"Şuara suresi"; Şairler suresi demektir. 224. ayetinde
şairlerin iyileri ve kötülerinden bahsettiği için bu adı almıştır. Mekke'de
nazil olmuştur. 227 ayetten meydana gelir.[1]
1-
Ta-Sin-Mim.
Bu sureye besmeleden
sonra üç harfle başlanıyor: "Ta, sin, mim" Kur'an'da
bazı surelerde görüldüğü gibi, bu sureye de bu harflerle başlanıyor. Allah
(c.c.) şunu demek istemektedir. Bu Kur'an'ı Kerim
Arap dili ile indirilmiştir ve şu harflerden meydana gelmektedir. Bu Kur'an Peygamberin uydurduğu birşey
diyorsanız, buyurun Arapçayı da biliyorsunuz, buyrun bir Kur'an da veya bunun
bir benzerini de siz yapınız. Bunlar müfessirlerin fikirleridir ki bizde onlar
gibi Allah-ü Alem diyoruz ve tefsirimize geçiyoruz.[2]
2- Bunlar
apaçık açıklayan kitabın ayetleridir.
Anlaşılması zor
değildir, kim okursa mutlaka kendisinden birşeyler
bulur. Bunlar Peygamberin kendi sözü değildir. Yani dinlerken bunları düşünerek
dinleyeceğiz. Çünkü sözler de sahibine göre değer kazanır. Çünkü sözün
doğruluğu kadar sözü uygulayabilen bir zat söylemektedir bu sözleri.
Bu tefsirini yapmaya
çalışacağımız sureler Mekke'de nazil olan sureler. Yani Müslümanlar henüz çok
güçlü değiller. Yeni yeni iman edenler var, çeşitli
kesimlerden insanlar ve özellikle de gençler İslâm'a geliyorlar.
Bu bize şunu
gösteriyor, demekki toplumda İslâm'a en çabuk uyum
sağlayacak olanlar gençlerdir. Çünkü az bozulmuşlardır da ondan.
Ama Allah'ın seçtiği bir
adam 40 yaşına geldiği zaman, onlara İslâmı tebliğ
ederken Dünya'da İran ve Bizans İmparatorluğu var, ki onlar o zamanın en güçlü
devletleri. Birde Mekke devleti vardı. Özellikle çıkar çevreleri Efendimiz
(s.a.v.)'in karşısına dikiliyorlar ve onun sesini daha doğmadan boğmak
istiyorlar.
Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)'de tebliğinin bütün insanlara ulaşması için gecesini gündüzüne
katıyor. "Müddesir" ve "Müzemmil" surelerinde anlatıldığı gibi; Peygamber
Efendimiz gece yarıları kalkıp plan kuruyor ve geceden kurduğu planları
gündüzden uyguluyordu.[3]
3-
(Kafirler) iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.
Yani öylesine çok
düşünüyor, fedakarlıklar yapıyorsun ki, İslam'ın anlatılması için öylesine
çalıştığın halde insanlar senin dediğine gelmiyorlar, Allah (c.c.)
"Cehennem'e gidiyorlar diye neredeyse kendini helak ediyorsun,
edecektin." buyuruyor.
Fetih suresinde ikinci
ayette Peygamber efendimiz (s.a.v.)'m geçmiş ve gelecek günahlarının
affedildiğini bildiriyor. Buna rağmen efendimiz gece ve gündüz İslam'ın hakim
olması, küfrün kalkması ve insanların Cennet'e doğru koşması için çalışıyor,
çabalıyor.
Bizlerde onun ümmeti
olarak onun gibi canımızı dişimize takarak aklı, mevki, diploma gücü ve diğer
maddi manevi güçlerle çalışmalı ve bu dinin yayılması için gayret sarfetmeliyiz.
Yani Allah (c.c.)
bizlere diyorki sizin peygamberiniz böylesine kendisini
helak edecek derecede çalıştı. Başarısızını kaldı? Hayır! 13 sene sonra
devletini kurdu ve bundan sonra da İran ve Bizans İmparatorluklarına ordular
göndermeye başladı.
Allah (c.c.) devam
ediyor. Hani bazen bizim bile düşündüğümüz şeyler oluyor. Mesela diyoruzki; yahu mademki Allah (c.c.) vardır bu kafirlerin
gözlerini kör ediverse bak o zaman nasıl imana gelirler. Allah (c.c.) da buyuruyorki:[4]
4- Eğer
dilesek üzerlerine gökden bir mucize indiririzde boyunları ona eğilir kalır.
Allah (c.c), imanda
"iztirari" iman istemiyor,
"ihtiyari" iman istiyor. Gönülden iman etmek gerekiyor. Onun için
"dinde zorlama yoktur" buyurmuş Rabbim (Bakara 256).
Çünkü, iman da, küfür
de gönülle olan bir iştir. Gönülle ilgili işlerde tabancanın işi yoktur. Hani
ne demişler "gönül ferman dinlemez" Allah (c.c.) bizden zorlama değil
de gerçekleri anlatma istiyor. Ama sadece anlatma yeterli değil tabii, aynı
zamanda fiilen tatbik istiyor Allah (c.c).[5]
5- Rahmandan
onlara gelen her yeni zikirden yüz çevirirler.
6- Şüphesiz
yalanladılar. Yakında alay ettiklerinin haberleri onlara gelecektir.
7- Yeryüzüne
bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nicelerini bitirdik.
Kur'an ayetleri ile tabiat ayetleri birlikde
sunuluyor. Kur'an'ı indiren Allah(cc),
çiçekleri de yaratıyor. Kafirler tabiattan gelen nimetlerden yüz çevirmiyorlar
ama ardarda gelen Kur'an
ayetlerinden yüz çeviriyorlar. Halbuki dünya nimetleri belirli bir zamanda
ölünceye kadar fayda verir. Kur'an ayetleri ise iki
dünyada da fayda verir.[6]
8- Şüphesiz
bunlarda (Allah'ın birliğine) delil vardır. Bir çoğu iman edici değildir.
9- Şüphesiz
Rabbin Azizdir, Rahimdir.
Rahmet, merhamet
aslında güçlü insanda daha değerlidir. Peygamber Efendimiz buyururki
"Gerçek pehlivan, bir insana kızmışken ve ona da gücü yeterken, onu
affedendir." Yani güçlü iken affetmek asıl fazilet.[7]
10- Hani,
Rabbin Musa'ya: "Zalimler toplumuna git" diye seslen mişti.
11-
"Firavunun kavmine" (git) (Allah'dan) onlar
sakınmazlar mı?"
12- (Musa) dediki: "Rabbinı, beni
yalanlamalarından korkuyorum."
13-
"Göğsüm daralıyor, dilim tutuluyor. Onun için Harun'a da elçilik
ver."
14-
"Benim onlara karşı bir günahım da var. Beni öldürmelerinden
korkuyorum."
Dikkat edin Rabbim burada
Musa (a.s.)'a; "Git şu zalim topluluğa" diyor. Peygamberimiz
(s.a.v.)'de Mekke'de İslam'ı tebliğ ederken dua ediyor ve diyorki;
"Ya Rabbi Ömer veya Ebu
Cehil'in ikisinden birinin Müslüman olmasını istiyorum Ya
Rabbi!"
Niye bu ikisinden
birisi? Çünkü onlar o zamanın toplumunda, parlamentosunda parlamenter ve
devlet yöneticisi olmakla birlikte yeraltı dünyasının da babalarıdır. Birisi
yani Ebu Cehil kadın ticareti yapıyor. Bunların
İslam'a girmesiyle birçok insan da İslam'a girer. Çünkü birçok insan onların
hayranı. Parayı ellerinde tuttukları için de birçok insan onlardan korkmakta,
gene birçok insanda onların aklına ve diline güvenmektedir.
Bunun için
peygamberimiz onlardan hiç değilse birinin Müslüman olmasını istiyor. Çünkü
onların Müslüman olmasıyla birlikte aynı zamanda onların zulmü mazlumların
üzerinden kalkacaktır.
Şimdi bizde bugün
insanlara İslam'ı götürürken ilk olarak hedefimiz insanlık olacaktır. Çünkü bu
din bütün insanlara indirilmiştir.
Rabbim o zamanın en
büyük ve en güçlü kralı olan Firavun'a Musa (a.s.)'ı gönderiyor, fakat Musa
(a.s.) "Ya Rabbi beni yalanlamalarından
korkarım. Ya Rabbi benim gönlüm daralır, dilim
dönmez, kar&eşimi de Peygamber olarak görevlendir Ya
Rabbi." diyor.
Peki niçin Musa
(a.s.)'ın dili tutulur, gönlü daralır? Çünkü
"onlara karşı benim yaptığım bir hata vardır, o suçtan dolayı beni
Öldürmelerinden korkarım. " diyor (O suç da bir başka ayeti kerimede
belirtildiğine göre) Musa (a.s.) daha Peygamber değilken, Yahudilerden bir
delikanlı ile Kıptilerden biri kavga ederken Musa (a.s.) Yahudiye
yardım etmek için varıyor ve bir yumrukla Kıptiyi
öldürüyor. Bunun üzerine ağır bir ceza ile cezalandırılacağını bilen Musa
(a.s.) şehirden kaçıyor ve 10 seneye yakın Mısır'ın dışında kalıyor."[8]
Allah (c.c.)burada şuna
dikkat çekiyor: "Eğer içimizde bir suçluluk psikolojisi olacak olursa,
dilimiz tutulur, göğsümüz daralır. Allah (c.c.) bir ayetinde de; "İman
ediyorsanız en üstün sizsiniz." buyuruyor.
Demekki bundan sonra şu İstanbul şehrinde yürürken şunu
hissedeceksiniz: Bu mülk Allah'ındır. Bende Mü'minim,
öyleyse buranın yerlisi ve sahibiyim. İman etmeyenler ise ya
işgalcidirler veya Müslümanın himayesine girmiş zimmidir. İşgalci ile yerlinin haleti ruhiyesi
ise ayrı ayrıdır. Çünkü haklı olan daima iç dünyasında güçlüdür. Sizde yüksek
makamdaki bir adamın yanına bile varırken eğer o adam iman etmiyorsa, o adamı
orada işgalci olarak gören. İşgalciyi çıkartmak zorundasınız. Bu mülk
Allah'ın, siz de onun temsilcisisiniz. Bunu unutmayın ve tatbik etmeye
çalışalım,[9]
15- (Allah) dediki: "Hayır. İkiniz ayetlerimizle gidin. Biz
sizinle beraber dinleyiciyiz."
Yani Rabbim o zamanın
en güçlü imparatoruna, o imparatorki Mısır'daki
ehramların yapılması için 30 sene devamlı bu ihramların yapılması için
zulmetmiştir ve bu 30 senede o ehramların yapılması için 100.000 köle ölmüştür
yani o eserler zulüm ve insan kanı üzerinde yükselmiştir. İşte Rabbimde bu iki
peygamberi böyle bir zalime gönderirken diyorki
gidin korkmayın ben sizinle birlikteyim, bana güvenin.[10]
16- Firavuna
gidin ve deyin: "Biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz"
Hani "elçiye
zeval olmaz" sözü vardır Türkçede, Bu
Peygamberde demek istiyorki- biz sadece bir elçiyiz,
dolayısıyla bizim şimdi sana söyleyeceklerimiz bizim sözlerimiz veya fikrimiz
değildir. Seni yaratan, insanları yaratan, çiçekleri, böcekleri donatan Rabbim
bizi sana gönderdi. Bunun faydası nedir? Eğer tebliğ ettiğiniz şey kendinizden
olursa, bu tebliğiniz karşı taraftan ilgi görmeyebilir. Adam size, hadi lan sende benim gibi bir adamsın diyebilir, veya onun aklı
sizin aklınızdan daha üstündür. Yağmur yağarken elbisesi ıslanan kişi kimseye
kızmaz. Ama elbisesi ıslak bir adamın üzerine bir bardak su dökseniz kızar.
Onun için bizlerde Rabbimizin dinini onun düzenini tebliğ ettiğimizi
söylemeliyiz, saf İslam'ı anlatmalıyız, hidayet Rabbimden.[11]
17-“İsrailoğullarını bizimle gönder.”
18-
(Firavun) dediki: "Biz seni içimizde bir çocuk
olarak büyütmedik mi? Ömrüyün birçok senesinde
içimizde kalmadın mı?"
19-
"Yaptığın o (kötü) işide yaptın. Sen nankörlendensin."
20- (Musa) dediki: "Onu yaptığımda dalâlette olanlardandım."
21-
"Sizden korkunca, aranızdan kaçtım. Rabbim bana hükmü bağışladı ve beni
peygamber kıldı."
22-
"Başıma kaktığın o nimet ise İsrail oğullarınım köleleştirmen sebebiyle
(elde ettiklerin) dir."
Musa ve Harun (a.s.)
tekliflerini Firavun'a bildiriyorlar: Bizimle beraber İsrailoğullarını
gönder (şehirden hicretlerine müsaade et) Firavun diyorki:
Seni biz evlat olarak avutup terbiye etmedik mi (böyle iken senin şimdi bu
yaptığın ne?" Yıllarca senin ömrün bizim aramızda geçmedi
mi?" Bugünde yüksek makama gelip de Müslümanca
faaliyet yaptığı anlaşılan kişilere daha yüksek mevkideki insanlar "Ulan
biz seni bu makamlara bunun için mi getirdik, Müslümanlarla birlik olasın diye
mi getirdik, yazıklar olsun bu memleketin, milletin sana yaptıkları, eline
dizine dursun" deniliyor, demekki mantık aynı
mantıktır.
Günümüzde televizyon
ekranından dinime saldıranlar ekrandan kafesde bir
kuş gibi gösterdikleri Müslümana "bak biz
ekranlarımızı sanada açtık ötebiliyorsun"
diyorlar. Bunlar yolcunun devesini zorla aldıktan sonra, kesip yedikten sonra
artığından mal sahibinede vererek "bak ne kadar
cömertiz, senin karnımda biz doyurduk" diyen eşkiya
gibiler.
"Sen (Peygamber
olmadığın bu dönemde) yapacağını yaptın (ve bir adamı öldürdün). (Musa) Dediki: Ben daha o zaman Peygamber değildim, yolumu
bulamamıştım (öyle bir zamanda yapmıştım bu işi) Sizden korktuğumdan dolayı da
buradan kaçtım. Ve Rabbim bana hükmünü (Tevrat'ı) verdi ve beni Peygamberlerden
kıldı. Senin benim başıma kaktığın nimete gelince karşılığında Beni İsrail'i
köle yapmanız kaydı şartıyla yaptığınız tüm bu iyilikleri" Yani binlerce
insanı kendinize köle yaptınız ama farkına varmadan o kölelerden bir tanesini
de sarayınızda besleyip büyüttünüz. Yani Rabbim burada şuna dikkat çekiyor:
Evet bir insan kendini düşünür, bu fıtridir ama bunu yanında insanın halkını da
düşünmesi gerekiyor. Yani evet bana büyük nimetler, büyük imkanlar verdin ama
kavmimi köleleştirdin.[12]
23- Firavun dediki: "Alemlerin Rabbi nedir?"
24- (Musa)
"Göklerin, yerin ve ikisi arasindakilerin
Rabbidir. Eğer yakinen bilirseniz" dedi.
25-
(Firavun) çevresindekilere "işitmiyormusunuz?"
dedi.
26- (Musa):
"O sizin Rabbiniz ve sizden önceki babalarınizında
Rabbidir" dedi.
27-
(Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz şüphesiz delidir" dedi.
Bizde de aynısı
yapılır. Filan vaiz efendi filan yerde bir İslam'ı gerçeği söyler, gazeteler
bunu alır ve baş sayfaya koyarak yahu duyuyor-musunuz bunu, şu kadar insana
bunları söylüyor? İşte Firavun'un devamı olanlar böyle söylüyorlar. Buna
karşılık "Musa dediki: Sizin de sizin babalarınızında Rabbidir. (Firayun'un
Musa (a.s.)'a diyecek lafı kalmayınca) dedi ki: Size elçi olarak gönderilen bu
adam (varya, sakın onu dinlemeyin çünkü o) ancak bir
delidir." Dikkat ederseniz Peygamberimize de böyle söylenmişti. Firavun da
Ebu Cehil de biliyorduk! bu peygamberler deli
değillerdi. Ama onlar sunuda biliyorlardıki insanlar
genelde delilerin sözlerine kulak vermezler. Günümüzde de bu böyledir. İslami hizmeti olanları önce hapse atıyorlar sonrada deli
hapishanesine gönderiyorlar, ondan sonra da adam bas bas
bağırsa da kimse dinlemiyor.[13]
28- (Musa):
"O, doğunun, batının ve ikisi arasındakiler in Rabbidir. Eğer akıl
ederseniz" dedi.
29-
(Firavun) dediki: "Eğer benden başka ilah
edinirsen muhakkak seni hapse atılanlardan kılacağını."
30-
(Musa)" Sana apaçık birşey getirsemdemi?"
dedi.
31- Firavun:
"Eğer doğru söyleyenlerdensen onu getir" dedi.
32- Bunun
üzerine (Musa) asasını bıraktı. Birde baktıki o
apaçık bir ejderha oluverdi.
33- (Musa)
elini çıkardı, bakanlara bembeyaz oluverdi.
34-
(Firavun) çevresindeki ileri gelenlere "şüphesiz bu bilgin bir sihirbazdır"
dedi.
35-
"Sihriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?"
36- Dedilerki: "Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere
toplayıcılar gönder."
37-
"Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler."
38-
Sihirbazlar belli bir günde belirli bir vakitte toplandılar.
39-
İnsanlara "Sizde toplanırmısımz?" denildi.
40-
"Eğer onlar (sihirbazlar), (Musa'ya) galip gelirlerse umulurki
biz de sihirbazlara uyarız."
41-
Sihirbazlar gelince, Firavuna: "Eğer biz galip gelirsek bize bir ücret
var mı" dediler.
42-
(Firavun): "Evet. Muhakkak siz o zaman yakınlarımdan olacaksınız"
dedi.
43- Musa
onlar: "Ne atacaksanız atın" dedi.
44- İplerini
ve değneklerini attılar ve "Firavunun izzetine yemin ol-sunki muhakkak biz galip geleceğiz" dediler.
45- Musa'da
asasını attı. Birde baktıki onların uydurduklarını
yutmaya başladı.
46- Bunun
üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar.
47-
"Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
48-
"Musa ve Harun'un Rabbine"
49- Firavun:
"Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Şüphesiz o size sihir
öğreten büyüğünüzdür. (Ne yapacağımı) yakında öğreneceksiniz. Elbette
ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi
astıracağım" dedi.
50- (İman
eden sihirbazlar) dedilerki: "Zararı yok. Biz
Rabbimize döneceğiz"
51-
"İlk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin bizim hatalarımızı afvedeceğini umarız.
Tarih boyunca
icraatına güvenemiyenlerin, imanına güvenemiyenle-rin başvurdukları
tek çıkar yol budur: İbrahim (a.s.)'ı ateşe atmak, diğer Peygamberlerin başını
kesmek, hapse atma. Yani ateş, ölüm veya hapis. Ama bunu İslam ve Müslümanlar
yapmaz. îslami bir devlette bir insan Müslüman olmadı
diye hapse atılmaz. Günümüzde ise bunun tam tersi vardır. Yani Firavun ve Nemrud mantığı. "Musa (a.s.) sordu! Ben sana apaçık birşeyle gelmiş olsaydım gene (hapsemi
atacaktın)? Firavun dediki: Eğer doğru söylüyorsan
apaçık birşey getirsene. Musa (a.s.) bu sözler üzerine asasını atıverdi:
Koskocaman bir yılan oluverdi. Sonra elini de çıkardı, eli pırıl pırıl parlıyor. Firavun (baktı ki Musa çok büyük mucizeler
gösteriyor) etrafındakilere dedi ki: Bu gerçekten çok bilinçli bir sihirbaz.
Sihriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor." Bütün şehirlere haber
gönderiliyor, şehirlerin en iyi bilim adamları bir yerde toplansınlar
deniliyor, sonra halk toplanıyor. Bu Firavun ve etrafındakiler toplanan
sihirbazlara diyorlarki "(Siz Musa ile yapacağınız
mücadeleden galip çıkar da benim şerefimi kurtarırsanız) Sizi ben en yakınlarım
yapacağım. Musa onlara (sordu) sizmi önce atacaksınız
(hünerlerinizi) yoksa benmi? Onlar ipler ve
değneklerini Firavunun izzeti ve saltanatı adına diyerek attılar." Hani
biz bir iş yaparken Bismillahirrahmanirrahiym
diyoruz ya onlarda Firavunun izzeti adına diyorlar.
Bugünde filan filan adamın veya rejimin ayakta
kalması adına diyorlar.
"Ardından Musa da
asasını atınca onların uydurduklarını yutuverdi. Birden sihirbazlar secdeye
kapandılar. (Hepsi birden) dediler ki: Alemlerin Rabbine iman ederiz. Musa'nın
ve Harun'un Rabbine iman ederiz." Firavun aslında kendisine iman eden
insanların önünde Musa (a.s.)'ı mağlup etmeyi düşünüyordu ama Rabbim onların
tüm hilelerini ters yüz eti, altüst etti. Ayette "Kötü tuzak sahibini
yakalar" buyuruyor Rabbim.[14] Ve
Firavun'un en fazla güvendiği kişiler olan sihirbazlar iman ediyorlar.
"Firavun dediki: Benden izinsiz iman mı ettiniz? Beni siz oyuna getirdiniz,
siz sihirbazdınız buda demek ki sizin başınız (baş sihirbazı-mz)mış! Ama yakında (başınıza
neler gelecek) göreceksiniz: Sağ elinizi ve sol ayağınızı çarprazlama
kesip, direklere asacağım sizi. Dedilerki: zararı
yok, biz Rabbime doğru zaten döneceğiz, gideceğiz." Mevlana diyorki "Firavunun bilginleri Allah'ın kelamından
yudumla-ymca öylesine hakkın sarhoşu oldular ki,
damgacına aşık oldular".[15] Biz
zaten Rabbimize gidiciyiz diyen bir insanın, böyle bir anlayışa sahip bir
insanı dünyada durduracak bir kuvvet yoktur." (Sihirbazlar devamla dedilerki) biz bu peygambere ilk defa iman etme şerefine
erdik ya, biz Rabbimizden hatalarımızın affını
isteriz.[16]
52- Musa'ya:
"Kullarımı gece yola çıkar, çünkü siz izleneceksiniz" diye vahyettik.
53- Firavuna
şehirlere toplayıcılar gönderdi.
54- (Firavun
dedi) "Şüphesiz bunlar (Allah'ın kulları) azıcık
bir topluluktur."
55-
"Şüphesiz onlar (Allah'ın kulları) bizi kızdırdı" (diyordu).
56-
"Biz hepimiz (Allah'ın kullarına karşı) hazırlıklıyız."
57- Bizde
onları (Firavun ve kavmini) bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
58-
Hazinelerden ve değerli makamlardan (çıkardık).
59- İşte
böylece Beni İsraili (Firavunun) mülküne varis
kıldık.
60- (Firavun
ve adamları) güneş doğarken peşlerine düştü.
61- İki
topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları: "Biz yakalandık"
dediler.
62- (Musa):
"Asla! Şüphesiz Rabbim benimledir. O bana yol gösterecektir."
63- Musa'ya:
"Asanı denize vur" diye vahyettik.
(Vurunca) hemen yarıldı ve her iki tarafı büyük bir dağ gibi oldu.
64- Arkadan
gelenleri (Firavun ve adamlarını) (denize) yaklaştırdık.
65- Musa ve
beraberindekilerin hepsini kurtardık
66- Sonra
arkadan gelenleri batırdık.
67- Şüphesiz
bundada ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
68- Şüphesiz
Rabbin Azizdir, Rahimdir.
Musa'ya vahyettik:
Benim kullarımı geceleyin al ve yola çık, siz takip edileceksiniz. Firavun
bütün şehirlere (insanların toplanması için) münadiler gönderdi. (Bunlar şöyle
bağırıyordu): Bu iman edenler bir avuç insanlardır, onlar bizi kızdırıyorlar,
bizim hepimiz hazır birer kıta olarak onların üstüne hücum etmeye hazırız ve
bir nöbet halinde beklemekteyiz." Bugünde efendim yurdumuzda ve dünya
genelinde bu işe sarılanlar bir avuç insanlar diye bağırıp çağırıyorlar ve diyorlarki bizi de kızdırıyorlar, biz onlara karşı hazır
kıt'a beklemekteyiz. Gene tekrar ediyoruz ki güneşin altında söylenmedik söz
kalmamıştır.
"Biz onları
kaynaklarından ve bahçelerinden çıkarttık (Beni İsrail böylece Musa (a.s.)'a
iman etmekle bazı şeylerden böylece mahrum kalmış oldu) Hazineleri değerli makarr ve mevkileri vardı, onları da bıraktılar. Sonra da
biz onları bu hazinelere ve güzelliklere mirasçı bıraktık." Dünyadaki bir
mevki veya hazine hırs'ndan dolayı İslam'i çalışmalarınızı engellemeyiniz, çünkü, Rezzak-ı
Alem Allah (c.c.)tır.
Harbiye mezunu bir
arkadaşım anlatmıştı; Harbiyede harp tarihi ile ilgili
dersler anlatılır, düşman gücü ve düşmanın nasıl alt edileceğine dair dersler
verilirmiş. Birde bunun dışında, elinizdeki gücü kullandıktan sonra
tesadüflerin de size bezi şeyler bahşedeceğine dair dersler verilir ve dünya
harp tarihinden de buna dair örnekler verilirmiş.
Allah (c.c.) da bu
konuda bize ders verir: Musa (a.s.) ve arkadaşlarının yani kendisine iman eden
Yahudilerin çok az olduğunu ama neticede galip olduklarını anlatır.[17]
69- Onlara
İbrahim'in haberini oku.
70- Hani
babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz" demişti.
71-
(Onlarda) "Biz bir kısım putlara tapınırız ve onlar için ibadete devam
edeceğiz" demişlerdi.
72-
(İbrahim) dediki: "Dua ettiğinizde sizi
duyarlarını?"
73- "Sizefayda veya zarar verebilirlermi?"
74- Dedilerki: "Biz babalarımızı böyle yaparken
bulduk"
75-
(İbrahim) dediki: "Neye taptığınızı gördünüzmü?"
76-
"Siz ve geçmiş babalarınız (neye taptığınızı gör4ünüzmü?)"
77- Onlar
(putlar) benim düşmanı m d ir. Ancak alemlerin Rabbi (dostumdur).
78- Beni
yaratan ve yol gösteren O'dur.
79- Beni
yediren ve içiren O'dur.
"Onlara
İbrahim'in kıssasını anlat" diyor. Niye İbrahim? Biz Hz.
Adem'den Peygamberimize kadar tüm gelmiş geçmiş peygamberlere iman ediyor ve
aralarında ayırım yapmıyoruz. Ama Kur'an'ı Kerim'de
kendisine uymamız istenilen Peygamber İbrahim (a.s.)'dır. Niçin? Bu çeşitli
olaylara ve kıssalara dayanır. Kur'an-ı Kerim'de
"İbrahim Yahudi değildi, Hristiyan da değildi,
hiçbir puta tapınmamış yalnız Allah'a teslim olmuş bir Müslümandır"
(Al-i İmran 67) İbrahim (a.s.) hakkında geleneklerimizde
de çok şeyler anlatılır. "Halil İbrahim sofrası" gibi. Bakara
suresinde Rabbim "Dediler ki Yahudi veya Hristiyan
olun kurtulun."[18]
Bugün batı da aynı şeyi söylemiyor mu? Bize di-yorki
siz batıya kaydolmak istiyorsanız, A.T.'a girmek istiyorsanız, İslam'dan
ayrılmanız gerekmektedir. Biz ne diyelim onlara, "Deki: Gelin hiçbir puta
tapmamış İbrahim'de birleşelim"[19] Niye
İbrahim? Çünkü İbrahim'i Yahudilerde tanır, Hristiyanlar
da tanırlar. Onun içinde Allah (c.c.) o insanlara İbrahim'i anlatmayı istiyor:
"Hani İbrahim (a.s.) babasına ve kavmine siz neye ve kimlere boyun eğer
itaat eder, ibadet yaparsınız? demişti de. Onlar da biz putlara taparız ve
onların etrafında biz itaata, ibadete devam ederiz
demişlerdi." Yani o müşrikler yonttukları taş ve ağaçların canlı
olmadıklarını ve onların bir put olduklarını biliyorlardı. Yani bunların put
olduğu biliniyor ama bu insanları bir arada ve bir amaç için toplamak için birşeye ihtiyaç varki, onun
içinde sizler putları icad etmişsiniz. Bunun için
İbrahim (a.s.) soruyor "Siz çağırsanız bunlar icabet ederlermi,
size fayda veya zarar verebilirlerini bunlar? (deyince) dediler ki: Ne yapalım
babalarımızı böyle yaparken bulduk, (dolayısıyla bizde aynı yola devam
ediyoruz)" Bugün de deniliyorki "vallahi
hocam ne yapalım yani böyle kurulmuş bu düzen, böyle gider. Babalarımız
ağabeylerimiz böyle yaşadı bizde böyle yaşayacağız". "İbrahim (a.s.)
dediki: Siz nereye itaat ettiğinizi görüyormu-sunuz? Bu sizin
tapmakta olduğunuz benim düşmanımdır (bende ona düşmanım) Ancak bana dost olan
Alemlerin Rabbi olan Allah'tır." Burada Rabb-ül Alemin denilirken şu kastediliyor, Allah (c.c.) o putlarında
yaratıcısıdır, ona tapman o insanların da yaratıcısıdır, İbrahim (a.s.)'m da
yaratıcısıdır. Bizde İbrahim (a.s.)'m dininden olduğumuzdan onun
söylediklerinin aynısını söylüyoruz: Bu insanların tapınmakta olduğu kişiler,
gruplar, kuruluşlar bizim düşmanımızd ir, dinimizin düşmanidir, bizde onların düşmanıyız. Ancak Alemlerin Rabbi
olan Allah (c.c.) bizim dostumuzdur. O öyle bir dostturki:
"Beni yaratan ve bana hidayeti veren Ü (ben öyle birine ibadet ve itaat
ediyorum, siz ise kendilerine ve size hiçbir faydası olmayan putlara itaat ve
ibadet ediyorsunuz) Beni doyuran ve sulayan da O'dur." Yaratılışımıza dikkaı çekiliyor, yaratılışımızdan sonra yönetilişimize
dikkat çekiliyor. Yaratıpda başıboş bırakmamıştır
Rabbim. Sonra rızık veren ve beni sulayan da O'dur.
İnsanoğlu yaratıldıktan sonra başıboş bırakılsaydık bugüne kadar gelebilmesi
mümkün değildi. Onun için Peygamber efendimiz "Ya
Rabbi beni bir göz açıp kapayıncaya kadar kendi halime bırakma!" diye dua
ediyor. Bu hem imani konuda kendi haline bırakmama, hemde bedeninin yönetimi kendi haline bırakılmam asıdır.[20]
80-
Hastalandığım zaman şifa veren O'dur.
"Hastalandığımda
şifa veren O" Aslında ayet-i kerimelerin normal seyrine baktığımızda
İbrahim (a.s.) bana hastalığı veren de O'dur, şifayı veren de demesi gerekirdi
ama dememiştir. Bunu dememesi şöyle yorumlanmaktadır. Tabiatta asıl olan
sıhhattir. Dünyaya gelen insanların hemen hepsi sıhhatli olarak dünyaya
gelirler sonradan çevrenin etkisi ile hastalanırlar. Sonradan gelen bu arızi
olaylarda bizlerin de davranışlarımızın etkisi vardır. Ama hastalığı veren
yine Allah (c.c.)'dır. Onun için İbrahim (a.s) hastalandığımda şifayı veren
O'dur" Hadisi şerif gereği "Allah (c.c.) her hastalığın şifasını
yaratmıştır." (Buhari K. Tıb)Yani
hangi hastalık olursa olsun, o hastalığın şifasıda bu
yeryüzündeki petrolünde, çiçeğinde, taşında, dağında mutlaka bulunmaktadır.
Bizlere düşen aramak vede bulmaktır. Bugün sizler
Müslüman olarak tüm insanların gönül doktorlarısınız hepiniz, bu toplumdaki
pisliklerin tedavisi için en çıkar yol, günaha giren insanların acısını
yüreğinizde hissetmenizdir. Eğer bunu hissederseniz tüm tedbirlerin nereden alınacağını
ve nasıl alınacağını bilirsiniz. Yeter ki bu hastalık yüreklerinizde
hissediliversin. Allah (c.c.) o zaman devayı Mü'minin
gönlüne ilettirecektir. Yani yanmak gerekiyor.[21]
81- Beni
öldürecek olan, sonra diriltecek olan O'dur.
82- Kıyamet
gününde hatamı afvetmesini ümit ettiğim O’dur.
Bu putlar sizi
doyurmadığı ve sulamadığı gibi paralarınızdan belli bir kazancıda onları yani
putları yapmak için ve yaptıktan sonra da onlar için harcamaya kullanıyorsunuz,
yani o sizin kazancınızı sömürüyor. Hastalandığınızda size putlar şifa
veremediği gibi putlar sizi öldüremeyeceği gibi diriltemezde. Burada İbrahim
(a.s.)'m meydan okumasını görüyoruz. Yani elinizdeki askeri gücünüze, çok
gelişmiş olun işkence metodlarınıza güvenipde beni susturacağınızı zannetmeyin, beni öldürecek
olan yalnız ve yalnız Allah (c.c.) tır, sonra tekrar diriltecek ve affedeceğini
umduğumda gene O'dur.
Sonra İbrahim (a.s.)
Rabbine yöneliyor ve dua ediyor:[22]
83- Rabbim,
bana hüküm (ilim ve hikmet) ver ve beni salihler
araşma kat
84- Sonra
gelenler arasında bana doğruluk dili kıl. (Geride kalanlara hoş bir şada
bırakayım.)
Biz de Allah'tan bunu
isteyeceğiz bu duayı sık sık yapacağız. Allah (c.c.)
başka bir ayette "Kim bizim yolumuzda cihad
ederse biz ona yollarımızı gösteririz" buyuruyor. Ama dikkat edin yolumuzu
değil de yollarımızı gösteririz, diyor. Demek ki İslâm'a hizmetin yolu bir tane
değildir, bin tane ve daha fazladır. Eğer biz gayret gösterirsek Allah bize
yollarını göstereceğini vaad ediyor. "Beni salih insanlara da katı-ver" Bu iki anlamdadır, birisi
beni bu dünyada salih insanlar arasına katıver,
ikincisi de Ahiret'te de salih
insanlar arasına katıver. Ahiret'te salih insanların arasına katılıp Cennete gitmek dünyada salih insanlarla birlikte olmaya bağlıdır. Salih Arabın dilinde, düzelten kişi manasına geliyor. "Daha
sonra gelenleri benim hakkımda iyi sözler söyleyenlerden eyle." Yani beni
öyle donat, bana öyle özellikler verki benden sonra
gelenler beni iyilikle ve doğrulukla ansınlar. Gerçekten diğer peygamberlere
nazaran içimizde ençok anılan peygamber İbrahim
Peygamberdir. İbrahim (a.s.)'ın ateşe atıldığını ve
onun ateşinin gülistana dönüştüğünü de bilmeyen yoktur.
İbrahim (a.s.) herşeyiyle bizim örneğimiz olduğundan yolunu izlemeye
devam ediyoruz, edeceğiz. O sebeple bizde adımızın iyi ve hayırla anılmasını
sağlamaya gayret etmeliyiz. Bu nasıl olur? Adımızın anılması önemli değil.
Dünya üzerindeki İslami hareketin fevkalade başarılı
olabilmesi için yapacağımız her hareket ve çaba bizim adımızın hayırla
anılmasını sağlayacaktır. Çünkü bizden sonra gelenler, bu hareketin içinde yer
almış insanlardan Allah razı olsun diyeceklerdir ki bizim için bu yeterlidir
ve illa da ismimizin anılmasına hiç gerek de yoktur. Hani kafirlerin ismi de
pek verilmemiş bir kaç isimden bahsedilmiştir ama biz kafirleri hala lanetle
anıyoruz, ki bu lanet tüm kafirler içindir. Ve İbrahim (a.s.) duasına devam
ediyor:[23]
85- Beni naim cennetinin varislerinden kıl.
86- Babanı ıda afvet. Çünkü o sapıtanlardan
oldu.
87-
Diriltecekleri günde beni mahcup etme.
Daha sonra tabii, bu
konuda dua etmemesi konusunda ayet nazil olmuştur. Yani kafirlere dua
etmeyeceğiz ama öldükten sonra tabiki. Bunun dışında
kafirlerin Allah tarafından ıslah edilmesi için dua edeceğiz. Kafir olarak
ölür ise tabiiki bunlar için dua edilmez. "Ya Rabbi kıyamet gününde beni rüsvay
etme Ya Rabbi." Peygamber böyle diyorsa acaba
bizim ne dememiz gerekir? Çünkü o peygamber kendi hayatını tamamen Rabbimin
emrine ve yoluna göre ayarlamıştı.[24]
88- O gün
mal ve evlat fayda vermez.
89- Ancak
Allah'a selim bir kalble gelenler müstesna. (Onlar
kurtulacak.)
Selim Rabbine teslim
olmuş, yalandan şirkten, isyanın her türlüsünden sıyrılmış kalp demektir.
Allah Rasulü bir hadisinde "Allah sizin suretlerinize,
mallarınıza, sermayelerinize bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize
bakar" buyuruyor.[25] Yani
bu malı ve bedeni nereden kazanıp nerede harcamış ve iç dünyasından neler geçirmiş
bu amelleri yaparken.[26]
90- Müttakilere
cennet yaklaştırıldı.
91-
Azgınlara Cehennem gösterildi.
92-
(Kafirlere) Denir: "Taptıklarınız nerede?"
93- "AHah'dan başka (taptıklarınız nerede) size yardım
edebilirini? Yoksa kendilerine yardım edebilirlerini?
94- Onlar ve
azgınlar yüzüstü oraya (Cehenneme) atılırlar.
95- İblisin
askerlerinin hepsi (Cehenneme atılırlar).
Mü'minlere Cennet ve nimetleri, azgınlara Cehennem ve alevleri
gösterilir. Putlaştırılanlar kimseye fayda veremez. Hatta tapanlarla tapılan
çekişmeye başlar. Hepsi yüzüstü Cehennem'e atılırlar.[27]
96- Orada
birbirleriyle çekişirken şöyle derler:
97-
"Allah'a yemin olsunki biz apaçık bir sapıklığın
içindeymişiz."
98-
"Çünkü sizi (putları) alemlerin Rabbiyle bir tutmuştuk."
99-
"Bizi ancak suçlular sapıttı."
100- "Bize
bir şefaatçide yok."
101-
"Sıcacık bir dost'da yok."
102- "Keşke
(dünyaya) bir daha dönsekde mü'minlerden
olsak."
103-
Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
104-
Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.
Put insanları Allah'a
eş tutmakla büyük suç işlediklerini Cehennemi boyladıklarını itiraf edecekler
ama faydasız. Şefaatçılarıda olmayacak, arkadaşlıklar
fayda vermeyecek.
Salih ve Lut ile Şuayb Peygamberi Örnek
veriyor ve onların söyledikleri birkaç kelimeye dikkat çekiyor: Bu gölümde
verilen ayetler hemen her peygamberin hayatından örnekler verilirken tekrar
ettiriliyor. Peki bu ayetlerde ne deniliyor?[28]
105- Nuh'un
kavmi Peygamberleri yalanladı.
106- Hani
kardeşleri Nuh onlara demişti: "(Allah'dan)
sakınmaz-mısınız?"
107-
"Ben size gönderilen, güvenilen bir elçiyim."
108- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
109-
"Bunun için sizden hiç bir ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine
aittir."
110- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
111-
"Sana (toplumun) en aşağı tabakası uyarken sana imanmı
edeceğiz?" dediler.
112- (Nuh) dediki: "Onların ne yaptığı hakkında benim bilgim yoktur."
113-
"Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Keşke (bunu) anlasay-dınız."
114-
"Ben mü'minleri (aşağı tabakadan diye) yanımdan
kovamam."
115-
"Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
116- Dedilerki: "Ey Nuh, eğer (Peygamberliğine) son
vermezsen taşlananlardan olacaksın."
117- (Nuh) Dediki: "Rabbim, kavmim beni yalanladı."
118-
"Benimle onların arasını aç (hükmünü ver) Beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar,"
119- Bizde
onu ve onunla beraber olanları dopdolu gemide kurtardık.
120- Sonra
geride kalanları suda boğduk.
121-
Şüphesiz bunda ibretvardırama birçoğu iman etmez.
122-
Şüphesiz Rabbin, Azizdir, Rahimdir.
"Hani Nuh (a.s.)
kendi kardeşlerinden olan (ırktan olan) kişiler tarafından yalancılıkla itham
edildi. Nuh (a.s.) dedi ki: Ben size gönderilen bir elçiyim, güvenilir (emin
bir) elçiyim. Allah'tan sakının emrettiklerini yerine getirin, yasaklarından
sakının, Allah adına getirdiğim ahkamı size bildiriyorum ve sizler ona
uymuyorsunuz, O'na uyun." Bir insan çıksa İstanbul şehrine veya
bulunduğumuz bir köye gelse ve yüksek bir yere çıkarak birşeyler
söylese, yani bunları anlatsa siz dersiniz bu adam ya
oy topluyor, ya deli, yada sihirbazdır. Tarih boyunca
bu tip şeyler karşısında insanların aklına hep dünyevi menfaatler gelmiştir. O
sebeple gelmiş geçmiş peygamberlerin geldiklerinden itibaren tebliğlerinin
peşinden insanlara söyledikleri bir söz vardır: "Ben elçiyim, ben eminim,
Allah'a itaat ve ibadet edin (Allah'In bana
bildirdiği ve) benimde size söylediğim şeyleri tutun ve bunun karşılığı olarak
sizden hiçbirşey beklemiyorum, ben ecrimi Allah'tan
bekliyorum. "Günümüz de bizde buna ağırlık vereceğiz. Bizler Rasul değiliz, ama Rasulün Rasulüyüz. Yani Peygamber Efendimizin elçisiyiz hepimiz.
Daha sonra güvenli insan olmalıyız. İnançsız bir insan bile bir malını, bir
çekini, senedini bir eşyasını bize kolaylıkla emanet edebilmelidir. Yani tüm
insanlar bilmeliki mü'minden
zarar gelmez. Ama şunu da bilmeliki dinime zarar
verirse ona zarar veririz. Sonra Allah'ın emrine davet ve onun karşılığında birşey istememek. Bunlar tüm peygamberlerin hayatında
vardır. Lut Peygamberin hayatında aynı ayetler
tekrarlanıyor. Nuh ve Salih Peygamberlerin hayatında aynı ayetler var. Şuayb (a.s.)'ın ayetlerinde de
aynı şeyler var. Ama arada ufak tefek farklılıklar da var tabii. Bu
kavimlerinin peygamberlerine itirazlarına cevaplarıdır. Ama bunlardan en
önemlisi ise akide, yani iman bakımından Allah'a itaat, insani açıdan en önemlisi
de bunun karşılığında ücret istememektir, buna çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Burada ücreti insanlardan istemiyoruz, yoksa Allah'tan ücretimizi istiyor ve
bekliyoruz tabii ki.. Çünkü zaten bizim yaptığımızın karşılığını vermeye
insanların gücü yetmez ki, buna ancak Alemlerin Rabbinin gücü yeter.
Kavimlerinin
peygamberlere itirazları çok değişik. Diyorlar ki Nuh (a.s.)'a "Toplumun
hep böyle aşağılık tabakası sana iman ediyorlar, bizde sana iman edip de
onlarla beraber mi olalım, onlar gibi mi olalım?" Aynı şey Peygamber Efendimiz'e de söylenmiştir. Ama beğenmedikleri,
küçümsedikleri o insanlar Mekke'yi fethedince o gururlanan insanlar da ister
istemez İslama girmişlerdir. Bu itiraz üzerine Nuh
(a.s.) da diyorki: "Ben mü'min
insanları sizin hatırınız için yanımdan kovamamki
(kavmi de) diyorki: Öyleyse bizde seni
taşlarız!" Neticede biliyorsunuz Nuh (a.s.) ve mü'minler
kurtuluyor, iman etmeyen kavmi ise helak olup gidiyor.[29]
123- Ad
(kavmi) peygamberleri yalanladı.
124- Hani
kardeşleri Hudonlarademişti;Sakınmazmısmız?"
125-
"Ben size gönderilen, güvenilen bir elçiyim."
126- "Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
127-
"Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine
aittir."
128-
"Her tepeye bir işaret (tapınak) yapmaklamı boşa
vakit geçireceksiniz?"
129-
"Sonsuza dek kalmak i çinini köşkler yapıyorsunuz?"
130-
"Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız."
131- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
132-
"Bildiğiniz şeylerle sizi nimetlendiren
(Allah)dan sakının."
133-
"Size davarlar ve oğullar (verdi)."
134-
"Bahçeler ve pınarlar (verdi)."
135-
"Şüphesiz ben sizin için o büyük günün azabından korkuyorum."
136- Dedilerki: "Sen bize öğüt versende,
vermesende bizim için aynıdır."
137-
"Bunlar öncekilerin (atalarımızın) ahlakıdır."
138-
"Biz azab edilecek değiliz."
139- Onlar
onu (Hud'u) yalanladılar, bizde onları helak ettik.
Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
140-
Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir,
Bundan sonra Hud (a.s.)'ın kavmi örnek olarak
veriliyor bizlere: Hud (a.s.) da aynı şeyleri
söylüyor kavmine karşı. Kavmi de kayalardan evler yontmuşlar ve güçlü bir
devlet kurmuşlar, dünyada yıkılmazlıkla-nna
inanmışlardır ama Allah'ın gazabı karşısında tutunamamış yıkılmışlardır, bunu
da bize Allah (c.c.) haber veriyor. Sanaayileri,
orduları, ekonomik güçleri, yıkılmalarını engelleyemedi.
Kendilerine nasihat
yapılıyor, kulak vermiyorlardı. Helak oldular, yok olup gittiler. Konunun son
ayetinde 140 ncı ayetinde Allah'ın Aziz ve Rahim
olduğu vurgulanıyor. Herşeye gücü yeten, ama merhamet
eden deniyor. Helakin sonunda Rahmet nasıl olur. Bataklığın kurutulması
milletin sineklerden korunması gibi.[30]
141- Semud kavmi Peygamberleri yalanladılar.
142- Hani
kardeşleri Salih onlara demişti: "Sakınmazmisımz?"
143-
"Ben size gönderilen güvenilen bir elçiyim."
144- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
145-
"Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine
aittir."
146-
"Burada (yurtlarınızda) güven içinde bırakıhrmısınız?"
147-
"Bahçeler ve pınarlar içinde."
148-
"Ekinler ve dalları sarkmış hurmalar arasında."
149-
"Dağlardan ustaca yonttuğumuz evlerde (bırakılacağınızın!!
sandınız?)"
150-
"Öyleyse Allah'dan sakının ve bana itaat
edin."
151-
"Müsriflerin emrine itaat etmeyin."
152-
"Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezler."
153-
(Kafirler) Dedilerki: "Sen büyülenmişsin."
154-
"Sende bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen bir mucize
getir."
155- (Salih)
dediki: "İşte bu bir devedir. Su içme (hakkı)
onundur. Belirli bir günde sizindir."
156-
"Ona kötülükle dokunmayın. Yoksa büyük günün azabı sizi
yakalayıverir."
157- Derken
onu boğazladılar ve hemen pişman oldular.
158- Azap
onları alıverdi. Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
159-
Şüphesiz senin Rabbin Azizdir, Rahimdir.
Yeryüzünde bozgunculuk
yapanlara karşı mücadele veren Salih Peygamber kafirlerin ekonomik ve askeri
güçlerinden korkmadan onları zulümden adalete, inkardan imana, ifsaddan İslaha davet etmiş.
"Deveye dokunmayın" demiş. Yasak olan herşeyi
çiğnemeyi adet haline getiren bu kanunlu kanunsuzlar helak edilmiş ve oda
diğer salih insanlara rahmet olmuş. [31]
160- Lut kavmi Peygamberleri yalanladı.
161- Hani
kardeşleri Lut onlara demiştiki:
"Sakınmazmısınız?"
162-
"Ben size gönderilen güvenilen bir elçiyim"
163- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
164-
"Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine
aittir."
165-
"Alemlerden (insanlardan) erkeklerimi gidersiniz?"
166-
"Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakırsınız. Hayır, siz
haddi aşmış bir kavimsiniz."
167- Dedilerki: "Ey Lut, eğer
(Peygamberliğine) son vermezsen muhakkak sürülenlerden olacaksın."
168- (Lut): "Ben sizin bu yaptığınıza kızanlardanım"
dedi.
169-
"Rabbim beni ve ehlimi bunların yaptıklarından kurtar."
170- Biz onu
ve ehlini topluca kurtardık.
171- Ancak
geride kalanlar arasındaki bir kocakarı müstesna.
172- Sonra
diğerlerini helak ettik.
173-
Üzerlerine (azap) yağmuru yağdırdık. Uyarıldığı halde (uyanmayan ların azap) yağmuru ne kötü.
174- Şüphesiz
bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
175-
Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.
Günümüzde sapık
ilişkiler kuranların televizyonlarda çokça görünmelerine bakıpda
ümitsizliğe düşmeyin. Hz. Lut'a
(a.s.) karşı çıkma cesareti gösteren, onu şehirden çıkarmak isteyen cinsi
sapıklar bugünkülerden beş beter idiler. Sonunda Lut
(a.s.) kaldı, onlar yok edildiler. Buda Rabbimizin rahmetidir.[32]
176- Eyke halkı peygamberlerini yalanladı.
177- Hani Şuayb demişti: "Sakınmazmısınız?"
178-
"Ben size gönderilen, güvenilir bir elçiyim."
179- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."
180-
"Bunun için sizden ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine aittir.
181- "Ölçüyü
tam yapın, eksiltenlerden olmayın."
182
"Doğru teraziyle tartın."
183-
"İnsanların hiçbirşeyinden eksiltmeyin ve
yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışmayın."
184-
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının."
185- Dedilerki: "Sen büyülenmişsin."
186-
"Sende bizim gibi bir insansın ve biz seni yalancılardan zannediyoruz."
187-
"Eğer doğru söylüyorsan üzerimize gökyüzünden parça parça
azap yağdır."
188- (Şuayb) dedi: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi
bilmektedir."
189- Onlar (Eyke halkı) O'nu yalanladilarda
gölgeli günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz o büyük bir günün azabı idi.
190-
Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.
191- Şüphesiz
Rabbin, Azizdir, Rahimdir.
Şirketler, Holdingler,
Karteller kurarak dünya ticaretini elinde tutan imansızlardan çekinme, sen Şuayb (a.s.)'a iman ediyorsun. Şuayb
(a.s.) o tüccar kavme Allah'dan sakınmalarını, bütün
kurallarına itaat etmelerini, sonrada ticareti İslami
kurallara göre yapmalarına emreder.
Haksız yere insanların
mallarını yememelerini emreder ve sonunda yine Şuayb
(a.s.) galip gelir.[33]
192-
Şüphesiz O (Kur'an) alemlerin Rabbinin indirdiğidir.
193- Onu
güvenilen Ruh indirdi.
194-
Uyarıcılardan olman için senin kalbine (indirdi).
195- Apaçık arapça bir dille (indirdi).
196- Şüphesiz
O (Kur'an'ın özü ve indirileceği) evvelkilerin
kitaplarında vardır.
197- İsrail
oğulları alimlerinin onu (Kur'anm vahiy olduğunu) bilmeleri
onlar için bir delil olmadı mı?
198- Eğer
biz onu (Kur'anı) arap
olmayan birine indirseydik,
199- Ve oda Kur'anı onlara okusaydı (anlamadıkları için) ona iman
etmezlerdi.
200- Böylece
(anlaşılır bir dille indirmekle) biz suçluların kalblerine
onu (Kur'anı) sokduk.
201- Onlar
acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler.
Kitabımız Kur'an alemlerin Rabbindendir. İnsan eseri değildir.
Alemleri yaratan, alemin ihtiyacım daha iyi bilir. Onun için bu Kur'an kıyamete kadar gelecek insanların siyasi, hukuki,
ticari, sosyal bütün ihtiyaçlarına ışık tutmaya devam edecektir. Tabi ki
gönlünü Kur'ana açanlara ışık tutar. Gözünü kapatana
güneşin ışığının faydası olmaz.
Güvenilen Cebrail
tarafından getirilmişştir. Sıradan biri değil.
Meleklerin en büyüğü getirmiştir. Allah Rasulü Arap
olması nedeniyle Arapça inmiştir. Çünkü Allah her kavme Peygamberi gönderirken
ilk gönderildiği kavmin diliyle göndermiştir.
Eğer yabancı bir dille
gönderilmiş olsaydı hiçbirşey anlaşılmayacaktı. Kur'an anlaşılmak için indirilmiştir. Onun için bütün
yaşayan dillere tefsiriyle birlikte terceme
edilmelidir.
Bu Kur'andaki
iman ve ahlak esaslarının tamamı geçmiş kitaplarda da aynı idi. Tevrat, Zebur,
İncil ve diğer sahifelerle Kur'an
arasında hiçbir çelişki yoktur. Günümüzdeki Tevrat, Zebur ve İncil'lerdeki
çelişki onların tahrif edildiklerinin delilidir.
İnsanların Kur'an'a yönelmesini engelleyen şey suçluluk psikolojisi-dir. Suç onların kalbine küf bağlıyor ve dışa açılan kapısı
açılmaz hale geliyor ve ışıkdan rahatsız olan yarasa
kuşu gibi Kur'an'ın ışığını söndürmek için
çırpmıyor.
Onlar Kur'an'a birgün inanırlar ama iş
işten geçmiş olur. Ahirette azabı görünce Kur'an'ın haber verdiğinin gerçek olduğunu öğrenirler.[34]
202- O
(azap) onlara ansızın, onlar farkında olmadan geliverecek.
203-
"Acaba bize mühlet verilirini?" diyecekler.
204-
Azabımızı acelemi istiyorlar?
205- Gördünmü? Biz onları senelerce nimetlerle yaşatsak,
206- Sonra
onlara va'dolunan (azap) gelse,
207- O
nimetler içinde yaşatılmaları onlara fayda vermez.
Allah'ın azabı bazen
bu dünyada mü'minlerin eliyle gerçekleşir. Bedir
harbi, Mekke'nin fethi kafirler için bu dünvadaki azapdır. O da beklemedikleri bir zamanda gelivermiştir.
Allah'ın azabının
zamanı gelince uçakları, paralan, füzeleri, uyduları onlara fayda vermez.[35]
208- Biz
uyarıcı göndermeden hiçbir şehri helak etmedik.
209- (Bu
bir) öğüttür. Biz zulmedici olmadık.
İsra'suresinin 15 nci ayetinde
açıkladığımız gibi elçi gönderilmeyen toplumlara azap edilmeyecektir. Burada da
Rabbimiz Ad, Semud, Lut, Şuayb, Nuh, Salih kavmi gibi helak edilenlere Peygamberler
gönderildiğini bu surede haber vermişti. Önce uyarılır, nasihat edilir, yol
gösterilir. Sonra iman etmeyenlere azap edilir. Böylece kafirler kendilerine
zulmetmiş olurlar.[36]
210- Onu
şeytanlar indirmedi.
211- Onu
indirmek onlara yaraşmazda, güçleride yetmez.
212- Çünkü
onlar (gökyüzünü) dinlemekden uzaklaştırılmışlardır.
Hala günümüzde şeytanın gör
dediğini gören, ve ondan haberler aldığını söyleyen insanlar var. Bu batıl
inanç Efendimiz zamanındaki müşriklerde de vardı. Ve onlar Kur'an'ın
şeytan tarafından Peygamberimize verildiğini söylüyorlardı. İşte bu fikri
Rabbimiz reddediyor. Çünkü şeytanlar bundan uzaklaştırılmışlardır.[37]
213-
Allah'la beraber başka ilaha dua etme, yoksa azap edilenlerden olursun.
214- En
yakın akrabalarını uyar.
215- Mü'minlerden sana uyanlara kanat ger.
216- Eğer
sana isyan ederlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım" de.
217- Aziz ve
Rahim olan Allah'a tevekkül et.
218- O ki
seni (kıyama) kalktığında görür.
219- Secde edenler
arasındaki hareketini (görür).
220-
Şüphesiz o işiten ve bilendir.
Allah'dan başkasına dua edilmez. Yaratılan hiçbir kimseye
yardım etmesi için adak adanmaz, yardım istenmez. Yalnız dikkat ediniz, yaşayan
bir insandan, bir işinize yardım etmesi için ricada bulunmanız bu yasağın içine
girmez.
Tebliğe yakın
akrabadan başlanır. Bunda iki yönlü fayda vardır.
1-Eğer bu
iyiyse ilk önce ençok sevdiklerinle paylaşmış
oluyorsun.
2-Yabancılarada "bakınız bu tebliğimi önce kendimde, sonra akrabalarımda denedim,
yaşadım, size de duyuruyorum" mesajını vermiş oluruz.
Bizim asıl yakınlarımız
iman kardeşlerimizdir. Hucurat suresinde "Mü'minler ancak kardeştir" buyurmuş. Oğlan veya kız
kardeşinizin kardeş olduğunu babanız ve anneniz söyledi. Ama Mü'minlerin kardeş olduğunu Allah söylüyor.
Onun için en yakın
akraba olsa bile iman etmemişse yaptığı kötü davranışlardan uzak duracağız.
Pisliğinin üzerimize sıçramamasına dikkat edeceğiz.
Ama iman etmiş ayrı
ırk ve dilden olan insana ise şefkat ve merhamet kanatlarımızı gereceğiz. İşte
dinimizin evrenselliği burada. Bütün bunları yaparken gücümüzü Allah'dan alacağız ve O'na güveneceğiz. Çünkü o bizi her an
işitmekte ve bilmektedir.[38]
221-
Şeytanların kime indirdiğini size haber vereyimnıi?
222- Onlar
her iftiracı, günahkar üzerine iner.
223-
(İftiracı şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.
Ayet-i kerimelerden
ayrıca Cin suresinden anlıyoruzki şeytanlar ateşten
yaratılmış varlıklardır. Günahkar iftiracılara şeytanın bilgi verdiğini ama
söylediklerinin birçoğunun yalan olduğunu bu ayetlerden öğreniyoruz.
Efendimizde şeytanların (falcılara, cincilere, medyumlara) söylediklerinin doksandokuzunun yalan, birinin doğru olduğunu haber verir.[39]
224-
Şairlere de azgınlar uyar.
225- Görmedin
mi onlar her vadide şaşkın dolaşırlar.
226- Onlar
yapmadıklarım söylerler.
227- Ancak
iman eden, ameli salih işleyen, Allah'ı çokça
zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra galip gelmeye çalışanlar müstesna.
Zulmedenlerde yakında nasıl bir devrimle devrileceklerini bilecekler.
Kafirlerden bir kısmı
Peygamber Efendimizden Kur'an ayetlerini dinleyince
Efendimize şair demişlerdi. Rabbimiz ise Kur'an'm
şair sözü olmadığını haber verir Ve şiirin Allah Rasulüne
yakışmayacağını bildirir.[40]
Çünkü bir kısım
şairler vardırki onların peşinden sapıklar gider.
Pislik etrafındaki sinekler gibidirler.
Şair Razi şöyle diyor:
"Sermayei şairan tükenmez,
Dünya tükenir yalan
tükenmez."
Yapmadıklarını
söyleyen her vadide şiir yazan cesuru korkak, korkağı kahraman, ahlaklı
insanları ahlaksız, iffetsizleri yıldız yapan bu insanların şiirlerini
ezberlemek kalbine irin doldurmaktan daha tehlikeli olduğunu haber verir
Peygamberimiz.[41] Peki bütün şairler böylemidir?
Rabbimiz cevabını veriyor.
Hayır. İman edip, salih amel işleyen, Allah'ı çokça
zikreden, dilini kılınç gibi kullanıp zalimlere karşı
duran şairler öğülmüştür.
İslama göre akord edilmiş gönül
tellerine Allah'ı zikreden dil mıdrabını vurarak,
insani sözlerin en güzelini terennüm eden şairlerimiz için Peygamberlerimizin
teşviki vardır.
Bindörtyüz yıldır korunan, şu anda İstanbul'u şereflendiren Hırkai Şerif, Efendimiz tarafından Ka'b
b. Züheyr'i şereflendirmek için verilen [42]
Buharının Kitab-üt-Teheccüd'de, Ebu Hureyre'den rivayet ettiği
bir hadisde Efendimiz, Abdullah b. Ravaha'nın bir şiirini dinledikten sonra "Kardeşiniz
boş ve kötü söz söylemez" buyurmuştur. Bu sahabei
güzin Bedir'den Mute'ye
kadar bütün harplerde önce dil kılınanı, sonra eldeki kılına kullanarak hizmet
etmiş ve Mute'de şehitlik makamına yükselmiştir.
Kafirlere şiirle cevap
veren Hassan b. Sabiti Peygamber Efendimiz teşvik etmiş ve "Rasulüllahı korumak için o kafirlere cevap ver" demiş
ve Hassan'ın daha güzel şiir söylemesi için
"Allah'ım onu Ruh'ul-Kudüs (Cebraü)le kuvvetlendir" diye dua etmiştir.[43]
Araplar sevgilinin
zülfünün bir teline şa'r derler. İnceliği, zarafeti,
güzelliği, asaleti, aşkı temsil eder ve insan şuurunu harekete geçirir.
Sözün şelale gibi
akanına, seher yeli gibi serinletenine, volkan gibi yakanına şiir derler.
Her iki kelimede şın, ayn, ra
harflerinden meydana gelmektedir. Şair kılı kırka yaran sonra bu kırk parçadan
bir beyt ören kişidir.
Peygamberimizin şairi
Hassan:
"Dilim kusursuz kılınç gibidir,
Denizim bulanmaz
kovulanla."
Dilimiz zalimlere
kılıç gibi olmalı, zalimleri devirmeli, ama mazlumlara merhem gelmeli.
Efendimizin bir hadisini çağımızın Hassan'ı Mehmet
Akif Ersoy merhum şöyle ifade ediyor.
"Bir adam dursada bir zalim imamın yüzüne
Adli emretse, bu
zalimde onun hak sözüne
İnkiyad eyleyecek yerde tutup kıysa ona
O mücahid
yazılır taa şühedanın başına
Hamzadan sonra gelen en şanlı şehid
odur
Hak için can verenin
elbet payesi budur."
Böylece şairler suresi
de imanlı bir şairin şiiriyle sona erdi.[44]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/435.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/435-436.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/436.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/437.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/437-438.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/438-439.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/439.
[8] Bak Kasas
15
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/439-441.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/441-442.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/442.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/442-444.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/444-446.
[14] Fatır
43
[15] Mesnevi, Tahir-ül-Mevlevi Tercemesi beyin No:
14512
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/446-452.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/452-455.
[18] Bakara 135
[19] Bakara 135
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/456-459.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/459-460.
[22] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/460.
[23] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/460-462.
[24] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/462.
[25] Müslim K. Birr 33
[26] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/463.
[27] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/463-465.
[28] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/464-466.
[29] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/466-470.
[30] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/471-474.
[31] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/474-477.
[32] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/477-479.
[33] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/480-482.
[34] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/482-484.
[35] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/485.
[36] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/486.
[37] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/486-487.
[38] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/487-488.
[39] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/489.
Mişkat-ül-Mesabih hadis No: 4594
[40] Yasin 69
[41] Buhari
K. Edep 92, Müslim K. Şiir 7
[42] Hırkadır,ibni
Hişam 4/139, Beyhaki Delail 5/208
[43] Buharı K. Salat 68, Müslim K. Fezailüs-Sahabe
151
[44] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/489-492.