LOKMAN SÛRESİ 2

Kur’an Ve Eseri 2

Açıklama: 2

Kur'an'a İnananlarla İnanmayanlar. 2

Bazı Kelimeler: 2

Nüzul Sebebi: 3

Açıklama: 3

Allah'ın Yaratması İşte Böyle Olur. 4

Bazı Kelimeler: 4

Önceki Ayetlerle İlişkisi: 4

Açıklama: 4

Lokman'ın Kıssası Ve Oğluna Öğütleri 4

Bazı Kelimeler: 4

Giriş: 5

Açıklama: 5

Nimet Sahibi Allah'ı Nasıl İnkâr Edersiniz?. 6

Bazı Kelimeler: 6

Önceki Ayetlerle İlişkisi: 6

Açıklama: 7

Mümin Ve Kafir. 7

Bazı Kelimeler: 7

Açıklama: 7

Allah Yaratandır, Ondan Başkaları Bâtıldır. 7

Bazı Kelimeler: 8

Açıklama: 8

Va'z Ve İrşat 9

Bazı Kelimeler: 9

Önceki Ayetlerle İlişkisi: 9


LOKMAN SÛRESİ

 

Yirmiyedinci ve yirmisekizinci ayetlerin dışında bu sûre Mekkidir. 34 ayet­tir. Ölüm sonrası dirilişi, Allah'ın vahdaniyetini, Peygamberlerin risaletlerin-de hak üzere bulunduklarını isbatlamayı hedef alır. [1]

 

Kur’an Ve Eseri

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

1- Elif, Um, Atfını.

2-3- Bunlar, iyi davranan kimseler için rahmet ve doğru yol rehberi olan hikmetli Kitab'm ayetleridir.

4- O kimseler namazı kılarlar, zekâtı verirler; ahirete de yakînen ina­nırlar.

5- İşte onlar Rablcrinin yolunda olanlardır, işte onlar saadete erenler­dir

Bu sure, hecâ harfleriyle başlayan Mekkî surelerin çoğunda olduğu gibi güzel ve muazzam bir girişle başlamaktadır. Çünkü surenin başında Kur'an-dan ve Kur'an ayetlerinden söz edilmektedir. Bakara suresine benzeyen bir başlangıçla başlamaktadır. [2]

 

Açıklama:

 

Bunlar, ayetleri sağlamlaştırılmış, sanatı muhkemleştİrilmiş, içinde eğri­lik ve eksiklik bulunmayan, çelişki \e ihtilaf olmayan, gayesi derin ve engin olan bir kitabın ayetleridir. Ayrıca o, kendilerine ilim verilen kimselerin -ğiislerindeki apaçık ayetlerdir. "Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kiiab'ı sözlerin en siuzdi alanık indirmiştir. Rablerinden korkan­ların, bu Kitab'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalblerİ Al­lah'ın zikrine yumuşar ve yatıştı.'[3]' Kur'an-] Kerim bir hidayet rehberi ve rahmet vesilesidir. Her hayrın kaynağıdır. Bütün insanlar için bir berekettir. "Ramazan ayı, ki onda Kur'an, insanlara yol gestererek —yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak— indirildi."[4]. Kur'an-ı Kerim'in bir hidayet ve rahmet oluşuna gelince, Hz. Muhammed'İn peygamberliğinin bü­tün dünya için bir hayır anahtarı olduğuna, O'nun Peygamberliğiyle yeryü­zünün doğusunda, batısında ilim ve aydınlık çağının başladığına gerçekler de tanıklık etmektedir. Ama Kur'an'm hidayetinden yararlanan ve O'nun rah­met çadırının altına girip gölgelenenler; iyi amel İşleyen, güzel iş yapan, Al­lah'a halis niyyetle yönelen, kendilerini görüp, sözlerini işiten ve her zaman bir murakıb olarak Allah'ı üzerlerinde bilen kimselerdir.

Kişinin namaz kılması ve namaz ile nefsini tedavi etmesi iyi İş yaptığına ve güzel amel işledîğirie delâlet eden belirtilerdir. Zekât vermesi de ümmetin hastalıklarını tedavi etmesidir. İşte bunlar, ahirdin geleceğine kesinlikle ina­nırlar, bu hususta şüphe etmezler. Ahiret günü için salih amel işlerler. O güne tam bîr hazırlık yapmak için uğraşıp didinirler. İşte bunlar gerçekçi insanın özelliklerinden birkaçıdır. Bunun fertte ve toplumda etkin rolü olur. Fert ve toplum kâmil inanca sahip olur. Çok önemli hususiyetleri olduklarından do­layı burada özel olarak namazdan, zekattan, ahiret inancından söz edilmiş­tir. Kemal mertebelerinde zirveye ulaşan kimseler, Rablerine doğru giden hi­dayet yolundadırlar. Kararlı adımlarla hakka doğru yol almaktadırlar. Bun­lar, evet ancak buniar kendi amaçlarına kavuşan ve kurtuluşa eren kimseler­dirler. Zira kurtuluş ancak ihsan ve iyilikle olur. Sağlam inanç ve İmandan başka hiçbir şeyde hayır ve iyilik yoktur. [5]

 

Kur'an'a İnananlarla İnanmayanlar

 

6- İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptır­mak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azab bunlar içindir.

7- Ayetlerimiz o sapık kimseye okunduğu zaman sanki kulaklarında ağırlık var da İşitmiyormuş gibi büyüklenerek sırt çevirir. İşte ona can yakıcı azabı müjde et.

8-9- İnanıp yararlı İş işleyenler için, Allah'ın va'di gereğince temelli kalacakları nimet cennetleri vardır. O, güçlüdür, hakîm'dir. [6]

 

Bazı Kelimeler:

 

Boş söz,

lehv; İnsanı hayırdan saptıran ve alıkoyan, batıl olan her şeydir. Kendisiyle alay edilen.Kulaktaki ağırlık ve sa­ğırlık. [7]

 

Nüzul Sebebi:

 

Bu ayet-i kerime Nadr bir Haris hakkında nazil olmuştur. O İran'a gi­dip ticaret yapar, oradan Acemlerin kitaplarım satın alır, bu kitaplardaki şeyleri Kureyşlİlere anlatır ve şöyle derdi: Eğer Muhammed size Âd ve Semûd ka­vimlerinin haberlerini anlatıyorsa, ben de size Rüstem'İn, Behram'm ve İran hükümdar hanedanının haberlerini anlatıyorum. Hire Meliklerinin durum­larını size bildiriyorum.

Bazı kimseler Onun bu sözlerini güzel buluyor, Kur'an'ı dinlemekten vaz geçiyorlardı. Rivayete göre bu adam şarkıcı cariyeler satın alırmış. Bir kimse müslüman olmak istedi mi, ona bu şarkıcı cariyelerini gönderir ve cariyesine şöyle dermiş: Bu adama yemek yedir, içki içir, şarkılar oku ve şöyle de: "Be­nim sana yaptıklarım, Muhammed'in seni çağırdığı namazdan, oruçtan ve cihaddan daha hayırlıdır!" [8]

 

Açıklama:

 

Bu, O Kur'an'dır ki, hidâyet ve rahmet olarak indirilmiştir. İçinde apa­çık ayetler, derin sırlar ve sağlamlaştırılmış hükümler vardır. Bütün bunlara rağmen bazı insanlar başkalarını Allah'ın yolundan saptırmak, ilâhi ayetleri alay konusu yapmak için boş sözleri satın alırlar. Boş sözlerden kasıt, önceki milletlerin efsane ve asılsız maceralarını konuşmaktır. Hurafeleri ve yalan ha­yalleri anlatmaktır. Hiçbir yarar sağlamayan gereksiz sözlere dalmaktır. Genç­leri baştan çıkarıcı, şeytanı harekete geçirici, kötü ve ahlaksızca cümlelerden oluşan -şarkılar gibi- kötü sözleri söylemektir. Bunlar sadece eğlence kabi­linden şeyler değildirler. Bunlar, farkında olmadıkları halde insanlara içiri­len öldürücü zehir gibidirler.

Terbiye sınırları dışına çıkmayan, ruhu dinlendiren, gayreti kuvvetlendi­ren, söz ve anlam bakımından yüksek, biçim ve muhteva bakımından güzel olan musikiyi din reddetmez. Yeter ki musiki, insanı haktan alıkoymasın ve edâ edilecek farzların vakitlerini zayi etmesin. Müstehcen şekliyle şu kadınlar­dan dinlemekte olduğumuz şarkılar ise kesinlikle haramdırlar. Hiç kimse bu di­nin statik ve çağa ayak uyduramayan bir din olduğu düşüncesine kapılma­sın! Zira bu din, bizleri tabiatlarımız ve kişiliklerimiz ile hayvanlık seviyesin­den insanlık seviyesine yükseltmeyi, ruhumuza manevi özellikleri yerleştir­meyi amaç edinmektedir. Baştan çıkarıcı durumlar karşısında itidal ve iffeti­mizi korumamızı, ahlaki üstünlüklere itina ile sarılmamızı, özbenliklerimizi kuvvetlendirmemizi yine bu din gaye edinmektedir.

Kurtubi, bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: Alışkanlık haline getirilen, nefisleri harekete geçiren hevâ ve heveslerle laubaliliğe ve fesada sürük­leyen, sakinleri kışkırtan, gizli tutulanları açığa vuran vasıflara sahip olan şarkılarla türküler; özellikle kadınlardan ve onların güzelliklerinden, içkiler­den ve diğer yasaklardan bahsedenler mutlaka haramdır. Haramiığı hususunda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Ama bu gibi kötülüklerden uzak olan şarkılarla türkülere gelince; düğünlerde, bayramlarda, zor işleri yapmak için insanları gayrete getirme esnasında bu gibi şarkılarla türküleri dinlemek caizdir. Der­vişlerin icat ettikleri ney, tar ve tambur gibi çalgı aletleri eşliğinde dinlenen şarkılar da haramdır.

Ah ne olurdu, Kurtubi'nin ömrü vefa etseydi de tiyatrolarda, eğlence yer­lerinde ve ekranlarda meydana gelen rezaletleri görüp dinlemiş olsaydı?! Bir hocamın bana anlattığına göre kendisi İngiltere'de bir tiyatro oyununu sey­retmiş, sonra aynı oyunu Kahİre'de de seyretmiş ve hayretten adeta çılgına dönmüştü. Çünkü oyun Londra'da edep kuralları içerisinde; kuvvet, cesaret, kahramanlık, vatan müdafası ve sevgisi gibi yüksek duygular ile yüce idealle­ri seyircilerle, halka aşılayan bir atmosfe'r içinde sahnelenmiş, ancak Kahire-de bütün bu yüksek duygularla yüce ideallerden sıyrılmış, sadece çirkin na­hoş hareketlere dayandırılan aşk'tan, sevgiden, çöküntüden, ahlaksızlık ve fısk-ı fücurdan, bozgunculuktan başka şeyleri yansıtmaz olmuştu. Oyunu oy­natanlara: "Bunu ne diye oynatıyorsunuz?" denildiğinde, "sadece halkın is­teklerini yerine getiriyoruz" diye mazeret ileri sürmüşlerdi! Ey Allah'ım, di­ninden uzaklaşan, ahlaki çöküntüye uğrayan, nefsine ve heveslerine tabi olan şu müslüman halka bak!..

Şimdi de tefsirini yapmakta olduğumuz ayet-i kerimeye dönelim. Baş­kalarını Allah'ın yolundan saptırmak ve ilahi ayetleri alay konusu etmek için boş ve anlamsız sözleri satın alan, bu sözleri hayır, hidayet, şer ve günah ile değiştiren kimseler İçin, gayet küçük düşürücü ve alçaltıcı bir azap vardır. Fazilete davet eden, hayrı hedef alan, güçlü ve kuvvetli bir ümmeti meydana getirmeye çalışan "ilahi ayetler kendilerine okunduğu zaman bu ayetleri kö­tüleyerek, aldırış etmeyerek, büyüklük taslayarak, yüz çevirir, iltifat etmez­ler. Bu durumda onlar, ayetlerimizi işitmeyen kimselerin içinde bulundukları hale benzer bir haldedirler. Kulaklarında sanki sağırlık ve ağırlık varmış gibi ayetlerimizi işittikleri halde anlamını kavramazlar. İşte Ey Muhammedi bu nıteHkteki kimselere elem verici ve gayet incitici bir azabı müjdele. Kur’an dan yararlanan kimselere gelince onlar, iman edip iyi işler yapan kimselerdir. *Şte onlar için nimet cennetleri vardır, orada ebedi kalacaklardır. Cenab-ı Al­lah bunu hak ve gerçek bir vaad olarak bildirmiştir. Allah'tan başka vadini eksik­le yerine getiren kim vardır?! O güçlüdür, hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Hıkmet sahibidir, herşeyi yerli yerince yapar. [9]

 

Allah'ın Yaratması İşte Böyle Olur

 

10- Allah Gökleri —gördüğünüz gibi— direksiz yaratmış, sizi sallar  diye yeryüzüne sabit dağlar koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gök­ten su İndirip orada her hoş çiftten yetiştirnıişizdir.

11- İşte hu Allah'ın yaratışıdır. Ondan başkasının ne yarattığını Bana gösterin. Hayır; gösteremezler, zalimler apaçık sapıklık içindedir. [10]

 

Bazı Kelimeler:

 

"İmad" kelimesinin çoğulu olup direk ve payanda manalarına  gelir. Sabit dağlar.

Sizi sarsar diye.Yaydı ve dağıttı. Sınıf ve çeşit. [11]

 

Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Allah'ın güçlülüğünün ve kudretinin eksiksizliğinin delillerle gösterilmesi, tevhid kaidelerinin isbat edilmesi, şirkin iptal edilmesi, boşa çıkarılması ve müşriklerin de susturulması amacıyla bu ayel-i kerimeler birbiri peşine gel­diler. [12]

 

Açıklama:

 

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah sizlerce görülen direkler ol­madan gökleri yarattı. Ve sizler de, gökleri direksiz olarak üstünüzde durur vaziyette görmektesiniz. Yine yüce Allah yerleri sabit leşti rece k yüce dağları kazıklar misali yere çaktı ki, yerküre sizi sarsrfiasm. Yürümekte oîan canlıla­rı yeryüzüne yaydı. Allah'ın gökten indirdiği su İİe ekinlerinizi sularsınız. O su sayesinde yeryüzünde kıymetli ve faydalı her sınıftan bitkiler biter. İşte Al­lah'ın yaratması apaçık görülmekte ve herşeyden temayüz etmektedir. Sizin tapmakta olduğunuz putların yarattığı şeyler varsa onları bana gösterin ba­kalım?! Hayır zalimler apaçık sapıklık içersindedirler.

Bu cümledeki 'hayır' kelimesi onların sonsuz bir sapıklık içerisine yu­varlandıklarını tescil edip susturulmaları için kullanılmıştır. [13]

 

Lokman'ın Kıssası Ve Oğluna Öğütleri

 

12- And olsun ki, Lokmân'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden kimsb ancak'kendisi İçin şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir, Öviilmeğe layık olandır.

13- Lokman, oğluna öğüt vererek: "Ey oğulcuğum! Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti.

14- Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişiz­dir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Ço­cuğun sütten kesilmesi İki yıl içinde olur. Bana ve ana babaria şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.

15 Ey İnsanoğlu! Ana baba, seni, körü körüne Bana ortak koşman için zorlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; Bana yö­nelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana'dır. O zaman yaptıkla­rınızı size bildiririm.

16- Lokman: ' 'Ey Oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlı­ğınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latiftir, haberdar­dır."

17- "Ey Oğulcuğum! Namazı kıl, uygun olanı buyurup fenalığı önle, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdir."

18- "İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yü­rüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez."

19- "Yürüyüşünde tabiî ol; sesini kıs. Seslerin en çirkini şüphesiz mer-keblerin sesidir," [14]

 

Bazı Kelimeler:

 

Faydalı ilim ve o ilimle amel etmek. İşleri akledip basiret sahi­bi olmak demektir. AIIah'a şükretmek, O'nun emrettiği hususlara uymak demektir. İşleri yerine koymamaktır. Zayıflık.Sütten kesme. Döndü ve yöneldi. Hardal tanesi ağırlığınca., Hardal kelimesi küçüklük için verilen bir Örnektir.

Yanağını   bükme,   kibirlenip  insanlardan  yüz çevirme.Yürüyüşünde ölçülü ol. Ne hızlı ne de çok ağır yürü, orta vaziyette yürü.Sesini kıs. Gereğinden fazla yüksek sesle ko­nuşma. [15]

 

Giriş:

 

Yepyeni bir mevzu teşkil eden bu ayetler, şirkin batıl oluşunu, hikmetin Peygamberler tarafından getirildiğini ve hak olduğunu isbatlamak için sevk olunmuşlardır. Bu ayetler, Lokman Hekim'in oğluna yaptığı öğütler şeklin­deki ifadelerden oluşmaktadır. Lokman, bu öğütleri insanlar arasında en sev­diği oğluna yapmaktadır ki, diğerleri buna daha çok uysunlar. [16]

 

Açıklama:

 

Andolsun ki biz, Lokman'a akıl ve hikmeti verdik, İşleri kavrama ve bil-diğiyle amel etme nimetini bahşettik. Ona sağlıklı bir bilgi hediye ettik. Lok­man, hakîm idi.

"Lokman'a hikmet verdik" denmesindeki maksat: Lokman'm yap­tığı tavsiyelerin hikmet gereği olduklarım, selim fıtratın gereği oldukları­nı, bu öğütlerin peygamberlik yoluyla gelen öğütler olmadıklarını halka bildirmektir. Sahih görüşe göre Lokman, hakîm Peygamber değildir. Al­lah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden dolayı' şükretsin, O'na İtaat etsin ve farzlarım yerine getirsin diye Lokman'a hikmet verdik. Allah'a şükreden kimse aslında kendi nefsine iyilik yapmış olur. "Kim yaradı iş İşlerse kendinedir; kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir"[17] Her kim küfrederse küfrün- vebal ve sorumluluğu kendisinin üzerinedir. Hiçbir günahkâr başkasının günah yü­künü taşımaz. Senin şükretmen, Rabbine fayda vermez. Senin küfretmen de O'na zarar vermez. O kullarına ve yaratıklarına muhtaç değildir. İnsanlar­dan hiçbiri onu övmese dahi O göklerde ve yerde lisan-ı hal veya lisan-ı ma-kal ile övülmektedir.

işte Lokman Hakîm budur. Onun oğluna yaptığı öğütlere gelince, b» öğüt­lere kulak ver ve manalarım iyice kavra. Çünkü bunlar hikmet sahibi bir kim­senin oğluna yaptığı Öğütlerdir. Baba, oğlu için hayrı ister. Baba şayet akıllı ve hikmet sahibi bir kimse ise, öğüdüne uymak Öncelikle gerekli ve faydalı olur. Bu öğütleri anlatmaktan maksat, insanların bu öğütlere uymalarını ve gereğince davranmalarını teşvik içindir.

Lokman oğluna neler söylemiş? Hatırla ey Muhammed o zamanı, Lok­man oğluna şöyle diyor ve şu Öğütleri veriyordu: Yavrum yaratı klanndan hiç­birini Allah'a ortak koşma. Doğrusu ortak koşmak büyük bir zulümdür. Bundan daha zalimce ne vardır?! Doğrusu zulmetmek, hakkı teslim etmemek, haksızlık etmek demektir. Şüphesiz yaratık ile yaratanı, put ile yüce Al­lah'ı aynı seviyede görmek, elbetteki zulümlerin en büyüğüdür. Böyle bir dav­ranışı zulümle nitelemek gerçekten doğrudur ve yerinde bir harekettir.

Baba ile oğlu arasındaki sağlıklı durum ancak böyle olur. Babalar oğul­larına Öğüt verir, doğru yolu gösterir. Onları tehlikeli yollardan sakındırırlar. Ama bu sağlıklı durum ters bir istikamete yönelirde analarla babalar, evlat­larını Allah'a ortak koşmaya çağırır ve O'na isyan etmeye davet ederlerse, iş­te o zaman evlatları itaat etmek mecburiyetinde olmazlar, zira yaratıcıya İs­yan durumunda yaratılana itaat yoktur! Kendisini sapıklığa ve tehlikeli yol­lara davet ettikleri zaman evlatların ana ve babalarına karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini belirtmek için, Lokman'in oğluna yaptığı öğütler ara­sında bir nevi parentez cümlesi olarak şu ayet-i kerime zikderilmİştir. "Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçlükten güçlüğe uğrayarak karnında taşımıştır. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana, ana ve babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuz­dur. Dönüş banadır. Ey insanoğlu! Ana baba, seni körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa, onlara itaat etme"[18] Sahih rivayete göre bu ayet-i ke­rime Sa'd bin Ebi Vakkas ile anası Hamne binti Ebi Süfyan hakkında nazil olmuştur ki, bu husus Ankebut sûresinde de anlatılmıştır. Kurtubi, bu ayetin yorumuyla ilgili olarak tefsirinde şöyle der: Analarla babalara itaat etme mec­buriyeti, günah işleme, farzı terketme gibi hususlarda söz konusu değildir. Ancak mubah olan hususlarda onlara itaat etmek zorunludur.

Biz insana, anasına ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Şefkat hususunda babaya nisbetle anaya daha fazla şefkatli olmak gerekir. Nitekim bir Hadis-i Şerifte şöyle denilmiştir: İnsanların iyiliğe en çok layık olanı kimdir? Peygamberimiz: "Anandır" buyuruyor. Bu sözü Pcygmaber efendimiz uç defa tekrarladı. Sonra şöyle buyurdu "Sonra babandır. Çünkü anını zayıflık üs­tüne zayıflık çekerek seni karnında taşıdı ve iki sene emzirdikten sonra süt­ten kesti"

İnsana; bana, anana ve babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Çünkü onlar seni besleyip büyüttüler. Dünyaya gelmene sebep oldular. Aslında seni yaratan Allah'tır, ama dünyaya gelmene sebep onlardır. Eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için uğraşır, seni bu hususta zor-Iarlarsa, onlara itaat etme. Çünkü yaratıcıya isyan durumunda yaratılana itaat yoktur. Dünyada onlarla iyi geçin. Yani dünyevî işlerde onlara iyi ve güzel davran. Dine gelince; O, Allah'ın hakkıdır. Allah'a yönelen ve O'na yakın olan salih kimselerin yoluna uy. Bu sınıftaki insanlarla bir arada yaşa. Çünkü bütün hayır ve iyilikler bunlardadır. Sonra sizin hapinhrin dönüşü -kıyamet gününde de- Allah'a olacaktır. Allah, o zaman, dünyada yapmakta olduğu­nuz işleri size haber verecek ve yaptığınız işlerin karşılığını eksiksiz olarak size verecektir.

Lokman, oğluna yaptığı öğütlere devamla şöyle diyor: Yavrum işlediğin iyi veya kötü filler hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kayanın içinde de ol­sa, gökte veya yerde, herhangi bir yerde gizli de olsa Allah kıyamet gününde . onu hesap yerine getirecek, karşılığım eksiksiz olarak verecektir. Çünkü o se­nin yaptığın bütün işleri bilmektedir. O görülen ve görülmeyenleri bilir. İlmi herşeye nüfuz eder. Ve herşeyden haberdardır. Yavrum namazını dosdoğru kıl. Çünkü o dînin direğidir. İyiliği emret ve İnsanları kötülükten sakındır. (Oğ­luna ruhunu canlı tutacak ve düzeltecek bir işi yapmasını emrediyor. O iş na­mazdır. Toplumu ve çevresini İslah edecek başka bir işi yapmasını da oğluna emrediyor. O iş de, İyiliği emredip kötülüğü yasaklamaktır). Yavrum, bu işle­ri yaparken sana bir musibet gelecek olursa ki mutlaka gelecektir. Çünkü insan dünyada olaylara, bela ve musibetlere hedeftir. Bu gibi belaların okları geldiğinde de reddedilmesi ve geri çevrilmesi mümkün değildir- Sabret. Başı­na gelen belalara karsı dayanıklı ol. Bu, ahlaki üstünlüklerdendir. Akıllı kim­selerin ve kurtuluş yoiunda yürümekle olan kimselerin yöntemi budur.

İnsanları küçük görerek, onlara karşı büyüklük kışlayarak yüz çevirerek yürüme! Bilakis güler yüzle onlara yöne!. Büyüklük ve üstünlük taslama! Yer­yüzünde böbürlenerek yürüme. Kibirlenme! Çünkü bütün bunlar Allah'ı ga-zaplandırır. Allah kendini beğenmiş kibirli kimseleri ,evmez. Yürürken de öl­çülü ve orta vaziyette yürü. Ne suratlı, ne de çok ağıt yürü. Resulullah (S.A.V.) efendimiz; bir hadisi şeıitlerinde şöyle bıı>urmıışiur: "Sür'atli yüremek mü'minin değer ve üstünlüğünü giderir'1. H/.. Aişe'nin (R.A.) Peygamber (S.A.V.) efendimizin yürüyüşunü anlatırken söylediği: "Yürürken yürüyüşü­nü süratle yapardı" mealindeki sözüne gelince ü, bu sözüyle peygamber efen­dimizin ölü gibi hareketsiz ve çok ağır yürüyen kimselerden biraz daha sürat­li yürüdüğünü ifade etmek İstemiştir.

Yavrum sesini kıs. Sesinin bir kısmını kıs ve alçalt ki, yanında oturmak­ta olan kimselere, sesinin yüksekliği İle eziyet etmeyesin ve kulaklarını rahat­sız etmeyesin. Hatta bazen yüksek sesle bazı kimselerin kulak zarları bile ze­delenebilir. Kaldı ki yüksek sesle konuşmak insanın gururlu olduğunu ve baş­kalarına önem vermediğini gösterir.

Ayet-i kerimedeki ses kısmaktan maksat, başkalarını rahatsız edecek de­recede ve nefrete sebep olacak ölçüde yüksek sesle konuşmamak, buna mu­kabil insanı rezil kimseler seviyesine düşürecek kadar alçak sesle de fısıldan­mamak t ir. İkisinin ortasını bulup normal bir sesle konuşmaktır. Zira işlerin cn hayırlısı orta seviyede olandır. Hiç gerek yokken sesini yükselten kimse c?eğe benzer. Onun sesi de eşek anırmasını andırır. Seslerin en çirkin ve en vahşi olanı eşeklerin sesidir. Araplar kötüleme ve geri zekâlılıkta eşeği ve onun anırmasını Örnek .gösterirlerdi.

Lokman Hakîme bakın. O oğluna, gizli ve açık bir surette Allah'a ortak' koşmamayı tavsiye ediyor. Yüce Allah'ın görülen ve görülmeyen alemleri, giz­liyi, gizlinin de gizlisini bildiğini, bütün bu işlerden dolayı kullarını hesaba çekip amellerine göre onlara karşılık vereceğini, insanın her zaman için Al­lah tarafından gözetilmekte olduğunu hatırında tutmasını, güzel işler yap­masını, sonra namazı dosdoğru kılmasını, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmasını, bu uğurda her ne kadar güçlüklerle karşılaşsa dahi bu görev­den kaçınmamasını oğluna tavsiye ediyor. Ayrıca zorluklara karşı sabırlı ol­mayı, bunun yapılmasının da Allah'ın emri olduğunu ve bu işler sayesinde insanların ruhî hastalıklarının tedavi edileceğini bildiriyor ve oğluna şöyîe diyor: Yavrum yeryüzünde insanlardan yüz çevirme, onlara karşı büyüklük tasla­ma." Gururlanarak, böbürlenerek, salınarak yürüme!..

Doğrusu bu sözleri söyleyen kimse hikmet sahibi birisidir. O oğluna ger­çekten samimi Öğütlerde bulunmuştur. Gerçekten dinîn bütün Öğütleri bire­yin, toplumun ve bütün milletin yararınadır. [19]

 

Nimet Sahibi Allah'ı Nasıl İnkâr Edersiniz?

 

20- Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altı­na verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan etiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk reh­beri ve aydınlatıcı bîr Kitab bulunmadan tartışanlar vardır.

21- Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denince: "Babalarımızı üze­rinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin aza­bına çağırmışsa. [20]

 

Bazı Kelimeler:

 

Boyun eğdirdi, Tamamladı. Eksiksiz, bol bol verdi.Tartışıyor. Delilsiz ve hüccetsiz olarak.'[21]

 

Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Lokman kıssasından önce, tevhid'in delillerini müşahade ettikleri halde, üzerinde bulundukları şirk yolunda ısrar ettiklerinden dolayı müşriklere azar ve kınama ile hitapta bulunulmuştu. Şimdi bu ayet-i kerimelerle yine o konu­ya dönülmektedir. [22]

 

Açıklama:

 

Ey insanlar! Allah'ın birliğine tanıklık eden tevhid delillerini görmedi­niz mi? O Allah ki, göklerde ve yerde olan herşeyi sizin emrinize verdi ve size boyun eğdirdi. Kâinattaki herşeyi sizler için yarattı. Tabiat kuvvetlerini, su­yu, havayı, buharı, madenleri ve zerreleri kendi çıkarınıza uygun bir biçimde kullanmanız bunun bir göstergesi değil midiri Ey insan? Allah, görünen ve görünmeyen nimetlerini size bo! bol verdi. O'nun nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu nimetlerin, bir kısmı görünür ve bilinir. Bir kısmı ise hiç bilinmez. Ama günün birinde ilim bu bilinmeyen nimetleri de keşfedip orta­ya koyacaktjr, Büîün bunlara rağmen insanların bir kısmı bilgi ve delile da­yanmadan, Allah'ın hak yolu aydınlatmak için indirdiği kitabın uyarılarına nail olmadan, Allah hakkında tartışırlar. Bu tartışmanın ve şirke götürücü mücadelenin kaynağı körü körüne taklitten, şeytan ile hevâ ve heveslere tabi olmaktan başka bir şey değildir. Onlara: Allah'ın, Resulüne, hidayet ve hak din olarak indirdiği şeylere tabi olun, denildiği zaman derler ki: Hayır biz babalarımızın tuttukları yola tabi oluruz! Babalan hiçbir şeyi anlamasalar ve doğru yoia girmemiş oİsalarda mı bu kör taklitten vazgeçmeyecek; baba­ları kendilerini alevli cehennem azabına davet etseler de mi o sapık yolu tuta­caklar? [23]

 

Mümin Ve Kafir

 

22- İyilik yaparken kendini Allah'a vacn kinime, şüphesiz en sağlam kulpa sarılmış olur. İşlerin sonucu Allah'a aittir.

23- Ey Muhammed! İnkâr edenin inkarcılığı seni üzmesin; onların dö­nüşü bizedir; o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah, kalbler-cifi olanı şüphesiz bilir.

24- Onları az bir süre geçindiririz, sonra da asır bir azaba sürükleriz. [24]

 

Bazı Kelimeler:

 

Her kim Allah'a ihiasla ibadet.İhsan etmek,  bir işi sağlam yapmak  ve iyilik etmek anlamlarına gelir.Onları zorlayıp sevk ederiz. [25]

 

Açıklama:

 

İşte iki grup. Bİri cennetle diğeri cehennemde. Biri Allah'a özünü teslim edip ihiasla ibadet etmekte ve niyetini halis bir şekilde Ailah'a yöneltmekte, Ona hiçbirşeyi ortak koşmadan kulluk etmekte, amellerini güzel yapmakta, Rabbini her zaman İçin murakıp olarak görmekte, amellerinin Allah tarafın­dan gözetilip müşahadc edildiğini bilmekte; kendisi Allah'ı görmese dahi Allah tarafından görüldüğünün farkına varmakta, kalbinde gizlediği şeylerin Ai-lah tarafından bilindiğini idrâk etmektedir. Hadis-i Şerifin de ifade ettiği gi­bi işle bu, ihsanın tâ kendisidir. "İhsan; Allah'ı görüyormuşçasına O'na iba­det edilendir. Sen O'nu görmesen bile O seni görmektedir." İşte bu şekilde her kim kendi Özünü Allah'a teslim ederse; kopmaz ve sağlam bir kulpa1a pişmiştir. En güvenilir şeye sarılmıştır.

Bu ifadeler, yüksek bîr dağa tırmanmak isteyip de dağın üzerinden aşa­ğı doğru sarkıtılmış sağlam bir kulpa yapışan, Allah'a İbadetle meşgul olup O'na tevekkül eden kimse için örnek göstermektedirler. İşlerin sonu Al­lah'a varır. O, herkesi yaptıkları işler karşılığında en hayırlı mükâfatla ödül­lendirir.

Diğer bir grup da küfredip AllalVi İnkâr etmişlerdir. Onların küfür ve inkârları seni üzmesin ey Muhammed! Sana düşen sadece ilahî emirleri on­lara duyurmaktır. Hesap görmek ise bize aittir. Dönüş Allah'adır. Dünyada yaptıkları işleri ahirette Allah onlara haber verecek ve irtikâb ettikleri günah­lardan dolayı da onları cezalandıracaktır. Doğrusu Allah, kalplerde gizli olan­ları bilendir. Bu gibi kimseleri dünyada kısa bir zaman yaşatırız. Çünkü dünya AHah katında bir sinek kanadı kadar dahî değer taşımamaktadır. Sonra on­ları cehennem azabına maruz bırakırız. Orası ne kötü bir kalış yeridir. [26]

 

Allah Yaratandır, Ondan Başkaları Bâtıldır

 

25- And olsun ki onlara: -'Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sor­san "Allah'tır" derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur", ama çoğu bilmezler.

26- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah müstağni­dir, övülmeğe layıktır.

27- Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve —yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa— yine de Allah'ın sözleri bit­mezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakim'dir.

28- Ey İnsanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.

29- Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, herbiri belir­li bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi veay'ı buyruk altında tuttuğu­nu; Allah'ın, yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin?

30- Bu, Allah'ın hak olmasından ve O'ndctn başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.

31- Gemilerin denizde Allah'ın lutfuyla yürüdüğünü görmez misin? Ulah böylece size varlığının delillerini gösterir. Bunlarda, pek sabırlı ve çok şükreden kimselerin hepsine dersler vardır.

32- Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman,dini tamamen Al-M>'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak kurtardığında, iç-lerinJen bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkâr eder. [27]

 

Bazı Kelimeler:

 

Gemiler.Çok sabreden. "Zulle" kelimesinin ço­ğulu olup altında gölgelenmekte olunan dağlar.Orta halli.  Çok gaddar. Allah'ın nimetlerine karşı çok nankörlük eden. [28]

 

Açıklama:

 

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, gözle gördüğünüz direkler olmaksızın gökleri yarattı. Görülür görünmez nimetlerini bütün insanlara bol bol verdi. Bu ayet-i kerimelerde onların, bu durumu itiraf edip inkâr et­mediklerini Cenab-ı Allah açıklıyor. Çünkü onlar bu nimetleri ve Allah-ın birliğini İtiraf etmek mecburiyetinde kalmışlardır. O halde ey Muham-med de ki: Hamd Allah'a mahsustur. Çünkü O, tevhid delillerini inkâr edile­meyecek derecede apaçık bir şekilde ortaya koydu. Büyüklük taslayanlar bu­nu neredeyse inkâr edemeyecek hale gelmişlerdi, ama çokları bu delillerin ken­dilerini susturan deliller olduğunu bilmiyorlar. Onlar fazlasıyla uyarıldıkları halde uyanamamaktadirlar. Göklerde ve yerdeki herşey mülkiyet, yaratma ve kulluk bakımından Allah'a aittir.

Hal böyle olunca demek ki, hamd ve Övgülerin tümü Allah'a mahsus­tur. Şüphesiz Allah bütün varlıklardan daha zengin ve müstağnidir. Her şey O'na muhtaçtır. Göklerde ve yerde O övülmekte ve kendisine şükredilmekte-dir. Hİç kimse O'nu Övmese dahi O, övenlerin övmelerinden, hamd edenle­rin hamd'inden müstağnidir. Buna ihtiyacı yoktur. Kâfirlerin küfrü dolayı­sıyla O'na hiçbir eksiklik ve noksanlık ulaşmaz. O'nun ilim ve kudretinde tükenmeyen acaiplikler, sonsuz sırlar vardır. Yerdeki ağaçlar kalem olsa, de­nizler de mürekkep olsa, bu kalemlerle Allah'ın sanatının acaİpliklerini yaz­salar sonunu getiremezler. Allah'ın kelimelerini yazsalar yine sonunu getire­mezler.

Öyle görülüyor ki, bu cümlelerden kasıt Allah'ın tekvînî kelimeleridir. O bir şeye "Ol" deyince o şey oluverir. îşte bu, O'nun tekvînî, yani yaratma kelimesidir. Bazıları derler ki, ayet-i kerimelerde geçen kelimelerden kasıt ezeli ve kadim olan ilahî kelâmdır. Çünkü O'nun başı ve sonu yoktur. Ayet-i keri­meden kasıt, Allah'ın kelimelerinin manalarının çokluğunu ve sonsuzluğu­nu insanlara bildirmektir. Yerdeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep ol­sa, bunlara bir misli daha eklense, yine yazmaya kalkışılsa, Allah'ın kelime­lerinin sonu yine gelmez. Çünkü Allah güçlüdür. Hiçbir şey O'nu aciz bıra­kamaz. Hikmet sahibidir. Hiçbir şey O'nun İlim ve hikmetinin dışına çıka­maz. Allah'ın kudretinin ve ilminin noksansız oluşunu gösteren bu ayetler, kâfirlerin ölüm-sonrası dirilişi İnkâr etmelerini boşa çıkarmaktadır. Zira ey müşrikler sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz sadece bir nefsin yaratılıp diriltilmesi gibidir. "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sade­ce, o şeye "Ol" demektir, hemen oluverir."[29]. Bildiğiniz gibi Allah'ın tekvini kelimelerinin sonu ve nihayeti yoktur. O, insanların söyledikleri sözleri işi­tendir. Onların yapmakta oldukları işleri de görendir.

Şu iki ayet-i kerime ise, Allah'ın gökleri, yerleri ve bu ikisi içindeki şey­leri insanların emrine boyun eğdirdiğine delalet etmektedirler. Görmez misi­niz ki, Allah, geceyi gündüze katmakta. Yani geceyi, içinde güneşin ve aydın­lığın bulunduğu zamana aşırmaktadır. Söz gelİmi gece 12 saat, gündüz de 12 saat iken sonra gece 2 saat uzamakta ve bu iki saatlik süre gündüzden ge­ceye katılmakta, böylece gece 14 saat, gündüz ise 10 saat olmaktadır. "Gece­yi gündüze katar" sözünün anlamı işte budur. Aynı şekilde Allah, gündüzü de geceye katar. Güneş İle ayı kullarının emrine vermiştir. Bunlardan herbiri belli bir zamana kadar kendi yörüngeleri içinde akıp giderler. Sizin yapmak­ta odununuz işlerden Allah haberdardır. Ayla güneş, insanların emirlerine bo­yun eğdirildiğine göre, artık bundan sonra insanların güneşe, aya veya diğer yıldızlara tapmalarının bir anlamı yoktur. Bunları insanın emrine boyun eğ­diren ve insanların menfaatine bağlı tutan yüce Allah'ı bırakıp da-bu gibi şeylere tapmak gerçekten anlamsızdır. Aynı şekilde karanlıkla aydınlığı icad edeni bırakıp karanlığa ve aydınlığa tapmak da manasızdır! Bu anlatılanlar Allah'ın kudret ve hikmetinin acaipIİklerindendir. Allah haktır, ülûhiyyeti sa­bittir. O'ndan başka gerçek mabud yoktur. O'nu bırakıp da kâfirlerin taptık­ları putlara tapmak batıldır. Batıl oldukları da apaçık ortadadır. Allah şanı büyük ve yüce olandır. Saltanat ve iktidarı üstün olandır. Diğer ortaklardan çok üstün ve yücedir.

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah, göklerdeki şeylerin sizin em­rinize verildiğine delalet eden semavî bir ayeti zikrediyor: "Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, herbiri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneşi ve Ay'ı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın yaptıkları­nızdan haberdar olduğunu bilmez misin?" Yine noksanlıklardan münezzeh vüce Allah, yerdeki şeylerin tümünü kullarının emrine amade kıldığına dela-- eden arzî bir ayeti de zikrediyor: "Gemilerin denizde Allah'ın lutfuyla yü­rüdüğünü görmez misin? Allah böylece size varlığının delillerini gösterir'' Ey muhatab! Görmez misin ki gemiler Allah'ın ihsan, nimet, lütuf ve rahmeti ile bazı ilahî ayetleri size göstermek için denizin kabaran sularım yararak gi­diyorlar. Doğrusu, sıkıntılar içerisinde çok sabreden kimseler ve nimetlere karşı çok şükreden kullar için bunda Allah'ın birliğine ve kudretinin sonsuzluğu­na işaret eden ayetler vardır. Denizde onları, altlarında insanların gölgelen­mekte olduğu yüce dağlar gibi dalgalar kaplayıp sardığı zaman fıtrat halleri­ne dönüp dini sadece Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Yüce Allah onları salimen karaya ulaştırdığı zaman da bir kısmı küfrü terk ederek, gördüğü man­zaranın etkisine kapılarak Allah'a yönelmeye, bir kısmı da bu nimete karşı nankörlük edip Allah'ı inkâra devam eder. Oysa bizim kevnî ve Kur'anî ayet­lerimizi ancak çok gaddar, nankör ve kötü kimseler inkâr ederler. Ey insanoğlu senin şu haline şaşıyorum! Allah'ın birliğine, O'nun, dilediğini yapma­ya muktedir olduğuna, alemde O'ndan başka hakkıyla mabud olacak bir var­lığın bulunmadığına delâlet eden bu ayetlere rağmen sen yine Allah'ı inkâr ediyorsun! Sana bir zarar dokunduğunda veya musibet içine düştüğünde Al­lah'a sığmıyorsun. O seni bu sıkıntı ve belâlardan kurtardığı zaman yine baş­ka varlıkları O'na ortak koşuyorsun!... [30]

 

Va'z Ve İrşat

 

33- Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğ­lunun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.

34- Kıyamet saatini bilmek ancak Allah 'a mahsustur. Yağmuru O in­dirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haber­dardır. [31]

 

Bazı Kelimeler:

 

Fayda vermez, yani hiç kimsenin kimseye faydası olmaz. Sizi aldatmasın. Çok aldatan, şeytan. [32]

 

Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah sûrenin başından buraya ka­dar, Allah'ın birliğini isbatlayan, O'na koşulan ortaklan reddeden, bunun ya-nısıra kıyamet gününde hesap İçin insanların yeniden dİrİltileceklerini kanıt­layan ayetleri zikr etti. Bunlar da insanların ruhuna iman ve takva fidanları­nı dikerler. İşte bundan sonra Cenab-ı Allah kullarının kendisine karşı korku içinde olmalarını, kıyamet günündeki hesaba karşı da tedbirli olmalarını du­yurdu. Bu duyuru, Lokman sûresini parlak ve ince ifadelerle sona erdirmek­tedir. [33]

 

Açıklama:

 

Ey insanlar! Sizleri yaratan, size düzen ve ölçülü bir biçim veren, gök­lerdeki ve yerdeki herşeyİ sizler için yaratan, bu kâinattaki herşeyi emrinize veren Rabbinİze karşı gelmekten sakının. O'ndan korkun. O'na karşı takva sahibi olun. O'nun şiddetli azabına karşı korunma tedbirlerinizi alın. İnsan­lardan hiçbirinin diğerine fayda veremeyeceği, babanın evlâdına karşı yararlı olamayacağı, evladın da babasına hiçbir yarar sağlamayacağı, aksine her nefsin kendi kazandığı amele karşı rehine tutulacağı, hiçbir günahkârın başkasının günah yükünü taşıyamayacağı, insana kendi kazandığından başka birşeyin karşılığının verilemeyeceği şiddetli bir günden korkun ve Allah'ın, ölüm son­rası dirilişe dair sizlere verdiği sözünün şüphesiz hak ve gerçek olduğunu ke­sinlikle bilin. Bu dünyanın süsleri ve ziynetleri sizi aldatmasın. Dolayısıyla dünyaya karşı meyletmeyin. Ahiret amelini de terk etmeyin. Halbuki ahiret, dünyadan daha hayırlı ve daha bakîdir. Rabbine karşı sizleri yoldan çıkar­maya yemin eden aldatıcı şeytan sizi azdırıp yoldan çıkarmasın ve aldat­masın. Şeytan insanlara vaadde bulunur, onlara ümit verir. Oysa şeytanın va'dİ, aldatmaktan başka bir şey değildir. Bazı kimseler ayet-i kerimedeki kelimesinin batıl ve boş ümitler manasına geldiğini söylemişlerdir ki, bu gibi ümitler insanların bir çoğunu aldatırlar. Nitekim bazı kimseler de şefaatçi­lerden birinin şefaatine bel bağlayarak veya Hz. Muhammed'in ümmetine men­sup olduğunu söyleyerek büyük bir beklenti içersine girip aldanmaktadır. Bu, ehl-i kitabın kalplerine yerleşmiş eski bir hastalıktır. Bunu Kur'an-ı Kerim şu ayet-i kerime ile tedavi etmektedir: "Bu, sizin kuruntularınıza ve Kitap ehli­nin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık yaparsa cezasını görür, kendisi­ne Allah'tan başka ne dost ne de yardımcı bulur![34]. Said bin Cübeyr (R.A.): "Allah'a aldanmak demek, kişinin günah İşlemeye devam etmesi ve Allah'ın kendisini bağışlayacağını ümİd etmesi demektir." buyuruyor.

"Babanın oğlu, oğlunun da babası için bir şey Ödeyemeyeceği günden" mealindeki ayet-i kerimeye gelince, bununla ilgili olarak Peygamber (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Bir kimsenin buluğa ermeden üç çocuğu ölmüş ise cehennem ateşi ona pek az dokunur!' Yine bîr başka Hadis-i şerif­lerinde Peygamber efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Bu kızlardan bir kısmı ile imtihan edilip de onlara iyi davranan kimseye o kızlar ateşe karşı perde olurlar."

Kurtubî, mezkur ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: Baba, çocuğunun günah yükünü taşımaz. Çocuk da babasının günah yükünü taşımaz. Ve bun­ların günah yüklerini başkaları da taşımazlar.

Yukarıda geçen Hadis-i Şeriflerin manasına gelince; evlatların ölümün­den dolayı sabretmek, kızlarına İyi davranmak, kulu cehennem ateşine karşı korur. Ve evladı da kendisinden önce cennete giderek kendisi için yer hazır­lar. Bütün bunlar, ne zaman geleceğini Allah'ın bildiği ve mallar ile evlatla­rın insana fayda sağlamayacağı bir günde olacaktır. Hiç kimse bu günün ne zaman geleceğini öğrenmeye çalışmasın. Çünkü bunun ne zaman geleceğini ancak Allah bilir. Aynı şekilde yağmurun da ne zaman ineceğini Allah bilir. O yağmur, ölümünden sonra toprağı diriltir. Aynı şekilde Cenab-ı Allah da insanları kıyamet günü için ölümlerinden sonra yeniden diriltir. O rahimler­de bulunan ceninin kız mı, erkek mi olduğunu bilir. Ey okuyucu, kıyametin ne zaman kopacağını öğrenmenin sana ne faydası var? Halbuki, sen, sana en yakın olan şeyden dahi habersizsin. "Hîç kimse yarın ne kazanacağım bil­mez. Ve hiç kimse nerede öleceğini de bilmez". Allah kullarının durumun­dan hakkıyla haberdar olup onların hallerini bilendir. Buna göre o,kullarını yaptıkları işlerden dolayı hesaba çekip amellerinin karşılığını verecektir. Ha­yır işlemişlerse mükâfaat ve sevap, kötülük işlemişlerse ceza ve ikab verecek­tir. [35]

 

 



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/15.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/15-16.

[3] Zümer: 23.

[4] Bakara: 185.

[5] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/16-17.

[6] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/17.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/17-18.

[8] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/18.

[9] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/18-19.

[10] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.

[11] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.

[12] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20.

[13] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/20-21.

[14] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/21-22.

[15] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/22-23.

[16] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/23.

[17] Casiye: 15.

[18] Lokman: 14, 15.

[19] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/23-26.

[20] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/26-27.

[21] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.

[22] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.

[23] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/27.

[24] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28.

[25] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28.

[26] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/28-29.

[27] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/29-30.

[28] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/30-31.

[29] Yasin: 82.

[30] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/31-33.

[31] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/33.

[32] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/33.

[33] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/34.

[34] Nisa: 123.

[35] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 5/34-35.