Yusuf suresi Mekke'de
nazil olmuştur ve yüz on bir âyettir. Bu mübarek sure, Resulullahm ve kendisine
tabi olan müslürnanlar topluluğunun, Mekkede müşrikler tarafından gördükleri
zulüm ve sıkıntılar esnasında nazil olmuş ve büyük bir peygamberin başından
geçenler burada anlatılmak suretiyle Resulullaha teselli kaynağı olmuştur.
Bu surede Yusuf
(a.s.)ın, babasının kolları arasından alınıp başka diyarlara götürülmesi,
oralarda sıkıntılar ve çileler çekmesi beyan edilmiş böylece Resulullah, daha
sonra Mekkeden çıkıp Medineye hicret etmesi sırasında çekeceği sıkıntılara
hazırlanmıştır.
Sure-i celilede Yusuf
(a.s.)m, kardeşlerinin tuzağına düşerek çektiği çileler, kuyunun içinde
geçirdiği korku ve heyecanlar, köle olarak bir eşya gibi, iradesi dışında
satılarak elden ele dolaşması ana baba ve diğer akrabalarından hiçbirini
görememenin acısı, Mısır sarayında vezirin karısı ve diğer kadınların tuzaklarıyla
karşı karşıya kalışının sıkıntıları, vezirin sarayında geçirdiği mutlu
günlerden sonra iftiraya uğrayarak zindana atılması, ondan sonra da zindandan
kurtulup Devlet idaresinde büyük yetkiler elde etmesi beyan edilmektedir.
Yusuf (a.s.) bütün bu
sıkıntı ve heyecanlann içinden son derece dirayetle, vakar ve iffetiyle
çıkmasını bilmiştir. Hadiseleri bütün güçlükleriyle yaşarken sabır ve
metanetini muhafaza etmiş, bütün güçlükleri yendikten sonra anne ve babasıyla
buluşmuş böylece daha önce görmüş olduğu rüya tahakkuk etmiştir.
Bu surede beyan edilen
Hz. Yusufun kıssası, tüm olarak ve tafsilatıyla anlatılmıştır. Kur'anı kerimde
bunun dışında anlatılan kıssalar, birbirine eklenen parçalar halindedir.
Halbuki Yusuf (a.s.)ın kıssası hem tek surenin içerisinde hem de baştan sona
bütün tafsilatiyle anlatılmaktadır. Bu durumuyla Kur'an-ı Kerim'deki diğer
kıssalar arasında özel bir yer işgal eder.
Sure-i Celilede
anlatılan kıssa Hz. Yusufun gördüğü rüya ile başlayıp bu rüyanın yine kendisi
tarafından tabir edilmesiyle sona eriyor.[1]
Rahman ve Rahim olan
Allanın adıyla
1- Elif,
Lam, Râ, Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
Bunlar, helali haramı
ve diğer hususları açıklayan bir kitap olan Kur'anm âyetleridir.
Elif, Lâm, Râ ve
benzeri harflere "Hurufu mukattaa" elenir. Kur'an-ı Kerim'de
surelerin başında bulunan bu gibi harflerin ne mânâya geldikleri kesin olarak
bilinmemektedir. Bu hususta daha geniş bilgi için Bakara ve Yunus surelerinin
birinci âyetlerinin izahlarına bakınız. [2]
2- Şüphesiz
ki biz, bu kitabı, okuyup anlamanız için Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
Evet, Arapça, fasih,
açık ifadeli, geniş ve mânâyı en güzel şekilde aktaran bir dildir. Bu sebeple
gökten indirilen kitapların en mükemmeli olan Kur'an-ı Kerim, dillerin en
mükemmeli olan Arapça ile, Peygamberlerin en büyüğü olan Hz. Muhammed
(s.a.v.)e, Meleklerin en üstün olanı Cebrail aleyhisselam vasatısayla,
yeryüzünün en mukaddes toprağı olan Mekke ve Medinede, ayların en mübareki olan
Ramazan ayında indirilmiştir. Bu sebeple Kur'an her yönden mükemmel olan ilahi
bir kitaptır. Kur'anın beyan ettiği kıssalar da kıssaların en güzelidir. İşte
bundan sonra gelecek olan âyetler, bu güzel kıssaları beyan etmektedir. [3]
3- Ey
Peygamber, biz bu Kur'an! indirmek suretiyle sana, kıssaların en güzelini
nakletmiş oluyoruz. Halbuki daha önce bunlardan senin hiç haberin yoktu.
Ey Muhammed, biz bu
Kur'anı sana vahyetmek suretiyle sana geçmiş ümmetlere ait olan kıssaların en
güzellerini ve daha önce indirilmiş kitapları anlatıyoruz. Halbuki daha önce
bunlardan senin hiç haberin yoktu. [4]
4- Hani bir
zaman Yusuf babasına: "Babacığım, rüymada onbİr yıldızla, güneşin ve ay'm
bana secde ettiklerini gördüm" demişti.
Ey Muhammed, kavmine
Yusufun kıssasını anbt: Bir zaman Yusuf, babası Yakuba demişti ki:
"Babacığını, ben rüyamda onbir yıldız ile güneş ve ay'm bana secde
ettiklerini gördüm"
Yusuf aleyhisselam bu
rüyayı görmüş daha sonra başından olaylar geçmiş ve yıllarca sonra gördüğü bu
rüyanın neye işaret ettiği ortaya çıkmıştır. Bu surenin yüzüncü âyetinde bu
husus açıklanmaktadır. [5]
5- Babası da
ona şöyle demişti: "Yavrum bu rüyanı sakın kardeşlerine anlatayım deme.
Şeytanın hilesine kapılıp sana bir tuzak kurabilirler. Şüphesiz ki Şeytan,
insan için apaçık bir düşmandır.
Hz. Yakub, oğlu
Jfusufa rüyasını kardeşlerine anlatmamasını söylemektedir. Zira o, diğer
oğullarının, Şeytanın vesveselerine kapılarak, kıskançlıkları yüzünden Yusufa
bir kötülük yapabileceklerinden korkmaktadır.
İnsan, gördüğü
rüyaların iyilerini anlatmalı kötülerini ise anlatmayıp şerlerinden Allaha sığınmahdır.
Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle
buyurmaktadır:
"Güzel rüya Allah
tarafındandır. Sizden biriniz sevdiği bir rüya görürse onu ancak sevdiği
kişilere anlatsın. Sevmediği bir rüya görürse onun şerrinden ve Şeytanın
şerrinden Allaha sığınsın. Üç kere (sol tarafına) tükürsün, onu kimseye
anlatmasın. Böylece o rüya ona asla zarar vermez.[6]
Peygamber efendimiz
diğer bir Hadis-i Şerifte ise şöyle buyurmaktadır:
Sizden bir kimse bir
rüya görürse şüphesiz ki o rüya Allah tarafındandır. Ondan dolayı Allaha
hamdetsin ve onu anlatsın.Sevmediği bir rüya görürse şüphesiz ki o da
Şeytandandır. O rüyanın şerinden Allaha sığınsın ve onu kimseye
anlatmasın.Şüphesiz ki o rüya ona zarar vermez. [7]
6- İşte
böylece rabbin seni seçecek, sana
rüyalann tabirini öğretecek, daha önceki ataların İbrahim ve İshaka nimetini
tamamladığı gibi sana ve Yakuboğullanna ila tamamlayacaktır. Şüphesiz ki
rabbin, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Hz. Yakuboğlu Yusufun
gördüğü rüyayı dinledikten ve rüyasını kardeşlerine anlatmamasını tavsiye
ettikten sonra, Yusufun, ilahi bir lütufîa seçileceğini ve ona, rüyaları tabir
etme yeteneğinin verileceğini bildiriyor. Ayrıca Allah tealanın Hz. Yusufun
dedesi İshaka Peygamberlik vererek, dedesinin babası olan Hz. İbrahimi ise
ateşten kurtararak, oğlu İsmaili kurban etmesine çare göndererek ve onu dost ve
Peygamber seçerek nimetlerini tamamladığı gibi Yakub ailesine ve Yusufa da
Peygamberlik vermek suretiyle nimetini tamamladığını bildirmiştir. [8]
7- Muhakkak
Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında bunu soranlar için birçok ibretler vardır.
Bu âyet-i Kerime,
Peygamber efendimiz (s.a.v.)i teselli etmektedir. Çünkü kendisine Peygamberlik
gibi en yüce bir mertebe verilmesine rağmen, en yakın akrabaları tarafındım
çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Fakat o bu şekilde kötü muameleye maruz
kalan ilk Peygamber değildir. Zira Hz. Yusufa da böyle olmuştu. O da, Allah
nezdinde yüce bir mertebesi olmasına rağmen bizzat kardeşleri tarafından
haksızlığa uğramış, eziyetler çekmiştir. [9]
8- Bir zaman
Yusufun kardeşleri, kendi aralarında şöyle konuşmuşlardı. "Yusuf ve öz
kardeşi, babamızın yanında bizden daha çok sevgilidir. Halbuki bi/. güçlü bir
topluluğuz. Şüphesiz ki babamız bu davranışıyla açık bir yanlışlık içindedir.
Bir zaman Yusufun
diğer onbir kardeşi kendi aralarında şöyle konuşmuşlardı: "Yusuf ve onun
ana bir öz kardeşi Bünyamin, babamızca bizden daha çok seviliyorlar. Halbuki
bizler güçlü bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız Yakub, Yusufu ve öz kardeşini
sevgisiyle bizlere tercih ederek apaçık bir hata içinde bulunmaktadır. [10]
9- Yusufu
öldürün veya onu uzak bir yere atın da, babanız size kalsın. Bundan sonra yine
salih kimselerden olursunuz.
Yusufün kardeşleri
sözlerine devamla dediler ki: "Yusufu öldürün veya onu öyle bir yere
götürüp atın ki, onu severek bizimle ilgilenmeyen babamız, artık bizimle olsun.
Sonra Yusufa yaptıklarınızdan dolayı tövbe edersiniz ve iyi insanlardan
olursunuz".[11]
10-
İçlerinden biri de şöyle dedi: "Yusufu öldürmeyin, onu derin bir kuyunun
dibine bırakın. Oradan geçen bir yolcu kafilesi onu bulsun. Eğer yapacaksanız
böyle yapın".
İbn-i İshak diyor ki:
"Bu sözü, Yusufun kardeşlerinden en büyüğü söylemişti. Onun adı
"Rubil" idi. Süddi ise bu şahsın adının "Yahuda" Mücahid
ise "Şemun" olduğunu söylemiştir. [12]
II- Yusufu
uzaklaştırmayı kararlaştınnca babalarına şöyle dediler: "Ey babamız, sana
ne oluyor da Yusufu bize emanet etmiyorsun? Halbuki biz, onun iyiliğini isteyen
kimseleriz.
Görüldüğü gibi
kıskançlık, Yusufun kardeşlerini, kalblerinde taşıdıkları kötü düşüncenin
aksini söylemeye ve böylece babalarını kandırmaya sevketmiştir. Bunun içınufr
ki Attan teala, hasetçinin hasedinden kendisine sığınılmasını emretmiş ve şöyle
buyurmuştur. "Ey Muhammed, de ki: -Sığınırım karanlığı yanın sabahın
rabbine, yarattıklarının şerrinden, çöktüğü vakit karanlığın-şerrinden, haset
ettiği vakit haset edenin şerrinden. [13]
12- Yarın
onu bizimle birlikte gönder de yesin oynasın. Mutlaka biz onu koruruz".
Yarın onu bizimle
birlikte kır'a gönder. Gezelim, yiyelim, içelim, oynayalım. Korkma biz onu
koruruz. [14]
13- Yakub:
"Onu götürmeniz beni üzer. Korkarım ki siz gafletteyken onu kurt yer"
dedi.
Yakub, oğullarına şu
cevabı verdi: "Yusufu beraberinizde kır'a götürmeniz beni endişelendirir.
Zira sizler gafil olursunuz da onu kurt yer".
Yakub aleyhisselamın
oğullan, babalarının": "Korkarım.ki onu kurt yer" sözünü
duyunca, daha önce hatırlarına gelmeyen "Kurt yedi" hikâyesini uydu
rmu şiardır. [15]
14- Yusufun
kardeşleri: "Yemin ederiz ki biz, kuvvetli bir toplulukken, eğer onu kurt
yerse o takdirde biz, hüsrana uğrayanlardan oluruz" dediler.
Yakubun oğullan
babalarına şöyle dediler: "Biz kuvvetli bir cemaat iken, kırda
bulunduğumuz zaman kurt gelip onu bizim yanımızda yer.se o takdirde bizler
hüsrana uğrarız ve bizim âciz kimseler olduğumuz ortaya çıkar".[16]
15- Yusufu
alıp götürdüklerinde onu derin bir kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler. Biz
de Yusufa; "Kardeşlerin hiç farkında olmadan sen onlara yaptıklarını haber
vereceksin" diye vahyettik.
Yakub, Yusufu diğer oğullarıyla
birlikte kıra gönderdi, Onlar, Yusufu götürüp derin bir kuyunun dibine
bırakmaya karar verince biz de Yusufa şunu vahyettik; "Bir zaman gelecek
ki sen, kardeşlerine bu yaptıklarını anlatacaksın. Onlar, senin Yusuf olduğunu
bilmeyecekler. Seni tanıyamayacaklar".[17]
16-
Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
Yusufun kardeşleri onu
kuyuya attıktan sonra akşama kadar beklediler, "akşamüstü ağlayıp
sızlayarak babalarına geldiler.
Gündüz gelmeyip te
gece karanlığında gelmelerinin sebebi, yaptıkları hileleri gizlemek ve
babalarının merhametini celbetmek içindi. [18]
17-
Babalarına: “Ey babamız, biz yarış yapmak için gittik. Yusufu da eşyamızın yanına
bırakmıştık. Onu kurt yemiş. Ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın dediler.
Yusufun kardeşleri,
babalan Yukaba dediler ki: "Ey babamız, biz ok atma yarışı yapmak ic i n,g
itmiştik. Yusufu da elbiselerimizin ve diğer eşyamızın yanına bırakmıştık'. Ne
yazık ki biz gittikten sonra kurt gelip onu yemiş. Biz şimdi doğruyu söylesek
de sen bize inanmazsın".[19]
18- Yusufun
gömleğine başka bir kan bulaştırarak getirdiler. Yakub: "Bilakis nefsiniz
size başka bir şeyi hoş gösterdi. Artık bana düşen, güzelce bir sabır.
İddialarınız karşısında ancak Allahtan yardım istenir" dedi.
Mücahid Süddî ve diğer
âlimlerden, bu âyetin izahında şunları söyledikleri nakledilmektedir:
"Yusufun kardeşleri onu kuyuya attıktan sonra onu, kurdun yediğini ispat
edebilmek için bir kuzu kesmiş ve Yusufun elbiselerini onun kanına
bulamışlardı. Fakat onlar, gömleği ve diğer elbiseleri bazı yerlerinden
yırtmayı akıl edememişlerdi. Hz. Yakub, kana bulanmış elbiseleri görünce:
"Eğer onu kurt yemiş olsaydı elbiselerini yırtardı, ben böyle yumuşak
huylu kurt görmedim. Belki de siz, başka bir tuzak kurdunuz" demiş ve
Allanın yardımına sığınmıştır. [20]
19- Bir
kafile geldi. Sucularını kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını kuyuya sarkıttı.
Kovayı çekerken, Yusufun kovaya sımsıkı sarılmış olduğunu görünce "Müjde,
işte bir oğlan" diye bağırdı. Yusufu bir ticaçet malı gibi gizlediler.
Halbuki Allah, yaptıklarını çok iyi bilir.
Kardeşleri Yusufu
kuyuya atıp gittikten sonra oraya bir kervan geldi. Sucularını gönderip kuyudan
su getirmelerini istediler. Sucuları kovayı uzatınca, Yusuf kovaya yapıştı.
Sucu kovayı çekip yukarı çıkarınca Yusufu gördü ve: "Müjde, işte bir oğlan
çocuk" diye bağırdı. Kuyudan çıkan Yusufu gören kervancılardan bir kısmı,
diğerlerinin de kendilerine ortak olmamaları[21]
20- Yusufu,
düşük fiyatla birkaç dirheme sattılar. Bunlar, Yusufu satma hususunda cömert
davrandılar.
İbn-i Abbas, Mücahid
ve Dehhak'a göre Yusufu az bir paraya satanlar, onun kardeşleridir. Taberi de
bu görüşü tercih etmektedir. Zira âyetin sonunda: "Bunlar, Yusufu satma
hususunda cömert davrandılar" ifadesi vardır. Bu ifade, onu gözden çıkaran
ve kaybolmasını isteyen kardeşlerinin ne pahasına olursa olsun onu satmış
olabileceklerini göstermektedir.
Katadeye göre ise
Yusufu satanlar kervancılardır. Onu kuyudan çıkarmış fakat gerçek değerini
bilemeyerek Mısır yöneticisine değerinden çok az bir pahaya satmışlardır.
Yerleştirdik. Ayrıca
ona olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, emrini mutlaka
yerine getirendir. [22]
21- Yusufu',
Mısırın maliye bakanı olan ve "Aziz" unvanıyla çağırılan
"Kıtfir" isimli şahıs satın almış ve evine götürerek karısına şöyle
demiştir: "Buna iyi bak. Belki büyüyünce bize faydalı olur veya onu evlat
ediniriz".
Allah teala, Yusufun
başından geçenleri bir hikmete binaen takdir ettiğini beyan ederek buyuruyor
ki: "Biz onu, hem kardeşlerinin öldürmesinden kurtardık hem de Mısır
topraklarında yerleştirdik ve oranın ileri gelen idarecilerinden yaptık. Bir de
ona, olayların yorumunu, rüyaların tabirini öğretelim diye böyle yaptık"[23]
22- Yusuf
rüşdüne erince, biz ona, doğru hüküm verme kabiliyeti ve faydalı ilimler
verdik. İşte iyiliklerde bulunanları da böyle mükâ-faatlandırınz.
Âyet-i Kerimede geçen:
"Biz ona, doğru hüküm verme kabiliyeti ve faydalı ilimler verdik"
ifadesi, "Biz Yusufa Peygamebrlik ve ilim verdik". Veya "Biz
Yusufa, Peygamber olmadan önce akl-ı Selim ve ilim verdik". Yahut: "Biz
Yusufa anlayış kabiliyeti ve ilim verdik" şekillerinde izah edilmiştir.
Âyet-i Kerimenin son
bölümü, Peygamber efendimiz (s.a.v.)i teselli etmekte ve gelecekte, inkarcılar
karşısında kuvvetleneceğini bildirerek ona mânevi bir güç vennektedir.
Evet, Allah teala o
gün Hz. Yusufu nasıl kardeşlerinin kötülüklerinden korumuş ve onu Mısır
ülkesinin idaresinde en yüksek mevkiye getirmişse, Hz. Muhammed (s.a.v.)i de
Kureyşîiier karşısında kormuuş ve neticede onu, dünyanın en büyük devletlerini
sarsan bir devlet kurmaya ve Allahin dinini hakim kılmaya muvaffak etmiştir. [24]
23- Yusufu,
evinde yaşadığı kadın baştan çıkarmak istedi. Kapıları sıkı sıkıya kapattı
"Haydrgcl" dedi. Yusuf: "Allaha sığınırım. Efendim olan kocan
bana iyilik yapmıştır. Şüphesiz ki zalimler hiçbir zaman kurtuluşa
eremezler" dedi.
Yusufun, evinde
bulunduğu Mısır Azizinin hanımı, kapıları kapattı ve Yusufa: "Haydi
gel" dedi. Yusuf ise ona: "Beni davet ettiğin şeyden Allaha
sığınırım. O beni korusun. Ayrıca, senin kocan olan efendim bana ikramda bulundu
ve bana güvendi. Ben, onun ailesine ihanet edemem. Şüphesiz ki Allah kendisine
iyilikte bulunana ihanet eden zalimleri asla kurtuluşa erdirmez" dedi. [25]
24- Şüphesiz
ki o kadın, Yusufa yaklaşarak onu baştan çıkarmak İstemişti. Eğer Yusuf,
rabbinin mucizesini gormeseydi, kadının arzularına uyabilirdi. Yusufu,
ihanetten ve fuhuştan alıkoymak için biz ona böyle yaptık. Çünkü o, ihlaslı
kullarımızdandı.
Mısır azizinin karısı,
Yusufu kendisine celbedecek şekilde davranarak kendisine yaklaşmasını istedi,
Yusuf da Allahm korkusu ve koruması olmasaydı ona meyletmişti. Allah onu korudu
ve mucizesiyle o kadına yaklaşmaktan alıkoydu. Böylece Allah onu kötülükten ve
hayasızlığa düşmekten korumuş oldu. Çünkü o, Allahm ihlaslı kullarındandi. [26]
25- Yusufla
kadın, kapıya doğru birlikte koşuştular. Kadın, Yusufun gömleğini arkadan,
boydan boya yırttı. Kapıdayken, kadının kocasıyla karşılaştılar. Kocasını
Yusufa karşı kışkırtan kadın: "Ailene kötülük yapmak isteyenin cezası
zindana atılmak veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir" dedi.
Yusuf ile Azizin
karısı kapıya doğru koşuştular. Yusuf kadından kaçıyor kadın Yusufu yakalamaya
çalışıyordu. Kadın Yusufu yakalamaya çalışırken gömleğini arkadan yırttı. Tam
kapının arkasına geldiklerinde karşılarına kadının kocası çıktı. Ka'dın,
kocasını görünce, kendisini temize çıkarmak için Yusufu suçlayarak kocasına
şöyle dedi: "Senin ailene ihanet etmek isteyenin cezası, zindana
atılmaktan veya ağır bir cezaya uğratılmaktan başka ne olabilir?" [27]
26-27-
Yusuf: "Beni o baştan çıkarmak istedi" dedi. Kadının akrabasından
biri "Eğer Yusufun gömleği ön tarafından yırtılmış ise kadının
söyledikleri doğrudur. Yusuf yalancılardandır. Şayet Yusufun gömleği arkadan
yırtıl mışsa, kadın yalancıdır, Yusuf doğru söyleyenlerdendir" diye hakemlik
etti.
Yusuf, kadın
tarafından iftiraya uğradığını açıklayarak şöyle dedi: "Tam aksine o beni
baştan çıkarmak istedi". Ayrıca kadının akrabasından bir şahit de şöyle
dedi: "Eğer Yusufun gömleği ön tarafından yırtılmışsa, kadın doğru
söylüyor, Yusuf yalancılardandır. Ziıa gömleğinin önden yırtılmış olması,
Yusufun saldırdığını gösterir. Şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın
yalancıdır, Yusuf doğru söylemektedir. Zira gömleğin arkadan yırtılmış olması,
kadının onu yakalamak istediğini gösterir"[28]
28- Kadının
kocası, Yusufun gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, karısına: "Bu,
siz kadınların tuzağındandır. Doğrusu sizin tuzağınız pek büyüktür" dedi.
Allah teala bu.âyet-i
Kerimede, Mısır Azizinin diliyle, kadınların tuzağının pek bçterolduğunu beyan
etmiş, Nisa sûresinin yetmişaltıncı âyetinde ise: "Şüphesiz ki Şeytanın
hiylesi zayıftır" buyurmuştur. Bu da, erkekler için kadınların ne büyük
bir imtihan vesilesi olduğunu göstermektedir.
Bu hususta Peygmber
Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
"Ben, kendimden
sonra ümmetimin erkekleri için kadınlardan daha zararlı bir fitne
bırakmadım"[29]
29- Yusufa
dönerek: "Yusuf, sen bunu kimseye söyleme. "Karısına da: "Sen de
işlediğin günahtan dolayı tevbe et. Muhakkak ki sen, günah işleyenlerden
oldun" dedi.
Yusufun suçsuz
olduğunu anlayan Mısır Azizi, ona, bu olaydan kimseye bahsetmemesini söylemiş,
karısına da başka bir ceza tatbik etmeyerek "Sen de işlediğin günahdan
dolayı tevbe et. Şüphesiz ki sen, bu hareketinle günah işlemiş oldun" demiştir.
Taberiye göre bu
sözleri Yusufa ve Azizin karısına söyleyen kimse, Azizin kendisi değil, daha
önce zikredilen, kadının akrabasından olan şahittir. O şahit Yusufa: "Sen
bu meseleyi kimseye söyleme" demiş kadına da, kocasından özür dilemesini
söylemiştir. [30]
30- Şehirde
kadınlar: "Azizin karısı» hizmetçisini baştan çıkarmak istemiş,
delikanlının sevgisi kalbine işlemiş. Şüphesiz ki biz onu, apaçık bir sapıklık
işinde görüyoruz" dediler.
Mısır şehrinin
kadınları, Yusufla Azizin karısının hadisesi duyulunca, Azizin kansı hakkında
şöyle dediler: "Büyük bir idareci olan Azizin kansi, hizmetçisini baştan
çıkarmak istemiş. Yusufun sevgisi onun kalbine işlemiş. Şüphesiz ki biz, bu
kadını, yaptıklarından dolayı apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz." [31]
31- Vezirin
kansı, şehirdeki kadınların, kendisi hakkındaki dedikodularını duyunca, onları
evine davet etti. Onlara koltuklar hazırladı. Geldikleri zaman, ikram ettiği
şeyleri yemeleri için, herbirerinin eline bıçak verdi. Ve Yusufa;
"Yanlarına çık." dedi. Onlar Yusufu görünce hayretlere düşüp onu
yüce bir varlık kabul ettiIcr.Yiyeceklcrini kesecekleri yerde, ellerini
kestiler. bu bir beşer değildir, olsa olsa üstün bir Melektir." dediler.
Allah teala Hz.Yusufu
çok güzel bir simada yaratmıştır. Mısırlı kadınlar onu görünce onun bir insan
olmadığını düşünerek: "Hâşâ, bu beşer değil, olsa olsa üstün bir
Melektir." demişlerdir.
Peygamber efendimiz,.
Miraca çıktığında Hz.Yüsufla görüştüğünü söylemiş ve şöyle buyurmuştur:
"Bize üçüncü
göğün kapısı açıldı. Bir de ne göreyim, Yusuf aleyhisselam karşımda. Meğer ona
dünya güzelliğinin yansı verilmiştir. [32]
32- Vezirin
karısı şöyle dedi: "Beni ayıplayarak hakkımda dedikodu yaptığınız
delikanlı işte budur. Onun, benim olmasını istedim. Fakat kabul etmedi,
iffetini korudu. Yemin olsun ki emrettiklerimi yapmazsa, muhakkak ki zindana
atılacak ve aşağılanmışlardan olacaktır."
Bütün bu olup
bitenlerden sonra Azizin kansı yine de aklına koyduğunu yapmaya çalışmış,
Yusufun, teklifini kabul etmemesi halinde onu zindana attıracağını ve zillete
düşüreceğini söyleyerek tehdit etmiştir. Fakat Hz.Yusuf bütün bu tehditlere
rağmen Şeytana uymamış, nefsine hakim olmasını bilmiş namus ve şerefiyle
zindanda yaşamayı tercih etmiş ve Allaha yönelerek şöyle niyazda bulunmuştur: [33]
33- Yusuf
şöyle dedi: "Ey rabbim, zindan benim için, bunların teklif ettiklerinden
daha iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştirmazsan onlara uyar ve
cahillerden olurum."
Evet, Hz.Yusuf,
serbest olarak hayasızca yaşamaktansa, zindanda mahkum yaşamayı tercih
etmiştir. Böylece, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, arşin
gölgesinde gölgelenecek olan yedi sınıftan birine misal olmuştur.
Resulullah (s.a.v.) bu
yedi sınıfı açıklayan bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Yedi kimse
vardır ki hiçbir gölgenin bulunmadığı sadece Allahın gölgesinin bulunduğu bir
günde, Allah onları kendi özel gölgesinde gölgelendirecektir. Bunlar, âdil olan
hükümdar, rabbine ibadet ederek yetişen genç, kalbi Mescitlere bağlı olan kişi,
Allah için birbirini seven ve Allah için biraraya gelip ve Allah için
birbirlerinden ayrılan iki kişi, asalet ve güzellik sahibi bir kadın kendisini
davet ettiği halde: "Ben, Allahtan korkarım." diyerek onu reddeden
kişi, sadaka verirken sağ elinin verdiğini sol eline hissettirmeyecek şekilde
gizlice sadaka veren kişi ve kimsenin olmadığı yerde AHahı anarak gözlerinden
yaş döken kişidir. [34]
34- Rabbi,
Yusufun duasını kabul etti ve kadınların tuzağını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz
ki Allah, herşeyi çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.
Yusuf aleyhisselam
rabbine ihlasla ve samimiyetle dua etmiş o da duasını.kabul etmiştir. Allaha
samimiyetle dua edildiği takdirde bu duanın kabul edileceği, diğer bir âyette
şöyle beyan ediliyor: "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim..." [35]
35- Sonra
kadının tarafları, Yusufun suçsuz olduğunu gösteren delilleri görmelerine
rağmen, yine de, onu bir müddet zindana atmayı uygun buldular.
Mısır veziri ve
kendileriyle istişarede bulunan diğer kişiler, gömleğin arkadan yırtılması-ve~
benzeri, Yusufun suçsuzluğunu gösteren delilleri görmelerine rağmen yine de
belli bir süre için Yusufu zindana atmayı uygun gördüler.
Süddî, vezir ve
adamlarının, Yusuf aleyhisselarm herşeye rağmen hapsetmek istemelerinin
sebebinin, vezirin karısı hakkında çıkan söylentileri susturmak olduğunu
söylemişlerdir. [36]
36- Yusufla
beraber zindana iki genç daha girdi. .Onlardan biri Yusufa: "Rüyamda
kendimi, şaraplık üzüm sıkarken gördüm." dedi. Diğeri de: "Ben de
kendimi, başımda ekmek taşıyor ve kuşlar da ondan yiyor gördüm. Bize, bu
gördüklerimizin tabirini yap. Şüphesiz ki biz seni, iyilik yapanlardan
görüyoruz." dediler.
Yusufla beraber
zindana iki genç daha girmişti. Bu gençlerden birinin, Kralın içki sunucusu,
diğerinin ise fırıncısı olduğu zikredilmiş bunların hapsedilme sebebinin de,
Kralın, kendisini zehirlemelerinden şüphe etmesi hadisesi olduğu rivayet
edilmiştir.
Yusuf aleyhisselam,
kendisiyle birlikte hapiste bulunanlara çok iyi muamele yapıyor, hasta
olanların başından ayrılmıyor, onlara gereken yardımı yapıyordu. Bu sebeple
arkadaşları arasında itibar edilir olmuştu. Kral tarafından hapsedilen iki genç
te, kendisine itimat ettikleri için, gördükleri rüyaların tabirini Yusuftan
istemişlerdi. Veya bu gençler gerçekte rüya görmemişler, sırf Yusufu imtihan
etmek için böyle birer rüya uydurmuşlardı. Yusuf rüyaları tabir edince bunların
gerçek rüyalar olmadıklarını söylemişler, Yusuf ise, kendileri hakkında yaptığı
tabirin aynen çıkacağını söylemiş ve sonuç ta aynen çıkmıştır. [37]
37- Yusuf
onlara şöyle dedi: "Gönderilen yemekler size uluşmadan, onun tabirini size
bildireceğim. Bu, rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Ben, AHaha iman
etmeyen, âhireti inkâr eden bir kavmin dininden uzaklaştım."
Müfessirler bu âyet-i
Kerimeyi farklı şekillerde izah etmişlerdir. Yukarıda verilen meal, bu izah
şekillerinden biridir. Diğer bir izah şekline göre ise, âyetin mânâsı şöyledir:
"Rüyanızda herhangi bir yemek görseniz, o yemeğin neyi ifade ettiğini,
henüz olay meydana çıkmadan ben onu size söylerim. Bu bana, rabbimin Öğretmiş
olduğu ilimlerdendir. Zira ben, AHaha iman etmeyen bir topluluğun dininden
uzaklaştım. Onlar, âhireti de inkâr eden bir topluluktu.
Yusuf aleyhisselam
bunları söylerken, kendisinin bir kâhin olmadığını ve bu hususta kentlisine
özel bir ilim verildiğini ve bu özel ilim sayesinde rüyaları tabir ettiğini
vurgulamak istemiştir.
Başka bir görüşe göre
ise âyetin izahı şöyledir: Dünyada size herhangi bir yemek gönderilmeden önce,
onun ne gibi bir yemek olduğunu bilir ve size haber veririm. Rabbim tarafından
bana bunlan bilme ilmi verilmiştir. Zira ben, Allaha iman etmeyen bin
topluluğun diniden uzaklaştım. Onlar, âhireti de inkâr eden bir topluluktu.
Rivayet edildiğine
göre, Mısır Kralı, mahkumlardan, öldürmek istediği kişiye zehirli bir yemek
gönderir ve onu öldürtürdü. İşte Yusuf aleyhisselam, o iki mahkum arkadaşına,
bu çeşit yemeklerin mahiyetini bilebileceğim ve onlara anlatabileceğini
söylemek istemiştir.
Yusuf aleyhisselamin,
rüyalarını tabir ettirmek isteyen bu arkadaşlarına, rüyalarının tabirini hemen
söylemeyerek önce, Allanın, kendisine özel bir ilim verdiğini ve kendisinin
tevhiçl inancına sahip olduğunu, insanların da böyle olmaları gerektiğini
söylemesi ise şöyle izah edilmiştir: Yusuf aleyhisselam, rüyayı tabir
ettirenlerden birinin, Kral tarafından asılarak öldürüleceğini bildiği için
rüyaları hemen tabir etmeyip ortamı hazırlamış, kendisinin sağlam bir bilgiye
sahip olduğunu anlatmış ve ölecek olan kişinin, tevhid inancını kabul ettikten
sonra ölmesini istemiş ve bunun için de, rüyayı tabir etmeden önce, zikredilen
sözleri söylemiştir. [38]
38- Ben atalarım,
İbrahim, İshak ve Yakubun dinine sarıldım. Herhangi birşeyi Allaha ortak koşmak
bize yakışmazdı. Bu, Aİlahın bize ve insanlara bir lütfudur. Fakat insanların
çoğu yine de şükretmezler.
Yusuf aleyhisselam bu
âyet-i Kerimede, inkarcıların ve Allaha ortak koşanların dininden uzak
durduğunu, Peygamber olan atalarının yolunu tuttuğunu, bu yoldan gidecek olan
herkesin de doğru yolu bulmuş olacağını, bilmediği şeylerin de kendisine
öğretileceğini ve iyilikte insanların rehberi olacağını beyan etmiştir. Fakat
insanların çoğunun bundan gafil olduklarını, Aİlahın lütfuna karşı ona
şükredecekleri yerde nankörlük edip haktan saptıklarını, muhatabı olan
gençlerin de bunlardan ibret almaları gerektiğini açıklamaktadır. [39]
39- Ey
zindan arkadaşlarım, birbirlerinden ayrı uydurma rabler mi hayırlı yoksa bir ve
herşeye galip olan Allah mı?
Ey hapis arkadaşlarım,
hiçbir zarar veya menfaat vermeye gücü yetmeyen, çeşitli uydurma rablere tapmak
mı hayırlıdır yoksa bir olan ve herşeyi kahretme gücüne sahip olan Allaha
ibadet etmek mi daha hayırlıdır?
*Görüldüğü gibi Yusuf
aleyhisselam burada hapishane arkadaşlarını açıkça tevhid inancına davet
ediyor. Bundan sonra gelen âyette de, onların dinlerinin kendileri ve ataları
tarafından uydurulmuş efsaneler olduğunu söylüyor. [40]
40- Allahı
bırakarak taptığınız ilahlar, sizin ve babalarınızın isimlendirdiği putlardan
başka birşey değildir. Allah, onların, ilah diye isimlcndirilmclcrinc dair
hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allahındır. O, ancak kendisine ibadet
etmemizi emretti. Doğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin, Allahı bırakıp
ta kendilerine tapmış olduğunuz heykeller, sizlerin ve atalarınızın, rabler ve
ilahlar edindiğiniz bir takım âciz varlıklardır. Allah, bunların ilah diye
isimlendirilmesine dair herhangi bir delil indirmemiş, fakat onları siz
kendiniz uydurmuşsunuzdur. Hüküm verme ve tasarrufta bulunma sadece Allaha
aittir. Aciz varlıkların böyle bir yetkisi yoktur. Mutlak hüküm sahibi olan
Allah, ancak kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. Fakat insanların çoğu bu
gerçeği bilmezler. Tevhid inancını bırakıp başka yollara saparlar. [41]
41- Ey
zindan arkadaşlarım, biriniz efendisine içki sunacak diğeriniz ise asılacak ve
kuşlar başından yiyecektir. Sorduğunuz mesele artık olup bitmiştir.
Ey iki zindan
arkadaşım, rüyasında üzümü sıkarak içki yaptığını göreniniz, zindandan çıkacak
Krala içki sunacak, Başının üzerinde ekmek taşıdığını ve kuşların gelip o
ekmekten yediğini göreniniz ise idam edilecek ve kuşlar gelip onun başından
yiyecektir. Bana sormuş olduğunuz olay aynen böyle çıkacaktır: "Biz bu
rüyayı gerçekten görmüştük veya görmemiştik." demeniz neticeyi
değiştirmeyecektir. [42]
42- Yusuf,
iki gençten, zindandan kurtulacağını umduğuna: "Efendinin yanında benden
söz et." dedi. Şeytan ona, efendisinin huzurunda Yusufu hatırlatmayı
unutturdu. Yusuf birkaç yıl daha zindanda kaldı.
Yusuf iki zindan
arkadaşından, zindandan çıkıp kurtulacağına kannaat getirdiği kişiye şöyle
dedi: "Benim, suçsuz olduğum halde zindana atıldığımı Krala hatırlat.
"Fakat Şeytan, zindandan kurtulan bu kişiye, Kraîa, Yusuftan söz etmeyi
unutturdu. Böylece Yusuf zindanda birkaç yıl daha kaldı.
Anlaşılıyor ki Yusuf
aleyhisselam zindana atılırken Kral yanıltılmıştır. Ve, Hz.Yusuf, durumunun ona
hatırlatılması halinde hatasını anlayacağını ümit etmektedir. Bu sebepledir ki
Hz. Yusuf zindandan çıkan arkadaşına: "Efendinin yanında beni
hatırlat." demiştir. Fakat Allah teajanın hikmeti icabından olarak, Şeytan
o kişiye Hz.Yusuftan söz etmeyi unutturmuştur. Böylece, Yusuf aleyhisselamın
suçsuzluğunun anlaşılmasıyla zindandan çıkarılması, birkaç yıl daha geri
kalmıştır. Bu sürenin ne kadar olduğu âyette açıkça belirtilmemektedir. Bu
müddetin, üç, beş, yedi veya dokuz yıl olduğuna dair görüşler ileri sürülmüşse
de, kaç yıl olduğu tam olarak bilinememektedir. Taberi, yedi yıl diyen görüşü
tercih etmiştir. [43]
43-
Hükümdar: "Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini, yedi
yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya
tabirini biliyorsanız bu rüyamı tabir ediniz." dedi.
Mısır hükümdarı,
etrafında bulunan kimselere şöyle dedi: "Ben rüyamda pördümki yedi tane
zayıf sığır, yine yedi adet besili sığın yiyor. Yine yedi adet vesil başak,
yedi' adet de kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya tabirinden anlıyorsanız
bu rüyamın tabirin bana söyleyin. Zira ben bu rüyamdan korktum."
*Hz. Yusufun zindandan
çıkma zamanı gelince, Allah teala onun için bir sebap yaratıyor ve ülkenin
hükümdarı dikkat çekici bir rüya görüyor. Rüyasını önce etrafında bulunan
güvendiği kişilere söyleyerek tabir etmelerini istiyor fakat onlar, bu rüyayı
tabir etmekten âciz kalıyor ve şöyle diyorlar:
[44]
44- Onlar
da: "Bunlar, karışık rüyalardır. Biz, böyle rüyaların tabirini
bilmeyiz." dediler.
Hükümdarın etrafında
bulunan kişiler ona şu cevabı verdiler: "Senin bu gördüğün şeyler,
birtakım karışık ve aldatıcı rüyalardır. Biz, böyle şeylerin yorumunu
bilmiyoruz."
Hükümdarın ileri gelen
adamları rüyanı tabiri konusunda ona bu cevabı verdiklerinde, Hz.Yusufun,
zindanda kendisiyle beraber olduğu arkadaşı Yusufu hatırlamış, bu rüyayı ancak
onun tabir edebileceğini düşünmüş ve gidip zindanda onunla konuşmayı teklif
etmiştir.
Alimler, rüya hakkında
çeşitli bilgiler vermiş ve onun üç kısma ayrıldığını söylemişlerdir.
Birincisi: Allah
tarafından kişiye uyku esnasında ilham edilen ve o kişinin geleceğiyle alakalı
olan telkinlerdir. Asıl rüya işte budur.
İkincisi: Kişiye uyku
esnasında gelen Şeytani bir telkindir. Buna, karışık rüyalar, denir.
Üçüncüsü: Kişinin
bizzat kendi nefsinden kaynaklanan vesveselerdir[45]Peygamber
efendimiz (s.a.v.) rüya hakkında bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
"Güzel rüya Allah
tarafındandir. Sizden kim, hoşuna giden bir rüya görecek olursa onu sadece
sevdiği bir kimseye anlatsın. Kim de hoşuna gitmeyen bir rüya görecek olsa onun
ve Şeytanın şerrinden AHaha sığınsın. Üç kere (sol tarafına) tükürsün. Onu
kimseye anlatmasın. Böyle yaptığı takdirde o rüya ona asla zamr
vprpmp"wohir nu ki rüya ona asla
zarar veremeyecektir. [46]
45- Yusufun,
zindandaki iki arkadaşından, kurtulanı, aradan uzun bir zaman geçtikten sonra
birgün Vusufu hatırlayarak: "Rüyanın tabirini ben yaptırayım, beni, rüya
tabir eden biri var ona yollayın." dedi.
Yusufun, zindandaki
iki arkadaşından, zindandan kurtulanı, aradan uzun bir müddet geçtikten sonra,
hükümdarın gördüğü rüya üzerine Yusufu hatırladı. Ve hükümdarın rüyasını da ona
tabir ettirmek istedi ve onlardan, kendisini, Yusufun yanına göndermelerini
istedi. Yusufun yanına varıp şöyle dedi: [47]
46- Ey
Yusuf, ey doğru sözlü kişi, rüyada görülen yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin
yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak ne demek? Bize tabir et.
Umarım ki yaptığın tabiri insanlara götürünce ne demek olduğunu
anlarlar." dedi.
Mısır hükümdarı, Hz.
Yusufun, zindandan çıkan arkadaşını ona gönderdi. Bu kişi zindana vanp
Yuşufu.gÖrdü ve şöyle dedi:
Ey Yusuf, ey Özü sözü
doğru olan kişi, şu rüyayı tabir eder misin? Rüyada yedi besili sığın yedi
zayıf sığır yiyor, yedi yeşil başak yedi de kuru başak görülüyor. Bunun tabiri
nedir? Sen bunu bana izah edersen ben de gidip insanlara açıklayabilirim.
Onlar da böylece bu rüyanın bana izah edersen ben de gidip insanlara
açıklayabilirim. Onlar da böylece bu rüyanın tabirini öğrenmiş olurlar."
Bunun üzerine Yusuf
(a.s.), tabiinden âciz kaldıkları rüyayı yorumlayarak şöyle dedi:" [48]
47- Yusuf
şöyle dedi: "Siz, âdetiniz olduğu üzere yedi yıl ekin ekeceksiniz.
Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, diğerlerini başağında bırakın.
Yusuf şöyle dedi:
"Daha Önce ektiğiniz gibi bundan sunra da âdetiniz üzere yine yedi sene
ekin ekeceksiniz. Ektiğiniz ekinlerden elde ettiğiniz mahsullerin, yediğiniz az
bir miktarın dışında kalanını, zayi olmaktan korumak için başağının içinde
bırakın."
Bazı âlimler, bu
âyet-i Kerimeyi şöyle izah etmişlerdir: "Yedi sene peşpeşe ekin ekmelisiniz.
Bu ekinlerden, yiyebileceğiniz az bir miktarın dışında kalanını, başaklan
içinde bırakarak depolayın."
Yusuf aleyhisselam,
âyet-i Kerimede ifade edildiği gibi, ekinlerin, başaklan içinde muhafaza
edilmelerini tavsiye etmiştir. Zira, ekinlerin, başaklan içinde bekletilmesi,
onların, uzun zaman muhafaza edilmeleri bakımından çok Önemlidir. [49]
48- Sonra
bunun ardından yedi yıl kıtlık olacak. Sakladığınız az bir miktar hariç,
biriktirdiğiniz bütün mahsulleri yeyip bitirecek.
Sonra o bolluk
yıllarının arkasından yedi kurak sene gelecek, daha önce biriktirdiklerinizi
yeyip bitirecek. Biriktirdiğiniz mahsullerden çok az bir miktar kalacak.
İşte rüyada görülen
yedi cılız inek te bu yedi kıtlık senesine işarettir. Bu cılız ineklerin,
besili inekleri yemesi, anlaşıldığı gibi, bolluk senesinin ürünlerinin bu
kıtlık seneleri süresince yenilip bitirilmesidir. [50]
49- Bu
kıtlık yıllarının ardından, insanların yağmur göreceği bereketli bîr yıl
gelecek. O zaman insanlar, çeşitli ürünleri sıkıp faydalanacaklar."
Geçirilen bu kıtlık
yıllarından sonra, bol yağmurların yağdığı bir yıl gelecek, o yılda insanlar,
zeytin, üzüm, şekerkamışı gibi çeşitli mahsulleri sıkıp yağ ve sularından
faydalanacaklar.
Yusuf aleyhisselamm
haber verdiği bu son bir yıl'a, hükümdarın rüyasında bir işaret yoktur, yusuf
aleyhisselam bunu bir Peygamber olarak, Allahın, kendisine bildirdiği bir gayb
haberi olarak anlatmaktadır. [51]
50-
Hükümdar: "Yusufu buraya getirin." dedi. Hükümdarın elçisi Yusufa
gelince Yusuf ona: "Efendine git, ellerini bıçakla kesen o kadınlar ne
istiyordu?" diye sor, Şüphesiz ki rabbim, o kadınların tuzağını çok iyi
bilendir." dedi.
Mısır hükümdarı,
rüyanın, Yusuf tarafından tabir edilme şeklîni duyunca: "Yusufu bana
getirin." dedi. Hükümdarın elçisi Yusufun yanına varınca Yusuf ona dedi
ki: "Efendine git. Ellerini bıçakla kesen o kadınların, Özellikle beni özindana
attıran kadının maksadı neydi?" diye sor. Şüphesiz ki rabbim olan Allah,
bu kadınların tuzağını çok iyi bilmektedir. Ve onlara, layık oldukları cezayı
verecektin" dedi. [52]
51- Hükümdar
kadınlara sordu: "Yusufu baştan çıkarmak istemekteki maksadınız neydi?
Kadınlar: "Hâşâ biz ondan bir kötülük görmedik." dediler. O zaman
Azizin karısı: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onu baştar çıkarmak
istemiştim. Şüphesiz kî o, doğru söyleyenlerdendir." dedi.
*Görüldüğü gibi yıllar
sonra da olsa Yusuf aleyhisselamm suçsuz olduğu ortaya çıkmış, vezirin karısı
bizzat hükümdarın huzurunda, suçun kendisinde olduğunu itiraf etmiş, Yusufun
iffetli bir kimse olduğunu ve ekmeğini yediği efendisine ihanet etmediğini
açıklamıştır. [53]
52- Yusuf
dedi ki: "Bu, (Hemen zindandan çıkmayıp diretmem) Azizin gıyabında
kendisine ihanette bulunmadığımı ve Allahın, hainlerin tuzağını başarıya
ulaştırmayacağını bilmesi içindir. [54]
53- Ben, nefsimi temize çıkarmak istemem. Çünkü
nefis, şüphesiz ki çokça kötülüğü emredendir.
Ancak, rabbimin merhamet
ettiği müstesnadır. Şüphesiz ki rabbim, çok affeden, çok merhamet
edendir.
Bu iki âyet-i
Kerimedeki ifadenin, Hz.Yusufa rai yoksa vezirin karısına mı ait olduğu
hakkınca iki görüş vardır.
Mücahid, Sa'd
b.Cübeyr, İkrime, Dehhak, Hasan-ı Basrî ve Katade'ye göre bu ifadeler Hz.Yusufa
aittir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Bunlar, bir önceki âyetin
ifadesinin, vezirin karısına ait olmasının bu iki âyetteki ifadenin de
Hz.Yusufa ait olmasına mani olamayacağını söylemişlerdir. Zira âyetlerdeki
ifadelerden herbirinin kime ait olduğu dolayılı olarak ta olsa anlaşılmaktadır.
Bunların görüşüne göre âyetin izahı şöyledir:
Vezirin karısının
itiraflarından sonra Yusuf şöyle dedi: "Ben hemen zindandan çıkmayıp,
olayın, kadınlardan sorulup açıldığa kavuşturulmasını istedim ki, vezir,
evinde bulunmadığı bir sırada ona ihanet etmediğimi ve Allahın, hainlerin
tuzağını başarıya ulaştırmayacağını bilmiş olsun. Ben nefsimi her türlü hata ve
kusurlardan temize çıkarmek için söylemiyorum. Zira nefis muhakkak ki
kötülükleri çok emredendir. Ancak rabbimin merhamet ederek korudukları
hariçtir. Zira rabbim çok affeden ve çok merhamet edendir."
Diğer bir görüşe göre
bu iki âyette zikredilen ifade, vezirin karısına aittir. Zira bunlardan önceki
âyette, vezirin karısının konuştukları zikredilmektedir. Bu âyetlerdeki
ifadeleri de aynı konuşmanın devamı saymak, ifadelerin birbirini takibindeki
sıralamaya daha uygundur. İbn-i Kesir bu görüşü tercih etmiştir. Bu görüşe göre
de bu iki âyetin izahı şöyledir:
"Vezirin karısı
sözlerine devamla şöyle dedi: "Benim bu itirafta bulunmamın sebebi:
Kocamın bulunmadığı bir zamanda fiilen bir ihanette bulunmadığımı, sadece bu
genci davet ettiğimi, onun da bundan çekindiğini bilsin. Bir de Allahın,
hainlerin tuzağını başarıya eriştirmeyeceğini anlasın. Ben, nefsimi temize
çıkarmak istemiyorum. Zira nefis, şüphesiz çok kötülüğü emredendir. Benim,
Yusufu davetim bundan dolayı oldu. Rabbimin merhamet ederek himaye ettiği
nefisler müstesnadır. Şüphesiz ki rabbim, çokça affeden ve merhamet edender. [55]
54- Hükümdar
Yusufun suçsuz olduğunu anlayınca: "Onu huzuruma getirin, onu maiyetime
alayım." dedi. Yusuf onunla konuşunca hükümdar Yusufa: "Bugün senin,
bizim yamnuzda mühim bir yerin vardır. Sen, emin bir kimsesin." dedi.
Misır hükümdan, Yusuf
aleyhisselamın suçsuz olduğunu, ilmine ve ahlakına güvenilir bir kimse olduğunu
anlayınca, onun, kendisi için faydalı bir kimse olduğu kanaatine varmış ve
adamlarına şöyle demiştir: "Yusufu yanıma getirin ben onu maiyetime
alayım, özel adamlarından olsun."
Hükümdarın adamları
Yusuf aleyhisselamı getirdiler. Hükümdar onunla konuşunca onun şahsiyetini
takdir etti ve ona: "Artık sen, bugünden itibaren bizim yanımızda büyük
bir mevki sahibi ve kendisine güvenilir birisin." dedi. [56]
55- Yusuf
hükümdara: "Beni, ülkenin hazinelerinin başına getir. Çünkü ben, iyi
muhafaza eden ve iyi bilen birisiyim." dedi.
Hz.Yusufun, Mısır
hükümdarından vazife istemesi, Peygamber olması hasebiyle insanları kendisi
yönettiği takdirde onları hak yola götüreceği inanandandır. Bu istek bir makam
hırsı olmayıp, üzerine düşen bir görevi yerine getirmektir.
Ayet-i Kerimenin
sonunda, Yusuf aleyhisselamın: "Çünkü ben iyi muhafaza eden ve iyi bilen biriyim."
demesi, kendisini Övmek değil, tanımayanlara kendisini tanıtmak içindir. [57]
56- Böylece
biz Yusufu, yeryüzünde mevki sahibi kıldık. Yusuf artık dilediği yerde
kalabiliyordu. Biz, merhametimizi dilediğimize veririz. lyılıK edenlerin
mükâfaatını asla zayi etmeyiz.
Ayet-i Kerimede, Yusuf
aleyhisselamın vazife istemesi karşısında hükümdarın ona ne gibi bir vazife
verdiği açıklanmamaktadır. AncaK du Surenin yetmişsekizinci âyetinde, Yusuf
aleyhisselamın, kardeşıen keiuiısını tanımadıktan halde ona: "Ey Aziz,
bunun oldukça yaşlı bir babası var. diye hitab etmişlerdir. Buradan
anlaşılmaktadır ki Yusuf aleyhisselam, Mısırın veziridir. Hükümdar ona vezirlik
vermiştir. İbn-i İshak ise, Yusuf aleyhisselamm, Mısırın veziri olan
"Kıtfîr"in ölümünden sonra onun hammiyla evlendiğini, bu evlilikten
iki çocuğunun olduğunu ve Yusuf aleyhisselamm, Mısır hükümdarı tarafından vezir
tayin edildiğini rivayet etmektedir. [58]
57- İman
edip Allahtan korkanlar İçin, âhiretin mükâfaati elbette daha hayırlıdır.
Allaha ve âhiret günü
ne iman edip, cezalandırmasından korkarak ona ittat edenler için âhirette
verilecek olan mükâfaat, bu dünyada verilen nimetlerden daha hayırlıdır. Bu
sebeple Yusufa âhirette daha hayırlı nimetler verilecektir. [59]
58- Yusuf un
kardeşleri yiyecek temini için Mısıra varıp Yusufun huzuruna çıkınca Yusuf
kardeşlerini tanıdı amma onlar Yusufu tanımadılar.
İbn-i İshak, Süddî ve
diğer müfessirler, Yusuf aleyhisselamm kardeşlerinin Mısıra gelişlerini şöyle
izah etmişlerdir:
Kardeşlerinin, Yusuf
aleyhisselamı kuyuya atmalarından sonra, aradan yıllar geçmişti. Yusuf
aleyhisselam Mısıra vezir olmuş, Mısır hükümdarının rüyasında gördüğü gibi yedi
yıl bolluk olmuş ondan sonra da kıtlık yılları gelmişti. Yusuf aleyhisselam,
bolluk yıllarında tedbir alarak kıtlık yıllan için hububat depo etmişti. Bu
sebeple kendi ülkesinin ihtiyaçlarını karşıladığı gibi diğer ülkelerden gelen
insanlara da, kişi başına bir deve yükü olmak üzere gıda maddeleri satıyordu.
Kenan ilinde oturan Yakub aleyhisselamm oğulları da bu durumu duymuş onlar da
ihtiyaçları olan gıda maddelerini almak üzere Mısıra gelmişlerdi. Bunlar, Yusuf
aleyhisselamm huzuruna girdiklerinde, Yusuf aleyhisselam onları tanımış fakat
kardeşleri onu tanıyamamışiardı. Zira Yusuf«whisselam kuyuya atılırken henüz
çocuk denecek bir yaştaydı. Aynca kardeşleri Yusuf aleyhissfilamın sağ kalıp
böyle bir mevkiye erişebileceğim de hiç düşünmemişlerdi. [60]
59- Yusuf
yüklerini hazırlatınca onlara şöyle dedi: "Bir daha gelişinizde, baba bir
kardeşinizi de bana geterin. Görmüyor musunuz? ben, ölçüyü bol tutuyorum.
Misafirlere ikram edenlerin hayırlısıyım." dedi.
Yusuf aleyhisselamm
kardeşleri yanına gelince, Yusuf aleyhisselam onlara, niçin geldikelrini
sormuş, onlara, casusluk yapabileceklerini ihsas ettirmiş, bunun üzerine
kardeşleri, kendileri hakkında düşünülebilecek şüpheleri bertaraf etmek için,
kimin oğullan olduklannı, kaç kardeşleri bulunduğunu izah etmişler, bunun
üzerine Yusuf aleyhisselam, bir daha geldiklerinde üvey kardeşleri olan ve
aslında Yusuf aleyhisselamm ana bir öz kardeşi olan Bünyamini de getirmelerini
istemiş, bunun için onları hem teşvik etmiş hem de getirmedikleri takdirde ne
yapacağını açıklayarak şöyle demiştir. [61]
60- Eğer onu
bana getirmezseniz, artık benden size bir ölçek bile yok. O zaman bana yakın
olmayın."
Eğer sizin, baba bir
kardeşiniz olan Bünyamini getirmeyecek olursanız size ölçüp verebileceğim
hiçbirşey yoktur. Memleketime de yaklaşmayın. [62]
61- Yusufa
kardeşleri: "Babasını ikna etmeye çalışacağız. Bu hususta elimizden geleni
yapacağız." dediler.
Yusufun kardeşleri şu
cevabı vermişlerdir: "O kardeşimizi babamız yanından ayırmak -istemez.
Fakat biz kendisini ikna etmeye çalışacağız. Zannediyoruz bunda muvaffak ta
oluruz." [63]
62-
Kardeşleri, ülkelerine dönme hazırlığına başlayınca, Yusuf, adamlarına:
"Satın alınan malların bedellerini yüklerine koyun, belki ailelerine
döndüklerinde bunu anlarlar da tekrar gelirler." dedi.
Yusuf aleyhisselam
bunu yapmakla, kardeşlerinin, ülkelerine döndükten sonra gıda maddeleri almak
için tekrar geri donup gelmelerini sağlamak istiyordu. Bu onların tekrar
dönmeleri için bir teşvikti. Zira onlarla tanışması ve artık olayın aydınlığa
kavuşması için tekrar gelmelerini istiyordu. [64]
63-
Babalarına dönünce: "Ey babamız, bize yiyecek verilmesi yasak edildi.
Kardeşimizi de bizimle gönder ki, yiyecek maddelerini alabilelim. Şüphesiz ki
biz, onu koruruz." dediler.
Yusuf aleyhisselarmn
kardeşleri,- Mısırdan memleketlerine döndüklerinde, babalarına, kendilerine
bundan böyle zahire verilmeyeceğini söyleyerek söze başlamışlar, sanki bu sefer
de boş gelmişler intibaı ile konuşmuşlardı. Bunun sebebi de kardeşleri
Bünyamini babalarından istemeye yüzlerinin olmamasındandı. Zira dahaönce Yusufu
da götürmüşler fakat geri getirmemişlerdi. Bu sebeple önce böyle bir giriş
yapmışlar, arkasından da, kardeşleri Bünyaminin de gönderilmesi halinde
kendilerine yiyecek maddeleri verileceğini söylemişlerdir.
Oğullarının, bu sefer
de Bünyamini götürmek istemeleri ve onu koruyacaklarına dair kesin söz
vermelerine rağmen, Yakub aleyhisselam, oğullarına itimatsızlığını
hissettirerek şöyle demiştir: [65]
64- Yakub
onlara şöyle dedi: "Ben bu oğlumu, daha önce size Yusufu emanet ettiğim
gibi mi emanet edeyim? Koruyucu olarak Allah daha hayırlıdır. Çünkü o,
merhametlilerin en merhametîisidir." dedi.
Yakub aleyhisselam,
oğullarına, daha Önce Yusuf için de, onu koruyacaklarına dair vaadlerde bulunup
fakat onu korumadıklarını söylüyor ve neticede Allaha sığınarak, onun himaye ve
merhametini diliyor. Bu son ifadeden anlaşılıyor ki Yakub aleyhisselam
kendisini, oğlu Bünyamini de kardeşlerine teslim etme mecburiyetini hissediyor
ve bunun için Allanın himayesini diliyor ve bir sonra gelen âyette zikredilen
belli birtakım şartlan da öne sürüyor. [66]
65- Yusufun
kardeşleri yüklerini açınca verdikleri bedellerinin iade edildiğini gördüler.
Bunun üzerine babalarına şöyle dediler: "Ey babamız, daha ne isteriz, işte
aldığımız malların bedeli olduğu gibi bize iade edilmiş. Kardeşimizle gidip
ailemizin yiyeceğini getirelim. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü daha fazla
yiyecek alırız. Aslında bu, hükümdar için kolay bir şeydir.
Ayet-i Kerimenin son
bölümünde "Aslında bu kolay bir şeydir." ifadesi geçmektedir. Mukatiî
bu ifadeden "Bir deve yükü fazla yiyecek vermek, Mısır hükümdarı için
kolay bir şeydir." mânâsının kastedildiğini söylemiştir. Meal de bu görüşe
göre hazırlanmıştır.
Keşşaf ise, bu
ifadenin, Hz.Yakubun sözü olabileceğini ve mânâsının da: "Bir deve yükü
yiyecek için çocuk tehlikeye atılmaz." şeklinde olabileceğini söylemiştir.
Başka bir görüşe göre
de bu ifadenin izahı şöyledir: "Bu kadar yiyecek bizim için azdır.
Kardeşimize verilecek payı da buna ilave etmek istiyoruz." [67]
66- Yakub,
oğullarına şöyle dedi: "Tamamen kuşatılmanız dışındı, onu bana tekrar
getireceğinize dair Allaha söz vermedikçe, oğulumu sizinle birlikte asla
göndermeyeceğim." Oğulları babalarına yemin edince, Yakub,: "Allah,
söylediklerimize vekildir.'1 dedi.
Oğullarının,
kardeşlerini ısrarla istemeleri karşısında Yakub, oğullarına şöyle dedi:
"Hepiniz kuşatılıp mağlup olmanız ve tümünüzün bir felakete uğramanız hali
müstesna,, oğlumu mutlaka bana getireceğinize dair Allaha yemin etmediğiniz
müddetçe ben onu sizinle Mısıra asla göndermeyeceğim." Bunun üzerine
oğullan Yakuba, kardeşlerini sağ salim geri getireceklerine dair kesin söz
verdiler. Yakub da oğlunu göndermeye razı olarak şöyle dedi: "Allah,
söylediklerimize şahittir."
İbn-i İshak diyor ki:
"Yakub aleyhisselamın, oğlu Bünyamini, kardeşlerine emanet etme zorunda
kalması, kıtlık sebebiyle gıda maddelerine ihtiyaç duymasındandır." [68]
67- Yakub,
oğullarına: "Ey oğullarım, Mısıra girerken bir kapıdan değil ayrı ayrı
kapılardan girin. Ama ben sizi, AUahin takdir ettiğinden koruyacak güçte
değilim. Çünkü hüküm sadece Allahindır. Ben ona güvendim. Güvenenler de yalnız
ona güvensinler, dedi.
Dehhak Süddî Mücahid,
Muhammed b.Kâ'b ve Abdullah b.Abbas'a artre Yakub aleyhisselamın, oğullarından,
Mısıra girerken, hep birlikte aynı kamdan girmeyip, ayrılarak çeşitli
kapılardan girmelerini istemesinin sebebi, olra nLr değeceğinden korkmasıdır.
Zira Yakub aleyhısselamm oğullan vak âldı olmaları ve temiz tayafetleriye
dikkatleri çeken kimselerdi. Yakub alevhisselam oğulllanna böyle tavsiyelerde
bulunuyor, diğer yandan da yalnız Allaha güvenilmesi gerektiğine, onun
takdirinin, herşeyin üstünde olduğuna dikkatleri çekiyordu. [69]
68- Onların,
babalarının emrettiği şekilde girmeleri, Allahm takdir ettiği hiçbirşeyi
önleyemezdi. Fakat Yakubun tavsiyesi, içinde gizlenen bir his idi, onu dışarıya
vurdu. Şüphesiz ki o, kendisine öğrettiğimizden dolayı bilgi sahibiydi. Ne
varki insanların çoğu bunu bilmezler.
Ayet-i Kerimede geçen:
"Fakat Yakubun tavsiyesi, içinde gizlenen bir his idi onu dtşan
vurdu." ifadesi şöyle izah edilmiştir: "Çeşitli kapılardan girmeleri,
Yakubun oğullarından, Allanın dilediği herhangi bir şeyi uzaklaştıracak
değildi. Ancak, Yakubun içinde, oğullarına karşı bir his bulunuyordu ta o da,
çocuklarına nazar değeceği korkusuydu. İşte bu sebeple bu duygulanın dile
getirdi.
Yakub aleyhisselam,
Allah tealamn kendisine öğertmesiyle ilim sahibi olmuştu. Allanın dilemesi
halinde çocuklarına nazar değebileceğim biliyordu Ve yine biliyordu ki Allah
bir şeyi dileyince herhangi bir tedbir buna engel olamazdı. [70]
69-
Kardeşleri Yusufun huzuruna gelince, Yusuf, öz kardeşini bağrına bastı. Ona:
"Ben kardeşinim, üvey kardeşlerinin yaptıklarına üzülme." dedi.
Taberi bu âyetin
izahında özetle şöyle diyor: " Yusuf aleyhisselam, kardeşlen kendi yanına
gelince, onlara bir ziyafet vermiş, herkes ikişer ikişer oturmuş, Bünyamin ise
yalnız kalmış ve ağlamış ve şöyle demişti: "Kardeşim Yusuf sağ olsaydı o
da benimle oturur, biz de iki kişi olurduk." Bunun üzerine Yusuf
aleyhisselam onu kendi sofrasına oturtmuş ve yemeği beraber yemişler. Yusuf
aleyhisselam, yemekten sonra herkesi ikişer ikişer odalarına taksim etmiş,
Bünyamin bu sefer yine yalnız kalmıştı. Bunun üzerine Yusuf aleyhisselam
demiştir ki: "Bunun arkadaşı yok o halde benimle kaisın." Böylece
Bünyamin, kardeşi Yusufla beraber gecelemişti. Yusuf aleyhisselam, Bünyamine
demişti ki: "Ölen kardeşinin yerine benim sana kardeş olmamı ister
misin?" Bünyamin de demiş ki: "Senin gibi bir kardeşi kim
bulabilir?" Fakat ne yazık ki sen, Yakub ve onun hanımı Rahiyl'den
doğmadın. "Bunun üzerine Yusuf aleyhisselam ağlamış ve kalkıp Bünyaminin
boynuna sarılarak: "Ben senin kardeşin Yusufum, sen, kardeşlerinin bana
yaptıklarına üzülme. Benim söylediklerimi de kardeşlerine haber verme."
diye tenbih etmiş. [71]
70- Yusuf,
kardeşlerinin yüklerini hazırlatınca, bir su kabını, öz kardeşinin yüküne
koydu. Sonra Yusufun adamlarından bir tellal, arkalarından bağırdı: "Ey
kafile, siz mutlaka hırsızsınız."
Yusuf, kardeşlerinin
ihtiyaçlarını karşılayıp yüklerini hazırlattıktan sonra Mısır hükümdarının su
içmek için ve ölçek olarak kullandığı bir kabı, Öz kardeşi olan Bünyaminin
yükünün içine koydu. Kafile hareket ettikten sonra, arkalarından bir tellal
şöyle bağırdı: "Ey kafile sizler hırsız insanlarsınız."
Kervanını arkasından:
"Ey kafile, sîz mutlaka, hırsızsınız." diye bağınlmasınm nasıl caiz
görüldüğü hususunda §u izahlar yapılmıştır:
Aslında Yusuf
aleyhisselam, gerçekte hırsız olmadıklarını bildiği kardeşlerine karşı bu
şekilde hi tabedil meşini emretmemi ş tir. Fakat kervanı teftiş edecek olanlar,
hükümdarın su kabının kaybolduğunu anlayınca, kendiliklerinden bu şekilde
bağırmışlardır.
Yahut, tellal, bunu
bir soru şeklinde sormuş ve: "Sizde hırsızlar var mı?" demek
istemiştir.
Veya, bu bağırmada
özellikle Bünyamin kastedilmişti. O da kabın kendi yükünde saklı olduğunu ve bu
işin danışıklı olduğunu bildiği için, kendisine hırsızlık isnad edilmesine
katlanmıştır. Zira gerçekte o bir hırsız değildi/
Yahut da, Yusufun
kardeşleri, daha önce Yusufu babalarından kaçırıp onu kuyuya attıkları için bu
şekilde hitap edilmeye layık görülmüşlerdir. [72]
71- Yusufun
kardeşleri onlara dönerek: "Ne kaybettiniz?" dediler. Yusufun
kardeşleri, arkalarından bağıranlara dönerek: "Ne kaybettiniz ki bizi
hırsızlıkla itham ediyosunuz?" dediler. [73]
72- Bunun
üzerine Yusufun adamaları: "Biz, hükümdarın su kabın, kaybettik. Bulup
getirene bir deve yükü mükâfaat var dediler. Başkanlar, da (Tellal da):
"Ben, bu mükâfaat.n verileceğine kefilim,
dem.
Ayet-i Kerimede,
hükümdann su kabının kaybolduğu zikredilmektedir. Adı geçen su kabının ^ölçek
olarak ta kullanıldığı ve Hz.Yusufun, hububatı bununla ölçerek verdiği rivayet
edilmektedir. [74]
73- Yusufun
kardeşleri: "Allaha yemin olsun ki, bildiğiniz gibi biz buraya, fitne
fesat çıkarmak için gelmedik. Biz, hırsız da değiliz." dediler.
Hz.Yusufun kardeşleri
yemin ederek, Mısıra fitne ve fesat çıkarmak için gelmediklerini söylüyorlar ve
diyorlar ki: "Siz de biliyorsunuz ki biz, fesat çıkarmak için gelmedik. Ve
biz, hırsız da değiliz." Zira onlar, daha önce yüklerine konan zahire
bedellerini geri getirmişlerdir. Şayet hırsız olsaydılar bu paralan geri
getirmezlerdi. Aynca onlar, Mısıra gelen diğer kafileler arasında üstün bir
ahlaka sahip idiler. İşte bütün bunlar gösteriyordu ki, onlar bozguncu ve hırsız
değillerdi. [75]
74- Yusufun
adamları: "Eğer yalancıysanız, hırsızın cezası nedir?" dediler.
Yusufun adamaları,
Yusufun kardeşlerine şöyle dediler: "Eğer siz "Biz hırsız
değiliz" sözünüzde yalancıysanız, ölçeği çalanın, size göre cezası
nedir?" Yusufun kardeşleri ise şu cevabı verdiler: [76]
75- Yusufun
kardeşleri: "Hırsızlık yapanın cezası, yükünde çalman eşya bulunan kişinin
kendisidir. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız." dediler.
Hz. İbrahim in
şeriatına göre hırsızlık yapan kişi, malı çalınana teslim edilirdi, o kişi,
dilerse hırsızı emrinde çalıştırır dilerse köle yapardı. Hz.Yakubun oğullan,
Hz. İbhrahimin şeriaatıyla amel ettikleri için Hz.Yusufun adamlarına bu cevabı
vermişlerdi. Yusuf aleyhisselam da bunu bildiği için, kardeşi Bünyamini yanında
alıkoyabilmek maksadıyla bu tedbire başvurmuştu. [77]
76- Yusuf,
öz kardeşinin yükünden önce, diğerlerinin yüklerini aramaya başladı. Nihayet su
kabını, öz kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusufa böyle maharetli
davranmayı öğrettik. Yoksa Allah dilemedikçe, hükümdarın nizamına göre, Yusuf,
kardeşini alamazdı. Biz, dilediğimizi derece derece yükseltiriz. Her bilenin
üstünde daha iyi bilen biri vardır.
Yusuf aleyhisselam,
Allah tealanın kendisine öğretmiş olduğu bu tedbirle kardeşi Bünyamini yanında
alıkoyma imkânına sahibolmuştur. Zira o zamanın kanunlarına göre kardeşini
yanında alıkoyma imkânı yoktu. Allah teala, Yusuf aleyhisselama böyle bir
çareyi Öğretmekle lütufta bulunmuş ve onun derecesini yükseltmiştir.
Ayet-i Kerimenini
sonunda: "Her bilenin üstünde daha iyi bilen biri vardır."
buyurulmakta ve ilim sahibi olanların, ilimleriyle böbürlenmemeleri gerektiğine
dikkati çekmektedir. [78]
77- Yusufun
kardeşleri şöyle dediler: "Eğer hırsızlık ettiyse daha önce öz kardeşi de
hırsızlık etmişti." Yusuf onların bu sözlerini sineye çekti. Onlara
hissettirmedi. Kendi kendine şöyle dedi: "Kötü olan sizsiniz. Allah,
söylediklerinizin aslını daha iyi bilir."
Yusufım kardeşleri:
"Bünyamin hırsızlık yaptıysa onun öz kardeşi olan Yusuf da daha önce
hırsızlık yapmıştır." diyerek suçu kendilerinden uzaklaştırmak
istemişlerdir.
*Yusuf aleyhisselamin,
kardeşlerinin suçladığı şekilde hırsızlık yapıp yapmadığı hususunda şunlar
söylenmiştir: "Katade diyor ki:" Yusuf aleyhisselam, anne tarafından
dedesinin bir putunu çalıp kırmıştır.
Ayrıca Taberi ve İbn-i
Kesirin, İbn-i İshaktan naklettikleri, bir rivayete göre, Yusuf aleyhisselamm
yaptığı iddia edilen hırsızlık hakkında şunlar anlatılmaktadır: Mücahid diyor
ki: "Yusufun geçirdiği iik imtihan, halasının evinde iken olmuştur. Yusuf,
dedesi Hz.İshakın en büyük çocuğu olan halasının yanında bulunuyor, ona halası
bakıyordu. Yusuf büyüyünce babası Yakub onu Özlemiş ve halasından almak
istemişti. Halası ise onu çok sevdiği için Hz.Yakuba vermek istemiyordu. Fakat
Yakub aleyhisselam ısrarla Yusufu istemişti. Bunun üzerine halası, çocuğun
belli bir süre daha kendisinde kalmasını rica etti. Yakub aleyhisselam da razı
oldu. Yusufun halası, kardeşlerinin en büyüğü olması hasebiyle babası İshak
aleyhisselam'dan yadigâr kalan bir kuşağı evinde bulunduruyor ve onu muhafaza
ediyordu. Yakub aleyhisselamm, oğlu Yusufu ısrarla istemesi karşısında bir Plan
düşünmüş ve bu kuşağı Yusufun beline, elbisesinin altından sarmıştı. Yakub
aleyhisselam Yusufu götürmeye gelince, kuşağın kaybolduğu söylenmiş ve
araştırıldığında Yusufun belinde sarılı olarak bulunmuştur. Böylece Yusuf bu
işten dolayı halasının yanında kalmıştır, İşte Yusufun yaptığı söylenen
hırsızlık budur. [79]
78- Yusufun
kardeşleri şöyle dediler: "Ey Aziz, bunun, oldukça yaşlı bir babası var. Onun
yerine içimizden birini al. Şüphesiz kî biz, seni, iyilikte bulunanlardan
görüyoruz.
Hz.Yusufun kardeşleri,
Bünyaminin ve kendilerinin babası olan Hz.Yakubun, yaşlı biri olduğunu,
Bünyamini çok sevdiğini ve kaybettiği oğlundan dolayı da onunla teselli bulduğunu,
bu sebeple Bünyaminin, serbest bırakılarak kendilerinden herhangibirinin onun
yerine tutulmasını Hz.Yusuftan istemişler, ayrıca Hz.Yusufu Överek isteklerinin
kabul edilmesini sağlamaya çalışmışlardır. Fakat Bünyamini yanında alıkoymak
İçin tedbire başvuran Yusuf aleyhisselam onların bu isteğini reddederek şöyle
demiştir: [80]
79- Yusuf:
"Eşyamızı yükünde bulduğumuzdan başkasını almaktan Allaha sığınırız. Aksi
takdirde biz zulmetmiş oluruz." dedi.
Yusuf aleyhisselam,
kardeşlerine, suçlunun yerine masum bir kimseyi cezalandıramayacağını, aksi
takdirde haksızlık yapan bir zalim olacağını beyan etmiş ve böyle bir iş
yapmaktan Allaha sığınmıştır. [81]
80-
Kardeşleri Yusuftan ümitlerini kesince, gizlice istişare etmek üzere bir kenara
çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: "Babamızın, Allaha yemin ettirerek,
sizden söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında hata işlediğinizi bilmiyor
musunuz? Babamın bana müsaade etmesine veya Allanın, hakkımda vereceği kesin
hükmüne kadar buradan ayrılmayacağım. Şüphesiz ki Allah, hükmedenlerin en
hayırlısıdır.
Rivayet edildiğine
göre, diğer kardeşlerine, Allah için yemin ederek, babalanna verdikleri sözü
hatırlatan büyük kardeşleri, daha önce de Yusufun öldürülmesine karşı çıkan ve
öldürülmesi yerine kuyuya atılmasını taklif eden kişidir. Bu şahsın isiminin,
"Rubil" olduğu rivayete edilmektedir. [82]
81- Siz
babanıza dönün, ona şöyle deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz
ancak bildiklerimizi anlatıyoruz. Biz, gaybi bilenler değiliz.
Büyük kardeşleri yine
sözlerine devamla şöyle dedi: "Babanız Yakuba gidin ve ona deyin ki:
"Senin oğlun Bünyamin hırsızlık yaptı ve bu sebeple tutuklandı. Biz,
oğlunun hırsızlık yaptığını bilmiyorduk. Hükümdarın ölçeğinin, onun yükünden
çıkmasıyla anladık. Biz onun hırsızlık yapacağını sanmıyorduk. Bu duruma
düşüceğimizi de zannetmiyorduk. Zira bizler, gayb bilen insanlar değiliz. [83]
82- İçinde
bulunduğumuz Mısır halkına ve birlikte geldiğimiz kervana sor. Şüphesiz ki biz,
doğru söylüyoruz.
Büyük kardeşleri yine
sözlerine devamla dedi ki: "Şayet babanız size inanmazsa ona: "İçinde
bulunduğumuz Mısır halkına ve kendileriyle baraber geldiğimiz kafiledeki
insanlara sor. Şüphesiz ki bizler, Bünyamin hakkında sana söylediklerimizde
doğru söyleyenleriz." deyin.
Yusuf aleyhisselamın
kardeşleri, babaları Hz.Yakuba gelip olayı anlatmışlar Yakub aleyhisselam ise
onlara inanmamış ve şöyle demiştir: [84]
83- Yakub
onlara şöyle dedi: "Bilakis nefsiniz bir işi daha size yaldızlı gösterdi.
Artık güzelce sabretmekten başka çarem yoktur. Umarım ki Allah, oğullarımın hepsini
bana gönderir. Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Yakubun, oğullarına
cevabı şöyle oldu: "Bilakis nefsiniz size yine bazı şeyleri süslü
gösterdi. Yine birşeyler dönüyor ortada. Fakat ben, şikayeti bırakarak güzelce
sabrediyorum. Belki de Allah, üç. oğlumu da birden bana gönderir. Zira o,
benim, oğullarımı kaybettiğimden dolayı ne kadar üzüldüğümü ve sizin, doğru
söyleyip söylemediğinizi çok iyi bilendir, yaptıklarında hikmet sahibidir.
Yakub aleyhisselamın,
oğullan Yusuf, Bünyamin.ve kardeşlerinden ayrılaraka Mısırda kalan Rubil'in,
Allah tarafından, kendisine hep birlikte gönderileceğini ümid etmesi, ya
vahiyle kendisine biİdirilmeşindendir veya uzun bir süre sıkıntılara
katlanmasına karşılık, AHahın, kendisini genişliğe çıkaracağı inancından
kaynaklanmaktadır. [85]
84- Yakub
onlara sırt çevirdi: "Vah Yusufa yazık oldu." dedi. Üzüntüsünden
gözlerine ak düştü. Bununla beraber o, acısını içine atıyordu.
Hz.Yakubun bu son
üzüntüsü, eski üzüntülerini de tekrar hatırına getirdi. Daha önce kaybettiği
Yusufu hatırlayarak: "Vah Yusufa yazık oldu." dedi. Ve üzüntüsünden
gözlerine perde indi. O üzülüyor fakat üzüntüsünü içine atıyordu.
Durumu gören oğullan,
Hz.Yakuba sitem ederek şöyle dediler: [86]
85- Oğullar:
"Allaha yemin olsun ki, kendini yeyip bitirinceye veya yok oluncaya kadar
hep Yusufu hatırlayıp duracaksın." dediler.
Mısırdan dönen
oğullan, babalan Hz.Yakubun bıktın haline üzülerek: "Sen, devamlı olarak
Yusufu hatırlıyorsun. Böylece kendini yeyip bitiliyorsun. Giderek helak
olacaksın. Artık üzülmeyi bırak. Üzüntü bir fayda getirmez, demişlerdir. [87]
86- Yakub
şöyle dedi: "Ben, sıkıntı ve üzüntümü ancak Allaha havale ederim. Ben,
Allahtan, sizin bilmediğiniz şeyicri biliyorum.
Hz.Yakub tarafından
bilinen fakat oğullan tarafında bilinmeyene şeyin ne olduğu hususunda şunlar
söylenmektedir: Yakub aleyhisselam, oğlu Yusufun gördüğü rüyayı bilmekte ve
nihayet sonunda, onbir oğlunun, karısının ve kendisinin onu yücelterek takdir
edeceklerine inanmaktaydı. Bu sebple Yusufun ölmemiş olabileceğini, Bünyaminin
tutuklanmasının da bu meseleye ışık tutacak bir hadise olduğunu düşünüyor ve bu
sebeple oğullarına diyordu ki: [88]
87- Ey
oğullarım, gidin, Yusufu ve kardeşini iyice arayın. Allanın rahmetinden
ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allahın rahmetinden ancak kâfir bir millet ümidini
keser.
Yakub aleyhisselam
sözlerine devamla şöyle demiştir: "Ey oğullarım, kardeşiniz Rubil'i
bıraktığınız yere tekrar dönün. Orada Yusufun ve kardeşi Bünyaminin
âkibetilerinin ne olduğunu iyice araştırın. Sakın Allahın merhametinden
ümidinizi kesmeyin. O, merhametinin gereği olarak, Yusufu ve iki kardeşini de
birlikte bize iade edebilir. Allahın rahmetinden ancak kâfir olan bir topluluk
ümidini keser. Çünkü onlar, Allahın herşeye kadir olduğunu bilmezler. [89]
88- Kardeşleri
Yusufun huzuruna çıkınca şöyle dediler: "Ey Aziz, biz ve ailemiz
sıkınüy^düştük. Size değersiz bedeller getirebildik, Sen, istediğimiz yiyecek
maddelerini bize tam ver. Ayrıca sadaka da ihsan et. Şüphesiz ki Aîlah, sadaka
verenleri mükâfaatlandırır."
Yusuf aleyhisselamın
kardeşleri Mısıra vardılar, Yusuf aleyhisselamın huzuruna çıktılar ve
kendilerine açındırarak şöyle dediler: "Ey Aziz, biz ve ailemiz, kuraklık
ve kıtlık yüzünden sıkıntıya düştük. Sana, pek değeri olmayan bedeller
getirebildik. Sen bizelere, yine de ölçeği tam olarak ver. Bize lütufta bulun.
Bedenlerimiz az diye ölçeği eksik tutma. Zira Allah, muhtaç olanlara lütufkâr
davrananın mükâfaatını verendir." [90]
89-Yusuf:
"Siz cahilken Yusuf ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?" dedi.
Kardeşleri, Yusuf
aleyhisselami kuyuya atarak onu öz kardeşi Bünyaminden ayırmışlar ve
dolayısıyla hem Yusufa hem de Bünyamine kötülük yapmışlardı. Kardeşleri sıkıntı
içinde bulunduklarını, kıtlık sebebiyle ailelerinin zor durumda kaldıklarının
anlatınca artık kendini tutamıyor, babasının ve kardeşlerinin yardımına koşmak
için kendini tanıtıyor ve onlara: "Daha önce Yusuf ve kardeşi Bünyamine,
cahil oldukları bir zamanda neler yaptıklarını soruyor onlar da, Mısır
Azizinin, kardeşleri Yusuf olduğunu anlıyorlar ve şaşkınlık içerisinde ona
şöyle diyorlar: [91]
90-Kardeşleri:
"Gerçekten sen Yusuf musun?" dediler. Yusuf: "Ben Yusufum. Bu da
kardeşim. Allah bize lütufta bulundu. Kim Allahtan korkar ve sabrederse,
şüphesiz ki Allah, iyilikte bulunanların mukafaatını zayi etmez." dedi.
Yusuf kendisini
tanıtınca, kardeşleri ona: "Gerçekten Yusuf musun?" dediler. Yusuf:
"Evet, ben Yusufum, bu da kardeşim Bünyamin. Allah, ayrılıktan sonra
bizleri tekrar bir araya getirerek bize lütufta bulundu. Zira kim Allahtan
korkar, farzlarını yerine getirip günahlardan kaçınarak Allanın kendisini
kontrol ettiğini kalbinden çıkarmaz, Aİlahın kendisine haram kıldığı söz ve
işlerden çekinir ve Allah tarafından gelen musibetlere karşı sabrederse,
şüphesiz ki Allah ona sevabını eksiksiz verir. Zira Allah, iyilikte
bulunanların mükâfaatını asla zayi etmez." dedi. [92]
91-
Kardeşleri: "Allaha yemin olsun ki, Allah seni bizden üstün kıldı.
Muhakkak biz suçlu idik." dediler.
Yusufun kardeşleri,
ondan özür dileyerek: "Allaha yemin olsun ki, Allah seni, ilimle,
faziletle, hoşgörülü olmakla bizden üstün kıldı. Şüphesiz ki bizler, sana
yaptığımız şeylerde suçlu idik." dediler.
[93]
92- Yusuf
onlara şöyle dedi: "Artık bugün sizin için kınanacak bir durum yoktur.
Allah sizleri affeder. O, merhametlilerin en merhametlisi dir.
Yusufun kardeşleri
suçlu olduklarını itiraf edince, Yusuf aleyhisselam, Peygamberlere yaraşır
müsamahakâr bir tavırla: "Sizi kınayacak değilim. Sizden hesap ta
sormayacağım." demiş, ayrıca, Aİlahın da kendilerini affetmesi temennisinde
bulunmuştur.
Mümin bir kimsenin,
haksız olan diğer bir Mümin kardeşinden, intikam alma imkânı bulnduğu halde onu
affetmesi, en büyük faziletlerden biridir. Bu hususta Allah teala diğer
âyetlerde de şöyle buyuruyor: "Rabbinizin mağfiretine ve genişliği
göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. O cennet, Allahtan korkanlar için
hazırlanmıştır." "O takva sahibi olanlar, bollukta ve darlıkta, Allah
yolunda harcarlar. Öfkelerini yenerler ve insanların kusurlarını bağışlarlar.
Allah, iyilik yapardan sever." [94]
93- Şu
gömleğimi götürüp babamın yüzüne koyun, gözleri görür hale gelir. Bütün
ailenizle birlikte bana gelin."
Süddî diyor ki:
"Yusuf aleyhisselam, kendisini kardeşlerine tanıttıktan sonra:
"Benden sonra babam ne durumdadır?" diye sordu. Onlar da: "Bünyamin
de elinden çıkınca üzüntüsünden gözleri görmez oldu." dediler. Bunun
üzerine Yusuf aleyhisselam: "Şu gömleğimi götürüp yüzüne sürün de gözleri
açılsın. Ve bütün ailenizi alıp buraya getirin." dedi.
Hz.Yusufun gönderdiği
gömleğin, Hz.Yakubun gözlerini açması olayını izah eden müfessirler, bu
gömleğin nasıl bir gömlek olduğu ve nasıl olup ta Hz.Yakubun gözlerini açtığı
hususunda kısaca şu açıklamaları yapmışlardır:
a- Bu
gömlek, Hz.Yusufa verilmiş olan bir mucizedir. Cebrail aleyhisselam bu hususu
Hz.Yusufa bildirmiş o da gömleği, babasının yüzüne sürülmek üzere göndenniştir.
b- Hz.Yusuf,
babasının gözlerinin görme gücünü, üzüntüden dolayı kaybettiğini duymuş ve
kendisinin hayatta olduğunu anlayınca, sevincinden gözlerinin tekrar kuvvet
bulacağım düşünmüş ve gömleğini, babasının yüzüne sürülmek üzere ona
göndermiştir. Bunu ya bizzat Yusuf aleyhisselam düşünmüş veya Cebrail
aleyhisselam ona bildirmiştir.
c- Bu gömlek
Yusuf aleyhisselamin atalarından kalmış bir gömlektir. Bu gömlek cennetten
gelmiştir. Bunun mânevi bir tesiri bulunmaktadır. Yusuf aleyhisselam bunu
bildiği için gömleği göndermiş ve babasının yüzüne sürülmesini istemiştir. [95]
94- Kervan
mıs.rdan ayr.hnca, babalar. Yakub şöyle dedi: "Gerçekten ben Yusufun
kokusunu hissediyorum. Beni bunak yer.ne koymazsanız buna inanırsınız.
Yakub aleyhissejamm,
kervan Mısırdan ayrılır ayrılmaz Hz.Yusufun kokusunu hissetmesi," ona
verilmiş bir mucizedir. O, bu kokuyu tâ uzaklardayken hissetmiş, bir müddet
sonra da Yusuf aleyhisselamm gömleği kendisine ulaşmıştır. Fakat henüz gölmek
gelmedin bu mucizeyi anlamayan insanlar, Hz.Yakubu, öteden beri devam eden
üzüntüsü sebebiyle onu kınamışlar ve demişlerdir ki: [96]
95- Yanındakiler:
"Allaha yemin olsun ki sen hâlâ eski şaşkınlığmdasın." dediler.
Yanında bulunanlar
Yakub aleyhisselama: "Allaha yemin olsun ki sen hâlâ, eskidenberi içinde
bulunduğun şaşkınlıktasın. Eskidenberi Yusufu anıp duruyorsun. Tekrar tekrar
aynı şeyleri söyleyip duruyorsun. İşte bu bir şaşkınlıktır." dediler. [97]
96- Müjdcci
gelip gömleği Yakubun yüzüne koyunca, Yakubun gözleri düzeldi. Yakub,
etrafındakilere: "Ben size, sizin bilmediğiniz şeyleri Allahtan
biliyorum." dememiş miydim? dedi.
Yusufun sağ olduğunu
müjdeleyen kimse gelip, Yusufun gömleğini Yakubun yüzüne koyunca Yakub tekrar
görmeye başladı. Ve çevresinde bulunanlara şöyle dedi: "Ben size dememiş
miydim ki: "Ben sîzin bilmediğiniz şeyleri, Allanın bana bildirmesiyle
biliyorum. O bilmediğiniz şey, Allahm, Yusufu tekrar bana döndürmesi VS
birbirimize kavuşmamızdı.
Abdullah b.Abbas bu
müjdecinin, Yakub aleyhisselamm oğullarından Vahuza olduğunu ve bunun,
kardeşlerine: "Yusufun kanlara bulaştırılmış gömleğini babama ben
götürmüştüm, şimdi onun müjdeleyici gömleğini de babama ben götüreceğim."
dediğini rivayet etmektedir. [98]
97- Oğullan:
"Ey babamız, günhalarımizın affını dile. Şüphesiz ki biz, hata
ettik," dediler.
Yakub aleyhisselamm
oğullan, daha Önce kardeşlen Hz.Yusufun yanında suçlu olduklarını itiraf
ettikleri gibi bu defa, babaları Yakub aleyhisselamm yanında da suçlu
olduklarını itiraf etmişler ve babalarının bir Peygamber olarak, kendileri için
Allahtan af dilemesini istemişlerdir. Yakub aleyhisselam ise onların bu
isteklerini hemen yerine getirmeyip bilahare yerine getireceğini vaadederek
şöyle demişti: [99]
98- Yakub:
"Yakında rabbimden, günahlarınızın affını dileyeceğim. Şüphesiz ki o, çok
affeden ve çok merhamet edendir." dedi.
Abdullah b.Mes'ud
diyor ki: "Yakub aleyhisselam, Allahtan, oğullarının affını hemen
dilememiş, seher vaktine bırakmıştır. Çünkü o vakit, duaların daha çok kabul edileceği
bir andır." [100]
99- Yakub,
ailesiyle birlikte Yusufun yanına gelince, Yusuf, anne ve babasını kucakladı:
"Allanın izniyle, huzur ve emniyet iç.nde Mısıra girin." dedi.
Taberinin tercih
ettiği görüşe göre Yusuf aleyhisselam, babasını ve ailesini şehrin dışında
karşılamış ve anne ve babasını kucakladıktan sonra. "Allahın izniyle
Mısıra, kapılanndan güven içinde girin." demiştir.
İbn-i Kesir ise, Yusuf
aleyhisselamm, baba ve annesini, Mısıra girmelerinden sonra kucakladığını ve
onlara: "Allanın izniyle Mısırda güven içinde yaşayın." demek
istediğini söylemiştir. [101]
100- Yusuf
anne ve babasını tahtın üzerine çıkardı. Onlar da ona hürmetle eğildiler. Yusuf
şöyle dedi: "Babacığım, daha önceki rüyamın tabiri budur. Rabbim bunu
gerçekleştirdi. Bana ihsanda bulundu. Şöyle ki: Beni zindandan çıkardı. Şeytan,
kardeşlerimle aramı açtıktan sonra, sizi çölden getirerek benimle burada
buluşturdu. Şüphesiz ki rabbim, dilediğine lütfeder. O, herşeyi çok iyi
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Yusuf, babasını ve
annesini tahtın üzerine oturttu. Babası, annesi ve kardeşleri hep birden Yusufa
saygı ile eğildiler. Bunun üzerine Yusuf şöyle dedi: "Babacığım, daha önce
onbir yıldız, güneş ve ay'ın bana secde ettiklerini gördüğüm rüyanın tabiri
işte budur. Rabbim bu rüyamı doğru çıkardı. Bana büyük bir lütufta bulundu.
Zira beni zindandan çıkardı. Sizi uzak çöllerden bana getirdi, bundan önce
Şeytan beni senden uzaklaştırmak için, kardeşlerime vesvese vererek aramızı
açmıştı. Şüphesiz ki rabbim, dilediği şeylerde büyük lütuf sahibidir. Beni
hapisten çıkarması, sizi, çölleri aşırtarak buraya getirmesi ve benimle
kardeşlerim arasındaki dargınlığı gidermesi, rabbimin bir Iütfudur. Rabbim,
yarattıklarına neyin daha faydalı-olacağını çok iyi bilendir ve yaptıklarında
hikmet sahibidir."
Hz.Yusufun gördüğü
rüya ile bu rüyanın neyi ifade ettiğinin ortaya çıkması arasında kırkdört yıl
geçtiği rivayet edilmektedir.
Ayet-i Kerimede,
Hz.Yusufun babası Yakub aleyhisselam ile annesi ve kardeşlerinin, saygı
göstererek eğildikleri yani secde ettikleri zikredilmektedir. Müfessirler bu
secdenin ne mânâya geldiği hususunda çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.
a- Taberi ve
İbn-i Kesirin tercih ettikleri görüşe göre, Hz.Yakubun da saygı göstermek
maksadıyla bir insanın önünde eğilmek caizdi. Bu Hz Yusufun "babası,
annesi ve kardeşleri, kendisine saygı secdesinde
zikrettikten sonra buna benzer secdenin islam dini gelince Allahtan
Sasına secde edilmesinin yakaslandıgını söylemekte ve bu hususta şu Hadisleri
zikretmektedir:
Abdullah b.Evfa diyor
ki:
"Muaz Şamdan
dönünce Resulullahü secde etti. Resulullah ona: Ey Muaz bu da ne?" diye
sordu. Muaz şöyle dedi: "Ben Şama gıtüm orada Şamlıların, Piskoposlarına
ve Patriklerine secde ettiklerini gördüm. Ben de içimden sana böyle yapmamızı
arzuladım." Bunun üzerine-Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sakın
böyle birşey yapmayın. Şayet ben, herhangi bir kimsenin, Allahtan başkasına
secde etmesini emredecek olsaydım, kadının, kocasına secde etmesini
emrederdim... [102]
Kaysb.Sa'd diyor ki:
"Hiyreye
gitmiştim. Orada halkın, Merzübana (Reislerine) secde ettiklerini gördüm.
(Döndüğümde) Resulullaha: "Ey Allahın Resulü, sana secde etmeyelim
mi?" diye sordum. Buyurdu ki: "Şayet ben, bir kimsenin, Allahtan
başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, kadınların, kocalarına secde
etmesini emrederdim. Zira Allah, kocalara kadınlar üzerinde birçok haklar
vermiştir. [103]
Meleklerin Hz.Ademe
saygı secdesinde bulunmaları da bu görüşü desteklemektedir. Ayrıca bu Surenin
dördüncü âyetindeki Hz.Yusufun, ay güneş ve onbir yıldızın kendisine secde
ettiklerini görmesi ve sonunda babası, annesi ve kardeşlerinin kendi önünde
eğilmelerini, başlangıçta gördüğü rüyanın tabiri olarak izah etmesi de aynı
şekilde bu görüşe olan müfessirleri desteklemektedir. Ayetin meali de bu görüşe
göre yapılmıştır.
b- Diğer bir
kısım müfessirler ise aslında Hz.Yakubun, karısının ve oğullarının, Hz.Yusufa
secde etmeyip, onu sağ salim buldukları için Allaha secde ettiklerini
söylemişlerdir. Bu görüşte olanlar aynı Surenin dördüncü âyetini de bu şekilde
izah etmişlerdir. Bunlara göre dördüğca âyetin meali de şöyledir:
"...Babacığım, rüyamda onbir yıldızla güneşin ve ayın benim için secde
ettiklerini gördüm." Yani, "Benim için Allaha secde ettiklerini
gördüm."
Neysaburî
"Garaibül Kur'an adlı tefsirinde bu göriişü tercih etmiş ve bunun,
Abdullah b. Abbasdan nakledildiğini zikretmiştir[104]
Bu görüşte olanlar,
âyet-i Kerimede geçen "Li" harfi çerinin bu mânâyı ifade ettiğini
söylemişlerdir. [105]
101- Rabbim,
bana mülk verdin. Bana rüyaların tabirini öğrettin. Ey, göklerin ve yerin
yaratıcısı, dünya ve âhirette dostum sensin. Benim canımı Müslüman olarak al ve
beni salihlerc kat."
Yusuf aleyhisselam,
rabbine kavuşmayı ve geçmiş olan salih ameller işlemiş atalarına katılma»
arzulayarak rabbine yalvarmış ve bu ayette ifade edilen duayı yapmıştır.
Rivayete göre Hz.Yusuf
bu duayı, kendisine ölüm gelip çatmadan önce yapmış ve rabbine kavuşmayı
arzulamıştır. Abdullah b.Abbas diyor ki: "Yusuf aleyhisselamdan önce
hiçbir Peygamber ölümü temenni etmemiştir.
Diğer bir rivayete
göre de Yusuf aleyhisselam bu duayı ölüm anında yapmıştır. [106]
102- Ey
Muhammcd, bu kıssa, gaybın habcrlcrİndcndir. Biz onu sana vahyediyoruz. Yusufun
kardeşleri tuzak kurmak için ittifak ettiklerinde sen onların yanında değildin.
Bu âyet. Hz.Muhammed
(s.a.v.) in Hak Peygamber olduğunu gösteren delillerden birisidir. Zira o gün
için kimse tarafından bilinmesi mümkün olmayan Hz.Yusuf ve kardeşlerinin
kıssasını bize öz ve anlamlı bir şekilde beyan etmektedir. Bunun gibi, insanlar
tarafından bilinmeyen daha birçok olay, Allah teala tarafından ResuHillaha
bildirilmiş ve sonunda Resulullahın, bir beşer olarak bunları kendiliğinden
bilemeyeceği ve ancak Allah tealanm beyanıyla bilebileceği zikredilmiştir.
Nitekim Hz.Meryemin
kıssası anlatıldıktan sonra: "Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb
haberlerindendir. Meryemin işlerine kim bakacak diye kalemlerini atıp kur'a
çekerlerken sen, yanlarında değildin. Bu hususta, çekişirlerken de yanlarında
bulunmuyordun. [107] Duyurulmaktadır.
Hz.Musanm kıssası
anlatıldıktan sonra da: "Ey Muhammed, biz Musaya o emri vahyettiğimiz
vakit sen batı yönünde değildin, görenlerden de olmadın[108] bu
yurul muştur.
Medyen halkının
kıssası anlatıldıktan sonra da: "Fakat biz, nice nesiller var ettik te
üzerlerinden ömürler geçti. Ey Muhammed, sen, Medyen halkı arasında bulunup ta
âyetlerimizi onlara okumuyordun. Fakat Peygamberliği veren biziz, biz." [109]bu
vurulmaktadır. [110]
103- Sen ne
kadar yürekten dilersen dile, insanların çoğu iman etmezler. Ayet-i Kerimede,
iman ettirmenin, Hz.Muhammed (s.a.v.) in elinde olmadığı, ancak Allanın
dilemesiyle mümkün olabileceği ifade edilmekte, Resulullahın tüm gayretlerine
rağmen iman etmeyenlerden dolayı da üzülmemesi gerekdİği ifade edilmektedir. Bu
hususta diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadir: "Ey Muhammed, şüphesiz
sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir.
O, hidayete erecekleri çok iyi bilir. [111]
104- Sen
onlardan, davetine karşılık bir ücret istemiyorsun. Kur'an ancak âlemlere bir
zikir ve öğüttür.
Peygamberler, Allah
tarafından gönderilen emirleri insanlara tebliğ etmekle görevlidirler. Allah
teala onları bunun için Peygamber seçmiştir. Bu sebeple onlar, tebliğ
görevlerini yaparlarken, bu görev karşılığında insanlardan herhangi bir dünyavî
menfaat gözetmezler. Onlar, yaptıkları bu hizmetlerin karşılığını, kendilerine
bu vazifeyi veren Allahtan beklerler.
Hatta, Peygamberler,
hayattayken kazanmış oldukları mallarım bile mirasçılarına değil ümmetlerine
bırakmışlardır. Bu hususta Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle
buyurmaktadır:
"Biz,
(Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bıraktığımız mallar sadakadır.
(Beytül Mal'â aittir.) [112]
105-
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, insanlar bunların yanından
yüzçcvirip geçerler de ibret atmazlar.
Göklerde güneş, ay,
yıldızlar ve yeryüzünde, dağlar, denizler, bitkiler gibi Allanın varlığını
gösteren nice deliller vardır ki, kâfirler onları bizzat gözleriyle gördükleri
halde ibret almazlar.
Allah teala bu âyet-i
Kerimde insanları, kâinata bakmaya, onun bir nizam içinde seyrinden ibret
almaya davet etmektedir. Bu hususta başka bir âyet-i Kerimede de şöyle
buyurulmaktadır: "Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve
renklerinizin değişik olması, onun varlığını gösteren delillerdendir. Şüphesiz
ki, bunda, bilenler için nice ibretler vardır." [113]
106- Onların çoğu ancak müşrik olarak Allaha iman
ederler.
Kafirlerin çoğu
Allaha, aynı zamanda putları da ortak koşarak iman ederler. Onlar, kendilerini
Allanın yarattığını ve rızıklandirdığıni söylerler. Bununla beraber Allanın
dışındaki varlıkları ilahlık mertebesine yükseltirler ve onlan Allaha ortak
koşarlar. [114]
107- Onlar,
Allahın azabından, çepeçevre kuşatan bir belanın kendilerine gelmeyeceğinden
veya kıyametin, hissetmedikleri bir zamanda, ansızın kopmayaçağmdan emin
midirler?
Bu müşrikler, Allahın
herhangi bir azabının, ansızın gelip kendilerin kuşatmayacağından veya idrak
edemedikleri sir anda kıyametin aniden kopup, kendilerinin cehenneme
sürüklenmeyeceklerinden emin midirler?
Evet, Allah teala
kullarını cezalandırırken aniden cezalandırabilir. Kul, kendisine verilen
mühletten dolayı şimarmamalı, devamlı olarak rabbine yönelmelidir. Aksi
takdirde aniden cezaya çarpılır da artık sızlanması ona bir fayda temin etmez.
Bu hususta başka âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "O memleketler halkı,
azabımızın onlara uyurlarken gece gelmeyeceğinden emin midirler?" "Ve
yine o memleketler halkı, azabımızın kendilerine kuşluk vakti eğlenirken
gelmeyeceğinden emin midirler?" "Yoksa onlar, Allahın kendilerini
ansızın yakalayıvermesinden emin mi oldular? Allahın ansızın yakalamasından
ancak hüsrana uğrayan bir topluluk emin olur. [115]
108- Ey
Muhammcd de ki: "İşte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar, insanları
Allahın yoluna körü körüne değil, bilgiyle davet ederiz. Allahı, layık olmadığı
şeylerden tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim."
Evet, Hz.Muhammed;
(s.a.v.)in yolu tevhid yoludur. İnsanları sadece Allaha kulluk etmeye davet
etme yoludur. Hz.Muhammed ve ona tabi olanlar, insanları tevhid inancına davet
ederlerken ne yaptıklarını bilerek davet ederler. Onlar, bilgisizce bir
saplantı içerisinde değildirler. [116]
109- Ey
Muhmmcd, biz, senden önce de şehirler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz
erkekleri Peygamber olarak gönderdik. Onlar, yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden
önce geçmiş kavimlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakmazlar mı? Allahtan
korkanlar için âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hiç düşünmez misiniz?
Alimlerin çoğunluğu bu
ve benzeri âyetlerin delaletiyle, Peygamberlerin,
Sadece erkeklerden
görevlendirilidiğini söylemişlerdir. Azınlıkta kalan bir kısım âlimler ise,
Hz.İbrahimin hanımı Sare'nin, Hz. Musanın annesi Meryemin Peygamber olduklarını
söylemişler şu âyetleri de bu husuta deül olarak zirketmişlerdir: "O
sırada İbrahimin hanımı ayaktaydı ve güldü. Biz ona İshaki ve İshakın ardından
da Yakubu müjdeledik. [117]Biz Musanın annesine
şöyle ilham ettik; "Çocuğu emzir. Başına birşey gelmesinden korkunca da,
onu hemen sandığa koyup Nil nehrine bırak. Sakın korkma, mahzun da olma. biz onu
sana geri döndüreceğiz ve onu Peygamberlerden yapacağız. [118]Melekler
de şöyle demişti: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti, ve tertemiz
kıldı. Ve seni, âlemlerin kadınlarına üstün kıldı. [119]
Taberi ve İbn-i Kesir,
çoğunluğun görüşünü benimsemiş ve kendilerine göre ilave deliller
zikretmişlerdir. [120]
110-
Peygamberler, ümmetlerinin iman etmelerinden ümitsizliğe düşüp
yalanlandıklarının sanınca, onlara yardımımız ulaşmıştır. Böylece dilediğimizi
kurtarırız. Suçlu bir kavme olan azabımız reddolunamaz.
Ayet-i Kerimede,
insanların ve özellikle de
Peygamberlerin, daraldıkları anlarda Ailahın yardımı ve zaferinin, kendilerine
eriştiği beyan edilmektedir. Zira'her zulmün bir sonu vardır. Allah, hakkı
temsil eden kuluna, o hak yoldaki mücadelesinde sıkıştığı anda yardım eder.
Yeter ki kul, rabbinin emirleri istikametinde hareket etsin.
Bu âyet-i Kerimeyi şu
şekilde izah edenler de vardır: "Peygamberler, kavimlerinin iman
etmelerinden ümit kesip, kavimleri de Peygamberlerinin yalancı olduklarını
sanınca Peygamberlere zaferimiz geldi. İşte böylece dilediğimizi azaba
uğramaktan kurtarırız."
Yine şu şekilde izah
edenler de vardır: "Peygamberler, kavimlerinin iman etmelerinden ümit
kesip, kendilerine iman edenler de, iman etmeyenler tarafından yalanlandıkları
kanaatine varınca, Peygamberlere ve onlara iman edenlere yardımımız ulaştı.
Böylece diîediğimizi kurtardık. Zira suçlu olan bir kavme gelecek olan
azabımıza kimse engel olamaz." [121]
111-
Şüphesiz ki bunların kıssalarında akıl sahipleri için ibre! vardır. Kur'an, uydurulmuş
bir söz değildir. Ancak o, geçmiş kitapları doğrulayan, herşeyi açıklayan, iman
eden bir kavme hidayet rehberi ve rahmet kaynağı olan bir kitaptır.
Şüphesiz ki Yusuf ve
kardeşlerinin kıssasında, Öğütlerden ibret alan akıl sahibi insanlar için nice
ibretler vardır. Kur'an, uydurulmuş bir söz değildir. O, kendisinden önce
gelen, Tevrat, İncil, Zebur gibi kitapları doğrulayan, kulların; açıklanmasına
ihtiyaç duydukları, helal, haram, emir ve yasak gibi bütün hükümleri açıklayan
bir kitaptır. Kur'an, kendisine iman edenlere, doğru yolu gösteren bir hidayet
rehberi ve bir rahmet kaynağıdır.
Kur'an-ı Kerim
insanlara, akıllanyla idrak edemeyecekleri, geçmişte yaşamış milletlerden haber
vermesi, öldükten sonra âhirette karşılaşacağımız sonuçlan bildirmesi ve dünya
hayatındayken insanca yaşamayı bize öğretmesi hasebiyle, bizim için bir hidayet
ve rahmet kaynağıdır.
Bu hususta
diğer'ayetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Şüphesiz bu Kur'an insanlan en
doğru yola götürür. Salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfaat
olduğunu, âhirete iman etmeyenlere de can yakıcı bir azap hazırladığımızı
müjdeler. [122]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/5.
[2] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/6.
[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/6.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/7.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/7.
[6] Buhari K. el-Ta’bir bab: 46/ Müslim, K. er-Ru’ya bab:
4 Hadis No: 2261.
[7] Buhari K. el-Ta’bir bab: 46
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/7-8.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/8-9.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/9.
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/9.
[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/10.
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/10.
[13] Felak suresi,
âyel, 1,5
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/10-11.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/11.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/11.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/11-12.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/12.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/12.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/12-13.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/13.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/13-14.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/14.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/14-15.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/15.
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/16.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/16.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/16-17
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/17.
[29] Buhari, K. en-Nikah, bab: 17/Tirmizi, K. el-Edab, bab:
31, Hadis No: 2780/İbn-İ Mace, K. el-Fiten, bab:9 Hadis No: 3998
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/17-18.
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/18.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/19.
[32] Müslim, K. el-İman, bab:259. Hadis No:162/Ahmed b.
Hanbel, Müsııcd, c.35.148, 286
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/19.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/20.
[34] Buhari, K. cl-Ezan, bab:36, K. ez-Zckâl,
bab:l6/MUslinı, K. ez-Zckfıt bah:91, Iladis-No:1031/Tirmizî, K. I:.z-Zühcl,
bub:53. Hadis No:2391
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/20-21.
[35] Mümin Suresi, âyet:60
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/21.
[36] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/21-22.
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/22.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/23.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/24.
[40] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/24.
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/25.
[42] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/25.
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/26.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/26-27.
[45] Bkz. Buhari, K. et-Ta'bir, bab:26
[46] Ruhari, K. et-Tu'bir, bah:46
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/27-28.
[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/28.
[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/28-29.
[49] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/29.
[50] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/30.
[51] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/30.
[52] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/30-31.
[53] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/31.
[54] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/31.
[55] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/31-32.
[56] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/32-33.
[57] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/33.
[58] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/33-34.
[59] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/34.
[60] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/34-35.
[61] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/35.
[62] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/35.
[63] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/35-36.
[64] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/36.
[65] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/36.
[66] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/37.
[67] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/37-38
[68] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/38.
[69] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/38-39.
[70] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/39.
[71] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/40.
[72] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/40-41.
[73] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/41.
[74] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/41.
[75] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/42.
[76] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/42.
[77] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/42.
[78] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/43.
[79] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/43-44.
[80] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/44.
[81] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/45.
[82] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/45.
[83] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/46.
[84] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/46.
[85] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/46-47.
[86] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/47.
[87] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/47.
[88] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/48.
[89] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/48.
[90] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/49.
[91] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/49.
[92] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/49-50.
[93] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/50.
[94] Al-i İmran Suresi, ayet: 133,134
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/50.
[95] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/51.
[96] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/51-52.
[97] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/52.
[98] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/52.
[99] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/53.
[100] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/53.
[101] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/53-54.
[102] İbn-i Mâcc, K. cn-Nikâh, bab:4. Hadis No:1853/Ahmed b.
Hanbel. Müsnad, c.4,s.381
[103] Dârimî, K. cs-Sahh, bab:159
[104] Bkz: Tefsiri! Garaibül Kur'an, Taberi Kenan, c.12,
s.49
[105] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/54-56.
[106] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/56-57.
[107] Al-i İmran Suresi, âyel: 44
[108] Kasas Suresi, âyet: 44
[109] Kasas Suresi, âyet: 45
[110] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/57.
[111] Kasas Suresi, âyet: 56
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/58.
[112] Buhari,K.eMIumus,bab:i; K. el-Magazi, tab:14/Müsüm. K.
el-Cihad, bab: 49, 52, 54 Hadis No: 1757
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/58-59.
[113] Rûm Suresi, âyet: 22
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi
Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/59.
[114] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/59.
[115] A'nıf Suresi, âyel: 97-99
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/60.
[116] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/60.
[117] Hud Suresi, âyet: 71
[118] Kasas Suresi, âyet: 7
[119] Âl-i İmran Suresi, âyet: 42
[120] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/61.
[121] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 5/61-62.
[122] İsra Suresi, âyet: 9,10
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi
Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/62-63.