MERYEM SURESİ 2

 


MERYEM SURESİ

 

Bu sure Habeşistan hicretinden önce nazil olmuştur. Müslümanlar Hıristiyanlığın hakim olduğu Habeşistan'a hicret ettikleri zaman, Mekke devleti elçi gönderip; mültecilerin iadesini istemişti. Kral, mül­tecileri yanma çağırıp dinlediğinde; bunların adi suçlu olmadıklarını, fikir ve inançları sebebiyle ülkesine geldiklerini anladı ve onları Mekke'ye iade etmedi.

Mekke devletinin temsilcileri, bu mültecilerin Hristiyanlığa hakaret ettiklerini söylediler. Kral muhacirleri dinlemek üzere huzuruna çağır­dığında muhacirler adına konuşan Ca'fer b. Ebu Talip, (Hz. Ali'nin kar­deşi Ca'fer) bu surenin başından itibaren kırk ayet okudu.

Kralın huzuruna girerken eğilmeyen, sorulan somlara eğip bükme­den Allah'ın ayetleriyle cevap veren bu muhacirler kral tarafından iltifat gördüler. Elçiler ise elleri boş olarak geri geldiler.[1]

Günümüz Hristiyanlarına da Hz. Ca'fer gibi eğilmeden, eğip bük­meden Kur'an ayetlerini okuyalım. Hz. İsa'nın peygamber olduğunu, Allah olmadığını, Allah'ın oğlu olmadığını duyuralım.[2]

 

1- Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

Kur'anKerim'rîeki yüzondört sureden, yirmi dokuz surenin ba­şında bu tür harfler gelmiştir. Bu yirmi dokuz surenin başında gelen harflerin sayısı da ondörttür.

Bununla şöyle denilmektedir: "Bu Kur'an sizin bildiğiniz bu harfler­den, kelimelerden meydana gelmektedir. Eğer bu Kur'an Muhammed'in sözüdür diyorsanız, buyurun bütün dilcilerinizi, ilim adamlarınızı çağırın bu kelime ve harflerle siz de bir sure getirin."

Bu bir meydan okumadır. 1400 sene içinde Kur'an'dan bir surenin benzerinin yapılamaması, ilende de yapılamayacağının ifadesidir.

"Biz yazarız, yaparız" diyenlerde hiç durmasınlar. Çağın bütün bil­gisayar teknolojisinden de yararlansınlar ve bir sure meydana getirsin­ler. Bekliyoruz. Getiremezlerse secdeye kapanıp iman etsinler.[3]

 

2- Bu, Rabbinin Zekeriyya kuluna olan rahmetini hatirlatmasidir

3- O, Rabbine gizli bir seslenişle yalvarmıştı.

4- "Rabbim, benim kemiklerim gevşedi ve baş ihtiyarlık aleviyle bembeyaz oldu. Rabbim, sana dua ile hiçbir zaman mutsuz olmadım" demişti.

Zekeriyya aleyhissclamin hayatından bir bölüm bize anlatılırken, bize mesaj sunuluyor.

O Rabbine gizlice dua ettiği gibi, bizler de dualarımızı yanan bir gönülle sessizce yalvararak dua edeceğiz. Dua etmek de Rabbint ku­luna bir rahmetidir. Elini Allah'a kaldırıp diliyle dua edip haliyle ve kal-biyic "Amin" diyemeyen nasipsizlere bakın da dua etmenin bile bir rahmet olduğunu anlayın.

Dua edenin bahtsız ve mutsuz olmayacağını bildirir. İstenilenler ya anında verilir, veya gecikmeli olarak verilir. Veya istenilen verilmez de size daha faydalı olan verilir.

Şeker hastası doktordan baklava ister. Doktorda ona acıtıcı iğne verir. Ancak doktorun verdiği faydalı olur.[4]

 

5- "Doğrusu ben, arkamda benim yerime kalacak yakınlarımdan korktum. (Bu görevi üstlenemezler) Hanımımda kısır. Bana tarafından bir veli bağışla."

6- "O (Veli) bana ve Ya'kub oğullarına varis olsun. Rabbim onu razı olduğun biri yap."

7- "Ey Zekeriyya, biz sana bir oğul müjdeliyoruz. Adı Yahya. Daha önce ona bir adaş kılmadık" dedi.

"At ölür kalır eğeri, yiğit ölür kalır değeri" demişler. Rabbinizden çocuk isterken, sizin değerlerinizi koruyacak, Allah'a kul, Rasulüne ümmet olacak birini isteyin. Bu mallar kime kalacak demeyin. "Bu mallar İslami yolda nasıl korunacak. İslami hizmette nasıl kullanılacak" deyin.

Peygamberlerin mirasına varis olacak alim ve amil insan yetiştire­lim de Rabbin rızasını kazanalım.

Zekeriyya aleyhisselama, "Yahya" isimli ve eşi benzeri görülme­dik, duyulmadık bir çocuk vereceğini müjdelediğinde:[5]

 

8- (Zekeriyya) Dedi ki: "Rabbim, benim için bir oğul nasıl oltır? Hanımım kısır, ben de çok ihtiyarladım."

9- "Öyle fakat Rabbin buyurdu ki: O bana kolaydır. Daha önce sen hiçbirşey değilken ben, seni yarattım."

10- (Zekeriyya) "Ya Rab, bana bir işaret ver" dedi. (Rabbi) "Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde üç gece (ve gündüz) insanlarla ko-nuşmamandir" buyurdu.

11- Mihrapdan kavminin karşısına çıkıp "Sabah akşam teşbih ediniz" diye işaret etti.

Bütün peygamberler insan olmaları nedeniyle davranışları da tabi­idir. Zekeriyya(a.s.); "Yaşlı bir erkekle, kısır bir kadından nasıl çocuk doğar" derken tabii davranıyordu.

Buharı; (K. Ehadisi enbiya bölümünde) Hz. İbrahimi anlatırken Efendimizin; "İbrahim'in: "kalbim mutmain olsun için ölülerin diriltil-mesini gözlerimle görmek istiyorum" sözünü onayladığını ve "ben de aynısını söylerdim" dediğini anlatıyor.

Ama o yüce peygamberler Allah'ın mucizelerini gördüler ve bizlere de gösterdiler.

Rabbimiz kısır bir kadının doğum yapmasının ötesinden örnek veri­yor: "Sen hiçbir şey değilken ben seni yarattım" diyor.

Herkes kendini düşünsün. Küçücük bir su parçasından, nutfeden bu hale nasıl getirildiğini düşünsün. Sizler de kısır kadınları görünce çalımsatmayın.

Zekeriyya aleyhisselam doğumun olacağına dair bir işaret iste­yince; "üç gece ve gündüz konuşmaması" bunun işareti olduğu söylenir.

Ağzımızdaki et parçasının konuşması Rabbimizin izniyledir. Tat (dilsiz) insanların ağzında da clil var ama konuşamıyor.

Konuşmakta olan dil'in üç günlüğüne konuşamamasi bize şunu gös­teriyor: Dilimize, kalbimize, kanımıza hakim olan biz değiliz, bizi yara­tandır.[6]

 

12- Ey Yahya kitabı kuvvetle tut (dedik) ve O'na çocukken hikmeti verdik.

13- Taraflınızdan bir sevgi ve temizlik (verdik) ve O çok muttaki oldu.

14- Anne ve babasına iyilik yapandı. Baş kaldıran bir zorba değildi.

15- Hem doğduğu gün, hem öldüğü gün, hem de diri olarak kaldırı­lacağı gün O'na selam olsun.

Temizliğini koruması, Zekeriyya aleyhisselama varis olması ve Allah'a hizmeti hakkıyla yürütebilmesi için, kitaba sarılması gerekir.

Kişi kitaba sanlırsa Hakkı çok sever. Hakkı sevdiği için de halkı çok sever. Ama bu sevgiyi de Allah verir. Bu surenin doksanaîtıncı ayetinde; sevginin, Rahman olan Allah tarafından iman edip, ameli sa-lih işleyenlere verileceğini haber verir.

Sevgiyi Allah herkese vermiştir. Ancak insanlar o sevgiyi paraya, mala, mülke, makama, unvana çevirir. îman edip ameli salih işleyenler ise önce Mevlayı, sonra Leylayı sever.

Allah'ı seven, Anne babasına iyilik yapan bir insanın despot ol­duğu, anarşist çıkdğ] hayatta görülmemiştir.

İslaım yaşayan bir ailede dünyaya gelmek bir mullulııkdur. Öyle bir aifede büyümek de ayrı bir nıutlulukdur ve müslüman olarak ölmek en büyük saadettir.[7]

 

16- Kitapda Meryem'i de an. Hani O ailesinden ayrılıp (Ma'bedin) doğusunda bir yere çekilmişti.

17- Onlarla kendi arasına bir perde çekti. Biz de O'na ruhumuzu gönderdik ve ona düzgün bir insan şeklinde göründü.

Günümüzde sünnettir diye, Ramazanın yirmisi sabahından, bayram namazına kadar erkeklerin mescid'de, kadınların evlerinde i'tikafa çe­kildiği gibi, Hz. Meryem validemiz de Ma'bedin doğusunda bir odaya ibadet için çeki Emiş ve görünmemek içinde bir perde çekmişti.

Orada Rabbi ile halvette iken insan şeklinde birisini gördü. O Allah'ın gönderdiği Cebrail'di.[8]

 

18- (Meryem) dedi ki: "Ben senden Rahman (olan Allah)a sığını­rım. Eğer sen çok muttaki isen (bana dokunma)"

19- "Ben ancak sana bir oğlan vermek için (gelen) Rabhinin elçisi­yim" dedi.

O tertemiz annemiz, Meryem validemiz, gelenin melek olduğunu bilmediği için gelenin şerrinden Allah'a sığındı. Bizler de her durumda "Euzü billahi mineşşeytanirracim" diyerek Allah'a sığınacağız.

Gelen melek, Meryem validemize bir oğlunun olacağını müjdele­yince:[9]

 

20- (Meryem): "Benim çocuğum nasıl olur? Bana bir insan do­kunmadı ve ben bir iffetsiz de değilim" dedi.

21- Öyle. Fakat Rabbin buyurdu ki: "O bana göre kolaydır. O'nu insanlara bir mu'cize ve bizden bir rahmet kılmamız için (yaratacağız). O kesinleşmiş bir iş oldu.

Bu çocuk bir mu'cizedir. Tertemiz bir anneden babasız olarak dün­yaya gelmiştir. Buna aklı yatmayan o günün Yahudilerine ve bu günün bütün kafirlerine, Rabimiz Al-i İmran suresi 59 ncu ayetinde; İsa'nın durumunun Adem'in durumu gibi olduğunu, Adem'i de topraktan yarattığını haber vererek cevap verir.

Hz Adem'in topraktan yaratıldığını kabul eden biri için, babasız olarak bir kadından Hz. İsa'nın bir mu'cize olarak Allah'ın emriyle yaratıldığını kabul etmek daha kolay olur.

Mu'cizelere aklı yatmayan, batıya iman eden, şarka bakmayan, garbı bilmeyen bir kısım müslümancıklarımızm, bu konuda akli açıkla­malar getirmeye çalışmakla ne kadar gülünç olduklarını gördük.[10]

 

22- Meryem ona hamile kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına götürdü. (Meryem): "Keşke bundan önce ölseydim ve unutulmuş gitmiş olsay­dım" dedi.

24- (Ruh) O'na altından şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafından bir su arkı meydana getirdi."

25- "Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun taze hurma düşsün."

26- "Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahmana oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım" de.

Meryem validemiz kendisine erkek elinin değmediğini, bu çocuğun Rabbin emriyle olduğunu biliyordu. Ancak onun bildiklerini Yahudiler bilmiyordu. Onun İçin çok üzgündü. Gözlerden uzak bir yere çekildi. Ölmüş ve unutulmuş biri olmayı yaşamaya tercih ediyordu.

Burada ioptumun insan üzerindeki baskısının ağırlığım Meryem validemizin "Keşke bundan önce ölseydim" sözünden anlıyoruz.

"Eller ne derler?" veya "Herkes ne der?" ata sözümüz bu toplum baskısını ifade eder. Ve bundan keramet sahibi Meryem validemiz bile etkilenir.

Rabbimiz ona kuru ağaçdan yaş burmayı verir. Susuz yerden ırmak akıtır. Meryem validemiz bunları görür. Susuz yerden su akıtan, kuru ağaçdan hurma çıkaran Allah, bekâr Meryem'den çocuk yaratır.

Çocuk doğunca kendisine iftira eden, hakaret yapan, ayıplayan in­sanlara cevap vermez. Konuşmama orucu tutar. Yaratanın cevap ver­mesini ister.[11]

 

27- Derken O'nu yüklenerek kavmine getirdi. Dediler ki: "Ey Meryem, muhakkak sen büyük bir şey getirdin."

28- Ey Harun'un kardeşi, senin baban kötü biri değildi. Annen de iffetsiz değildi."

29- (Meryem) çocuğu işaret etti. Onlar: "Biz beşikdeki çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.

Meryem validemize, "Ey Harun'un kardeşi..." diye hitap ediyorlar ve ayıplıyorlar.

Bu ayet nazil olduktan sonra bir gün, Muğıre b. Şu'be Necranda iken, kendisine; "Kur'an da Meryem'e "Harun'un kardeşi" deniliyor. Hanınla İsa arasında kaç sene okluğunu biliyormusunuz?" diye sorar­lar. Muğıre b. Şu'be, Efendimizin yanma gelip olayı sorunca, Efendimiz: "Onların kendilerini peygamberler ve salih insanlarla isimlendirdiklerini haber verseydin ya" diye cevap verir.[12]

Günümüzde bile Yahudilere İsrailoğullan deniyor. Lakabı İsrail olan Yakup aleyhi sse lam la bunların arasından binlerce yıl geçti.

Meryem validemiz kendisinden hesap soranlara cevap vermedi ve çocuğa işaret etti.

Babasız çocuğun doğmayacağını söyleyen bu insanlar yeni doğan çocuğun konuşmayacağını biliyorlardı, ama çocuk İsa konuştu.[13]

 

30- (Kundaktaki İsa): "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verecek ve beni peygamber kılacak" dedi.

31- "Nerede olursam beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece bana namaz ve zekatı tavsiye etti."

32- "Anneme iyilik yapmayı da (tavsiye etti) ve beni baş kaldıran bir zorba yapmadı."

33- "Hem doğduğum gün, hem öldüğüm gün, hem de diri olarak kaldırılacağım gün bana selam olsun.

34- İşte Meryem oğlu İsa hakkında çekişip durdukları şeyin doğ sözü budur.

AI-i İmran suresinin 46 ncı ayetinde, Hz. İsa'nın çocukken, beşikte iken konuştuğunu haber vererek bunun da Rabbimin bir mu'cizesi oldu­ğunu anlıyoruz.

Hz. İsa'ya ve ümmetine Namazın ve zekatın farz olduğunu öğreni­yoruz. Annelere iyilik yapmanın emredildiğini ve O'nun zorba değil, bir peygamber olduğunu öğreniyoruz.

Alusi "Rub-ul-Meani" isimli tefsirinde; bu surenin onbeşinci ayetini açıklarken, Ahmet b. Hanbelin "Kitap-üz-Zuhd"ıinden naklen Hasan-i Basri'nin şu haberini nakleder: "Teyze çocukları olan Yahya ile İsa bir araya geldiklerinde Yahya İsa'ya: "Bana dua et. Çünkü sen benden daha hayırlısın" deyince İsa da Yahya'ya: "Hayır, sen bana dua et. Çünkü sen benden hayırlısın, çünkü Allah sana selam ediyor, ben ise kendime selam ediyorum" diyor.

İki peygamber olan iki teyze oğlunun diğeri hakkındaki hüsnü zanlan ve tevazuları ne güzel.

İşte Meryem oğlu İsa hakkında söylenenlerin en doğrusu, bu Kur'anın haber verdiğidir. Bugünkü dünyamızda bir milyara varan Hristiyan dünyasına biz bu ayetlerle yaklaşmalıyız.[14]

 

35- Çocuk edinmek Allah'a yakışmaz. Onu tenzih ederim, ti'r işi yapmaya hükmettimi, ona "Ol" der O da oluverir.

36- Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun içîn O'na ibadet ediniz. İşte bu dosdoğru yoldur.

Avrupadaki müslümanlarla dini münazara yapan Hristiyanların çıkmazı burası. Allah'a çocuk isnat etmeyi ne kendilerine kabul ettirebiliyorlar, ne de başkalarına kabul ettirebiliyorlar.

Müslümanların inancı ne güzel: O Allah sizin de Rabbiııiz, benim de Rabbim. Hz. İsa bunu söylüyordu.[15]

 

37- Hizipler kendi aralarında ihtilafa düştüler. Büyük günün du­ruşmasından veyl o kafirlere.

38- Bize geldikleri gün ne güzel işitirler ve ne güzel görürler, Ancak bugün zalimler açık bir sapıklığın içindedirler.

39- Onlar gaflette iken ve onlar iman etmezken, onları hasret nüne ve işin bitirileceği zamana karşı uyar.

40- Şüphesiz yeryüzüne ve üzerindekilere biz varis olacağız. Ve bize döndürülürler.

Hristiyanlar ise guruplara ayrıldılar ve ihtilafa düştüler. Ama Hz. İsa'nın yolundan ayrılanlara cehennemin "veyl deresi" vardır.

Bu dünyada hakkı görmeyen ve hak söze kulaklarını kapatanlar ce­hennemi apaçık görecek ve uğultusunu işitecekler.

Zalimleri, gafilleri ve iman etmemekte direnenleri o pişmanlık du­yulacak günü hatırlatmak ve uyarmakla görevliyiz. Yani bu insanların yanmaması için onların canını onlardan daha fazla korursak böylece kendimizi de korumuş oluruz.

Herşey fani, Allah baki. Ona döneceğiz. Tertemiz geldiğimiz hu dünyadan Rabbimize dönerken zulüm, şirk, inkar, ateisttik, fuhuş, ya­lan, haram şeyler yüklenmemeye dikkat edelim.[16]

 

41- Kitap'da İbrahim'i de an. Şüphesiz O çok doğru biriydi, peygamberdi.

42- Babasına şöyle demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

43- "Babacığım, sana gelmeyen bir ilimden bana geldi, hemen bana uy ki, seni dosdoğru yola ileteyim."

44- "Babacığım, şeytana tapma. Çünkü şeytan, Rahman'a isyan etti."

45- "Babacığım, sana Rahmandan bir azabın dokunmasından ve senin şeytana dost olmandan korkarım."

Bütün peygamberlerin sıfatlarından biri de "Sıdk" yani doğruluk sı­fatıdır. O peygamberliğin yolundan giden bizlerde de bu özellik olmalı­dır.

Tebliğ en yakından başlıyor. Puta tapan babasını çok sevdiği için "Babacığım" diye söze başlıyor ve puta tapmaktan vazgeçmesini isti­yor. Günümüzde her baba, anne, çocuk aynısını yapmalı, yakınlarını puta tapmaktan alıkoymalıdir.

Rahman'a isyan eden ve şeytana uyan insanın varacağı yer cehen­nemdir. Senin için korkuyorum dediğinde:[17]

 

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüzmü çeviri­yorsun? Eğer vazgeçmezsen elbette seni taşlarım. Uzun müddet benden ayrıl git" dedi.

47- (İbrahim): "Selam sana. Senin için Rabbime istiğfar edeceğim. Şüphesiz O bana çok lütufkârdir" dedi.

48- Sizi ve Allah'dan başka tapdıklanmzı bırakıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua ile mutsuz olmam.

İşte müslümanla kafir arasındaki fark bu: Babasıyla oğul arasında din ayrılığı var. Oğlu babasına merhametle yaklaşıyor, kafir baba ise oğluna taşla yanaşıyor.

Peygamber olan oğlu babasına "Selam" diyor ve onun için Allah'dan afvetmesini istiyor, baba ise oğluna "defol git" diyor.

Günümüzde İslami çizgiye giren gençlerle babaları arasında geçen olaylar bu habere ne kadar benziyor!

Yine de İbrahim aleyhisselam putlara tapmamak için hicret ediyor.

Habeşe hicret öncesinde bu ayetlerin inmesi mü'minlerin yanan yü­reklerine su serpiyor.[18]

 

49- (İbrahim) onlardan ve Allah'dan başka taptıklarından ayrı lınca, O'na (oğlu) İshak'ı ve (torunu) Ya'kub'u verdik, ve herbirini pey gamber yaptık.

50- Onlara rahmetimizden verdik ve Onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. (Doğrulukda dillere destan eyledik)

Allah için hicret edeni Allah zayi etmez. Ot bitmeyen Mekke vadi­sinde susuz bırakmaz ve zemzemi verir. Oğlu İshak'la, İsmail'i verir ve peygamber yapar. Torunu Ya'kubu da peygamber kılar. Hayrın nerede olduğu bilinmez. Biz emre uymakla görevliyiz. Hayır Allah'ın kitabına uymaktadır.

Küfre boyun eğmediği için kıyamete kadar bütün insanlar tarafından hayırla yad edilmiş, doğruluğu, cömertliği, misafirperverliği dillere des­tan olmuştur.

Hiçbir müslüman ne pahasına olursa olsun Tağut'a boyun eğmesin. İbrahim aleyhisselamm yolundan yürüsün. Allah O'na hayırlı evlat ve salih cemaat verir.[19]

 

51- Kitap'da Musa'yı da an. Şüphesiz O, ihlasli idi, bir Rasül ve bir Nebi idi

52- Biz O'na Tur'un sağ tarafından seslendik ve O'nu bizimle ko­nuşması için yaklaştırdık.

53- Ve rahmetimizden kardeşi Harun'u O'na peygamber olarak bağışladık.

Tağut'a boyun eğmemek için hicretten bahsedilir de, Musa aleyhisselam anılmaz mı? Hz. Musa ihlaslı idi. Her Peygamber ihlashdir ama, her ihlaslı Peygamber değildir. Bu ihlaslı Peygamber Allah yolunda hicreti göze alınca Allah kendisine ilılasla bağlanan kulunu mahrum etmedi. "Tih" çölünde bıldırcın eti, kudret helvasıyla besledi. Çölün ortasında bir ka­yanın on iki yerinden su fışkırttı ve kardeşi Harun'u da Peygamber ola­rak ihsan etti.[20]

 

54- Kitap'da İsmail'i de an. Şüphesiz o sözünde sadık idi. O bir Rasul ve Nebi idi.

55- Ehline (ailesine ve kavmine) namazı ve zekatı emrederdi. Rabbi katında makbul îdi.

Bizim önder ve örneklerimiz ard arda yıldızlar gibi gönül dünyamıza parliyorlar. Sözüne sadık İsmail aleyhisselam. Allah'ın yoluna baş ko­yan, namazı ve zekatı emreden ve bu Özellikleriyle Rabbini ra.zi eden İsmail aleyhisselam.

Biz de onun gibi "bu baş, bu yola kurban olsun der" ve namazı dos­doğru kılar zekatı verir ve bunları emredersek biz de Allah'ın razı ol­duğu kervana katılırız.[21]

 

56- Kitapta İdris'i de an. Şüphesiz O çok doğru bir peygamberdi.

57- Ve biz Onu yüce bir makama yükselttik.

İdris aleyhisselamın üç özelliğini Kur'an-ı Kerim bize bildirmekte­dir. Burada "Sıddık" olduğunu ve "Peygamber" olduğunu haber verir. Enbiya suresinin 85 nci ayetinde "sabırlı" olduğunu haber verir. Doğruluktan ayrılmayan, doğru olanı tasdik edip destekleyen, bu yolda her Lürlü bela, musibet ve zorluğa sabreden, göğüs geren Peygamberin, yüce bir makama yükseltildiğini Rabbimiz haber veriyor.

Bizim de iki dünyada makamımızın yükselmesi için doğru dürüst iman eden, doğru amel yapan ve bu yolda sabreden bir insan olmamıza dikkat çekiliyor ve örnek olarak îdris aleyhisselam veriliyor.

Buhari; (Kitahussalat haIde) Peygamber efendimizin Mi'rac ge­cesi İdris aleyhisselamla görüşüp merhabalaştığını haber verir. Diğer sahih rivayetlerde îdris aleyhisselamin dördüncü kat semada peygam­ber efendimizle merhabalaştığını haber verir.

"İdris" kelimesi çokça okuyan, ders yapan manasına gelmektedir. Taberinin rivayet ettiği hadisi şerifte Ebu Zerr-il-Gıfari (r.a.) peygamber efendimize sorar; "Ya Rasulellah, Allah kaç kitap indirdi?" Efendimiz de; "Yüz sahife ve dört kitap indirdi. On sahife Adem (a.s)'a, Elli sahife Şit (a.s.)'a, Otuz sahife İdris (a.s.)'a, On sahife İbrahim (a.s.)'a, Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan." dedi.[22]

"Mevarid-üz-Zam'an ila Zevaidi ibni Hibban'in" 94 nolu hadisi ola­rak rivayet edilen bu hadis için ibni Hibban; sahih olduğunu ravilerinin sika olduğunu söyler.

Elimizdeki Tevrat'ta;[23] 'Hanok' olarak bah­sedilen ve Adem'in oğlu Şifin beşinci nesilden torunu olduğu kaydedilir. Bu konuda Kur'an ve sahih sünnette bilgi verilmediği için, îdris aleyhisselamla ilgili hurafaya inanmayacağız.[24]

 

58- İşte bunlar, (bu adı geçen peygamberler) Adem'in neslinden, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrailin neslin­den, kendilerine hidayet verdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden olan ve Allah'ın kendilerine (dünya ve ahiret) nimeti verdiği kimselerdir. Onlara Rahmanın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlar.

Bu surede adı göçen bu peygamberler Allah'ın kendilerine dünya ve ahiret nimeti verdiği peygamberlerdir. Onları Allah seçmiştir. Onlar bizim seçilmiş örneklerimizdir. Bizim yaşantımızın her yönü onlardan birinin yaşantısına uymaktadır. Onlar o olayları nasıl aşmışlarsa, biz de onlar gibi yapalım diye bize peygamberler örnek verilmiştir.

Günümüzde bizi sapıtmak için insanların seçtiği bazı ahlaksızlar örnek olarak reklam edilmektedir. Allah (c.c.) da bizim örneklerimizi kendisi seçmiştir.

Rahmanın ayetleri okunduğunda onların secdeye kapandığı gibi biz de bu ayeti okuduğumuzda o peygamberlere uyarak tilavet secdesi yaparız.[25]

 

59- Onlardan sonra yerlerine öyle kötü bir nesil geldi ki onlar na­mazı terkettiler, nefsin isteklerine uydular.. Onlar yakında (cehennemin) Gayyasına uğrayacaklar.

İslam toplumunun bozulmasının başlangıcı namazı aksatmak, sonra terketmekle başlıyor. Sonra nefsin arzu ve isteklerinin ardı ar­kası kesilmiyor. Pislik çukurunun kenarına konan sinek gibi önce ağzını pisliğe dayıyor, sonra ayaklan ve kanatlan farkına varmadan pisliğe dalıyor. Karnı doyup da uçmak istediğinde battığının farkına varıyor ama kurtulamıyor ve cehennemin "Gayya" deresini boyluyor. O derede yanan insanların kan ve irinlerinin kaynamış hali vardır.Niçin namaz? Sorusuna Rabbimiz cevap veriyor: "Şüphesiz namaz, fuhuşdan ve her türlü kötülükten alıkoyar."[26]

 

60- Ancak tevbe edip imana gelen ve salih amel isteyenler müstesna. Onlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde haksızlık yapılmayacak.

61- O adn cennetine ki, Rahman onu kullarına gıyaben va'detmişti. Şüphesiz onun va'dettiği gelecektir.

Hepimiz beşeriz, şaşabiliriz. Nefsimizin arzularına uyarak birçok çılgınlık yapmış olabiliriz. Namazı terketm iş izdir. Ancak bu andan iti­baren tevbe eder, pişman olur, iman tazeler ve yeniden salih ameller yapmaya başlarsak, cehennemin gayyasında yanmaktan kurtulup cennete gireriz.[27]

 

62- Orada boş bir söz işitmezler. Ancak "Selam" (işitirler). Onlar için orada sabah-akşam rızıklar vardır.

63- İşte O cenneti biz, kullarımızdan muttaki olanlara miras kilanz.

Cennette kulağınıza gelen her ses gönlünüze huzur verecek, güven sağlayacak. Orada gönül tellerimizi rahatsız edecek kötü, katı, çirkef söz işitilmeyecek.

Tabii ki öyle bir cennete layık olmak için, bu dünyada dilimizi kötü, küfür, şirk, inkar sözlerinden arındıracağız. Kulaklarımızı da hak söze ve Hakkın sözüne alıştıracağız.[28]

 

64- Biz ancak Rabbîn'in emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunların arasında olanlar O'na aittir. Rabbin asla unutkan değildir. (Cebrailin efendimize gelirken gecikmesi Rabbin emriyledir.)

65- O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir. O halde O'na ibadet et ve O'na ibadetinde sabret. Sen O'na (Allah adıyla çağrı­lan) bir adaş biliyormusun?

Cebrail'in efendimize gelişi, gidişi, vahiy getirişi, haber verişi, ge­cikmesi hepsi Rabbin izni ve emriyledir. Melekler emredileni yaparlar. Meleğin gecikmesi Rabbinin emriyledir. Rabl?in unutucu değildir diyor.

Yeri göğü yaratan, kanımızı her hücremize ihtiyacı kadar akıtan Allah (c.c), hiçbir şeyi unutmadığını her an bize göstermektedir. Öyle ise bu düşen görev, O Allah'a kulluk yapmak, ibadet üzerinde sab­retmek, O'na ortak koşmamak, Allah'a ortak olduğunu söyleyenleri ta­nımamak ve onların arkasından gitmemektir.[29]

 

66- İnsan diyor ki: "Öldüğüm zaman mı diri olarak çıkarılaca­ğım?"

67- Daha önce hiçbir şey değilken bizim onu yarattığımızı düşün­mez mi?

Kendi yaratılışım düşünmeyen fikirsiz, şuursuz ve akılsızlar ahiret-teki dirilişi inkar ediyorlar. Ölüp toprak olduktan sonra dirilmeyi kabule yanaşmıyorlar.

Halbuki bu fikirsiz kendisine bakıverse ya. Bir zamanlar yoktu, derken bir damla meniye Allah şekil verdi. Topraktan yetişen yiyecek maddeleri kendisinde toplandı bu hale geldi. Yani kendisi topraktan toplandı. Nasıl bu dünyada Allah onu topraktan toplayarak bu hale ge­tirmişse ahirette de öyle toplar.[30]

 

68- Rabbine yemin olsun ki, onları ve şeytanları toplayacağız ve onların hepsini cehennemin etrafında diz çökmüş olarak hazır tutaca­ğız.

Eh inkar etsinler bakalım. Şeytanlarla beraber cehennem ateşinin etrafında diz üzerine çökmüş halde iken, ahiretin gerçek olduğunu an­layacak ama faydasız.[31]

 

69- Sonra da her toplumdan Rahmana en şiddetli karş. gelen hangisi ise çekip çıkaracağız.

70- Sonra o cehenneme yaslanmaya en layık olanı biz biliriz.

Kafirlerin cehennemdeki yerleri de farklı olacak. İnkarcı ama, iyi ni­yetli, hayırsever kafirle, isyancı zulümden hoşlanan, dünyayı ateşe ve­ren, kan akıtan, gözyaşıyla sulatan kafirlerin yeri aynı olmayacak. Rahman olan Allah'a isyanda şiddetli olanlar diğerlerinden ayrılacaklar. Kimlerin cehenneme layık olduğunu Allah daha iyi bilir.[32]

 

71- Sizden herkes oraya varacaktır. Bu, Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.

72- Sonra müttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü bırakırız.

Bu iki ayet her kafirin cehenneme gireceğini, müttakilerin ise kur­tarılacağını ifade ettiği gibi, her insanın cehenneme uğrayacağını, ancak müttakilerin kurtarılacağını ifade eder.

"Her insan cehenneme uğrayacaktır" diye mana verenler; günahları affedilmeyen mü'minlerin, cehennemde cezalarını çekinceye kadar kala­caklarını, daha sonra cennete gideceklerini, günahları afvedilenler ise; cehennem üzerinden sırat köprüsünden geçerken uğramış olacaklarını, ama bu geçiş esnasında hiçbir elem ve ızdırap hissetmeyeceklerini söylüyorlar.

Zaten Rabbimiz de; zalimlerin kalıp, müttakilerin kurtarılacağını haber veriyor. Bir çok ayeti kerime de; Allah dostlarına korku ve hüzün olmadığını açıklıyor.

Efendimiz, Rıdvan ağacı altında, kendisine biat edenlerin hepsinin inşaallah cehenneme girmeyeceğini haber verdiğinde, Hafsa validemiz, 71 nci ayeti okur. Efendimiz de cevap olarak 72 nci ayeti okur.[33]

 

73- Ayetlerimiz onlara açık açık okunduğunda kafirler iman eden­lere şöyle derler: "Bu iki guruptan hangisinin makamı daha iyi ve mevkii daha güzeldir?"

Bugünün kafirleri de, bindörtyüz sene öncesinin kafirleri gibi "Siz Allah'ın ayetlerini okuyorsunuz. Siz Allah'ın kulusunuz, işte haliniz. Biz Amerika'nın kuluyuz, işte halimiz. Bakın biz sizden daha zenginiz ve refah içindeyiz" diyorlar. Bizim onlara cevabımız:[34]

 

74- Biz kendilerinden önce mal ve gösterişde daha güzel olan nice çağlar (da kavimler) helak ettik.

75- Deki: "Kim dalalette ise, Rahman onun süresini uzatsın. Kendilerine va'dolunan azap veya kıyameti gördüklerinde kimin me­kanca daha kötü ve orduca daha zayıf olduğunu bilecekler."

Amerika'nın kullarını, Allah'ın kullarından üstün görenlere bu ayet­leri okuyoruz. Tarihde diğerlerinden daha güçlü, zalim, kafir ve zengin devletlerin şimdi yerlerinde yeller estiğini hepimiz görüyor ve biliyoruz.

Sizin de sonunuz gelecek. Bu dünyada mağlubiyet azabını, kıyamet günü cehennem azabını tadacaksınız.

Bu sözleri söyleyen Mekke müşrikleri; aradan çok zaman geçme­den Mekke'nin fethedildiğini gördü. Malları hakkındaki hüküm ise, fa­kir gördükleri Allah'ın kulu ve Rasulü olan Hz. Muhammed'in kararına kaldı.[35]

 

76- Allah hidayete erenlerin hidayetini artırır. Baki olan salih ameller Rabbin katında sevapça daha hayırlı sonuç bakımından daha iyidir.

Eski putperest toplumların mezarlarından; hala günümüzde yiye­cek, giyecek ve içecek maddelerinin kaplan çıkarılmaktadır. Ölüleri kabirde yesin diye, mezara en sevdiği yiyecek ve içecekleri, en değerli yüzük ve bilezikleri cesetle beraber koyarlarmış.

Biz de yanımıza birşeyler almak istiyoruz. Ama bizim aldığımız; toprakda çürümeyen, küflenmeyen, yıpranmayan iman ve baki olan "salih amellerimizi" almaktayız.

Kafirlerinkini antikacılar bulup çıkarıyorlar. Ama mü'minlerin ima­nım sağlığında çıkaramamışlar ki, ölünce çıkarabilsinler. Allah cümle­mizi imandan ve salih amelden ayırmasın. Amin...[36]

 

77- Ayetlerimizi inkar eden ve "(kıyamette) elbette bana mal ve evlad verilecek" diyenleri gördün mü?

78- O gayba mı muttali oldu?veya Rahman'ın katından bir söz mü aldı?

79- Hayır..! Biz onun söylediklerini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.!

80- Onun söylediği (mal ve evladı) biz alacağız ve o bize tek başına gelecek.

Habbab b. Eret anlatıyor: Demircilik yapıyordum. Müşriklerden As b. Vail'de alacağım vardı. Alacağımı istedim. As: "Muhammed'i inkar edersen veririm. Yoksa vermem" dedi. Ben de: "Hayır. Vallahi sen ge-berinceye ve ahirette diriltilinceye kadar Muhammedi inkar etmeyeceğim" dedim.

As b. Vail: "İyi öyle ise, ben ölüp ahirette dirilince çok mal ve ev­ladım olacak, o zaman sana veririm" dedi. Bunun üzerine bu dört ayet nazil oldu.[37] Dünyada elde ettikleriyle öğünen ve ahirette de öyle olacaklarını iddia edenlere bir cevapdır. Herkes dünyaya nasıl teker teker malsız ve evlatsız gelmişlerse, Allah'ın huzuruna da öylece teker teker gele­cekler.

Allah'ın onlara dünyada azap etmemesi, Allah'ın "Sabur" olmasın­dandır.  ;

Efendimiz: "Ezaya Allah'dan daha sabırlı kimse yoktur. Kafirler Allah'a ortak koşarlar, eş ve benzer kabul ederler. Allah onların bu sözlerini1 işittiği halde onlara sıhhat, afiyet, nzik verir ve onları korur" buyurmuş.[38]

 

81- Kendilerine izzet-kuvvet olsun diye Allah'dan başka ilahlar edindiler.

Bazen hayret ederiz. Bu kafirler, İslam dinine harp ilan edenler nasıl olur da Allah'ın yarattıklarını, Allah'ın verdiği elle toplarlar, ağızla yerler, dil ile O Allah'ı inkar edip, O'nun yarattığı kullardan birinin koy­duğu kurallara uyarak, Allah'a ortak koşarlar diye şaşarız.

Allah (c.c.) bu ayetinde putculuğun sebebini söyleyiveriyor. Bunlar Güçlü olmak, putundan güç almak için yapıyorlar.

Sanki bu ayet 1400 sene önce inmemiş de, bugün inmiş gibi. Bugünün kafirlerinin röntgen filmini bize sunuyor ki, bunların hastalığını öğrendikten sonra tedavisine geçelim. Tedavisi için ilaç, "Münafıkun" suresinin sekizinci ayetinde: "İzzet, Allah'a, Rasulüne ve mü'minlere

aittir." buyruluyor.

Yani güç kazanmak istiyorsanız, erişilmez bir kul olmak istiyorsa­nız, mağlubiyeti tatmamak istiyorsanız, Aziz olan Allah'a iman edecek ve onun kurallarına uyacaksınız.

Mü'min mağlup olmaz. Öldürülürse şehid olur kazanır, veya galip gelir yine kazanır.

"Ankebut" suresinin 25 nci ayetinde; kafirlerin put adamlar etra­fında birleşmelerinin sebebini açıklarken, aralarında sevgiye sebep ol­ması için yaptıklarını bildirir.

Halbuki bu surenin 96 ncı ayetinde; sevgiyi Allah'ın yarattığını ve aralarındaki sevgiyi de onun vereceğini bildirir.[39]

 

82- Hayır.! Onlar ibadetlerini inkar edecekler ve onlara zıt (düşman) olacaklar.

Dünyada iken adından yararlandıkları, huzurunda bulunmakdan güç kazandıkları o put adamlar, ahirette onların düşmanı olacaktır. Tapanlar ve tapılanlar birbirlerinin düşmanı olacaklar.

Tapılanlar, tapanlardan kaçacaklar. Tapanlar, tapılanlara lanet oku­yacaklar. Tapilanlar: "Biz sizi zorlamadık, Allah'ın da'vetine uymadınız, bizim davetimize uydunuz, siz bizi değil kendinizi ayıplayınız" diyecek­ler.

Bu konuda bak:[40]

 

83- Görmedin mi? Biz şeytanları kafirler üzerine gönderdik. Onları oynatıp duruyorlar.

Şeytanlar kafirlerin yaptıklarını süslerler. Mesela yaratan Allah'ın kanunlarına değil de, yaratılan insanın kanunlarına uymanın faydalan konusunda ciltlerle kitap yazdılar. İbneliğin, eşcinselliğin, lezbiyenliğin faydaları hakkında konferanslar verdiler ve Avrupalı olmanın şartların­dan saydılar. Devletin malını, parasını dolandıranlar saygın insanlar sayıldılar.

İşte bunlar şeytanın insanlara verdiği vesvesenin sonucudur. "Haşr" suresinin 16 ncı ayetinde haber verildiği gibi; önce insanı kafir yapıyor, sonra, "Ben alemlerin Rabbinden korkarım, ben senden uza­ğım" diyor.

"Enfal" suresinin 48 nci ayetinde; şeytanın, kafirleri müsîümanlann üzerine harbe kışkırttığı, Tam iki ordu karşı karşıya gelince de; "Sizin görmediğinizi ben görüyorum" deyip kaçtığını haber veriyor.

Çünkü şeytanın tarihi tecrübeleri var. Nice az topluluk, Allah'ın iz­niyle çok kafir topluluklara galip gelmiştir.[41]

 

84- Onlar için acele etme. Biz onlar için (günlerini) say.yoruz.

85- Muttakileri heyet halinde Rahmanın huzurunda toplayacağız.

86- Suçluları da susuz olarak cehenneme sevkedeceğiz.

87- Rahmanın katından izin alanlardan başkası şefaata malik ola­mayacak.

Efendimizin şahsında bize: Acele etme. Onların nefes alışverişle­rine kadar herşeyi sayıyoruz. Onlara tanıdığımız bir zaman var. O bi­tince sonları gelecek.

Müttaküer Rahmanın huzuruna nurdan binekler üzerinde gelirler­ken, kafirler de çölde susamış kervanın sürünerek gelmesi gibi gele­cekler.

Ancak "Kelime-i Tevhid'i" söyleyip gereğini yapanlar, "Lailahe illallah, Allah'dan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur." diyenler şefaat görüp, şefaat edecekler.[42]

 

88- "Rahman çocuk edindi" dediler.

89- Yemin olsun ki çok kötü birşey yaptınız.

90- (Bu sözden) Neredeyse gökyüzü çatlayacak, yeryüzü yarılacak ve dağlar devrilecekti.

91- Rahmana çocuk iddia ettiler diye.

92- Çocuk edinmek Rahmana yaraşmaz.

93- Göklerde ve yerde olan herkes Rahman'a kul olarak gelecektiı

94- Yemin olsun ki onların hepsini kuşattı ve hepsini saydı.

95- Kıyamet gününde hepsi ona tek başına gelecektir.

Yahudiler; Üzeyr Allah'ın oğludur, Hıristiyanlar da; İsa Allah'ın oğ­ludur diyorlar. Müşrikler de; "melekler Allah'ın kızları" diyorlar.[43]

Allah katında en ağır söz budur. Biz bunu reddetmek için günde birkaç defa "Kul -vellahü ehad" diyerek İhlas suresini okuruz. "O doğurmamıştır, doğmamıştır." diyoruz.

Her şeyin yaratanı Allah(cc). Hepsinin sayısını bilen Allah(cc). Hepsi kıyamet günü boyun bükerek Allah'ın huzuruna gelecek. Niçin bunlardan birini kendisine çocuk edinsin ki, hepsi onun.[44]

 

96- İman edip, ameli salih işleyenlere Rahman şüphesiz, sevgi vere­cektir. (Herkes onları sevecek).

Bizi yaratan Allah, sevdiklerimizi yaratan Allah, sevgimizi yara­tan da Allah'dır.

Eğer mü'min insanlar tarafından sevilmek istiyorsak herkesi bulup gönlünü almaya gücümüz de yetmez. Paramız da yetmez. Zamanımız da yetmez. Ama bütün gönülleri yaratan Allah'a kendimizi sevdirme­miz gerekiyor, O severse sevdirir.

Efendimiz bir hadisi şerifinde; "Allah kulunu severse, Cebraile sevdirir. Cebrail'de gök ehline ve yerdekilere sevdirir" buyurur.[45]

Bir ismi de "Vedud" olan Allah (c.c.) seven, sevgiyi ve sevgilileri yaratan ve sevilecekleri belirtendir. Rum suresinin 21 nci ayetinde; "Eşler arasındaki sevgiyi yaratanın da Allah(cc) olduğunu" haber ve­riyor.

Düşmanları birgün sıcacık dosta dönüştürenin de Allah olduğunu,

Mümtehine suresinin 7 nci ayetinde haber verir.

Enfal suresinin 63 ncü ayetinde yeryüzünün tamamını versen kalblerini kazanamayacağın kişilerin, kalbini telif edenin Allah oldu­ğunu bildirir.

İslami siyaset yapanlar bilsinler ki; halkın sevgisini kazanmak, Hakkın sevgisini kazanmaktan geçer.[46]

 

97- Onunla müttakileri müjdeleyesin, ve Onunla inat bir kavmi sakındirasın diye senin diline, O'nu (Kur'ani) kolaylaştırdık.

Müttakileri müjdelemek, inatçı kafirleri uyarmak ve sakındırmak için Kur'an'ı manasıyla okuyacağız. Kur'an'in müjdeleme ve sakındırma dozlarına dikkat edeceğiz.

Ne yalnız cennetten, ne de yalnız cehennemden bahsedeceğiz. Kur'an ne kadar hangi oranda bahsetmişse biz de o kadar bahsedece­ğiz.[47]

 

98- Onlardan önce nice çağlar (daki kavimler)'ı helak ettik. Onlardan birini hissediyormusun veya onlara ait gizli bir ses duyuyormusun?

Helak olup gidenler geri gelmedi, iyi veya kötü bir haber vermedi. O kayaları oyanlar, ehramları yapanlar, irem bahçelerini kuranların, şimdi kabirlerinden bir tek harekete veya bir fısıltıya bile güçleri yetmiyor füzeler uçuran, denizaltılar ya doğruca anılanlardan eylesin.. Amin.[48]

 



[1] Bak: Sireti İbni Hişam 1/360, Delailün-Nübüvve, Beyhaki 21293

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/7.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/8.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/8-9.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/9-10.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/10-11.

   Bu konuda Al-i İmran 38-41 nci ayetlere bakınız. Şifa tefsiri 2147

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/11-12.

  Bak: ayet 33

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/13.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/13-14.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/14.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/15-16.

[12] Tefsir-ün-Nesai 2/29

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/16-17.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/17-19.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/19.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/19-21.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/21-22.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/22-23.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/23-24.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/24-25.

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/25.

[22] Tarihıt-t-Taheri 1196, Zikru viladeü Havva şişen. Dar-ül-Kütüh-ihümiyye, Beyrut 1987

[23] Tekvin hah 5/21-24 de

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/25-27.

[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/27.

[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/27-28.

   Ankehut 45

[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/28-29.

[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/29.

[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/29-30.

[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/30-31.

[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/31.

[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/31-32.

[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/32-33.

    Müslim fezaili Sahabe Hadis Nu: 2496

[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/33.

[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/33-34.

[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/34-35.

[37] Bak: Buharı K. Büyü' Hadis no: 2091, Buharı K. İcara Hadis no: 2275, Buharı K. Tefsir Hadis no: 4732, Müslim K. Sıfatül münafıkın Hadis no 2795, Tirmizi Tefsir Hadis 3162

[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/35-36.

[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/36-37.

[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/37-38.

    Kasas 63-64, Bakara 166-167, Ahzap 67, Saffat 27-31 İbrahim 22

[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/38.

[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/39.

[43] Saffat 149-154

[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/39-41.

[45] Müsnedi Ahmet 2/34 -509, Buharı K. Edep 41, Bed-ül Halk 5

[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/41-42.

   Sevgi hakkında bakınız: Şifa tefsiri 11326 Bakara suresi ayet 165.

[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/42.

[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/42-43.