Yahya (A)'Nın Doğum Kıssasının Anlamı
İsa (A)'Nın Doğum Kıssasının Anlamı
İbrahim (A) Kıssası İle İlgili Bir Yorum
İdris (A)'İn Şahsiyeti Üzerine
"Biz Ancak Rabbinin Emriyle İneriz" Ayeti Üzerine Bir Yorum
Bütün İnsanlar Cehenneme Uğrayacaklar Mı? "İçinizde Oraya
Uğramayacak Kimse Yoktur" İfadesi Hakkında
Kur’an’daki Sırası:19
Nüzul Sırası:40
Ayet Sayısı:98
İndiği Dönem:Mekke
Sürede, Hz, isa'nın doğumundan bahsedilmekte ve peşi sıra Hz. Yahya'nın Allah'tan bir mucize olarak doğumu
anlatılmakta ve Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu
iddiasının ne kadar çirkin olduğuna değinilmektedir. Sırayla, bazı
peygamberlerin ve onların uyarılmasından, onlara iyi davranılması konusunda
yapılan çağrılardan bahsedilmektedir. Kâfirlerin tutum ve sözlerini, oniora ve inançlara karşı çıkışı, korkutulmalarını, onların
ve muttaki mü'minlerin akıbetlerini karşılaştırarak
açıklayan bölümler sûrede yer almaktadır.
Sûrenin
iki bölümden oluştuğu görülmektedir, ilk kısım peygamberler silsilesinin sonuna
kadar olan kısımdır. Her iki kısımda birbirine paralel olarak, farklılıklar
otsa da kafiyelidir. İki kısım arasında bu tür bir İlişki vardır, öte yandan
sûrenin bölümleri aralıksız olarak tamamlanıncaya kadar, peşpeşe
nazil olduğunu gösteren bir düzen içermektedir. 58. ve 71. ayetlerin Medeni
olduğu rivayet edilmiştir. Bu iki ayetin gerek sıralama, gerekse konu olarak
bağlamıyla olan ilişkisi rivayet hakkındaki şüpheyi pekiştirmektedir. Sûrede Kur'an'ın indirilişi ile ilgili bir tasviri içeren, İki
ayet (64, 65) yer almaktadır. [1]
Rahman ve Rahim Olan
Allah'ın Adıyla
1- Kar, ha, yâ, ayn, sâd.
2- Bu, Rabbİnin, kulu Zekerİya'ya rahmetini artıştır'[2]'.
3- O, Rabbİne gizli bir seslenişle yalvarmıştı.[3]
4-
"Rabbim, demişti, ben, bende kemik gevşedi[4] baş,
İhtiyarlık aleviyle tutuştu[5]'.
Rabbim, sana dua iie hiçbir zaman bahtsız olmadım[6]'.
(Her dua edişimde kabul buyurdun, beni istediğimden mahrum etmedin).
5- Doğrusu, ben arkamdan yerime geçecek yakınlar (imin
iyi hareket
etmeyecekler) İnden korktum[7];
karım da kısır[8] (ne olur) katından bana
bir veli lütfet.
6- Ki (o), bana ve Yakub
oğullarına mirasçı olsun, Rabbim onu beğendiğin[9]' bir
insan yap.
7- (Allah buyurdu): Ey Zekeriyya,
biz sana bir oğu! müjdeleriz, adı Yahya'dır[10]'. Daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık'[11]'
(ondan önce kimseye bu adı vermedik).
8- (Zekeriyya):
"Rabbim, dedi, benim nasıl oğlum olur? Karim da kısırdır. Ben ise
İhtiyarlığımın son sınırına vardım.[12]
9- Dedi: Öyledir, ama Rabbin: "O bana
kolaydır, daha önce de sen de hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım" dedi.
10- "Rabbim" dedi, (öyle İse)
"bana bir işaret ver"'[13]
"Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde tam üç gece (ve gündüz)
insanlarla konuşmamandır[14]'
dedi.
11- (Zekeriyya) mabedden[15]
kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah akşam (Rabbinizi) teşbih
edin!" diye İşaret etti.[16]
12- Ey Yahya! Kitab'ı
kuvvetle tut (O'nun emirlerini uygula (dedik) ve ona çocuk İken hikmet'[17]
verdik.
1 3- Katımızdan
bir rahmet ve temizlik de[18]'
(verdik; o günahlardan) korunan oldu.
14- Ana babasına iyilik[19]'
ediciydi, başkaldıran bir zor-ba[20]
değildi.
15- Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak
kaldırılacağı gün ona selâm olsun.
Sûre beş hurufu mukattaa ile
başlamaktadır. Bu hususta pek çok görüş ileri sürülmüştür. Biz bu görüşlerden
sadece 'dikkat çekmek ve uyanda bulunmak için' olanını benimsiyoruz. Bazen bu
harfler konunun önemine dikkat çekmek için gelmiştir.
Bu
beş harfi izleyen ayetler Zekeriyya (a)'nm oğlu Yahya (a)'mn doğum
kıssasını ve bu doğumdaki ilahi mucizeyi içermektedir. İfadeler daha önce arzeltiğimiz kelime ve cümlelere ilişkin açıklamalara
başvurulması halinde, başka herhangi birşeyi
gerektirmeyecek kadar açıktır. Yahya (a)'nın çok
yaşlı bir baba ve daha önceden kısır olan bir anneden ilahi bir mucize olarak
doğumu anlatıldığı gibi Zekeriyya (a) ve Yahya (a)'nın Allah kalındaki kıymetleri ve eriştikleri makamlardan
da bahsedilmektedir. [21]
Ayetlerin manevi
havası. Mesih (a)'in doğumuyla hristiyanlann, O'nun
Allah'ın oğlu olduğu iddialarının çürütülmesinin ve bu doğumun ilahi bir
mucizeden başka birşey olmadığını ifade etmek için;
Mesih (a)'in mucizevi doğumuna ilişkin kıssanın önünde bu kıssa
anlatılmaktadır. Bu konuyla bağlantılı olarak Yahya (a)'nın
doğum kıssasının, İsa (a)'nm doğum kıssasından önce
anılmasının, Mesih (a)'in doğumunun benzeri ilâhi bir mucizenin daha önce vuku
bulduğunun göstergesi olduğunu ve ona bir hazırlık mahiyetinde olduğunu
söylemek pek yanlış olmayacak, Allah'ın Mesih'(a)in babası, Mesih (a)'in de
Allah'ın oğlu olması, babalık ve oğulluk sözlük anlamıyla kullanıldığında, Hrİstİyanlık inancının bu asıl üzerine bina edilmesi ise
doğru olmayacaktır.
Yalıya (a)'nın doğumunun ilahi mucizevi yönü yahudİ
ve hristiyanlarca biliniyordu ve benimsenmişti. Yine Luka İncili'nde (birinci bölümde)
bunu doğrulayan açıklamalar yer almıştır. Aynı bölümde Allah'ın Meleği. Ruhu'I Kudüs'ün hululünü ve O'nun İsa'ya hamile olduğunu
müjdelediğinde Hz. Meryem'e bunu hatırlatmıştır.
Nitekim Hz. Meryem O'na "Ben adam yüzü görmeden
nasıl hamile kalabilirim?'' dediğinde, Melek yaşlı ve kısır olmasına rağmen Zereriyya'nın karısı da hamile kalmıştı, bu Allah'a göre
imkansız
değildir"
İzleyen
ayetler de geçecek olan, İsa (a)'nın
doğumunda mevzu bahis olan hristiyan-ların sefahatlerini dile getiren, Kur'an'ın
güçlü ifadeleri bu şekildedir. [22]
1 6- Kitab'da Meryem'i de an. Bir zaman o ailesinden ayrılıp[23] doğu
yönünde bir yere çekilmişti. (Evinde veya ma-bedde bir kenara çekilip kendini ibadete vermişti.)
17- Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti [24]Biz
de ruhumuzu (Cebrail'i) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir İnsan şeklinde
göründü.
18- (Meryem) dedi ki: "Ben senden çok
esirgeyen (Allah)a sığınırım. Eğer Allah'tan korkuyorsan[25]
(bana dokunma)."
19- (Ruh):
"Ben, dedi, sadece Rabbinİn elçisiyim. Sana tertemiz[26] bir
erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)".
20- "Benim nasıl oğlum olur? dedi, bana bir
insan dokunmadı ve ben bir kahpe'[27] de
değilim.
21- (Rûh): "Öyledir" dedi, Rabbin: O
bana kolaydır. Onu insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu
yapacağız) dedi ve iş olup bitti[28]'.
22- (Meryem),
ona gebe kaldı. Onunla uzak'[29] bir
yere çekildi.
23- Doğum sancısı onu, bir hurma dalı(nın alti)na
getirdi[30] "Keşke, dedi, bundan
önce öiseydİm, unutulup gitseydi m."
24- Altından (Rûh) ona şöyle seslendi:
"Üzülme, Rabbin alt tarafından bir su arkı'[31] var
etti".
25- "Hurma dalını sana doğru silkele,
üzerine olmuş taze hurma[32]'dökülsün[33].
26-
"Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: Ben Rahman
için (susma) oruc(u)[34]
adadım, bugün hiçbir İnsanla konuşmayacağım, de."
27- (Meryem) onu taşıyarak kavmine getirdi:
"Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş[35]
yaptın.
28- "Ey Harun'un kız kardeşi[36]',
baban kötü bir adam değildi (sen ne yaptın böyle)?"
29- (Meryem) çocuğu gösterdi. Dediler ki,
"Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?"
30- (Çocuk): "Ben Allah'ın kuluyum, dedi, [37] bana
Kİ-tab'ı verdi, beni Peygamber yaptı."
31- "Beni
bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz
kılmayı, zekât vermeyi emretti."
32- "(Beni) anneme iyilik eder (kıldı), beni
başkaidıran bir zorba yapmadı."
33- "Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri
olarak kaldırılacağım günde bana esenlik verilmiştir".
34- İşte Meryem'in oğlu İsa, şüphe edip ayrılığa
düştükleri şey, gerçek söze göre budur.
35- Çocuk edinmek, Allah'a yakışmaz. O'nun şanı
yücedir. Bir işi yapmak İstedi mi ona sadece "ol' der, o da ofur.
36- "Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin
de Rabbiniz-dir. O'na kulluk edin. İşte doğru yol
budur.
Bu ayetlerde Peygamber
(S)'e Hz. Meryem'in kıssasını ve İsa (a)'nın doğumunu anlatması emrcdilmcktedir.
İfadelere gerekli lafızlara ilişkin sunulan açıklamalardan fay-dalanilırsa, başka bir açıklamayı gerektirmeyecek kadar
açıktır.
Aynı konunun devamı
mahiyetinde olduğunu söylememizi mümkün kılacak kadar önceki ayetlere
göndermede bulunulmaktadır. Kıssayı anlatan ayetlerin peşi sıra gelen 34-36.
ayetler, kıssada geçenlerin hak olduğunu, insanların İsa (a)'nın gerçek yönleriyle ilgili çekiştikleri. İsa (a)'nın doğumu hakkında ihtilafa düştükleri. Allah Tealâ'nın çocuk edinmekten beri olduğu, -çünkü bu O'nun
azametine ve Rabbhğına yakışmaz- Allah'ın mutlak ve
sadece kendi isteğine bağlı olarak her istediğini yapmaya yetecek kudretle
olduğunu ifade etmektedir. Son ayette ise hitab
ikinci şahıslara ve dinlemekte olanlara yöneltilmekte ve Allah'ın her şeyin
Rabbi olduğu ve onların sadece Allah'a ibadet etmek zorunda oldukları
söylenmektedir; gerçekten de bu teslim olmaları gereken bir hakikattir ve
izlemeleri gereken dosdoğru bir yoldur.
Pek
çok müfessir, son ayetin İsa (a)'nın anlattıklarının
devamı niteliğinde olduğu görüşündedirler. Nitekim Maide
sûresinin 72. ayetinde olduğu gibi, başka ayetlerde anlatılanlar ile
karşılaştırıldığında bunun mümkün olduğu görülebilir. "Andolsun,
Allah, ancak Meryem oğlu Mesih'tir! diyenler elbette kâfir olmuşlardır- Halbuki
Mesih demişti ki: "Ey İsrailoğulkm! Benim
Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Zira kim Allah'a ortak
koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram etmiştir ve onun varacağı yer
ateştir: zalimlerin yardımcıları yoktur!" Yine Zuhruf
sûresi 63-64. ayetleri konuya açıklık getirir: "ha, açık kanıtlar
getirince dedi ki; "Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz
şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah'tan korkun ve bana
itaat edin. Allah, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O'dur. O'na tapın,
doğru yol budur." Yine ayetin, Peygamber (s)'e anlatması emredildiği Hz. Meryem ve İsa (a)'nın
kıssalarının peşisıra yine sözü dinleyenlere
yöneltmeyi hedeflediği de ihtimal dışı değildir; nitekim bu ihtimal bazı
müfessirler tarafından da dile getirilmiştir. [38]
Biz ne bu ayetlerin ne
de öncekilerin nüzul sebebine ilişkin herhangi bir rivayete rastlayamadık. Ne
var ki başlangıçta, Peygamber'(s)e İsa (a)'nın doğum
kıssasını ve Hz. Meryem'i anması emredilmcktedir.
35. ayet kıssanın anlatılmasındaki gayenin, muhalab
olan kişilerin hakkında ihtilafa düştükleri şeyin gerçeğini ortaya koymaktadır.
Bu ise Peygamber (s) ile Araplar arasındaki ya da O'nunla hristiyanlar arasındaki ya da sözü edilen gruplardan bir taifenin de bulunduğu bir
topluluk arasında meydana gelen tartışma münasebetiyle ya
da Peygamberden Hz. İsa'nın keyfiyeti ve doğumu
hakkında soru sorulması üzerine ayetlerin indirildiğine bir işaret, bir kanıt
kabul edilebilir. İlahi hikmet. Yahya (a)'ın
kıssasının da hazırlık ve pekiştirme için anlatılmasını gerektirmiştir. Benzeri
durumlar aynı amaç ve aynı pekiştirmeye yönelik olarak Âl-i İmran
süresindeki gayet uzun bir bölümde (33-68. ayetler arasında) yinelenmektedir.
Müfessirler o sûrenin hicretten sonra Necran hristiyanl arından bir grup ile Peygamber (s) arasında
yapılan bir tartışma üzerine indiğini rivayet ederler; öyle ise yine benzeri
bir toplantının Peygamber ile Mckkeli hrisliyanlar arasında da yapılmış olabileceği ve Meryem
sûresinin incelemekte olduğumuz bölümünde bu zamanda nazil olmuş olması uzak
bir ihtimal değildir.
Meryem sûresinin
ayetleri ve genel manevi havası ve İsa (a)'nın
durumu, doğumu, hristiyanların bu konudaki inançları
ve Arapların bu bağlamdaki tutumları ile ilgiii diğer
sûrelerde geçen pek çok ayet. İsa (a)'nın ve
kişiliğinin ayetlerin nazil olmasından önce çekişme ve tartışmaların odağını
teşkil ettiğini göstermektedir. Araplar ya da Araplardan
bir grup biraz önceki Fatır sûresinin ayetlerinin
bildirdiğine göre, kendilerine ki'tap indirilenlerin
çekişme ve ihtilaflarını eleştiriyor ve eğer kendilerine bir peygamber gönderilse
ve kendi dillerinde bir kitap indirilmiş olsa onlardan daha doğru bir yolda olacaklarını
söylüyorlardı. Yine onlar ve onlardan bir grup, Zuhruf
sûresinin şu ayetlerinin ifade ettiği gibi, Mesih konusunda hristiyan
inancının sağlam olmayan bir mantık üzerine kurulu olduğunu görebiliyorlardı:
"Meryem oğlu, bir misal olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü
yaygarayı hastılar: 'Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa O mu?' elediler. Bunu
sadece tartışma için sana misal verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur,
O sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları'na
örnek bir kuldur. Eğer dikseydik, sizden, şu dünyada yerinize geçen melekler
yapardık. O Kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. O saatin geleceğinden
hiç şüphe etmeyin, bana uyun. Doğru yol budur. Şeytan sizi (bundan)
alıkoymasın. Çünkü O, sizin için açık bir düşmandır. İsa açık kanıtlar
getirince dedi ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden
bir kısmım açıklamak için (geldim). Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Allah,
işte benim de Rahhim. sizin de Rabhiniz
O'dur. O'na tapın, doğru yol budur." (Zuhruf,
57-64)
Kur'an'm bazı ayetlerinin de işaret ettiği gibi, yahudiler Hz. Meryem'e iftira
atıyorlar, İsa (a)'ya inanmıyor, onu yalancılık ve
büyücülük ile niteliyorlardı; nilekim Nisa sûresinin
şu ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır: "Sözlerini
bozmalarından, Allah'ın ayetlerim inkâr etmelerinden, haksız yere peygamberleri
öldürmelerinden ve 'kalplerimiz kılıflı' demelerinden ötürü başlarına belâlar
getirdik. Hayır (kalpleri kılıflı değil) fakat inkârlarından ötürü Allah o
kalplerin üzerini mühürlemiştir. Artık pek az inanırlar" (Nisa, 155).
Meryem'e büyük bir
iftira atanlara karşı, yine Maide sûresinde şu
açıklama vardır: "Allah demişti ki: Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene
olan nimetimi hatırla. Hani seni Ruhu'I kudüs ile desteklemiştim: beşikte ve yetişkin iken
insanlarla konuşuyordun; sana Kitab'ı. Hikmeti,
Tevrat'ı, İncil'i öğrettim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey
yaratıyor, içine üflüyordun, benim iznimle kuş oluyordu: anadan doğma körü ve
alacalıyı, benim iznimle iyileştiriyordıtn; benim
iznimle ölüler (diriltip kabirlerden) çıkarıyordun: İsrailoğullan'nı
da senden savmıştım; hani sen onlara açık deliller getirdiğin zaman,
içlerinden inkâr edenler; 'Bu açık bir büyüden başka bir şey değil!' demişti."
(Maide, 110)
Hristiyanlar da kendi aralarında büyük ihtilaflarla gruplara
ayrılmışlardı; Onlardan İsa (a)'riin Allah'ın oğlu
olduğuna ya da Allah'a ait üç uknumdan biri olduğuna
veya Allah olduğuna inananlar vardı. Nitekim Nisa sûresinde şu ikazda
bulunulur: "Ey Kitah Ehli dininizde taşkınlık
etmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyler söylemeyin! Meryem oğlu Isa
Mesih, sadece Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'n-dan bir
ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allah) 'üçtür' demeyin. Kendi yararınıza
o/arak buna son verin. Çünkü Allah, yan/ız bir tek
Tanrı'dır. Hâşa o, çocuk sahihi olmaktan yücedir (münezzehtir). Göklerde ve
yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter" (Nisa, J7I), Maide sûresi 17. ayette şöyle bııyurulur:
"Allah, Meryem oğlu Mesih'tir' diyenler küfre girmişlerdir. De ki: 'Öyle
ise Allah, Meryem oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzünde olanların hepsini helak
etmek istese, Allah'a karşı kimin elinde bir şey var?' Göklerde, yerde ve
ikisinin arasında bulunan herşey O'nundur. 0.
dilediğini yaratır, Allah herşeyi yapabilendir".
Yine Maide sûresinin 73. ayetinde; "Allah, üçün
üçüneüsüdür' diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa
yalnız bir tek Tanrı vardır, başka Tanrı yoktur. Bu dediklerinden
vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azah
dokunacaktır." buyrulmaktadır.
Yine onlardan bazıları
Mesih'in ilahi ve insani olarak iki irade yada yapısı bulunduğuna ve ilahi yapısınm Baba ile Tanrı ile aynı yapıda olduğuna
inanıyorlardı. Bu haliyle, o tam bir tanrıdır. Bazıları ise ilahi ve insani
olan yapıların onda birbirine geçip tek bir yapıyı
oluşturduklarına fakat Allah ile aynı olmadığına inanıyorlardı. Bir kısmı ise
onun Allah'ın oğlu olduğuna inanmıyor, fakat kendisinde Allah'ın ruhu ya da Ruhu'l Kudüs'ün bulunduğuna
ve bunun da Allah'ın asli yapısına dönüştüğüne inanıyordu. Halbuki Meryem beşer
olarak hamile kalmıştır, dolayısıyla Allah'ın annesi olarak isim-
lendirilmesi doğru olamaz. Yine hristiyanlardan
bir grup ise O'nun marangoz Yusuf’tan normal bir doğum i!e dünyaya gelmiş bir
insan ve peygamber olduğu inancındadır. Bazıları bakire Meryem'den mucizevi bir
doğum .sonucu doğmuş bir insan ve peygamber olduğu inancındadırlar, İsa (a),
Muhammed (s)'i de müjdelemiş, ne çarmıha gerili ne de öldürülmüştür. Sadece
böyle zannedilmek suretiyle yanıbnmıştır. Nitekim bu husus
Saf sûresinin şu ayetindeki gibi Kur'an'm bazı
yerlerinde anlatılmaktadır: "Mery,oğlu Isa da:
'Ey Israiloğulları, ben size Allah'ın elçisiyim,
benden Önce gelen Tevra doğrulayıcı ve benden sonra
gelecek, Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gcderildim' demişti". Yine Nisa sûresinin 157.
ayetinde "Oysa O'nu öldürmediler ve c,madılar;
fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösteri/di" buyrufmaktadır.
Hristiyanlann bazılan da Maide sûresinin 110-117. ayetlerinde bildirildiği gibi,
Meryem'i ilahi vasıflar niteliyorlardı: ''Ve yine Allah demişti ki: Ey Meryem
oğlu İsa, sen mi insanlara: 'beni ıannemi, Allah'tan
başka iki tanrı edinin' dedin? 'Hâşâ' dedi, "Sen yücesin, benim içi gerçek
olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir.' Eğer demiş olsaydım, Se
bunu bilirsin, Sen
benim nefsimde olanı bilirsin, ben Sen'in nefsinde olanı bilmem. Çür,kıt gizlileri hilen yalnız Sensin, sen! Ben onlara
'benim ve sizin Rabb'iniz olan Allah\ kulluk edin'
diye senin bana emretmiş olduğundan başka hiç birşey
söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat sen beni
vefat ettirince onları gözetleyen (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin"'.[39]
Allah bu ayetleri ya bir tartışma üzerine ya da
Mesih (a)'in keyfiyetine ilişkin bir soru üzerine her şeyin hakettiği yerini bulması için indirmiştir. İsa (a)'ıım doğumu bir mucize ile tamamlanmıştır, yakın bir zaman
Öncesinde de Yahya (a)'nin çok yaşlı bir baba ve
kısır bir anneden doğumu gibi ilahi bir mucize gerçekleşmiştir. Yahudiler de hristi-yanlar da gayet iyi biliyorlardı ki, bütün bunlar
İsa (a)'nm Tanrı ya da
Tanrı'dan bir parça veya Yahya (a)'dan ayrı olarak sadece O'nun Allah'ın oğlu
olmasını; Hz. Meryem'e iftira atılmasını veya ilahi
paye verilmesini gerektirmektedir. İsa (a) içinde bulunduğu bu durumuyla
Allah'ın salih kullarından bir kul, Allah'ın sadece
kendisine Çağırması, yüksek ahlâka teşvik edip, kötü ahlâktan sakındırması için
gönderdiği peygamberlerinden bir peygamberdir. Bu sebeplerden dolayı İsa (a)
ihtiramı, annesi ise kötü vasıflardan beri olması, Allah'ın kullan olma çerçevesinde
haklarıdır. Böylece ayetler aşırılık içindeki hristiyanlara.
aşırılıktan dönmeleri için yol göstermekte, onlara ve bu sözü edilen konulara
yakın bir inancı paylaşanlara bu inançları terkedip,
İslam'a girmeleri ve içinde bulundukları şüphe, çekişme ve ihtilaflardan
kurtulmaları için bir imkân kapısı açmakta, ' İ|fir
Araplara tartışma ve mızıkçılık etme yolunu kapatmakta, yahudilere
ise İsa ve ane yaptıkları çirkin yakıştırmaları
hususunda hadlerini bildirmektedir.
Ayetlerin hakkı yerli
yerine koyarak belirlemek istediklerini, belirlemekle yetinme yip. ayetler zincirinin sonuncusunda ve şerhi yapılacak
diğerlerinde Peygamber (s)'i dî vetçi olarak gönderen
bir tek olan Allah'a daveti destekleyici bir mahiyet bulunduĞ
dikkati çekmekledir. Gayet net olarak görülebileceği gibi bu kıssanın gayesi
ile gene olarak Kur'an kıssalarının gayesi ile
görülebileceği gayet net olarak gibi uyuşmaktadır. Kur'an'ın
belirlemelerinin, genel anlamda ve yaklaşık olarak Yahya (a)'nın doğun mucizesi, Meryem'in müjdclennıesi,
Allah'ın meleğiyle onun arasında geçen konuşma mucizevi hamileliği, doğumu, fVlcryenvc karşı yahudilerin lakındiklan tavır, iftiray; maruz
kalışı ve onlardan gizlenmek zorunda kalışı, İsa (a)'nın
Allah tarafından gönderildiği ve kendisini elçi oiarak
gönderen Allah'ın emri olmaksızın ne birşey
söyleyebileceği ve de birşey yapabileceğine ilişkin
açıklamaları hakkında, incil'de zikredilenlere
oldukça yakın olduğu dikkatleri çekmektedir. Hristiyaniarm
ellerinde bulunan dört İncil'de, göklerdeki Allah'ın onun, insanların babası
olduğunu, Salih kişilere "Allah'ın oğullan" diye hitap edildiğini,
Allah'ın onu insanlara gönderdiğini ve onun Allah'ın emri olmaksızın ne bir şey
yapabileceğini ne de bir şey söyleyebileceğini ve onun bir insanın oğlu olduğunu
ifade eden Mesih ('a)'in pek çok sözünü içeren metinler bulunmaktadır. Benzer
şekilde metinler, İsa (a)'nın Allah'a ettiği duayı,
seslenişini. Ondan yardım dileyişini, Mesih'in uİuhiyetine,
lafzen Allah'ın oğlu oluşuna inanmayanları veya onun
insan olduğuna ya da peygamber olduğuna veya Allah'ın
cismi olduğuna ya da Allah'ın onun vücudunda olduğuna
inanmayanların bulunduğunun vahyedildiği Mesih'in
pek çok sözünü de içermektedir. Onlar bu sözleri kendilerine dayanak kabul etmişlerdi.
Sadece Mesih'in lâfzi oğulluk kapsamı dahilindeki
anlamından hareketle Allah'ın oğlu olduğu düşüncesi sağlam bir temele
dayanmamaktadır. Tüm bu ifade edilen-Icrdeki hristiyanlara yöneltilen sorgulamalar, delilleri çürütmeler
ve İsa (a) hakkındaki aşırılıkların ortaya konulması mevcut kitaplar ile ilgili
değil, sadece onların sağlıklı bir şekilde yorumlanmaması ve doğru bir şekilde
anlaşılmaması ile ilgilidir. Arapların arayış içinde olanların ya da en azından seçkinleri nazarında İndilerin içeriği
bilinmiyor değildi. Zira bu İnciller Mekke'de yaşayan hrisliyanlar
arasında bulunuyordu. Kur'an'ın bu kıssasının üslubu,
Kur'an'ın genel üslubu ile. bilinen olayları daha
kuvvetli ve daha fazla bağlayıcılığı olan bir delil olarak getirmesi açısından
uygunluk göstermektedir. Meryem sûresinin incelemekte olduğumuz şu bölümü ise
peşi sıra gelen sonraki ayetlerin, dinleyenleri, bilinenleri ve yazılı
olanları doğru bir şekilde anlamaları, sağlıklı bir şekilde yorumlamalarının
gerekliliğini, hak ve hakikate uzanan dosdoğru yolun bu yol olduğunu ikaz
etmektedir.
İsa (a)'nın çocukluğunun ilk dönemlerinde konuşabildiği, hristiyanlar tarafından kabul edilen ve kullanageldikleri dört İncil'de de reddediimezse
de, biz onların hristiyanlar arasında sözlü olarak
nakledildiğini, Arapların ise onlardan bihaber olduklarını düşünüyoruz. Dört
İncil. Araf sûresinin 157. ayetindeki açıklamamızda da değindiğimiz gibi, tüm İnciiler demek değildir ve bazı tarihçiler başka İndilerin
de var olduğunu söylemişlerdir. Bu ise İsa (a)'nın
doğumu ile ilgili bölümlerde Kur'an'ın söyledikleri
ile mevcut İncillcrdc ifade edilenler arasındaki
uyuşmazlık bulunduğunu söylememizi mümkün kılmaktadır. Müfessirler bu ayetleri
açıklarken, İsa (a)'nın doğduğu zamana yetişmesine
ilişkin siyer alimlerinin görüşlerine dayanan açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu
konudaki rivayetlerin kimisi mevcut İnciiler ile
uyuşmakta, kimisi ise uyuşmamaktadır: kıssayı ve söylemek istediklerini
işlerken bunları uzun uzadıya nakletmek ise pek gerekli değildir ve hiç de
azımsanmayacak bir miktarı tahminler ve sözü uzatmaktan öteye gitmemektedir.
Bununla birlikte, konuyla ilgili olarak, Hz.
Peygamberin çevresinde, asrında ve sonrasında meydana gelen pek çok şeye ışık
tutmaktadır.
Kur'an kendilerine ilim ve kitab
verilenleri, onların Peygamber (s)'i ve Kur'an'ı kabul
edişlerini, İslam'a girişlerini ve Kur'an'da
bildirilenlerin onların daha önce bildikleri doğrular ile uyuştuğunu bildiren,
Araf sûresinin 157. ayetinin tefsirinde de bahsettiğimiz çok sayıda Mekki ve Medeni ayetleri içerir. Bunlar Mekke ve Medine'de
bulunan ya da Mekke ve Medine'ye başka diyarlardan
Peygamber (s) hakkında bilgi edinmek, O'nu dinlemek. O'nunla
görüş alışverişinde bulunmak için gelen hristiyanların
Kur'an'ın İsa (a) hakkındaki bildirdiklerini
anlaşılır, doğru ve zaten kabul ettikleri İle uyuşmakta veya yakın olduğunu ve
kendilerini kargaşa, anlaşmazlık ve çekişmeden kurtarıcı bir mahiyet
taşıdığını gördüklerini söylememizi mümkün kılacaktır. İşte bu, onların daveti
hemen, coşkuyla ve huşu ile kabul etmelerinin ve Kuran ayellerindeki
ifadesiyle bu daveti desteklemelerinin nedenidir.
Tarihin kaydettiği,
İslam fethinin ilk dönemlerinde, Şam bölgesi. İrak ve
Mısır'daki pek çok hristiyanm, İslam'ı hemen ve gönül
rızasıyla kabul edişi ve bunun İslam tarihi boyunca kesintisiz olarak devam
etmiş olması da buna bir delildir. Yine Şam bölgesi. Mısır ve İrak hrisliyanlarının çoğunluğu,
Mesih'in. İlahi ve İnsani unsurların tek bir bünyede birleşmiş yapısı
bulunduğuna ve bunun "baba" Allah ile aynı olmadığına ya da ilahi olanın vücuduna girdiği insan olup, böylece
Allah'ın yaptığı cisim olduğuna ve bu sebeple Meryem'in Allah'ın annesi olarak
isimlendirilmesinin caiz olmadığına vs. inananların varlığı Ya'kubi ve Nastûri tarihte
sabittir. Bu insanlar, Mesih (a)'in ikinci yapısının bulunduğu inancını
taşıyan ve yönetimi elinde tutan Roma otoritelerinin çekişmelerinin odağını
oluşturuyorlardı. Kur'an'ın bildirdikleri ile bu
sözünü ettiğimiz bölgelerdeki hristiyanların
çoğunluğunun inançları arasındaki yakınlık onların İslam olmalarının etkcnlerindendir.
Bütün bunların onların
kendi rızalarıyla, zorlama olmaksızın ve isteyerek gerçekleştiğine, farklı
yerlerde dağılmış topluluklar halinde yaşayan ve istediklerini yapabilen
"çift yapı" inancını taşıyan mezhep ile bu mezhep taraftarlarından hri s ti yanlıklarını değiştirmek istemeyenlerin
değiştirmemiş olmaları da bir delildir ve asırlarca Kur'an'ın
"dinde zorlama yoktur" ilkesini kapsamlı ve sağlam bir şekilde
uygulayan İslami yönetim, Kâfirûn
sûresinde de açıkladığımız gibi ardarda hüküm sürüyordu.
Burada,
bazı müsteşrik ve misyonerlerin, Meryem'in Harun'un (a) kızkardeşi
olarak nitelemeleri ile ilgili olarak, Hz. Harun ile
Meryem arasındaki uzun zaman diliminden bahsedip Rasulullah
(s)'ı eleştirmelerinde hiç de haklı olmadıklarını gözlemliyoruz. Doğrusu bizler
onların bu yaptıklarını oldukça yadırgadık, çünkü onlar Peygamber (s)'in bu
zaman farkını bildiğini gayet iyi bilmektedirler. Nitekim, bizzat Muğire b. Şûbe'nin Hz.
Peygamber'e bu konuyu sorduğunu, O'nun da İsrailoğullan'nın
Peygamberlerinin salih kişilerin isimleri ile
isimlendirdiklerini ve onlara benzemeye çalıştıklarını söylediğini nakleden
rivayetler vardır ve bu Kur'an'ın ifadesinden de
rahatlıkla görülebilir. Şöyle ki orada, "Arap kardeş, cömert dost, salih kardeş" ifadelerine benzer şekilde Arapça
üslubuna uygun olarak, Hz. Meryem ile Harun (a)
arasındaki benzerlik kastedilmiştir. [40]
37- Kendi
aralarından çıkan hizipler'[41]
ayrılığa düştüler (kimi: İsa Allah'ın oğludur, kimi Aİlah
İle beraber bir tanrıdır, kimi Allah'ı meydana getiren üç esastan biridir
diyerek ihtilâf ettiler). Artık büyük bir günü görmekten ötürü vay kâfirlerin
hâline.
38- Bİze geldikleri gün nasıl işitip, nasıl görecekler?'[42] A-ma o zalimler bugün apaçık sapıklık içindedirler.
39- Onları
şu hasret gününe karşı uyar ki, o zaman kendileri gafiet
içinde inanmamakta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur (yaptıklarına pişman
olup hasret çeker dururlar, ama iş işten geçmiştir artık.)
Bu ayetler benzer
durumlardaki. Kur'an'in üslûbuna uygun olarak Önceki
ayetleri içermektedir. Ayetlerde insanların İsa (a) konusunda mezheplere,
kliklere, gruplara ayrılmak suretiyle düştükleri ihtilafa işaret edilmekte,
haktan yüz çeviren kâfirlerin ahirete ilişkin o büyük
gün ve o gün başlarına geleceklere karşı uyarmaktadır. Sapmış zalimlerin hak
sözden, delile boyun eğmekten ve onun tüm işaretlerinden yüz çevirerek bu dünyada
apaçık bir sapıklık İçinde olduklarını ahirette ise
çok daha iyi duyup göreceklerini ve hakkı da kesin bir şekilde bileceklerini,
fakat artık onların dünya hayatındaki bu fırsatı kaçırmış olduklarını,
azarlayıcı bir tarzda dile getirmektedir.
Peygamber (s)'e,
zalimlere daha sonra fırsatı kaçırdıklarından, iman etmediklerinden ve İçinde
bulundukları gafletten dolayı çok pişman olacaklarını ihtar etmesi emredil-mektedir. Son olarak da Allah (c)'in yerin ve
üzerindekilerin ebedi sahibi olduğunu, onda her istediğini yapabilecek olan ve
insanların Önce de sonra da sadece O'na döneceği neî
bir şekilde bildirilmektedir.
Ayetlcrdeki
eleştiri, İhlar ve azar gerçekten çok kuvvetli bir
üsluba sahiptir. Görüldüğü gibi dinleyenlerin ruhunda korku ve ürperti
uyandırmak amaçlanmaktadır. [43]
41- Kitab'da İbrahim'i
de an; gerçekten o, çok doğru bir Peygamberdi.
42- Babasına
demişti ki: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiç bir yararı olmayan
şeylere niçin tapıyorsun?"
43- "Babacığım, bana, sana gelmeyen bir
bilgi geldi: Bana uy, seni düzgün bir yola ileteyim".
44- "Babacığım şeytana tapma, çünkü şeytan,
Rahman'a isyan etmiştir."
45-
"Babacığım, ben sana Rabman'dan bir azabın dokunmasından
korkuyorum. O zaman şeytanın dostu olursun."
46-
"(Babası): 'Ey İbrahim' dedi, 'Sen benim tanrılarımdan yüz mü
çeviriyorsun?'[44] Eğer (onlara dil
uzatmaktan) vazgeçmezsen andolsun seni taşlarım.
Uzun süre[45]benden ayrıl git!"
47- (İbrahim): "Selâm sana, (esenlik İçinde
kal)" dedi. "Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Doğrusu O bana
çok lütufkârdır."'[46]
48-
"Sizden de, Allah'tan başka yaşardıklarınızdan da ayrılıyor ve yalnız
Rabbime yalvarıyorum. Umarım ki Rabbi-me yalvarmakla
bahtsız olmam (istediklerimden mahrum bırakılmam)".
49- İşte onlardan ve onların Allah'tan başka
taptıklarından ayrılınca biz O'na İshâk'ı ve (İshâk'ın oğlu) Yakub'u armağan
ettik ve hepsini de peygamber yaptık.
50- Onlara rahmetimizden (mal ve çocuk) lütfettik
ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. (Yani bütün din mensuplarınca
onların övülüp hayır ile yâd edilmelerini sağladık).
51- Kitab'da Musa'yı da
an. Doğrusu o, samimi idi ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.
52- O'na Tûr'un sağ tarafından seslendik ve onu,
özel konuşmak için (kendimize) yaklaştırdık'[47]'.
53- Ona, acıdığımızdan dolayı kardeşi Harun'u da
peygamber olarak armağan ettik.
54- Kitab'da İsmail'i
de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir peygamberdi.
55- Halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi
emrederdi. Rabbi yanında beğenilmişti.
56- Kitab'da İdris'i de an. Çünkü o, çok doğru bir peygamberdi.
57- O'nu yüce bir yere yükseltmiştik.
58- İşte
bunlar; Allah'ın nimet verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nûh ile beraber
gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'[48]
(Yakûp) neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz'[49]'
kimselerdendir. Onlara Rah-man'ın
ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Bu sûrede Yahya ve îsa
(a) kıssalarından sonra yer alan peygamberler zinciri, Kur'an'm
üslubuna uygun olarak, zalimlere, kâfirlere ve Allah'ın çocuk edindiği iddiasında
bulunanlara karşı cevapları içeren önceki ayetlerin hemen peşisıra
gelmiştir. Muhtemelen sözkonusu ayetler, Allah'ın
yardım, rahmet ve kuşatıcılığı ile, Allah'ın yardımının sadece İsa (a):ya mahsus olmadığını ve onun bu konuda ilk de olmadığını
bildirmektedir. Ayetler ve bu durum bağlamına uygundur. Adem (a) kıssasındaki
"Anî" ifadesi bütün bir sisteme işaret teşkil edecek şekilde
Peygamberler zincirinin diğer kıssalarında da yinelenmektedir.
Ayetlerde, İbrahim, İshâk, Yakub, Musa, Harun, İsmail
ve İdris (a)'e Övgü ifadeleri bulunmaktadır. Fazladan
birşeyi söylemeyi gerektirmeyecek kadar açıktır.
Son ayet. ismi
anılanları ve Allah'ın hidayetine mazhar kıldığı ve
seçtiği diğer peygamberleri de kapsayacak şekilde övgüyü genelleştirmektedir.
Daha sonra Allah'ın ayetleri kendilerine okunduğunda, O'na karşı duydukları
korku ve saygıdan dolayı nasıl ağlayarak secdeye kapandıklarını bizlere
anlatmaktadır. Burada sanki tamamen Allah ile hemhal olmanın ve O'na karşı ihlaslı olmanın Allah'ın yardım ve övgüsünün sebeplerinden
olduğu söylenmek istenmektedir; yine sanki Allah katındaki bir dereceye onlara
Allah'a karşı ihlaslı olma ve O'nunla
hemhal olmalarını kendilerine Örnek alanların erişebileceğini söylemek
istemekte ve dinleyenleri onlara kötü davranmamaları konusunda uyarmak
istemekledir. Evet burada da derin bir öğreticilik vardır. Zincirin her bir
halkasında, adı geçen peygamberin Allah'a karşı ihlasına
işaret edildiği göze çarpmaktadır. İşte bu, incelemekte olduğumuz ve
peygamberler silsilesi ile varılmak istenen gayenin köşe taşlarından ve
dayanaklarından biridir.
Belki de
"kendilerine hidayet ettiğimiz ve seçtiğimiz" İfadesinin yer aldığı
son ayette. Allah'ın kendilerine hidayet edip, seçtiği ve bunun bir sonucu
olarak Peygamberin risaletine inanan, önceki
peygamberlerin izinde yürüyen, kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda
ağlayarak secdeye kapananların örneğini teşkil edenlere işaret edilmekte ve
onlar Allah'ın peygamberlerinin safına sokulmakta ve kolayca görülebileceği
gibi bu ifadelerde gönüllere ferahlık verilmekte, tedirginlik yatıştırılmakta,
cesaret ve övgülere yer verilmektedir.
Bu peygamberler
zincirinin zikredilmesİyle, şimdiye kadar söylemiş
olduklarınıza ek olarak şunu İlave edebiliriz. Kâfirlerin Peygamber (s)
karşısında edepsiz bir tavır takınmaları, hakkı görmezden gelmeleri ve
sapıklıkta ısrar etmeleri karşısında; Allah'ın peygamberlik mertebesinde değerlendirdiği
salih, kendisine itaat eden ve O'na karşı had safhada
ihlaslı. atalarını ve kavimlerini O'nun yolunda bir
tarafa birakabilen, Allah'ın ayetleri okunduğunda
O'na olan saygı ve korkulanndan ağlayarak secdeye
kapanan kullan da vardır.
Asıl
kabul ettiğimiz nüsha, son ayetin Medeni olduğunu bildirmekte ise de ayetin
bağlamı, gerek üslubu gerek konu olarak da bir uyum içinde olduğu dikkat
çekmektedir. Ve bu durum bizi rivayet hakkında şüpheye sevketmektedir. [50]
İbrahim
(a)"in babasına karşı takındığı tavırda dikkat çekici bir nokta vardır.
Yine bu bağlamda Kur'an'da -bu sûre ve diğerlerinde-
İbrahim'in babası ve kavmi ise ilgili kıssalar, bunlar birkaç sûrede değişik
üsluplar ile tekrarlanmaktadır. Bugün elimizde bulunan. Tekvin kitabında
İbrahim (a)'in hayatından bahseden, onunla ilgili haberleri içeren bölümler yer
almamaktadır. Biz ise bu kıssaların Peygamber (s) zamanındaki yahudile-rin ellerinde var olup
sonra kaybolmuş olan kitap ve sahifelerde yer aldığına
ve İslam öncesinde onlar tarafından bunların Araplara iletildiğine inanıyoruz. A'la ve Necin sûrelerinde "Musa'nın sahifeleri" ile birlikte '"İbrahim'in sahifclcri"nin adi geçer. Bu kaybolan kitap ve
sahnelerin "İbrahim'in sahifeleri olarak adlandırılan
metinler olması mümkündür. A'la sûresinin tefsirinde
Arapların ve Adnânilcrin, Hicaz bölgesinde yaşadıklarını,
kendilerinin babası olarak İbrahim'e mensup olduklarını söylediklerini
belirtmiştik ve bu konuya Bakara 134-139 ve Hâc 78. ayetlere pekiştirme
amacıyla işaret edilmişti. Görebildiğimiz kadarıyla bu silsile ve diğer sûrclcrdeki söylenilenler Araplardan kendilerine tebliğ
ulaşanlarının dikkatlerini, ilk ataları olanın babasına karşı çıkışını Peygam-ber'in kendi akrabaları ve
kavmine karşı çıkışı gibi olduğuna çekmekte, İbrahim (a)'e nisbet
edilmek ile övünmenin ise onun yolu izlennıedikçe,
putlara ibadeti bırakmadıkça, şeytanın vesvesesinden kurtulmadıkça hiçbir anlam
taşımayacağını bildirmektedir. [51]
İdris (a)'in adı ilk kez burada geçmektedir.
İkinci olarak ise Enbiya sûresinde anılmaktadır. M ü fes ş iri er onun Nuh
(a)'un atalarından olduğunu ve isminin Uhnuh olduğunu
söylemektedirler. Gerçekten de Tekvin kitabı, beşinci bölümde ve Nuh (a)'un
atalarından biri olarak geçer.
Tekvin
kitabının bu bölümünde. Meryem sûresinde isminin geçtiği
ayette bildirilenlerle irtibat kurulabilecek ifadeler şunlardır: "Allah
ile yürüdü, sonra bir daha ona rastlanmadı. Çünkü onu Allah aldı1' fakat
bizler onun isminin nasıl olup da "Idris"e
dönüştüğünü kesin olarak bilemiyoruz. Lisanu'l- Arab'da İbn Manzûr,
asd isminin "Uhnûh"
olduğunu. Allah'ın kitabını çok okuyup incelediği için kendisine bu ismin
verildiğini söylemekledir. Bu ise bize ismin Arapça bir kökten türetiİdiğini gösterir. Müfessirier,İdris (a)'ın özellikleri hakkında
yazı. aritmetik ve silah kullanımında ilk olduğu, kâfirler ile savaşması,
gerçek anlamda göğe kaldırılışı ve şimdi de göğün dördüncü katında bulunduğuna
dair rivayet ve siyer alimlerine dayanan açıklamalarda bulunmaktadırlar[52] İdris (a) ve özelliklerine ilişkin rivayet edilenler iie İbn Manzûr'un
onun kendisi ve isminin "çok okumak" ile ilişkili olduğuna dair
"ders" maddesinde söyledikleri ile hemen hemen
uyuşmaktadır[53]. Bununla birlikte biz bu
konuda söylenenlerden güvenilir bir şeylere rastlayamadık ve bu tarz konularda
ölçülü davranmanın doğru olduğu kanaatindeyiz. Peygamberler silsilesi ve
mesajı konusunda gereksiz ayrıntılar olduğu görüşündeyiz. Kur'an
dinleyenlerin ya da kiminin onun ismi, peygamberliği
ve Allah katındaki yerinin büyüklüğü konusunda onlarda bazısının cahil
olmadıkları görüşündeyiz. [54]
59- Nihayet
onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar,
nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını
çekecekler[55]'.
60-61- Ancak tevbe eden, iman eden
ve salih davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar
hiç bir haksızlığa uğratıl-maksızın[56]
cennete, çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben'[57]' va'dettiği Adn cennetlerine girecekler.
Şüphesiz O'nun vâ'di yerini bulacaktır'[58]'.
62- Orada
boş söz değil, hoş söz selam duyarlar. Ve orada sabah-akşam kendilerine ait rızıklar vardır.
63- Kullarımızdan, takva sahibi kimselere
verdiğimiz cennet iste budur.
Ayetlerde, Allah'ın
nimet verdiği kimselerin yoluna karşı çıkan ve böylece sapıtarak namazı
kılmayan, şehvetlerine uyan kimselere uyanlar vardır. Sapıklıklarının cezasını
kesinlikle görecekleri belirtilmektedir. Ancak sapıklıklarının farkına
varanlar, Allah'a i-man edip tevbe
edenler; iyi amellerde bulunanlar istisna kılınmıştır. Bunların hiçbir haksızlığa
uğratılmadan Adn cennetlerine konacakları,
amellerinin karşılığını eksiksiz görecekleri, nzıkları
kesintisiz bir şekilde devam edeceği, selâm ve tahiyyenin
dışında birşey duymayacakları, cennette eza verici ve
lüzumsuz bir sözle karşılaşmayacakları kaydediliyor. Ayetler, cennetin,
muttakilerin varacağı yer olduğu vurgulanarak sonuçlanıyor.
Namazların
bırakılmasıyla şehvetlere tabi olma arasındaki bağlantıya dikkat çekiliyor. Burada,
şehvetlere tabi olmanın ibadeti ve zikri bırakmanın bir neticesi olabileceği
ifade ediliyor. Bu anlam, Ankebut sûresi'nin 45.
ayetinde açık bir şekilde belirtilmiştir: "Sana vahyedilen
Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz
hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyan Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en
büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir''.
Ayetler, açık bir
biçimde görüldüğü gibi önceki ayetlerle konu ve hedef bakımından bağlantılıdır.
İbn Abbas'tan rivayet
edildiğine göre birinci ayetteki iki anlamla yaluıdiler
kasdedilmiştir. Bunun aynısını Bağavi
tefsirinin belirttiği üzere tabiin müfessirlerinden Suddi
de rivayet etmiştir. Bazı tefsircilerde bunun ahir zamanda İslam ümmetinde bir
grup olduğunu ve hatta Mağrip'te bir grup olduğunu
söylemişlerdir.[59]? Ayetlerin ruhu ve
akışında bunun gene! olduğu, önceki salihlerin.
peygamberlerin yoluna karşı çıkan, Allah'a gereği gibi kulluk yapmayan,
şehvetlerine uyarak aşırı giden herkesi içine aldığı
görülmektedir. İkinci
ayette varid olan istisna da bunun göstergesidir. Bu
ayette insanlar AİIah'a çağrılıyor, sapıklar tövbeye,
iyi amellere ve ahirette iyi bir neticeyle karşılaşmaları
için teşviklerde bulunuluyor. İşte ayetlerin hedefleri bunlar!..
Bazı tefsirciler[60] son
ayetin Kureyş kafirlerinin öncülerinden birinin:
"Eğer Muham-med'in
anlattığı cennet gerçek olsaydı biz onun etrafında toplanan dilencilerden daha
layık olurduk" sözüne cevap olarak indiğini söylemişlerdir. Ayetlerin
önceki ayetlerle sıkı bir bağ içerisinde olduğu bu bölümün Önceki dizilerin hemen
arkasında geldiği görülüyor. Kafir lideri hakkında söylenen rivayetin doğru
olma ihtimali olsa da tercih edilen görüşe göre ayet tek bu sebepten dolayı
inmemiştir. Her ne kadar ona cevabı içerisinde ihtiva etme olasılığı olsa
da!..
Ayetlerde
istisna kılınan tövbe kafirleri, Allah'a itaatten geri kalanları ve şehvetlerine
uyanları içermektedir. Ayetlerde, Furkan sûresinin
tefsiri akışı içerisinde açıkladığımız gerçek tevbe
ilkesi pekiştiriliyor. [61]
64- Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde,
arkamızda ve bunlar arasında olan herşey O'na
aittir. Senin Rabbin asla unutkan değildir.
65- (O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki
şeylerin Rabbİ-dir. Şu
halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metanetli ol. O'nun bir
benzeri olduğunu biliyor musun?[62]
Ayetlerin
siyakla birbirine /M olduğu görülüyor. Sanki aralarında ve önceki ayetlerle
hiçbir ilişkisi yoktur. Öteyandan ayetlerin hitap sigası, peygambere, Allah'ın dışında biri hitap ediyormuş
gibi. Sanki Allah'ın dışında birileri ona hitap ediyor. Ayetlerin ibareleri
açık olup yerde ve göklerde ve bunların arasında bulunan herşeyde
tasarruf, bilgi ve emrin Allah'a ait olduğu beyan ediliyor. Aynı zamanda
Allah'ın gücü. kudreti yücelişi ve Rububiyetinin
kapsayıcılığı konusunda onun benzerinin bulunmadığı kaydedilir. Hz. Peygamber'de Allah'a ibadet etmeye devam etmesi ve
emirlerine boyun eğmesi isteniliyor. [63]
Bu iki ayet konusunda
çeşitli rivayet ve sözlerde bulunulmuştur. Bîr rivayete göre bu ayetler. Hz. Peygamber'İn meleklere
Allah'ın emirlerini ve vahyini seçilmiş elçilere nasıl getirdiklerine ilişkin
sorusunun cevabını vermektedir. Bir başka rivayete göre, Cibril bir süre
gelmeyi geciktirince Peygamber kaygı duymaya ve müşriklerde onunla alay etmeye
başlamışlardı. İşte bunun üzerine Cibril Allah'ın emriyle Pcygambcr'e
bu şekilde cevap vermiştir. Bir başka rivayete göre ise bu ayetler önceki
ayetlerde de belirtildiği üzere muttakilerin cennette ki makamlarına inerken
söyledikleri sözleri anlatmaktadır[64].
Görüldüğü kadarıyla
ibareler, "muttakilerin sözlerini anlatıyor" iddiasıyla pek uygunluk
göstermiyor. Aksine meleklerin veya Cibril'in sözünü hikaye ediyor, ibaresiyle
daha fazla uygunluk gösteriyor. Kur'aıvda varid olan her şeyin Allah tarafından olduğu ve peygambere
tebliğ eden meleklerin de aracı olmaktan öte bir şey olmadıkları İmanı
gerçekler arasında olunca mtifessirlcr bu kelamın
meleklerin diliyle Rabbani bir tebliğ okluğu görüşüne varmışlardır.
Bundan başka daha birçok
ayetler vardır ki Peygamberin önceden böylesi bir emirle ilgili sözünün
bulunmamasına rağmen kelam doğrudan Peygamber tarafından yöneltilmekledir.
İşle Hud süresindeki 1-4. ayetler buna örnektir:
"Elif. Lâm. Râ. Bu sana indirilen, hikmet
sahihi (ve) herşeyden haberdar olan (Allah)
tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.
"Allah'tan başkasına ibadet etmememiz için. Şüphesi- ki ben. onun
tarafından size bir uyarıcı ve müjdeleyicıyim. Ve
kahirinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevhe
etmeniz irin. Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde
yaşatır, fazlasını yapan herkese de İyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz
çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, herşeye
kadirdir". Bazı ayetler de vardır ki; zahire göre ayet Allah'ın dışında
sadır olmuştur. Saffat süresindeki 164-166. ayetler
buna örnektir: "Bizim herbirimiz için, bilinen
bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz
ve şüphesiz Allah'ı teşbih ederiz".
işte bu ayetlerde de.
bizim konumuz olan ayetlerde çıkarılanların aynısı çıkarılmış-iır. Aynı şekilde birinci ayetteki mutekcllinı
sigasının çoğul sigası
olduğu görülüyor. Oysa rivayetlerin ittifakı. Kur'an'in
Cibril (a) aracılığıyla indirildiği üzeredir.
Kur'anî vahyin sırrının mahiyeti idrak edilmeyince ve bu
ayetler konusunda Peygamber larafmdan söylenmiş kesin
bir açıklama olmayınca bu ve buna benzer meseleleri gaybi
inançlar arasına katmak daha uygun oluyor.
Bu da sözkonusu iki ayet ve emsallerinin Kur'anî
vahyin tablolarından olmalarına encel teşkil etmez.
Birinci olarak siga çoğul, İkinci olarak söz bazen
melekler tarafından doörudan anlalılıyor,
bazen de peygamber (s) tarafından. Buna şu da eklenebilir; bu ayetler Peygamber
(s)'in sorduğu sorulara cevap olarak inmiş olabilir. Ya
da vahyin indiği dönemde kafalarda oluşan sorulara cevap da olabilir.
Ayetlerde
peygamberlerin zikredilmesi, onlara Rabbani önem verilmesi, yine Hz. Meryem'in anılması ve kendisine meleğin görünmesi,
meleklerin Allah'ın emriyle inmelerinin keyfiyeti konusunda sorulara ilişkin
bir münasebet olup önceki ayetlerde söz akışı tamamlandıktan sonra bu iki
ayette de meleklerin diliyle vahyedilmiştir. Eğer yapılan
bu tahlil doğruysa açık bir şekilde görüldüğü gibi bu iki ayetle önceki ayetler
arasında bağlantı vardır. Her ne kadar bu bağlantı Rasulullah'ın
Cibril'e yönelttiği sorularla ilgili belirtilen rivayetlerle çelişse de. öte
yandan nazil oluş yönündeki ihtilaflar asıl itibariyle gelen rivayetler bakında
tevakkuf etmeye götürüyor.
Ayetlerin
içerikleri, meleklerin Rabbani güç karşısında kendi sınırlarını itiraf etmelerini.
Allah'ın kudretinin herzeyi kuşattığını, beşer için sözkonusu
olan unutma ve gafletin Allah için imkansız olduğunu. Peygamber (s)'in risaletini, Allah'a kulluktaki ve itaattaki
bağlılığını teyid etmelerini içeriyor. Ayetlerde, Alialvın dışında zarar ve fayda sağladıklarına inandıkları
melekleri dost, ortak ve Rablcr edinen çevrelere
Rabbani davet ve Kuranı açıklamalar temel hedef gösteriliyor. [65]
66- İnsan der ki: "Öldüğüm zaman sahi diri
olarak çıkarılacak mıyım?"
67- İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey
olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?
68- Öyle ise, Rabbi'ne andolsun
ki, mutlak surette onları şeytanlarla birlikte mahşerde toplayacağız; sonra
onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bu-lunduracağız[66]'.
69- Sonra her milletten, rahman olan Allah'a
ancak âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız[67]'.
70- Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak
olanları elbette biz daha iyi biliriz'[68]'.
71- Sizden oraya girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu,
Rabbİ-nin kesin olarak
üzerine aldığı bir karardır.
72- Sonra biz Allah'tan sakınanları kurtarırız;
zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.
Birinci ayette insanın
öldükten sonra dirileceğine ilişkin garipsenecek ve kınanacak sözleri soru
biçiminde aktarılıyor. İkinci ayette ise olumsuz soru sigasıyla
cevap verilerek insanın daha önce hiçbir şey değilken Allah'ın onu yarattığı
ve öldükten sonra tekrar onu dirilteceği hatırlatılıyor. Bu iki ayetten sonra
gelen ayetlere gelince, genelde yalan-layıcı
kafirlere özelde ise asilikten ve karşı çıkmadan ileri gidenlere uyarı ve
tehditleri içermektedir. Allahu Teala
bu ayetler de izzetine yemin ederek onları şeytani arıyla birlikte
hasredeceğini, rezil ve rüsvay bir şekilde onları
cehennemin etrafında biraraya getireceğini ve
kendisine karşı aşın gidenlere ve isyan edenlere daha fazla azap çektireceğini
belirtiyor.
Birinci
ayeile soruları anlatılan insan her ne kadar genel
manada olsa da birinci ayetin ruhu, üslubu ve ikinci ayetteki cevabı ve aynı
şekilde peşpeşe gelen ayetlerin ruhu o insanın ba's (diriliş) gününü inkar ettiğini gösteriyor. Görüldüğü
kadarıyla 68-70. ayet-icrdeki gaib
zamirleri aynı şekilde ba's gününü inkar eden Arap
kafirlerine dönmektedir. 69-70. ayetlerin ruhuna bakıldığında kafirlerin ele
başlarına, kafirliklerine ek olarak Allah'a yapılan davete karşı çıkmalarının
sorumluluğunu yüklenmeleri ve Peygamberin risaletini
engellemeleri itibariyle uyarılar yapılmaktadır. Genel olarak kafirler
kendilerini aldatan ve vesvese veren şeytani arıyla birlikte cehennem de biraraya geleceklerdir.Küfrün öncüleri ise
sorumluluklarının büyüklüğüne uygun biçimde kat kal azap göreceklerdir. [69]
71-72. ayetlerin
açıklaması konusunda çeşitli görüşler belirtilmiştir. Müfesirlerden
kimileri "vâridûha" cümlesindeki zamiri
cehenneme. "minkûm"daki zamiri de mü'min ve kafir olmak üzere bütün İnsanlığa
döndürmüşlerdir, İbni Mesud,
İbni Abbas ve bazı tabiine nisbel edilen birçok görüş aktarmışlardır. Bu görüşlere
göre: Bütün insanlar cehenneme uğrayacaklardır. Cehennem iyi ve muttakiler
için sağlık ve esenlik olup bir süre sonra cennete gireceklerdir. Kafirler ise
orada ebedi kalacaklardır.
Bazıları da "vâridûha" cümlesindeki zamiri, Kıyamet gününde
insanların hesaba çekildiği kafirlerin ve suçluların cehenneme, iyilerin ve
muttakilerin cennete sokulduğu sahaya döndürmüşlerdir. İyi insanların cehenneme
uğrayacaklarını yalanlayarak bunu leyid eden Ibni Abbas'a ve bazı"tabiîne atfedilen sözler rivayet etmişlerdir.
Bazıları oraya uğramadan kasdın cehennemi gözetme,
onun etrafında dolaşma olduğunu, muttakile-rin kurtulacağını, kafirlerin ise oraya gireceklerini
belirtmişlerdir. Bazıları da bundan kastın cehennem üzerinde bulunan bir yoldan
ya da köprüden geçmek
olduğunu mutta-kilerin oradan kurtulacağını kafirlerin ise oraya düşeceğini
söylemişlerdir. Bu siyak içerisinde Hz. Peygambere
ait hadislerde nakletmişlerdir[70].
Herhâlükârda ayetler - ki buna 71. ayet de dahil- ba's gününü yalanlayanları sert bir şekilde azarlamayı,
kafir ve yalanlayıcıları ve özellikle de bunların elebaşlarını uyarmayı, inanan
muttakileri ferahlatmayı hedefliyor. Bunun ötesinde ayetlerin başka şeyleri
ihtiva ettiğine dair yorumlar yapmanın pek doğru olacağı kanaatinde değilim.
Çünkü ahire! hayatı inanılması gereken gaybİ
gerçeklerden olup Kur'an'da anlatılan tablolarla yetinilmcsi gerektiğini inanıyorum.
Ayetlerin nüzul
sebebini belirten bir rivayete rastlamadım. Görüldüğü kadarıyla ayetler önceki
ayetlere atfediliyor. Bu ayetlerle Kıyamet gününe iman etmeyi vurgulayan ve
ona inanmayanları, namazlarını bırakanları ve şehvetlerine uyanları uyaran
59-63. ayetler arasında konusal bağ olduğunu görüyoruz.
Diğer taraftan peşpeşe gelen ayetlerin kafirlerin bazı sözlerini ve
konumlarını hikaye ettiğini görüyoruz. Bu da bu ayetlerin, sûrenin ikinci
kısmının başlangıcı görüşüne götürüyor. Şöyle ki. sûrenin birinci kısmı
peygamberleri ve onlarla ilgili değerlendirmeleri ele alırken bu ayetler ve
onu takip eden ayetler, Arap kafirlerinin sözlerini, konumlarını ve bunlarla
ilgili değerlendirmeleri ele alıyor. Bu hatırlatmayla birlikte bu ayetler ve
bundan sonra gelen ayetlerin birbirinden ayrı ayrı
olarak nazil olmadığını, kafirlerin
.sözlerini
ve konumlarını toplu halde anlattığını belirtmek istiyoruz. Çünkü sûrenin bölümleri
ayetlerin peşi peşine nazil olduğunu gösteriyor. [71]
73- Kendilerine
ayetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkar edenler, iman edenlere; "(ki
topluluktan hangisinin mevki ve makamı daha iyi, meclis ve topluluğu daha gü-zeldır?[72]
dediler.
74- Onlardan
önce de, eşya'[73] ve görünüş'[74]'
bakımından daha güzel olan nice nesiller helak ettik.
Bu iki ayel de kafirlerin konumlarından bir diğer tabloyu anlaiıyor. Kafirler, kendilerine Allah'ın ayetleri
okunduğu zaman çoğunluğunu fakir ve zayıfların oluşturduğu müslümanlara
karşı kibirleniyor ve övünüyorlardı. Müslümanlara karşı ahşa geldikleri kibir
ve küstahlıklarıyla kimin makam ve mevkice üstün olduğunu, yaşam biçimi sosyal
statü itibariyle hangi grubun daha iyi olduğunu soruyorlardı. İkinci ayetle ise
onlara sert bir biçimde uyarıyla cevap veriliyor. Allahu
Tcala onlardan önce de görünüş, mal ve eşya
bakımından daha güzel olan nice kavimleri ve nesilleri helak etmiştir. Sanki
ayetler o inkarcılara şöyle sesleniyor: Sizden öncekileri helak etmeye gücü
yeten Allah kuşkusuz sizi de helak etmeye gücü yeter, sizin Övündüğünüz ve böbürlendiğiniz
şeyler sizi Allah'ın takdiri ve azabından kurtaramaz.
Bu
ayetlerle kafirlerin sözlerini, konumlarını anlatan önceki ayetler arasında
akış ve rivayet bütünlüğü açısından bağlantı olduğu göze çarpmaktadır. Bu
ayetlerinde nuzûl sebebini zikreden herhangi bir
rivayete de rastlamadık. Bunla birlikte biz kafirlerle müs-lümanlar arasındaki tartışma konumunu anlatan birinci
ayetin kafirler üzerine ikinci kez 150 sert bir cevap olarak indiği
görüşündeyiz. Burada da açık bir biçimde görüldüğü üzere kafirler ve mü'minler Mekke'de bir araya geliyorlar ve bunun neticesi
olarak da aralarında tartışmalar, çekişmeler oluyordu. Zaten biz bunu birçok
ayette müşahade etmekteyiz. [75]
75- De ki: Kİm
sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin![76]
Nihayet kendilerine vâ'dolunan şeyi veya Kıyameti
gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim
olduğunu öğreneceklerdir.
76- Allah,
doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi İşler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de
asaletçe daha iyidir.[77]'
Görüldüğü şekilde
ayetler aynı siyak üzere devam ediyor. Aynı şekilde birinci ayet önceki
ayetlerde anlatılan kafirlerin kibirlerine ve meydan okuyuşlarına bir başka
cevabı içeriyor. Peygamber (s)'e onlara meydan okurcasına şöyle demesi
emrediliyor: Allah sizden ve bizden olan sapıklara mühlet veriyor. Şimdilik
Allah'ın dilediği süreye kadar yaşayın. Allah'ın sapıklar için va'dettiği dünyevi ve uhrevi azabın vakti geldiği zaman,
onlar kimin makam ve konum itibariyle daha kötü olduğunu, kimin asker ve
yardımcı olarak daha güçsüz olduğunu göreceklerdir. Bu anlamlar çeşitli
ayetlerde tekrarlanmıştır. İşte Sebe sûresinin
ayetleri de bu anlamı tekrar eden ayetlerdendir: "De ki: Göklerden ve
yerden size nzık veren kimdir? De ki: Allah!, O halde
biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde
veya açık bir sapıklık içindedir. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu
değilsiniz? Biz de sizin islediğinizden sorulacak değiliz. De ki: Rabbinuz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak
ile hükmedecektir. (9, en âdil hüküm veren, hakkıyla bilendir" (Sebc, 24-26), Ayetler açık bir şekilde meydan okuyarak
kafirlerin hiç kuşkusuz sapıklık içinde olduklarını, konum itibariyle en kötü,
ordu itibariyle de en zayıf kimseler olduklarını kaydediyor.
İkinci ayete gelince,
birinci ayetin devamı olup ayette geçenleri pekiştiriyor. Allah hidayete
erenlerin hidayetini artırır. O'nun rahmeti ve inayeti onları kuşatır. Çünkü onlar
salih amellerini bir olan Allah'ın rızası için
yapıyorlar. Sevapların en iyisi ve güzel sonuç ise O'nun katindadır.
İkinci
ayetin son kısmında salih amele yönelmeye dair güç
bir teşvik vardır. Sanki ayet nisanlara şöyle sesleniyor: Dünyada olan herşey geçicidir. Sadece salih
amel bütünüyle baki, bütünüyle faydalıdır. Görüldüğü gibi bu çağrı sürekli
olan direktiftir. [78]
77-
Ayetlerimizi inkâr eden ve "Muhakkak surette bana mal ve evlât
verilecek" diyen adamı gördün mü?
78- O, gaybı mı bildi/[79]'
yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?
79- Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını
uzattıkça uzatacağız.
80- Onun dediğine[80]' biz
vâris oluruz, (malı ve evladı bize kalır); kendisi de bize yapayanlız
gelir.
Ayetler önceki
bölümlere benzer bir bölümdür. Aynı siyak üzere devam ediyor. Kafirlerden
birinin bir başka konumunun tablosunu içeriyor. Sözkonusu
kafir kendisinin mal ve çocuğunun olacağını söylemiştir. Ayette kınayıcı bir
soru stifi ile ona cevap vermiştir. O gaybı mı bildi ya da Allah'tan
bir ahit mi aldı ki istediklerini söylüyorlar. Sonra ayet açık ve net bir
şekilde onun sözünün asılsız olduğunu belirterek Allah'ın O'nun sözünü
kaydettiğini, azabını belli bir süreye kadar ertelediğini belirtiyor. Onun malı
ve evladı helak olacaktır. Allahu Teala
ise bakidir. O kimse Kıyamet günü herşeyden arınmış
bir halde tek başına Allah'a gelecektir.
Müfessirlerin
rivayetine göre müs i umanlardan birinin kafirlerin
önde gelenlerinin birinde alacağı vardı. Müslüman alacağını isteyince, o kafir,
sen Muhammed'i inkar etmediğin sürece alacağını vermeyeceğim, dedi. Müslüman
da, sen ölüp Kıyamet günü dirilinccye kadar O'nu
kesinlikle inkar etmeyeceğim, deyince; O da alaylı bir üslupla o halde benim
Kıyamet günü malım ve çocuğum olacak, böylece o gün alacağını öderim, dedi. Müslüman
da cereyan eden bu olayı Peygamber (s)'e anlattı ve bunun üzerine ayetler nazil
oldu. Bazı müfessirier de başka biçimlerde rivayetler
aktarıyorlar[81].
Birinci
ayetin içeriğiyle tamamen uygunluk arzetmediğini
gördüğümüz bu rivayetin durumu ne olursa olsun ayet bazı kafirlerle müslümanlar arasında geçen tartışma konumuna işaret
ediyor. Biz bu ayetlerin sözkonusu hadiseden dolayı
hemen nazil olduğu görüşünde değiliz. Çünkü ayetler değişik zamanlarda farklı
mekanlarda kafirlerin konum ve sözlerini hikaye eden bölümler dizisinden bir
bölümdür. [82]
81- Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet olsun
diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.
82- Hayır, hayır! (Taptıkları) onların
ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
83- Görmedin mi? Biz, kafirlerin üzerine,
kendilerini iyice (İsyankârlığa) sevkeden[83]şeytanları
gönderdik.
84- Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar
için (günlerini) teker teker sayıyoruz'[84]'.
85- 86-87-
Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda
topladığımız, günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahman nezdin-de, söz ve izin alandan başkalarının şefâata güçleri yetmeyecektir.
Ayetlerde kafirlere
kızma, azarlama ve uyarı vardır. Peygamber (s)'i destekleme ve teselli etme yoluyla
ona şöyle hitap ediliyor: Onlar, izzet bulmaları ve zafere ermeleri için
Allah'ın dışında ilahlar edindiler. Fakat onlar bu ilahlardan uzaklaşacaklar,
onlara yaptıkları ibadetleri inkar edecekler ve onlara karşı tavır
alacaklardır. Onlar İman üzerine küfrü, tevhid
üzerine şirki tercih etmişlerdir. Böylece onları şeyîanlarıyla
başbaşa bıraktı. Şeytanlar onların yaptıklarını
kendilerine hoş göstererek onları azgmlık ve sapıklık
yoluna itmiştir. Dolayısıyla onların durumuna acele etmek gerekmiyor. Allahu Teala onlar üzerine alef acele azap gönde rm i yorsa
bu ihmal anlamına gelmez. Aksine onları Kıyamet gününde hesaba çekmesi için
amellerini teker teker sayarak mühlet veriyor. O gün mutlakiler Allahu Teala'ya karşilacaklar ve onun
nimetleriyle nimctleneceklerdir. Kafirler ise
cehenneme atılacaklardır. Allah'a iman eden, boyun eğen ve ahdine vefa
gösterenlerin dışında o gün kimseye şefeaat
edilmeyecektir.
Ayetler önceki siyakla
kopuk halde değildir. Sadece özelden genele geçiş sözkonu-sudur. Önceki bölümler kafirlerin özel konumlarını
ve sözlerini anlatmıştı. Bu ve bundan sonra gelen ayetler ise o konum ve
sözlerin detayına inen ana konumu açıklamaya devam ediyor.
81-82. ayetlerin
mantığından anlaşıldığı üzere ayetlerde geçen ilah'tan maksadın melekler olduğu
görülüyor. Çünkü Araplar, melekleri Allah'a eş koşuyor ve şefâatlarmi
umuyorlardı. Onlar, Kıyamet günü koştukları bu ortaklara karşı çıkacaklardır.
Nitekim bu daha önce tefsiri geçen Furkan sûresinin
17-19. ayetlerinde açık bir biçimde beyan edilmiştir.
"Görmedin mi?
Biz, kafirlerin üzerine, kendi/erini iyice (isyankarlığa) sevkeden
şey-154 tanları gönderdik" önceki iki ayetin ruhu ve içeriğiyle
bağdaşmaktadır. Sa'd sûresinin 82-85, ve diğer birçok
ayetin tefsirinde açıkladığsmız gibi şeytanlar
hidayet üzerinde olanlara değilde sapıklığı seçen
azgınlara musallat oluyorlar.
Bu yorumda Kur'an nasslarıyla paralellik arzediyor. Yanlış anlaşılmaya hiç bir mahal bırakmıyor.
Allah Teala kendi ahdini ahit yaptıktan sonra bozan,
yeryüzünde fesat çıkarmayı sürdürerek kendi emirlerine karşı çıkan fâsık ve zalimlerden başkarını
saptırmaz. Bu konuda İbrahim 27, Bakara, 26-27, Zuhruf
36-40 ve buna benzer ayetler oldukça çoktur.
"Kim Rahman'ı
zikretmekten gafil olursa, yanında ayrılmayan bir şeytan ona musallat olur.
Şüphesiz hu şeytanlar onları doğru yoldan ahkoyarlar
da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarım sanırlar. O şeytan dostu kimse, en
sonunda bize gelince, arkadaşına; 'Keşke benimle senin aranda doğu ile batı
arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın!' der. Zulmettiğiniz için
bugün size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız. Sağulara
sen mi İşittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola
seti mi ileteceksin?" (Zuhruf, 36-40)Kâfirler
şeytanların etkileyici konumlan altında kalıyorlar. Şeytan kötü ahlâk ve niyetli
olan bu tür insanlardan başka kimseye musallat olamaz.
Tercih
edilen görüşe göre 83-84. ayetlerdeki zamir, destekleme ve teselli etme amacıyla
Muhammed (s)'e döndüğünü söylemişlerdir. Eğer kafirler sapık yoluna meylediyorlarsa
onlar şeytanların eline düşüyorlar demektir. Bu sebeple onlar için acele etmeye
ya da üzülmeye gerek yoktur. Peygamber (s)'e düşen
biraz sabretmesidir. Allah'ın onlar üzerine azabını hemen göndermemesi O'nun
gafil olması ya da ihmal etmesi demek değildir.
Aksine O, kafirlere mühlet veriyor. [85]
88-
"Rahman çocuk edindi" dediler.
89- Doğrusu siz, pek çirkin birşey'[86]"
ortaya attınız.
90- Bundan dolayı, nerdeyse gökler çatlayacak'[87]',
yer yarı-İacak, dağlar yıkılıp düşecektir[88]'.
91- Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları
yüzünden.
92- Halbuki çocuk edinmek Rahman'ın şanına
yakışmaz.
93- Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul
olarak Rahman'a gelecektir.
94- O,
bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit
etmiştir.
95- Bunların hepsi de Kıyamet gününde O'nun
huzuruna tek başına gelecektir.
96- İman
edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah,
bir sevgi yaratacaktır[89]'.
Ayetler, 'Allah oğul
edindi' diyenlerin akidesini ve bu akidenin asılsızlığını anlatıyor. Onlara
sert bir şekilde azarlama yapılıyor. Bu söz o kadar çirkin bir şey ki neredeyse
yer ve gökler parçalanacak, onun çirkinliğinden dağlar yıkılıp düşecektir.
Çünkü çocuk edinmek Allah'ın şanına yakışmaz. Yerde ve göklerde bulunan herşey Allah'a boyun eğmiş ve Allah onları tamamıyla
kuşatmıştır. İnsanlar Kıyamet günü herşeyden arınmış
halde tek başına O'nun huzuruna çıkacaklardır. Allah da hükmüyle onlara hükmedecektir.
Salih mü'minler için O'nun katında iyilik, rahmet ve
gözetim olacaktır.
Ayette geçen
'"dediler" ifadesiyle önceki bölümlerde de geçtiği
üzere Arapların kas-dedildiği sanılıyor. Çeşitli Kur'an ayetlerinde, Furkan, Necm ve Müddessir sûrelerinin
tefsiri sırasında da açıkladığımız gibi Arapların, meleklere Allah'ın kızları
diye inandıkları anlatılmaktadır.
Böylece
ayetler önceki siyakın ve önceki bölümlerin devamı durumundadır. Burada Hz. İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğuna inanan hristiyanlara da göndermede bulunabileceği de akla
gelebilir. [90]
97- Biz Kur'an'ı sadece onunla Allah'tan sakınanları müj-deleyesin ve şiddetle karşı
çıkan bir topluluğu'[91]'
uyarasın diye senin dilinle kolaylaştırdık'[92]'.
98- Biz, onlardan önce nice nesilleri helak
ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi} hissediyor veya
onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?
Bu iki ayet önceki
siyakın devamı niteliğinde olup. sûrenin bağlayıcısı ve hatimesi
mesabesindedir. Birinci ayette Muhammedi risalet
hedefleniyor. Kur'an'm ilk olarak Araplara hitap
ettiğinden anlaşılması kolay olması için Arap Peygamber (s)'in diliyle indiği
vurgulanıyor. Ayetler, iman edenleri, sakınanları müjdeliyor ve hatta kutluyor,
onlara güven veriyor. Husumeti, inatçılığı ve kibirlenmeyi din edinenleri
sakınan salih mü'min
nesille bütünleşmeleri için uyarıyor. Ayetlerde görüldüğü kadarıyla birçok
ayette de tekrarlandığı gibi Peygamber (s)'i teselli eden anlamlara yer
veriliyor. Çünkü Peygamber (s) insanların hidayetiyle sorumlu değildir. O'na
düşen uyarı ve müjdelemedir. İkinci ayete gelince, kâfirlere, kendilerinden
önce nice nesillerin helak edildiği, onlardan herhangi bir hareket, kıpırdanma
ya da ses duyulmadığı hatırlatılıyor. Sanki ayet
onların tamamıyla kökleri kazılarak helak edildiklerini söylüyor. Ayetlerin
ruhu da bunun işitenler tarafından meçhul olmadığını gösteriyor.
Birinci
ayet. Kur'an dili olan Arapça'nın Peygamber (s)
asrında yaşayan Arapların dili olduğuna dair kesin Kur'anî
bir delildir. Çünkü Arapça onların önde gelenleri tarafından tamamıyla bilinen
ve anlaşılan bir dildi. Bu da her kesime hitap etmeyi ele alan Rasultıllah (s)'ın göreviyle
uygunluk arzediyordu. [93]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/123.
[2] Zikri rahmeti rabbike Ahdehu Zekeriyya Anış. Bildirme,
haber verme ya da hatırlatma anlamındadır. Bu durumda
ayetin yorumu "Allah'ın Zekeriyya'ya olan
rahmetini bildirmek" olacaktır.
[3] Nideen hafîyyen
Gizli bir sesleniş. Allah'a içinden ve insanlardan Gizli dua etti.
[4] Ve henel azmû
Kemik gevşemesi, kemiğin ıhlıyariiKian zayıflaması
ve inceleşmesi.
[5] İşteale'rre'su şeyken Baş,
ihtiyarlık alcviyle tutuştu. Saçın çokça ağarmasından
kinayedir ve "İştial11 in aslı ateşin ışınlarının yayılmasıdır.
[6] Lem ekim biduOİke
rabhi şakıyyen Sana dua ile
hiç bir zaman bahtsız olmadım. "Duamı hiç karşılıksız bırakmadın" veya
duada senden kötü ya da haram bir şey istemedim.
[7] mevali Yakınlar; mirasçılar;
ayetin manevi havası burada kastedilenin. Zekeriyya'nın
kendi soyundan ya da çevresinden olmayan mirasçılar
olduğunu düşündürmektedir.
[8] Akiran Kısır.
[9] Radiyyen Kendisinden hoşnut
olunan.
[10] Yahya Eski Ahît'te, Zekerriyya'nın
oğlu olarak geçen "Yuhan-
na" isminin Arapçalaştırılmış halidir. Tercih edilen
görüşe göre bu isim
Kur'an nazil olmadan önce ArapçalaştınImiştir.
[11] tem necal lehu miti kahli semiyyen Ondan önce kimse bu isimde isimlendirilmcmişlir.
[12] Itiyyen Son derece;
kelimenin aslı kuruyup incelmek, gevremektir.
[13] Ayeten (İşaret) Burada
kadının hamileliğinin belirtisi anlamındadır.
[14] Ellatükellimenâse DiMtütülüp, köttuşamaz olmak.
[15] el-mihrabi İbadet edilen yer. İlgili açıklama Saf
sûresinde geçmiştir.
[16] Eıhâ Konuşmaksızın bir şey
yapılmasını söyleme ya da işaret
[17] el-Hukme Anlayış ve hikmet ya da peygamberlik.
[18] Vehananen min ledunnave.zakaten,fOnu Zekeriyya'ya temizlemek için
ve merhamet olsun diye yaptın veya <j un j&n^ merhamet ve temizliği
verdik.
[19] Betren İyi davranan, iyilik
yapan.
[20] Cehharen Kalı
yürekli, haddini aşan.
[21] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/127.
[22] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/127.
[23] İntebezei m\n ehlİha Ailesinden ayrıldı, uzak düştü.
[24] Ittehazet min dûnihim hıcâhen
Onlardan gi;
lendi, ibadet ve itikat için onlardan uzaklaştı.
[25] Inkünte îehyyen
Eğer Allah'tan sakmanlardansan.
[26] Zekiyyen Tertemiz. İbn-i Abbas ise kelimenin
'Peygamber' anlîmında kullanıldığı görüşündedir.
[27] Begıyyen Azgın, utanmaz,
kahpe.
[28] Ve hane emran makdiyyen İş oİup bitti.
[29] Kasıyycn Uzak.
[30] Ecâehâ'l mehâdu
Doğum sancısı onu oraya siğındirc ya
da sığınmak zorunda kaldı.
[31] Seriyyen Akan su kanalı.
Ark, yine 'şerefli, asil1 anlamına d geidiği
söylenmiştir. İlk anlam. Allah'ın Hz. Meryem ve oğlu
(a)'na bahşett ği bir mucizeye işaret etmeyi amaçlayan sonraki ayette
geçen 'hurma ağaç hurma, yeme, içme kavramlarına uygun düşmektedir. Hurma
ağacına hay; vermiş, hurma meyvaları oluşturmuş ve o
yesin içsin diye yanıbaşında su ç kaimıştır.
[32] Retken ceniyyen Yenilebilir,
toplanmış hurma.
[33] Tusakıt Dökülsün, düşsün.
[34] Savmcn Burada susma,
konuşmama anlamındadır.
[35] Feriyyen Çirkin iftira.
[36] Ya uhti
Hanine Hz. Meryem'in herkes tarafından bilinen takvası
ima edilmekte ve Allah'a ibadet edenlerin başı olarak bilinen, Musa (â)'nıh kardeşi Hz. Harun'a
benzetilmektedir.
[37] Ye mî er üne Şüphe ettikleri ve çekiştikleri.
[38] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/131.
[39] Barnabas incili'nde,
Kur'an ife uyuşan pek çok mefinler vardır, Mitran Debbus'un "Suriye Tarihrnde
3. cilt 536-635. sh.lar; 4.
cill 80-90, 230-239, 261-274, 276-416 ve 422-528. sh.lar arası bölümlerde miladi
1.yüzyıldan 6.yüzyıla dek ekolleri içeren Hz. İsa ve
havarilerine ilişkin açıklamalar bulunmaktadır.
[40] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/132-137.
[41] el-Ahzahu Grublar, bölükler, cemaatler.
[42] Esmı bihim
ve ebsır Ne dehşetli görme ve işitme!
[43] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/138.
[44] Erağ bun ente
an âliheti İlahlarımdan sen mi
yüz çeviriyorsun? Onları gereksiz
sayıyorsun?
[45] Meliyyen Uzun bir süreliğine
ya da çok uzaklara.
[46] Hafiyyen Hoş karşılama yani
önem, gözetim. Himaye, ihtimam, gözetim. lütufkâr.
[47] Karrebnahu neciyyen Kendimize yaklaştırıp, gizlice ko-nuşfuk.
[48] İsraile' Yaküb'
(a)un ikinci ismi. Tekvin kitabının 32. Ishahi
(bölümü)nda böyle zikredilmiştir.
[49] İctebeyna Seçtik.
[50] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/141-142.
[51] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/142.
[52] Bkz. Taberi,
İbn Kesir, Hazin Tefsirleri.
[53] Lisanü'l-Arap D-R-S maddesi.
[54] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/142-143.
[55] Yelkavne ğayyen):
Hüsrana uğrayıp umutlan boşa çıkacaktır. Ya da
sapıkların uğradığı cezaya uğrayacaklardır. Tefsircilcrin
rivayetine göre "gayy" bir nehrin ya da cehennemde bir vadinin adıdır.
[56] La Yüzlemıme şey'en Salih amellerinden hiçbir şey eksilmeden amellerinin
tamamının karşılığını alacaklardır.
[57] Bi'l Gayb
Bu kelime buna benzer konumlarda ve gaybi olarak
Allah'tan korkan, gaybe iman eden mü'mİnleri
övme durumlarında da tekrarlanmıştır. Müfessirler bunun anlamının, gaybi konuları Kur'an'ın
belirttiği biçimde doğrulamaları, olduğunu belirtmişlerdir.
[58] Innehu Kâne
Va'duhu Me'tiyye Onun vadi
gelecektir. Gerçekleşmesinde hiçbir kuşku yoktur.
[59] Bkz. Mecmeu'l
Beyan li Tabersi.
[60] Mecmeu'l Beyan li Tabersi (Kelbi'nin
rivayeti).
[61] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/144-145.
[62] Hel Ta’lemu
Lehu Semiyya Soru kınama
biçiminde olup olumsuzluğu içeriyor.
[63] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/145-146.
[64] Bkz. Taberı.
ibn Kesir. Bagavı. Hazin, Tabersi, Keşşaf Tefsirleri.
[65] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/146-147.
[66] Cesiyyen Diz üstü çökme.
Zillet ve boyun eğmeden kinayedir.
[67] Atiyyen Direnerek,
kibirlenerek, isyan ederek.
[68] Sılîyyen Ateşe atma ve orada
devamlı kalma.
[69] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/148-149.
[70] Bkz. Taberi,
İbn Kesir, Bagavi, Tabersi, Hazin Tefsirleri.
[71] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/149-150.
[72] en-Nadiye Kavmin toplandığı
ve oturduğu yer.
[73] Ahsenu Esâse
En güzel meta.
[74] Ri'ye Manzara, görüntü.
[75] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/150-151.
[76] Fil Yemdud lehu'r Rahmanu Medde Dünyada
Rahmandın dilediği kadar faydalansın.
[77] Meredde Akıbet, sonuç.
[78] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/151-152.
[79] Ettelâ'a'l Gayb Gaybdan haberi olup da, onun
ilmini mi öğrendi.
[80] Ve Nerisuhu Ma Yekülu Onun mal ve çocuklarına
vâris oluruz. Çünkü o helak olucudur, Allah ise bakidir.
[81] Bkz- Taberi,
İbn Kesir Tefsirleri.
[82] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2152-153.
[83] Ezze Rahatsız etme, şiddetli
bir biçimde sarsma. Belki de ayetteki anla-mı, şeytanların kafirleri şirk ve
sapıklığa düşürmek için itmeleridir.
[84] İnnemâ Neuddu
Lehum Adda Yani biz onlara mühlet veriyoruz,
amellerini iyiden iyiye sayıyoruz.
[85] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/154-155.
[86] idde Çirkin, kötü, büyük, korkunç anlamlarına gelir.
[87] Yetefettarne Parçalanacak.
[88] Thırru Düşecek.
[89] Vüdde İyilik ve sevgi.
[90] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/156.
[91] Lüdden Düşmanlık ve
husumette ileri gitme.
[92] Yesserna hi
Lisânike Buradaki zamir Kur'an'a
dönüyor. Cümlenin anlamı ise: Anlaşılması için kolaylaştırdık.
[93] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/157.