Bismillahirrahmanirrahim
1- "Elif,
Lam, Râ. Bunlar apaçık kitabın ayetleridir."
2- "Gerçekten biz.,
akıl erdiresiniz diye, onu Arapça bir Kur1 an olarak indirdik."
3- "Biz bu
Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel
kıssaları gerçek bir haber
olarak sana aktarıyoruz. Oysa
sen, daha önce,
bundan haberi
olmayanlardandın."
.
Elif, Lâm, Râ. Hurufu-1
mukatta (ayrılmış hafler) denir. Birlikte yazılıp, ayrı ayrı okunurlar. Bu
harflerle ne kastedildiğini Allah herkesten daha iyi bilir.Apaçık kitap. İnanç,
ibadet ve yasalar sistemi ile ilgili gerçekleri en açık şekliyle içeren
Kur'an.Arapça Kur'an. Arapların dilinden bir Kur'an olarak indirdik. Biz
anlatıyoruz. Olayları olduğu gibi gerçek şekliyle, peşpeşe sana
aktarıyoruz.Vahy ettiğimizle. Sana vahyetmemizle. Kıssaları vahiy yoluyla sana
anlatıyoruz. Ondan önce. Bunların sana indirilmesinden önce.
Muhakkak ki
gafillerden. Bunları sana vahy etmemizden önce, senin bunlardan haberin yoktu.
Ne bunlardan sözediyor, ne de herhangi bir bilgiye sahip bulunuyordun. [1]
Hud sûresi ile Yusuf
sûresi arasındaki münasebet, ikinci sûrenin, birinci surede yer alan kıssaların
bir tür bütünleyicisi olmasıdır. Çünkü Yusuf sûresi, Kur'an kıssalarının en
uzunu olur. Dördüncü âyette "Hani Yusuf... demişti," ifadesiyle
başlayan ve yüzikinci âyette yer alan: "Yapacakları işe topluca karar
verdikleri zaman, sen yanlarında değildin." ifadesiyle son bulan bu
kıssayı içeren Yusuf sûresinin iniş sebebine gelince: Bazı insanlar Rasûlüllah
efendimizden (s.a.s) bu kıssayı anlatmalarını istemişlerdi. Bunun üzerine Yüce
Allah "Elif, Lâm, Râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir," âyetinden
başlayıp "yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında
değildin," âyetine kadar süren bu kıssayı vahiy yoluyla indirdi. Bu kıssa
yaklaşık olarak kırk yıllık bir süre içinde yaşanan olayların
hikayesidir."Elif, Lâm, Râ."Kur'an-ı kerim'in âyetleri bu birbirinden
kopuk harflerden meydana gelmektedir. Hemen ardından gelen ifade buna şöylece
işaret etmektedir:
"Bunlar, apaçık
kitabın âyetleridir."Hakkı açıklayıcı, gerçeği gözler önüne serici,
insanların ihtiyaç duydukları dinlerini ve dünyalarını yapan ilkeleri
kapsayıcı kitabın açık ve anlaşılır ayetleridir."Biz onu indirdik."
Kur'an'ı Arapça bir
Kur'an olarak anlayasınız, anlamlarını kavrayasınız, onun aracılığı ile doğru
yolu bulaşınız, dolayısıyla erdemli ve bahtiyar birer kul olasınız diye, bu
Kur'an'ı Arapların dili ile indirdik."Ki, akıl erdiresiniz."Ki,
âyetlerini anlayasınız, içerdiği yol gösterici ve aydınlatıcı mesajı
kavrayasınız diye."Biz sana gerçek bir haber olarak aktarıyoruz."Ey
Allah'ın elçisi! Sana güzel kıssaları, kıssaların en doğrularını, en yararlı
olanlarım ve en güzel olanlarını aktarıyoruz."Bu Kur'an'ı sana
vahyetmemizle."Sana vahiy yoluyla indirdiğimiz bu Kur'an aracılığı ile en
güzel kıssaları sana aktarıyoruz."Oysa sen daha önce."Sana vahiy
yoluyla Kur'an indirilmezden önce "bundan haberi olmayanlardandın."
Bu kıssalardan haberin yoktu, onlardan söz etmiyordun ve onlarla İlgili en ufak
bir bilgiye sahip bulunmuyordun. [2]
1- Kur'an
gerçek bir söz şaheseridir. Bir mucizedir. Çünkü "Elif, Lâm, Râ",
"Tâ, Sin" "kâf" ve benzerî harflerden meydana gelmesine
rağmen, Araplar Kur'an'ın bir benzerini meydana getiremediler.
2- Kur'an'ın Arap diliyle indirilişinin hikmeti;
Arapların onu gereği gibi kavrayıp diğer kavimlere duyurmalarıdır.
3- Kur'an-ı Kerim' en güzel kıssaları
içermektedir. Şu halde başka hikayeleri dinlemenin bir anlamı yoktur.
4- Rasûlüllah
efendimizin (s.a.s) peygamberliği akli delillerin en güçlüsü ve nakli
delillerin en tartışmasız olan âyet ve hadislerle anlatılmaktadır. [3]
4- "Hani Yusuf babasına: Babacığım,
gerçekten ben rüyamda
on bir yıldız, güneşi
ve ayı gördüm;
bana secde ediyorlarken gördüm.'' demişti."
5- "Babası demişti
ki: Oğlum, rüyanı
kardeşlerine anlatma, yoksa sana
bir tuzak kurarlar.
Çünkü şeytan, insan
için apaçık
bir düşmandır."
6- "Böylece
Rabbin seni seçkin kılacak sözlerin yorumundan sana öğretecek ve daha önce
ataların İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi senin ve Yâkub ailesinin
üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
Babasına. Hz. İbrahim
(a.s.)'in oğlu Hz. İshak (a.s.)'ın oğluHz. Yakub (a.s.)'a -Selam üzerlerine
olsun-
Ben gördüm. Ben rüyada
gördüm.Onbir yıldız. Gökte bulunan on bir yıldız gördüm.Secde halinde. Gökten
inip çocuk Yusuf a secde etmişlerdir.Sana tuzak kurarlar. Sana zarar verecek
bir tuzak kurarlar.Açık düşman. Düşmanlığı açık ve aşikardır.Rabbin seni
seçecek. Seni seçecek ve sen onun samimi ve ih-lash kullarından olacaksın.Sözlerin
yorumu. Rüya tabir etmeyi.Senin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Seni vahiy
alan bir
elçi olarak
görevlendirecektir. [4]
"Hani Yusuf
babasına demişti."Kıssa bu ifadeyle başlıyor. Ey Rasûlüm, hani, Yâkub oğlu
Yusuf peygamber, babası Yakub'a demişti ki: "Babacığım" Ey babam!
"Ben rüyamda on bir yıldız gördüm." Gökteki yıldızlardan on bir
tanesini "ve güneşi ve ayı gördüm; bana secde ediyorlarken
gördüm."Bunlar gökten yere inmiş, onun karşısında selam ve saygı ifadesi
olarak eğilmişlerdi. Bu rüyanın yorumu kırkyılsonra gerçekleşecekti. O gün Yüce
Allah sayıları onbiri bulan kardeşlerini, babasını ve annesini onun huzurunda
bir araya getirecek ve bunlar selam ve saygı amacı ile ona secde
edeceklerdi."Babası demişti ki:"Yâkup peygamber, oğlu Yusuf a demişti
ki:"Rüyanı kardeşlerine anlatma."Bunlar onun baba bir, anne ayrı
kardeşleriydi."Yoksa sana bir tuzak kurarlar."
Şeytanın aldatmacasına
kanıp içlerindeki kıskançlık; onları, sana zarar verecek bir tuzak kurmaya
yöneltebilir.
"Çünkü şeytan,
insan için apaçık bir düşmandır."Nitekim, yüce Allah'ın kendilerine
yasakladığı ağacın meyvesinden yemeyi çekici kılarak Hz. Adem ileHavva'nın bu
meyveden yeyip cennetten çıkmalarına sebep olmuştu."Böylece Rabbin seni
seçkin kılacak."Yüce Allah, onbir yıldız, güneş ve ayı rüyanda sana secde
ettirdiği gibi, gönülden itaat eden kullarından olasın diye seni seçkin
kılacak"Sözlerin yorumundan sana öğretecek."
İnsanların sözlerini
ve rüyalarını yorumlama becerisini sana bahşedecek ve seni peygamber olarak
görevlendirmek suretiyle, senin ve Yâkub ailesinin üzerindeki nimetini
tamamlayacaktır."Daha önce ataların Hz. İbrahim ve Hz. İshak'a nimetini
tamamladığı gibi."Hz. İshak Hz. Yusufun dedesidir, Hz. İbrahim ise Yusuf
(a.s.)'m dedesinin babasıdır. Yüce Allah bunlara büyük nimetler bahsetmiştir.
Bu nimetlerin en göz kamaştırıcıları ise peygamberlik nimetidir."Elbette
Rabbin bilendir, yarattığı varlıkların durumunu herkesten daha iyi
bilir."Hüküm ve hikmet sahibidir." Herşeyi yerli yerine koyar. Her
yaptığı yerindedir. Harama layık olanları ödüllendirir. Mahrum kalmayı hak
edenleri, onur verici lütuflardan yoksun bırakır. [5]
1- Rüyalar
yorumlanabilir.
2- Bazen görülen bir rüyanın gerçekleşmesi uzun
zaman alır. Bir rüya yıllar sonra çıkabilir.
3- Önemli meselelerde temkinli davranmak,
ihtiyatı elden bırakmamak meşru ve olumlu bir davranıştır.
4-Yüce Allah
İbrahim oğullarına büyük lütufta bulunmuştur. Onlara onur verici nimetler
bahşetmiş, onları babadan, oğula ve toruna doğru bir silsile halinde
peygamberlik vazifesi ile görevlendirmiştir. [6]
7- "Andolsun, Yusuf
ve kardeşlerinde soranlar
için âyetler vardır."
8- "Onlar şöyle
demişti: "Yusuf ve kardeşi
babamıza bizden daha sevgilidir;
oysa ki biz,
birbirini pekiştiren bir
topluluğuz. Gerçekte
babamız, açıkça bir şaşkınlık
içindedir."
9- "Öldürün Yusuf'u
veya onu bir yere
atıp bırakın ki babanızın yüzü
yalnızca size dönük
kalsın. Ondan sonra
da salih bir topluluk olursunuz."
10- "içlerinden bir sözcü
dedi ki: Eğer yapacaksanız, öldürmeyin
Yusuf'u, onu kuyunun
derinliklerine bırakıverin de bir
yolcu kafilesi alsın."
Soranlar için delil.
Onlara ilişkin haberleri ve hayret verici durumları anlamak isteyenler için
ibret verici dersler vardır. Biz bir grubuz. Biz birbirini pekiştiren bir
topluluğuz. Sayılarıonbirdi. l Veya onu
bir yere atın. Kimsenin bulamayacağı bir yere atın.Babanızın yüzü size kalır.
Yusuf'a bakamayacağı için, artık sadece size bakacaktır ve başka bir tarafa
bakamayacaktır. ı Kuyunun karanlık derinliklerine.Bazı kervanlar. Yeryüzünde
seyahat eden bazı yolcu kafileleri. [7]
Sûrenin akışı devam
ediyor ve biz Hz. Yusuf peygamberin ibret verici hayat mücadelesi ile
başbaşayız;
"Andolsun Yusuf
ve kardeşlerinde."Yusuf ve kardeşlerinin durumunda, yaşadıkları
birbirinden ilginç olaylarda, atlattıkları büyük badirelerde, bu husustaki
gerçeği öğrenmek isteyenler için İbret verici dersler ve öğütler vardır.
"Onlar şöyle
demişti: "Yusufun kardeşleri demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi"
(Bünyamin, Hz. Yusufun özkardeşiydi) "Babamıza bizden daha sevgilidir;
oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz."İki kişi bir topluluktan
daha üstün olabilir mi?"Gerçekte babamız." Yâkub (a.s) "Açıkça
bir şaşkınlık içindedir."
Yusuf ve kardeşini
bizden daha çok sevmesi, onun açık bir- yanılgı içinde olduğunu gösterir. Yusuf
u öldürünveya onu bir yere atıp bırakın ki, babanızın yüzü yalnızca size dönük
olsun."Yüce Allah, Yusuf'tan kurtulmak için başbaşa verip planlar kuran kardeşlerin
sözlerini bize haber veriyor."Öldürün Yusufu."
Hayatına son
verin."Veya onu bir yere atıp bırakın."Uzak bir yere atın. Orada
kurda kuşa yem olup gitsin. Siz de onu öldürme gereği duymadan ondan kurtulmuş
olursunuz.Böylece; "Babanızın yüzü yalnızca size dönük kalır."
Daha önce Yusuf a
bakmakla meşguldü. Bundan sonra tüm sevgisini size yöneltir. Daha sonra Yusufu
babasından ayırmakla işlediğiniz günahtan tevbe edersiniz. Artık salih bir
kavim olursunuz. Sizi günaha sürükleyecek bir neden kalmaz."İçlerinden bir
sözcü dedi ki:"Burada, Yüce Allah, Hz. Yusuf un kardeşlerinden birinin
diğerlerine söylediği söze işaret ediyor. Bu sırada Hz. Yusufu babalarından
nasıl uzaklaştıracaklarını, babalarının hoşnutluğunu nasıl cezbedeceklerini
tartışıyorlardı. İçlerinden biri, Yahuda veya Ureybil adlı kardeşi,-diğer
kardeşlerinin en büyüğü ve en olgun olanıydı- dedi ki: Yusufu öldürmeyin. Çünkü
adam öldürmek ağır bir suçtur ve hiçbir surette böyle bir suçu işlemeye
yeltenmemek gerekir. Bunun yerine onu kuyunun karanlık diplerine atın. Sözü
edilen kuyu; Filistin'de bilinen bir kuyuydu. Eğer kardeşiniz hakkında birşey
yapacaksanız, onu kuyuya atın. Gelip geçen yolcu kafilelerinden biri onu alır.
Bu, daha iyi bir iş olur. [8]
1- Sevgi
hususunda çocuklardan birine açıkça meyletmek, kardeşler arasında düşmanlığa
yol açar.
2- İnsanların başına gelen felaketlerin büyük
çoğunluğunun sebebi hasettir, çeke meme z liktir.
3- Zarar
veren iki şeyden en az zarar vereni işlemek, önceki toplumların uyguladıkları
şer'i bir kuraldır.
4- Anne-babası
bir olan kardeşler arasındaki sevgi ve şefkat, baba bir, annesi ayrı olan
kardeşler arasındaki sevgi ve şefkatten daha büyüktür. [9]
11- "Ey babamız!" Dediler.
"Sana ne oluyor,
yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa
gerçekte biz, onun
iyiliğini isteyenleriz. "
12- "Sen onu yarın
bizimle gönder, gönlünce gezsin
oynasın. Elbette biz yonu
koruyup-gözetirizJ'
13- "Dedi ki:
Sizin onu götürmeniz
gerçekten beni üzer
ve siz ondan habersiz
iken onu kurdun
yemesinden korkuyorum."
14- "Dediler
ki: Andolsun; biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt
onu yerse, bu
durumda şüphesiz kayba
uğrayan kimseleriz. "
Muhakkak ki biz,
nasihat edicileriz. Yusuf un iyiliğini isteyenleriz. Yusuf a karşı şefkat
besliyoruz. Kendimiz için istediğimiz kadar, onun için de hayır istiyoruz.
Yesin, içsin ve oynasın. Muhakkak ki üzer. Kurt. Vahşi ve yırtıcı bir hayvan.
Ve biz bir grubuz. Biz
birbirini kollayan güçlü bir topluluğuz. Mutlak kaybediciler. Kardeşimizi
kaybedersek hüsrana uğrar, çaresiz ve güçsüzler topluluğu olduğumuzu
gösteririz. [10]
Hz. Yusuf (a.s.)'un
ibretlerle dolu kıssası devam ediyor. Kardeşler baş-başa verip Hz. Yusuf
(a.s.)'u kuyunun dibine atma konusunda görüş birliğine varınca, babalarının
karşısına çıktılar ve her zaman yaptıkları gibi gezip tozmak için Yusufun da
kendileri ile birlikte çöle çıkmasına izin vermesini istediler. Sanki,
babalarının kendilerine güvenmeyişine içerleniyorlarmış gibi davrandılar:
"Sana ne oluyor,
Yusuf a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz onun iyiliğini
isteyenleriz."
Onun kendisi için
iyilikten başka bir şey istemiyoruz. En ufak bir kötülüğün ona dokunması bizi
üzer.
"Sen onu yarın
bizimle gönder, gönlünce eğlensin, oynasın."
■Çölde, kırda
gezsin, eğlensin. Meyve yesin, süt içsin, et yesin. Bizimle birlikte koşsun,
yarışsın, güreşsin.
"Elbette biz onu
koruyup gözetiriz."
Onu kendisine zarar
verecek, kötülüğü dokunacak herşeye karşı, titizlikle koruruz. Hz. Yâkub (a,s)
onlara şu cevabı verdi:
"Sizin onu
götürmeniz gerçekten beni üzer."
Onu götürmeniz, beni
üzüntüye, acılara boğar.
"Siz ondan
habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."
Korkarım ki, siz oyuna
dalarken kurt gelip onu yesin. Babalarına şu cevabı verdiler:
"Andolsun, biz,
birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba
uğrayan kimseler oluruz."
Kardeşimizi kurda
karşı da koruyamayacaksak, bu bizde bir hayır olmadığını gösterir. Ne yazık
ki, bu yanıltıcı sözlerle, kuzu postuna bürünmüş kurt tavırlarıyla babalarını
ikna ettiler. Yarın Hz. Yusuf (a.s,)'u götürüp düşündükleri kötülüğü
yapacaklardı. [11]
1- Kader,
kaza ve tedbir; kulun hür iradesi dahilinde cereyan etmektedir. Ancak yüce
Allah, ilminden ve kudretinden dolayı her kulun neler yapacağını da önceden
bilmektedir. Allah'ın önceden bilmesi ve onu levhi mahfuzda yazmış olması,
kulun o fiilleri yapmaya zorlandığı manâsına gelmez.
2- Mü'min
doğru sözlü olduğu İçin, kendisine karşı yemin edenleri tasdik eder, sözlerine
güvenir.
3- Bir
kayıptan dolayı üzülmek, hüzünlenmek caizdir. Çünkü Rasûlüllah efendimiz
(s.a.s) vefat eden oğlu İbrahim'in ardından şöyle demiştir: "Biz, senin
aramızdan ayrılışından dolayı ey İbrahim! Hüzünleniyoruz." [12]
15- "Nitekim onu
götürdükleri ve kuyunun
derinliklerine atmaya topluca
davrandıkları zaman, biz
O'na şöyle vahyettik:
Andolsun, sen onlara
kendileri, farkında değilken
bu yaptıklarını haber vereceksin."
16- "Akşamüstü babalarına
ağlar vaziyette geldiler.'1
17- "Dediler
ki: Ey babamız! Gerçek şu
ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u
da yiyeceklerimizin yanında
bırakmıştık. Fakat O'nu kurt yemiş.
Ne var ki
biz doğru söylesek
bile sen bize
inanacak değilsin."
18- "Ve üzerine
yalandan kan sürülmüş
olan gömleğini getirdiler.
"Hayır" dedi. Nefsiniz,
sizi yanıltıp böyle bir
işe sürüklemiş. Bundan
sonra bana düşen güzel bir sabırdır. Sizin
bu düzüp-uy durduklarınıza karşı
kendisinden yardım istenecek
olan Allah'tır.
Ve icma ettiler.
Toplandılar. O'nu kuyunun derinliklerine atma konusunda ortak karar verip
uyguladılar.
a Kuyunun karanlık
dibine.9 O'na vahiy yoluyla bildirdik.Yatsı vakitleri. Güneşin batışından
sonra, geceninilksaatlerinde. Yarışıyorduk.Eşyalarımızın yanında. Giysi ve
benzen eşyalarımızın yanında.Sen bize inanacak değilsin. Bizi tastık
etmezsinYalancı kan ile. Yusuf'a ait olmayan, yalandan bir kan sürülmüş
olarak.
Aksine nefsiniz size
bu işi çekici ve hoş göstermiş. . V as fettiğiniz üzere. Uydurduğunuz yalana
karşı. [13]
Aetlerin akışı içinde
Hz. Yusuf'un kardeşlerinin kararlaştırdıkları şeyi gerçekleştirmek üzere
harekete geçişleri canlandırılıyor. Dün, Hz. Yusuf'u kendileri ile beraber kıra
göndermesi konusunda babalarını ikna etmişlerdi. Ve şimdi O'nu da
beraberlerinde götürüyorlar. Çok geçmemişti ki, Yusufa karşı yüz hatları
gerildi, sert bakışları arasında hakaret ederek, zaman zaman döverek
sürüklemeye başladılar. Daha Önce O'nu çölde bulunan bir kuyuya atmayı
kararlaştırmışlardı. Nihayet planlarını uyguladılar, yürek parçalayıcı
feryatlarla ağlayan günahsız kardeşlerini kapkaranlık kuyunun dibine attılar.
Üzerindeki gömleği de çıkarmış, böylece O'nu elleri bağlanmış olarak kuyuya
bırakıverdiler. Tam bu sırada Yüce Allah, O'na vahiy yoluyla bildirdi ki;
ilerde, herhangi bir günde, onlara yaptıkları bu çirkin fiili haber vereceksin.
Sûrenin akışı içinde yer alan bu âyetten anladığımız budur."Biz O'na şöyle
vahyettik: And olsun, sen onlara kendileri farkında değilken bu yaptıklarını
haber vereceksin."Kardeşlerini kuyuya atıp başlarından savdıktan sonra bir
kuzu keserek kanını O'nun gömleğine sürdüler.
Bu sözleri, yalan
söylediklerinin bir ifadesiydi."Ve üzerine yalandan kan sürülmüş olan
gömleğini getirdiler." Gömleğin üzerine, babalarını yanıltmak amacı ile kestikleri
bir kuzunun kanını sürmüşlerdi. Kanını Yusuf un gömleğine sürdükleri bu kuzunun
etini de yemişlerdi. Hz. Yâkub üzerine yalandan kan sürülmüş gömleğe baktı. Gömlekte
en ufak bir yırtılma, parçalanma izi yoktu. Dedi ki: Bu kurt ne kadar da
yumuşakmış, Yusufu yerken elbisesini parçalamamış. Sonra şöyle dedi:
"Hayır.. Nefsiniz sizi yanıltıp bir işe sürüklemiş."
Bu iş sizin bana
anlattığınım gibi değildir. Tam tersine, nefsiniz bir şeyi yapmayı size hoş
gösterdi, siz de onu uyguladınız."Bundan sonra bana düşen güzel bir
sabırdır."Yapacağım şey, güzelce sabretmektir. Güzel sabırda, sızlanmaya,
şikayet etmeye yer yoktur."Sizin bu düzüp-uydurduğunuz... yalanlara karşı
yardım istenecek olan Allah'tır." [14]
1- Erdemli
ve kemal sahibi olsa da, mü'min bir kimsenin büyük günah işlemesi mümkündür.
2-Yüce Allah
Hz. Yusufa büyük lütufta bulunmuş ve ileride kardeşlerine bu yaptıklarını
haber vereceğini bildirmiştir. Bu, aynı zamanda O'na yönelik bir mutluluk ve
hayırlı son müjdesidir.
3- Hz.Yusufun
kardeşleri, babalarına mazeret bildirmek için geceyi beklemişlerdir. Çünkü göz
gözden haya eder... Derler ki: Dost nasıl O'ndan haya bekler? Utanacak yerleri
harap olmuş O'nun. (Gözleri kördür demek isteniyor).
4- Sabr-ı
cemil, sızlamasız ve şikayetsiz sabır övgüye değer bir niteliktir. [15]
19- "Bir
yolcu kafilesi geldi, sucularını kuyuya su almak için gönderdiler. O da
kovasını sarkıttı, "hey müjde... Bu bir çocuk" dedi. Ve O'nıı ticaret
konusu bir mal olarak sakladılar. Oysa Allah,
yapmakta olduklarını bilendi."
20 "O'nu
ucuz bir fiyata, sayısı belli bir kaç dirheme sattılar. Onu
pek önemsemediler."
21- "O'nu
satın alan bir Mısırlı karısına:
"O'nun yerini .üstün tut,
umulur ki bize bir yararı dokunur ya da O'nu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle
biz, Yusuf'u yeryüzünde
yerleşik kıldık. O'na sözlerin yorumundan
öğrettik. Allah, emrinde
galip olandır, ancak insanların çoğu
bilmezler."
22-"Ergenlik çağına
erişince, kendisine hüküm
ve ilim verdik,
işte biz, iyilik yapanları böyle
ödüllendiririz."
Kafile. Kervan.
Birlikte yolculuk eden bir kafileSucuları. Ve kovasını sarkıttı. Kovasını
kuyuya sarkıttı. Kovasını kuyuya daldırdı.ı
O'nu, ticaret konusu bir meta gibi sakladılar. j Onu ucuz bir fiyata sattılar. .Ve onu satın alan adam
dedi. Adı, Kıtfir, lakabı ise
"Aziz"di.O'nun yerini üstün tut. O'na iyi davran.
il Veya O'nu evlat
ediniriz. Böyle demesinin sebebi, çocuklarının olmamasıydı.Sözlerin
yorumundan. Rüya tabir etmeyi...jRüştüne erdiğinde. Bedensel ve akli olgunluğa
erişince. Delikanlı çağına geldiğinde.
Hikmet ve bilgi
olarak. Değerlendirmelerinin hikmetli olmasınıve dini konularda bilgi sahibi
olmasını sağladık. [16]
Sûrenin akışı içinde
Hz. Yusuf (a.s.) ve kardeşleri kıssası devam ediyor. Kardeşleri Hz. Yusufu
kuyunun karanlık derinliklerine yapayalnız bırakıp gittikten sonra, Mcdyen
ülkesinden gelip Mısır'a gitmek isteyen bir kervan Hz. Yusuf un bulunduğu
kuyunun başında konakladı. Sucularından kendileri için su çıkarmasını
istediler. Adam kovasını kuyuya indirince, Yusuf kovaya asıldı, onunla birlikte
yukarı çıktı: Sucu Yusufu görür görmez "Hey müjde! Bu bir çocuk" diye
bağırdı. Yusuf un kardeşleri de, kardeşlerinin akibetini öğrenmek için sık sık
kuyuya, uğruyorlardı. Kardeşlerini kervancıların yanında görünce, "Bu,
bizim kölemizdir. O'nu bırakın. Ama eğer isterseniz size satabiliriz..."
dediler. Kervancılar da "bizim istediğimiz buydu," diyerek Yusufu pek
ucuz bir fiyata satın aldılar. Yusufu satın alanlar, O'nu satın aldıklarını
diğer arkadaşlarından gizlediler ki, O'nun üzerinde hak iddia' etmesinler.
Dediler ki:"Bu, emânettir. Suyun sahipleri onu bize teslim ettiler ki,
Mısır'daki sahibine ulaştıralım."Şu ifadelerden bunu anlıyoruz:"Bir
yolcu kafilesi geldi, sucularını kuyuya gönderdiler. O da kovasını sarkıttı.
"Hey müjde! Bu bir çocuk," dedi. Ve onu ticaret konusu bir mal olarak
sakladılar... ""O'nu ucuz bir fiata, sayısı belli bir kaç dirheme
sattılar."Fiatın tartılır cinsten olmayıp sayılır cinsten olması azlığının
ifadesidir."O'nu pek önemsemediler."Yani kardeşleri, O'nu
önemsemediler. Kervan Mısır'a ulaşınca, O'nu "Aziz Kıtfir" adı ile
bilinen vezire sattılar. Vezir iyi bir alış-veriş yaptığını düşünerek, karısı
Züleyha'ya; "O'nun yerini üstün tut. Belki bize iyi hizmet eder. Ya da
yüksek bir fiatla satarız. Bakarız evlat ediniriz. Zâten çocuğumuz da
yok." dedi. Bunu şu âyeti kerimeden anlıyoruz:"Onu satın alan bir
Mısırlı karısına: "O'nun yerini üstün tut, umulur ki bize bir yararı
dokunur ya da O'nu evlat ediniriz" dedi."Ardından Yüce Allah şöyle
buyuruyor:"Böylelikle biz, Yusuf u yeryüzünde yerleşik kıldık."O'nu
öldürülmekten ve kuyunun karanlık derinliklerinde helak olmaktan kurtardığımız
gibi, Aziz'in O'na sempati duymasını sağladık. Böylece, o günden sonra O'nu
Mısır'a yerleştirdik. Bir süre sonra Mısır'a hükümdar oldu, yönetime geçti,
ülkeyi adalet ve merhamet ilkeleri doğrultusunda idare etti."O'na sözlerin
yorumundan öğrettik."İnsanların söyledikleri sözlerin, anlattıkları
olayların doğru biçimde yorumlamasını öğrettik."Allah, emrinde galip
olandır."Hz. Yusufun hayatı üzerinde Allah'ın iradesi hâkimdir. Bu yüzden
kardeşleri onunla ilgili olarak içlerinde besledikleri maksatlarına
erişemediler. Aynı şekilde Allah, irade ettiği her işte gâlibtir. Hiç kimse
O'nun iradesinin gerçekleşmesini önleyemez. O, üstün iradelidir. Hüküm ve
hikmet sahibidir. Her yaptığı yerindedir."Ancak insanların çoğu
bilmezler."Eğer bu gerçeği bilselerdi, işlerini O'na havale ederlerdi,
O'na güvenip dayanırlardı, O'na itaat etmenin sınırlarını aşıp günah işlemeye
kalkışmazlar7 di. Bu ifadelerde aynı zamanda akrabalarından incitici sözler
işiten, onlar tarafından maddi ve manevi eziyete uğratılan peygamber
efendimize (s.a.v.) yönelik bir teselli mesajı bulunmaktadır. Öyle ya! Hz.
Yusuf da, insanlar içinde anne-babasından sonra kendisine en yakın olan
akrabalarından, yani kardeşlerinden eziyet görmüştü, kendisine bu tür bir
yürek parçalayıcı muamele revam görülmüştü."Erginlik çağına erişince,
kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle
ödüllendiririz."Hz. Yusuf çocukluk yaşını geçip gençlik dönemine adımını
attığı zaman, böylece bedensel gücü kemâle erince, gençlik dönemini de geride
bırakarak, akli olgunluğu yakalamış bir yetişkin olunca hüküm ve bilgi verdik.
Eşya ve olayları doğru biçimde değerlendirme becerisi ve derin dini bilgi
verdik. Hz. Yusuf a verdiğimiz bilgi ve hikmet, iyilik yapanlara verdiğimiz
ödülün açık bir örneğidir, sabır, doğruluk ve güzel tevekkül örneği göstererek
itaat edenlerin ödülü işte budur. Burada Rasûlüllah efendimize (s.a.v.)
kendisini güzel bir âkibetin beklediğine, Yüce Allah'ın düşmanlarını yenilgiye
uğratarak kendisini ve dinini kalıcı kılacağına ilişkin bir müjde vardır. [17]
1- Mutluluk
veren şeylerle sevinmek ve bunu açıkça duyurmak caizdir.
2- Din ve
dünya işinde ihtiyatlı olmak gerekir.
3-İslâm'da
gaybı bilmek, gelecekten haber vermek Allah'a aittir. Ancak Allah'ın
bildirdikleri kadarıyla bilinebilir.
4- Rüya tabir etmek, Yüce Allah'ın bu tür bir
beceriye sahip olana bahşettiği bir nimetidir.
5- Allah ile mücadeleye girişen kesinlikle
hezimete uğrar.
6- Ergenliğe
erişme; çocukluk dönemini geride bırakıp buluğ çağına adım atmakla başlar.
7- Güzel
ödül; güzel niyet ve güzel amel şartına bağlıdır. [18]
23-"Evinde kalmakta
olduğu kadın, O'ndan
murad almak istedi ve kapıları
sımsıkı kapatarak "isteklerim senin
içindir, gel-sene" dedi. Yusuf dedi
ki: Allah'a sığınırım. Çünkü O
benim efendimdir, yerimi
güzel tutmuştur. Gerçek
şu ki, zalimler
kurtuluşa ermez."
24-"Andolsun kadın
O'nu arzulamıştı -eğer
Rabbinin kesin delilini görmeseydi- o da
O'nu arzulamıştı. Böylelikle
biz O'ndan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için böyle yaptık.
Çünkü o, muhlis
kullarımızdandı."
25- "Kapıya doğru
ikisi de koştular. Kadın O'nun
gömleğini arkadan çekip yırttı.
Tam kapının yanında
kadının efendisiyle
karşılaştılar. Kadın dedi ki:
Ailene kötülük isteyenin,
zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka
cezası ne olabilir?"
Onu arzuladı. 'O'ndan
murad almak istedi. Arzusuna uymasını istedi, ama O, karşı çıktı.
Evinde kalmakta olduğu
kadın. Aziz'in karısı Züleyha. Kapıları kilitledi. Yanıma gel.
Allah'a sığınırım.
Uygunsuz davranışlardan, O'nun himayesine ve korumasına sığınırım.
Evinde üstün ve saygın
bir yer verdi bana.O'na yöneldi. İsteğine karşı çıktığı için O'nu yakalamak
istedi. Arzusunu yerine getirmek için Yusuf (a.s.)'a yöneldi.Ve O'na yöneldi.
O'nu kendinden uzaklaştırmak savmak istedi. Rabbinin kesin delili.jKötülük ve
çirkinlik. Allah'ın yasaklamış olduğu kötü fiiller ve sözler.
Muhlisler, samimiler.
Dostluğumuza, itaatimize ve sevgimize özgü kıldığımız kimseler. Gömleğini
arkadan yırttı.Ve efendisiyle karşılaştı. Kadının kocası olan Aziz ile kapıda
karşılaştılar. Koca, kadının sahibi olduğu için Mısırlılar kocaya" efendi"
derlerdi. [19]
Hz. Yusuf kıssasını ve
kendisini satın alan vezirin evinde karşılaştığı olayları kapsayan âyetlerin
akışı devam ediyor.Vezir, k^ısına Yusuf a iyi davranmasını, yerini üstün
tutmasını emredince, kadın büyük bir içtenlikle güzel yiyecekler, içecekler,
giysiler ve yataklar hazırladı O'nun için. Birbirlerinin mahremi olan bir
erkekle bir kadın yalnız kalınca, özellikle bu yalnızlık uzun sürünce cinsel
içgüdü tahrik olur. Korkudan emin olma ve takva azlığı da baştan çıkarıcı bir
etken olarak rol oynar. Böyle olunca kadın erkeğin nefsinden, erkek de
kadından yararlanmak ister. Nitekim vezirin karısı da odaların kapılarını
kilitliyor, bahçenin girişini kapatıyor ve kendini güvencede hissedince de
O'na "yanıma gelsene!" diyor. O'nun bu nahoş teklifine karşı Hz.
Yu-sufun tepkisi oldukça sert oluyor. O'nun arzularına boyun eğmeyeceğini kesin
bir dille vurguluyor. Bu tür bir durum karşısında bir mü'minin takınacağı tavır
da bu olmalıdır. Yüce Allah, gözlerden ve kulaklardan ırak bir şekilde sarayın
esrarengiz atmosferi içinde gelişen bu olayı bize şu ifadelerle haber veriyor:
"Evinde kalmakta
olduğu kadın, O'ndan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak
"isteklerim senin içindir, gelsene"dedi. Yusuf dedi ki: "Allah'a
sığınırım. Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur, Gerçek şu ki,
zalimler kurtuluşa ermez."Kadın Hz. Yusuf un şahsında arzularını tatmin
etme amacına yönelik o-larak gerekli ortamı hazırladıktan sonra, Hz. Yusuf un
karşı cevabı şu olmuştur."O, benim efendimdir, yerimi güzel
tutmuştur."Kastettiği vezirdir. Demek istiyor ki, O, bana güzel davrandı,
ailesinin içinde bana üstün bir yer verdi, ben O'nun namusuna nasıl ihanet
ederim? Öte yandan O'nun gerçek efendisi olan Yüce Allah, bahşettiği sayısız
nimetlerle O'nu gerçekten üstün bir konuma getirmişti. O'nun haram kıldığı bir
şeyi işlemekle O'na ihanet eder miydi hiç?Yüce Allah'ın "Zalimler
kurtuluşa ermez" sözü, kâfirlerin ve zâlimlerin tavrına ilişkin ikinci bir
izahtır. Çünkü zâlim, bir şeyi ait olmadığı bir yere koymakla, emeğini heder
eder, dünyası ve ahireti hüsran olur. Kendim ve senin için böyle bir hüsran
ister miyim?"Andolsun kadın onu arzulamıştı, eğer Rabbinin kesin delilini
görme-seydi, o da onu arzulamıştı."Yani, kadının isteklerine boyun
eğmediği, artık önü alnımız arzularına cevap vermediği için Hz. Yusuf u dövmek
istemişti. Hz. Yusuf da O'nu kendisinden uzaklaştırmak için dövmek istemişti.
Fakat bu sırada Yüce Allah, Yusuf a kendi içinde bir delil gösterince, Yusuf
kadını dövmemesi gerektiğini anladı ve evin dışına kaçmayı tercih etti. Kadın
da, aralarında geçenler duyulmasın diye O'nun peşinden koşup yakalamaya
çalıştı. Her ikisi kapıya doğru koştu, Hz. Yusuf O'ndan kaçmak, O da saray
içinde büyük bir olay çıkmasın diye Yusufu yakalamak istiyordu. Gömleğini
arkadan yakaladı ve arkadan yırttı. Çünkü Hz. Yusuf önden kaçmaya çalışıyor, O
da yakalayıp dışarı çıkmasını, dolayısıyla bir olayın olmasını önlemek
istiyordu."Böylelikle biz O'ndan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için
böyle yaptık."
Biz kötülüğü Hz. Yusuf
tan bu şekilde uzaklaştırdık. O kötülük yapmadı ve hayasızlık O'na yaklaşmadı.
Yüce Allah bunun
gerekçesi olarak da: "O bizim muhlis ku 11 arımızdandı." buyuruyor.
İbadetimize ve sevgimize mahsus kıldığımız ku 11 armuzdandı. Günah ve isyan
lekeleriyle kirlenmesine razı olmadık."Kapının yanında kadının efendisiyle
karşılaştılar."Yusuf O'ndan kaçıyor, O da peşinden kovalıyordu ki, kadının
kocasını, yani veziri kapının yanında oturur halde buldular. Kadın kendinden
korktu ye derhal savunma durumuna geçerek Hz. Yusufu suçlamaya çalıştı ve
"senin ailene kötülük yapmak isteyen bir kimsenin, zindana atılmaktan
başka cezası ne olabilir?" dedi. [20]
26- "Yusuf
dedi ki:
Onun kendisi benden
murad almak istedi."
kadının yakınlarından bir
şâhid şahitlik etti:
Eğer O'nun gömleği ön
taraftan yırtılmışsa bu durumda
kadın doğruyu söylemiştir, kendisi
ise yalan söyleyenlerdendir."
27- "Yok eğer
O'nun gömleği arkadan
çekilip yırtılmışsa, bu
durumda kadın yalan
söylemiştir ve kendisi
doğruyu söyleyenlerdendir."
28- "O'nun gömleğinin
arkadan çekilip yırtıldığını
gördüğü zaman kocası: Doğrusu,
bu sizin düzeninizden biridir.
Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür." dedi."
29- "Yusuf, sen
bundan yüz çevir. Sen
de günahın dolayısıyla
bağışlanma dile. Doğrusu
sen
günahkarlardan oldun."
Kadının ailesinden
biri şahitlik etti. Kadının amcasının oğlu şahitlik etti.Ön taraftan yırtılmış.
Yani gömlek ön kısmından yırtılmış ise. il
Arka taraftan yırtılmış. Gömlek arka kısmından yırtılmış ise.Bu sizlerin
düzeninizden biridir. Yani "ailene kötülük isteye-j_ı nin cezası ne ola
ki?" sözünü kadının bir oyunuydu.Yusuf bundan yüz çevir. Bir skandal
olmasın diye kimseye a bundan söz
etme.Hatalılardan. Günahların hatalarından işledin. [21]
Ayetlerin akışı
içinde, Hz. Yusuf (a.s)'un başından geçen olaylar bir silsile halinde
anlatılıyor. Kadın kapıda kocasını görünce, Yusuf un kendisinden murad almak
istediğini, yani ilişkide bulunmak istediğini iddia ederek cezalandırılmasını
istemiş, "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir
azaptan başka cezası ne olabilir?" demişti. Burada Hz. Yusuf suçlamayı
reddediyor. Şayet kadın kendisini suçlamasaydı, Hz. Yusuf O'nun kendisinden
murad almak istediğinden söz etmeyecekti. Yüce Allah, Hz. Yusuf'un şöyle
dediğini bize aktarıyor:"O'nun kendisi benden murad almak istedi."Tam
bu sırada Yüce Allah, tertemiz kulu Yusuf a yönelik bir lütuf olarak, olaya
tanık olan beşikdeki bir çocuğu konuşturdu. Rasûltllah efendimiz (s.a.v.) bu
çocuğu"Yusuf un şahidi" olarak nitelendirmiştir: "Eğer O'nun gömleği
Ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi İse yalan
söyleyenlerdendir. Yok eğer O'nun gömleği arkadan çekilip yirtılmışsa, bu
durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu
söyleyenlerdendir."Küçük tanığın verdiği karar budur."O'nun
gömleğinin arkadan çekilip yırtıldığını gördüğü zaman kocası: "Bu..."
"Yani "ailene kötülük isteyenincezası ne olabilir" sözü
"sizin düze-ninizdendir." dedi. Senin gibi suçlu olanların
çevirdikleri dolaplardandır."Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür."
Soma Yusuf a dönüp dedi ki: "Yusuf, sen bundan yüz çevir."Bundan söz
etme ki, bir olay meydana gelmesin. Bunda hepimizin zararı olur. Züleyha'ya da
şöyle dedi:"Sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile."Sen de
kocandan af dile. Seni cezalandırmamasını iste. Gerçekten sen, hata işledin,
günahkar insanlar gibi davrandın.Sûrenin akışı içinde yer alan bu dört âyet-i
kerimede anlatılanlar bundan ibarettir. [22]
1- Karşıdakine zarar verecek dahi olsa, nefsi
müdafa etmek meşru bir haktır.
2- Yüce
Allah dostlarına büyük lütuflar bahşeder. Nitekim, beşikteki bir çocuğun
konuşmasını sağlayarak O'nun suçsuzluğunu ortaya çıkarmıştır.
3- Kötülük
yapmak isteyen insanların hilesi gerçekten büyüktür.
4- Kötülük yapanın kötülüğünü örtmek iyi,
günahlarını halk arasında açıkça anlatmak ise kötüdür. [23]
30- "Şehirde birtakım
kadınlar: Aziz'in karısı
kendi uşağının nefsinden murad
almak istiyormuş. Öyleki
sevgi O'nun bağrına sinmiş. Biz
doğrusu O'nu açıkça
bir sapıklık içinde
görüyoruz.'1 dedi."
31- "Kadın onların
düzenlerini işitince, onlara
bir dâvetçi yolladı, oturup
yaslanacakları yerler hazırladı
ve her birinin
eline bıçak verdi, yusuf'a da:
çık, onlara görün"
dedi. Böylece onlar O'nu görünce
Yusuf'u gözlerinde büyüttüler
ve ellerini kestiler ve
"Allah'ı tenzih ederiz;
bu bir beşer değildir.
Bu, ancak üstün bir
melektir." dediler."
32- "Kadın dedi
ki: "Beni kendisiyle
kınadığınız işte budur. Andolsun O'nun
nefsinden ben murad almak
istedim, O ise
kendini korudu. Ve
andolsun, eğer O
kendisini emrettiğimi yapmayacak
olursa, mutlaka zindana
atılacak ve elbette
küçük düşürülenlerden olacak."
33- "Yusuf
dedi ki:
Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden
bana daha sevimlidir.
Kurdukları düzeni benden
uzaklaştırmazsan, onlara eğilim
gösterir ve cahillerden
olurum."
34- "Böylece
Rabbi, duasını kabul
etti ve onların
hileli düzenlerini kendisinden
uzaklaştırdı. Çünkü O,
işitendir, bilendir.
Şehirde. Mısır'ın o
dönemdeki başkentinde.Gencinden yararlanmak ister. Kenanlı kölesinden murad al-
mak istemiş.Sevgi
bağrını yakmış. Kalbine hâkim olmuş, bütünüyle onukontrolüne almıştır.Muhakkak
ki biz O'nu açık bir dalalette görüyoruz. O'na beslediği bu sevgiden dolayı
açık bir hata işlediğini görüyoruz.
Onların düzenlerini
işitince. Yani arkasından söyledikleriniişitince.Onlar için döşekler ve
yaslanacakları yastıklar hazırladı. O'nu gözlerinde büyüttüler.Beni kendisiyle
kınadığınız işte budur. Nasıl bir Kenanlı köleyi sevebilir?" dediğiniz şte
budur.Korundu. İffetinden ve temizliğinden ödün vermeyerek, kötülük yapmaktan
kaçındı.Küçükler. Basitler. Zelil ve küçük düşürülmüş kimselerden
o-lacaktır.Onlara eğilim gösteririm.Ve cahillerden olurum. Günahkarlardan
olurum. Çünkü ancak Allah'ın gücünü ve herşeyi gördüğünü bilmeyenbir kimse
günah işleyebilir. [24]
Ayetlerin akışı ile
birlikte Hz. Yusuf (a.s)'un kıssasını okumaya devam ediyoruz."Yusufun şahidi"
tarafından verilen hükümden sonra, haber bazı devlet idarecilerinin eşlerinin
kulağına ulaştı. Birinin evinde toplanıp kendi aralarında konuştular ve
"Kenanlı bir köleye aşık olmuş" diye vezirin karısını kınadılar.
İşte tefsirini sunmakta olduğumuz bu âyetlerde Yüce Allah bunları aktarıyor
bizlere:"Şehirde bir takım kadınlar dedi ki:" Mısır'ın o günkü
başkentinde "A-ziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak
istiyormuş" kölesine aşık
olmuş."Oyleki
sevgi O'nun bağrına sinmiş."Kölesine duyduğu sevgi, kalbinin özüne
sinmiş."Biz doğrusu O'nu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz."Açık
bir yanılgı içinde olduğunu sanıyoruz. Böylesine şerefli ve üstün bir makamda
olan soylu bir kadın nasıl bir köleye aşık olur?"Kadın onların düzenlerini
işitince."
Arkasından çeşitli
dedikodular çıkardıklarını duyunca:"Onlara bir davetçi yolladı. Oturup
dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline bıçak verdi."Onların
düzenlerine, daha büyük bir düzenle karşılık verdi. Bir toplantı düzenledi.
Yiyecekler, içecekler sundu. Bıçakla kesilmesi gereken meyveler koydu sofraya.
Bu arada Yusuf a, yanlarına gelmesini emretti. Amacı, onun olağanüstü
güzelliğini görüp kendilerinden geçmelerini ve meyve yerine kendi ellerini
kesmelerini sağlamaktı. Böylece kendisine yöneltilen kınamaların haksız
olduğunu ortaya koyacaktı. Yüce Allah bu gelişmeyi şu ifadelerle bize
aktarıyor:"Yusufa: "Çık onlara görün." dedi. Böylece onlar O'nu
görünce büyüttüler, ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir
beşer değildir." Herhangi bir insan değildir."Bu, ancak üstün bir
melektir" dediler."Yüce Allah'ın Hz. Yusuf a bahşettiği olağanüstü
güzellikten dolayı böyle söylediler. Yusuf'un yapısı, ahlâkı ve yaratılışı
olağanüstü çekicilikteydi. Kadınların bu halini gören vezirin karısı şöyle
dedi:"Beni kendisiyle kınadığınız işte budur "Kendisini sevdim ve
nefsinden murad almak istedim diye beni kınadığınız güzel ve yakışıklı
delikanlı işte karşınızda duruyor."Andolsun O'nun nefsinden murad almak
istedim, O ise kendini korudu. Fiilen O'nun nefsinden murad almak için
harekete geçtim, ama O bundan kaçındı "Ve andolsun; eğer O kendisine
emrettiğimi yapmayacak olursa."Arzulanma boyun eğmezse."Mutlaka
zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak?"Aşağılanmış,
küçük düşürülmüş biri olacaktır. Böylece, toplantıya katılan kadınların önünde
bir kez daha isteklerine boyun eğmesi hususunda Yu-sufu tehdit etmektedir.
Bunun üzerine Hz. Yusuf, kendisini bu kadının hilesinden ve tuzağından
kurtarması için Rabbine sığıfrir.
"Dedi ki: Rabbim,
zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir."
Bunların beni itmek
istedikleri suçtansa, zindana girmeyi tercih ederim. Ey Rabbim;
"Kurdukları
düzeni benden uzaklaştırmazsan."
Bu kadınların hilesini
boşa çıkarmazsan "O'nlara eğilim gösteririm." İsteklerine uyma
eğilimi gösteririm. Böyle yapmakla "Cahillerden" yani, senin haram
kıldığın bir şeyi işlemekle günaha girer, günahkarlardan "Olurum." Bu
ise, O'nun istemediği, kaçmak istediği bir durumdu."Böylece Rabbi, duasını
kabul etti."Kadınların düzenlerini sonuçsuz bıraktı. Çünkü O, kullarının
sözlerini işitir. Saf ve temiz kulu Yusufun da duasını işitti. O, kullarının
durumunu, bu arada Yusufun da içine düştüğü sıkıntıyı bilir. Bu yüzden duasını
kabul etti, O'na güven duygusu verdi, korkularını giderdi. O'na hamdolsun, O
kullarına karşı son derece lütufkardır. [25]
1- Kapalı
kapılar ardında olup bitenleri merak etmek ve haberleri tâkib etmek sevilmeyen
bir özelliktir.
2- İnsan,
onurunu, malını, canını ve namusunu korumaya düşkün bir varlıktır. Bu, onun
doğasından gelir.
3- Kadın ve
erkek alarak cinslerin birbirlerine karşı ilgi duymaları yaratılışın bir
kanunudur.
4- Hz. Yusuf
un \Allah'a karşı günah işlemektense, hapse girmeyi göze alması, doğru
sözlülüğünün bir delilidir.
5- Yeryüzünde
işlenen tüm suçların sebebi Yüce Allah'ı, isimlerini, sıfatlarım, müjdesini,
tehditlerini ve şeriatını bilmemektir. [26]
35- "Sonra
onlar da, delilleri görmelerinin ardından, mutlaka O'nu belli
bir vakte kadar zindana atmak
görüşü belirdi."
36-"
O'nunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri "Ben rüyamda kendimi
içki hazırlıyorken gördüm" dedi. Diğeri "Ben de kendimi başımın
üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi." dedi.
"Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu Mz seni,
iyilik yapanlardan görmekteyiz."
37- "Dedi ki:
Size rızıklanacağınız bir
yemek gelecek olsa, ben
mutlaka size daha
gelmeden önce onun
tevilini size haber veririm. Bu,
Rabbimin bana Öğrettikler indendir. Doğrusu
ben, Allah'a iman
etmeyen, ahireti de
tanımayanların tâ kendileri
olan bir topluluğun dinini terkettim."
38-"Atalarım İbrahim'in,
İshak'ın ve Yâkub'ün
dinine uydum. Allah'a
herhangibir şeyle şirk
koşmamız bizim için
olacak
şey değil.
Bu, bize ve
insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır Ancak insanların
çoğu şükretmezler.
Sonra onlara
görünüverdi. Onlarda belirdi.Âyetler. Yusuf un suçsuzluğuna ilişkin deliller.
Şarap elde etmek için üzüm
sıkıyordum.Dine tabi oldum. İbrahim (a.s.)'ın hak olan dinine tabi oldum.
Bize yakışmaz. Böyle
bir şey yapmamız doğru olmaz. Herhangi bir şeyi Allah'a şirk koşmamız, büyük
veya küçük birşeyi veya bir kimseyi O'na ortak koşmamız olacak şeydeğildir.i Bu
Allah'ın üzerimize bir faziletidir. Tevhid inancı ve hak din Allah'ın bize bir
lütfudur.5 Ve insanların üzerine. Tevhid inancını ve hak dini sunan peygamberlerin
gönderilmesi, insanlara yönelik ilahi bir lütuftur. Ne yazık ki insanlar bu
lütfün karşılığı olan şükür görevini yerine getirmediler, peygamberlere tabi
olmadılar. [27]
Sûrenin akışı ile
birlikte, Hz. Yusuf'un yaşadığı olaylar, bu arada vezirin karışının suçlamaları
üzerine suçsuzluğunun anlaşılması konu ediliyor. Ardından Yüce Allah şöyle
buyuruyor:"Sonra onlarda delilleri görmelerinin ardından, mutlaka O'nu
belli bir vakte kadar zindana atmak görüşü ağır bastı."Yusuf (a.s.)'un
suçsuzluğunu ortaya koyan açık delillerin bulunmasından sonra vezir ve
adamlarında yine de bir süre için Yusuf u zindana atmak gerektiği yönünde bir
görüş belirdi. Yusuf un suçsuzluğunun delili ise, gömleğinin arkadan yırtılmış
olması, beşikteki bir çocuğun konuşup suçsuzluğuna hükmetmesiydi. Çocuğun
"Eğer gömleği..." diye başlayan sözleri Yusuf'un suçsuzluğunun açık
deliliydi. Ancak yine de O'nu belli bir süre için hapse atmayı uygun gördüler.
Dedikoduları dindirmek, kamuoyunu tatmin etmek ve hadiseyi unutturmaktı
amaçlan."O'nonla birlikte iki genç de zindana girdi."Demek ki,
zindana atılmasını kararlaştırdılar ve bu kararlarını da fiilen uyguladılar. Bu
arada iki genç de O'nunla birlikte zindana girdiler. Bunlar kralın
hiçmetçileriydiler, bir olaydan dolayı suçlu bulunmuş ve
tutuklanmışlardı."Biri: ben rüyamda kendimi içki hazırlıyorken
gördüm.", dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek
taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi," dedi. Bunun yorumundan bize
haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz." Hapisteki
hal ve hareketinden, mahkûmlara karşı sergilediği iyiliksever tutumundan
etkilendikleri ve dolayısıyle farklı ve hikmetli bir şahsiyet olduğunu
anladıkları için bu İstekte bulunmuşlardı. Bu arada ne tür bilgilere sahip
olduğunu da sormuşlar. O da rüya tabir ettiğini söylemişti. Onlar da "gel,
şunu bir deneyelim, şöyle, şöyle rüya gördüğümüzü söyleyelim, bakalım nasıl
yorumlayacak," dediler. Gidip rüyalarının yorumunu sordular. O da onlara
şu cevabı verdi:
"Dedi ki: size
rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce
onun tevilini haber veririm."Uykuda mı veya uyanıkken mi böyle bir yemeğin
geleceği hususu aynı oranda muhtemeldir. Her iki durumda da olabilir. Her
halükarda Yüce Allah daha o yemek gelmeden, onu onlara haber vermesini ve ne
anlam ifade ettiğini ona haber vermiştir. Hz. Yusuf sahip olduğu bu bilginin
kaynağını da şöyle açıklıyor:
"Bu, Rabbimin
bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de
tanımayanların tâ kendileri olan bir tupluluğun dinini
terket-tim."Kastettiği bu topluluk Kenanlılar ve Mısırhlar'dı. Bu topluluklar
müşrikti. Güneşe ve diğer bazı düzmece ilahlara ibadet ediyorlardı. Küfür
milletini, küfür dinini terk ettim. Allah'a ve âhiret gününe inanma esasına
dayanan dine yani İbrahim'in, İshak'm ve Yakub'un hak dinine uydum, Sonra
onları Allah'a inanmaya ve O'nun dinini benimsemeye davet ederek sözlerini
sürdürdü.
"Olacak iş
değildir."Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmamız, buna inanıp ibadet
etmemiz olacak iş değildir. Ardından bu bilgiyi ve bu inancı kendi çabalan ve
yetenekleriyle elde etmediklerini, bunun Allah tarafından bahşedilmiş bir
lütuf olduğunu haber veriyor. Tüm insanlığa bu lütfün bahsedildiğini
vurguluyor. Çünkü
Allah insanları
yaratmış, onları rızıklandırmış, yerden sayısız nimetler bitirmiş, onları
doğru yola çağırmış ve doğruyu açık biçimde gözler önüne sermiştir. Ama
insanların çoğu şükretmezler, Allah'a inanıp kulluk etmez. [28]
1- Hz. Yusuf
(a.s.)'un zindana atılması, görünüşte yakıcı ama, gerçekte aydınlatıcı
gelişmelerin başlangıcını teşkil eder.
2- Hapse girmek, her zaman oranın suçlu ve
sapıkların yurdu olduğunu göstermez. Allah'ın saf ve günahsız kulu Hz. Yusuf da
oraya girmiştir.
3- Rüya
tabiri ruhsal berraklığa ve firaset gücüne bağlıdır. Hz: Yusuf (a.s)'un sahip
olduğu bilgi ise, özel ve ledünni bir bilgiydi. Yani o hususta okumadan
çalışmadan Allah katından verilmiş bir bilgiydi.
4- İnsanları
Allah'a davet etmek için fırsatları ganimet bilmek lazımdır. Nitekim Hz. Yusuf
(a.s) da böyle yapmıştır.
5- Şirkten
ve şirk ehlinden uzaklaşmak bir zorunluluktur.
6- Dedelere de "baba" denebilir. Çünkü
bunların her biri kendisinden sonrakinin babasıdır. [29]
39- "Ey zindan
arkadaşlarım, birbirinden ayrı
bir sürü Ra-bler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar olan
bir tek Allah mı?"
40- "Sizin Allah'tan
başka taptıklarınız, Allah'ın
kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin
ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası
değildir. Hüküm, yalnızca
Allah'ındır. O, kendisinden
başkasına kulluk etmemenizi
emretmiştir. Dosdoğru olan
din iste budur,
ancak insanların çoğu
bilmezler. "
41- "Ey zindan
arkadaşlarım, ikinizden biri
efendisine şarap içirecek, diğeri
ise asılacak, kuş
onun başından yiyecek.
İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz
iş olup bitmiştir."
42- "İkisinden kurtulacağını sandığı .kişiye dedi
ki: "Efendinin katında
beni hatırla." Fakat
şeytan, Rabbini anmayı
O'na unutturdu, böylece daha
nice yıllar zindanda kaldı."
Ey zindan arkadaşlarım.
Bunlar kralın yemek ve içecek işine bakan iki delikanlıydı.
İ Çeşitli ilahlar mı?
Şuraya buraya dağılmış, zatları, sıfatları ve mekanları ayrı bir sürü ilahlar
mı?
Ondan başka. Allah'ın
dışında.Sadece isimler. Sadece isimleri ilahtır. Gerçekte ise ilah değil,
putturlar.
Allah onlar hakkında
bir delil indirmemiştir. Herhangi bir , şekilde bu düzmece ilahlara kulluk
edilmesini emretmemiştir.' Efendisine içki sunar. Aynı zamanda ülkenin kralı
olan efendisine şarap sunar.Ve asılır. Darağacında asılarak öldürülür.
Mısırlılar idam cezasını bu şekilde infaz ederlerdi.Hüküm verilmiş. İş bitmiş
ve kesinlik kazanmıştır.O ikisinden kurtulacağına inanan. Kesin olarak
beraatine karar verileceğine inandığı kişi.
Beni efendinin yanında
hatırla. Benim hiç bir suçum olmadan, haksız yere zindana atıldığımı krala
hatırlat.
Şeytan O'na efendisine
hatırlatmayı unutturdu. Veya şeytan Yusuf a Yüce Rabbini anmayı bir anlık
unutturdu. [30]
Hz. Yusuf (a.s)
kıssası devam ediyor. Bundan önce kendisi ile birlikte zindana giren iki
gencin, gördükleri rüyaları yorumlamasını istediklerinden söz edilmişti. Çünkü
gençler Hz. Yusufun rüya yorumlamayı iyi bildiğinin farkındaydılar. Fakat Hz.
Yusuf bu fırsatı değerlendirdi ve onlara rüya yorumlamaya ilişkin bilgisinin
sebeplerinden söz etti. Bu sırada küfür dinini terke-dişini, tek ve ortaksız
Allah'a inanışını, dolayısıyle ataları İbrahim, İshak ve Yâkub'un dinine tabi
oluşunu ve aynı zamanda Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmasının kendisine
yaraşmadığını anlattı. Hz. Yusuf bu sözleri, tutukluların Allah'ı bir yana
bırakarak putlara taptıklarını gözlemlediği için söylemişti. Onları Allah'a
kulluk etmeye.davet ederek sözlerini sürdürdü. Yüce Allah O'nun şöyle dediğini
bize aktarıyor:"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı bir sürü Rabler
mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar olan Allah mı?"
Ey zindan
arkadaşlarım, bana haber verin ve beni tasdik edin: Herbiri bir tarafta olan ve
ilah olduklarını iddia ettiğiniz şu put, şu yıldız, şu insan şu hayvan mı,
cinsleri ve renkleri birbirinden farklı bir sürü ilah mı, yoksa zatı ve
sıfatlarıyla bir ve ortaksız olan, her türlü mahlukat karşısında ezici güce
sahip olan Allah mı daha hayırlıdır?
"Kahhar olan tek
Allah" demekten başka bir cevap bulamadılar. Çünkü akıl, bu cevabı
kaçınılmaz kılıyor. Soma dönüp tüm tutuklulara hitab etti."Sizin Allah'tan
başka taptıklarınız."Ezici güce sahip tek ve ortaksız Allah'tan başka
kulluk ettiğiniz düzmece ilahlar "sizin ve atalarınızın uydurmuş olarak
adlandırdıklarınızdan başkası
değildir."Onlar isimlerden
ibarettir. Sizin bir puta, bir yıldıza veya bir heykele Rab veya ilah demenizle
o, ilah veya Rab olmaz. Rab; yaratan, rızıklandıran ve yönetendir. Gerçek ilah
tarafından rızıklandıran ve yaratılan varlıklar ise, kendilerine bile bir yarar
sağlamayan veya bir zararı başlarından savmaya muktedir değildirler. Nerede
kaldı başkalarına yardım etmeleri? Onlara ilah veya Rab adını takmak kocaman
bir yalan ve iftiradır. Bunlar birer addır. Allah onların yetkililiğini ortaya
koyan bir delil indirmemiştir. Dolayısıyle sizin onlara yönelik kulluğunuz
geçersiz ve boşunadır."Hüküm, yalnızca Allah'ındır."Hükmetme yetkisi
sadece Allah'a aittir. Ve O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi bir hüküm
olarak koymuştur. Şu halde O'ndan başkasına yönelik her türlü ibadet bâtıldır,
geçersizdir. Bu tür bir ibadeti terketmek ve ondan kaçınmak
gerekir,"Dosdoğru olan din işte budur."Tek ve ortaksız Allah'ın
hükmüne uyup O'ndan başkasına yönelik kulluğu reddetmektir. Tek, geçerli ve
dosdoğru din budur. Ne yazık ki, insanların büyük çoğunluğu bu gerçeğin
farkında değildir. Kendilerini yaratan, rızıklandıran ve hayatlarını
yönlendiren ve sonunda huzuruna çıkacakları gerçek ilahı bilmeyişleri onları
kendi elleriyle yontup ilahlaştırdıkları heykellere tapmaya yöneltmiştir. Putlarını
kendi yapar kendi tapar durumuna düşürmüştür. Bu, cahiliye mantığıdır.
İnsanları Allah'a davet etmeye ilişkin konuşmasının sonunda Hz. Yusuf,
rüyalarının yorumuna geçti."Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri
efendisine şarap içirecek."Serbest bırakılacak, yeniden kralın yanındaki
eski işine dönecek ve eskiden olduğu gibi krala şarap sunacak. Öbürü ise,
kralın ahçısıydı, kralın yemeğine zehir koyup onu öldürmeyi planlamakla
suçlanmıştı. O da asılacak ve kuşlar başına konup ondan yiyeceklerdir. Hz.
Yusuf böyle deyince onlar: "Biz rüya falan görmedik. Sadece seni sınamak
için böyle yaptık" dediler. Hz. Yusuf onlara şu cevabı verdi:
"Hakkında fetva istemekte olduğunuz iş olup bitmiştir." İster böyle
bir rüya görmüş olun, ister görmemiş olun. Bu iş olup bitmiştir, kesinlik
kazanmıştır. Sonra serbest bırakılacağını söylediği kişiye dönüp şöyle
dedi:"Efendinin katında beni hatırla."
Yani sahibin olan
kralın yanında benim suçsuz yere tutuklandığımı söyle. Mısırlılar köle sahibine
"Rab" derlerdi.
"Fakat Şeytan ona
Rabbini anmayı unutturdu."Şeytan Hz. Yusuf a Allah'ı anmayı bir an
unutturdu. Bu yüzden kalbiyle hizmetçiye ve krala yöneldi. Allah'ı unuttu. Bu
yüzden gerçek Rab olan Allah O'nu cezalandırdı ve zindanda nice yıllar daha
kaldı. [31]
1- İnsanları Allah'a davet etmek için her türlü
fırsatı değerlendirmek lazımdır.
2- Geçmişlerin
yaşadığı olayları örnek göstererek Tevhid inancını vurgulamak gerekir.
3- Herhangi
bir hususta sâdece Allah'ın hükmüne itibar edilir. Çünkü hak; O'nun hak diye
nitelendirdiği, bâtıl; O'nun bâtıl diye nitelendirdiği ve dinde; O'nun
yasalaştırdığı sistemdir.
4- Her meseledeki müşkülün çözümü için bilgisine
güvenilen birinden fetva istemek meşrudur.
5- Hz. Yusuf
(a.s) bir bakıma ümidini kurtulacağını söylediği delikanlıya bağlamak ve O'na:
"Beni efendinin yanında an," demekle gaflete düşmüştür. Gerçek
mevlasıni, kendisini öldürülmekten, kuyunun karanlık dibinden ve kadınların
baştan çıkarıcı düzenlerinden kurtaran dostunu unutmuştur. Bu da yedi yıl daha
zindanda kalmasına neden olmuştur. [32]
43- "Hükümdar: "Ben
rüyamda yedi besili
inek görüyorum,
onları yedi zayıf inek
yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelenler! Eğer
rüya yorumluyor sanız benim bu rüyamı
çözüverin" dedi."
44- "Dediler ki:
Bunlar karmakarışık düşlerdir.
Biz böyle düşlerin yorumunu
bilenler değiliz."
45- "O iki
kişiden kurtulmuş olanı,
nice zaman sonra
hatırladı ve :
Ben bunun yorumunu
size haber veririm,
hemen beni zindana gönderin" dedi."
46- "Yusuf, ey
doğru sözlü insan!
Yedi besili ineği yedi zayıf ineğin yediği
ve yedi yeşil
başakla diğerleri kuru
olan rüya konusunda bize fetva
ver. Umarım ki
insanlara da dönerim,
belki onlar Öğrenmiş olurlar."
Kral. Mısır kralı,
Aziz lakaplı vezir, yardımcılarından biriydi. Adı, Reyyan b. Velid idi.Yedi
cılız. Yedi zayıf inek.Ey ileri gelenler, devlet adamları, eşraf ve
yöneticiler. ı'Rüyamı bana yorumlayın.
Karmakarışık, hiç bir
anlamı olmayan, yalancı düşler Nice bir zaman sonra hatırladı. Yaklaşık olarak
yedi yıl sonra hatırladı.Ey sâdık Yusuf! Ey Yusuf, ey sıddik, ey doğru sözlü
Yusuf! Adam Hz. Yusufun ne derece doğru sözlü biri olduğunu zindanda
öğrenmişti. [33]
Sûrenin akışı, imtihan
maksatlı, meşakkati çekmekte ve çilesini doldurmakta olan Hz. Yusuf'la ilgili
olarak devam ediyor. Artık Yusuf (a.s)'un özgürlüğüne kavuşmasının zamanı
gelmişti ki, Mısır kralı bir rüya gördü, kendisini düşündüren bu rüyayı
yorumlamaları için kurmaylarını yanını çağırdı. Bu sahneyi Yüce Allah şu
ifadelerle bize aktarıyor:"Hükümdar dedi ki: "Ben rüyamda yedi besili
inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor. Onları yiyen inekler son derece
zayıf ve çelimsizdir. Bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru."
Sonra, etrafında
toplanmış bulunan devlet adamlarına ve bilginlere döndü: "Ey önde
gelenler! Eğer rüyamı yorumluyorsanız benim rüyamı çözüverin."
dedi."Rüyamı yorumlayın. Adamların şu cevabı verdiklerini bize aktarıyor
Yüce Allah:"Karmakarışık düşlerdir."Gördüğün rüya, yorumlanamayacak
türden bir düştür. Nitekim devamında şöyle diyorlar:"Biz böyle düşlerin
yorumunu bilenler değiliz."Kastettikleri karışık düşlerdir. Sahih bir
hadiste Resulullah efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Rüyalar rahmani ve
şeytani olarak iki kısma ayrılırlar."
Ardından Yüce Allah
şöyle buyuruyor:"O iki kişiden kurtulmuş olanı."Hz. Yusufun zindan
arkadaşlarından kurtulmuş olan."Nice zaman sonra hatırladı."Zindandan
ayrıldığı sırada Hz. Yusufun kendisine tavsiye ettiği şeyi hatırladı. Yusuf
O'na demişti ki "Beni efendinin yanında an." Adam bu tav-siyeyi ancak
yedi sene sonra hatırlayabildi. Sonra adam orada bulunanlara dedi ki:"Ben
bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni zindana gönderin."Beni
zindanda bulunan Yusufun yanma gönderin, rüyaları ondan daha iyi yorumlayacak
biri bulunmaz. Bunun üzerine O'nu zindana gönderdiler. Hz. Yusufun yanma
girince, Yüce Allah'ın bize aktardığı şekliyle şöyle dedi:"Yusuf; ey
Yusuf! Ey doğru sözlü insan! Yedi besili ineği yedi zayıf ineğin yediği ve yedi
yeşil başakla diğerleri kuru olan rüya konusunda bize fetva ver."Umarım
ki, insanlara kral ve adamlarına dönerim. Belki onlar
öğrenmişolurlar."Senin yorumunu öğrenir de ondan istifade ederler. [34]
1- Kâfir ve
fâsik bir adam salih bir rüya görebilir.
2~ Rüya iki
çeşittir, a) Rahman kaynaklı rüya. b) Şeytan kaynaklı düş.
3- Unutmak,
insanın özelliklerinden biridir.
4- Aşırı
övgüye kaçmadığı sürece, birini sahip olduğu bir özellikle nitelendirmek
caizdir. "Ey doğru sözlü adam!" demek gibi. [35]
47-"Dedi
ki: "Siz yedi yıl, önceleri gibi ekin ekin, yediğinizin az
bir kısmı dışında
kalanını biçtiklerinizi başağında
bırakın. "
48-"Sonra bunun
arkasından zorlu yedi yıl
gelecektir. Sakladığınız az
bir miktar dışında,
daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir."
49- "Sonra bunun
arkasından bir yıl
gelecektir ki, insanlar onda bol
bol yağmura kavuşturulacak ve
onda sıkıp-s ağaç aklar dır. "
Âdet üzere. Öteden
beri yapa geldiğiniz gibi.* Ve onu başaklarında bırakın, harmanlamayın.
Buğdayları başaklarından çıkarmayın.Yedi zorlu. Kurak geçen yedi zorlu
yıl.Depoladıklarınızdan. Tohumluk ve ihtiyaç için depolayıp koruduklarınız.İnsanlar
yağmura kavuşacaklar. İnsanlar- Rableri tarafından bol bol yağmura
kavuşturulacak ve Nil nehri yeniden bereketli akacaktır.Onda sıkacaklar.
Zeytin, üzüm, kamış ve şeker sıkıp-sağa-caklardır. [36]
"Ekin" diye
başlayan ifade, Hz. Yusufun kendisinden yorumlaması istenen kralın rüyasına
ilişkin yorumudur. Burada Hz. Yusuf diyor ki: Yedi yıl, önceleri yaptığınız
gibi ekin ekin. Bu, yedi besili ineğin yorumudur. Biçtiğiniz hasadı,
başaklarında bırakın, yani harmanlamayın ki, bozulmasın. Ama az bir kısmını
ihtiyacınız için harmanlayabilirsiniz. Bundan soma, yani yedi bereketli yıldan
sonra, yedi zorlu yıl gelecektir. Bu yıllarda kuraklık ve kıtlık had safhaya
ulaşacaktır. Bu da, yedi zayıf ineğin yorumudur. Bunlar önceki hububatı yiyip
bitireceklerdir. Demek istiyor ki, bu yedi kurak yılda, önceki verimli yedi
yılda biriktirdiklerinizi yersiniz. Daha önce tohumluk ve ihtiyaç için depoladıklarınızı
tüketirsiniz. Bundan sonra bir yıl gelecek ki, o yılda üzerinize bolbol yağmur
yağdırılacak, sıkıp-sağacaksıniz. Yedi kurak yılın ardından, bol yağmurlu bir
yıl geçireceksiniz; üzüm ve zeytin sıkacak, yeşil ve bereketin sağladığı
ürünler elde edeceksiniz. Âyeti kerimede yer alan "sonra bunun arkasından
bir yıl gelecek" şeklindeki ifadeye yönelik bir işaret bulunmuyor kralın
rüyasında. Bunu Yüce Allah Yusuf a öğretmiş, O' da sorulmadan, bunu bir iyilik
ve Yüce Allah'ın dilediği yüksek bir hikmet olarak onlara açıklamıştır. Yüce
Allah'ın her yaptığı yerindedir, O, her şeyi bilir. [37]
1- Mısır
toprağı, ilk çağlardan beri tarım yapılan, çift sürülen verimli birtopraktır.
2- İhtiyaç
fazlası ürünleri, uygun yerlerde korumak son derece önemli ve yararlı bir
ekonomi ilkesidir.
3- Hz. Yusuf
(a.s.)'un rüya yorumundaki bu bilgisi, gerçekten hayret vericidir.
4- Hz. Yusuf
Mısırlılara karşı son derece iyi ve lütufkar davranmıştır. Sorduklarından
fazlasını açıklamıştır onlara. [38]
50- "Hükümdar
dedi ki: "O'nu
bana getirin?" O'na elçi
geldiğinde Yusuf: Efendine dön de
O'na sor: Ellerini kesen o kadınların durumu
neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların
hileli düzenlerini
gerçekten bilendir."
51- "Hükümdar o
kadınlara: "Yusuf'un nefsinden
murad almak istediğinizde sizin
durumunuz neydi? dedi.
Onlar: Alah için, "haşa" dediler. "Biz ondan hiç bir kötülük görmedik." Aziz'in karısı dedi
ki: İşte şu
anda gerçek orta yere çıktı; O'nun
nefsinden ben murad almak
istemiştim. O ise
gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir. "
52- "Bu,
yokluğunda gerçekten kendisine
ihanet etmediğimi ve gerçekten
Allah'ın ihanet edenlerin
hileli düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin
de bilip öğrenmesi
içindi."
Kral dedi ki: O'nu
bana getirin. Yani Yusuf (a.s.)'u bana getirin.iElçi O'na geldiğinde. Kralın
elçisi O'na gelince.
I Rabbine dön. Yani
efendine dön., Kadınların durumları neydi? Durumunuz neydi?Haşa Yüce Allah,
iffetli bir insan yaratmaktan aciz olma durumundan münezzehtir.„ Hak açıkça
ortaya çıktı. [39]
Kralın gördüğü rüya,
Yüce Allah'ın Hz. Yusuf u zindandan çıkarmak için hazırladığı bir plandı.
Nitekim kral rüyayı görüp de ileri gelenler bu rüyayı yorumlama konusunda
yetersizliklerini ortaya koyunca, Hz. Yusuf un zindan arkadaşlarından
kurtulmuş olanı, O'nun daha önceki tavsiyesini hatıradı ve kraldan kendisini
zindandaki Yusuf a, rüya ile ilgili görüş almak üzere göndermesini istedi.
Kral gitmesine izin verdi, adam Hz. Yusuf un yanına gitti, rüyaya ilişkin
görüşünü sordu ve aldığı cevabı krala iletti. Kral bu ilginç cevapkarşısında
hayretler içinde kaldı. Rüyanın ifade ettiği mesajı net biçimde anladı. Bunun
üzerine ilmi düzeyi ve ahlaki yapısı verdiği cevapta son derece belirgin olan
Yusufu ödüllendirmek üzere huzuruna gethilmesini.emretti."Hükümdar dedi
ki; "Onu bana getirin." Yusufu huzuruma çıkarın."O'na elçi geldiğinde."
Kralın elçisi olarak, daha önce kendisi ile birlikte zindanda yatan adam yanına
geldiğinde. Bu adam idam edilmekten kurtulmuş ve yeniden kralın hizmetkarlığına
dönmüştü. Adam Hz. Yusuf a kralın kendisini çağırdığını söyledi. Yusuf ise,
krala "dön ve O'na sor, ellerini kesen o kadınların durumu neydi?"
Ellerini kesen kadınların ve beni suçlayarak zindana atılmama neden olan
kadının konuya ilişkin görüşlerini alsın. Bunun üzerine kral bütün kadınları
topladı ve "Yusufun nefsinden murad almak isterken durumunuz neydi?"
diye sordu. Onlar da "Allah için, "haşa" dediler." Ondan en
ufak bir kötülük görmedik. Yüce Allah, bunun gibi iffetli bir insanı her zaman
yaratmaktadır. Allah böyle değerli insanlar yaratmaktan aciz değildir. Onunla
ilgili en ufak bir ahlaksızlığa şâhid olmadık. Bu sırada Aziz'in karısı
Züley-ha'nın şöyle dediğini haber veriyorıt. Yüce Allah: "işte şu anda
gerçek orta yere çıktı."Açık seçik ve net biçimde
belirginleşti."O'nun nefsinden ben murad almak istemiştim."O, benden
murad almak istemiş değildi."O ise gerçekten doğruyu
söyleyenlerdendir."Ardından Yüce Allah şöyle buyuruyor:"Bu,
yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi bilmesi içindi."Buradaki
ifade, Hz. Yusufa aittir. Diyor ki Hz. Yusuf: Zindandan çıkmaktan kaçınmam, kralın
çağrısına uymamam ve kadınlardan işin iç yüzünü öğrenmesini istemem, kadınların
ağzından, özellikle Aziz'in karısının ağzından suçsuzluğumu öğrenmesini
istemem, bunun içindir. Nitekim kadın Yusuf (a.s.)'ın suçsuzluğunu itiraf etti.
Kendisinin Yusuf (a.s.)'dan murad almak istediğini söyledi. Çağrıyı
reddetmesinin sebebi, Aziz'in, kendisine ihanet etmediğimi, yokluğunda
ailesinden murad almak gibi bir ahlaksızlığa yeltenme-diğimi, namusunun ve
şerefinin kirlenmediğini bilmesidir. O, benim efendim-dir, bir köle olarak beni
satın aldı ve bana iyi davrandı, makamımı üstün tuttu. Yani bana iyi muamele
yaptı. Ve yine bilinsin ki, Yüce Allah, hainlerin düze-nini başarıya
ulaştırmaz. Eğer ben hain olsaydım, beni böylesine temize çıkarıcı, itibarı
yeniden kazandırıcı, onurlu bîr akibete ulaştırmazdı. Şu anda ırzı ve namusu
temiz, alnı açık ve iffetli bir insan olarak saygın bir konumda bulunuyorum.
Bu da ırz düşmanı bir hain olmadığımın açık delilidir. [40]
1- lim
insana fazilet ve şeref kazandırır. Bu niteliğe sahip Hz, Yusuf'u, kral sosyal
statülerin en üstünü olan huzuruna layık görmüştür.
2- Olaylar
karşısında yumuşak ve ağırbaşlı davranmak gerekir. Çok çabuk hareket edip öne
atılmamak gçrekir.
3- İnsanın
kendi aleyhine de olsa, doğru söylemek ve gerçeği savunmak üstün bir
niteliktir.
4- Züleyha,
günahını ikrar etmek suretiyle ne denli şerefli bir kadın olduğunu
göstermiştir. Bu da O'nu yüksek bir dereceye çıkarmıştır. Çok geçmeden doğru
sözlü peygamberin oğlu, doğru sözlü peygamber Yusufun dünya-ahiret zevcesi
olmuştur. Bu, Allah'ın lütfudur. Dilediğine bahşeder onu. O, büyük lütuf
sahibidir. [41]
53- "Ben
nefsimi temize çıkarmam.
Çünkü gerçekten nefs, Rabbimin kendisini
esirgediği dışında^ var
gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz
benim, benim Rabbimy
bağışlayandır, esirgeyendir.
"
54- Hükümdar dedi
ki: O'nu bana
getiriny O'nu kendime bağlı kılayım." O'nunla
konuştuğunda da şöyle
dedi: Sen bu gün bizim
yanımızda artık Önemli
bir yer sahibisin, güvenilirsin."
55-"Yusuf dedi
ki: Beni bu
ülkenin hazineleri üzerinde yönetici kıl. Çünkü ben,
bunları iyi bir koruyucuyum,
bilenim."
56-"İşte böylece
biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve iktidar
verdik. Öyle ki,
orada dilediği yerde
konakladı. Biz kime
dilersek rahmetimizi nasib ederiz
ve iyilik yapanların
ecrini kayba uğratmayız. "
57- "Ahiretin karşılığı
ise, iman edenler
ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır."
Kötülüğü çok emreden.
Çokça kötülük yapılmasını, insana zarar veren günahlar işlenmesini isteyendir.
Ancak Rabbimin rahmet
ettiği. Allah'ın merhamet ettiği kimseler hariç. Onun nefsi temiz ve
günahlardan arınmış olduğu için kötülüğü emretmez.Onu kendime özel kılayım.
Onu, danıştığım has adamlarımdankılayım. Sırdaş edineyim.Makam sahibi, emin. Bu
sayede dilediğini yaparsın. Bizim katımızda tam bir güvenilirliğe sahipsin.
Yerin hazineleri.
Mısır devletinin hazineleri.Muhakkak ki ben koruyanım bilenim. Bana emanet
ettiğinizi korur,nasıl yöneteceğimi bilirim.Dilediği yere konaklar. Dilediği
gibi Allah'ın hükmüne göre yönetir. Halbuki bundan önce, kuyunun karanlık
dibinde ve daracık zindanda idi. [42]
,
Hz. Yusuf (a.s)'un
kıssası devam ediyor ve Yüce Allah olup bitenleri bize şu ifadelerle aktarıyor:
"Ben nefsimi
temize çıkarmam. Çünkü gerçekten nefs, Rabbimin kendisini esirgediği dışında
var gücüyle kötülüğü emredendir."Bu sözler Hz. Yusufa aittir. [43]Kraldan
olayı tahkik etmesini, o günkü olaya tanık olan kadınları sorgulamasını isteyip
de, hem kadınlar, hem de vezirin karısı Onun suçsuzluğunu itiraf edince, Hz.
Yusuf bu sözleri sarfet-mİştir. Yani, ben böyle yaptım ki, vezir arkasında
kendisine ihanet etmediğimi ve Allah'ın hainlerin düzenlerini sonuçsuz
bıraktığını bilsin. Bir yandan da nefsini yeriyor. Çünkü kendisinden murad
almak isteyen Züleyha'yı dövmek istemişti."Ben nefsimi temize
çıkarmam." Sebebini de şöyle açıklıyor:
"Çünkü gerçekten
nefis," insan nefsi "Rabbimin kendisini esirgediği dışında, var
gücüyle kötülüğü emredendir."
Rabbimin merhamet
ettiği, iman ve salih amelle kendisini arındırmasına imkan tanıdığı nefisler
başka.Onlar muradlarma ermiş nefslerdir, iyiliği emreder, kötülüğü engellerler.
"Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." Bu sözü, daha
önce "Ben nefsimi temize çıkarmam" şeklinde sarfettiği sözün
açıklayıcısı, gerekçesi olarak sarfediyor. Demek istiyor ki: Eğer ben de onu
dövmek gibi bir istek uyanmışsa, bu bir kötülüktür. Ben bu kötülükten dolayı
Allah'a tevbe ediyorum. Allah bağışlayandır, affeder, hoşgörür. Kendisine tevbe
edenleri sorumlu tutmaz. O'na acır, merhamet eder, çünkü O, mü'min kullarına
merhamet eder. 53. âyetin içerdiği anlam budur.54 ve 55. âyetlere gelince; bu
âyetlerde, hükümdarın Yusufu yanına getirmelerini kurmaylarına emredişi ve
hükümdarla Hz.Yusuf arasında geçen konuşma konu ediliyor.
"Hükümdar dedi
ki: "Reyyan b. Velid, O'nu bana getirin."Yusufu bana getirin. Kral,
Yusuf'un nasıl bir bilgi ve hikmet düzeyine sahip olduğunu, manevi bir
olgunluğa eriştiğini anlamıştı. "O'nu kendime bağlı kılayım."
O'nu has adamlarımdan
biri kılayım. Yönetim işinde O'na danışayım, memleket meselelerinde O'nun,
bilgi ve hikmetinden istifade edeyim.Hz. Yusuf zindandan çıkıp geldi, kralın
yanma oturdu. O'nunla konuştu. Kral, kurak ve yağmurlu geçecek yılları sordu,
O'ndan yürek ferahlatıcı cevaplar aldı. Konuşması hikmetli, mantıklı ve
tutarlıydı. Tam bu sırada kendisini hayranlıkla dinleyen kral şöyle
dedi."Sen bugün bizim yanımızda Önemli bir yer sahibisin,
güvenilirsin."Yüksek bir makamın var artık. Ülkede dilediğin tasarrufta
bulunabilirsin. Bizim nezdimizde, her konuda tam bir güvenilirliğe sahipsin.
Hz. Yusuf hükümdarın bu onur verici önerisine şu karşılığı verdi:"Dedi ki:
"Beni ülkenin hazineleri üzerinde yönetici kıl."[44]Mısır
ekonomisinin yönetimini bana bırak. Bu, o günlerde ölmüş bulunan vezirin yerine
geçmesi anlamına geliyordu. Maliye ve ekonomi bakanlığını talep etmesini şu
gerekçeye dayandırdı: "Çünkü ben, iyi bir koruyucuyum, bilenim.""Yönetimini
üstlendiğim maliyenin gelirlerini korurum, idare etmesini, ekonomik planlamayı
bilirim. 56. âyette Yüce Allah, bu konuşmaların ardından ^u değerlendirmeyi
yapıyor:"İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf a güç ve iktidar verdik. Öyle
ki, orada dilediği yerde konakladı."Yukarıda değinilen sebepler ve
planlar aracılığı ile Yusufu Mısır ülkesine egemen kıldık. Orada dilediği yerde
konaklayabiliyordu. Alış-veriş, inşa ve imar amacı ile ülkenin her tarafını
dolaşıyordu. Artık mutlak tasarruf yetkisine sahip bir vezir olmuştu."Biz
kime dilersek rahmetimizi nasip ederiz."Kullarımızdan dilediğimizi
rahmetimizin kapsamına alırız ve iyilik yapanların ecirlerini zayi etmeyiz.
Hiç kuşkusuz bu, Yüce Allah'tan iyilik sahiplerine yönelik bir müjdedir ki,
ecirlerini noksansız verecektir.Hz. Yusuf da yüce Allah'ın, rahmetinin
kapsamına almayı dilediği kimselerdendi. Allah bu niteliğe sahip kimselerin
ödüllerini dünya ve ahirette eksiksiz verir. Bu arada Yüce Allah, takva
sahipleri için alıiret ödülünün daha hayırlı olduğunu vurguluyor. Bu ifadeden
maksat, insanları imana ve takvaya teşvik etmektir. Çünkü Allah'ın dostluğu bu
iki nitelikle elde edilir. Allah'ın dostları; mü'minler ve takva sahipleridir. [45]
1- Nefsin
kusurları ve hataları olduğunu belirterek onu yermek bir fazilettir.
2- "Kişi
dilinin altında saklıdır," ata sözünün hikmeti, bir kez daha isbat-
lanmıştır.
3- Usta ve
sanatkar bir kimsenin kendini, ehil olduğu bir işe aday göstermesi caizdir ve
bu, kendini temize çıkarmanın kapsamına girmez.
4- İnanç, söz ve amelde, ihsan (Allah'ı görür
gibi hareket etmek) üstün bir niteliktir.
5- îman ve takva, kişinin sahip olabileceği en
büyük fazilettir. [46]
58-"Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler.
O'nu tanımadıkları halde
kendisi onları hemen tanıdı."
59- "onların erzak yüklerini hazırlayınca
dedi ki: Bana babanızdan
olan kardeşinizi getirin.
Görmüyor musunuz, ben
Ölçüyü tam tutarım
ve ben konukseverlerin en
hayırlısıyım."
60- "Eğer O'nu
bana getirmeyecek olursanız,
artık benim ka-tımda sizin
için bir ölçek yoktur ve bana
da yaklaşmayın."
61- "Dediler ki:
O'nu babasından istemeye
çalışacağız ve herhalde biz
bunu yapabileceğiz."
62- "Yardımcılarına dedi
ki: "Sermayelerini yüklerinin
içine koyun, ihtimal ki ailelerine
döndüklerinde bunun farkına varırlar da
belki geri dönerler."
Ve Yusufun kardeşleri
geldi. Kenan yurdundan Mısır kralının yiyecek sattığını duymuşlardı çünkü.
Ve onlar O'nu inkar
edicilerdi. O'nun kardeşleri Yusufun kendi kardeşleri olduğunu anlayamadılar.
Bilmiyorlardı.Onların teçhizatlarını, yüklerini hazırlayınca. Onlara ikramda
bulunup ihtiyaç duydukları şeyleri verince. Yolculuk esnasında lazım olan
şeyleri verince.Babanızdan olan kardeşiniz. Bu kardeşin adı Bünyamin'di ve O
onlarla birlikte gelmemişti. Çünkü babası O'ndan ayrılmayı göze
alamıyordu.ı O'nu babasından istemeye
çalışacağız. s Ve gençlerine dedi. Yardımcılarına dedi. Sermayelerini. Erzak
almak için getirdikleri paralarını. [47]
Âyetlerin akışı içinde
Yusuf kıssası ve peşpeşe gelişen olaylar birbirini izliyor. Hz. Yusufun vezir
olmasının ardından, önce yedi yıllık bol yağmurlu bereketli dönem yaşandı. Daha
sonra kurak yıllar başladı. Diğer bölgelerdeki insanlar gibi Kenan bölgesindeki
insanlar da yiyecek arar duruma düştüler. Ülkenin her yanında kıtlık baş
gösterdi. Bunun üzerine Hz. Yâkub (a.s), oğullarını yiyecek aramaya gönderdi.
On kişiydiler. O sırada Mısır kralının yiyecek sattığını duymuşlardı. Bundan
sonraki gelişmeleri Yüce Allah şu ifadelerle aktarıyor:
"Yusufun
kardeşleri geldi." Kenan yurdundan Mısır'a geldiler. "Yanına
girdiler." Yusufun huzuruna çıktılar.
"O'nu
tanımadıkları halde kendisi onları tanıdı." Kardeşleri Hz. Yusufu tanıyamadılar.
Aradan geçen yıllar O'nuepey değişikliğe uğratmıştı. Durumunda önemli
değişiklik olmuştu."Onların erzak yüklerini hazırlayınca,"
istedikleri hububatı ölçüp her birinin payını devesine yükleyince. Kibundan
önce de onlara karşı son derece misafirperver davranmıştı."Dedi ki:
"Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin." Hiç kuşku yok ki, Hz.
Yusuf onların durumlarını sormuş, onlar da babalarından ve çocuklarından
ayrıntılı biçimde söz etmişlerdi. Bu yüzden; "Bana babanızdan olan
kardeşinizi getirin" demişti. İstediği kişinin adı Bünyamin'di. Onları
teşvik etmek amacıyla da şöyle dedi: "Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam
tutarım ve ben konuk severlerin en hayırlısıyım." Yanına gelmiş olan
konuğu en iyi ben ağırlarım."Eğer O'nu bana getirmeyecek olursanız, artık
benim katımda sizin için bir ölçek yoktur ve bana da yaklaşmayın."Bu
ısrarlı talep karşısında O'na şu cevabı verdiler:
"Dediler ki:
"O'nu babasından istemeye çalışacağız ve herhalde biz bunu
yapabileceğiz."O'nu getirmek için uğraşacağız sana dediğimiz gibi
"herhalde biz bunu yapacağız.""Yardımcılarına dedi ki:
"Sermayelerini yüklerinin içine koyun."Yüce Allah Hz. Yusuf un
hizmetçilerine "yiyecek almak için getirdikleri paraları, onların farkına
varamayacakları şekilde yüklerinin içine koyun" dediğini haber veriyor.zİhtimal
ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri
dönerler."Hz. Yusuf (a.s) bütün bunları, öz kardeşini yanına getirsinler
diye yapıyordu. Sermayelerini geri vermek de bu amaca yönelik bir teşvikdi.
Çünkü onlar bu parayı gördüklerinde, parayı alıkoymaktan kaçınacak ve sahibine
geri getireceklerdi. Böylece kardeşlerini de beraberinde getirdiler. Bu, Hz.
Yusuf (a.s)'un arzusuydu. Yüce Allah da O'nun bu arzusunu gerçekleştirdi. [48]
1- Allah'ın
planlaması ve takdiri hayret vericidir. Görüldüğü gibi, kralın rüyası, Hz.
Yusuf un rüyayı tabir edişi ve rüyanın tabir ettiği gibi çıkması, Yu-sufun
Mısır'da işbaşına gelmesine, kardeşlerinin bir gün yiyecek satın almak için
huzuruna çıkmasına ve böylece sonraki olayların bir silsile halinde
gerçekleşmesine yönelik bir ilahi planlamadır. Bu akıllara durgunluk veren
planı, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah tasarlayabilir. O'ndan başka ilah yoktur.
Kâinat üzerinde egemen olan tek ve ortaksız rab O'dur.
2- Hz.
Yusuf, tüm ailesini bir gün yanına getirmek amacı ile, önce kardeşi
Bünyamin'in güzel bir plan ile yanına gelmesini sağlıyor.
3- Tavır ve
davranışlarda imanın izi açık-seçik fark ediliyor. Çünkü Hz. Yusuf
kardeşlerinin ücreti verilmemiş bir malı helal kabul ederek yemeyeceklerini
biliyor. Bu yüzden geri dönsünler ve bu arada yanında görmek istediği öz
kardeşini de beraberlerinde getirsinler diye paralarını onların
farketmeye-cekleri şekilde yüklerinin içine koyuyor. [49]
63- "Böylelikle babalarına
döndükleri zaman, dediler
ki: Ey babamız! Ölçek
bizden engellendi. Bu
durumda kardeşimizi bizimle gönder de
erzağı alalım. O'nu
mutlaka koruyacağız.'1
64- "Dedi ki:
Daha önce kardeşi
konusunda size güvendiğimden başka,
O'nun hakkında size güvenir miyim? Allah en hayırlı koruyucudur
ve o, esirgeyenlerin esirgeyicisidir?"
65- "Erzak
yüklerini açıp da
sermayelerinin kendilerine geri
verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler
ki: .Ey babamız,
daha neyi arıyoruz, işte
sermayemiz bize geri
verilmiş; ailemize erzak
getiririz, kardeşimizi koruruz
ve bir deve
yükünü de ilave ederiz. Bu
aldığımız az bir
ölçektir."
66- "Bana etrafınızın
çepeçevre kuşatılması dışında,
O'nu ne olursa olsun
mutlaka bana getireceğinize dair Allah
adına keşi bir
söz verinceye kadar,
O'nu sizinle asla
gönder emeni." dedi.
Böylelikle O'na kesin
bir söz verince
dedi ki: Allah,
söylediklerinize
vekildir."
67- "Ve dedi
ki: Ey çocuklarım,
tek bir kapıdan
girmeyin, ayrı ayrı kapılardan
girin. Ben size Allah'tan hiç
bir şeyi engelleyemem. Hüküm
yalnızca Allah'ındır. Ben
O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler
de yalnız O'na
tevekkül etmelidirler."
Ölçek bizden
engellendi. Bize artık buğday ve erzak verilmeyecek. Kardeşimizi götürmedikçe
kral erzak vermeyeceğini söyledi.İstediğimiz ölçeği alalım.Önceden kardeşi
üzerine. Daha önce Yusuf hakkında da size güvenmiştim ve siz sözünüzü
tutmamıştınız.Ne istiyoruz? Daha ne istiyoruz. İşte sermayemiz bile bize iade
edilmiş.Ve deve yükü kadar erzak artırırız. On yerine on bir kişi olduğumuzda
bir deve yükü fazla erzak alırız.
Bu az bir ölçektir.
Kralın hazinesi dolu ve imkanları fazladır. Bir deve yükü fazla erzak almamız
O'na bir zarar vermez.Anlaşma. Yeminle pekiştirilmiş söz. Akit. Çepeçevre
kuşatılmadıkça. Sonumuz gelmedikçe.
Bir şeyden. Allah'ın
aksini dilediği bir şeyi yapmam mümkündeğildir. [50]
Hz. Yusuf kıssası
devam ediyor ve Yüce Allah, Yusufun kardeşlerinin Mısır'dan, Filistin'deki
Kenan bölgesine dönüşlerini şöyle aktarıyor:"Babalarına döndükleri
zaman." Hz. Yakub (a.s)'un yanma döndüklerinde "dediler ki: "Ey
babamız! Ölçek bizden engellendi," Yani artık bize buğdayverilmiyor.
Kardeşimiz Bünyamin'i götürmedikçe Mısır kralı bize erzak vermeyeceğini
söyledi."Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzağı alalım. O'nu
mutlaka koruyacağız."Herhangi bir durumda O'na bir kötülüğün ilişmesine
engel oluruz. Yâkub (a.s) onlara şu cevabı verir:"O'nun hakkında size
güvenir miyim?"Size asla güvenmem."Daha önce kardeşi konusunda size
güvendiğimden başka."Yusuf u çocukken çöle götürmelerine izin verirken
kendilerine güvendiğini hatırlatıyor."Allah en hayırlı koruyucudur ve
Allah, esirgeyenlerin esirgeyiçişidir."
Bu konuşma, Mısır'dan
döner dönmez ve henüz yüklerini açmamışken aralarında geçmişti. Yükleriniaçtıklarında
ise, şöyle dediler:"Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin" yani
paralarının "kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki:
"ey babamız! Daha ne istiyoruz,' işte sermayemiz bize geri verilmiş.""Ailemize
erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu, az
bir. ölçektir." Yani getirdiğimiz buğdaylar azdır. Daha fazla
alırız.Çünkü Mısır kralı ülkenin yaşadığı kıtlığı ve kurak yılları gözönünde bulundurarak
ve herkesin ihtiyacına cevap vermek için, bir kişiye sadece bir ölçek erzak
veriyor. Yüce Allah Hz. Yâkub (a.s)'un onlara şu cevabı verdiğini bize
bildiriyor:"Dedi ki: "O'nu sizinle asla gönderemem. Allah adına kesin
bir söz verinceye kadar..."O'nu bana tekrar geri getireceğinize yemin
ederek söz vermedikçe onu size veremem."Etrafınızın çepeçevre kuşatılması
dışında, O'nu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize" dair söz
verirseniz, sizinle birlikte gelmesine izin veririm. Düşman tarafından ya da
herhangi bir nedenle etrafınız sarılsa ve hepiniz öldürülürseniz o zaman başka.
İstediği gibi yemin ederek söz verdiler. Yüce Allah şöyle
buyuruyor:"Böylelikle O'na kesin bir söz verince dedi ki: "Allah,
söylediklerinize vekildir."Allah benim ve sizin şahidimizdir. Böylece
Allah'ı onların sözlerine şahit tutuyor. Hz. Yakub'un oğullan Mısır'a hareket
etmeye hazırlanınca, babalık duyguları ve imani merhamet duygusu kabardı ve
onlara şöyle dedi:
"Ey çocuklarım!
Tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin."Onbiriniz birden
aynı kapıdan girmeyin, yoksa size kem gözle bakanların nazarı değer. Değişik
kapılardan girin. O zaman insanlar sizi bir babadan gelen kalabalık bir
topluluk olarak görmez. Ve kıskananların gözleri size ilişmez. Ardından şöyle
dedi:"Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam."Allah'ın dilediği
birşeye engel olmam mümkün değildir."Hüküm yalnızca
Allah'ındır."O'nun dilediği olur."Ben O'na tevekkül ettim."O'na
güvenip dayandım.Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etsinler."O'na
güvenip dayansınlar. O, her şeye yeter, O'nsuz hiç bir şey olmaz. O, yücedir,
yüce hüküm sahibidir. [51]
1- Hz. Yâkub
(a.s)'un Allah'a tevekkül edişi, Yüce Rabbine yönelik sarsılmaz güveni, isim ve
sıfatlarına ilişkin derin bilgisi Ön plana çıkıyor. Nasıl olmaz ki, O, Allah'ın
peygamberlerinden biri değil midir?
2- Öz evlat
gibi, en yakın akrabalarla ilgili olsa dahi, önemli konularda yeminli söz almak
caizdir.
3- Mü'minin
nazardan korkması ve bundan korunmak için Önlem almaya çalışmasında bir sakınca
yoktur. Ancak bu tedbirin Allah'ın takdir ettiği hiç bir şeyi önleyemeyeceğini
ve yaratıkları üzerinde tek ve ortaksız egemenliğin, O'na ait olduğuna kesin
olarak inanmak gerekir.
4- Allah'a
tevekkül etmek, güvenip dayanmak farzdır. Sonra da karar verilen işi yapmaya
koyulmak gerekir. [52]
68-"Babalarının kendilerine
emrettiği yerden Mısır'a
girdiklerinde; bu, Yakub'un
nefsindeki dileği açığa
çıkarması dışında onlara Allah'tan
gelecek olan hiç
bir şeyi gidermeyi
sağlamadı. Gerçekten O, kendisine
öğrettiğimiz için bir
ilim sahibiydi. Ancak insanların
çoğu bilmezler."
69-"Yusuf'un yanma
girdikleri zaman, O,
kardeşini bağrına bastı; "Ben" dedi.
"Senin gerçekten kardeşinim.
Artık onların yaptıklarına üzülme."
70- "Erzak yüklerini
kendilerine hazırlayınca da,
su kabını kardeşinin yükü
içine bıraktı; sonra
bir münadi şöyle
seslendi: "Ey kafile! sizler
gerçekten hırsızsınız."
71- "Onlara doğru
yönelerek: Neyi kaybettiniz?" dediler."
72- "Dediler ki:
"Hükümdarın su tasını
kaybettik, kim onu getirirse, O'na bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim."
Ancak Yâkub'un
nefsindeki ihtiyaç. Evlatlarına duyduğu şefkatin etkisiyle, nazarı onlardan
uzak tutma iradesiydi bu, Hz. Yâkub'un tamennisi.j Kardeşini bağrına bastı.
Yemek vaktinde ve yatacakları sırada kardeşini bağrına bastı. .. Üzülme.Tası
koydu. Kralın tasını yükünün İçine koydu. Tas altındandı. Kral onunla su
içerdi. Sonra tahıl ölçümü için bir ölçek halinegetirmişti.Tellal seslendi. Bir
münadi seslendi. Ey kafile! Kralın tası. ı
Ben ona kefilim. Bir deve yükü tahılınverileceğine kefilim. [53]
Sûrenin akışı ile
birlikte Hz. Yusuf kıssasına devam ediyoruz. Babaları Hz. Yusuf un kardeşlerine
"Mısır'a girecekleri zaman aynı kapıdan girmemelerini, değişik kapılardan
şehre girmelerini" istemişti. Ki, kendilerine göz değmesindi. Kardeşler
babalarının isteği üzerine Mısır'ın başkentine değişik kapılardan girdiler.
Şimdi bu olayı Kur'an-ı Kerim'in üslubu içinde izleyelim:"Babalarının
kendilerine emrettiği yerden Mısır'a girdiklerinde."
Bu, yani değişik
kapılardan şehre girişleri "Onlara hiç bir şey sağlamadı."Allah'ın
takdir ettiği herhangi bir şeyi önleyemedi. "Yâkub'un nefsindeki dileği
açığa çıkarması dışında."Yâkub onların Topluca şehre girmeleri durumunda,
kendilerine göz değeceğinden endişe ediyordu."Gerçekten O, kendisine
öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi." Hz. Yâkub'a yönelik bir övgüdür bu.
Bizim kendisine öğrettiğimiz bir bilgi ve hayat biçimi üzere hareket eder.
"Ancak insanların çoğu bilmezler.Yüce Allah'ın buyurduğu gibi insanların
çoğu Yüce Allah'ı, kemâl ve cemâl sıfatlarını, sevdiği ve öfkelendiği şeyleri,
rızasına giden yolları, kul için haram olan ve kaçınılması gereken şeyleri
bilmezler. 68. âyet bunu gösteriyor.Bundan sonraki âyette, Hz. Yâkub (a.s)'un
oğullarının Hz. Yusuf'un yanma girdiklerinde, Yusuf un özkardeşİolan Bünyamin'i
bağrına bastığı anlatılıyor. Uyku vakti geldiğinde Hz. Yusuf onları ikişer
kişilik odalara yerleştirdi. Onbir kişiydiler. Böylece Bünyamin yalnız kaldı.
Hz. Yusuf; "O benimle kalacak," dedi. İkisi başbaşa kalınca Hz.
Yusuf O'na kim olduğunu söyledi. Öz kardeşi Yusuf olduğunu ve üvey
kardeşlerinin babasına ve Yusuf'a yaptıklarından dolayı artık üzülmemesini
söyledi. Ayrıca kendisini yanında tutmak için bir plan hazırladığını, bunun
için endişeye kapılmamasıni ve kardeşlerine herhangi bir şey söylememesini
tembihledi. İşte buna şu ifadelerle işaret ediliyor:
"Yusufun yanına
girdikleri zaman, O, kardeşini bağrına bastı; "Ben" dedi. "senin
gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme."70. âyette ise.
Hz. Yusufun öz kardeşi Bünyamin'i yanında tutmak için kurduğu plan konu
ediliyor. Hz. Yusuf herbirinin yükünü hazırlayınca, her türlü ihtiyaçlarını
giderip artık yolcu etmek üzereyken, onların farkına varmayacakları bir
şekilde, kralın altın tasını kardeşi Bünyamin'in devesinin yükü içine koydu.
Sonra kafile hareket edince, bir çağına arkalarından seslendi:"Ey kafile
ey kafiledekiler, gerçekten siz hırsızsınız!" Şimdi de gelişmeyi Kur'an
üslubu içinde izleyelim: "Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su
kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir çağına şöyle seslendi: "Ey
kafile! Sizler gerçektenhırsızsınız."Yüce Allah, Hz. Yâkub (a.s)'un
oğullarının tepkisini de şu şekilde aktarıyor:"Onlara doğru yönelerek:
"neyi kaybettiniz?" dediler. Şöyle dediler: "Hükümdarın su
tasını kaybettik, kim onu getirirse. Ona bir deve yükü vardır."Mükafat
olarak O'na bir deve yükü yiyecek verilecektir."Ben de buna
kefilim."Bir deve yükünün kendisine verileceğini garanti ediyorum. [54]
1- İlim,
ilim adamları ve ilimle uğraşanlar yüksek derecelere sahiptirler.
2- "İnsanların çoğunun cahil olduğu,
hakikatlerin farkında olmadığı bir
gerçektir.
3- Hz.
Yusuf, diğer kardeşlerinin gidip de öz kardeşinin yanında kalması
için güzel bir plan
kuruyor.
4- Belli bir iş yapan kimselere ömıl vermek
meşrudur. İslâm fıkhında buna "ciale" denir.
5- Bir işe kefil olmak meşrudur. Kefil olan
kişi, borcu ödemek zorundadır. [55]
73- "Allah adına,
hayret" dediler. "Siz
bilmişsiniz ki, biz bu
yere bozgunculuk çıkarmak
amacıyla gelmedik ve
biz hırsız değiliz. "
74- "Öyleyse" dediler.
"Eğer yalan
söylüyorsanız, bunun cezası
nedir?"
75- "Dediler ki:
Bunun cezası, su
tası yükünde bulunanın kendisidir. İşte
biz zulmedenleri böyle
cezalandırırız."
76- "Böylece Yusuf
kardeşinin kabından önce
onların kab-larını yoklamaya
başladı. Sonra onu kardeşinin
kabından çıkardı. İşte
biz Yusuf için böyle
bir plan düzenledik. Yoksa
hükümdarın dininde kardeşini
alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın
dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle
yükseltiriz ve
her bilgi sahibinin
üstünde daha iyi bir bilen vardır."
Vallahi. Allah adına
andolsun.Yeryüzünde fesat çıkarmamız için. Ülkede bozgunculuk çıkarmak, günah
işlemek için gelmedik.j Biz hırsız değiliz. Daha önce hiç kimsenin birşeyini
çalmadığımız gibi, su tasını da çalmadık.-* Kimin yükünde bulunursa o, O'nun
karşılığıdır. Yani çaldığı şeye karşılık olarak köleleştirilir.Biz zalimleri
böyle cezalandırırız. Biz şeriatımızda zalimleri böyle cezalanduınz. Kardeşinin
yükünde. Kardeşinin yükündeki kabın içinden.Biz Yusuf a böyle planlattık.
Övgüye değer bir şekilde sonuçlanan bu planı Yusuf için böyle kolaylaştırdık.i
Melikin dininde. Kralın yürürlükteki yasasında. Çünkü kralın yasasına göre
hırsız dayak cezasına çarptırılır ve çaldığı şeyin bedeli kendisine ödettirildi.Dilediğimiz
kimsenin derecelerini yükseltiriz. Yusuf (a.s)'un derecelerini yükselttiğimiz
gibi. [56]
Hz. Yusuf (a.s) ve
kardeşleri kıssası devam ediyor. Kralın su tasının çalındığı ilan edilince,
kafile, yüklerinin aranması için durduruldu. Bu arada tasın yerini söyleyene
bir deve yükü yiyeceğin ödül olarak verileceği de belirtildi. Şimdi Yusuf un
kardeşlerinin tepkilerini Kur'an-ı Kerim'in akıcı üslubu içinde izleyelim.
"Allah adına,
hayret" dediler. "Siz de bilmişsiniz ki, biz bu yere bozgunculuk
çıkarmak amacıyla gelmedik."
Hırsızlık yapmak ve
günah işlemek amacında değiliz. Biz tahıl almak İçin gelmiş bulunuyoruz.
"Bİz hırsız
değiliz."Hiç bir zaman hırsızlık yapmadık. Bu arada kralın adamları onlara
şu cevabı verdiler:
"Öyleyse"
dediler. "Eğer yalan söylüyorsanız, bunun cezası nedir?" Yusuf'un
kardeşleri şu karşılığı verdiler: "Dediler ki: "Bunun cezası, su tası
yükünde bulunanın kendisidir."Demek istiyorlar ki, hırsız, çaldığı malın
karşılığında köleleştirİlir. "İşte biz zulmedenleri böyle
cezalandırırız."Bizim yasalarımızda hırsızlığın cezası budur. Bunun
üzerine Hz. Yusuf bizzat kendisi tası aramaya başladı.Teker teker yüklerini
aradı, en sonunda, işin içinde önceden hazırlanmış bir plan olduğu anlaşılmasın
diye öz kardeşinin yüküne baktı ve kralın su tasını oradan çıkardı. Bunları şu
ayet-i kerimeden öğreniyoruz: Böylece Yusuf kardeşinin kabından önce onların
kablarını yoklamaya başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı." İşte
biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. İyi bir sonuç veren bu planının
amacına ulaşmasını bu şekilde kolaylaştırdık."Yoksa hükümdarın dininde
kardeşini yanında alıkoyamazdı "Mısır yasalarına göre kardeşini köle
olarak yanında tutamazdı. Kralın yasalarında hırsızlığın cezası dayak ve
çalınan malı tödemekti."Ancak Allah'ın dilemesi başka." O, bir şey
diledi mi kesinlikle olur."Biz dilediğimizi, derecelerle
yükseltiriz."Dilediğimiz kimseyi bilgi bakımından yüksek derecelere
çıkarırız. Yusuf u yüksek bir bilgidüzeyineçıkardığımız gibi."Her bilgi
sahibinin üstünde" bilgili her insandan "daha iyi bir bilen
vardır."Ve nihayet bilgi silsilesi Yüce Allah'ta noktalanır. O, herkesten
daha bilgilidir. O'ndan daha bilgili hiç kimse yoktur. Bilginin kaynağı O'dur
ve O'na yöneliktir. O, olmasaydı, hiç kimse hiç bir şey bilemezdi. [57]
1- Gerektiğinde
Allah adına yemin edilebilir.
2- Suçsuz kimsenin kendini savunması meşru bir
haktır.
3- Hz. Yâkub
(a.s)'un şeriatında hırsızlığın cezası; hırsızın köle olarak alıkonma sidir.
4- Allah,
dostları amaçlarına ulaşsın diye, onların planlarını başarıya ulaştırır.
5-Bu arada
Hz. Yusuf (a.s) dönemindeki
Mısır'ın yasalarında hırsızlığın
cezasını da öğrenmiş bulunuyoruz.
6- Hz. Yusuf
(a.s) bilgide yüksek bir makama sahipti.
7- Her bilgi
sahibinin Üstünde daha iyi bir bilen vardır. Ve'bu silsile Yüce Allah'la
noktalanır. O'ndan daha iyi bilen kimse yoktur. [58]
77- "Dediler ki:
Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan
önce O'nun kardeşi de çalmıştı.
Yusuf bunu kendi içinde saklı
tuttu ve bunu onlara
açıklamadı. İçinden: "Siz
daha kötü bir
konumdasınız" dedi.
Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha
iyi bilir."
78z"Dediler
ki: Ey veziri gerçek şu ki, bunun yaşlı
V£ büyük bir babası var;
O'nun yerine bizden
birisini alıkoy. Doğrusu
biz? seni iyilik yapanlardan
görmekteyiz."
79- "Dedi ki:
"Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a
sığınırız. Yoksa bu
durumda kuşkusuz bir zalim oluruz."
Eğer çalmışsa. Tası
gizlice bulunduğu yerden almışsa. O'nun kardeşi da çalmıştı. Yani, çocukken
Yusuf da çalmıştı. Yusuf onu gizledi. Yusuf bu suçlamayı içinde saklı tuttu.
jOnu onlara açıklamadı.Siz konum itibarıyla daha şerlisiniz. Hırsızlıkla
suçladığınız kişiden daha düşük bir konumdasınız.Vasfettiğinizle.
Yakıştırdığınız veya sözünü ettiğiniz şeyin iç yüzünü Alah sizden daha iyi
bilir.Yaşlı ve büyük bir baba. Yâkub (a.s).Allah korusun. Eşyamızı yanında
bulmadığımız bir kimseyi alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Eşya olarak. Eyşamız. Su
tası. [59]
Âyetlerin akışı içinde
Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssası devam ediyor. Hz. Yusuf tası kardeşinin
yükünden çıkarıp, O'nun çaldığı açıkça görülünce, diğer kardeşleri şöyle
dediler:"Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı."'Şayet
tesbit etmiş bulunduğunuz gibi Bünyamin tası çalmışsa, bunda şaşılacak bir şey
yoktur. Bundan önce, kardeşi de çalmıştı. Bununla Hz. Yusuf un çocukluğunda
yaptığı bazı şeyleri kastediyorlardı. Yusuf çocukken gizlice yiyecek alır
yoksullara yedirirdi. Bir ara büyükbabasının putunu çalmış ve onu kırmıştı ki,
büyük babası (annesinin babası) ona tapmasın diye. Bu ise, hırsızlık sayılmaz.
Böyle bir davranışın yerilecek tarafı yoktur. Bilakis övgüye değer
davranışlardır bunlar."Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara
açıklamadı."Hz. Yusuf; "Bundan önce O'nun kardeşi de çalmıştı,"
suçlamasının asılsızlığını yüzlerine vurmadı. İşin asimi onlara söylemedi,
cevap olarak şöyle dedi:Siz daha kötü bir konumdasınız." Hırsızlıkla
suçladığınız kişiden daha alt bir derecedesiniz."Sizin düzmekte
olduklarınızı Allah daha iyi bilir."
Sözünü ettiğiniz şeyin
iç yüzünü Allah herkesten daha iyi bilir. Hz. Yusuf un biraz sert biraz
iğneleyici sözlerini duyunca merhametine ve şefkatine sığınmaya başladılar:"Dediler
ki: "Ey vezir! Gerçek şu ki, bunun yaşlı ve büyük bir babası var."'
Alıkoymak istediğin bu kardeşimizin yaşlı bir babası var. Çocuğundan ayrılmak
O'na zor gelir. Bu ayrılığa dayanamaz."O'nun yerine bizden birisini
alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz."O'nun yerine
bizden birini alıkoy. Senin gibi bir iyilik sever, bu yaşlı adamdan bu iyiliği
esirgemez. Hz. Yusuf onlara şu cevabı verdi: "dedi ki: Allah a
sığınırız." Böyle bir yanılgıya düşmekten, "Eşyamızı kendisinde
bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız."
"Yoksa bu durumda
kuşkusuz biz zalim oluruz."Suçluyu bırakıp da suçsuzu alıkoyarsak, asıl
hırsız yerine bir başkasını cezalandırırsak, bu durumda zalimlerden oluruz.
Böyle bir şeyi ne arzu ederiz, ne de onaylarız. [60]
1- Hatadan
dolayı özür dilemek güzel bir davranıştır.
2- İnsanlara
gelebilecek zararları engellemek ve yararlı çalışmalar yapmak için bir kişi
göreve talip olabilir..
3- Zor
durumda kalan bir kişi, birinden merhamet ve şefkat dileyebilir.
4- Asıl
suçluyu bırakıp O'nun yerine bir başkasını cezalandırmak zulümdür, haramdır. [61]
80-"O'ndan umutlarını
kestikleri zaman, durumu kendi
aralarında görüşmek üzere
bir yana çekildiler.
Onların büyükleri dedi ki:
Babanızın size karşı
Allah adına kesin
bir söz aldığını ve
daha önce Yusuf konusunda yaptığınız
aşırılığı bilmiyor musunuz? Artık ben, ya
babam bana izin
verinceye veya Allak bana ilişkin
hüküm verinceye kadar
bu yerden kesin
olarak ayrılamam. O, hüküm
verenlerin en hayırlısıdır."
81-"Dönün babanıza
ve deyin ki: Ey babamız!
Senin oğlun gerçekten hırsızlık
etti. Biz, bildiğimizden başkasına
şahitlik etmedik. Biz
gaybın kollayıcıları değiliz."
82 "İçinde olduğumuz
şehre sor, hem
kendisinde geldiğimiz
kervana da. Biz
gerçekten doğruyu söyleyenleriz."
83-"Hayır" dedi.
"Nefsiniz sizi yanıltıp bir
işe sürüklemiş. Bundan sonra bana düşen güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın
kendisidir."
84-"Ve onlardan yüzünü çevirdi
ve: Ey Yusuf'a karşı artan kahrım!" dedi.
Ve gözleri üzüntüsünden ağardı.
Ki yutkundukça
yutkunuyordu."
Başbaşa verip görüşmek
üzere bir yana çekildiler. İstişare etmek için kendi aralarında toplandılar.
Sizden kuvvetli söz
aldı. Çepeçevre kuş atılmadıkça O'nu gen getireceğinize yemin ederek söz
vermiştiniz. Önceden yaptığınız aşırılık. Bünyamin'i kaybedişinizden önce,
Yusuf hakkında da aşırılığa kaçmıştınız.
1 Bu yeri asla
terketmeyeceğim. Yani Mısır'ı terketmeyeceğim. Biz gayıp için muhafız değiliz.
Bize göre gayıb sayılan mese-J leleri bilemeyiz. Gaybı kollayacak durumda
değiliz.İçinde geldiğimiz kervan. Beraber geldiğimiz kafiledeki kimseler.
Bunlar Kenanlıydılar.Nefsiniz size süsledi. Nefsiniz size bu işi süsledi,
çekici kıldı, siz de yaptınız.İ Onların hepsini bana getirmesi. Onların tümünü
bana getirmesini umarım. Yusuf, Bünyamin ve Rubeyili bana kavuşturmasını ümit
ederim.Onlardan yüz çevirdi. Sözlerini dinlemedi. s Ey hüznüm! Şimdi tam
hüzünlenme zamanıdır.Ve O içine atıyor haldeydi. Üzüntüsünü, kederini içine
gömüyordu. [62]
Hz. Yusuf ve
kardeşleri arasında geçenleri konu alan âyetlerin akışı devam ediyor. Hz.
Yusuf (a. s) kardeşini hırsız olarak alıkoyup diğer kardeşle-rinin "O'nun
yerine herhangi birimizi alıkoy" şeklindeki önerilerini reddedince, Hz.
Yakub (a.s)'un oğullan bir yana çekilip durum değerlendirmesi yaptılar. Şimdi aralarında
yaptıkları konuşmayı Kur'an üslubu içinde izleyelim:"O'ndan umutlarını
kestikleri zaman," ricalarının bir işe yaramayacağını anladıkları zaman,
"kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler."
Başbaşa verip
sorunlarını görüştüler."Onların büyükleri dedi ki: "babanızın size
karşı Allah adına kesin birsöz aldığını bilmiyor musunuz?"Mısır veziri
istedi diye, babalarından Bünyamin'i isterlerken, O'nun ken1 dilerinden aldığı
yemin destekli ahdi hatırlatıyor."Daha önce Yusuf konusunda yaptığınız aşırılığı
bilmiyor musunuz?"
Yusufu kuyuya atmakla,
çıkarıldıktan sonra da köle olarak satmakla işledikleri haksızlığa işaret
ediyor. Ardından Babam bana dönüş izni vermedikçe Mısır'dan ayrılmam.
"Veya Allah bana ilişkin bir hüküm verir."
Benim düşündüğümden
daha hayırlı bir çözüm yolu gösterir: "O, hüküm verenlerin en
hayırlısıdır."
Büyük kardeş, Mısır'da
kalışı konusunda kardeşlerini ikna edince, bu sefer de babalarına ne
söyleyecekleri hususunda onlara yol gösterdi:"Dönün babanıza ve deyin ki:
"Ey babamız! Senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden
başkasına şahitlik etmedik."Tasın kardeşimizin yükünden çıkarıldığını
gözlerimizle gördük.
"Biz gaybın
kollayıcıları değiliz."Eğer kardeşimizin başına böyle bir şeyin geleceğini
önceden bilseydik, O'nu beraberimizde götürmezdik. Kaldı ki, hırsızın çaldığı
şeye bedel olarak ahkonacağmı "söylediğimizde de senden öğrendiklerimizi
esas aldık."İçinde olduğumuz şehre sor."Mısır'ın başkentini
kastediyorlar."Kendisinde geldiğimiz kervana da.""Biz gerçekten
doğru söyleyenleriz."Bu söylediklerimizin tümü gerçeğin ifadesidir. Ağabey
Rubeyil, kardeşlerine bu şekilde yol gösterdi. Geri dönüp babalarının
huzurunda toplandıklarında Rubeyil'in dediklerini O'na söylediler. Hz. Yakub
(a.s) dediklerine inanmadı ve şöyle dedi:"Hayır" dedi.
"Nefsiniz sizi yanıltıp bir işe sürüklemiş."Nefsiniz yalnış bir şeyi
size süsledi, çekici kıldı, siz de bu cazip hatayı işlediniz." Bana düşen
güzel bir sabırdır."Başıma gelenlere karşı güzel bir sabırla sabretmem
gerekir. Acze düşerek, Allah'tan başkasına şikayette
bulunmamalıyım."Umulur ki, Allah onların tümünü bana getirir." Yusuf
a, Bünyamin'e ve Rubeyil'e kavuşturur. "Çünkü O, bilendir." Kendisine
muhtaç olduğumu bilir. " Hüküm ve hikmet sahibidir."Dostlarına ve
salih kullarına ilişkin planı bir hikmete dayanır. "Ve onlardan yüzünü
çevirdi."
Onlarla konuşmaya son
vererek yüzünü başka tarafa çevirdi. Ve "Ey Yusufa karşı artan kahrım!
dedi," ey kahrım, ey hüznüm! işte şimdi hüzünlenme zamanıdır.
"Yusufa karşı" Yusuf tan dolayı üzelmenin, kederlenmenin tam
zamanıdır. Yüce Allah O'nun bundan sonraki halini şöyle tasvir
ediyor:"Gözleri üzüntüsünden ağardı."Gözünün karası gitgide ağarmaya
başladı. Bu demektir ki O, görme du-.yusunu kaybetti.
"Yutkundukça
yutkunuyordu."Hüznünü, kederini, üzüntüsünü içine atıyordu. Hiç kimseye
açılmıyor ve Allah'tan başka kimseye şikayette bulunmuyordu. [63]
1- Önemli meselelerle ilgili olarak istişarede
bulunmak görüş alış veriş yapmak İslâmî bir prensiptir.
2- Verilen sözlere bağlı kalınması gerektiğini
hatırlatmak bir yükümlülüktür.
3- Bazen mü'min utanır ve hayasından dolayı
kendisi için yararlı olacak şeylerden geri durur.
4-Öğüt
vermek ve bu öğüdü, muhatabın daha önce söylediği ya da işlediği şeylerle
desteklemek meşru ve uygun bir yöntemdir.
5- Karışık
durumlarda veya geçmişteki bir ithamdan dolayı, suçsuz olan bir kimseyi
suçlamak caiz değildir,
6- Kahrı ve
hüznü açığa vurmak ve derdi Allah'a şikayet etmek caizdir. [64]
85-"Allah adına,
hayret" dediler. "Hala
Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda
ya kahrından hastalanacaksın ya
da helake uğrayanlardan olacaksın."
86- "Dedi ki:
Ben, dayanılmaz kahrımı
ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben
Allah'tan bir bilgi olarak
sizin bilmediğinizi de biliyorum."
87- "Oğullarım, gidin
de Yusuf ile
kardeşinden bir haber araştırıp getirin
ve Allah'ın rahmetinden
umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası
Allah'ın rahmetinden umut
kesmez"
88- "Böylece Yusuf'un
huzuruna girdikleri zaman,
dediler ki: Ey vezir! Bize
ve ailemize şiddetli
bir darlık dokundu;
önemi olmayan bir sermaye
ile geldik. Bize
artık ölçeği tam olarak ver ve bize
ilave bir
bağışta bulun.
Şüphesiz Allah, tasaddukta
bulunanlara karşılığını verir."
Vallahi hâla
anıyorsun. Allah'a andolsun ki, hâla anıp durmak tasın Yusufu.Kahırdan,
sıkıntıdan. Bu müzmin hastalığından dolayı kendini helak edeceksin.Büyük
üzüntümü şikayet ediyorum. Başkasına açılmadıkça katlanılması imkansız çok
şiddetli üzüntü demektir.Araştırın. Bir sonuca varana kadar onlara ilişkin
haberleri iyice araştırın."Allah'ın rahmetinden.ı Önemsiz sermaye ile.
Önemsiz, kimsenin dönüp bakmadığı az miktarda dirhemle geldik.Sadaka verenleri
mükâfatlandırır. Tasaddukta bulunanları dünya ve ahirette ödüllendirir. [65]
Sûrenin akışı içinde
izlediğimiz Hz. Yusuf (a.s) kıssasının bu kısmında, Hz. Yakub (a.s) ile
Mısır'dan dönen oğulları arasında geçen konuşmaya tanık oluyoruz. Oğulları
Mısır'da başlarından geçenleri anlatınca Hz. Yâkub (a.s) onlardan yüzünü
çevirdi. Sözlerine inanmadığını bu hareketiyle onlara gösterdi. Ve "Ey
Yusufun dayanılmaz kahrı!" diye iç geçirdi. Hüznü o düzeye vardı ki,
sonunda gözleri ağardı. Dayanılmaz acılarını içine gömerek yutkunup duruyordu.
Bu durura karşısında oğulları şöyle dedi:"Allah adına, hayret"
dediler. "Hala Yusufu anıp durmaktasın."Allah'a andolsun ki, Yusufu
bu şekilde anmaya devam edişin, sonunda ölümcül bir hastalığa yakalanmana,
kendikendini helak etmene neden olacaktır. Hz. Yâkub (a.s) onlara şu cevabı
verdi.
"Ben dayanılmaz
kahrımı" kederimi "Ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben
Allah'tan sizinbilmediğinizi de biliyorum."Yusufun gördüğü rüya da
doğrudur. Allah ilerde tümünü bir araya getirecek ve rüyada görüldüğü gibi
Yusuf içinsaygı ve selamlama secdesi edeceklerdir. Ardından oğullarına şöyle
dedi:
"Oğullarım, gidin
de Yusuf ile kardeşinden bir haber getirin."Onlar hakkında bir haber
edinmek için duyarlı olun, sorup soruşturun, gittiğiniz yerleri
gözetleyin."Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin."Allah'ın bir çıkış
yolu göstereceğine, sizi rahmetinin kapsamına alacağına ilişkin umudunuzu
yitirmeyin. Niçin böyle bir uyarıda bulunduğunu daşu ifadelerle izah
ediyor:"Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut
kesmez.Ancak kafirler Allah'ın rahmetinden, her darlığın sonunda bir genişlik
yaracağından ümitlerini keserler.
Oğulları babalarının
sözüne uyarak Mısır'ın yolunu tuttular. Uzun bir veyolculuktan sonra Mısır'a
varıp vezirin evine konuk oldular."Böylece Yusufun huzuruna girdiklerinde
dediler ki."Yüce Allah onların şöyle dediklerini bize haber veriyor;
"Ey vezir! Bze ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu." Kuraklık,
kıtlık ve açlık çekiyoruz. "Önemi olmayan bir sermaye ile geldik."
Kimsenin dönüp bakmadığı, değersiz, önemli sermayeler yanında sözüParamızın
azlığına rağmen tam doldur ölçeği "ve bize ilave bir bağışta
bulun."Önemsiz paramızı alıp karşılığında tam bir ölçek vermek suretiyle
tasaddukta bulun."Şüphesiz Allah tasaddukta bulunanlara karşılığını
verir."İyiliklerine karşılık olarak sevap verir ve onlara daha hayırlı bir
ödül verir. [66]
1- Aşırı
üzüntü kişiyi hastalığa ya da ölüme sürükler. 1- İnsan derdini ve hüznünü
gidermek için Allah'tan başkasına şikayet edebilir.
3- Zorluğun ardından rahatlığın, azabın ardından
rahmetin geleceğinden ümit kesmek haramdır. Çünkü Allah'tan ümit kesilmez.
4- Amaç, ıslah ya da tedavi için durumun
mahiyetini ortaya çıkarmak ise, birine şikayette bulunmak caizdir. Yoksul
birinin: "Ben açım, çıplağım"
ya da hasta bir
kimsenin doktora, "karnım veya başım ağrıyor" diye şikayette
bulunması gibi.
5- Sadaka
vermek övgüye değer bir davranış ve sadaka verenler büyük mükafata lâyıktırlar. [67]
89- "Yusuf
dedi ki:
Sizler, cahiller iken
Yusuf'a ve kardeşine
neler yaptığınızı biliyor musunuz?"
90-"Sen gerçekten
Yusuf musun, sensin öyle
mi?" dediler. "Ben Yusuf'um" dedi.
"Ve bu da
kardeşimdir. Doğrusu Allah bize
lutufta bulundu. Gerçek
şu ki, kim
sakınır ve sabrederse,
şüp-
hesiz Allah,
iyilikte bulunanların karşılığını
boşa çıkarmaz."
91-"Dediler ki:
Allah adına, hayret, Allah seni
gerçekten bize karşı
tercih edip-s eğmiştir ve
biz de gerçekten
hataya düşenler
idik."
92- "Dedi ki:
Bu gün size
karşı sorgulama, kınama
yoktur. Sizi Allah bağışlasın.
O, merhametlilerin en
merkametlisidir."
93- "Bu gömleğimle
gidin de, babamın
yüzüne sürün. Gözü yine göür hale gelir. Bütün
ailemizi de bana getirin."
3l Sizler cahiller
iken. Yusuf un akibetinin ne olacağını bilmez iken.Muhakkak ki Allah bizim
üzerimize nimet vermiştir. Sizin se- bep olduğunuz uzun bir ayrılıktan sonra
bizi bir araya getirmek suretiyle Allah bize lütufta bulunmuştur.Kim korunur
ve sabrederse. Kim Allah'tan sakınır, O'ndan kor- karsa, dolayısıyla O'na isyan
edip günah işlemezse, her türlümusibet karşısında sabrederse.Allah seni bizim
üzerimize seçmiştir. Allah sana büyük nimetler ve erdem bahşederek seni bizden
üstün kılmıştır.Sizin üzerinize bir sorgulama yoktur. Bu gün sizin için
azarla-ma ve kınama yoktur. [68]
Hz. Yusuf ve
kardeşlerinin kıssasını okumaya devam ediyoruz. Yusuf un kardeşleri
yurtlarından babalarının emri gereği ayrılıp Mısır'a geldiklerinde, Yusuf un
huzuruna çıkıp içinde bulundukları ağır koşullan ona şikayet
ettiler:"Bize
şiddetli bir darlık dokundu ve biz önemi olmayan bir sermaye
ilegeldik."Hz. Yusuf bunları duyunca, acıma duygusu kabardı, gözleri dolu
dolu oldu. Artık bu duruma bir son vermek istedi. Kendini onlardan gizlemeye
son vermenin zamanı gelmişti ve onlara şöyle dedi:"Yusuf ve kardeşine
neler yaptığınızı biliyor musunuz?"Kendisini kuyuya atışlarını, ardından
köle diye kervancılara satmalarını, dolayısıyle babasından ve kardeşinden
ayırmalarını hatırlatıyor:"Sîzler, cahiller idiniz."Yusuf un başına
neler gelecek, nasıl bir akibete ulaşacak bilmiyordunuz. Bunu duyan kardeşler
dehşet içinde hayretlerini belirterek sorarlar:"Sen gerçekten Yusuf musun,
sensin öyle mi?" Hz. Yusuf onlara şu cevabı verir:"Ben Yusufum"
dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütuf-ta
bulundu."Bizi en güzel bir durumda bir araya getirişi bize yönelik büyük
bir
lütuftur."Gerçek
şu ki, kim sakınır ve sabrederse."Kim Allah'tan korkup sakınırsa,
farzlarını eksiksiz yerine getirir, yasakladığı şeylerden kaçınırsa, bunlara
ve başına gelecek musibetlere karşı sabrederse, "şüphesiz Allah,
Gizli-açık Allah'a itaat edenlerin O'na tanı olarak teslim olanların bu
amellerini boşa çıkarmaz.Şimdi de Yusufun kardeşlerinin neler söylediklerini
Kur'an'ın üslubu içinde dinleyelim:"Dediler ki: "Allah adına, hayret,
Allah seni gerçekten bize karşı tercihedip seçmiştir"Bize karşı seni ilim,
amel ve faziletle üstün kılmıştır. "Biz de gerçekten hataya düşenler
idik."Bizim sana karşı takındığımız tavır, büyük bir hataydı. Bu sözler,
onlar açısından bir tevbeydi. Bunun üzerine Yusuf onlara dedi ki:"Bu gün
size karşı sorgulama, kınama yoktur."Size karşı azar, kınama ve
yaptıklarınızı yüzünüze vurma yoktur. Çünkü bu tür bir tavır insanı
incitir."Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin en
merhametlisidir."Hem kendisi, hem de kardeşleri için Allah'tan bağışlanma
diliyor. Bu arada "O,merhameti il erin en merhametlisidir" diye Allah'a
övgüde bulunuyor.Bu, aynı zamanda kendisi ve kardeşleri için bir rahmet
temennisidir. Ardından Yusuf babasını sorar. Onlar da babalarının üzüntüden
kör olduğunu anlatırlar. Bunun üzerine Yusuf der ki: "Bu gömleğimle gidin
de, babamın yüzüne sürün. Gözü yine görür hale gelir." Önceki gibi
görmeye başlar. "Bütün a-ilenizi de bana getirin."Burada kastettiği
anne-babası, kadınlar, çocuklar ve torunlardır. Hiç kuşkusuz bu, soylu ve
onurlu bir ailenin Kenan yurdundan Mısır'a yerleşmesini sağlamaya dönük bir
ilahi tedbir idi. [69]
1- Günahlar
ancak yüce Allah'ı, yüceliğini, şeriatının hükümlerini, müjdesini ve tehdidini
bilmemenin sonucu olarak ortaya çıkar. Ve bu bir kuraldır.
2-Takva
(Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçma) ve sabır, kişide bulunması
gereken övgüye değer niteliklerdir. Bunlar insanı güzel bir akibete ulaştırır.
3- Hoşgörülü
ve bağışlayıcı olmak gerekir. Şayet kişiyi incitecekse onun kusurunu yüzüne
vurmamak lazımdır. [70]
94- "Kafile Mısır'dan
ayrılmaya başladığı zaman,
babaları dedi ki: Eğer
beni bunamış saymıyorsanız, inanın
Yusuf'un kokusunu burnumda
tüter buluyorum."
95- "Allah adına,
hayret" dediler. Sen
hâla geçmişteki yan-lışlığındasın."
96- "Müjdeci
gelip de gömleği O'nun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak sağlığına
donuverdi. Yâkub dedi
ki: Ben, size Allah'tan gerçekten
biliyorum demedim mi?"
97- "Çocukları da:
"Ey babamız, bizim
için günahlarımızın
bağışlanmasını dile. Biz
gerçekten hataya düşenler
idik" dediler."
98- "İlerde
sizin için Rabbimden
bağışlanma dilerim. Çünkü O,
bağışlayandır,
esirgeyendir" dedi."
99- "Böylece onlar
gelip Yusuf'un yanına
girdikleri zaman, anne ve
babasını bağrına bastı
ve dedi ki:
Allah'ın dilemesiyle
Mısır'a güvenlik içinde
giriniz."
100- "Babasını
ve annesini tahta çıkarıp oturttu; O'nun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Ey
babam! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana
iyilik etti. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını
açtıktan sonra O, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek
ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm
ve hikmet sahibi O'dur."
Kafile ayrıldığında.
Kervan Mısır'dan ayrılıp Filistin'e yönelince.Muhakkak ki ben Yusufun kokusunu
buluyorum. Yusufun kokusunu burnumda tüter buluyorum. Rüzgar bu kokuyu kendisine
ulaştırıyordu.
jEğer beni bunamış
saymazsanız. Beni, Yusufun kokusunu aldığım hususunda, mutlaka tasdik
ederdiniz.Muhakkak ki sen eski yanlışlığın içindesin. Yusuf u aşırı derecede
seviyorsun.Müjdeci geldiğinde. Müjdeciden kasıt Yahuda'dır. Yusufun kuzu kanma
bulaşmış gömleğini getiren deoydu.Yeniden görür oldu.
İleride sizin için
Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Yakub (a.s) bağışlanma dilemeyi aynı günün
gecesinin sonunu veya cuma gecesine ertelemİştir.Tahtın üzerine.Ve O'nun için
secdeye kapandılar. Selam ve saygı ifadesi olarak O'nun için secdeye
kapandılar.Çölden, Şam çölünden. ı Bozduktan sonra.Dilediği için lutufkardır.
Kullarından dilediği kimseler için lütfunun eseri olan tedbirler hazırlar.
Tıpkı Yusuf'a lütfettiği gibi. [71]
Artık Hz. Yusuf (a.s)
kıssasının sonlarına yaklaşmış bulunuyoruz. Hz. Yusuf (a.s) gömleğini kardeşi
Yahuda'ya vererek babasına gönderdi. Yahuda Kenan yurduna hareket eden bir
kafilenin içinde bulunuyordu. Kafile henüz Mısır'dan ayrılmıştı ki, rüzgar
Yusuf un kokusunu babasına ulaştırdı."Dedi ki: Eğer beni bunamış
saymıyorsanız. İnanın Yusufun kokusunu burnumda tütüyor buluyorum."Beni
bunamış kabul etmeseydiniz, Yusufun kokusunu aldığım hususunda beni doğrulardınız.
O sırada yanındabulunan aile efradı ve Mısır'dan gelen, Yusuf a ilişkin haberi
bilmeyenler dediler ki: "Sen hala geçmişteki yanlış-lığındasın."Yine
eskisi gibi Yusuf a yönelik aşırı bir sevgi besliyorsun. Mısır'dan yola çıkan
kervan yoluna devam etti. Günler sonra Kenan yurduna ulaştı. Elinde Yusufun
gömleğiyle Yahuda geldi ve onu Hz. Yâkub (a.s)'un yüzüne sürdü. Hz. Yusuf
(a.s)'un Mısır'da kardeşlerine dediği gibi, yeniden gözlerine kavuştu. Böyle
olunca, Hz. Yâkub (a.s) oğullarına şöyle dedi:
"Ben, size
belmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum demedim mi?"Allah'ın lütfü,
olağanüstü güzellikte planlaması, rahmeti ve fazlı sayesinde sizin
bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Oğulları, babalarından af dilediler ve
Allah'tan kendileri için bağışlanma dilemesini istediler.Şimdi Kur'an üslubu
içinde bu konuşmaları izleyelim:"Ey babamız! Bizim için günahlarımızın
bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik" dediler. İleride
sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır,
esirgeyendir" dedi." Bağışlanma dileğinde bulunmayı, gecenin sonu,
seher vakti veya cuma günü gibi duaların kabul gördüğü bir zamana erteledi.
Yusufun kardeşlerine "bütün ailenizi bana getirin" demesiyle isteğini
yerine getirmek üzere tüm aile Mısır'a göç etti. Yusuf, Mısır kralı, binlerce
devlet adamı ve ülkenin seçkin zevatı onları karşılamak üzere hazır
bulundular". Yusuf için bir çadır ya da makam kurulmuştu. Göçmenler Mısır
ülkesinin en gözde bölgelerine ulaştıklarında Yusuf makamında
bulunuyordu:"Yusufun yanma girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına
bastı."Onları hasretle kucakladı."Ve dedi ki: "Allah'ın
dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz..."Saraya gittikten sonra da
Yusuf anne babasını kralın tahtına çıkardı."O'nun için secdeye
kapandılar." Yani saygı ve selamlama secdesi yaptılar.Selam ve saygı ifadesi
olarak secde ettiler. [72] Bu
manzara karşısında Hz. Yusuf (a.s) şöyle dedi:"Eyabam! Bu, daha önceki
rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı."Yüce Allah; O, daha
çocukken güneş, ay ve onbir yıldızın kendisine secde ettiğini rüyasında
göstermişti."Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan
benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, O, çölden sizi getirdi."Bu,
Yüce Allah'a yönelik övgü ifadesidir, hazır bulunanlara Allah'ın lütfunu
hatırlatmadır. Hz. Yusufun, burada Yüce Allah'ın kendisini kuyudan çıkarışından
sözetmeyişi bir incelik, bir zerafet ve bir üstünlük örneğidir. Kardeşlerini
rencide etmemek için sadece zindandan çıkarışını anıyor. Çölden kastı ise Kenan
yurdudur. Ayrıca kötülüğü kardeşlerindense Şeytana nisbet etmesi, havayı
yumuşatmak ve kardeşlerinin yüreğine çöken sıkıntıyı ve kasaveti gidermek
amacı ile düşünülmüş bir ifade tarzıdır. Büyük bir sevinç ve coşku ile
nimetleri anısına son veriyor:"Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince
düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilendir."Canlı-cansız tüm
varlıkların yaratılışını ince bir plana göre düzenlemiştir."Hüküm ve
hikmet sahibidir."Yaratması ve planlaması bir hikmete dayanır her yaptığı
yerindedir. [73]
1- Rüzgarın
uzak bir mesafeden Yusuf (a.s)'un kokusunu Hz. Yâkub (a.s)'a ulaştırması
olağanüstü bir mucizedir.
2- Bir diğer
mucize de, Hz. Yâkub (a.s.)'un kör olmuş gözlerinin Hz. Yusuf (a.s)'un
gömleğinin değdirilmesi ile yeniden görmeye başlamasıdır.
3- Hz. Yûkub
(a.s) çocukları için Allah'tan bağışlanma dilemesi, inceliginin,
bağışlayıcılığımn ve hoşgörülülüğünün bir örneğidir.
4- Hac
görevim yerine getiren kimseler gibi faziletli ve erdemli kişileri kentin
dışında karşılamak güzel bir davranıştır.
5- Hz. Yusuf
(a.s)'un rüyası, harfiyen çıkması bakımından bir sadık rüyadır. Nitekim Hz.
Yusuf (a.s) tahtının üzerine çıkmış anne-babası ve kardeşlen O'nun için
selamlamak gayesi ile secdeye kapanmışlardı.
6- Sâdık bir
rüya, bazen onlarca yıl sonra çıkar. Hz. Yusuf (a.s)'un rüyasının yorumu kırk
yıl ertelenmişti.
7- Bu kıssa,
ilahi lütufların ve rabbani rahmetin ortaya çıktığı ilginç manzaralar içermesi
bakımından dikkate değerdir. [74]
101- "Rabbim!
Sen bana mülkten verdin, sözlerin yorumundan öğrettin. Göklerin ve yerin
yaratıcısı, dünyada ve
ahirette benim velim
sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni
salihlerin arasına kat."
Rabbim. Yaratıcım,
rızkımı veren sahibim, yönetimimi elinde bulunduran tek ve ortaksız hükümdarım.
Sadece kendisine kulluk ettiğim yegane mabudum.Mülkden. Egemenliğin bir
kısmını. Çünkü Hz. Yusuf (a.s) sadece Mısır'a kral oldu.^Hadiselerin yorumu.
İzahı. Rüya yorumu.i Göklerin ve yerin yaratıcısı. Gökleri ve yeri Önünde bir
Örnek model bulunmadan yaratan.Benim velim sensin. Dünya ve ahiret hayatımda
işlerimin yönetimi senin elindedir. Sen üzerimde ortaksız hakimeyetesahipsin. [75]
Hz. Yusuf (a.s)
kıssasının sonudur burası. Nihayet Yüce Allah tüm ailesini bir araya getirmiş,
üzerine rahmetinin
engin bağışının
kapılarını açmıştı. Istıraplar, yanmalar; kuyuya atılma, ucuz bir fiyata köle
olarak satılma, A-ziz'in karısının baştan çıkarma girişimleri ve yedi yıllık
zindan hayatı... Evet bunca çile ve ıstırap parlak bir egemenliğe,
hükümdarlığa, liderliğe, şeref ve üstünlüğe, mal ve servete, idare etme ve
etkinliğe dönüşmüştü. Bütün bunların da üstünde dolayısız ilme, ilahi vahye ve
sözlerin yorumuna ilişkin bilgiye mazhar olmuştu. Yüce Allah, Yusufun babasını
katma alıp kardeşlerinin tevbesini kabul ederek onları peygamberliğe layık
gördükten sonra, Hz. Yusuf (a.s) artık yüceler âlemine yükselmek istiyordu.
Salihlere komşu tertemiz ecdada, İbrahim'e, İshak'a ve Yâkub'a dost olmak
arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Ellerini göğe açıp Rabbine şöyle yakardı:
"Rabbim, sen bana
mülkten verdin, sözlerin yorumundan öğrettin. Göklerin ve yerin
yaratıcısı,dünyada ve ahirette benim velim sensin. Müslüman olarak benim
hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat."
Yüce Allah duasını
kabul etti. Çok geçmeden vefat etti, ahirete göçüp atalarına ve salih
kardeşlerine katıldı. Selam O'na ve salih kardeşlerine, göklerde ve yerdeki tüm
salihlere olsun. Gönderilmiş elçilere selam ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd olsun. [76]
1- Allah'a
dua ederken O'nun isimleri ve sıfatlarıyla istemek çok etkili olur.
2-Dünya
nimetleri elde edilip, hükümranlık pekiştikten sonra ondan yüz çevirip ahirete
yönelmek meşru ve övgüye değer bir tavırdır.
3- Allah'ı özlemek, yüceler alemindeki salihlere
kavuşmayı istemek büyük bir fazilettir.
,4- Başa
gelen bir zarardan kurtulmak, ibadetten usanmak ve rahatı arzulamak maksadıyla
olmadıkça, ölümü arzulamak caizdir. Çünkü Resûlüllah efendimiz (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:
"İçinizden
birisi, sırf uğradığı bir zarardan dolayı ölümü temenni etmesin."
Ancak Allah'ı
arzulamak, salihlere katılmayı istemek şeklinde tezahür eden ölüm isteği
meşrudur. Bu dünyadan yüz çevirip esenlik yurdu ahireti amaçlamak bil"
olgunluktur. [77]
102"Bu, sana vahyettiğimiz gayb
haberlerindendir. Yoksa onlar, o
hileli düzeni kurarlarken,
yapacakları işe topluca
karar verdikleri zaman sen
yanlarında değildin."
103-"Sen şiddetle
arzu etsen bile,
insanların çoğu iman edecek
değildir."
104- "Oysaki sen
buna karşı onlardan
bir ücret de
istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir
öğüt ve hatırlatmadır."
105- "Göklerde ve
yerde nice âyetler
vardır ki, üzerinden geçerler de,
ona sırtlarını dönüp
giderler."
106- "Onların çoğu
Allah'a iman etmezler
de ancak şirk koşarlar."
Bu. Bununla Yüce
Allah'ın Resulüne anlattığı Yusuf ve kardeşlerinin kıssasına işaret ediliyor.
Gayb haberlerinden.Sen
onların yanında değildin. Onların Yusuf un kardeşlerinin yanında değildin.
İşlerinde birlik
yaptıklarında. İşlerine topluca karar verdikleri zaman. Yusufu kuyuya atmayı
topluca kararlaştırdıkları zaman. Onlar hileli düzen kurarlarken. Evden
götürüp kuyuya atmayı sinsice planlarlarken.Ona öğüttür. Mü'minlere yönelik bir
nasihattir.karşı bir ücret. Kur'an'a ve Kur'an'ı tebliğe karşılık onlardan bir
mal, bir karşılık istemiyorsun.O, yalnızca bir öğüttür.Müminlere yönelik bir
nasihattır. [78]
Yüce Allah, vahiy yoluyla
Resulüne Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını anlatmıştır. Ve bu kıssa
kesinlikle gayb
haberlerindendir.
Çünkü ne Resûlüllah, ne de kavmi Araplar, bu tarihsel olaylar hakkında
herhangi bir bilgiye sahip değillerdi. Kaldı ki bu hadiselerin bir kısmı
"Bu, gayb
haberlerindendir." Gayb menşeli haberlerdir. "Sana
vahyediyoruz."Vahiy yoluyla sana öğretiyoruz.
"Yoksa onlar
hileli düzeni kurarlarken yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen
yanlarında değildin."
Kendisi ve kavmi
tarafından bilinmeyen gayb menşeli hadiseleri vahiy yoluyla kendisine
aktardığını pekiştirmek, iyice vurgulamak için buyuruyor ki: Yusuf un
kardeşleri ne pahasına olursa olsun, Yusuf'tan kurtulmaya karar verdiklerinde
ve onu kuyuya atmak için hileli bir tuzakla babasından ayırdıkları zaman sen
orada bulunmuyordun. Ondan kurtulmak amacı ile kurdukları bir dizi tuzağı da
bililiyor değildin. Onlara göre Yusuf babalarının sevgisinin, şefkatinin ve
ilgisinin kendilerine yönelmesine engel oluşturuyordu. Ardından Yüce Allah
Resûlüllah efendimize şu gerçeği hatırlatıyor:"Sen şiddetle arzu etsen
bile, insanların çoğu iman edecek değildir."Sana, senin sunduğun vahiy
nitelikli ve tevhid içerikli mesaja, kıyamet gününe ve sana sunduğumuz bu tür
gayb haberli kıssalara iman etmek, senin peygamberliğinin gerçekliğine, sana ve
senin sunduğun mesaja inanmanın zorunluluğuna ilişkin yeterli bir delildir.
Bununla beraber, sen şiddetle arzulasan bile insanların çoğu iman etmezler.
Bunun çeşitli etkenleri vardn. En önemlisi iman, onların alışageldikleri batıl,
şer ve fesat nitelikli düşünce ve hayat sistemi ile çelişir; özellikle dünyevi
ihtiras ve arzuları ile taban tabana zıtlık gösterir. Her şeyden önce
inatlarından dolayı Yüce Allah'ın ezeli takdir ve planlaması gereği bedbaht
olmasını öngördüğü bir kimse inatlaşarak hiç bir şekilde iman etmez. O halde
iman etmediler diye sen üzülme, mahzun olma."Oysa ki, sen buna karşı
onlardan bir ücret de istemiyorsun."Onlara sunduğun bu Kur'an'a ve onun
içerdiği hak nitelikli mesaja karşılık olarak onlardan bir mal da istiyor
değilsin. Eğer böyle olsaydı bu, senin onlara sunduğun tevhid içerikli mesajı
kabul etmelerine engel oluştururdu. Madem ki sen bütün bunları bir karşılık
beklemeksizin yapıyorsun, şu halde inanmamaları İçin hiç bir neden yoktur.
Ancak kendi yaptıklarından dolayı Yüce Allah'ın hüsrana uğramalarını öngördüğü
kimseler kaçınılmaz olarak hüsrana uğrayacaklar. Bunun başka alternatifi
yoktur."O, âlemler için yalnızca bir öğüttür."Bu Kur'an, yerine
getirdiği yol göstericilik işlemi, içerdiği aydınlık mesaj ve senin onu
okuyuşun sadece bir Öğüttür. Onu dinleyen, basiret sahibi, uzak görüşlü mü'min
kimseler ondan öğüt alır. Kuşkusuz bunlar da yine kendi yaptıklarından dolayı
Yüce Allah'ın mutluluk ve erdem sahibi olmalarını öngördüğü
kimselerdir."Göklerde ve yerde nice âyetler vardır."Göklerde ve yerde
sayısız âyetler ve işaretler vardır ki, bunlar Yüce Allah'ın varlığına delalet
ederler. Yalnızca O'na ibadet edilmesi gerektiğini, O'nun tek ve ortaksız ilah
olduğunu kendilerine has (ait) bir anlatımla dile getirirler. Bu işaretlerin
bir kısmı göklerdedir, güneş, ay, yıldızlar, bulutlar ve yağmurlar gibi. Bir
kısmı da yeryüzündedir; dağlar, nehirler, ormanlar ve sayısız yaratıklar gibi.
İnsanlar gün boyunca
1- Bu
kıssada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği en doğru delil ile, yani gayptan
haber alma delili ile vurgulanmaktadır.
2-Yüce
Allah'ın şu evrensel hükmü açıklanıyor. İnsanların çoğu inanmazlar. "Şu
halde dâvetçi, bu durum karşısında üzülmemeli, karamsarlığa kapılmamalıdır.
3- Allah'ın
mesajı insanlara, herhangi bir ücret almaksızın sunulmalıdır Dâvetçinin ücreti,
insanları inanmaya, kulluk etmeye davet ettiği Allah'a ait tir.
4-Kâinattaki
âyetlerden habersiz olmak, onlar üzerinde gereği gibi düşünmemek azarlanmayı
hakeden bir tutumdur.
5- Tevhid
ehli dışındaki kimseler Allah'a Rab, yaratıcı, rezzak ve idare edici olarak
inanacak olsalar bile, çoğunun Allah'a ortak koştukları, O'nun bazı sıfatlarını
başkalarına yakıştırdıkları, sırf Allah'a ait olması gereken ibadetleri, söz
konusu düzmece ilahlara yönelttikleri değişmez bir gerçektir. [80]
107-"Şimdi bunlar,
kendilerine Allah'ın azabından
kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya
onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara
ansızın gelmesinden kendilerini
güvende mi buldular."
108- "De ki:
Bu, benim yolumdur. Bir basiret
üzere Allah'a davet ederim; ben
ve bana uyanlar
da. Ve Allah'ı tenzih
ederim, ben müşriklerden değilim."
109-"Biz senden
önce, şehirler halkına
kendilerine vahyet-
tiğimiz kimseler
dışında başkalarını elçi olarak göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı,
ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar?
Korkup sakınanlar için ahiret yurdu elbette hayırlıdır. Siz yine de akıl
erdirmeyecek misiniz?
Kuşatıcı Allah'ın
azabından. Kendilerini çepeçevre kuşatacak olan bir ilahi azap.
Ansızın. Onlar şirk ve
küfür nitelikli hayatı sürdürürlerken.
Bu, benim yolumdur.
Davet metodum, hareket ederken izlediğim yol budur.
Basiret üzere. Kesin
bir bilgiye dayalı olarak.
j Ve Allah'ı tenzih
ederim. Mülkünde bir ortağının bulunmasından veya kulluk edilecek bir başka
mabudun varlığından Allah'ı tenzih ederim. O, bu tür yakıştırmalardan uzaktır,
yücedir.
-o Şehir ehlinden.
Belde ehlinden. Çöllerden, kırsal kesimden değil-
Korunanlar için.
Emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'tan korkup-sakınanlar.
Akletmezmisiniz. Şu
müşrikler, kendilerine okunan Kur'an üzerinde hiç düşünmezler mi, yapılan
açıklamaları anlamazlar mı ki iman etmiyorlar, tevhİd ehline katılmıyorlar? [81]
Sûrenin akışı içinde
ilahi vahye, tevhidi mesaja, ahiret gününde dirilişe, hesaplaşmaya iman etmeye
ilişkin çağrı tekrarlanıyor. Ki bunlar dinin temel ilkeleridir. Yüce Allah
şöyle buyuruyor: Çoğu Allah'a ortak koşmadan inanmayan bu müşrikler, Allah'ın
tüm kâinata serpiştirilmiş delillerini ilgisiz seyreden şu müşrikler,
kendilerini güvencede mi buldular?"Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin
gelivermesinden."Kapsamlı bir azabın gelip kendilerini çepeçevre
kuşatıvermesİnden, kendilerini güvenlikte mi hissediyorlar? Dayanılmaz azaba
karşı güvencelerinedir acaba?"Veya kıyametin gelivermesinden"
"ansızın" farkında olmadıkları bir sırada "hiç haberleri
yokken."Geldiğinde dehşet verici bela, dayanılmaz musibet ve onlar da ne
zaman geleceğini bilmezken. Nasıl kendilerini güvencede buluyorlar? Neye
güvenerek Allah'ın dışında kendilerini güvencede buluyorlar? Allah'ın dışında
kendilerini himaye edecek birini mi buldular? Böyle bir şey söz konusu olmadığına
göre ne diye Allah'a inanmıyorlar, O'ndan korkup-sakınmıyorlar ki başlarına
gelen musibetten kendilerini kurtarsın? 107. âyetin ifade ettiği anlam
budur.Bundan sonraki âyette ise Yüce Allah, Rasûlüne ve mü'minlere hak daveti
sunmayı ve tebliğ görevinedevametmeyi emrediyor. Bu meyanda buyuruyor
ki:"De ki: Bu, benim yolumdur."Ey Rasul, insanlara de ki; benim yolum
ve davetimin esası, insanları Allah'a inanmalarını ve O'ndan başkasına kulluk
etmemelerini emretmektir."Bir basiret üzere Allah'a davet
ederim."Kime ve neye davet ettiğimi, bunun doğuracağı sonuçlan kesin
olarak biliyorum ve hareketim bu bilgiye dayanır.
"Ben ve bana
uyanlar da."Ben ve mü'minler, tümümüz bir basiret üzere, bilerek insanları
Allah'a davet ederiz."Ve Allah'ı tenzih ederim."De kİ: Allah'ı
ortaklardan ve çocuklarının olmasından tenzih ederim. Böyle diyerek şirkle ve
müşriklerle bir ilginin, aranızda bir bağın olmadığını a-çıkça ilan et,
"ben müşriklerden değilim" de. 108. âyetin içerdiği mesaj
budur.Bundan sonraki âyette ise, Yüce Allah, Rasûlüne; bir çok kimseleri peygamber
gönderdiğini, bunların da, hep Allah'ın varlığına davet ettiklerini haber
veriyor:
"Biz senden önce,
şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında başkalarını elçi
olarak göndermedik."Küçük ve büyük şehirlerin halkından. Bu aynı zamanda
müşriklerin, peygamberin insan oluşuna ilişkin itirazlarını da geçersiz
kılmaktadır."Hiç dolaşmıyorlar mı?"Allah'ın âyetlerini yalanlayan şu
Kureyşliler ve benzerleri "yeryüzünde" ibret almak amacı ile
dolaşmıyorlar mı "ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona
uğradıklarını görmüş olsunlar?"Kendilerinden önce bu topraklar üzerinde
egemenlik sürdüren Ad ve Se-mudoğulları gibi toplulukların uğradıkları ibret
verici akıbeti görsünler. Biz onları helak ettik, yurtlarını yerle bir ettik.
Bu esnada kendilerine gönderilen elçilerle birlikte mü'minleri bu dehşet verici
azaptan kurtardık. Bu kurtuluş İman ve takvanın bir
semeresiydi."Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha
hayırlıdır."
Orası kalıcı nimetler
diyarıdır, ahlanmanm, sızlanmanın, yaşlılığın, düşkünlüğün, ölümün ve yok
olmanın bulunmadığı esenlik yurdudur.Âyetin sonunda yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"Bu ifade, müşriklere yönelik
bir kınamadır. Allah'ın âyetlerini yalanladıkları ve şirk koştukları için.
Kulaklarıyla dinledikleri Kur'an âyetleri ve gözleriyle müşahade ettikleri
evrensel âyetler üzerinde düşünmedikleri, bunları anlamaya çalışmadıkları için
ilahi azarlamaya mâruz kalıyorlar. [82]
1- Kur'an-ı
Kerim insanları şirk ve günaha dayalı bir hayat sürdürmenin korkunç akıbetinden
sakındırıyor.
2- Ölümden
sonra diriliş gerçeği, dini bir ilke olarak vurgulanıyor.
3- insanları Allah'a davet etmek, Hz. Rasûle
(s.a.v.) uyan tüm mü'min-lerin yükümlülüğüdür.
4- Allah'a
çağıran dâvetçi, inanç sistemine ilişkin kesin bilgiye sahip olmak
durumundadır.
5-
Uluhiyette (hakimiyet, ilahhk), rububiyette (Rablık, yöneticilik) isim ve
sıfatlarda Allah'ı bir ve ortaksız bilmek bir zorunluluktur.
6- Peygamberlik
nimeti. Allah'ın insanlar arasından dilediğine verdiği bir nimetidir.
Çalışmakla elde edilen bir şey değildir.
7- İslâm inancına bağlanmak, Allah'tan korkup
sakınmak insanı dünya ve âhirette mutlu eder. [83]
110- "öyle ki
elçiler, umutlarını kesip
de, artık onların gerçekten
yalanlandıklarını
sandıkları bir sırada
onlara yardımımız gelmiştir; biz
kimi dilersek o
kurtulmuştur. Suçlu-günahkarlar
topluluğundan zorlu azabımız
kesin olarak
geri çevrilmeye-çektir."
111- "Andolsun, onların
kıssalarında temiz akıl
sahipleri için ibretler
vardır. Bu Kur'an düzüp
uydurulacak bir söz değildir, ancak
kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her
şeyin çeşitli biçimlerde açıklanması ve
iman edecek bir topluluk için bir hidayet
ve rahmettir.
"Elçiler
ümitlerini kestiler. Elçiler kendilerini inkar eden ümmetlerinden dolayı
ümitlerini kesince.Ve zannettiler ki mutlaka yalan vaad olundular. Kendilerine
elçi gönderilen topluluklar, elçilerin kendilerine zafer vadedil-diğine ilişkin
sözlerinin doğru çıkmadığını sandıkları bir sırada. Bizim şiddetimiz geri
çevrilmez. Zorlu azabımız geri çeviril-. meyecektir.
Suçlu-günahkarlar
topluluğundan. Şirk ve günah esaslı bir hayat sürdürmekle kendilerine ve
ayrıca başkalarını da inanmaktan alıkoymak suretiyle çevrelerine karşı suç
işleyen günahkarlar.Muhakkak onların kıssalarında. Elçilerin kıssalarında.Bu
iftira edilen bir söz değildir. Bu Kur'an düzüp uydurulacak bir söz değildir.
önündekini tasdik
eder. Kendisinden önce indirilen semavi kitapları tasdik eder. Onların içinde
bulunan imânı ve İslâm esaslarını tasdik eder.
[84]
Sûrenin akışı içinde
inanç sistemine ve tevhidi mesaja yönelik çağrı devam ediyor ve Yüce Allah
buyuruyor ki;
"Peygamber olarak
görevlendirdiğimiz elçiler gelmiş ve soydaşlarını İslâm'a davet etmişlerdir.
Bu arada kendilerine ilişkin zafer vadi gecikince, kavimlerinin inanmayacağını
düşünerek bir karamsarlığa kapılmışlardır. İzleyicileri arasında bazı kimseler
bile, elçilerin zafer vadine ilişkin sözlerinin doğru çıkmadığını, mü'minlerin
kurtulup kâfirlerin olacağı vadinin gerçekleşmeyeceğini sanmışlardır. Zafer ve
yardım vadimize ilişkin karamsar ortamdan sonra "yardımımız
gelmiştir." Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlugünahkarlar
topluluğundan zorlu azabımız kesin olarak geri çevirilmeyecektir." 110.
âyetin verdiği mesaj budur."Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl
sahipleri için ibretler vardır."Andolsun. elçilerle kavimleri arasındageçenleri
anlatan, durumlarını açıklayan, mü'minlerin kurtuluşunu ve Allah'ın âyetlerini
yalanlayan kâfirlerin helak edilişini dile getiren bu kıssalarda, mü'minlere
yönelik ibret verici dersler vardır. Bunlar üzerinde düşünür, gerekli dersleri
çıkarırlar, böylece inançları pekişir, Rablerinden korkup, sakınmaya devam
ederler. O'nun farz kıldığı şeyleri uygular ve yasaklarından kaçınırlar.Temiz
akıl sahipleri,düşünebilen ve bundan da olumlu sonuçlar çıkaran
kimselerdir..."Bu
Kur'an, dönüp uydurulacak bir söz değildir."Bir insanın Kur'an gibi
olağanüstü bir kitabı düzüp uydurması mümkün değildir. Böyle bir şeyi hiç bir
durumda, hiç kimse gerçekleştiremez. Fakat bu Kur'an "kendinden
öncekilerin doğrulayıcısı," kendinden önce indirilen Tevrat ve İncil gibi
kitapların içerdiği tevhidi, imâni unsurları onaylar. Bu hususlarda onlarla
çelişmez. Bu da O'nun tıpkı onlar gibi ilâhi vahiy olduğunun en büyük
delilidir. Önceki kitaplarla Kur'an arasındaki esasa ilişkin (tevhid, âhi-ret,
ceza, kıyamet) benzerlikler.Kur'an'ın, kafirlerin iddia ettikleri gibi, düzüp
uydurulmuş bir söz olmadığının açık belgesidir."Herşeyin çeşitli
biçimlerde açıklanması ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve
rahmettir."
Bu Kur'an, kendisinden
önceki kitapların imâni ve İslâm'ı esasların, tasdik ettiği gibi, dünyevi
meselelerle ilgili olarak insanlığın ihtiyaç duyduğu herşeyin de çeşitli
biçimlerdeki açıklamasıdır. İnsanlığın özünü ve ruhunu arındırır. Bu da Yüce
Allah'ın rahmetini ve rızasını gerektirici bir durumdur. Kur'an insanlığın
yolunu aydınlatan bir yol göstericidir. Onları sapıklıktan kurtarıp hidayete
ulaştırır. Kur'an'a iman eden, O'nu amellerine ölçü edinen, şeriatını ve
hükümlerini tatbik eden mü'minler için bir rahmet kaynağıdu".[85]
1- Yüce
Allah'ın peygamberlerine ve mü'min kullarına vâdettiğİ yardımı geciktirmesi
sünnetullah gereğidir. Bu geciktirmenin amacı, hazırlık ve temizlenmenin
gereği gibi yapılmasıdır. Sonra Allah'ın yardımı gelir. Allah dostlarını üstün
ve düşmanlarını zelil kılar.
2- İnanç,
ahlak, kânun ve hüküm sisteminin bozulması anlamında suç-luluk-günahkarlık,
yenilmeyi gerektiren olumsuz bir özelliktir.
3- Kur'an'ın bir çok fazileti vardır; dileyen
herkes onda hidayet ve rahmet bulur.
4- Düşünceleri
ve akılları diri olması hasebiyle Kur'an'ın yol göstericiliğinden ve
rahmetinden mü'minler yararlanmaktadırlar. [86]
[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/217.
[2] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/218.
[3] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/219.
[4] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/220.
[5] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/220-221.
[6] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/221.
[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/222-223.
[8] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/223-224.
[9] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/224.
[10] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/225.
[11] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/225-226.
[12] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/226.
[13] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/227-228.
[14] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/228-229.
[15] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/229.
[16] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/230-231.
[17] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/231-233.
[18] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/233.
[19] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/234-235.
[20] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/235-236.
[21] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/237-238.
[22] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/238-239.
[23] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları:
4/239.
[24] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/240-241.
[25] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/241-243.
[26] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/243.
[27] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/245.
[28] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/245-247.
[29] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/247.
[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/248.
[31] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/249-251.
[32] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/251.
[33] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/252-253.
[34] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/253-254.
[35] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/254.
[36] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/255.
[37] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/255-256.
[38] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/256.
[39] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/257.
[40] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/257-259.
[41] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/259.
[42] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/260.
[43] İbn-i Teymiye ve Talebesi İbn-i Kayyım'a göre bu sözleri söyleyen, vezirin karışıdır.
[44] Bazı alimler: "Bu âyette, salih bir mü'minin, dininin temel prensiplerine zarar vermediği sürece kafir ve günahkâr bir kişinin emrinde çalışabileceğine ilişkin bir delil vardır" demişlerdir. Bizce de bu yaklaşım doğrudur. Ayrıca kişinin layık olduğuna inandığı bir görevi talep edebileceğine ilişkin bir delil de vardır âyette. Ve bu "kendinizi temize çıkarmayın" hükmü ile de çelişmez. Bu hüküm, layık olmadığı halde emirlik (liderlik) talep etmekle ilgilidir. 'Hz. Peygamber: "Biz bu işimizi isteyene vermeyiz" buyuruyor.
[45] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/261-263.
[46] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/263.
[47] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/264.
[48] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/265-266.
[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/266.
[50] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/268.
[51] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/268-270.
[52] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/270.
[53] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/272.
[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/272-274.
[55] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/274.
[56] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/275.
[57] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/276-277.
[58] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/277.
[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/278.
[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/279-280.
[61] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/280.
[62] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/281-282.
[63] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/282-284.
[64] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/284.
[65] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/285-286.
[66] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/286-287.
[67] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/287-288.
[68] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/289.
[69] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/289-291.
[70] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/291.
[71] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/293.
[72] O dönemde insanlar selamlamak maksadıyla secde ederlerdi. Buradaki secde, ibadet secdesi değildir.
[73] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/294-295.
[74] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/295-296.
[75] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/296-297.
[76] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/297.
[77] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/297-298.
[78] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/299.
[79] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/299-301.
[80] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/301-302.
[81] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/303.
[82] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/303-305.
[83] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/305.
[84] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/306-307.
[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/307-308.
[86] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 4/308.