HICR SURESİ
"Elif. Lâm. Râ.
Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir." (Hicr, 15/1)
Yüce vahiy, yazılı bir
metin olması sebebiyle Kitap'tır; okunan âyetler olması sebebiyle de
Kur'ân'dır. Kitap ve Kur'ân lafızları, Mushaf-ı Şerif için birer İsimdirler.
"İnkâr edenler
zaman zaman, keşke biz de Müslüman olsaydık, diye arzu ederler." (Hicr,
15/2)
Bir zaman gelir ki, az
iyilik yapanlar, çok iyilik yapmayı arzu ederler. Bir zaman gelir ki, Allah
(c.c.)'a isyan edenler, O (c.c.)'na itaat etmeyi arzu ederler. Büyük hilelerin
açığa çıktığı kıyamet koptuğu zaman, günlerini boşa geçiren ve gelecekleri için
hiçbir hazırlık yapmayanlar çok pişman olurlar.
"Onları bırak;
yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. Yakında
bilecekler!" (Hicr, 15/3)
Dünyaya tapınmak ve
onun geçici zevklerine dalmak, geçmiş dönemlerde de insanların yaptığı bir
şeydi. Ancak dünyanın geçici arzularına esir olmak, günümüz İnsanını öyle bir
kuşattı ki, neredeyse âhiret hayatı boş bir iddiadan öteye geçmemektedir. İşte
bu düşüncenin karşılığında yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Sakın onlardan
bazılarına verdiğimiz dünya malına göz dikme ve onlardan dolayı üzülme.
Mü'minlere karşı da alçak gönüllü ol." (Hicr, 15/88)
Sûrenin son
âyetlerinin, baş tarafındaki âyetleri desteklediğini ve birbirleriyle uyum
içinde olduklarını görmekteyiz. Zira sûrenin baş tarafında, peygamberlerine
meydan okuyan, onların yollarını kesen ve sahip oldukları iktidarın sonsuza
kadar bakî kalacağını iddia eden hayatperestler için yüce Allah (c.c.)'ın şu
uyarısı gelmektedir:
"Helak ettiğimiz
hiçbir ülke yoktur ki, hakkında bilinen bir yazgı olmasın. Hiçbir toplum
ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez." (Hicr, 15/4-5)
Hicr Sûresi -241
Kur'ân-ı Kerîm'in Konulu
Tefsiri
İşte özetle ifâde
edilen bu ana temayı, Hz. Lût (a.s.), Hz. Şuayb (a.s.) ve Hz. Sâ-Iih (a.s.)'in
kavminin nasıl helak olduklarını anlatan, sûrenin sonundaki âyetler açıklamaktadır.
Kap dolana kadar
hatalar bir ölçüde kabul edilebilir, ama kap dolup da taşmaya başladığı zaman
ceza başlar. Herhalde o günahkâr kimseler de, kendisinden sonra he-lâkın
geldiği tüm suçları bir bir işlemişlerdi.
Hz. Lût (a.s.)'un
misafirlerine kötülük yapmak isteyen o kavmi anlatırken yüce Allah (c.c.) şöyle
diyor:
"(Resulüm!)
Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. Güneş doğarken
onları o korkunç ses yakalayıverdi. Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik
ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. İşte bunda ibret
alanlar için işaretler vardır." (Hicr, 15/72-75)
Yani sebep sonuç
ilişkisini kurabilenler için bu tür olaylarda ibretler vardır. "Onlar hâlâ
gözler önünde duran bir yol üzerindedirler." (Hicr, 15/76)
Yani helak olan Hz.
Lût (a.s.) kavminin kalıntıları, Mekkelilerin sürekli gidip geldikleri ticâret
yollarının üzerinde idi.
Hz. Şuayb (a.s.)'ın
kavmi hakkında da yüce Allah (c.c.) şöyle diyor:
"Eyke halkı da
gerçekten zâlim idi biz onlardan da intikam aldık. İkisi de (Ey-ke ve Medyen)
apaçık bir yol üzerinde bulunuyorlar." (Hicr, 15/78-79)
Sûrenin de ismini
aldığı Hicr halkı hakkında Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun Hicr
halkı da peygamberleri yalanlamıştı. Biz onlara mucizelerimizi vermiştik;
fakat onlardan yüz çevirmişlerdi. Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları
evler oyarlardı. Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.
Kazanmakta oldukları şeyler de onlardan hiçbir zararı savamadı." (Hicr,
15/80-84)
Hicr ashabı Semûd
kavmidir ve Araplar onların yurtlarını, Hz. Salih (a.s.)'in şehirleri olarak
isimlendirmişlerdir. Araplar gece gündüz onların yurtlarına uğradıkları halde,
hiç ibret almazlar mı acaba?!
İşte tüm bu âyetler,
ilâhî güçle ilgili sûrenin başında gelen şu âyetleri açıklama sadedindedİr:
"Andolsun, senden
önceki milletler arasında da elçiler gönderdik. Onlara bir elçi gelmeye
dursun, hemen onunla alay ederlerdi." (Hicr, 15/10-11)
Evet câhiliyye
Arapları Kur'ân'la ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'le alay ediyorlardı; "Dediler
ki: Ey kendisine Kur'ân indirilen! Sen mutlaka bir mecnunsun! Eğer
242 • Hicr Sûresi
Muhammed Gazali
doğru söyleyenlerden
isen, bize melekleri getirmeliydin." (Hicr, 15/6-7)
Oysa meleklerin
inmesini isteme konusunda bu cahiller, bid'atçı ve türedi kimseler değillerdi.
Çünkü bunlardan önce Hz. Nûh (a.s.), Hz. Salih (a.s.) ve Hz. Hûd (a.s.)'un kavimleri
de aynı istekte bulunmuşlardı. Fakat yüce Allah (c.c), risâlet görevini
hemcinslerinden bir kimseye çok gören bu insanların saçmalıklarına asla cevap
vermez.
Bu insanlar,
kendilerinin dışında bir kimseye verilen üstünlüğü hor gören ve risâ-Ieti alma
görevini, sonuçta malı ve serveti çok olan kimselerin kazanacağı bir yarış
olarak düşünen kimselerdir.
"Biz melekleri
ancak hak ile indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez." (Hicr, 15/8)
Yüce Allah (c.c),
gökler ve yeryüzü var olduğu sürece bu son vahyin devam edeceğini ve hakikat
düşmanlarının hırs ve tamahları ne kadar çok olursa olsun, o hakikatin nurunu
asla sondüremeyeceklerini bildirmektedir:
"Kur'ân'ı
kesinlikle biz indirdik ve onu elbette yine biz koruyacağız." (Hicr, 15/9)
Bu Kur'ân'la Resûlü'nü
destekleyen yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Andolsun ki, biz
sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur'ân'ı indirdik." (Hicr, 15/87)
Bazı insanların
Kur'ân'ı inkâr etmeleri, bu kitaptaki herhangi bir eksiklikten dolayı
değildir. Aksine onların inkârlarının gerçek sebebi taassup ve inattır. Sonuçta
tüm mucizeler onların önüne serilse de, inkârlarından başka bir şeyleri artmaz.
"Onlara gökten
bir kapı açsak da oradan yukarı doğru çıksalar, yine de 'gözlerimiz boyandı,
daha doğrusu bize büyü yapılmıştır' derler." (Hicr, 15/14-15)
İşte deliller ne kadar
güçlü olursa olsun onlara bir fayda vermez.
Hicr Sûresi'nin
başında ve sonunda evren, onun sırları ve yaratıcısına delâlet eden güçleri
anlatan çok güzel ifâdeler vardır. Kişi kendisinin üzerindeki gökyüzüne bir
baksa, uçsuz bucaksız uzaydaki yıldızların doğuşu ve batışı, onun şaşkınlığını
ortadan kaldıramaz. Yine o kişi kara parçasıyla ve deniziyle yeryüzünün ihtiva
ettiği nimetlere bir baksa, bu uçsuz bucaksız evrendeki yaratıkların bütün
azıklarını Allah (c.c.)'ın nasıl temin ettiğine şaşar kalır ve kutlu elçinin şu
sözlerini tekrarlamaktan kendini alamaz: "Ey Allah'ım! Bütün hamdler
sadece sanadır; sen yerin, göklerin ve her ikisi arasındakilerin düzenleyicisi
ve yöneticisisin."
Yüce Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
Hicr Süresi • 243
Kur'ûn-ı Kerîm 'in Konulu
Tefsiri
"Andolsun, biz
gökte bir takım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik. Onları,
taşlanmış her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onunda
peşine açık bir alev sütunu (şihâb) düşmüştür. Yeri uzatıp yaydık, orada sabit
dağlar yerleştirdik ve yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler
bitirdik. Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için geçim
vâsıtaları yarattık." (Hicr, 15/16-20)
Sûrenin başında bu
kâinatın nimetleri, iyilikleri ve şaşkınlık verici şeyleri uzun uzun
açıklanırken, sûrenin sonunda da kısa ve öz olarak ifâde edilmiştir.
"Bİz gökleri,
yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak İle yarattık. O kıyamet saati mutlaka
gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et. Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan
ve çok iyi bilendir." (Hicr, 15/85-86)
İnsan vücudunun temel
unsurlarının, bu toprak parçasının unsurları olduğu artık kanıtlanmıştır. Peki
et ve kemik nasıl toprak oluyor? Sonra aynı toprak ikinci kez, nasıl et ve
kemiğe dönüşüyor? İnsanın genetik özelliklerini yumurtalıktaki iki yumurta mı
düzenliyor? İnsanın fizîkî ve ruhî özelliklerini bu iki yumurta mı çocuklarına
taşıyor? Bu birkaç gramlık et parçası mı, insanın geleceğini inşa ediyor?
Doğrusu bu yumurtalar mükemmel birer bezedirler.
Sonuçta, doğru bir
bakışla, bu yumurtalar 'Yüce Kudret'in sadece bir örtüsünden ibarettirler. Bu
örtüyü akl-ı selim kimseler aralayarak perdenin gerisindeki, yüce Allah
(c.c.)'m tek başına her şeye can verdiğini, her şeyin canını aldığını ve
hikmeti ve eşsizliği gereği her şeyi yarattığını görür.
"Her şeyin
hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belirli bir ölçüyle
indiririz." (Hİcr, 15/21)
İlâhî bilgi bir tek
süreçtir. Bu süreçte, ezel ile ebed, yer ile gökler, küçük ile büyük ve
böcekler ve mikroplar ile insan, cin ve kuşlar âlemi hep iç içedir. Bir gün
uçakla giderken çölü seyrediyordum. Aklıma, bu çöllerin ziraata uygun hale
getirilebileceği geldi. Bunun üzerine, kendi kendime, yarın bu çölü ekebilir
misin, dedim. Sonra yine kendi sorumu kendim cevapladım; Şayet bu çöl ekilse
bile, oraya yağmurun ne zaman yağacağını ve etrafına insanların ne zaman gelip
yerleşeceğini ve ürünlerini toplayacaklarını, sadece Allah (c.c.) biliyor.
"Andolsun biz,
sizden Önce gelip geçenleri de biliriz, geri de kalanları da. Şüphesin Rabbin
onları kıyamette toplayacaktır. Çünkü O, Alîm'dir ve Hakîm'dir."
(Hicr, 15/24-25)
Televizyonda hayvanlar
ve denizler alemi ile ilgili programları seyrettikçe, onların nasıl çoğalıp
yok olduklarına, Allah (c.c.)'ın, gökyüzünde hür olarak uçan bir kuşun
yiyeceğini büyükbaş bir hayvanın sırtına yapışmış bir kurtçuk yaptığına ve o
kurtçuğu yiyince bu kuşun nasıl mutlu olduğuna bakıp hayretlere düşüyorum.
244 - Hicr Sûresi
Muhammed Gazalî
Bizzat beşer dünyası
da derin bir düşüncenin konusudur. Zira insan, kokuşmuş, kuru bir çamurdan ve
şekillenmiş kara bir balçıktan yaratılmıştır. Hayat yolculuğu biterek toprağa
geri döndüğünde, cesedin kokusu çok rahatsız edici bir hal aldığı için toprağın
altına gömülürler. Belki de insanlar, birbirlerini rahatsız etmemeleri için,
ölülerini gömmektedirler.
İnsan ne ile büyüyüp
gelişti? Ne ile diğer varlıklardan üstün kılındı ve kendisine tüm nimetler
verildi? Şüphesiz bütün bunlar, kendisine yerleştirilen Rabbânî bir ruh ile
olmaktadır. İnsanoğlu bu ruh ile yürüyüp zirveye tırmandığı sürece, ne kadar da
güzel iş yapmış olur. İnsanoğlunda, şeytanın çekemediği, itiraf etmekten
hoşlanmadığı, Hz. Âdem (a.s.) ve oğullarından intikam almaya karar verdiği,
Allah (c.c.)'ın parlayan nurundan bîr parça vardır:
"(İblis) dedi ki:
Rabbim! Beni azdırmana karşılık, ben de yeryüzünde onlara (günahları)
süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlash
kulların müstesna. (Allah) şöyle buyurdu: işte bana varan dosdoğru yol budur.
Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan
sana uyan müstesna." (Hicr, 15/39-42)
Hz. Âdem (a.s.) ve
düşmanının hikâyesi Kur'ân-ı Kerim'de birçok yerde anlatılmaktadır. Bu
sûredeki Hz. Âdem (a.s.) kıssası ise, onun yaratıldığı maddenin tekrar
edilmesiyle göze çarpmaktadır. Bu madde İse, kuru bir çamur, yani kokusu
değişmiş bir topraktır.
Hangi durumda olursa
olsun bu dünya, geçici bir konaklama yeridir. Başka bir ifâdeyle, insanoğlunun
bu dünya hayatındaki geçirdiği süre, işlediği amellere uygun olarak ebedî
mekânına geçmek için bir köprüdür. Rabbini, geldiği yeri ve gideceği yeri
unutan kimse, elbette aldanmıştır.
Şeytanın insanoğlu
üzerinde bir etkisi ve otoritesi yoktur. Yasalar, ihmalkârları korumaz. Şeytan
da sadece, kışkırtma, aldatma ve kullananları için zehiri güzel gösterme
gücüne sahiptir. İşte sürekli ikaz ve uyandan sonra, kınanması gereken kimdir
acaba?
İnsanoğluna düşen
görev şu hususta uyanık, bilinçli ve şuurlu olmasıdır: Şayet Allah (c.c.) bir
kulundan razı olursa, o kulunun günahlarını bağışlar ve derecesİHİ yükseltir;
yok eğer razı olmazsa O (c.c.)'nun azabından hiçbir kimse kurtulamaz
"Kullarıma,
benim, çok bağışlayıcı ve esirgeyici olduğumu haber ver. Benim azabımın elem
verici bir azap olduğunu da haber ver." (Hicr, 15/49-50)
Bu müjde ve tehdidin
ardından Hz. İbrâhîm (a.s.) ile misafirlerinin haberi gelmektedir. O'nun
misafirleri kimlerdi? Bu misafirler, Hz. İbrâhîm (a.s.)'i, gelecekte bilgin
olacak bir çocukla müjdelemek ve aynı zamanda kötü işler yapan bir şehri he-
Hicr Sûresi ■
245
Kur'ân-ı Kerîm'in Konulu
Tefsiri
lâl etmek için gelen
meleklerdi.
Kur'ân, Tevrat'ın, Hz.
İbrâhîm (a.s.)'in düzenlediği bir törende sofranın üzerinde bulunan besili
buzağı etinden Allah (c.c.)'m öğle ve akşam yemeği yediğiyle ilgili iddia
ettiği batıl inancı yalanlamaya kalkışmamıştır bile. Zira Allah (c.c.) hiçbir
şey yemez ki! Kur'ân'ın Hz. İbrahim (a.s.) kıssasında bu olaya yer vermemesi,
bu olayı anlatıp sonra düzelterek reddetmesinden daha etkilidir. Kur'ân-ı Kerim'in,
Allah (c.c.)'i tüm noksan sıfatlardan münezzeh kılarak tüm kemâl sıfatlarla
anmak ve O (c.c.)'na hamd etmek İle ilgili âyetlerle dolu olması yeterlidir.
Hz. Lût (a.s.)'un
kavmi, çok kötü ve çirkin işler yapan kimselerdi. Hz. Lût (a.s.) onları bu çirkinliklerden
uzaklaştırmak için çok uğraştı. Ama onları bu kötülüklerden arındırmada
başarılı olamadı. Sonuçta da Allah (c.c.) onların ülkelerini başlarına geçirerek
helak etti.
Homoseksüellik, hem
cinsî taşkınlıkla ve hem de cinsî yasaklarla eşit olarak ortaya çıkan bir
hastalıktır. Aslında Lût kavmi homoseksüelliği gözlerden uzak bir şekilde
yapıyordu. Oysa günümüzün Avrupa ve Amerikalıları homoseksüelliği önce kabul
ettiler sonra da yasalaştırdılar. Daha nice cinsel serkeşlikleri bu modem
medeniyet onaylamıştır. Ancak ilâhî ceza kapıdadır.
Sûrenin başı ile
sonunu birbirine bağlayan bağlara biraz önce değinmiştik. İbret ve öğüt için
konulmuş bu kıssalarda sûrenin ortasına yerleştirilmiştir. Sonra da Hz.
Peygamber (s.a.v.)'e şöyle denilmiştir: Yüce Allah (c.c.) bu vahiyle seni
şereflendirdi, öyleyse sen de bu vahiy ile toplumları eğit.
"Sakın onlardan
bir kısmına verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve
mü'minlere karşı da alçak gönüllü ol. Ve de ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım."
(Hİcr, 15/88-89)
Şu âyette geçen
"bölücülerin", Kur'ân'ı parçalayıp bir kısmını doğrulayan, geri kalan
kısmını da yalanlayan Ehl-i Kitâb olduğunu zannediyorum:
"Nitekim biz,
(Kur'ân'ı) kısımlara ayıranlara azabı indinnişizdir. Zira onlar, Kur'ân-ı bölüp
parçalayanlardır." (Hicr, 15/90-91)
Yani onlar Kur'ân'ı
kısımlara ayırıyorlar ve kendilerine hoş geleni kabul edip hoş gelmeyeni de
reddediyorlardı.
Buradaki genel anlam
şudur: Yüce Allah (c.c.) Müslümanlara, önceki tüm vahiyleri gözeten son vahiy sayesinde,
özel bir ihsanda bulunmuştur. Tıpkı Ehl-i Kitab'a önceki vahiylerle ihsanda
bulunduğu gibi. Ancak onlar kendilerine gelen vahyi değiştirdiler ve onun
yerine başka şeyler koydular.
"Rabbin hakkı
için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz."
(Hicr, 15/92-93)
>
246 • Hicr Sûresi
Muhammed Gazalî
Sonra yüce Allah
(c.c.) nebisine şu müjdeyi veriyor: Senin risâletine karşı çıkan putperestler,
çok kısa bir süre sonra topluca yenileceklerdir;
"Seninle alay
edenlere karşı biz sana yeteriz. Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı
edinenlerdir. (Kimin doğru olduğunu) yakında bilecekler!" (Hicr, 15/95-96)
Mekke halkı Hz.
Peygamber (a.s.)'e ve ona indirilen vahye karşı, dalga geçme ve alaya alma
savaşı ilan etmişlerdi. Bu alaylarını ve suçlamalarını da geniş bir alana
yaymışlardı. Ayrıca Mekke'ye gelen elçileri, Resûlullah (a.s.)'m sözlerine
uymaktan ve ona tabi olan mü'minlerden sakındırmak için, gözetim altına
almışlardı.
Doğal olarak Hz.
Peygamber (s.a.v.), yürürlükte olan bu kampanyalardan üzüntü duymaktaydı. Ancak
yüce Allah (c.c.) O'na, bunları kafasına takmamasını ve müşriklerin bu
kampanyalarından dolayı da üzülmemesini emretmekteydi;
"Onların
söyledikleri şeyler yüzünden canının sıkıldığını biliyoruz. Sen şimdi Rabbini
hamd İle teşbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana ölüm gelinceye kadar da
Rabbine ibâdet et!" (Hicr, 15/97-99)
Sonuçta Allah (c.c.)
vaadini gerçekleştirdi; iman sancağı göklere yükseldi, şirk ve müşrikler İse
mazide kaldı.
Hicr Sûresi • 247