Kur'an'a İnananlarla İnanmayanlar
Allah'ın Yaratması İşte Böyle Olur
Lokman'ın Kıssası Ve Oğluna Öğütleri
Nimet Sahibi Allah'ı Nasıl İnkâr Edersiniz?
Allah Yaratandır, Ondan Başkaları Bâtıldır
Yirmiyedinci ve yirmisekizinci ayetlerin
dışında bu sûre Mekkidir. 34 ayettir. Ölüm sonrası
dirilişi, Allah'ın vahdaniyetini, Peygamberlerin risaletlerin-de
hak üzere bulunduklarını isbatlamayı hedef alır. [1]
Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla.
1- Elif, Um, Atfını.
2-3- Bunlar, iyi davranan kimseler için rahmet ve doğru
yol rehberi olan hikmetli Kitab'm ayetleridir.
4- O kimseler namazı kılarlar, zekâtı verirler; ahirete de yakînen inanırlar.
5- İşte onlar Rablcrinin
yolunda olanlardır, işte onlar saadete erenlerdir
Bu sure, hecâ harfleriyle başlayan Mekkî
surelerin çoğunda olduğu gibi güzel ve muazzam bir girişle başlamaktadır. Çünkü
surenin başında Kur'an-dan ve Kur'an
ayetlerinden söz edilmektedir. Bakara suresine benzeyen bir başlangıçla
başlamaktadır. [2]
Bunlar, ayetleri
sağlamlaştırılmış, sanatı muhkemleştİrilmiş, içinde
eğrilik ve eksiklik bulunmayan, çelişki \e ihtilaf olmayan, gayesi derin ve
engin olan bir kitabın ayetleridir. Ayrıca o, kendilerine ilim verilen
kimselerin gö-ğiislerindeki
apaçık ayetlerdir. "Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kiiab'ı sözlerin
en siuzdi alanık
indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitab'tan
tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalblerİ
Allah'ın zikrine yumuşar ve yatıştı.'[3]' Kur'an-] Kerim bir hidayet rehberi ve rahmet vesilesidir.
Her hayrın kaynağıdır. Bütün insanlar için bir berekettir. "Ramazan ayı,
ki onda Kur'an, insanlara yol gestererek
—yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler
olarak— indirildi."[4]. Kur'an-ı Kerim'in bir hidayet ve rahmet oluşuna gelince, Hz. Muhammed'İn peygamberliğinin
bütün dünya için bir hayır anahtarı olduğuna, O'nun Peygamberliğiyle yeryüzünün
doğusunda, batısında ilim ve aydınlık çağının başladığına gerçekler de tanıklık
etmektedir. Ama Kur'an'm hidayetinden yararlanan ve
O'nun rahmet çadırının altına girip gölgelenenler; iyi amel İşleyen, güzel iş
yapan, Allah'a halis niyyetle yönelen, kendilerini
görüp, sözlerini işiten ve her zaman bir murakıb
olarak Allah'ı üzerlerinde bilen kimselerdir.
Kişinin namaz kılması
ve namaz ile nefsini tedavi etmesi iyi İş yaptığına ve güzel amel işledîğirie delâlet eden belirtilerdir. Zekât vermesi de
ümmetin hastalıklarını tedavi etmesidir. İşte bunlar, ahirdin geleceğine
kesinlikle inanırlar, bu hususta şüphe etmezler. Ahiret
günü için salih amel işlerler. O güne tam bîr
hazırlık yapmak için uğraşıp didinirler. İşte bunlar gerçekçi insanın özelliklerinden
birkaçıdır. Bunun fertte ve toplumda etkin rolü olur. Fert ve toplum kâmil
inanca sahip olur. Çok önemli hususiyetleri olduklarından dolayı burada özel
olarak namazdan, zekattan, ahiret inancından söz edilmiştir.
Kemal mertebelerinde zirveye ulaşan kimseler, Rablerine doğru giden hidayet
yolundadırlar. Kararlı adımlarla hakka doğru yol almaktadırlar. Bunlar, evet
ancak buniar kendi amaçlarına kavuşan ve kurtuluşa
eren kimselerdirler. Zira kurtuluş ancak ihsan ve iyilikle olur. Sağlam inanç
ve İmandan başka hiçbir şeyde hayır ve iyilik yoktur. [5]
6- İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah
yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya
alanlar vardır. İşte alçaltıcı azab bunlar içindir.
7- Ayetlerimiz o sapık kimseye okunduğu zaman sanki
kulaklarında ağırlık var da İşitmiyormuş gibi büyüklenerek sırt çevirir. İşte
ona can yakıcı azabı müjde et.
8-9- İnanıp yararlı İş işleyenler için, Allah'ın va'di gereğince temelli kalacakları nimet cennetleri
vardır. O, güçlüdür, hakîm'dir. [6]
Boş söz,
lehv; İnsanı hayırdan saptıran ve alıkoyan, batıl olan her
şeydir. Kendisiyle alay edilen.Kulaktaki ağırlık ve sağırlık. [7]
Bu ayet-i kerime Nadr bir Haris hakkında nazil olmuştur. O İran'a gidip
ticaret yapar, oradan Acemlerin kitaplarım satın alır, bu kitaplardaki şeyleri Kureyşlİlere anlatır ve şöyle derdi: Eğer Muhammed size Âd
ve Semûd kavimlerinin haberlerini anlatıyorsa, ben
de size Rüstem'İn, Behram'm
ve İran hükümdar hanedanının haberlerini anlatıyorum. Hire
Meliklerinin durumlarını size bildiriyorum.
Bazı kimseler Onun bu
sözlerini güzel buluyor, Kur'an'ı dinlemekten vaz geçiyorlardı. Rivayete göre bu
adam şarkıcı cariyeler satın alırmış. Bir kimse müslüman
olmak istedi mi, ona bu şarkıcı cariyelerini gönderir ve cariyesine şöyle
dermiş: Bu adama yemek yedir, içki içir, şarkılar oku ve şöyle de: "Benim
sana yaptıklarım, Muhammed'in seni çağırdığı namazdan, oruçtan ve cihaddan daha hayırlıdır!" [8]
Bu, O Kur'an'dır ki, hidâyet ve rahmet olarak indirilmiştir.
İçinde apaçık ayetler, derin sırlar ve sağlamlaştırılmış hükümler vardır.
Bütün bunlara rağmen bazı insanlar başkalarını Allah'ın yolundan saptırmak,
ilâhi ayetleri alay konusu yapmak için boş sözleri satın alırlar. Boş sözlerden
kasıt, önceki milletlerin efsane ve asılsız maceralarını konuşmaktır.
Hurafeleri ve yalan hayalleri anlatmaktır. Hiçbir yarar sağlamayan gereksiz
sözlere dalmaktır. Gençleri baştan çıkarıcı, şeytanı harekete geçirici, kötü
ve ahlaksızca cümlelerden oluşan -şarkılar gibi- kötü sözleri söylemektir.
Bunlar sadece eğlence kabilinden şeyler değildirler. Bunlar, farkında
olmadıkları halde insanlara içirilen öldürücü zehir gibidirler.
Terbiye sınırları
dışına çıkmayan, ruhu dinlendiren, gayreti kuvvetlendiren, söz ve anlam
bakımından yüksek, biçim ve muhteva bakımından güzel olan musikiyi din
reddetmez. Yeter ki musiki, insanı haktan alıkoymasın ve edâ edilecek farzların
vakitlerini zayi etmesin. Müstehcen şekliyle şu kadınlardan dinlemekte
olduğumuz şarkılar ise kesinlikle haramdırlar. Hiç kimse bu dinin statik ve
çağa ayak uyduramayan bir din olduğu düşüncesine kapılmasın! Zira bu din,
bizleri tabiatlarımız ve kişiliklerimiz ile hayvanlık seviyesinden insanlık
seviyesine yükseltmeyi, ruhumuza manevi özellikleri yerleştirmeyi amaç
edinmektedir. Baştan çıkarıcı durumlar karşısında itidal ve iffetimizi
korumamızı, ahlaki üstünlüklere itina ile sarılmamızı, özbenliklerimizi
kuvvetlendirmemizi yine bu din gaye edinmektedir.
Kurtubi, bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: Alışkanlık
haline getirilen, nefisleri harekete geçiren hevâ ve
heveslerle laubaliliğe ve fesada sürükleyen, sakinleri kışkırtan, gizli
tutulanları açığa vuran vasıflara sahip olan şarkılarla türküler; özellikle
kadınlardan ve onların güzelliklerinden, içkilerden ve diğer yasaklardan
bahsedenler mutlaka haramdır. Haramiığı hususunda
hiçbir anlaşmazlık yoktur. Ama bu gibi kötülüklerden uzak olan şarkılarla
türkülere gelince; düğünlerde, bayramlarda, zor işleri yapmak için insanları
gayrete getirme esnasında bu gibi şarkılarla türküleri dinlemek caizdir. Dervişlerin
icat ettikleri ney, tar ve tambur gibi çalgı aletleri
eşliğinde dinlenen şarkılar da haramdır.
Ah ne olurdu, Kurtubi'nin ömrü vefa etseydi de tiyatrolarda, eğlence yerlerinde
ve ekranlarda meydana gelen rezaletleri görüp dinlemiş olsaydı?! Bir hocamın
bana anlattığına göre kendisi İngiltere'de bir tiyatro oyununu seyretmiş,
sonra aynı oyunu Kahİre'de de seyretmiş ve hayretten
adeta çılgına dönmüştü. Çünkü oyun Londra'da edep kuralları içerisinde; kuvvet,
cesaret, kahramanlık, vatan müdafası ve sevgisi gibi
yüksek duygular ile yüce idealleri seyircilerle, halka aşılayan bir atmosfe'r içinde sahnelenmiş, ancak Kahire-de bütün bu
yüksek duygularla yüce ideallerden sıyrılmış, sadece çirkin nahoş hareketlere
dayandırılan aşk'tan, sevgiden, çöküntüden, ahlaksızlık ve fısk-ı
fücurdan, bozgunculuktan başka şeyleri yansıtmaz olmuştu. Oyunu oynatanlara:
"Bunu ne diye oynatıyorsunuz?" denildiğinde, "sadece halkın isteklerini
yerine getiriyoruz" diye mazeret ileri sürmüşlerdi! Ey Allah'ım, dininden
uzaklaşan, ahlaki çöküntüye uğrayan, nefsine ve heveslerine tabi olan şu müslüman halka bak!..
Şimdi de tefsirini
yapmakta olduğumuz ayet-i kerimeye dönelim. Başkalarını Allah'ın yolundan
saptırmak ve ilahi ayetleri alay konusu etmek için boş ve anlamsız sözleri
satın alan, bu sözleri hayır, hidayet, şer ve günah ile değiştiren kimseler
İçin, gayet küçük düşürücü ve alçaltıcı bir azap vardır. Fazilete davet eden,
hayrı hedef alan, güçlü ve kuvvetli bir ümmeti meydana getirmeye çalışan
"ilahi ayetler kendilerine okunduğu zaman bu ayetleri kötüleyerek,
aldırış etmeyerek, büyüklük taslayarak, yüz çevirir, iltifat etmezler. Bu
durumda onlar, ayetlerimizi işitmeyen kimselerin içinde bulundukları hale
benzer bir haldedirler. Kulaklarında sanki sağırlık ve ağırlık varmış gibi
ayetlerimizi işittikleri halde anlamını kavramazlar. İşte Ey Muhammedi bu nıteHkteki kimselere elem verici ve gayet incitici bir
azabı müjdele. Kur’an dan yararlanan kimselere
gelince onlar, iman edip iyi işler yapan kimselerdir. *Şte
onlar için nimet cennetleri vardır, orada ebedi kalacaklardır. Cenab-ı Allah bunu hak ve gerçek bir vaad
olarak bildirmiştir. Allah'tan başka vadini eksikle yerine getiren kim
vardır?! O güçlüdür, hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Hıkmet
sahibidir, herşeyi yerli yerince yapar. [9]
10- Allah Gökleri —gördüğünüz gibi— direksiz yaratmış,
sizi sallar diye yeryüzüne sabit dağlar
koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su İndirip orada her hoş
çiftten yetiştirnıişizdir.
11- İşte hu Allah'ın yaratışıdır. Ondan başkasının ne
yarattığını Bana gösterin. Hayır; gösteremezler, zalimler apaçık sapıklık
içindedir. [10]
"İmad" kelimesinin çoğulu olup direk ve payanda
manalarına gelir. Sabit dağlar.
Sizi sarsar diye.Yaydı
ve dağıttı. Sınıf ve çeşit. [11]
Allah'ın güçlülüğünün
ve kudretinin eksiksizliğinin delillerle gösterilmesi, tevhid
kaidelerinin isbat edilmesi, şirkin iptal edilmesi,
boşa çıkarılması ve müşriklerin de susturulması amacıyla bu ayel-i
kerimeler birbiri peşine geldiler. [12]
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah sizlerce görülen direkler olmadan gökleri yarattı. Ve
sizler de, gökleri direksiz olarak üstünüzde durur vaziyette görmektesiniz.
Yine yüce Allah yerleri sabit leşti rece k yüce
dağları kazıklar misali yere çaktı ki, yerküre sizi sarsrfiasm.
Yürümekte oîan canlıları yeryüzüne yaydı. Allah'ın
gökten indirdiği su İİe ekinlerinizi sularsınız. O su
sayesinde yeryüzünde kıymetli ve faydalı her sınıftan bitkiler biter. İşte Allah'ın
yaratması apaçık görülmekte ve herşeyden temayüz
etmektedir. Sizin tapmakta olduğunuz putların yarattığı şeyler varsa onları
bana gösterin bakalım?! Hayır zalimler apaçık sapıklık içersindedirler.
Bu cümledeki 'hayır'
kelimesi onların sonsuz bir sapıklık içerisine yuvarlandıklarını tescil edip
susturulmaları için kullanılmıştır. [13]
12- And olsun ki, Lokmân'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden kimsb ancak'kendisi İçin
şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir, Öviilmeğe layık olandır.
13- Lokman, oğluna öğüt vererek: "Ey oğulcuğum!
Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti.
14- Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında
taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi İki yıl içinde olur. Bana ve ana babaria şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş
Bana'dır.
15 Ey İnsanoğlu! Ana baba, seni, körü körüne Bana ortak
koşman için zorlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin;
Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana'dır. O zaman yaptıklarınızı
size bildiririm.
16- Lokman: ' 'Ey Oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal
tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin
derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latiftir,
haberdardır."
17- "Ey Oğulcuğum! Namazı kıl, uygun olanı buyurup
fenalığı önle, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer
işlerdir."
18- "İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde
böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki
sevmez."
19- "Yürüyüşünde tabiî ol; sesini kıs. Seslerin en
çirkini şüphesiz mer-keblerin
sesidir," [14]
Faydalı ilim ve o
ilimle amel etmek. İşleri akledip basiret sahibi
olmak demektir. AIIah'a şükretmek, O'nun emrettiği
hususlara uymak demektir. İşleri yerine koymamaktır. Zayıflık.Sütten kesme.
Döndü ve yöneldi. Hardal tanesi ağırlığınca., Hardal kelimesi küçüklük için
verilen bir Örnektir.
Yanağını bükme,
kibirlenip insanlardan yüz çevirme.Yürüyüşünde ölçülü ol. Ne hızlı
ne de çok ağır yürü, orta vaziyette yürü.Sesini kıs. Gereğinden fazla yüksek
sesle konuşma. [15]
Yepyeni bir mevzu
teşkil eden bu ayetler, şirkin batıl oluşunu, hikmetin Peygamberler tarafından
getirildiğini ve hak olduğunu isbatlamak için sevk
olunmuşlardır. Bu ayetler, Lokman Hekim'in oğluna yaptığı öğütler şeklindeki
ifadelerden oluşmaktadır. Lokman, bu öğütleri insanlar arasında en sevdiği
oğluna yapmaktadır ki, diğerleri buna daha çok uysunlar. [16]
Andolsun ki biz, Lokman'a akıl ve
hikmeti verdik, İşleri kavrama ve bil-diğiyle amel
etme nimetini bahşettik. Ona sağlıklı bir bilgi hediye ettik. Lokman, hakîm
idi.
"Lokman'a hikmet verdik" denmesindeki maksat: Lokman'm yaptığı tavsiyelerin hikmet gereği olduklarım,
selim fıtratın gereği olduklarını, bu öğütlerin peygamberlik yoluyla gelen
öğütler olmadıklarını halka bildirmektir. Sahih görüşe göre Lokman, hakîm
Peygamber değildir. Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden dolayı' şükretsin,
O'na İtaat etsin ve farzlarım yerine getirsin diye Lokman'a
hikmet verdik. Allah'a şükreden kimse aslında kendi nefsine iyilik yapmış olur.
"Kim yaradı iş İşlerse kendinedir; kim kötülük yaparsa kendi
aleyhinedir"[17] Her
kim küfrederse küfrün- vebal ve sorumluluğu kendisinin üzerinedir. Hiçbir
günahkâr başkasının günah yükünü taşımaz. Senin şükretmen, Rabbine fayda
vermez. Senin küfretmen de O'na zarar vermez. O kullarına ve yaratıklarına
muhtaç değildir. İnsanlardan hiçbiri onu övmese dahi O göklerde ve yerde
lisan-ı hal veya lisan-ı ma-kal ile övülmektedir.
işte Lokman Hakîm
budur. Onun oğluna yaptığı öğütlere gelince, b» öğütlere kulak ver ve
manalarım iyice kavra. Çünkü bunlar hikmet sahibi bir kimsenin oğluna yaptığı
Öğütlerdir. Baba, oğlu için hayrı ister. Baba şayet akıllı ve hikmet sahibi bir
kimse ise, öğüdüne uymak Öncelikle gerekli ve faydalı olur. Bu öğütleri
anlatmaktan maksat, insanların bu öğütlere uymalarını ve gereğince
davranmalarını teşvik içindir.
Lokman oğluna neler
söylemiş? Hatırla ey Muhammed o zamanı, Lokman oğluna şöyle diyor ve şu
Öğütleri veriyordu: Yavrum yaratı klanndan hiçbirini
Allah'a ortak koşma. Doğrusu ortak koşmak büyük bir zulümdür. Bundan daha
zalimce ne vardır?! Doğrusu zulmetmek, hakkı teslim etmemek, haksızlık etmek
demektir. Şüphesiz yaratık ile yaratanı, put ile yüce Allah'ı aynı seviyede
görmek, elbetteki zulümlerin en büyüğüdür. Böyle bir davranışı zulümle
nitelemek gerçekten doğrudur ve yerinde bir harekettir.
Baba ile oğlu
arasındaki sağlıklı durum ancak böyle olur. Babalar oğullarına Öğüt verir,
doğru yolu gösterir. Onları tehlikeli yollardan sakındırırlar. Ama bu sağlıklı
durum ters bir istikamete yönelirde analarla babalar, evlatlarını Allah'a
ortak koşmaya çağırır ve O'na isyan etmeye davet ederlerse, işte o zaman
evlatları itaat etmek mecburiyetinde olmazlar, zira yaratıcıya İsyan durumunda
yaratılana itaat yoktur! Kendisini sapıklığa ve tehlikeli yollara davet
ettikleri zaman evlatların ana ve babalarına karşı nasıl bir tavır takınmaları
gerektiğini belirtmek için, Lokman'in oğluna yaptığı
öğütler arasında bir nevi parentez cümlesi olarak şu
ayet-i kerime zikderilmİştir. "Biz insana, ana
ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçlükten
güçlüğe uğrayarak karnında taşımıştır. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde
olur. Bana, ana ve babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş banadır.
Ey insanoğlu! Ana baba, seni körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa,
onlara itaat etme"[18]
Sahih rivayete göre bu ayet-i kerime Sa'd bin Ebi Vakkas ile anası Hamne binti Ebi
Süfyan hakkında nazil olmuştur ki, bu husus Ankebut sûresinde de anlatılmıştır. Kurtubi,
bu ayetin yorumuyla ilgili olarak tefsirinde şöyle der: Analarla babalara itaat
etme mecburiyeti, günah işleme, farzı terketme gibi
hususlarda söz konusu değildir. Ancak mubah olan hususlarda onlara itaat etmek
zorunludur.
Biz insana, anasına ve
babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Şefkat hususunda babaya nisbetle anaya daha fazla şefkatli olmak gerekir. Nitekim
bir Hadis-i Şerifte şöyle denilmiştir: İnsanların iyiliğe en çok layık olanı
kimdir? Peygamberimiz: "Anandır" buyuruyor. Bu sözü Pcygmaber efendimiz uç defa tekrarladı. Sonra şöyle buyurdu
"Sonra babandır. Çünkü anını zayıflık üstüne zayıflık çekerek seni karnında
taşıdı ve iki sene emzirdikten sonra sütten kesti"
İnsana; bana, anana ve
babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Çünkü onlar seni besleyip büyüttüler.
Dünyaya gelmene sebep oldular. Aslında seni yaratan Allah'tır, ama dünyaya
gelmene sebep onlardır. Eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana
ortak koşman için uğraşır, seni bu hususta zor-Iarlarsa,
onlara itaat etme. Çünkü yaratıcıya isyan durumunda yaratılana itaat yoktur.
Dünyada onlarla iyi geçin. Yani dünyevî işlerde onlara iyi ve güzel davran.
Dine gelince; O, Allah'ın hakkıdır. Allah'a yönelen ve O'na yakın olan salih kimselerin yoluna uy. Bu sınıftaki insanlarla bir
arada yaşa. Çünkü bütün hayır ve iyilikler bunlardadır. Sonra sizin hapinhrin dönüşü -kıyamet gününde de- Allah'a olacaktır.
Allah, o zaman, dünyada yapmakta olduğunuz işleri size haber verecek ve
yaptığınız işlerin karşılığını eksiksiz olarak size verecektir.
Lokman, oğluna yaptığı
öğütlere devamla şöyle diyor: Yavrum işlediğin iyi veya kötü filler hardal
tanesi ağırlığınca da olsa, bir kayanın içinde de olsa, gökte veya yerde,
herhangi bir yerde gizli de olsa Allah kıyamet gününde . onu hesap yerine
getirecek, karşılığım eksiksiz olarak verecektir. Çünkü o senin yaptığın bütün
işleri bilmektedir. O görülen ve görülmeyenleri bilir. İlmi herşeye
nüfuz eder. Ve herşeyden haberdardır. Yavrum namazını
dosdoğru kıl. Çünkü o dînin direğidir. İyiliği emret ve İnsanları kötülükten
sakındır. (Oğluna ruhunu canlı tutacak ve düzeltecek bir işi yapmasını
emrediyor. O iş namazdır. Toplumu ve çevresini İslah
edecek başka bir işi yapmasını da oğluna emrediyor. O iş de, İyiliği emredip
kötülüğü yasaklamaktır). Yavrum, bu işleri yaparken sana bir musibet gelecek
olursa ki mutlaka gelecektir. Çünkü insan dünyada olaylara, bela ve musibetlere
hedeftir. Bu gibi belaların okları geldiğinde de reddedilmesi ve geri
çevrilmesi mümkün değildir- Sabret. Başına gelen belalara karsı dayanıklı ol.
Bu, ahlaki üstünlüklerdendir. Akıllı kimselerin ve kurtuluş yoiunda yürümekle olan kimselerin yöntemi budur.
İnsanları küçük
görerek, onlara karşı büyüklük kışlayarak yüz çevirerek yürüme! Bilakis güler
yüzle onlara yöne!. Büyüklük ve üstünlük taslama! Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme. Kibirlenme! Çünkü bütün bunlar Allah'ı ga-zaplandırır. Allah kendini beğenmiş kibirli kimseleri ,evmez. Yürürken de ölçülü ve orta vaziyette yürü. Ne
suratlı, ne de çok ağıt yürü. Resulullah (S.A.V.)
efendimiz; bir hadisi şeıitlerinde şöyle bıı>urmıışiur: "Sür'atli yüremek mü'minin değer ve üstünlüğünü giderir'1. H/.. Aişe'nin (R.A.) Peygamber (S.A.V.) efendimizin yürüyüşunü anlatırken söylediği: "Yürürken yürüyüşünü
süratle yapardı" mealindeki sözüne gelince ü, bu sözüyle peygamber efendimizin
ölü gibi hareketsiz ve çok ağır yürüyen kimselerden biraz daha süratli
yürüdüğünü ifade etmek İstemiştir.
Yavrum sesini kıs.
Sesinin bir kısmını kıs ve alçalt ki, yanında oturmakta olan kimselere,
sesinin yüksekliği İle eziyet etmeyesin ve kulaklarını rahatsız etmeyesin.
Hatta bazen yüksek sesle bazı kimselerin kulak zarları bile zedelenebilir.
Kaldı ki yüksek sesle konuşmak insanın gururlu olduğunu ve başkalarına önem
vermediğini gösterir.
Ayet-i kerimedeki ses
kısmaktan maksat, başkalarını rahatsız edecek derecede ve nefrete sebep olacak
ölçüde yüksek sesle konuşmamak, buna mukabil insanı rezil kimseler seviyesine
düşürecek kadar alçak sesle de fısıldanmamak t ir. İkisinin ortasını bulup
normal bir sesle konuşmaktır. Zira işlerin cn
hayırlısı orta seviyede olandır. Hiç gerek yokken sesini yükselten kimse c?eğe
benzer. Onun sesi de eşek anırmasını andırır. Seslerin en çirkin ve en vahşi
olanı eşeklerin sesidir. Araplar kötüleme ve geri zekâlılıkta eşeği ve onun
anırmasını Örnek .gösterirlerdi.
Lokman Hakîme bakın. O
oğluna, gizli ve açık bir surette Allah'a ortak' koşmamayı tavsiye ediyor. Yüce
Allah'ın görülen ve görülmeyen alemleri, gizliyi, gizlinin de gizlisini
bildiğini, bütün bu işlerden dolayı kullarını hesaba çekip amellerine göre
onlara karşılık vereceğini, insanın her zaman için Allah tarafından
gözetilmekte olduğunu hatırında tutmasını, güzel işler yapmasını, sonra namazı
dosdoğru kılmasını, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmasını, bu uğurda
her ne kadar güçlüklerle karşılaşsa dahi bu görevden kaçınmamasını oğluna
tavsiye ediyor. Ayrıca zorluklara karşı sabırlı olmayı, bunun yapılmasının da
Allah'ın emri olduğunu ve bu işler sayesinde insanların ruhî hastalıklarının tedavi
edileceğini bildiriyor ve oğluna şöyîe diyor: Yavrum
yeryüzünde insanlardan yüz çevirme, onlara karşı büyüklük taslama."
Gururlanarak, böbürlenerek, salınarak yürüme!..
Doğrusu bu sözleri
söyleyen kimse hikmet sahibi birisidir. O oğluna gerçekten samimi Öğütlerde
bulunmuştur. Gerçekten dinîn bütün Öğütleri bireyin, toplumun ve bütün
milletin yararınadır. [19]
20- Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da
buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan
etiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında
hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bîr Kitab bulunmadan tartışanlar vardır.
21- Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun"
denince: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa. [20]
Boyun eğdirdi,
Tamamladı. Eksiksiz, bol bol verdi.Tartışıyor.
Delilsiz ve hüccetsiz olarak.'[21]
Lokman kıssasından
önce, tevhid'in delillerini müşahade
ettikleri halde, üzerinde bulundukları şirk yolunda ısrar ettiklerinden dolayı
müşriklere azar ve kınama ile hitapta bulunulmuştu. Şimdi bu ayet-i kerimelerle
yine o konuya dönülmektedir. [22]
Ey insanlar! Allah'ın
birliğine tanıklık eden tevhid delillerini görmediniz
mi? O Allah ki, göklerde ve yerde olan herşeyi sizin
emrinize verdi ve size boyun eğdirdi. Kâinattaki herşeyi
sizler için yarattı. Tabiat kuvvetlerini, suyu, havayı, buharı, madenleri ve
zerreleri kendi çıkarınıza uygun bir biçimde kullanmanız bunun bir göstergesi
değil midiri Ey insan? Allah, görünen ve görünmeyen
nimetlerini size bo! bol verdi. O'nun nimetleri
sayılamayacak kadar çoktur. Bu nimetlerin, bir kısmı görünür ve bilinir. Bir
kısmı ise hiç bilinmez. Ama günün birinde ilim bu bilinmeyen nimetleri de
keşfedip ortaya koyacaktjr, Büîün
bunlara rağmen insanların bir kısmı bilgi ve delile dayanmadan, Allah'ın hak
yolu aydınlatmak için indirdiği kitabın uyarılarına nail olmadan, Allah
hakkında tartışırlar. Bu tartışmanın ve şirke götürücü mücadelenin kaynağı körü
körüne taklitten, şeytan ile hevâ ve heveslere tabi
olmaktan başka bir şey değildir. Onlara: Allah'ın, Resulüne, hidayet ve hak din
olarak indirdiği şeylere tabi olun, denildiği zaman derler ki: Hayır biz
babalarımızın tuttukları yola tabi oluruz! Babalan hiçbir şeyi anlamasalar ve
doğru yoia girmemiş oİsalarda
mı bu kör taklitten vazgeçmeyecek; babaları kendilerini alevli cehennem
azabına davet etseler de mi o sapık yolu tutacaklar? [23]
22- İyilik yaparken kendini Allah'a vacn
kinime, şüphesiz en sağlam kulpa sarılmış olur. İşlerin sonucu Allah'a aittir.
23- Ey Muhammed! İnkâr edenin inkarcılığı seni üzmesin;
onların dönüşü bizedir; o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz.
Allah, kalbler-cifi olanı şüphesiz bilir.
24- Onları az bir süre geçindiririz,
sonra da asır bir azaba sürükleriz. [24]
Her kim Allah'a ihiasla ibadet.İhsan etmek,
bir işi sağlam yapmak ve iyilik
etmek anlamlarına gelir.Onları zorlayıp sevk ederiz. [25]
İşte iki grup. Bİri cennetle diğeri cehennemde. Biri Allah'a özünü teslim
edip ihiasla ibadet etmekte ve niyetini halis bir
şekilde Ailah'a yöneltmekte, Ona hiçbirşeyi
ortak koşmadan kulluk etmekte, amellerini güzel yapmakta, Rabbini her zaman
İçin murakıp olarak görmekte, amellerinin Allah tarafından gözetilip müşahadc edildiğini bilmekte; kendisi Allah'ı görmese dahi
Allah tarafından görüldüğünün farkına varmakta, kalbinde gizlediği şeylerin Ai-lah tarafından bilindiğini
idrâk etmektedir. Hadis-i Şerifin de ifade ettiği gibi işle bu, ihsanın tâ
kendisidir. "İhsan; Allah'ı görüyormuşçasına O'na ibadet edilendir. Sen
O'nu görmesen bile O seni görmektedir." İşte bu şekilde her kim kendi
Özünü Allah'a teslim ederse; kopmaz ve sağlam bir kulpa1a pişmiştir. En
güvenilir şeye sarılmıştır.
Bu ifadeler, yüksek
bîr dağa tırmanmak isteyip de dağın üzerinden aşağı doğru sarkıtılmış sağlam
bir kulpa yapışan, Allah'a İbadetle meşgul olup O'na tevekkül eden kimse için
örnek göstermektedirler. İşlerin sonu Allah'a varır. O, herkesi yaptıkları
işler karşılığında en hayırlı mükâfatla ödüllendirir.
Diğer bir grup da
küfredip AllalVi İnkâr etmişlerdir. Onların küfür ve
inkârları seni üzmesin ey Muhammed! Sana düşen sadece ilahî emirleri onlara
duyurmaktır. Hesap görmek ise bize aittir. Dönüş Allah'adır. Dünyada yaptıkları
işleri ahirette Allah onlara haber verecek ve irtikâb ettikleri günahlardan dolayı da onları
cezalandıracaktır. Doğrusu Allah, kalplerde gizli olanları bilendir. Bu gibi
kimseleri dünyada kısa bir zaman yaşatırız. Çünkü dünya AHah
katında bir sinek kanadı kadar dahî değer taşımamaktadır. Sonra onları
cehennem azabına maruz bırakırız. Orası ne kötü bir kalış yeridir. [26]
25- And olsun ki onlara:
-'Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan "Allah'tır"
derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur",
ama çoğu bilmezler.
26- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz
Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır.
27- Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler
mürekkep olsa ve —yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa— yine de Allah'ın
sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakim'dir.
28- Ey İnsanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz
tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah
işitendir, görendir.
29- Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını,
herbiri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan
güneşi veay'ı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın,
yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin?
30- Bu, Allah'ın hak olmasından ve O'ndctn
başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.
31- Gemilerin denizde Allah'ın lutfuyla
yürüdüğünü görmez misin? Ulah böylece size varlığının delillerini gösterir.
Bunlarda, pek sabırlı ve çok şükreden kimselerin hepsine dersler vardır.
32- Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman,dini
tamamen Al-M>'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak
kurtardığında, iç-lerinJen bir kısmı doğru yolda
kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkâr eder. [27]
Gemiler.Çok sabreden. "Zulle" kelimesinin çoğulu olup altında gölgelenmekte
olunan dağlar.Orta halli. Çok gaddar.
Allah'ın nimetlerine karşı çok nankörlük eden.
[28]
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah, gözle gördüğünüz direkler olmaksızın gökleri yarattı.
Görülür görünmez nimetlerini bütün insanlara bol bol
verdi. Bu ayet-i kerimelerde onların, bu durumu itiraf edip inkâr etmediklerini
Cenab-ı Allah açıklıyor. Çünkü onlar bu nimetleri ve
Allah-ın birliğini İtiraf etmek mecburiyetinde
kalmışlardır. O halde ey Muham-med
de ki: Hamd Allah'a mahsustur. Çünkü O, tevhid delillerini inkâr edilemeyecek derecede apaçık bir
şekilde ortaya koydu. Büyüklük taslayanlar bunu neredeyse inkâr edemeyecek
hale gelmişlerdi, ama çokları bu delillerin kendilerini susturan deliller
olduğunu bilmiyorlar. Onlar fazlasıyla uyarıldıkları halde uyanamamaktadirlar.
Göklerde ve yerdeki herşey mülkiyet, yaratma ve
kulluk bakımından Allah'a aittir.
Hal böyle olunca demek
ki, hamd ve Övgülerin tümü Allah'a mahsustur.
Şüphesiz Allah bütün varlıklardan daha zengin ve müstağnidir. Her şey O'na
muhtaçtır. Göklerde ve yerde O övülmekte ve kendisine şükredilmekte-dir. Hİç kimse O'nu Övmese dahi
O, övenlerin övmelerinden, hamd edenlerin hamd'inden müstağnidir. Buna ihtiyacı yoktur. Kâfirlerin
küfrü dolayısıyla O'na hiçbir eksiklik ve noksanlık ulaşmaz. O'nun ilim ve
kudretinde tükenmeyen acaiplikler, sonsuz sırlar
vardır. Yerdeki ağaçlar kalem olsa, denizler de mürekkep olsa, bu kalemlerle
Allah'ın sanatının acaİpliklerini yazsalar sonunu
getiremezler. Allah'ın kelimelerini yazsalar yine sonunu getiremezler.
Öyle görülüyor ki, bu
cümlelerden kasıt Allah'ın tekvînî kelimeleridir. O bir şeye "Ol"
deyince o şey oluverir. îşte bu, O'nun tekvînî, yani yaratma kelimesidir.
Bazıları derler ki, ayet-i kerimelerde geçen kelimelerden kasıt ezeli ve kadim
olan ilahî kelâmdır. Çünkü O'nun başı ve sonu yoktur. Ayet-i kerimeden kasıt,
Allah'ın kelimelerinin manalarının çokluğunu ve sonsuzluğunu insanlara
bildirmektir. Yerdeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa, bunlara bir
misli daha eklense, yine yazmaya kalkışılsa, Allah'ın kelimelerinin sonu yine
gelmez. Çünkü Allah güçlüdür. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Hikmet
sahibidir. Hiçbir şey O'nun İlim ve hikmetinin dışına çıkamaz. Allah'ın
kudretinin ve ilminin noksansız oluşunu gösteren bu ayetler, kâfirlerin
ölüm-sonrası dirilişi İnkâr etmelerini boşa çıkarmaktadır. Zira ey müşrikler
sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz sadece bir nefsin yaratılıp
diriltilmesi gibidir. "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o
şeye "Ol" demektir, hemen oluverir."[29].
Bildiğiniz gibi Allah'ın tekvini kelimelerinin sonu ve nihayeti yoktur. O,
insanların söyledikleri sözleri işitendir. Onların yapmakta oldukları işleri
de görendir.
Şu iki ayet-i kerime
ise, Allah'ın gökleri, yerleri ve bu ikisi içindeki şeyleri insanların emrine
boyun eğdirdiğine delalet etmektedirler. Görmez misiniz ki, Allah, geceyi
gündüze katmakta. Yani geceyi, içinde güneşin ve aydınlığın bulunduğu zamana
aşırmaktadır. Söz gelİmi gece 12 saat, gündüz de 12
saat iken sonra gece 2 saat uzamakta ve bu iki saatlik süre gündüzden geceye
katılmakta, böylece gece 14 saat, gündüz ise 10 saat olmaktadır. "Geceyi
gündüze katar" sözünün anlamı işte budur. Aynı şekilde Allah, gündüzü de
geceye katar. Güneş İle ayı kullarının emrine vermiştir. Bunlardan herbiri belli bir zamana kadar kendi yörüngeleri içinde
akıp giderler. Sizin yapmakta odununuz işlerden Allah haberdardır. Ayla güneş,
insanların emirlerine boyun eğdirildiğine göre, artık bundan sonra insanların
güneşe, aya veya diğer yıldızlara tapmalarının bir anlamı yoktur. Bunları
insanın emrine boyun eğdiren ve insanların menfaatine bağlı tutan yüce Allah'ı
bırakıp da-bu gibi şeylere tapmak gerçekten anlamsızdır. Aynı şekilde
karanlıkla aydınlığı icad edeni bırakıp karanlığa ve
aydınlığa tapmak da manasızdır! Bu anlatılanlar Allah'ın kudret ve hikmetinin acaipIİklerindendir. Allah haktır, ülûhiyyeti
sabittir. O'ndan başka gerçek mabud yoktur. O'nu
bırakıp da kâfirlerin taptıkları putlara tapmak batıldır. Batıl oldukları da
apaçık ortadadır. Allah şanı büyük ve yüce olandır. Saltanat ve iktidarı üstün
olandır. Diğer ortaklardan çok üstün ve yücedir.
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah, göklerdeki şeylerin sizin emrinize verildiğine
delalet eden semavî bir ayeti zikrediyor: "Allah'ın geceyi gündüze ve
gündüzü geceye kattığını, herbiri belirli bir süreye
kadar hareket edecek olan Güneşi ve Ay'ı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın
yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin?" Yine noksanlıklardan
münezzeh vüce Allah, yerdeki şeylerin tümünü
kullarının emrine amade kıldığına dela-- eden arzî bir ayeti de zikrediyor: "Gemilerin denizde
Allah'ın lutfuyla yürüdüğünü görmez misin? Allah
böylece size varlığının delillerini gösterir'' Ey muhatab!
Görmez misin ki gemiler Allah'ın ihsan, nimet, lütuf ve rahmeti ile bazı ilahî
ayetleri size göstermek için denizin kabaran sularım yararak gidiyorlar.
Doğrusu, sıkıntılar içerisinde çok sabreden kimseler ve nimetlere karşı çok
şükreden kullar için bunda Allah'ın birliğine ve kudretinin sonsuzluğuna
işaret eden ayetler vardır. Denizde onları, altlarında insanların gölgelenmekte
olduğu yüce dağlar gibi dalgalar kaplayıp sardığı zaman fıtrat hallerine dönüp
dini sadece Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Yüce Allah onları salimen
karaya ulaştırdığı zaman da bir kısmı küfrü terk ederek, gördüğü manzaranın
etkisine kapılarak Allah'a yönelmeye, bir kısmı da bu nimete karşı nankörlük
edip Allah'ı inkâra devam eder. Oysa bizim kevnî ve Kur'anî ayetlerimizi ancak çok gaddar, nankör ve kötü
kimseler inkâr ederler. Ey insanoğlu senin şu haline şaşıyorum! Allah'ın
birliğine, O'nun, dilediğini yapmaya muktedir olduğuna, alemde O'ndan başka
hakkıyla mabud olacak bir varlığın bulunmadığına
delâlet eden bu ayetlere rağmen sen yine Allah'ı inkâr ediyorsun! Sana bir
zarar dokunduğunda veya musibet içine düştüğünde Allah'a sığmıyorsun. O seni
bu sıkıntı ve belâlardan kurtardığı zaman yine başka varlıkları O'na ortak
koşuyorsun!... [30]
33- Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının.
Babanın oğlu, oğlunun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun.
Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın.
Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.
34- Kıyamet saatini bilmek ancak Allah 'a mahsustur.
Yağmuru O indirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını
bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her
şeyden haberdardır. [31]
Fayda vermez, yani hiç
kimsenin kimseye faydası olmaz. Sizi aldatmasın. Çok aldatan, şeytan. [32]
Noksanlıklardan
münezzeh olan yüce Allah sûrenin başından buraya kadar, Allah'ın birliğini isbatlayan, O'na koşulan ortaklan reddeden, bunun ya-nısıra kıyamet gününde hesap
İçin insanların yeniden dİrİltileceklerini kanıtlayan
ayetleri zikr etti. Bunlar da insanların ruhuna iman
ve takva fidanlarını dikerler. İşte bundan sonra Cenab-ı
Allah kullarının kendisine karşı korku içinde olmalarını, kıyamet günündeki
hesaba karşı da tedbirli olmalarını duyurdu. Bu duyuru, Lokman sûresini parlak
ve ince ifadelerle sona erdirmektedir. [33]
Ey insanlar! Sizleri
yaratan, size düzen ve ölçülü bir biçim veren, göklerdeki ve yerdeki herşeyİ sizler için yaratan, bu kâinattaki herşeyi emrinize veren Rabbinİze
karşı gelmekten sakının. O'ndan korkun. O'na karşı takva sahibi olun. O'nun
şiddetli azabına karşı korunma tedbirlerinizi alın. İnsanlardan hiçbirinin
diğerine fayda veremeyeceği, babanın evlâdına karşı yararlı olamayacağı,
evladın da babasına hiçbir yarar sağlamayacağı, aksine her nefsin kendi
kazandığı amele karşı rehine tutulacağı, hiçbir günahkârın başkasının günah
yükünü taşıyamayacağı, insana kendi kazandığından başka birşeyin
karşılığının verilemeyeceği şiddetli bir günden korkun ve Allah'ın, ölüm sonrası
dirilişe dair sizlere verdiği sözünün şüphesiz hak ve gerçek olduğunu kesinlikle
bilin. Bu dünyanın süsleri ve ziynetleri sizi aldatmasın. Dolayısıyla dünyaya
karşı meyletmeyin. Ahiret amelini de terk etmeyin.
Halbuki ahiret, dünyadan daha hayırlı ve daha
bakîdir. Rabbine karşı sizleri yoldan çıkarmaya yemin eden aldatıcı şeytan
sizi azdırıp yoldan çıkarmasın ve aldatmasın. Şeytan insanlara vaadde bulunur, onlara ümit verir. Oysa şeytanın va'dİ, aldatmaktan başka bir şey değildir. Bazı kimseler
ayet-i kerimedeki kelimesinin batıl ve boş ümitler manasına geldiğini
söylemişlerdir ki, bu gibi ümitler insanların bir çoğunu aldatırlar. Nitekim
bazı kimseler de şefaatçilerden birinin şefaatine bel bağlayarak veya Hz. Muhammed'in ümmetine mensup olduğunu söyleyerek büyük
bir beklenti içersine girip aldanmaktadır. Bu, ehl-i
kitabın kalplerine yerleşmiş eski bir hastalıktır. Bunu Kur'an-ı
Kerim şu ayet-i kerime ile tedavi etmektedir: "Bu, sizin kuruntularınıza
ve Kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık yaparsa cezasını
görür, kendisine Allah'tan başka ne dost ne de yardımcı bulur![34]. Said bin Cübeyr (R.A.):
"Allah'a aldanmak demek, kişinin günah İşlemeye devam etmesi ve Allah'ın kendisini
bağışlayacağını ümİd etmesi demektir."
buyuruyor.
"Babanın oğlu,
oğlunun da babası için bir şey Ödeyemeyeceği günden" mealindeki ayet-i
kerimeye gelince, bununla ilgili olarak Peygamber (S.A.V.) efendimiz şöyle
buyurmuşlardır: "Bir kimsenin buluğa ermeden üç çocuğu ölmüş ise cehennem
ateşi ona pek az dokunur!' Yine bîr başka Hadis-i şeriflerinde Peygamber
efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Bu kızlardan bir kısmı ile imtihan edilip
de onlara iyi davranan kimseye o kızlar ateşe karşı perde olurlar."
Kurtubî, mezkur ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: Baba,
çocuğunun günah yükünü taşımaz. Çocuk da babasının günah yükünü taşımaz. Ve bunların
günah yüklerini başkaları da taşımazlar.
Yukarıda geçen Hadis-i
Şeriflerin manasına gelince; evlatların ölümünden dolayı sabretmek, kızlarına
İyi davranmak, kulu cehennem ateşine karşı korur. Ve evladı da kendisinden önce
cennete giderek kendisi için yer hazırlar. Bütün bunlar, ne zaman geleceğini
Allah'ın bildiği ve mallar ile evlatların insana fayda sağlamayacağı bir günde
olacaktır. Hiç kimse bu günün ne zaman geleceğini öğrenmeye çalışmasın. Çünkü
bunun ne zaman geleceğini ancak Allah bilir. Aynı şekilde yağmurun da ne zaman
ineceğini Allah bilir. O yağmur, ölümünden sonra toprağı diriltir. Aynı şekilde
Cenab-ı Allah da insanları kıyamet günü için
ölümlerinden sonra yeniden diriltir. O rahimlerde bulunan ceninin kız mı,
erkek mi olduğunu bilir. Ey okuyucu, kıyametin ne zaman kopacağını öğrenmenin
sana ne faydası var? Halbuki, sen, sana en yakın olan şeyden dahi habersizsin.
"Hîç kimse yarın ne kazanacağım bilmez. Ve hiç kimse nerede öleceğini de
bilmez". Allah kullarının durumundan hakkıyla haberdar olup onların
hallerini bilendir. Buna göre o,kullarını yaptıkları işlerden dolayı hesaba
çekip amellerinin karşılığını verecektir. Hayır işlemişlerse mükâfaat ve sevap, kötülük işlemişlerse ceza ve ikab verecektir. [35]
[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/15.
[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/15-16.
[3] Zümer: 23.
[4] Bakara: 185.
[5] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/16-17.
[6] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/17.
[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/17-18.
[8] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/18.
[9] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/18-19.
[10] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.
[11] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.
[12] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.
[13] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20-21.
[14] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/21-22.
[15] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/22-23.
[16] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/23.
[17] Casiye: 15.
[18] Lokman: 14, 15.
[19] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/23-26.
[20] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/26-27.
[21] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.
[22] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.
[23] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.
[24] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28.
[25] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28.
[26] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28-29.
[27] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/29-30.
[28] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/30-31.
[29] Yasin: 82.
[30] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/31-33.
[31] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/33.
[32] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/33.
[33] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/34.
[34] Nisa: 123.
[35] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/34-35.