1- Eksiklikten
uzaktır O Allah ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli
kıldığımız Mescid'i
Aksu'ya yürüttü. O'na
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye böyle yaptık. Gerçekten O işiten,görendir.
Teşbih ederim. Allah'ı
yücelik ve kemaline uygun olmayan herşeyden tenzih ederim. Beri kılarım. O,
şanı yüce olan Allah'tır. Kulu ve Rasûlü Muhammed'i. Mekke'deki Mescidi Haram'dan. Kudüs'te bulunan
Mescid-Aksa'ya. Âyetlerimizden. Kudretimizin şaşılacak hikmetlerinden ve delillerinden. [1]
Yüce Allah kendini,
müşriklerin kendisine nisbet ettikleri ortaklar, kızlar ve sonradan olanların
sıfatlarından münezzeh kılmış ve şöyle buyurmuştur:
"Kulum [2]yani
Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Haşim el-Kureyşi el-Adnaniyi,"
geceleyin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan, etrafını mübarek kıldığımız
Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya delil ve hikmetlerimizden bir kısmını göstermek
için götüren Allah, her türlü noksanlıktan münezzehtir."[3]
Hz. Peygamber (s.a.v.)
Ümmü Haninin evinden çıkarılmış, kalbi zemzem suyuyla yıkanmış, Mekke'deki
iman ve hikmetle doldurulmuştur. Daha sonra Allah onu Mescid-i Haram'dan Beyti
Makdis'te (Kudüs'te) yer alan Mescid-i Aksa'ya
Allah Hz. Peygamber
için Mescid-i Aksa'da bütün peygamberleri toplamış, peygamberimiz de imam
olarak onlara namaz kıldırmıştır. Böylece de bütün peygamberlerin imamı ve
sonuncusu olmuştur. Sonra Allah O'nu ardar-da semalara çıkarmış, yanında
Cennetin tabakalarından biri olan cennetül-meva'mn bulunduğu
Sidretü'1-mün-teha'ya yani peygamber efendimiz AUah-u Teâlâ ile görüşmeye
giderken uğradığı duraklardan bir durağa varıncaya kadar Rasûlüllah her semada
oranın ibadetçilerini bulmuştur. Sonra Rasûlüllah, kalemlerin cızırtısını
duyduğu bir seviyeye ulaşıncaya kadar Allah onu yükseltmiştir. Ayette geçen
Mescid-i Aksa'nın etrafını mübarek kılmaktan maksad, etrafının ağaçlar,
nehirler ve meyvalarla mübarek kılınmasıdır. Mescid-i Aksa'nm [4]içine gelince
orada bol bol namaz kılınmasından dolayı dini bereketin olmasıdır. Çünkü orada
namaz kılmak, sevap açısından 500 namaza denktir.
"Ayetlerimizden
bir kısmını göstermek için," ifadesi, İsra (gece Mescid-i Haram'dan
Mescid-i Aksa'ya gidiş) ve Miracın sebebini ifade eder. Sebeb şudur: Allah
kulunu, en yüce melekut alemindeki (ruhlar alemindeki) insanı hayrette bırakan
yaratışım göstermek ve de vahiy yoluyla bildiklerini müşahede ve gözle görerek
bilmesi için
1- Peygamberimizin îsra ve Miracının ruh ve
bedenle[6]
beraber Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya, oradan yüce semalara kalemlerin
cızırtısını duyacak bir seviyeye varıncaya kadar olduğu inancı ortaya
konmuştur. Allah orada O'na vahyettiğini vahyetmiş ve O'na ve ümmetine beş
vakit namazı farz kılmıştır.
2- Camilerin üstün olanı üç tanedir. Bunlar,
Mescid-i Haram, peygamber (s.a.v.)'in mescidi ve Mescid-i Aksa ve Mescidi
Haram'ım üstün oluşları â-yetle ifade edilmiştir. Rasülüllah'm mescidi ise
işaret ve ima ile açıklanmıştır. Çünkü Aksa (en uzak) kelimesi uzak bir yer
demektir. Bu uzak yer peygamberimizin mescidi, en uzak mescid ise Mescidi
Aksa'dır.
3- İsra ve miracın hikmeti açıklanmıştır.
Hikmeti, Rasülüllah'm bizzat sözleriyle, inandığı ve vahiy yoluyla bildiği şeyi
görmesi ve Rasûlüllah'a göre gayb olanın gözle görülmeyip duyuyla
algılanamayamn, gözle görülür olmasıdır. [7]
2- Biz Musa'ya Kitab verdik
ve onu İsrailogutlarına "Benden başka bir vekil tutmayın!" diye bir kılavuz yaptık,
3- Ey
Nuh ile beraber
gemide taşıdıklarımızın çocukları, doğrusu o Nuh, çok şükreden bir kuldu. Siz de atanız gibi olun.
4- Kitab'da
İsrailoğullarına şu hükmü
verdik: "Siz o
ülkede iki kere bozgunculuk
yapacaksınız ve çok
böbürleneceksiniz, zorbalık
edeceksiniz."
5- Birincisinin zamanı
gelince üzerinize çok
güçlü kullarımızı gönderdik,
evlerin aralarına girip
sizi araştırdılar. Bu,
yapılması gereken bir vaad idi.
6- Sonra
tekrar size, onları
yenme imkanı verdik
ve sizi mallarla, oğullarla
destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık.
Biz Musa'ya kitabı,
yani Tevrat'ı verdik.Ve onu hidayet kıldık. Ve o Musa'nın kitabını İsraüoğuUar:
doğru yola ileten bir
hidayet kaynağı yaptık.Vekil. Koruyucu veya kefil.Taşıdıklarımız. Nuh'la
beraber gemide taşıdıklarımız.Ve hükmettik.Kitabta. Tevrat'ta.Büyük bir
azgınlık.Birincisi. O iki şeyden ilki. i Evlerin arasında araştırdılar.Geri
dönülemeyecek, yerine getirilmesi gereken bir vaaddi. [8]
Yüce Allah,
"Biz o kitabı
İsrailoğulları için, benden başkasını vekil edinmeyin diye, mutluluk ve kemal
yollarına ulaşacakları yol, yani açıklama yaptık." Biz Musa'ya kitabı
verdik. Onların Rableri ve nimetlerinin vericisi ben iken işlerini benden
başkasına havaleyle ve benden başkasına tevekkülle bana şirk koşmuş
olacaklarını açıkladık. Benden başkasını koruyucu edinmemeleri için Tevrat'ı
îsrailoğulları için hidayet yaptık. Ey Nuh'la beraber gemide taşıdıklarımızın
çocukları."[9]"Hz. Nuh'un,
beraberinde olanlarla birlikte gemide Nuh'u kurtarmamız dolayısıyla şükretmesi
gibi siz de bana şükredin. Doğrusu Hz. Nuh çok şükreden bir kuldu. Dolayısıyla
siz de O'nun benzeri olun, sadece bana ibadet ederek bana şükredin, bana
itaatten ayrılmayın ve bana başkasını ortak koşmayın.
Biz kitapta İsrailoğulları
için şu hükmü verdik: Siz o ülkede iki kere bozgunculuk yapacaksınız ve çok
böbürleneceksiniz."
Yüce Allah bu âyette
şunu haber veriyor: Allah (c.c.) İsrailoğullarına onlar hakkındaki hükmünü
haber vermiştir. Bu hüküm onların kitapları Tevrat'ta mevcuttu. Onlar
yeryüzünde isyan işleyerek ve günahlara dalarak bozgunculuk yapacaklar ve
Allah'a karşı cüretkar davranarak, insanlara zulmederek yeryüzünde
böbürleneceklerdir. Allah'ın verdiği hüküm, şüphesiz olacaktır. Birincisinin
zamanı geldiğinde üzerinize harb konusunda çok güçlü kullarımızı gönderdik. Bu
olay, onlar bozgunculuk yapıp dinin sınırlarını çiğneyerek ve Allah'a itaatten
yüz çevirerek neticede peygamberleri Ermiya (a.s.)'ı öldürmek suretiyle
zulmettiklerinde büyük bir savaşla helak olmaları meydana gelmişti. Bu olay
azgın Calut'un saltanatı zamanında olmuştu. Onlarla A-rap yarımadası
topraklarında savaştı ve Allah'ın; "evlerin arasına girip araştırdılar,"
âyetinde haber verdiği şeyi askerleriyle beraber onlara yaptı. Onlar,
bozgunculuk yapmaları ve büyük azgınlıkları nedeniyle Allah'ın İsrailoğul-lanna
bir cezası olmak üzere bozgunculuk ve haksızlık yaparak ve sokak sokak
yahudileri araştırıp bularak öldürmüşlerdir. Bu, yerine getirilecek bir vaaddi.
Yani onlar için birincisinde meydana gelen harab olma ve öldürme [10]işi
ve bunun sebeblerinden bazısı Allah'ın yerine getirmeyi vaad ettiği bir şeydi
ve Yüce Allah onlar için vaadini yerine getirdi. Çünkü Yüce Allah bir hükmü
vermiş, onların kitaplarında onlara da bildirmişti.
"Sonra size onları
tekrar yenme İmkanı verdik."
Yani uzun senelerin
ardından işkence altında ve uzaklaştırılmış iken onların arasından bir
delikanlı çıkmış ve onlar için kendilerini cihada sevkedecek bir lider
belirlenmesini istemişti. Bu olay, aynen Bakara suresinde geçtiği gibidir.
Onlar cihad etmişler Davud (a.s.), Calut'u öldürmüştü.
"İşte sonra
tekrar size onları yenme İmkanı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik
ve savaşçılarınızı çoğalttık," âyetinin manası budur. Onların malları ve
evlatları artmış Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s.) zamanlarında bütün aleme
hükmeden bir devletleri olmuştu. [11]
1- Âyetlerde Yüce Allah'ın kendi yolunda
gitmeleri şartıyla bütün ümmetleri üstün kılışı açıklanmıştır.
2- Kitapları indirmenin sim açıklanmıştır. Bu
sır, insanların Allah'a ibadete ve bu konuda O'nu tek kabul etmeye
iletilmesidir.
3- Verdiği nimetler karşısında Allah'a şükretmek
gerekir. Çünkü Hz. Nuh (a.s.) yediğinde, içtiğinde, giydiğinde ve ihtiyacını
giderdiğinde; "elhamdülillah" derdi. Bu sebeple ona "çok
şükreden kul" denmiştir. Yine Rasûlüllah ve kıyamete kadar O'nun
ümmetinden olacak salihler de aynı şekildedirler.
4- Allah'ın hükmettiği şey olacaktır, vaadettiği
şey gerçekleşecektir. Buna inanmak farzdır.
5- Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, zulüm ve
böbürlenmek yerilmiş ve bunların kötü sonucu açıklanmıştır. [12]
7- iyilik
ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi
aleyhinizedir. Son taşkınlığınızın zamanı
gelince yine öyle kullar göndeririz ki, yüzlerinizi kötü duru-
ma soksunlar üzüntüden
suratlarınızın asılmasına sebeb olsunlar ve ilk kez girdikleri gibi yine
Mescid'e (Kudüs'e) girsinler ve ele
geçirdiklerini mahvetsinler.
8- Bundan sonra belki
Rabb'iniz size acır, ama siz bozgunculuk yapmaya dönerseniz, biz de sizi
cezalandırmaya döneriz. Cehennemi,
kâfirler için kuşatıcı
bir zindan yapmışızdır!
Eğer güzel yaparsanız.
İhlasla ve farz kılındığı şekilde eda etmekle Allah'a ve Rasûlüne itaati
güzelce yaparsanız.
İ Kendinize iyilik
etmiş olursunuz. Yani ecir, sevab ve güzel karşılık başkasına değil size döner.
Eğer kötülük
yaparsanız. Kötülüğünüzün kötü sonucu size aittir.
Diğerinin vakti.
İlkine karşılık olan ikinci taşkınlığınızın zamanı geldiğinde. Bunun zamanı
geçmiştir.
Yüzlerinizi kötü duruma
soksunlar . Yani hüznün kararması, ' zelilliğin kederi ve sıkıntıyla onu
çirkinleştirsinler.
Mescide, Kudüs'e
girsinler.Galib geldikleri İsrailoğullarının diyarım mahvetsinler.Eğer siz
dönerseniz, biz de döneriz. Eğer siz fesat ve isyana tekrar dönerseniz. Biz de
size başkasını hakim kılmaya döneriz.Kuşatıcı, hapis yeri, hapishane ve
üzerine oturacakları yatak yapmışızdır. O, onları altlarından ve üstlerinden
kuşatır. [13]
Âyetler,
İsrailoğullanndan söz etmeye devam ediyor. Sonra Yüce Allah (c.c.) kitaplarında
onlar için verdiği hükmü açıklıyor. Bu hükme göre onların, iki kere yeryüzünde
bozgunculuk çıkarıp büyüklük taslayacakları, ilkinin vakti geldiğinde Allah
onların üzerine kuvvetli ve sert kulları göndereceği, ki bunlar Calut ve
ordularıdır, onlar İsraüoğullarım öldürmüş ve esir almışlardır sonra
onları tekrar yenme
imkanı vereceği ve onlara karşı zafer kazanacakları, Davud'un Câlut'u
öldüreceği ve İsrailoğullarının büyük bir devletinin olacağı, bu devletin adam
bakımından devletlerin en kalabalığı ve en genişi olacağı, bunun da ancak
onların Allah'ın kitabını tatbik ve o'nun hükümlerini yerine getirmek
suretiyle Allah'a dönmeleriyle olacağını haber veriyor. Burada Yüce Allah
(c.c.) şöyle buyuruyor:
"Eğer siz hakka
uymak, emredileni yaparak ve yasaklanandan kaçınarak Allah'a ve Rasûlüne itaat
etmek ve beşeri ıslahatta Allah'ın kanunlarına sarılmak suretiyle iyilik
ederseniz, mükafatınızı alırsınız. Eğer Allah'ın emirlerini ihmal etmek ve
arzulara heveslere dalmak suretiyle kötülük ederseniz, bütün bunların neticesi,
Allah'ın adaleti gereği size gereken cezayı verir. Kim bir kötülük isterse,
onunla cezalandırılır. Kendisi için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir
yardımcı bulamaz.""İkincinin vakti geldiğinde."Bu, birinciden
sonra olan ikincidir. Yani İsrailoğullarına gelen birinci azaptan sonra ikinci
azaptır. Aynı şekilde Allah onların üzerine kullarını gönderir. Bu kullar,
Buhtunnasr ve ordusudur.Allah onları, İsrailoğullarının yüzlerini, başlarına
getirdikleri keder üzüntü ve hor görülme sebebleriyle karartmaları ve daha
önce girdikleri gibi tekrar Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) girmeleri, ele
geçirdikleri memleketlerini mahvetmeleri için onları göndermiştir. Bu, onların
Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya ve pek çok âlimi öldürmelerinden ve de aralarında
kötülüğün, zulmün ve her türlü ahlaksızlığın zuhur etmesinden sonra başlarına
gelmiştir. Nitekim bunu Rasûlüllah haber vermiştir.
Yüce Allah buyuruyor
ki:"Bundan sonra belki Rabbiniz size acır."[14]Bu
onlar için büyük bir hayırdı. Eğer doğru sözle istemiş olsalardı onu elde
ederlerdi. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler. Şeriata isyan edip, Allah ve Rasûlüne
karşı gelerek yaşadılar. Eğer siz dönerseniz biz de döneriz demek, eğer siz
fısk ve kötülüğe dönerseniz, biz de dilediğimiz kullarımızı size hâkim kılmaya
döneriz demektir. Allah vaadettiği şeyi yerine getirmiş, onlara Rasû-lü
Muhammed'i ve mü'minleri hakim kılmıştır. Rasûlüllah Kaynuka ve Nadi-roğulları
olan yahudileri Medine'den çıkarmış ve yine başka bir yahudi kabilesi olan
Kureyzaoğullarını öldürmüştür. Aynı şekilde Allah yahudilere Avrupa krallarını
hakim kılmış, yahudileri kovmuşlar, onlara zulmü maruz görmüşler, uzun yıllar
boyu yahudilere kötü eziyetler etmişlerdir. Bütün bunlar yahudile-rin kendi
ahlaksızlığı ve zulümlerinden dolayı başlarına gelmiştir."Biz cehennemi
kâfirler için kuşatıcı yapmışızdır. "[15]Dünya
azabı, zalimlerin hükümranlığıyla ve o zalim idarecilerin, îsrail-oğullarınm
hürriyetlerini almaları, yahudileri öldürerek ve esir alarak onlara işkence
yapmalanyla ise de ahîret azabı cehennemde alıkonma ve hapsedilmekle
olacaktır. O cehennem kâfirler için kuşatıcı olacaktır. Cehennemden Allah'ın
hükümlerini inkar eden verdiği nimetlere, hükümlerini ihmalle farzları
terketmekle, sünnetlere Önem vermemekle ve de arzu ve heveslere dalmakla
nankörlük eden hiç bir kâfir çıkamayacaktır. [16]
1- Allah'ın
vaadi doğrudur.
2- Rasûlüllah'm peygamberliği ortaya konmuştur.
Çünkü geçmiş peygamberlerin hayatlarını anlatan gayıp haberlerini ancak
kendisine vahiy gelen bir peygamber anlatabilir.
3- Bu âyetlerde; "kim iyilik ederse;
kendisi lehine, kim de kötülük ederse, kendisi aleyhinedir," kaidesi
açıklanmıştır.
4- Allah'ın rahmet ve ihsanından Ümit kesmemek
gerekir. Sıkıntı zamanı uzasa bile, sıkıntının kalkması ve ondan daha iyi bir
durumun gelmesi her zaman mümkündür.
5- Allah kâfirler için hem dünyada hem de
ahirette cezalarını verecektir Mü'minlerden günahkar olanlar da aynı
şekildedirler. [17]
9- Gerçekten
bu Kur'an en doğru yola
iletir ve iyi işler yapan müzminlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu
müjdeler.
10- Ahirete
inanmayanlara da acı bir azab
hazırlamışızdır.
11- İnsan,
hayra dua eder gibi,
şerre dua etmekte
hayrı ister gibi şerri istemektedir. İnsan pek acelecidir.
12- Biz
En doğru ve adil
yola.Onlar için büyük bir ecir vardır. Bu ecir selam yurdu olan cen-nettir.
Biz onlar için elim
bir azab hazırladık. Bu azab, kıyamet gününde cehennem azabıdır.Ve insan şerle
dua eder. İnsan sıkıntı ve öfke anında kendine ve ailesine kötülükle beddua
eder.ı İnsan çok acelecidir. Yani aklına gelen şeyden çok çabuk etkilenir
dolayısıyla düşünüp tefekkür etmez.İki âyet. Allah'ın varlığına, kudretine,
ilmine, rahmetine ve hikmetine işaret eden alametler.Gecenin âyetini aydınlatıcılık
halinde ortadan kaldırdık. Gündüzün ışığını güneşin batımım takip eden
karanlıkla sildik.İnsanların kendisiyle, yani gündüzün ışığı sebebiyle görecekleri
aydınlatıcı kıldık.Senelerin sayısı ve hesap. Senelerin sayısını, sona erişini,
başlangıcını, gündüz ve gecenin saatlerini, günler haftalar ve aylar gibi
vakitlerini bilmeniz için. [18]
Yüce Allah (c.c.)'ın
haber verdiği gibi; "geceleyin Mescid-i Haram'dan Mescidi Aksa'ya
götürdüğü kulu ve Rasûlü Muhammed'e," indirmiş olduğu Kur'an-ı Kerim,[19]
kendisinde mevcut olan deliller, hükümler ve öğütlerle, en doğru ve düzgün olan
yola iletir. Bu sapasağlam din, iki cihanda saadet ve şerefin yolu olan İslâm
dinidir. Bu Kur'an iyi işler yapanlara yani Allah'a, Rasûlüne, Allah'a
kavuşacağına müjde ve tehdidine inanan ve salih ameller İşleyen kimselere büyük
bir ecir olduğunu müjdeler. Salih amel günah ve isyanları terkettİkten sonra
farz ve nafilelerin yerine getirilmesidir. Büyük ecir cennettir. Aynı şekilde
âyet, ahirete inanmayanlara da elim bir azabın hazırlandığını haber veriyor.
İnsan hayra dua ettiği gibi[20]
şerre de dua eder. Allah (c.c.) zayıflık anında ve işlerin neticesinin
kavrayışının kıtlığı zamanında insanın şöyle olduğunu haber veriyor:
"İnsanın sıkıntı
ve öfke anında, yapmış olduğu duasını Allah kabul edecek olursa, duasının
neticesinin ne olduğunu düşünmeden kendine ve ailesine beddua eder. İnsan
hayırlı dua ettiği gibi şerli de dua eder. İnsan çok acelecidir."
Yani insan Kur'an'ın
edebiyle edeplenmediği ve onun ahlakıyla ahlaklan-madiği sürece bütün işlerde
acele eder; [21] insanın tabiatı budur.
Eğer o, Kur'an'm metodu üzere doğru istikamet üzere olursa, onun bu durumu
değişir ve yumuşak, sabırlı ve olgun bir hâl sahibi olur.
"Biz geceyi ve
gündüzü iki âyet kıldık."
Yani varlığımıza,
kudretimize, ilmimize ve hikmetimize işaret eden iki delil yaptık.
"Gecedeki
delilleri, ışığını yok ederek sildik."[22]
Gündüz âyetini de
aydınlatıcı yaptık. Yüce Allah böyle yapmasının sebebini şöyle açıklıyor:
"Rabbinizin
lütfunu arayasmız."
Gündüzki çalışma ve
gayretle rızkınızı arayasınız. Bu işin birinci yönü, diğer bir diğer yönü ise:
yıllarını sayısını ve hesabı yani senelerin adedini bitişini, başlangıcını,
gündüz ve gecenin saatlerinin hesabını, günler haftalar ve aylar gibi
vakitleri, dünyevi ve uhrevi maslahatlarınız buna bağlı olduğundan bilesiniz.
"Biz her şeyi
açık açık anlattık."
İnsanın saadet ve
kemali konusunda ihtiyaç duyulan her şeyi, en doğru yola ileten bu kitapta
anlattık. [23]
1- Ayetlerde, insan için saadet yolu olan
İslâm'a iletmesi sebebiyle Kur'an'ın fazileti anlatılmıştır.
2- Müjde ve tehdit; salih amel işleyip, İslâm'ın
emirlerini yerine getiren mü'minler için müjde, İslâm'ın emirlerini inkar eden
kafirler için ise bir tehdittir.
3- Kur'an
âdabıyla ve nebevi ahlakla eğitilmeden önceki insanın durumu açıklanmıştır.
4-
5- Hesab
bilme ve öğrenme teşvik edilmiştir. [24]
13- Her insanın
tair(kuş)ini boynuna bağladık,
kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız:
14- "Kitabını oku,
bugün nefsin sana
hesapçı olarak yeter!"
deriz.
15- Kim
yola gelirse kendisi
için yola gelmiş
olur, kim de saparsa
kendi aleyhine sapar.
Hiçbir günahkar, başkasının
günah yükünü taşımaz.
Biz elçi göndermedikçe azab
edecek deği-
liz.
16- Biz
bir kenti helak
etmek istediğimiz zaman
onun varlıklarına
emrederiz. (Burada emir,
yöneltmek veya çoğaltmak anlamındadır. Yani
helak etmek istediğimiz
ülkenin varlıklarını
yöneltiriz veya çoğaltırız)
orada kötü işler
yaparlar. Böylece o ülkeye
azap kararı gerekli olur, biz
de orayı darmadağın ederiz.
17- Nitekim
Nuh 'dan sonra nice
kuşakları helak ettik.
Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabb'in yeter.
Ameli. Amelini ve onun
için takdir edilen mutluluğu ve mutsuzluğu.
Boynunda. Yani ondan
ayrılmaz ta ki onu bitirinceye kadar. Sana hesapçı olarak, j Hiç kimse başka
bir kimsenin yükünü taşımaz.
Varlıklılarına.
Kendilerine nimet verilmiş olan zengin ve ileri gelenlerine.
Söz yani azab onlara
hak oıdu. Biz nicelerini helak ettik. Geçmiş asırlarda yaşayanlardan. Haberdar
görücü. Kullarının günahlarını gören ve bilendir. [25]
Yüce Allah şunu haber
veriyor:
"Kudretinin
büyüklüğü, ilmin genişliği ve idaresindeki hikmeti sebebiyle," insana,
kendisi için hükmettiği ameli ve bu amelin neticesinde oluşacak her iki
âlemdeki mutluluğu ve mutsuzluğu açıklamıştır. Allah bu hükümleri kendisine,
muhalefet edemeyeceği hiç bir şekilde geri kalamayacağı şekli de açıklamıştır.
Öyle ki sanki Allah'ın bu hükümleri o kişinin boynuna bağlanmıştır. İşte şu
âyetin manası budur.
"Biz her insanın
amelini boynuna bağladık." Kıyamet günü onun için
açılmış olarak[26]
bulacağı bir kitap çıkarırız."
Yani kıyamet günü
Allah her insan için işlediği kitabı çıkarır, kişi onu önünde açılmış olarak
bulur. Ona denir ki: Sana bütün amelini sayan kitabını haydi oku, o kitap ne
ufak ne de büyük günah ve sevaptan hiçbir ameli ihmal etmemiştir.
"Bugün hesabçı
olarak sana nefsin yeter?"
Yani nefsin,
amellerini hesaplayıp onları senin aleyhine sayan olarak yeter; Ey insan! Doğru
yola kim ulaşırsa, kendisi için ulaşmıştır. Bu bildirme ve açıklamadan sonra
şunun bilinmesi lazım; kim bugün doğru yola ulaşır, Allah'a, Rasûlüne, Allah'a
kavuşacağına, müjde ve tehdidine inanır ve salih a-mel işleyip, şirk ve
isyandan uzak durursa, bunun sonucu kendisine sevap olarak dönecektir. İşte
azabdan kurtulup saadet yurdunda mutlu olacak bu kişidir.
Kim de doğru yoldan
sapar, yalanlayıp, inanmaz, ortak koşar ve Allah'ın tekliğini kabul etmez,
isyan eder ve itaat etmezse, bu sapıklık da ona aittir. Bütün bunlar sebebiyle
âsi olan ve cehennemde azab edilecek olan da bu kişidir.
"Kimse, diğer bir
kimsenin günahım taşımaz."[27]
Âyette geçen
"vızra" kelimesi günah demektir. Vazir kelimesi ise bu günahı nesaba
çekilmek için taşıyandır. İfadenin anlamı şudur: Kıyamet günü hiç bir günahkar
diğer bir kimsenin günahını taşımayacaktır. Aksine herkes bizzat kendi
sorumluluğunu taşıyacaktır.[28]
"Kim doğru yola
ulaşırsa kendisi için ulaşmıştır. Kim de doğru yoldan saparsa kendi aleyhine
sapmıştır. Biz Rasûl göndermedikçe azab ediciler değiliz."[29]
Kendilerine Rablerrni
onun sevdiği ve kızdığı şeyi tanıtacak bir elçi göndermeden önce bir toplumu
yok etmesi Rahim ve Adi (adaletli) olan Allah'ın şanından değildir. O elçi
(peygamber) Allah'ın istediklerini yapmayı, istemediği şirk ve isyanı
terketmeyi emreder.
"Biz bir şehir
halkını yok etmeyi isteyince, oranın varlıklılarına yani kendilerine nimet
verilmiş, ehlü'1-hal ve'1-akd'den olana yani ileri gelen insanlarına, İslâm'ın
emirlerini uygulamak, farzları ve sünnetleri eda etmek ve de büyük günahlardan
kaçmak suretiyle bize itaat etmelerini emrederiz." Onlar, emir ve yasağı
kabul etmemişlerdir. İşte bu âyetin manası budur. Onlar o şehirde kötü işler
yaparlar, onlara söz yani azab gerekli olur.
"Biz de orayı
darmadağın ederiz."
Yani tamamen helak
ederiz. Bu, şu âyetin açıklamasıdır: "Biz elçi göndermedikçe azab edecek
değiliz."
Çünkü Rasûl, Allah'ın
izniyle emreder veya nehyeder. Eğer Rasûle itaat edilmezse insanlar azabı hak
etmiş olurlar ve azab görürler.
"Biz, Nuh'tan
sonra nice kuşaklan helak ettik."
Bu âyet de yukarıda
geçen hükmü ortaya koymaktadır. Çünkü Allah bize şunu bildirmiştir: Allah'ın
haber verdiği olay, aynen olmuştur. Allah Nuh'tan sonra Ad, Semud ve Lut kavmi,
Eyke kavmi ve Fiavun kavmi gibi pek çoklarını helak etmiştir.
"Kullarının
günahını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter?"
Bu ifade, her ne kadar
Allah'ın, kullarının günahlarını bildiğini anlatsa da aynı zamanda kuvvetli ve
sert bir tehdittir. Çünkü Allah (c.c.) suçların ve günahların devamına razı
olmaz. Allah, belki kavim uyanır, belki de günahkarlar tevbe ederler diye
mühlet verir. Kendilerine bildirilip, günahları sebebiyle yerilip zulümleri
yüzünden korkutulduktan sonra hâlâ isyanları devam edince, Allah onları Aziz ve
Muktedir olan kudreti ile cezalandırır. Dikkat edin! Şirk ve isyanda ısrar
edenler sakınsınlar! [30]
1- Ayetlerde kaza ve kader inancı ortaya
konmuştur.
2- Öldükten
sonra dirilme ve ceza (hesab) inancı ortaya konmuştur.
3- Kıyamet günündeki ilahi adalet ortaya
konmuştur.[31] Hiç bir kimseye hiç bir
şekilde zulmedilmeyecektir.
4- Allah'ın toplumları helak etme kanunu izah
edilmiştir. Bu kanun şöyledir; kavimler ancak uyarı ldıkları halde İsyanlarına
devam ederlerse helak edilirler.
5- Aşırı varlık ve bolluğa dikkat çekilmiştir.
Çünkü bu durum insanı bazen itaati terk ederek günaha düşürebilir. [32]
75- Kim bu
aceleci dünyayı isterse, orada ona, evet istediğimiz kimseye hemen çabucak
dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve
kovulmuş olarak oraya girer.
19- Kim
de ahireti ister
ve inanarak ona
yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerinin
çalışmalarının karşılığı verilir.
20- Hepsine,
onlara da, onlara
da dünyayı isteyenlere
de, ahireti isteyenlere de,
mü'minlere de, kâfirlere
de Rabb'inin vergisinden uzatırız.
Rabb'inin vergisi kesilmez.
21- Bak
rızık bakımından nasıl
onların kimini kiminden üstün yaptık.
Elbette ahiret, dereceler
bakımından daha büyüktür.
Onun nimet ve ikramı daha büyüktür.
22- Allah ile
beraber başka bir ilah
edinme, sonra kınanmış ve yalnız başına
bırakılmış olarak oturup
kalırsın!
Aceleci. Çok çabuk
bittiği için dünyaya aceleci denir. Oraya kınanmış ve kovulmuş olarak girer.
Cennetten uzaklaştırılarak cehenneme kınanmış olarak girer.
Oraya girmek için istenilen ameli yaparsa.
İstenilen amel iman ve salih ameldir.
Onların ameli, Allah
tarafından sevab verilen makbul bir amel olur.
İki gruptan her birine
veririz.
Rabb'inin verecekleri engellenmiş değildir.
Allah'ın dünyadaki nimetleri bunlardan alıkonmaz.
Kimini kimine nasıl
farklı kıldık.
Allah'la beraber onun
dışındaki batıl ilahlara ibadet etme.
Sonuçta kınanmış ve
yalnız bırakılmış olursun. Melekler ve mü'minler tarafından kınanmış ve Allah
tarafından yalnız bırakılmış olursun. [33]
Âyetler, sadece helak
olacak olanın mahrum olacağı, ilahi hidayet çeşitlerini ihtiva eden Yüce
Allah'ın haberleriyle devam ediyor. Yüce Allah ilk âyette buyuruyor ki;
"Kim bu dünyayı isterse, dünyada ona, dilediğimiz kimseye, hemen
dilediğimiz kadar veririz."
Dilediğimiz kimseden
maksad, bizden başkasının dilediği kimseye değil, bütün işler bize aittir
demektir. Bundan sonra onun yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve iyilerin,
sadık ve itaatkarların yurdu cennetten uzaklaştırılmış olarak oraya girer.
"Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa
böylelerinin gideceği yer de cennettir."
Allah şunu haber
veriyor: Ahireti kim isterse, yani ahiret mutluluğunu kim isterse sahih iman ve
Allah'ın kitabından ve Rasülünün diliyle farz kıldığı şekle uygun salih amel
edip, şirk ve isyandan kaçınırsa, bu kişi bunları yaparken inanıyorsa, işte bu
amel ve imanla bahsedilenlerin çalışmaları kabul edüir.[34]
Allah'ın rızası cennetle sevablandırıhr. Yukarda geçen; "İnanarak yaparsa,"
salih amelin sıhhati konusunda bir kayıttır. Hepsine, yani dünyayı isteyenlere
de, ahireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından yani geniş rahmetinden bol bol
verir. Hepsi kendisi için Allah'ın takdir ettiği bolluk ve darlık kadar yer,
içer ve giyer, sonra ölür. Burada elde edilecek kazanç, iyi veya kötü çalışmaya
göre olur. Rabbinin ihsanı (iyiliği) kesilmez. Allah kime bir şey vermek
isterse, hiç bir kimsenin onu geri çevirme veya hiçbir şekilde engelleme
imkanı yoktur.
Ey Rasûlümüz ve bizim
kitabımızı anlayanlar! Onların kimini kiminden, sıhhat, afiyet, mal, soy ve
makamı kapsayan rızık hususunda nasıl üstün yaptık. Bunu bildiğin an şunu da
bil:
"Elbette ahiret
dereceler bakımından daha büyüktür."[35]Bu,
öncelikle Allah'ın fazlına aittir, sonra da sizin iyi kötü, az veya çok
kazanmanıza bağlıdır. Aynı şekilde bu hal, dünyada da böyledir. İnsanın dünya
için iyi kazancının miktarinca, iyi kazanç elde eder. Kâfir bile olsa bu böyledir.
Bunun delili hud süresindeki şu âyettir:
"Kim dünya
hayatını ve süsünü isterse, biz ona dünyada çalışmasının karşılığını tam olarak
veririz. Müşrik kâfir oldukları için çalışmalarının karşılığı asla
eksiltilmez. Allah'la beraber başka bir ilah edinme: Ey Rasûlümüz! Allah'la
beraber kendisine inanacağın ibadet edip ilahlığmı kabul edeceğin başka bir
ilah edinme. Eğer sen bunu yaparsan Allah bunu yapmaktan uzaktır. Çünkü AUah
kafir için dahi olsa asla en ufak bir zulüm yapmaz. Sonra kınanmış ve yalnız
başına bırakılmış olarak oturup kalırsın. Seni mü'minler ve melekler kınar ve
Rabbin tarafından yalnız bırakılırsın, yardımcın olmaz."
Ayetlerin ifadesi, her
ne kadar Rasûlüllah'a hitab ediyorsa da, hitabın muhatabı, bütün insanlardır.
Çünkü Allah, kulunu kendisiyle beraber başkasına kulluk etmekten men eder. Bu
sebeple buna göre kulun sapıklığı oluşur. Allah'a sığınırız. [36]
1- Her iki dünyada da mutluluk ve saadet kazanma
iyi amele bağlıdır. Bu, Allah'ın kulları hakkındaki kuralıdır.
2- Dünya çalışması ticaret, ziraatçilik ve
sanattır.
3- Ahiret çalışması; iman, salih amel ve şirkle
isyandan uzak olmaktır.
4- Allah bu dünyada isteyene de istemeyene de
verir. O'nun vermesi bu dünya için koymuş olduğu kanunlar üzere olur. Kanunları
tanımak, dünya ve ahireti isteyen kimse için kanunların gereğince çalışmak
gerekir.
5- Allah'ın verdiğini kimse engelleyemez.
Allah'a tevekkül etmek ve başkasından yüz çevirmek gerekir.
6- Şirk haram kılınmıştır. Onun sahibi cehennem
ateşinde ebedi kalmakla tehdit edilmiştir. [37]
23- Rabb'in,
yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti.
İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin
yanında ihtiyarlık çağına
ulaşır (ihtiyarlık zamanlarında
se-
nin yanında
kalırlar)sa sakın onlara "Öf!" deme, onları azarlama! Onlara güzel
söz söyle.
24- Onlara
acımadan dolayı, küçülme
kanadını indir, onlara karşı
alçak gönüllü ol ve:
"Ey her varlığı terbiye edip yetiştiren Rabb'im! Bunlar,
beni küçükken nasıl
acıyıp yetiştirdilerse sen de bunlara Öyle acı!" de,
25- Rabb'iniz
içlerinizdekini daha iyi
bilir. Eğer siz iyi
kişiler olursanız şüphesiz
ki, o tevbe
edenleri bağışlayandır.
26- Akrabaya
yoksula ve yolcuya
hakkını ver, fakat
saçıp savurma.
27- Çünkü
saçıp savuranlar, şeytanların
kardeşleri olmuşlardır. Şeytan
ise Rabb'ine karşı çok nankördür!
Rabbin emretti,
tavsiyede bulundu.
Ana-babaya iyilik
yapılmasını. Bu onlara itaat etmekle olur.
Onlara "Öf deme.
Sert kelimelerle
onları azarlama.
Güzel yumuşak söz.
Tevazu kanadı. Onlar
için kanadını indir, onlara mütevazı davran.
İsyandan sonra İtaate
dönenler için. Akrabaya, iyilik ve
sılayı rahim hakkını ver. Malı Allah'a ve Rasûlüne itaatin dışında harcama.
Rabbinin nimetine
karşı çok nankördür. Dolayısıyla saçıp savuran da onun kardeşidir. [38]
Allah, Allah'la
beraber başka ilah edinmemek gerektiğini, aksi durumda yerilmiş ve kovulmuş
olunacağını belirtiyor. Rasûlünü şirkten men ediyor. Ve tevhidi açıklıyor. Yüce
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Rabb'in yalnız
kendisine kulluk etmenizi ve anaya, babaya iyilik etme-
nizi emretti."
Allah ana-babaya
iyilik yapmayı tavsiye etmiştir. Âyette geçen ihsan, onlara iyilik edilmesi
demektir. Bu onlara iyiliğin ulaştırılması ve eziyetin engellenmesi, Allah ve
Rasûlüne isyan etmemek şartıyla itaatle olur.
"Onlardan biri
veya her ikisi yanında ihtiyarlığa ererse, onlara "öf" deme ve onları
azarlama![39]
Yani eğer onlardan
biri, yanında ihtiyarlık yaşına erişir veya her ikisi beraber sen sağken ve bu
halde aralarındayken yaşlanırsa, onların sana çocukken hizmet edip, pisliğini
temizleyip hizmet etmeleri gibi senin de onlara hizmet etmen, onların ihtiyaç
duyduklarını onlar için vermen ve onlara hizmetten dolayı rahatsız olmaman
gerekir. Nitekim onlar, sen çocukken senin altına yapmana tahammül ediyor ve
seni temizliyorlardı. Ve bütün bunları yaparken rahatsız olmuyorlardı. Anne ve
baban için sert ve çirkin yüksek sesle azarlama. Onlar için lütuf ve ikramı
hissedecekleri güzel sözler söyle. "Acımadan dolayı onlara küçülme
kanadını indir." Onlara yumuşak, nazik ve merhametli davran. Hayatın
boyunca, eğer onlar Allah'a inanıyorsa dua et. Çünkü Allah şöyle buyuruyor:
"Peygamber ve
mü'minler için, yakınları bile olsa müşrikler (kafirler) için af dilemek doğru
olmaz."
de ki, Ey Rabbim,
bunlar beni küçükken nasıl yetiştirdilerse, sen de bunlara öyle acı. Rabbiniz
içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz iyi kşiler olursanız. Şüphesiz ki o,
tevbe edenleri bağışlayandır."
Allah bu âyette bizi
kendimizden daha iyi bildiğini, haber veriyor. Do-layısyla kim anne-babasından
hoşnut olmadığını içinde saklarsa Allah onu da bilir. Kim onları sevdiğini,
onlara hürmet gösterdiğini ve onlardan memnun olduğunu içinde saklar ise Allah
onu da bilir ve ona göre o kişiye mükafat verir. Kısacası iyilik yapana iyilik,
kötülük yapana da kötülük ve karşılık verir. Eğer siz iyi kişiler olursanız
şüphesiz o tevbe edenleri, insanın zayıflığına hükmederek bağışlayandır. însan
bazı kere içinde ana-babaya kötülüğü gizler, kötü bir söz veya davranışı olur.
Oysa bu kişi Allah'ın emirlerini yerine getiren, ana-baba ve insan haklarına
riayet eden bir insandır. İşte bu kişi sa-lih bir kimsedir. Allah pişmanlıkla
ve kendinden zuhur eden şeyin affını dileyerek Allah'a dönerse, bu kişiyi
affedeceğini haber veriyor:
"Akrabaya, yoksula
ve yolcuya hakkım ver."
Bu, Allah'ın mü'min
kula, akrabasına iyilik ve sıla-i rahim gibi haklarını vermesini emretmesidir.
Yoksullarda aynı şekildedir. Yoksul; maddi durumu olmayan ve muhtaç olmanın
zayıf bıraktığı kimsedir. İşte Allah bu kimselere mü'min kullarının giyecek,
gıda ve güzel sözle ihsanda bulunmalarını emrediyor. Yolcu da aynı şekildedir:
Yolcuya eğer muhtaçsa emniyetini temin ve yol gösterme yanında yolculuğuna
yardım ve misafir etme gibi hakları verilir.
"Fakat (malını)
saçıp savurma."[40]
Malını Allah'a itaatin
dışında harcama. Şüphesiz saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridirler. Çünkü
onlar isyan yolunda malı saçmakla Allah'a karşı gelmişler, O'nu emrinden dışarı
çıkmışlardır. Bu ise şeytanın halidir. Dolayısıyla birbirlerine benzemişler ve
kardeş olmuşlardır. Şeytan Rabbine karşı çok nankördür. Çünkü o, Allah'a karşı
gelmiş, O'nun nimetlerine nankörlük etmiş ve itaat ederek şükretmemiştir. Aynı
şekilde isyan yolunda malı saçan da Allah'ın emrinden dışarı çıkmış ve O'nun
nimetlerine şükretmemiştir. Öyleyse o da şeytandır. Hiç Allah'ın müslüman kulu
şeytan olmayı ister mi? [41]
1- Sadece Allah'a kulluk etmek ve ana-babaya da
iyilikde bulunmak farzdır.
2- Ana-babaya
mağfiret ve rahmetle dua etmek farzdır. [42]
3- Allah'tan
çekinmek ve içinde hiçbir kötülük gizlememek gerekir.
4- Bir kimse
iyi bir kul olduğu halde, kendisinde bir kötülük meydana gelir ve tevbe ederse,
Allah onu affeder,
5- Akrabaya
iyilik ve sıla-i rahim hakkını vermek gerekir. Yoksul ve yolcu da böyledir.
6- Saçıp savurmak haramdır. Saçıp savurmak malın
haram ve isyanda harcanmasıdır. [43]
28- Eğer elin dar olduğu için Rabb'inden umduğun
bir rahmeti bekleyerek onlardan
yüz çevirecek, onlara
bir şey vermeyecek olursan, bari onlara yumuşak söz söyle.
29- Ellerini
boynuna bağlanmış yapma,
tamamen de açma,
sonra kınanır, hasret içinde
kalırsın.
30- Rabb'in
dilediğine rızkı açar
bol bol verir,
dilediğine kısar. Çünkü O, kullarının halini bilir, görür.
31- Fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı Öldürmeyin.
Onları da sizi de biz
besliyoruz. Onları öldürmek,
büyük günahtır.
32- Zinaya
yaklaşmayın, çünkü o,
açık bir kötülüktür,
çok kötü bir yoldur!
33- Allah'ın
haram kıldığı canı haksız
yere öldürmeyin. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun
velisi olan mirasçısına
yetki vermişizdir, öldürülenin
hakkını arar. Fakat
o da öldürmede
aşırı gitmesin, katil
yerine, katilin akrabasını
veya katille beraber
bir başkasını öldürmesin. Çünkü
kendisine yardım edilmiş,
yetki verilmiştir.
Eğer yüz çevirirsen.
Eğer sen anılan akraba, yoksul ve yolcudan yüz çevirir onlara bir şey
vermezsen.
Rabbinden umduğun bir
rahmeti bekleyerek. Yani Allah'tan umduğun bir rızkı isteyerek.
Kolay söz. Rızık
varken bağışta bulunmakla onlara iyi ve yumuşak söz söyle.
Boynuna bağlanmış
halde. Sanki elin boynuna bağlıymış da bir şey veremiyormuşsun gibi nafakadan
vaz geçme.
Tamamen de onu açma.
Yani elinde olan her şeyi hiç bir şey bırakmadan harcama.
Kınanmış olarak
oturursun. Seni kendilerine infakta bulunmadığın kimseler kınarlar.
Hasret içinde
kalırsın. Yani hayattaki yürüyüşünden kesilirsin. Çünkü kendin için hiçbir şey
bırakmamış sındır.
û Rızkı bollaştırır ve
daraltır. Allah rızkı bollaştırır ve imtihan ve deneme maksadıyla kısar.
Fakirlik ve onun
sıkıntısının korkusundan. Büyük bir günah.
Çirkin bir huy ve kötü
bir yoldur.
Velisi yetki vardır.
Öldürülenin hakkını aramaya yetkilidir. i Katilden başkasını öldürmesin.
Öldürmede aşırı gitmesin. [44]
Âyetler, Allah
(c.c.)'ın tavsiyeleri konusunda devam ediyor. Bu tavsiyeler öyle hükümlerdir
ki, Allah âyetleri insanların hidayet yolunu bulması ve Allah'ın tavsiyeleri
ile yüce ve kamil olması için Rasûlüne vahyetmiştir. Eğer Rabbinden umduğu bir
rahmeti bekleyerek, onlara bir şey veremeyecek bir durumda olursan, bari onlara
yumuşak söz söyle. Yani sen eğer akraba ve senden isteyen yoksuldan yahut da
sana muhtaç olan yolcudan onlara vereceğin bir şey bulamayacak olursan Ey
Rasûl, onlara yumuşak söz söyle.[45]
Bu güler yüz gösterme
de güzel bir ikramdır. Aynen senin söyle dediğin gibi; Allah bana rızık verirse
veyahut da benim şu isim olursa, sana şunu vereceğim. Veya buna benzer güzel
davranışların gibi. Eğer senin bu iyiliğin onlar için hemen olursa sevinirler,
üzülmezler.
"Elini boynuna
bağlı yapma."
Yani sanki elin
boynuna bağlıymış da yardımda bulunamıyörmüşsün gibi, Allah'ın verdiği
nimetlerle cimrilik yapıp hak sahiplerinden haklarını alıkoyma.
"Onu iyice de
açma."
Yani ellerini tamamen
iyice de açma. Cebinde ve sahip olduğun mallarının olanların tamamını
çıkarırırsan, ailen için hiç bir şey kalmaz. Dolayısıyla sen de kınanmış ve
kaybetmiş olarak oturursun. Eğer elini tutar ve yardımda bulunmazsan, senden
isteyenler vermediğin için seni kınarlar. Eğer yanında bulunan her şeyi yardım
edersen, hayatın sona erer; ömrünün geri kalanında yaşamını sürdüreceğin bir
şey bulamazsın. Aynen yürümenin mecalsiz bırakıp da, yürüyemeyen ve yolda
kalan, sahibinin, asıl sahibine veremediği ve kendi yönünde üzerinde yürümeye
devam etmenin mümkün olmadığı deve gibi olursun.
"Muhakkak ki,
Rabbin rızkı dilediğine bollaştırır, dilediğine daraltır. Allah şükür mü
edecek yoksa inkar mı edecek diye imtihan etmek için dilediğine rızkı bol bol
verir. Sabredecek mi yoksa isya mı edecek diye imtihan maksadıyla da
dilediğine rızkı daraltır. O kullarından haberdar olan ve görendir."
Bu sebeple kişinin
çalışmasına göre Allah-u Teâlâ o kişinin rızkım daraltır ve bollaştırır. Çünkü
kullardan bir kısmı için bolluk, bir kısmı için de darlık uygundur.
"Çocuklarınızı
açlık korkusuyla öldürmeyin."
Çünkü Araplar kız
çocuklarını namus korkusuyla diri diri toprağa gömüyorlar, erkek çocuklarını
da kız çocukları gibi fakirlik korkusuyla öldürüyorlardı. Allah bunun
engellenmesini emretti ve babanın da evlatların da rızkını üstlenerek
taahhüdde bulundu.
"Sizi ve onları
biz rızıklandırırız."
Allah erkek çocukların
Öldürülme olayını da şöyle haber veriyor: "Bu iş büyük bir günah
idi."
Dolayısıyla müslüman
buna nasıl teşebbüs eder?
"Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o, çirkin bir kötülük ve kötü bir yoldur."
Allah'ın hükmedip
tavsiye ettiği şeylerden biri de ey mü'minler zinayı işlemek şöyle dursun, ona
yaklaşmayın bile... Çünkü zina, Allah'ın hükmünde çirkin bir harekettir.
Fıtraten, aklen ve dinen hoşlanılmayan haram kılman bir iştir. Zinaya götüren
bütün sebepler de kötü sonuçlan ve doğacak neticeleri itibariyle kötü bir
yoldur. Bu kötü neticelerin başlangıcı, ırzı konusunda mü'minlere eziyet edilmesi,
sonu ise cehennem, oraya atılma, uzun bir süre orada kalmadır.
"Allah'ın haram
kıldığı canı haksız yere öldürmeyin."
Allah'ın hüküm verip
tavsiyede bulunduğu şeylerden bir tanesi de "ey mü'minler, Allah'ın
öldürülmesini haram kıldığı cana haksız yere kıymayın," i-fadesidir.
Rasûlüllah, mü'minin bir kişinin hangi şartlarda öldürülmesinin hak olduğunu
açıklamıştır. O şartlar şunlardır: Haksız olarak kasıtlı adam öldüren, evli
olup da zina eden ve inandıktan sonra Allah'ı inkar eden ve İslâm'a karşı savaş
açan kimse.
"Kim haksız yere
öldürülürse, biz onun velisine yetki verdik."[46]
Kim haksız yere,
kasten hata olmaksızın adam öldürürse, Allah öldürülenin velisine öldürene
karşı tam bir yetki vermiştir. Eğer veli dilerse katili öldürtür, dilerse ondan
diyet alır, dilerse sırf Allah rızası için onu affeder.
"Öldürmede aşırı
gitmesin."[47] "Çünkü kendisine
yardım edilmiştir."[48]
Yani öldürülenden
dolayı hak sahibi olan veli için, yani yakını öldürülen kimse, öldürmede aşın
gitmesin. Dolayısıyla bir yerine iki ve daha fazla kişi, kadın yerine erkek
veya katilden başkasını Öldürmesi helal değildir. Bu şu demektir: Allah o
kişiye, katili öldürme imkanı sağlayan yetkiyi vermiştir. Dolayısıyla cahiliye
çağında olduğu gibi katilden başkasını öldürmesi caiz değildir. [49]
1- Güzel davranış, isteyene verecek sadaka
bulamayan kimse için sadaka yerine geçer.
2- İsraf ve
cimrilik haram, itidal ve orta halli olmak güzel bir haslettir.
3- Allah'ın
hikmeti, insanların bir kısmına bol bir kısmına kıt nzık verirken tecelli
eder.
4- Açlık ve utanma duygusuyla kız ve erkek
çocuklarını öldürmek ve doğumdan Önce kürtaj yapmak haramdır.
5- Şehvetle bakmak, kendisine nikah düşen
yabancı bir kadına dokunmak gibi zinaya ortam hazırlayan durumlar haramdır.
Zinanın öncüleri olan şeyler haramdır. Zina da haramdır ve zinanın haramhğı
daha ağırdır.
6- Allah'ın
öldürmeyi haram kıldığı canı haksız yere öldürmek haramdır. [50]
34- Yetimin
malına yaklaşmayın, ancak
erginlik çağına eri-şinceye
kadar en güzel
bir tarzda onun malını
kullanıp geliştirebilirsiniz.
Ahdi de yerine getirin,
çünkü ahdden sorulacaktır.
35- Ölçtüğünüz
zaman ölçüyü tam
yapın, doğru terazi
ile tartın. Bu daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.
36- Bilmediğin
bir şeyin ardına düşme,
çünkü kulak, gö'z
ve gönül bunların hepsi o yaptığından sorumludur.
37- Yeryüzünde
kabara kabara yürüme.
Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca
da dağlara erişemezsin!
38- Bunlar
"Allah ile beraber
başka ilah edinme!"
ayetinden itibaren sayılan fiillerin
hepsi kötü olan,
Rabb 'inin katında hoş
görülmeyen şeylerdir.
39- Şunlar,
Rabb'inin, Hikmet'ten sana vahyettiği emirlerin-d endir. Allah ile beraber
başka ilah edinme, sonra kınanmış, uzaklaştırılmış olarak
cehenneme atılırsın.
Güzel olan hariç.
O mükellefiyet yaşına
akil ve baliğ durumuna ulaşıncaya kadar.
Allah'a ve insanlara
bir ahidde bulunduğunuz zaman, ahidde bulunduğunuz şeyi yerine getirin.
Çünkü kıyamet günü
ahdi niye bozdun diye kuldan sorulacaktır.
Tartıyı tam yapın;
noksan yapmayın.
Doğru teraziyle,
kefeleri birbirine denk olan teraziyle tartın.
Sonuç itibariyle daha
güzeldir.
Peşine düşme.
Kalp.
Kıyamet günü, bu üç
duyudan (kulak, göz, gönül) her biri hesaba çekilecektir.
Kibir ve gururla
kabararak. j Sen asla yeri yaramazsın.
Hikmetten, ki bu
hikmet Allah'a onlarla yaklaşmak için onun istediklerini tanımak, yine ona
yaklaşmak maksadıyla kaçınmak için Allah'ın sevmediklerini tanımaktır.
Kınanmış ve
uzaklaştırılmış olarak. Yani nefsin Allah'ın rahmetinden uzaklaşarak ona ortak
koştuğun için seni kınar. [51]
Ayetler, Allah'ın
hükmedip tavsiye ettiği şeyleri açıklamaya devam ediyor. Yüce Allah buyuruyor
ki: "Ey mü'minler, yetimin malına yaklaşmayın.
Ancak erginlik çağına
erişinceye kadar en güzel bir tarzda onun malını idare edebilirsiniz."
Buradaki en güzel tarz
demek, o yetimin malını en güzel bir şekilde değerlendirerek verimli- bir hale
getirmek demektir. Uygun bir tarzda yetimin malından harcayabilirsin cümlesinden
maksat ise, yetimin ihtiyaçlarına harcayabilirsiniz demektir. Ayrıca yetime
bakan kişi muhtaç birisi ise, kendisi içinde ihtiyacı adar harcayabilir. Fakat
israf ederek yemeye yaklaşmanıza gelince, bu olamaz. Yetim, buluğa erinceye
kadar demek ise, rüşd yaşına yani kâr ve zararını ayırt edebilecek bir duruma
gelince onu kontrol ediniz ve ona meşru şekilde malından tasarrufta bulunmak
üzere malını veririz demektir.
"Ahdi yerine
getirin."
Allah'ın tavsiyede
bulunduğu şeylerden bir tanesi de: Rabbinizle sizin, birbirinizin arasında olan
ahdi yerine getirmenizdir. Dolayısıyla sizin için, gücünüz yettiği halde ahdi
yerine getirmemeniz helal olmaz.
"Çünkü ahidden
sorulacaktır."
Bu âyet, anlaşmalardan
dönmenin haram olduğunu iyice ortaya koymaktadır. Çünkü Allah haber veriyor
ki, kul, kıyamet günü yerine getirmediği ahidden hesaba çekile-cektir. Nikah,
satım, kira ve diğer akitler, bu ahdin benzeridir. Bunun delili:
"Ey iman edenler,
ahitleri yerine getiriniz," âyetidir. "Ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam
yapın doğru teraziyle tartın."
Bu âyetde Allah'ın
emrettikler indendir. Bu emir, tartının ve ölçünün tam yapılmasıdır. Yani ölçü
ve tartının tam yapılması az bile olsa, eksik yapmamak imkan dahilinde olduğu
sürece eksik ve noksan yapmamak gerekir. Ancak arlaşmaların muhafaza
edilmesinin imkansız olduğu durumlar af kapsamına girmektedir. Bunun delili
ise; "Biz, bir nefsi ancak gücünün yettiğiyle sorumlu tutarız,"
ayetidir.
"Bu, daha iyi ve
sonuç bakımından daha güzeldir."
Yani ölçü ve tartıyı
tam yapın. Veriren de alırken de az da olsa ölçü ve tartıda noksanlık yapmayın.
Canın hoşlanması, zimmetin beri olması için daha hayırlı ve sonuç bakımından
daha güzeldir. Çünkü Allah (c.c.) bu ölçü ve tartıyı tam yapmada kendisinin
bileceği pek çok çeşit bereketler var eder. Bunlardan bir tanesi ahiret ecridir
ki, bu daha hayırlıdır. Kim, gücü yettiği halde günah işlemekten vazgeçerse,
Allah ona, buna karşılık en güzel sevabı verir.
"Bilmediğin bir
şeyin ardına düşme."[52]
Söz ve fiille
bilmediğin bir şeyin peşine düşme. Ben şöyle gördüm, sen görmedin, ben şöyle
duydum, sen duymadın deme.
"Çünkü kulak, göz
ve kalp bunların hepsi ondan sorulacaktır."
Bilgin olmayan şeyin
peşine düşme. Çünkü Allah kıyamet günü bu organlara sahibinin yaptığı ve
söylediği şeyi soracak, bu organlar da sahibinin yaptığı ve söylediğiyle onun
aleyhinde şahitlik yapacaklardır.
"Bunlar"
kelimesinin bu âyetteki anlamı, bu sayılan kulak, göz ve kalp demektir.
"Yeryüzünde
kabara kabara yürüme."
Allah'ın haram kıldığı
ve yapmamayı tavsiye ettiği şeylerden bir tanesi de yeryüzünde kibir ve gururla
yürümedir. Çünkü kibir haramdır. Kibir sahibi cennete giremez.
"Çünkü sen
ayaklarınla yeri delemezsin."
Zira büyüklenen şeref
ve üstünlük duyarak ayaklarıyla yere vurur.
"Ne kadar
yükselsen ve uzasan da boyca da dağlara ulaşamazsın."
Çünkü sen de diğer
insanlar gibisin. Ayağınla yeri delemez ve dağlarm yüceliğine erişemezsin. Bu
sebeple kibir ve kendini beğenme yürüyüşünü bırak. Çünkü bu insanda ayıp
oluşturan ve noksanlık yapan bir şeydir. Bunu da ancak alçak ve ahmak olanlar
yapar.
"Bunların hepsi
kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir."
Yani bütün bu
emredilen ve yasaklanan şeyler malı saçıp savurma, cimrilik, çocukları
öldürme, cana kıyma yetimin malını yeme, Ölçü ve tartıyı eksik yapma, iftira ve
yalancı şahitlik gibi bilmeden konuşmak ve büyüklenmek gibi şeyler, kötü ve
Allah katında sevilmeyen şeylerdir, öyleyse ey Allah'ın kulu, bunları yapma.
İçinde iyilik olan Allah'a kulluk, ana-babaya iyilik akraba, yoksul yolcuya
iyilik ve iyi davranış, bunların hepsi Allah katında da iyidir. Ey Allah'ın
kulu, bunları işle, bunları bırakma. Kim İmam Nafi gibi bunların hepsi de
Rabbiin indinde haramdır, şeklinde okursa, o kişi bu âyetin ihtiva ettiği malı
saçıp savurma, cimrilik, adam öldürme ve dikkat çekilen diğer şeyler gibi
âyetin ihtiva ettiği şeyleri kastediyordur.
"Şunlar Rabbinin
sana hikmetten vahyettİklerindendir."
Ey Rasûlümüz, sana
açıkladığımız üstün ahlak edinmeni ve davet etmeni emrettiğimiz güzel huylar
ve de çirkin huylarla ve seni yapmaktan menet-tiğimiz haslet, bu kitapta sana
vahyettiğimiz hikmetler ilim ve marifet çeşitle-rindendir. Hamd ve şükür yalnız
Allah'adır.
"Allah'la beraber
başka ilah edinme. Yoksa kınanmış ve uzaklaştırılmış olarak cehenneme
atılırsın."
İşte bu, ayette geçen
hükümlerin esasıdır. Âyetler bununla başlamış ve bununla bitmiştir. Çünkü daha
önce de şu âyet geçmiştir.
"Allah'la beraber
başka ilah edinme Yoksa yerilmiş ve tek başına bırakılmış olarak oturup
kalırsın."
Hitap her ne kadar
peygamber İçinse de burada herkes kastedilmiştir. Yani Rabbine ortak koşan her
insan Allah'la beraber başka bir ilah kılmış olur. Kendisi tarafından kınanarak
ve Allah'ın rahmeti olan cennetten uzaklaştırılarak cehenneme atılması
kaçınılmazdır. İşte böyle bir kişi tevbe etmeden ve ibadet konusunda Rabbinin
tek olduğunu kabul etmeden evvel ölecek olursa, ebedi cehennemdedir. Çünkü
tevbe kabul olursa, geçmiş günahlarını siler. [53]
1- Yetimin
malını yemek, zayi etmek ve ihmal etmek haramdır.
2- Ahde ve
diğer akitlere vefa göstermek farzdır.
3- Tartı ve
ölçüyü tam yapmak farzdır, eksik yapmak ise haramdır,
4- Tartı ve
ölçüde Allah'ın emrini tutan için bereket meydana gelir.
5- Fesada sebep olacağından, bilgisizce söz
söylemek veya iş yapmak haramdır. Çünkü Allah her organa soracak ve kıyamet
günü onları sahiplerine karşı şahit olarak getirecektir.
6- Kibrin ve
büyüklenmenin haram olduğu anlatılmıştır.
7- Ayetler
25 hikmet ihtiva etmektedirler. Bunları yerine getirmek dünya ve dünyada
olanlardan daha hayırlıdır. Bu konuda ihmalde bulunmak, dünya ve ahirette
hüsrana uğramaya sebep olur. [54]
40- Rabb'iniz,
oğuları size seçti
de kendine meleklerden kadınlar mı
edindi? Gerçekten siz
büyük çok tehlikeli
bir söz söylüyorsunuz!
41- Biz Kur'an'da sözü
türlü biçimlerde anlattık ki,
düşünüp anlasınlar. Fakat bu,
onların sadece kaçışlarını
artırıyor.
42- De ki:
"Eğer dedikleri gibi O'nunla beraber başka ilahlar olsaydı o
zaman onlar da
Arşın sahibine gitmenin
yolunu ararlardı. "
43- Haşa,
O, onların dediklerinden çok yücedir,
uludur.
44- Yedi gök,
arz ve bunların
içinde bulunanlar, O'nu
teşbih ederler. O'nu övgü
ile teşbih etmeyen
hiç bir şey yoktur, ama siz onların teşbihlerini anlamazsınız. O,
halimdir, çok bağışlayandır.
Sizi mi seçti:
Buradaki soru kınama ve azarlama manasını ih-
tiva eder. Manası
şudur: Allah erkek çocukları size ait kıldı ve onları sizin için mi seçti?
Şüphesiz biz bu
Kur'an'da detaylı anlattık. Müjde, tehdit,
me-i seller, öğütler, hükümler ve ibretler açıkladık.
Hatırlasınlar diye.
İbret alsınlar da inanıp itaat etsinler diye.
Arşın sahibine
yakınlık elde etmek için yol ararlar. Allah'a ! yaklaşmak için bir yol ve onun
katında bir yer ararlardı.
Ve oradakiler.
Göklerdeki melekler, yerdeki insan, cin ve hayvan.
Hiç bir şey yok ki
teşbih etmesin. Mahlukattan ne varsa onu hamdiyle teşbih et.
Halimdir affedicidir.
Sizin isyanınız ve itaat etmemenize karşılık cezayı hemen vermezken o
halimdir, bağışlayandır. [55]
Allah, kız çocuklarını
diri diri toprağa gömen onları hoş görmeyen sonra da melekleri kadın kabul eden
müşrikleri kınayarak ve azarlayarak şöyle buyuruyor:
"Rabbiniz,
oğullan size seçti de,[56]
onları size ait kıldı da meleklerden kadınlar mı edindi?"
Ey müşrikler, siz
büyük söz söylüyorsunuz. Çünkü istemediğiniz şeyleri Allah'a karşı yalan
söyleyerek O'nun için olduğunu iddia ediyorsunuz. "Biz bu Kur'anda
delilleri, misalleri ve öğütleri ders almaları için açıkladık ki, onlar ders
alırlar, öğüt alırlar da Rablerine yönelirler. Onun birliğim kabul ederler, onu
ortak ve çocuk edinmekten tenzih ederler." Fakat Kur'an ve onun içinde yer
alan deliller ve doğru yolu gösteren emirler, ancak kafirlerin haktan uzaklaşmalarını
artırıyordu. Bunun nedeni ise kafirlerin atalarını körü körüne tak-lidleri,
inadları, büyüklenmeleri ve körü körüne inkarlarıydı.
Ey Nebimiz, Allah için
eşler edinen ve onların Allah'la beraber ilahlar olduklarını iddia eden şu
müşriklere; "de ki: Eğer dedikleri gibi Allah'la beraber başka İlahlar
olsaydı ki, gerçek sizi yalanlıyor, çünkü onunla beraber başka ilahlar yoktur.
Fakat farz-ı muhal Allah'la beraber başka ilahlar olmuş olsaydı, o ilahlar da
Arşın sahibi olan Allah'ın rızasını kazanmak için ellerinden geleni
yaparlardı. Yani Allah'a gidecek yolu ararlar, o yolla Allah'ın rızasını
ararlar, O'na yaklaşmayı ve yüceliğinde ve kendilerinin de O'na muhtaç
olmalarından dolayı yakın olmayı isterlerdi.[57]
Sonra Allah,
kendisiyle beraber başka ilahların da olmasmdan kendisini tenzih ediyor ve
şöyle buyuruyor. Allah onların söylediklerinden yüce ve münezzehtir.
"Yedi gök, arz ve
bunlarda bulunanlar O'nu teşbih eder,"
Allah kendini tenzih
ederek ve zatını ortak, benzer, çocuk ve acziyetten münezzeh kılarak haber
veriyor ki, yüceliğinden dolayı yerde, göklerde ve bunların arasında bulunanlar
O'nu 'Subhanallahi ve bihamdihi' kelimesiyle teşbih ederler. Her şey O'nu
övgüsüyle teşbih eder. Aynı şekilde Allah haber veriyor ki: Mahlukattan her şey
O'nu övgüsüyle, söz ve hareketleriyle diliyle teşbih eder. Onlar 'Subhanellahi
ve bihamdihi' derler.
"Fakat siz
onların teşbihlerini anlamazsınız." Çünkü onların dilleri farklıdır.
Şüphesiz: "O Allah halimdir."
İsyan edeni
cezalandırmakta acele etmez, "bağışlayandır," tevbe edip rızasını ve
mağfiretini isteyerek kendine yönelenin hata ve günahlarını affeder. [58]
.
1- Allah
aleyhinde bâtıl (boş, yanlış, gerçek olmayan) söz söylemek, çocuk ve eş edinmiş
gibi noksanlıkları O'na isnad etmek haramdır.
2- Haklı delillerle Hakkı gerçekleştirmek ve
batılı yok etmeye delil getirmek güzel bir ikna metodudur.
3- Teşbih, fazilettir. O da şudur: 'Subhanellahi
ve bihamdihi.' Eğer bir kişi bu teşbihi yüz kere söylerse, günahları denizin
köpüğü gibi çok olsa da affedilir.
4- Bütün
alemdeki yaratıklar Allah'ı teşbih eder, yani O'nu, ortak, çocuk, eksiklik,
acziyet ve sonradan olanlara benzemekten tenzih ederler. Çünkü hiçbir şey,
O'nun benzeri değildir. O, işitendir, görendir.
5- Allah'ın hilim sıfatı, isyan eden kimseye
azabı hemen vermeyerek tecelli eder. Eğer Allah'ın hilim sıfatı olmasaydı,
Mekke müşriklerim ve oranın suçlularının büyüklerini hemen cezalandırırdı.
Fakat Allah onlara zaman tanıdı da onların çoğu tevbe etti. [59]
45- Kur'an
okuduğun zaman seninle,
ahirete inanmayanların arasına
gizli bir perde çekeriz.
46- Kalblerine
Onu anlamalarına engel olacak kılıflar, kulaklarına
da bir ağırlık
koyarız. Kur'an'da yalnız
Rabb'ini andığın zaman tek
ilah inancından hoşlanmadıkları için
arkalarına dönüp kaçarlar.
47- Biz
onların, seni dinlerken
ne sebeple dinledikelrini, kendi aralarında
gizli konuşurlarken de
o zalimlerin: "Siz
büyülenmiş bir adamdan
başkasına
uymuyorsunuz!" dediklerini gayet iyi
biliyoruz.
48- Bak,
nasıl misaller verdiler
seni şaire, büyücüye,
kahine ve mecnuna benzettiler
de şaştılar. Artık
bir daha yolu bulamazlar.
Örtülmüş, perdelenmiş
olarak. Onlara engel olan bir perde.
Dolayısıyla onlar
Allah'ın kelamını işitemezler.
Kalpleri üzerine
örtüler koyduk. Dolayısıyla hiçbir şey kabul
etmez ve anlamazlar. 5
Kulaklarına da bir ağırlık vardır. Dolayısıyla onlar kur'an'ı ve
onun öğütlerini
işitmezler.
Hoşlanmadıkları için
arkalarına dönüp kaçtılar. Arkalarına ı'l dönüp işitmemek için işitmekten
kaçarlar.
Ne sebeple onu
dinlediklerini. Onlarm dinlemelerinin sebebi,
Nebiyle alaydır.
Aralarında
fısıldaşırken. Aralarında gizlice konuşurken, j Büyülenmiş bir adam. Yani aklı
zorla alınmış, bozulmuş.
Senin için örnekler
verdiler. Bak sana nasıl misaller verdiler.
Sihirbaz dediler,
kahin dediler ve şair dediler.
Sonunda sapıttılar.
Hak yoldan saptılar. [60]
"Kur'an'ı
okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli
bir perde
çekeriz."[61]
Allah, Rasûlü
Muhammed'e haber veriyor ki: peygamber fs.a.v.) müşriklere, Allah'a inanmaları
ve onun birliğini kabul etmeleri için Allah'a davet etmek üzere Kur'an
okuduğunda, Allah o Kur'an'la müşrikler arasına görülmeyen gizli bir perde
koyardı. Bu perde gerçekten kafirlerle peygamber arasında engel teşkil eder,
dolayısıyla onlar peygamberin okuduğu Kur'an'ı işitmez ve ondan
faydalanamazlardı. Bu perde, müşriklerin yani kafirlerin Rasû-lüllah'a karşı
olan aşırı kini ve O'nun davetini sevmeyişlerinin bir neticesiydi. Onlar bundan
dolayı Rasûlüllah'ı göremiyor ve O'nun okuyuşunu işitemiyor-lardı.
"Biz onların
kalplerine anlamamaları için kılıflar kulaklarına da ağırlık koymuşuzdur."
Âyette geçen
"ekinne" kelimesi, "kınan" kelimesinin çoğuludur. Perde,
örtü manas nidadır. Dolayısıyla okunan mana onların kalplerine ulaşmıyordu ki
onlar onu anlayabilsinler. Allah (c.c.) müşriklerin kulaklarına da ağırlık
koymuştu. Bu sebeple onlar kendilerine okunan Kur'an'ı işitemiyorlardı. işte
bütün bunlar gizli perde ve örtüden dolayı oluyordu. Kulaklardaki ağırlık, Allah
tarafından onlara verilmiş bir azabdı. Allah o cezayı müşriklerin inat ve inkarlarına
karşılık vermiştir. Allah onlara zulmetmiyor fakat onlar Rasûlüllah'a ve O'nun
getirdiğine kin beslediklerinden ve de O'na savaş açtıklarından, kendi
kendilerine zulmediyorlardı.
"Kur'an'da yalnız
Rabbini" "lâ ilahe illallah" veya bu manayı taşıyan bir cümleyle
andığın zaman, müşrikler putçuluğu sevdiklerinden ve kalpleri şirkle bağlantılı
olduğundan tevhidi dinlemekten uzaklaşarak arkalarını dönüp kaçarlar."
"Biz onların ne
sebeple dinlediklerini ve kendi aralarında fısıldaşırken de müşrik olan
zalimlerin siz büyülenmiş adamdan başkasına uymuyorsunuz dediklerini gayet iyi
biliyoruz."
Allah, Rasûlüne
buyuruyor ki: "Biz müşriklerin hangi sebeple dinlediklerini yani sadece
seninle alay etmek ve eğlenmek için senin okuduğun âyetleri dinlediklerini
biliyoruz." Yoksa onların bilgi edinmek, tanımak, hakkı aramak ve hakka
ulaşmak için dinlemediklerini, "aralarında gizlice konuşurlarken de, o
zalimlerin siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz, Öyleyse ona nasıl
uyarsınız dediklerini gayet iyi biliyoruz."
"Bak sana nasıl
misal verdiler. Ey Rasûlümüz, bu müşrikler bak sana nasıl misal verdiler."
Onlar senin hakkında
sihirbaz, şair, kahin ve mecnun dediler. Böylece de yollarını şaşırdılar.
"Onlar artık yol
bulamazlar."
Çünkü onlar
inkarlarının ve inadlarının kendilerini düşürdüğü şaşkınlıktan çıkmaktan
âcizdirler. [62]
1- Ayetlerden şu kaide anlaşılıyor: kişinin bir
şeyi çok aşırı sevmesi a-deta, gözünü kör, kulağını sağır edecek derecede tesir
eder. Çünkü âyette geçen perde, aynı şekilde örtü ve ağırlık manasınadır.
Bunların hepsi sırf Rasû-lüllah'a; Kur'an'a ve O'nun getirdiği hak dine davete
kinlerinden dolayı onların Kur'an'ı işitmelerine engeldir.
2- Âyetler müşriklerin, tevhidi, ve 'lâilahe
illallah' demek olan iman kelimesini ne derece sevmediklerini ortaya
koymaktadır.
3- Aynı şekilde âyetler müşriklerin, Rasûlüllah
ve Kur'an'la nasıl alay ettiklerini ve ne şekilde eğlendiklerini ortaya
koyuyor.
4- Ayetler,
müşriklerin Rasûlüllah'ı sihir, kehanet, delilik ve şairlikle tev-hidden
kurtulma gayretiyle itham ettiklerini açıklıyor. Oysa onlar bu ithamlardan hiç
birine rastlamamışlardır. [63]
49- Dediler ki:
"Biz kemikler haline
geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra
mı, sahiden biz mi
yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
50- de ki:
"İster taş olun, ister
demir."
51- "İster gönlünüzde büyüyen,
aklınıza tuhaf gelen herhangi
bir yaratık, ne olursanız
olun, Allah sizi
mutlaka dirilteçektir.
"Bizi kim tekrar
hayata döndürebilir?" diyecekler.
"Sizi ilk defa yaratan
döndürür" de. Alaylı
alaylı başlarını sallayacaklar ve: "Ne zaman o?" diyecekler. "Pek yakın olabilir" de.
52- Sizi
çağıracağı gün O'na
hamdederek çağırışına uyarsınız
dirilip kalkarsınız ve
dünyada pek az
kaldığınızı sanırsınız.
Ve dediler ki biz mi
kemik ve ufalanıp toprak olduğumuzda. Yani dediler ki, biz mi kemikler haline
geldikten ve ufalanıp toprak olduktan sonra diriltileceğiz? Buradaki soru,
olayın uzak ve imkansız olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır.
Gönlünüzde büyüyen
herhangi bir yaratma işi sizin gözünüzde büyüse de biz onu çok kolay yaratırız.
Sizi yarattı.
Onlar yakında
şaşırarak başlarını sallayacaklar.
O ne zaman. Bize
vadettiğin yeniden dirilme ne zaman? Buradaki soru, alay ifade etmek için
kullanılmış sorudur.
Sizi çağıracağı gün.
Siz kabirlerinizdeyken sizi İsrafil'in lisanıyla çağıracağı gün.
Yakında davete
uyarsınız. Subhaneke Allahümme diyerek sîz onun davetine uyarsınız.
Çok az kaldığınızı
zannedersiniz. Siz kendinizin kabirlerinizde az bir zaman kaldığını
zannedersiniz. [64]
Âyetler, akideyi
açıklamaya devam ediyor. Bundan önceki âyetlerde tevhid inancı ortaya konmuştu.
Bu âyetlerde ise yeniden dirilme ve hesaba çekilme ortaya konulmaktadır. 49.
ayette Yüce Allah, müşriklerin yeniden dirilmeyi İnkar ve uzak görmelerini şu
şekilde haber veriyor:
Onlar "dediler
ki: Biz mi kemikler haline geldikten, ufalanıp topark olduktan sonra, sahiden
biz mi yeni bir dirilişle yeniden diriltileceğiz."[65]
50. âyette ise Yüce
Allah, Rasûlüne onlara şöyle demesini emrediyor:
Ne olursanız olun,
şüphesiz ki, Allah sizi diriltmeye ve hesap ve ceza için yeniden yaratmaya
kadirdir."
Bu mana, şu ayetin
anlamıdır:
"De ki, ister taş
olun, ister demir," veya gözünüzde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun.[66]
Gözünüzde hayatı da
ölüm gibi görmüş olmanız da farketmez. Allah, sizi tekrar ve yeniden
diriltecektir. Onlar; "bizi kim tekrar hayata döndürebilir?
diyeceklerdir."
Allah, Rasûlüne
yeniden dirilmeyi inkar edenlerin şöyle diyeceklerini haber veriyor. O kafirler
peygambere, yeniden dirilmeyi uzak görerek bizi tekrar geri döndürecek kimdir
diyeceklerdir. Allah, Rasûlüne onlara verilecek cevabı öğretiyor ve O'na şöyle
buyuruyor:
"De ki, sizi ilk
kez yaratan."
ı
Bu cevab, muhatabı
susturan bir cevaptır. Bu sebeple sizi yaratan ve sizi öldüren, sizleri ilk kez
yarattığı gibi yeniden diriltecek olan O'dur. Bu, O'na daha kolay gelir.
"Sana doğru
başlarını sallarlar ve o ne zaman, derler."
Yine Yüce Allah,
Rasûlüne yeniden dirilmeyi inkar edenlerin O'na şöyle diyeceklerini haber
veriyor: Onlar sana doğru başlarını eğip bükerek alayla başlarını hareket
ettirerek yeniden dirilme hangi gün olacak derler.
"Belki de pek
yakın de."
Allah, elçisine onlara
nasıl cevap vereceğini öğretiyor.
"Sizi çağıracağı
gün hamdederek onun çağrısına uyarsınız."[67]
Ve az bir zaman
kaldığınızı sanırsınız. Sizin inkar ettiğiniz dirilmeniz, sizi çağıracağı gün
Allah'ın meleklerinden biri olan İsrafil'e Sur'a üfürme emriyle birlikte
kabirlerinizden kalkacaksınız ve böylece inkar etmiş olduğunuz dirilmeyi
göreceksiniz.
"Siz de Allah'a
hamdederek onun çağrısına uyarsınız."[68]
"Ve zannedersiniz ki, kabirlerinizde az bir süre kaldınız. "[69]
Bunun nedeni, kıyamette musibetleri ve korkunç durumları bizatihi görmeleridir. [70]
1- Ayetler, yeniden dirilme ve hesap gününü
ortaya koymuş ve cezanın kesinliğini açıklamıştır.
2- Müşriklerin üzerinde bulundukları son
dirilmeyi şiddetle inkar etmelerini açıklamıştır.
3- Allah, Rasûlüne peygamberiyle alay eden
müşriklere en güzel bir şekilde nasıl cevap vereceğini öğretmiştir.
4- Âyetler, şiddet ve kabalıktan uzak doğru yolu
gösteren ve kusursuz üslubu açıklamıştır.
5- Kabirde bekleme süresi uzun olmasına rağmen,
yeniden dirilme anındaki korkularının görülmesi sebebiyle o uzun süre kisaymış
gibi zannedi-lecektk. Kısa bulunacaktır. [71]
53- Kullarıma
söyle: En güzel
sözü söylesinler puta
tapanlara sert davranmasınlar. Çünkü
şeytan aralarına girer
onları tartışmaya ve kötülüğe
dürtükler. Doğrusu şeytan,
insanın apaçık düşmanıdır.
54- Rabb'iniz
sizi daha iyi
bilir. Dilerse size
acır, dilerse size azabeder.
Biz seni, onların
üzerine vekil göndermedik.
55- Rabb'in,
göklerde ve yerde
olan kimseleri daha
iyi bilir. O, peygamber olmaya
kimi layık görürse onu
seçer. Andolsun ki biz,
peygamberlerin kimini kimine
üstün kıldık, Davud'a
Zebur'u verdik.
Öyle ki o en güzeldir.
Nazik ve güzel olduğundan diğer keli-
melerden daha güzel olan kelimeyi. Bozar. Aranızı bozar.[72]
Apaçık düşman.
Şeytanın düşmanlığı açık seçiktir. ! Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Bu, en güzel
olan kelimedir.
5 Biz seni onlar
üzerine vekil göndermedik. Onları iman etmeye zorlamak sana düşmez.
Biz bazı peygamberleri
daha faziletli kıldık. Onlara ait faziletler veya herbirine ait faziletler
vermekle biz peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık.
Biz Davud'a da Zeburu
verdik. Biz Davud (a.s.)'a Zebur isimli kitabı verdik ki, bu onu bir çeşit
üstün kılmadır. [73]
Âyetler Mekke
halkının, mücadele ve karşılıklı sohbet yoluyla hidayete ermelerini arzulama
konusu ile devam etmektedirler.
Şöyle bir olay meydana
gelmiştir: Mü'minlerin bir kısmı karşılıklı tartışma esnasında, kâfirlerden
bazılarını cehennem azabıyla tehdit etmek gibi sert ifadeler kullanıyorlardı.
Bu da, müşriklerin öfkelenmelerine neden oluyordu. Bu sebeple Allah, Rasûlüne,
müşriklerle konuştukları zaman, sert söz söylememelerini mü'minlere
bildirmesini emretti. Yüce Allah buyurdu ki:
"Mü'min kullarıma
söyle. Kâfirlerin kalplerine yol olması için sözlerden en güzelini
söylesinler."
Bunun nedenini de
şöyle açıkladı.
Çünkü şeytan, vesveseyle
aranıza girer, yoldan sapmış olanların hidayetine Kur'an'la hidayete ulaşma
imkanı olan bağlan koparır.
Çünkü şeytan, insan
için açık seçik düşmandır. O, kâfirin müslüman olmasını istemez. Aynı şekilde
müslümanın ecir kazanmasını da, ona sevab verilmesini de istemez.
"Rabbiniz sizi
daha iyi bilir, size acır ve tevbelerinizi kabul eder. Eğer sizler de tevbe
edip Rabbinize yönelirseniz hem dünyada hem de ahirette mutlu olursunuz. Yok
eğer isyan edip benim emirlerimi tanımazsanız bu defa da kendi nefsinize
zulmetmiş olursunuz. Çünkü yaptığınız isyanlarınızdan dolayı.cehennem ateşine
gireceksiniz.
İşte mü'minlerin bunun
gibi sözleri kâfirlere söylemesi, hemen onların cehennem halkı olduklarını ve
orada ebedi kalacaklarını söylememesi gerekir. Yoksa bu onları rahatsız eder,
onlar da inad ve kibirlerinde devam ederler.
"Biz seni onların
üzerine vekil göndermedik."
Allah, Rasûlüne
buyuruyor ki: Şüphesiz biz seni onlar üzerine vekil göndermedik, ki bu sebeple
sen onları İslâm'a zorlayasın. Biz seni ancak güzel bir üslupla davetimizi ve
hidayetimizi onlara tebliğ edici olarak gönderdik. Bu ifadede, mü'minlere,
kâfirleri nasıl İslâm'a davet edecekleri öğretilmiş olmaktadır.
"Rabbin, yerde ve
göklerde olan kimseleri daha iyi bilir." Allah, Rasûlüne ve mü'minlere
üstü kapalı olarak şunu haber veriyor: Allah, sadece müşrikleri değil, yerde ve
göklerde olan kimseleri en iyi bilendir: Allah onlar için neyin uygun
olduğunu, onların lehinde ve aleyhinde mutsuzluk ve saadet noktasından ne
yazıldığını en iyi bilendir. Bunun sebebi iman ve inkardır. Buna göre, onların
yalanlamalarına üzülme, iman etmelerinden de ümit kesme. Onların hidayete
ermesi konusunda da gücünüzün yetmeyeceği şeyle sorumlu olmayın. En iyi sözü
söyleyin, onların hidayete ermeleri işini Allah'a bırakın. O, onların Rabbi ve
onları en iyi bilendir.
"Andolsun ki biz
peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık." Yüce Alalh, kulları
arasındaki lutufta bulunuşunu haber veriyor. Peygamberler arasında üstün olan
mahlukatın en üstünü ve en temiz olanıdır. Kimini Hz. İbrahim (a.s.) gibi
dostlukla, kimini Hz. Musa (a.s.) gibi konuşmakla, kimini de teşbihler,
hamdler, ibretler ve nasihatlar içeren kitapla, üstün kılmıştır. Ey Muhammed,
Allah seni de geçmiş ve gelecek günahlarını affetmekle, bütün insanlara
peygamber göndermekle ve kitab indirmekle üstün kılmıştır. Bu gerçek senin
için tecelli edince şunu bileceksiniz ki: Allah hidayeti hak edeni ve sapıklığı
hak edeni en iyi bilendir. Rahmet ve azabda aynı şekildedir. Dolayısıyla işi
O'na havale edin, incelik, yumuşaklık ve güzel sözle insanları İslâm'a davet
edin. [74]
1- İslâm'a davet edilen kimseye kötü ve kaba
gelecek sözler söylemek yasaklanmıştır.
2- Şeytan, daima kötülük için uğraşır. Şeytan,
öfkelendiren ve şiddetli düşmanlık ve karışıklığa sebep olan sözlerle kötülüğe
imkan bulur.
3- Ayette en güzel söz çeşidi açıklanmıştır.
Mesela "Rabbiniz sizi daha iyi bilir. İsterse acır, isterse azap
eder," gibi...
4- Allah mahlukatını en iyi bilendir. O, herkese
layık olduğu şeyi verir. Dolayısıyla O, peygamberleri arasında ruhi olgunluk ve
yüce dereceler hususunda üstünlük verendir. [75]
56- De
ki: "Ondan başka
ilah olduğunu sandığınız
şeylere yalvarın; onlar ne
sizde sıkıntıyı kaldırabilirler, ne
de onu başka bir yana çevirebilirler.
57- O
yalvardıkları da, onların Allah'a en yakın
olanları da Rab'lerine yaklaşmak
için vesile ararlar;
O'nun merhametini umarlar, azabından
korkarlar. Çünkü Rabb'inin azabı,
cidden kor-
kunçtur. Böyle
iken onlar, nasıl Allah
ile kendileri arasında aracı
olabilir?
58- Hiçbir
kent yoktur ki biz,
kıyamet gününden önce
onu yok edecek, yahut
ona şiddetli bir
şekilde azab edecek
olmayalım. Bu, Kitab'da yazılmıştır.
59- Bizi
ayetler mucizeler göndermekten
alıkoyan şey, evvelkilerin, onları
yalanlamış olmasıdır. Semudoğullanna açık
bir mucize olarak dişi
deveyi verdik, o,
zulmetmelerine sebeb oldu deveyi
boğazlayarak kendilerine yazık
etmiş oldular. Biz
o mucizeleri, yalnız
korkutmak için göndeririz.
60- Bir
zaman sana: "Rabb'in insanları
kuşatmıştır, herkes O'nun kudreti
içindedir, kimse O'nun
hükmünden kaçamaz" demiştik.
Bu söz, Bedir
Olayı'nın müjdesi idi.
Sana gösterdiğimiz rüyayı ve
Kur'anda lanetlenmiş ağacı,
insanların imanını sınama aracı
yaptık. Biz onları
çeşitli şekillerde korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların
azgınlıklarını daha da
artırmaktan başka bir katkı
yapmıyor.
Onlar güç
yetiremezler.
Sıkıntıyı kaldırmaya.
Yani hastaya şifa vererek sıkıntıyı kaldırmaya.
Ve nakletmeye de.
Hastalığı, hasta bir şahıstan hasta olması için sıhhatli bir şahsa çevirmeye.
Vesile kılarak veya
onlardan isteyerek yalvardıklarmız. İtaat ve çeşitli ibadetlerle Allah'a
yaklaşmayı isterler.
Sakınılmıştır.
Allah'ın azabından sakınılır. Yani mü'minler isyanı terkederek O'ndan korunur
ve sakınırlar.
Kitapda yazılıdır.
'Levhi Mahfuz' kitabında yazılıdır.
Âyetlerle göndermemiz.
Mekke halkının istediği, safanın altına çevrilmesi veya Mekke dağlarının,
ziraat arazisi olması için yok edilmesi ve orada su gözeleri akıtmak gibi
mucizeleri göndermekten.
Ancak öncekilerin
onları yalanlamış olması. Çünkü Hz. Salih'in kavmi mucize istemiş, mucize
gelince de onu inkar etmişlerdir. Bundan dolayı da Allah onları helak etmiştir.
Görünür halde deve.
Salih'in kavmi Semud'a da açık bir mucize olarak deveyi verdik.
Ona zulmettiler. Yani
devenin mucize oluşunu inkar ettiler, yalanladılar. Allah da onları helak etti.
Sadece korkutmak için.
Mucizelerimizi onlara verdiğimizde i-nanmazlarsa onları helak edeceğimiz
şeklinde onları korkutmak için.
insanları kuşattı.
Kudret ve ilim açısından O, insanları ihata etmiştir. İnsanlar O'nun avucunda
ve otoritesi altındadır. Dolayısıyla onlardan korkma.
Biz rüyayı ancak. Yani
biz o rüyayı sadece bir müjde olarak gösterdik. Bu rüya, Rasûlüllah'ın İsra ve
miraç gecesi gördüğü Allah'ın yarattığı harukulâde şeylerdir.
Lanetlenmiş ağaç. Bu,
Saffat ve Duhan surelerinde geçen zakkum ağacıdır.
Ve biz onları
korkuturuz. Biz onları bu dünyada helakla, öbür dünyada da zakkum ve elim
azabla azab etmekle korkuturuz.
Sonuçta onları
artırmadı. Bu korkutma, onların ancak taşkınlık ve inkarlarını artırır. [76]
Ayetler tevhidin yani
Allah'ın varlığını, birliğini ve kanun koyucu olduğunun izahını yapmaya devam
ediyor. Allah, Rasûlüne buyuruyor ki:
"Ey Muhammed şu
müşriklere de ki, Allah'tan başka ilah sandığınız şeylere yalvann. Onlar ne bir
hastadan sıkıntıyı gidermeye, ne de kendisine düşman olan ve kendisine zararın
dokunmasını istediği kimseye zarar vermeye gücü yetmez."
Çünkü onlar putlardır,
heykellerdir. Hastalığın kalkması veya hastalığın başkasına verilmesi için
kendilerine yalvaranlara cevap vermeyi bir tarafa bırak işitmezler bile. İşte
bu mana, 56. âyetin yani: "De ki Allah'tan başka ilah sandıklarınıza
yalvarın. Onlar ne sizden bir sıkıntı kaldırabilir ne de
sıkıntıyı başka birine
verebilirler,"[77]
âyetinin işaret ettiği manadır.
"O yalvardıkları
da, en yakın olanları da Allah'a yaklaşmak için vesile ararlar, onun rahmetini
umarlar, azabından korkarlar."
Aliah (c.c.) haber
veriyor ki, onların İbadet ettikleri cinler, melekler, peygamberler ve salih
kimseler, bizzat bunlar, Rablerine yalvarır ve O'nım rızasını kazanmak için
farz ve sünnet olan itaat ve İbadetlerle vesile ararlar. Dolayısıyla başkasına
İbadet edene, ibadet edilmez. Allah'a itaatle yaklaşma imkanları arayana,
yaklaşmak için ibadetle imkanlar aranmaz. Ancak katında yer elde etmek için
kendisine yaklaşılmaya çalışılana yaklaşma çaresi aranır. Bu da Allah-u
Teâlâ'mn kendisidir. "Onlar, Allah'ın rahmetini umar, azabından
korkarlar."[78]Yani cahil İnsanların dua
ettikleri ve kendilerinden İhtiyaçlarını karşılamalarını istedikleri kullar
dahi bizzat Allah'tan ister, O'nun rahmetini umar ve azabından korkarlar. Çünkü
Allah'ın azabından akıllı olanlar sakınır. Zira O'nun azabı, güç
yetirİlemeyecek kadar şiddetlidir. Durum böyleyken nasıl olur da kendisi dua
eden, uman ve korkan bir şeye dua edilir, umulur, korkulur. Müşrikler bunu bir
düşünebilseler...
"Hiç bir şehir
halkı yoktur ki, biz kıyamet gününden önce onu yok edecek yahut ona şiddetli
bir şekilde hastalıkla, kıtlıkla ve düşmandan korkuyla azab edecek
olmayalım."
Bu kitapda 'Levhi
Mahfuz'da yani Allah'ın indindeki kitapta yazılıdır. Bu nedenle Mekke halkı
azabı aceleyle istemesinler. Çünkü eğer azab onlara yazılmışsa, hiç şüphesiz
onların başına gelecektir. Eğer yazılmamışsa hemen istemenin bir manası yoktur.
Bu azap onların başına
gelmeyecektir. Onlar tevbe etmeleri veya kıyamette azabları umulan
kimselerdir.
"Bizi mucizeler
göndermekten alıkoyan şey, bu mucizeleri evvelkilerin yalanlamış olması,"
bizim de onları yalanlamaları sebebiyle helak etmemiz-dir. Eğer peygamberimiz
Muhammed'i bunun gibi mucizelerle gönderseydik, Kureyş'de onları yalanlasaydı,
şüphesiz onları hemen ve topluca helak ederdik. Allah onları yok etmeyi
istemiyor, aksine onların vasıtasıyla Arap ve başka milletlerden pek çok
insanın hidayete ermesi için onların hidayete ermesini istiyor. Merhametli ve
her işini hikmetle yapan Allah'ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
"Semude açık bir
mucize olarak deveyi verdik."
Onlar, o deveye
zulmettiler. Yani peygamberin göstermiş olduğu deve mucizesini yalanladılar, ve
o deveyi kestiler, bu şekilde de kendilerine zulmettiler ve kendilerini toptan
helak olma azabiyla karşı karşıya bıraktılar. Allah da onları yok etti. Onlar
zalimler iken onları bir feryat sesi yakaladı. İşte toptan helaki gerektiren
mucizeleri göndermeye engel olan bu sebepler âyetlerde Allah'ın anlattığı
sebeplerdir.
"Biz mucizeleri
ancak korkutmak için göndeririz."[79]
Yüce Allah haber
veriyor ki, o, mucize, ibret ve öğütlerle desteklenen peygamberleri, ancak
insanları küfrün inkarları sebebiyle sonlarının kötü olacağını korkutarak
bildirmek için gönderiyor. Umulur ki o insanlar korkarlar da inanıp itaat
ederler.
"Bir zaman sana
Rabbin insanları kuşatmıştır demiştik." Ey Muhammed, hatırla biz sana
vahiy vasıtasıyla Rabbin insanları kuşatmıştır demiştik. Dolayısıyla onlar
onun avucunda O'nun hakimiyet ve otoritesi altındadırlar. Bu sebeple onlardan
çekinme ve onlardan hiç bir kimseden korkma. Çünkü Allah onlara karşı seni
destekleyip zulüm ve inadda devam edene azabını indirecektir.
"Sana
gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenmiş ağacı insanları
sınama aracı
yaptık."
Yüce Allah
Peygamberine rüyasında gelecekle ilgili pek çok olayları göstermiştir. Şöyle
ki, Allah Rasûlüllah'a bazı mucize ve yarattığı korkulu şeyleri göstermiştir.
İnsanlardan maksad, Mekke halkıdır. Onlar acaba tasdik mi edecek yoksa
yalanlayacaklar mı diye denemek için sana gösterdiğimiz rüyayı gerçekleştirdik.
Çünkü senin peygamberliğini ve elçiliğini ortaya koymak için sana ruhlar
alemini gerçekleştirdik ve orada bulunan kudretin, ilmin,hikmetin ve rahmetin
illa da göstermemiz gerekmezdi. Lanetlenmiş ağaç zakkum ağacıdır. Bu ağaç
cehennemin dibinde çıkar. Bu da Mekke halkını denemek için rüyada
gösterilmiştir.
Kafirler diyorlardı ki
nasıl olur da Cehennemin ortasında meyvalanyla birlikte bir hurma ağacı
olabilir? Kafirler bunu söylerken gözle görülmeyeni görülene kıyas ederek
söylüyorlardı.
"Biz onları
lanetlenmiş ağaçla korkuturuz."
Günahkarların
yedikleri karınlarında ateşin yükselmesi gibi yükselir. Allah'ın ilminde daha
önceden onların azab görecekleri ve perişan olacakları yer aldığından bu,
onların ancak azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir şeye yaramaz. [80]
1- Kendilerine yalvarılan ilahların yalvaranlara
cevap vermemesi ve onların aleyhinde hükmetmekle tevhidin ortaya konması
açıklanıyor.
2- Akli bir
gerçek açıklanmıştır. O da evliyalara yalvarmak, Allah'tan istenmesi gereken
şeyler, onlardan istemek ve onları
adakla ve kurbanla vesile edinmek bâtıl ve aynı zamanda da gülünç bir iştir.
Çünkü evliyalar, ölümlerinden önce çeşitli ibadet ve taatlarla Allah'a yaklaş
ve rızasını kazanmak için vesile (çeşitli yollar, imkanlar) arıyorlar. Kulluk
yapana ise asla kulluk yapılmaz. Yaklaşma çaresi arayana yaklaşma çaresi
aranmaz. O Allah, her şeyden münezzeh ve yücedir.
3- Burada
ayrıca kaza ve kader inancı ortaya konmuştur.
4- Kureyş'e karşı Rasûlüllah'a mucizeler
verilmesinin nedeni açıklanmıştır.
5- İsra, Miraç ve Kur'an'da lanetlenmiş zakkum
ağacının söylenmesinin hikmeti açıklanmıştır. [81]
61- Bir
zaman meleklere: "Adem'e secde
edin!" demiştik. Secde ettiler,
yalnız İblis etmedi:
"Ben çamur olarak
yarattığın kimseye secde eder
miyim?" dedi.
62- "Şu
benden üstün yaptığını
gördün mü nesi
var ki onu benden
üstün kıldın? Andolsun,
eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun
zürriyetini, pek azı
hariç kökünden koparıp
sürükleyeceğim!" dedi.
63- Allah
"defol git, dedi, onlardan
kim sana uyarsa
cezanız cehennemdir,
mükemmel bir ceza
size!"
64- "Onlardan gücünün
yettiğini sesinle yerinden
oynat; atlıların ve
yayalarınla onların üzerine
yaygarayı bas; mallarda
ve evlatlarda onlara ortak
ol; onlara çeşitli
vaadler yap, vaadlerinle
onları oyala; şeytan,
onlara aldatmadan başka
bir şey vaadet-mez. "
65- "Benim
gerçek kullarıma gelince
senin onları kandırmaya gücün yetmez!" Vekil olarak Rabb'in yeter.
Topraktan yarattığın
kimseye.
Gördün mü, bana haber
ver.
Bana üstün
kıldın. Ona secde etmeyi emretmekle
benden üstün yaptığın.
Kökünü kazıyacağım.
Onlara üstün gelecek onları bir hayvan gibi cehenneme sürükleyeceğim.
Git. Sura ilk üfürmeye
kadar mühlet verilmiş olarak git.
Tam bir ceza.
Rahatsız et.
Sesinle. Onları bana
isyana sana itaata çağırmanla.
Atlılarınla,
yayalarınla onların arasında haykır.
s Mallarda onlara
ortak ol. Onları faiz yemeye ve her türlü hara-, ma sürükleyerek mallarında ortak ol.
Ve evlatlarda da.
Zinayı süslü göstermek ve onları zinaya itmekle evlatlarında onlara ortak ol.
Onlara vaadde bulun.
Hesab ve ceza yoktur diye vaadde bulun. Sadece aldatma olarak.
j Senin onların
üzerinde etkin yoktur. Yani senin mü'min kullarıma musallat olacağın kuvvetin
yoktur.
Rabbin onları senden
koruyucu olarak yeter. [82]
"Biz meleklere
dedik ki, Adem'e secde edin."
Ey Rasûlümüz, kendi
düşmanına ve önceden babalarına düşman olana yani şeytana itaat eden şu
bilgisiz müşriklere şunu hatırlat; îblis'in kendileri hakkındaki zarınım nasıl
doğruladılar. O müşriklere hatırlat. O zaman biz, meleklere Adem'e secde edin
demiştik. Melekler emrimizi tutmuş ve Adem'e saygı secdesi etmişler, İblis ise
secde etmemişti. Bizim emrimizi hoş görmeyerek ve kulumuz Adem karşısında
büyüklenerek topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim demişti. Çünkü Allah
Âdem'i toprağın tatlı ve acı olan dış yüzünden yaratmıştı. Bu sebeple de ona
Âdem ismi verilmişti. Sonra da iblis büyüklük ve kibir içinde şöyle demişti:
"Benden üstün yaptığını gördün mü? Benden üstün yaptığın bu mu?"
İblis bu sözü, Adem'i küçümseyerek ve onun durumunu hafife alarak söylemişti.
"Andolsun eğer beni kıyamet günü-
ne kadar ertelersen,
onun zürriyetini pek azı hariç, çoğunu saptıracağım. Yani onları emrimin altına
alıp sana isyan ettireceğim. Sadece sana ibadet edenlerden pek azı hariç
onları benim gibi helak oluncaya kadar azgınlık ve sapkınlık yollarına
sürükleyeceğim. Yüce Allah da ona şöyle cevap verdi;
"İlk üfürmeye
kadar mühlet verilmiş olarak git. Onlardan sana kim uyar, bana karşı gelir,
sana itaat ederse, seninle beraber sana itaat edenleri cehenneme atacağım.
"Onlardan gücünün yettiğini sesinle rahatsız et."
Allah (c.c.) İblis'e
kıyamete kadar mühlet verdikten sonra bunu söyledi ve ona kendisine tâbi
olanları sapıtma konusunda İblise kıyamete kadar mühlet vermiş oldu. Onlardan
gücünün yettiğini sesinle rahatsız et. Yani yapabileceğin hile ve
tuzaklarınla, süslü ve yaldızlı sözlerinle onları bâtıla çağırarak rahatsız et.
"Atlıların ve
yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas."
Onları topluca
saptırmak için verebileceğin vesveseyi ver. Onları faize ve haram yoldan mal
toplamaya sevkederek mallarına ortak ol. Zinayı süslü göstererek ve günahı
güzel göstererek evlatlarına ortak ol. Onlara yalan vaadlerle ve kıyamette
yeniden dirilme, hesab ve ceza olmadığını söyleyerek onları kandırmaya çalış.
Şeytan onlara ancak aldatma yani batıl ve yalan vaad eder. Bana inanan, bana
kavuşmayı müjde ve tehdidimi tasdik eden kullarıma tesir edebileceğin herhangi
bir gücün yoktur. Rabbİn vekil olarak yani inanan samimi kulları koruyucu
olarak yeter. Sen onları saptırmaya güç yetiremez-sin. Ey benim ve onların
düşmanı! [83]
1- Helaka düşmekten sakındırmak için geçmiş
olayları anlatmak caizdir.
2- Kibir
yerUmi.ştir ve kibirin sıfatların en kötüsü olduğu açıklanmıştır.
3- Şeytan'ın
düşmanlığı ve ondan sakınmak gerektiği anlatılmıştır.
4- Şeytan'ın kendisine uyanların mallarına,
evlatlarına ve canlarına ortak olduğu açıklanmıştır.
5- Allah'ın emirlerine karşı İsyan özelliği
taşıyan eğlence meclisleri ve toplantılarının hepsi, zayıf miskin insanla
mücadele eden İblis'in askerinden-dir.
6- Allah, kendi dostlarını korur. Onlar, muttaki
mü'minlerdir. Allah bizi de onlardan kılsın ve onları koruduğu şeyle bizi de
korusun. [84]
66- Ey
inşalar, Rabb'iniz O'dur ki, lutfundan payınızı aramanız,
için size gemileri denizde yürütür. Doğrusu
O, size çok acır.
67- Denizde
size bir sıkıntı
boğulma korkusu dokunduğu
zaman O'ndan başka
bütün yalvardıklarınız kaybolur.
Artık o zaman,
Allah'tan başka kimseden
yardım istemezsiniz. Çünkü
O'ndan başka sizi
kurtaracak kimse yoktur.
Fakat O sizi
kurtarıp karaya çıkarınca yine
Allah'ı bir tanımaktan
yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan
nankördür.
68- Allah'ın
karayı ters çevirip
sizi batırmayacağından, yahut
üzerinize taşlar savuran
bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz?
Ki bunlar olduktan
sonra kendinize bir
koruyucu bulamazsınız?
69- Yoksa
O'nun sizi bir
kez daha denize
gönderip, üstünüze, kırıp
geçiren bir fırtına salarak
inkar ettiğinizden dolayı sizi
boğmayacağından emin misiniz?
O zaman bize
karşı sizi izleyip,
koruyacak birini bulamazsınız!
70- Andolsun
biz, Ademoğullarına güzel biçim,
mizaç ve akli kabiliyetler vermek
suretiyle çok ikram
ettik, onları karada
ve denizde hayvanlar ve
taşıtlar üzerinde taşıdık.
Onları güzel rı-zıklarla
besledik ve onları
yarattıklarımızın bir çoğundan
üstün kıldık.
Sizin için gemileri
denizde yürütür.
Fazlından aramanız
için. Ticaretle bir bölgeden diğer bölgeye rızkınızı aramanız için.
3 Ve size bir zarar
dokunduğunda. Boğulma sebebiyle size bir sıkıntı ve bela dokunduğunda. O hariç
bütün yalvardığmız ilahlar sizden kaybolur. Yüz çevirdiniz. Allah'a dua
etmekten ve bu konuda tek olduğunu kabul etmekten yüz çevirirsiniz.
Yahut üzerinize taşlar
savuran bir kasırga göndermesinden.
Sonra kendiniz için
bir vekil bulamazsınız. Sizi yere geçirmekten ve kasırgadan koruyacak birini
bulamazsınız.
Ağaçlan, kırıp geçiren
kuvvetli bir rüzgar.
Bizden intikamınızı
almak için bizi izleyecek bize karşı bir yardımcı.
Biz Adem oğlunu üstün
kıldık.
Onları karada ve
denizde taşıdık. Karada onları hayvanlar, denizde de gemiler üzerinde taşıdık. [85]
Âyetler tevhid
(Allah'ın varlığı, birliği ve hüküm koyucu olduğunu) ve ona davetin ortaya
konması hususunda anlatmaya devam ediyor.
"Rabbİniz odur
ki, sizin için denizde lutfundan payınızı arayasınız diye gemileri
yürütür."
Allah bu âyette şunu
haber veriyor: Sizin gerçek Rabbiniz odur ki, O'na ibadet etmeniz ve inandıktan
sonra O'na itaat etmeniz gerekir. O gemileri denizde sizin için yürütür. Sizde
bir bölgeden diğer bir bölgeye ticaretle rızkınızı aramak için denizde onunla
yürürsünüz. İşte bu sizin gerçek ilahmızdır. Putlar ise Allah'ın kullan ve
yarattığı şeylerdir. Başkasını bırakın, kendileri için bile hiç bir şeye sahip
olamazlar. Şüphesiz Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. Allah'ın rahmetinin
tezahürlerinden biri de; denizi onların emrine amade kılması, yolculuk ve
ticaret yoluyla rızıklarını kazanmaları için gemileri denizde yüzdürmesidir.
"Denizde size bir
sıkıntı dokunduğunda, Allah hariç, bütün dua ettikleriniz sizden kaybolup
gider."
Allah onlar için bir
gerçeği anlatıyor. Bu gerçek şudur: Onlar bir gemiye binip de onların başına
hastalık, yolu kaybetme veya denizde rüzgar gelir, gemi şiddetli bir şekilde
sallanırsa, boğulmaktan korkarlar, sadece Allah'a yalvarırlar. Allah'tan başka
yalvardıkları, hiç bir şey yapamaz. Onlara yardım edemez. Fakat Allah onları
korktukları ölümden kurtarıp sağsâlim karaya çıktıklarında Allah'ın zikrinden
yüz çevirirler ve kendi ilahlarını ararlar. Denizdeyken dua ettikleri Allah'ı
unuturlar.
"İnsan pek
nankördür."
Bu, insanın
tabiatıdır, çabuk unutmak insanın genel halidir.
Allah onlara hidayete
ermeleri için şöyle hitap ediyor:
"Allah'ın karada
sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga
göndermeyeceğinden emin misiniz?"
Ayette geçen
"hâsiben" kelimesi taşlar savuran kuvvetli rüzgar demektir. Allah
böylece Ad kavmini yok ettiği gibi. onları da yok eder.
"Sonra azabı
sizden savacak Allah'tan başka vekil de bulamazsınız."
"Yahut da sizi
bir kez daha denize gönderip, üstünüze ağaçları kırıp geçiren şiddetli bir
fırtına salarak, inkar ettiğinizden dolayı Firavun ve ordusunu boğduğu gibi
sizi de boğmayacağından emin misiniz?" Sonra sizin için, yaptığımız azab
yüzünden bize hesap soracak ve sizin adınıza bizden inti-
kamınızı alacak hiç kimseyi bulamazsınız. Öyleyse
size ne oluyor da Allah'a inanmıyor, O'nun birliğini kabul etmiyor ve
boşuboşuna inkar ediyorsunuz?
"Andolsun ki, biz
Ademoğluna çok ikramda bulunduk. Onu konuşma, akıl, ilim ve mükemmel
yaratılışla üstün kıldık." Onları emirlerine amade kıldığımız binitler
vasıtasıyla kara ve denizde taşıdık. Onları güzel yani leziz etler, tahıllar,
meyvalar, sebzeler, tatlı ve acı sularla nzıklandırdik. Ve o insanoğlunu
yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık. Mesela insanlar, cinden ve diğer
canlılardan üstündürler. Onların faziletli olanları da meleklerden, melekler
ise sıradan insanlardan daha üstündürler. Bunun yanında insan rab-bini İnkar
edip, O'na ortak koşup, O'na kulluğu terkederek O'nun sevgi ve kontrol
etmesinden mahrum olduğunda bütün mahlukatm en kötüsü oluverir. Şüphesiz kitap
ehlinden (Yahudi ve hristiyanlardan) ve müşriklerden inkar edenler ebedi kalmak
üzere cehennemdedirler. İşte onlar yaratılmışların en şerlileridir. [86]
1- Yüce Allah'ın sıfatları anlatılarak Allah
tanıtılmıştır.
2- Müşriklere
sıkıntı ve bolluk anındaki durumları hatırlatılmıştır. Şöyle ki, onlar sıkıntı
anında Allah'ı tanırlar, sadece O'na dua ederler. Bolluk anında ise O'nu inkar
eder ve O'na ortak koşarlar.
3- Müşrikler şu şekilde korkutulmuştur. Allah
onları yerin dibine geçirmeye veya üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar
gönderip de onları helak etmeye kadirdir. Yine onları tekrar denize dönderip,
üzerlerine ağaçlan söküp atan bir rüzgar gönderip, onları inkarları ve sıkıntı
anında yalvararak, Allah'a dua ettikten sonra ortak koşmaları nedeniyle denizde
boğmaya da kadirdir.
4- Allah'ın,
insana lutfu ve ona karşı olan ikramları açıklanmıştır.
5- Malını Allah'ın emirlerine göre kullanamayan.
İnsanlar için bolluk vakti, hastalık ve kıtlık gibi sıkıntı halinden daha
zordur.
6- İnsanın
şerefti olduğu ve onun diğer yaratıklardan üstün olduğu açıklanmıştır. [87]
71- Her
milletin önderini çağırdığımız gün,
kimlerin hitabı sağından verilirse
işte onlar, kitablarını
okurlar ve en
ufak bir haksızlığa uğratılmazlar.
72- Şu
dünyada kör olan kimse,
ahir ette de kördür.
Dünyada doğru yolu göremeyen,
ahirette de kurtuluş
yolunu göremeyecektir. Hatta
onun yolu daha da sapıktır.
73- Az
daha onlar, baskı
yapıp seni, sana
vahyettiğimizden ayırarak,
ondan başkasını üstümüze
atman için kandıracaklardı, işte o
zaman seni dost edinirlerdi.
74- Eğer
biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık,
onlara bir parça yanaşacaktın.
75- O
taktirde sana hayatın
da, ölümün de
kat kat azabını taddırırdık. Sonra bize
karşı bir yardımcı da
bulamazdın.
76- Neredeyse
seni yurdundan çıkarmak
için tedirgin edeceklerdi. O
takdirde kendileri de
senin ardından pek
az kalabilirler.
77- Senden
önce gönderdiğimiz elçilerimizin de
yasası budur. Peygamberlerini aralarından
çıkaran milletler onların
ardından mahvolmuşlardır. Bizim
yasamızda bir değişiklik
bulamazsın.
îmamlanyla. Hayır ve
serde kendisine uydukları önderleriyle.
İncecik, küçücük. En
ufak bir haksızlığa uğramazlar. Fetil, çekirdek filizine denir.
Ve kim burada kör
olursa. Bu dünyada Allah'ın varlığını, kudretini ve ilmini gösteren deliller
karşısında kör olan, O'na inanmayan ve O'na kulluk yapmayan, ahirette de daha
çok kör ve yol açısıdan daha da sapıktır.
Neredeyse onlar.
Seni haktan
ayıracaklardı. Yani senin haktan ayrılmanı istiyorlardı.
Bizim sana vahy
ettiğimiz den başkasını bize yalan isnad etmen için.
İşte o zaman seni dost
edinirlerdi.
Yaşamanın kat kat
ölmenin kat kat. Biz sana dünya azabını, aynı şekilde ahiret azabını kat kat
verirdik.
Seni Mekke
topraklarından çıkarmak için rahatsız edeceklerdir.
Senin arkanda, yani
senden sonra pek azı müstesna, hiç kimse kalmazdı. Allah onları helak ederdi.
Senden önce gönderdiğimiz
elçilerin kuralı da buydu. Eğer seni çıkartacak olsalardı, seni çıkarttıktan
kısa bir süre sonra onlara azab ederdik. Bizim geçmiş ümmetler hakkındaki kuralımız
budur.
Sünnetimizde
değişiklik bulamazsın. Geçmiş ümmetler hakkında cereyan etmiş adetimizden bir
değişiklik bulamazsın. [88]
Allah yeniden dirilme
ve ceza inancını izah hususunda Rasûlüne şöyle buyuruyor:
"Ey Rasûlümüz,
insanların uydukları önderleriyle beraber onları çağıracağımız günü hatırla.
Önderler önlerinde, kendilerine uyanlar da arkalarında olduğu halde
gelirler."
Kitaplar onlara tek
tek dağıtılır. "Kimin kitabı şereflendirmek için sağ taraftan verilirse,
işte onlar iman ettiklerinden ikramda bulunulan kimselerdir."
Onlar kitaplarını
okurlar ve onda yazılanla hesaba çekilirler. "Onlar en ufak bir şekilde
haksızlığa uğramazlar."
Yani bir zerre kadar
bile sevabları eksiltilmez ve günahları artırılmaz. Bunu öğüt vererek onlara
anlat. Belki onlar öğüt alırlar. Bu dünyada kim kör ise, yani Allah'ın
varlığının delillerini görmüyor, şirk, yalanlama ve isyanda ısrar ediyorsa, o,
ahİrette daha da kördür ve gidişat açısından daha da sapıktır. Dolayısıyla
kurtuluş yolunu göremez, cehenneme girinceye kadar da doğru yola eremez.
Az daha onlar baskı
yapıp seni, sana vahyeddiğimizden ayırarak, ondan başkasını üstümüze atman için
kandıracaklardı. Yani bizim seni korumamız olmasaydı kafirler seni
kandıracaklardı, senden istediklerini yerine getirerek, şirklerire karşı göz
yumarak, sapıklıklarını onaylayarak ve müsamaha göstererek bir an bile bunu
yapsaydın, "onlar seni dost edinirdi."
Senin dostun
olurlardı. Hadise şudur: Mekke ve Taifteki müşrikler ve Medine'deki yahudiler,
siyasi bir tuzakla Rasûlüilah'ı davet ettiği ve emrettiği haktan çevirmeye
çalışıyorlardı. Eğer Rasûlüllah onlara uysa idi kendilerine uymaları için
Rasûlüllah'tan başka şeyler isteyecekler ve neticede işte bize döndü, öyleyse o
yalan söylüyor, bizi kabul etmesi ve şundan şundan vazgeçmesinin de delil
oluşu sebebiyle ona vahyedilmemiştir, diyeceklerdi.
"Eğer biz seni hak
üzere sağlamlaştırmamış olsaydık, onlara neredeyse bir parça tekliflerini kabul
ederek yaklaşacaktın."
Eğer onlara
yaklaşsaydın ve onlardan az bir şey bile kabul etseydin, sana hayatında,
ölümünde azabını kat kat tattırırdık. Yani bu dünyada ve ahirette sana azabı
kat kat tattırırdık. Sonra da kendin için sana yardım edecek bir yardımcı
bulamazdın.
Başka bir olayda da
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Onlar peygamberi
kendilerine taviz verme konusunda başarılı olsaydılar, kuvvet kullanmayı
isteyecekler ölü veya diri olarak onu Mekke'den çı-
karmayı
kararlaştıracaklardı." Allah, Rasûlüne bunu uyararak haber veriyor.
"Neredeyse aeni
Mekke topraklarından zorla çıkarmak için tedirgin edeceklerdi." Onun için
sana hicreti emrettik.
Eğer bunu yapmış
olsalardı, seni Mekke'den çıkarttıktan sonra dünyada kısa bir süre kaldıktan
sonra biz onları geçmiş ümmetlere yaptığımız gibi helak edecektik. Ki o
ümmetler, peygamberlerini yurtlarından çıkarmışlar veya Öldürmüşlerdi.
Seni yurdundan
çıkarmak için tedirgin ettiler. Onun için kendileri de senin ardından pek az
kaldılar. Önce dünyada iken savaşta öldürüldüler, arkasından da cehennem
azabını hak ettiler.
Senden Önce
gönderdiğimiz Peygamberler hakkındaki kanunumuz da budur. Bizim yasamızda bir
değişiklik bulamazsın. [89]
1- İnsanlar, sâlih kimselere uymaya teşvik
edilmiş, fesad ehli olanlara uymaktan s akındı rılmışlardır.
2- Yüce Allah, kullarına her şeyi delillerle
açıklamıştır. Asla haksız yere ceza vermez.
3- Dünya'da Kur'an ve onun delilleri karşısında
kör olmak, ahirette de kör olmanın ve cehenneme girmenin sebebidir.
4- Sırf
batıl ehlini hoşnut etmek için, İslâm'ın emirlerinin herhangi birinden vaz
geçerek kâfirlere meyletmek haramdır.
5- Sırf dünya menfaati için batıl ehlinden
memnun olan ve onlar sebebiyle hakkı terkeden kimse için kuvvetli bir tehdit
vardır.
6- Allah'ın
kuralları daima geçerlidir. Onlardan hiç biri geçersiz olamaz. [90]
78- Güneşin
sarkmasından aşağı kaymasından gecenin kararmasına yatsı vaktine kadar namaz
kıl ve sabahın Kur'an'ını, uzunca Kur'an okunan
9- Gecenin
bir kısmında da sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere uyan; böylece
Rabbinin seni güzel bir makama ulaştırması
umulur.
80- De ki:
"Rabb'im, beni doğruluk
girdirişiyle - girdir ve beni
doğruluk çıkarışıyla çıkar. Bana katından yardımcı bir güç ver."
81- De ki;
"Hak geldi, batıl yok oldu;
zaten batıl yok olmağa mahkumdur."
82- Biz kur'an'dan müzminlere
şifa ve rahmet olan
şeyler indiriyoruz. Kur'an, müzminlere
şifadır. İnananlar, onunla
dünya ve ahiret dertlerinin
şifasını bulurlar. Onun
din ve dünyaya
ait hükümlerine uyarak ruhen huzura
kavuşurlar. Ama bu,
zalimlerin ziyanını
artırmaktan başka bir
katkıda bulunmaz. Çünkü
onlar Kur'an'ı inkar ederler.
İnkarlarından ötürü de hüsranları artar.
83- İnsana
nimet verdiğimi zaman,
yüz çevirip yan
çizer. Ona bir zarar
dokununca da umutsuzluğa düşer.
84- De
ki: "Herkes kendi
karakterine göre hareket
eder. Rabb'iniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir."
Güneşin göğün
ortasından meyledip batı tarafına kaymasından.
Gecenin karanlığına
kadar.
Görülecek oldu. Ona
gündüz ve
Onunla, yani Kur'an'la
uyan. Nafile olarak teheccüd namazı kıl. Maksattan fazla olarak. Ki bu
Makamı Mahmud'a. Bu,
kıyamet gününde olacak olan büyük şefaattir. Onu, öncekiler de sonrakiler de
överler.
Beni, içinde
beğenmemezlik görmediğim hoşnutluk girdirişiyle Medine'ye girdir.
Yüz çevirdi. Beni
kalbimle kendisine yönelmeyeceğim bir çıkışla da Mekke'den çıkar.
"Hak geldi batıl
yok oldu," de.
Yüz çevirdi.
Şükretmekten yan çizmesiyle yüz çevirdi, şükretmedi, böbürlenerek büyüklendi.
Onun benzeri. Onun
durumu üzere. Hidayet ve sapıklıktaki
haline benzer. [91]
Şiddetli olayları
korku verecek bir şekilde arzettikten sonra Yüce Allah, Rasûlüne namaz
kılmasını emrediyor. Çünkü namaz, korkanların güven duyduğu, namazı kılanların
aydınlandığı ve ruhların daha çok hoşnut olduğu bir ibadettir.
Yüce Allah (c.c.)
buyuruyor ki: "Güneşin ilk meyledişinden."[92]Yani
göğün ortasından batıya kaymasından ki, bu
Güneşin meyli ile
"Gece, bir kısım
melekler, gündüz bir kısım melekler sizin içinizde ar-darda nöbet
tutarlar."
Gecenin bir kısmında
da sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere de uyan. Bu nafile namaz
"De ki, ey rabbim
beni doğruluk girişiyle girdir ve beni doğruluk çıkışıyla çıkar."
Bu da başka bir müjdedir.[93]
Allah, peygamberin kavminin peygamberi zorla çıkarmasıyla değil de kendi
tarafından hicret etmesine izin vermiştir.
Allah, Rasûlüne şöyle
buyurmuştur: "Duanda de ki: "Ey Allah'ım, beni hicret yurdum olan
Medine'ye, zorluk görmeyeceğim bir şekilde sıhhat ve afiyetle girdir.
Mekke'den de Özlem duyarak tekrar ona dönecek şekilde sıhhat ve selametle beni
çıkar. Benim için katından yardımcı bir güç ver. Katından, bana kötülük
yapacak, bana hile ve tuzak kuracak; senin dinini neşretmekten ve Allah'a davetten
alıkoyacak kişilere karşı sabır ve dayanma gücü ver." "De ki, hak
geldi batıl yok oldu."
Bu da başka bir
müjdedir. Çünkü Allah, Rasûlüne Mekke'nin fethini ko- 1 ay 1 aştır acaktır.
Rasûlüllah oraya
muzaffer olarak girecek, Kabe'nin etrafındaki putları kıracaktır. Kabe'nin
etrafındaki putların adedi; 360'tır. Allah "hak geldi bâtıl yok
oldu," yani küfür gitti yıkıldı buyuruyor. "Çünkü bâtıl yok olmaya
mahkumdur." Hak, geldiğinde ve onun karşısına dikildiğinde bâtılın devamı
ve dayanma gücü yoktur. Burada hakla Kur'an, batılla da yalan ve iftiranın
kastedilmiş olması ihtimali de vardır. Aynı şekilde hakla İslâm, bâtılla
inkarın kastedilmiş olması da mümkündür. Bu mana ilk zikrettiğimizden daha kapsamlıdır.
Çünkü hak Allah'a itaat olan her şey, batıl ise şirk, zulüm ve diğer isyanlar
gibi Şeytan'a itaat olan her şeydir.
"Biz Kur'an'dan
mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz.'[94]Ey
Rasûlümüz, sana Kur'an'dan cehalet, sapkınlık, şüphe ve vesvese hastalığına
şifa bulunacak, kâfirlere değil de mü'minlere rahmet olacak âyetler
indiriyoruz. Kâfirler için rahmet yoktur. Çünkü onlar Kur'an'ı yalanlıyor ve
onun içindekilerle amel etmiyorlar. Ama bu zalimlerin ziyanını artırmaktan
başka bir katkıda bulunmaz. Kur'an, zalimlerin inad ve kibrini artırır. Onlar
batıl üzere direten inatçı müşriklerdir. İşte, Kur'an'dan inen âyetlere karşı
onların sadece küfür, inad ve zulümleri arttığı için perişanlıklarını artırır.
İnsa-na [95] nimet verdiğimiz vakit
yüz çevirip yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğunda da umutsuzluğa düşer.
Allah (c.c.) haber veriyor ki: İman ve hidayet nurunun kemalinden mahrum olan
nankör bir insana helak olmakdan kurtulmak nimeti verilip, boğulma, hastalık
ve benzeri durumlarda üzerine koruduğumuzda aynen kuvvetli durumunda olduğu
gibi Allah'a dua etmekten ve onun zikrinden yüz çevirir. Böylece nimetlerimize
karşı nankörlüğünü ortaya koyar. Bize kalbiyle yönelmeyerek, bizden uzaklaşır.
Kibir ve böbürlenme içinde uzaklaşır gider. Ona bir kötülük dokunduğunda da
ümitsizliğe kapılır. İşte bu nankör olan insandır, nankörlük ve isyanından
dolayı nefsine zulmedendir. Ona açlık, hastalık ve onu kuşatan bir korkudan
dolayı sıkıntı dokunursa, hemen tamamen ümidini keser. Çünkü onun Allah'a,
rahmetine ve onu kurtarmaya gücünün yeteceğine imanı yoktur. Böylece hem kâfir
olmuş, hem de Allah'ın nimetlerine nankörlük etmiştir.
"De ki: Herkes
kendi karekterİne göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu
daha iyi bilir."
Ey Rasûlümüz,
müşriklere de ki; Bizden ve sizden herkes hidayet ve sapıklık durumundan kendi
amellerine uygun iş yapar. Rabbiniz olan Allah yol bakımından bizden ve sizden
en doğru yolda kimin olduğunu en iyi bilendir. Allah, herkese yapmış olduğu
amellerin iyi ve kötülüğüne göre karşılık verir. Bu ifade; hak üzere olduğunu
ve kendi dininin en doğru din ve kendi yolunun en gerçek ve de en faydalı
olduğunu iddia eden herkesin ortaya koyabileceği münaka.şayı sona erdiren
ke.sin hükümdür. [96]
1- Beş vakit
namaz kılmak farzdır, onların vakitleri ise bellidir.
2- Nafile İbadetlere özellikle de teheccüd
namazına teşvik edilmiştir.
3- En büyük
şefaat makamının Rasûlüllah'a ait olduğu açıklanmıştır.
4- Batıl zayıftır ve hak hücum edip karşısına
dikildiğinde süratle ortadan yok olur.
5- Kur'an bütün maddi ve manevi hastalıklarına
şifadır ve Özellikle mü'minlere rahmettir.
6- Ayetlerde kâfir insanın tabiatı açıklanmış
onlardan ayrılmayan zayıf karakterleri izah edilmiştir.
7- Rasûlüllah'a ve mü'minlere faydasız münakaşa
ve tartışmadan nasıl kurtulacakları öğretilmiştir. [97]
85- Sana
ruhtan sorarlar. De
ki: "Ruh, Rabb'imin
emrinden-dir. Size ilimden pek
az bir şey verilmiştir."
86- Andolsun,
biz dilesek, sana
vahy ettiğimiz ayetleri tamamen
gideririz; sonra onu
geri almak için
bize karşı sana
bir yardımcı bulamazsın.
87- Ancak
Rabb'in sana acıyarak
ayetlerini geri almamaktadır. Çünkü O'nun sana olan lütfü cidden büyüktür.
88- De ki:
"Andolsun eğer insanlar ve
cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek
üzere toplansalar ve
birbirlerine arka olup yardım
etseler yine onun
benzerini getiremezler."
89- Andolsun
biz bu Kıır'an'da
insanlara her çeşit
misali türlü biçimlerde anlattık,
ama insanlardan çoğu
inkarda direttiler.
Sana ruhdan
soruyorlar. Müşrikler kitap ehli aracılığıyla bedenin diri olduğu ruhu
soruyorlar.
Rabbimin emrindedir.
Sadece kendisine tercih ettiği, başkasının çok çok az bildiği ilmindendir.
Sana vahyettiğimizi
mutlaka giderirdik. Sana vahyettiğimiz Kur'an'ı kalplerden ve mushaflardan
silmek suretiyle giderirdik, bunu yapardık.
Bizden buna engel
olacak ve senden istediğimize mâni olacak senin için bize karşı yardımcı da
bulamazsın.
Ancak Rabbinin
katından bir acıma müstesna. Onu senden, Rabbinden bir merhamet olarak
gidermedik ve sende bıraktık.
Bu Kur'an'ın bir
benzeri. Fesehat, belagat ve gaybla İlgili haberler ve hükümler ihtiva etmesi
açısından bu Kur'an'ın bir benzerini.
Yardımcı.
Açıkladık. Her misal
cinsinden, öğüt alsınlar inanıp Allah'ın birliğini kabul etsinler diye bu
Kur'an'da insanlar için misaller verdik.
Sonuçta insanların
çoğu yüz çevirdi. İnsanların yani Mekke halkının çoğu hakkı inkar ve inadda
direttiler. [98]
Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
"Sana ruhtan
soruyorlar."[99]
Müşrikler ruhu,
eshab-ı kehfi ve Zülkarneyni Medineli yahudilerin kışkırtmalarıyla sormuşlar,
bundan dolayı da Allah bunu haber vermiş ve onlara vereceği cevabı Rasûlüne
öğretmiştir.
Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
"De ki, Ruh,
Rabbimin emrinden [100] ve
sadece kendisinin bileceği bilgidendir."
Size o ilimden az bir
şey verilmiştir. Çünkü onların bu ve benzeri soruları, onların bilgi
iddiasında bulunduklarnı göstermektedir. Allah onlara, kendi tarafından az bir
ilim verildiğini haber veriyor.
Eğer biz
"dilesek, sana vahyettiğimizi gideririz."[101]
İşte bu, mü'minlere
şifa ve rahmet olarak Rasûlüne indirdiği Kur'an'ı, kalplerden ve göğüslerden
yok etmeye gücü yetmesi ifadesiyle Rasûlüllah'ın önüne Allah tarafından
peygamberin de bir beşer olduğunu ve onun da Allah karşısında aciz olduğunun
ortaya konulmasıdır. Bunu yapsa Kur'an'dan hiç bir âyet kalmaz, Rasülüllah'ın
kalbinden Kur'an'ı Allah tamamen alsa buna kimse engel olamaz. Fakat Allah
kendi katından bir rahmet olarak, bunu dilememiş, aksine Allah, kulları üzerinde
delil ve peygamberinin peygamberliğine, doğruluğuna isbat olarak kıyametin
yaklaşmasına kadar Kur'an-i Kerimi kalplerden ve mushaflardan kaldırmayıp
bilakis muhafaza edecektir. Bu, Allah'ın, Rasûlüne ilk lütfü değildir. Bilakis
Allah'ın O'na olan lütfü çok büyüktür. Bunlardan bir kısmını zikredecek
olursak: Peygamberliğinin bütün insanlığa şamil olması, Peygamberlerin
sonuncusu olması, Melekut-i Alaya (ruhlar alemine) yükselmesi, peygamberlere
imamlık yapması, en büyük şefaat makamı olan Makam-i Mahmud'a sahip olmasıdır,
diye söyleyebiliriz.
"De ki, eğer
insanlar ve cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya
gelseler, yine de onun benzerini getiremezler. Velevki birbirlerine yardımcı
olsalar dahi." [102]Şüphe
yok ki: Allah'ın, Rasûlüne söylemesini öğrettiği şeyin bir sebebi vardır. Bu
sebep, bazı kâfirlerin peygamberin peygamberliğinin ve doğruluğunun delili
olan bu Kur'an'ın benzerini getirmenin onların gücü dahilinde olduğunu iddia
etmeleridir. Böylece peygamberin davası batıl olacak ve kafirlerin batıl
iddiaları İslâm'a karşı zafer kazanacaktır. Allah, Ra-sûlüne onların bu batıl
İddialarına karşı şöyle cevap vermesini emrediyor:
"Ey Rasûlümüz! Şu
Kur'an'ın benzerini getireceklerim iddia eden kâfirlere de ki: İnsanlar ve
cinler benzerini getirmek üzere birbirlerine yardımcı olarak bir araya
gelseler, yine de onun benzerini getiremezler."
Çünkü O, Allah'ın
vahyi ve kitabıdır, yaratıkları üzerindeki delilidir. Öyleyse nasıl olur da
insan ve cin onun bir benzerini getirebilir?
"Biz bu Kur'an'da
andolsun ki, her çeşit misali türlü biçimde insanların hidayete ermesi ve ıslah
olması için anlattık."
Belki onlar öğüt alır
da iman eder ve Allah'ın birliğini kabul ederler.
"Fakat insanların
çoğu peygamberi ve Kur'an'ı inkarda Allah'ı ve ondan gelen hak, hidayet ve nuru
yalanlamada direttiler.
İşte bu
azgınlıklarından dolayı, topluca iblisin askerleriyle birlikte cehennemi
dolduracaklardır. [103]
1- Ruha dair
olan bilgi, Allah'ın kendine has kıldığı bilgidir. İnsanlara ruh hakkında çok
az bilgi verilmiştir,
2- Allah'ın
ilmine göre ilim ehlinin bilgisi, kıyas edilemiyecek kadar çok çok az ve
sınırlıdır.
3- Kıyamet kopuncaya kadar, Kur'an mushaflarda
ve gönüllerde muhafaza edilecektir.
4- İnsan ve
cin, Kur'an'ın benzerini getirmekten acizdirler.
5- İnsanların inanmış ve inanmamış olmaları
Allah'tı Teâiâ'mn ilminde önceden bilimektedir. [104]
90- Dediler
ki: "Yerden bize
bir göze fışkırtmadıkça sana inanmayız!"
91- "Yahut senin
hurmalardan ve üzümlerden
oluşan bir bahçen olmalı,
aralarından ırmaklar
fışkırtmaksın!"
92- "Yahut
zannettiğin gibi üzerimize
gökten parçalar dü-şürmelisin, yahut
Allah 'ı ve melekleri
karşımıza getirmelisin onlar
senin doğru söylediğine
şahitlik etmelidirler!"
93
"Yahut ahundan bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bununla beraber,
sen bizim üzerimize, okuyacağımız bir Kitab indirmedikçe senin sadece göğe
çıkmana da inanmayız!" De ki: "Rabb'imin şanı yücedir (hâşâ, ben O'na
böyle şeyler yapmasını teklif edemem). Ben, sadece elçi olarak gönderilen bir
insan değil miyim?"
94- Zaten
kendilerine hidayet geldiği
zaman insanları doğru yola
gelmekten alıkoyan şey,
hep: "Allah, bir
insanı elçi mi gönderdi?" demeleridir.
95- De
ki: "Eğer yeryüzünde uslu
uslu yürüyen melekler olsaydı
elbette onlara gökten bir meleği
elçi gönderirdik."
Suyu tükenmeyen, daima
akan göze.
Ağaçlan çok olan
bahçe.
Parçalar, bu kelime,
kisfetün kelimesinin çoğuludur.
Gözle görebilmen için
karşımıza getirmelisin.
Altından.
Göğe yükselmelisin.
Sakin halde.
Yeryüzünde sakin sakin yürüyen. [105]
Âyetler, tevhid
(Allah'ın varlığını, birliğini ve kânun kuyuculuğunu), nübüvvet ve öldükten
sonra dirilip, hesap vermenin hak olduğuna inanmaya davet ve bu konulan
açıklamaya devam etmektedir. Yüce Allah, müşrikler yani kafirler peygamberliği
konusunda Rasülüllah'la mücadele ederken, O'nun aleyhindeki iftiralarını Allah
haber vererek şöyle buyuruyor:
Onlar "dediler
ki, yerden bize bir göze fışkırtmadıkça asla sana inanmayız."
Yani bize yerden su
fışkırtmak suretiyle bir mucize getirmedikçe davet ettiğin tevhid, nübüvvet,
yeniden dirilme ve ceza konusunda asla sana uy-mayız.[106] ve
o gözenin suyu da, yeryüzünde hiç kesilmeden sürekli aksın.
"Yahut senin
hurmalardan ve üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı," ağaçların arasında
ırmaklar fışkırtmalısın.
"Yahut
zannettiğin gibi üzerimize gökten parçalar düşürmelisin, yahut Allah'ı ve
melekleri bizim gözle görebileceğimiz şekilde karşımıza getirmelisin."
"Yahut altından
yapılmış içinde oturacağın bir evin olmalı, ya da göğe merdivenle çıkmalısın.
Bunlarla beraber, sen bize okuyacağımız," bize iman ve uymayı emreden
Allah katından gözle görebileceğimiz bir kitap indirmedikçe göğe çıksan bile,
"senin göğe çıkmana inanmayacağız."
İşte bu altı
isteklerini bir şart olarak ileri sürdüler. Ta ki onları görecek olurlarsa
inanacaklarını sandılar. Allah onların inanmayacağını biliyordu. Bu sebeple
onların istediğini kabul etmedi. Rasûlüne buyurdu ki: Ey Muhammedi İsteklerine
karşı şöyle de:
"Allah'ın şanı
yücedir." Ben, sadece elçi olan bir insan değil miyim?"
Yani ben, elçi olan
beşerden başka bir şeymiyim? Öyleyse bu istedikleriniz benden nasıl
beklenebilir. Çünkü benden istediğiniz bu şeylere benim gibi bir kulun gücü
yetmez. Buna ancak büyük olan kadir olan Allah'ın gücü yeter. O, bir şeye
sadece "ol der," o da hemen olur. Ben rablik iddiasında bulunmadım.
Ben sürekli Allah'ın kulu ve sadece ona kulluk yapmanızı, başkasını ona ortak
koşmamanızı, ahirete inanmanızı, ona itaat etmeyi ve isyan etmemeyi size
tebliğ etmek için size gönderilmiş elçi olduğumu açıkladım.
"Zaten
kendilerine hidayet geldiği zaman insanları yani Mekke halkını inanmaktan
alıkoyan şey, Allah'ın insandan elçi göndermesini hoş görmeyerek Allah bir
beşeri mi elçi gönderdi demeleridir."
"De ki,
yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten meleği
elçi İndirirdik."
Ey Rasûlümüz, insanın
peygamber olmasını hoşgörmeyenlere de ki: Yeryüzünde sakin sakin yürüyen orada
yerleşmiş ve orayı terketmeyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten meleği
elçi indirir, o da bizim emrimizle onlara doğru yolu gösterir ve bizim
iznimizle onlar da istenileni onlara öğretirdi. Çünkü onlar, aynı cinsten
olmakla ve kendileri için var olan karşılıklı anlamayla onu daha iyi
anlarlardı. Bu sebeple biz size kendi cinsinizden elçi gönderdik ki, onun size
söylediğini anlayabilesiniz ve o da size anlatmaya ve açıklamaya muktedir
olsun. O halde insan için peygamberliği neden hoş görmüyorsunuz. Oysa bu, kaçınılmaz
bir gerçektir. [107]
1- Peygamberimizin Rasûllüğü (elçiliği) ortaya
konmuştur.
2- Kureyş müşriklerinin ne kadar inatçı ve
tevhide davet edilmeleri karşısında ne kadar katı ve sert oldukları
açıklanmıştır.
3- Kureyş müşriklerinin, bir insanın
peygamberliğini kabul etmeyip, taşın ilahlığını kabul etmekle akıllarının zayıf
olduğu açıklanmıştır.
4- Allah'ın kuralı gereği karşılıklı birbirini
anlama, ancak aynı cinslerin kendi arasında söz konusudur. Cinsler farklı
olunca, Allah'ın dilemesi hariç anlaşma söz konusu olamaz. Dolayısıyla Allah'ın
dilemesi olmadan insan hayvanla veya cinle anlaşamaz. [108]
96- De
ki: "Benimle sizin
aranızda şahit olarak Allah
yeter. O, kullarının hallerini
haber alır, görür."
97- Allah
kime hidayet ederse,
işte doğru yolu
bulan odur. Kimi de sapıklıkta
bırakırsa artık onlar için
O'ndan başka veliler bulamazsın. Kıyamet
günü onları, yüzü
koyun, kör, dilsiz
ve sağır bir halde
süreriz. Varacakları yer
cehennemdir. Ateş her dindikçe, onlara
çılgın alevi artırırız.
98- işte
cezaları budur. Çünkü
onlar, ayetlerimizi inkar
ettiler ve: "Biz
kemikler ve ufalanmış
toprak haline geldikten
sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" dediler.
99- Görmediler
mi ki, gökleri
ve yeri yaratan Allah,
kendilerinin benzerini
yaratmaya da kadirdir?
Kendileri için, bir
süre
koymuştur, onda
hiç şüphe yoktur.
O süre dolunca
mutlaka
ölecekler veya
dirileceklerdir. Ama zalimler
inkardan başka bir şey
yapmazlar.
Benim size Allah'ın
elçisi olduğuma ve tebliğ ettiğime ve sizin de inkar edip direndiğinize
şahitlik edecek.
Onlar için veliler
bulamazsın. Onlara doğru yolu gösterecek dostlar bulamazsın.
Yüzleri üzerine.
Kör, dilsiz ve sağır
olarak. Onlar görmezler, konuşamazlar ve
duyamazlar.
Her yatıştığında.
Ateşi her yatıştığında onlara alevi artırırız. Yeniden dirilmeyi inkar edenler
dediler ki. Onlar gibi insanlar. Belirli bir vakit. [109]
Ayetler Hz. Muhammed
(s.a.v.)'in peygamberliğini ortaya koymaya devam ediyor. Allah, Rasûlü
Muhammed'e şöyle buyuruyor:
Bir peygamberin insan
olmasını hoş görmeyen şu insanlara; "de ki, Allah benimle bana
peygamberliği hoş görmediğinize şahit olarak yeter."[110]
Allah (c.c.)
kullarından tam bir şekilde haberdar ve onların hallerini, bilendir."
Kimin haklı, kimin haksız olduğunu, kimin doğru sözlü, kimin yalancı olduğunu
bilir ve hepsine adalet ve rahmetiyle karşılığını verir.
"Allah kimi hidayete
erdirirse, işte hidayete eren odur."
Allah (c.c.) haber
veriyor ki, hidayet kendi elindedir. Allah kimi hidayete erdirirse, o hakka
ulaşandır.
"Kİmi de
saptınrsa o kimse için Allah'tan başka dostlar bulamazsın."
Yani insanlara kendi
yaptıklarına göre muamele edilir. Bu ifade de Ra-sûlüllah için teselli ve
peygamberliğini inkarda ısrar eden kavmine karşı onu sabra teşvik söz
konusudur.
"Kıyamet gününde
biz onları yani sapkınlık ve yalanlama üzere ölmüş tevbe etmemiş yalanlayanları
bir araya getiririz."
Onlar, bir şey
görmeyen "körler , konuşamayan dilsizler ve duymayan sağular olarak yüz
üstü sürüne sürüne cehenneme girerler."[111]
Yani onların kalacağı
yer şöyle anlatılan cehennemdir. "Onun ateşi her dinişte, biz onun azgın
alevini artırırız."
"İşte bu, onların
cezasıdır." Bu anlatılan ceza, onlaraAllah'ın âyetlerini inkar ederek ve
uzak görerek şöyle demişlerdir.
"Biz mi kemikler
ve toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla yaratılacağız?"
Allah bu ikinci hayatı
uzak görmelerine şöyle cevap vermektedir:
"Onlar kalp
gözleriyle görmediler mi? Öldükten sonra dirilmeyi inkar mı ediyorlar"?
Yeri ve gökleri yaratan onların benzerini yaratmaya kadirdir. Evet şüphesiz
Allah her şeye kadirdir. Bir bilecek olsalar!"
Allah onlara, yok
olmaları ve azabları için belirli bir vakit koydu. Onda hiç şüphe yoktur. Onlar
hiç şüphesiz o sana doğru yani kendileri için hazırlanan azaba doğru
gidiyorlar. Ama zalimler inkardan başka bir şey yapmazlar'. Bu akli delil
getirme ve açıklamalara rağmen zalimler ancak inkarda diretirler. Ki neticede
onlara azab sözü hak olsun da onu tatsınlar. [112]
1- Allah'ın şahitliği büyüktür ve bütün
şahitliklerden daha geçerlidir.
2- Hidayet de, sapkınlık ta kulların amellerine
göre Allah'ın kudretinde-dir. Hidayeti Allah'tan istemek, sapıklıktan da ona
sığınmak gerekir.
3- Kıyamet gününün azabı korkunçtur. Çünkü
zalimler, yılanlar gibi yüzüstü sürünerek cehenneme sürüklenecektir. Onlar
sağır, dilsiz ve kör olacaklardır. Cehennem halkının durumundan Allah'a
sığınırız.
4- Cehennem: Allah'ın âyetlerini, yeniden
dirilmeyi ve kıyamette hesabı inkarın cezasıdır.
5- Yeniden
dirilmenin delili nakli olduğu gibi aklidir de. Başlangıçta yaratmaya kadir
olan, yeniden eski hale döndürmeye de kadirdir. Akıl açısından eski haline
döndürmek, bir şeyi yoktan var etmekten daha kolaydır. [113]
100- De
ki: "Eğer Rabb'imin
rahmet hazinelerine sahib
olsaydınız, harcamaktan korkarak
tutardınız. Gerçekten insan
çok cimridir!"
101- Andolsun
biz Musa'ya açık
açık dokuz mucize
vermiştik. İşte İsrailoğullarına sor:
Musa onlara gelmiş,
Firavun ona:
"Ey Musa,
ben seni büyülenmiş
sanıyorum" demişti.
102- muşa
dedi ki: "Bunları, ancak göklerin ve yerin
Rabbi-nin, benim doğruluğumu
belgeleyen deliller olarak
indirdiğini pekala bildin. Ey
Firavun, ben de
seni mahvolmuş görüyorum."
103- Firavun
onları o ülkeden
sürüp çıkarmak istedi,
biz de onu, yanındakilerle birlikte
toptan boğduk.
104- Onun
ardından İsrailoğullarına: "O
ülkede oturun, ahi-ret
zamanı gelince hepinizi
toplayıp bir araya
getireceğiz," dedik.
Rabbinin rahmet
hazineleri. Tutardınız. Harcamazdınız. Tükenir korkusuyla. Çok cimridir.
Açık açık dokuz mucize. AHah-u Teâlâ'nm Musa
(a.s.)'a verdiği mucizeler.
Aklı çelinmiş,
sihirlenmiş.
Onları indirmedi. Bu dokuz mucizeyi Allah
boşuna indirmedi. Benim Peygamberliğimi isbat etmek için indirdi.
Hak ve hayırdan yüz
çevirmekle helak olmuş.
Onları ülkeden sürüp
çıkarmak istemiş. Firavun onları ülkesinden çıkarmak istemiş.
Arzda yerleşin. Kudüs
ve şam topraklarında yerleşin. Ahiret. Kıyamet vakti. Karışık olarak. Çeşitli
kabile ve soylardan karışık olarak. [114]
Allah, Rasûlüne
buyuruyor ki:
Ey Muhammed Safa
dağını altın madenine, Mekke ve çevresini içinden nehirler akan, üzüm ve
hurmadan oluşan bahçelere çevrilmesini isteyenlere de ki: Eğer siz Rabbimin mal
ve azıklardan oluşan hazinesine sahip olsay-
dınız, cimri
olduğunuzdan onu tutar, bitmesinden korkarak infak etmezdiniz. İşte sizin tabiatınız
budur. Bu cimriliktir, İnsan hidayet ve imandan önce çok cimridir. Fakat bu
cimrilik, Allah'ın koyduğu faydalı bir tedavi ile iyileştirilir. Bu tedavinin
açıklaması Mearic Suresinde geçmektedir.
"Biz Musa'ya açık
açık dokuz mucize verdik."[115]
Andolsun ki, biz
İsrailoğullarının peygamberi olan İmran'ın oğlu Musa'ya dokuz mucize verdik.
Bunlar el, âsa, kan, denizin ortadan ikiye ayrılması, Firavun avanesinin
malının yok edilmesi, tufan, çekirge, karınca ve kurbağadır. Firavun ve ordusu
bunlara inandı mı? Hayır. Öyleyse biz sana müşrik kavminin istediği ve teklif
ettikleri altı mucizeyi versek bile, onlar yine de i-nanmayacaklardır. Bu
sebepden ötürü onları sana vermenin bir faydası da yoktur.
"İsrailoğullarına
sor,"
Yani İsrailoğullarının
alimlerine, Abdullah b. Selam ve başkalarına sor. Musa, İsrailoğullarını Kudüs
topraklarına götürmek için Firavundan kendisiyle beraber onları göndermesini
isteyerek gelmiş, Firavun'u peygamberliğinin doğruluğuna ve istediğinin
gerçekliğine işaret eden mucizeleri göstermiş Firavun da ona: "Şüphesiz
ey Musa, ben seni gösterdiğin bu mucizelerden dolayı sihirbaz sanıyorum,"
demişti.
Meshûran: Aklı mağlup
edilmiş demektir. Dolayısıyla sen akıllı bir insanın söylemediği şeyleri
söylüyorsun.
Musa Firavuna Allah'ın
haber verdiği şu ayetle cevap vermiştir:
"Sen bana bu
delillerin göklerin ve yerini Rabbi'nin yaratıp, idare edenin indirdiğini
biliyorsun."
Onları görmedin, oysa
sen onların doğruluğunu biliyorsun. Şüphesiz, "ey Firavun, ben seni helak
olmuş görüyorum."
Yani bundan dolayı Ey
Firavun, ben seni Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış helak olmuş,
lanetlenmiş görüyorum. Deliller Firavunu mecalsiz
bırakınca, o bu sefer
kuvvete baş vurmuştur.
"Firavun onları
bulundukları yerden , yani Musa ve kavminin yaşadıkları ülkeden sürüp çıkarmak
istemiştir."
Yani Firavun onları
topluca öldürerek ve köklerini kazıyarak Mısır topraklarından sürüp çıkarmayı
istemiştir. Allah da ona zıddını yapmıştır. Onu askerleriyle beraber topluca
boğmuştur. "İşte biz de onu yanındakilerle birlikte toptan boğduk,"
âyetinin manası budur. Onun ve askerlerinin helak olmasından sonra
İsrailoğullarına Musa'nın diliyle Kudüs ve Şam topraklarında ölünceye kadar
oturun. Ahiret vakti gelince diğerleri gibi sizleri de dirilteceğiz. Hepinizi
çeşitli kabile ve soylardan hiçbir kimsenin kimseden üstünlüğü olmadan
toplayacağız. Aranızda hüküm vermek ve yaptıklarınızın karşılığını sizlere
vermek için baş açık yalınayak bir araya toplayacağız. [116]
1- Cimrilik, insanın tabiatında vardır. Ancak
cimrilik, iman ve takvayla tedavi edilir.
2- Sadece deliller insanın hidayete ermesi için
yetmez. Ayrıca İlahi yardım da gerekir. Ki, delillerden yararlanmak isteyenlere
de Allah-u Teâlâ yardımını mutlaka yapar.
3- Allah'ın, dostlarına yardım, düşmanlarını da
helak etmeye kadir olduğu açıklanmıştır.
4- Kıyamet günü insanlar çeşitli kabile ve
milletlerle karışık bir vaziyette haşrolûnacağı açıklanmıştır. [117]
105- Biz o Kur'an'ı hak olarak indirdik ve o hak
ile inmiştir. Seni de ancak bir
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
106- Onu,
insanlara ağır ağır okuman için okuma parçalarına ayırdık ve onu azar
azar indirdik.
107- De
ki: "Siz ister
ona inanın, ister inanmayın, O,
daha önce kendilerine bilgi
verilenlere okunduğu zaman
onlar, derhal çeneleri üstüne
secdeye kapanırlar."
108- "Rabb'imizin şanı
yücedir, gerçekten Rabb'imizin
sözü mutlaka yerine getirilir!"
derler.
109- Ağlayarak
çeneleri üstüne kapanırlar
ve Kur'an onların derin saygısını artırır.
Onu hak olarak
indirdik. O Kur'an'ı hak olarak indirdik. Ve o hak ile indi. O Kur'an
ibadetler, inançlar, haberler, hikmetler ve hükümlerle ilgili gerçeği
açıklamakla indi. Ve onu okuma bölümlerine ayırdık. Kur'an'ı, yirmi üç senede
böyle yapmamızı gerektiren hikmetler gereği parça parça indirdik.
Ağır ağır okuman ve
dinleyenin anlaması için yavaş davranman için.
Ve biz onu azar azar
indirdik. Biz onu kemale erme ve mesut olmaları için ümmetin yararı gereği azar
azar indirdik.
Kendilerine daha
önceden ilim verilmiş olanlar yani Abdullah b. Selam ve Selman el-Farisi gibi
hristiyan ve yahudi ehli kitabın inananları.
Yüzüstü secdeye kapanırlar. Kim yüzünün
üzerine secdeye giderse, çenesi üzere secde ederek kapanmış olur.
Rabbimizin sözü
mutlaka yerine getirilir. O, kitaplarının müjdelediği ümmi peygamberi
göndermiş ve ona kitabını indirmiştir. [118]
Yüce Allah buyuruyor
ki:
"O Kur'an'ı hak
olarak İndirdik."
Yani inkarcıların
inkar ettikleri ve müşriklerin yalanladıkları bu kitabı hak olarak indirdik.
Kur'an'in Allah'ın kitabı ve Rasûlüne vahyi olduğunda hiç bir şüphe yoktur.
"O hak ile inmiştir." Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim ile gelen, onun
davet ettiği, emrettiği, haber verdiği inançlar, hükümler, haberler müjde ve
tehditlerin hepsi kendisinde görüş ayrılığı ve şüphe bulunmayan haktır.
"Biz seni ancak
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik."
Kullarımızın
kalplerinde hidayet yaratasın veya bize iman etmeye ve birliğimizi kabul etmeye
onları zorlayasın diye göndermedik. Biz seni yalnızca davet ve tebliğ için
gönderdik. Biz seni bize itaat edenleri cennetle müjdeleyici, isyan edenleri
de cehennemden korkutarak uyarıcı olarak gönderdik. Bu âyette Rasûlüllah'ın
peygamberliğinin anlatılması söz konusudur.
"Onu insanlara
ağır ağır okuman ve bunu gerektiren çeşitli hikmetlerden dolayı yirmi üç senede
parça parça indirdik."
Yavaş yavaş okuman,
dinleyenin daha İyi anlamasına çalışman içindir. Biz onu, kulların faydası ve
ruhi eğitimlerinin istediği tarz gereği azar azar indirdik. Ki onlar akıl,
ahlak ve ruh bakımından olgunlaşsınlar ve iki cihanda mesud olsunlar.
"De ki, ister ona
inanın, ister inanmayın."
Yani ey Rasûlümüz,
kavminden Kur'an vahyini inkar edenlere de ki: İster ona inanın ister
inanmayın, sizin inanmanız, inanmamanız gibidir. Yani inansanız da inanmasanız
da Allah-u Teâlâ'ya ne zararınız ne de faydanız olur. Sadece kendi aleyhinize
ve kendi lehinize inanmış veya inkar
etmiş olursunuz.
Gerçekte bu, hiç bir şeyi değiştirmez. Sizden başkaları ilerde ona inanacak,
siz inanmasanız bile onlar bahtiyar olacaklardır. İşte kendilerine daha
Önceden bilgi verilmiş olan yahudi ve hristiyan kitap ehlinin alimlerinin
çocukları ona inanmışlardır. Burada Allah Abdullah b. Selam, Selman-ı Fârisi ve
habeş kralı Necaşi'yi kastediyor. Onlara Kur'an okunduğunda çeneleri üzeri
secdeye kapanırlar. Onlar çeneleri ve yüzleri üstüne secdeye kapanır ve burada
Rabbimizin şanı yücedir. Onu vadinden dönmekten tenzih e-diriz. Çünkü o, âhir
zaman peygamberini göndereceğini ve ona Kur'an'ı indireceğini vaad etmiştir.
Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir. Bu söz, yahudi ve hristiyanlar
tarafından peygamberimizin nübüvvetinin ve Kur'an'ın Allah tarafından
indirileceğinin kubulüdür. Allah son peygamberi göndereceğini ve ona Kur'an'ı
indireceğini vaad etmiş ve vaadini yerine getirmiştir. İşte hep bu şekilde
Rabbimizin vaadi yerine gelir, ondan dönmez.
"Onlar ağlayarak
çeneleri üstü secdeye kapanırlar. Onlar sadece secde etmezler. Bilakis
ağlayarak." secdeye kapanırlar. Kur'an'ı dinlemek ve okumak, onların
kalplerindeki huşuyu ve organlarındaki rahatlığı artırır. Çünkü onlar Rableri
katından gelen hakkı yani Kur'an'ın emirlerini dinlemişlerdir. [119]
1- Kur'an, Allah katından hak olarak inmiştir.
Onunla beraber inen her şey de haktır.
2- Kur'an'ı okuma usullerine riayet ederek
okumağa teşvik edilmiştir. Özellikel insanları Allah'a davet ederken bu okuma
usulüne daha çok dikkat edilmelidir.
3~ Kur'an'ın
23 senede parça parça olarak indirilişi açıklanmıştır.
4- Kur'an'ın
inişiyle peygamberimizin peygamberliği ve ona inanan kitap ehlinin imanı
açıklanmıştır.
5- Secdenin yapılışı açıklanmıştır. Bu ise
alnını yere koymak suretiyle olur.
6- Kur'an okurken secde âyeti geldiğinde
dinliyenin veya okuyanın secde etmesi gerekir. Bu surede okunan 109. âyetteki secde ayeti okurken
sünnettir. Kişi eğiliş ve kalkışta 'Allahu ekber,' diyerek secdeye kapanır, teşbih
eder ve secdede dilediği duayı okur. [120]
110- De
ki: "İster Allah
diye çağırın, ister
Rahman diye çağırın, Hangisiyle
çağırsanız en güzel
isimler O'nundur. Namazında
pek bağırma, pek
de sesini gizleme,
bu ikisinin arasında bir yol tut."
111- "Çocuk
edinmeyen, mülkte ortağı
olmayan, acze düşüp de
yardımcıya ihtiyacı bulunmayan
Allah'a hamdolsun!" de
ve O'nu gereği gibi yücelt saygı ve tekbir ile an!.
Allah'a veya Rahman'a
dua et. Onu hangisiyle isimlendirirse-niz ve hangisiyle ona seslenirseniz
seslenin.
Hangisiyle
çağırırsanız o güzeldir. Çünkü bütün en güzel isimler Allah'ındır. Bu ikisi de
onlardandır.
Ve namazında sesli
olma. Namazda okurken müşrikler işitip de Kur'an'a ve onu indirene kötü söz
söylemesinler diye sesini yükseltme.
Onu gizleme de. Ki,
okuyuşundan arkanda namaz kılan ashabın faydalansın.
, Bu yükseltme ve
gizleme arasında bir yol tuttur. Kafirlerin dediği gibi çocuk edinmemiş.
Onun ortağı
olmamıştır. Müşriklerin dediği gibi ortağı olmamıştır.
Düşkünlükten ona
yardımda bulunmaya kendisi için bir yardımcı olmamıştır. Düşüp te yardımcıya
ihtiyacı bulanmayandır.
Çünkü o azizdir,
cebbardır, malikü'l-mülktür, zü'1-celal ve'I-ik-ramdır.
Ve onu yücelt, tekbir
et. Onu gereği gibi tekbîr et, çocuk edinmekten, ortaktan, acze düşüp
yardımcıya ihtiyacı olmaktan münezzeh kıl. [121]
Rasûlüllah duasında
"ya Allah, Ya Rahman ya Rahim," diyordu. Müşrikler bunu işitmiş ve
ortaya yayabilmek için bunu bir şüphe delili olarak yakalamışlardı.
Rasûlüllah'i: "Ya Allah, ya Rahman," derken işittiklerinde; "Şuna
bakın, nasıl iki ilaha dua ediyor, oysa bizi menediyor," demişlerdi. Bunun
üzerine Allah: "İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın,"
ayetini indirmiştir. Ey nebimiz onlara de ki; "ister Allah diye çağırın,
ister Rahman diye...
Allah Rahman ve
Rahimdir. Hangisiyle çağırırsanız Allah en güzel isimlerin ve en yüce
sıfatların sahibidir.
"Namaz kılarken
sesini yükseltme. Onu gizleme de. Bu ikisinin arasında bir yol tuttur."[122]
Bunun nedeni şudur:
Müşrikler kur'an'ı işittiklerinde okuyana ve indirene kötü konuşuyorlardı.
Allah da Rasûlüne ve mü'minlere, kur'an okuduklarında müşriklerin işitmemeleri
için bağırmamalarını ve arkalarında namaz kılanın da Kur'an dinlemekten mahrum
olmaması için de sesini gizlememelerini emretti.
"Çocuk edinmeyen
mülkte ortağı olmayan ceza düşüp de yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a
hamdolsun. Ve de onu gereği gibi tekbir et."
Allah, Rasûlüne bazı
araplann zannettiği gibi çocuk edinmeyen, müşrik araplann dediği gibi mülkte
ortağı olmayan, sabil ve mecusilerin dediği gibi acze düşüp yardımcıya ihtiyacı
bulunmayan Allah'a hamdetmesini emrediyor.
Araplar, meleklerin
Allah'ın kızları olduğunu, yahudiler Üzeyir'in Allah'ın oğlu olduğunu,
hıristiyanlar da İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu söylüyorlardı.
Müşrikler de
diyorlardı ki: "Sana geldim, Ey Allah'ım, sana geldim" senin
ortağından başka ortağın yoktur. Sadece Melekler senin yardımcılarındır."
Sabi (zeburu okuyup
Davut Aleyhisselam'ın ümmeti olduğunu söyleyenler) ve mecusiler (ateşe
tapanlar) de: "Eğer Allah'ın dostları olmasa, Allah aciz düşer,"
diyorlardı. Ey Rasûl, onu bu noksanlık, muhtaçlık ve acziyet sıfatlarından yüce
tut. [123]
1- En güzel
isimler Allah'ındır. Bu doksandokuz isimdir. Allah'a bunlardan hangisiyle dua
edilip, seslenilirse seslenilsin hepsi güzeldir. Nitekim Â-raf sûresinde Allah:
"En güzel isimler, Allah'a aittir. O isimleriyle dua edin,"
buyuruyor.
2- Müşriklerin Mekke'de Rasûlüllah'a, Kur'an'a
ve mü'minlere karşı besledikleri kin açıklanmıştır.
3- Dünya
işinde olduğu gibi din işinde de ihtiyata sarılmak lazımdır.
4- Allah'a hamdetmek. O'nu Övmek ve her türlü
acziyet ve noksanlıktan tenzih ötmek farzdır.
5- Son ayet, izzet ayeti diye
isimlendirilmiştir. Yani Allah'ın kudret ve izzetini açıklayan âyetlerden
biridir. Peygamberimiz ona bu şekilde isim vermiştir. [124]
[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/49.
[2] Alimler demişlerdir ki; eğer burada peygamberimiz için
kul olmaktan daha yüce bir isim olsaydı, Allah onunla İsimlendirirdi.
[3] Rivayete göre Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan
Talha b. Ubeydullan, Rasûlüllah'a "Sübhane" kelimesinin manasını
sormuş o da; "Her türlü kötülükten Allah'ın tenzih edilmesidir."
buyurmuştur kelimesi bu şekilde okunduğu gibi "Sera" şeklinde de
okunur. "İsra" gecenin başlangıcında götürmek ise "Sera"
gecenin sonunda götürmektir.
[4] Mescid-i Haram, yeryüzünde inşaa edilen i!k mesciddir,
onu Mescid-i Aksa takip eder. İkisinin arasındaki zaman 40 yıldır. Mescid-i
Nebevi onlardan uzun a-suiar sonra yapılmıştır. Bu üç cami kayıtsız şartsız,
bütün camilerin en üstünleridir.
[5] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/49-51.
[6] İsra olayının sadece ruhla olduğu görüşünün bir değeri
yoktur. Çünkü eğer ruhla olmuş olsaydı, uykuda olurdu ve Allah;
"İnsanlara anlatma, seni yalanlarlar" demez, Hz. Ebu Bekir, sıddık
lakabıyla şereflendirilmez ve Kureyşin de yalanlama imkanı olmazdı. Çünkü rüya
kelimesi, uyanıkken görme manasına da kullanılır. En büyük delil ise hiç
şüphesiz o, onu sidretül müntehanın yanında başka bir kere (daha) gördü. Yani
Rasûlüllah cebraili isra ve miraç gecesinde, Mekke'de ilk kez gördüğü gibi
gökte cennette başka bir kere daha görmüştür.
[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/51.
[8] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/52-53.
[9] Ayette israiloğullanna şükür görevinin hatırlatılması
söz konusudur. Yani Nuh şükrettiği gibi sizde bu nimetlerime şükredin. Aynı
şekilde onlar için şu şekilde bir ima da söz konusudur. Eğer onlar şükretmezse,
Nuhun kavmi hesaba çekildiği gibi onlarda çekileceklerdir.
[10] Buradaki âyetlerde israiloğullarının Yuşa b. Nun'u
Kudüs bölgesini fethinden sonra Amelikahlann oradan kovulmasından, ilk kez
devletin kurulmasından başlayarak, son olarak onların 135 tarihinde Romalılarca
sürülmesine kadar olan kısa tarihleri anlatılmıştır. Âyetler bu tarihi iki
kısma ayırmıştır. İlki Yuşab. Nun'un devletinden başlar, onların yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmasına kadar devam eder. Allah onlara Babiİleri hakim kılmış
ve onlarda İsrailoğullarının devletini yıkmışlar, onların mülklerini para ile
almamışlardır. İs-railoğullan dağınık bir halde iken Talut'u lider yapıp
Allah'ın nebisi Huzey-kılın zamanında Talut'la beraber, Babillerle savaşıp
onları yeninceye kadar devam etmişlerdir. İşte bu âyettte işaret edilen budur.
Çünkü İsrailoğullannın Talut, Davud ve Süleyman, zamanında büyük bir devletleri
olmuş bu devlet, onlar fasıkhk yapıp da azabı hak edip Allah'ın da onlar
üzerine Babilli olan Buhtunnasr adındaki lideri musallat kılmasına kadar devam
etmiştir. Buhtün-nasr Sü-leyman mamedini yakmış, Darusselamı yani Süleyman
(a.s.)'ın ülkesini yıkmış ve orayı harab ve perişan bir vaziyette bırakmıştır.
İşte bu, ikinci kere diye ifade edilen kısımdır. Sonra Allah onlara umulur ki
Rabbiniz size merhamet eder âyetiyle verdiği sözü tutmuş, İsrailoğullan da bir
araya gelmişler, uzun zaman sonra tekrar devletleri olmuştur. Onlar tekrar
sapıklığa düşmüşler. 135 yılında Allah İsrailoğullannın başına Romalıları
musallat kılm|ş, Romalılar onların memleketini istila etmiş ve onları yeryüzüne
dağıtmışlardır.
[11] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/53-55.
[12] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/55.
[13] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/56.
[14] Şu daha önce geçmiştir: Allah bu âyetteki vadini
yerine getirmiştir. Allah onlara acımış onların hali düzelmiş ve doğru yol
üzre olmuşlar, tekrar devletlerini kurmuşlar, bir müddet mutlu olarak
yaşamışlar sonra tekrar zulme ve ahlaksızlığa döndüklerinde Allah'ta onların
aleyhine dönmüş Romalıları onlara hakim kılmış, onlar, İsrailoğullarmı öldürmüş
ve esir almışlardır. Bu hadise M.S. 135 yılında olmuştur. O günden itibaren
İsrailoğullarının hakimiyeti sona ermiştir Müslümanlar tarafından fethedilene
kadar Darusselam Süleyman (a.s.)'ın.yurdu olan (İlya) Romalıların elinde
kalmıştır. Burası, Hz. Ömer (r.a.) zamanında hicretin 16. senesinde sulh
yoluyla fethedilmiştir. Darusselam bugün İlya olarak isimlendirilir.
[15] Hasır, etrafı çevrilen bu sebeple kimsenin çıkamadığı
yere yani hapishaneye denir. Hasır fail vezninde hasır anlamında veya meful
vezninde mahsurunfih anlamındadır. Tefsirde hapishane olarak tefsir
edilmiştir. Çünkü hapishane içinde bulunanı kuşatmakta ve oradan hiç kimse
çıkamamaktadır.
[16] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/56-58.
[17] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/58.
[18] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/59-60.
[19] Bu ifade, insanların elinde bulunan, kalplerde
korunmuş ve satırlara yazılmış Kur'an'a işaret vardır. Bu duruma işarette aynı
zamanda diğer kitaplar arasındaki onun yerini yükseltme ve şanını yüceltme söz
konusudur.
[20] İbni Abbas ve bazı alimler şöyle diyor: "Bu,
insanın sıkıntı anında kabul edilmesini istemediği bir şeyle kendisine ve
çocuğuna beddua etmesidir. Mesela, "Ey Allah'ım, onları yok et,"
gibi."
[21] Rivayete göre Hz. Âdem'e Allah ruhu üfürünce ruh
göbeğine ulaşmış, Âdem de bedenine bakıp ayağa kalkmaya kalkışmış fakat gücü
yetmemiştir. Bu sebeple Allah; "İnsan çok acelecidir." buyurmuştur.
İbn Abbas diyorki: İnsanın aceleciliğinin delillerinden bir ianesi de daha
sonra olacağa nisbetle azda olsa çokta olsa hemen olanı tercih etmesidir.
[22] Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a.) ve katade diyor ki;
"Mahu'dan maksad, ayın ışığının güneşinkinden az olup gecenin gündüzden
ayırdedilmesi için ayda oluşan kara lekelerdir." tefsirde geçen yorum ise
daha uygundur.
[23] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/60-61.
[24] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/61-62.
[25] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/63.
[26] Kitabın açılmasının sebebi hakkında alimler şöyle
demişlerdir; "Bunun sebebi, insana iyiliklerin bir an önce verilmesi ve
kötülükler sebebiyle azarlan-masıdır."
[27] Söylendiğine göre bu âyet, Velid b. Muğire hakkında
inmiştir. Çünkü O, Mekke
halkına şöyle demişti; "Bana uyun, Muhammedi inkar edin, sizin
günahlarınız bana olsun." âyet onun hakkında inse bile böyle diyen herkesi
kapsar.
[28] Aiş (r.a.) e, bu âyet ile İbni Ömer'in şu sözüne
itiraz etmiştir. İbni Ömer demiş-
tir ki: "Yakınlarının ağlamasiyla ölüye azab edilir." Hz. Aişe
buna şu şekilde itiraz etmiştir. Ölü, kendisine ağlamayı vasiyet ettiyse, onun
günahı olur, aksi durumda ölüye günah olmaz.
[29] Mutezile rasulû akıl olarak tevil etmiştir.
[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/63-65.
[31] Allah'ın hiç bir kavmi uyarıp korkutacak elçi
göndermeden azap etmeyeceği konusundaki adaleti tecelli etmiştir. O kavim eğer
yalanlama ve inkârda ısrar ederse, Allah o zaman azab eder. Burada gündeme
fetret, yani iki peygamber arasındaki peygamber olmayan donem insanı
gelmektedir. Onlara Allah'ın daveti tebliğ edilmemişken azab edilirler mi,
yoksa azab edilmezler de onların durumu elçi gelen kavmin durumundan daha mı
iyi olur? Bu soruların cevabı şudur; Rasûlüllah'tan gelen sahih hadiste şöyle
buyrulur; "Dört sınıf insan, kıyamet günü delil getirirler. Hiçbir şey
işitmeyen sağır, deli olan kişi, çok yaşlı piri fani. Yani çok yaşlılıktan
dolayı akli dengesini kaybeden ve fetret devrinde Ölen... Sağır; "Ey
Allah'ım, İslâm, ben hiç bir şey duymazken geldi," der. Fetret devrinde
ölen; "Ey Allah'ım, bana senin elçin gelmedi ki, ona itaat için yolunu
tutayım. Deli der ki: Ey Allah'ım islâm geldiğinde benim aklım ermiyordu. Piri
fani de der ki: Ey Allah'ım benim aklımın ermediği bir dönemimde İslâm geldi.
Aklım ermedi ki îslâm'a uyayım. Allah onlara şöyle haber gönderir: "Haydi
ateşe girin," nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, eğer onlar oraya
girmiş olsalar, orası onlar için güvenli ve serin olur, oraya girmeyen kişi,
sürüklenir. Bu hadisten anlaşılan şudur: Cennet ehlinden birkısmı kıyamet günü
itaat edecek ve cehenneme girecek fakat orada azab edilmeyecek ve cennete girecektir.
Cehennem halkından bazısı da kıyamet günü karşı gelecek, cehenneme girecek ve
orada ebediyyen kalacaktır. Bu imtihan sırasındaki karşı gelme ve itaat,
insanın dünyadaki durumunu göstermektedir. Eğer onlar için teklifin şartları
olan buluğ, akıl, işitme, görme ve davetin ulaşması mevcutsa, kafirlerin
çocukları da bu dört gruba dahildir.
[32] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/65-66.
[33] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/67-68.
[34] Burada anlamın şöyle olması da caizdir. Niyetinin
karşılığı kat kat verilir. Yani on, yetmiş ve yediyüz hatta misliyle sevap
verilir. Ebu Hureyre'ye şöyle denmiştir: "Rasûlüllah'ı şöyle buyururken
işittin mi: "Şüphesiz Allah bir iyiliğin karşılığını bir milyon iyilik
olarak verecektir." Ebu Hureyre şöyle dedi: "Ben Rasûlüllah'ı şöyle
buyururken işittim; "Allah bir iyiliğin karşılığını bir milyar iyilik
olarak verecektir." Yani nietine göre daha da fazla verebilir.
[35] Şu şekilde bir rivayet vardır. Cennet ehli derece
bakımından farklı olacaktır. Çünkü cennet yüz derecedir. Her derece arasında
gökle yer arasındaki mesafe kadar mesafe vardır. Sahih bir hadiste şöyle
geçer; "Üst derecenin sahibi, kendiden daha üst derecede olan illiyyin
halkını sizin sema ufkunda olan yıldızı görmeniz gibi görür.
[36] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/68-69.
[37] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/69-70.
[38] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/71.
[39] Bu âyet, ana-babaya iyiliğin farz, karşı gelmenin
haram olduğu konusunda delildir. Bunun sünnetten delili şudur: Rasûlüllah'a,
Allah'a en sevimli hangi ameldir diye sorulunca, "ana-babaya
iyiliktir," buyurmuştur. RasÛlüllah (s.a.v.) yine şöyle buyurmuştur:
"Büyük günahlardan biri de ana-babaya kişinin kötü söz söylemesidir."
Ashab şöyle demiştir, "kişi ana-babasına kötü söz söyler mi?"
rasûlüllah; "evet, adam birinin babasına kötü söyler, o da onun babasına
kötü söyler, o onun anasına söyler, o da onun anasına söyler,"
buyurmuştur.
[40] Mücahid şöyle demiştir: "Kişi bütün kazancını hak
yolda sarfetse, saçıp savur-muş olmaz. Hak yolun dışında bir kuruşunu bile
harcasa, saçıp savurmuş olur."
[41] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/71-73.
[42] Ebu Davud şöyle rivayet eder: "en sondan bir adam
Rasûlüllah'a geldi ve, "Ey Allah'ın Rasûlü, ölümlerinden sonra ana-babama
yapacağım hiç bir iyilik kalmış mı?" dedi. Rasûlüllah da; "Evet,
onlara dua etmen ve aflarını dilemen, ahidlerini yerine getirmen, dostlarına
ikram etmen onlar dolayısıyla akraban olan kimselerle ilişkini kesmemendir.
Bunlar kaldı," buyurdu."
[43] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/73-74.
[44] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/75-76.
[45] Rivayete göre Peygamberimizden bir şey istendiğinde,
eğer yanında verecek birşey yoksa, Allah katından gelecek rızkı beklerdi. Bu
sebeple bu âyet inmiştir. Dolayısıyla Rasûlüllah (s.a.v.)'den bir şey istenir,
fakat yanında verecek bir şey olmazsa şöyle buyururlardı; "Allah bizi de
sizi de fazlından rızıklandıracaktır." Âyette geçen rahmet kelimesi
beklenilen rızık anlamındadır.
[46] Veli, ister kadın olsun isterse erkek kan (yani kısas)
hakkı olan kimsedir. Sul-
tanın buradaki manası hakim kılmaktır. Dolayısıyla veli isterse
Öldürtür, isterse affeder, isterse de diyet alır.
[47] Katilden başkasını öldürmesin, öldürene misilleme
yapmasın, bir adam yerine, iki veya daha fazla kişi öldürmesin.
[48] Bu cümle yasağın sebebini bildirmektedir.
[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/76-78.
[50] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/78.
[51] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/80.
[52] Bu hikmetle bilgin olmayan şeyin peşine düşme ile
bilgisizce söylenen söz sebebiyle meydana gelen pek çok mefsedat için had
konmuştur, meselâ zanla nesebe ta'n da bulunmak, kötü söz söylemek, yalan,
yalancı şahitlik ve bunun gibi bilmeden zanna dayalı sözlerle meydana gelen
zararlar.
[53] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/80-83.
[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/83.
[55] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/84-85.
[56] Bu cümle "Allah'la beraber başka ilah
edinmeyin," âyetinin bir ayrıntısıdır. Ayet, müşriklerin melekleri
kadınlar olarak isimlendirmesini ve Allah'a nis-bet edilmesini haşgörmeme
manasını ihtiva etmektedir. Çünkü müşrikler, melekler Allah'ın kızlarıdır
diyorlardı. Aüah bunlardan yücedir. Aynı şekilde âyet müşrikleri, yanlış anlama
ve kötü sözlerinden dolayı kınamaktadır.
[57] İbni Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: "İbni
Abbas şöyle demiştir. "Dünya krallarının yaptıkları gibi, Allah'la
münakaşa ve savaş yapmayı isterlerdi." Said b. Cübeyr ise şöyle diyor.
"Öyleyse o ilahlar Allah'ın hakimiyetini ortadan kaldırmak için Allah'a
ulaştıracak bir yol ararlardı. Çünkü onlar Allah'ın (bu durumda) ortaklan olmuş
olurlardı." İbni Abbas'ın söylediği de Said b. Cübeyr'in söylediği gibi
doğrudur. Fakat tefsirde bizim kabul ettiğimiz görüş, âyetlerin manasına daha
uygundur.
[58] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/85-86.
[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/86-87.
[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/88.
[61] Esma binti Ebi Bekr'den şöyle rivayet edilmiştir:
"O şöyle demiştir: "Tebbet Sûresi indiğinde öz kardeşi olmayan Ümmü
Cemil binti Harb elinde taşlar olduğu halde dehşetle geldi ve şöyle diyordu;
"isyan ettik, emrinden yüz çevirdik ve dinine küstük." O sırada Hz.
Peygamber (s.a.v.) Hz. Ebubekir'le beraber Mescid'de oturuyordu. Ebu Bekir
şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlü, o kadın geldi, ben seni görmesinden
korkuyorum." Bunun üzerine Rasûlüllah şöyle buyurdu: "O, beni asla
göremeyecek." Rasûlüllah Kur'an'ı okudu. O kadın Hz. Ebube-kir'in önünde
durdu, Rasûlüllah'ı görmedi. Ebubekir'e şöyle dedi: "Bana arkadaşının
beni hicvettiği haberi geldi. Hz. Ebubekirde; "Hayır vallahi, o seni hicvetmedi,"
dedi. kadın da dönüp gitti."
[62] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/88-90.
[63] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/90.
[64] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/91-92.
[65] Buradaki soru, inkar manasını taşımanın yanında alay
manasını da taşımaktadır.
[66] Mücahid şöyle diyor, "Allah, insanın gözünde yer
ve göklerin büyük görünmesinden dolayı yer ve gökleri kasdetmektedir.
[67] Rasûlüllahın şöyle buyurduğu rivayet edilir;
"siz, kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle
çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel seçin."
[68] Said b. Cübeyr şöyle demiştir: "Kafirler
kabirlerinden "Subhaneke vebihamdi-hi" diyerek çıkarlar."
[69] Bu olayın iki üfürme arasında olduğu söylenmiştir.
Hadise şöyledir: İki üfürme
arasında azab görenlerden azap durdurulur. Bu, kırk sene kadar bir
süredir. Onlar uyurlar. İkinci üfürme olduğunda onlar şöyle derler: "Bizi
kabirlerimizden kim diriltti." Onlar az bir zaman kaldıklarını
zannedecekler.
[70] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/92-93.
[71] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/93.
[72] Bu âyetin Amr b. Ed-Dağne hakkında indiği rivayet
edilmiştir. Hadise şudur: Araplardan bir adam Amr'a kötü söz söyledi ve hakaret
etti. Amr da onu öldürmeye kalkıştı. Az kalsın bir fitne çıkarıyordu. Sebebin
hususiliğine değil lafzın umumiliğine itibar edilir. Bu sebeple âyet insanlara
doğru yolu gösterme ve davet sırasında güzel söz söylemeyi genel olarak
bildiren bir davettir. Yani âyetin manası herkesi kapsar.
[73] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/94-95.
[74] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/95-96.
[75] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/96.
[76] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/98-99.
[77] Şöyle söylenmiştir: Kureyş kıtlıkla imtihan edilince
bunu Rasûlüllah'a şikayet ettiler, Allah ta bu âyeti indirdi.
[78] Âyette korku ve ümit bir arada söylenmiştir. Onlar
sanki kuşun İki kanadı gibidirler. Biri kırılırsa, kuş diğeriyle uçamaz. Bu
nedenle mü'mine onların ikisi de gereklidir. Korku; farzları yerine getirmeye
ve günahlardan kaçınmaya; ümit ise hayırda yarışmaya sevkeder. İnsanın Rabbine
olan dostluğu, bununla tamam olur ve O'nun azabından bu şekilde emin olur.
[79] Âyette kafirlerin ve mü'minlerin mucizeleri istediğine
işaret eden bir ifade vardır. Bu sebeple Allah, peygamberimize toptan helaki
gerektiren mucizeler vermeyişinin nedenini açıklıyor. İlk sebep, öncekilerin
mucizeleri yalanlamalarıdır. İkinci sebep mucizelerle gönderdiğini sadece
korkutmak maksadıyla göndermiştir. Üçüncü sebep Allah'ın, Rasûlüne, Rabbin
kullarını kuşatıcıdır. Onlara gücü yeter. Dolayısıyla sen onlardan korkma ve
onlar için toptan helaki gerektiren mucize isteme şeklinde bilgi vermesidir.
Dördüncüsü İsra ve Miraç mucizesi gibi verilen mucizxler hidayet ve tebliğ için
verilmiştir.
[80] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/99-102.
[81] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/102.
[82] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/103-104.
[83] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/104-105.
[84] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/105.
[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/107.
[86] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/108-109.
[87] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/109.
[88] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/111.
[89] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/112-113.
[90] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/113.
[91] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/115.
[92] Bizim tefsirimizde yer alan görüş en meşhur ve almaya
en uygun olanıdır. Hz. Ömer, oğlu Abdullah, İbni Abbas ve Malik de aynı
görüştedirler. Bazı sahabe ve tabiilerse güneşin "dulukunun"
(meylinin) güneşin batması manasında olduğu görüşünü beyan etmişlerdir. Bu
takdirde âyet güneşin zevali manasını savunanların aksine beş vakit namazı
ihtiva etmektedir.
[93] Tirmizi İbni Abbas'tan şöyle rivayet eder: "Nebi
(s.a.v.) Mekke'deydi ve hicret emredildi. Dolayısıyla bu âyet nazil oldu. Bu
âyet, Allah tarafından Rasûlüne namazda duada ne okuyacağının öğretilmcsidir.
[94] Kur'an'la bedeni rahatsızlıklarada şifa bulunur.
Buhari'de Ebu Said el-Hudri'den şöyle rivayet edilir: "Rasûlüllah onları
otuz süvari olarak gönderdi. Onlar bir kavmin yanında konakladılar ve
kendilerini misafir etmelerini istediler. Kavim bunu kabul etmedi. Kabilenin
reisini akrep soktu. Biri gelerek dedi ki: Sizin aranızda akrep sokmasına
karşı rukye yapacak, okuyacak biri var mı? Onlar da evet var, fakat bize
birşeyler vermedikçe bu okumayı yapmayız" dediler. Kabile, bunun üzerine,
"size otuz koyun vereceğiz" dedi. Ebu said el-Hudri Fatiha suresini
yedi kere okudu ve hasta şahıs iyileşti. Sonuçta otuz koyunu aldı ve onları
Rasûlüllah'a getirdi. Rasûlüllah onlara buyurdu ki: "Kendinizde yiyin,
koyundan bize de yedirin (ikramda bulunun)."
[95] Burada insandan maksad, inanan insan değil, inkar eden
insandır. El-insan keli-
mesinin basındaki el-takısı cins ifade etmek içindir. Dolayısıyla kelime
İslâm'a hidayet bulamamış her kafiri kapsar.
[96] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/115-118.
[97] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/118.
[98] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/119-120.
[99] İbni İshak şöyle rivayet ediyor: "Kureyş Nadr b.
Haris ve Ukbe b. Ebi Muayti Medine'li yahudi alimlerine Rasûlüllah'ın durumunu
sormak üzere gönderdi. Yahudiler onlara şöyle dedi: "Muhammed'e; Ashab-ı
Kehf, Zülkarneyni ve Nuh'u sorun" dediler. Arkasından da şöyle izah
ettiler: "Eğer size ikisini haber verir birinde susarsa, o nebidir. Çünkü
Nuh'un durumunu herkes zaten bilirdir. Eğer Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn halkında
bilgi veremezse siz de O'nun hakkındaki görüşünüzü beyan edersiniz."
Bunun üzerine Allah kehf suresini indirdi. Bu surede Kehf eshabı ve Zülkarneyn
hakkında gerekli bilgiler verdi. Allah bu âyeti indirdi."
[100] Ruh, büyük bir melek olan Cebrail'e isim olarak
verildiği gibi, insan bedeninde
yayılmış gizli ve var olan şeye de denir. Ki insanda ruhun bulunduğunu
düşün-..mek ve anlamak göstermektedir. İşte âyette sorular budur. Onların
sordukları şey onun hakikat ve mahiyetinin açıklanmasıdır.
[101] Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle rivayet edilir:
"İşte şu Kur'an, bir gün sizden alınacaktır. "Bizden nasıl sökülüp
alınacaktır ki, Allah onu kalplerimize yerleştirdi, mushaflara yazdık"
dediklerinde o şöyle dedi: "Bir
[102] Bu âyet, Nadr b. Haris ve başkaları istesek onun
benzerini biz de söyleriz dedik-
lerinde onlara cevap olarak inmiştir. Zahiran" kelimesi yardımcı
anlamındadır.
[103] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/120-122.
[104] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/122.
[105] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/124.
[106] Bu âyet, Mekke'nin Rabianin oğlu Utbe ve Şeybe Ebu
Süryan, Madr b. Haris, Ebu Cehil, Umeyye b. Halef ve Başka ileri gelenleri
hakkında inmiştir. Şöyle ki, onlar bir
[107] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/124-125.
[108] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/125.
[109] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/127.
[110] Rivayet edilir ki, Kureyş'ten bir grup; "ben elçi
oian insandan başka bir şey miyim?" âyetini duyunca, şöyle dedi.
"Senin, Allah'ın elçisi olduğuna kim şahitlik edecek?" Bunun üzerine
bu âyet indi.
[111] Ahirette kâfirler, hakir görülerek yüz ü.stü
uzaklaştırılırlar. Dünya'da da hakir görülerek yüz üstü sürünmeleri de bu
âyetin manası dahilindedir. Bu manaya göre kafirlerin dünyada yüzüstü
sürünmeleri onların dünyada sıkıntı çekmeleri manasına olur. Onlar cehennem'e
girdiklerinde yüzü koyun sürülürler. Bunun delili Enes'in rivayet ettiği iki
ayağı üzere yürüttüğünü yüzüstü yürütmeye kadir deşil midir? hadisidir.
[112] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/127-128.
[113] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/128-129.
[114] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/130.
[115] Tirmizi şöyle bir hadis rivayet etmiş ve sahih
olduğunu söylemiştir. Nesai de Saffat b. Assai el-Muradi'den aynı hadisi
rivayet etmiştir: "İki yahudi'den biri arkadaşına bizi bu peygambere götür,
ona soru soracağız," demiştir. O şahıs da ona; "peygamber deme. Onu
bir dinlersek onun dört gözü vardır, yani çok uyanık bindir," demiştir.
Onlar Rasûlüliah'a gelmişler ona Musa'ya verilen dokuz mucizeyi sormuşlardır.
Rasûlüllah şöyle demiştir: "Allah'a ortak koşmayın, zina etmeyin, Allah'ın
haksız yere öldürmeyi haram kıldığı cana kıymayın, hırsızlık yapmayın, sihir
yapmayın, suçsuz olan kimseyi sultana şikayet ederek öldürttürmeyin, faiz
yemeyin, namuslu kadına iftira etmeyin, harpten kaçmayın. Ey Yahudi topluluğu
sizi cumartesine tecavüz etmekten sakındırırım." Bu söz üzerine iki yahudi
Rasûlüllah'ın eiini Öperek şöyle dediler: "Şehadet ederiz ki, sen
peygambersin." Bunun üzerine Rasûlüllah: "sizi iman etmekten alıkoyan
nedir?" deyince, onlar: "Eğer müslüman olursak, yahudilerin bizi
Öldürmelerinden korkuyoruz," dediler." Bu rivayete göre âyetlerdeki
maksat, Tevrat'ta yer alan hükümlerdir. Bu bir izahtır. Tefsirde olduğu gibi
dokuz âyeti, dokuz mufcize olarak tefsir etmeyi engelleyecek bir şey de yoktur.
[116] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/130-132.
[117] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/132.
[118] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/133-134.
[119] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/134-135.
[120] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/135.
[121] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/136-137.
[122] Müslim'in ibnhi Abbas ve başkalarından rivayetine göre
bu âyet, rasûlüllah Mekke'de iken nazil olmuştur. Rasûlüllah ashabına namaz
kıldırdığında Kur'an okurken sesini yükseltirdi. Müşrikler bunu işitince,
Kur'an'a, indirene ve geldiği kişiye kötü söylerlerdi. "Namazda pek
bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut." Bu
olay Mekke dönemindedir. Sonra sabah
[123] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/137-138.
[124] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup
Yayınları: 5/138.