TA-HA SURESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Tâhâ Sûresinin Birinci Ayetinin Hedefi Üzerine Bir Yorum.. 2

Allah'ın Musa (A)'Ya Yaptığı Çağrının Birinci Kısmı Üzerine Bir Yorum.. 4

Allah'ın Musa (A)'Ya Yaptığı Çağrının İkinci Kısmı Üzerine Bir Yorum.. 5

Musa (A)'Nın Firavun'a Yaptığı Çağrıyı İçeren Ayetler Üzerine Bir Yorum   7

"Gerçek Hükümdar Olan Allah, Yücedir. 10

Sonuç. 13


TA-HA SURESİ

 

Kur'an 'daki Sırası       : 20

Nüzul Sırası                 : 41

Ayet Sayısı                  : 135

indiği Dönem               : Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sürede Peygamber (s) teselli ediliyor, yatıştırılıyor. Sürede teselli, öğüt, misal ve uyanlar yapılırken; Musa-Firavun kıssasını, tsrailoğulları ve Adem-lblis kıssasını içeren uzun bir dizi yer alıyor. Yine sûrede bazı kafirlerin konumları, alametlerinin beyanı ve muttakilerin aki-beti anlatılıyor.

Sürenin bölümleri birbirine bağlı ve bütünlük içerisindedir. Aynı şekilde ayetler ve ayet­lerin kısımları kafiye yönünden birbirine benzemektedir. Bu da sûrenin peşpeşe inmiş bö­lümler olduğunu gösteriyor. Sürede Peygamber (s)'e Kur'an okuma adabını öğreten ara ayetler de vardır. Bu ayetler Kıyamet süresindeki 16-19. ayetlere benzemektedir.

130-131. ayetlerin Medine'de indiği rivayet edilmiştir. Ayetlerin siyak-sibak ve konu iti­bariyle bütünlük oluşturması, rivayet hakkında kuşku yaratıyor. Sûrenin başlangıcı, Mer­yem sûresinden sonra indiğine karine sayılabilir. [1]

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla

1-Tâ-hâ.

2-3- Biz, Kur'an'ı sana, güçlük çekesin diye değil,'[2]' ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.

4-  (Kur'an) yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir.

5- Rahman Arş'a istiva etmiştir.

6- Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile top­rağın altında olanlar hep O'nundur'[3].

7- Eğer sen, sözü açıktan söylersen, bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.

8-  Allah,  kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel İsimler O'na mahsustur.

 

Özelde Yasin sûresi, genelde ise diğer sûrelerin başlarında bulunan harfler konusun­da olduğu gibi bu süreninde başında bulunan harflerle ilgili olarak çeşitli yorumlar ya-pıimıştır.Kimileri bunun "ya haza". "tâ he" şeklinde açıklığını belirtirken kimileri de "ya ri­cal'' Ey adam! anlamına geldiğini söylemişlerdir. Çünkü "tâ'" Akke kabilesinin lehçe­sinde "adam'' anlamına gelir. Yine kimileri de bu harflerin Peygamber (s)'in isimlerin­den biri olduğunu belirtmişlerdir. Biz ise bu sûrenin başında yer alan harflerin durumu­nun diğer sözlerde bulunan harflerle aynı konumda olduğu görüşündeyiz. Bunlar, ken­dilerinden sonra gelenlere dikkat çekmek ve oniann üzerinde durulması gerektiğini vur­gulamak için gelmişlerdir.

Bu harflerden sonra gelen ayetler Peygamber (s)'c hitap ederek Kur'an'm kendisine cüelük çekmesi için indirilmcdiği, ancak Allah'tan korkanlara, O'na yönelenlere bir ha­tırlatma olsun, diye indirildiği kaydediliyor. Bu Kur'an'ı O'na indiren Allah'ın yeri ve gökleri ve bunlar arasında bulunanları yarattığı, kâinatta mutlak hükmün O'nun olduğu, gizli ve açık herşeyi kuşattığı, herşeyin gerçek sahibi olduğu vurgulanıyor.

Rivayetlere göre1 ayetler namaz kılarak, ibadel yaparak, Kur'an okuyarak nefsini yoran ve hatta ayakları şişen Peygamber (s) hakkında nazil olmuştur. Biz Müzemmil sûresinde anlatılan Peygamber (s)'in Allah'a olan ibadeti ve gayreti gerçeği üzerinde durduğumuzda, ayetlerin ruhuyla bu rivayetin ahenk içinde olmadığmı görüyoruz. [4]

 

Tâhâ Sûresinin Birinci Ayetinin Hedefi Üzerine Bir Yorum

 

Görüldüğü kadarıyla ayetler, insanları davet elme ve hidayete erdirmek için çaba saıfeden, zorluklar çeken Peygamberi teselli etme gayesiyle nazil olmuştur. Peygamber (s), karşılaştığı kibir, inat, alay ve önemsenmemeden dolayı üzülüyor ızdırap çekiyordu. Gelen ayetler ise O'nun üzülmemesi gerektiği, üzerine düşenin sadece haürlatma oldu­ğu, iyi niyetli ve gerçek istekli olanlara yaptığı uyarıyla yetinmesi gerektiği ifade edili­yor.[5]

Bir önceki kâfirlerin sözleri ve konumları ile ilgili bir tablolar dizisinden sonra biti­rildiğini görüyoruz. Bu sûrenin de aynı anlamla başlaması, o sûreden sonra nazil oluş tertibinin doğruluğuna delalet etmektedir. Aynı şekilde o tabloların Peygamberdin nef­sinde sıkıntı, keder, üzüntü yaratması ve Pcygamber'in teselli edilmesi, yatıştırıhnası için peşpeşe nazil oluş hikmeti de buna işaret etmektedir. Bu anlamın nazil oluş yönün­de Meryem sûresinden önce gelen Fatır sûresinde de tekrarlandığı görülüyor. Bu duru­mu da Peygamber (s)'in üzüntü ve sıkıntıları; kafirlerin bîr olan Allah'a yapılan davete sağır kalmaları sürdükçe devam ediyor demektir.

Kuşkusuz Peygamber üzerinde devam eden bu sıkıntılar, O'nun kavmine duyduğu şefkatinin, hidayete ermeleri için şiddetli bir arzusunun, dünyada ve ahirette onların mutluluğunu ve kurUıluşunu'istemesinin bir nelicesiydi. Burada Rabbani bir seçime Muhammed (s)'i hazırlayan yüksek ahlâki görüntülerden birisi sözkonusudur. Aynı şekilde müslümanlann, özellikle de öncülerin ve ıslah davetçilerinin takip etmeleri gere­ken güzel bir örneklik vardır.

A'raf sûresinin tefsir akışı içerisinde "Rahman Arş'a istiva elti1' ibaresi üzerinde yo­rum yaptığımız için burada tekrar edilmesinde fayda görmüyorum. Sadece ayetlerin ru­hunun önceki yorumlarımızda Allah'ın dilemesiyle vardığımız ş_li sonucun doğruluğuna işaret etmesine dikkat çekmektir. Burada kastedilen; Allah'ın mülkünün bütün kâinatı kapsadığı ve kuşattığıdır. [6]

 

9- Musa'nın haberi sana ulaştı mı?

10-  Hani o, bir ateş görmüş ve ailesine; "Bekleyin! Eminim ki bir ateş gördüm[7]. Belki ondan size bir meş'ale[8] getiri-rım veya ateşin yanında bir rehber bulurum"'[9]' demişti.

11-  Oraya vardığında kendisine: "Ey Musa!" diye seslenil­di.

12-  Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen papuçlannı çıkar! Çünkü sen, kutsal vadi Tuvâ'dasın!'[10]'

13-  Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.

14- Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden baş­ka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.

15- Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koş­tuğu şeyin karşılığını bulsun diye nerdeyse onu gizleyece-«im.

16-  Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimse­ler'[11]', sakın seni ondan alıkoymasın'[12]'; sonra mahvolur­sun!.

17- Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?

18- O benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davar­larıma yaprak sNkerim'[13]' benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır[14]'.

19- Allah: Yere at onu, ey'Musa! dedi.

20-  Onu hemen yere attı. Bîrde ne görsün, hızlı sürünen bir yılan değil mi[15]

21-  Allah buyurdu: {Al onu) Korkma! Biz onu şimdi ilk ha­line sokacağız'[16]

22- Birde elini koltuğunun altına'[17] sok ki, bir başka muci­ze olmak üzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta[18]çıksın.

23-  Tâ ki, sana, en büyük ayetlerimizden bazılarını göste­relim.

 

Ayetler. Musa (a)'nın asaleti, Musa (a)'yla Firavun arasında geçenler ve bundan sonra İsrailoğullan'nın durumu hakkında uzun kıssalar dizisinden bir halkadır. Ayetler. Hz. Peygamberi yatıştırma ve teselliyi içeren önceki ayetlerin peşi sıra gelmiştir. Ayet­lerde önceki ayetlere yapılan atıf harfi, Hz. Peygamber'e yöneltilen soru, içerdiği öğüt, lelkin ve ilkeler, bunları takip eden diğer şeyler; Musa (a)'nın kıssasıyla Muhammedi ri-saleti, O'na karşı kafirlerin konumlan ve diziliş bütünlüğünü birbirine bağlıyor. Bütün bunlar, ayetlerin öncesi ve sonrasıyla bir birine bağlantılı olduğu Musa (a)'nın kıssası­nın Kur'anm diğer kıssaları gibi olduğu, nazil oluş hikmeti sadece kıssayı aktarmak de­ğil, aksine Kur'anı dinleyenlere hatırlatma, öğüt ve örnek verme olduğu görüşüne götü­rüyor. Kıssada anlatılanların büyük bir bölümü bugün elde dolaşan ve Peygamber (s) döneminde de mevcut olan görüşe göre yahudilcrin eli altında bulunan Ahd-i Kadim'in metinleri arasında varid olanlarla genel olarak uygunluk arzetmektedir. Bu da şu anlama geliyordu: O Kur'an'ı dinleyenler Musa (a)'nın kıssasını az ya da çok biliyorlardı. Dola­yısıyla Kalem sûresinin tefsiri akışı içerisinde de açıkladığımız üzere öğüt ve hatırlat­mayı iyice pekiştiriyor.

Ayetler kısmen de olsa Allahu Teala'nm Musa (a)'ya ilk defa kutsal Tuva vadisinde yaptığı çağrıyı ve bu çağrı esnasında ona en büyük ayetini gösterme arzusuyla asasını yılana dönüştürmesi ve elini bembeyaz yapması mucizelerini içeriyor. Kıssa'nın ibarele­ri oldukça açık olup genişçe açıklamaya gerek yoktur. [19]

 

Allah'ın Musa (A)'Ya Yaptığı Çağrının Birinci Kısmı Üzerine Bir Yorum

 

Bu ayetlerde gelen haberler, A'raf sûresinde nakledilen uzun  diziler gibi aktarılma-

mıştır. Ayetlerde anlatılanlar genci olarak Ahd-i Kadim de anlatılanlarla uygunluk zetmektedir. Ne var ki Ahd-i Kadim'dekiler biraz daha geniş açıklamaları içermekte Özet olarak Musa (a)'mn ateş gördüğü ve oradan Allah'ın kendisine çağrıda bulundı mekan, Sina'da Huzeyb dağına yakın bir yerdir. Görüldüğü kadarıyla ayetlerde nakle lenîer, öğüt ve hatırlatma olan Kur'anî hedefi gerçekleştirmek için nazil olmuştur. Y< sa sadece kıssa nakletmek için değil.

Bu söz Musa, Firavun, israil oğulları ve İsrailoğullarına gelen peygamberler hakk da gelen herşeyi özetliyor. Aynı şekilde bu kıssanın ve diğerlerinin birçok sûrede farı biçim ve usûllerle tekrarlanmasını açıklıyor.

Üzerinde durduğumuz bu ayetler, Kur'an sûrelerinde birkaç defa geçen bazı Kur'a gerçek ve ilkelerin allını çiziyor. Bunlardan bir kısmını daha -önceden de tefsirini yapı ğımız sûrelerde geçtiği üzere- şöyle sıralamak mümkün: Allahu Tealanın birliği, tekb sına ibadete layık oluşu, Kıyamct'in kesinlikle kopacağı, Allah'ın insanları imtihan e inek için onun vaktini gizli tutması, Kıyamet'in kopacağına iman etmenin gerekliliğ Kıyamet'le ilgili yalana ve nevalarına uyanların vesveselerine kulak verilmemesi; veri diği takdirde helak ve hüsrana uğranacağı vurgulanıyor. Ayetler bu ilkeler ve gerçekleı le Allahu Teala'nm Musa (a)'ya tavsiye ettiği kaynağın tekliğini vurguladığı, o ilke gerçek ve bu tavsiyeler arasında uygunluğu ortaya koymayı hedefliyor. Bu amacı hedef leyen ayetler çeşitli yerlerde tekrarlanmış olup Şura süresindeki 13. ayet de bunlardan dır: "Dinî ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sam vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı Fakat kendi/erini çağırdığın bu (din) Allah'a ortak koşan/ara ağır geldi. Allah dilediği­ni kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir".[20]

 

24-  Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı.

25- Musa! "Rabbim! " dedi, "Yüreğime genişlik ver".

26-  "işimi bana kolaylaştır".

27-  "Dilimden (şu) bağı çöz"[21].

28-  "Ki sözümü anlasınlar"'[22].

29-  "Bana ailemden bir de vezir (yardımcı) ver".

30- "Kardeşim Harun'u"

31-  "Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir"'[23].

32-  "Ve onu işime ortak kıl".

33- "Böylece seni bol bol teşbih edelim".

34-  "Ve çok çok analım seni".

35- "Şüphesiz sen bizi görmektesin".

36- Allah: Ey Musa; dedi, isteğin sana verildi.

37- Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk:

38-  Bir zaman, vahyedilecek şey annene (şöyle) vahyedil-mistir.

39-  Musa'yı sandığa koy[24]; sonra onu denize'[25]' bırak de­niz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşma­nı olan biri onu alsın, ey Musa! ve benim nezaretimde ye­tiştirilmen İçin sana kendimden sevgi verdim[26].

40-  Hani kız kardeşin, gidip "Ona bakacak, birini size bu­layım mı?"[27] diyordu. Böylece seni gözü gönlü mutluluk

dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik ve sen birini öldürdüğünde seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik[28]'. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (Bu makama) geldin ey Musal[29]

41- Seni kendim için elçi seçtim'[30]'.

42-  Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi götürün. Beni an­mayı ihmal etmeyin'[31]'.

43-  Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı.

44-  Ona yumuşak söz söyleyin. Belki O, aklını başına alır veya korkar.

45- Dediler ki: "Rabbimiz!  Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından'[32] yahut iyice azmasın­dan endişe ediyoruz":

46-  Buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm.

47-  Haydi ona gidinde deyinki: Biz, senin Rabbinin elçile­riyiz. İsrailoğullarını hemen bizimle birlikte gönder; onlara eziyyet etme! Biz, senin Rabbinden bir ayet getirdik. Kur­tuluş, hidayete uyanlarındır:

48-  Hakikaten bize vahyolunduki; yalanlayan ve yüz çevi­renlere azap edilecektir.

 

Ayetler kutsal Tuva vadisinde, Allahu Teâlâ'nın Musa (a)'ya yaptığı çağrıyı tamam­lıyor. Ayetlerin ibareleri açık olup Allahu Teâlâ'nın, Musa (a)'nm Firavun'a gitmesini, Onu uyarmasını ve İsrailoğullarrnı kurtarmasını İstemesi haberini içeriyor. Musa (a)'nın Firavun'a gitme konusunda korkuya kapılarak durumu Allah'a iletmesi ve Alla­hu Teâlâ'nın da O'nun isteğine cevap vererek, güven vermesi ifade ediliyor. Bu siyak içerisinde öncesine işaret edilerek Allah'ın Onu koruduğu belirtilerek kendisi ve karde­şinin takip etmesi gereken planın Firavun'a hitap etmek olduğu kaydediliyor. Ayetler aynı şekilde açık olup başka bir açıklamaya gerek yoktur. [33]

 

Allah'ın Musa (A)'Ya Yaptığı Çağrının İkinci Kısmı Üzerine Bir Yorum

 

Ayetlerin içeriği aynı şekilde A'raf sûresi dizisinde nakledilmemişlir, orada Allah'ın Musa (a)'ya yaptığı önceki gözetimine işaret edilmiştir. Bu da Kasas sûresinde zikredil­miştir. Bu içerikler, Allah'ın Musa (a)'ya yaptığı önceki gözetimle birlikte Tekvin'in 2-3-4. ıshahlarmda nakledilmiştir. Bu ıshahlarda anlatılanlarla Kufan'da nakledilenler genel olarak uygunluk arzetmektedir.

Ayetler, Harun (a)'u ilk çağrıya şahit olmamasına karşın Firavun'a hitap etmeye or­tak ediyor. Bu da gelecekte olması itibariyle ifade edilmiştir. Çünkü ayetler, Allahu Te-ala'nın Harun (a)'u göreve ortak ettiğini zikrediyor.

Müfessirler bu ayetlerin öncesi ve sonrasının siyakında siret ve haber rivayetlerine dayanarak çeşitli açıklama ve şerhler yapmışlardır. Bu açıklamalardan kimileri ayetlerin delaletiyle birlikte Tekvin'dc tam uyum ve ahenk içerisinde olurken kimileri de böyle değildir. Hatta bazıları hiçbir dayanağı olmayan garip ve lüzumsuz şeylerdir. Bu neden­le onları uzun uzadıya ya da Özet olarak aktarma gereği duymadım. Çünkü Kur'an kıs­saları geneldir. Bu dizilerden zikredilenler de haber için olmayıp, nazil oluş hikmetini gerektiren öğüt ve misal olsun diye nakledilmiştir. Hedefin bu olduğu ve bunun üzerin­de düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim.

Firavun'a yapacakları hitapta izlemeleri gereken planı anlatan 43-46. ayetlerde da­vet, davetin üslubu, davetçilerde bulunması gereken yumuşaklık, hoşgorü-, gaye ve başarıya ulaşmak için uyulması gereken güzel yöntemler konusunda Üstün di­rektifler vardır. İyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar yanında sert ve kabalığı kulla­nanlar, hatta bazen buna karşı çıkanlar açık açık görenler için dersler vardır. Allahu Te-ala Firavun'un azdığını bizzat ifade etmekle birlikte ona gidilerek yumuşak davranılma-sını ve böylece "umulur ki korkar ve ibret alır" ifadesini kullanıyor. Bu tür direktifler Al-i İmran sûresinde Muhammcd (s) için de verilerek O'nun hoşgörülü ahlâkı, yumu­şaklığı Övülüyor. Şayet kalı kalpli olsaydı insanların onun etrafında dağılacağı kaydedi­lerek davranışlarında sevgi, hoşgörü ve bağışlama prensiplerine devam etmesi istenili­yor. "O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandml Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; ba­ğışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararım verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever"(Al-i İmran, 159). Bu tür direktifler A'raf sûresi 99. ayette "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahil­lerden yüz çevir" deniliyor. Sozkonusu ayetin açıklaması sûrenin siyakı içerisinde geç-mişti. [34]

 

49-  Firavun: "Rabbiniz de kimmiş ev Musa! " dedi.

50-  O da: "Bizim Rabbimiz herşeye hilkatini veren,'[35] son­ra da doğru yolu gösterendir" dedi.

51-  "Firavun: Öyle ise, önceki milletlerin hali ne olacak?"[36] dedi.

52- Musa: "Onlar hakkında bilgi Rabbimin yanında bir ki­tapta bulunur. Rabbİm, ne yanılır, ne de unutur"[37]' dedi.

53-  O yeri size beşik yapan'[38]' ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çift­ler çıkardık[39]».

54-  Yeyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) işaretler vardır.

55-  Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndü­receğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.

56-  Andolsun biz ona (Firavun'a) bütün (bu) delillerimizi gösterdik; yine de yalanladı ve diretti...

57-  Dedi kİ: " Sen bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çı-karasın, diye mi geldin ey Musa".

58-  "Öyle ise, muhakkak surette biz de sana aynen onun

gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim muha­lefet etmeyeceğimiz, uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla"'[40].

59-  Musa: "Buluşma zamanınız bayram günü[41]', kuşluk vaktinde insanların toplanma zamanı'[42]' olsun" dedi:

60-  Bunun üzerini Firavun dönüp gitti. Hilesini (Sihirbaz­larını) topladı; sonra geri geldi.

61-  Musa onlara: "Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bîr azap ile kökünüzü keser!'[43]' ifti­ra eden, muhakkak perişan olur.

62-  Bunun üzerine onlar, durumlarını orada tartıştılar; giz­li gizli tısıldaştılar'[44]'.

63-  Şöyle dediler: "Bu ikisi, muhakkak ki sihirleriyle yur­dunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuz[45] ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece"[46].

64-  "Öyle ise hilenizi kurun[47], Sonra s,ra halinde gelin! Muhakkak ki bugün üstün gelen kazanmıştır.”[48]

65-  Dediler ki: ''Ey Musa! Ya sen at veya Önce atan biz ola­lım.

66-  "Hayır siz atın!" dedi. Bir de ne görsün büyülerinden ötürü ipferi ve sopaları kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor.

67- Musa; birden içinde bir korku duydu[49].

68-  Korkma! dedik. Üstün gelecek olan kesinlikle sensin!

69- Sağ elindekİni at da onların yaptıklarını yutsun[50]'. Yap­tıkları sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye var­sa (ne yapsa) İflah olmaz.

70-  Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar. "Ha­run'un ve Musa'nın Rabbi'ne iman ettik" dediler.

71-  (Firavun) Şöyle dedi: "Ben size izin vermeden önce O'na inandınız. Öyle mi! Hakikat şu ki! O, size büyü öğ­reten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim'[51]' ve sizi hurma dallarına asacağım![52]' Böylece hangimizin azabının daha şiddetü ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız".

72-  Dediler kî: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz'[53]'. Öyle İse yapacağını yap!'[54]' Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebi­lirsin'[55]'.

73-  "Bize hatalarımızı ve senin bize zorla ve yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah (mü­kâfatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır.

74-  Şurası muhakkak ki kim Rabbİne günahkâr olarak va­rırsa cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar.

75-  Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mü'mİn olarak O'na varırsa üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.

76-  İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan And cennetleri! işte arınanların mükâfatı budur..

77-  Andolsun ki biz Musa'ya kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişilmesinde korkmaksızm'[56]' ve endi­şe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç'[57]' diye vah-yetmİştik.

78-  Bunun üzerine Firavun askerleri ile birlikte onların pe-şİne düştü. Deniz onları boğup gömü verdi...

79- Firavun kavmini saptırdı, doğru yola sevketmedi...

Ayetler, halkalar dizisinden bir başka halkadır. Musa (a) ile Firavun arasında geçen­ler. İsraİloğullarf nın Mısır'ın dışına çıkmaları özet olarak anlatılmaktadır. Ayetlerin ibareleri aynı şekiidc apaçık olup genişçe açıklamaya gerek yoktur. Anlatılanlar bugün elde dolaşan Sufurul Huruş ıshaharı (5-10)'ndan, nakledilenlerle genel olarak uygunluk '.etmekledir. Bu halkanın içerdiği bazı şeyler A'raf, Kasas ve Şuara sûrelerinde de anarze latılmıştır.

 

Musa (A)'Nın Firavun'a Yaptığı Çağrıyı İçeren Ayetler Üzerine Bir Yorum

 

Ayetler, diğer sûrelerde varid olan dinamikler, lakvirler ve prensiplerle birlikte bir­çok ibret Öğüt ve benzerlik noktaları vardır. Bunlardan bazıları ayetlerde ana hedefi oluşturan Musa ile Harun arasında geçen Allah'ın yüceliği ve kudretinin kapsamhlığı. kullarını kuşatan İimİ ve nimeti, kulların muhtaç olduğu herşeyi Allah'ın yaratması, sih­rin ve sihirbazlığın üzerine gidilerek bunun Allah'a karşı bir iftira ve yalan olduğunu vurgulama. Rasulullah'ın sihre karşı Allah'ın ayetiyle üstün gelmesi, Rasulullah'ın ya­nında hak ve hidayeti görmeleri, Allah'a iman ve secde etmeleri, bu iman üzere Fira-vun'un el ve ayaklarını çaprazlama keseceğine yönelik yaptığı tebdillere rağmen sebat ederek Allah'ın bağışlamasını, rızasını ve en iyi olan uhrevi hayatın nimetlerini isteme­leri sonuçta Allah'ın yardımıyla Musa (a) ve kavminin ihlas ve iman üzere devam ede­rek Firavun'un tuğyanından kurtulmaları, Firavun ve ordusunun Allah elçisi aracılığıyla gösterilen asa mucizesi neticesinde boğulmalarına ilişkin ilk konuşma yer almaktadır. [58]

 

80- Ey Israilogullar,! Sizi düşmammzdan muhakkak kurtar­dık ves,ze Tûr'un sağ tarafmda va'detrik, üzerinde de kudret helvas, ile bıld.rcm kuşu indirdik. 81-Size verdiğimiz nz.klann en temizlerinden yeyin ve n-** h.kk.nda taşk,n,,k e,meyın k,; sonra üzerinize hısm,m nen Kimin üzerine de benim hlşmım vacip olursa, o mu-nakkak uçuruma düştü, demektir"[59].

82- Gerçekten ben tevbe eden, inanan, salih amellerde bu unup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz ba-gışlayıayım.

83-  Hem seni açefe ile kavminden aynlmayn iten nedir?[60]

84-  (Musa) dedi ki: "Onlar benim İzim üzerindedirier'[61]' Ben sana gelmekte acele eltim ki Rabbim hoşnut olsun!

85-  Biz senin ardından kavmini imtihan ettik'[62] Samiri on­ları şaşırttı; buyurdu.

86- Musa öfkeyle, kederle'[63] derhal kavmine döndü "Ey kav­mim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Üzerinize zaman mı uzadı: Yoksa Rabbinizden size bir gazap inmesini arzu ettiniz de mi bana va'dinizden caydınız" dedi.

87-  Onlar şu cevabı verdiler: "Biz sana verdiğimiz sözden kendimizden caymadık. Lakin biz o (Kıbtt) kavmin ziyne­tinden birtakım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları ateşe attık Samiri de'[64]' (kendi ziynetini) attı.

88-  Derken onlara bir buzağı heykeli çıkardı ki böğürmesi vardı. Bunun üzerine (Samiri) işte sizin de İlahınız Mu­sa'nın da ilahı budur. Fakat Musa bunu unuttu dediler.

89-  Görmüyorlar mı idi ki, o (dana) kendilerine hiçbir söz iade edemiyor, ne bir zarar ne bir fayda vermeye malik olamıyordu.

90- Yemin olsun ki önceden Harun onlara "Ey kavmim siz bununla sırf bir imtihana tabi tutuldunuz. Şüpesiz ki, sizin gerçek Rabbiniz Rahman'dır. Gelin bana uyun ve emirlerime İtaat edin! " demişti.

91-  Onlar: "Musa bize dönünceye kadar biz bu buzağıya tapmakta devam etmekten asla ayrılmayacağız" dediler.

92-93- Musa, "Ey Harun! Sana ne mani oldu ki, bunların dalafete düştüklerini gördüğün vakit benim ardımda yürü­medin? Yoksa emrine isyan mı ettin" dedi.

94-  Harun, "Ey anamın oğlu! Benim sakalımı ve başımı tutma. Ben senin İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, benim sözüme bakmadın!'[65]' diyeceğinden korktum" dedi.

95-  Musa (Samiri'ye dönerek) "Ya senin derdin neydi, ey Samiri" dedi?

96- (Samiri şu cevabı verdi). "Ben onların görmediklerini gördüm de[66] Rasulün izinden bir avuç (toprak) aldım. Onu erimiş mücevherlerin içine attım. Böylece nefsim bu­nu bana hoş gösterdi'[67]".

97-  Musa "Haydi defol! Hayatın boyunca senin nasibin benimle temas yok, demendir. Hem sana bir de azap za­man; var ki, ondan asla cayılmayacak, o başında bekleyip durduğun ilahına da bak! Biz onu cayır cayır yakacağız. Sonra onu parçalayıp deryaya saçacağız" dedi'[68]'.

98-  Sîzin ilahınız ancak ve ancak kendinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'tır. O İlmi ile her şeyi kuşatmıştır.

 

Ayetler, dizilerden son halkadır. îsrailoğullarf nın Mısır'dan çıktıktan sonra ve Sina topraklarında kaldıkları esnadaki yaşamlarını anlatan bir özet içermektedir. Ayetlerin ibareleri apaçık olup daha fazla açıklamaya gerek yoktur. Dizide anlatılanların bir kısmı, daha önce tefsin geçen A'raf sûresinde zikredilirken bir kısmı da daha Önce hiç zikretilmcmiştir. Dizide anlatılanların büyük bir bölümü bu­gün elde dolaşan Sufuru Huruçun'un 16-17 ve 30. İshahlarmdaki metinlerle benzeşir. Sadece Samiri'nin adı ve îsrailoğullan'nm buzağıya taptıkları bunun dışındadır. Adı ge­çen Sufuru'un 30. Ishah'mda olay Harun (a)'a nisbet edilerek anlatılmıştır. Bizim kana­atimize göre yahudilerin ellerinde dolaşan diğer "Sufurlar" ya da "Sahifeler" kaybolmuş olup bu olay genel olarak anlatılmıştır. Sufurlar tek bir kalemle yazılmamıştır ve yine Sufurlar belli bir zaman içerisinde de gelmemiştir. Elde dolaşan bazı sahifeler bir başka zamanda gelenlerle çelişmektedir ya da farklılık göstermektedir. Kuran Samiri ismini zikrediyor. Bu da Mekke'de küçük azınlıklar ya da Hicaz'da büyük azınlıklar halinde bulunan yahudiler tarafında okunulmuyor veya duyulmuyordu. Onlardan bir kısmı A'raf sûresi 157. ayetin tefsiri akışı içerisinde belirttiğimiz gibi Peygamber (s)'in risale-tİne iman edip Kur'an'ı doğrulamıştır. Şu bir gerçektir ki onlar Medine ya da Mekke'de bu ayetin nazil olmasından önce Kur'an'ı okumuşlardı. Bu konuda üzerinde durduğu­muz Taha sûresinin ayetleri ortada olup onlardan herhangi bir inkar ya da itiraz görül­memiştir.

"Samiri" lafzının Arapça bir siga olduğu gerçektir. Ancak o acemi bir isme mensup olup "Şamir" ve "Samir" gibi araplaşmıştır. Taberi ve bazı Önde gelen müfesirler[69] bazı sahabelere, tabiine ve lebau tabiine dayanarak O'nun Musa (a)'ya komşu olan bir kipti olduğunu, Musa (a)'ya inandığını ve O'nunla birlikte çıktığını rivayet etmişlerdir. Pey­gamber (s) döneminde Filistin ve Şam diyarının çeşitli yerlerine uzanan Semere veya Samiriler diye bilinen Musevi grupları vardı. Samiri ismi, bu günkü Mabius şehirinin yakınlarında bir yer olan Samir veya Şamire'ye nisbet edilip buranın önceki adı Şakim diye bilinirdi. Yakub (a) ve çocukları Sufuru Tekvin'in 33 ve sonraki ishahlarında belir­tildiği üzere Mısır'a gitmeden önce Şakim ve civarında belli bir süre yaşamışlardır.

Müfessirler önde gelen sahabe ve tabiine dayandırdıkları rivayette ve ayetlerde akta­rılanların tevilinde; Samiri bir defasında Musa (a)'ya gelirken at üzerinde Cibril (a)'i gördü ve atın bastığı yerden bir avuç toprak aldı. Bu toprağı da buzağının yapıldığı kalı­ba attı. İşte buzağının böğürmesinin sebebi de buydu. 88. ayetteki zamir ya Musa {a)'ya dönmektedir. Bu durumda söz Samiri'nin olup, "buzağı Musa'nın ilahı olur ve Musa O'nu onların yanında unuttu veya O'nun hakkında onlara cümlenin söz etmeyi unuttu" anlamı çıkar. Ya da ayetteki zamir Samiri'yc dönmektedir ki; bu durumda cüm­lenin anlamı; Samiri buzağı yapması sebebiyle bir olan Allah'a imanı unuttu, olur. Mu­sa (a) da ona karıştırmamasını, insanları ona bulaştırmamasını, dokunmamasını ve do-kunulmamasını emretti. Bu tevile söylenecek pek söz yoktur.

Müfessirlcrin naklettiği, bu rivayetin durumu ne olursa olsun bu açıklamalar biraz ön­ce yaptığımız özetlere ek olarak gariplikten kurtulamaz. Çünkü görüldüğü kadarıyla Sa­miri ve rolü hakkında söylenenler Peygamber döneminde ve çevresinde bilinen şeylerdi.

Bu zincirin bu halkası birçok noktayı içermiştir. Bunlar arasında, asıl hedef olan ve tekrarlanan Kur'anî direktiflerle birlikte ibret, öğüt ve hatırlatma vardır.

Bu halkada yer alan hatırlatmalardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: İsrailoğulları'na Allah'ın yardım etmesi ve onları düşmanlarından kurtarması, onlara yemek olarak bıl­dırcın eti göndermesi, lütuflarda bulunması, Musa (a)'ya iman etmeleri ve tâbi olmala­rından dolayı kendilerine mükâfat olarak iyi şeyleri mubah kılması, Allah'ın gazabını hak ederek helak olmalarına neden olacak Allah'ın sınırlarını aşmamaları için uyarıda bulunması, Allah'ın tevbe edenlerin tevbesini kabul edeceğini, insanları çok çok bağış­layacağını, salih amellerde bulunanları hidayete erdireceğini ilan etmesi, İsrailoğulla-rı'nın buzağı yüzünden fitneye düştüğünü, çünkü onların Allah'ı bırakıp kendilerine fayda ve zarar vermeyecek şeyleri ilah edindiklerini, Allah'ın herşeyi bilen ve ibadet edilmeye layık olan tek ilah olduğunu belirtmesi gibi.

Özellikle Samiri'nin kıssasında Önemli öğütler vardır. Kıssa, insan ve cin şeytanları­nın saptırmasına ve şer erbabının vesvesesine karşı uyanlar yapıyor. Sonra kıssa, toplu­mu saptırmaya, vicdanları bozmaya, .saf akide ve gelenekleri değiştirmeye yeltenenlere karşı engeller ve yaptırımlar konulması planını öneriyor. [70]

 

99-  İşte sana geçmişin (mühim) haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Muhakkak sana tarafımızdan bir zikir (Kur'an) verdik.

100-  Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki Kıyamet günü bir vebal yüklenecektir.

101-  Böyleleri ebedi olarak azabm içinde kalacaklardır. Kıyamet gününde onlar için bu ne fena bir yüktür!

102-  O gün ki, sûra üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri gömgök bir halde'[71] mahşerde toplarız.

103-  Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler[72]': "Dünyada sadece on gün kaldınız".

104-  Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı'[73] o zaman: "Bir günden fazla kalmadınız" der.

105-  Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalıyıp savuracak.

106- Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır'[74]'.

107- Orada ne bîr   iniş'[75]', ne de bir yokuş'[76] görebilecek-

108- O gün İnsanlar dâvetçiye uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur'[77]'. Artık çok esirgeyici Allah hürmetine ses­ler kısılmıştır. Bu yüzden fısıltıdan başka bir ses işitmezsin.

109-  O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlan-dığından başkasının şefaati fayda vermez.

110-  O, insanların geleceklerini de seçmişlerini de bilir. Onların ilmi İse bunu kapsayamaz.

111 - Bütün yüzler, diri ve herşeye hakim olan Allah için'[78]' eğilip, boyun bükmüştür'[79]'. Zulüm[80]' yüklenen ise, ger­çekten perişan olmuştur,

112- Her kim, mü'min olarak iyi olan işlerden yaparsa, arilk o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden kor­kar»[81].

113- Biz, onu böylece Arapça bir Kur'an olarak İndirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar koru­nurlar; yahut da o kendileri için bir ibret ortaya koyar.

 

Ayetler, kıssada gayenin hatırlatma ve öğüt olduğunu dair apaçık delil taşıyan dizi­nin hemen akabinden gelmiştir.

Allahu Teala. Peygamberi'ne. önceki peygamberlerin başına gelenleri anlatarak ken­disine zikir verildiğini hatırlatmış ve bunun insanlar için bir öğüt ve hidayet olmasını di­lemiştir. Sozkonusu zikre yüzçevirenlcrin ve ondan istifade etmeyenlerin Kıyamet günü günahlarını, suçlarını taşıyarak geleceklerini ve bu günahları yüzünden ebedi olarak ce­hennemde kalacaklarını söylemiştir.

Ayetler insanların döneceği ve hesap vereceği yer olan Kıyamet gününü vasfediyor.Ayetlerin anlamı açık ve net olup. Allah'ın zikrinden yüz çevirenlerin Kıyamet günü günahlarını taşıyarak geleceklerini ihtiva eden ayetlerin devamı niteliğindedir.

Bu ayetlerde anlatılanlar daha önce birçok ayetle geçtiği için yeterli miktarda onlar üzerinde yorumlar yapmıştık. Son ayette daha öncede defalarca tekrar ettiğimiz gibi açıkça ayetlerin hedefinin, uyarma; korkulma, müjdeleme, teşvik etme. insanlara Kıya-met'i. Allah'ı ve Allah'ın üzerlerindeki hakkını hatırlatma, insanları Allah'ı kızdıracak şeylerden sakınmaya ve razı edecek şeylere yönelmeye davet yapılmakladır.

Aycılerde iki ayet dağlarla ilgili olarak Hz. Peygambere yöneltilen sorulara ayrılmış ve Hz. Pcygamber'dcn bu sorulara şu cevabı vermesi islenmiş: Kıyamet günü dağlar ufanip savmlaçak. Böylece yerleri dümdüz, boş bırakılacak.

Birinci aycllc; sadece günahkarların mahşerde biraraya toplatılmalarının anlamı, öl­dükten sonra dirilmenin sadece onlar üzerinde hedeflendiği anlamında değildir. Aksine burada kafir günahkarların uyarılması, karşılaştıkları korku ve paniğin vasfedilmeşi söz-konusudur. Öte yandan ayetler salih mü'minleri de unutmayarak amellerinin karşılığını tam ve eksiksik alacaklarını belirtiyor.

Kabirlerinde ne kadar yaşadıklarına dair kafirler arasındaki karşılıklı konuşma hika­yesinin gayesi; duyacakları şaşkınlığın büyüklüğünü, çok uzak ve imkansız gördükleri Rabbani cezanın gerçekleşmesinin çok yakın olduğunu tasvir etmektir. Ayetlerin gene­linde niteleme ve tasvir gücü. tergib. terhib, uyarı ve korkutma gücü göze çarpmaktadır. Ayetler kafirler üzerinde korku ve endişe yaratmayı, mü'minicr üzerinde ise sevinç ve

güven yaratmayı hedefliyor.

109. ayette, o gün, Allah'ın razı olduklarının ve izin verdiklerinin dışında hiç kimse­nin şefaatinin fayda vermeyeceği hatırlatılıyor.

"Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik" ayetinde ise, insanların uyarıl­ması için Kur'an'm Arapça olarak indirildiği vurgulanıyor. Tabi bu Kur'an'ın Arapların dışındakilere yönelik olmadığı anlamına gelmez. Ancak Araplar Kur'an'Ia ilk Önce mu­hatap olan kimselerdir. Çünkü; Peygamber (s) onlardan biridir. Onlar Hz. Peygamber'in risaletinin dünyaya yayılması yükünü üstlenmişlerdir, Muhammedi ve Kur'anî risaletin evrensel olduğu tefsirini yaptığımız ve gelecekle yapacağımız Mekki veya Medeni ayet­lerin birçoğunda belirtilmiştir. Dolayısıyla bu konu, üzerinde hiçbir kuşku bulunmayan ve tartışma götürmeyen bir meseledir. [82]

 

114- Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Onun vahyi'[83] tamamlanmazdan önce Kur'an'ı okumada acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi arttır" de.

 

"Gerçek Hükümdar Olan Allah, Yücedir.

 

Sana O'nun Vahyi Tamamlanmazdan Önce Kur'an'ı Okumada Acele Etme" Görüldüğü kadarıyla ayetin vezin ve düzen yönü dışında önceki siyakla bağlantısı yoktur. Ayelleki hitap Hz. Peygambere yönelik olup O'nunla ilgili özel bir olaya işaret edildiği anlaşılıyor. Ayetle Allahu Tcala'nin yüceliği, gerçek anlamda mutlak hükümdar olduğu. Kuran'in vahyi (anlamlanmadan önce O'nun ayetleri hakkında konuşmaya ace­le edilmemesi vurgulanırken, Hz. Peygamber defi ilminin artırılması için Allah'a dua et­mesi isteniliyor.

Görüldüğü kadarıyla ayetin işaret ettiği benzer bir olay Kıyamet sûresinin 16-19. ayetlerinde de işaret edilmişti ve biz. orada yeterli derecede hakkında yorum yapmıştık. Orada dediklerimizin aynısı bu ayet çerçevesi için de geçerlidir. Müfessirler-1 bu ayetin nazil oluşu hakkındaki rivayeti Kıyamet sûresinin nazil oluşu ile ilgili rivayetin aynısını aktarmışlardır. Her ikisinin de aynı olay olduğu sanılıyor. Fakat biz onun buna benzer başka bir olay olduğu kanısındayız. Çünkü Kıyamet ayetlerinin inişi ile Taha sûresi ara­sında iki veya üç yıl ya da daha uzun bir dönem sözkonusudüT. Önceki sûrede bu kadar müddetten önce işaret edilen bir olaya bu sûrede ikinci kez işaret edilmesinde hikmet ortaya çıkmaz. [84]

 

115-  Andolsun ki, bundan önce Adem'e ahd verdik"[85] Fa­kat o unuttu. Biz onda bir azim bulmadık'[86]'.

116-  Hatırla ki, bir vakit meleklere Adem için Secde edin! demiştik hemen secde ettiler. Yanlız İblis dayattı.

117-  Bunun üzerine biz de, ya Adem muhakkak bu sana ve zevcene düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Sonra bedbaht olursun.

118-  Çünkü senin için orada ne acıkmak ve ne de çıplak kalmak vardır.

I 19- Ve sen orada susamazsın. Güneşte yanmazsın, de­dik[87].

120- Derken şeytan ona vesvese verdi. Ey Adem! Sana ebedilik ağacım[88]' ve bir de tükenmez[89] mülk göstereyim mi? dedi.

121- Bunun üzerine Adem'le Havva o ağaçtan yerliler ve derhal ayıp yerleri açılıverdî. Üzerlerine Cennet yapraklarından yapıştırmaya başladılar ve Adem Rabbıne ası olduda şaşırdr"[90].

122-  Sonra Rabbi onu ben görüyor idim der. Seçti'[91]', tev-besinİ kabul buyurdu ve ona yol gösterdi.

123- Oradan birbirinize düşman olmak üzere hep beraber inin? Şayet size bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime

uyarsa İşte o sapmaz ve bedbaht olmaz.

124-  Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse ona dar[92]' bir geçim vardır. Ve onu Kıyamet günü kör olarak hasrede­riz, buyurdu.

125-  Ey Rabbİm! Beni niçin kör hasrettin? halbuki ben gö­rür idim, der.

126-  Rabbi, İşle öyle! Sana ayetlerimiz geldi, der. Onları unuttun, bugün de öylece unutulacaksın! buyurur.

127-  Ve işte Rabbinin ayetlerine inanmayıp israf edeni[93] böyle cezalandırırız. Muhakkak ki ahiret azabı daha şid­detli ve daha devamlıdır.

 

Ayetlerde Adem ve İblis'in kıssası yer alıyor. Birinci ayet bu kıssaya ön hazırlık şeklinde gelmiştir. Son dört ayet ise kıssa ile ilgili açıklamalar yapmak üzere gelmiştir. Ayetlerin ibareleri oldukça açıktır.I14. ayet hariç diğer ayetler önceki ayetlerle konu ve düzen bakımından birbiriyle bağlantılıdır. I14. ayet ise ara cümlesi halinde gelmiş olup Peygamber (s)'i özel olarak eğilmeyi içeriyor. 113. ayet, Allahu Tcalanın Kur'an i indirdiğini, insanlar umulur ki düşünürler ve sakınır, diye tehdit ve hatırlatmada bulunuyor. Sonra bu ayetler Ademle İblisin kıssasını. Allahu Teala'nm. Adem'e bazı emir ve tavsiyelerini nasıl yaptığını. Adem'in bunlar üzerine nasıl sebat etmeyip unuttuğunu hatırlatıyor. İşle burada bu ayetlerle önceki ayetler arasında olan ilişki ortaya çıkıyor.

Ön hazırlık konumunda olan birinci ayetin hedefi Allah'ın emirlerinin unutulması karşısında uyarıda bulunuyor. Bu emirlere cevap vererek üzerinde sebat göstermeyi, in­sanı unutkanlığa ve ahdini bozmaya sürükleyen şeytanın vesvesesine kulak vermemeyi tavsiye ediyor. Daha sonra ayetler, şeytanın vesvesesi yüzünden, Allah'ın emirleri üze­rinde sebat gösteremeyen Adem (a)'in kıssasını hatırlatıyor. Peşpeşe gelen ve açıklama­lar yapan bu ayetler, insanın hevasma uyarak Allah tarafından kendisine inenlere uydu­ğu ve uymadığı zaman Kıyamet günü akibetinin ne olacağını ortaya koyuyor.

Saf ve A'raf sûrelerinin tefsir akışı içerisinde Adem-İblis kıssası üzerinde yeteri ka­dar durduğumuzdan onları tekrar, etmeye gerek duymuyorum. Siyak ve siyakın müna­sebeti sözkonusu kıssanın tekrar edilmesinin hikmetini açıklıyor. Şöyle ki bu, Muham-med (s)'in karekterine uygun bir şekilde konumların tekrarım, bağlatıların yenilenmesi­ni daha önceden de belirttiğimiz gibi zorunlu kılıyor.

Burada adı geçen kıssa ile ilgili söylenmesi gereken birşey varsa o da şudur: Kıssa­nın gayesi en açık bir biçimde örnek verme, öğüt verme, korkulma ve uyarmadır. Sonra burada yeni birşey daha ekleniyor. O da. Adem (a)'iri tevbe etmesi ve tevbesinin kabul edilmesidir. Belki bu da Hristi yanlık'ta hâlâ inanılan Adem (a)'in günahkâr oluşu ve O'nun günahının teselsül halinde kendi zürriyyetinden gelenlere yükienildiğine dair inanılan akideye bir cevaptır.

Hristi yanlara göre; Adem ve Adem'in soyundan gelenler, -bunlara peygamberler bile dahil- O.'ımn hatası sebebiyle günahkardır. Allah katında bu günahtan ancak Allah'ın oğ­lu Mesih'in çarmıha gcrilmesiyle kurtulabilmişlerdir. Nitekim Allahu Teala, böyle iste­miş ve kutsal bulmuştur. Tâhâ sûresi, Meryem sûresinden sonra nazil olmuştur. Belki de bu konuda Meryem kıssasına ilişkin olan bir itiraza cevap verilmiştir. Nazil oluş hikmeti bu meselenin cevap ve izah yoluyla bir sonraki sûrede yer almasını zorunlu kılmıştır. [94]

 

128- Biz onlardan Önce nice asırlar (halkını) helak etmişiz­dir. Bu onları irşad etmedi mi? Halbuki kendileri de onla­rın yurtlarında yürüyüp duruyorlar. Şüphesiz aklı başında olanlar için birçok ibretler vardır.

129-  Eğer (azabın sonraya bırakılması hususunda) Rable-rinden geçmiş bulunan bir söz ve belirtilmiş müddet olma­saydı; elbet peşin azab lâzım olurdu.[95]

130-  O halde onların dediklerine sabret güneş doğmadan önce de batmadan önce de Rabbinİ hamd ile teşbih et.

Gecenin bazı saatlerinde gündüzün etrafında da teşbih et ki, rızaya nail olasın.

 

Birinci ayette, kafirlerin kendilerinden Önce Allah'ın nice kavimleri helak ettiğini bilmelerine, onların yaşadıkları yerlerde gezip dolaşmalarına ve eserlerini gözleriyle görmelerine rağmen, hâlâ gerçeği görememelerinden dolayı kendilerine kınama sorusu yöneltiliyor. Ve bütün bunlarda akıl sahipleri ve sağ duyulu kimseler için alamet ve de­liller olduğu kaydediliyor.

İkinci ayette ise Muhammcd (s)'in risaletini inkar edenler için helak konusunda Ön­ceki ümmetlere yapılanların benzerinin yapılmaması ve azabın sonraya bırakılmaması yönünde Alîahu Teala tarafından verilmiş bir söz ve belirlenmiş bir müddet olmasaydı. bunların da Önceki ümmetlerin uğradığı akibet üzere, bunlara da hakkın zorunlu olacağı­na dair Rabbani bir açıklama yer alıyor.

Üçüncü ayette de kafirlerden duydukları için Peygamber (s)'den, kendisini üzen ve göğsünü daraltan durumlar karşısında sabretmesi, gönül rahatlığı ve güven içerisinde Allah'ı teşbih etmesi emrediliyor.

Ayetlerde Arap kafirlerine dikkatler çekilmekle birlikte önceki siyakla konusal bağ-laniı vardır. Önceki ayetler, günah ve inkarda aşın gidenleri uyararak bitiyordu. Sonra bu ayetlerin ilk iki ayeti gelerek Arap kafirlerine dikkatleri çekip onlara hatırlatma, uya­rı ve tebdillerde bulunmuştur. Üçüncü ayete gelince aynı şekilde konuyla bağlantılı olup. Peygamber (s)'i teselli, yatıştırma ve rahatlatmayı hedeflenmiştir.Birinci ayette her ne kadar da hitap kafirlerin yaptıkları şeylerden dolayı Peygamber (s)'i teselli etmeye yönelik olsa da aslında burada bütün müslümanlara yönelik üstün bir telkin vardır. Müslümanların Peygamber (s)'i imam ve örnek kabul etmeleri imani yü­kümlülükleri arasındadır. Ayette Aİlahu Tcala'ya ibadet, zikir, teşbih, ona yöneliş, ayet­lerini düşünme emrediliyor. Özellikle zorluk ve sıkıntılı anlarda Allah'ın anılmasının nefsi güvene, kalbi huzura, vicdanı rahatlığa, maddi ve manevi sıkıntıları, meşakkatleri üslenme gücü vereceği kaydediliyor. Bu manevi durumu o atmosfere giren herkesin id­rak edeceği, kalbinde Allah'ın nurunun parlayacağı ve böylece Kur'anî psikolojik leda-vi. netice itibariyle garanti olacağı beyan ediliyor. Dünya bayatının sorunları ve acılan kimin başına gelirse gelsin o kişi Allah'a, Allah'ın zikrine, azametine hükümranlığına, otoritesine, ayetlerine, kudretine ve kuvvetine sığınırsa o sorunlar ve acılar ne kadar bü­yük olursa olsun ona dokunmaz. Dünya ve dünyada bulunanlar onun nazarında küçülür, nefsinde güven hisseder, kalbi güçlenir, sorun ve acılara güzel bir şekilde sabrederek ta­hammül eder.

Ayette Hz. Peygambcr'e belirtilen emir gibi bu ayetin İçerdiği benzer hedefler çeşit­li sûrelerde tekrarlanmıştır. Kaf sûresinde aynı sigada iki tane benzer ayet vardır.

Bazı müfessiıier[96] Peygamber (s)'e emredilen 130. ayetîeki teşbih vakitlerinin beş vakii namazın vakitleri olduğunu, yani beş vakit namazı kılmanın teşbih etme anlamına geldiğini söylemişlerdir. Ancak ayeti kerimede gördüğümüz kadarıyla Allah'ı zikretme, övme ve teşbih etmenin uyanık olunan her vakit için geçerli olduğu vurgulanıyor. Bu konuda yeterli açıklamayı Kaf sûresinde yer alan 37-38. ayetler gibi benzer ayetlerin tefsiri akışı içerisinde yapmıştık.

Bizim temel olarak kabul ettiğimiz müshaf 130. ayetin Medeni olduğunu zikretmiş­tir. Ayetin üslubu, siyakla olan ahenkliği "Yekülune" zamirinin önceki ayetlerde geçen kafirlere dönmesiyle Mekki karekterîn ortaya konması. Medeni oluşuyla ilgili rivayette kuşku yaralmışlır. özellikle hemen peşinde gelen ayet konuyu tamamlayıcı niteliktedir. Aynı şekilde Mckki karakter üzerinde apaçıktır. [97]

 

131- Sakın kendilerini denemek için onlardan (kafirlerden) bir kesimini faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğitir. ne gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı daha de­vamlıdır.

132- Hem ailene namazı emret, kendin de ona devam ey­le! Bİz senden rızık istemiyoruz. Biz senin rızkını veririz (Güzel) Akıbet takva (yolu yolcuları)nındır.

 

Birinci ayeltc Peygamber (s)'c kafirlerden kimilerine verilen dünya metaı ve zinetlo rine göz dikmemesi emredilerek, bunların Rabbani bir imtihan ve deneme olduğu, Al­lah'ın rızkının ve kendisi için hazırlatılan güzel akıbetin daha iyi ve daha kalıcı olduğu­na dikkat çekiliyor, ikinci ayeltc de aynı şekilde namaza devam etmesi ve aüesinindc namaza devanı etmesini emretmesi isleniliyor. Ayetin son kısmında ise rızkının Allah tarafından karşılanacağı ve güzel akıbetin sakınanların olacağına ilişkin Rabbani bir gü­ven veriliyor.

Bizim temci olarak altlığımız mushaf birinci ayetin Medeni olduğunu rivayet etmiş­ Müfessirlcr de bu ayetin yahudilerden birinin Peygamber'in borcunu ödememesi üzerine nazil olduğunu rivayet etmişlerdir. Bu durum Peygamber (s)'i bir hayü sarsarak şöyle demesine neden olmuştu: "Eğer o ya/nuiinin bende alacağı olsaydı hiç kuşkusuz onu öderdim. Ben gökte de güvenilen bir kimseyim, yerde de", Oysa ayet konu ve dizi­liş itibariyle sibakla lanı bir ahenk içerisinde olup öncesine atıflar içerir. Ayetin önceki ayetle olan bağlantısı ise apaçıktır. Buna e'k olarak bu tür durumlar yaklaşık olarak Mek-ki olduğunda hiç kuşku duyulmayan Hicr sûresi 88. ayetinde varid olmuştun "Sakın on­lardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol". Bunun için ayetin Medeni oluşu İle ilgili rivayet hakkın­da kuşku duyuyor ve Mckkî olduğu görüşünü tercih ediyoruz. Çünkü ayetin Mekke dö­nemindeki Peygamber (s)'in siretinin şartlarıyla ilişkisi vardır.Her iki ayetin de daha önceki ayetle doğrudan Peygamber (s)'e yöneltilen hitabı ta-ııumlayıa nitelikte olduğu görülüyor.

Anlaşıldığı kadarıyla Peygamber (s) ya da müslümanlar, bazen Allah'ın küfrün ön­cülerine ve zenginlerine tattırdığı nimet, servet ve refaha şaşılıyorlardı. İnsan zihnine böylesi şeylerin gelmesi doğal olduğu için nazil oluş hikmeti bu siyak içerisinde kafirle­rin akibetini hatırlatmayı ve Peygamber (s)'dcn onların söylediklerine sabretmeyi iste­meyi zorunlu kılmıştır. Bu iki ayet kafirlerin metal andıkları şeyin gerçek yönünü ortaya koyarak Peygamber (s) ve mü'minlerin kalbine Allah katında garanti olan iyi sonuçla güven, mutluluk ve sevinç serpiyor. Ve kafirlerin dünyada mctalandıkları şeylerin imti­han kabilinde okluğunu vurguluyor. Belki de küfrün önder ve zenginleri içinde bulun­dukları refah ve himmetten dolayı müslümanlara karşı üstünlük taslayıp övünüyorlardı. Kanilannca. şayet Allah onlara kızmış olsaydı üzerlerindeki nimetleri sürdürmezdi. Kü­für önder ve zenginlerinin zihninde dolaşan bu tür şeyler birçok ayette zikredilmiş olup, Mii'nıinun süresindeki şu ayetler de bunlar arasındadır: "Sanıyorlar mı ki. onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, on­lar isin farkına varmıyorlar"(Mü'mimin, 55-56). Meryem sûresinin 73. ayeti de bu sû­reden önce ayetin tefsiri akışı içerisinde açıkladığımız gibi aynı anlamı içermektedir. Kafirlerin dünyada faydalandıkları şeyler daha önce tefsirleri geçen A'raf 182-183, Ka-İeııı 44-45. ayetlerinde de belirtildiği üzere mühlet verme süre tanıma kabilindedir.

"Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya ha­varinin çekiciliğine gözlerini dikme" ayelindcki hitap her ne kadar Peygamber (s)'e ait olsa da. mü'minlcrin İmamı ve önderi olması itibariyle bütün müslümanlara yönelik önemli talimatlar yer alıyor. Dünya hayatının lüks nimetlerinden faydalanma imkanı ve sebepleri küfür ve imanla veyahut da bunlardan herhangi birine bağlanmakla ilişkili de­ğildir. Dünyada önemli olan nefsin mutluluğu akim sakin ve rahatlığıdır. Bu da dünyayı en büyük hedef yapmaya engel olan muttaki mü'minin imanıyla gerçekleşebilir. Bu i-man insana meşru hayat sebeplerini, bir olan Allah'a dayanmayı. Allah'ın sınırlarını gö­zetmeyi. Allah'a ve insanlara karşı sorumlulukları en güzel bir biçimde yerine getirmeyi kolaylaştırır. Özellikle dünya hayatına ve onun çoğu arzularına dalma, acılara ve sıkın­tılara sebep olarak kaygı ve umutsuzluk yaratır. İşte ayetler bütün bunlara değinerek psikolojik tedaviyi öneriyor. [98]

 

133- Bir de (Kafirler) "O bize Rabbinden bir ayet getirse ya!""[99] dediler. Acaba bunlara evvelki kitaplarda bulunan beyyine gelmedi mi ki?

134- Eğer biz onları bundan önce azapla helak etmiş olsay­dık "Ey Rabbimiz ne olurdu bize bir peygamber göndersey-din de rezil rüsvay olmadan ayetlerine uysaydık" derlerdi. 135- De ki: "Herkes gözetlemekte'[100]'. Sizde gözetleyin ba­kalım. Doğru yolun sahipleri kimlermiş, hidayete erenler kİmlermiş yakında bileceksiniz."[101]

 

Birinci ayette Peygamber (s)'in kendi risaletine işaret edecek, doğrulayacak bir ayeti Rabbi tarafından getirmesine yönelik kafirlerin meydan okuyuşları hikaye ediliyor. Ayet unların bu tavırlarına kınama .şeklinde cevap vererek. Kur'an'da gelen temel ilke ve prensiplerin daha önce nazil olan kilaplardakilerle mutabık olduğunu belirtiyor ve onla­ra: Bu beyyincler ikna olmanız ve delil bulmanız için yetmiyor mu? diye soru yönelti­yor. Görüldüğü gibi burada, delil olarak bunlar size yeter, anlamı çıkıyor.

İkinci ayette ise suç ve küfürlerinden dolayı kafirlerin azabının ertelenmesinin sebe­biyle ilgili olarak Rabbani bir açıklama yapılıyor. Kafirlerin Allah'a ileride söyleşi bir itirazı yapabilecekleri belirtiliyor: Ey Rabbimiz ne olurdu bize bir peygamber gonder-seydin de rezil ve riisvay olmadan ona uyup hidayeti bulsaydık. Ayeite onların böylesi bir olası itirazına sert bir cevap veriliyor. Hiç kuşkusuz Allahu Tcala onların ellerinde hüccet kalmaması için kendilerine peygamberler göndermiştir. Eğer Allah'ın azabı ve cezası peygamberi yalanlamalarından ötürü onlara dokunursa artık onlar bunu haketmiş demektir. Ayetin ruhu, Kiir'art'ın insanlar uyarılmadan, korkutulmadan hayra ve hakka çağrılmadan küfre girerlerse, suç islerse, hak yoldan çıkarlarsa ve görevlerini yapmaz­larsa: delil getireceklerini onayladığını gösteriyor. Aynı .şekilde ayet. insanın seçme yete­neğine ve seçme yeteneğine uygun bir şekilde sonuçlarına katlanacaklarına dair Kur'anî ilkeyi içeriyor. Bunun için Rabbani hikmet, Allah'a çağıracak, iyi ve kötü yolları ortaya koyacak peygamberler göndermeyi zorunlu kılmıştır. Tâ ki hak üzere giden ve kurtulan delil üzere olsun. Nisa sûresinde şöyle buyruluyor: "Müjde/evici ve sakındmcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahane­leri olmasın!. Allah izzet ve hikmet sahihidir" (Nisa. 166). Benzeri bir ayet de şudur: "Kİm hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği iein seçmiş olur; kimden doğru­luktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz. bir peygamber göndermedikçe azap edecek değiliz" (İsıa, Üçüncü aycite de. Peygamber (s)'e, kafirleri beklemelerini, kendisinin de onlarla be­raber beklemekte olduğunu, her bekleyenin de bir gözeticisi bulunduğunu, insanların yakında kimin hak, kimin hidayet üzere olduğunu bileceklerini ilan etmesi emrediliyor. Ayetle kafirlere Rabbani bir tehdit yapılıyor milslümanlara ise güven veriliyor. Zira on­lar sapıklık üzerine olduklarını görecekler. Müslümanlar da hidayci üzere olduklarını göreceklerdir. [102]

 

Sonuç

 

Müfessirlcr bu ayetlerin nazil oluşuna uygun bir rivayet nakletmemişlerdir. Ayetle­rin önceki siyakla bağlantılı ve devamı niteliğinde olduğu görülmüştür. 133, ayetteki "Kâlû" kelimesindeki zamir, önceki ayetlerde bahis konusu olan kafirlere dönmektedir.

Özellikle son ayet genelde süre için özelde ise kafirlerin konumları ve meydan oku­yuşları ile bağlantılı olan siyak için güçlü bir kapanış oİarak gelmiştir. Adeta kafirler, meydan okuyuş yoluyla söylediklerini söylediler, karşılarında da kendilerine cevap ve­ren ayetleri buldular. Bu tür yöntemler kimi sûrelerin kapanışında tekrarlanmıştır. Ör­nekleri daha önce geçti ve biz bunlara dikkal çektik.

Kuran üzerine bir ayet getirmenin imkansız olduğuna dair kafirlerin meydan oku­yuşlarına verilen cevap, Kur'anda bulunanların önceki kitaplarda yer alanlarla benzer­likler taşıması, hakka ve ona tabi olmaya istekli olanlar için Kur'an'da bulunanların yc-terli olduğu konusunda daha önce açıkladığımız. Müddcsir sûresinde detaylar anlatıl­maktadır. Burada başka bîr yorumu gerekli görmüyor, sadece şuna dikkat çekmek isti­yoruz: Birinci ayetin ibaresi Arapların. Allahu Teala'yi, Allah'ın peygamber gönderme adetini ve kendilerine kitap gönderilmesini inkâr etmediklerini ifade ediyor. Onlar sade­ce Peygamber (s)'in nübüvvetinin doğruluğunu şahsi olarak inkar ediyorlardı. Bundan dolayı ona iftira ederek kahinlik, yalancılık, sihirbazlık, şairlikle suçluyorlardı. Kafirle­rin içinde bulundukları bu durum Kur'an'ın çeşitli ayetlerinde anlatılmaktadır. İşte Ka-sas sûresinin şu ayetleri de benzer konumdadır: "Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber göndersey-din de. ayetlerine uysak ve mü'mirilerden olsaydık! diyecek olmasalardı. Fakat onlara tarafımızdan o hak gelince 'Musa'ya verilen (mucizeleri gibi ona da verilmeli değil miydi'-'' dediler. Peki. daha önce Musa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi?. 'Birbiri­ni destekleyen iki sihir!' demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz hiçbirine inanmı­yoruz" (Kasas, 47-48). Kur'an'ın meydan okuyuşlara cevap vermesi güçlü bir yöntem türüdür. Kafirler mucize veya delil istiyorlar; Kuran ise Muhammedi davetin ilkeleri­nin kafirlerin de onaylayıp, kaynak kabul ettiği önceki kitapların, asaletlerin ilkeleriyle mutabık oluşunu delil ve muzice sayıyor. Kur'an onlara seslenerek: Bu hakkı ve haki-kalı isteyenler için yeterlidir, diyor. Çünkü bir olan Allah'a davet, salih amel, iyi ahlâk, günah, sapıklık ve fuhşiyatlan sakınmak için mucizeye gerek yoktur. Bu yöntem daha önceden de açıkladığımız gibi kafirlerin ayet istemlerine karşı, cevap olarak Kur'an'da oldukça çok tekrarlanmıştır. [103]

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/159.

[2] Li Teşgâ Acı çekmek, zorluk çekmek için.

[3] es-Serâ Toprak anlamına gelir. Ayette kasdedilcn anlamı ise an­laşıldığı kadar yerin altıdır.

[4] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/160-161.

[5] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Bagavi. Tabersi, Hazin Tefsirleri.

[6] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/161-162.

[7] Enesm Nârenj Ateş gördüm ve ona yaklaştım.

[8]Kabesin Meşale ya da ateşten bir parça.

[9] Ecidu ale'n Nâri Huda Onun yanında yolumuzu bulmaya ve yolculuğumu kolaylaştırmaya yardımcı olacak bir şey bulurum.

[10] Tura Bu kelimeyle ilgili çeşitli açıklamalar olup bize göre en uygunu Musa (a)'nın ateş gördüğü bir vadinin adıdır. Bu vadi Ahd-i Ka­dim'de varid olduğu üzere Tûr-i Sina'da Hureyb dağının yakınlarında bir yerdir.

[11] Fela Yesıtddenneke Seni çevirmesin, meşgul etmesin.

[12] Terdâ Helak olmak. Eğer "Tetereddâ" olarak alırsak zamir Hz.Musa (a)'ya döner. "Tereddâ" alınırsa Musa (a)'ya inanmayan ve hcvasina uyan kimseler maksut! olur. İki ihtimal de mümkündür. Buradaki zamirin iki yere dönmesi muhtemeldir. Birinci olarak Musa (a)'ya, ikinci olarak da Musa (a) "ya inanmayan ve hevasma uyan kimseye.

[13] Ehuşşu Değnek ile yapraklan yere düşürüyorum.

[14] Meârib "Me'reb"in çoğulu olup ihtiyaç anlamına gelir.

[15] Tes'â Sürünen, koşan.

[16] Se nuiduhâ siretehâ'l u'lâ Âsâyı Önce olduğu hale tekrar çevireceğiz.

[17] Cenaheke Yanına, cebine, koltuğunun altına.

[18] Beydâ min gayri sûin Kusursuz, hastalıksız beyaz.

[19] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/164.

[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/164-165.

[21] Uhlul Ukdeten M in Lisânı Dilimden bağı çöz. Bir rivayete göre Musa (a)'nın dili peltekti.

[22] Yefkahû Anlasınlar.

[23] Ezrî Arkamı ya da işimi güçlendir.

[24] et-Tahût Kafes yada sandıktan kinayedir. Musa (a) annesi ta­rafından denize atıldığı zaman buna konmuştu.

[25] el-Yenımi Su, deniz yada nehir anlamına gelir.

[26] Li Tesnaa âla Aynî Kontrol ve gözetimim altında yetişmen için.

[27] Yekjüluhu Sevgi ve emzirmesini üstlenir.

[28] Pcteımâke Futûne İyiden iyiye denedik ya da zorluk arka­sına zorluktan kurtardık.

[29] Sümme Ci'te Alâ Kaderin Sonra gelmen için belirle­nen vakitte geldin.

[30] Istena'tuke li-Nefsi Sana istediğim görevi yapman için seni seçtim ya da seni ona hazırladım.

[31] Velâ Tehlye Küsur etmeyin, ihmal etmeyin.

[32] Yefrutu Aleyna Bize eza vermek için acele etmesinde, aşı­rı gitmesinde.

[33] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/168.

[34] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/168-169.

[35] A'ta külle şeyin halkehu sümme hedâ Ya­rattığı herşeye, nevi gereği sıfatını, içgüdüsünü, kanununu ve kabiliyetini verdi.

[36] Ma Belu'l Kuruni't Ulâ Önceki ümmetlere ne oldu?

[37] Fi kitabin lâ yedilin Rabbi velâ yensâ Allah'ın ilmi asla sapmaz, gaflete düşmez, ihmal etmez, hiçbir şeyi unutmaz.

[38] Mehclen Dolaşmaya ûygün bir halde döşenmiştir.

[39] Ezvâcen min nebatin şettâ Çeşitli sınıf ve türde.

[40] Mekânen suva Her iki faraf içinde eşitliğin ve adaletin ol­duğu denk bir yer.

[41] Yevmu'z zineti İnsanların süslendiği bayram günü.

[42] Yuhşeru Toplanır.

[43] Yushîtekum Sizi helale eder, kökünüzü kazır.

[44] Fe tenâzeû emrehum heynehum ev eserrû'n necvâ Bunun üzerine aralarında gizli olarak durumlarını tartıştılar.

[45] Tarikatukumu’l Müslâ Seçkin yolunuz, örnek yolunuz.

[46] Hâzani te Sahirani 'İnne' edatının çeşitli te­villerinden dolayı bu cümle farklı biçimlerde okunmuştur. Bu durum mü-'mirtlerin annesi Hz. Aişe'nin; "Bu biçimde olması katiplerin hatası" şeklin­deki rivayetine kadar ulaşmıştır. Cümlenin anlamı apaçık olup şu kasdedii-miştir. "Bu ikisi ancak sihirbazdır" veya "Bu ikisi sihirbazın dışında başka birşey değildir."

[47] Ecmeû keydekum Meseleyi birbirinizlc dayanışarak iyice düşününüz.

[48] Meni’s ta'la Düşmanına üstün olan galip gelen.

[49] Fe evcese Duydu, hissetti.

[50] Telkaf  Telkaf, asıl itibariyle hızlıca alma, çarpma anlamında olup burada ise yutma anlamına geliyor.

[51] Le ükattianne eydiyekum ve erculekum min hilaf in Yani çaprazlama keseceğim. Sağ elle sol ayağı, sol elle sağ ayağı keseceğim.

[52] Cuzui'n nakli "Cuzu"i dal demektir. Hurma dalına.

[53] Len ııu'sireke): Seni seçmeyeceğiz, tercih etmeyeceğiz.

[54] Fakdi ma ente kadı Hükmetmek istediğin şeyle hükmel, yada yapmak istediğin şeyi yap.

[55] İnnemâ takdi hezihi'l hayate'd dünya Senin bizim üzerimizdeki hükmün ve yargın sadece ve sadece bu dünyaya mahsustur.

[56] Dereken Yetişmesinden korkmadan.

[57] YebeSen Su bulunnıayan kürû bif yol.

[58] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/175.

[59] Hevâ Düştü ve helak oldu.

[60] Ma A'çeLeke an kavmİke  Seni kavmini lerkettirme-ye ve acele olarak gelmeye iten şey nedir?

[61] Ala isrî İzimi takip etme, arkamdan gelme.

[62] Fettennâ kavmeke Kavmini denedik.

[63] Esife Kızgın ve üzgün olarak.

[64] Ma ahlafna mevideke milkınâ ve lakinne hummilnâ evzâren miti zineti'l kavmi fe kazefnaha Bu cümlede yaptıklarından dolayı Musa (a);ya mazeret sunma sözkonusudur. Nitekim Musa'ya şöyle diyorlar: Şüphesiz biz, onun bize yaptığını yapmadık. Sadece onun kavminin zilletlerinden almıştık, yü­künden kurtulmak için onları ateşe attık.

[65] Lem terkup kavli Sözüme itaat etmedin veya onu gözet­medin veyahutta benden bîr işaret beklemedin.

[66] Basarın hima lem yubsiru bihi Onların bilme­diklerini bildim ya da onların görmediklerini gördüm.

[67] Sevellet li nefsi Nefsime hoş göründü.

[68] Le nensifennehu Onu parçalayıp fırlatacağız.

[69] Bkz. Taberi, İbn Kesir, Begavi, Hazin ve Tabersi Tefsirleri.

[70] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/178-180.

[71] Zurkan Bir rivayete göre kör olarak, bir rivayete göre susuz ola­rak ve bir rivayete göre de korku ve panikten dolayı gözlerin vasfedilmesidir.

[72] Yetehafetune heynehum Kendi aralarında gizli gizli ko­nuşma yaparlar.

[73] Emselühum tarikaten En adil ve en akıllı olanları.

[74] Ka'en safsaten Dümdüz, bomboş, sade.

[75] Ivace Burada bomboş engelsiz, düz anlamlarına gelir.

[76] Emte Çıkıntı, yokuş anlamına gelir.

[77]Yettebiune'd Daiye La ivece lehu Davetçiye biç karşı çıkmadan, sorun çıkarmadan, itirazsız uyacaklar.

[78] el-Kayyum Yaratma ve kâinatı idare etme üzerine daima kaim­dir.

[79] Anet Boyun eğme, bükme.

[80] Zulmen Bu kelime ili. ayette zülüm işleme 112. ayette ise ek­siltme, azaltma anlamına gelir.

[81] Hedmen Zayi edilme çiğnenme.

[82] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/182-183.

[83] Yukda Ileyke vahyuhu Sana vahyinin tamamlanması ve bitmesi. Bu anlam Bakara süresindeki (fc izâ kadaytüm menâsikü'küm) ayetinde de vardır. Yani mcna.sikinizi tamamlayınca, sona erdirince.

[84] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/184.

[85] Ahidna ilâ Âdem O'na vasiyet ettik, emir verdik, O'ndan ahit aldık, anlamlarına gelir.

[86] Azmenj Sebat, güç, gayret anlamına gelir!

[87] Vela tadhâ Günün başlangıcında güneşin parıltısıyla karşı karşıya gelmeme ve eza görmemeden kinayedir.

[88] Şeceretil huld Hayatta seni ebedi kılacak ağaç.

[89] La yubla Kaybolmaz, sonbulmaz.

[90] Gava Allah'ın emrine karşı çıktı ya da şeytanın vesvesesine ku­lak vererek azgınlığa meyletti.

[91] İctebahu Ona acıdı ve onu seçti.

[92] Danka Darlık;

[93] Eşrefe Burada sapıklık ve inkârda haddi aşma anlamındadır.

[94] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/186-187.

[95] Efelem yehdi lehum Onlara açıklanmadı mı? Ya da, Onlar için ortaya konmadı mı? Veyahut da, onları hidayete erdirmedi mi, ikna et­medi mi?

[96] Bkz. Taberi, İbn Kesir. Tabersı. Hazin Tefsirleri.

[97] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/188-189.

[98] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/190-191.

[99] Âyet Burada delil ve mucize anlamındadır.

[100] Muterabbas Bekleyen, gözetleyen

[101] es-Sevâ İnişi ve çıkışı olmayan dosdoğru yol.

[102] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/192.

[103] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/193.