YÛSUF SÛRESİ 3

Sözlük. 3

Açıklama. 3

Sonuç. 3

Sözlük. 4

Açıklama. 4

Sonuç. 4

Sözlük. 4

Açıklam.. 5

Sonuç. 5

Sözlük. 5

Açıklama. 5

Sonuç. 6

Sözlük. 6

Açıklama. 6

Sonuç. 7

Sozluk. 7

Açıklama. 7

Sonuç. 8

Sözlük. 8

Açıklama. 9

Sözlük. 9

Açıklama. 10

Sonuç. 10

Sözlük. 10

Açıklama. 11

Sonuç. 11

Sözlük. 12

Açıklama. 12

Sonuç. 12

Sözlük. 13

Açıklama. 13

Sonuç. 14

Sözlük. 14

Açıklama. 14

Sonuç. 15

Sözlük. 15

Açıklama. 15

Sonuç. 15

Sözlük. 16

Açıklama. 16

Sonuç. 16

Sözlük. 17

Açıklama. 17

Sonuç. 18

Sözlük. 18

Açıklama. 18

Sonuç. 19

Sözlük. 19

Açıklama. 19

Sonuç. 20

Sözlük. 20

Açıklama. 20

Sonuç. 21

Sözlük. 21

Açıklama. 21

Sonuç. 22

Sözlük. 22

Açıklama. 22

Sonuç. 23

Sözlük. 23

Açıklama. 23

Sonuç. 24

Sözlük. 24

Açıklama. 24

Sonuç. 25

Sözlük. 25

Açıklama. 25

Sonuç. 26

Sozluk. 26

Açıklama. 26

Sonuç. 27

Sözlük. 27

Açıklama. 28

Sonuç. 28

Sözlük. 28

Açıklama. 28

Sonuç. 29

Sözlük. 30

Açıklama. 30

Sonuç. 30

Sözlük. 31

Açıklama. 31

Sonuç. 32


YÛSUF SÛRESİ

 

Bismillahirrahmanirrahim

1- "Elif, Lam, Râ. Bunlar apaçık kitabın ayetleridir."

2-  "Gerçekten   biz.,   akıl   erdiresiniz  diye,  onu  Arapça   bir Kur1 an olarak indirdik."

3- "Biz   bu   Kur'an'ı   sana   vahyetmemizle, en   güzel  kıssaları gerçek   bir  haber   olarak  sana   aktarıyoruz.   Oysa   sen,   daha   önce,

bundan   haberi  olmayanlardandın."

.

Sözlük

 

Elif, Lâm, Râ. Hurufu-1 mukatta (ayrılmış hafler) denir. Bir­likte yazılıp, ayrı ayrı okunurlar. Bu harflerle ne kastedildiğini Allah herkesten daha iyi bilir.Apaçık kitap. İnanç, ibadet ve yasalar sistemi ile ilgili gerçek­leri en açık şekliyle içeren Kur'an.Arapça Kur'an. Arapların dilinden bir Kur'an olarak indirdik. Biz anlatıyoruz. Olayları olduğu gibi gerçek şekliyle, peşpeşe sana aktarıyoruz.Vahy ettiğimizle. Sana vahyetmemizle. Kıssaları vahiy yoluyla sana anlatıyoruz. Ondan önce. Bunların sana indirilmesinden önce.

Muhakkak ki gafillerden. Bunları sana vahy etmemizden önce, senin bunlardan haberin yoktu. Ne bunlardan sözediyor, ne de herhangi bir bilgiye sahip bulunuyordun. [1]

 

Açıklama

 

Hud sûresi ile Yusuf sûresi arasındaki münasebet, ikinci sûrenin, birinci surede yer alan kıssaların bir tür bütünleyicisi olmasıdır. Çünkü Yusuf sûresi, Kur'an kıssalarının en uzunu olur. Dördüncü âyette "Hani Yusuf... demişti," ifadesiyle başlayan ve yüzikinci âyette yer alan: "Yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman, sen yanlarında değildin." ifadesiyle son bulan bu kıssayı içeren Yusuf sûresinin iniş sebebine gelince: Bazı insanlar Rasûlüllah efendimizden (s.a.s) bu kıssayı anlatmalarını istemişlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah "Elif, Lâm, Râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir," âyetinden baş­layıp "yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değil­din," âyetine kadar süren bu kıssayı vahiy yoluyla indirdi. Bu kıssa yaklaşık olarak kırk yıllık bir süre içinde yaşanan olayların hikayesidir."Elif, Lâm, Râ."Kur'an-ı kerim'in âyetleri bu birbirinden kopuk harflerden meydana gel­mektedir. Hemen ardından gelen ifade buna şöylece işaret etmektedir:

"Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir."Hakkı açıklayıcı, gerçeği gözler önüne serici, insanların ihtiyaç duyduk­ları dinlerini ve dünyalarını yapan ilkeleri kapsayıcı kitabın açık ve anlaşılır ayetleridir."Biz onu indirdik."

Kur'an'ı Arapça bir Kur'an olarak anlayasınız, anlamlarını kavrayasınız, onun aracılığı ile doğru yolu bulaşınız, dolayısıyla erdemli ve bahtiyar birer kul olasınız diye, bu Kur'an'ı Arapların dili ile indirdik."Ki, akıl erdiresiniz."Ki, âyetlerini anlayasınız, içerdiği yol gösterici ve aydınlatıcı mesajı kavrayasınız diye."Biz sana gerçek bir haber olarak aktarıyoruz."Ey Allah'ın elçisi! Sana güzel kıssaları, kıssaların en doğrularını, en ya­rarlı olanlarım ve en güzel olanlarını aktarıyoruz."Bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle."Sana vahiy yoluyla indirdiğimiz bu Kur'an aracılığı ile en güzel kıssaları sana aktarıyoruz."Oysa sen daha önce."Sana vahiy yoluyla Kur'an indirilmezden önce "bundan haberi olmayan­lardandın." Bu kıssalardan haberin yoktu, onlardan söz etmiyordun ve onlarla İlgili en ufak bir bilgiye sahip bulunmuyordun. [2]

 

Sonuç

 

1- Kur'an gerçek bir söz şaheseridir. Bir mucizedir. Çünkü "Elif, Lâm, Râ", "Tâ, Sin" "kâf" ve benzerî harflerden meydana gelmesine rağmen, Araplar Kur'an'ın bir benzerini meydana getiremediler.

2- Kur'an'ın Arap diliyle indirilişinin hikmeti; Arapların onu gereği gibi kavrayıp diğer kavimlere duyurmalarıdır.

3-  Kur'an-ı Kerim' en güzel kıssaları içermektedir. Şu halde başka hika­yeleri dinlemenin bir anlamı yoktur.

4- Rasûlüllah efendimizin (s.a.s) peygamberliği akli delillerin en güçlüsü ve nakli delillerin en tartışmasız olan âyet ve hadislerle anlatılmaktadır. [3]

 

4-  "Hani  Yusuf babasına:  Babacığım,  gerçekten  ben  rüyam­da  on  bir yıldız,  güneşi  ve  ayı  gördüm;   bana  secde   ediyorlarken gördüm.''   demişti."

5- "Babası   demişti  ki:   Oğlum,   rüyanı   kardeşlerine   anlatma, yoksa   sana   bir   tuzak   kurarlar.   Çünkü   şeytan,   insan   için   apaçık

bir düşmandır."

6- "Böylece Rabbin seni seçkin kılacak sözlerin yorumun­dan sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a ni­metini tamamladığı gibi senin ve Yâkub ailesinin üzerindeki ni­metini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hik­met   sahibidir."

 

Sözlük

 

Babasına. Hz. İbrahim (a.s.)'in oğlu Hz. İshak (a.s.)'ın oğluHz. Yakub (a.s.)'a -Selam üzerlerine olsun-

Ben gördüm. Ben rüyada gördüm.Onbir yıldız. Gökte bulunan on bir yıldız gördüm.Secde halinde. Gökten inip çocuk Yusuf a secde etmişlerdir.Sana tuzak kurarlar. Sana zarar verecek bir tuzak kurarlar.Açık düşman. Düşmanlığı açık ve aşikardır.Rabbin seni seçecek. Seni seçecek ve sen onun samimi ve ih-lash kullarından olacaksın.Sözlerin yorumu. Rüya tabir etmeyi.Senin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Seni vahiy alan bir

elçi olarak görevlendirecektir. [4]

 

Açıklama

 

"Hani Yusuf babasına demişti."Kıssa bu ifadeyle başlıyor. Ey Rasûlüm, hani, Yâkub oğlu Yusuf pey­gamber, babası Yakub'a demişti ki: "Babacığım" Ey babam! "Ben rüyamda on bir yıldız gördüm." Gökteki yıldızlardan on bir tanesini "ve güneşi ve ayı gördüm; bana secde ediyorlarken gördüm."Bunlar gökten yere inmiş, onun karşısında selam ve saygı ifadesi olarak eğilmişlerdi. Bu rüyanın yorumu kırkyılsonra gerçekleşecekti. O gün Yüce Allah sayıları onbiri bulan kardeşlerini, babasını ve annesini onun huzurunda bir araya getirecek ve bunlar selam ve saygı amacı ile ona secde edeceklerdi."Babası demişti ki:"Yâkup peygamber, oğlu Yusuf a demişti ki:"Rüyanı kardeşlerine anlatma."Bunlar onun baba bir, anne ayrı kardeşleriydi."Yoksa sana bir tuzak kurarlar."

Şeytanın aldatmacasına kanıp içlerindeki kıskançlık; onları, sana zarar verecek bir tuzak kurmaya yöneltebilir.

"Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."Nitekim, yüce Allah'ın kendilerine yasakladığı ağacın meyvesinden ye­meyi çekici kılarak Hz. Adem ileHavva'nın bu meyveden yeyip cennetten çıkmalarına sebep olmuştu."Böylece Rabbin seni seçkin kılacak."Yüce Allah, onbir yıldız, güneş ve ayı rüyanda sana secde ettirdiği gibi, gönülden itaat eden kullarından olasın diye seni seçkin kılacak"Sözlerin yorumundan sana öğretecek."

İnsanların sözlerini ve rüyalarını yorumlama becerisini sana bahşede­cek ve seni peygamber olarak görevlendirmek suretiyle, senin ve Yâkub ai­lesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır."Daha önce ataların Hz. İbrahim ve Hz. İshak'a nimetini tamamladığı gibi."Hz. İshak Hz. Yusufun dedesidir, Hz. İbrahim ise Yusuf (a.s.)'m dede­sinin babasıdır. Yüce Allah bunlara büyük nimetler bahsetmiştir. Bu nimetle­rin en göz kamaştırıcıları ise peygamberlik nimetidir."Elbette Rabbin bilendir, yarattığı varlıkların durumunu herkesten daha iyi bilir."Hüküm ve hikmet sahibidir." Herşeyi yerli yerine koyar. Her yaptığı ye­rindedir. Harama layık olanları ödüllendirir. Mahrum kalmayı hak edenleri, onur verici lütuflardan yoksun bırakır. [5]

 

Sonuç

 

1- Rüyalar yorumlanabilir.

2-  Bazen görülen bir rüyanın gerçekleşmesi uzun zaman alır. Bir rüya yıllar sonra çıkabilir.

3-  Önemli meselelerde temkinli davranmak, ihtiyatı elden bırakmamak meşru ve olumlu bir davranıştır.

4-Yüce Allah İbrahim oğullarına büyük lütufta bulunmuştur. Onlara onur verici nimetler bahşetmiş, onları babadan, oğula ve toruna doğru bir sil­sile halinde peygamberlik vazifesi ile görevlendirmiştir. [6]

 

7- "Andolsun,   Yusuf  ve   kardeşlerinde   soranlar   için   âyetler vardır."

8- "Onlar  şöyle  demişti:   "Yusuf ve  kardeşi  babamıza  bizden daha   sevgilidir;   oysa   ki   biz,   birbirini  pekiştiren   bir   topluluğuz. Gerçekte  babamız,   açıkça  bir şaşkınlık  içindedir."

9- "Öldürün   Yusuf'u   veya  onu   bir yere  atıp   bırakın  ki  ba­banızın   yüzü  yalnızca   size   dönük   kalsın.   Ondan   sonra   da   salih bir topluluk  olursunuz."

10- "içlerinden  bir sözcü  dedi  ki:  Eğer yapacaksanız,   öldür­meyin  Yusuf'u,  onu  kuyunun  derinliklerine  bırakıverin  de  bir yol­cu  kafilesi alsın."

 

Sözlük

Soranlar için delil. Onlara ilişkin haberleri ve hayret verici du­rumları anlamak isteyenler için ibret verici dersler vardır. Biz bir grubuz. Biz birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Sayılarıonbirdi.  l Veya onu bir yere atın. Kimsenin bulamayacağı bir yere atın.Babanızın yüzü size kalır. Yusuf'a bakamayacağı için, artık sadece size bakacaktır ve başka bir tarafa bakamayacaktır. ı Kuyunun karanlık derinliklerine.Bazı kervanlar. Yeryüzünde seyahat eden bazı yolcu kafilele­ri. [7]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı devam ediyor ve biz Hz. Yusuf peygamberin ibret verici hayat mücadelesi ile başbaşayız;

"Andolsun Yusuf ve kardeşlerinde."Yusuf ve kardeşlerinin durumunda, yaşadıkları birbirinden ilginç olaylar­da, atlattıkları büyük badirelerde, bu husustaki gerçeği öğrenmek isteyenler için İbret verici dersler ve öğütler vardır.

"Onlar şöyle demişti: "Yusufun kardeşleri demişlerdi ki: "Yusuf ve kar­deşi" (Bünyamin, Hz. Yusufun özkardeşiydi) "Babamıza bizden daha sevgi­lidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz."İki kişi bir topluluktan daha üstün olabilir mi?"Gerçekte babamız." Yâkub (a.s) "Açıkça bir şaşkınlık içindedir."

Yusuf ve kardeşini bizden daha çok sevmesi, onun açık bir- yanılgı içinde olduğunu gösterir. Yusuf u öldürünveya onu bir yere atıp bırakın ki, babanızın yüzü yalnızca size dönük olsun."Yüce Allah, Yusuf'tan kurtulmak için başbaşa verip planlar kuran kardeşlerin sözlerini bize haber veriyor."Öldürün Yusufu."

Hayatına son verin."Veya onu bir yere atıp bırakın."Uzak bir yere atın. Orada kurda kuşa yem olup gitsin. Siz de onu öldür­me gereği duymadan ondan kurtulmuş olursunuz.Böylece; "Babanızın yüzü yalnızca size dönük kalır."

Daha önce Yusuf a bakmakla meşguldü. Bundan sonra tüm sevgisini size yöneltir. Daha sonra Yusufu babasından ayırmakla işlediğiniz günahtan tevbe edersiniz. Artık salih bir kavim olursunuz. Sizi günaha sürükleyecek bir neden kalmaz."İçlerinden bir sözcü dedi ki:"Burada, Yüce Allah, Hz. Yusuf un kardeşlerinden birinin diğerlerine söy­lediği söze işaret ediyor. Bu sırada Hz. Yusufu babalarından nasıl uzaklaş­tıracaklarını, babalarının hoşnutluğunu nasıl cezbedeceklerini tartışıyorlardı. İçlerinden biri, Yahuda veya Ureybil adlı kardeşi,-diğer kardeşlerinin en büyüğü ve en olgun olanıydı- dedi ki: Yusufu öldürmeyin. Çünkü adam öldür­mek ağır bir suçtur ve hiçbir surette böyle bir suçu işlemeye yeltenmemek gerekir. Bunun yerine onu kuyunun karanlık diplerine atın. Sözü edilen kuyu; Filistin'de bilinen bir kuyuydu. Eğer kardeşiniz hakkında birşey yapacak­sanız, onu kuyuya atın. Gelip geçen yolcu kafilelerinden biri onu alır. Bu, daha iyi bir iş olur. [8]

 

Sonuç

 

1- Sevgi hususunda çocuklardan birine açıkça meyletmek, kardeşler ara­sında düşmanlığa yol açar.

2-  İnsanların başına gelen felaketlerin büyük çoğunluğunun sebebi ha­settir, çeke meme z liktir.

3- Zarar veren iki şeyden en az zarar vereni işlemek, önceki toplumların uyguladıkları şer'i bir kuraldır.

4- Anne-babası bir olan kardeşler arasındaki sevgi ve şefkat, baba bir, annesi ayrı olan kardeşler arasındaki sevgi ve şefkatten daha büyüktür. [9]

 

11- "Ey   babamız!"  Dediler.   "Sana   ne   oluyor,  yusuf'a   karşı bize   güvenmiyorsun?   Oysa  gerçekte   biz,   onun   iyiliğini   isteyenle­riz. "

12- "Sen  onu yarın  bizimle gönder,  gönlünce  gezsin  oynasın. Elbette   biz   yonu   koruyup-gözetirizJ'

13- "Dedi  ki:   Sizin   onu  götürmeniz  gerçekten   beni   üzer  ve siz  ondan  habersiz  iken  onu  kurdun  yemesinden  korkuyorum."

14- "Dediler ki: Andolsun;  biz,  birbirini kollayan  bir topluluk iken,   kurt  onu  yerse,   bu   durumda   şüphesiz  kayba   uğrayan   kim­seleriz. "

 

Sözlük

 

Muhakkak ki biz, nasihat edicileriz. Yusuf un iyiliğini isteyen­leriz. Yusuf a karşı şefkat besliyoruz. Kendimiz için istediği­miz kadar, onun için de hayır istiyoruz. Yesin, içsin ve oynasın. Muhakkak ki üzer. Kurt. Vahşi ve yırtıcı bir hayvan.

Ve biz bir grubuz. Biz birbirini kollayan güçlü bir topluluğuz. Mutlak kaybediciler. Kardeşimizi kaybedersek hüsrana uğrar, çaresiz ve güçsüzler topluluğu olduğumuzu gösteririz. [10]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf (a.s.)'un ibretlerle dolu kıssası devam ediyor. Kardeşler baş-başa verip Hz. Yusuf (a.s.)'u kuyunun dibine atma konusunda görüş birliğine varınca, babalarının karşısına çıktılar ve her zaman yaptıkları gibi gezip toz­mak için Yusufun da kendileri ile birlikte çöle çıkmasına izin vermesini iste­diler. Sanki, babalarının kendilerine güvenmeyişine içerleniyorlarmış gibi dav­randılar:

"Sana ne oluyor, Yusuf a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz onun iyiliğini isteyenleriz."

Onun kendisi için iyilikten başka bir şey istemiyoruz. En ufak bir kötülüğün ona dokunması bizi üzer.

"Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce eğlensin, oynasın."

■Çölde, kırda gezsin, eğlensin. Meyve yesin, süt içsin, et yesin. Bizimle birlikte koşsun, yarışsın, güreşsin.

"Elbette biz onu koruyup gözetiriz."

Onu kendisine zarar verecek, kötülüğü dokunacak herşeye karşı, titizli­kle koruruz. Hz. Yâkub (a,s) onlara şu cevabı verdi:

"Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer."

Onu götürmeniz, beni üzüntüye, acılara boğar.

"Siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum."

Korkarım ki, siz oyuna dalarken kurt gelip onu yesin. Babalarına şu ce­vabı verdiler:

"Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan kimseler  oluruz."

Kardeşimizi kurda karşı da koruyamayacaksak, bu bizde bir hayır ol­madığını gösterir. Ne yazık ki, bu yanıltıcı sözlerle, kuzu postuna bürünmüş kurt tavırlarıyla babalarını ikna ettiler. Yarın Hz. Yusuf (a.s,)'u götürüp dü­şündükleri kötülüğü yapacaklardı. [11]

 

Sonuç

 

1- Kader, kaza ve tedbir; kulun hür iradesi dahilinde cereyan etmektedir. Ancak yüce Allah, ilminden ve kudretinden dolayı her kulun neler yapacağını da önceden bilmektedir. Allah'ın önceden bilmesi ve onu levhi mahfuzda yaz­mış olması, kulun o fiilleri yapmaya zorlandığı manâsına gelmez.

2- Mü'min doğru sözlü olduğu İçin, kendisine karşı yemin edenleri tasdik eder, sözlerine güvenir.

3- Bir kayıptan dolayı üzülmek, hüzünlenmek caizdir. Çünkü Rasûlüllah efendimiz (s.a.s) vefat eden oğlu İbrahim'in ardından şöyle demiştir: "Biz, se­nin aramızdan ayrılışından dolayı ey İbrahim! Hüzünleniyoruz." [12]

 

15- "Nitekim  onu  götürdükleri  ve  kuyunun  derinliklerine  at­maya  topluca  davrandıkları  zaman,   biz  O'na  şöyle   vahyettik:  An­dolsun,   sen   onlara   kendileri,   farkında   değilken   bu   yaptıklarını haber   vereceksin."

16- "Akşamüstü   babalarına   ağlar   vaziyette   geldiler.'1

17- "Dediler ki: Ey  babamız!  Gerçek şu  ki,  biz gittik, yarışı­yorduk.   Yusuf'u   da   yiyeceklerimizin   yanında   bırakmıştık.   Fakat O'nu   kurt yemiş.  Ne  var  ki  biz  doğru  söylesek  bile  sen   bize  in­anacak   değilsin."

18- "Ve   üzerine  yalandan   kan   sürülmüş   olan  gömleğini  ge­tirdiler.   "Hayır"   dedi.   Nefsiniz,   sizi yanıltıp  böyle  bir  işe  sürük­lemiş.  Bundan  sonra  bana  düşen güzel bir sabırdır.   Sizin  bu  dü­züp-uy durduklarınıza   karşı   kendisinden   yardım    istenecek   olan Allah'tır.

 

 

Sözlük

 

Ve icma ettiler. Toplandılar. O'nu kuyunun derinliklerine atma konusunda ortak karar verip uyguladılar.

a Kuyunun karanlık dibine.9 O'na vahiy yoluyla bildirdik.Yatsı vakitleri. Güneşin batışından sonra, geceninilksaatle­rinde. Yarışıyorduk.Eşyalarımızın yanında. Giysi ve benzen eşyalarımızın yanın­da.Sen bize inanacak değilsin. Bizi tastık etmezsinYalancı kan ile. Yusuf'a ait olmayan, yalandan bir kan sürül­müş olarak.

Aksine nefsiniz size bu işi çekici ve hoş göstermiş. . V as fettiğiniz üzere. Uydurduğunuz yalana karşı. [13]

 

Açıklama

 

Aetlerin akışı içinde Hz. Yusuf'un kardeşlerinin kararlaştırdıkları şeyi gerçekleştirmek üzere harekete geçişleri canlandırılıyor. Dün, Hz. Yusuf'u kendileri ile beraber kıra göndermesi konusunda babalarını ikna etmişlerdi. Ve şimdi O'nu da beraberlerinde götürüyorlar. Çok geçmemişti ki, Yusufa karşı yüz hatları gerildi, sert bakışları arasında hakaret ederek, zaman zaman döverek sürüklemeye başladılar. Daha Önce O'nu çölde bulunan bir kuyuya atmayı kararlaştırmışlardı. Nihayet planlarını uyguladılar, yürek parçalayıcı feryatlarla ağlayan günahsız kardeşlerini kapkaranlık kuyunun dibine attılar. Üzerindeki gömleği de çıkarmış, böylece O'nu elleri bağlanmış olarak kuyuya bırakıverdiler. Tam bu sırada Yüce Allah, O'na vahiy yoluyla bildirdi ki; ilerde, herhangi bir günde, onlara yaptıkları bu çirkin fiili haber vereceksin. Sûrenin akışı içinde yer alan bu âyetten anladığımız budur."Biz O'na şöyle vahyettik: And olsun, sen onlara kendileri farkında de­ğilken bu yaptıklarını haber vereceksin."Kardeşlerini kuyuya atıp başlarından savdıktan sonra bir kuzu keserek kanını O'nun gömleğine sürdüler. Akşam ağlayarak babalarının yanına döndü­ler. Kara haberi yaşlı babalarına ulaştırdılar:"Akşam Üstü babalarına geldiler."Gecenin ilk saatlerinde "Ağlar vaziyette" geldiler. Ve kendilerini savun­mak amacı ile şöyle dediler;Ey babamız Gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusufu da yiyecek­lerimizin yanında bırakmıştık. Fakat O'nu kurt yemiş. Ne var ki sen bize ina­nacak değilsin,"Bizi doğrulamazsın, doğruyu söylesek bile."

Bu sözleri, yalan söylediklerinin bir ifadesiydi."Ve üzerine yalandan kan sürülmüş olan gömleğini getirdiler." Gömleğin üzerine, babalarını yanıltmak amacı ile kestikleri bir kuzunun kanını sürmüşlerdi. Kanını Yusuf un gömleğine sürdükleri bu kuzunun etini de yemişlerdi. Hz. Yâkub üzerine yalandan kan sürülmüş gömleğe baktı. Göm­lekte en ufak bir yırtılma, parçalanma izi yoktu. Dedi ki: Bu kurt ne kadar da yumuşakmış, Yusufu yerken elbisesini parçalamamış. Sonra şöyle dedi: "Hayır.. Nefsiniz sizi yanıltıp bir işe sürüklemiş."

Bu iş sizin bana anlattığınım gibi değildir. Tam tersine, nefsiniz bir şeyi yapmayı size hoş gösterdi, siz de onu uyguladınız."Bundan sonra bana düşen güzel bir sabırdır."Yapacağım şey, güzelce sabretmektir. Güzel sabırda, sızlanmaya, şika­yet etmeye yer yoktur."Sizin bu düzüp-uydurduğunuz... yalanlara karşı yardım istenecek olan Allah'tır." [14]

 

Sonuç

 

1- Erdemli ve kemal sahibi olsa da, mü'min bir kimsenin büyük günah işlemesi mümkündür.

2-Yüce Allah Hz. Yusufa büyük lütufta bulunmuş ve ileride kardeşleri­ne bu yaptıklarını haber vereceğini bildirmiştir. Bu, aynı zamanda O'na yöne­lik bir mutluluk ve hayırlı son müjdesidir.

3- Hz.Yusufun kardeşleri, babalarına mazeret bildirmek için geceyi beklemişlerdir. Çünkü göz gözden haya eder... Derler ki: Dost nasıl O'ndan haya bekler? Utanacak yerleri harap olmuş O'nun. (Gözleri kördür demek is­teniyor).

4- Sabr-ı cemil, sızlamasız ve şikayetsiz sabır övgüye değer bir nitelik­tir. [15]

 

19- "Bir yolcu kafilesi geldi, sucularını kuyuya su almak için gönderdiler. O da kovasını sarkıttı, "hey müjde... Bu bir çocuk" dedi. Ve O'nıı ticaret konusu bir mal olarak sakladılar. Oysa Allah,  yapmakta  olduklarını   bilendi."

20 "O'nu ucuz bir fiyata, sayısı belli bir kaç dirheme sattı­lar.   Onu  pek  önemsemediler."

21- "O'nu satın alan bir Mısırlı karısına:   "O'nun yerini .üstün tut,  umulur ki bize bir yararı dokunur ya da O'nu  evlat ediniriz" dedi.   Böylelikle   biz,   Yusuf'u   yeryüzünde   yerleşik   kıldık.    O'na sözlerin   yorumundan   öğrettik.   Allah,   emrinde   galip   olandır,   an­cak insanların  çoğu  bilmezler."

22-"Ergenlik  çağına  erişince,   kendisine  hüküm  ve  ilim  ver­dik,   işte   biz,   iyilik yapanları   böyle   ödüllendiririz."

 

Sozluk

 

Kafile. Kervan. Birlikte yolculuk eden bir kafileSucuları. Ve kovasını sarkıttı. Kovasını kuyuya sarkıttı. Kovasını ku­yuya daldırdı.ı  O'nu, ticaret konusu bir meta gibi sakladılar. j Onu ucuz bir fiyata sattılar.                       .Ve onu satın alan adam dedi.  Adı, Kıtfir, lakabı ise "Aziz"di.O'nun yerini üstün tut. O'na iyi davran.

il Veya O'nu evlat ediniriz. Böyle demesinin sebebi, çocukları­nın olmamasıydı.Sözlerin yorumundan. Rüya tabir etmeyi...jRüştüne erdiğinde. Bedensel ve akli olgunluğa erişince. Deli­kanlı çağına geldiğinde.

Hikmet ve bilgi olarak. Değerlendirmelerinin hikmetli olmasınıve dini konularda bilgi sahibi olmasını sağladık. [16]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı içinde Hz. Yusuf (a.s.) ve kardeşleri kıssası devam edi­yor. Kardeşleri Hz. Yusufu kuyunun karanlık derinliklerine yapayalnız bırakıp gittikten sonra, Mcdyen ülkesinden gelip Mısır'a gitmek isteyen bir kervan Hz. Yusuf un bulunduğu kuyunun başında konakladı. Sucularından kendileri için su çıkarmasını istediler. Adam kovasını kuyuya indirince, Yusuf kovaya asıldı, onunla birlikte yukarı çıktı: Sucu Yusufu görür görmez "Hey müjde! Bu bir çocuk" diye bağırdı. Yusuf un kardeşleri de, kardeşlerinin akibetini öğren­mek için sık sık kuyuya, uğruyorlardı. Kardeşlerini kervancıların yanında gö­rünce, "Bu, bizim kölemizdir. O'nu bırakın. Ama eğer isterseniz size satabili­riz..." dediler. Kervancılar da "bizim istediğimiz buydu," diyerek Yusufu pek ucuz bir fiyata satın aldılar. Yusufu satın alanlar, O'nu satın aldıklarını diğer arkadaşlarından gizlediler ki, O'nun üzerinde hak iddia' etmesinler. Dediler ki:"Bu, emânettir. Suyun sahipleri onu bize teslim ettiler ki, Mısır'daki sa­hibine ulaştıralım."Şu ifadelerden bunu anlıyoruz:"Bir yolcu kafilesi geldi, sucularını kuyuya gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Hey müjde! Bu bir çocuk," dedi. Ve onu ticaret konusu bir mal ola­rak sakladılar... ""O'nu ucuz bir fiata, sayısı belli bir kaç dirheme sattılar."Fiatın tartılır cinsten olmayıp sayılır cinsten olması azlığının ifadesidir."O'nu pek önemsemediler."Yani kardeşleri, O'nu önemsemediler. Kervan Mısır'a ulaşınca, O'nu "Aziz Kıtfir" adı ile bilinen vezire sattılar. Vezir iyi bir alış-veriş yaptığını düşünerek, karısı Züleyha'ya; "O'nun yerini üstün tut. Belki bize iyi hizmet eder. Ya da yüksek bir fiatla satarız. Bakarız evlat ediniriz. Zâten çocuğumuz da yok." dedi. Bunu şu âyeti kerimeden anlıyoruz:"Onu satın alan bir Mısırlı karısına: "O'nun yerini üstün tut, umulur ki bize bir yararı dokunur ya da O'nu evlat ediniriz" dedi."Ardından Yüce Allah şöyle buyuruyor:"Böylelikle biz, Yusuf u yeryüzünde yerleşik kıldık."O'nu öldürülmekten ve kuyunun karanlık derinliklerinde helak olmaktan kurtardığımız gibi, Aziz'in O'na sempati duymasını sağladık. Böylece, o gün­den sonra O'nu Mısır'a yerleştirdik. Bir süre sonra Mısır'a hükümdar oldu, yönetime geçti, ülkeyi adalet ve merhamet ilkeleri doğrultusunda idare etti."O'na sözlerin yorumundan öğrettik."İnsanların söyledikleri sözlerin, anlattıkları olayların doğru biçimde yo­rumlamasını öğrettik."Allah, emrinde galip olandır."Hz. Yusufun hayatı üzerinde Allah'ın iradesi hâkimdir. Bu yüzden kar­deşleri onunla ilgili olarak içlerinde besledikleri maksatlarına erişemediler. Aynı şekilde Allah, irade ettiği her işte gâlibtir. Hiç kimse O'nun iradesinin gerçekleşmesini önleyemez. O, üstün iradelidir. Hüküm ve hikmet sahibidir. Her yaptığı yerindedir."Ancak insanların çoğu bilmezler."Eğer bu gerçeği bilselerdi, işlerini O'na havale ederlerdi, O'na güvenip dayanırlardı, O'na itaat etmenin sınırlarını aşıp günah işlemeye kalkışmazlar7 di. Bu ifadelerde aynı zamanda akrabalarından incitici sözler işiten, onlar ta­rafından maddi ve manevi eziyete uğratılan peygamber efendimize (s.a.v.) yönelik bir teselli mesajı bulunmaktadır. Öyle ya! Hz. Yusuf da, insanlar için­de anne-babasından sonra kendisine en yakın olan akrabalarından, yani kar­deşlerinden eziyet görmüştü, kendisine bu tür bir yürek parçalayıcı muamele revam görülmüştü."Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz."Hz. Yusuf çocukluk yaşını geçip gençlik dönemine adımını attığı zaman, böylece bedensel gücü kemâle erince, gençlik dönemini de geride bırakarak, akli olgunluğu yakalamış bir yetişkin olunca hüküm ve bilgi verdik. Eşya ve olayları doğru biçimde değerlendirme becerisi ve derin dini bilgi verdik. Hz. Yusuf a verdiğimiz bilgi ve hikmet, iyilik yapanlara verdiğimiz ödülün açık bir örneğidir, sabır, doğruluk ve güzel tevekkül örneği göstererek itaat edenlerin ödülü işte budur. Burada Rasûlüllah efendimize (s.a.v.) kendisini güzel bir âkibetin beklediğine, Yüce Allah'ın düşmanlarını yenilgiye uğratarak kendisi­ni ve dinini kalıcı kılacağına ilişkin bir müjde vardır. [17]

 

Sonuç

 

1- Mutluluk veren şeylerle sevinmek ve bunu açıkça duyurmak caizdir.

2- Din ve dünya işinde ihtiyatlı olmak gerekir.

3-İslâm'da gaybı bilmek, gelecekten haber vermek Allah'a aittir. Ancak Allah'ın bildirdikleri kadarıyla bilinebilir.

4-  Rüya tabir etmek, Yüce Allah'ın bu tür bir beceriye sahip olana bah­şettiği bir nimetidir.

5-  Allah ile mücadeleye girişen kesinlikle hezimete uğrar.

6- Ergenliğe erişme; çocukluk dönemini geride bırakıp buluğ çağına adım atmakla başlar.

7- Güzel ödül; güzel niyet ve güzel amel şartına bağlıdır. [18]

 

23-"Evinde  kalmakta  olduğu  kadın,  O'ndan  murad almak is­tedi   ve  kapıları   sımsıkı   kapatarak   "isteklerim   senin   içindir,  gel-sene"  dedi.  Yusuf  dedi   ki:  Allah'a   sığınırım. Çünkü  O   benim efendimdir,  yerimi güzel  tutmuştur.   Gerçek  şu  ki,  zalimler  kurtu­luşa   ermez."

24-"Andolsun   kadın   O'nu  arzulamıştı  -eğer  Rabbinin   kesin delilini  görmeseydi- o   da   O'nu   arzulamıştı.   Böylelikle  biz O'ndan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için  böyle yaptık.  Çünkü  o,  muh­lis   kullarımızdandı."

25- "Kapıya  doğru  ikisi  de  koştular. Kadın  O'nun  gömleğini arkadan   çekip   yırttı.   Tam   kapının   yanında   kadının  efendisiyle karşılaştılar. Kadın   dedi   ki:   Ailene   kötülük   isteyenin,   zindana atılmaktan  veya  acı  bir  azaptan başka  cezası  ne  olabilir?"

 

Sözlük

 

Onu arzuladı. 'O'ndan murad almak istedi. Arzusuna uymasını istedi, ama O, karşı çıktı.

Evinde kalmakta olduğu kadın. Aziz'in karısı Züleyha. Kapıları kilitledi. Yanıma gel.

Allah'a sığınırım. Uygunsuz davranışlardan, O'nun himayesine ve korumasına sığınırım.

Evinde üstün ve saygın bir yer verdi bana.O'na yöneldi. İsteğine karşı çıktığı için O'nu yakalamak istedi. Arzusunu yerine getirmek için Yusuf (a.s.)'a yöneldi.Ve O'na yöneldi. O'nu kendinden uzaklaştırmak savmak istedi. Rabbinin kesin delili.jKötülük ve çirkinlik. Allah'ın yasaklamış olduğu kötü fiiller ve sözler.

Muhlisler, samimiler. Dostluğumuza, itaatimize ve sevgimize özgü kıldığımız kimseler. Gömleğini arkadan yırttı.Ve efendisiyle karşılaştı. Kadının kocası olan Aziz ile kapıda karşılaştılar. Koca, kadının sahibi olduğu için Mısırlılar kocaya" efendi" derlerdi. [19]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf kıssasını ve kendisini satın alan vezirin evinde karşılaştığı olayları kapsayan âyetlerin akışı devam ediyor.Vezir, k^ısına Yusuf a iyi davranmasını, yerini üstün tutmasını emredince, kadın büyük bir içtenlikle güzel yiyecekler, içecekler, giysiler ve yataklar hazırladı O'nun için. Birbirleri­nin mahremi olan bir erkekle bir kadın yalnız kalınca, özellikle bu yalnızlık uzun sürünce cinsel içgüdü tahrik olur. Korkudan emin olma ve takva azlığı da baştan çıkarıcı bir etken olarak rol oynar. Böyle olunca kadın erkeğin nefsin­den, erkek de kadından yararlanmak ister. Nitekim vezirin karısı da odaların kapılarını kilitliyor, bahçenin girişini kapatıyor ve kendini güvencede hisse­dince de O'na "yanıma gelsene!" diyor. O'nun bu nahoş teklifine karşı Hz. Yu-sufun tepkisi oldukça sert oluyor. O'nun arzularına boyun eğmeyeceğini kesin bir dille vurguluyor. Bu tür bir durum karşısında bir mü'minin takınacağı tavır da bu olmalıdır. Yüce Allah, gözlerden ve kulaklardan ırak bir şekilde sarayın esrarengiz atmosferi içinde gelişen bu olayı bize şu ifadelerle haber veriyor:

"Evinde kalmakta olduğu kadın, O'ndan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak "isteklerim senin içindir, gelsene"dedi. Yusuf dedi ki: "Al­lah'a sığınırım. Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur, Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."Kadın Hz. Yusuf un şahsında arzularını tatmin etme amacına yönelik o-larak gerekli ortamı hazırladıktan sonra, Hz. Yusuf un karşı cevabı şu olmuş­tur."O, benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur."Kastettiği vezirdir. Demek istiyor ki, O, bana güzel davrandı, ailesinin içinde bana üstün bir yer verdi, ben O'nun namusuna nasıl ihanet ederim? Öte yandan O'nun gerçek efendisi olan Yüce Allah, bahşettiği sayısız nimetlerle O'nu gerçekten üstün bir konuma getirmişti. O'nun haram kıldığı bir şeyi işlemekle O'na ihanet eder miydi hiç?Yüce Allah'ın "Zalimler kurtuluşa ermez" sözü, kâfirlerin ve zâlimlerin tavrına ilişkin ikinci bir izahtır. Çünkü zâlim, bir şeyi ait olmadığı bir yere koy­makla, emeğini heder eder, dünyası ve ahireti hüsran olur. Kendim ve senin için böyle bir hüsran ister miyim?"Andolsun kadın onu arzulamıştı, eğer Rabbinin kesin delilini görme-seydi, o da onu arzulamıştı."Yani, kadının isteklerine boyun eğmediği, artık önü alnımız arzularına cevap vermediği için Hz. Yusuf u dövmek istemişti. Hz. Yusuf da O'nu kendi­sinden uzaklaştırmak için dövmek istemişti. Fakat bu sırada Yüce Allah, Yu­suf a kendi içinde bir delil gösterince, Yusuf kadını dövmemesi gerektiğini an­ladı ve evin dışına kaçmayı tercih etti. Kadın da, aralarında geçenler duyul­masın diye O'nun peşinden koşup yakalamaya çalıştı. Her ikisi kapıya doğru koştu, Hz. Yusuf O'ndan kaçmak, O da saray içinde büyük bir olay çıkmasın diye Yusufu yakalamak istiyordu. Gömleğini arkadan yakaladı ve arkadan yırttı. Çünkü Hz. Yusuf önden kaçmaya çalışıyor, O da yakalayıp dışarı çık­masını, dolayısıyla bir olayın olmasını önlemek istiyordu."Böylelikle biz O'ndan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için böyle yap­tık."

Biz kötülüğü Hz. Yusuf tan bu şekilde uzaklaştırdık. O kötülük yapmadı ve hayasızlık O'na yaklaşmadı.

Yüce Allah bunun gerekçesi olarak da: "O bizim muhlis ku 11 arımızdan­dı." buyuruyor. İbadetimize ve sevgimize mahsus kıldığımız ku 11 armuzdandı. Günah ve isyan lekeleriyle kirlenmesine razı olmadık."Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar."Yusuf O'ndan kaçıyor, O da peşinden kovalıyordu ki, kadının kocasını, yani veziri kapının yanında oturur halde buldular. Kadın kendinden korktu ye derhal savunma durumuna geçerek Hz. Yusufu suçlamaya çalıştı ve "senin ailene kötülük yapmak isteyen bir kimsenin, zindana atılmaktan başka cezası ne olabilir?" dedi. [20]

 

26- "Yusuf dedi  ki:  Onun  kendisi  benden  murad almak iste­di."   kadının   yakınlarından   bir   şâhid   şahitlik   etti:   Eğer   O'nun gömleği  ön  taraftan yırtılmışsa  bu  durumda  kadın  doğruyu  söyle­miştir,   kendisi   ise   yalan   söyleyenlerdendir."

27- "Yok  eğer  O'nun  gömleği  arkadan  çekilip yırtılmışsa,   bu durumda   kadın   yalan   söylemiştir   ve   kendisi   doğruyu   söyleyen­lerdendir."

28- "O'nun   gömleğinin   arkadan   çekilip  yırtıldığını   gördüğü zaman   kocası:  Doğrusu,   bu   sizin   düzeninizden   biridir.   Gerçekten sizin   düzeniniz   büyüktür."   dedi."

29- "Yusuf,   sen   bundan yüz  çevir.   Sen  de  günahın  dolayı­sıyla  bağışlanma  dile.  Doğrusu  sen 

günahkarlardan  oldun."

 

Sözlük

 

Kadının ailesinden biri şahitlik etti. Kadının amcasının oğlu şahitlik etti.Ön taraftan yırtılmış. Yani gömlek ön kısmından yırtılmış ise. il  Arka taraftan yırtılmış. Gömlek arka kısmından yırtılmış ise.Bu sizlerin düzeninizden biridir. Yani "ailene kötülük isteye-j_ı nin cezası ne ola ki?" sözünü kadının bir oyunuydu.Yusuf bundan yüz çevir. Bir skandal olmasın diye kimseye a   bundan söz etme.Hatalılardan. Günahların hatalarından işledin. [21]

 

Açıklama

 

Ayetlerin akışı içinde, Hz. Yusuf (a.s)'un başından geçen olaylar bir sil­sile halinde anlatılıyor. Kadın kapıda kocasını görünce, Yusuf un kendisinden murad almak istediğini, yani ilişkide bulunmak istediğini iddia ederek ceza­landırılmasını istemiş, "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" demişti. Burada Hz. Yusuf suçlamayı reddediyor. Şayet kadın kendisini suçlamasaydı, Hz. Yusuf O'nun kendisin­den murad almak istediğinden söz etmeyecekti. Yüce Allah, Hz. Yusuf'un şöyle dediğini bize aktarıyor:"O'nun kendisi benden murad almak istedi."Tam bu sırada Yüce Allah, tertemiz kulu Yusuf a yönelik bir lütuf ola­rak, olaya tanık olan beşikdeki bir çocuğu konuşturdu. Rasûltllah efendimiz (s.a.v.) bu çocuğu"Yusuf un şahidi" olarak nitelendirmiştir: "Eğer O'nun göm­leği Ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi İse yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer O'nun gömleği arkadan çekilip yirtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir."Küçük tanığın verdiği karar budur."O'nun gömleğinin arkadan çekilip yırtıldığını gördüğü zaman kocası: "Bu..." "Yani "ailene kötülük isteyenincezası ne olabilir" sözü "sizin düze-ninizdendir." dedi. Senin gibi suçlu olanların çevirdikleri dolaplardandır."Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür." Soma Yusuf a dönüp dedi ki: "Yusuf, sen bundan yüz çevir."Bundan söz etme ki, bir olay meydana gelmesin. Bunda hepimizin zar­arı olur. Züleyha'ya da şöyle dedi:"Sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile."Sen de kocandan af dile. Seni cezalandırmamasını iste. Gerçekten sen, hata işledin, günahkar insanlar gibi davrandın.Sûrenin akışı içinde yer alan bu dört âyet-i kerimede anlatılanlar bundan ibarettir. [22]

 

Sonuç

 

1-  Karşıdakine zarar verecek dahi olsa, nefsi müdafa etmek meşru bir haktır.

2- Yüce Allah dostlarına büyük lütuflar bahşeder. Nitekim, beşikteki bir çocuğun konuşmasını sağlayarak O'nun suçsuzluğunu ortaya çıkarmıştır.

3- Kötülük yapmak isteyen insanların hilesi gerçekten büyüktür.

4-  Kötülük yapanın kötülüğünü örtmek iyi, günahlarını halk arasında açıkça anlatmak ise kötüdür. [23]

 

30- "Şehirde  birtakım  kadınlar:  Aziz'in  karısı  kendi  uşağının nefsinden   murad   almak   istiyormuş.   Öyleki   sevgi   O'nun   bağrına sinmiş.   Biz  doğrusu   O'nu   açıkça   bir  sapıklık  içinde  görüyoruz.'1 dedi."

31- "Kadın   onların   düzenlerini   işitince,   onlara   bir   dâvetçi yolladı,   oturup  yaslanacakları  yerler  hazırladı   ve  her  birinin  eli­ne bıçak verdi, yusuf'a da:  çık,  onlara görün" dedi.  Böylece onlar O'nu   görünce   Yusuf'u   gözlerinde   büyüttüler   ve   ellerini   kestiler ve   "Allah'ı  tenzih  ederiz;  bu  bir beşer  değildir.  Bu,  ancak  üstün bir  melektir."  dediler."

32- "Kadın  dedi  ki:   "Beni  kendisiyle  kınadığınız  işte  budur. Andolsun   O'nun  nefsinden  ben  murad almak  istedim,   O  ise  ken­dini  korudu.   Ve   andolsun,   eğer  O   kendisini   emrettiğimi  yapmaya­cak  olursa,   mutlaka  zindana  atılacak  ve  elbette  küçük  düşürülen­lerden   olacak."

33- "Yusuf dedi  ki:  Rabbim,  zindan,  bunların  beni  kendisine çağırdıkları  şeyden   bana  daha  sevimlidir.  Kurdukları  düzeni  ben­den   uzaklaştırmazsan,   onlara   eğilim   gösterir   ve   cahillerden   olu­rum."

34-  "Böylece  Rabbi,   duasını  kabul  etti  ve  onların  hileli  dü­zenlerini  kendisinden   uzaklaştırdı.   Çünkü   O,   işitendir,   bilendir.

 

Sözlük

 

Şehirde. Mısır'ın o dönemdeki başkentinde.Gencinden yararlanmak ister. Kenanlı kölesinden murad al-

mak istemiş.Sevgi bağrını yakmış. Kalbine hâkim olmuş, bütünüyle onukontrolüne almıştır.Muhakkak ki biz O'nu açık bir dalalette görüyoruz. O'na be­slediği bu sevgiden dolayı açık bir hata işlediğini görüyoruz.

Onların düzenlerini işitince. Yani arkasından söyledikleriniişitince.Onlar için döşekler ve yaslanacakları yastıklar hazırladı. O'nu gözlerinde büyüttüler.Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Nasıl bir Kenanlı köleyi sevebilir?" dediğiniz şte budur.Korundu. İffetinden ve temizliğinden ödün vermeyerek, kötü­lük yapmaktan kaçındı.Küçükler. Basitler. Zelil ve küçük düşürülmüş kimselerden o-lacaktır.Onlara eğilim gösteririm.Ve cahillerden olurum. Günahkarlardan olurum. Çünkü ancak Allah'ın gücünü ve herşeyi gördüğünü bilmeyenbir kimse günah işleyebilir. [24]

 

Açıklama

 

Ayetlerin akışı ile birlikte Hz. Yusuf (a.s)'un kıssasını okumaya devam ediyoruz."Yusufun şahidi" tarafından verilen hükümden sonra, haber bazı devlet idarecilerinin eşlerinin kulağına ulaştı. Birinin evinde toplanıp kendi araların­da konuştular ve "Kenanlı bir köleye aşık olmuş" diye vezirin karısını kınadı­lar. İşte tefsirini sunmakta olduğumuz bu âyetlerde Yüce Allah bunları ak­tarıyor bizlere:"Şehirde bir takım kadınlar dedi ki:" Mısır'ın o günkü başkentinde "A-ziz'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş" kölesine aşık

olmuş."Oyleki sevgi O'nun bağrına sinmiş."Kölesine duyduğu sevgi, kalbinin özüne sinmiş."Biz doğrusu O'nu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz."Açık bir yanılgı içinde olduğunu sanıyoruz. Böylesine şerefli ve üstün bir makamda olan soylu bir kadın nasıl bir köleye aşık olur?"Kadın onların düzenlerini işitince."

Arkasından çeşitli dedikodular çıkardıklarını duyunca:"Onlara bir davetçi yolladı. Oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline bıçak verdi."Onların düzenlerine, daha büyük bir düzenle karşılık verdi. Bir toplantı düzenledi. Yiyecekler, içecekler sundu. Bıçakla kesilmesi gereken meyveler koydu sofraya. Bu arada Yusuf a, yanlarına gelmesini emretti. Amacı, onun olağanüstü güzelliğini görüp kendilerinden geçmelerini ve meyve yerine kendi ellerini kesmelerini sağlamaktı. Böylece kendisine yöneltilen kınamaların haksız olduğunu ortaya koyacaktı. Yüce Allah bu gelişmeyi şu ifadelerle bize aktarıyor:"Yusufa: "Çık onlara görün." dedi. Böylece onlar O'nu görünce büyüt­tüler, ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir." Herhan­gi bir insan değildir."Bu, ancak üstün bir melektir" dediler."Yüce Allah'ın Hz. Yusuf a bahşettiği olağanüstü güzellikten dolayı böy­le söylediler. Yusuf'un yapısı, ahlâkı ve yaratılışı olağanüstü çekicilikteydi. Kadınların bu halini gören vezirin karısı şöyle dedi:"Beni kendisiyle kınadığınız işte budur "Kendisini sevdim ve nefsinden murad almak istedim diye beni kınadığı­nız güzel ve yakışıklı delikanlı işte karşınızda duruyor."Andolsun O'nun nefsinden murad almak istedim, O ise kendini koru­du. Fiilen O'nun nefsinden murad almak için harekete geçtim, ama O bun­dan kaçındı "Ve andolsun; eğer O kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa."Arzulanma boyun eğmezse."Mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak?"Aşağılanmış, küçük düşürülmüş biri olacaktır. Böylece, toplantıya katı­lan kadınların önünde bir kez daha isteklerine boyun eğmesi hususunda Yu-sufu tehdit etmektedir. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kendisini bu kadının hile­sinden ve tuzağından kurtarması için Rabbine sığıfrir.

"Dedi ki: Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir."

Bunların beni itmek istedikleri suçtansa, zindana girmeyi tercih ederim. Ey Rabbim;

"Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan."

Bu kadınların hilesini boşa çıkarmazsan "O'nlara eğilim gösteririm." İsteklerine uyma eğilimi gösteririm. Böyle yapmakla "Cahillerden" yani, se­nin haram kıldığın bir şeyi işlemekle günaha girer, günahkarlardan "Olurum." Bu ise, O'nun istemediği, kaçmak istediği bir durumdu."Böylece Rabbi, duasını kabul etti."Kadınların düzenlerini sonuçsuz bıraktı. Çünkü O, kullarının sözlerini işitir. Saf ve temiz kulu Yusufun da duasını işitti. O, kullarının durumunu, bu arada Yusufun da içine düştüğü sıkıntıyı bilir. Bu yüzden duasını kabul etti, O'na güven duygusu verdi, korkularını giderdi. O'na hamdolsun, O kullarına karşı son derece lütufkardır. [25]

 

Sonuç

 

1- Kapalı kapılar ardında olup bitenleri merak etmek ve haberleri tâkib etmek sevilmeyen bir özelliktir.

2- İnsan, onurunu, malını, canını ve namusunu korumaya düşkün bir varlıktır. Bu, onun doğasından gelir.

3- Kadın ve erkek alarak cinslerin birbirlerine karşı ilgi duymaları ya­ratılışın bir kanunudur.

4- Hz. Yusuf un \Allah'a karşı günah işlemektense, hapse girmeyi göze alması, doğru sözlülüğünün bir delilidir.

5- Yeryüzünde işlenen tüm suçların sebebi Yüce Allah'ı, isimlerini, sı­fatlarım, müjdesini, tehditlerini ve şeriatını bilmemektir. [26]

 

35- "Sonra onlar da, delilleri görmelerinin ardından, mutlaka O'nu  belli  bir vakte  kadar zindana atmak görüşü belirdi."

36-" O'nunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri "Ben rüyamda kendimi içki hazırlıyorken gördüm" dedi. Diğeri "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da on­dan yemekteydi." dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğ­rusu   Mz   seni,   iyilik  yapanlardan  görmekteyiz."

37- "Dedi   ki:   Size   rızıklanacağınız   bir  yemek   gelecek   olsa, ben   mutlaka   size   daha   gelmeden   önce   onun   tevilini   size   haber veririm.   Bu,  Rabbimin   bana  Öğrettikler indendir.  Doğrusu   ben,  Al­lah'a   iman   etmeyen,   ahireti   de   tanımayanların      kendileri   olan bir topluluğun  dinini  terkettim."

38-"Atalarım   İbrahim'in,   İshak'ın   ve   Yâkub'ün   dinine   uy­dum.   Allah'a   herhangibir  şeyle   şirk  koşmamız   bizim   için   olacak

şey  değil.   Bu,   bize   ve  insanlara Allah'ın  lütuf ve  ihsanındandır Ancak  insanların  çoğu  şükretmezler.

 

Sözlük

 

Sonra onlara görünüverdi. Onlarda belirdi.Âyetler. Yusuf un suçsuzluğuna ilişkin deliller.

Şarap elde etmek için üzüm sıkıyordum.Dine tabi oldum. İbrahim (a.s.)'ın hak olan dinine tabi oldum.

Bize yakışmaz. Böyle bir şey yapmamız doğru olmaz. Herhangi bir şeyi Allah'a şirk koşmamız, büyük veya küçük birşeyi veya bir kimseyi O'na ortak koşmamız olacak şeydeğildir.i Bu Allah'ın üzerimize bir faziletidir. Tevhid inancı ve hak din Allah'ın bize bir lütfudur.5 Ve insanların üzerine. Tevhid inancını ve hak dini sunan pey­gamberlerin gönderilmesi, insanlara yönelik ilahi bir lütuftur. Ne yazık ki insanlar bu lütfün karşılığı olan şükür görevini ye­rine getirmediler, peygamberlere tabi olmadılar. [27]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı ile birlikte, Hz. Yusuf'un yaşadığı olaylar, bu arada vezirin karışının suçlamaları üzerine suçsuzluğunun anlaşılması konu ediliyor. Ardın­dan Yüce Allah şöyle buyuruyor:"Sonra onlarda delilleri görmelerinin ardından, mutlaka O'nu belli bir vakte kadar zindana atmak görüşü ağır bastı."Yusuf (a.s.)'un suçsuzluğunu ortaya koyan açık delillerin bulunmasın­dan sonra vezir ve adamlarında yine de bir süre için Yusuf u zindana atmak gerektiği yönünde bir görüş belirdi. Yusuf un suçsuzluğunun delili ise, gömle­ğinin arkadan yırtılmış olması, beşikteki bir çocuğun konuşup suçsuzluğuna hükmetmesiydi. Çocuğun "Eğer gömleği..." diye başlayan sözleri Yusuf'un suçsuzluğunun açık deliliydi. Ancak yine de O'nu belli bir süre için hapse at­mayı uygun gördüler. Dedikoduları dindirmek, kamuoyunu tatmin etmek ve hadiseyi unutturmaktı amaçlan."O'nonla birlikte iki genç de zindana girdi."Demek ki, zindana atılmasını kararlaştırdılar ve bu kararlarını da fiilen uyguladılar. Bu arada iki genç de O'nunla birlikte zindana girdiler. Bunlar kra­lın hiçmetçileriydiler, bir olaydan dolayı suçlu bulunmuş ve tutuklanmışlardı."Biri: ben rüyamda kendimi içki hazırlıyorken gördüm.", dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi," dedi. Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyi­lik yapanlardan görmekteyiz." Hapisteki hal ve hareketinden, mahkûmlara karşı sergilediği iyiliksever tutumundan etkilendikleri ve dolayısıyle farklı ve hikmetli bir şahsiyet olduğunu anladıkları için bu İstekte bulunmuşlardı. Bu arada ne tür bilgilere sahip olduğunu da sormuşlar. O da rüya tabir ettiğini söylemişti. Onlar da "gel, şunu bir deneyelim, şöyle, şöyle rüya gördüğümüzü söyleyelim, bakalım nasıl yorumlayacak," dediler. Gidip rüyalarının yorumunu sordular. O da onlara şu cevabı verdi:

"Dedi ki: size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun tevilini haber veririm."Uykuda mı veya uyanıkken mi böyle bir yemeğin geleceği hususu aynı oranda muhtemeldir. Her iki durumda da olabilir. Her halükarda Yüce Allah daha o yemek gelmeden, onu onlara haber vermesini ve ne anlam ifade ettiğini ona haber vermiştir. Hz. Yusuf sahip olduğu bu bilginin kaynağını da şöyle açıklıyor:

"Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman et­meyen, ahireti de tanımayanların tâ kendileri olan bir tupluluğun dinini terket-tim."Kastettiği bu topluluk Kenanlılar ve Mısırhlar'dı. Bu topluluklar müşrik­ti. Güneşe ve diğer bazı düzmece ilahlara ibadet ediyorlardı. Küfür milletini, küfür dinini terk ettim. Allah'a ve âhiret gününe inanma esasına dayanan di­ne yani İbrahim'in, İshak'm ve Yakub'un hak dinine uydum, Sonra onları Al­lah'a inanmaya ve O'nun dinini benimsemeye davet ederek sözlerini sürdürdü.

"Olacak iş değildir."Herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmamız, buna inanıp ibadet etmemiz olacak iş değildir. Ardından bu bilgiyi ve bu inancı kendi çabalan ve yetenek­leriyle elde etmediklerini, bunun Allah tarafından bahşedilmiş bir lütuf oldu­ğunu haber veriyor. Tüm insanlığa bu lütfün bahsedildiğini vurguluyor. Çünkü

Allah insanları yaratmış, onları rızıklandırmış, yerden sayısız nimetler bitir­miş, onları doğru yola çağırmış ve doğruyu açık biçimde gözler önüne ser­miştir. Ama insanların çoğu şükretmezler, Allah'a inanıp kulluk etmez. [28]

 

Sonuç

 

1- Hz. Yusuf (a.s.)'un zindana atılması, görünüşte yakıcı ama, gerçekte aydınlatıcı gelişmelerin başlangıcını teşkil eder.

2-  Hapse girmek, her zaman oranın suçlu ve sapıkların yurdu olduğunu göstermez. Allah'ın saf ve günahsız kulu Hz. Yusuf da oraya girmiştir.

3- Rüya tabiri ruhsal berraklığa ve firaset gücüne bağlıdır. Hz: Yusuf (a.s)'un sahip olduğu bilgi ise, özel ve ledünni bir bilgiydi. Yani o hususta okumadan çalışmadan Allah katından verilmiş bir bilgiydi.

4- İnsanları Allah'a davet etmek için fırsatları ganimet bilmek lazımdır. Nitekim Hz. Yusuf (a.s) da böyle yapmıştır.

5- Şirkten ve şirk ehlinden uzaklaşmak bir zorunluluktur.

6-  Dedelere de "baba" denebilir. Çünkü bunların her biri kendisinden sonrakinin babasıdır. [29]

 

 

39- "Ey  zindan   arkadaşlarım,   birbirinden   ayrı  bir  sürü  Ra-bler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar olan bir tek Allah mı?"

40- "Sizin   Allah'tan   başka   taptıklarınız,   Allah'ın   kendileri hakkında  hiç  bir delil indirmediği,  sizin  ve  atalarınızın  ad olarak adlandırdıklarınızdan    başkası    değildir.    Hüküm,    yalnızca    Al­lah'ındır.    O,   kendisinden   başkasına   kulluk   etmemenizi   emret­miştir.   Dosdoğru  olan  din  iste  budur,  ancak  insanların  çoğu  bil­mezler. "

41- "Ey  zindan   arkadaşlarım,   ikinizden  biri  efendisine  şarap içirecek,   diğeri   ise   asılacak,   kuş   onun   başından   yiyecek.   İşte hakkında fetva  istemekte   olduğunuz    olup   bitmiştir."

42- "İkisinden   kurtulacağını   sandığı .kişiye   dedi   ki:   "Efen­dinin   katında  beni  hatırla."  Fakat  şeytan,   Rabbini  anmayı   O'na unutturdu,  böylece  daha  nice yıllar zindanda  kaldı."

 

Sözlük

 

Ey zindan arkadaşlarım. Bunlar kralın yemek ve içecek işine bakan iki delikanlıydı.

İ Çeşitli ilahlar mı? Şuraya buraya dağılmış, zatları, sıfatları ve mekanları ayrı bir sürü ilahlar mı?

Ondan başka. Allah'ın dışında.Sadece isimler. Sadece isimleri ilahtır. Gerçekte ise ilah değil, putturlar.

Allah onlar hakkında bir delil indirmemiştir. Herhangi bir , şekilde bu düzmece ilahlara kulluk edilmesini emretmemiştir.' Efendisine içki sunar. Aynı zamanda ülkenin kralı olan efendi­sine şarap sunar.Ve asılır. Darağacında asılarak öldürülür. Mısırlılar idam ce­zasını bu şekilde infaz ederlerdi.Hüküm verilmiş. İş bitmiş ve kesinlik kazanmıştır.O ikisinden kurtulacağına inanan. Kesin olarak beraatine ka­rar verileceğine inandığı kişi.

Beni efendinin yanında hatırla. Benim hiç bir suçum olmadan, haksız yere zindana atıldığımı krala hatırlat.

Şeytan O'na efendisine hatırlatmayı unutturdu. Veya şeytan Yusuf a Yüce Rabbini anmayı bir anlık unutturdu. [30]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf (a.s) kıssası devam ediyor. Bundan önce kendisi ile birlikte zindana giren iki gencin, gördükleri rüyaları yorumlamasını istediklerinden söz edilmişti. Çünkü gençler Hz. Yusufun rüya yorumlamayı iyi bildiğinin farkındaydılar. Fakat Hz. Yusuf bu fırsatı değerlendirdi ve onlara rüya yorum­lamaya ilişkin bilgisinin sebeplerinden söz etti. Bu sırada küfür dinini terke-dişini, tek ve ortaksız Allah'a inanışını, dolayısıyle ataları İbrahim, İshak ve Yâkub'un dinine tabi oluşunu ve aynı zamanda Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmasının kendisine yaraşmadığını anlattı. Hz. Yusuf bu sözleri, tutuklu­ların Allah'ı bir yana bırakarak putlara taptıklarını gözlemlediği için söylemiş­ti. Onları Allah'a kulluk etmeye.davet ederek sözlerini sürdürdü. Yüce Allah O'nun şöyle dediğini bize aktarıyor:"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı bir sürü Rabler mi daha hayır­lıdır, yoksa kahhar olan Allah mı?"

Ey zindan arkadaşlarım, bana haber verin ve beni tasdik edin: Herbiri bir tarafta olan ve ilah olduklarını iddia ettiğiniz şu put, şu yıldız, şu insan şu hayvan mı, cinsleri ve renkleri birbirinden farklı bir sürü ilah mı, yoksa zatı ve sıfatlarıyla bir ve ortaksız olan, her türlü mahlukat karşısında ezici güce sahip olan Allah mı daha hayırlıdır?

"Kahhar olan tek Allah" demekten başka bir cevap bulamadılar. Çünkü akıl, bu cevabı kaçınılmaz kılıyor. Soma dönüp tüm tutuklulara hitab etti."Sizin Allah'tan başka taptıklarınız."Ezici güce sahip tek ve ortaksız Allah'tan başka kulluk ettiğiniz düzme­ce ilahlar "sizin ve atalarınızın uydurmuş olarak adlandırdıklarınızdan başkası

değildir."Onlar isimlerden ibarettir. Sizin bir puta, bir yıldıza veya bir heykele Rab veya ilah demenizle o, ilah veya Rab olmaz. Rab; yaratan, rızıklandıran ve yönetendir. Gerçek ilah tarafından rızıklandıran ve yaratılan varlıklar ise, kendilerine bile bir yarar sağlamayan veya bir zararı başlarından savmaya muktedir değildirler. Nerede kaldı başkalarına yardım etmeleri? Onlara ilah veya Rab adını takmak kocaman bir yalan ve iftiradır. Bunlar birer addır. Allah onların yetkililiğini ortaya koyan bir delil indirmemiştir. Dolayısıyle si­zin onlara yönelik kulluğunuz geçersiz ve boşunadır."Hüküm, yalnızca Allah'ındır."Hükmetme yetkisi sadece Allah'a aittir. Ve O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi bir hüküm olarak koymuştur. Şu halde O'ndan başkasına yönelik her türlü ibadet bâtıldır, geçersizdir. Bu tür bir ibadeti terketmek ve ondan kaçınmak gerekir,"Dosdoğru olan din işte budur."Tek ve ortaksız Allah'ın hükmüne uyup O'ndan başkasına yönelik kul­luğu reddetmektir. Tek, geçerli ve dosdoğru din budur. Ne yazık ki, insanların büyük çoğunluğu bu gerçeğin farkında değildir. Kendilerini yaratan, rızıklan­dıran ve hayatlarını yönlendiren ve sonunda huzuruna çıkacakları gerçek ilahı bilmeyişleri onları kendi elleriyle yontup ilahlaştırdıkları heykellere tapmaya yöneltmiştir. Putlarını kendi yapar kendi tapar durumuna düşürmüştür. Bu, cahiliye mantığıdır. İnsanları Allah'a davet etmeye ilişkin konuşmasının so­nunda Hz. Yusuf, rüyalarının yorumuna geçti."Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek."Serbest bırakılacak, yeniden kralın yanındaki eski işine dönecek ve es­kiden olduğu gibi krala şarap sunacak. Öbürü ise, kralın ahçısıydı, kralın ye­meğine zehir koyup onu öldürmeyi planlamakla suçlanmıştı. O da asılacak ve kuşlar başına konup ondan yiyeceklerdir. Hz. Yusuf böyle deyince onlar: "Biz rüya falan görmedik. Sadece seni sınamak için böyle yaptık" dediler. Hz. Yu­suf onlara şu cevabı verdi: "Hakkında fetva istemekte olduğunuz iş olup bit­miştir." İster böyle bir rüya görmüş olun, ister görmemiş olun. Bu iş olup bit­miştir, kesinlik kazanmıştır. Sonra serbest bırakılacağını söylediği kişiye dö­nüp şöyle dedi:"Efendinin katında beni hatırla."

Yani sahibin olan kralın yanında benim suçsuz yere tutuklandığımı söyle. Mısırlılar köle sahibine "Rab" derlerdi.

"Fakat Şeytan ona Rabbini anmayı unutturdu."Şeytan Hz. Yusuf a Allah'ı anmayı bir an unutturdu. Bu yüzden kalbiyle hizmetçiye ve krala yöneldi. Allah'ı unuttu. Bu yüzden gerçek Rab olan Allah O'nu cezalandırdı ve zindanda nice yıllar daha kaldı. [31]

 

Sonuç

 

1-  İnsanları Allah'a davet etmek için her türlü fırsatı değerlendirmek lazımdır.

2- Geçmişlerin yaşadığı olayları örnek göstererek Tevhid inancını vurgu­lamak gerekir.

3- Herhangi bir hususta sâdece Allah'ın hükmüne itibar edilir. Çünkü hak; O'nun hak diye nitelendirdiği, bâtıl; O'nun bâtıl diye nitelendirdiği ve dinde; O'nun yasalaştırdığı sistemdir.

4-  Her meseledeki müşkülün çözümü için bilgisine güvenilen birinden fetva istemek meşrudur.

5- Hz. Yusuf (a.s) bir bakıma ümidini kurtulacağını söylediği delikanlıya bağlamak ve O'na: "Beni efendinin yanında an," demekle gaflete düşmüştür. Gerçek mevlasıni, kendisini öldürülmekten, kuyunun karanlık dibinden ve kadınların baştan çıkarıcı düzenlerinden kurtaran dostunu unutmuştur. Bu da yedi yıl daha zindanda kalmasına neden olmuştur. [32]

 

43- "Hükümdar:   "Ben   rüyamda  yedi  besili  inek  görüyorum,

onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelenler! Eğer rüya yorumluyor sanız benim bu rüyamı  çözüverin" dedi."

44- "Dediler   ki:   Bunlar   karmakarışık   düşlerdir.   Biz   böyle düşlerin   yorumunu   bilenler  değiliz."

45- "O  iki  kişiden  kurtulmuş  olanı,  nice  zaman  sonra  hatır­ladı   ve   :  Ben  bunun  yorumunu  size  haber  veririm,   hemen   beni zindana  gönderin"  dedi."

46- "Yusuf,  ey  doğru  sözlü  insan!  Yedi  besili  ineği yedi za­yıf ineğin  yediği   ve  yedi  yeşil  başakla  diğerleri  kuru   olan   rüya konusunda  bize fetva  ver.   Umarım  ki  insanlara  da  dönerim,   belki onlar Öğrenmiş  olurlar."

 

Sözlük

 

Kral. Mısır kralı, Aziz lakaplı vezir, yardımcılarından biriydi. Adı, Reyyan b. Velid idi.Yedi cılız. Yedi zayıf inek.Ey ileri gelenler, devlet adamları, eşraf ve yöneticiler. ı'Rüyamı bana yorumlayın.

Karmakarışık, hiç bir anlamı olmayan, yalancı düşler Nice bir zaman sonra hatırladı. Yaklaşık olarak yedi yıl sonra hatırladı.Ey sâdık Yusuf! Ey Yusuf, ey sıddik, ey doğru sözlü Yusuf! Adam Hz. Yusufun ne derece doğru sözlü biri olduğunu zin­danda öğrenmişti. [33]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı, imtihan maksatlı, meşakkati çekmekte ve çilesini doldur­makta olan Hz. Yusuf'la ilgili olarak devam ediyor. Artık Yusuf (a.s)'un öz­gürlüğüne kavuşmasının zamanı gelmişti ki, Mısır kralı bir rüya gördü, kendi­sini düşündüren bu rüyayı yorumlamaları için kurmaylarını yanını çağırdı. Bu sahneyi Yüce Allah şu ifadelerle bize aktarıyor:"Hükümdar dedi ki: "Ben rüyamda yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor. Onları yiyen inekler son derece zayıf ve çelimsizdir. Bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru."

Sonra, etrafında toplanmış bulunan devlet adamlarına ve bilginlere dön­dü: "Ey önde gelenler! Eğer rüyamı yorumluyorsanız benim rüyamı çözü­verin." dedi."Rüyamı yorumlayın. Adamların şu cevabı verdiklerini bize aktarıyor Yü­ce Allah:"Karmakarışık düşlerdir."Gördüğün rüya, yorumlanamayacak türden bir düştür. Nitekim deva­mında şöyle diyorlar:"Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."Kastettikleri karışık düşlerdir. Sahih bir hadiste Resulullah efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Rüyalar rahmani ve şeytani olarak iki kısma ayrılırlar."

Ardından Yüce Allah şöyle buyuruyor:"O iki kişiden kurtulmuş olanı."Hz. Yusufun zindan arkadaşlarından kurtulmuş olan."Nice zaman sonra hatırladı."Zindandan ayrıldığı sırada Hz. Yusufun kendisine tavsiye ettiği şeyi hatırladı. Yusuf O'na demişti ki "Beni efendinin yanında an." Adam bu tav-siyeyi ancak yedi sene sonra hatırlayabildi. Sonra adam orada bulunanlara dedi ki:"Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni zindana gönde­rin."Beni zindanda bulunan Yusufun yanma gönderin, rüyaları ondan daha iyi yorumlayacak biri bulunmaz. Bunun üzerine O'nu zindana gönderdiler. Hz. Yusufun yanma girince, Yüce Allah'ın bize aktardığı şekliyle şöyle dedi:"Yusuf; ey Yusuf! Ey doğru sözlü insan! Yedi besili ineği yedi zayıf ineğin yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan rüya konusunda bize fetva ver."Umarım ki, insanlara kral ve adamlarına dönerim. Belki onlar öğrenmişolurlar."Senin yorumunu öğrenir de ondan istifade ederler. [34]

 

 Sonuç

 

1- Kâfir ve fâsik bir adam salih bir rüya görebilir.

2~ Rüya iki çeşittir, a) Rahman kaynaklı rüya. b) Şeytan kaynaklı düş.

3- Unutmak, insanın özelliklerinden biridir.

4- Aşırı övgüye kaçmadığı sürece, birini sahip olduğu bir özellikle nite­lendirmek caizdir. "Ey doğru sözlü adam!" demek gibi. [35]

 

47-"Dedi ki:   "Siz yedi yıl,  önceleri gibi ekin  ekin, yediğini­zin   az   bir   kısmı   dışında   kalanını   biçtiklerinizi   başağında   bıra­kın. "

48-"Sonra  bunun  arkasından  zorlu yedi yıl gelecektir.   Sak­ladığınız   az   bir   miktar   dışında,   daha   önce   biriktirdiğinizi  yiyip bitirecektir."

49- "Sonra  bunun   arkasından   bir yıl gelecektir  ki,   insanlar onda   bol   bol   yağmura   kavuşturulacak   ve  

onda   sıkıp-s ağaç ak­lar dır. "

 

Sözlük

 

Âdet üzere. Öteden beri yapa geldiğiniz gibi.* Ve onu başaklarında bırakın, harmanlamayın. Buğdayları ba­şaklarından çıkarmayın.Yedi zorlu. Kurak geçen yedi zorlu yıl.Depoladıklarınızdan. Tohumluk ve ihtiyaç için depolayıp koru­duklarınız.İnsanlar yağmura kavuşacaklar. İnsanlar- Rableri tarafından bol bol yağmura kavuşturulacak ve Nil nehri yeniden bereketli akacaktır.Onda sıkacaklar. Zeytin, üzüm, kamış ve şeker sıkıp-sağa-caklardır. [36]

 

Açıklama

 

"Ekin" diye başlayan ifade, Hz. Yusufun kendisinden yorumlaması iste­nen kralın rüyasına ilişkin yorumudur. Burada Hz. Yusuf diyor ki: Yedi yıl, önceleri yaptığınız gibi ekin ekin. Bu, yedi besili ineğin yorumudur. Biçtiğiniz hasadı, başaklarında bırakın, yani harmanlamayın ki, bozulmasın. Ama az bir kısmını ihtiyacınız için harmanlayabilirsiniz. Bundan soma, yani yedi bereket­li yıldan sonra, yedi zorlu yıl gelecektir. Bu yıllarda kuraklık ve kıtlık had saf­haya ulaşacaktır. Bu da, yedi zayıf ineğin yorumudur. Bunlar önceki hububatı yiyip bitireceklerdir. Demek istiyor ki, bu yedi kurak yılda, önceki verimli yedi yılda biriktirdiklerinizi yersiniz. Daha önce tohumluk ve ihtiyaç için depo­ladıklarınızı tüketirsiniz. Bundan sonra bir yıl gelecek ki, o yılda üzerinize bolbol yağmur yağdırılacak, sıkıp-sağacaksıniz. Yedi kurak yılın ardından, bol yağmurlu bir yıl geçireceksiniz; üzüm ve zeytin sıkacak, yeşil ve bereketin sağladığı ürünler elde edeceksiniz. Âyeti kerimede yer alan "sonra bunun ar­kasından bir yıl gelecek" şeklindeki ifadeye yönelik bir işaret bulunmuyor kralın rüyasında. Bunu Yüce Allah Yusuf a öğretmiş, O' da sorulmadan, bunu bir iyilik ve Yüce Allah'ın dilediği yüksek bir hikmet olarak onlara açıklamış­tır. Yüce Allah'ın her yaptığı yerindedir, O, her şeyi bilir. [37]

 

Sonuç

 

1- Mısır toprağı, ilk çağlardan beri tarım yapılan, çift sürülen verimli birtopraktır.

2- İhtiyaç fazlası ürünleri, uygun yerlerde korumak son derece önemli ve yararlı bir ekonomi ilkesidir.

3- Hz. Yusuf (a.s.)'un rüya yorumundaki bu bilgisi, gerçekten hayret ve­ricidir.

4- Hz. Yusuf Mısırlılara karşı son derece iyi ve lütufkar davranmıştır. Sorduklarından fazlasını açıklamıştır onlara. [38]

 

50- "Hükümdar  dedi  ki:   "O'nu  bana getirin?"  O'na  elçi  gel­diğinde  Yusuf: Efendine  dön de  O'na sor: Ellerini kesen  o kadın­ların  durumu  neydi? Doğrusu  benim Rabbim,  onların  hileli düzen­lerini  gerçekten   bilendir."

51- "Hükümdar o  kadınlara:   "Yusuf'un  nefsinden  murad al­mak  istediğinizde  sizin  durumunuz  neydi?  dedi.   Onlar:  Alah  için, "haşa" dediler.   "Biz ondan hiç  bir kötülük görmedik." Aziz'in  ka­rısı dedi  ki:  İşte  şu  anda gerçek orta yere  çıktı;  O'nun  nefsinden ben   murad   almak   istemiştim.    O   ise   gerçekten   doğruyu   söyle­yenlerdendir. "

52- "Bu,   yokluğunda  gerçekten   kendisine   ihanet  etmediğimi ve  gerçekten  Allah'ın   ihanet  edenlerin   hileli  düzenlerini  başarıya ulaştırmadığını  kendisinin  de   bilip  öğrenmesi  içindi."

 

Sözlük

 

Kral dedi ki: O'nu bana getirin. Yani Yusuf (a.s.)'u bana geti­rin.iElçi O'na geldiğinde. Kralın elçisi O'na gelince.

I Rabbine dön. Yani efendine dön., Kadınların durumları neydi? Durumunuz neydi?Haşa Yüce Allah, iffetli bir insan yaratmaktan aciz olma duru­mundan münezzehtir.„ Hak açıkça ortaya çıktı. [39]

 

 

Açıklama

 

Kralın gördüğü rüya, Yüce Allah'ın Hz. Yusuf u zindandan çıkarmak için hazırladığı bir plandı. Nitekim kral rüyayı görüp de ileri gelenler bu rüyayı yo­rumlama konusunda yetersizliklerini ortaya koyunca, Hz. Yusuf un zindan ar­kadaşlarından kurtulmuş olanı, O'nun daha önceki tavsiyesini hatıradı ve kraldan kendisini zindandaki Yusuf a, rüya ile ilgili görüş almak üzere gönder­mesini istedi. Kral gitmesine izin verdi, adam Hz. Yusuf un yanına gitti, rüya­ya ilişkin görüşünü sordu ve aldığı cevabı krala iletti. Kral bu ilginç cevapkarşısında hayretler içinde kaldı. Rüyanın ifade ettiği mesajı net biçimde an­ladı. Bunun üzerine ilmi düzeyi ve ahlaki yapısı verdiği cevapta son derece belirgin olan Yusufu ödüllendirmek üzere huzuruna gethilmesini.emretti."Hükümdar dedi ki; "Onu bana getirin." Yusufu huzuruma çıkarın."O'na elçi geldiğinde." Kralın elçisi olarak, daha önce kendisi ile birlikte zindanda yatan adam yanına geldiğinde. Bu adam idam edilmekten kurtulmuş ve yeniden kralın hizmetkarlığına dönmüştü. Adam Hz. Yusuf a kralın kendi­sini çağırdığını söyledi. Yusuf ise, krala "dön ve O'na sor, ellerini kesen o ka­dınların durumu neydi?" Ellerini kesen kadınların ve beni suçlayarak zindana atılmama neden olan kadının konuya ilişkin görüşlerini alsın. Bunun üzerine kral bütün kadınları topladı ve "Yusufun nefsinden murad almak isterken du­rumunuz neydi?" diye sordu. Onlar da "Allah için, "haşa" dediler." Ondan en ufak bir kötülük görmedik. Yüce Allah, bunun gibi iffetli bir insanı her zaman yaratmaktadır. Allah böyle değerli insanlar yaratmaktan aciz değildir. Onunla ilgili en ufak bir ahlaksızlığa şâhid olmadık. Bu sırada Aziz'in karısı Züley-ha'nın şöyle dediğini haber veriyorıt. Yüce Allah: "işte şu anda gerçek orta yere çıktı."Açık seçik ve net biçimde belirginleşti."O'nun nefsinden ben murad almak istemiştim."O, benden murad almak istemiş değildi."O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir."Ardından Yüce Allah şöyle buyuruyor:"Bu, yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi bilmesi içindi."Buradaki ifade, Hz. Yusufa aittir. Diyor ki Hz. Yusuf: Zindandan çık­maktan kaçınmam, kralın çağrısına uymamam ve kadınlardan işin iç yüzünü öğrenmesini istemem, kadınların ağzından, özellikle Aziz'in karısının ağzın­dan suçsuzluğumu öğrenmesini istemem, bunun içindir. Nitekim kadın Yusuf (a.s.)'ın suçsuzluğunu itiraf etti. Kendisinin Yusuf (a.s.)'dan murad almak is­tediğini söyledi. Çağrıyı reddetmesinin sebebi, Aziz'in, kendisine ihanet et­mediğimi, yokluğunda ailesinden murad almak gibi bir ahlaksızlığa yeltenme-diğimi, namusunun ve şerefinin kirlenmediğini bilmesidir. O, benim efendim-dir, bir köle olarak beni satın aldı ve bana iyi davrandı, makamımı üstün tuttu. Yani bana iyi muamele yaptı. Ve yine bilinsin ki, Yüce Allah, hainlerin düze-nini başarıya ulaştırmaz. Eğer ben hain olsaydım, beni böylesine temize çıka­rıcı, itibarı yeniden kazandırıcı, onurlu bîr akibete ulaştırmazdı. Şu anda ırzı ve namusu temiz, alnı açık ve iffetli bir insan olarak saygın bir konumda bulunuy­orum. Bu da ırz düşmanı bir hain olmadığımın açık delilidir. [40]

 

Sonuç

 

1- lim insana fazilet ve şeref kazandırır. Bu niteliğe sahip Hz, Yusuf'u, kral sosyal statülerin en üstünü olan huzuruna layık görmüştür.

2- Olaylar karşısında yumuşak ve ağırbaşlı davranmak gerekir. Çok ça­buk hareket edip öne atılmamak gçrekir.

3- İnsanın kendi aleyhine de olsa, doğru söylemek ve gerçeği savunmak üstün bir niteliktir.

4- Züleyha, günahını ikrar etmek suretiyle ne denli şerefli bir kadın oldu­ğunu göstermiştir. Bu da O'nu yüksek bir dereceye çıkarmıştır. Çok geçme­den doğru sözlü peygamberin oğlu, doğru sözlü peygamber Yusufun dünya-ahiret zevcesi olmuştur. Bu, Allah'ın lütfudur. Dilediğine bahşeder onu. O, büyük lütuf sahibidir. [41]

 

53-    "Ben   nefsimi   temize   çıkarmam.   Çünkü   gerçekten   nefs, Rabbimin   kendisini   esirgediği   dışında^  var  gücüyle   kötülüğü   em­redendir.   Şüphesiz   benim,   benim   Rabbimy   bağışlayandır,   esirgey­endir. "

54- Hükümdar  dedi  ki:   O'nu   bana  getiriny   O'nu   kendime bağlı  kılayım."  O'nunla  konuştuğunda  da  şöyle  dedi:  Sen  bu gün bizim  yanımızda  artık  Önemli  bir yer  sahibisin,  güvenilirsin."

55-"Yusuf  dedi   ki:   Beni   bu   ülkenin   hazineleri   üzerinde yönetici kıl.  Çünkü ben,  bunları iyi bir koruyucuyum,  bilenim."

56-"İşte  böylece  biz yeryüzünde   Yusuf'a  güç  ve  iktidar  ver­dik.   Öyle   ki,   orada   dilediği  yerde   konakladı.   Biz   kime   dilersek rahmetimizi   nasib   ederiz  ve   iyilik  yapanların   ecrini  kayba   uğrat­mayız. "

57-  "Ahiretin   karşılığı   ise,   iman   edenler   ve   takvada   bulu­nanlar için daha hayırlıdır."

 

Sözlük

 

Kötülüğü çok emreden. Çokça kötülük yapılmasını, insana za­rar veren günahlar işlenmesini isteyendir.

Ancak Rabbimin rahmet ettiği. Allah'ın merhamet ettiği kim­seler hariç. Onun nefsi temiz ve günahlardan arınmış olduğu için kötülüğü emretmez.Onu kendime özel kılayım. Onu, danıştığım has adamlarımdankılayım. Sırdaş edineyim.Makam sahibi, emin. Bu sayede dilediğini yaparsın. Bizim ka­tımızda tam bir güvenilirliğe sahipsin.

Yerin hazineleri. Mısır devletinin hazineleri.Muhakkak ki ben koruyanım bilenim. Bana emanet ettiğinizi korur,nasıl yöneteceğimi bilirim.Dilediği yere konaklar. Dilediği gibi Allah'ın hükmüne göre yönetir. Halbuki bundan önce, kuyunun karanlık dibinde ve da­racık zindanda idi.    [42]                                                        ,

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf (a.s)'un kıssası devam ediyor ve Yüce Allah olup bitenleri bize şu ifadelerle aktarıyor:

"Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü gerçekten nefs, Rabbimin kendi­sini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir."Bu sözler Hz. Yusufa aittir. [43]Kraldan olayı tahkik etmesini, o günkü olaya tanık olan kadınları sorgulamasını isteyip de, hem kadınlar, hem de vezirin karısı Onun suçsuzluğunu itiraf edince, Hz. Yusuf bu sözleri sarfet-mİştir. Yani, ben böyle yaptım ki, vezir arkasında kendisine ihanet etme­diğimi ve Allah'ın hainlerin düzenlerini sonuçsuz bıraktığını bilsin. Bir yandan da nefsini yeriyor. Çünkü kendisinden murad almak isteyen Züleyha'yı döv­mek istemişti."Ben nefsimi temize çıkarmam." Sebebini de şöyle açıklıyor:

"Çünkü gerçekten nefis," insan nefsi "Rabbimin kendisini esirgediği dışında, var gücüyle kötülüğü emredendir."

Rabbimin merhamet ettiği, iman ve salih amelle kendisini arındırmasına imkan tanıdığı nefisler başka.Onlar muradlarma ermiş nefslerdir, iyiliği emreder, kötülüğü engellerler. "Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." Bu sözü, daha önce "Ben nefsimi temize çıkarmam" şeklinde sarfettiği sözün açıklayıcısı, gerekçesi olarak sarfediyor. Demek istiyor ki: Eğer ben de onu dövmek gibi bir istek uyanmışsa, bu bir kötülüktür. Ben bu kötülükten do­layı Allah'a tevbe ediyorum. Allah bağışlayandır, affeder, hoşgörür. Kendisine tevbe edenleri sorumlu tutmaz. O'na acır, merhamet eder, çünkü O, mü'min kullarına merhamet eder. 53. âyetin içerdiği anlam budur.54 ve 55. âyetlere gelince; bu âyetlerde, hükümdarın Yusufu yanına ge­tirmelerini kurmaylarına emredişi ve hükümdarla Hz.Yusuf arasında geçen konuşma konu ediliyor.

"Hükümdar dedi ki: "Reyyan b. Velid, O'nu bana getirin."Yusufu bana getirin. Kral, Yusuf'un nasıl bir bilgi ve hikmet düzeyine sahip olduğunu, manevi bir olgunluğa eriştiğini anlamıştı. "O'nu kendime bağlı kılayım."

O'nu has adamlarımdan biri kılayım. Yönetim işinde O'na danışayım, memleket meselelerinde O'nun, bilgi ve hikmetinden istifade edeyim.Hz. Yusuf zindandan çıkıp geldi, kralın yanma oturdu. O'nunla konuştu. Kral, kurak ve yağmurlu geçecek yılları sordu, O'ndan yürek ferahlatıcı cevap­lar aldı. Konuşması hikmetli, mantıklı ve tutarlıydı. Tam bu sırada kendisini hayranlıkla dinleyen kral şöyle dedi."Sen bugün bizim yanımızda Önemli bir yer sahibisin, güvenilirsin."Yüksek bir makamın var artık. Ülkede dilediğin tasarrufta bulunabilirsin. Bizim nezdimizde, her konuda tam bir güvenilirliğe sahipsin. Hz. Yusuf hükümdarın bu onur verici önerisine şu karşılığı verdi:"Dedi ki: "Beni ülkenin hazineleri üzerinde yönetici kıl."[44]Mısır ekonomisinin yönetimini bana bırak. Bu, o günlerde ölmüş bulunan vezirin yerine geçmesi anlamına geliyordu. Maliye ve ekonomi bakanlığını ta­lep etmesini şu gerekçeye dayandırdı: "Çünkü ben, iyi bir koruyucuyum, bile­nim.""Yönetimini üstlendiğim maliyenin gelirlerini korurum, idare etmesini, ekonomik planlamayı bilirim. 56. âyette Yüce Allah, bu konuşmaların ardın­dan ^u değerlendirmeyi yapıyor:"İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf a güç ve iktidar verdik. Öyle ki, ora­da dilediği yerde konakladı."Yukarıda değinilen sebepler ve planlar aracılığı ile Yusufu Mısır ülkesine egemen kıldık. Orada dilediği yerde konaklayabiliyordu. Alış-veriş, inşa ve imar amacı ile ülkenin her tarafını dolaşıyordu. Artık mutlak tasarruf yetkisine sahip bir vezir olmuştu."Biz kime dilersek rahmetimizi nasip ederiz."Kullarımızdan dilediğimizi rahmetimizin kapsamına alırız ve iyilik ya­panların ecirlerini zayi etmeyiz. Hiç kuşkusuz bu, Yüce Allah'tan iyilik sahip­lerine yönelik bir müjdedir ki, ecirlerini noksansız verecektir.Hz. Yusuf da yüce Allah'ın, rahmetinin kapsamına almayı dilediği kim­selerdendi. Allah bu niteliğe sahip kimselerin ödüllerini dünya ve ahirette ek­siksiz verir. Bu arada Yüce Allah, takva sahipleri için alıiret ödülünün daha hayırlı olduğunu vurguluyor. Bu ifadeden maksat, insanları imana ve takvaya teşvik etmektir. Çünkü Allah'ın dostluğu bu iki nitelikle elde edilir. Allah'ın dostları; mü'minler ve takva sahipleridir. [45]

 

Sonuç

 

1- Nefsin kusurları ve hataları olduğunu belirterek onu yermek bir fazi­lettir.

2- "Kişi dilinin altında saklıdır," ata sözünün hikmeti, bir kez daha isbat-

lanmıştır.

3- Usta ve sanatkar bir kimsenin kendini, ehil olduğu bir işe aday göstermesi caizdir ve bu, kendini temize çıkarmanın kapsamına girmez.

4-  İnanç, söz ve amelde, ihsan (Allah'ı görür gibi hareket etmek) üstün bir niteliktir.

5-  îman ve takva, kişinin sahip olabileceği en büyük fazilettir. [46]

 

58-"Yusuf'un  kardeşleri gelip yanına  girdiler.   O'nu  tanıma­dıkları  halde  kendisi  onları hemen  tanıdı."

59- "onların   erzak yüklerini  hazırlayınca  dedi  ki:  Bana   ba­banızdan   olan   kardeşinizi  getirin.   Görmüyor  musunuz,   ben   Ölçü­yü  tam  tutarım  ve  ben  konukseverlerin  en  hayırlısıyım."

60- "Eğer   O'nu   bana   getirmeyecek   olursanız,   artık   benim ka-tımda  sizin  için  bir ölçek yoktur ve  bana  da yaklaşmayın."

61- "Dediler   ki:   O'nu   babasından   istemeye   çalışacağız   ve herhalde  biz  bunu  yapabileceğiz."

62- "Yardımcılarına   dedi   ki:   "Sermayelerini  yüklerinin   içine koyun,  ihtimal ki  ailelerine  döndüklerinde  bunun farkına  varırlar da  belki geri dönerler."

 

Sözlük

 

Ve Yusufun kardeşleri geldi. Kenan yurdundan Mısır kralının yiyecek sattığını duymuşlardı çünkü.

Ve onlar O'nu inkar edicilerdi. O'nun kardeşleri Yusufun kendi kardeşleri olduğunu anlayamadılar. Bilmiyorlardı.Onların teçhizatlarını, yüklerini hazırlayınca. Onlara ikramda bulunup ihtiyaç duydukları şeyleri verince. Yolculuk esnasında lazım olan şeyleri verince.Babanızdan olan kardeşiniz. Bu kardeşin adı Bünyamin'di ve O onlarla birlikte gelmemişti. Çünkü babası O'ndan ayrılmayı göze alamıyordu.ı  O'nu babasından istemeye çalışacağız. s Ve gençlerine dedi. Yardımcılarına dedi. Sermayelerini. Erzak almak için getirdikleri paralarını. [47]

 

Açıklama

 

Âyetlerin akışı içinde Yusuf kıssası ve peşpeşe gelişen olaylar birbirini izliyor. Hz. Yusufun vezir olmasının ardından, önce yedi yıllık bol yağmurlu bereketli dönem yaşandı. Daha sonra kurak yıllar başladı. Diğer bölgelerdeki insanlar gibi Kenan bölgesindeki insanlar da yiyecek arar duruma düştüler. Ülkenin her yanında kıtlık baş gösterdi. Bunun üzerine Hz. Yâkub (a.s), oğul­larını yiyecek aramaya gönderdi. On kişiydiler. O sırada Mısır kralının yiye­cek sattığını duymuşlardı. Bundan sonraki gelişmeleri Yüce Allah şu ifade­lerle aktarıyor:

"Yusufun kardeşleri geldi." Kenan yurdundan Mısır'a geldiler. "Yanına girdiler." Yusufun huzuruna çıktılar.

"O'nu tanımadıkları halde kendisi onları tanıdı." Kardeşleri Hz. Yusufu tanıyamadılar. Aradan geçen yıllar O'nuepey değişikliğe uğratmıştı. Duru­munda önemli değişiklik olmuştu."Onların erzak yüklerini hazırlayınca," istedikleri hububatı ölçüp her bi­rinin payını devesine yükleyince. Kibundan önce de onlara karşı son derece misafirperver davranmıştı."Dedi ki: "Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin." Hiç kuşku yok ki, Hz. Yusuf onların durumlarını sormuş, onlar da baba­larından ve çocuklarından ayrıntılı biçimde söz etmişlerdi. Bu yüzden; "Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin" demişti. İstediği kişinin adı Bünyamin'di. Onları teşvik etmek amacıyla da şöyle dedi: "Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konuk severlerin en hayırlısıyım." Yanına gelmiş olan konuğu en iyi ben ağırlarım."Eğer O'nu bana getirmeyecek olursanız, artık benim katımda sizin için bir ölçek yoktur ve bana da yaklaşmayın."Bu ısrarlı talep karşısında O'na şu cevabı verdiler:

"Dediler ki: "O'nu babasından istemeye çalışacağız ve herhalde biz bunu yapabileceğiz."O'nu getirmek için uğraşacağız sana dediğimiz gibi "herhalde biz bunu yapacağız.""Yardımcılarına dedi ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyun."Yüce Allah Hz. Yusuf un hizmetçilerine "yiyecek almak için getirdikleri paraları, onların farkına varamayacakları şekilde yüklerinin içine koyun" de­diğini haber veriyor.zİhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler."Hz. Yusuf (a.s) bütün bunları, öz kardeşini yanına getirsinler diye yapı­yordu. Sermayelerini geri vermek de bu amaca yönelik bir teşvikdi. Çünkü on­lar bu parayı gördüklerinde, parayı alıkoymaktan kaçınacak ve sahibine geri getireceklerdi. Böylece kardeşlerini de beraberinde getirdiler. Bu, Hz. Yusuf (a.s)'un arzusuydu. Yüce Allah da O'nun bu arzusunu gerçekleştirdi. [48]

 

Sonuç

 

1- Allah'ın planlaması ve takdiri hayret vericidir. Görüldüğü gibi, kralın rüyası, Hz. Yusuf un rüyayı tabir edişi ve rüyanın tabir ettiği gibi çıkması, Yu-sufun Mısır'da işbaşına gelmesine, kardeşlerinin bir gün yiyecek satın almak için huzuruna çıkmasına ve böylece sonraki olayların bir silsile halinde gerçekleşmesine yönelik bir ilahi planlamadır. Bu akıllara durgunluk veren planı, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah tasarlayabilir. O'ndan başka ilah yok­tur. Kâinat üzerinde egemen olan tek ve ortaksız rab O'dur.

2- Hz. Yusuf, tüm ailesini bir gün yanına getirmek amacı ile, önce kar­deşi Bünyamin'in güzel bir plan ile yanına gelmesini sağlıyor.

3- Tavır ve davranışlarda imanın izi açık-seçik fark ediliyor. Çünkü Hz. Yusuf kardeşlerinin ücreti verilmemiş bir malı helal kabul ederek yemeyecek­lerini biliyor. Bu yüzden geri dönsünler ve bu arada yanında görmek istediği öz kardeşini de beraberlerinde getirsinler diye paralarını onların farketmeye-cekleri şekilde yüklerinin içine koyuyor. [49]

 

63- "Böylelikle   babalarına  döndükleri  zaman,   dediler  ki:  Ey babamız!   Ölçek   bizden   engellendi.   Bu   durumda   kardeşimizi   bi­zimle gönder  de  erzağı  alalım.   O'nu  mutlaka  koruyacağız.'1

64- "Dedi   ki:   Daha   önce   kardeşi   konusunda   size   güvendi­ğimden  başka,   O'nun  hakkında  size güvenir miyim? Allah  en  ha­yırlı   koruyucudur   ve   o,   esirgeyenlerin   esirgeyicisidir?"

65- "Erzak yüklerini  açıp  da  sermayelerinin  kendilerine geri verilmiş   olduğunu   gördüklerinde,   dediler   ki:  .Ey  babamız,   daha neyi   arıyoruz,   işte   sermayemiz   bize   geri   verilmiş;   ailemize   er­zak  getiririz,   kardeşimizi   koruruz   ve   bir   deve   yükünü   de   ilave ederiz.   Bu   aldığımız  az  bir  ölçektir."

66- "Bana   etrafınızın   çepeçevre   kuşatılması   dışında,    O'nu ne  olursa  olsun  mutlaka  bana  getireceğinize  dair Allah  adına  ke­şi  bir  söz  verinceye  kadar,   O'nu  sizinle  asla  gönder emeni."  dedi. Böylelikle   O'na  kesin   bir  söz   verince   dedi  ki:  Allah,   söyledikle­rinize   vekildir."

67- "Ve   dedi  ki:  Ey   çocuklarım,   tek  bir  kapıdan   girmeyin, ayrı  ayrı  kapılardan  girin.   Ben  size Allah'tan  hiç  bir şeyi  engel­leyemem.   Hüküm  yalnızca  Allah'ındır.   Ben   O'na   tevekkül  ettim. Tevekkül  edenler  de  yalnız   O'na  tevekkül  etmelidirler."

 

Sözlük

 

Ölçek bizden engellendi. Bize artık buğday ve erzak verilme­yecek. Kardeşimizi götürmedikçe kral erzak vermeyeceğini söyledi.İstediğimiz ölçeği alalım.Önceden kardeşi üzerine. Daha önce Yusuf hakkında da size güvenmiştim ve siz sözünüzü tutmamıştınız.Ne istiyoruz? Daha ne istiyoruz. İşte sermayemiz bile bize iade edilmiş.Ve deve yükü kadar erzak artırırız. On yerine on bir kişi oldu­ğumuzda bir deve yükü fazla erzak alırız.

Bu az bir ölçektir. Kralın hazinesi dolu ve imkanları fazladır. Bir deve yükü fazla erzak almamız O'na bir zarar vermez.Anlaşma. Yeminle pekiştirilmiş söz. Akit. Çepeçevre kuşatılmadıkça. Sonumuz gelmedikçe.

Bir şeyden. Allah'ın aksini dilediği bir şeyi yapmam mümkündeğildir. [50]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf kıssası devam ediyor ve Yüce Allah, Yusufun kardeşlerinin Mısır'dan, Filistin'deki Kenan bölgesine dönüşlerini şöyle aktarıyor:"Babalarına döndükleri zaman." Hz. Yakub (a.s)'un yanma döndüklerin­de "dediler ki: "Ey babamız! Ölçek bizden engellendi," Yani artık bize buğdayverilmiyor. Kardeşimiz Bünyamin'i götürmedikçe Mısır kralı bize erzak ver­meyeceğini söyledi."Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzağı alalım. O'nu mutlaka koruyacağız."Herhangi bir durumda O'na bir kötülüğün ilişmesine engel oluruz. Yâkub (a.s) onlara şu cevabı verir:"O'nun hakkında size güvenir miyim?"Size asla güvenmem."Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka."Yusuf u çocukken çöle götürmelerine izin verirken kendilerine güvendi­ğini hatırlatıyor."Allah en hayırlı koruyucudur ve Allah, esirgeyenlerin esirgeyiçişidir."

Bu konuşma, Mısır'dan döner dönmez ve henüz yüklerini açmamışken aralarında geçmişti. Yükleriniaçtıklarında ise, şöyle dediler:"Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin" yani paralarının "kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "ey babamız! Daha ne istiyo­ruz,' işte sermayemiz bize geri verilmiş.""Ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu, az bir. ölçektir." Yani getirdiğimiz buğdaylar azdır. Daha faz­la alırız.Çünkü Mısır kralı ülkenin yaşadığı kıtlığı ve kurak yılları gözönünde bu­lundurarak ve herkesin ihtiyacına cevap vermek için, bir kişiye sadece bir ölçek erzak veriyor. Yüce Allah Hz. Yâkub (a.s)'un onlara şu cevabı verdiğini bize bildiriyor:"Dedi ki: "O'nu sizinle asla gönderemem. Allah adına kesin bir söz ve­rinceye kadar..."O'nu bana tekrar geri getireceğinize yemin ederek söz vermedikçe onu size veremem."Etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında, O'nu ne olursa olsun mutla­ka bana getireceğinize" dair söz verirseniz, sizinle birlikte gelmesine izin veririm. Düşman tarafından ya da herhangi bir nedenle etrafınız sarılsa ve hepiniz öldürülürseniz o zaman başka. İstediği gibi yemin ederek söz verdil­er. Yüce Allah şöyle buyuruyor:"Böylelikle O'na kesin bir söz verince dedi ki: "Allah, söylediklerinize vekildir."Allah benim ve sizin şahidimizdir. Böylece Allah'ı onların sözlerine şahit tutuyor. Hz. Yakub'un oğullan Mısır'a hareket etmeye hazırlanınca, ba­balık duyguları ve imani merhamet duygusu kabardı ve onlara şöyle dedi:

"Ey çocuklarım! Tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin."Onbiriniz birden aynı kapıdan girmeyin, yoksa size kem gözle bakan­ların nazarı değer. Değişik kapılardan girin. O zaman insanlar sizi bir baba­dan gelen kalabalık bir topluluk olarak görmez. Ve kıskananların gözleri size ilişmez. Ardından şöyle dedi:"Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam."Allah'ın dilediği birşeye engel olmam mümkün değildir."Hüküm yalnızca Allah'ındır."O'nun dilediği olur."Ben O'na tevekkül ettim."O'na güvenip dayandım.Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etsinler."O'na güvenip dayansınlar. O, her şeye yeter, O'nsuz hiç bir şey olmaz. O, yücedir, yüce hüküm sahibidir. [51]

 

Sonuç

 

1- Hz. Yâkub (a.s)'un Allah'a tevekkül edişi, Yüce Rabbine yönelik sarsılmaz güveni, isim ve sıfatlarına ilişkin derin bilgisi Ön plana çıkıyor. Nasıl olmaz ki, O, Allah'ın peygamberlerinden biri değil midir?

2- Öz evlat gibi, en yakın akrabalarla ilgili olsa dahi, önemli konularda yeminli söz almak caizdir.

3- Mü'minin nazardan korkması ve bundan korunmak için Önlem almaya çalışmasında bir sakınca yoktur. Ancak bu tedbirin Allah'ın takdir ettiği hiç bir şeyi önleyemeyeceğini ve yaratıkları üzerinde tek ve ortaksız egemenliğin, O'na ait olduğuna kesin olarak inanmak gerekir.

4- Allah'a tevekkül etmek, güvenip dayanmak farzdır. Sonra da karar verilen işi yapmaya koyulmak gerekir. [52]

 

68-"Babalarının   kendilerine   emrettiği  yerden  Mısır'a  girdik­lerinde;   bu,   Yakub'un   nefsindeki   dileği   açığa   çıkarması   dışında onlara  Allah'tan  gelecek  olan   hiç   bir  şeyi  gidermeyi   sağlamadı. Gerçekten    O,    kendisine    öğrettiğimiz    için    bir    ilim    sahibiydi. Ancak  insanların   çoğu  bilmezler."

69-"Yusuf'un  yanma  girdikleri  zaman,   O,   kardeşini  bağrına bastı;    "Ben"   dedi.    "Senin   gerçekten   kardeşinim.   Artık   onların yaptıklarına   üzülme."

70- "Erzak  yüklerini  kendilerine   hazırlayınca   da,   su   kabını kardeşinin  yükü   içine   bıraktı;   sonra   bir   münadi   şöyle   seslendi: "Ey   kafile!   sizler  gerçekten   hırsızsınız."

71- "Onlara   doğru  yönelerek:   Neyi   kaybettiniz?"   dediler."

72- "Dediler   ki:    "Hükümdarın   su   tasını   kaybettik,   kim   onu getirirse,  O'na bir deve yükü vardır. Ben de  buna kefilim."

 

Sözlük

 

Ancak Yâkub'un nefsindeki ihtiyaç. Evlatlarına duyduğu şefkatin etkisiyle, nazarı onlardan uzak tutma iradesiydi bu, Hz. Yâkub'un tamennisi.j Kardeşini bağrına bastı. Yemek vaktinde ve yatacakları sıra­da kardeşini bağrına bastı. .. Üzülme.Tası koydu. Kralın tasını yükünün İçine koydu. Tas altındandı. Kral onunla su içerdi. Sonra tahıl ölçümü için bir ölçek halinegetirmişti.Tellal seslendi. Bir münadi seslendi. Ey kafile! Kralın tası. ı  Ben ona kefilim. Bir deve yükü tahılınverileceğine kefilim. [53]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı ile birlikte Hz. Yusuf kıssasına devam ediyoruz. Babaları Hz. Yusuf un kardeşlerine "Mısır'a girecekleri zaman aynı kapıdan girmeme­lerini, değişik kapılardan şehre girmelerini" istemişti. Ki, kendilerine göz değmesindi. Kardeşler babalarının isteği üzerine Mısır'ın başkentine değişik kapılardan girdiler. Şimdi bu olayı Kur'an-ı Kerim'in üslubu içinde izleyelim:"Babalarının kendilerine emrettiği yerden Mısır'a girdiklerinde."

Bu, yani değişik kapılardan şehre girişleri "Onlara hiç bir şey sağlama­dı."Allah'ın takdir ettiği herhangi bir şeyi önleyemedi. "Yâkub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında."Yâkub onların Topluca şehre girmeleri durumunda, kendilerine göz değe­ceğinden endişe ediyordu."Gerçekten O, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi." Hz. Yâkub'a yönelik bir övgüdür bu. Bizim kendisine öğrettiğimiz bir bil­gi ve hayat biçimi üzere hareket eder. "Ancak insanların çoğu bilmezler.Yüce Allah'ın buyurduğu gibi insanların çoğu Yüce Allah'ı, kemâl ve cemâl sıfatlarını, sevdiği ve öfkelendiği şeyleri, rızasına giden yolları, kul için haram olan ve kaçınılması gereken şeyleri bilmezler. 68. âyet bunu göste­riyor.Bundan sonraki âyette, Hz. Yâkub (a.s)'un oğullarının Hz. Yusuf'un yanma girdiklerinde, Yusuf un özkardeşİolan Bünyamin'i bağrına bastığı an­latılıyor. Uyku vakti geldiğinde Hz. Yusuf onları ikişer kişilik odalara yer­leştirdi. Onbir kişiydiler. Böylece Bünyamin yalnız kaldı. Hz. Yusuf; "O be­nimle kalacak," dedi. İkisi başbaşa kalınca Hz. Yusuf O'na kim olduğunu söy­ledi. Öz kardeşi Yusuf olduğunu ve üvey kardeşlerinin babasına ve Yusuf'a yaptıklarından dolayı artık üzülmemesini söyledi. Ayrıca kendisini yanında tutmak için bir plan hazırladığını, bunun için endişeye kapılmamasıni ve kardeşlerine herhangi bir şey söylememesini tembihledi. İşte buna şu ifade­lerle işaret ediliyor:

"Yusufun yanına girdikleri zaman, O, kardeşini bağrına bastı; "Ben" dedi. "senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme."70. âyette ise. Hz. Yusufun öz kardeşi Bünyamin'i yanında tutmak için kurduğu plan konu ediliyor. Hz. Yusuf herbirinin yükünü hazırlayınca, her türlü ihtiyaçlarını giderip artık yolcu etmek üzereyken, onların farkına varma­yacakları bir şekilde, kralın altın tasını kardeşi Bünyamin'in devesinin yükü içine koydu. Sonra kafile hareket edince, bir çağına arkalarından seslendi:"Ey kafile ey kafiledekiler, gerçekten siz hırsızsınız!" Şimdi de gelişmeyi Kur'an üslubu içinde izleyelim: "Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir çağına şöyle seslendi: "Ey kafile! Sizler gerçektenhırsızsınız."Yüce Allah, Hz. Yâkub (a.s)'un oğullarının tepkisini de şu şekilde ak­tarıyor:"Onlara doğru yönelerek: "neyi kaybettiniz?" dediler. Şöyle dediler: "Hü­kümdarın su tasını kaybettik, kim onu getirirse. Ona bir deve yükü vardır."Mükafat olarak O'na bir deve yükü yiyecek verilecektir."Ben de buna kefilim."Bir deve yükünün kendisine verileceğini garanti ediyorum. [54]

 

Sonuç

 

1- İlim, ilim adamları ve ilimle uğraşanlar yüksek derecelere sahiptirler.

2-  "İnsanların çoğunun cahil olduğu, hakikatlerin farkında olmadığı bir

gerçektir.

3- Hz. Yusuf, diğer kardeşlerinin gidip de öz kardeşinin yanında kalması

için güzel bir plan kuruyor.

4-  Belli bir iş yapan kimselere ömıl vermek meşrudur. İslâm fıkhında buna "ciale" denir.

5-  Bir işe kefil olmak meşrudur. Kefil olan kişi, borcu ödemek zorun­dadır. [55]

 

73- "Allah  adına,  hayret"  dediler.   "Siz  bilmişsiniz  ki,  biz  bu yere    bozgunculuk    çıkarmak    amacıyla    gelmedik    ve    biz    hırsız değiliz. "

74- "Öyleyse"  dediler.   "Eğer yalan  söylüyorsanız,   bunun  ce­zası   nedir?"

75- "Dediler   ki:   Bunun   cezası,   su   tası  yükünde   bulunanın kendisidir.   İşte   biz   zulmedenleri   böyle   cezalandırırız."

76- "Böylece   Yusuf  kardeşinin   kabından   önce   onların   kab-larını  yoklamaya   başladı.   Sonra   onu   kardeşinin   kabından   çıkar­dı.   İşte  biz  Yusuf için   böyle  bir plan  düzenledik.   Yoksa  hüküm­darın   dininde   kardeşini   alıkoyamazdı.   Ancak   Allah'ın   dilemesi başka.   Biz   dilediğimizi   derecelerle   yükseltiriz   ve  

her   bilgi   sahi­binin  üstünde daha iyi bir bilen vardır."

 

Sözlük

 

Vallahi. Allah adına andolsun.Yeryüzünde fesat çıkarmamız için. Ülkede bozgunculuk çıkar­mak, günah işlemek için gelmedik.j Biz hırsız değiliz. Daha önce hiç kimsenin birşeyini çalmadı­ğımız gibi, su tasını da çalmadık.-* Kimin yükünde bulunursa o, O'nun karşılığıdır. Yani çaldığı şeye karşılık olarak köleleştirilir.Biz zalimleri böyle cezalandırırız. Biz şeriatımızda zalimleri böyle cezalanduınz. Kardeşinin yükünde. Kardeşinin yükündeki kabın içinden.Biz Yusuf a böyle planlattık. Övgüye değer bir şekilde sonuç­lanan bu planı Yusuf için böyle kolaylaştırdık.i Melikin dininde. Kralın yürürlükteki yasasında. Çünkü kralın yasasına göre hırsız dayak cezasına çarptırılır ve çaldığı şeyin bedeli kendisine ödettirildi.Dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Yusuf (a.s)'un derecelerini yükselttiğimiz gibi. [56]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf (a.s) ve kardeşleri kıssası devam ediyor. Kralın su tasının çalındığı ilan edilince, kafile, yüklerinin aranması için durduruldu. Bu arada tasın yerini söyleyene bir deve yükü yiyeceğin ödül olarak verileceği de belir­tildi. Şimdi Yusuf un kardeşlerinin tepkilerini Kur'an-ı Kerim'in akıcı üslubu içinde izleyelim.

"Allah adına, hayret" dediler. "Siz de bilmişsiniz ki, biz bu yere bozgun­culuk çıkarmak amacıyla gelmedik."

Hırsızlık yapmak ve günah işlemek amacında değiliz. Biz tahıl almak İçin gelmiş bulunuyoruz.

"Bİz hırsız değiliz."Hiç bir zaman hırsızlık yapmadık. Bu arada kralın adamları onlara şu cevabı verdiler:

"Öyleyse" dediler. "Eğer yalan söylüyorsanız, bunun cezası nedir?" Yu­suf'un kardeşleri şu karşılığı verdiler: "Dediler ki: "Bunun cezası, su tası yükünde bulunanın kendisidir."Demek istiyorlar ki, hırsız, çaldığı malın karşılığında köleleştirİlir. "İşte biz zulmedenleri böyle cezalandırırız."Bizim yasalarımızda hırsızlığın cezası budur. Bunun üzerine Hz. Yusuf bizzat kendisi tası aramaya başladı.Teker teker yüklerini aradı, en sonunda, işin içinde önceden hazırlanmış bir plan olduğu anlaşılmasın diye öz kardeşi­nin yüküne baktı ve kralın su tasını oradan çıkardı. Bunları şu ayet-i kerimed­en öğreniyoruz: Böylece Yusuf kardeşinin kabından önce onların kablarını yoklamaya başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı." İşte biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. İyi bir sonuç veren bu planının amacına ulaşmasını bu şekilde kolay­laştırdık."Yoksa hükümdarın dininde kardeşini yanında alıkoyamazdı "Mısır yasalarına göre kardeşini köle olarak yanında tutamazdı. Kralın yasalarında hırsızlığın cezası dayak ve çalınan malı tödemekti."Ancak Allah'ın dilemesi başka." O, bir şey diledi mi kesinlikle olur."Biz dilediğimizi, derecelerle yükseltiriz."Dilediğimiz kimseyi bilgi bakımından yüksek derecelere çıkarırız. Yu­suf u yüksek bir bilgidüzeyineçıkardığımız gibi."Her bilgi sahibinin üstünde" bilgili her insandan "daha iyi bir bilen vardır."Ve nihayet bilgi silsilesi Yüce Allah'ta noktalanır. O, herkesten daha bilgilidir. O'ndan daha bilgili hiç kimse yoktur. Bilginin kaynağı O'dur ve O'na yöneliktir. O, olmasaydı, hiç kimse hiç bir şey bilemezdi. [57]

 

Sonuç

 

1- Gerektiğinde Allah adına yemin edilebilir.

2-  Suçsuz kimsenin kendini savunması meşru bir haktır.

3- Hz. Yâkub (a.s)'un şeriatında hırsızlığın cezası; hırsızın köle olarak alıkonma sidir.

4- Allah, dostları amaçlarına ulaşsın diye, onların planlarını başarıya ulaştırır.

5-Bu  arada  Hz.   Yusuf (a.s)   dönemindeki  Mısır'ın  yasalarında hırsızlığın cezasını da öğrenmiş bulunuyoruz.

6- Hz. Yusuf (a.s) bilgide yüksek bir makama sahipti.

7- Her bilgi sahibinin Üstünde daha iyi bir bilen vardır. Ve'bu silsile Yüce Allah'la noktalanır. O'ndan daha iyi bilen kimse yoktur. [58]

 

77- "Dediler   ki:   Şayet   çalmış   bulunuyorsa,   bundan   önce O'nun  kardeşi de  çalmıştı.  Yusuf bunu  kendi içinde  saklı  tuttu  ve bunu  onlara  açıklamadı.   İçinden:   "Siz  daha  kötü  bir  konumdası­nız" dedi.  Sizin  düzmekte  olduklarınızı Allah  daha  iyi bilir."

78z"Dediler ki: Ey veziri gerçek şu ki,  bunun yaşlı V£ büyük bir  babası   var;   O'nun  yerine  bizden   birisini  alıkoy.  Doğrusu  biz? seni   iyilik  yapanlardan   görmekteyiz."

79- "Dedi   ki:    "Eşyamızı   kendisinde   bulduğumuzun   dışında, birisini   alıkoymamızdan   Allah'a   sığınırız.    Yoksa    bu   durumda kuşkusuz  bir zalim  oluruz."

 

Sözlük

 

Eğer çalmışsa. Tası gizlice bulunduğu yerden almışsa. O'nun kardeşi da çalmıştı. Yani, çocukken Yusuf da çalmıştı. Yusuf onu gizledi. Yusuf bu suçlamayı içinde saklı tuttu. jOnu onlara açıklamadı.Siz konum itibarıyla daha şerlisiniz. Hırsızlıkla suçladığınız kişiden daha düşük bir konumdasınız.Vasfettiğinizle. Yakıştırdığınız veya sözünü ettiğiniz şeyin iç yüzünü Alah sizden daha iyi bilir.Yaşlı ve büyük bir baba. Yâkub (a.s).Allah korusun. Eşyamızı yanında bulmadığımız bir kimseyi alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Eşya olarak. Eyşamız. Su tası. [59]

 

Açıklama

 

Âyetlerin akışı içinde Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssası devam ediyor. Hz. Yusuf tası kardeşinin yükünden çıkarıp, O'nun çaldığı açıkça görülünce, diğer kardeşleri şöyle dediler:"Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı."'Şayet tesbit etmiş bulunduğunuz gibi Bünyamin tası çalmışsa, bunda şaşılacak bir şey yoktur. Bundan önce, kardeşi de çalmıştı. Bununla Hz. Yu­suf un çocukluğunda yaptığı bazı şeyleri kastediyorlardı. Yusuf çocukken giz­lice yiyecek alır yoksullara yedirirdi. Bir ara büyükbabasının putunu çalmış ve onu kırmıştı ki, büyük babası (annesinin babası) ona tapmasın diye. Bu ise, hırsızlık sayılmaz. Böyle bir davranışın yerilecek tarafı yoktur. Bilakis övgüye değer davranışlardır bunlar."Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı."Hz. Yusuf; "Bundan önce O'nun kardeşi de çalmıştı," suçlamasının asıl­sızlığını yüzlerine vurmadı. İşin asimi onlara söylemedi, cevap olarak şöyle dedi:Siz daha kötü bir konumdasınız." Hırsızlıkla suçladığınız kişiden daha alt bir derecedesiniz."Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir."

Sözünü ettiğiniz şeyin iç yüzünü Allah herkesten daha iyi bilir. Hz. Yu­suf un biraz sert biraz iğneleyici sözlerini duyunca merhametine ve şefkatine sığınmaya başladılar:"Dediler ki: "Ey vezir! Gerçek şu ki, bunun yaşlı ve büyük bir babası var."' Alıkoymak istediğin bu kardeşimizin yaşlı bir babası var. Çocuğundan ayrılmak O'na zor gelir. Bu ayrılığa dayanamaz."O'nun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz."O'nun yerine bizden birini alıkoy. Senin gibi bir iyilik sever, bu yaşlı ada­mdan bu iyiliği esirgemez. Hz. Yusuf onlara şu cevabı verdi: "dedi ki: Allah a sığınırız." Böyle bir yanılgıya düşmekten, "Eşyamızı kendisinde bulduğumu­zun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız."

"Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz."Suçluyu bırakıp da suçsuzu alıkoyarsak, asıl hırsız yerine bir başkasını cezalandırırsak, bu durumda zalimlerden oluruz. Böyle bir şeyi ne arzu ede­riz, ne de onaylarız. [60]

 

Sonuç

 

1- Hatadan dolayı özür dilemek güzel bir davranıştır.

2- İnsanlara gelebilecek zararları engellemek ve yararlı çalışmalar yap­mak için bir kişi göreve talip olabilir..

3- Zor durumda kalan bir kişi, birinden merhamet ve şefkat dileyebilir.

4- Asıl suçluyu bırakıp O'nun yerine bir başkasını cezalandırmak zulüm­dür, haramdır. [61]

 

80-"O'ndan   umutlarını  kestikleri zaman,  durumu  kendi  ara­larında   görüşmek   üzere   bir   yana   çekildiler.   Onların   büyükleri dedi   ki:   Babanızın   size   karşı  Allah   adına   kesin   bir  söz  aldığını ve   daha   önce   Yusuf konusunda  yaptığınız  aşırılığı   bilmiyor   mu­sunuz? Artık ben,  ya  babam  bana  izin  verinceye  veya Allak  bana ilişkin  hüküm  verinceye  kadar  bu  yerden  kesin  olarak  ayrılamam. O,  hüküm  verenlerin  en  hayırlısıdır."

81-"Dönün  babanıza  ve  deyin  ki:  Ey  babamız!  Senin  oğlun gerçekten   hırsızlık   etti.   Biz,   bildiğimizden   başkasına   şahitlik   et­medik.   Biz  gaybın  kollayıcıları  değiliz."

82 "İçinde  olduğumuz  şehre  sor,   hem  kendisinde  geldiğimiz kervana   da.   Biz  gerçekten   doğruyu   söyleyenleriz."

83-"Hayır"  dedi.   "Nefsiniz  sizi yanıltıp  bir  işe   sürüklemiş. Bundan  sonra bana düşen güzel bir sabırdır.   Umulur ki Allah  on­ların tümünü bana getirir.  Çünkü O, bilenin,  hüküm ve hikmet sa­hibi  olanın  kendisidir."

84-"Ve  onlardan yüzünü  çevirdi  ve:  Ey  Yusuf'a karşı artan kahrım!"   dedi.   Ve  gözleri   üzüntüsünden   ağardı.   Ki  yutkundukça yutkunuyordu."

 

Sözlük

 

Başbaşa verip görüşmek üzere bir yana çekildiler. İstişare et­mek için kendi aralarında toplandılar.

Sizden kuvvetli söz aldı. Çepeçevre kuş atılmadıkça O'nu gen getireceğinize yemin ederek söz vermiştiniz. Önceden yaptığınız aşırılık. Bünyamin'i kaybedişinizden önce, Yusuf hakkında da aşırılığa kaçmıştınız.

1 Bu yeri asla terketmeyeceğim. Yani Mısır'ı terketmeyeceğim. Biz gayıp için muhafız değiliz. Bize göre gayıb sayılan mese-J leleri bilemeyiz. Gaybı kollayacak durumda değiliz.İçinde geldiğimiz kervan. Beraber geldiğimiz kafiledeki kim­seler. Bunlar Kenanlıydılar.Nefsiniz size süsledi. Nefsiniz size bu işi süsledi, çekici kıldı, siz de yaptınız.İ Onların hepsini bana getirmesi. Onların tümünü bana getirme­sini umarım. Yusuf, Bünyamin ve Rubeyili bana kavuşturma­sını ümit ederim.Onlardan yüz çevirdi. Sözlerini dinlemedi. s Ey hüznüm! Şimdi tam hüzünlenme zamanıdır.Ve O içine atıyor haldeydi. Üzüntüsünü, kederini içine gömü­yordu. [62]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf ve kardeşleri arasında geçenleri konu alan âyetlerin akışı de­vam ediyor. Hz. Yusuf (a. s) kardeşini hırsız olarak alıkoyup diğer kardeşle-rinin "O'nun yerine herhangi birimizi alıkoy" şeklindeki önerilerini reddedince, Hz. Yakub (a.s)'un oğullan bir yana çekilip durum değerlendirmesi yaptılar. Şimdi aralarında yaptıkları konuşmayı Kur'an üslubu içinde izleyelim:"O'ndan umutlarını kestikleri zaman," ricalarının bir işe yaramayacağını anladıkları zaman, "kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler."

Başbaşa verip sorunlarını görüştüler."Onların büyükleri dedi ki: "babanızın size karşı Allah adına kesin birsöz aldığını bilmiyor musunuz?"Mısır veziri istedi diye, babalarından Bünyamin'i isterlerken, O'nun ken1 dilerinden aldığı yemin destekli ahdi hatırlatıyor."Daha önce Yusuf konusunda yaptığınız aşırılığı bilmiyor musunuz?"

Yusufu kuyuya atmakla, çıkarıldıktan sonra da köle olarak satmakla iş­ledikleri haksızlığa işaret ediyor. Ardından Babam bana dönüş izni vermedikçe Mısır'dan ayrılmam. "Veya Allah bana ilişkin bir hüküm verir."

Benim düşündüğümden daha hayırlı bir çözüm yolu gösterir: "O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

Büyük kardeş, Mısır'da kalışı konusunda kardeşlerini ikna edince, bu sefer de babalarına ne söyleyecekleri hususunda onlara yol gösterdi:"Dönün babanıza ve deyin ki: "Ey babamız! Senin oğlun gerçekten hır­sızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik."Tasın kardeşimizin yükünden çıkarıldığını gözlerimizle gördük.

"Biz gaybın kollayıcıları değiliz."Eğer kardeşimizin başına böyle bir şeyin geleceğini önceden bilseydik, O'nu beraberimizde götürmezdik. Kaldı ki, hırsızın çaldığı şeye bedel olarak ahkonacağmı "söylediğimizde de senden öğrendiklerimizi esas aldık."İçinde olduğumuz şehre sor."Mısır'ın başkentini kastediyorlar."Kendisinde geldiğimiz kervana da.""Biz gerçekten doğru söyleyenleriz."Bu söylediklerimizin tümü gerçeğin ifadesidir. Ağabey Rubeyil, kardeş­lerine bu şekilde yol gösterdi. Geri dönüp babalarının huzurunda toplandık­larında Rubeyil'in dediklerini O'na söylediler. Hz. Yakub (a.s) dediklerine in­anmadı ve şöyle dedi:"Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp bir işe sürüklemiş."Nefsiniz yalnış bir şeyi size süsledi, çekici kıldı, siz de bu cazip hatayı işlediniz." Bana düşen güzel bir sabırdır."Başıma gelenlere karşı güzel bir sabırla sabretmem gerekir. Acze düşerek, Allah'tan başkasına şikayette bulunmamalıyım."Umulur ki, Allah onların tümünü bana getirir." Yusuf a, Bünyamin'e ve Rubeyil'e kavuşturur. "Çünkü O, bilendir." Kendisine muhtaç olduğumu bilir. " Hüküm ve hikmet sahibidir."Dostlarına ve salih kullarına ilişkin planı bir hikmete dayanır. "Ve onlardan yüzünü çevirdi."

Onlarla konuşmaya son vererek yüzünü başka tarafa çevirdi. Ve "Ey Yusufa karşı artan kahrım! dedi," ey kahrım, ey hüznüm! işte şimdi hüzünlen­me zamanıdır. "Yusufa karşı" Yusuf tan dolayı üzelmenin, kederlenmenin tam zamanıdır. Yüce Allah O'nun bundan sonraki halini şöyle tasvir ediyor:"Gözleri üzüntüsünden ağardı."Gözünün karası gitgide ağarmaya başladı. Bu demektir ki O, görme du-.yusunu kaybetti.

"Yutkundukça yutkunuyordu."Hüznünü, kederini, üzüntüsünü içine atıyordu. Hiç kimseye açılmıyor ve Allah'tan başka kimseye şikayette bulunmuyordu. [63]

 

Sonuç

 

1-  Önemli meselelerle ilgili olarak istişarede bulunmak görüş alış veriş yapmak İslâmî bir prensiptir.

2-  Verilen sözlere bağlı kalınması gerektiğini hatırlatmak bir yüküm­lülüktür.

3-  Bazen mü'min utanır ve hayasından dolayı kendisi için yararlı olacak şeylerden geri durur.

4-Öğüt vermek ve bu öğüdü, muhatabın daha önce söylediği ya da işlediği şeylerle desteklemek meşru ve uygun bir yöntemdir.

5- Karışık durumlarda veya geçmişteki bir ithamdan dolayı, suçsuz olan bir kimseyi suçlamak caiz değildir,

6- Kahrı ve hüznü açığa vurmak ve derdi Allah'a şikayet etmek caizdir. [64]

 

85-"Allah   adına,   hayret"  dediler.   "Hala   Yusuf'u   anıp  dur­maktasın.   Sonunda   ya   kahrından   hastalanacaksın   ya   da   helake uğrayanlardan   olacaksın."

86- "Dedi  ki:  Ben,  dayanılmaz  kahrımı  ve  üzüntümü yalnızca Allah'a  şikayet ediyorum.  Ben  Allah'tan  bir bilgi  olarak  sizin  bil­mediğinizi  de  biliyorum."

87- "Oğullarım,   gidin   de   Yusuf  ile   kardeşinden   bir   haber araştırıp  getirin   ve  Allah'ın   rahmetinden   umut   kesmeyin.   Çünkü kafirler   topluluğundan   başkası   Allah'ın   rahmetinden   umut   kes­mez"

88- "Böylece  Yusuf'un  huzuruna girdikleri zaman,   dediler ki: Ey  vezir!  Bize   ve  ailemize  şiddetli  bir  darlık  dokundu;   önemi  ol­mayan  bir sermaye  ile  geldik.  Bize  artık ölçeği tam  olarak  ver ve bize   ilave   bir  

bağışta   bulun.   Şüphesiz   Allah,   tasaddukta   bulu­nanlara   karşılığını   verir."

 

Sözlük

 

Vallahi hâla anıyorsun. Allah'a andolsun ki, hâla anıp durmak tasın Yusufu.Kahırdan, sıkıntıdan. Bu müzmin hastalığından dolayı kendini helak edeceksin.Büyük üzüntümü şikayet ediyorum. Başkasına açılmadıkça katlanılması imkansız çok şiddetli üzüntü demektir.Araştırın. Bir sonuca varana kadar onlara ilişkin haberleri iyi­ce araştırın."Allah'ın rahmetinden.ı Önemsiz sermaye ile. Önemsiz, kimsenin dönüp bakmadığı az miktarda dirhemle geldik.Sadaka verenleri mükâfatlandırır. Tasaddukta bulunanları dün­ya ve ahirette ödüllendirir. [65]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı içinde izlediğimiz Hz. Yusuf (a.s) kıssasının bu kısmında, Hz. Yakub (a.s) ile Mısır'dan dönen oğulları arasında geçen konuşmaya ta­nık oluyoruz. Oğulları Mısır'da başlarından geçenleri anlatınca Hz. Yâkub (a.s) onlardan yüzünü çevirdi. Sözlerine inanmadığını bu hareketiyle onlara gösterdi. Ve "Ey Yusufun dayanılmaz kahrı!" diye iç geçirdi. Hüznü o düzeye vardı ki, sonunda gözleri ağardı. Dayanılmaz acılarını içine gömerek yutkunup duruyordu. Bu durura karşısında oğulları şöyle dedi:"Allah adına, hayret" dediler. "Hala Yusufu anıp durmaktasın."Allah'a andolsun ki, Yusufu bu şekilde anmaya devam edişin, sonunda ölümcül bir hastalığa yakalanmana, kendikendini helak etmene neden ola­caktır. Hz. Yâkub (a.s) onlara şu cevabı verdi.

"Ben dayanılmaz kahrımı" kederimi "Ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben Allah'tan sizinbilmediğinizi de biliyorum."Yusufun gördüğü rüya da doğrudur. Allah ilerde tümünü bir araya getirecek ve rüyada görüldüğü gibi Yusuf içinsaygı ve selamlama secdesi edeceklerdir. Ardından oğullarına şöyle dedi:

"Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden bir haber getirin."Onlar hakkında bir haber edinmek için duyarlı olun, sorup soruşturun, gittiğiniz yerleri gözetleyin."Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin."Allah'ın bir çıkış yolu göstereceğine, sizi rahmetinin kapsamına ala­cağına ilişkin umudunuzu yitirmeyin. Niçin böyle bir uyarıda bulunduğunu daşu ifadelerle izah ediyor:"Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.Ancak kafirler Allah'ın rahmetinden, her darlığın sonunda bir genişlik yaracağından ümitlerini keserler.

Oğulları babalarının sözüne uyarak Mısır'ın yolunu tuttular. Uzun bir veyolculuktan sonra Mısır'a varıp vezirin evine konuk oldular."Böylece Yusufun huzuruna girdiklerinde dediler ki."Yüce Allah onların şöyle dediklerini bize haber veriyor; "Ey vezir! Bze ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu." Kuraklık, kıtlık ve açlık çekiyoruz. "Önemi olmayan bir sermaye ile geldik." Kimsenin dönüp bakmadığı, değersiz, önemli sermayeler yanında sözüParamızın azlığına rağmen tam doldur ölçeği "ve bize ilave bir bağışta bulun."Önemsiz paramızı alıp karşılığında tam bir ölçek vermek suretiyle ta­saddukta bulun."Şüphesiz Allah tasaddukta bulunanlara karşılığını verir."İyiliklerine karşılık olarak sevap verir ve onlara daha hayırlı bir ödül ve­rir. [66]

 

Sonuç

 

1- Aşırı üzüntü kişiyi hastalığa ya da ölüme sürükler. 1- İnsan derdini ve hüznünü gidermek için Allah'tan başkasına şikayet edebilir.

3-  Zorluğun ardından rahatlığın, azabın ardından rahmetin geleceğinden ümit kesmek haramdır. Çünkü Allah'tan ümit kesilmez.

4-  Amaç, ıslah ya da tedavi için durumun mahiyetini ortaya çıkarmak ise, birine şikayette bulunmak caizdir. Yoksul birinin: "Ben açım, çıplağım"

ya da hasta bir kimsenin doktora, "karnım veya başım ağrıyor" diye şikayette bulunması gibi.

5- Sadaka vermek övgüye değer bir davranış ve sadaka verenler büyük mükafata lâyıktırlar. [67]

 

89- "Yusuf dedi  ki:  Sizler,  cahiller  iken  Yusuf'a  ve  kardeşi­ne  neler yaptığınızı  biliyor  musunuz?"

90-"Sen  gerçekten   Yusuf musun,   sensin   öyle  mi?"  dediler. "Ben  Yusuf'um"  dedi.   "Ve  bu  da  kardeşimdir.   Doğrusu Allah  bi­ze   lutufta  bulundu.   Gerçek  şu  ki,   kim   sakınır   ve   sabrederse,   şüp-

hesiz   Allah,   iyilikte   bulunanların   karşılığını   boşa   çıkarmaz."

91-"Dediler  ki:  Allah  adına,   hayret, Allah   seni  gerçekten   bi­ze   karşı   tercih   edip-s eğmiştir   ve   biz   de   gerçekten   hataya   dü­şenler   idik."

92- "Dedi  ki:  Bu  gün   size  karşı  sorgulama,   kınama  yoktur. Sizi  Allah   bağışlasın.   O,   merhametlilerin   en   merkametlisidir."

93- "Bu  gömleğimle  gidin  de,   babamın  yüzüne   sürün.   Gözü yine göür hale gelir.  Bütün  ailemizi de  bana getirin."

 

Sözlük

 

3l Sizler cahiller iken. Yusuf un akibetinin ne olacağını bilmez iken.Muhakkak ki Allah bizim üzerimize nimet vermiştir. Sizin se- bep olduğunuz uzun bir ayrılıktan sonra bizi bir araya getir­mek suretiyle Allah bize lütufta bulunmuştur.Kim korunur ve sabrederse. Kim Allah'tan sakınır, O'ndan kor- karsa, dolayısıyla O'na isyan edip günah işlemezse, her türlümusibet karşısında sabrederse.Allah seni bizim üzerimize seçmiştir. Allah sana büyük nimet­ler ve erdem bahşederek seni bizden üstün kılmıştır.Sizin üzerinize bir sorgulama yoktur. Bu gün sizin için azarla-ma ve kınama yoktur. [68]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını okumaya devam ediyoruz. Yu­suf un kardeşleri yurtlarından babalarının emri gereği ayrılıp Mısır'a geldikle­rinde, Yusuf un huzuruna çıkıp içinde bulundukları ağır koşullan ona şikayet

ettiler:"Bize şiddetli bir darlık dokundu ve biz önemi olmayan bir sermaye ilegeldik."Hz. Yusuf bunları duyunca, acıma duygusu kabardı, gözleri dolu dolu oldu. Artık bu duruma bir son vermek istedi. Kendini onlardan gizlemeye son vermenin zamanı gelmişti ve onlara şöyle dedi:"Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"Kendisini kuyuya atışlarını, ardından köle diye kervancılara satmalarını, dolayısıyle babasından ve kardeşinden ayırmalarını hatırlatıyor:"Sîzler, cahiller idiniz."Yusuf un başına neler gelecek, nasıl bir akibete ulaşacak bilmiyordunuz. Bunu duyan kardeşler dehşet içinde hayretlerini belirterek sorarlar:"Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?" Hz. Yusuf onlara şu cevabı verir:"Ben Yusufum" dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütuf-ta bulundu."Bizi en güzel bir durumda bir araya getirişi bize yönelik büyük bir

lütuftur."Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse."Kim Allah'tan korkup sakınırsa, farzlarını eksiksiz yerine getirir, yasak­ladığı şeylerden kaçınırsa, bunlara ve başına gelecek musibetlere karşı sab­rederse, "şüphesiz Allah, Gizli-açık Allah'a itaat edenlerin O'na tanı olarak teslim olanların bu amellerini boşa çıkarmaz.Şimdi de Yusufun kardeşlerinin neler söylediklerini Kur'an'ın üslubu içinde dinleyelim:"Dediler ki: "Allah adına, hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercihedip seçmiştir"Bize karşı seni ilim, amel ve faziletle üstün kılmıştır. "Biz de gerçekten hataya düşenler idik."Bizim sana karşı takındığımız tavır, büyük bir hataydı. Bu sözler, onlar açısından bir tevbeydi. Bunun üzerine Yusuf onlara dedi ki:"Bu gün size karşı sorgulama, kınama yoktur."Size karşı azar, kınama ve yaptıklarınızı yüzünüze vurma yoktur. Çünkü bu tür bir tavır insanı incitir."Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir."Hem kendisi, hem de kardeşleri için Allah'tan bağışlanma diliyor. Bu arada "O,merhameti il erin en merhametlisidir" diye Allah'a övgüde bulunuyor.Bu, aynı zamanda kendisi ve kardeşleri için bir rahmet temennisidir. Ardın­dan Yusuf babasını sorar. Onlar da babalarının üzüntüden kör olduğunu an­latırlar. Bunun üzerine Yusuf der ki: "Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzü­ne sürün. Gözü yine görür hale gelir." Önceki gibi görmeye başlar. "Bütün a-ilenizi de bana getirin."Burada kastettiği anne-babası, kadınlar, çocuklar ve torunlardır. Hiç kuşkusuz bu, soylu ve onurlu bir ailenin Kenan yurdundan Mısır'a yerleşme­sini sağlamaya dönük bir ilahi tedbir idi. [69]

 

Sonuç

 

1- Günahlar ancak yüce Allah'ı, yüceliğini, şeriatının hükümlerini, müjde­sini ve tehdidini bilmemenin sonucu olarak ortaya çıkar. Ve bu bir kuraldır.

2-Takva (Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçma) ve sabır, kişi­de bulunması gereken övgüye değer niteliklerdir. Bunlar insanı güzel bir aki­bete ulaştırır.

3- Hoşgörülü ve bağışlayıcı olmak gerekir. Şayet kişiyi incitecekse onun kusurunu yüzüne vurmamak lazımdır. [70]

 

94- "Kafile   Mısır'dan   ayrılmaya   başladığı   zaman,   babaları dedi  ki:  Eğer  beni  bunamış  saymıyorsanız,  inanın  Yusuf'un  koku­sunu  burnumda  tüter buluyorum."

95- "Allah   adına,   hayret"  dediler.   Sen   hâla  geçmişteki  yan-lışlığındasın."

96- "Müjdeci gelip  de gömleği O'nun yüzüne  sürdüğü zaman, gözü  görür  olarak  sağlığına  donuverdi.   Yâkub  dedi  ki:  Ben,   size Allah'tan  gerçekten   biliyorum  demedim  mi?"

97- "Çocukları  da:   "Ey   babamız,   bizim   için  günahlarımızın bağışlanmasını   dile.   Biz   gerçekten   hataya   düşenler   idik"   dedi­ler."

98-  "İlerde   sizin  için  Rabbimden  bağışlanma  dilerim.   Çünkü O,   bağışlayandır,   esirgeyendir"   dedi."

99- "Böylece   onlar  gelip   Yusuf'un  yanına  girdikleri  zaman, anne   ve   babasını   bağrına   bastı   ve   dedi  ki:  Allah'ın   dilemesiyle Mısır'a  güvenlik  içinde  giriniz."

100- "Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; O'nun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Ey babam! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra O, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen,  hüküm  ve hikmet sahibi O'dur."

 

Sozluk

 

Kafile ayrıldığında. Kervan Mısır'dan ayrılıp Filistin'e yöne­lince.Muhakkak ki ben Yusufun kokusunu buluyorum. Yusufun ko­kusunu burnumda tüter buluyorum. Rüzgar bu kokuyu kendi­sine ulaştırıyordu.

jEğer beni bunamış saymazsanız. Beni, Yusufun kokusunu aldığım hususunda, mutlaka tasdik ederdiniz.Muhakkak ki sen eski yanlışlığın içindesin. Yusuf u aşırı dere­cede seviyorsun.Müjdeci geldiğinde. Müjdeciden kasıt Yahuda'dır. Yusufun kuzu kanma bulaşmış gömleğini getiren deoydu.Yeniden görür oldu.

İleride sizin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Yakub (a.s) bağışlanma dilemeyi aynı günün gecesinin sonunu veya cuma gecesine ertelemİştir.Tahtın üzerine.Ve O'nun için secdeye kapandılar. Selam ve saygı ifadesi ola­rak O'nun için secdeye kapandılar.Çölden, Şam çölünden. ı Bozduktan sonra.Dilediği için lutufkardır. Kullarından dilediği kimseler için lütfunun eseri olan tedbirler hazırlar. Tıpkı Yusuf'a lütfettiği gibi. [71]

 

Açıklama

 

Artık Hz. Yusuf (a.s) kıssasının sonlarına yaklaşmış bulunuyoruz. Hz. Yusuf (a.s) gömleğini kardeşi Yahuda'ya vererek babasına gönderdi. Yahuda Kenan yurduna hareket eden bir kafilenin içinde bulunuyordu. Kafile henüz Mısır'dan ayrılmıştı ki, rüzgar Yusuf un kokusunu babasına ulaştırdı."Dedi ki: Eğer beni bunamış saymıyorsanız. İnanın Yusufun kokusunu burnumda tütüyor buluyorum."Beni bunamış kabul etmeseydiniz, Yusufun kokusunu aldığım hususun­da beni doğrulardınız. O sırada yanındabulunan aile efradı ve Mısır'dan ge­len, Yusuf a ilişkin haberi bilmeyenler dediler ki: "Sen hala geçmişteki yanlış-lığındasın."Yine eskisi gibi Yusuf a yönelik aşırı bir sevgi besliyorsun. Mısır'dan yola çıkan kervan yoluna devam etti. Günler sonra Kenan yurduna ulaştı. Elinde Yusufun gömleğiyle Yahuda geldi ve onu Hz. Yâkub (a.s)'un yüzüne sürdü. Hz. Yusuf (a.s)'un Mısır'da kardeşlerine dediği gibi, yeniden gözlerine kavuştu. Böyle olunca, Hz. Yâkub (a.s) oğullarına şöyle dedi:

"Ben, size belmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum demedim mi?"Allah'ın lütfü, olağanüstü güzellikte planlaması, rahmeti ve fazlı saye­sinde sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Oğulları, babalarından af dilediler ve Allah'tan kendileri için bağışlanma dilemesini istediler.Şimdi Kur'an üslubu içinde bu konuşmaları izleyelim:"Ey babamız! Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçek­ten hataya düşenler idik" dediler. İleride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir" dedi." Bağışlanma dileğinde bulunmayı, gecenin sonu, seher vakti veya cuma günü gibi duaların kabul gör­düğü bir zamana erteledi. Yusufun kardeşlerine "bütün ailenizi bana getirin" demesiyle isteğini yerine getirmek üzere tüm aile Mısır'a göç etti. Yusuf, Mı­sır kralı, binlerce devlet adamı ve ülkenin seçkin zevatı onları karşılamak üzere hazır bulundular". Yusuf için bir çadır ya da makam kurulmuştu. Göç­menler Mısır ülkesinin en gözde bölgelerine ulaştıklarında Yusuf makamında bulunuyordu:"Yusufun yanma girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı."Onları hasretle kucakladı."Ve dedi ki: "Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz..."Saraya gittikten sonra da Yusuf anne babasını kralın tahtına çıkardı."O'nun için secdeye kapandılar." Yani saygı ve selamlama secdesi yaptılar.Selam ve saygı ifadesi olarak secde ettiler. [72] Bu manzara karşısında Hz. Yusuf (a.s) şöyle dedi:"Eyabam! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı."Yüce Allah; O, daha çocukken güneş, ay ve onbir yıldızın kendisine sec­de ettiğini rüyasında göstermişti."Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeş­lerimin arasını açtıktan sonra, O, çölden sizi getirdi."Bu, Yüce Allah'a yönelik övgü ifadesidir, hazır bulunanlara Allah'ın lütfunu hatırlatmadır. Hz. Yusufun, burada Yüce Allah'ın kendisini kuyudan çıkarışından sözetmeyişi bir incelik, bir zerafet ve bir üstünlük örneğidir. Kardeşlerini rencide etmemek için sadece zindandan çıkarışını anıyor. Çölden kastı ise Kenan yurdudur. Ayrıca kötülüğü kardeşlerindense Şeytana nisbet etmesi, havayı yumuşatmak ve kardeşlerinin yüreğine çöken sıkıntıyı ve ka­saveti gidermek amacı ile düşünülmüş bir ifade tarzıdır. Büyük bir sevinç ve coşku ile nimetleri anısına son veriyor:"Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilendir."Canlı-cansız tüm varlıkların yaratılışını ince bir plana göre düzenle­miştir."Hüküm ve hikmet sahibidir."Yaratması ve planlaması bir hikmete dayanır her yaptığı yerindedir. [73]

 

Sonuç

 

1- Rüzgarın uzak bir mesafeden Yusuf (a.s)'un kokusunu Hz. Yâkub (a.s)'a ulaştırması olağanüstü bir mucizedir.

2- Bir diğer mucize de, Hz. Yâkub (a.s.)'un kör olmuş gözlerinin Hz. Yusuf (a.s)'un gömleğinin değdirilmesi ile yeniden görmeye başlamasıdır.

3- Hz. Yûkub (a.s) çocukları için Allah'tan bağışlanma dilemesi, inceliginin, bağışlayıcılığımn ve hoşgörülülüğünün bir örneğidir.

4- Hac görevim yerine getiren kimseler gibi faziletli ve erdemli kişileri kentin dışında karşılamak güzel bir davranıştır.

5- Hz. Yusuf (a.s)'un rüyası, harfiyen çıkması bakımından bir sadık rüyadır. Nitekim Hz. Yusuf (a.s) tahtının üzerine çıkmış anne-babası ve kardeşlen O'nun için selamlamak gayesi ile secdeye kapanmışlardı.

6- Sâdık bir rüya, bazen onlarca yıl sonra çıkar. Hz. Yusuf (a.s)'un rüya­sının yorumu kırk yıl ertelenmişti.

7- Bu kıssa, ilahi lütufların ve rabbani rahmetin ortaya çıktığı ilginç man­zaralar içermesi bakımından dikkate değerdir. [74]

 

101- "Rabbim! Sen bana mülkten verdin, sözlerin yorumun­dan öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve

ahirette benim velim sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve  beni  salihlerin  arasına  kat."

 

Sözlük

 

Rabbim. Yaratıcım, rızkımı veren sahibim, yönetimimi elinde bulunduran tek ve ortaksız hükümdarım. Sadece kendisine kulluk ettiğim yegane mabudum.Mülkden. Egemenliğin bir kısmını. Çünkü Hz. Yusuf (a.s) sa­dece Mısır'a kral oldu.^Hadiselerin yorumu. İzahı. Rüya yorumu.i Göklerin ve yerin yaratıcısı. Gökleri ve yeri Önünde bir Örnek model bulunmadan yaratan.Benim velim sensin. Dünya ve ahiret hayatımda işlerimin yönetimi senin elindedir. Sen üzerimde ortaksız hakimeyetesahipsin. [75]

 

Açıklama

 

Hz. Yusuf (a.s) kıssasının sonudur burası. Nihayet Yüce Allah tüm ai­lesini bir araya getirmiş, üzerine rahmetinin

engin bağışının kapılarını açmıştı. Istıraplar, yanmalar; kuyuya atılma, ucuz bir fiyata köle olarak satılma, A-ziz'in karısının baştan çıkarma girişimleri ve yedi yıllık zindan hayatı... Evet bunca çile ve ıstırap parlak bir egemenliğe, hükümdarlığa, liderliğe, şeref ve üstünlüğe, mal ve servete, idare etme ve etkinliğe dönüşmüştü. Bütün bun­ların da üstünde dolayısız ilme, ilahi vahye ve sözlerin yorumuna ilişkin bil­giye mazhar olmuştu. Yüce Allah, Yusufun babasını katma alıp kardeşlerinin tevbesini kabul ederek onları peygamberliğe layık gördükten sonra, Hz. Yu­suf (a.s) artık yüceler âlemine yükselmek istiyordu. Salihlere komşu tertemiz ecdada, İbrahim'e, İshak'a ve Yâkub'a dost olmak arzusuyla yanıp tutuşu­yordu. Ellerini göğe açıp Rabbine şöyle yakardı:

"Rabbim, sen bana mülkten verdin, sözlerin yorumundan öğrettin. Gök­lerin ve yerin yaratıcısı,dünyada ve ahirette benim velim sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat."

Yüce Allah duasını kabul etti. Çok geçmeden vefat etti, ahirete göçüp atalarına ve salih kardeşlerine katıldı. Selam O'na ve salih kardeşlerine, göklerde ve yerdeki tüm salihlere olsun. Gönderilmiş elçilere selam ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. [76]

 

Sonuç

 

1- Allah'a dua ederken O'nun isimleri ve sıfatlarıyla istemek çok etkili olur.

2-Dünya nimetleri elde edilip, hükümranlık pekiştikten sonra ondan yüz çevirip ahirete yönelmek meşru ve övgüye değer bir tavırdır.

3-  Allah'ı özlemek, yüceler alemindeki salihlere kavuşmayı istemek bü­yük bir fazilettir.

,4- Başa gelen bir zarardan kurtulmak, ibadetten usanmak ve rahatı ar­zulamak maksadıyla olmadıkça, ölümü arzulamak caizdir. Çünkü Resûlüllah efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"İçinizden birisi, sırf uğradığı bir zarardan dolayı ölümü temenni etme­sin."

Ancak Allah'ı arzulamak, salihlere katılmayı istemek şeklinde tezahür eden ölüm isteği meşrudur. Bu dünyadan yüz çevirip esenlik yurdu ahireti amaçlamak bil" olgunluktur. [77]

 

102"Bu,   sana   vahyettiğimiz   gayb   haberlerindendir.   Yoksa onlar,   o  hileli  düzeni  kurarlarken,  yapacakları  işe  topluca  karar verdikleri  zaman   sen  yanlarında  değildin."

103-"Sen   şiddetle   arzu   etsen   bile,   insanların   çoğu   iman edecek   değildir."

104- "Oysaki   sen   buna   karşı   onlardan   bir   ücret  de   istemiy­orsun.   O,   alemler için yalnızca  bir  öğüt  ve  hatırlatmadır."

105- "Göklerde   ve   yerde   nice   âyetler   vardır   ki,   üzerinden geçerler  de,   ona   sırtlarını  dönüp  giderler."

106-  "Onların   çoğu   Allah'a   iman   etmezler   de   ancak   şirk koşarlar."

 

Sözlük

 

Bu. Bununla Yüce Allah'ın Resulüne anlattığı Yusuf ve kar­deşlerinin kıssasına işaret ediliyor.

Gayb haberlerinden.Sen onların yanında değildin. Onların Yusuf un kardeşlerinin yanında değildin.

İşlerinde birlik yaptıklarında. İşlerine topluca karar verdikleri zaman. Yusufu kuyuya atmayı topluca kararlaştırdıkları za­man. Onlar hileli düzen kurarlarken. Evden götürüp kuyuya atmayı sinsice planlarlarken.Ona öğüttür. Mü'minlere yönelik bir nasihattir.karşı bir ücret. Kur'an'a ve Kur'an'ı tebliğe karşılık onlar­dan bir mal, bir karşılık istemiyorsun.O, yalnızca bir öğüttür.Müminlere yönelik bir nasihattır. [78]

 

Açıklama

 

Yüce Allah, vahiy yoluyla Resulüne Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssa­sını anlatmıştır. Ve bu kıssa kesinlikle gayb

haberlerindendir. Çünkü ne Re­sûlüllah, ne de kavmi Araplar, bu tarihsel olaylar hakkında herhangi bir bil­giye sahip değillerdi. Kaldı ki bu hadiselerin bir kısmı gece karanlığında, biı kısmı zindanın hücrelerinde, bir kısmı kral saraylarında, bir kısmı kentte, bir kısmı çölde gerçekleşmişti. Aradan çağlar, yüzyıllar geçmişti.Yüce Allah bü­tün bu gayb menşeli olayları aktardıktan sonra, elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e şöyle sesleniyor:

"Bu, gayb haberlerindendir." Gayb menşeli haberlerdir. "Sana vahyediyoruz."Vahiy yoluyla sana öğretiyoruz.

"Yoksa onlar hileli düzeni kurarlarken yapacakları işe topluca karar ver­dikleri zaman sen yanlarında değildin."

Kendisi ve kavmi tarafından bilinmeyen gayb menşeli hadiseleri vahiy yoluyla kendisine aktardığını pekiştirmek, iyice vurgulamak için buyuruyor ki: Yusuf un kardeşleri ne pahasına olursa olsun, Yusuf'tan kurtulmaya karar verdiklerinde ve onu kuyuya atmak için hileli bir tuzakla babasından ayırdık­ları zaman sen orada bulunmuyordun. Ondan kurtulmak amacı ile kurdukları bir dizi tuzağı da bililiyor değildin. Onlara göre Yusuf babalarının sevgisinin, şefkatinin ve ilgisinin kendilerine yönelmesine engel oluşturuyordu. Ardından Yüce Allah Resûlüllah efendimize şu gerçeği hatırlatıyor:"Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir."Sana, senin sunduğun vahiy nitelikli ve tevhid içerikli mesaja, kıyamet gününe ve sana sunduğumuz bu tür gayb haberli kıssalara iman etmek, senin peygamberliğinin gerçekliğine, sana ve senin sunduğun mesaja inanmanın zo­runluluğuna ilişkin yeterli bir delildir. Bununla beraber, sen şiddetle arzulasan bile insanların çoğu iman etmezler. Bunun çeşitli etkenleri vardn. En önemlisi iman, onların alışageldikleri batıl, şer ve fesat nitelikli düşünce ve hayat sis­temi ile çelişir; özellikle dünyevi ihtiras ve arzuları ile taban tabana zıtlık gösterir. Her şeyden önce inatlarından dolayı Yüce Allah'ın ezeli takdir ve planlaması gereği bedbaht olmasını öngördüğü bir kimse inatlaşarak hiç bir şekilde iman etmez. O halde iman etmediler diye sen üzülme, mahzun olma."Oysa ki, sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun."Onlara sunduğun bu Kur'an'a ve onun içerdiği hak nitelikli mesaja karşılık olarak onlardan bir mal da istiyor değilsin. Eğer böyle olsaydı bu, se­nin onlara sunduğun tevhid içerikli mesajı kabul etmelerine engel oluştururdu. Madem ki sen bütün bunları bir karşılık beklemeksizin yapıyorsun, şu halde inanmamaları İçin hiç bir neden yoktur. Ancak kendi yaptıklarından dolayı Yüce Allah'ın hüsrana uğramalarını öngördüğü kimseler kaçınılmaz olarak hüsrana uğrayacaklar. Bunun başka alternatifi yoktur."O, âlemler için yalnızca bir öğüttür."Bu Kur'an, yerine getirdiği yol göstericilik işlemi, içerdiği aydınlık mesaj ve senin onu okuyuşun sadece bir Öğüttür. Onu dinleyen, basiret sahibi, uzak görüşlü mü'min kimseler ondan öğüt alır. Kuşkusuz bunlar da yine kendi yap­tıklarından dolayı Yüce Allah'ın mutluluk ve erdem sahibi olmalarını öngördü­ğü kimselerdir."Göklerde ve yerde nice âyetler vardır."Göklerde ve yerde sayısız âyetler ve işaretler vardır ki, bunlar Yüce Allah'ın varlığına delalet ederler. Yalnızca O'na ibadet edilmesi gerektiğini, O'nun tek ve ortaksız ilah olduğunu kendilerine has (ait) bir anlatımla dile getirirler. Bu işaretlerin bir kısmı göklerdedir, güneş, ay, yıldızlar, bulutlar ve yağmurlar gibi. Bir kısmı da yeryüzündedir; dağlar, nehirler, ormanlar ve sayısız yaratıklar gibi. İnsanlar gün boyunca sabah akşam bunların yanından geçerler de, yine de bunlara ibret gözüyle bakmazlar, üzerlerinde düşünüp ge­rekli mesajı almazlar. Bu yüzden inanmazlar, doğru yolu bulmazlar. Yüce Allah 106. âyette ise şöyle buyuruyor: "Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk koşarlar."Bu âyeti kerimede Yüce Allah Rasûlüne şu gerçeği açıklıyor: senin ima­na, hak olan mesaja davet ettiğin kimselerin büyük çoğunluğu Yüce Al-lah'a Rab, yaratıcı ve rezzak (bol rızık verici)olarak inanmazlar. Ancak O'na bir takım putları ve heykelleri ortak koşarlar. Allah'ı bir yana bırakarak bu düzmece ilahlara kulluk yaparlar. Bu âyeti kerimede fiili bir hakikate işaret ediliyor. Çünkü eğer bir yahudiye veya hristiyana kimin yaratıcı, rezzak, diril­ten, öldüren ve kâinatı yönlendirip, idare eden olduğu sorulacak olursa, kesin­likle "Allah" diyecektir. Bununla beraber bu yahudi veya hristiyan müşriktir. Allah'la birlikte başka ilahlara da kulluk etmektedir. Yüce Allah'ın durumlarını bize bildirdiği müşrik toplumlar için de aynı kainattaki kural geçerlidir. İslâm ümmetine mensup olduğunu söyleyen nice cahil kimseler de, Allah'tan baş­kasına dua eder, O'ndan başkasının rızası için kurban keser ve adak adar. Bununla beraber Allah'a, O'nun elçisinin sunduğu tevhid içerikli mesaja, kıya­met gününe, haşre ve şeriata inanırlar. [79]

 

Sonuç

 

1- Bu kıssada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliği en doğru delil ile, yani gayptan haber alma delili ile vurgulanmaktadır.

2-Yüce Allah'ın şu evrensel hükmü açıklanıyor. İnsanların çoğu inan­mazlar. "Şu halde dâvetçi, bu durum karşısında üzülmemeli, karamsarlığa kapılmamalıdır.

3- Allah'ın mesajı insanlara, herhangi bir ücret almaksızın sunulmalıdır Dâvetçinin ücreti, insanları inanmaya, kulluk etmeye davet ettiği Allah'a ait tir.

4-Kâinattaki âyetlerden habersiz olmak, onlar üzerinde gereği gibi dü­şünmemek azarlanmayı hakeden bir tutumdur.

5- Tevhid ehli dışındaki kimseler Allah'a Rab, yaratıcı, rezzak ve idare edici olarak inanacak olsalar bile, çoğunun Allah'a ortak koştukları, O'nun bazı sıfatlarını başkalarına yakıştırdıkları, sırf Allah'a ait olması gereken iba­detleri, söz konusu düzmece ilahlara yönelttikleri değişmez bir gerçektir. [80]

 

107-"Şimdi  bunlar,   kendilerine  Allah'ın   azabından  kapsamlı bir  bürümenin  gelivermesinden   veya  onların  hiç  haberleri yokken kıyametin   onlara   ansızın   gelmesinden   kendilerini   güvende   mi buldular."

108- "De  ki:  Bu,  benim yolumdur.  Bir basiret  üzere Allah'a davet  ederim;   ben   ve  bana  uyanlar  da.   Ve Allah'ı  tenzih   ederim, ben   müşriklerden   değilim."

109-"Biz   senden   önce,   şehirler   halkına   kendilerine   vahyet-

tiğimiz kimseler dışında başkalarını elçi olarak göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup sakınanlar için ahiret yurdu elbette hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

 

Sözlük

 

Kuşatıcı Allah'ın azabından. Kendilerini çepeçevre kuşatacak olan bir ilahi azap.

Ansızın. Onlar şirk ve küfür nitelikli hayatı sürdürürlerken.

Bu, benim yolumdur. Davet metodum, hareket ederken izle­diğim yol budur.

Basiret üzere. Kesin bir bilgiye dayalı olarak.

j Ve Allah'ı tenzih ederim. Mülkünde bir ortağının bulunmasın­dan veya kulluk edilecek bir başka mabudun varlığından Allah'ı tenzih ederim. O, bu tür yakıştırmalardan uzaktır, yücedir.

-o Şehir ehlinden. Belde ehlinden. Çöllerden, kırsal kesimden de­ğil-

Korunanlar için. Emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak su­retiyle Allah'tan korkup-sakınanlar.

Akletmezmisiniz. Şu müşrikler, kendilerine okunan Kur'an üze­rinde hiç düşünmezler mi, yapılan açıklamaları anlamazlar mı ki iman etmiyorlar, tevhİd ehline katılmıyorlar? [81]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı içinde ilahi vahye, tevhidi mesaja, ahiret gününde dirilişe, hesaplaşmaya iman etmeye ilişkin çağrı tekrarlanıyor. Ki bunlar dinin temel ilkeleridir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: Çoğu Allah'a ortak koşmadan inan­mayan bu müşrikler, Allah'ın tüm kâinata serpiştirilmiş delillerini ilgisiz sey­reden şu müşrikler, kendilerini güvencede mi buldular?"Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden."Kapsamlı bir azabın gelip kendilerini çepeçevre kuşatıvermesİnden, kendilerini güvenlikte mi hissediyorlar? Dayanılmaz azaba karşı güvencelerinedir acaba?"Veya kıyametin gelivermesinden" "ansızın" farkında olmadıkları bir sırada "hiç haberleri yokken."Geldiğinde dehşet verici bela, dayanılmaz musibet ve onlar da ne za­man geleceğini bilmezken. Nasıl kendilerini güvencede buluyorlar? Neye güvenerek Allah'ın dışında kendilerini güvencede buluyorlar? Allah'ın dışında kendilerini himaye edecek birini mi buldular? Böyle bir şey söz konusu ol­madığına göre ne diye Allah'a inanmıyorlar, O'ndan korkup-sakınmıyorlar ki başlarına gelen musibetten kendilerini kurtarsın? 107. âyetin ifade ettiği an­lam budur.Bundan sonraki âyette ise Yüce Allah, Rasûlüne ve mü'minlere hak da­veti sunmayı ve tebliğ görevinedevametmeyi emrediyor. Bu meyanda buyu­ruyor ki:"De ki: Bu, benim yolumdur."Ey Rasul, insanlara de ki; benim yolum ve davetimin esası, insanları Allah'a inanmalarını ve O'ndan başkasına kulluk etmemelerini emretmektir."Bir basiret üzere Allah'a davet ederim."Kime ve neye davet ettiğimi, bunun doğuracağı sonuçlan kesin olarak biliyorum ve hareketim bu bilgiye dayanır.

"Ben ve bana uyanlar da."Ben ve mü'minler, tümümüz bir basiret üzere, bilerek insanları Allah'a davet ederiz."Ve Allah'ı tenzih ederim."De kİ: Allah'ı ortaklardan ve çocuklarının olmasından tenzih ederim. Böyle diyerek şirkle ve müşriklerle bir ilginin, aranızda bir bağın olmadığını a-çıkça ilan et, "ben müşriklerden değilim" de. 108. âyetin içerdiği mesaj budur.Bundan sonraki âyette ise, Yüce Allah, Rasûlüne; bir çok kimseleri pey­gamber gönderdiğini, bunların da, hep Allah'ın varlığına davet ettiklerini haber veriyor:

"Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında başkalarını elçi olarak göndermedik."Küçük ve büyük şehirlerin halkından. Bu aynı zamanda müşriklerin, pey­gamberin insan oluşuna ilişkin itirazlarını da geçersiz kılmaktadır."Hiç dolaşmıyorlar mı?"Allah'ın âyetlerini yalanlayan şu Kureyşliler ve benzerleri "yeryüzünde" ibret almak amacı ile dolaşmıyorlar mı "ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar?"Kendilerinden önce bu topraklar üzerinde egemenlik sürdüren Ad ve Se-mudoğulları gibi toplulukların uğradıkları ibret verici akıbeti görsünler. Biz on­ları helak ettik, yurtlarını yerle bir ettik. Bu esnada kendilerine gönderilen elçilerle birlikte mü'minleri bu dehşet verici azaptan kurtardık. Bu kurtuluş İman ve takvanın bir semeresiydi."Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır."

Orası kalıcı nimetler diyarıdır, ahlanmanm, sızlanmanın, yaşlılığın, düş­künlüğün, ölümün ve yok olmanın bulunmadığı esenlik yurdudur.Âyetin sonunda yüce Allah şöyle buyuruyor: "Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"Bu ifade, müşriklere yönelik bir kınamadır. Allah'ın âyetlerini yalanladık­ları ve şirk koştukları için. Kulaklarıyla dinledikleri Kur'an âyetleri ve gözle­riyle müşahade ettikleri evrensel âyetler üzerinde düşünmedikleri, bunları an­lamaya çalışmadıkları için ilahi azarlamaya mâruz kalıyorlar. [82]

 

Sonuç

 

1- Kur'an-ı Kerim insanları şirk ve günaha dayalı bir hayat sürdürmenin korkunç akıbetinden sakındırıyor.

2- Ölümden sonra diriliş gerçeği, dini bir ilke olarak vurgulanıyor.

3-  insanları Allah'a davet etmek, Hz. Rasûle (s.a.v.) uyan tüm mü'min-lerin yükümlülüğüdür.

4- Allah'a çağıran dâvetçi, inanç sistemine ilişkin kesin bilgiye sahip ol­mak durumundadır.

5- Uluhiyette (hakimiyet, ilahhk), rububiyette (Rablık, yöneticilik) isim ve sıfatlarda Allah'ı bir ve ortaksız bilmek bir zorunluluktur.

6- Peygamberlik nimeti. Allah'ın insanlar arasından dilediğine verdiği bir nimetidir. Çalışmakla elde edilen bir şey değildir.

7-  İslâm inancına bağlanmak, Allah'tan korkup sakınmak insanı dünya ve âhirette mutlu eder. [83]

 

110- "öyle  ki  elçiler,   umutlarını  kesip  de,  artık onların  ger­çekten   yalanlandıklarını   sandıkları   bir   sırada   onlara  yardımımız gelmiştir;   biz   kimi   dilersek   o   kurtulmuştur.   Suçlu-günahkarlar topluluğundan    zorlu    azabımız    kesin    olarak   geri    çevrilmeye-çektir."

111- "Andolsun,   onların   kıssalarında   temiz   akıl   sahipleri için  ibretler vardır.  Bu Kur'an  düzüp  uydurulacak bir söz değildir, ancak    kendinden    öncekilerin    doğrulayıcısı,    her    şeyin    çeşitli biçimlerde açıklanması  ve  iman  edecek  bir topluluk için  bir hida­yet  ve   rahmettir.

 

Sözlük

 

"Elçiler ümitlerini kestiler. Elçiler kendilerini inkar eden üm­metlerinden dolayı ümitlerini kesince.Ve zannettiler ki mutlaka yalan vaad olundular. Kendilerine elçi gönderilen topluluklar, elçilerin kendilerine zafer vadedil-diğine ilişkin sözlerinin doğru çıkmadığını sandıkları bir sıra­da. Bizim şiddetimiz geri çevrilmez. Zorlu azabımız geri çeviril-. meyecektir.

Suçlu-günahkarlar topluluğundan. Şirk ve günah esaslı bir ha­yat sürdürmekle kendilerine ve ayrıca başkalarını da inanmak­tan alıkoymak suretiyle çevrelerine karşı suç işleyen günah­karlar.Muhakkak onların kıssalarında. Elçilerin kıssalarında.Bu iftira edilen bir söz değildir. Bu Kur'an düzüp uydurulacak bir söz değildir.

önündekini tasdik eder. Kendisinden önce indirilen semavi kitapları tasdik eder. Onların içinde bulunan imânı ve İslâm esaslarını tasdik eder. [84]

 

Açıklama

 

Sûrenin akışı içinde inanç sistemine ve tevhidi mesaja yönelik çağrı de­vam ediyor ve Yüce Allah buyuruyor ki;

"Peygamber olarak görevlendirdiğimiz elçiler gelmiş ve soydaşlarını İs­lâm'a davet etmişlerdir. Bu arada kendilerine ilişkin zafer vadi gecikince, ka­vimlerinin inanmayacağını düşünerek bir karamsarlığa kapılmışlardır. İzleyi­cileri arasında bazı kimseler bile, elçilerin zafer vadine ilişkin sözlerinin doğru çıkmadığını, mü'minlerin kurtulup kâfirlerin olacağı vadinin gerçekleşmeyece­ğini sanmışlardır. Zafer ve yardım vadimize ilişkin karamsar ortamdan sonra "yardımımız gelmiştir." Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlugünahkarlar topluluğundan zorlu azabımız kesin olarak geri çevirilmeyecektir." 110. âyetin verdiği mesaj budur."Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır."Andolsun. elçilerle kavimleri arasındageçenleri anlatan, durumlarını açıklayan, mü'minlerin kurtuluşunu ve Allah'ın âyetlerini yalanlayan kâfirlerin helak edilişini dile getiren bu kıssalarda, mü'minlere yönelik ibret verici der­sler vardır. Bunlar üzerinde düşünür, gerekli dersleri çıkarırlar, böylece inanç­ları pekişir, Rablerinden korkup, sakınmaya devam ederler. O'nun farz kıldığı şeyleri uygular ve yasaklarından kaçınırlar.Temiz akıl sahipleri,düşünebilen ve bundan da olumlu sonuçlar çıkaran

kimselerdir..."Bu Kur'an, dönüp uydurulacak bir söz değildir."Bir insanın Kur'an gibi olağanüstü bir kitabı düzüp uydurması mümkün değildir. Böyle bir şeyi hiç bir durumda, hiç kimse gerçekleştiremez. Fakat bu Kur'an "kendinden öncekilerin doğrulayıcısı," kendinden önce indirilen Tevrat ve İncil gibi kitapların içerdiği tevhidi, imâni unsurları onaylar. Bu hususlarda onlarla çelişmez. Bu da O'nun tıpkı onlar gibi ilâhi vahiy olduğunun en büyük delilidir. Önceki kitaplarla Kur'an arasındaki esasa ilişkin (tevhid, âhi-ret, ceza, kıyamet) benzerlikler.Kur'an'ın, kafirlerin iddia ettikleri gibi, düzüp uy­durulmuş bir söz olmadığının açık belgesidir."Herşeyin çeşitli biçimlerde açıklanması ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir."

Bu Kur'an, kendisinden önceki kitapların imâni ve İslâm'ı esasların, tas­dik ettiği gibi, dünyevi meselelerle ilgili olarak insanlığın ihtiyaç duyduğu her­şeyin de çeşitli biçimlerdeki açıklamasıdır. İnsanlığın özünü ve ruhunu arın­dırır. Bu da Yüce Allah'ın rahmetini ve rızasını gerektirici bir durumdur. Kur'an insanlığın yolunu aydınlatan bir yol göstericidir. Onları sapıklıktan kurtarıp hi­dayete ulaştırır. Kur'an'a iman eden, O'nu amellerine ölçü edinen, şeriatını ve hükümlerini tatbik eden mü'minler için bir rahmet kaynağıdu".[85]

 

Sonuç

 

1- Yüce Allah'ın peygamberlerine ve mü'min kullarına vâdettiğİ yardımı geciktirmesi sünnetullah gereğidir. Bu geciktirmenin amacı, hazırlık ve temiz­lenmenin gereği gibi yapılmasıdır. Sonra Allah'ın yardımı gelir. Allah dostla­rını üstün ve düşmanlarını zelil kılar.

2- İnanç, ahlak, kânun ve hüküm sisteminin bozulması anlamında suç-luluk-günahkarlık, yenilmeyi gerektiren olumsuz bir özelliktir.

3-  Kur'an'ın bir çok fazileti vardır; dileyen herkes onda hidayet ve rah­met bulur.

4- Düşünceleri ve akılları diri olması hasebiyle Kur'an'ın yol gösteri­ciliğinden ve rahmetinden mü'minler yararlanmaktadırlar. [86]

 



[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/217.

[2] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/218.

[3] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/219.

[4] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/220.

[5] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/220-221.

[6] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/221.

[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/222-223.

[8] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/223-224.

[9] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/224.

[10] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/225.

[11] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/225-226.

[12] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/226.

[13] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/227-228.

[14] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/228-229.

[15] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/229.

[16] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/230-231.

[17] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/231-233.

[18] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/233.

[19] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/234-235.

[20] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/235-236.

[21] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/237-238.

[22] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/238-239.

[23] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/239.

[24] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/240-241.

[25] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/241-243.

[26] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/243.

[27] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/245.

[28] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/245-247.

[29] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/247.

[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/248.

[31] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/249-251.

[32] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/251.

[33] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/252-253.

[34] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/253-254.

[35] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/254.

[36] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/255.

[37] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/255-256.

[38] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/256.

[39] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/257.

[40] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/257-259.

[41] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/259.

[42] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/260.

[43] İbn-i Teymiye ve Talebesi İbn-i Kayyım'a göre bu sözleri söyleyen, vezirin karışıdır.

[44] Bazı alimler: "Bu âyette, salih bir mü'minin, dininin temel prensiplerine zarar vermediği sürece kafir ve günahkâr bir kişinin emrinde çalışabileceğine ilişkin bir delil vardır" demişlerdir. Bizce de bu yaklaşım doğrudur. Ayrıca kişinin layık olduğuna inandığı bir görevi talep edebileceğine ilişkin bir delil de vardır âyette. Ve bu "kendinizi temize çıkarmayın" hükmü ile de çelişmez. Bu hüküm, layık olmadığı halde emirlik (liderlik) talep etmekle ilgilidir. 'Hz. Peygamber: "Biz bu işimizi isteyene vermeyiz" buyuruyor.

[45] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/261-263.

[46] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/263.

[47] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/264.

[48] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/265-266.

[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/266.

[50] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/268.

[51] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/268-270.

[52] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/270.

[53] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/272.

[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/272-274.

[55] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/274.

[56] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/275.

[57] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/276-277.

[58] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/277.

[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/278.

[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/279-280.

[61] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/280.

[62] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/281-282.

[63] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/282-284.

[64] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/284.

[65] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/285-286.

[66] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/286-287.

[67] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/287-288.

[68] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/289.

[69] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/289-291.

[70] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/291.

[71] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/293.

[72] O dönemde insanlar selamlamak maksadıyla secde ederlerdi. Buradaki secde, ibadet secdesi değildir.

[73] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/294-295.

[74] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/295-296.

[75] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/296-297.

[76] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/297.

[77] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/297-298.

[78] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/299.

[79] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/299-301.

[80] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/301-302.

[81] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/303.

[82] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/303-305.

[83] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/305.

[84] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/306-307.

[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/307-308.

[86] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 4/308.