz bu Kur'an'ı sana vahyederek, en güzel beyan ile
kıssaları anlatacağız. Halbuki sen daha evvel bundan habersizdin.»
Bu âyeti
celîlenin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler varsa da, sahih olanı şudur:
Sahâbe-i kiram, Peygamberimiz ts.a.v.)'-den, içinde emir, nehiy, ahkâm ve
hadler bulunmayan bir sûrenin gelmesini isterler. Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu
sûreyi inzal eder ve şöyle buyurur: «Yâ Muhammed, biz sana kıssaların en
güzelim ve hayırların en muhkemini bu Kur'an içinde vahyettik. Halbuki sen daha
evvel Yûsuf'un kıssasından habersizdin,»
Allahü
Teâlâ, Yûsuf ta.s.J'dan şöyle haber veriyor:
«Bir vakit Yûsuf, babasına: "Babacığım, rüyamda
on bir yıldız, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm" demişti.»
(Cûz: 12. Âyet: 5-6) Yusuf Sûresi 259
Hz.
Yûsuf, Yakub (a.s.)'un on iki oğlundan birisidir. Rivayete göra on iki veya on
yedi yaşlarında iken bir rüya görür. Rüyasında on bir yıldızın, güneşin ve ayın
gökten inerek kendisine secde ettiğini görür ve rüyasını babasına anlatır.
Babası, gelecekte onun peygamber olacağını anlayınca, rüyasını kardeşlerine
söylememesini tembihler. İmam-ı Katâde'ye göre on bir yıldız Yûsuf (a.s.)'un
kardeşleri, güneş babası, ay da anasıdır. Yakub (a.s.) oğlunun rüyasından
nübüvvet tacını giyeceğini anlayınca, ona bir zarar gelmesinden korkar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Babası
dedi kij "Oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak
kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır.»
Yakub
(a.s.), Hz. Yûsuf'a kardeşlerinin hased edeceğinden korktuğu için, rüyasını
kardeşlerine anlatmamasını söyler ve şöyle der: «Oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine
anlatma. Sonra seni yok etmek için bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın
apaçık bir düşmanadır.» Bundan sonra Yakub (a.s.) oğluna şu hakikatleri
açıklar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Rabbin
seni böylece rüyadaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlamayı öğretecek. Daha
önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub
soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz ki, Rabbin her şeyi bilendir, tam hüküm ve
hikmet sahibidir.»
Yakub
(a.s.), oğlu Yûsuf (a.s.)'un rüyasını tabir ettikten sonra «Oğulcuğum, Rabbin,
seni böylece rüyadaki gibi, nübüvvet -ve risalet vererek peygamber seçecek,
sana rüyaları yorumlamayı ve her işin sonunun ne olacağını öğretecek. Daha önce
ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub'un
çocuklarına da tamamlayacaktır. Çünkü senin Rabbin, Hakîm'dir, kullarının
üzerinde nimetini tamamlamakla hükmeder. Alîm'dir, kullarının ne yaptıklarını
bilir» der.
260 Yûsuf
Sûresi (Cûz: 12. Ayet: 7)
Allahü
Teâlâ âyet-i celüesinde şöyle buyuruyor:
«Andolsun
ki, Yûsuf ve kardeşlerinin hâdisesinde, soranlar
için nice ibretler vardır.»
Kur'ân-ı
Azîmüşşân'm her âyeti insanlar için bir öğüt ve bir ibret levhasıdır. Yûsuf
(a.s.) ile kardeşlerinin hâdisesinde, soranlar için öğüt alınacak nice ibretler
vardır. Şeytanın hilesiyle kardeşlerinin ihanetine uğrayan Yûsuf (a.sJ, Allah'a
olan teslimiyeti ve sabrı neticesinde nübüvvet tacını giyer, öğüt alacaklar
için bunda nice ibretler vardır.
îbn
Abbas Cr.a.Va göre bu âyetin nüzul sebebi şudur: Yahudi bilginlerinden birisi
bir gün Peygamberimiz Cs.a.vJ'in yanına gelir ve Yûsuf sûresini okuduğunu
görür. Yahudi bilgini Tevrat'ı çok iyi bildiği için, Yûsuf sûresinin benzerinin
Tevrat'ta olduğunu söyler ve Peygamberimize «Bunu sana kim bildirdi?» der.
Peygamberimiz «Rabbim bildirdi» cevabını verir. Bunu duyan Yahudi bilgini
oradan ayrılır. Yahudilerin yanına gelir ve -Andolsun ki, Mu-hammed, Tevrat'ta
olanları Kur'an'da okuyor» der. Bunun üzerine Yahudilerden bir cemaat,
Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanına gelir, okuduğu âyetleri dinlerler,
şaşakalırlar ve «Ey Muhammed, bunları sana kim bildirdi?» derler. Peygamberimiz
de cevaben «Allahü Teâlâ bildirdi» der. O esnada bu âyet nazil olur ve şöyle
buyuru-lur «Andolsun ki, Yûsuf ve kardeşlerinin hâdisesinde, soranlar için nice
ibretler vardır.» Bu âyette öğüt ve nasihat alınması gereken ibretler olduğu
gibi, Hz. Muhammed'in nübüvvetine de delâlet vardır.
Yakub
(a,s.)'un kıssası şöyle başlar: Yakub (a.s.), bekârlığında dayısının yanında
kalır. Dayısının, büyüğü Lebâdi, küçüğü Râhil adında iki kızı vardır. Bunlardan
birisi ile evlenmek ister ve konuyu dayısına açar. Dayısı da teklifi kabul eder
ve Yakub (a.s.)1-dan rtıeîıir bedelini ister. Yakub (a.s,) mehir
verecek hiçbir şeyi olmadığını, fakat mehir karşılığı herhangi bir işte
çalışabileceğini bildirir. Bunun üzerine dayısı yedi sene hizmetinde
bulunmasını ve koyunlarını otlatmasını söyler, Yakup (a.s.) da dayısının küçük
kızı Rahil'i almak şartıyla bu teklifi kabul eder .Yedi yıl dayısına çobanlık
yapar, hizmetinde bulunur. Süre bittikten sonra dayısı büyük kızı Lebâdî'yi
Yakub (a.s.)'a nikâhlar. Yakub Ca.s.), dayısına küçük kızı Râhil'i almak için
anlaştıklarını söyler. Dayısı büyük kız dururken küçüğünü evlendiremeyeceğini
söyler ve «Yedi yıl daha hizmetimde bulunur, çobanlık yaparsan küçük kızım
Râhil'i de sana veririm» der.
(Cüz:
12. Ayet: 6-10) Yûsuf Sûresi
Yakub
(a.s.) yodi yıl daha dayısının hizmetinde bulunur ve yedi yıl sonra küçük kızı
Râhü'i de alır. O zamanlar iki kız kardeşi bir anda nikahlamak caizdi. Bu hüküm
Tevrat'ın gelmesiyle yasaklanmıştır. Yani Hz. Mûsâ zamanına kadar iki kız
kardeşle evlenmek caizdi. Kızlarının hizmetinde bulunmak için dayısı, Yakub
Ca.s.Va iki dö cariye vermişti. Yakub (a.s.)'un, dördü birinci hanımından,
Yûsuf ile Bünya-min ikinci hanımı Râhil'den, diğer altısı da cariyelerinden
olmak üzere on iki çocuğu olmuştur.
Yakub
Ca.s.), on iki oğlunun arasında en çok Yûsuf'u sever, gördüğü rüyadan gelecekte
peygamber olacağını anlar, rüyasını kardeşlerine söylememesini tembihler. Fakat
buna rağmen kardeşlsri-ne rüyasını anlatır. Onlar, Yûsuf'a hased ederler,
babaları, Yûsuf'u çok sevdiği için kıskanırlar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Kardeşleriı
"Babamız, Yûsuf'u ve kardeşini bizden daha çok seviyor. Halbuki biz daha
güçlü bir topluluğuz. Babamız apaçık yanlışlık içindedir.»
«Yûsufu
öldürün, yahut onu uzak bir yere sürün ki, babanımı teveccühü yalnız size
münhasır olsun. Ve siz ondan sonra sâlih bir zümre olasınız.»
Kardeşleri,
babalarının Yûsuf'u ve kardeşini kendilerinden daha fazla sevmesini
hazmedememişler, babalarının onları sevmekle hata ettiğini söylemişlerdir.
Hasedlerini yenemeyerek birbirlerine Yûsuf'u öldürmelerini veya ıssız bir yere
sürmelerini söylemişlerdir. Şayet Yûsufu öldürürler veya ıssız bir yere
atarlarsa, babalarının sevgisini kendileri kazanacaktı. Sonra da tevbe edip
sâlihlerden olacaklardı. Onlar günah işlemeden önce, yapacakları masiyetin
ardından hemen tevbe etmenin de gerektiğini hatırlarından çıkarmamışlardır. Bu,
iman ehli için çok hoştur. Belki akıllarına gelen tevbe onları yapacakları
masiyetlerden alıkoyar. Çünkü tevbe günahlardan arınmak için yapılır.
Kardeşleri, Yûsuf (a.s.) 'u öldürmek veya başka bir yere sürmek için çeşitli
plânlar hazırlıyorlardı. Onlar planlarını hazırlaya dursunlar,
Allahü
Tn»lA bunu |öyl« beyan ediyor >.
262 Yûsuf Sûresi [Cûz: 12. Ayet: 11-14)
-İçlerinden biri) "Yûsuf'u öldürmeyin, onu bir
kuyunun dibine bırakın da yolcu kafilesinden biri onu bulup götürsün. Eğer
mutlaka yapacaksanız bari böyle yapın" dedi.»
Kardeşleri,
Yûsuf (a.s.)'u öldürmeye karar vermişlerdi, içlerinden en akıllısı olan Yehûzâ
*Bu işi mutlaka yapacaksanız onu öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da
gelip-geçen yolculardan biri onu yitik diye bulup alsın. Böylece siz de katil
olmaktan kurtulursunuz. Bu, onu öldürmekten daha iyidir» der. Kardeşleri bu
hususta ittifak ederler, Yûsuf'u bir kuyuya atmak için fırsat kollarlar.
Babalan, Yûsuf'u çok sevdiği için yanından ayırmazdı. Yûsuf'u babalarından
ayırmak için çare düşünürler, plânlar yaparlar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor r
«Bunun üzerine (babalarına) giderek: «Ey babamız,
Yûsuf'un iyiliğini istediğimiz halde, onu niçin bize emniyet etmiyorsun?"
dediler.»
•Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin,
oynasın, biz onu koruruz.»
Yûsuf'un
kardeşleri, Yehûzâ'nın fikri üzere babalarına gelerek Yûsuf'u isterler.
Babaları,. Yûsuf'u onlarla kıra göndermek istemez. Fakat onlar ısrar ederek «Ey
babamız, Yûsuf'u sevdiğimizi, iyiliğini istediğimizi biliyorsun, Tauna rağmen
niçin onu bize emniyet etmiyorsun? Yarın onu bizimle beraber kıra gönder, bol
bol yesin, gezsin, oynasın. Biz onu her tehlikeden koruruz» demişlerdi; Ya-kub
(a.sJ'un oğulları niyetlerini tam bozmuşlardı, babalarından Yûsuf'u alabilmek
için yaldızlı sözler söylüyorlardı. Babalan onların bu isteklerine şu karşılığı
vermişti.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Babaları: "Onu götürmeniz, beni endişeye
düşürüyor. Siz fav kına varmadan onu kurdun yemesinden korkuyorum" dedi.»
(Cûz: 12. Âyet: Î5) Yûsuf Sûresi 263
«"Andoîsun
ki, biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde kurt onu yerse biz hüsrana
uğrayanlardan oluruz" derler.»
Yakub
(a,s.), oğullarının niyetini bildiği için Yûsuf'u onlara emanet edip kıra
göndermek istemez ve şöyle der: «Ey oğullarım, onu kıra götürmeniz beni
endişeye düşürür, siz farkına varmadan onu kurdun yemesinden korkarım.» O âna
kadar Yakub (a.s.)'un oğulları kurdun insan yediğini bilmiyorlardı. Babalarının
bu sözünden kurdun insan yediğini öğrenmiş oldular. Yakub (a.s;)'un böyle
söylemesinin sebebi, rüyasında bir bölük kurdun Yûsuf'a saldırdığını görür,
içlerinden biri oiüan Yûsuf'a saldırmaktan alıkoyar. Bu rüyadan sonra Yûsuf'un
başına bir şey gelmesinden korkar, bunun için de Yûsuf'u kimseye emanet edemez.
Bundan dolayı «Kurdun onu yemesinden korkuyorum.» der. Fakat oğulları yine
ısrar ederler, onu koruyacaklarına and içerler, kuvvetli olduklarım söylerler,
mutlaka kendileriyle kıra göndermesini isterler. Yakub (a.s.) oğullarını
kıramaz, Yûsuf'u onlarla beraber gönderir ve iyi muhafaza etmelerini,
yanlarından hiç ayırmamalarını tembihler. Onlar da aynısını yapacaklarına söz
verirler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
-Nihayet
onu götürdüler, bir kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz de
kendisine: "Onların bu yaptıklarını ilerde kendilerine haber vereceksin
de, onlar farkında olmayacaklar" diye vah-yettik.»
Nihayet
oğulları, Yakub (a.s.)'u ikna ederler, Yûsuf'u kıra götürmek için alırlar, hep
birlikte kırın yolunu tutarlar. Babalarının gözü önünde ona ikram ederler,
sevgi gösterirler, onun gözünün önünden kaybolduktan sonra dövmeye başlarlar.
Yûsuf'u kırda o kadar döverler ki, nerdeyse öldüreceklerdi. Kardeşlerinin
Yûsuf'u düşmanca dövmelerine dayanamayan Yehüza «Onu öldürmeyeceğinize bana söz
vermediniz mi?» der. Onlar Yûsuf'u Öldürmeyeceklerine dair Yehûzâ'ya söz
vermişlerdi. Dövmeden vazgeçerler, kuyuya atmaya karar verirler. Yûsuf'u
kuyunun başına götürürler, ellerini bağlarlar, gömleğini çıkarırlar, belinden
de bir ip ile bağlayarak kuyuya sallarlar. Yûsuf »Gömleğimi verin, onu kuyuda
giyinirim» der. Kardeşleri «On bir yıldız, güneş, ay gelip şimdi seni
kurtarsın» diyerek alay ederler ve kuyunun yarısına kadar indirin-
264 Yûsuf
Sûresi (Cûz: 12. Ayet: 16-17]
ce
ipi keserler. Tam o sırada Allahü Teâlâ, Cebrail'i gönderir, Cebrail gelir,
Yûsuf'u tutar kuyunun içinde bulunan tir taşın üzerine oturtur. Sonra yiyecek
getirir, yedirir, bir müddet Yûsuf (a.s.) ile meşgul olur. Yüce Allah, ona
şöyle vahyetmiştir: «Biz Yûsuf'a vahyedip dedik ki: »Ey Yûsuf, sabret, biz seni
kuyudan çıkartıp Mısır'a sultan edeceğiz ve kardeşlerin sana muhtaç
olacaklardır. Onların sana yaptıklarını kendilerine bir bir haber vereceksin.»
Yûsuf (a.s.), bu müjdeyi alınca rahatlar, işini Allah'a havale eder, başına
gelenlere sabreder.
Kardeşleri,
Yûsuf'u kuyuya attıktan sonra, onu kurdun yediğini söylemek ve babalarını
kandırmak için bir keçi yavrusu keserler, Yûsuf'un gömleğini kanıyla bularlar
ve -Yûsuf'u kurt yedi» deyip ağlayarak babalarına verirler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Akşam
üstü ağlayarak babalarına geldiler.»
-"Ey
babamız, inan olsun biz yanşıyorduk. Yûsuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık.
Bir de ne görelim, onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylüyorsak da bize
inanmazsın" dediler.»
Kardeşleri,
Yûsuf'u kuyuya attıktan sonra, yalan uydurup babalarını kandırmak için bir keçi
yavrusunu keserler, gömleğini kanına bularlar, ağlayarak babalarına gelirler ve
şöyle derler: «Ey babamız, Yûsuf'u eşyalarımızın yanında bırakıp yarışa çıktık,
geri döndüğümüzde onu kurdun yediğini gördük, işte gömleği.» Yakub (a.s.),
oğullarından Yûsuf'u kurdun yediğini öğrenince kendinden geçer, feryad u figân
eder. Aklı başına gelince Yûsuf'un gömleğini ister, alır bakar ki, gömlekte en
küçük bir yırtık izi yok, o zaman «Ne şefkatli kurt imiş ki, Yûsuf'u yemiş,
gömleğini yırtmamış» der. Yûsuf'u kurdun yemediğini, oğullarının yalan
söylediğini anlar, onlara inanmaz. Bu defa oğulları, Yakub (a.s.)'a «Ey
babamız, biz her ne kadar doğru söylüyorsak da bize inanmazsın» derler. Yakub
(a.s), gömleği görünce, onu kurdun yemediğini çoktan anlamıştı. Fakat oğulları
hâlâ ısrar ediyorlardı.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan etmiştir;
■Yalancı
bir kana bulamış olarak Yûsuf'un gömleğini de getirmişlerdi. Babalan:
"Sizi nefsiniz korkunç bir iş yapmaya sürükledi. Artık bana güzelce sabır
gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan yardım istenir" dedi.»
Yakub
(a.s.)'un oğulları, «Yûsuf'u kurt yedi» bahanesiyle, gömleğini, kestikleri
oğlağın kanına bulayıp babalarına getirirler. Yakub Ca.s.), Yûsuf'un gömleğini
görünce, onu kurdun yemediğini anlar ve «Sizi nefsiniz korkunç bir iş yapmaya
sürükledi. Artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarınıza ancak Allah'tan
yardım istenir» der. Yakub ta.s.), Yûsuf'una yanar, onu kurdun yemediğini ve
oğullarının zulmüne uğradığını bilir, oğlunun ayrılık ateşine en güzel şekilde
sabreder.
Sahâbe-i
kiram, Peygamberimiz (s.a.v.)'den sabr-ı cemilin ne-olduğunu sormuşlardır. O
«Allah'tan gelen her şeye sabretmek, şikayette bulunmamaktır. Hakkında şikâyet
edilen şey sabr-ı cemil olamaz- buyurmuştur. Bunun için Yakub ta.s.) «Bana
sabr-ı cemir gerekir» demiştir. Yûsuf'un kuyuya atılışının üçüncü günü,
Med-yen'den Mısır'a gitmekte olan bir kervan kafilesi gelip kuyunun yakınında
konaklar. Kervancıbaşı sucularını kuyuya su almaya gönderir. Sucu kuyunun
başına gelir, her şeyden habersiz olan. sucu, kovasını kuyuya sarkıtır.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle boyan ediyor:
«Bir
yolcu kafilesi gelip, sucularını kuyuya gönderdiler. Kovasını kuyuya saldı ve
"Müjde müjde, işte bir oğlan" dedi. Onu bir ticaret malt gibi
sakladılar. Allah ise ne yapacaklarını pekala biliyordu.»
Yûsuf
(a.s.), kardeşleri tarafından kuyuya atılınca, Allahü Teâlâ, bir meleği ona
arkadaş ojarak gönderir. Cebrail de yiyecek ve içecek getirir. Böylece üç gün
kuyuda kain*. Dördüncü gün Med-yen'den Mısır'a gitmekte olan bir kervan
kafilesi gelip kuyunun yakınında konaklar. Kervancıbaşı, sucularım kuyuya su
almaya gönderir, içlerinden birisi kovasını kuyuya salar, yukarı çektiğinde dünya
güzeli bir çocuğun kov» ile çaktığım görür ve «Müjde, müjde, işte bir oğlan
çocuğu» diye bnftırır Onu alırlar, bir ticaret malı gibi saklarlar. Aynı gün
kardeşleri de ne olduğunu öğrenmek için kuyuya gelirler, orada Yûsuf'u
bulamazlar, kervanın yanına giderler. Onların Yûsuf'u kuyudan çıkardıklarını
görürler ve «Bu bizim kölemizdi, evden kaçıp kuyuya saklanmış, siz de bunu
bulmuşsunuz, verin kölemizi» derler. Kervancılar da -Bu size benziyor, hiç köleye
benzemiyor» derler. Bu defa Yûsuf'un kardeşleri «Bu, anamızın cariyesinin
oğludur, o bakımdan bize benziyor» demişlerdir. Yûsuf (a.s.), kardeşlerinin bu
zalimane hareketlerini bir tarafa bırakarak, yine onlardan himmet bekler ve
«Beni bunlardan kurtarın, babamın yanma götürün, sizin yaptıklarınızı babama
söylemem» der. Kardeşleri daha da hiddetlenir, «Sakın bizim yalanımızı çıkarma,
yoksa seni öldürürüz, biz babamıza seni kurdun yediğini söyledik, şimdi yalancı
olmak istemiyoruz* derler ve onu kuyudan çıkaranlara, cüzî bir para karşılığı
satıp geri dönerler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan buyurmuştur:
«Onu
değersiz bir bahâya, birkaç dirheme sattılar. Onlar bunun hakkında
rağbetsizdiler.»
Kardeşleri,
Yûsuf (a.s.) 'u kuyudan çıkaranlara cüzî bir paraya satmışlardır. Onu satın
.alan sucu Mısır'a götürür, orada satılığa Çıkarır herkes almak İster, satıcı
kim çok para verirse ona satacağını söyler. Alıcılar arasında büyük bir rekabet
başlar, fiatı o kadar yükselir ki, Mısır Azizinden başkasının gücü yetmez. Mısır
Azi-$i, Yûsuf'u karısı Züleyha'ya hizmetçi olarak alır.
Allahü
Teâlâ bunu şöyfo beyan ediyor:
«Onu
satın ajan Mısırlı, karısına dedi ki: "Buna güzel bak, bel-jri bize
faydası dokunur veya onu evlât ediniriz.'1 Biz ise böylece
■fûsufu o memJekette yerleştirdik. Ona rüyaların nasıl yorumla-fiacağıın
öğrettik. Allah, iradesini yerine getirmekte her şeye galiptir. Fakat
insanların çoğu bunu bilmezler.»
(Cûz:
12. Âyet: 22} Yûsuf Sûresi 267
Hz.
Yûsuf'u bir köle zannederek satın alan Mısırh, onun ne kadar nezih, ahlâklı
temiz bir genç olduğunu anlar. Yûsuf (a.s.)'u satın alan, Mısır'ın mâliye nâzın
olup adı Kıtfîr'dir. Kendisine Mı-. sır Azizi denirdi. Yûsuf'u alıp evine
geldiği zaman karısı Züleyhâ'-ya «Buna güzel bak, makamım yüksek tut, köle
muamelesi yapma, belki ilerde bize faydası olur veya onu evlât ediniriz, ola ki
ayağı bize uğurlu gelir, mahsulümüz ve bereketimiz artar» der. Mısır Azizi'nin
çocuğu yoktu, bunun, için karısına «Onu evlât ediniriz» demişti. Allahü Teâlâ,
lütf u kerenliyle, Yûsuf (a.s.)'u Mısır'da yerleştirmiş ve rüya tabirini
öğretmiştir. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: «Biz ise böylece Yûsuf'u o
memlekette yerleştirdik. Ona rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah,
iradesini yerine getirmekte her şeye galiptir. Fakat insanların çoğu bunu
bilmezler.»
Allahü
Teâlâ, Yûsuf (a.s.)'a rüya tabirini öğrettiği gibi, ilham yoluyla diğer
ilimleri de öğretmiştir. O, iradesini yerine getirmekte her şeye galiptir, ne
hükmederse o, olur. O'nun hükmüne kimse mani olamaz, Yüce Hâlık, Yûsuf (a.s.)'u
Mısır'a hâkim ve vali olmasını takdir etmiş, zamanı gelince olmuştur. Fakat
Mısır halkı ve kardeşleri, Allah'ın hükmünden habersizdir, onu bilmezler.
Allahü
Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle buyuruyor:
•Erginlik çağına' erince ona hikmet ve bilgi verdik.
İyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.»
Yûsuf
(a.s.), erginlik çağma erince Allahü Teâlâ ona hikmet ve ilim vererek peygamber
yapmıştır. Allah, iyi davrananları, ihlâs-la amel yapanları böyle
mükâfatlandırır. Yûsuf (a.s.), her zaman Rabbine iltica etmiş, emrine boyun
eğmiştir. Yüce Mevlâ da sonunda mükâfatını vermiştir.
îbn
Abbas (r.a.)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Yûsuf (a,s.) güldüğü zaman
dişlerinde nûr görünürdü, konuştuğu zaman da ağzından nur şulesi çıkardı. Hiç
kimse onun yüzünü tasvir edemez. Onun yüzü gayet güzel, ahlâkı mazbut, zekâsı
keskin, huyu güzeldir. »Allah, bütün bunları kendi lütfundan ona ihsan
etmiştir.» Bu özelliklere sahip olan Yûsuf Ca.s.) birçok imtihan geçirmiştir.
Bu
imtihanlardan bir tanesini Allahü Teâlâ söyle beyan etmiştir :
«Evinde
bulunduğu kadın onu kendine çağırdı. Kapıları sımsıkı kapadı ve
"Gelsene" dedi. Yûsuf: "Günah İşlemekten Allah'a sığınırım.
Şüphe yok ki, o benim efendimdir. Bana İyi baktı. Haksızlık yapanlar şüphesiz
başarıya ulaşamazlar" dedi.»
Yûsuf
(a.s,), Mısır Azizi'nin evine yerleşmişti, günler ilerliyor, yıllar geçiyordu.
Güzelliği, olgunluğu, ağırbaşlılığı, güler yüzlülüğü ve ahlâkı ile çevrenin
dikkatini çekiyordu. Züleyha'nın da her geçen gün ona karşı muhabbeti artıyor
ve arzularını tatmine çalışıyordu. Nihayet bir gün bu arzusunu açığa vurur.
Yûsuf (a.s.) 'u kendisine celbetmek için plânlar hazırlar, kapılan sımsıkı
kapatır, Yûsuf Ca.sJ'u kendisine davet eder, Yûsuf (a.s.) ise ona vaz u
nasihatte bulunur, yapılan vaz u nasihat Züleyha'nın kulağına girmez, bütün
arzusu Yûsuf (a.s.)'u kendine bendetmektif. Bunun için de, onun nefsini
okşayacak sözlerle işe başlar ve şöyle der; «Ey Yûsuf, senin ne güzel gözlerin
var?*, Yûsuf (a.s.) «Yarın toprak olacak olan gözlerin ne anlamı var» der.
Kadın -Ey Yûsuf, yüzün elmas gibi parlıyor, bu ne kadar güzellik» der. Yûsuf
(a.s.) -Toprağın yok edeceği güzellikten ne olur- der. Kadın «Ey Yûsuf,
saçların altın gibi parlıyor» der. Yûsuf (a.s.) «Onun güzelliği geçicidir,
güzelliği geçici olanp şey neye yarar» der. Züleyha «Ey Yûsuf, sana
kendimi vakfettim, iana gel» der. Züleyha, Yûsuf (a.s.)'un nefsini tahrik etmek
için soyunur, üryan olarak döşeğe girer. Yûsuf (a.s.). onun nefsini okşayıcı
sözlerine, üryan oluşuna hiç aldırmaz ve şöyle der: «Günah işlemekten Allah'a sığınırım.
Hem, senin kocan benim efendimdir. Beni satın alıp baktı. Ben efendimin karısı
ile nasıl.olur da bu işi yaparım, zinada bulunurum. Hainler ve haksızlık
yapanlar Allah'ın azabından asla kurtulup; başarıya ulaşamazlar. Ben zina yapıp
hainlerden olamam.» Züleyha'nın bütün ısrarlarına rağmen, Yûsuf (as.) ona asla
yaklaşmaz. Allahü Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor: «Evinde bulunduğu kadın onu
kendine çağırdı. Kapıları sımsıkı kapadı ve "Gelsene" dedi. Yûsuf:
"Günah İşlemekten Allah'a sığınırım. Şüphe yok ki, o benim efendimdir.
Bana iyi baktı. Haksızlık yapanlar şüphesiz başarıya ulaşamazlar" dedi.»
Bu
âyet-icelile ihsan ve ikramda bulunanların iyiliğinin unutul-mamasına işaret
eder. tyilik yapanların ardından hayır duada bulunmak ve ona ihanet etmemek
vacibtir. Yûsuf (a.s.) iki şeyden
(Cüz:
12. Ayet: 24] Yûsuf Sûresi 269
dolayı
Züleyha'dan sakınmıştır. Biri, Mısır Azizi'nin kendisine ikram ve ihsanda
bulunması, diğeri de zulmün Allah'a isyan olmasındandır. Zulüm, Allah'a
isyandır, Allah'a isyan edenler ise asla felaha eremezler. Mü'minler, bundan
ibret alarak hiçbir zaman mü'-min kardeşlerine zulüm ve ihanette
'bulunmamalıdırlar.
Allahü
Teâlâ âyet-i celilesinde şöyle buyuruyor:
«Andolsun ki, kadın Yûsuf'a karşı istekli idi.
Rabblnden bir işaret gelmeseydi Yûsuf da onu isteyecekti. İşte ondan kötülüğü
ve fenalığı böylece engelledik. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarunız-dandı.»
Züleyha,
Yûsuf (a.s.)'u kendine celbetmek için zinetlerini takınır, üryan olarak döşeğe
girer ve Yûsuf la.s.Ku davet eder. Hz. Yûsuf, ona dönüp bakmaz. İbn Abbas
tr.a.), «Eğer Allahü Teâlâ'-dan Yûsuf'a bir işaret, bir burhan gelmeseydi, o
da, kadını isteyecekti* demiştir. Bazı tefsirciler burhanı şöyle
açıklamışlardır: «Züleyha, Yûsuf'u davet ettiği zaman gaybtan bir ses «Ey
Yûsuf, sakin ol. Şayet sen bu hatayı işlersen peygamberlikten tardedilirsin»
der. Bir rivayete göre de, Züleyha, Yûsuf (a.s.J'u davet ettiği zaman Yakub
(as.), duvarın ardından görünür, eliyle Yûsuf'un göğsüne vurur ve şehveti
parmaklarının ucundan çıkar. Yücs Allah bunu şöyle beyan ediyor: -Eğer
Rabbinden bir işaret gelmeseydi Yûsuf da onu isteyecekti. İşte ondan kötülüğü
ve fenalığı böylece engelledik. Çünkü o, ihlâsa emdirilmiş kullarımızdandı.»
Züleyha, Yûsuf (a.s.)*u davet ettiği zaman eüzü besmele çekerek Allah'a sığınmıştır
Bu
âyet şuna delildir: Şeytan bir kimseye musallat olup, onu isyana teşvik ettiği
zaman şerrinden kurtulmak için eüzü besmels ile Allah'a sığınmak icap eder.
Eğer şeytanın şerrinden eûzü besmele ile Allah'a sığınırsa, Allah, lütf u
keremiyle onu şeytanın şerrinden korur. Nitekim Yûsuf (a.s.)'u korumuştur.
Yûsuf
(a.s.), Züleyha'nm isteklerini kabul etmez, ondan kurtulma çarelerini arar. Bir
fırsatını bulup kapı istikametine doğru kaçar, Züleyha da arkasından koşar,
gömleğinden yakalar, Yûsuf (a.s.) elinden kurtulmak için uğraşırken gömleği
arkadan boydan boya yırtılır.
270 Yâuf Sûresi (Cüz: 12. Âyet: 25-27)
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan etmiştir:
•İkisi
de kapıya koştular. Kadın arkadan Yûsuf'un gömleğini boydan boya yırttı.
Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın kocasına: "Ailene fenalık etmek
isteyen bir kimsenin cezası ya hapis, ya da can yakıcı bir azab olmalıdır"
dedi.»
Züleyha,
Yûsuf Ca.sJ'u davet edince, o bu daveti kabul etmez bir fırsatım bulup kapıya
doğru kaçar. Züleyha da onu bırakmamak için arkasından koşar, gömleğinden
yakalar, Yûsuf (a.sJ, elinden kurtulmak için uğraşırken gömleği arkasından
boydan boya yırtılır. O esnada Züleyha'nm kocası ile kapıda karşılaşırlar.
Kocası manzarayı görür, ne olduğunu sorar, Züleyha, kendisini temize çıkarmak
için «Ben üryan olarak döşekte yatarken, bu İbrani köle gelip örtümü açtı,
döşeğime girmek istedi, o sırada gömleği yırtıldı. Ailene fenalık yapmak
isteyen bir kimsenin cezası ya hapis, ya da şiddetli dayaktır» der. Züleyha'nm,
kendisini suçlamasına karşılık Yûsuf (a.s.), Mısır Azizi'ne suçsuz olduğunu,
hatanın Züleyha'-da olduğunu söyler.
Allahü
Teâlâ bunu söyle beyan etmiştir:
-Yûsuf;
"O kadın benim nefsimden murad almak istedi." Onun yakınlarından bir
şâhid de şehâdette bulundu ki: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru
söylemiştir. Ve bu da yalancılardandır.-
«Şayet
gömleği arkadan yirtılmışsa, kadın yalan söylemiştir, bu ise doğru
söyleyenlerdendir".*
Züleyha
kapının önünde kocasıyla karşı karşıya gelince, temize çıkmak için, suçu Yûsuf
(s.a.) 'un üzerine atar. Yûsuf (a.s.), suçsuz olduğunu, kadının kendi nefsinden
murad almak istediğini, ondan kaçarken gömleğini arkadan yakalayıp yırttığını
söyler. Kocası, suçun karısında olduğundan şüphelenir. Fakat asıl suçlunun kim
olduğunu tesbite çalışır. O sıra Züleyha'nm yakınlarından biri suçlunun kim
olduğunu öğrenmek için şu fikri
ortaya atar: «Eğer Yûsuf'un gömleği Önden yırtılmışsa kadın masum, Yûsuf
yalancıdır. Şayet gömlek arkadan yırtılmışsa Yûsuf haklı, kadın yalancıdır,
suçludur» der. Bunun üzerine Yûsuf (a.s.)'un suçsuz, kadının suçlu olduğu
ortaya çıkar. îbn Abbas (r.a.l'm rivayetine göre bu şekilde şehâdette bulunan
Züleyha'nm yakınlarından henüz konuşamayan bir beşik çocuğudur. Dile gelir ve
bu şekilde şehâdette bulunur. Bunun üzerine Mısır Azizi, karısının suçlu
olduğunu anlar ve ona şöyle der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan etmiştir:
«Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce,
karısına hitaben: "Doğrusu bu sizin düzeninizdir. Siz kadınların düzeni
büyüktür" dedi.»
-Yûsuf, sen bu işten vazgeç. Ey kadın: "Sen de
günahının bağışlanmasını dile. Çünkü suçlusun" dedi.*
Mısır
Azizi, Yûsuf Ca.sJ'un gömleğinin arkadan yırtıldığım görünce, karısının suçlu
olduğunu anlar ve şöyle der: «Ey Züleyha, doğrusu bu sizin düzeninizdir. Çünkü
sizin düzeniniz, hileniz ve yalanlarınız büyüktür. Siz herkesi tuzağınıza
düşürebilirsiniz.» Mısır Azizi, Yûsuf Ca.sJ'un bunu herkese söyleyeceğinden ve
etrafa yayılacağından korkar ve Yûsuf (a.s.)'a hitaben: *Ey Yûsuf, sen bu işi
kapat, kimseye söyleme, aramızda kalsın, başkaları duymasın, senin suçsuz
olduğunu biliyorum» der. Tekrar karışma hitaben -Ey kadm, suçlusun, üstelik bu
çocuğa da iftira ettin. Bundan dolayı günahının bağışlanmasını dile» der.-
Durumu gören Aziz, karısının suçlu, Yûsuf (a.s.)'un ise suçsuz olduğunu anlar,
bundan dolayı Yûsuf (a.s.)'dan bir nevi özür dileyerek işin gizli tutulmasını
ister, karısını da ağır şekilde azarlar. *
İlim
ehlinden bir kısmı şöyle demişlerdir: «Allahü Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de şeytanın
hilesini zayıf, kadınların hilesini ise büyük olarak zikretmiştir. Bunun
hikmeti nedir? Bunun sebebi, şeytan insanları vesvese ve hayâl ile, kadınlar
ise yüzyüze gelerek şaşırtır. Bundan dolayı kadınların hilesi büyük, şeytanın
hilesi zayıf olarak zikredilmiştir. Gerçekten de öyle, insanın gördüğüne karşı
sevgisi, muhabbeti, meyli başka olur, görmediğine karşı başka olur.
Züleyha'mn,
Yûsuf Ca.sJ'u sevdiği, şehirde yayılır, kadınlar Arasında günün konusu olur.
Mâliye nazırının karısının bir köleyi sevmesini ona yakıştıramazlar, hakkında
dedikodu yaparlar,
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan etmiştir:
«Şehirdeki
bir kısım kadınlar: 'Aziz'in karısı, delikanlısının nefsinden murad almak
istiyormuş. Sevgisi bağrını yakmış. Doğrusu onun apaçık bir sapıklıkta olduğunu
görüyoruz" dediler.»
Şehirdeki
bir kısım kadınlar, Züleyha'mn Yûsuf (a.s.)'a muhabbet, sevgi beslediğini ve
onunla ilişki kurmak istediğini öğrenmişler ve onu ayıplayarak şöyle demişler:
«Aziz'in karısı, kölesine âşık .olmuş, hem öyle âşık olmuş ki, sevgisi bağrını
yakmış. Ondan başkasını da gözü görmüyormuş, bir vezir karısı hiç kölesini
sever mi? Doğrusu biz onun apaçık bir sapıklıkta olduğunu görüyoruz, yazık etti
kendisine.» Züleyha, kadınların kendisi için böyle konuştuklarını işitir, Yûsuf
Ca.sJ'u onlara göstermek için evinde bir ziyafet tertip eder ve şehrin ileri
gelen ailelerinin kadınlarını davet eder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Kadınların
kendisini yermesini işitince, onları davet etti. Onlar için yaslanacakları bir
yer (bir de sofra) hazırladı, onlardan her birine birer de bıçak verdi. Yûsuf'a
"Yanlarına çık" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce şaşırıp ellerini
kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz ama, bu insan değil ancak yüce bir
melektir" dediler.»
Züleyha,
bir kısım kadınların kendisini ayıplamasını işitince, Yûsuf'Ca.sJ'a neden gönül
verdiğini açıklamak için kendisini ayıplayan kadınları ,bir gün evine davet
eder. Onlar için özel bir yer ve bir de sofra hazırlar. Çünkü davetliler şehrin
ileri gelen ailelerinin kadınları idi. Meyve soymak için ellerine birer de
bıçak verir. Onlar sofrada meşgul iken Züleyha'mn isteği üzerine Yûsuf (a.s,)
onların huzuruna gelir. Kadınlar Hz. Yûsuf'u görünce hayrete düşerler,
güzelliği karşısında mest olurlar ve kendilerinden geçerler. O sarhoşluk anında
ellerini time lime keserler, hiçbiri elinin kesildiğinin farkında olmaz. Ancak
kendilerine geldikten sonra ellerini kestiklerini anlarlar ve «Allah'ı tenzih
ederiz, bu insan değil, olsa olsa yüce bir melek olur, .melekten başkası bu
kadar güzel olamaz- derler.
Soru:
O kadınlar melek görmedikleri halde Yûsuf (a.s.)'u neden meleğe
benzetmişlerdir?
Cevap:
Halk arasında güzel insanları meleğe benzetmek âdettir. Bu bakımdan o kadınlar
Yûsuf (a.s.)'un güzelliğini ve nurunu görünce onu meleğe benzetmişlerdir. Zira
kadınlar bugüne kadar öyle güzel yüzlü birisini görmemişlerdi. Böyle güzel
yüzlü bir varlık olsa olsa ancak melek olur demişlerdir. Kadınların aklı başına
gelince Züleyha, onlara «îşte sözünü edip beni (ayıpladığınız budur» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Vezirin
kansi; "işte sözünü edip, beni ayıpladığınız budur. An-dolsun ki. onun
ohnak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı çekindi. Emrimi yine yapmazsa,
andolsun ki, zindana atılacak ve herhalde zillete uğrayanlardan olacaktır"
dedi.»
Züleyha'nın
niyeti, kendisini ayıplayan kadınlara Yûsuf'u gösterip, onun karşısında nasıl
bir tavır takınacaklarını öğrenmekti. Kadınlar Yûsuf'u görünce akılları
başlarından gitmiş, kendilerinden geçmişlerdir. O sarhoşluk esnasında ellerini
lime lime kesmişler, fakat hiçbir şey hissetmemişlerdir. Züîeyha, kadınların
kendinden geçtiğini görünce şöyle der: «îşte sözünü edip, beni ayıpladığınız
delikanlı budur. Bu durum karşısında sizin beni ayıplamanız doğru mudur? Ben,
onun olmak istedim, o, iffetinden dolayı kabul etmedi,» 'Ey Züleyha, sen
haklısın, biz cehaletimizden dolayı seni ayıplamışız. Bunun güzelliği
karşısında kimse tahammül edemez» demişlerdir. Züleyha «Ben bunu kendime
bendetmek istedim, o kabul etmedi, arzumu reddetti. Eğer isteğimi yerine
getirmezse, andolsun onu zindana attıracağım, böylece zillete uğrayanlardan olaçaktır»
der. Yûsuf (a.s.), Züleyha'nın sözlerini işitir, onun şerrinden RabbLne
sığınır.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf:
"Rabbim, zindan benim için bunların isteklerini yapmaktan daha iyidir.
Eğer sen bunların tuzaklarını benden uzaklaş-tırmazsan, onlara gönül verip
câhillerden olurum" dedi.»
«Rabbi
de onun duasını kabul etti ve kadınların düzenine engel oldu. Çünkü O, hakkıyla
işiten, her şeyi bilendir.»
Yûsuf
(a.sJ, Züleyha'nın söylediklerini işitir, hile ve şerrinden Rabbine sığınır ve
şöyle der: «Ey Rabbim, zindan benim için bunların isteklerini yapmaktan daha
iyidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara gönül
verip câhillerin yaptığını yapar, sana asi olurum» der. önce Züleyha'yı ayıplayan
kadınlar, bu defa onu hakjı çıkararak, Yûsuf (a.s.)'u onunla halvete davet
ederek şöyle derler: -Ey Yûsuf, sen Züleyha'nın isteklerini yerine getir. Çünkü
bunlar seni satın alıp, evlerinde bakıp büyüttüler. Eğer sen bunun isteklerini
yerine getirirsen, bu da senin istek ve arzularını yerine getirir. Böylece sen
de şeref kazanırsın» derler, önce Yûsuf (a.s.) 'un 'başında bir tane Züleyha
vardı, şimdi sayılan çoğaldı ve hepsi de Yûsuf Ca.sJ'u fuhşa ve isyana davet
ediyorlardı. Hz. Yûsuf, bunların sözlerine hiç aldırış etmez. Rabbine sığınır,
Allahü Teâlâ da duasını kabul eder, kadınların hilesini uzaklaştırır. Çünkü O,
kullarının duasını işitip kabul edendir. Allah, ihlâs ve samimiyetle yapılan
duaları asla geri çevirmez, kabul eder. İbadette ve duada aranan özellik
ihlâstır.
Yûsuf
(a.sJ, Züleyha'nın isteklerini reddedince, ondan intikam almak için kocasına
«Bu köle beni rezil etti, gittiği her yerde beni suçluyor, kendisini suçsuz
çıkarıyor. Ya onu hapset veya beni bırak çıkıp hâlimi halka arzedeyim, onlar da
benim suçsuz olduğumu anlasınlar» der. Karısının isteği üzerine Mısır Azizi,
Yûsuf (a.s.)'u hapsettirir.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Sonra
kadının ailesi delilleri Yûsuf un lehine gördüğü halde, onu bir süre için
zindana atmayı uygun buldu.»
Yûsuf
(a.s.)'un gömleğinin arkadan yırtılması ve hakemlik yapanın da, onun lehine
hükmetmesiyle suçsuz olduğu ortaya çıkmıştı. Züleyha'nm ise suçlu olduğu herkes
tarafından biliniyordu. Buna rağmen Mısır Azizi, karısının isteği üzere Yûsuf
(a.s.)'u hapset-tirmişti. O, bu mahkûmiyetten asla üzülmemiş, Allah'ın,
takdirine boyun eğmiştir. Hapsedildiği gün, iki delikanlı daha hapsedilir.
Yûsuf (a.s.) da, diğer arkadaşları gibi cezasını çekmeye devam eder. Nihayet
bir gün, kendisiyle cezaevine giren arkadaşları birer rüya gördüklerini, bu
rüyaları tabir etmesini isterler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«Zindana
onunla beraber iki kişi daha atıldı. Birii "Rüyamda şaraplık üzüm
sıktığımı gördüm" dedi. Diğeri: "Başımın üzerinde kuşların yediği bir
ekmek taşıdığımı gördüm" dedi. Bize bunu tabir et. Çünkü biz senin iyi bir
kimse olduğunu görüyoruz.»
Yûsuf
Ca.s.), hapsedildiği gün, Kral Keyyan'm aşçısı ile sucusu da hapsedilir.
Zindanda bunlardan başka kimseler de vardır. Yûsuf (a.s.) hepsiyle arkadaşlık
yapar, hasta olanları ziyaret eder, kederli olanları teselliye çalışır, erzakı
bitenlere diğer arkadaşlarından erzak ve yiyecek te'min eder, onlarla güzel
sohbetler yapar, hiç kimseyi incitmezdi. Arkadaşları çeşitli sorular sorarlar,
o da hepsini cevaplandırırdı. Boş konuşmazdı, arkadaşlarını Allah'a imana davet
ederdi. Daima zikirde bulunurdu. Kendisi île cezaevine giren iki arkadaş rüya
görürler. Onlardan biri: «Ben rüyamda üç asma gördüm, her asmada üç salkım üzüm
vardı. Bunları aldım, padişaha sunmak üzere bir kadehe sıktığımı gördüm, bunun
yorumu - nedir?». Diğeri: -Rüyamda sini ile başımda ekmek taşıyordum, havada
uçan kuşların o ekmekleri taşıyıp yediklerini gördüm, bunun yorumu nedir? Biz
seni iyilerden görüyoruz, dediklerin doğru çıkıyor» derler. Yı^suf (a.s.)
onları İslâm'a ısındırmak için rüyalarını tabir etmeden önce dinini ve nesebini
açıklar, nübüvvetini İzhar eder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«Yûsuf:
"Rabbimin, bana öğrettiği bilgi ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmeden size
onu yorumlarım. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir
milletin dinini bıraknuştmdır" dedi.»
Yûsuf
Ca.sJ'dan o iki delikanlı rüyalarının tabirini isteyince onlara şöyle demiştir:
«Ey arkadaşlarım, Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, yiyeceğiniz yemek daha size
gelmeden önce ne zaman ve ne geleceğini size haber veririm. Doğrusu ben,
Allah'a inanmayan, O'nun birliğini tasdik etmeyen ve âhireti inkâr eden bir
milletin dinini bıraktım.» Yûsuf (a.s.), onların İslâm'a rağbet etmesi için
nübüvvetini açıklamıştır. Arkadaşları, Yûsuf (a.s.)'dan bu sözleri işitince «Ey
Yûsuf, sen kâhin ve sihirbaz değilsin, bunları nasıl biliyorsun?» derler. Yûsuf
ta.s.) da cevaben -Bunları bana Rabbim öğretti» der. Sonra onlara atalarından
ve dinlerinden bahseder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«"Atalarım
İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum, Allah'a herhangi bir ortak koşmak bize
yaraşmaz: Bu, Allah'ın bize ve inananlara olan lütfudur. Fakat insanların çoğu
şükretmezler" dedi.»
Yûsuf
ta.s.), arkadaşlarına şöyle demiştir: «Ben, atalarım İbrahim, îshak ve Yakub'un
dinine tâbiyim. Allah'a ortak koşmak bize yaraşmaz. Biz, Allah'dan başkasına
asla ibadet etmeyiz. Allah, bize nübüvvet verip kullarını İslâm'a davet etmek
için gönderdi. Bu, Allah'ın bize ve iman edenlere bir lütfudur. Fakat
insanların çoğu bu nimete şükretmezler ve kıymetini de bilmezler.» Yûsuf
(a.s.), nesebini zikredip, nübüvvetini açıkladıktan sonra, onları İslâm'a da«et
etmiştir. - Allah tarafından gönderilen dinin adı İslâm'dır. -
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Ey
zindan arkadaşlarım, ayrı ayrı bir sürü uydurma tanrılar mı daha iyidir, yoksa
her şeyden üstün tek Allah mı?»
«Allah'ı
bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey
değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir, Hüküm
vermek ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başkasına tapmamanızı emretmiştir.
Doğrusu işte din budur. Fakat İnsanların çoğu bilmezler.»
Yûsuf
(a.s.), arkadaşlarını Allah'ın birliğine imana davet ederek şöyle demiştir; «Ey
zindan arkadaşlarım, sizin için ayrı ayrı bir sürü uydurma tanrılara mı ibadet
etmek daha iyidir, yoksa her şeyden üstün olan Allah'a mı ibadet daha iyidir?
O, birdir, şeriki benzeri yoktur. Her şey O'na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç
değildir. Allah'ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı
putlardan başkası değildir. Allah, onların ilâh olduğuna dair hiçbir. delil
indirmemiştir. Hüküm vermek yalnız O'na aittir. O, kendisinden başkasına
tapmamanızı emretmiştir. Çünkü Allah'tan başkası ibadete lâyık değildir.
Allah'ın birliğine delâlet eden dosdoğru din i§te budur. Fakat insanların çoğu
bunu bilmezler.» Yûsuf Oa.s.) onları İslâm'a davet ettikten sonra rüyalarını
tabir etmiştir.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Ey
zindan arkadaşlarım, biriniz efendisine şarap sunacak, diğeri asılacak ve
kuşlar başından yiyecektir. İşte hakkında fetva İstemekte olduğunuz mes'ele
böylece kesinleşmiştir" dedi.»
Yûsuf
(a.s.1, zindan arkadaşlarının rüyalarım tabir ederek onlara şöyle demiştir: «Ey
arkadaşlar, üç çubuktan üç salkım üzüm alıp padişaha sunmak için sıkan, üç gün
sonra cezaevinden çıkacak, tekr*ar padişaha sucu olacaktır. Başında sini
taşıyıp içinden kuşların ekmek yediği ise, üç gün sonra asılacak, uçan kuşlar
başının etini yiyecektir.» Yûsuf Ca.s.), rüyalarını tabir edince «Biz böyle bir
rüya görmedik, seni denemek için uydurup söyledik» derler. Bunun üzerine Yûsuf
(a.s.) «ister görün, ister görmeyin, söyleyip arzu ettiğiniz üzere hüküm
mukadder oldu* demiştir. Yûsuf (a.s.), onlardan kurtulup tekrar padişahın
sucusu olacak olana «Efendinin yanında beni an, haksız yere zindana atıldığımı
söyle» demiştir. Ona bu şekilde söylemekle efendisinden medet ummuştur.
Aîlahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf,
iki zindan arkadaşından kurtulacağını tahmin ettiği kimseye: "Efendinin
yanında beni an" dedi. Fakat şeytan, efendisine onu hatırlatmayı
unutturdu. Ve Yûsuf bu yüzden daha birkaç yıl zindanda kaldı.»
Yûsuf
(a.s.), zindan arkadaşı iki delikanlıdan birisinin kurtulacağını, diğerinin de
idam edileceğini gördükleri rüyadan anlamıştı. Zindandan kurtulup tekrar krala
sakalık yapacak olana «Efendinin yanında beni an, kardeşlerimin bana düşmanlık
yapıp sattıklarını söyle ve haksız yere zindana atıldığımı bildir» demişti.
Yûsuf (a.s.), zindan arkadaşına böyle söylemekle, efendisinden medet ummuş,
Allah'ı hiç hatırlamamıştır. Allah'ı unutup, başkasından medet umduğu için,
şeytan da sucuya Yûsuf'u unutturmuştur. Sucu bir daha Yûsuf (a.s.)'u
hatırlamamış, ondan sonra yedi yıl daha zindanda kalmıştır. Çünkü Yûsuf (a.s.),
Allah'ı unutup, doğrudan doğruya sucunun efendisinden yardım ve himmet talep
etmişti. Halbuki Allahü Teâlâ'hın müsaadesi olmadan hiç kimse bir şey yapamaz,
hatta bir yaprak bil© yerinden oynamaz. Eğer Yûsuf (as.), Allahü Teâlâ'yı
zikrettikten sonra, sucuya «Efendinin yanında beni an» deseydi, belki şeytan
ona Yûsuf'u unutturmaz, dolayısıyla zindanda yedi yıl daha kalmazdı. Allah
zikredilmeden başlanan her teşebbüs böyle sonuçsuz kalır. Allah'tan başkasından
medet umanlar, mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.
Bir
rivayete göre, Cebrail (a.s.), Yûsuf (a.s.)'a gelip «Ey peygamberlerin kardeşi
ve temizlerin en temizi, sana ne oldu ki, ben seni bu asîlerin arasında
görüyorum. Rabbinin selâmı var, O şöyle buyurdu: «Kulum benden haya mı ediyor
da, benden başkasından medet »umuyor. îzzet ve Celalim hakkı için onu zindanda
birkaç yıl daha bırakacağım.» O zaman Yûsuf (a.s.) zindana atılalı beş yıl
olmuştu. Ondan sonra yedi yıl daha kalır, böylece zindanda on iki yıl kalmış
olur. Yüce Allah, Mısır Meliki'nin görmüş olduğu bir rüyayı sebeb halk ederek
lütf u inâyetiyle Yûsuf (a.s.) 'u zindandan çıkarır.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Hükümdar:
"Ben rüyamda, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini, yedi yeşil
başak ve bir o kadar da kurumuş başak görüyorum. Ey ileri gelenler, eğer rüya
tabir ediyorsanız benim rüyamı da yorumlayın".»
•Etrafındakllert
"Bunlar karmakarışık rüyalardır, bix böyle rüyaların yorumunu
bilmeyiz" dediler.»
Mısır
Meliki Iteyyan, bir rüya görür. Rüyasında Nil nehrinden yedi semiz inek, arkasından
da yedi zayıf inek çıkar. Zayıf inekler semiz inekleri yutarlar. Aynı anda yedi
yeşil başak, bir o kadar da kuru başak görür ve kuru başaklar yeşü başağa
sarılıp onları alt eder. Melik bu rüyaya bir anlam veremez, bunun üzerine
vezirlerini ve ileri gelenleri toplar şöyle der: «Ey ileri gelenler, kahinler
ve sihirbazlar, eğer rüya tabir ediyorsanız benim rüyamı da tabir edin,
yorumunu yapın.» Onlar kralın rüyasının yorumunu yapamayarak şöyle derler: *Ey
efendimiz, senin görmüş olduğun rüya karmakarışık bir rüyadır, biz böyle
rüyaların yorumunu yapamayız.» Etrafındakiler krala böyle cevap verince hayâl
kırıklığına uğrar. O zaman Yûsuf (a.s.) sucunun aklına gelir ve «Ey efendim,
ben sizin rüyanızı yorumlarım» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Zindandaki
iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra Yûsuf'u hatırladı ve-. «Ben size
bunu yorumlayacağım, hele beni bir gönderin" dedi.»
Sucu
yedi yıl sonra, kralın görmüş olduğu rüya neticesinde Yûsuf (a.s.)'u hatırlar,
efendisine: «Ey efendim, bana müsaade edin, gidip sizin rüyanızın yorumunu
yaptırayım» der. Kral, kâhin ve sihirbaz olmadığını, bu rüyanın yorumunu nasıl
yaptıracağını..sorar. Sucu da başından geçenleri olduğu gibi anlatır, izin alır
Yûsuf (a.s.)'un yanma gider, kendisini unuttuğu için özür diler, kralın gördüğü
rüyanın yorumunu yapmasını ister «Belki bu rüya senin zindandan çıkmana vesile
olur» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Zindana
varıp; "Ey doğru sözlü Yûsuf, rüyada görülen yedi semiz ineği, yedi zayıf
ineğin yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla,
ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler" dedi.»
«Yûsuf
(a.s.)ı "Devamlı yedi sene ekin ekin, biçtiğiniz ekinin yediğinizden
artanını başağında bırakın" dedi.»
Kralın
sucusu görülen rüya üzerine Yûsuf (a.s.)'u hatırlar, gelip ondan özür diler ve
rüyanın tabirini ister. Bunun üzerine Yûsuf (a.s.) rüyanın tabirini yapar ve
şöyle der: «Yedi semiz inek, yedi yıl bolluk ve ucuzluk olacağına, yedi zayıf
inek ise yedi yıl bolluktan sonra, yedi yıl da kıtlık olacağına, yedi yeşil
başak, yedi yıl ekinlerin çok olacağına, yedi kuru başak ise yedi yıl bolluktan
sonra yedi yıl hiç ekin olmayacağına işarettir. Yedi yıl devamlı ekin ekin,
ihtiyacınızdan fazlasını başakta bırakın. Eğer başaktan ayı-jırsaQiz..kurilaûir,
bezulur. Yedi yıl sonra büyük bir kıtlık olacak, o zaman, biriktirdiğiniz
ekinleri talka dağıtır, ihtiyacı karşılarsı-
nız.»
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
•Sonra
bunun ardından yedi kurak yıl gelir, bütün biriktirdi* ğlnizi yer, yalnız bir
miktar saklarsınız.»
«Sonra,
halkın yağmur göreceği bir yıl gelir, o zaman sıkıp faydalanacaklar.*
Yûsuf
(a.s.), kralın gördüğü rüyayı tabir eder. Yedi yıl bolluğun arkasından, yedi
yıl da kıtlık olacak, bu yıllarda önceden biriktirdiğinizin pek azı kalmak
üzere yer bitirirsiniz. Bu kıtlık yıllarından sonra arkasından yağmuru bol,
mahsulü çok bir yıl gelir ki, halk üzümlerini sıkarlar, zeytinlerinden yağ
yaparlar, fakirlikten kurtulurlar, mahsulleri çok olur, sığırlarını sağarlar.»
Sucu, Yûsuf (as.)'dan rüyanın yorumunu öğrenir. Kral Reyyan'ın yanına döner,
öğrendiklerini krala anlatır. Kral, Yûsuf (a.s.)'un ilmine ve zekâsına hayran
olur ve sucuya «Gidin onu bana getirin, böyle bir şahsiyetin zindanda kalması
asla doğru değildir» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Hükümdar:
"Onu bana getirin" dedi. Gelen elçiye Yûsufs "Efendine dön,
kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi bir sor. Doğrusu Rab-bim, onlann düzenini
hakkıyla bilir" dedi.»
Sucu,
krala Yûsuf (a.s.)'un yorumunu bildirince kral onun zekâsına ve ilmine hayran
olur, «Derhal onu bana getirin* der. Bunun üzerine Yûsuf (a.s.)'u zindandan
çıkarmak için bir elçi gönderilir, elçi ona gelir, durumu bildirir. Yûsuf
(a.s.), elçiye hiç iltifat etmez ve ona şöyle der: «Efendine git, Züleyha'nın
yanına gelen kadınların neden ellerini kestiklerini sor, benim zindana suçlu
olduğum için mi, yoksa suçsuz olduğum için mi? ^girdiğimi bilsin. Rabbim, o
kadınların bana nasıl tuzak kurduklarını biliyor. O'nun bilgisinden hiçbir şey
gizli kalmaz.»
îkıime
(r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle nakletmiştik •Peygamberimiz, Yûsuf
(a.s.)'un kıssasından bahsederek, bu âyete gelince buyurdu ki: «Yûsuf, eğer
sucuya "Beni efendinin yanın-, da an" demeseydi, zindanda bu kadar
kalmazdı. Ben, onun sabrına hayret ediyorum. Ben olsaydım çağırdıkları zaman
çıkardım ve zindandan beni çıkarmadıkça da rüyalarını tabir etmezdim. Allah,
ona mağfiret etsin, ne büyük sabır ve keremi varmış, suçsuz olduğunu isbat
etmedikçe zindandan çıkmadı.»
tbn
Abbas (r.a.) da, Yûsuf (a.s.) hakkında şöyle demiştir: «Yûsuf zindandan hemen
çıksaydı kralın kalbine şüphe düşebilirdi. Elçiyi geri çevirmesi haklı olduğunu
isbat içindir.» Elçi, Yûsuf (a.s.) '-dan bu sözleri işitince kralın yanına
döner, durumu arzeder. Bunun üzerine kral, Züleyha'nın evine Yûsuf'u görmeye
giden kadınları. toplar, onlara Yûsuf (a.s.) hakkında sorular sorar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
•Hükümdar,
kadınlara: "Yûsuf'un nefsinden kam almak İstediğiniz zaman ne halde
idiniz?" dedi. Kadınları "Haşa, onun bir fenalığını görmedik"
dediler. Vezirin karisi: "Şimdi gerçek ortaya çıktı, ben onun nefsinden
murad almak istedim. O ise seksiz, şüphe-siz doğru söyleyenlerdendir"
dedi.»
Yûsuf
(&.S.), gelen elçiye gerçekleri söyleyip geri çevirince, bunun üzerine
kral, kadınları toplar, Yûsuf (a.s.) hakkında kendilerinden bilgi ister.
Kadınlar da şöyle derler: «Hâşâ, onun bir fenalığını görmedik, o suçsuz yere
zindanda yattı, Züleyha ona iftira etti.» Kadınların, bu itirafları karşısında
Züleyha da şöyle der: «Şimdi gerçek ortaya çıktı, ben onun nefsinden murad
almak istedim, suç bendedir. O benim isteklerimin hiçbirini yerine getirmediği
için iftira ettim. Suçsuz yere zindanda yattı. O hiç şüphesiz doğru
söyleyenlerdendir.» Kadınlar ve Züleyha gerçekleri itiraf ettikten sonra Yûsuf
(a.s.)'un suçsuz olduğuna kanaat getirirler ve zindandan çıkartırlar. Yûsuf
(a.s.) cezaevinden çıkartılır, kralın huzuruna getirilir, ilk önce elçi
kendisine geldiği zaman cezaevinden neden çıkmadığı sorulur. O da, Mısır
Azizi'ne ihanet etmediğinin herkes tarafından bilinmesi için çıkmadığını
söyler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Gıyabında
kendisine hıyanet etmediğimi hükümdarın bilmesi içindi. Allah hâinlerin
düzenini başarıya erdirmez.»
Yûsuf
(a.s.)'a ilk önce elçi geldiği zaman hemen cezaevinden çıkmamıştır. Bunun
sebebi Mısır Azizi'nin ve diğerlerinin kendisinin suçsuz olduğunu bilmesi
içindir. Eğer Yûsuf (a.s.3, elçi kendisine geldiği zaman hemen cezaevinden
çıksaydı, belki de suçlu olduğuna dair kralda bir şüphe uyanırdı. Yûsuf
(a.s.)'un gelen elçiyi geri çevirmesi, hakkındaki bütün şüpheleri ortadan
kaldırmıştır. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor; «Yûsuf: "Gıyabında
kendisine hıyanet etmediğimi hükümdarın bilmesi içindi. Allah hâinlerin
düzenini başarıya erdirmez"» P). Yûsuf (a.s.) bir tevazu eseri olarak «Ben
nefsimi tebrie etmem» demiştir.
(•)
12. ctlss'ün sonu.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«Ben
nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis Rabbimin merhameti olmadıkça
kötülüğü şiddetle emreder. Zira Rabbim çok yarhğayıcı, çok esirgeyicidir.»
Yûsuf
(a.s.) tevâzûundan dolayı «Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima
şehvete ve masiyete meyleder. Ancak Allahü Te-âlâ'mn merhametiyle kötülüklerden
arınır, Rabbim. Gafûr'dur, iman eden kullarını yarlığar, Rahim'dir, onları
kötülüklerden muhafaza eder» demiştir. Yüce AUah bunu şöyle beyan ediyor: «Ben
nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis Rabbimin merhameti olmadıkça
kötülüğü şiddetle emreder. Zira Rabbim çok yarhğayıcı, çok esirgeyicidir.»
Mısır Kralı Reyyan, Yûsuf Ca.s.)'un zekâsına ve üstün kabiliyetine hayran olur
«Onu bana getirin» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Hükümdar:
"Onu bana getirin, kendime müsteşar edineyim" dedi. Kendisiyle de
konuşurken: "Bugün nezdimizde şerefli bir mevki sahibisin, emniyet ve
itimadı hâizsin" dedi.»
Mısır
Meliki Reyyan, Yûsuf (a.s.)'un ilim ve zekâsmdaki üstünlüğü öğrenince: «Onu
bana getirin, kendime müsteşar ve yardımcı edineyim» der. Bunun üzerine Yûsuf
(a.s.), zindandan çıkartılır, krala getirilir. Kral, kendisine çeşitli sorular
sorar, hepsinin cevabını delilleriyle alır. Bu defa Yûsuf (a.s.), melike
İbranice konuşur, melik anlamaz, hangi lisan olduğunu sorar. Yûsuf (a.s.)
«Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dili» der. Melikle tekrar Arapça konuşur,
melik onu da anlamaz, hangi lisan olduğunu sorar. Yûsuf (a.s.) -Amcam İsmail'in
lisanı- der. Melik, Yûsuf (a.s.)'un bu denli üstün kabiliyetini görünce
«Bugünden itibaren benim müsteşarım ve yardımcımsm. Bizim katımızda şerefli bir
mevkiye sahipsin, dilediğin gibi tasarruf edebilirsin» der. Bunun üzerine-Yûsuf
(a.s.), krala «Beni memleketin hazineleri üzerine memur et» der, Kral da Yûsuf
(a.s.)'un isteklerini kabul eder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«Yûsuf:
"Beni memleketin hazinelerine memur et. Çünkü ben koruyup yönetmesini iyi
bilirim" dedi.»
Mısır
Meliki Reyyan, Yûsuf (a.s.)'a *Seni kendime müsteşar edineceğim» deyince, Yûsuf
(a.s.) da «Beni memleketin hazinelerine memur et. Çünkü ben muhafaza etmesini,
yönetmesini ve yerinde harcamasını çok iyi bilirim* demiştir. Yûsuf (a.s.)'un
hazine bakanlığını istemesi halkın selâmeti içindir. O, bolluk yıllarında
mahsulün çoğalmasını, muhafazasını, ihtiyaçtan fazlasının harcanmamasını çok
iyi biliyordu. Şayet mahsulün bol olduğu yıllarda tedbir alınırsa, kıtlık
yıllarında halk sefalete, yokluğa düşmez. Tedbir alınmadığı takdirde halk
sefalete, yokluğa düşer perişan olur. Bunun için Yûsuf (a.s.) hazine bakanı
olmak istemiştir. Buna göre mahsulün bol olduğu yıllarda gereken tedbiri
alacak, kıtlık yıllarında halkın sefalete ve yokluğa düşmesini önleyecektir.
Hazine bakanı olduktan sonra da gereken tedbiri almıştır.
Rivayete
göre Mısır Kralı Reyyan, sabah kahvaltısı yapmaz, onun yerine Öğle yemeği
vermiş. Kıtlık baş gösterdiği günün sabahı kral erkenden acıkır, yemek ister,
hemen yemeği gelir, kral şaşı-nr. Bu yemeğin anında nasıl hazırlandığını sorar.
Aşçılar Yûsuf Ca.s.)'un emriyle geceden hazırladıklarını söylerler, Yûsuf
(a.s.l, o sabah kralın erkenden acıkacağını hisseder ve kalkmadan yemeğini
hazırlatır. Kral bu manzara karşısında onun ne kadar ileri görüşlü ve üstün
kabiliyetli olduğunu bir kez daha anlar ve şöyle der: -Bugünden itibaren*
Mısır'ın meliki Yûsuf'tur. Kimin sultanla bir işi olursa Yûsuf'a gitsin,
durumunu ona arzetsin. Bugünden itibaren sultan odur.» -
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf'u
böylece o memlekete yerleştirip kendisine mevki verdik. Orada dilediğini
yapardı. Biz, rahmetimizi dilediğimize veririz, iyi davrananların ecrini zayi
etmeyiz.»
-Ahiret
mükafatı ise iman edip fenalıktan sakınanlar için daha hayırlıdır.»
Allahü
Teâlâ, Yûsuf Ca.s.) 'a nübüvvet, risalet ve saltanat verip Mısır'a melik
etmiştir. O, Mısır da dilediğini yapar, istediği yerde köşk kurardı. Yüce Allah
kullarından rtil ediğine rahmetiyle
(Cüz:
13. Âyet: 58} Yûsuf Sûresi 285
let
ve nübüvvet verip, Yûsuf (a.s.) gibi ihsanına mazhar kılar. îyi davrananların
mükâfatını ve ecrini zayi etmez, verir. Âhiret nimetleri ise iman edip,
fenalıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır. Allah iman edenlerin mükâfatını
kat kat verir, onları dünya ve âhiret saadetine eriştirir. İman etmeyenler için
de elim bir azab hazırlamıştır.
Rivayete
göre, Mısır Azizi ölür Züleyha dul kalır. Bir gün Yûsuf (a.s.)'un geçtiği yolun
kenarına oturur, Yûsuf (a.s.) oradan geçerken «Allah'a şükürler olsun ki,
kendisine itaat eden köleleri melik, kendisine İtaat etmeyen melikleri de köle
yapar.» demiştir. Sonra Züleyha, Yûsuf (a.s.) ile evlenir, arzusuna kavuşur.
Züleyha, Yûsuf (a.s.) ile evlendiği zaman bakiredir. Mısır Azizi özürlü olduğu
için onunla hiçbir zaman bir araya gelememiştir, bundan dolayı da o bakiredir.
Yedi bolluk yıl geçer Yûsuf (a.s.) o yıllarda yeteri kadar ekin depo eder.
Kıtlık yıllan gelir herkes elindekileri yer bitirir. Yûsuf (a.s.), daha önce
biriktirmiş olduğu mahsulden Mısır halkına ve çevredekilere satmaya başlar,
duyan gelir. Yokluk ve kıtlık Mısır'da başgösterdiği gibi çevre kasabalarda da
baş-gösterir. Yûsuf (a.s.)'un nâmı Yakub (a.s.)'un ülkesine kadar yayılır.
Yakub (a.s.) çocuklarına «Mısır'da zahire satan bir zat varmış, gidin siz de
ondan zahire alm gelin» der. Bunun üzerine on oğlu yola çıkar Mısır'a gelirler,
Yûsuf (a.s.)'un huzuruna çıkarlar, hediyelerini takdim ederler, zahire almak
istediklerini söylerler. Onlar Yûsuf (a.s.)'u tanımazlar, fakat Yûsuf (a.s.)
onları tanır.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf'un
kardeşleri gelip huzuruna çıktılar. Onlar Yûsuf'u tanımadıkları halde Yûsuf
onlan tanımıştı.»
Yûsuf
(a.s.) 'un kardeşleri Mısır'a gelip, huzuruna çıkınca o kardeşlerini tanır,
fakat kardeşleri, onu tanımazlar. Çünkü kardeşleri onun böyle bir makama
yükseleceğini nereden bilsinlerdi? Halbuki huzuruna çıktıkları kardeşleri idi.
Onlar padişahın huzurunda İbranice konuşurlar, Yûsuf (a.s.) anlamamazlıktan
gelir ve tercüman vasıtasıyla kardeşleriyle konuşur. Yûsuf (a.s.)'un
kardeşlerine ilk sorusu «Ne istiyorsunuz, siz benim tanımadığım bir
milletsiniz» olur. Kardeşleri «Biz Şam diyarından geliyoruz, bölgemizde kıtlık
ve yokluk başgösterdi, senden zahire istiyoruz, onun için geldik» derler. Yûsuf
(a.s.) kaç kişi olduklarım sorar, onlar on kişi olduklarını bildirirler. Bu
defa Yûsuf (a.s.) *Siz casusa benziyorsunuz, herbiriniz bin kişiye bedelsiniz,
bana doğruyu söyleyin- der. Onlar «Biz sözüne sadık olan bir zatm oğullarıyız,
bize kimse karşı gelemez, on iki kardeş idik. Koyun otlatırken birimizi kurt
yedi, on bir kardeş kaldık. Kurdun yediği kardeşimizin gömleğini bulup babamıza
getirdik, babamız onunla teselli bulur dedik, olmadı, o günden beri
ağlamaktadır» derler. Yûsuf (a.s.) -Babanız Ölen kardeşinizin yerine şimdi
hanginizi daha çok seviyor?» dedi. Onlar «Babamız, ölen kardeşimiz Yûsufun
küçük kardeşini seviyor» derler. Yûsuf (a.s.) «Eğer kardeşinizi kurt yeseydi
gömleğini yırtardı, eşkıya öldürseydi gömleğini de alırdı. Sizin söyledikleriniz
birbirini tutmuyor, siz doğru söylemiyorsunuz ve nasıl bir millet olduğunuzu da
bilmiyoruz» der, hapsedilmelerini emreder. Onlar -Biz asla yalan söylemeyen bir
milletiz, hem bizim asaletimiz sadık ve peygamberlerdendir- derler. Bunun
üzerine Yûsuf Ca.sJ onlara şöyle der: «Şayet bu sözleriniz doğru ise biriniz
benim yanımda kalsın, gidin diğer kardeşinizi getirin doğru söylediğinizi
anlp.yalım.»
Allahü
Teâla bunu şöyle beyan ediyor:
«Onların
yüklerini ve erzakını te'min ettikten sonra: "Bana baba bir kardeşinizi
getirin. Görmüyor musunuz ki ben ölçeği tastamam ölçüyorum. Ben
misafirperverlerin en hayırbsıyım" dedi.»
Yûsuf
(a.s.) kardeşleriyle böyle konuştuktan sonra, onlara izzet ve ikramda bulunarak
çeşitli yemekler yedirir. Sonra herbirine birer deve yükü buğday verir. Ve
«Bana diğer kardeşinizi de getirin, görüyorsunuz ya, ben ölçeği tastamam
ölçüyorum, kimseye haksızlık etmiyorum. Ben misafirlere ikram edenin en
hayırlısıyım» der. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: «Onların yüklerini ve
erzakını te'min ettikten sonra: «Bana baba bir kardeşinizi getirin. Görmüyor
musunuz ki ben ölçeği tastamam ölçüyorum. Ben misafirperverlerin en
hayırlısıyım» dedi.» Yûsuf (a.s.), kardeşlerinden diğer kardeşini de
getirmelerini istemiş, getirmedikleri takdirde bir ölçek dahi zahire
vermeyeceğini bildirmiştr.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Bana
onu getrmezseniz, benden bir ölçek dahi zahire beklemeyin, bana
yaklaşmayın" dedi.»
«Kardeşleri:
"Babasını kandırmaya çalışacağız ve herhalde bunu yaparız" dediler.>
(Cûz:
13. Âyet: 62-63) Yûsuf Sûresi 287
Yûsuf
Ca.s.), kardeşlerine -Diğer kardeşinizi de getirin, eğer onu bana getirmezseniz
size bir ölçek dahi ekin vermem ve semtime de yaklaştırmam* demiştir.
Kardeşleri de: *Biz onu sana getirmek İçin babasını ikna etmeye çalışacağız,
herhalde bunu yaparız. Sen hangimi2i alıkoyacaksın, onu söyle de gönlümüz
ferahlasın» demişler. Yûsuf Ca.s.), Şemun ismindeki kardeşini alıkoyar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf
adamlarına: "Onların zahire bedellerini de yüklerinin içine koyun. Belki
ailelerine dönünce onu anlarlar da bir daha dönerler" dedi.»
Yûsuf
(a.s.) hizmetçilerine şöyle demiştir: «Onların paralarım ve getirdikleri
hediyeleri yüklerine koyun. Ailelerine döndükleri zaman bizim kerametimizi ve
misafirperverliğimizi anlarlar da tekrar zahire almak için geri dönerler.»
Bazı
tefsircilere göre, Yûsuf Ca.s.)'un, kardeşlerinin zahire bedellerini yüklerinin
içine koydurmasının iki snbebi vardır. Biri, memleketlerine
döndükleri zaman hemen para bulup tezden geri dönemeyeceklerinden dolayıdır.
Diğeri, zahirelerinin içinde bedellerini görünce yanlışlıkla karışmış diyerek
tezden geri dönmelerini te'min içindir. Çünkü peygamberlerin ve çocuklarının
kimsenin hakkını gasbetmesi mümkün değildir. Bu iki sebebden ötürü Yûsuf (a.s.)
zahire bedellerini yüklerinin içine koydurmuştur. ___
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Babalarına
dönünce: "Ey babamız, artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle
beraber yolla ki zahirelerimiz ölçülsün. Biz onu korur, gözetiriz" dediler.»
Yûsuf
Ca.s.)'un kardeşleri babalarına dönünce başlarından geçenleri anlatırlar ve «Ey
babamız, eğer kardeşimiz Bünyamin'i bizimle Mısır'a göndermezsen, kral bir daha
bize zahire vermeyecek. Onun gitmesiyle hem bir yük daha fazla zahire alırız,
hem de biz men edilmeyiz, O, gitmediği takdirde biz de zahire almaktan men
edileceğiz. Onu bizimle göndermekten en küçük bir endişen olmasın, bu hususta
bize güvenebilirsin. Biz, onu korur muhafaza ederiz» derler. Yakub Ca.s.),
oğullarını dinledikten sonra onlara şöyle cevap verir.
268
Yûsuf Sûresi (Cüz: 13. Ayet: 64-65]
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yakubt
"Daha evvel kardeşini ne derece size emniyet ettiy-sem, bunu da ancak o
kadar emniyet edebilirim. Allah, koruyanların en hayırlısı ve merhamet edenlerin
en merhametlisidir" dedi.»
Yakub
(a.s.), oğullarını dinledikten sonra onlara şöyle demiştir: «Ey oğullarım, daha
evvel Yûsuf'u size ne derece emniyet et-tiysem, Bünyamin'i de ancak o kadar
emniyet edebilirim. Yûsuf için de aynı şeyleri söylemiştiniz, ben de onu size
emniyet etmiştim. Onu ne kadar korudunuzsa, Bünyamin'i de o kadar korursunuz.
Eğer gönderecek olursam, onu size değil, Allah'a emanet ederim. Çünkü O,
koruyanların en hayırlısı ve en merhametlisidir.» Oğulları Mısır dan aldıkları
zahirelerini açınca, bedellerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu görürler,
bu defa babalarına şöyle derler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yüklerini
açınca zahire bedellerinin de kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler ve:
"Baba, daha ne isteriz? İşte verdiğimiz zahire bedelleri de bize iade
edilmiş. Onunla ailemize yine erzak getirir, kardeşimizi de koruruz.'Bir deve
yükü zahire de artırırız. Zira bu azdır" dediler.»
Yakub
Ca.s.)'un oğulları evlerine döndükleri zaman yüklerini açarlar, içinden verdikleri
zahire bedelleri çıkar. Buna çok sevinirler, zahire bedellerini alıp babalarına
gelirler ve «Ey babamız, daha ne isteriz? Zahire bedellerimizi tekrar bize iade
etmişlerdir. Bu, kralın bize bir ikramıdır, yanlış olarak geri verilmiş
değildir. Kardeşimizi de bizimle beraber gönder de bir yük daha fazla zahire
alalım, bu aldığımız bize yetmez. Onu bize emanet etmekten korkma, biz onu çok
iyi koruruz» demişlerdir. Bunun üzerine babaları da onlara şöyle demiştir.
Allahü
Teaİâ bunu şöyle beyan ediyor:
(Güz:
13. Âyet: 66-68) Yûsuf Sûresi 2S9
'Babalan: "Hepiniz yok olmadıkça onu bana
getireceğinize dair Allah'a karşı sağlam bir söz vermezseniz onu sizinle
göndermeyeceğim" dedi. Artık babalarına teminat verince o da: "Allah
şu söylediklerinize vekil olsun" dedi.»
Oğulları, Yakub
(a.s.)'dan kardeşleri Bünyamin'İ de
Mısır'a zahire almak için götürmek istedikleri zaman onlara şu cevabı vermiştir: «Hepiniz
yok olmadıkça onu bana getireceğinize dair
Allah'a karşı sağlam bir söz
vermedikçe onu sizinle göndermem.» Bunun üzerine babalarına teminat verirler, o
da Bünyamin'İ onlarla beraber Mısır'a gönderir. Ve -Allah, şu konuştuklarımıza
şâhid olsun-der, oğullarına şu tavsiyede
bulunur.
Alîahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor: w>\j^j
«Yakub: "Oğullarım, şehre hepiniz bir kapıdan
girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber ben, Allah'ın size dair
kaderinizden bir şey değiştiremem. Hüküm ancak Allah'ındır. O'na güvenip
dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O'na güvenip dayanmalıdır" dedi.»
«Şehre babalarının emrettiği gibi girdiler Esasen
bu, Allah katında onlara bir fayda sağlamazdı. Ancak Yakub içindeki arzuyu
ortaya koymuş oldu. Şüphesiz ki o, kendisine vahiy ile öğrettiklerimizi
bilmekte idi. Fakat insanların çoğu bilmezler.»
Yakub
(a.s.), oğullarını Mısır'a gönderirken onlara şöyle vasiyet etmiştir: «Ey
oğullarım, Mısır'a hepiniz aynı kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.
Bir sokaktan da gitmeyin, ayrı yerlerden gidin. Eğer bir kapıdan girip, aynı
sokaktan giderseniz sizi eşkıya zannederler veya size göz değer.» Bazı
tefsircüer, Yakub (a.s.), oğullarına göz değmesinden korktuğu için ayrı
kapılardan şehre girmelerini tavsiye ettiğini söylemişlerdir. Nitekim
Peygamberimiz (s.a.v»), torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'e nazar isabet
etmesin-
C.
; III — F. : 19
290 Yûsuf
Stlresi (Cûz: 13. Âyet: 69-70)
den
Allah'a sığınmıştır, Yakub Ca.s.), oğullanna şehre ayrı ayrı kapılardan girin
der ve şöyle söyler: «Ben, size ayrı ayn kapılardan şehre girin derken hiçbir
zaman Allah'ın takdirini sizden men edemem. O, neyi takdir etmişse o olur.
O'nun takdiri asla değişmez. Eğer size nazar isabet'etmesini dilemişse isabet
eder, dilememişse asla isabet etmez. Hüküm O'nundur, O'nun hükmüne kimse
karışamaz. Ben sizi Allah'a emanet ettim. Tedbir bizden, takdir O'n-dandır.
İnananlar bütün işlerini O'na emanet etmelidirler.»
Yakub
Ca.s.)'un oğullan Mısır'a gelince, ayrı ayrı kapılardan şehre girerler,
Babalarının vasiyetini yerine getirirler. Bu, Allahü Teâlâ'nın takdirini
değiştirmek değildir, tedbir almaktır. Yakub (a. s.) da tedbir bakımından
gönlünden geçeni oğullarına söylemiştir. ' O, oğulları bir kapıdan da, ayrı
ayrı kapılardan da girseler Allah'ın j takdirinin değişmeyeceğini çok iyi
biliyordu. Çünkü Yüce Allah, bun- j lan ona bildirmişti. Fakat halkın çoğu bunu
bilmezler. Yakub Ca.s.)'- | un oğulları Mısır'a girerler, gidip Yûsuf Ca.s.)'un
huzuruna çıkarlar, o, bunların arasında Bünyamin'i tanır ve bağrına basar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yûsuf'un
yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: "Ben senin kardeşinim,
onların yaptıklarına üzülme1' dedi.»
Kardeşleri,
Yûsuf Ca.s.)'un huzuruna gelince, o, kardeşlerine izzet ü ikramda bulunur ve
onlara bir ziyafet verir. Yûsuf Ca.s.), iki kişinin birlikte yemesini söyler.
Diğerleri ikişer ikişer oturur fakat Bünyamin tek kalır. Yûsuf (a.s.) da
Bünyamin ile oturur yer, yemek esnasında kardeşi olduğunu söyler, Bünyamin
bundan çok memnun olur. Akşam olunca Yûsuf Ca.s.), Bünyamin'i yanına alır diğer
kardeşlerini de ayrı bir odaya koyar. Sabahleyin kardeşleri gitmek İster, Yûsuf
(a.s.) da yüklerini hazırlatır, Bünyamin'i alıkoymak için yükünün içine
kıymetli bir su kabı gizletir,
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
(Cûz:
13. Âyet: 71-75) Yûsuf Sûresi 291
«Yûsuf,
onların yüklerini hazırlatırken, kardeşinin yüküne bir su kabını koydurdu.
Sonra bir münâdi: "Ey kervancılar, siz hırsızsınız" diye bağırdı.»
Yûsuf
(a.s.), kardeşi Bünyamin'i yanında alıkoymak için yüküne su içtiği gümüş kabı
koydurur. Bünyamin bundan haberdardır. Sonra kardeşlerinin yüklerini verir ve
onları uğurlar. Bir müddet sonra arkalarından muhafızını gönderir, muhafız
onlara yaklaşınca «Ey kervancılar, siz padişahımızın su içtiği kabı çaldınız.
Durun, yüklerinizi arayacağız, kimin yükünde bulunursa onu götürüp
hapsedeceğiz* der. Her şeyden habersiz olan Yûsuf (a.s.) 'un kardeşleri kuşkuya
kapılırlar ve böyle bir şey yapmadıklarını söylerler.
Allahü
Teâla bunu şöyle beyan ediyor:
«Yakub'un
oğullan geri dönerek: "Ne kaybettiniz?" dediler.» «Dediler ki:
"Padişahın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü mükâfat
verilecek. Ben de buna kefilim".»
Yûsuf
ta.s.)'un kardeşleri yollarına revan olup giderken, arkalarından bir münâdi «Ey
kervancılar, siz hırsızsınız» diye "bağırır. Onlar da geri dönerek ne
kaybettiklerini sorarlar. Onlar da, padişahın su kabını kaybettiklerini,
getirene bir deve yükü mükâfat verileceğini söylerler ve içlerinden biri -Ben
de buna kefilim» der. Yûsuf I a.s.)'un kardeşleri yemin ederek böyle bir şey
almadıklarını söylerler,
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Allah'a
yemin ederiz ki, memleketi ifsad etmeye gelmedik. Bunu siz de öğrendiniz,
hırsız da değiliz" dediler.-
«Onlara:
"Yalan söylüyorsanız, bunun cezası ne olacak" diye sordular.*
«Yakub'un
oğulları: "Cezası, kimin yükünde bulunursa ceza olarak ona el konulur. Biz
zâlimleri böyle cezalandırırız" dediler.>
292 Yûsuf
Sûresi (Cûz: 13. Ayet: 76)
Yûsuf
ta.s.)'un kardeşleri, arkadan gelip «Siz hırsızlık yaptınız» diyenlere şöyle
demişlerdir: -Allah'a yemin ederiz ki, biz turaya huzursuzluk çıkarmaya ve
hırsızlık yapmaya gelmedik. Bunu siz de biliyorsunuz, soyumuzda böyle bir şey
yoktur, hem biz hırsız değiliz.» Bunun üzerine'padişahın adamları «Eğer hırsız
sizden bi-rinizse bunun cezası sizin şeriatınıza göre nedir?» dediler. Yakub
(a.s.)'un oğulları da şöyle konuştular: «Bizim beldemizde ceza olarak hırsızın
malına el konur, bir yıl da çalmış olduğu malın sahibine kölelik eder.»
Mısır'da hırsızlık yapanlar dövülür, çalmış oldukları şeyler ise ödettirilirdi.
Yakub (a.s.)'un beldesinde ise, hırsızın malına el konur, kendisi de bir yıl köleliğe
mahkûm edilirdi. Bundan dolayı padişahın adamları, Yakub (a.s.)'un oğullarına
hırsızın cezasını sormuşlardır. Yûsuf (a.s.)'un kardeşleri «Biz de hırsızın bu
şekilde cezalandırılmasına razıyız» derler. Aralarında bu şekilde konuşma
geçtikten sonra padişahın adamları «Sizin yükünüzü arayacağız» diyerek onları
geri çevirirler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Bunun
üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı.
Nihayet su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz, Yûsuf için böyle bir
tedbir kullandık. Hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı. Meğer ki Allah
dilemiş ola. Biz kimi dilersek onu nice derecelerle yükseltiriz. Her ilim
sahibi-' nin üstünde daha iyi bilen vardır.»
Muhafız,
Yûsuf (a.s.)'un kardeşlerini yoldan geri çevirir, padişahın huzuruna getirir.
Padişah yüklerinin aranmasını emreder, önce üvey kardeşlerinin yükleri aranır,
sonra Bünyamin'in yükü aranır ve yitik Bünyamin'in yükünden çıkar. Bünyamin,
durumu daha önceden biliyordu, fakat kardeşleri her şeyden habersizdi. Onlar
ouna çok üzülürler ve «Sizin yüzünüzden bugüne kadar hiç belâdan kurtulmadık,
Râhil'in oğullarından bize hayır gelmedi» derler. Bunun üzerine Bünyamin,
kardeşlerine şöyle der: «Yûsuf'a yaptığınızı şimdi de bana yapıyorsunuz ve beni
hırsızlıkla itham ediyorsunuz.» Kardeşleri de «Sen çalmadın da neden senin
yükünden çıktı, bir başkasının yükünden çıkmadı» derler. Bu defa Bünyamin
(Cüz:
13. Âyet: 77) Yûsuf Sûresi 293
onlara
şöyle der: «Zahire bedellerini sizin yükünüze koyan onu da "benim yüküme
koymuştur, ben hırsız değilim.» Bünyamin böyle konuşunca kardeşleri sükût eder.
Allahü Teâlâ, Yûsuf (a.s.)*a böyle yapmasını ilham etmiştir. Çünkü Yûsuf
(a.s.), başka türlü kardeşini alıkoyamazdı. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor:
«Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya
başladı. Nihayet su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. îşte biz, Yûsuf için
böyle bir tedbir kullandık. Hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı.
Meğer ki Allah dilemiş ola. Biz kimi dilersek onu nice derecelerle yükseltiriz.
Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.»
Kardeşleri,
Yusuf (a.s.)'dan Bünyamin'i bırakmasını istemişlerdir. Yusuf (a.sJ, onu
bırakmayınca, kardeşleri «Bünyamin'i bırak, onun yerine bizden birimizi
tutukla, çünkü bunun yaşlı bir babası var, Yusuf'un yerine bununla gönlünü
eğlendiriyor» demişlerdir. Bunun üzerine Yusuf (a.s.} onlara 5u cevabı
vermiştir: «Bizim kanunumuzda hırsızın köle olarak alıkonulması yoktur. Ancak
Allah'ın dilemesiyle olur.» Allah kimi dilerse, onun mertebesini yüce kılar,
makamını âli eder. Her ilim sahibinden daha iyi bilen vardır. Hiç kimsenin ilmi
Allah'ın ilmine erişemez. O, her şeyi hakkıyla bilir, ona göre mükâfat ve
mücazat verir. Kimisinin derecesini yükseltir, kimisinin derecesini de aşağı
kılar.
Kardeşleri,
Bünyamin'i zemmederek Yusuf (a.s.)'dan özür dilerler ve kendilerinin bu işten
haberleri olmadığını söylerler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Dediler
ki: "Eğer çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu İçinde
sakladı, onlara açıklamadı. İçindeni "Durumunuz pek kötüdür, anlattığınızı
Allah daha iyi bilir" dedi.»
Kardeşleri,
Bünyamin'i zemmederek Yusuf (a.s.)'a şöyle demişlerdir: «Eğer çaldıysa daha
önce kardeşi Yusuf da çalmıştı.» Yusuf, çocuk iken dedesinin- altın putunu
çalmış kırmıştı. O, dedesinin puta tapmaması için bunu yapmıştı. Bundan dolayı
kardeşleri onu hırsızlıkla itham etmişlerdir. Onların bu ithamına çok üzülen
Yusuf (a.s.), içinden «durumunuz pek kötüdür, anlattığınızı Allah daha İyi
bilir» demiştir. Kardeşleri, Yusuf ve Bünyamin hakkında böyle
294 Yûsuf
Sûresi (Cûz: 13. Âyet: 78-80)
itirafta
bulunduktan sonra, padişahtan Bünyamin'i serbest bırakmasını isterler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Kardeşleri:
"Ey vezir, onun yaşlanmış, kocamış bir babası vardır. Bizden birini onun
yerine alıkoy. Doğrusu biz senin iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz"
dediler.»
«"Eşyamızı
nezdinizde bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Çünkü
o takdirde biz elbette zalimlerden oluruz" dedi.»
Kardeşleri,
Yusuf (a.s.) 'a; «Ey vezir, bunun yaşlanmış bir babası vardır. Yûsuf'un yerine
gönlünü bununla eğlendirir. Sen onun yerine bizden birini tutukla, onu serbest
bırak. Doğrusu biz seni ihsan ve ikram sahibi görüyoruz, bize bunu ihsan et»
demişlerdir. Kardeşlerinin bu yalvarmalarına Yusuf (a.s.) şu cevabı verir:
«Suçsuz yere birinizi alıkoymaktan Allah'a sığınırım. Biz ancak eşyamızı çalan
kim ise onu tutuklayabiliriz. Eğer sizin arzunuz üzere hareket eder, hırsızın
yerine başkasını tutuklarsak o zaman zalimlerden oluruz» der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor;
«Vaktaki
ümitsizliğe düşünce, konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle
dedi: "Babamızın, Allah'a karşı sizden söz aldığını, daha önce de Yusuf
hakkında işlediğimiz kusuru bilmiyor musunuz? Artık ben, ya babam bana izin
verinceye, yahut benim için Allah hükmedinceye kadar, buradan kat'iyyen
ayrılmam. O, hâkimlerin hayırlısıdır".»
Yusuf
(a.s.), Bünyamin'i serbest bırakmayınca kardeşleri yanından ayrılır ve
aralarında konuşmak için bir yere çekilirler. Kendüe-
(Cûz:
13. Âyet: 81-82) Yûsuf Sûresi 295
rine
önderlik yapan Şemun veya Yehuzâ şöyle der; «Babanızın Allah'a karşı sizden söz
aldığını ve daha önce Yûsuf hakkında da işlemiş olduğunuz kusuru bilmiyor
musunuz? Şimdi babanıza ne cevap vereceksiniz? Babam, bana izin verip bunlarla
savaşıp kardeşimi almadıkça, veya hâkimlerin en hayırlısı olan Allah hükmedip
kardeşim bana verilinceye kadar buradan ayrılmanı.*
tmam-ı
Süddî'nin rivayetine göre, Yâkub (a.s.)'un oğulları kin ve gadaba geldikleri
zaman, kimse onlara karşı koyamazdı. Onlardan Rübil hiddete gelir, Yusuf (a.s.)
'un yanma girer ve «Ey melik, Allah'a yemin ederim ki, ya kardeşimizi bize
verirsin gideriz, yoksa öyle bir nara atarım ki, hamile kadınlar çocuklarını
korkudan düşürürler» der. Rûbil, o kadar hiddete gelmiş ki, vücudundaki tüyler
elbisesinden dışarı çıkmıştı. Yâkub (as.)'un oğullan hiddet ve gadaba
geldikleri zaman onların neslinden biri arkalarını sığamadık-ça kin ve
gadapları yatışmazdı. Rûbil gadaba gelince, Yusuf (a.s.) oğlunu gönderir
arkasını sığadır, o anda gadabı yok olur. Bir anda kin ve gadabı teskin olan
Rûbil «Bu şehirde Yâkub oğullarından biri var ki, arkamı sığamakla kin ve
gadabım yatıştı» der. Sonra Yusuf (a.s.), onlara; «Siz babanıza gidin, durumu bildirin»
der.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Siz
babanıza dönün, deyin kii "Ey baba, inan ki oğlun hırsızlık etti. Biz
bildiğimizden başka bir şey görmedik. Gaybm bekçileri de değiliz".»
«Bulunduğumuz
kasabanın halkına ve beraberinde bulunduğumuz kervana da sor. Biz seksiz
şüphesiz doğru söylüyoruz.»
Kardeşleri
ne yapacaklarını şaşırınca Yusuf (a.s.) onlara şöyle demiştir: «Siz, babanıza
dönün, ona -Ey babamız, oğlun Bünyamin kralm su kabını çaldı. Kralın adamları
hepimizin yükünü aradı, su kabım onun yükünden çıkardılar, fakat çalarken
görmedik, yükünden çıkarırlarken gördük. Şayet bizim söylediklerimize
inanmıyorsan, Mısır halkına ye beraber geldiğimiz kervancılara sor», deyin.
Yusuf (a.s.), kardeşlerine böyle tavsiyede bulunduktan sonra, onlar Mısır'dan
ayrılır, babalarının yanına dönerler. Bünyamin Mısır'da kalır. Onlar babalarına
dönerler, Yusuf (a.s.)'un söylediklerini anlatırlar, Yakub (a.s.) oğullarını
dinler, olaya çok üzülür, onlara si-
Z96 Yûsuf Sûresi (Cûz: 1.3. Âyet: 83-84)
tem
ederek şöyle der: -Siz birbirini yiyen kurtlar gibisiniz, bir gittiniz Yusuf'u
yok ettiniz, bir daha gittiniz Şemun'u yok ettiniz. (Şe-mun Mısır'da Yusuf
(a.s.)'un yanında alıkonmuştu). Şimdi de Bün-yamin'i yok ettiniz. Her
gidişinizde aranızdan birini yok ediyorsunuz.»
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yâkub:
"Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen
güzel bir sabırdır. Allah'ın, onların hepsini birden bana getirmesi yakın bir
ümittir, Çünkü O, her şeyi bilen, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" dedi.»
Yakuta
(a.s.), oğullarını dinledikten sonra, onlara şöyle demiştin «Hayır, olmaz böyle
şey, nefisleriniz sizi aldatıp büyük bir işe sürüklemiştir. Bundan sonra bana
düşen güzel bir sabırdır. Yaptıklarınızdan ötürü sizi kimseye şikâyet etmeyeceğim.
Belki Allahü Teâlâ, onların hepsini bana döndürür. Çünkü O, Alim'dir, onların
nerede ve ne durumda olduklarını bilir, lûtfu keremiyle onları bana döndürmeye
hükmeder.» Mahzun mahzun oğullarının yanından ayrılır, hücresine çekilir,
Allahü
Teâlâ bunu .şnyle beyan ediyor:
«Onlardan
yüz çevirdi. "Vah Yusuf'a yazık oldu" dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak
düştü. Artık acısını içinde saklıyoordu.»
Yâkub
(a.s.), mahzun mahzun oğullarının yanından ayrılır, hücresine çeküir, hüzün ve
keder onu kaplar, göz yaşlarını tutamaz, evlât acısı yüreğini deler ve «Vâh
Yusuf'a» der. Ağlamaktan gözlerine perde çebilir, üzüntüsünü kimseye açıp
şikâyet etmez, hep içinde saklar. Fakat Yusuf'un ateşi onu yakmıştı. Nitekim
Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle demiştir: «Yâkub (a.s.) seksen yıl Yusuf'un
ateşi ile yanmıştır, seksen yıl hiç gözünün yaşı dinmemiştir. O sırada Allahü
Teâlâ katında Yâkub (a.s.)'dan daha izzetli ve daha ikramlı bir kul yoktu.
Yusuf (a.s.) yedi yaşında kuyuya atıldı, seksen yıl babasından ayrı kaldı.»
Oğulları, Yâkub (a.s.)'un ağlamasına dayanamazlar, ağlamamasını, böyle giderse
helak olacağını söylerler.
(Cüz:
13, Ayet: 85-87) Yûsuf Sûresi 297
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor -.
-Dediler
ki: "Hâlâ Yusuf'u anıp duruyorsun. Andolsun ki sonunda, ya kederinden
hastalanıp eriyeceksin, yahut helake uğrayanlardan olacaksın*1.»
«Yâkub:
"Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Ben Allah tarafından sizin
bilmediklerinizi bilirim" dedi.»
Oğulları,
Yâkub (a.s.) 'un devamlı Yusuf (a.s.)'a ağladığını görünce «Hâlâ Yusuf'u anıp
duruyorsun, andolsun ki, sonunda ya kederinden hastalanıp delireceksin, yahut
kendini öldüreceksin. Artık ağlamaktan vazgeç, kendine gel» demişlerdir.
Yûsuf'un ateşi ile yanan Yâkub (a.s.), oğullarına şu cevabı verir: «Oğullarım,
bana olur-olmaz konuşmayın. Ben size bir şikâyette bulunmuyorum, üzüntü ve
tasamı yalnız Allah'a arz ederim. Benim halimi ancak O bilir. Allah tarafından
bana sizin bilmedikleriniz bildirilmiştir. Benim bildiklerimi siz bilemezsiniz.
Yusuf ölmedi, çünkü o peygamberdir, peygamberlerin görmüş oldukları rüyalar
asla boşa çıkmaz.»
Bazı
tefsircilere göre Yâkub (a.s.) Azrail'i rüyasında görür, Yusuf'un ruhunu
kabzedip etmediğini sorar. Azrail kabzetmediğini söyler. Bundan sonra Yâkub
Ca.s.), Yusuf'un ölmediğine kanaat getirir. Sonra Yâkub (a.s), oğullarına
Yusufu ve kardeşini aramasını emreder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Ey
oğullarım, gidin. Yusuf u ve kardeşini arayın. Allah'ın yardımından
(rahmetinden) ümidinizi kesmeyin. Doğrusu kâfirlerden başkası Allah'ın yardımından
ümidini kesmez.»
Yâkub
(a.s.)'un oğulları, babalarının hüzün ve kederine çok üzülürler, yaptıklarına
pişman olurlar, büyük bir şaşkınlık içinde babalarını teselliye çalışırlar. O
zaman Yâkub (a.s.) onlara *Ey oğullarım, Mısır'a gidin, Yusuf ve kardeşini
arayın, ola ki hayırlı bir müjde ile gelirsiniz» der. Bunun üzerine oğulları
-Ey babamız, Bün-
298 Yûsuf
Sûresi (Cûz: 13. Âyet: 88)
yamin'i
kurtarmak için Mısır'lılarla mücadele edelim, onun yeri belli, fakat Yusuf'u
nerede bulacağız, o çoktan öldü. Onu Ölüler arasından mı çıkaracağız» derler.
Allah'ın rahmetinden hiçbir zaman ümidini kesmeyen Yâkub (a.s.) oğullarına
şöyle der: «Ey oğuİlaanm Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah'ın
rahmetinden ancak kâfirler ümidini keserler.» Bunun üzerine Yâkub (a.s.)'un
oğulları Mısır'a dönerler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Kardeşleri
vezirin yanına vardıklarında! "Ey vezir, bizi de, çoluk çocuğumuzu da
darlık sardı. Değersiz bir sermaye ile geldik. Zahiremizi tam ölç, fazlasını
sadaka say. Allah sadaka verenleri şüphesiz mükâfatlandırır" dediler.»
Yâkub
(a.s.) 'un oğulları, babalarının isteği üzere tekrar Mısır'a dönerler, kralın
huzuruna çıkarlar ve «Ey vezir, bizi de, çoluk çocuğumuzu da kıtlık ve yokluk
sardı. Bu defa çok cüz'l bir sermaye ile ageldik. Bizim bu sermayemizi kabul
et, fakat ölçümüzü tam yap, sermayemizden fazlasını da sadaka olarak say. Zira
Allah sadaka verenleri şüphesiz mükâfatlandırır» derler. Kardeşleri, Yûsuf
(a.s.) 'u kuyudan çıkaran sucuya sattıkları zaman, ona bir de satış mukavelesi
yazıp vermişlerdi. Yusuf (a.s.) da bu satış mukavelesini sucudan alıp
saklamıştı. Kardeşleri gelip ondan tekrar zahire İsteyince, onlara şöyle der:
«Bizde İbranice yazılı kıymetli bir evrak var. Bunu okuyabilir misiniz?» Onlar
da «Yehûzâ okuma-yazma biliyor, o okur. derler. Yusuf (a.s.), Yehûzâ'ya satış
mukavelesini verir, eline alınca kendi yazısı olduğunu anlar, rengi sararır ve
«Koyunlarımızı otlatan bir kölemiz vardı, bu onun satış mukavelesi» der. Yusuf
(a.s.) «Hayır, yalan söylüyorsunuz, sizin sattığınız köle değildi» der. Ve
cellâtlarına hepsinin kafasını vurmasını emreder. Kardeşleri korkudan yere
kapanır, yalvararak şöyle derler: «Ey melik, bize acımıyorsan yaşlı bir babamız
var, ona olsun acı, bizi ona bağışla. Babamız bir oğlunun yok olmasından dolayı
yıllarca göz yaşı döktü, ya hepimiz, helak olursak onun hali ne olur?» Yusuf
(a.s.)'un niyeti kardeşlerinin başını vurdurmak değildi, kendisini tanıtmak
için bu taktiği kullanmıştı. Bundan sonra onlara bir soru sorar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor j
(Cûz:
13. Âyet: 89-90) Yûsuf Süresi 299
«Siz
câhil kimseler iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?»
Yusuf
(a.s.), kardeşlerine kendisinin Yusuf olduğunu ifade etmek için şöyle demiştir:
*Siz câhil kimseler iken Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?
Yusuf'u kuyuya attınız, kardeşini de hırsızlıkla itham ettiniz. Yaptıklarınıza
tevbe-i istiğfar da etmediniz, böylece âsilerden oldunuz. Yusuf'u kuyuya
attınız, gömleğini yalancı kana bulayıp -Kurt yedi» diyerek babanıza
götürdü-nüz, ona yalan söylediniz. Sonra sucu Yusuf'u kuyudan çıkarınca «Bizim
kölemiz» diyerek sattınız, parasını aranızda bölüştünüz. Daha sonra Bünyamini
hırsızlıkla itham ettiniz ve «Râhil'in oğullarından hiçbir hayır görmedik»
dediniz. Halbuki onların size hiçbir kötülüğü dokunmadı. Sizin onlara
kötülüğünüz dokundu. Sonra yaptıklarınıza tevbe-i istiğfar da etmediniz.» Bu
konuşmadan sonra Yusuf (a.s.), cellâtlara kardeşlerinin ellerini ve ayaklarını
kesmelerini emreder. Onlar bunu gerçek zannederek ağlamaya ve yalvarmaya
başlarlar. Melikten kendilerinin bağışlanmasını isterler, yaptıkları açığa
çıkınca da birbirlerini suçlarlar. Yehûzâ, kardeşlerini Yusuf (a.s.)u kuyuya
atmaktan ve öldürmekten men etmeye çalışmıştı. Fakat onlar Yehûzâ'yı dinlememişlerdi.
Bu defa Yehûzâ onlara şöyle der: «Ben, size Yusuf'u kuyuya atmayın, bir gün bu
meydana çıkar dememiş miydim? Siz beni dinlemediniz, hatta bana. kızdınız. İşte
şimdi yaptıklarınız meydana çıktı.- Yusuf (a.s.) kardeşlerinin bu haline dayanamaz
ağlar, göz yaşları üstünü ıslatır. Sonra şöyle der: «Eğer yaptıklarınıza tevbe
ederseniz sizi yaşlı babanıza bağışlayacağım.» Onlar Yusuf (a.s.)'tan bu
müjdeyi duyunca gözyaşları bir anda sevinç naralarına dönüşür; Kendilerini
affettiği için teşekkürlerini bildirmek üzere kralın yüzüne baktıklarında Yusuf
olduğunu anlarlar ve *Sen Yusuf değil misin?» derler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Yoksa
sen Yusuf müsün?" dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim. Allah bize
lütfetti. Doğrusu kim kötülüklerden sakınır ve sabr ederse bilsin ki. Allah ivi
davrananların ecrini zayi etmez" dedi.»
300 Yûsuf Sûresi (Cûz: 13. Âyet: 91-93)
Kardeşleri
ancak üçüncü gelişlerinde Yusuf (a.s.)'u tanımışlardı. Yakinen bilgi sahibi
olmaları için «Sen Yusuf musun?» demişlerdi. O da «Ben Yusuf'um, bu da kardeşim
Bünyamin. Allah bize lütfetti. Doğrusu kim kötülükten sakınır, Allah'a sığınır
ve sabrederse bilsin ki., Allah iyi davrananların ecrini zayi etmez. Onu dünya
ve âhiret saadetine kavuşturur» der. Kardeşleri Yusuf (a.s.)'tan bu gerçekleri
işitince yaptıklarına pişman olurlar, ondan özür dilerler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Allah'a
yemin ederiz ki, Allah seni hakikaten bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz suç
işlemiştik" dediler.»
«Yusuft
"Bugün, başınıza kakılacak, ayıplanacak değilsiniz. Allah sizi yarlığasın.
O, esirgeyicilerden daha esirgeyicidir" dedi.»
Kardeşleri,
Yusuf (a.s.)'u tanıyınca yaptıklarına pişman olurlar, özür dilerler ve şöyle
derler: -Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni hakikaten bizden üstün kılmıştır.
Biz, seni kuyuya atmakla Allah'a âsi olduk, suçumuzu, affet. Sen kerem ve ihsan
sahibisin, biz ise hâin insanlarız.»
Yaptıklarına
pişman olup, af dileyen kardeşlerine Yusuf (a.s.) şöyle der: «Siz, üzülüp,
mahcup olmayın, bugün yaptıklarınız başınıza kakılacak ve ayıplanacak
değilsiniz. Benim tarafımdan bağışlandınız. Allahü Teâlâ lütuf ve fazliyle sizi
yarlığar. O, esirgeyicilerin en hayırlısıdır.»
Yusuf
(a.s.) böylece kardeşlerinin üzüntü ve mahcubiyetlerini giderdikten sonra,
yıllarca ayrı kaldığı babasının kederini ve hasretini gidermek için
kardeşlerini müjde ile ona gönderir. Bir zamanlar Yusuf (a.s.)'un gömleği İle
mateme boğulan babası, bu defa Yusuf'un gömleği ile sevince gark olacaktı.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«"Gömleğimi
götürün, babamın yüzüne sürün, görmeye başlar. Bütün çoluk çocuğunuzla bana
gelin" dedi.»
(Cûz:
13. Âyet: 94-95) Yûsuf Sûresi 301
Yusuf
(a.s.) hayatta olduğunu isbat için gömleğini kardeşlerine verir ve «Gidin bunu
babamın yüzüne koyun, gözleri eskisi gibi görmeye başlar» der. Bu gömlek cennet
libasmdandı. İbrahim (a.s.); Nemrud tarafından ateşe atıldığı zaman Cebrail onu
cennetten getirip Hz. İbrahim'e giydirmişti. Hazret-i İbrahim o gömlekle ateşe
atılmıştı. Ateş onu yakmaz, olduğu yer gül bahçesine dönüşür. Bu gömlek İbrahim
(a,s.)'den oğlu İshak'a, ondan da Yâkub (a.s.)'a intikal eder. Yâkub (a.s.) da
o gömleğe bir kap diker, o kap ile beraber Yusuf (a.s.)'un boynuna asar. Yusuf
(a.s.) kuyuya atıldığı zaman Cebrail tarafından o gömlek kendisine giydirilir.
İşte Yusuf (a.s.)'un babasına gönderdiği gömlek budur. Kardeşlerinin her bin
gömleği babalarına kendisi götürmek ister, bu ihtilâfı önlemek için Yusuf
(a.s.) «Daha önce kanlı gömleğimi babama kim götürdü ise, "bunu da o
götürecektir» der. Yusuf (a.s.)'u kardeşleri kuyuya attıkları zaman kanlı
gömleğini babasına Yehûzâ götürmüştü. O, Yusuf (a.s.)'a şöyle der: «Seni kuyuya
attığımız zaman kanlı gömleğini babama ben götürüp, onu kedere boğmuştum, şimdi
de, bu gömleği götürüp onu sevince boğacağım.» Bunun üzerine Yusuf a.s.)
gömleği Yehûzâ'ya verir, kardeşlerine de çeşitli hediyeler ve binekler verip
memleketlerine gönderir. Ve şöyle der: «Orada bulunan bütün çoluk çocuğunuzu
alın buraya getirin, sülâleden orada kimse kalmasın.» Kardeşleri büyük bir
sevinçle Mısır'dan çıkarlar, memleketlerinin yoluna revan olurlar. Onlar yola
koyulunca, Yâkub (a.s.), Yusuf (a.s.)'un kokusunu hisseder.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Kervan,
memleketlerine dönmek üzere Mısır'dan ayrıldığında babaları: "İnan olsun
ki, ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum, ne olur bana bunak demeyin" dedi.»
«Çevresindekiler:
"Allah'a yemin ederiz ki sen, hâlâ eski şaş-kınlığındasm" dediler.»
Yusuf
(a.s.)'un kardeşleri memleketlerine dönmek üzere Mısır'dan yola çıkınca, Yâkub
(a.s.), Yusuf (a.s.)'un kokusunu hissetmeye başlar ve yanında bulunan
torunlarına: «İnan olsun ki ben, Yusuf'un kokusunu hissediyorum, ne olur beni
ayıplayıp, bana bunak demeyin» der. Çevresindekiler, Yâkub (a.s.)'u ayıplayarak
«Allah'a yemin ederiz ki, sen hâlâ eski şaşkınlığmdasm, ne söylediğini bilmi-
302 Yûsuf Sûresi (Cûz: 13. Âyet: 96-98)
yorsun,
aklın gicüp-geliyor, halbuki Yusuf çoktan öldü» derler. Yâ-kup Ca.s.) onlara
cevap vermez, sükût eder, birkaç gün sonra oğulları gelip müjdeyi
verirler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Müjdeci gelince, gömleği Yâkub'un yüzüne koydu,
hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yâkub: "Ben sîzin bilmediklerinizi
Allah tarafından bilirim demedim mi?" dedi.»
Yâkub
(a.s.)'un oğullarından Yehûzâ Yusuf (a.s.)'un gömleğini getirip babasına verir.
Babası, gömleği alır yüzüne-gözüne sürer, o anda gözleri açılır. Yıllarca süren matem böylece biter. Bunun
üzerine Yâkub (a.s.) oğullarına: «Ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından
bilirim demedim mi? Ben size Yusuf'un ölmediğini söylemiştim, fakat siz
inanmamıştınız» der. Oğullarının yaptıkları ortaya çıkınca, onlar babalarından
suçlarının bağışlanmasını isterler.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Oğulları: "Ey babamız, suçlarımızın
bağışlanmasını dile. Bizler hiç şüphesiz suçluyuz" dediler.»
«Yâkub: "Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim.
Hakikat şudur ki O, çok yarhğayıcı, çok esirgeyicidir" dedi.»
Yâkub
(a.s.) 'un oğullarının yaptıkları meydana çıkınca, babalarından özür dileyerek
şöyle derler: «Ey babamız, biz hiç şüphesiz suçluyuz, günahkârız, hata işleyip,
Allah'a âsi olduk. Bizim affımız için Allahü Teâlâ'dan mağfiret dile. Sen de
bize hakkını helâl et. Senin bizden razı olmanla belki Yüce Allah günahlarımızı
ve kusurlarımızı bağışlar.»
Artık
onlar yaptıklarına pişman olup tevbe istiğfar etmişlerdi. Babalarından da
suçlarının bağışlanmasını dilemişlerdi. Yâkub (a. s.) oğullarının bu isteğini
geri çevirmeyerek onlara şöyle der: «Ey
[Cûz:
13. Âyet: 99-100) Yûsuf Sûresi 303
oğullarım,
sabredin, ben sizin için Allahü Teâlâ'dan mağfiret dileyeceğim. Rabbim
Gafurdur, tevbe edenleri bağışlar, Rahimdir, kullarını esirger. Yâkub (a.s.),
Allahü Teâlâ'dan oğulları için mağfiret
dilemeyi Mısır'a gidene kadar tehir etmiştir. Mısır'a vardıklarında bir cuma
gecesi seher vakti oğulları için dua eder ve Rabbinden mağfiret diler.
İbn
Abbas (r.a.)'ın rivayetine göre, Yâkub (a.s.)'un oğulları, torunları ve bütün
sülâlesi yetmiş üç kişi olup, Yusuf (a.s.) ile Mısır'a yerleşirler, Musa (a.s.)
ile de Mısır'dan çıkarlar. Mısır'dan çıktıkları zaman sayıları altıyüz bin kişi
idi. Yetmiş bin kişi de Firavun, tarafından esir edilmişti. Yâkub (a.s.)
Mısır'a yaklaştığı zaman, Yusuf (a.s.) şehir halkına babasını karşılamasını
emreder, kendisi, başta olmak üzere bütün şehir halkı babasını karşılarlar.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Yusuf'un yanma geldiklerinde, o ana-babasım bağrına
bastı. "Allah'ın iradesiyle hepiniz güven içinde Mısır'a yerleşin"
dedi.»
«Babasını ve anasını tahtın üzerine oturttu, hepsi
onun önünde eğildiler. O zaman Yusuf: '"Babacığım, işte bu, vaktiyle
gördüğüm rüyanın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benim ile
kardeşlerimin arasım bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden
getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine
lütufkârdır. Şüphesiz ki O, hakkıyle bilen, tam hikmet sahibi olandır"
dedi.»
Yâkub
(a.s.) aile efrâdiyle Mısır'a gelince, Yusuf (a.s.) ana -babasını bağrına basar
ve şöyle der: «Allah'ın iradesiyle hepiniz Mısır'a girin, şimdiden
sonra açlık, hüzün ve korkudan eminsiniz.» Yusuf (a.s.), babasını büyük bir
merasimle karşılar ve onları alır tahtına çıkar. Babasını sağ tarafına, anasını
da sol tarafına oturtur. Onbtr kardeşi onların karşısında ihtiram edip secdeye
kapanırlar. O zamanın âdetine göre büyüklere secde edilerek saygı du-
304 Yûsuf Sûresi (Cüz: 13. Âyet: 101)
yulurdu.
Bundan dolayı kardeşleri ihtiram secdesine kapanmışlardır. Kardeşleri ihtiram
secdesine kapanınca, O, babasına şöyle der: «Ey babacığım, işte bu, vaktiyle
gördüğün rüyanın tahakkukudur, Rabbim onu gerçekleştirdi, doğrusu O, dilediğine
lütufkârdır.»
Bazı
tefsircilere göre, Yusuf (a.s.) rüya gördüğü zaman yedi yaşındaydı, kırk
yaşında da bu olay vuku' bulmuştur. Yusuf (a.s.) Allahü Teâlâ'mn kendisine
ihsan ettiği nimetleri şöyle sıralamıştır: «Rabbim, bana ihsan edip ceza
evinden çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, sizi
kıtlık bir araziden bolluk ve bereketli bir yere getirdi. Rabbim bana pek çok
iyilikte bulundu, O bütün işlerinde lâtiftir. Dilediğine nimetlerini lütfeder,
dilediğinden de alır. O, Alimdir kardeşlerimin ne yaptıkların bilir, Hakimdir,
benimle babamın ve kardeşlerim arasındaki ayrılığı kaldırıp birleşmemizi
hükmetti. Rabbim bütün arzularımızı gerçekleştirdi.» Yusuf (a.s.)'un bütün
arzuları yerine gelince gördü ki, bunlar baki değil, fâni olan şeylerdir. O,
fani olanı bırakıp, baki olanı talep etti.
Allahü
Teâlâ bunu şöyle beyan ediyor:
«Rabbim,
sen bana hükümranlık .verdin, ve rüyaların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve
yeri yaratan, dünyada da, âhirette de yârim, yardımcım sensin. Benim canımı
Müslüman olarak al ve beni salihler zümresine kat.»
Allahü
Teâlâ, Yusuf (a.s.)'a nübüvvet, saltanat verip, rüyaların yorumunu öğretmiştir.
O, "bu nimetlere nail olunca Rabbine şöyle niyazda bulunur: «Ey Rabbim,
beni Mısır'a hükümdar ettin ve bana rüyaların yorumunu öğrettin. Gökleri ve
yeri yaratan Rabbim dünyada da, âhirette de benim yârim ve yardımcım sensin.
Bütün lütuf ve nimetler sendendir, benim canımı Müslüman olarak al ve beni
salihler zümresine dahil et. Sen o salih kullarına nübüvvet verip peygamber
olarak gönderdin.»
Mısır
saltanatına sahip olan Yusuf (a.s.) Rabbine böyle niyazda bulunur. Çünkü o,
dünya saltanatının fani, âhiret nimetlerinin ise baki olduğunu biliyordu.
Bundan dolayı o fani olanı değil, baki olanı tercih ediyordu.
Rivayete
göre, Yâkub (a.s.) Mısır'da on yedi yıl kalır ve on yedi yıl sonra ölür. Öldüğü
zaman yüz kırk yaşındaydı. Ölümünden
(Cûz:
13. Âyet: 102-104) Yûsuf Sûresi 305
önce
Yusuf (a.s.)'a, babası İshak (a.s.)'ın yanma defnedilmesi için vasiyet eder. îshak
(a.s.)'ın kabri Şam'dadır. Yâkub (a.s.) öldüğü zaman vasiyeti üzerine babası
İshak (a.s.) 'in yanma defnedilir. Yâkub (a.s.), öldüğü gün ikiz kardeşi olan
Ays de vefat eder, o da Yâkub (a.s.)'un kabrine defnedilir.
Yâkub
(a.s.)'dan sonra Yusuf (a.s.) yirmi üç yıl yaşar ve yüz yirmi yaşında ölür.
Yakınları onu babasının yanına defnetmeyi arzu ederler. Fakat Mısır'ın yerli
halkı buna müsaade etmezler, her mahalle halkı kendi mahallesine defnedilmesini
isterler. Bu yüzden aralarında büyük bir ihtilâf çıkar, işin daha kötüye
gitmesini önlemek için aralarındaki ihtilâfı bertaraf ederek, mermerden bir
sanduka yapıp şehrin girişinde Nü nehrinin ikiye ayrıldığı yere gömerler. Hz.
Musa zamanına kadar orda kalır. Musa (a.s.) îsrâil oğullarıyla Mısır'dan
çıkarken Yusuf (a.s.) 'un sandukasını da beraberlerinde götürürler. Daha sonra
Şam'a babasının yanma defn ederler.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor :
«(Ey Muhammedi,
bu kıssa, sana v«.hyedegeldiğüniz gaip haberlerdendir.
Yoksa onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen
yanlarında değildin.»
-Sen ne kadar hırs göstersen yine insanların çoğu
iman etmezler.»
Allahü
Teâlâ, Yûsuf (a.s.)'un kıssasını sevgili Peygamberine haber verip şöyle
buyurmuştur: «Yâ Muhammed, bu kıssa, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.
Yoksa onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen
yanlarında değildin. Sen, insanların iman etmesi için ne kadar hırs göstersen
de, yine onların çoğu iman etmezler. Çünkü biz geçmişte onlara küfrü takdir
ettik, bu yüzden onlar iman etmezler.» Yüce Allah, kâfirlerin iman
etmeyeceklerini ezelî ilminde biliyordu. Bunun için «Biz geçmişte onlara küfrü
takdir ettik» buyurmuştur.
Allahü
Teâlâ, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor:
C.
: III
F.
: 20
306 Yûsuf Sûresi (Cûz: 13. Âyet: 105-107)
«Halbuki sen buna karşılık onlardan hiçbir ücret de
istemiyorsun. O, Kur'an âlemlere nasihatten başka bir şey değildir.»
Bütün
peygamberler insanları Allah'a imana davet için gönderilmiştir. Buna mukabil insanlardan
hiçbir ücret istememişlerdir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz
(s.a.v.) de, insanları Allah'a imana davet ederken onlardan maddî olarak bir
şey istememiştir. Dünya ve âhiret saadetini kazanmaları için Allah'a imana
davet etmiştir. Allah tarafından Peygamberimiz (s.a.v.) 'e vahyedilen bu
Kur'an, insanlara bir öğüt ve bir nasihattir. Onun emirlerine uyup,
yasaklarından sakınanlar kurtuluşa ulaşırlar. Öğüt ve nasihatini dinlemeyenler
ise helak olurlar. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: «Halbuki sen buna
karşılık onlardan hiçbir ücret istemiyorsun. O Kur'an âlemlere nasihatten başka
bir şey değildir.»
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
«Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki,
yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.»
«Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a iman
etmezler.»
Allahü
Teâlâ'nın varlığına ve birliğine delâlet eden göklerde ve yerde nice âyetler vardır. Gökte güneş, ay, yıldızlar,
gezegenler, yağmur, bulut, şimşek, yıldırım. Yeryüzünde çeşitli bitkiler,
meyveler, canlılar, ağaçlar bunların hepsi Allah'ın birliğine ve varlığına
delâlet ederler. İnsanlar bunlara bakıp ibret almazlar mı? Bunların hiçbiri kendiliğinden olmamıştır, hepsi Allah'ın
kudretiyle vücuda gelmiştir. Böyle olmasına rağmen insanların çoğu imandan yüz
çevirip, Allah'a şirk koşarlar.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
«Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba
uğramalarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmesinden güvende
midirler?» ;
Allahü
Teâlâ, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Yâ Mu-hammed, bu Mekke halkı
Allah'ın azabından emin midirler? Nitekim onlardan önceki kavimler de küfür ve
inkârları yüzünden Allah'ın azabına uğrayarak
helak olmuşlardır. Eğer bunlar da onlar
(Cûz:
13. Âyet: 108-109) Yûsuf Sûresi 307
gibi
şirk ve küfürlerinden dönmezlerse Allah'ın azabı ansızın onları yakalayacaktır.
Allah'ın vaadi haktır, mutlaka vuku bulacaktır.» Böylece inkâr ve küfredenler
dünyada da, âhirette de cezalarını göreceklerdir. Yüce Allah bunu şöyle beyan
ediyor: «Allah tarafından onları kuşatacak bir azaba uğramalarından veya
farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmesinden güvende midirler?» Ancak
iman edenler Allah'ın azabından emindirler, onlar Allah'ın rahmetine nail
olacaklardır. İman etmeyenler ise ilâhî azaba uğrayacaklardır.
Allahü
Teâlâ âyet-i celüesinde şöyle buyuruyor:
«De ki: "Benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar
bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı her türlü ortaktan tenzih ederim.
Ben müşriklerden değilim".»
Allahü
Teâlâ, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Yâ Mu-hammed, Mekkeli müşriklere
de ki: "Benim dinim İslâm, yolum da budur. Ben, insanları küfürden imana,
masiyetten itaate, şirkten tevhide davet ediyorum. Ben ve benim dinime tâbi
olanlar, şirk ve küfürden uzaktırlar. Onlar Allah'ın varlığına ve birliğine
bilerek iman ederler. Bu imanlarında da asla tereddüt etmezler. Ben, Allahü
Teâlâ'yı her türlü ortaktan tenzih ederim ve ben, Allah'a eş koşanlardan
değilim. Hiçbir zaman müşriklerin dinine de tâbi olmam".» Mekkeli müşrikler
peygamberlerdi meleklerden olması gerektiğini söyleyerek, Peygamberimiz
(s.a.v.)'in peygamberliğini kabul etmemişlerdir.
Allahü
Teâlâ onların bu iddiasını reddederek şöyle buyurmuştur :
«Senden önce kasabalar halkının içinden, şüphesiz,
vahyetti-ğimiz bir takım insanlar gönderdik. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki,
kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Âhiret yurdu
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz hâlâ
akıllanmayacak mısınız?»
Hz.
Muhammed Cs.a.v.) peygamber olarak gönderilince Mekkeli müşrikler
peygamberlerin meleklerden olması gerektiğini ileri sürerek onun peygamberliğini kabul etmemişlerdir. Yüce Allah bunu
308 Yûsuf Sûresi (Cûz: 13. Ayet: 110)
sevgili
Peygamberine şöyle beyan buyurmuştun «Yâ Muhammedi, senden önce de kasabalar
halkının içinden, şüphesiz, kendilerine vahye-dip birtakım insanları peygamber
olarak gönderdik. Hiçbir meleği insanlara peygamber olarak göndermedik. Bütün
peygamberleri kendi kavimleri içinden seçip onlara gönderdik. İnanmayanlar
yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçen milletlerin
inkâr ve küfürleri yüzünden akıbetlerinin ne olduğunu görmüyorlar mı? Onların
şehirleri harap olup, kendileri helak olmadılar mı? Onlar şirk ve küfürleri
yüzünden helak oldular. Şirkten sakınıp iman edenler için âhiret yurdu elbet
daha hayırlıdır. Bu insanlar dünyanın fâni, âhiretin ise baki ve ebedî olduğunu
bilmiyorlar mı? Ebedî olan elbet, fâni ve geçici olandan daha üstün ve daha
hayırlıdır. Ne oluyor bu insanlara ki ebedî olanı bırakıp da, fâni olanı tercih ediyorlar? İnsanların çoğu
geçici dünya nimetleri için ebedî olan âhiret nimetlerini terk ederler. Onlar
dünyaya olan hırs ve tamahlarından dolayı hem dünyalarını zindan ederler, hem
de âhiret nimetlerinden mahrum olup ebedî azaba duçar olurlar.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
«Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp,
yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece,
istediğimizi kurtarırız. Azabımız günahkârlar güruhundan asla geri döndürülmeye
çektir.»
Allahü
Teâlâ peygamberlerini asla yardımsız bırakmaz. Allah'ın yardımı her an onlarla
beraberdir. Kavimleri tarafından yalanlandıkları zaman, derhal Allah'ın yardımı
onlara ulaşmıştır. Yüce Allah böylece istediğini kurtarır. İman edenler
hidâyete erip, azaba uğramaktan kurtulmuşlardır, iman etmeyenler ise iki cihan
saadetinden mahrum olup ebedî azaba uğrayacaklardır. Allahü Teâlâ bunu şöyle
beyan ediyor: «Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe düşüp, yalanlandıklarını
sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi
kurtarırız. Azabımız günahkârlar güruhundan asla geri döndürülmeyecektir.»
Günahkârlar işlemiş oldukları suçun cezasını çekeceklerdir. Allah'ın azabı
onlardan asla döndürülmeyecektir.
Allahü
Teâlâ âyet-i celîlesinde şöyle buyuruyor:
(Cûz:
13. Âyet: 111} Yûsuf Sûresi 309
«Andolsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı
olanlar için ibretler vardır. Kur'an uydurulabilecek bir söz değildir. Ancak
kendinden önceki kitablan tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru
yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.»
Allahü
Teâlâ, Kur'ân-ı Azimüşşân'da Yûsuf (a.s.)'un, kardeşlerinin ve babalarının
kıssalarını zikretmesinde akıl sahipleri için ibretler vardır. Yûsuf (a.s.),
kendisine kötülük yapan kardeşlerini afvedip, suçlarını bağışlamıştır. Onlardan
intikam almayı hiç düşünmemiştir. Akıl sahipleri için bunlarda ibretler vardır.
Mü'minin Allah'dan gelen musibetlere sabretmesi gerekir. Zira Yûsuf (a.s.),
kardeşlerinin kendisine yaptıklarına sabredip, onların suçlarını bağışlayarak
kendilerine ihsan ve ikramda bulunmuştur. Mü'min, şehevî arzularına gem vurup,
nefsine muhalefet ederek Allah'a asi olmaktan sakınmalıdır. Bundan dolayı hakir
görülse de, zulmedilse de ve zindana atılsa da Allah'a asi olmaktan çekinmelidir.
Yûsuf (a.s.), Rabbine asi olmamak için nefsine muhalefet edip, Züleyha'-nm
bütün arzularını reddetmiştir.. Bundan dolayı da zindana atılmış ve yıllarca
orada kalmıştır. Ey insan, Allah'dan başkasından medet bekleme. Medet ve
yardımı yalnız Allah'dan bekle. Yûsuf (a.s.), bir an önce zindandan kurtulmak
işin Allah'ı hatırlamadan sucuya «Efendinin yanında beni an» dediğinden dolayı
yıllarca zindanda kalmıştır. Çünkü o, yardımı Allah'dan başkasından
beklemiştir. Bundan dolayı da şeytan, sucuya Yûsuf (a.s.)'u unutturmuş, haksız
yere yedi yıl dafra zindanda kalmıştır. Aklı olanlar bundan ibret alıp
Allah'dan başkasından yardım beklemezler. Çünkü O, her şeye kadirdir.
Elinin
altındakilere iyilikte bulun, insanların arasında adaletle hükmet, kimseye kin,
garez ve düşmanlık besleme. Yûsuf (a.s.)'-dan ibret al. O, eli altındakilere
adaletle hükmetti, kimseye zulmetmedi. Kendisine zulüm ve. haksızlık yapanları
bağışladı. Onlara ihsan ve ikramda bulundu. Kendisine zulmeden kardeşlerinden
intikam almayı ve onlara zulmetmeyi düşünmedi. Onlar Yûsuf (a.s.)'un karşısında
yaptıklarından pişman oldular, özür dilediler, kendilerine zulmettiklerini
anladılar. Bundan ibret aî, kimseye hased etme. Eğer hased edersen her zaman
zarara uğrayanlardan olursun. Dünyada huzur bulmak istiyorsan Allah'ın sana
verdiklerine razı ol, başkalarının elindekilere tamah etme. Yûsuf (a.s.) 'un
kardeşleri hased ettikleri için Allah'a asi oldular, babaları nezdinde de
mahcup olup, kendilerine
310 Yûsuf Sûresi (Cüz: 13. Ayet: 111)
yazık
ettiler. Sonunda Yûsuf (a.s.)'a hizmetkâr oldular. Eğer haset etmeselerdi
Allah'a asi olmayacaklar ve babalarını da üzmeye-ceklerdi. Haset, insanı
zillete, iyilik ise izzete götürür. Ey insan, Al-lahü Teâlâ'ya asi olma ki,
isyan insanı dünyada da, âhirette de zillete götürür. Tevbe ve istiğfar
etmeyenlerin sonu felâkettir. Al-lahü Teâlâ, dört büyük kitabda Yûsuf (a.s.)'un
kardeşlerinin kıssasını nakletmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'i okuyanlar dünyanın
sonuna kadar onların kıssalarını okuyacaktır. Ey insan, bundan ibret alarak
kötülükten vazgeç. Sonra onlar yaptıklarına pişman olarak tev-be-i istiğfar
edip, Allah'dan af dilemişlerdir. Bununla yetinmeyerek babalarını da Allahü
Teâlâ'dan kendileri için af dileme hususunda şefaatçi tutmuşlardır. Allah'a asi
olanlar bunların hallerinden ibret alıp, günahlarından tevbe-i istiğfar ederek
sâlih bir kimseyi Allah katında şefaatçi tutmalıdırlar. Tevbe etmeyip
sâlihlerin duasını almayanlar afvolunmazlar. Ancak yaptıklarına pişman olup,
tevbe-i istiğfar ederek sâlihlerin duasını alanlar afvolunurlar. Yakub
Ca.s.î'dan ibret al, kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey bulundurma. Eğer
Hâlik'm sevgisi ile mahlûkun sevgisini bir tutarsan kendine yazık etmiş
olursun. îşte o zaman boş hayâller peşinde koşup Rahmân'm rahmetinden mahrum
olursun. Yakub (a.s.), Allah sevgisini her şeyden üstün tuttuğu için, Yüce
Halik onu sevgilisine kavuşturdu. O, hiçbir zaman Rabbinden ümidini kesmedi.
Bundan dolayı arzusuna nail oldu. Sen de Rabbinden ümidini kesme ki, arzularına
nail olasın. Akıl sahipleri için Yûsuf (a. s.) 'un kıssasında büyük ibretler
vardır. Kardeşlerinin hasetleri, Yûsuf (a.s.)'un cömertliği ve afvediciliği,
Yâkub Ca.s.J'un sabrı ve Allah'a teslimiyeti. îşte bütün bunlar düşünebilenler
için birer ibret levhasıdır.
Bu
Kur'an Allah kelâmıdır. însan sözü değildir. Kendisinden önceki kitablarm Allah
tarafından gönderildiğini tasdik eder. Helâl ve haramı beyan eder, hakkı
bâtıldan ayırır, iman ve küfrü bildirir, hidâyet ye dalâlet yollarını gösterir.
îman edenlerin mükâfata, etmeyenlerin de ebedî azaba uğrayacaklarını haber
verir. İnsanları hidâyete ve kurtuluşa çağırır. Bu kitab ile amel edenler iki
cihanın saadet ve mutluluğuna kavuşurlar. Amel etmeyenler ise iki cihan
saadetinden mahrum olurlar. Allahü Teâlâ bizleri Kur'-an'm hükmüyle amel eden ve
iki cihan saadetine nail olan kullarından etsin. Kitabıyla amel eden,
Peygamberinin sünnetinden ayrılmayan, bütün bu kıssalardan ibret alanlardan
eylesin.
Yûsuf Sûresi'nin sonu