ISRÂ SÛRESİ 3

Sözlük. 3

Açıklama. 3

Sonuç. 3

Sözlük. 4

Açıklama. 4

Sonuç. 5

Sözlük. 5

Açıklama. 5

Sonuç. 6

Sözlük. 6

Açıklama. 7

Sonuç. 7

Sözlük. 8

Açıklama. 8

Sonuç. 9

Sözlük. 9

Açıklama. 9

Sonuç. 10

Sözlük. 11

Açıklama. 11

Sonuç. 12

Sözlük. 12

Açıklama. 12

Sonuç. 13

Sözlük. 14

Açıklama. 14

Sonuç. 15

Sözlük. 16

Açıklama. 16

Sonuç. 16

Sözlük. 17

Açıklama. 17

Sonuç. 18

Sözlük. 18

Açıklama. 18

Sonuç. 19

Sözlük. 19

Açıklama. 20

Sonuç. 20

Sözlük. 21

Açıklama. 21

Sonuç. 22

Sözlük. 23

Açıklama. 23

Sonuç. 24

Sözlük. 24

Açıklama. 24

Sonuç. 25

Sözlük. 25

Açıklama. 26

Sonuç. 26

Sözlük. 27

Açıklama. 27

Sonuç. 28

Sözlük. 29

Açıklama. 29

Sonuç. 30

Sözlük. 30

Açıklama. 30

Sonuç. 31

Sozluk. 31

Açıklama. 32

Sonuç. 32

Sözlük. 33

Açıklama. 33

Sonuç. 34

Sözlük. 34

Açıklama. 34

Sonuç. 35

Sözlük. 35

Açıklama. 35

Sonuç. 36


ISRÂ SÛRESİ

 

1- Eksiklikten uzaktır O Allah ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid'i

Aksu'ya yürüttü. O'na âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye böyle yaptık. Gerçekten  O işiten,görendir.

 

Sözlük

 

Teşbih ederim. Allah'ı yücelik ve kemaline uygun olmayan herşeyden tenzih ederim. Beri kılarım. O, şanı yüce olan Allah'tır. Kulu ve Rasûlü Muhammed'i.  Mekke'deki Mescidi Haram'dan. Kudüs'te bulunan Mescid-Aksa'ya. Âyetlerimizden. Kudretimizin şaşılacak hikmetlerinden ve de­lillerinden. [1]

 

Açıklama

 

Yüce Allah kendini, müşriklerin kendisine nisbet ettikleri ortaklar, kız­lar ve sonradan olanların sıfatlarından münezzeh kılmış ve şöyle buyurmuş­tur:

"Kulum [2]yani Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Haşim el-Kureyşi el-Adnaniyi," geceleyin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan, etrafını mü­barek kıldığımız Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya delil ve hikmetlerimizden bir kısmını göstermek için götüren Allah, her türlü noksanlıktan münezzehtir."[3]

Hz. Peygamber (s.a.v.) Ümmü Haninin evinden çıkarılmış, kalbi zem­zem suyuyla yıkanmış, Mekke'deki iman ve hikmetle doldurulmuştur. Daha sonra Allah onu Mescid-i Haram'dan Beyti Makdis'te (Kudüs'te) yer alan Mescid-i Aksa'ya gece vakti götürmüştür.

Allah Hz. Peygamber için Mescid-i Aksa'da bütün peygamberleri top­lamış, peygamberimiz de imam olarak onlara namaz kıldırmıştır. Böylece de bütün peygamberlerin imamı ve sonuncusu olmuştur. Sonra Allah O'nu ardar-da semalara çıkarmış, yanında Cennetin tabakalarından biri olan cennetül-meva'mn bulunduğu Sidretü'1-mün-teha'ya yani peygamber efendimiz AUah-u Teâlâ ile görüşmeye giderken uğradığı duraklardan bir durağa varıncaya ka­dar Rasûlüllah her semada oranın ibadetçilerini bulmuştur. Sonra Rasûlüllah, kalemlerin cızırtısını duyduğu bir seviyeye ulaşıncaya kadar Allah onu yükseltmiştir. Ayette geçen Mescid-i Aksa'nın etrafını mübarek kılmaktan maksad, etrafının ağaçlar, nehirler ve meyvalarla mübarek kılınmasıdır. Mes­cid-i Aksa'nm [4]içine gelince orada bol bol namaz kılınmasından dolayı dini bereketin olmasıdır. Çünkü orada namaz kılmak, sevap açısından 500 namaza denktir.

"Ayetlerimizden bir kısmını göstermek için," ifadesi, İsra (gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gidiş) ve Miracın sebebini ifade eder. Sebeb şudur: Allah kulunu, en yüce melekut alemindeki (ruhlar alemindeki) insanı hayrette bırakan yaratışım göstermek ve de vahiy yoluyla bildiklerini müşa­hede ve gözle görerek bilmesi için gece yola çıkarmış ve göklere yükseltmiş­tir. "O, işitendir, görendir," demek; O, kullarının sözünü duyan, onların hâl ve işlerini gören demektir. O'nun hikmeti, iman edenlerin imanları artsın, şüphe edenler iyice şüpheye dalsın ve küfür ve inatları artsın diye, bu, insanı hayrette bırakan İsra olayının olmasını gerektirmiştir. [5]

 

Sonuç

 

1-  Peygamberimizin îsra ve Miracının ruh ve bedenle[6] beraber Mes­cid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya, oradan yüce semalara kalemlerin cızırtı­sını duyacak bir seviyeye varıncaya kadar olduğu inancı ortaya konmuştur. Allah orada O'na vahyettiğini vahyetmiş ve O'na ve ümmetine beş vakit na­mazı farz kılmıştır.

2-  Camilerin üstün olanı üç tanedir. Bunlar, Mescid-i Haram, peygamber (s.a.v.)'in mescidi ve Mescid-i Aksa ve Mescidi Haram'ım üstün oluşları â-yetle ifade edilmiştir. Rasülüllah'm mescidi ise işaret ve ima ile açıklanmıştır. Çünkü Aksa (en uzak) kelimesi uzak bir yer demektir. Bu uzak yer peygam­berimizin mescidi, en uzak mescid ise Mescidi Aksa'dır.

3-  İsra ve miracın hikmeti açıklanmıştır. Hikmeti, Rasülüllah'm bizzat sözleriyle, inandığı ve vahiy yoluyla bildiği şeyi görmesi ve Rasûlüllah'a göre gayb olanın gözle görülmeyip duyuyla algılanamayamn, gözle görülür olma­sıdır. [7]

 

2-   Biz Musa'ya Kitab  verdik  ve  onu İsrailogutlarına   "Benden başka  bir vekil tutmayın!" diye  bir kılavuz yaptık,

3-    Ey   Nuh   ile   beraber   gemide   taşıdıklarımızın   çocukları, doğrusu o Nuh,  çok şükreden bir kuldu.  Siz de atanız gibi olun.

4-   Kitab'da  İsrailoğullarına  şu  hükmü   verdik:   "Siz  o  ülkede iki   kere    bozgunculuk   yapacaksınız    ve    çok   böbürleneceksiniz, zorbalık    edeceksiniz."

5-   Birincisinin   zamanı   gelince   üzerinize   çok  güçlü   kulları­mızı  gönderdik,   evlerin   aralarına  girip   sizi   araştırdılar.   Bu,   ya­pılması gereken  bir vaad idi.

6-  Sonra   tekrar   size,   onları   yenme   imkanı   verdik   ve   sizi mallarla,   oğullarla   destekledik   ve   savaşçılarınızı   çoğalttık.

 

Sözlük

 

Biz Musa'ya kitabı, yani Tevrat'ı verdik.Ve onu hidayet kıldık. Ve o Musa'nın kitabını İsraüoğuUar:

doğru yola ileten bir hidayet kaynağı yaptık.Vekil. Koruyucu veya kefil.Taşıdıklarımız. Nuh'la beraber gemide taşıdıklarımız.Ve hükmettik.Kitabta. Tevrat'ta.Büyük bir azgınlık.Birincisi. O iki şeyden ilki. i Evlerin arasında araştırdılar.Geri dönülemeyecek, yerine getirilmesi gereken bir vaaddi. [8]

 

Açıklama

 

Yüce Allah, gece vakti kulunu Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya götürdüğünü ve Mescid-i Aksa'nm Hz. Musa'ya Tevrat'ı verdiği yer olduğunu haber veriyor. Şu halde Yüce Allah, Hz. Muhammed'e ve O'nun ümmetine İsra ve Miraçla Hz. Musa'ya da İsrailoğullarına hidayet olsun diye kitabı ver­mekle lutufta bulunuyor. O Allah aynı şekilde İsrailoğullarına karşı da lutufta bulunmuştur. Hamd ve iyilik sadece O'na aittir.

"Biz o kitabı İsrailoğulları için, benden başkasını vekil edinmeyin diye, mutluluk ve kemal yollarına ulaşacakları yol, yani açıklama yaptık." Biz Mu­sa'ya kitabı verdik. Onların Rableri ve nimetlerinin vericisi ben iken işlerini benden başkasına havaleyle ve benden başkasına tevekkülle bana şirk koş­muş olacaklarını açıkladık. Benden başkasını koruyucu edinmemeleri için Tevrat'ı îsrailoğulları için hidayet yaptık. Ey Nuh'la beraber gemide taşıdıkla­rımızın çocukları."[9]"Hz. Nuh'un, beraberinde olanlarla birlikte gemide Nuh'u kurtarmamız dolayısıyla şükretmesi gibi siz de bana şükredin. Doğrusu Hz. Nuh çok şükreden bir kuldu. Dolayısıyla siz de O'nun benzeri olun, sadece bana ibadet ederek bana şükredin, bana itaatten ayrılmayın ve bana başka­sını ortak koşmayın.

Biz kitapta İsrailoğulları için şu hükmü verdik: Siz o ülkede iki kere boz­gunculuk yapacaksınız ve çok böbürleneceksiniz."

Yüce Allah bu âyette şunu haber veriyor: Allah (c.c.) İsrailoğullarına onlar hakkındaki hükmünü haber vermiştir. Bu hüküm onların kitapları Tev­rat'ta mevcuttu. Onlar yeryüzünde isyan işleyerek ve günahlara dalarak boz­gunculuk yapacaklar ve Allah'a karşı cüretkar davranarak, insanlara zulmede­rek yeryüzünde böbürleneceklerdir. Allah'ın verdiği hüküm, şüphesiz olacak­tır. Birincisinin zamanı geldiğinde üzerinize harb konusunda çok güçlü kulla­rımızı gönderdik. Bu olay, onlar bozgunculuk yapıp dinin sınırlarını çiğneyerek ve Allah'a itaatten yüz çevirerek neticede peygamberleri Ermiya (a.s.)'ı öldürmek suretiyle zulmettiklerinde büyük bir savaşla helak olmaları meyda­na gelmişti. Bu olay azgın Calut'un saltanatı zamanında olmuştu. Onlarla A-rap yarımadası topraklarında savaştı ve Allah'ın; "evlerin arasına girip araş­tırdılar," âyetinde haber verdiği şeyi askerleriyle beraber onlara yaptı. Onlar, bozgunculuk yapmaları ve büyük azgınlıkları nedeniyle Allah'ın İsrailoğul-lanna bir cezası olmak üzere bozgunculuk ve haksızlık yaparak ve sokak so­kak yahudileri araştırıp bularak öldürmüşlerdir. Bu, yerine getirilecek bir vaaddi. Yani onlar için birincisinde meydana gelen harab olma ve öldürme [10]işi ve bunun sebeblerinden bazısı Allah'ın yerine getirmeyi vaad ettiği bir şeydi ve Yüce Allah onlar için vaadini yerine getirdi. Çünkü Yüce Allah bir hükmü vermiş, onların kitaplarında onlara da bildirmişti.

"Sonra size onları tekrar yenme İmkanı verdik."

Yani uzun senelerin ardından işkence altında ve uzaklaştırılmış iken on­ların arasından bir delikanlı çıkmış ve onlar için kendilerini cihada sevkedecek bir lider belirlenmesini istemişti. Bu olay, aynen Bakara suresinde geçtiği gibidir. Onlar cihad etmişler Davud (a.s.), Calut'u öldürmüştü.

"İşte sonra tekrar size onları yenme İmkanı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık," âyetinin manası budur. Onların malları ve evlatları artmış Hz. Davud ve Hz. Süleyman (a.s.) zaman­larında bütün aleme hükmeden bir devletleri olmuştu. [11]

 

Sonuç

 

1-  Âyetlerde Yüce Allah'ın kendi yolunda gitmeleri şartıyla bütün ümmetleri üstün kılışı açıklanmıştır.

2-  Kitapları indirmenin sim açıklanmıştır. Bu sır, insanların Allah'a iba­dete ve bu konuda O'nu tek kabul etmeye iletilmesidir.

3-  Verdiği nimetler karşısında Allah'a şükretmek gerekir. Çünkü Hz. Nuh (a.s.) yediğinde, içtiğinde, giydiğinde ve ihtiyacını giderdiğinde; "elham­dülillah" derdi. Bu sebeple ona "çok şükreden kul" denmiştir. Yine Rasûlüllah ve kıyamete kadar O'nun ümmetinden olacak salihler de aynı şekildedirler.

4-  Allah'ın hükmettiği şey olacaktır, vaadettiği şey gerçekleşecektir. Buna inanmak farzdır.

5-  Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, zulüm ve böbürlenmek yerilmiş ve bunların kötü sonucu açıklanmıştır. [12]

 

7- iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötü­lük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir. Son taşkınlığınızın za­manı  gelince yine  öyle  kullar göndeririz ki, yüzlerinizi  kötü  duru-

ma soksunlar üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebeb olsun­lar ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid'e (Kudüs'e) girsinler ve ele  geçirdiklerini   mahvetsinler.

8- Bundan sonra belki Rabb'iniz size acır, ama siz bozgun­culuk yapmaya dönerseniz, biz de sizi cezalandırmaya döneriz. Cehennemi,  kâfirler  için  kuşatıcı  bir zindan  yapmışızdır!

 

Sözlük

 

Eğer güzel yaparsanız. İhlasla ve farz kılındığı şekilde eda et­mekle Allah'a ve Rasûlüne itaati güzelce yaparsanız.

İ Kendinize iyilik etmiş olursunuz. Yani ecir, sevab ve güzel karşılık başkasına değil size döner.

Eğer kötülük yaparsanız. Kötülüğünüzün kötü sonucu size ait­tir.

Diğerinin vakti. İlkine karşılık olan ikinci taşkınlığınızın za­manı geldiğinde. Bunun zamanı geçmiştir.

Yüzlerinizi kötü duruma soksunlar . Yani hüznün kararması, ' zelilliğin kederi ve sıkıntıyla onu çirkinleştirsinler.

Mescide, Kudüs'e girsinler.Galib geldikleri İsrailoğullarının diyarım mahvetsinler.Eğer siz dönerseniz, biz de döneriz. Eğer siz fesat ve isyana tekrar dönerseniz. Biz de size başkasını hakim kılmaya döne­riz.Kuşatıcı, hapis yeri, hapishane ve üzerine oturacakları yatak yapmışızdır. O, onları altlarından ve üstlerinden kuşatır. [13]

 

Açıklama

 

Âyetler, İsrailoğullanndan söz etmeye devam ediyor. Sonra Yüce Allah (c.c.) kitaplarında onlar için verdiği hükmü açıklıyor. Bu hükme göre onların, iki kere yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp büyüklük taslayacakları, ilkinin vakti geldiğinde Allah onların üzerine kuvvetli ve sert kulları göndereceği, ki bunlar Calut ve ordularıdır, onlar İsraüoğullarım öldürmüş ve esir almışlardır sonra

onları tekrar yenme imkanı vereceği ve onlara karşı zafer kazanacakları, Da­vud'un Câlut'u öldüreceği ve İsrailoğullarının büyük bir devletinin olacağı, bu devletin adam bakımından devletlerin en kalabalığı ve en genişi olacağı, bu­nun da ancak onların Allah'ın kitabını tatbik ve o'nun hükümlerini yerine getir­mek suretiyle Allah'a dönmeleriyle olacağını haber veriyor. Burada Yüce Al­lah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Eğer siz hakka uymak, emredileni yaparak ve yasaklanandan kaçına­rak Allah'a ve Rasûlüne itaat etmek ve beşeri ıslahatta Allah'ın kanunlarına sarılmak suretiyle iyilik ederseniz, mükafatınızı alırsınız. Eğer Allah'ın emir­lerini ihmal etmek ve arzulara heveslere dalmak suretiyle kötülük ederseniz, bütün bunların neticesi, Allah'ın adaleti gereği size gereken cezayı verir. Kim bir kötülük isterse, onunla cezalandırılır. Kendisi için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulamaz.""İkincinin vakti geldiğinde."Bu, birinciden sonra olan ikincidir. Yani İsrailoğullarına gelen birinci azaptan sonra ikinci azaptır. Aynı şekilde Allah onların üzerine kullarını gönderir. Bu kullar, Buhtunnasr ve ordusudur.Allah onları, İsrailoğullarının yüzlerini, başlarına getirdikleri keder üzüntü ve hor görülme sebebleriyle ka­rartmaları ve daha önce girdikleri gibi tekrar Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) gir­meleri, ele geçirdikleri memleketlerini mahvetmeleri için onları göndermiştir. Bu, onların Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya ve pek çok âlimi öldürmelerinden ve de aralarında kötülüğün, zulmün ve her türlü ahlaksızlığın zuhur etmesinden sonra başlarına gelmiştir. Nitekim bunu Rasûlüllah haber vermiştir.

Yüce Allah buyuruyor ki:"Bundan sonra belki Rabbiniz size acır."[14]Bu onlar için büyük bir hayırdı. Eğer doğru sözle istemiş olsalardı onu elde ederlerdi. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler. Şeriata isyan edip, Allah ve Rasûlüne karşı gelerek yaşadılar. Eğer siz dönerseniz biz de döneriz demek, eğer siz fısk ve kötülüğe dönerseniz, biz de dilediğimiz kullarımızı size hâkim kılmaya döneriz demektir. Allah vaadettiği şeyi yerine getirmiş, onlara Rasû-lü Muhammed'i ve mü'minleri hakim kılmıştır. Rasûlüllah Kaynuka ve Nadi-roğulları olan yahudileri Medine'den çıkarmış ve yine başka bir yahudi kabile­si olan Kureyzaoğullarını öldürmüştür. Aynı şekilde Allah yahudilere Avrupa krallarını hakim kılmış, yahudileri kovmuşlar, onlara zulmü maruz görmüşler, uzun yıllar boyu yahudilere kötü eziyetler etmişlerdir. Bütün bunlar yahudile-rin kendi ahlaksızlığı ve zulümlerinden dolayı başlarına gelmiştir."Biz cehennemi kâfirler için kuşatıcı yapmışızdır. "[15]Dünya azabı, zalimlerin hükümranlığıyla ve o zalim idarecilerin, îsrail-oğullarınm hürriyetlerini almaları, yahudileri öldürerek ve esir alarak onlara işkence yapmalanyla ise de ahîret azabı cehennemde alıkonma ve hapsedil­mekle olacaktır. O cehennem kâfirler için kuşatıcı olacaktır. Cehennemden Al­lah'ın hükümlerini inkar eden verdiği nimetlere, hükümlerini ihmalle farzları terketmekle, sünnetlere Önem vermemekle ve de arzu ve heveslere dalmakla nankörlük eden hiç bir kâfir çıkamayacaktır. [16]

 

Sonuç

 

1- Allah'ın vaadi doğrudur.

2-  Rasûlüllah'm peygamberliği ortaya konmuştur. Çünkü geçmiş pey­gamberlerin hayatlarını anlatan gayıp haberlerini ancak kendisine vahiy gelen bir peygamber anlatabilir.

3-  Bu âyetlerde; "kim iyilik ederse; kendisi lehine, kim de kötülük eder­se, kendisi aleyhinedir," kaidesi açıklanmıştır.

4-  Allah'ın rahmet ve ihsanından Ümit kesmemek gerekir. Sıkıntı zamanı uzasa bile, sıkıntının kalkması ve ondan daha iyi bir durumun gelmesi her za­man mümkündür.

5-  Allah kâfirler için hem dünyada hem de ahirette cezalarını verecektir Mü'minlerden günahkar olanlar da aynı şekildedirler. [17]

 

9-   Gerçekten  bu Kur'an  en  doğru yola  iletir ve  iyi  işler ya­pan müzminlere,  kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler.

10-  Ahirete  inanmayanlara da acı bir azab  hazırlamışızdır.

11-   İnsan,  hayra  dua  eder gibi,   şerre  dua  etmekte  hayrı  is­ter gibi  şerri istemektedir.  İnsan pek acelecidir.

12-   Biz   gece   ve   gündüzü,   (kudretimizi   gösteren)   iki   âyet yaptık.   Gecenin   ayetini   sildik,   gündüzün   ayetini  aydınlatıcı  yap­tık   ki   hem   Rabb'inizin   lutfunu   arayasınız   ve   hem   de   yılların sayısını  ve  hesabı  bilesiniz.  Biz  her şeyi açık açık anlattık.

 

Sözlük

 

En doğru ve adil yola.Onlar için büyük bir ecir vardır. Bu ecir selam yurdu olan cen-nettir.

Biz onlar için elim bir azab hazırladık. Bu azab, kıyamet gü­nünde cehennem azabıdır.Ve insan şerle dua eder. İnsan sıkıntı ve öfke anında kendine ve ailesine kötülükle beddua eder.ı İnsan çok acelecidir. Yani aklına gelen şeyden çok çabuk et­kilenir dolayısıyla düşünüp tefekkür etmez.İki âyet. Allah'ın varlığına, kudretine, ilmine, rahmetine ve hik­metine işaret eden alametler.Gecenin âyetini aydınlatıcılık halinde ortadan kaldırdık. Gün­düzün ışığını güneşin batımım takip eden karanlıkla sildik.İnsanların kendisiyle, yani gündüzün ışığı sebebiyle görecek­leri aydınlatıcı kıldık.Senelerin sayısı ve hesap. Senelerin sayısını, sona erişini, başlangıcını, gündüz ve gecenin saatlerini, günler haftalar ve aylar gibi vakitlerini bilmeniz için. [18]

 

Açıklama

 

Yüce Allah (c.c.)'ın haber verdiği gibi; "geceleyin Mescid-i Haram'dan Mescidi Aksa'ya götürdüğü kulu ve Rasûlü Muhammed'e," indirmiş olduğu Kur'an-ı Kerim,[19] kendisinde mevcut olan deliller, hükümler ve öğütlerle, en doğru ve düzgün olan yola iletir. Bu sapasağlam din, iki cihanda saadet ve şerefin yolu olan İslâm dinidir. Bu Kur'an iyi işler yapanlara yani Allah'a, Rasûlüne, Allah'a kavuşacağına müjde ve tehdidine inanan ve salih ameller İşleyen kimselere büyük bir ecir olduğunu müjdeler. Salih amel günah ve is­yanları terkettİkten sonra farz ve nafilelerin yerine getirilmesidir. Büyük ecir cennettir. Aynı şekilde âyet, ahirete inanmayanlara da elim bir azabın hazır­landığını haber veriyor. İnsan hayra dua ettiği gibi[20] şerre de dua eder. Allah (c.c.) zayıflık anında ve işlerin neticesinin kavrayışının kıtlığı zamanında in­sanın şöyle olduğunu haber veriyor:

"İnsanın sıkıntı ve öfke anında, yapmış olduğu duasını Allah kabul ede­cek olursa, duasının neticesinin ne olduğunu düşünmeden kendine ve ailesine beddua eder. İnsan hayırlı dua ettiği gibi şerli de dua eder. İnsan çok aceleci­dir."

Yani insan Kur'an'ın edebiyle edeplenmediği ve onun ahlakıyla ahlaklan-madiği sürece bütün işlerde acele eder; [21] insanın tabiatı budur. Eğer o, Kur'an'm metodu üzere doğru istikamet üzere olursa, onun bu durumu değişir ve yumuşak, sabırlı ve olgun bir hâl sahibi olur.

"Biz geceyi ve gündüzü iki âyet kıldık."

Yani varlığımıza, kudretimize, ilmimize ve hikmetimize işaret eden iki delil yaptık.

"Gecedeki delilleri, ışığını yok ederek sildik."[22]

Gündüz âyetini de aydınlatıcı yaptık. Yüce Allah böyle yapmasının seb­ebini şöyle açıklıyor:

"Rabbinizin lütfunu arayasmız."

Gündüzki çalışma ve gayretle rızkınızı arayasınız. Bu işin birinci yönü, diğer bir diğer yönü ise: yıllarını sayısını ve hesabı yani senelerin adedini bitişini, başlangıcını, gündüz ve gecenin saatlerinin hesabını, günler haftalar ve aylar gibi vakitleri, dünyevi ve uhrevi maslahatlarınız buna bağlı olduğun­dan bilesiniz.

"Biz her şeyi açık açık anlattık."

İnsanın saadet ve kemali konusunda ihtiyaç duyulan her şeyi, en doğru yola ileten bu kitapta anlattık. [23]

 

Sonuç

 

1-  Ayetlerde, insan için saadet yolu olan İslâm'a iletmesi sebebiyle Kur'an'ın fazileti anlatılmıştır.

2-  Müjde ve tehdit; salih amel işleyip, İslâm'ın emirlerini yerine getiren mü'minler için müjde, İslâm'ın emirlerini inkar eden kafirler için ise bir tehdit­tir.

3- Kur'an âdabıyla ve nebevi ahlakla eğitilmeden önceki insanın durumu açıklanmıştır.

4- Gece ve gündüz Allah'ın varlığına işaret eden, O'nun ilim, kudret ve ilahi idaresini ortaya koyan iki delildir.

5- Hesab bilme ve öğrenme teşvik edilmiştir. [24]

 

13-   Her insanın  tair(kuş)ini  boynuna  bağladık,  kıyamet günü onun  için,  açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız:

14-   "Kitabını  oku,  bugün  nefsin  sana  hesapçı  olarak yeter!" deriz.

15-   Kim  yola  gelirse   kendisi   için  yola  gelmiş   olur,   kim   de saparsa   kendi   aleyhine   sapar.   Hiçbir  günahkar,   başkasının   gü­nah   yükünü   taşımaz.   Biz   elçi  göndermedikçe   azab   edecek   deği-

liz.

16-    Biz   bir   kenti   helak   etmek   istediğimiz   zaman    onun varlıklarına   emrederiz.   (Burada   emir,   yöneltmek   veya   çoğaltmak anlamındadır.   Yani   helak   etmek   istediğimiz   ülkenin   varlıklarını yöneltiriz   veya   çoğaltırız)   orada   kötü   işler  yaparlar.   Böylece   o ülkeye  azap  kararı gerekli olur,  biz  de  orayı darmadağın  ederiz.

17-   Nitekim  Nuh 'dan   sonra   nice   kuşakları  helak  ettik.  Kul­larının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabb'in yeter.

 

Sözlük

 

Ameli. Amelini ve onun için takdir edilen mutluluğu ve mut­suzluğu.

Boynunda. Yani ondan ayrılmaz ta ki onu bitirinceye kadar. Sana hesapçı olarak, j Hiç kimse başka bir kimsenin yükünü taşımaz.

Varlıklılarına. Kendilerine nimet verilmiş olan zengin ve ileri gelenlerine.

Söz yani azab onlara hak oıdu. Biz nicelerini helak ettik. Geçmiş asırlarda yaşayanlardan. Haberdar görücü. Kullarının günahlarını gören ve bilendir. [25]

 

Açıklama

 

Yüce Allah şunu haber veriyor:

"Kudretinin büyüklüğü, ilmin genişliği ve idaresindeki hikmeti sebebiy­le," insana, kendisi için hükmettiği ameli ve bu amelin neticesinde oluşacak her iki âlemdeki mutluluğu ve mutsuzluğu açıklamıştır. Allah bu hükümleri kendisine, muhalefet edemeyeceği hiç bir şekilde geri kalamayacağı şekli de açıklamıştır. Öyle ki sanki Allah'ın bu hükümleri o kişinin boynuna bağlanmış­tır. İşte şu âyetin manası budur.

"Biz her insanın amelini boynuna bağladık." Kıyamet günü onun için

açılmış olarak[26] bulacağı bir kitap çıkarırız."

Yani kıyamet günü Allah her insan için işlediği kitabı çıkarır, kişi onu önünde açılmış olarak bulur. Ona denir ki: Sana bütün amelini sayan kitabını haydi oku, o kitap ne ufak ne de büyük günah ve sevaptan hiçbir ameli ihmal etmemiştir.

"Bugün hesabçı olarak sana nefsin yeter?"

Yani nefsin, amellerini hesaplayıp onları senin aleyhine sayan olarak yeter; Ey insan! Doğru yola kim ulaşırsa, kendisi için ulaşmıştır. Bu bildirme ve açıklamadan sonra şunun bilinmesi lazım; kim bugün doğru yola ulaşır, Al­lah'a, Rasûlüne, Allah'a kavuşacağına, müjde ve tehdidine inanır ve salih a-mel işleyip, şirk ve isyandan uzak durursa, bunun sonucu kendisine sevap ol­arak dönecektir. İşte azabdan kurtulup saadet yurdunda mutlu olacak bu kişidir.

Kim de doğru yoldan sapar, yalanlayıp, inanmaz, ortak koşar ve Allah'ın tekliğini kabul etmez, isyan eder ve itaat etmezse, bu sapıklık da ona aittir. Bütün bunlar sebebiyle âsi olan ve cehennemde azab edilecek olan da bu kişidir.

"Kimse, diğer bir kimsenin günahım taşımaz."[27]

Âyette geçen "vızra" kelimesi günah demektir. Vazir kelimesi ise bu günahı nesaba çekilmek için taşıyandır. İfadenin anlamı şudur: Kıyamet günü hiç bir günahkar diğer bir kimsenin günahını taşımayacaktır. Aksine herkes bizzat kendi sorumluluğunu taşıyacaktır.[28]

"Kim doğru yola ulaşırsa kendisi için ulaşmıştır. Kim de doğru yoldan saparsa kendi aleyhine sapmıştır. Biz Rasûl göndermedikçe azab ediciler değiliz."[29]

Kendilerine Rablerrni onun sevdiği ve kızdığı şeyi tanıtacak bir elçi gön­dermeden önce bir toplumu yok etmesi Rahim ve Adi (adaletli) olan Allah'ın şanından değildir. O elçi (peygamber) Allah'ın istediklerini yapmayı, isteme­diği şirk ve isyanı terketmeyi emreder.

"Biz bir şehir halkını yok etmeyi isteyince, oranın varlıklılarına yani ken­dilerine nimet verilmiş, ehlü'1-hal ve'1-akd'den olana yani ileri gelen insan­larına, İslâm'ın emirlerini uygulamak, farzları ve sünnetleri eda etmek ve de büyük günahlardan kaçmak suretiyle bize itaat etmelerini emrederiz." Onlar, emir ve yasağı kabul etmemişlerdir. İşte bu âyetin manası budur. Onlar o şehirde kötü işler yaparlar, onlara söz yani azab gerekli olur.

"Biz de orayı darmadağın ederiz."

Yani tamamen helak ederiz. Bu, şu âyetin açıklamasıdır: "Biz elçi gön­dermedikçe azab edecek değiliz."

Çünkü Rasûl, Allah'ın izniyle emreder veya nehyeder. Eğer Rasûle itaat edilmezse insanlar azabı hak etmiş olurlar ve azab görürler.

"Biz, Nuh'tan sonra nice kuşaklan helak ettik."

Bu âyet de yukarıda geçen hükmü ortaya koymaktadır. Çünkü Allah bize şunu bildirmiştir: Allah'ın haber verdiği olay, aynen olmuştur. Allah Nuh'tan sonra Ad, Semud ve Lut kavmi, Eyke kavmi ve Fiavun kavmi gibi pek çoklarını helak etmiştir.

"Kullarının günahını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter?"

Bu ifade, her ne kadar Allah'ın, kullarının günahlarını bildiğini anlatsa da aynı zamanda kuvvetli ve sert bir tehdittir. Çünkü Allah (c.c.) suçların ve gü­nahların devamına razı olmaz. Allah, belki kavim uyanır, belki de günahkarlar tevbe ederler diye mühlet verir. Kendilerine bildirilip, günahları sebebiyle ye­rilip zulümleri yüzünden korkutulduktan sonra hâlâ isyanları devam edince, Allah onları Aziz ve Muktedir olan kudreti ile cezalandırır. Dikkat edin! Şirk ve isyanda ısrar edenler sakınsınlar! [30]

 

Sonuç

 

1-  Ayetlerde kaza ve kader inancı ortaya konmuştur.

2- Öldükten sonra dirilme ve ceza (hesab) inancı ortaya konmuştur.

3-  Kıyamet günündeki ilahi adalet ortaya konmuştur.[31] Hiç bir kimseye hiç bir şekilde zulmedilmeyecektir.

4-  Allah'ın toplumları helak etme kanunu izah edilmiştir. Bu kanun şöyledir; kavimler ancak uyarı ldıkları halde İsyanlarına devam ederlerse he­lak edilirler.

5-  Aşırı varlık ve bolluğa dikkat çekilmiştir. Çünkü bu durum insanı ba­zen itaati terk ederek günaha düşürebilir. [32]

75- Kim bu aceleci dünyayı isterse, orada ona, evet iste­diğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.

19-   Kim   de   ahireti   ister   ve   inanarak   ona  yaraşır   biçimde çalışırsa,   öylelerinin   çalışmalarının   karşılığı   verilir.

20-   Hepsine,   onlara   da,   onlara   da   dünyayı   isteyenlere   de, ahireti  isteyenlere   de,   mü'minlere  de,   kâfirlere  de  Rabb'inin   ver­gisinden   uzatırız.   Rabb'inin   vergisi  kesilmez.

21-   Bak   rızık   bakımından   nasıl   onların   kimini   kiminden üstün   yaptık.   Elbette   ahiret,   dereceler   bakımından   daha   büyük­tür.  Onun nimet ve ikramı daha büyüktür.

22-  Allah  ile  beraber  başka  bir ilah  edinme,   sonra  kınanmış ve yalnız  başına  bırakılmış  olarak  oturup  kalırsın!

 

Sözlük

 

Aceleci. Çok çabuk bittiği için dünyaya aceleci denir. Oraya kınanmış ve kovulmuş olarak girer. Cennetten uzak­laştırılarak cehenneme kınanmış olarak girer.

 Oraya girmek için istenilen ameli yaparsa. İstenilen amel iman ve salih ameldir.

Onların ameli, Allah tarafından sevab verilen makbul bir amel olur.

İki gruptan her birine veririz.

 Rabb'inin verecekleri engellenmiş değildir. Allah'ın dünyadaki nimetleri bunlardan alıkonmaz.

Kimini kimine nasıl farklı kıldık.

Allah'la beraber onun dışındaki batıl ilahlara ibadet etme.

Sonuçta kınanmış ve yalnız bırakılmış olursun. Melekler ve mü'minler tarafından kınanmış ve Allah tarafından yalnız bıra­kılmış olursun. [33]

 

Açıklama

 

Âyetler, sadece helak olacak olanın mahrum olacağı, ilahi hidayet çeşit­lerini ihtiva eden Yüce Allah'ın haberleriyle devam ediyor. Yüce Allah ilk âyette buyuruyor ki; "Kim bu dünyayı isterse, dünyada ona, dilediğimiz kim­seye, hemen dilediğimiz kadar veririz."

Dilediğimiz kimseden maksad, bizden başkasının dilediği kimseye de­ğil, bütün işler bize aittir demektir. Bundan sonra onun yerini cehennem yapa­rız! Kınanmış ve iyilerin, sadık ve itaatkarların yurdu cennetten uzaklaştırıl­mış olarak oraya girer. "Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa böylelerinin gideceği yer de cennettir."

Allah şunu haber veriyor: Ahireti kim isterse, yani ahiret mutluluğunu kim isterse sahih iman ve Allah'ın kitabından ve Rasülünün diliyle farz kıldığı şekle uygun salih amel edip, şirk ve isyandan kaçınırsa, bu kişi bunları ya­parken inanıyorsa, işte bu amel ve imanla bahsedilenlerin çalışmaları kabul edüir.[34] Allah'ın rızası cennetle sevablandırıhr. Yukarda geçen; "İnanarak ya­parsa," salih amelin sıhhati konusunda bir kayıttır. Hepsine, yani dünyayı is­teyenlere de, ahireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından yani geniş rahmetin­den bol bol verir. Hepsi kendisi için Allah'ın takdir ettiği bolluk ve darlık kadar yer, içer ve giyer, sonra ölür. Burada elde edilecek kazanç, iyi veya kötü çalışmaya göre olur. Rabbinin ihsanı (iyiliği) kesilmez. Allah kime bir şey vermek isterse, hiç bir kimsenin onu geri çevirme veya hiçbir şekilde en­gelleme imkanı yoktur.

Ey Rasûlümüz ve bizim kitabımızı anlayanlar! Onların kimini kiminden, sıhhat, afiyet, mal, soy ve makamı kapsayan rızık hususunda nasıl üstün yaptık. Bunu bildiğin an şunu da bil:

"Elbette ahiret dereceler bakımından daha büyüktür."[35]Bu, öncelikle Allah'ın fazlına aittir, sonra da sizin iyi kötü, az veya çok kazanmanıza bağlıdır. Aynı şekilde bu hal, dünyada da böyledir. İnsanın dün­ya için iyi kazancının miktarinca, iyi kazanç elde eder. Kâfir bile olsa bu böy­ledir. Bunun delili hud süresindeki şu âyettir:

"Kim dünya hayatını ve süsünü isterse, biz ona dünyada çalışmasının karşılığını tam olarak veririz. Müşrik kâfir oldukları için çalışmalarının karşı­lığı asla eksiltilmez. Allah'la beraber başka bir ilah edinme: Ey Rasûlümüz! Allah'la beraber kendisine inanacağın ibadet edip ilahlığmı kabul edeceğin başka bir ilah edinme. Eğer sen bunu yaparsan Allah bunu yapmaktan uzak­tır. Çünkü AUah kafir için dahi olsa asla en ufak bir zulüm yapmaz. Sonra kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın. Seni mü'minler ve melekler kınar ve Rabbin tarafından yalnız bırakılırsın, yardımcın olmaz."

Ayetlerin ifadesi, her ne kadar Rasûlüllah'a hitab ediyorsa da, hitabın muhatabı, bütün insanlardır. Çünkü Allah, kulunu kendisiyle beraber başka­sına kulluk etmekten men eder. Bu sebeple buna göre kulun sapıklığı oluşur. Allah'a sığınırız. [36]

 

Sonuç

 

1-  Her iki dünyada da mutluluk ve saadet kazanma iyi amele bağlıdır. Bu, Allah'ın kulları hakkındaki kuralıdır.

2-  Dünya çalışması ticaret, ziraatçilik ve sanattır.

3-  Ahiret çalışması; iman, salih amel ve şirkle isyandan uzak olmaktır.

4-  Allah bu dünyada isteyene de istemeyene de verir. O'nun vermesi bu dünya için koymuş olduğu kanunlar üzere olur. Kanunları tanımak, dünya ve ahireti isteyen kimse için kanunların gereğince çalışmak gerekir.

5-  Allah'ın verdiğini kimse engelleyemez. Allah'a tevekkül etmek ve başkasından yüz çevirmek gerekir.

6-  Şirk haram kılınmıştır. Onun sahibi cehennem ateşinde ebedi kalmak­la tehdit edilmiştir. [37]

 

23- Rabb'in, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya ba­baya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, se­nin  yanında   ihtiyarlık  çağına   ulaşır  (ihtiyarlık  zamanlarında   se-

nin yanında kalırlar)sa sakın  onlara  "Öf!" deme,  onları azarlama! Onlara  güzel  söz  söyle.

24-   Onlara  acımadan  dolayı,   küçülme  kanadını  indir,   onlara karşı  alçak gönüllü  ol  ve:   "Ey  her  varlığı terbiye  edip yetiştiren Rabb'im!   Bunlar,   beni   küçükken   nasıl   acıyıp  yetiştirdilerse   sen de bunlara Öyle acı!" de,

25-   Rabb'iniz  içlerinizdekini  daha  iyi  bilir.  Eğer siz  iyi  kişi­ler  olursanız  şüphesiz  ki,  o  tevbe  edenleri  bağışlayandır.

26-   Akrabaya   yoksula   ve   yolcuya   hakkını   ver,  fakat   saçıp savurma.

27-   Çünkü   saçıp   savuranlar,   şeytanların   kardeşleri   olmuş­lardır.  Şeytan  ise Rabb'ine  karşı  çok nankördür!

 

Sözlük

 

Rabbin emretti, tavsiyede bulundu.

Ana-babaya iyilik yapılmasını. Bu onlara itaat etmekle olur.

Onlara "Öf deme.

Sert kelimelerle onları azarlama.

Güzel yumuşak söz.

Tevazu kanadı. Onlar için kanadını indir, onlara mütevazı dav­ran.

İsyandan sonra İtaate dönenler için.  Akrabaya, iyilik ve sılayı rahim hakkını ver. Malı Allah'a ve Rasûlüne itaatin dışında harcama.

Rabbinin nimetine karşı çok nankördür. Dolayısıyla saçıp sav­uran da onun kardeşidir. [38]

 

Açıklama

 

Allah, Allah'la beraber başka ilah edinmemek gerektiğini, aksi durumda yerilmiş ve kovulmuş olunacağını belirtiyor. Rasûlünü şirkten men ediyor. Ve tevhidi açıklıyor. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Rabb'in yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya, babaya iyilik etme-

nizi emretti."

Allah ana-babaya iyilik yapmayı tavsiye etmiştir. Âyette geçen ihsan, onlara iyilik edilmesi demektir. Bu onlara iyiliğin ulaştırılması ve eziyetin en­gellenmesi, Allah ve Rasûlüne isyan etmemek şartıyla itaatle olur.

"Onlardan biri veya her ikisi yanında ihtiyarlığa ererse, onlara "öf" deme ve onları azarlama![39]

Yani eğer onlardan biri, yanında ihtiyarlık yaşına erişir veya her ikisi beraber sen sağken ve bu halde aralarındayken yaşlanırsa, onların sana ço­cukken hizmet edip, pisliğini temizleyip hizmet etmeleri gibi senin de onlara hizmet etmen, onların ihtiyaç duyduklarını onlar için vermen ve onlara hizmet­ten dolayı rahatsız olmaman gerekir. Nitekim onlar, sen çocukken senin al­tına yapmana tahammül ediyor ve seni temizliyorlardı. Ve bütün bunları ya­parken rahatsız olmuyorlardı. Anne ve baban için sert ve çirkin yüksek sesle azarlama. Onlar için lütuf ve ikramı hissedecekleri güzel sözler söyle. "Acı­madan dolayı onlara küçülme kanadını indir." Onlara yumuşak, nazik ve mer­hametli davran. Hayatın boyunca, eğer onlar Allah'a inanıyorsa dua et. Çünkü Allah şöyle buyuruyor:

"Peygamber ve mü'minler için, yakınları bile olsa müşrikler (kafirler) için af dilemek doğru olmaz."

de ki, Ey Rabbim, bunlar beni küçükken nasıl yetiştirdilerse, sen de bunlara öyle acı. Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz iyi kşiler olur­sanız. Şüphesiz ki o, tevbe edenleri bağışlayandır."

Allah bu âyette bizi kendimizden daha iyi bildiğini, haber veriyor. Do-layısyla kim anne-babasından hoşnut olmadığını içinde saklarsa Allah onu da bilir. Kim onları sevdiğini, onlara hürmet gösterdiğini ve onlardan memnun olduğunu içinde saklar ise Allah onu da bilir ve ona göre o kişiye mükafat ve­rir. Kısacası iyilik yapana iyilik, kötülük yapana da kötülük ve karşılık verir. Eğer siz iyi kişiler olursanız şüphesiz o tevbe edenleri, insanın zayıflığına hükmederek bağışlayandır. însan bazı kere içinde ana-babaya kötülüğü gizler, kötü bir söz veya davranışı olur. Oysa bu kişi Allah'ın emirlerini yerine getiren, ana-baba ve insan haklarına riayet eden bir insandır. İşte bu kişi sa-lih bir kimsedir. Allah pişmanlıkla ve kendinden zuhur eden şeyin affını diley­erek Allah'a dönerse, bu kişiyi affedeceğini haber veriyor:

"Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkım ver."

Bu, Allah'ın mü'min kula, akrabasına iyilik ve sıla-i rahim gibi haklarını vermesini emretmesidir. Yoksullarda aynı şekildedir. Yoksul; maddi durumu olmayan ve muhtaç olmanın zayıf bıraktığı kimsedir. İşte Allah bu kimselere mü'min kullarının giyecek, gıda ve güzel sözle ihsanda bulunmalarını emrediy­or. Yolcu da aynı şekildedir: Yolcuya eğer muhtaçsa emniyetini temin ve yol gösterme yanında yolculuğuna yardım ve misafir etme gibi hakları verilir.

"Fakat (malını) saçıp savurma."[40]

Malını Allah'a itaatin dışında harcama. Şüphesiz saçıp savuranlar şey­tanların kardeşleridirler. Çünkü onlar isyan yolunda malı saçmakla Allah'a karşı gelmişler, O'nu emrinden dışarı çıkmışlardır. Bu ise şeytanın halidir. Dolayısıyla birbirlerine benzemişler ve kardeş olmuşlardır. Şeytan Rabbine karşı çok nankördür. Çünkü o, Allah'a karşı gelmiş, O'nun nimetlerine nan­körlük etmiş ve itaat ederek şükretmemiştir. Aynı şekilde isyan yolunda malı saçan da Allah'ın emrinden dışarı çıkmış ve O'nun nimetlerine şükretmemiş­tir. Öyleyse o da şeytandır. Hiç Allah'ın müslüman kulu şeytan olmayı ister mi? [41]

 

Sonuç

 

1-  Sadece Allah'a kulluk etmek ve ana-babaya da iyilikde bulunmak farzdır.

2- Ana-babaya mağfiret ve rahmetle dua etmek farzdır. [42]

3- Allah'tan çekinmek ve içinde hiçbir kötülük gizlememek gerekir.

4- Bir kimse iyi bir kul olduğu halde, kendisinde bir kötülük meydana gelir ve tevbe ederse, Allah onu affeder,

5- Akrabaya iyilik ve sıla-i rahim hakkını vermek gerekir. Yoksul ve yol­cu da böyledir.

6-  Saçıp savurmak haramdır. Saçıp savurmak malın haram ve isyanda harcanmasıdır. [43]

 

28-  Eğer elin dar olduğu için Rabb'inden umduğun bir rahme­ti   bekleyerek  onlardan  yüz   çevirecek,   onlara   bir  şey   vermeyecek olursan,  bari onlara yumuşak söz söyle.

29-   Ellerini   boynuna   bağlanmış  yapma,   tamamen   de   açma,

sonra kınanır,  hasret içinde  kalırsın.

30-   Rabb'in   dilediğine   rızkı   açar   bol   bol   verir,   dilediğine kısar. Çünkü O, kullarının halini bilir, görür.

31-   Fakirlik  korkusuyla   çocuklarınızı   Öldürmeyin.   Onları  da sizi de  biz  besliyoruz.   Onları  öldürmek,  büyük günahtır.

32-   Zinaya  yaklaşmayın,   çünkü   o,   açık  bir  kötülüktür,   çok kötü bir yoldur!

33-  Allah'ın  haram  kıldığı  canı  haksız yere  öldürmeyin.  Kim haksızlıkla   öldürülürse,   onun   velisi   olan   mirasçısına   yetki   ver­mişizdir,   öldürülenin   hakkını   arar.   Fakat   o   da   öldürmede   aşırı gitmesin,   katil yerine,   katilin   akrabasını   veya  katille   beraber  bir başkasını   öldürmesin.   Çünkü   kendisine  yardım   edilmiş,   yetki   ve­rilmiştir.

 

Sözlük

 

Eğer yüz çevirirsen. Eğer sen anılan akraba, yoksul ve yolcu­dan yüz çevirir onlara bir şey vermezsen.

Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek. Yani Allah'tan umduğun bir rızkı isteyerek.

Kolay söz. Rızık varken bağışta bulunmakla onlara iyi ve yumuşak söz söyle.

Boynuna bağlanmış halde. Sanki elin boynuna bağlıymış da bir şey veremiyormuşsun gibi nafakadan vaz geçme.

Tamamen de onu açma. Yani elinde olan her şeyi hiç bir şey bırakmadan harcama.

Kınanmış olarak oturursun. Seni kendilerine infakta bulun­madığın kimseler kınarlar.

Hasret içinde kalırsın. Yani hayattaki yürüyüşünden kesilir­sin. Çünkü kendin için hiçbir şey bırakmamış sındır.

û Rızkı bollaştırır ve daraltır. Allah rızkı bollaştırır ve imtihan ve deneme maksadıyla kısar.

Fakirlik ve onun sıkıntısının korkusundan. Büyük bir günah.

Çirkin bir huy ve kötü bir yoldur.

Velisi yetki vardır. Öldürülenin hakkını aramaya yetkilidir. i Katilden başkasını öldürmesin. Öldürmede aşırı gitmesin. [44]

 

Açıklama

 

Âyetler, Allah (c.c.)'ın tavsiyeleri konusunda devam ediyor. Bu tav­siyeler öyle hükümlerdir ki, Allah âyetleri insanların hidayet yolunu bulması ve Allah'ın tavsiyeleri ile yüce ve kamil olması için Rasûlüne vahyetmiştir. Eğer Rabbinden umduğu bir rahmeti bekleyerek, onlara bir şey veremeyecek bir durumda olursan, bari onlara yumuşak söz söyle. Yani sen eğer akraba ve senden isteyen yoksuldan yahut da sana muhtaç olan yolcudan onlara ve­receğin bir şey bulamayacak olursan Ey Rasûl, onlara yumuşak söz söyle.[45]

Bu güler yüz gösterme de güzel bir ikramdır. Aynen senin söyle dediğin gibi; Allah bana rızık verirse veyahut da benim şu isim olursa, sana şunu ve­receğim. Veya buna benzer güzel davranışların gibi. Eğer senin bu iyiliğin on­lar için hemen olursa sevinirler, üzülmezler.

"Elini boynuna bağlı yapma."

Yani sanki elin boynuna bağlıymış da yardımda bulunamıyörmüşsün gi­bi, Allah'ın verdiği nimetlerle cimrilik yapıp hak sahiplerinden haklarını alıkoy­ma.

"Onu iyice de açma."

Yani ellerini tamamen iyice de açma. Cebinde ve sahip olduğun malları­nın olanların tamamını çıkarırırsan, ailen için hiç bir şey kalmaz. Dolayısıyla sen de kınanmış ve kaybetmiş olarak oturursun. Eğer elini tutar ve yardımda bulunmazsan, senden isteyenler vermediğin için seni kınarlar. Eğer yanında bulunan her şeyi yardım edersen, hayatın sona erer; ömrünün geri kalanında yaşamını sürdüreceğin bir şey bulamazsın. Aynen yürümenin mecalsiz bıra­kıp da, yürüyemeyen ve yolda kalan, sahibinin, asıl sahibine veremediği ve kendi yönünde üzerinde yürümeye devam etmenin mümkün olmadığı deve gibi olursun.

"Muhakkak ki, Rabbin rızkı dilediğine bollaştırır, dilediğine daraltır. Al­lah şükür mü edecek yoksa inkar mı edecek diye imtihan etmek için dilediğine rızkı bol bol verir. Sabredecek mi yoksa isya mı edecek diye imtihan mak­sadıyla da dilediğine rızkı daraltır. O kullarından haberdar olan ve görendir."

Bu sebeple kişinin çalışmasına göre Allah-u Teâlâ o kişinin rızkım da­raltır ve bollaştırır. Çünkü kullardan bir kısmı için bolluk, bir kısmı için de darlık uygundur.

"Çocuklarınızı açlık korkusuyla öldürmeyin."

Çünkü Araplar kız çocuklarını namus korkusuyla diri diri toprağa gömü­yorlar, erkek çocuklarını da kız çocukları gibi fakirlik korkusuyla öldürüyorlar­dı. Allah bunun engellenmesini emretti ve babanın da evlatların da rızkını üst­lenerek taahhüdde bulundu.

"Sizi ve onları biz rızıklandırırız."

Allah erkek çocukların Öldürülme olayını da şöyle haber veriyor: "Bu iş büyük bir günah idi."

Dolayısıyla müslüman buna nasıl teşebbüs eder?

"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkin bir kötülük ve kötü bir yoldur."

Allah'ın hükmedip tavsiye ettiği şeylerden biri de ey mü'minler zinayı işlemek şöyle dursun, ona yaklaşmayın bile... Çünkü zina, Allah'ın hükmünde çirkin bir harekettir. Fıtraten, aklen ve dinen hoşlanılmayan haram kılman bir iştir. Zinaya götüren bütün sebepler de kötü sonuçlan ve doğacak neticeleri itibariyle kötü bir yoldur. Bu kötü neticelerin başlangıcı, ırzı konusunda mü'minlere eziyet edilmesi, sonu ise cehennem, oraya atılma, uzun bir süre orada kalmadır.

"Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin."

Allah'ın hüküm verip tavsiyede bulunduğu şeylerden bir tanesi de "ey mü'minler, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı cana haksız yere kıymayın," i-fadesidir. Rasûlüllah, mü'minin bir kişinin hangi şartlarda öldürülmesinin hak olduğunu açıklamıştır. O şartlar şunlardır: Haksız olarak kasıtlı adam öldü­ren, evli olup da zina eden ve inandıktan sonra Allah'ı inkar eden ve İslâm'a karşı savaş açan kimse.

"Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki verdik."[46]

Kim haksız yere, kasten hata olmaksızın adam öldürürse, Allah öldürü­lenin velisine öldürene karşı tam bir yetki vermiştir. Eğer veli dilerse katili öldürtür, dilerse ondan diyet alır, dilerse sırf Allah rızası için onu affeder.

"Öldürmede aşırı gitmesin."[47] "Çünkü kendisine yardım edilmiştir."[48]

Yani öldürülenden dolayı hak sahibi olan veli için, yani yakını öldürülen kimse, öldürmede aşın gitmesin. Dolayısıyla bir yerine iki ve daha fazla kişi, kadın yerine erkek veya katilden başkasını Öldürmesi helal değildir. Bu şu de­mektir: Allah o kişiye, katili öldürme imkanı sağlayan yetkiyi vermiştir. Do­layısıyla cahiliye çağında olduğu gibi katilden başkasını öldürmesi caiz değil­dir. [49]

 

Sonuç

 

1-  Güzel davranış, isteyene verecek sadaka bulamayan kimse için sa­daka yerine geçer.

2- İsraf ve cimrilik haram, itidal ve orta halli olmak güzel bir haslettir.

3- Allah'ın hikmeti, insanların bir kısmına bol bir kısmına kıt nzık verirk­en tecelli eder.

4-  Açlık ve utanma duygusuyla kız ve erkek çocuklarını öldürmek ve doğumdan Önce kürtaj yapmak haramdır.

5-  Şehvetle bakmak, kendisine nikah düşen yabancı bir kadına dokun­mak gibi zinaya ortam hazırlayan durumlar haramdır. Zinanın öncüleri olan şeyler haramdır. Zina da haramdır ve zinanın haramhğı daha ağırdır.

6- Allah'ın öldürmeyi haram kıldığı canı haksız yere öldürmek haramdır. [50]

 

34-   Yetimin   malına  yaklaşmayın,   ancak   erginlik  çağına  eri-şinceye  kadar  en  güzel  bir tarzda  onun  malını  kullanıp geliştire­bilirsiniz.  Ahdi de yerine getirin,  çünkü  ahdden  sorulacaktır.

35-   Ölçtüğünüz   zaman   ölçüyü   tam  yapın,   doğru   terazi   ile tartın.  Bu daha iyidir,  sonuç bakımından da daha güzeldir.

36-   Bilmediğin  bir  şeyin  ardına düşme,  çünkü  kulak,  gö'z  ve gönül bunların hepsi o yaptığından sorumludur.

37-    Yeryüzünde   kabara   kabara   yürüme.    Çünkü   sen   yeri yırtamazsın,   boyca   da   dağlara   erişemezsin!

38-   Bunlar   "Allah  ile  beraber  başka  ilah  edinme!"  ayetinden itibaren   sayılan  fiillerin   hepsi  kötü  olan,   Rabb 'inin   katında  hoş

görülmeyen   şeylerdir.

39- Şunlar, Rabb'inin, Hikmet'ten sana vahyettiği emirlerin-d endir. Allah ile beraber başka ilah edinme, sonra kınanmış, uzaklaştırılmış   olarak   cehenneme   atılırsın.

 

Sözlük

 

Güzel olan hariç.

O mükellefiyet yaşına akil ve baliğ durumuna ulaşıncaya ka­dar.

Allah'a ve insanlara bir ahidde bulunduğunuz zaman, ahidde bulunduğunuz şeyi yerine getirin.

Çünkü kıyamet günü ahdi niye bozdun diye kuldan sorula­caktır.

Tartıyı tam yapın; noksan yapmayın.

Doğru teraziyle, kefeleri birbirine denk olan teraziyle tartın.

Sonuç itibariyle daha güzeldir.

Peşine düşme.

Kalp.

Kıyamet günü, bu üç duyudan (kulak, göz, gönül) her biri he­saba çekilecektir.

Kibir ve gururla kabararak. j Sen asla yeri yaramazsın.

Hikmetten, ki bu hikmet Allah'a onlarla yaklaşmak için onun istediklerini tanımak, yine ona yaklaşmak maksadıyla kaçın­mak için Allah'ın sevmediklerini tanımaktır.

Kınanmış ve uzaklaştırılmış olarak. Yani nefsin Allah'ın rah­metinden uzaklaşarak ona ortak koştuğun için seni kınar. [51]

 

Açıklama

 

Ayetler, Allah'ın hükmedip tavsiye ettiği şeyleri açıklamaya devam edi­yor. Yüce Allah buyuruyor ki: "Ey mü'minler, yetimin malına yaklaşmayın.

Ancak erginlik çağına erişinceye kadar en güzel bir tarzda onun malını idare edebilirsiniz."

Buradaki en güzel tarz demek, o yetimin malını en güzel bir şekilde de­ğerlendirerek verimli- bir hale getirmek demektir. Uygun bir tarzda yetimin malından harcayabilirsin cümlesinden maksat ise, yetimin ihtiyaçlarına har­cayabilirsiniz demektir. Ayrıca yetime bakan kişi muhtaç birisi ise, kendisi içinde ihtiyacı adar harcayabilir. Fakat israf ederek yemeye yaklaşmanıza ge­lince, bu olamaz. Yetim, buluğa erinceye kadar demek ise, rüşd yaşına yani kâr ve zararını ayırt edebilecek bir duruma gelince onu kontrol ediniz ve ona meşru şekilde malından tasarrufta bulunmak üzere malını veririz demektir.

"Ahdi yerine getirin."

Allah'ın tavsiyede bulunduğu şeylerden bir tanesi de: Rabbinizle sizin, birbirinizin arasında olan ahdi yerine getirmenizdir. Dolayısıyla sizin için, gücünüz yettiği halde ahdi yerine getirmemeniz helal olmaz.

"Çünkü ahidden sorulacaktır."

Bu âyet, anlaşmalardan dönmenin haram olduğunu iyice ortaya koymak­tadır. Çünkü Allah haber veriyor ki, kul, kıyamet günü yerine getirmediği ahidden hesaba çekile-cektir. Nikah, satım, kira ve diğer akitler, bu ahdin benzeridir. Bunun delili:

"Ey iman edenler, ahitleri yerine getiriniz," âyetidir. "Ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam yapın doğru teraziyle tartın."

Bu âyetde Allah'ın emrettikler indendir. Bu emir, tartının ve ölçünün tam yapılmasıdır. Yani ölçü ve tartının tam yapılması az bile olsa, eksik yapma­mak imkan dahilinde olduğu sürece eksik ve noksan yapmamak gerekir. An­cak arlaşmaların muhafaza edilmesinin imkansız olduğu durumlar af kap­samına girmektedir. Bunun delili ise; "Biz, bir nefsi ancak gücünün yettiğiyle sorumlu tutarız," ayetidir.

"Bu, daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir."

Yani ölçü ve tartıyı tam yapın. Veriren de alırken de az da olsa ölçü ve tartıda noksanlık yapmayın. Canın hoşlanması, zimmetin beri olması için daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. Çünkü Allah (c.c.) bu ölçü ve tartıyı tam yapmada kendisinin bileceği pek çok çeşit bereketler var eder. Bunlardan bir tanesi ahiret ecridir ki, bu daha hayırlıdır. Kim, gücü yettiği halde günah işlemekten vazgeçerse, Allah ona, buna karşılık en güzel sevabı verir.

"Bilmediğin bir şeyin ardına düşme."[52]

Söz ve fiille bilmediğin bir şeyin peşine düşme. Ben şöyle gördüm, sen görmedin, ben şöyle duydum, sen duymadın deme.

"Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorulacaktır."

Bilgin olmayan şeyin peşine düşme. Çünkü Allah kıyamet günü bu or­ganlara sahibinin yaptığı ve söylediği şeyi soracak, bu organlar da sahibinin yaptığı ve söylediğiyle onun aleyhinde şahitlik yapacaklardır.

"Bunlar" kelimesinin bu âyetteki anlamı, bu sayılan kulak, göz ve kalp demektir.

"Yeryüzünde kabara kabara yürüme."

Allah'ın haram kıldığı ve yapmamayı tavsiye ettiği şeylerden bir tanesi de yeryüzünde kibir ve gururla yürümedir. Çünkü kibir haramdır. Kibir sahibi cennete giremez.

"Çünkü sen ayaklarınla yeri delemezsin."

Zira büyüklenen şeref ve üstünlük duyarak ayaklarıyla yere vurur.

"Ne kadar yükselsen ve uzasan da boyca da dağlara ulaşamazsın."

Çünkü sen de diğer insanlar gibisin. Ayağınla yeri delemez ve dağlarm yüceliğine erişemezsin. Bu sebeple kibir ve kendini beğenme yürüyüşünü bırak. Çünkü bu insanda ayıp oluşturan ve noksanlık yapan bir şeydir. Bunu da ancak alçak ve ahmak olanlar yapar.

"Bunların hepsi kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir."

Yani bütün bu emredilen ve yasaklanan şeyler malı saçıp savurma, cim­rilik, çocukları öldürme, cana kıyma yetimin malını yeme, Ölçü ve tartıyı eksik yapma, iftira ve yalancı şahitlik gibi bilmeden konuşmak ve büyüklenmek gibi şeyler, kötü ve Allah katında sevilmeyen şeylerdir, öyleyse ey Allah'ın kulu, bunları yapma. İçinde iyilik olan Allah'a kulluk, ana-babaya iyilik akraba, yok­sul yolcuya iyilik ve iyi davranış, bunların hepsi Allah katında da iyidir. Ey Allah'ın kulu, bunları işle, bunları bırakma. Kim İmam Nafi gibi bunların hepsi de Rabbiin indinde haramdır, şeklinde okursa, o kişi bu âyetin ihtiva ettiği malı saçıp savurma, cimrilik, adam öldürme ve dikkat çekilen diğer şeyler gibi âyetin ihtiva ettiği şeyleri kastediyordur.

"Şunlar Rabbinin sana hikmetten vahyettİklerindendir."

Ey Rasûlümüz, sana açıkladığımız üstün ahlak edinmeni ve davet etme­ni emrettiğimiz güzel huylar ve de çirkin huylarla ve seni yapmaktan menet-tiğimiz haslet, bu kitapta sana vahyettiğimiz hikmetler ilim ve marifet çeşitle-rindendir. Hamd ve şükür yalnız Allah'adır.

"Allah'la beraber başka ilah edinme. Yoksa kınanmış ve uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın."

İşte bu, ayette geçen hükümlerin esasıdır. Âyetler bununla başlamış ve bununla bitmiştir. Çünkü daha önce de şu âyet geçmiştir.

"Allah'la beraber başka ilah edinme Yoksa yerilmiş ve tek başına bırakılmış olarak oturup kalırsın."

Hitap her ne kadar peygamber İçinse de burada herkes kastedilmiştir. Yani Rabbine ortak koşan her insan Allah'la beraber başka bir ilah kılmış olur. Kendisi tarafından kınanarak ve Allah'ın rahmeti olan cennetten uzak­laştırılarak cehenneme atılması kaçınılmazdır. İşte böyle bir kişi tevbe etme­den ve ibadet konusunda Rabbinin tek olduğunu kabul etmeden evvel ölecek olursa, ebedi cehennemdedir. Çünkü tevbe kabul olursa, geçmiş günahlarını siler. [53]

 

Sonuç

 

1- Yetimin malını yemek, zayi etmek ve ihmal etmek haramdır.

2- Ahde ve diğer akitlere vefa göstermek farzdır.

3- Tartı ve ölçüyü tam yapmak farzdır, eksik yapmak ise haramdır,

4- Tartı ve ölçüde Allah'ın emrini tutan için bereket meydana gelir.

5-  Fesada sebep olacağından, bilgisizce söz söylemek veya iş yapmak haramdır. Çünkü Allah her organa soracak ve kıyamet günü onları sahiplerine karşı şahit olarak getirecektir.

6- Kibrin ve büyüklenmenin haram olduğu anlatılmıştır.

7- Ayetler 25 hikmet ihtiva etmektedirler. Bunları yerine getirmek dünya ve dünyada olanlardan daha hayırlıdır. Bu konuda ihmalde bulunmak, dünya ve ahirette hüsrana uğramaya sebep olur. [54]

 

40-   Rabb'iniz,    oğuları   size   seçti   de   kendine   meleklerden kadınlar      edindi?   Gerçekten   siz   büyük   çok   tehlikeli   bir   söz söylüyorsunuz!

41-   Biz Kur'an'da  sözü  türlü  biçimlerde  anlattık ki,  düşünüp anlasınlar.  Fakat  bu,  onların  sadece  kaçışlarını  artırıyor.

42-  De ki:   "Eğer dedikleri gibi O'nunla beraber başka ilahlar olsaydı   o  zaman   onlar  da  Arşın   sahibine  gitmenin  yolunu   arar­lardı. "

43-  Haşa,  O,  onların dediklerinden  çok yücedir,  uludur.

44-   Yedi gök,  arz  ve  bunların  içinde  bulunanlar,  O'nu  teşbih ederler.   O'nu  övgü  ile  teşbih  etmeyen  hiç  bir şey yoktur,  ama siz onların   teşbihlerini   anlamazsınız.   O,   halimdir,   çok   bağışlayandır.

 

Sözlük

 

Sizi mi seçti: Buradaki soru kınama ve azarlama manasını ih-

tiva eder. Manası şudur: Allah erkek çocukları size ait kıldı ve onları sizin için mi seçti?

Şüphesiz biz bu Kur'an'da detaylı anlattık. Müjde, tehdit,  me-i seller, öğütler, hükümler ve ibretler açıkladık.

Hatırlasınlar diye. İbret alsınlar da inanıp itaat etsinler diye.

Arşın sahibine yakınlık elde etmek için yol ararlar. Allah'a ! yaklaşmak için bir yol ve onun katında bir yer ararlardı.

Ve oradakiler. Göklerdeki melekler, yerdeki insan, cin ve hay­van.

Hiç bir şey yok ki teşbih etmesin. Mahlukattan ne varsa onu hamdiyle teşbih et.

Halimdir affedicidir. Sizin isyanınız ve itaat etmemenize karşı­lık cezayı hemen vermezken o halimdir, bağışlayandır. [55]

 

Açıklama

 

Allah, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen onları hoş görmeyen sonra da melekleri kadın kabul eden müşrikleri kınayarak ve azarlayarak şöyle bu­yuruyor:

"Rabbiniz, oğullan size seçti de,[56] onları size ait kıldı da meleklerden kadınlar mı edindi?"

Ey müşrikler, siz büyük söz söylüyorsunuz. Çünkü istemediğiniz şeyle­ri Allah'a karşı yalan söyleyerek O'nun için olduğunu iddia ediyorsunuz. "Biz bu Kur'anda delilleri, misalleri ve öğütleri ders almaları için açıkladık ki, onlar ders alırlar, öğüt alırlar da Rablerine yönelirler. Onun birliğim kabul ederler, onu ortak ve çocuk edinmekten tenzih ederler." Fakat Kur'an ve onun içinde yer alan deliller ve doğru yolu gösteren emirler, ancak kafirlerin haktan uzak­laşmalarını artırıyordu. Bunun nedeni ise kafirlerin atalarını körü körüne tak-lidleri, inadları, büyüklenmeleri ve körü körüne inkarlarıydı.

Ey Nebimiz, Allah için eşler edinen ve onların Allah'la beraber ilahlar olduklarını iddia eden şu müşriklere; "de ki: Eğer dedikleri gibi Allah'la bera­ber başka İlahlar olsaydı ki, gerçek sizi yalanlıyor, çünkü onunla beraber başka ilahlar yoktur. Fakat farz-ı muhal Allah'la beraber başka ilahlar olmuş olsaydı, o ilahlar da Arşın sahibi olan Allah'ın rızasını kazanmak için ellerin­den geleni yaparlardı. Yani Allah'a gidecek yolu ararlar, o yolla Allah'ın rıza­sını ararlar, O'na yaklaşmayı ve yüceliğinde ve kendilerinin de O'na muhtaç olmalarından dolayı yakın olmayı isterlerdi.[57]

Sonra Allah, kendisiyle beraber başka ilahların da olmasmdan kendisini tenzih ediyor ve şöyle buyuruyor. Allah onların söylediklerinden yüce ve münezzehtir.

"Yedi gök, arz ve bunlarda bulunanlar O'nu teşbih eder,"

Allah kendini tenzih ederek ve zatını ortak, benzer, çocuk ve acziyetten münezzeh kılarak haber veriyor ki, yüceliğinden dolayı yerde, göklerde ve bunların arasında bulunanlar O'nu 'Subhanallahi ve bihamdihi' kelimesiyle teşbih ederler. Her şey O'nu övgüsüyle teşbih eder. Aynı şekilde Allah haber veriyor ki: Mahlukattan her şey O'nu övgüsüyle, söz ve hareketleriyle diliyle teşbih eder. Onlar 'Subhanellahi ve bihamdihi' derler.

"Fakat siz onların teşbihlerini anlamazsınız." Çünkü onların dilleri farklıdır. Şüphesiz: "O Allah halimdir."

İsyan edeni cezalandırmakta acele etmez, "bağışlayandır," tevbe edip rızasını ve mağfiretini isteyerek kendine yönelenin hata ve günahlarını affe­der. [58]

.

Sonuç

 

1- Allah aleyhinde bâtıl (boş, yanlış, gerçek olmayan) söz söylemek, çocuk ve eş edinmiş gibi noksanlıkları O'na isnad etmek haramdır.

2-  Haklı delillerle Hakkı gerçekleştirmek ve batılı yok etmeye delil ge­tirmek güzel bir ikna metodudur.

3-  Teşbih, fazilettir. O da şudur: 'Subhanellahi ve bihamdihi.' Eğer bir kişi bu teşbihi yüz kere söylerse, günahları denizin köpüğü gibi çok olsa da affedilir.

4- Bütün alemdeki yaratıklar Allah'ı teşbih eder, yani O'nu, ortak, çocuk, eksiklik, acziyet ve sonradan olanlara benzemekten tenzih ederler. Çünkü hiçbir şey, O'nun benzeri değildir. O, işitendir, görendir.

5-  Allah'ın hilim sıfatı, isyan eden kimseye azabı hemen vermeyerek tecelli eder. Eğer Allah'ın hilim sıfatı olmasaydı, Mekke müşriklerim ve oranın suçlularının büyüklerini hemen cezalandırırdı. Fakat Allah onlara za­man tanıdı da onların çoğu tevbe etti. [59]

 

45-   Kur'an   okuduğun  zaman   seninle,  ahirete  inanmayanların arasına gizli  bir perde  çekeriz.

46-   Kalblerine  Onu  anlamalarına  engel olacak kılıflar,  kulak­larına   da   bir  ağırlık  koyarız.   Kur'an'da  yalnız  Rabb'ini  andığın zaman  tek  ilah  inancından  hoşlanmadıkları  için  arkalarına  dönüp kaçarlar.

47-   Biz   onların,   seni   dinlerken   ne   sebeple   dinledikelrini, kendi  aralarında  gizli  konuşurlarken  de   o  zalimlerin:   "Siz  büyü­lenmiş   bir   adamdan   başkasına   uymuyorsunuz!"   dediklerini  gayet iyi  biliyoruz.

48-   Bak,   nasıl  misaller  verdiler  seni  şaire,   büyücüye,   kahine ve  mecnuna  benzettiler  de   şaştılar.  Artık  bir  daha yolu  bulamaz­lar.

 

Sözlük

 

Örtülmüş, perdelenmiş olarak. Onlara engel olan bir perde.

Dolayısıyla onlar Allah'ın kelamını işitemezler.

Kalpleri üzerine örtüler koyduk. Dolayısıyla hiçbir şey kabul

etmez ve anlamazlar. 5 Kulaklarına da bir ağırlık vardır. Dolayısıyla onlar kur'an'ı ve

onun öğütlerini işitmezler.

Hoşlanmadıkları için arkalarına dönüp kaçtılar. Arkalarına ı'l dönüp işitmemek için işitmekten kaçarlar.

Ne sebeple onu dinlediklerini. Onlarm dinlemelerinin sebebi,

Nebiyle alaydır.

Aralarında fısıldaşırken. Aralarında gizlice konuşurken, j Büyülenmiş bir adam. Yani aklı zorla alınmış, bozulmuş.

Senin için örnekler verdiler. Bak sana nasıl misaller verdiler.

Sihirbaz dediler, kahin dediler ve şair dediler.

Sonunda sapıttılar. Hak yoldan saptılar. [60]

 

Açıklama

 

"Kur'an'ı okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli

bir perde çekeriz."[61]

Allah, Rasûlü Muhammed'e haber veriyor ki: peygamber fs.a.v.) müş­riklere, Allah'a inanmaları ve onun birliğini kabul etmeleri için Allah'a davet etmek üzere Kur'an okuduğunda, Allah o Kur'an'la müşrikler arasına görül­meyen gizli bir perde koyardı. Bu perde gerçekten kafirlerle peygamber ara­sında engel teşkil eder, dolayısıyla onlar peygamberin okuduğu Kur'an'ı işit­mez ve ondan faydalanamazlardı. Bu perde, müşriklerin yani kafirlerin Rasû-lüllah'a karşı olan aşırı kini ve O'nun davetini sevmeyişlerinin bir neticesiydi. Onlar bundan dolayı Rasûlüllah'ı göremiyor ve O'nun okuyuşunu işitemiyor-lardı.

"Biz onların kalplerine anlamamaları için kılıflar kulaklarına da ağırlık koymuşuzdur."

Âyette geçen "ekinne" kelimesi, "kınan" kelimesinin çoğuludur. Perde, örtü manas nidadır. Dolayısıyla okunan mana onların kalplerine ulaşmıyordu ki onlar onu anlayabilsinler. Allah (c.c.) müşriklerin kulaklarına da ağırlık koymuştu. Bu sebeple onlar kendilerine okunan Kur'an'ı işitemiyorlardı. işte bütün bunlar gizli perde ve örtüden dolayı oluyordu. Kulaklardaki ağırlık, Al­lah tarafından onlara verilmiş bir azabdı. Allah o cezayı müşriklerin inat ve in­karlarına karşılık vermiştir. Allah onlara zulmetmiyor fakat onlar Rasûlüllah'a ve O'nun getirdiğine kin beslediklerinden ve de O'na savaş açtıklarından, kendi kendilerine zulmediyorlardı.

"Kur'an'da yalnız Rabbini" "lâ ilahe illallah" veya bu manayı taşıyan bir cümleyle andığın zaman, müşrikler putçuluğu sevdiklerinden ve kalpleri şirkle bağlantılı olduğundan tevhidi dinlemekten uzaklaşarak arkalarını dönüp ka­çarlar."

"Biz onların ne sebeple dinlediklerini ve kendi aralarında fısıldaşırken de müşrik olan zalimlerin siz büyülenmiş adamdan başkasına uymuyorsunuz dediklerini gayet iyi biliyoruz."

Allah, Rasûlüne buyuruyor ki: "Biz müşriklerin hangi sebeple dinledikle­rini yani sadece seninle alay etmek ve eğlenmek için senin okuduğun âyetleri dinlediklerini biliyoruz." Yoksa onların bilgi edinmek, tanımak, hakkı aramak ve hakka ulaşmak için dinlemediklerini, "aralarında gizlice konuşurlarken de, o zalimlerin siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz, Öyleyse ona nasıl uyarsınız dediklerini gayet iyi biliyoruz."

"Bak sana nasıl misal verdiler. Ey Rasûlümüz, bu müşrikler bak sana nasıl misal verdiler."

Onlar senin hakkında sihirbaz, şair, kahin ve mecnun dediler. Böylece de yollarını şaşırdılar.

"Onlar artık yol bulamazlar."

Çünkü onlar inkarlarının ve inadlarının kendilerini düşürdüğü şaşkınlık­tan çıkmaktan âcizdirler. [62]

 

Sonuç

 

1-  Ayetlerden şu kaide anlaşılıyor: kişinin bir şeyi çok aşırı sevmesi a-deta, gözünü kör, kulağını sağır edecek derecede tesir eder. Çünkü âyette ge­çen perde, aynı şekilde örtü ve ağırlık manasınadır. Bunların hepsi sırf Rasû-lüllah'a; Kur'an'a ve O'nun getirdiği hak dine davete kinlerinden dolayı onların Kur'an'ı işitmelerine engeldir.

2-  Âyetler müşriklerin, tevhidi, ve 'lâilahe illallah' demek olan iman ke­limesini ne derece sevmediklerini ortaya koymaktadır.

3-  Aynı şekilde âyetler müşriklerin, Rasûlüllah ve Kur'an'la nasıl alay ettiklerini ve ne şekilde eğlendiklerini ortaya koyuyor.

4- Ayetler, müşriklerin Rasûlüllah'ı sihir, kehanet, delilik ve şairlikle tev-hidden kurtulma gayretiyle itham ettiklerini açıklıyor. Oysa onlar bu itham­lardan hiç birine rastlamamışlardır. [63]

 

49-   Dediler ki:   "Biz  kemikler haline geldikten,   ufalanıp  top­rak olduktan  sonra  mı,  sahiden  biz  mi yeni  bir yaratılışla  dirilti­leceğiz?"

50-   de ki:   "İster taş olun,  ister demir."

51-   "İster gönlünüzde  büyüyen,   aklınıza  tuhaf gelen  herhan­gi  bir yaratık,   ne  olursanız  olun,  Allah  sizi  mutlaka  dirilteçektir. "Bizi  kim  tekrar  hayata  döndürebilir?"  diyecekler.   "Sizi  ilk  defa yaratan   döndürür"   de.   Alaylı   alaylı   başlarını   sallayacaklar   ve: "Ne zaman o?" diyecekler.   "Pek yakın olabilir" de.

52-   Sizi   çağıracağı   gün   O'na   hamdederek   çağırışına   uyar­sınız   dirilip   kalkarsınız   ve   dünyada   pek   az   kaldığınızı   sanır­sınız.

 

Sözlük

 

Ve dediler ki biz mi kemik ve ufalanıp toprak olduğumuzda. Yani dediler ki, biz mi kemikler haline geldikten ve ufalanıp top­rak olduktan sonra diriltileceğiz? Buradaki soru, olayın uzak ve imkansız olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır.

Gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratma işi sizin gözünüzde büyüse de biz onu çok kolay yaratırız.

Sizi yarattı.

Onlar yakında şaşırarak başlarını sallayacaklar.

O ne zaman. Bize vadettiğin yeniden dirilme ne zaman? Bura­daki soru, alay ifade etmek için kullanılmış sorudur.

Sizi çağıracağı gün. Siz kabirlerinizdeyken sizi İsrafil'in li­sanıyla çağıracağı gün.

Yakında davete uyarsınız. Subhaneke Allahümme diyerek sîz onun davetine uyarsınız.

Çok az kaldığınızı zannedersiniz. Siz kendinizin kabirlerinizde az bir zaman kaldığını zannedersiniz. [64]

 

Açıklama

 

Âyetler, akideyi açıklamaya devam ediyor. Bundan önceki âyetlerde tevhid inancı ortaya konmuştu. Bu âyetlerde ise yeniden dirilme ve hesaba çekilme ortaya konulmaktadır. 49. ayette Yüce Allah, müşriklerin yeniden di­rilmeyi İnkar ve uzak görmelerini şu şekilde haber veriyor:

Onlar "dediler ki: Biz mi kemikler haline geldikten, ufalanıp topark ol­duktan sonra, sahiden biz mi yeni bir dirilişle yeniden diriltileceğiz."[65]

50. âyette ise Yüce Allah, Rasûlüne onlara şöyle demesini emrediyor:

Ne olursanız olun, şüphesiz ki, Allah sizi diriltmeye ve hesap ve ceza için yeniden yaratmaya kadirdir."

Bu mana, şu ayetin anlamıdır:

"De ki, ister taş olun, ister demir," veya gözünüzde büyüttüğünüz baş­ka bir yaratık olun.[66]

Gözünüzde hayatı da ölüm gibi görmüş olmanız da farketmez. Allah, si­zi tekrar ve yeniden diriltecektir. Onlar; "bizi kim tekrar hayata döndürebilir? diyeceklerdir."

Allah, Rasûlüne yeniden dirilmeyi inkar edenlerin şöyle diyeceklerini haber veriyor. O kafirler peygambere, yeniden dirilmeyi uzak görerek bizi tek­rar geri döndürecek kimdir diyeceklerdir. Allah, Rasûlüne onlara verilecek cevabı öğretiyor ve O'na şöyle buyuruyor:

"De ki, sizi ilk kez yaratan."                                                                  ı

Bu cevab, muhatabı susturan bir cevaptır. Bu sebeple sizi yaratan ve sizi öldüren, sizleri ilk kez yarattığı gibi yeniden diriltecek olan O'dur. Bu, O'na daha kolay gelir.

"Sana doğru başlarını sallarlar ve o ne zaman, derler."

Yine Yüce Allah, Rasûlüne yeniden dirilmeyi inkar edenlerin O'na şöyle diyeceklerini haber veriyor: Onlar sana doğru başlarını eğip bükerek alayla başlarını hareket ettirerek yeniden dirilme hangi gün olacak derler.

"Belki de pek yakın de."

Allah, elçisine onlara nasıl cevap vereceğini öğretiyor.

"Sizi çağıracağı gün hamdederek onun çağrısına uyarsınız."[67]

Ve az bir zaman kaldığınızı sanırsınız. Sizin inkar ettiğiniz dirilmeniz, sizi çağıracağı gün Allah'ın meleklerinden biri olan İsrafil'e Sur'a üfürme em­riyle birlikte kabirlerinizden kalkacaksınız ve böylece inkar etmiş olduğunuz dirilmeyi göreceksiniz.

"Siz de Allah'a hamdederek onun çağrısına uyarsınız."[68] "Ve zannedersiniz ki, kabirlerinizde az bir süre kaldınız. "[69] Bunun nedeni, kıyamette musibetleri ve korkunç durumları bizatihi gör­meleridir. [70]

 

Sonuç

 

1-  Ayetler, yeniden dirilme ve hesap gününü ortaya koymuş ve cezanın kesinliğini açıklamıştır.

2-   Müşriklerin üzerinde bulundukları son dirilmeyi şiddetle inkar etme­lerini açıklamıştır.

3-  Allah, Rasûlüne peygamberiyle alay eden müşriklere en güzel bir şekilde nasıl cevap vereceğini öğretmiştir.

4-  Âyetler, şiddet ve kabalıktan uzak doğru yolu gösteren ve kusursuz üslubu açıklamıştır.

5-  Kabirde bekleme süresi uzun olmasına rağmen, yeniden dirilme anındaki korkularının görülmesi sebebiyle o uzun süre kisaymış gibi zannedi-lecektk. Kısa bulunacaktır. [71]

 

53-   Kullarıma   söyle:   En  güzel  sözü   söylesinler  puta   tapan­lara   sert   davranmasınlar.   Çünkü   şeytan   aralarına   girer   onları tartışmaya   ve   kötülüğe   dürtükler.   Doğrusu   şeytan,   insanın   apa­çık düşmanıdır.

54-    Rabb'iniz   sizi   daha   iyi   bilir.   Dilerse   size   acır,   dilerse size  azabeder.   Biz  seni,   onların   üzerine   vekil göndermedik.

55-   Rabb'in,  göklerde   ve  yerde  olan  kimseleri  daha  iyi  bilir. O, peygamber  olmaya  kimi  layık görürse   onu  seçer.  Andolsun  ki biz,  peygamberlerin   kimini  kimine   üstün   kıldık,  Davud'a  Zebur'u verdik.

 

Sözlük

 

Öyle ki o en güzeldir. Nazik ve güzel olduğundan diğer keli-

 melerden daha güzel olan kelimeyi.  Bozar. Aranızı bozar.[72]

Apaçık düşman. Şeytanın düşmanlığı açık seçiktir. ! Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Bu, en güzel olan kelimedir.

5 Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik. Onları iman etmeye zorlamak sana düşmez.

Biz bazı peygamberleri daha faziletli kıldık. Onlara ait fazilet­ler veya herbirine ait faziletler vermekle biz peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık.

Biz Davud'a da Zeburu verdik. Biz Davud (a.s.)'a Zebur isimli kitabı verdik ki, bu onu bir çeşit üstün kılmadır. [73]

 

Açıklama

 

Âyetler Mekke halkının, mücadele ve karşılıklı sohbet yoluyla hidayete ermelerini arzulama konusu ile devam etmektedirler.

Şöyle bir olay meydana gelmiştir: Mü'minlerin bir kısmı karşılıklı tartış­ma esnasında, kâfirlerden bazılarını cehennem azabıyla tehdit etmek gibi sert ifadeler kullanıyorlardı. Bu da, müşriklerin öfkelenmelerine neden oluyordu. Bu sebeple Allah, Rasûlüne, müşriklerle konuştukları zaman, sert söz söyle­memelerini mü'minlere bildirmesini emretti. Yüce Allah buyurdu ki:

"Mü'min kullarıma söyle. Kâfirlerin kalplerine yol olması için sözlerden en güzelini söylesinler."

Bunun nedenini de şöyle açıkladı.

Çünkü şeytan, vesveseyle aranıza girer, yoldan sapmış olanların hida­yetine Kur'an'la hidayete ulaşma imkanı olan bağlan koparır.

Çünkü şeytan, insan için açık seçik düşmandır. O, kâfirin müslüman ol­masını istemez. Aynı şekilde müslümanın ecir kazanmasını da, ona sevab ve­rilmesini de istemez.

"Rabbiniz sizi daha iyi bilir, size acır ve tevbelerinizi kabul eder. Eğer sizler de tevbe edip Rabbinize yönelirseniz hem dünyada hem de ahirette mutlu olursunuz. Yok eğer isyan edip benim emirlerimi tanımazsanız bu defa da kendi nefsinize zulmetmiş olursunuz. Çünkü yaptığınız isyanlarınızdan do­layı.cehennem ateşine gireceksiniz.

İşte mü'minlerin bunun gibi sözleri kâfirlere söylemesi, hemen onların cehennem halkı olduklarını ve orada ebedi kalacaklarını söylememesi gerekir. Yoksa bu onları rahatsız eder, onlar da inad ve kibirlerinde devam ederler.

"Biz seni onların üzerine vekil göndermedik."

Allah, Rasûlüne buyuruyor ki: Şüphesiz biz seni onlar üzerine vekil göndermedik, ki bu sebeple sen onları İslâm'a zorlayasın. Biz seni ancak güzel bir üslupla davetimizi ve hidayetimizi onlara tebliğ edici olarak gönder­dik. Bu ifadede, mü'minlere, kâfirleri nasıl İslâm'a davet edecekleri öğretilmiş olmaktadır.

"Rabbin, yerde ve göklerde olan kimseleri daha iyi bilir." Allah, Rasûlüne ve mü'minlere üstü kapalı olarak şunu haber veriyor: Allah, sadece müşrikleri değil, yerde ve göklerde olan kimseleri en iyi bilen­dir: Allah onlar için neyin uygun olduğunu, onların lehinde ve aleyhinde mut­suzluk ve saadet noktasından ne yazıldığını en iyi bilendir. Bunun sebebi iman ve inkardır. Buna göre, onların yalanlamalarına üzülme, iman etmelerin­den de ümit kesme. Onların hidayete ermesi konusunda da gücünüzün yet­meyeceği şeyle sorumlu olmayın. En iyi sözü söyleyin, onların hidayete er­meleri işini Allah'a bırakın. O, onların Rabbi ve onları en iyi bilendir.

"Andolsun ki biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık." Yüce Alalh, kulları arasındaki lutufta bulunuşunu haber veriyor. Pey­gamberler arasında üstün olan mahlukatın en üstünü ve en temiz olanıdır. Ki­mini Hz. İbrahim (a.s.) gibi dostlukla, kimini Hz. Musa (a.s.) gibi konuşmak­la, kimini de teşbihler, hamdler, ibretler ve nasihatlar içeren kitapla, üstün kılmıştır. Ey Muhammed, Allah seni de geçmiş ve gelecek günahlarını affet­mekle, bütün insanlara peygamber göndermekle ve kitab indirmekle üstün kıl­mıştır. Bu gerçek senin için tecelli edince şunu bileceksiniz ki: Allah hidayeti hak edeni ve sapıklığı hak edeni en iyi bilendir. Rahmet ve azabda aynı şekil­dedir. Dolayısıyla işi O'na havale edin, incelik, yumuşaklık ve güzel sözle in­sanları İslâm'a davet edin. [74]

 

Sonuç

 

1-  İslâm'a davet edilen kimseye kötü ve kaba gelecek sözler söylemek yasaklanmıştır.

2-  Şeytan, daima kötülük için uğraşır. Şeytan, öfkelendiren ve şiddetli düşmanlık ve karışıklığa sebep olan sözlerle kötülüğe imkan bulur.

3-  Ayette en güzel söz çeşidi açıklanmıştır. Mesela "Rabbiniz sizi daha iyi bilir. İsterse acır, isterse azap eder," gibi...

4-  Allah mahlukatını en iyi bilendir. O, herkese layık olduğu şeyi verir. Dolayısıyla O, peygamberleri arasında ruhi olgunluk ve yüce dereceler husu­sunda üstünlük verendir. [75]

 

56-   De   ki:   "Ondan   başka   ilah   olduğunu   sandığınız   şeylere yalvarın;   onlar  ne  sizde  sıkıntıyı  kaldırabilirler,   ne  de  onu  başka bir yana  çevirebilirler.

57-   O  yalvardıkları  da,   onların Allah'a  en yakın   olanları  da Rab'lerine   yaklaşmak   için    vesile   ararlar;    O'nun    merhametini umarlar,  azabından  korkarlar.  Çünkü Rabb'inin  azabı,  cidden  kor-

kunçtur.  Böyle  iken  onlar,  nasıl Allah  ile  kendileri arasında aracı olabilir?

58-   Hiçbir  kent yoktur  ki  biz,   kıyamet  gününden   önce   onu yok   edecek,   yahut   ona   şiddetli   bir   şekilde   azab   edecek   olma­yalım.   Bu,  Kitab'da yazılmıştır.

59-   Bizi   ayetler   mucizeler  göndermekten   alıkoyan   şey,   ev­velkilerin,   onları  yalanlamış   olmasıdır.   Semudoğullanna   açık  bir mucize   olarak   dişi   deveyi   verdik,   o,   zulmetmelerine   sebeb   oldu deveyi   boğazlayarak   kendilerine  yazık   etmiş   oldular.   Biz   o   mu­cizeleri,  yalnız  korkutmak  için  göndeririz.

60-   Bir  zaman   sana:   "Rabb'in   insanları   kuşatmıştır,   herkes O'nun   kudreti  içindedir,   kimse   O'nun   hükmünden   kaçamaz"   de­miştik.   Bu   söz,   Bedir   Olayı'nın   müjdesi   idi.   Sana   gösterdiğimiz rüyayı   ve  Kur'anda   lanetlenmiş  ağacı,   insanların   imanını  sınama aracı   yaptık.   Biz   onları   çeşitli   şekillerde   korkutuyoruz.   Fakat korkutmamız  onların  azgınlıklarını  daha  da  artırmaktan  başka  bir katkı  yapmıyor.

 

Sözlük

 

Onlar güç yetiremezler.

Sıkıntıyı kaldırmaya. Yani hastaya şifa vererek sıkıntıyı kal­dırmaya.

Ve nakletmeye de. Hastalığı, hasta bir şahıstan hasta olması için sıhhatli bir şahsa çevirmeye.

Vesile kılarak veya onlardan isteyerek yalvardıklarmız. İtaat ve çeşitli ibadetlerle Allah'a yaklaşmayı isterler.

Sakınılmıştır. Allah'ın azabından sakınılır. Yani mü'minler is­yanı terkederek O'ndan korunur ve sakınırlar.

Kitapda yazılıdır. 'Levhi Mahfuz' kitabında yazılıdır.

Âyetlerle göndermemiz. Mekke halkının istediği, safanın altı­na çevrilmesi veya Mekke dağlarının, ziraat arazisi olması için yok edilmesi ve orada su gözeleri akıtmak gibi mucizeleri göndermekten.

Ancak öncekilerin onları yalanlamış olması. Çünkü Hz. Sa­lih'in kavmi mucize istemiş, mucize gelince de onu inkar etmişlerdir. Bundan dolayı da Allah onları helak etmiştir.

Görünür halde deve. Salih'in kavmi Semud'a da açık bir mucize olarak deveyi verdik.

Ona zulmettiler. Yani devenin mucize oluşunu inkar ettiler, yalanladılar. Allah da onları helak etti.

Sadece korkutmak için. Mucizelerimizi onlara verdiğimizde i-nanmazlarsa onları helak edeceğimiz şeklinde onları korkut­mak için.

insanları kuşattı. Kudret ve ilim açısından O, insanları ihata etmiştir. İnsanlar O'nun avucunda ve otoritesi altındadır. Do­layısıyla onlardan korkma.

Biz rüyayı ancak. Yani biz o rüyayı sadece bir müjde olarak gösterdik. Bu rüya, Rasûlüllah'ın İsra ve miraç gecesi gördüğü Allah'ın yarattığı harukulâde şeylerdir.

Lanetlenmiş ağaç. Bu, Saffat ve Duhan surelerinde geçen zakkum ağacıdır.

Ve biz onları korkuturuz. Biz onları bu dünyada helakla, öbür dünyada da zakkum ve elim azabla azab etmekle korkuturuz.

Sonuçta onları artırmadı. Bu korkutma, onların ancak taşkınlık ve inkarlarını artırır. [76]

 

Açıklama

 

Ayetler tevhidin yani Allah'ın varlığını, birliğini ve kanun koyucu olduğu­nun izahını yapmaya devam ediyor. Allah, Rasûlüne buyuruyor ki:

"Ey Muhammed şu müşriklere de ki, Allah'tan başka ilah sandığınız şeylere yalvann. Onlar ne bir hastadan sıkıntıyı gidermeye, ne de kendisine düşman olan ve kendisine zararın dokunmasını istediği kimseye zarar ver­meye gücü yetmez."

Çünkü onlar putlardır, heykellerdir. Hastalığın kalkması veya hastalığın başkasına verilmesi için kendilerine yalvaranlara cevap vermeyi bir tarafa bırak işitmezler bile. İşte bu mana, 56. âyetin yani: "De ki Allah'tan başka ilah sandıklarınıza yalvarın. Onlar ne sizden bir sıkıntı kaldırabilir ne de

sıkıntıyı başka birine verebilirler,"[77] âyetinin işaret ettiği manadır.

"O yalvardıkları da, en yakın olanları da Allah'a yaklaşmak için vesile ararlar, onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar."

Aliah (c.c.) haber veriyor ki, onların İbadet ettikleri cinler, melekler, peygamberler ve salih kimseler, bizzat bunlar, Rablerine yalvarır ve O'nım rızasını kazanmak için farz ve sünnet olan itaat ve İbadetlerle vesile ararlar. Dolayısıyla başkasına İbadet edene, ibadet edilmez. Allah'a itaatle yaklaşma imkanları arayana, yaklaşmak için ibadetle imkanlar aranmaz. Ancak katında yer elde etmek için kendisine yaklaşılmaya çalışılana yaklaşma çaresi aranır. Bu da Allah-u Teâlâ'mn kendisidir. "Onlar, Allah'ın rahmetini umar, azabın­dan korkarlar."[78]Yani cahil İnsanların dua ettikleri ve kendilerinden İh­tiyaçlarını karşılamalarını istedikleri kullar dahi bizzat Allah'tan ister, O'nun rahmetini umar ve azabından korkarlar. Çünkü Allah'ın azabından akıllı olan­lar sakınır. Zira O'nun azabı, güç yetirİlemeyecek kadar şiddetlidir. Durum böyleyken nasıl olur da kendisi dua eden, uman ve korkan bir şeye dua edilir, umulur, korkulur. Müşrikler bunu bir düşünebilseler...

"Hiç bir şehir halkı yoktur ki, biz kıyamet gününden önce onu yok ede­cek yahut ona şiddetli bir şekilde hastalıkla, kıtlıkla ve düşmandan korkuyla azab edecek olmayalım."

Bu kitapda 'Levhi Mahfuz'da yani Allah'ın indindeki kitapta yazılıdır. Bu nedenle Mekke halkı azabı aceleyle istemesinler. Çünkü eğer azab onlara yazılmışsa, hiç şüphesiz onların başına gelecektir. Eğer yazılmamışsa hemen istemenin bir manası yoktur.

Bu azap onların başına gelmeyecektir. Onlar tevbe etmeleri veya kıya­mette azabları umulan kimselerdir.

"Bizi mucizeler göndermekten alıkoyan şey, bu mucizeleri evvelkilerin yalanlamış olması," bizim de onları yalanlamaları sebebiyle helak etmemiz-dir. Eğer peygamberimiz Muhammed'i bunun gibi mucizelerle gönderseydik, Kureyş'de onları yalanlasaydı, şüphesiz onları hemen ve topluca helak eder­dik. Allah onları yok etmeyi istemiyor, aksine onların vasıtasıyla Arap ve başka milletlerden pek çok insanın hidayete ermesi için onların hidayete er­mesini istiyor. Merhametli ve her işini hikmetle yapan Allah'ı her türlü nok­san sıfatlardan tenzih ederiz.

"Semude açık bir mucize olarak deveyi verdik."

Onlar, o deveye zulmettiler. Yani peygamberin göstermiş olduğu deve mucizesini yalanladılar, ve o deveyi kestiler, bu şekilde de kendilerine zul­mettiler ve kendilerini toptan helak olma azabiyla karşı karşıya bıraktılar. Allah da onları yok etti. Onlar zalimler iken onları bir feryat sesi yakaladı. İşte toptan helaki gerektiren mucizeleri göndermeye engel olan bu sebepler âyetlerde Allah'ın anlattığı sebeplerdir.

"Biz mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz."[79]

Yüce Allah haber veriyor ki, o, mucize, ibret ve öğütlerle desteklenen peygamberleri, ancak insanları küfrün inkarları sebebiyle sonlarının kötü ola­cağını korkutarak bildirmek için gönderiyor. Umulur ki o insanlar korkarlar da inanıp itaat ederler.

"Bir zaman sana Rabbin insanları kuşatmıştır demiştik." Ey Muhammed, hatırla biz sana vahiy vasıtasıyla Rabbin insanları ku­şatmıştır demiştik. Dolayısıyla onlar onun avucunda O'nun hakimiyet ve oto­ritesi altındadırlar. Bu sebeple onlardan çekinme ve onlardan hiç bir kimseden korkma. Çünkü Allah onlara karşı seni destekleyip zulüm ve inadda devam edene azabını indirecektir.

"Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanetlenmiş ağacı insanları

sınama aracı yaptık."

Yüce Allah Peygamberine rüyasında gelecekle ilgili pek çok olayları göstermiştir. Şöyle ki, Allah Rasûlüllah'a bazı mucize ve yarattığı korkulu şeyleri göstermiştir. İnsanlardan maksad, Mekke halkıdır. Onlar acaba tasdik mi edecek yoksa yalanlayacaklar mı diye denemek için sana gösterdiğimiz rüyayı gerçekleştirdik. Çünkü senin peygamberliğini ve elçiliğini ortaya koy­mak için sana ruhlar alemini gerçekleştirdik ve orada bulunan kudretin, ilmin,hikmetin ve rahmetin illa da göstermemiz gerekmezdi. Lanetlenmiş ağaç zakkum ağacıdır. Bu ağaç cehennemin dibinde çıkar. Bu da Mekke halkını de­nemek için rüyada gösterilmiştir.

Kafirler diyorlardı ki nasıl olur da Cehennemin ortasında meyvalanyla birlikte bir hurma ağacı olabilir? Kafirler bunu söylerken gözle görülmeyeni görülene kıyas ederek söylüyorlardı.

"Biz onları lanetlenmiş ağaçla korkuturuz."

Günahkarların yedikleri karınlarında ateşin yükselmesi gibi yükselir. Al­lah'ın ilminde daha önceden onların azab görecekleri ve perişan olacakları yer aldığından bu, onların ancak azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir şeye yaramaz. [80]

 

Sonuç

 

1-  Kendilerine yalvarılan ilahların yalvaranlara cevap vermemesi ve on­ların aleyhinde hükmetmekle tevhidin ortaya konması açıklanıyor.

2- Akli bir gerçek açıklanmıştır. O da evliyalara yalvarmak, Allah'tan is­tenmesi gereken şeyler, onlardan   istemek ve onları adakla ve kurbanla ve­sile edinmek bâtıl ve aynı zamanda da gülünç bir iştir. Çünkü evliyalar, ölüm­lerinden önce çeşitli ibadet ve taatlarla Allah'a yaklaş ve rızasını kazanmak için vesile (çeşitli yollar, imkanlar) arıyorlar. Kulluk yapana ise asla kulluk yapılmaz. Yaklaşma çaresi arayana yaklaşma çaresi aranmaz. O Allah, her şeyden münezzeh ve yücedir.

3- Burada ayrıca kaza ve kader inancı ortaya konmuştur.

4-  Kureyş'e karşı Rasûlüllah'a mucizeler verilmesinin nedeni açıklan­mıştır.

5-  İsra, Miraç ve Kur'an'da lanetlenmiş zakkum ağacının söylenmesinin hikmeti açıklanmıştır. [81]

 

61-    Bir   zaman   meleklere:    "Adem'e   secde   edin!"   demiştik. Secde   ettiler,   yalnız   İblis   etmedi:   "Ben   çamur   olarak  yarattığın kimseye  secde  eder  miyim?"  dedi.

62-   "Şu  benden  üstün  yaptığını  gördün    nesi  var  ki  onu benden   üstün   kıldın?  Andolsun,   eğer  beni  kıyamet gününe  kadar ertelersen,   onun   zürriyetini,  pek  azı  hariç   kökünden   koparıp   sü­rükleyeceğim!"  dedi.

63-   Allah   "defol git,  dedi,   onlardan  kim  sana  uyarsa  cezanız cehennemdir,   mükemmel  bir  ceza  size!"

64-    "Onlardan  gücünün  yettiğini  sesinle  yerinden   oynat;   at­lıların   ve  yayalarınla  onların   üzerine  yaygarayı   bas;   mallarda   ve evlatlarda  onlara  ortak  ol;  onlara  çeşitli  vaadler yap,   vaadlerinle onları   oyala;   şeytan,   onlara   aldatmadan   başka   bir   şey   vaadet-mez. "

65-   "Benim  gerçek  kullarıma  gelince  senin  onları  kandırma­ya gücün yetmez!"  Vekil olarak Rabb'in yeter.

 

Sözlük

 

Topraktan yarattığın kimseye.

Gördün mü, bana haber ver.

Bana üstün kıldın.  Ona secde etmeyi emretmekle benden üstün yaptığın.

Kökünü kazıyacağım. Onlara üstün gelecek onları bir hayvan gibi cehenneme sürükleyeceğim.

Git. Sura ilk üfürmeye kadar mühlet verilmiş olarak git.

Tam bir ceza.

Rahatsız et.

Sesinle. Onları bana isyana sana itaata çağırmanla.

Atlılarınla, yayalarınla onların arasında haykır.

s Mallarda onlara ortak ol. Onları faiz yemeye ve her türlü hara-,   ma sürükleyerek mallarında ortak ol.

Ve evlatlarda da. Zinayı süslü göstermek ve onları zinaya it­mekle evlatlarında onlara ortak ol.

Onlara vaadde bulun. Hesab ve ceza yoktur diye vaadde bu­lun. Sadece aldatma olarak.

j Senin onların üzerinde etkin yoktur. Yani senin mü'min kul­larıma musallat olacağın kuvvetin yoktur.

Rabbin onları senden koruyucu olarak yeter. [82]

 

Açıklama

 

"Biz meleklere dedik ki, Adem'e secde edin."

Ey Rasûlümüz, kendi düşmanına ve önceden babalarına düşman olana yani şeytana itaat eden şu bilgisiz müşriklere şunu hatırlat; îblis'in kendileri hakkındaki zarınım nasıl doğruladılar. O müşriklere hatırlat. O zaman biz, me­leklere Adem'e secde edin demiştik. Melekler emrimizi tutmuş ve Adem'e saygı secdesi etmişler, İblis ise secde etmemişti. Bizim emrimizi hoş görme­yerek ve kulumuz Adem karşısında büyüklenerek topraktan yarattığın kim­seye mi secde edeyim demişti. Çünkü Allah Âdem'i toprağın tatlı ve acı olan dış yüzünden yaratmıştı. Bu sebeple de ona Âdem ismi verilmişti. Sonra da iblis büyüklük ve kibir içinde şöyle demişti: "Benden üstün yaptığını gördün mü? Benden üstün yaptığın bu mu?" İblis bu sözü, Adem'i küçümseyerek ve onun durumunu hafife alarak söylemişti. "Andolsun eğer beni kıyamet günü-

ne kadar ertelersen, onun zürriyetini pek azı hariç, çoğunu saptıracağım. Yani onları emrimin altına alıp sana isyan ettireceğim. Sadece sana ibadet eden­lerden pek azı hariç onları benim gibi helak oluncaya kadar azgınlık ve sap­kınlık yollarına sürükleyeceğim. Yüce Allah da ona şöyle cevap verdi;

"İlk üfürmeye kadar mühlet verilmiş olarak git. Onlardan sana kim uyar, bana karşı gelir, sana itaat ederse, seninle beraber sana itaat edenleri cehen­neme atacağım. "Onlardan gücünün yettiğini sesinle rahatsız et."

Allah (c.c.) İblis'e kıyamete kadar mühlet verdikten sonra bunu söyledi ve ona kendisine tâbi olanları sapıtma konusunda İblise kıyamete kadar mühlet vermiş oldu. Onlardan gücünün yettiğini sesinle rahatsız et. Yani ya­pabileceğin hile ve tuzaklarınla, süslü ve yaldızlı sözlerinle onları bâtıla çağırarak rahatsız et.

"Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas."

Onları topluca saptırmak için verebileceğin vesveseyi ver. Onları faize ve haram yoldan mal toplamaya sevkederek mallarına ortak ol. Zinayı süslü göstererek ve günahı güzel göstererek evlatlarına ortak ol. Onlara yalan vaadlerle ve kıyamette yeniden dirilme, hesab ve ceza olmadığını söyleyerek onları kandırmaya çalış. Şeytan onlara ancak aldatma yani batıl ve yalan vaad eder. Bana inanan, bana kavuşmayı müjde ve tehdidimi tasdik eden kullarıma tesir edebileceğin herhangi bir gücün yoktur. Rabbİn vekil olarak yani inanan samimi kulları koruyucu olarak yeter. Sen onları saptırmaya güç yetiremez-sin. Ey benim ve onların düşmanı! [83]

 

Sonuç

 

1-  Helaka düşmekten sakındırmak için geçmiş olayları anlatmak caizdir.

2- Kibir yerUmi.ştir ve kibirin sıfatların en kötüsü olduğu açıklanmıştır.

3- Şeytan'ın düşmanlığı ve ondan sakınmak gerektiği anlatılmıştır.

4-  Şeytan'ın kendisine uyanların mallarına, evlatlarına ve canlarına ortak olduğu açıklanmıştır.

5-  Allah'ın emirlerine karşı İsyan özelliği taşıyan eğlence meclisleri ve toplantılarının hepsi, zayıf miskin insanla mücadele eden İblis'in askerinden-dir.

6-  Allah, kendi dostlarını korur. Onlar, muttaki mü'minlerdir. Allah bizi de onlardan kılsın ve onları koruduğu şeyle bizi de korusun. [84]

 

66-   Ey  inşalar, Rabb'iniz  O'dur ki,  lutfundan payınızı  arama­nız,  için  size gemileri  denizde yürütür.  Doğrusu  O,  size  çok acır.

67-   Denizde  size  bir  sıkıntı  boğulma  korkusu  dokunduğu  za­man   O'ndan   başka   bütün   yalvardıklarınız   kaybolur.   Artık   o   za­man,   Allah'tan   başka  kimseden  yardım   istemezsiniz.   Çünkü   O'n­dan   başka   sizi   kurtaracak   kimse   yoktur.   Fakat   O   sizi   kurtarıp karaya   çıkarınca   yine   Allah'ı   bir   tanımaktan   yüz   çevirirsiniz. Gerçekten  insan  nankördür.

68-   Allah'ın   karayı   ters   çevirip   sizi   batırmayacağından,   ya­hut    üzerinize    taşlar    savuran    bir    kasırga    göndermeyeceğinden emin   misiniz?   Ki   bunlar  olduktan   sonra  kendinize   bir  koruyucu bulamazsınız?

69-   Yoksa   O'nun   sizi   bir   kez   daha   denize   gönderip,   üstü­nüze,   kırıp   geçiren   bir fırtına   salarak   inkar   ettiğinizden   dolayı sizi  boğmayacağından   emin   misiniz?   O   zaman   bize   karşı   sizi  iz­leyip,   koruyacak   birini   bulamazsınız!

70-   Andolsun  biz,  Ademoğullarına  güzel biçim,   mizaç  ve  akli kabiliyetler   vermek   suretiyle   çok   ikram   ettik,   onları   karada   ve denizde   hayvanlar   ve   taşıtlar   üzerinde   taşıdık.   Onları   güzel   rı-zıklarla   besledik   ve   onları  yarattıklarımızın   bir   çoğundan   üstün kıldık.

 

Sözlük

 

Sizin için gemileri denizde yürütür.

Fazlından aramanız için. Ticaretle bir bölgeden diğer bölgeye rızkınızı aramanız için.

3 Ve size bir zarar dokunduğunda. Boğulma sebebiyle size bir sıkıntı ve bela dokunduğunda. O hariç bütün yalvardığmız ilahlar sizden kaybolur. Yüz çevirdiniz. Allah'a dua etmekten ve bu konuda tek oldu­ğunu kabul etmekten yüz çevirirsiniz.

Yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermesinden.

Sonra kendiniz için bir vekil bulamazsınız. Sizi yere geçirmek­ten ve kasırgadan koruyacak birini bulamazsınız.

Ağaçlan, kırıp geçiren kuvvetli bir rüzgar.

Bizden intikamınızı almak için bizi izleyecek bize karşı bir yardımcı.

Biz Adem oğlunu üstün kıldık.

Onları karada ve denizde taşıdık. Karada onları hayvanlar, de­nizde de gemiler üzerinde taşıdık. [85]

 

Açıklama

 

Âyetler tevhid (Allah'ın varlığı, birliği ve hüküm koyucu olduğunu) ve ona davetin ortaya konması hususunda anlatmaya devam ediyor.

"Rabbİniz odur ki, sizin için denizde lutfundan payınızı arayasınız diye gemileri yürütür."

Allah bu âyette şunu haber veriyor: Sizin gerçek Rabbiniz odur ki, O'na ibadet etmeniz ve inandıktan sonra O'na itaat etmeniz gerekir. O gemileri de­nizde sizin için yürütür. Sizde bir bölgeden diğer bir bölgeye ticaretle rızkınızı aramak için denizde onunla yürürsünüz. İşte bu sizin gerçek ilahmızdır. Putlar ise Allah'ın kullan ve yarattığı şeylerdir. Başkasını bırakın, kendileri için bile hiç bir şeye sahip olamazlar. Şüphesiz Rabbiniz size karşı çok merhametlidir. Allah'ın rahmetinin tezahürlerinden biri de; denizi onların emrine amade kılması, yolculuk ve ticaret yoluyla rızıklarını kazanmaları için gemileri deniz­de yüzdürmesidir.

"Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda, Allah hariç, bütün dua ettikleri­niz sizden kaybolup gider."

Allah onlar için bir gerçeği anlatıyor. Bu gerçek şudur: Onlar bir gemiye binip de onların başına hastalık, yolu kaybetme veya denizde rüzgar gelir, gemi şiddetli bir şekilde sallanırsa, boğulmaktan korkarlar, sadece Allah'a yalvarırlar. Allah'tan başka yalvardıkları, hiç bir şey yapamaz. Onlara yardım edemez. Fakat Allah onları korktukları ölümden kurtarıp sağsâlim karaya çıktıklarında Allah'ın zikrinden yüz çevirirler ve kendi ilahlarını ararlar. Deniz­deyken dua ettikleri Allah'ı unuturlar.

"İnsan pek nankördür."

Bu, insanın tabiatıdır, çabuk unutmak insanın genel halidir.

Allah onlara hidayete ermeleri için şöyle hitap ediyor:

"Allah'ın karada sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz?"

Ayette geçen "hâsiben" kelimesi taşlar savuran kuvvetli rüzgar demek­tir. Allah böylece Ad kavmini yok ettiği gibi. onları da yok eder.

"Sonra azabı sizden savacak Allah'tan başka vekil de bulamazsınız."

"Yahut da sizi bir kez daha denize gönderip, üstünüze ağaçları kırıp geçiren şiddetli bir fırtına salarak, inkar ettiğinizden dolayı Firavun ve ordu­sunu boğduğu gibi sizi de boğmayacağından emin misiniz?" Sonra sizin için, yaptığımız azab yüzünden bize hesap soracak ve sizin adınıza bizden inti-

kamınızı   alacak hiç kimseyi bulamazsınız. Öyleyse size ne oluyor da Allah'a inanmıyor, O'nun birliğini kabul etmiyor ve boşuboşuna inkar ediyorsunuz?

"Andolsun ki, biz Ademoğluna çok ikramda bulunduk. Onu konuşma, akıl, ilim ve mükemmel yaratılışla üstün kıldık." Onları emirlerine amade kıldığımız binitler vasıtasıyla kara ve denizde taşıdık. Onları güzel yani leziz etler, tahıllar, meyvalar, sebzeler, tatlı ve acı sularla nzıklandırdik. Ve o in­sanoğlunu yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık. Mesela insanlar, cin­den ve diğer canlılardan üstündürler. Onların faziletli olanları da meleklerden, melekler ise sıradan insanlardan daha üstündürler. Bunun yanında insan rab-bini İnkar edip, O'na ortak koşup, O'na kulluğu terkederek O'nun sevgi ve kontrol etmesinden mahrum olduğunda bütün mahlukatm en kötüsü oluverir. Şüphesiz kitap ehlinden (Yahudi ve hristiyanlardan) ve müşriklerden inkar edenler ebedi kalmak üzere cehennemdedirler. İşte onlar yaratılmışların en şerlileridir. [86]

 

Sonuç

 

1-  Yüce Allah'ın sıfatları anlatılarak Allah tanıtılmıştır.

2- Müşriklere sıkıntı ve bolluk anındaki durumları hatırlatılmıştır. Şöyle ki, onlar sıkıntı anında Allah'ı tanırlar, sadece O'na dua ederler. Bolluk anında ise O'nu inkar eder ve O'na ortak koşarlar.

3-  Müşrikler şu şekilde korkutulmuştur. Allah onları yerin dibine geçir­meye veya üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderip de onları helak et­meye kadirdir. Yine onları tekrar denize dönderip, üzerlerine ağaçlan söküp atan bir rüzgar gönderip, onları inkarları ve sıkıntı anında yalvararak, Allah'a dua ettikten sonra ortak koşmaları nedeniyle denizde boğmaya da kadirdir.

4- Allah'ın, insana lutfu ve ona karşı olan ikramları açıklanmıştır.

5-  Malını Allah'ın emirlerine göre kullanamayan. İnsanlar için bolluk vakti, hastalık ve kıtlık gibi sıkıntı halinden daha zordur.

6- İnsanın şerefti olduğu ve onun diğer yaratıklardan üstün olduğu açık­lanmıştır. [87]

 

71-   Her  milletin   önderini   çağırdığımız   gün,   kimlerin   hitabı sağından   verilirse   işte   onlar,   kitablarını   okurlar   ve   en   ufak   bir haksızlığa   uğratılmazlar.

72-   Şu  dünyada  kör olan  kimse,  ahir ette  de  kördür.  Dünyada doğru  yolu  göremeyen,   ahirette   de   kurtuluş  yolunu  göremeyecek­tir. Hatta onun yolu daha da sapıktır.

73-   Az  daha   onlar,   baskı  yapıp   seni,   sana   vahyettiğimizden ayırarak,   ondan   başkasını   üstümüze   atman   için   kandıracaklardı, işte  o  zaman  seni dost edinirlerdi.

74-   Eğer   biz   seni   sağlamlaştırmamış   olsaydık,   onlara   bir parça   yanaşacaktın.

75-   O   taktirde   sana  hayatın   da,   ölümün   de   kat  kat  azabını taddırırdık.  Sonra bize  karşı  bir yardımcı  da  bulamazdın.

76-   Neredeyse   seni   yurdundan   çıkarmak   için   tedirgin   ede­ceklerdi.   O   takdirde   kendileri   de   senin   ardından  pek  az  kalabi­lirler.

77-   Senden   önce   gönderdiğimiz   elçilerimizin   de   yasası   bu­dur.   Peygamberlerini  aralarından   çıkaran   milletler  onların   ardın­dan   mahvolmuşlardır.   Bizim   yasamızda   bir   değişiklik   bulamaz­sın.

 

Sözlük

 

îmamlanyla. Hayır ve serde kendisine uydukları önderleriyle.

İncecik, küçücük. En ufak bir haksızlığa uğramazlar. Fetil, çekirdek filizine denir.

Ve kim burada kör olursa. Bu dünyada Allah'ın varlığını, kud­retini ve ilmini gösteren deliller karşısında kör olan, O'na inan­mayan ve O'na kulluk yapmayan, ahirette de daha çok kör ve yol açısıdan daha da sapıktır.

Neredeyse onlar.

Seni haktan ayıracaklardı. Yani senin haktan ayrılmanı is­tiyorlardı.

Bizim sana vahy ettiğimiz den başkasını bize yalan isnad et­men için.

İşte o zaman seni dost edinirlerdi.

Yaşamanın kat kat ölmenin kat kat. Biz sana dünya azabını, aynı şekilde ahiret azabını kat kat verirdik.

Seni Mekke topraklarından çıkarmak için rahatsız edecekler­dir.

Senin arkanda, yani senden sonra pek azı müstesna, hiç kim­se kalmazdı. Allah onları helak ederdi.

Senden önce gönderdiğimiz elçilerin kuralı da buydu. Eğer seni çıkartacak olsalardı, seni çıkarttıktan kısa bir süre sonra onlara azab ederdik. Bizim geçmiş ümmetler hakkındaki ku­ralımız budur.

Sünnetimizde değişiklik bulamazsın. Geçmiş ümmetler hak­kında cereyan etmiş adetimizden bir değişiklik bulamazsın. [88]

 

Açıklama

 

Allah yeniden dirilme ve ceza inancını izah hususunda Rasûlüne şöyle buyuruyor:

"Ey Rasûlümüz, insanların uydukları önderleriyle beraber onları çağıra­cağımız günü hatırla. Önderler önlerinde, kendilerine uyanlar da arkalarında olduğu halde gelirler."

Kitaplar onlara tek tek dağıtılır. "Kimin kitabı şereflendirmek için sağ ta­raftan verilirse, işte onlar iman ettiklerinden ikramda bulunulan kimselerdir."

Onlar kitaplarını okurlar ve onda yazılanla hesaba çekilirler. "Onlar en ufak bir şekilde haksızlığa uğramazlar."

Yani bir zerre kadar bile sevabları eksiltilmez ve günahları artırılmaz. Bunu öğüt vererek onlara anlat. Belki onlar öğüt alırlar. Bu dünyada kim kör ise, yani Allah'ın varlığının delillerini görmüyor, şirk, yalanlama ve isyanda ıs­rar ediyorsa, o, ahİrette daha da kördür ve gidişat açısından daha da sapıktır. Dolayısıyla kurtuluş yolunu göremez, cehenneme girinceye kadar da doğru yola eremez.

Az daha onlar baskı yapıp seni, sana vahyeddiğimizden ayırarak, ondan başkasını üstümüze atman için kandıracaklardı. Yani bizim seni korumamız olmasaydı kafirler seni kandıracaklardı, senden istediklerini yerine getirerek, şirklerire karşı göz yumarak, sapıklıklarını onaylayarak ve müsamaha göste­rerek bir an bile bunu yapsaydın, "onlar seni dost edinirdi."

Senin dostun olurlardı. Hadise şudur: Mekke ve Taifteki müşrikler ve Medine'deki yahudiler, siyasi bir tuzakla Rasûlüilah'ı davet ettiği ve emrettiği haktan çevirmeye çalışıyorlardı. Eğer Rasûlüllah onlara uysa idi kendilerine uymaları için Rasûlüllah'tan başka şeyler isteyecekler ve neticede işte bize döndü, öyleyse o yalan söylüyor, bizi kabul etmesi ve şundan şundan vaz­geçmesinin de delil oluşu sebebiyle ona vahyedilmemiştir, diyeceklerdi.

"Eğer biz seni hak üzere sağlamlaştırmamış olsaydık, onlara neredeyse bir parça tekliflerini kabul ederek yaklaşacaktın."

Eğer onlara yaklaşsaydın ve onlardan az bir şey bile kabul etseydin, sana hayatında, ölümünde azabını kat kat tattırırdık. Yani bu dünyada ve ahirette sana azabı kat kat tattırırdık. Sonra da kendin için sana yardım ede­cek bir yardımcı bulamazdın.

Başka bir olayda da Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Onlar peygamberi kendilerine taviz verme konusunda başarılı olsay­dılar, kuvvet kullanmayı isteyecekler ölü veya diri olarak onu Mekke'den çı-

karmayı kararlaştıracaklardı." Allah, Rasûlüne bunu uyararak haber veriyor.

"Neredeyse aeni Mekke topraklarından zorla çıkarmak için tedirgin ede­ceklerdi." Onun için sana hicreti emrettik.

Eğer bunu yapmış olsalardı, seni Mekke'den çıkarttıktan sonra dünyada kısa bir süre kaldıktan sonra biz onları geçmiş ümmetlere yaptığımız gibi he­lak edecektik. Ki o ümmetler, peygamberlerini yurtlarından çıkarmışlar veya Öldürmüşlerdi.

Seni yurdundan çıkarmak için tedirgin ettiler. Onun için kendileri de se­nin ardından pek az kaldılar. Önce dünyada iken savaşta öldürüldüler, ar­kasından da cehennem azabını hak ettiler.

Senden Önce gönderdiğimiz Peygamberler hakkındaki kanunumuz da bu­dur. Bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın. [89]

 

Sonuç

 

1-  İnsanlar, sâlih kimselere uymaya teşvik edilmiş, fesad ehli olanlara uymaktan s akındı rılmışlardır.

2-  Yüce Allah, kullarına her şeyi delillerle açıklamıştır. Asla haksız yere ceza vermez.

3-  Dünya'da Kur'an ve onun delilleri karşısında kör olmak, ahirette de kör olmanın ve cehenneme girmenin sebebidir.

4- Sırf batıl ehlini hoşnut etmek için, İslâm'ın emirlerinin herhangi birin­den vaz geçerek kâfirlere meyletmek haramdır.

5-  Sırf dünya menfaati için batıl ehlinden memnun olan ve onlar sebe­biyle hakkı terkeden kimse için kuvvetli bir tehdit vardır.

6- Allah'ın kuralları daima geçerlidir. Onlardan hiç biri geçersiz olamaz. [90]

 

78- Güneşin sarkmasından aşağı kaymasından gecenin ka­rarmasına yatsı vaktine kadar namaz kıl ve sabahın Kur'an'ını, uzunca Kur'an okunan sabah namazını da unutma. Çünkü sabah Kur'an  okuması,  görülecek  şeydir.

9- Gecenin bir kısmında da sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere uyan; böylece Rabbinin seni güzel bir makama ulaştırması  umulur.

80-  De ki:   "Rabb'im,  beni doğruluk girdirişiyle - girdir ve  beni doğruluk  çıkarışıyla  çıkar. Bana katından yardımcı bir güç  ver."

81-  De ki;   "Hak geldi,  batıl yok oldu; zaten  batıl yok olmağa mahkumdur."

82-   Biz kur'an'dan  müzminlere  şifa  ve  rahmet olan  şeyler in­diriyoruz.  Kur'an,   müzminlere  şifadır.  İnananlar,   onunla  dünya  ve ahiret   dertlerinin   şifasını   bulurlar.   Onun   din   ve   dünyaya   ait hükümlerine  uyarak ruhen  huzura  kavuşurlar.  Ama  bu,  zalimlerin ziyanını   artırmaktan   başka   bir   katkıda   bulunmaz.   Çünkü   onlar Kur'an'ı inkar ederler.  İnkarlarından ötürü de hüsranları artar.

83-   İnsana   nimet   verdiğimi   zaman,   yüz   çevirip   yan   çizer. Ona  bir zarar dokununca  da  umutsuzluğa düşer.

84-   De  ki:   "Herkes   kendi   karakterine   göre   hareket   eder. Rabb'iniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir."

 

Sözlük

 

Güneşin göğün ortasından meyledip batı tarafına kaymasın­dan.

Gecenin karanlığına kadar.

Sabah namazına kadar.

Görülecek oldu. Ona gündüz ve gece melekleri şahitlik eder.

Onunla, yani Kur'an'la uyan. Nafile olarak teheccüd namazı kıl. Maksattan fazla olarak. Ki bu gece teheccüd namazı kılmaktır.

Makamı Mahmud'a. Bu, kıyamet gününde olacak olan büyük şefaattir. Onu, öncekiler de sonrakiler de överler.

Beni, içinde beğenmemezlik görmediğim hoşnutluk girdirişiyle Medine'ye girdir.

Yüz çevirdi. Beni kalbimle kendisine yönelmeyeceğim bir çıkışla da Mekke'den çıkar.

"Hak geldi batıl yok oldu," de.

Yüz çevirdi. Şükretmekten yan çizmesiyle yüz çevirdi, şükret­medi, böbürlenerek büyüklendi.

Onun benzeri. Onun durumu üzere. Hidayet ve sapıklıktaki

haline benzer. [91]

 

Açıklama

 

Şiddetli olayları korku verecek bir şekilde arzettikten sonra Yüce Allah, Rasûlüne namaz kılmasını emrediyor. Çünkü namaz, korkanların güven duy­duğu, namazı kılanların aydınlandığı ve ruhların daha çok hoşnut olduğu bir ib­adettir.

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki: "Güneşin ilk meyledişinden."[92]Yani gö­ğün ortasından batıya kaymasından ki, bu öğle vaktidir. "Gecenin kararma­sına kadar namaz kıl ve sabah namazını eda et."

Güneşin meyli ile gece karanlığı arasına ikindi namazı girer. Akşam ve yatsı namazları da gecenin bastırması manasında olan "gasagi'l-leyle" cümlesindeki manaya dahil olurlar. İşte bunlar İslâm ümmetine farz kılınmış beş vakit namazdır. Çünkü sabah namazı bulunulacak bir şeydir. Gece melek­leri ayrıldığından gündüz melekleri onda bulunur. Bunun delili şu sahih hadis­tir:

"Gece, bir kısım melekler, gündüz bir kısım melekler sizin içinizde ar-darda nöbet tutarlar."

Gecenin bir kısmında da sana mahsus bir nafile namaz kılmak üzere de uyan. Bu nafile namaz gece namaz kılmaktır ki, bu âyetle peygamberimiz ve onun ümmeti için bir içinde sünnettir. Böylece Rabbinin seni güzel bir maka­ma ulaştırması umulur. Ayette geçen asâ kelimesi Allah'tan ummak mana­sında olunca, farz ve kesinlik ifade eder. Bu nedenle de Allah, Rasûlünü kıya­met gününde güzel bir makamda oturtacağı müjdesiyle haber veriyor. Maka­mı Mahmud'u (övülmüş makamı) öncekiler ve sonrakiler öveceklerdir. Bu ma­kam, Hz. Adem ve diğer peygamberlerin ulaşamadıkları en büyük şefaat makamıdır. Ta ki, bu şefaat peygamberimize ulaşacaktır. Rasûlüllah (s.a.v.) onu alayım, alayım diyecek ve Allah da izin verecek. Mahkeme görülürken, cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme gitmesi ve mahşer meydanında durmanın uzun ve güç olmasından yaratıkların kurtularak dinlen­mesi için Rasûlüllah, bütün yaratıklara şefaat edecektir.

"De ki, ey rabbim beni doğruluk girişiyle girdir ve beni doğruluk çıkışıyla çıkar."

Bu da başka bir müjdedir.[93] Allah, peygamberin kavminin peygamberi zorla çıkarmasıyla değil de kendi tarafından hicret etmesine izin vermiştir.

Allah, Rasûlüne şöyle buyurmuştur: "Duanda de ki: "Ey Allah'ım, beni hicret yurdum olan Medine'ye, zorluk görmeyeceğim bir şekilde sıhhat ve afi­yetle girdir. Mekke'den de Özlem duyarak tekrar ona dönecek şekilde sıhhat ve selametle beni çıkar. Benim için katından yardımcı bir güç ver. Katından, bana kötülük yapacak, bana hile ve tuzak kuracak; senin dinini neşretmekten ve Allah'a davetten alıkoyacak kişilere karşı sabır ve dayanma gücü ver." "De ki, hak geldi batıl yok oldu."

Bu da başka bir müjdedir. Çünkü Allah, Rasûlüne Mekke'nin fethini ko- 1 ay 1 aştır acaktır.

Rasûlüllah oraya muzaffer olarak girecek, Kabe'nin etrafındaki putları kıracaktır. Kabe'nin etrafındaki putların adedi; 360'tır. Allah "hak geldi bâtıl yok oldu," yani küfür gitti yıkıldı buyuruyor. "Çünkü bâtıl yok olmaya mah­kumdur." Hak, geldiğinde ve onun karşısına dikildiğinde bâtılın devamı ve dayanma gücü yoktur. Burada hakla Kur'an, batılla da yalan ve iftiranın kaste­dilmiş olması ihtimali de vardır. Aynı şekilde hakla İslâm, bâtılla inkarın kas­tedilmiş olması da mümkündür. Bu mana ilk zikrettiğimizden daha kap­samlıdır. Çünkü hak Allah'a itaat olan her şey, batıl ise şirk, zulüm ve diğer isyanlar gibi Şeytan'a itaat olan her şeydir.

"Biz Kur'an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz.'[94]Ey Rasûlümüz, sana Kur'an'dan cehalet, sapkınlık, şüphe ve vesvese hastalığına şifa bulunacak, kâfirlere değil de mü'minlere rahmet olacak âyetler indiriyoruz. Kâfirler için rahmet yoktur. Çünkü onlar Kur'an'ı yalanlıyor ve onun içindekilerle amel etmiyorlar. Ama bu zalimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz. Kur'an, zalimlerin inad ve kibrini artırır. Onlar batıl üzere direten inatçı müşriklerdir. İşte, Kur'an'dan inen âyetlere karşı on­ların sadece küfür, inad ve zulümleri arttığı için perişanlıklarını artırır. İnsa-na [95] nimet verdiğimiz vakit yüz çevirip yan çizer. Ona bir kötülük dokun­duğunda da umutsuzluğa düşer. Allah (c.c.) haber veriyor ki: İman ve hidayet nurunun kemalinden mahrum olan nankör bir insana helak olmakdan kurtul­mak nimeti verilip, boğulma, hastalık ve benzeri durumlarda üzerine korudu­ğumuzda aynen kuvvetli durumunda olduğu gibi Allah'a dua etmekten ve onun zikrinden yüz çevirir. Böylece nimetlerimize karşı nankörlüğünü ortaya koyar. Bize kalbiyle yönelmeyerek, bizden uzaklaşır. Kibir ve böbürlenme içinde uzaklaşır gider. Ona bir kötülük dokunduğunda da ümitsizliğe kapılır. İşte bu nankör olan insandır, nankörlük ve isyanından dolayı nefsine zulme­dendir. Ona açlık, hastalık ve onu kuşatan bir korkudan dolayı sıkıntı doku­nursa, hemen tamamen ümidini keser. Çünkü onun Allah'a, rahmetine ve onu kurtarmaya gücünün yeteceğine imanı yoktur. Böylece hem kâfir olmuş, hem de Allah'ın nimetlerine nankörlük etmiştir.

"De ki: Herkes kendi karekterİne göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir."

Ey Rasûlümüz, müşriklere de ki; Bizden ve sizden herkes hidayet ve sapıklık durumundan kendi amellerine uygun iş yapar. Rabbiniz olan Allah yol bakımından bizden ve sizden en doğru yolda kimin olduğunu en iyi bilendir. Allah, herkese yapmış olduğu amellerin iyi ve kötülüğüne göre karşılık verir. Bu ifade; hak üzere olduğunu ve kendi dininin en doğru din ve kendi yolunun en gerçek ve de en faydalı olduğunu iddia eden herkesin ortaya koyabileceği münaka.şayı sona erdiren ke.sin hükümdür. [96]

 

Sonuç

 

1- Beş vakit namaz kılmak farzdır, onların vakitleri ise bellidir.

2-  Nafile İbadetlere özellikle de teheccüd namazına teşvik edilmiştir.

3- En büyük şefaat makamının Rasûlüllah'a ait olduğu açıklanmıştır.

4-  Batıl zayıftır ve hak hücum edip karşısına dikildiğinde süratle ortadan yok olur.

5-  Kur'an bütün maddi ve manevi hastalıklarına şifadır ve Özellikle mü'minlere rahmettir.

6-  Ayetlerde kâfir insanın tabiatı açıklanmış onlardan ayrılmayan zayıf karakterleri izah edilmiştir.

7-  Rasûlüllah'a ve mü'minlere faydasız münakaşa ve tartışmadan nasıl kurtulacakları öğretilmiştir. [97]

 

85-   Sana  ruhtan  sorarlar.  De  ki:   "Ruh,  Rabb'imin  emrinden-dir.  Size  ilimden pek  az  bir şey  verilmiştir."

86-    Andolsun,    biz   dilesek,    sana    vahy ettiğimiz   ayetleri   ta­mamen   gideririz;   sonra  onu  geri  almak  için   bize   karşı  sana   bir yardımcı   bulamazsın.

87-   Ancak  Rabb'in   sana   acıyarak   ayetlerini   geri   almamak­tadır.  Çünkü O'nun sana olan lütfü cidden büyüktür.

88-   De ki:   "Andolsun  eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın  bir benzerini   getirmek   üzere   toplansalar   ve   birbirlerine   arka   olup yardım   etseler  yine   onun   benzerini  getiremezler."

89-   Andolsun   biz   bu   Kıır'an'da   insanlara   her   çeşit   misali türlü   biçimlerde   anlattık,   ama   insanlardan   çoğu   inkarda   diretti­ler.

 

Sözlük

 

Sana ruhdan soruyorlar. Müşrikler kitap ehli aracılığıyla bede­nin diri olduğu ruhu soruyorlar.

Rabbimin emrindedir. Sadece kendisine tercih ettiği, başkası­nın çok çok az bildiği ilmindendir.

Sana vahyettiğimizi mutlaka giderirdik. Sana vahyettiğimiz Kur'an'ı kalplerden ve mushaflardan silmek suretiyle giderir­dik, bunu yapardık.

Bizden buna engel olacak ve senden istediğimize mâni olacak senin için bize karşı yardımcı da bulamazsın.

Ancak Rabbinin katından bir acıma müstesna. Onu senden, Rabbinden bir merhamet olarak gidermedik ve sende bıraktık.

Bu Kur'an'ın bir benzeri. Fesehat, belagat ve gaybla İlgili ha­berler ve hükümler ihtiva etmesi açısından bu Kur'an'ın bir benzerini.

Yardımcı.

Açıkladık. Her misal cinsinden, öğüt alsınlar inanıp Allah'ın birliğini kabul etsinler diye bu Kur'an'da insanlar için misaller verdik.

Sonuçta insanların çoğu yüz çevirdi. İnsanların yani Mekke halkının çoğu hakkı inkar ve inadda direttiler. [98]

 

Açıklama

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Sana ruhtan soruyorlar."[99]

Müşrikler ruhu, eshab-ı kehfi ve Zülkarneyni Medineli yahudilerin kışkırtmalarıyla sormuşlar, bundan dolayı da Allah bunu haber vermiş ve on­lara vereceği cevabı Rasûlüne öğretmiştir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"De ki, Ruh, Rabbimin emrinden [100] ve sadece kendisinin bileceği bilgi­dendir."

Size o ilimden az bir şey verilmiştir. Çünkü onların bu ve benzeri soru­ları, onların bilgi iddiasında bulunduklarnı göstermektedir. Allah onlara, kendi tarafından az bir ilim verildiğini haber veriyor.

Eğer biz "dilesek, sana vahyettiğimizi gideririz."[101]

İşte bu, mü'minlere şifa ve rahmet olarak Rasûlüne indirdiği Kur'an'ı, kalplerden ve göğüslerden yok etmeye gücü yetmesi ifadesiyle Rasûlüllah'ın önüne Allah tarafından peygamberin de bir beşer olduğunu ve onun da Allah karşısında aciz olduğunun ortaya konulmasıdır. Bunu yapsa Kur'an'dan hiç bir âyet kalmaz, Rasülüllah'ın kalbinden Kur'an'ı Allah tamamen alsa buna kimse engel olamaz. Fakat Allah kendi katından bir rahmet olarak, bunu dilememiş, aksine Allah, kulları üzerinde delil ve peygamberinin peygamberliğine, doğru­luğuna isbat olarak kıyametin yaklaşmasına kadar Kur'an-i Kerimi kalplerden ve mushaflardan kaldırmayıp bilakis muhafaza edecektir. Bu, Allah'ın, Rasû­lüne ilk lütfü değildir. Bilakis Allah'ın O'na olan lütfü çok büyüktür. Bunlardan bir kısmını zikredecek olursak: Peygamberliğinin bütün insanlığa şamil ol­ması, Peygamberlerin sonuncusu olması, Melekut-i Alaya (ruhlar alemine) yükselmesi, peygamberlere imamlık yapması, en büyük şefaat makamı olan Makam-i Mahmud'a sahip olmasıdır, diye söyleyebiliriz.

"De ki, eğer insanlar ve cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, yine de onun benzerini getiremezler. Velevki birbirlerine yardımcı olsalar dahi." [102]Şüphe yok ki: Allah'ın, Rasûlüne söylemesini öğret­tiği şeyin bir sebebi vardır. Bu sebep, bazı kâfirlerin peygamberin peygamber­liğinin ve doğruluğunun delili olan bu Kur'an'ın benzerini getirmenin onların gücü dahilinde olduğunu iddia etmeleridir. Böylece peygamberin davası batıl olacak ve kafirlerin batıl iddiaları İslâm'a karşı zafer kazanacaktır. Allah, Ra-sûlüne onların bu batıl İddialarına karşı şöyle cevap vermesini emrediyor:

"Ey Rasûlümüz! Şu Kur'an'ın benzerini getireceklerim iddia eden kâfir­lere de ki: İnsanlar ve cinler benzerini getirmek üzere birbirlerine yardımcı ol­arak bir araya gelseler, yine de onun benzerini getiremezler."

Çünkü O, Allah'ın vahyi ve kitabıdır, yaratıkları üzerindeki delilidir. Öy­leyse nasıl olur da insan ve cin onun bir benzerini getirebilir?

"Biz bu Kur'an'da andolsun ki, her çeşit misali türlü biçimde insanların hidayete ermesi ve ıslah olması için anlattık."

Belki onlar öğüt alır da iman eder ve Allah'ın birliğini kabul ederler.

"Fakat insanların çoğu peygamberi ve Kur'an'ı inkarda Allah'ı ve ondan gelen hak, hidayet ve nuru yalanlamada direttiler.

İşte bu azgınlıklarından dolayı, topluca iblisin askerleriyle birlikte ce­hennemi dolduracaklardır. [103]

 

Sonuç.

 

1- Ruha dair olan bilgi, Allah'ın kendine has kıldığı bilgidir. İnsanlara ruh hakkında çok az bilgi verilmiştir,

2- Allah'ın ilmine göre ilim ehlinin bilgisi, kıyas edilemiyecek kadar çok çok az ve sınırlıdır.

3-  Kıyamet kopuncaya kadar, Kur'an mushaflarda ve gönüllerde muhafa­za edilecektir.

4- İnsan ve cin, Kur'an'ın benzerini getirmekten acizdirler.

5-  İnsanların inanmış ve inanmamış olmaları Allah'tı Teâiâ'mn ilminde önceden bilimektedir. [104]

 

90-   Dediler   ki:   "Yerden   bize   bir  göze fışkırtmadıkça   sana inanmayız!"

91-    "Yahut   senin   hurmalardan   ve   üzümlerden   oluşan   bir bahçen   olmalı,   aralarından  ırmaklar fışkırtmaksın!"

92-    "Yahut  zannettiğin   gibi   üzerimize   gökten  parçalar   dü-şürmelisin,   yahut  Allah 'ı   ve   melekleri   karşımıza  getirmelisin   on­lar  senin   doğru   söylediğine   şahitlik  etmelidirler!"

93 "Yahut ahundan bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bununla beraber, sen bizim üzerimize, okuyacağımız bir Kitab indirmedikçe senin sadece göğe çıkmana da inanmayız!" De ki: "Rabb'imin şanı yücedir (hâşâ, ben O'na böyle şeyler yapmasını teklif edemem). Ben, sadece elçi olarak gönderilen bir insan de­ğil miyim?"

94-   Zaten  kendilerine  hidayet geldiği zaman   insanları  doğru yola   gelmekten   alıkoyan   şey,   hep:    "Allah,   bir   insanı   elçi   mi gönderdi?"  demeleridir.

95-   De  ki:   "Eğer yeryüzünde  uslu  uslu yürüyen  melekler  ol­saydı  elbette  onlara gökten  bir meleği  elçi gönderirdik."

 

Sözlük

 

Suyu tükenmeyen, daima akan göze.

Ağaçlan çok olan bahçe.

Parçalar, bu kelime, kisfetün kelimesinin çoğuludur.

Gözle görebilmen için karşımıza getirmelisin.

Altından.

Göğe yükselmelisin.

Sakin halde. Yeryüzünde sakin sakin yürüyen. [105]

 

Açıklama

 

Âyetler, tevhid (Allah'ın varlığını, birliğini ve kânun kuyuculuğunu), nü­büvvet ve öldükten sonra dirilip, hesap vermenin hak olduğuna inanmaya da­vet ve bu konulan açıklamaya devam etmektedir. Yüce Allah, müşrikler yani kafirler peygamberliği konusunda Rasülüllah'la mücadele ederken, O'nun aleyhindeki iftiralarını Allah haber vererek şöyle buyuruyor:

Onlar "dediler ki, yerden bize bir göze fışkırtmadıkça asla sana inan­mayız."

Yani bize yerden su fışkırtmak suretiyle bir mucize getirmedikçe davet ettiğin tevhid, nübüvvet, yeniden dirilme ve ceza konusunda asla sana uy-mayız.[106] ve o gözenin suyu da, yeryüzünde hiç kesilmeden sürekli aksın.

"Yahut senin hurmalardan ve üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı," ağaçların arasında ırmaklar fışkırtmalısın.

"Yahut zannettiğin gibi üzerimize gökten parçalar düşürmelisin, yahut Allah'ı ve melekleri bizim gözle görebileceğimiz şekilde karşımıza getirmeli­sin."

"Yahut altından yapılmış içinde oturacağın bir evin olmalı, ya da göğe merdivenle çıkmalısın. Bunlarla beraber, sen bize okuyacağımız," bize iman ve uymayı emreden Allah katından gözle görebileceğimiz bir kitap indirme­dikçe göğe çıksan bile, "senin göğe çıkmana inanmayacağız."

İşte bu altı isteklerini bir şart olarak ileri sürdüler. Ta ki onları görecek olurlarsa inanacaklarını sandılar. Allah onların inanmayacağını biliyordu. Bu sebeple onların istediğini kabul etmedi. Rasûlüne buyurdu ki: Ey Muhammedi İsteklerine karşı şöyle de:

"Allah'ın şanı yücedir." Ben, sadece elçi olan bir insan değil miyim?"

Yani ben, elçi olan beşerden başka bir şeymiyim? Öyleyse bu istedik­leriniz benden nasıl beklenebilir. Çünkü benden istediğiniz bu şeylere benim gibi bir kulun gücü yetmez. Buna ancak büyük olan kadir olan Allah'ın gücü yeter. O, bir şeye sadece "ol der," o da hemen olur. Ben rablik iddiasında bu­lunmadım. Ben sürekli Allah'ın kulu ve sadece ona kulluk yapmanızı, başka­sını ona ortak koşmamanızı, ahirete inanmanızı, ona itaat etmeyi ve isyan et­memeyi size tebliğ etmek için size gönderilmiş elçi olduğumu açıkladım.

"Zaten kendilerine hidayet geldiği zaman insanları yani Mekke halkını inanmaktan alıkoyan şey, Allah'ın insandan elçi göndermesini hoş görme­yerek Allah bir beşeri mi elçi gönderdi demeleridir."

"De ki, yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten meleği elçi İndirirdik."

Ey Rasûlümüz, insanın peygamber olmasını hoşgörmeyenlere de ki: Yeryüzünde sakin sakin yürüyen orada yerleşmiş ve orayı terketmeyen me­lekler olsaydı, elbette onlara gökten meleği elçi indirir, o da bizim emrimizle onlara doğru yolu gösterir ve bizim iznimizle onlar da istenileni onlara öğre­tirdi. Çünkü onlar, aynı cinsten olmakla ve kendileri için var olan karşılıklı an­lamayla onu daha iyi anlarlardı. Bu sebeple biz size kendi cinsinizden elçi gönderdik ki, onun size söylediğini anlayabilesiniz ve o da size anlatmaya ve açıklamaya muktedir olsun. O halde insan için peygamberliği neden hoş gör­müyorsunuz. Oysa bu, kaçınılmaz bir gerçektir. [107]

 

Sonuç

 

1-  Peygamberimizin Rasûllüğü (elçiliği) ortaya konmuştur.

2-  Kureyş müşriklerinin ne kadar inatçı ve tevhide davet edilmeleri karşısında ne kadar katı ve sert oldukları açıklanmıştır.

3-  Kureyş müşriklerinin, bir insanın peygamberliğini kabul etmeyip, taşın ilahlığını kabul etmekle akıllarının zayıf olduğu açıklanmıştır.

4-  Allah'ın kuralı gereği karşılıklı birbirini anlama, ancak aynı cinslerin kendi arasında söz konusudur. Cinsler farklı olunca, Allah'ın dilemesi hariç anlaşma söz konusu olamaz. Dolayısıyla Allah'ın dilemesi olmadan insan hayvanla veya cinle anlaşamaz. [108]

 

96-  De  ki:   "Benimle  sizin  aranızda  şahit  olarak Allah  yeter. O,  kullarının hallerini haber alır, görür."

97-   Allah   kime  hidayet  ederse,   işte   doğru  yolu   bulan   odur. Kimi de  sapıklıkta  bırakırsa  artık  onlar için  O'ndan  başka  veliler bulamazsın.   Kıyamet   günü   onları,   yüzü   koyun,   kör,    dilsiz   ve sağır   bir   halde   süreriz.   Varacakları   yer   cehennemdir.   Ateş   her dindikçe,   onlara  çılgın   alevi  artırırız.

98-   işte   cezaları   budur.   Çünkü   onlar,   ayetlerimizi  inkar  et­tiler  ve:   "Biz  kemikler  ve   ufalanmış  toprak  haline  geldikten  son­ra mı,  biz  mi yeni bir yaratılışla  diriltileceğiz?"  dediler.

99-   Görmediler  mi  ki,   gökleri   ve  yeri yaratan  Allah,   kendi­lerinin   benzerini yaratmaya  da  kadirdir?  Kendileri  için,   bir  süre

koymuştur,    onda   hiç   şüphe   yoktur.    O    süre   dolunca   mutlaka

ölecekler   veya   dirileceklerdir.   Ama   zalimler   inkardan   başka   bir şey  yapmazlar.

 

Sozluk

 

Benim size Allah'ın elçisi olduğuma ve tebliğ ettiğime ve sizin de inkar edip direndiğinize şahitlik edecek.

Onlar için veliler bulamazsın. Onlara doğru yolu gösterecek dostlar bulamazsın.

Yüzleri üzerine.

Kör, dilsiz ve sağır olarak. Onlar görmezler, konuşamazlar ve

duyamazlar.

Her yatıştığında. Ateşi her yatıştığında onlara alevi artırırız. Yeniden dirilmeyi inkar edenler dediler ki. Onlar gibi insanlar. Belirli bir vakit. [109]

 

Açıklama

 

Ayetler Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğini ortaya koymaya de­vam ediyor. Allah, Rasûlü Muhammed'e şöyle buyuruyor:

Bir peygamberin insan olmasını hoş görmeyen şu insanlara; "de ki, Al­lah benimle bana peygamberliği hoş görmediğinize şahit olarak yeter."[110]

Allah (c.c.) kullarından tam bir şekilde haberdar ve onların hallerini, bi­lendir." Kimin haklı, kimin haksız olduğunu, kimin doğru sözlü, kimin yalancı olduğunu bilir ve hepsine adalet ve rahmetiyle karşılığını verir.

"Allah kimi hidayete erdirirse, işte hidayete eren odur."

Allah (c.c.) haber veriyor ki, hidayet kendi elindedir. Allah kimi hidayete erdirirse, o hakka ulaşandır.

"Kİmi de saptınrsa o kimse için Allah'tan başka dostlar bulamazsın."

Yani insanlara kendi yaptıklarına göre muamele edilir. Bu ifade de Ra-sûlüllah için teselli ve peygamberliğini inkarda ısrar eden kavmine karşı onu sabra teşvik söz konusudur.

"Kıyamet gününde biz onları yani sapkınlık ve yalanlama üzere ölmüş tevbe etmemiş yalanlayanları bir araya getiririz."

Onlar, bir şey görmeyen "körler , konuşamayan dilsizler ve duymayan sağular olarak yüz üstü sürüne sürüne cehenneme girerler."[111]

Yani onların kalacağı yer şöyle anlatılan cehennemdir. "Onun ateşi her dinişte, biz onun azgın alevini artırırız."

"İşte bu, onların cezasıdır." Bu anlatılan ceza, onlaraAllah'ın âyetlerini inkar ederek ve uzak görerek şöyle demişlerdir.

"Biz mi kemikler ve toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla ya­ratılacağız?"

Allah bu ikinci hayatı uzak görmelerine şöyle cevap vermektedir:

"Onlar kalp gözleriyle görmediler mi? Öldükten sonra dirilmeyi inkar mı ediyorlar"? Yeri ve gökleri yaratan onların benzerini yaratmaya kadirdir. Evet şüphesiz Allah her şeye kadirdir. Bir bilecek olsalar!"

Allah onlara, yok olmaları ve azabları için belirli bir vakit koydu. Onda hiç şüphe yoktur. Onlar hiç şüphesiz o sana doğru yani kendileri için hazırlanan azaba doğru gidiyorlar. Ama zalimler inkardan başka bir şey yap­mazlar'. Bu akli delil getirme ve açıklamalara rağmen zalimler ancak inkarda diretirler. Ki neticede onlara azab sözü hak olsun da onu tatsınlar. [112]

 

Sonuç

 

1-  Allah'ın şahitliği büyüktür ve bütün şahitliklerden daha geçerlidir.

2-  Hidayet de, sapkınlık ta kulların amellerine göre Allah'ın kudretinde-dir. Hidayeti Allah'tan istemek, sapıklıktan da ona sığınmak gerekir.

3-  Kıyamet gününün azabı korkunçtur. Çünkü zalimler, yılanlar gibi yüzüstü sürünerek cehenneme sürüklenecektir. Onlar sağır, dilsiz ve kör ola­caklardır. Cehennem halkının durumundan Allah'a sığınırız.

4-  Cehennem: Allah'ın âyetlerini, yeniden dirilmeyi ve kıyamette hesabı inkarın cezasıdır.

5- Yeniden dirilmenin delili nakli olduğu gibi aklidir de. Başlangıçta ya­ratmaya kadir olan, yeniden eski hale döndürmeye de kadirdir. Akıl açısından eski haline döndürmek, bir şeyi yoktan var etmekten daha kolaydır. [113]

 

100-   De   ki:   "Eğer  Rabb'imin   rahmet  hazinelerine   sahib   ol­saydınız,   harcamaktan   korkarak   tutardınız.   Gerçekten   insan   çok cimridir!"

101-   Andolsun   biz  Musa'ya   açık  açık  dokuz  mucize   vermiş­tik.   İşte  İsrailoğullarına  sor:  Musa   onlara  gelmiş,   Firavun   ona:

"Ey  Musa,  ben  seni  büyülenmiş  sanıyorum"  demişti.

102-   muşa  dedi  ki:   "Bunları,  ancak göklerin  ve yerin  Rabbi-nin,  benim  doğruluğumu  belgeleyen  deliller  olarak  indirdiğini pe­kala bildin.  Ey Firavun,  ben  de  seni mahvolmuş görüyorum."

103-   Firavun  onları  o  ülkeden  sürüp  çıkarmak  istedi,   biz  de onu,  yanındakilerle  birlikte  toptan  boğduk.

104-   Onun  ardından  İsrailoğullarına:   "O  ülkede  oturun,  ahi-ret   zamanı   gelince   hepinizi   toplayıp   bir   araya  getireceğiz,"   de­dik.

 

Sözlük

 

Rabbinin rahmet hazineleri. Tutardınız. Harcamazdınız. Tükenir korkusuyla. Çok cimridir.

 Açık açık dokuz mucize. AHah-u Teâlâ'nm Musa (a.s.)'a ver­diği mucizeler.

Aklı çelinmiş, sihirlenmiş.

  Onları indirmedi. Bu dokuz mucizeyi Allah boşuna indirmedi. Benim Peygamberliğimi isbat etmek için indirdi.

Hak ve hayırdan yüz çevirmekle helak olmuş.

Onları ülkeden sürüp çıkarmak istemiş. Firavun onları ülke­sinden çıkarmak istemiş.

Arzda yerleşin. Kudüs ve şam topraklarında yerleşin. Ahiret. Kıyamet vakti. Karışık olarak. Çeşitli kabile ve soylardan karışık olarak. [114]

 

Açıklama

 

Allah, Rasûlüne buyuruyor ki:

Ey Muhammed Safa dağını altın madenine, Mekke ve çevresini içinden nehirler akan, üzüm ve hurmadan oluşan bahçelere çevrilmesini isteyenlere de ki: Eğer siz Rabbimin mal ve azıklardan oluşan hazinesine sahip olsay-

dınız, cimri olduğunuzdan onu tutar, bitmesinden korkarak infak etmezdiniz. İşte sizin tabiatınız budur. Bu cimriliktir, İnsan hidayet ve imandan önce çok cimridir. Fakat bu cimrilik, Allah'ın koyduğu faydalı bir tedavi ile iyileştirilir. Bu tedavinin açıklaması Mearic Suresinde geçmektedir.

"Biz Musa'ya açık açık dokuz mucize verdik."[115]

Andolsun ki, biz İsrailoğullarının peygamberi olan İmran'ın oğlu Mu­sa'ya dokuz mucize verdik. Bunlar el, âsa, kan, denizin ortadan ikiye ayrılma­sı, Firavun avanesinin malının yok edilmesi, tufan, çekirge, karınca ve kurba­ğadır. Firavun ve ordusu bunlara inandı mı? Hayır. Öyleyse biz sana müşrik kavminin istediği ve teklif ettikleri altı mucizeyi versek bile, onlar yine de i-nanmayacaklardır. Bu sebepden ötürü onları sana vermenin bir faydası da yoktur.

"İsrailoğullarına sor,"

Yani İsrailoğullarının alimlerine, Abdullah b. Selam ve başkalarına sor. Musa, İsrailoğullarını Kudüs topraklarına götürmek için Firavundan kendi­siyle beraber onları göndermesini isteyerek gelmiş, Firavun'u peygamber­liğinin doğruluğuna ve istediğinin gerçekliğine işaret eden mucizeleri göster­miş Firavun da ona: "Şüphesiz ey Musa, ben seni gösterdiğin bu mucizeler­den dolayı sihirbaz sanıyorum," demişti.

Meshûran: Aklı mağlup edilmiş demektir. Dolayısıyla sen akıllı bir in­sanın söylemediği şeyleri söylüyorsun.

Musa Firavuna Allah'ın haber verdiği şu ayetle cevap vermiştir:

"Sen bana bu delillerin göklerin ve yerini Rabbi'nin yaratıp, idare edenin indirdiğini biliyorsun."

Onları görmedin, oysa sen onların doğruluğunu biliyorsun. Şüphesiz, "ey Firavun, ben seni helak olmuş görüyorum."

Yani bundan dolayı Ey Firavun, ben seni Allah'ın rahmetinden uzak­laştırılmış helak olmuş, lanetlenmiş görüyorum. Deliller Firavunu mecalsiz

bırakınca, o bu sefer kuvvete baş vurmuştur.

"Firavun onları bulundukları yerden , yani Musa ve kavminin yaşadıkları ülkeden sürüp çıkarmak istemiştir."

Yani Firavun onları topluca öldürerek ve köklerini kazıyarak Mısır top­raklarından sürüp çıkarmayı istemiştir. Allah da ona zıddını yapmıştır. Onu askerleriyle beraber topluca boğmuştur. "İşte biz de onu yanındakilerle bir­likte toptan boğduk," âyetinin manası budur. Onun ve askerlerinin helak ol­masından sonra İsrailoğullarına Musa'nın diliyle Kudüs ve Şam topraklarında ölünceye kadar oturun. Ahiret vakti gelince diğerleri gibi sizleri de diriltece­ğiz. Hepinizi çeşitli kabile ve soylardan hiçbir kimsenin kimseden üstünlüğü olmadan toplayacağız. Aranızda hüküm vermek ve yaptıklarınızın karşılığını sizlere vermek için baş açık yalınayak bir araya toplayacağız. [116]

 

Sonuç

 

1-  Cimrilik, insanın tabiatında vardır. Ancak cimrilik, iman ve takvayla tedavi edilir.

2-  Sadece deliller insanın hidayete ermesi için yetmez. Ayrıca İlahi yardım da gerekir. Ki, delillerden yararlanmak isteyenlere de Allah-u Teâlâ yardımını mutlaka yapar.

3-  Allah'ın, dostlarına yardım, düşmanlarını da helak etmeye kadir olduğu açıklanmıştır.

4-  Kıyamet günü insanlar çeşitli kabile ve milletlerle karışık bir vazi­yette haşrolûnacağı açıklanmıştır. [117]

 

105-  Biz o Kur'an'ı hak olarak indirdik ve o hak ile inmiştir. Seni de  ancak bir müjdeleyici ve  uyarıcı olarak gönderdik.

106-   Onu,  insanlara ağır ağır okuman için okuma parçalarına ayırdık ve onu azar azar indirdik.

107-   De  ki:   "Siz  ister  ona  inanın,  ister inanmayın,   O,   daha önce  kendilerine   bilgi   verilenlere   okunduğu  zaman   onlar,   derhal çeneleri   üstüne   secdeye   kapanırlar."

108-    "Rabb'imizin   şanı  yücedir,   gerçekten   Rabb'imizin   sözü mutlaka yerine getirilir!"  derler.

109-   Ağlayarak  çeneleri  üstüne  kapanırlar  ve  Kur'an  onların derin saygısını artırır.

 

Sözlük

 

Onu hak olarak indirdik. O Kur'an'ı hak olarak indirdik. Ve o hak ile indi. O Kur'an ibadetler, inançlar, haberler, hik­metler ve hükümlerle ilgili gerçeği açıklamakla indi. Ve onu okuma bölümlerine ayırdık. Kur'an'ı, yirmi üç senede böyle yapmamızı gerektiren hikmetler gereği parça parça in­dirdik.

Ağır ağır okuman ve dinleyenin anlaması için yavaş davran­man için.

Ve biz onu azar azar indirdik. Biz onu kemale erme ve mesut olmaları için ümmetin yararı gereği azar azar indirdik.

Kendilerine daha önceden ilim verilmiş olanlar yani Abdullah b. Selam ve Selman el-Farisi gibi hristiyan ve yahudi ehli ki­tabın inananları.

 Yüzüstü secdeye kapanırlar. Kim yüzünün üzerine secdeye giderse, çenesi üzere secde ederek kapanmış olur.

Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir. O, kitaplarının müj­delediği ümmi peygamberi göndermiş ve ona kitabını indir­miştir. [118]

 

Açıklama

 

Yüce Allah buyuruyor ki:

"O Kur'an'ı hak olarak İndirdik."

Yani inkarcıların inkar ettikleri ve müşriklerin yalanladıkları bu kitabı hak olarak indirdik. Kur'an'in Allah'ın kitabı ve Rasûlüne vahyi olduğunda hiç bir şüphe yoktur. "O hak ile inmiştir." Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim ile gelen, onun davet ettiği, emrettiği, haber verdiği inançlar, hükümler, haberler müjde ve tehditlerin hepsi kendisinde görüş ayrılığı ve şüphe bulunmayan haktır.

"Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik."

Kullarımızın kalplerinde hidayet yaratasın veya bize iman etmeye ve birliğimizi kabul etmeye onları zorlayasın diye göndermedik. Biz seni yalnız­ca davet ve tebliğ için gönderdik. Biz seni bize itaat edenleri cennetle müj­deleyici, isyan edenleri de cehennemden korkutarak uyarıcı olarak gönderdik. Bu âyette Rasûlüllah'ın peygamberliğinin anlatılması söz konusudur.

"Onu insanlara ağır ağır okuman ve bunu gerektiren çeşitli hikmetlerden dolayı yirmi üç senede parça parça indirdik."

Yavaş yavaş okuman, dinleyenin daha İyi anlamasına çalışman içindir. Biz onu, kulların faydası ve ruhi eğitimlerinin istediği tarz gereği azar azar in­dirdik. Ki onlar akıl, ahlak ve ruh bakımından olgunlaşsınlar ve iki cihanda mesud olsunlar.

"De ki, ister ona inanın, ister inanmayın."

Yani ey Rasûlümüz, kavminden Kur'an vahyini inkar edenlere de ki: İster ona inanın ister inanmayın, sizin inanmanız, inanmamanız gibidir. Yani inansanız da inanmasanız da Allah-u Teâlâ'ya ne zararınız ne de fay­danız olur. Sadece kendi aleyhinize ve kendi lehinize inanmış veya inkar

etmiş olursunuz. Gerçekte bu, hiç bir şeyi değiştirmez. Sizden başkaları iler­de ona inanacak, siz inanmasanız bile onlar bahtiyar olacaklardır. İşte kendi­lerine daha Önceden bilgi verilmiş olan yahudi ve hristiyan kitap ehlinin alim­lerinin çocukları ona inanmışlardır. Burada Allah Abdullah b. Selam, Selman-ı Fârisi ve habeş kralı Necaşi'yi kastediyor. Onlara Kur'an okunduğunda çene­leri üzeri secdeye kapanırlar. Onlar çeneleri ve yüzleri üstüne secdeye ka­panır ve burada Rabbimizin şanı yücedir. Onu vadinden dönmekten tenzih e-diriz. Çünkü o, âhir zaman peygamberini göndereceğini ve ona Kur'an'ı indi­receğini vaad etmiştir. Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir. Bu söz, ya­hudi ve hristiyanlar tarafından peygamberimizin nübüvvetinin ve Kur'an'ın Allah tarafından indirileceğinin kubulüdür. Allah son peygamberi gönderece­ğini ve ona Kur'an'ı indireceğini vaad etmiş ve vaadini yerine getirmiştir. İşte hep bu şekilde Rabbimizin vaadi yerine gelir, ondan dönmez.

"Onlar ağlayarak çeneleri üstü secdeye kapanırlar. Onlar sadece secde etmezler. Bilakis ağlayarak." secdeye kapanırlar. Kur'an'ı dinlemek ve oku­mak, onların kalplerindeki huşuyu ve organlarındaki rahatlığı artırır. Çünkü onlar Rableri katından gelen hakkı yani Kur'an'ın emirlerini dinlemişlerdir. [119]

 

Sonuç

 

1-  Kur'an, Allah katından hak olarak inmiştir. Onunla beraber inen her şey de haktır.

2-  Kur'an'ı okuma usullerine riayet ederek okumağa teşvik edilmiştir. Özellikel insanları Allah'a davet ederken bu okuma usulüne daha çok dikkat edilmelidir.

3~ Kur'an'ın 23 senede parça parça olarak indirilişi açıklanmıştır.

4- Kur'an'ın inişiyle peygamberimizin peygamberliği ve ona inanan kitap ehlinin imanı açıklanmıştır.

5-  Secdenin yapılışı açıklanmıştır. Bu ise alnını yere koymak suretiyle olur.

6-  Kur'an okurken secde âyeti geldiğinde dinliyenin veya okuyanın sec­de etmesi gerekir. Bu surede okunan    109. âyetteki secde ayeti okurken sünnettir. Kişi eğiliş ve kalkışta 'Allahu ekber,' diyerek secdeye kapanır, teş­bih eder ve secdede dilediği duayı okur. [120]

 

110-   De   ki:    "İster  Allah   diye   çağırın,   ister  Rahman   diye çağırın,   Hangisiyle   çağırsanız  en  güzel  isimler  O'nundur.   Nama­zında  pek   bağırma,  pek  de   sesini  gizleme,   bu   ikisinin   arasında bir yol tut."

111-    "Çocuk  edinmeyen,   mülkte  ortağı  olmayan,   acze   düşüp de   yardımcıya   ihtiyacı   bulunmayan   Allah'a   hamdolsun!"   de   ve O'nu gereği gibi yücelt saygı ve tekbir ile an!.

 

Sözlük

 

Allah'a veya Rahman'a dua et. Onu hangisiyle isimlendirirse-niz ve hangisiyle ona seslenirseniz seslenin.

Hangisiyle çağırırsanız o güzeldir. Çünkü bütün en güzel isim­ler Allah'ındır. Bu ikisi de onlardandır.

Ve namazında sesli olma. Namazda okurken müşrikler işitip de Kur'an'a ve onu indirene kötü söz söylemesinler diye sesini yükseltme.

Onu gizleme de. Ki, okuyuşundan arkanda namaz kılan as­habın faydalansın.

, Bu yükseltme ve gizleme arasında bir yol tuttur. Kafirlerin dediği gibi çocuk edinmemiş.

Onun ortağı olmamıştır. Müşriklerin dediği gibi ortağı olma­mıştır.

Düşkünlükten ona yardımda bulunmaya kendisi için bir yar­dımcı olmamıştır. Düşüp te yardımcıya ihtiyacı bulanmayandır.

Çünkü o azizdir, cebbardır, malikü'l-mülktür, zü'1-celal ve'I-ik-ramdır.

Ve onu yücelt, tekbir et. Onu gereği gibi tekbîr et, çocuk edin­mekten, ortaktan, acze düşüp yardımcıya ihtiyacı olmaktan münezzeh kıl. [121]

 

Açıklama

 

Rasûlüllah duasında "ya Allah, Ya Rahman ya Rahim," diyordu. Müş­rikler bunu işitmiş ve ortaya yayabilmek için bunu bir şüphe delili olarak ya­kalamışlardı. Rasûlüllah'i: "Ya Allah, ya Rahman," derken işittiklerinde; "Şu­na bakın, nasıl iki ilaha dua ediyor, oysa bizi menediyor," demişlerdi. Bunun üzerine Allah: "İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın," ayetini in­dirmiştir. Ey nebimiz onlara de ki; "ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye...

Allah Rahman ve Rahimdir. Hangisiyle çağırırsanız Allah en güzel isim­lerin ve en yüce sıfatların sahibidir.

"Namaz kılarken sesini yükseltme. Onu gizleme de. Bu ikisinin arasın­da bir yol tuttur."[122]

Bunun nedeni şudur: Müşrikler kur'an'ı işittiklerinde okuyana ve indi­rene kötü konuşuyorlardı. Allah da Rasûlüne ve mü'minlere, kur'an okuduk­larında müşriklerin işitmemeleri için bağırmamalarını ve arkalarında namaz kılanın da Kur'an dinlemekten mahrum olmaması için de sesini gizlememeleri­ni emretti.

"Çocuk edinmeyen mülkte ortağı olmayan ceza düşüp de yardımcıya ih­tiyacı olmayan Allah'a hamdolsun. Ve de onu gereği gibi tekbir et."

Allah, Rasûlüne bazı araplann zannettiği gibi çocuk edinmeyen, müşrik araplann dediği gibi mülkte ortağı olmayan, sabil ve mecusilerin dediği gibi acze düşüp yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a hamdetmesini emrediyor.

Araplar, meleklerin Allah'ın kızları olduğunu, yahudiler Üzeyir'in Allah'ın oğlu olduğunu, hıristiyanlar da İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu söylüyorlardı.

Müşrikler de diyorlardı ki: "Sana geldim, Ey Allah'ım, sana geldim" se­nin ortağından başka ortağın yoktur. Sadece Melekler senin yardımcılarındır."

Sabi (zeburu okuyup Davut Aleyhisselam'ın ümmeti olduğunu söyle­yenler) ve mecusiler (ateşe tapanlar) de: "Eğer Allah'ın dostları olmasa, Al­lah aciz düşer," diyorlardı. Ey Rasûl, onu bu noksanlık, muhtaçlık ve acziyet sıfatlarından yüce tut. [123]

 

Sonuç

 

1- En güzel isimler Allah'ındır. Bu doksandokuz isimdir. Allah'a bunlar­dan hangisiyle dua edilip, seslenilirse seslenilsin hepsi güzeldir. Nitekim Â-raf sûresinde Allah: "En güzel isimler, Allah'a aittir. O isimleriyle dua edin," buyuruyor.

2-  Müşriklerin Mekke'de Rasûlüllah'a, Kur'an'a ve mü'minlere karşı bes­ledikleri kin açıklanmıştır.

3- Dünya işinde olduğu gibi din işinde de ihtiyata sarılmak lazımdır.

4-  Allah'a hamdetmek. O'nu Övmek ve her türlü acziyet ve noksanlıktan tenzih ötmek farzdır.

5-  Son ayet, izzet ayeti diye isimlendirilmiştir. Yani Allah'ın kudret ve izzetini açıklayan âyetlerden biridir. Peygamberimiz ona bu şekilde isim ver­miştir. [124]



[1] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/49.

[2] Alimler demişlerdir ki; eğer burada peygamberimiz için kul olmaktan daha yüce bir isim olsaydı, Allah onunla İsimlendirirdi.

[3] Rivayete göre Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Talha b. Ubeydullan, Rasûlüllah'a "Sübhane" kelimesinin manasını sormuş o da; "Her türlü kötü­lükten Allah'ın tenzih edilmesidir." buyurmuştur kelimesi bu şekilde okun­duğu gibi "Sera" şeklinde de okunur. "İsra" gecenin başlangıcında götürmek ise "Sera" gecenin sonunda götürmektir.

[4] Mescid-i Haram, yeryüzünde inşaa edilen i!k mesciddir, onu Mescid-i Aksa tak­ip eder. İkisinin arasındaki zaman 40 yıldır. Mescid-i Nebevi onlardan uzun a-suiar sonra yapılmıştır. Bu üç cami kayıtsız şartsız, bütün camilerin en üstün­leridir.

[5] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/49-51.

[6] İsra olayının sadece ruhla olduğu görüşünün bir değeri yoktur. Çünkü eğer ruh­la olmuş olsaydı, uykuda olurdu ve Allah; "İnsanlara anlatma, seni yalanlar­lar" demez, Hz. Ebu Bekir, sıddık lakabıyla şereflendirilmez ve Kureyşin de ya­lanlama imkanı olmazdı. Çünkü rüya kelimesi, uyanıkken görme manasına da kullanılır. En büyük delil ise hiç şüphesiz o, onu sidretül müntehanın yanında başka bir kere (daha) gördü. Yani Rasûlüllah cebraili isra ve miraç gecesinde, Mekke'de ilk kez gördüğü gibi gökte cennette başka bir kere daha görmüştür.

[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/51.

[8] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/52-53.

[9] Ayette israiloğullanna şükür görevinin hatırlatılması söz konusudur. Yani Nuh şükrettiği gibi sizde bu nimetlerime şükredin. Aynı şekilde onlar için şu şekilde bir ima da söz konusudur. Eğer onlar şükretmezse, Nuhun kavmi hesaba çekildiği gibi onlarda çekileceklerdir.

[10] Buradaki âyetlerde israiloğullarının Yuşa b. Nun'u Kudüs bölgesini fethinden sonra Amelikahlann oradan kovulmasından, ilk kez devletin kurulmasından başlayarak, son olarak onların 135 tarihinde Romalılarca sürülmesine kadar olan kısa tarihleri anlatılmıştır. Âyetler bu tarihi iki kısma ayırmıştır. İlki Yuşab. Nun'un devletinden başlar, onların yeryüzünde bozgunculuk çıkarması­na kadar devam eder. Allah onlara Babiİleri hakim kılmış ve onlarda İsrail­oğullarının devletini yıkmışlar, onların mülklerini para ile almamışlardır. İs-railoğullan dağınık bir halde iken Talut'u lider yapıp Allah'ın nebisi Huzey-kılın zamanında Talut'la beraber, Babillerle savaşıp onları yeninceye kadar de­vam etmişlerdir. İşte bu âyettte işaret edilen budur. Çünkü İsrailoğullannın Talut, Davud ve Süleyman, zamanında büyük bir devletleri olmuş bu devlet, onlar fasıkhk yapıp da azabı hak edip Allah'ın da onlar üzerine Babilli olan Buhtunnasr adındaki lideri musallat kılmasına kadar devam etmiştir. Buhtün-nasr Sü-leyman mamedini yakmış, Darusselamı yani Süleyman (a.s.)'ın ülkesini yıkmış ve orayı harab ve perişan bir vaziyette bırakmıştır. İşte bu, ikinci kere diye ifade edilen kısımdır. Sonra Allah onlara umulur ki Rabbiniz size mer­hamet eder âyetiyle verdiği sözü tutmuş, İsrailoğullan da bir araya gelmişler, uzun zaman sonra tekrar devletleri olmuştur. Onlar tekrar sapıklığa düşmüş­ler. 135 yılında Allah İsrailoğullannın başına Romalıları musallat kılm|ş, Romalılar onların memleketini istila etmiş ve onları yeryüzüne dağıtmışlar­dır.

[11] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/53-55.

[12] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/55.

[13] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/56.

[14] Şu daha önce geçmiştir: Allah bu âyetteki vadini yerine getirmiştir. Allah onla­ra acımış onların hali düzelmiş ve doğru yol üzre olmuşlar, tekrar devletlerini kurmuşlar, bir müddet mutlu olarak yaşamışlar sonra tekrar zulme ve ah­laksızlığa döndüklerinde Allah'ta onların aleyhine dönmüş Romalıları onlara hakim kılmış, onlar, İsrailoğullarmı öldürmüş ve esir almışlardır. Bu hadise M.S. 135 yılında olmuştur. O günden itibaren İsrailoğullarının hakimiyeti sona ermiştir Müslümanlar tarafından fethedilene kadar Darusselam Süley­man (a.s.)'ın.yurdu olan (İlya) Romalıların elinde kalmıştır. Burası, Hz. Ömer (r.a.) zamanında hicretin 16. senesinde sulh yoluyla fethedilmiştir. Darusselam bugün İlya olarak isimlendirilir.

[15] Hasır, etrafı çevrilen bu sebeple kimsenin çıkamadığı yere yani hapishaneye de­nir. Hasır fail vezninde hasır anlamında veya meful vezninde mahsurunfih an­lamındadır. Tefsirde hapishane olarak tefsir edilmiştir. Çünkü hapishane içinde bulunanı kuşatmakta ve oradan hiç kimse çıkamamaktadır.

[16] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/56-58.

[17] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/58.

[18] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/59-60.

[19] Bu ifade, insanların elinde bulunan, kalplerde korunmuş ve satırlara yazılmış Kur'an'a işaret vardır. Bu duruma işarette aynı zamanda diğer kitaplar arasında­ki onun yerini yükseltme ve şanını yüceltme söz konusudur.

[20] İbni Abbas ve bazı alimler şöyle diyor: "Bu, insanın sıkıntı anında kabul edil­mesini istemediği bir şeyle kendisine ve çocuğuna beddua etmesidir. Mesela, "Ey Allah'ım, onları yok et," gibi."

[21] Rivayete göre Hz. Âdem'e Allah ruhu üfürünce ruh göbeğine ulaşmış, Âdem de bedenine bakıp ayağa kalkmaya kalkışmış fakat gücü yetmemiştir. Bu sebeple Allah; "İnsan çok acelecidir." buyurmuştur. İbn Abbas diyorki: İnsanın aceleci­liğinin delillerinden bir ianesi de daha sonra olacağa nisbetle azda olsa çokta olsa hemen olanı tercih etmesidir.

[22] Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a.) ve katade diyor ki; "Mahu'dan maksad, ayın ışığının güneşinkinden az olup gecenin gündüzden ayırdedilmesi için ayda oluşan kara lekelerdir." tefsirde geçen yorum ise daha uygundur.

[23] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/60-61.

[24] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/61-62.

[25] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/63.

[26] Kitabın açılmasının sebebi hakkında alimler şöyle demişlerdir; "Bunun sebebi, insana iyiliklerin bir an önce verilmesi ve kötülükler sebebiyle azarlan-masıdır."

[27] Söylendiğine göre bu âyet, Velid b. Muğire hakkında inmiştir. Çünkü O, Mekke

halkına şöyle demişti; "Bana uyun, Muhammedi inkar edin, sizin günahlarınız bana olsun." âyet onun hakkında inse bile böyle diyen herkesi kapsar.

[28] Aiş (r.a.) e, bu âyet ile İbni Ömer'in şu sözüne itiraz etmiştir. İbni Ömer demiş-

tir ki: "Yakınlarının ağlamasiyla ölüye azab edilir." Hz. Aişe buna şu şekilde itiraz etmiştir. Ölü, kendisine ağlamayı vasiyet ettiyse, onun günahı olur, aksi durumda ölüye günah olmaz.

[29] Mutezile rasulû akıl olarak tevil etmiştir.

[30] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/63-65.

[31] Allah'ın hiç bir kavmi uyarıp korkutacak elçi göndermeden azap etmeyeceği kon­usundaki adaleti tecelli etmiştir. O kavim eğer yalanlama ve inkârda ısrar eder­se, Allah o zaman azab eder. Burada gündeme fetret, yani iki peygamber arasın­daki peygamber olmayan donem insanı gelmektedir. Onlara Allah'ın daveti teb­liğ edilmemişken azab edilirler mi, yoksa azab edilmezler de onların durumu elçi gelen kavmin durumundan daha mı iyi olur? Bu soruların cevabı şudur; Rasûlüllah'tan gelen sahih hadiste şöyle buyrulur; "Dört sınıf insan, kıyamet günü delil getirirler. Hiçbir şey işitmeyen sağır, deli olan kişi, çok yaşlı piri fani. Yani çok yaşlılıktan dolayı akli dengesini kaybeden ve fetret devrinde Ölen... Sağır; "Ey Allah'ım, İslâm, ben hiç bir şey duymazken geldi," der. Fetret devrinde ölen; "Ey Allah'ım, bana senin elçin gelmedi ki, ona itaat için yolunu tutayım. Deli der ki: Ey Allah'ım islâm geldiğinde benim aklım ermiyordu. Piri fani de der ki: Ey Allah'ım benim aklımın ermediği bir dönemimde İslâm geldi. Aklım ermedi ki îslâm'a uyayım. Allah onlara şöyle haber gönderir: "Haydi ateşe girin," nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, eğer onlar oraya girmiş olsalar, orası onlar için güvenli ve serin olur, oraya girmeyen kişi, sürüklenir. Bu hadisten anlaşılan şudur: Cennet ehlinden birkısmı kıyamet günü itaat edecek ve cehenneme girecek fakat orada azab edilmeyecek ve cennete gire­cektir. Cehennem halkından bazısı da kıyamet günü karşı gelecek, cehenneme girecek ve orada ebediyyen kalacaktır. Bu imtihan sırasındaki karşı gelme ve itaat, insanın dünyadaki durumunu göstermektedir. Eğer onlar için teklifin şartları olan buluğ, akıl, işitme, görme ve davetin ulaşması mevcutsa, kafirlerin çocukları da bu dört gruba dahildir.

[32] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/65-66.

[33] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/67-68.

[34] Burada anlamın şöyle olması da caizdir. Niyetinin karşılığı kat kat verilir. Yani on, yetmiş ve yediyüz hatta misliyle sevap verilir. Ebu Hureyre'ye şöyle den­miştir: "Rasûlüllah'ı şöyle buyururken işittin mi: "Şüphesiz Allah bir iyiliğin karşılığını bir milyon iyilik olarak verecektir." Ebu Hureyre şöyle dedi: "Ben Rasûlüllah'ı şöyle buyururken işittim; "Allah bir iyiliğin karşılığını bir mil­yar iyilik olarak verecektir." Yani nietine göre daha da fazla verebilir.

[35] Şu şekilde bir rivayet vardır. Cennet ehli derece bakımından farklı olacaktır. Çünkü cennet yüz derecedir. Her derece arasında gökle yer arasındaki mesafe ka­dar mesafe vardır. Sahih bir hadiste şöyle geçer; "Üst derecenin sahibi, kendiden daha üst derecede olan illiyyin halkını sizin sema ufkunda olan yıldızı görmeniz gibi görür.

[36] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/68-69.

[37] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/69-70.

[38] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/71.

[39] Bu âyet, ana-babaya iyiliğin farz, karşı gelmenin haram olduğu konusunda delil­dir. Bunun sünnetten delili şudur: Rasûlüllah'a, Allah'a en sevimli hangi amel­dir diye sorulunca, "ana-babaya iyiliktir," buyurmuştur. RasÛlüllah (s.a.v.) yine şöyle buyurmuştur: "Büyük günahlardan biri de ana-babaya kişinin kötü söz söylemesidir." Ashab şöyle demiştir, "kişi ana-babasına kötü söz söyler mi?" rasûlüllah; "evet, adam birinin babasına kötü söyler, o da onun babasına kötü söyler, o onun anasına söyler, o da onun anasına söyler," buyurmuştur.

[40] Mücahid şöyle demiştir: "Kişi bütün kazancını hak yolda sarfetse, saçıp savur-muş olmaz. Hak yolun dışında bir kuruşunu bile harcasa, saçıp savurmuş olur."

[41] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/71-73.

[42] Ebu Davud şöyle rivayet eder: "en sondan bir adam Rasûlüllah'a geldi ve, "Ey Allah'ın Rasûlü, ölümlerinden sonra ana-babama yapacağım hiç bir iyilik kalmış mı?" dedi. Rasûlüllah da; "Evet, onlara dua etmen ve aflarını dilemen, ahidlerini yerine getirmen, dostlarına ikram etmen onlar dolayısıyla akraban olan kimselerle ilişkini kesmemendir. Bunlar kaldı," buyurdu."

[43] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/73-74.

[44] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/75-76.

[45] Rivayete göre Peygamberimizden bir şey istendiğinde, eğer yanında verecek birşey yoksa, Allah katından gelecek rızkı beklerdi. Bu sebeple bu âyet inmiştir. Dolayısıyla Rasûlüllah (s.a.v.)'den bir şey istenir, fakat yanında vere­cek bir şey olmazsa şöyle buyururlardı; "Allah bizi de sizi de fazlından rızıklandıracaktır." Âyette geçen rahmet kelimesi beklenilen rızık anlamın­dadır.

[46] Veli, ister kadın olsun isterse erkek kan (yani kısas) hakkı olan kimsedir. Sul-

tanın buradaki manası hakim kılmaktır. Dolayısıyla veli isterse Öldürtür, is­terse affeder, isterse de diyet alır.

[47] Katilden başkasını öldürmesin, öldürene misilleme yapmasın, bir adam yerine, iki veya daha fazla kişi öldürmesin.

[48] Bu cümle yasağın sebebini bildirmektedir.

[49] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/76-78.

[50] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/78.

[51] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/80.

[52] Bu hikmetle bilgin olmayan şeyin peşine düşme ile bilgisizce söylenen söz sebebiyle meydana gelen pek çok mefsedat için had konmuştur, meselâ zanla ne­sebe ta'n da bulunmak, kötü söz söylemek, yalan, yalancı şahitlik ve bunun gibi bilmeden zanna dayalı sözlerle meydana gelen zararlar.

[53] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/80-83.

[54] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/83.

[55] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/84-85.

[56] Bu cümle "Allah'la beraber başka ilah edinmeyin," âyetinin bir ayrıntısıdır. Ayet, müşriklerin melekleri kadınlar olarak isimlendirmesini ve Allah'a nis-bet edilmesini haşgörmeme manasını ihtiva etmektedir. Çünkü müşrikler, me­lekler Allah'ın kızlarıdır diyorlardı. Aüah bunlardan yücedir. Aynı şekilde âyet müşrikleri, yanlış anlama ve kötü sözlerinden dolayı kınamaktadır.

[57] İbni Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: "İbni Abbas şöyle demiştir. "Dünya krallarının yaptıkları gibi, Allah'la münakaşa ve savaş yapmayı isterlerdi." Said b. Cübeyr ise şöyle diyor. "Öyleyse o ilahlar Allah'ın hakimiyetini orta­dan kaldırmak için Allah'a ulaştıracak bir yol ararlardı. Çünkü onlar Allah'ın (bu durumda) ortaklan olmuş olurlardı." İbni Abbas'ın söylediği de Said b. Cübeyr'in söylediği gibi doğrudur. Fakat tefsirde bizim kabul ettiğimiz görüş, âyetlerin manasına daha uygundur.

[58] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/85-86.

[59] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/86-87.

[60] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/88.

[61] Esma binti Ebi Bekr'den şöyle rivayet edilmiştir: "O şöyle demiştir: "Tebbet Sûresi indiğinde öz kardeşi olmayan Ümmü Cemil binti Harb elinde taşlar olduğu halde dehşetle geldi ve şöyle diyordu; "isyan ettik, emrinden yüz çevir­dik ve dinine küstük." O sırada Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ebubekir'le beraber Mescid'de oturuyordu. Ebu Bekir şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlü, o kadın gel­di, ben seni görmesinden korkuyorum." Bunun üzerine Rasûlüllah şöyle buyur­du: "O, beni asla göremeyecek." Rasûlüllah Kur'an'ı okudu. O kadın Hz. Ebube-kir'in önünde durdu, Rasûlüllah'ı görmedi. Ebubekir'e şöyle dedi: "Bana arka­daşının beni hicvettiği haberi geldi. Hz. Ebubekirde; "Hayır vallahi, o seni hic­vetmedi," dedi. kadın da dönüp gitti."

[62] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/88-90.

[63] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/90.

[64] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/91-92.

[65] Buradaki soru, inkar manasını taşımanın yanında alay manasını da taşımaktadır.

[66] Mücahid şöyle diyor, "Allah, insanın gözünde yer ve göklerin büyük görünme­sinden dolayı yer ve gökleri kasdetmektedir.

[67] Rasûlüllahın şöyle buyurduğu rivayet edilir; "siz, kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel seçin."

[68] Said b. Cübeyr şöyle demiştir: "Kafirler kabirlerinden "Subhaneke vebihamdi-hi" diyerek çıkarlar."

[69] Bu olayın iki üfürme arasında olduğu söylenmiştir. Hadise şöyledir: İki üfürme

arasında azab görenlerden azap durdurulur. Bu, kırk sene kadar bir süredir. On­lar uyurlar. İkinci üfürme olduğunda onlar şöyle derler: "Bizi kabirlerimizden kim diriltti." Onlar az bir zaman kaldıklarını zannedecekler.

[70] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/92-93.

[71] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/93.

[72] Bu âyetin Amr b. Ed-Dağne hakkında indiği rivayet edilmiştir. Hadise şudur: Araplardan bir adam Amr'a kötü söz söyledi ve hakaret etti. Amr da onu öldürmeye kalkıştı. Az kalsın bir fitne çıkarıyordu. Sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine itibar edilir. Bu sebeple âyet insanlara doğru yolu göster­me ve davet sırasında güzel söz söylemeyi genel olarak bildiren bir davettir. Yani âyetin manası herkesi kapsar.

[73] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/94-95.

[74] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/95-96.

[75] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/96.

[76] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/98-99.

[77] Şöyle söylenmiştir: Kureyş kıtlıkla imtihan edilince bunu Rasûlüllah'a şikayet ettiler, Allah ta bu âyeti indirdi.

[78] Âyette korku ve ümit bir arada söylenmiştir. Onlar sanki kuşun İki kanadı gibi­dirler. Biri kırılırsa, kuş diğeriyle uçamaz. Bu nedenle mü'mine onların ikisi de gereklidir. Korku; farzları yerine getirmeye ve günahlardan kaçınmaya; ümit ise hayırda yarışmaya sevkeder. İnsanın Rabbine olan dostluğu, bununla tamam olur ve O'nun azabından bu şekilde emin olur.

[79] Âyette kafirlerin ve mü'minlerin mucizeleri istediğine işaret eden bir ifade vardır. Bu sebeple Allah, peygamberimize toptan helaki gerektiren mucizeler vermeyişinin nedenini açıklıyor. İlk sebep, öncekilerin mucizeleri yalanlama­larıdır. İkinci sebep mucizelerle gönderdiğini sadece korkutmak maksadıyla göndermiştir. Üçüncü sebep Allah'ın, Rasûlüne, Rabbin kullarını kuşatıcıdır. Onlara gücü yeter. Dolayısıyla sen onlardan korkma ve onlar için toptan helaki gerektiren mucize isteme şeklinde bilgi vermesidir. Dördüncüsü İsra ve Miraç mucizesi gibi verilen mucizxler hidayet ve tebliğ için verilmiştir.

[80] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/99-102.

[81] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/102.

[82] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/103-104.

[83] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/104-105.

[84] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/105.

[85] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/107.

[86] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/108-109.

[87] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/109.

[88] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/111.

[89] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/112-113.

[90] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/113.

[91] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/115.

[92] Bizim tefsirimizde yer alan görüş en meşhur ve almaya en uygun olanıdır. Hz. Ömer, oğlu Abdullah, İbni Abbas ve Malik de aynı görüştedirler. Bazı sahabe ve tabiilerse güneşin "dulukunun" (meylinin) güneşin batması manasında olduğu görüşünü beyan etmişlerdir. Bu takdirde âyet güneşin zevali manasını savunanların aksine beş vakit namazı ihtiva etmektedir.

[93] Tirmizi İbni Abbas'tan şöyle rivayet eder: "Nebi (s.a.v.) Mekke'deydi ve hicret emredildi. Dolayısıyla bu âyet nazil oldu. Bu âyet, Allah tarafından Rasûlüne namazda duada ne okuyacağının öğretilmcsidir.

[94] Kur'an'la bedeni rahatsızlıklarada şifa bulunur. Buhari'de Ebu Said el-Hudri'den şöyle rivayet edilir: "Rasûlüllah onları otuz süvari olarak gönderdi. Onlar bir kavmin yanında konakladılar ve kendilerini misafir etmelerini istediler. Kavim bunu kabul etmedi. Kabilenin reisini akrep soktu. Biri gelerek dedi ki: Sizin ara­nızda akrep sokmasına karşı rukye yapacak, okuyacak biri var mı? Onlar da evet var, fakat bize birşeyler vermedikçe bu okumayı yapmayız" dediler. Kabile, bu­nun üzerine, "size otuz koyun vereceğiz" dedi. Ebu said el-Hudri Fatiha suresini yedi kere okudu ve hasta şahıs iyileşti. Sonuçta otuz koyunu aldı ve onları Rasûlüllah'a getirdi. Rasûlüllah onlara buyurdu ki: "Kendinizde yiyin, koyun­dan bize de yedirin (ikramda bulunun)."

[95] Burada insandan maksad, inanan insan değil, inkar eden insandır. El-insan keli-

mesinin basındaki el-takısı cins ifade etmek içindir. Dolayısıyla kelime İslâm'a hidayet bulamamış her kafiri kapsar.

[96] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/115-118.

[97] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/118.

[98] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/119-120.

[99] İbni İshak şöyle rivayet ediyor: "Kureyş Nadr b. Haris ve Ukbe b. Ebi Muayti Medine'li yahudi alimlerine Rasûlüllah'ın durumunu sormak üzere gönderdi. Yahudiler onlara şöyle dedi: "Muhammed'e; Ashab-ı Kehf, Zülkarneyni ve Nuh'u sorun" dediler. Arkasından da şöyle izah ettiler: "Eğer size ikisini haber verir birinde susarsa, o nebidir. Çünkü Nuh'un durumunu herkes zaten bilirdir. Eğer Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn halkında bilgi veremezse siz de O'nun hak­kındaki görüşünüzü beyan edersiniz." Bunun üzerine Allah kehf suresini indir­di. Bu surede Kehf eshabı ve Zülkarneyn hakkında gerekli bilgiler verdi. Allah bu âyeti indirdi."

[100] Ruh, büyük bir melek olan Cebrail'e isim olarak verildiği gibi, insan bedeninde

yayılmış gizli ve var olan şeye de denir. Ki insanda ruhun bulunduğunu düşün-..mek ve anlamak göstermektedir. İşte âyette sorular budur. Onların sordukları şey onun hakikat ve mahiyetinin açıklanmasıdır.

[101] Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle rivayet edilir: "İşte şu Kur'an, bir gün sizden alı­nacaktır. "Bizden nasıl sökülüp alınacaktır ki, Allah onu kalplerimize yerleş­tirdi, mushaflara yazdık" dediklerinde o şöyle dedi: "Bir gece de Kur'an gideri­lir, kalplerdekiler sökülür, mushaflardakiler silinir insanlar Kur'an'dan hiç bir şey bilmedikleri halde sabahlamış olurlar dedi (muhtaç) olarak kalır." sonra yukarıdaki âyeti okudu."

[102] Bu âyet, Nadr b. Haris ve başkaları istesek onun benzerini biz de söyleriz dedik-

lerinde onlara cevap olarak inmiştir. Zahiran" kelimesi yardımcı anlamındadır.

[103] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/120-122.

[104] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/122.

[105] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/124.

[106] Bu âyet, Mekke'nin Rabianin oğlu Utbe ve Şeybe Ebu Süryan, Madr b. Haris, Ebu Cehil, Umeyye b. Halef ve Başka ileri gelenleri hakkında inmiştir. Şöyle ki, onlar bir gece Kabe'nin etrafında toplanmışlar ve Rasûlüllah'a elçi gönder­mişlerdi. Rasûlüllah efendimiz de onların hidayete ermesini çok arzuluyordu. Rasûlüllah onların yanına geldi. Onlar Rasûlüllah'a uzun uzadıya bir şeyler anlattılar. Sonra da Allah (cc)'m bu âyette zikrettiği konuya girdiler. Dediler ki: "Biz sana, bizim için bir göze fışkırtmadan asla inanmayız."

[107] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/124-125.

[108] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/125.

[109] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/127.

[110] Rivayet edilir ki, Kureyş'ten bir grup; "ben elçi oian insandan başka bir şey miy­im?" âyetini duyunca, şöyle dedi. "Senin, Allah'ın elçisi olduğuna kim şahitlik edecek?" Bunun üzerine bu âyet indi.

[111] Ahirette kâfirler, hakir görülerek yüz ü.stü uzaklaştırılırlar. Dünya'da da hakir görülerek yüz üstü sürünmeleri de bu âyetin manası dahilindedir. Bu manaya göre kafirlerin dünyada yüzüstü sürünmeleri onların dünyada sıkıntı çekmeleri manasına olur. Onlar cehennem'e girdiklerinde yüzü koyun sürülürler. Bunun delili Enes'in rivayet ettiği iki ayağı üzere yürüttüğünü yüzüstü yürütmeye ka­dir deşil midir? hadisidir.

[112] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/127-128.

[113] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/128-129.

[114] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/130.

[115] Tirmizi şöyle bir hadis rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. Nesai de Saffat b. Assai el-Muradi'den aynı hadisi rivayet etmiştir: "İki yahudi'den biri arkadaşına bizi bu peygambere götür, ona soru soracağız," demiştir. O şahıs da ona; "peygamber deme. Onu bir dinlersek onun dört gözü vardır, yani çok uya­nık bindir," demiştir. Onlar Rasûlüliah'a gelmişler ona Musa'ya verilen dokuz mucizeyi sormuşlardır. Rasûlüllah şöyle demiştir: "Allah'a ortak koşmayın, zina etmeyin, Allah'ın haksız yere öldürmeyi haram kıldığı cana kıymayın, hırsızlık yapmayın, sihir yapmayın, suçsuz olan kimseyi sultana şikayet ederek öldürttürmeyin, faiz yemeyin, namuslu kadına iftira etmeyin, harpten kaçma­yın. Ey Yahudi topluluğu sizi cumartesine tecavüz etmekten sakındırırım." Bu söz üzerine iki yahudi Rasûlüllah'ın eiini Öperek şöyle dediler: "Şehadet ederiz ki, sen peygambersin." Bunun üzerine Rasûlüllah: "sizi iman etmekten alı­koyan nedir?" deyince, onlar: "Eğer müslüman olursak, yahudilerin bizi Öldür­melerinden korkuyoruz," dediler." Bu rivayete göre âyetlerdeki maksat, Tev­rat'ta yer alan hükümlerdir. Bu bir izahtır. Tefsirde olduğu gibi dokuz âyeti, dokuz mufcize olarak tefsir etmeyi engelleyecek bir şey de yoktur.

[116] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/130-132.

[117] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/132.

[118] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/133-134.

[119] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/134-135.

[120] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/135.

[121] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/136-137.

[122] Müslim'in ibnhi Abbas ve başkalarından rivayetine göre bu âyet, rasûlüllah Mekke'de iken nazil olmuştur. Rasûlüllah ashabına namaz kıldırdığında Kur'an okurken sesini yükseltirdi. Müşrikler bunu işitince, Kur'an'a, indirene ve geldiği kişiye kötü söylerlerdi. "Namazda pek bağırma, pek de sesini giz­leme, bu ikisinin arasında bir yol tut." Bu olay Mekke dönemindedir. Sonra sa­bah akşam ve yatsı namazlarının ilk İki rekatlarında sesli okumak öğle ve ikin­di namazlarında sessiz okumak şeklinde sünnet yerleşmiştir.

[123] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/137-138.

[124] Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/138.