Lokman Suresi otuz
dört âyettir. 27, 28 ve 29. âyetleri Medine'de, diğerleri Mekke'de nazil
olmuştur.
Bu Sure-i Celîle,
hikmet dölü Kur'anm, iyi davranan kimseler için bir hidayet rehberi ve hidayet
kaynağı olduğunu beyan ederek başlıyor. İyi davrananların ise, namaz! an m
emrolunduklan şekilde eda edenler, zekâtlarını layık olanlara verenler ve
âhirete de kesin olarak iman edenler okluklarını haber veriyor ve bunların
kurtuluşa erdiklerini açıklıyor.
İman ve amelleriyle
kurtuluşa eren bu insanlara mukabil, insanları bilgisizce Allanın yolundan
saptıran, Kur'anm âyetlerini alaya almak için boş sözler peşinde koşanların ve
neticede hor ve hakir kılan bir azaba düşecek olan kimselerin bulunduğu da
beyan ediliyor.
Daha sonra gelen
âyetlerde, insanların dikkatleri kainat düzenine çekiliyor ve göklerin
direksiz olarak yaratıldığı, yeryüzüne de sarsılmasın Jiye dağların
oturtulduğu, orada her türlü hayvanın var edildiği yeryüzünde yağmular yağdırılarak
onunla her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirildiği beyan ediliyor.
Daha sonra Lokman
(a.s.)m kıssası açıklanıyor. Lokman (a.s.)ın kim olduğu, tefsir kitaplarında
etraflıca beyan ediliyor. Peygamber mi yoksa salih bir kul mu olduğu hususunda
tartışmalar yapılıyor, görüşler beyan ediliyor. Çoğunluk onun, peygamber değil
salih bir kul olduğu kanaatına varıyor. Çünkü âyetlerde onun peygamber olarak
gönderildiğime dair açık bir ifade bulunmuyor. Bu surede Lokman (a.s.)ın
kıssası beyan edildiği için sureye "Lokman Suresi" adı veriliyor.
Lokman (a.s.)a Allah
tarafından hikmet verildiği ve Allaha şükretmesinin emredildiği beyan ediliyor.
Devam eden âyetlerde onun, oğluna yaptığı hikmetli öğütler beyan ediliyor.
Lokman (a.s.) oğluna öğüt veriyor ve hiçbir şeyi Allaha ortak koşmamasını,
yaptığı bir şeyin, hardal tanesi kadar da olsa Allahm onu meydana çıkaracağını
söylüyor. Namazı dosdoğru kılmasını, iyiliği emredip kötülüğe mani olmasını,
başına gelen dertlere sabretmesini öğütlüyor.
Lokman (a.s.) oğluna
yaptığı nasihatlara devamla, insanlardan yüzçevire-rek böbürlenmemesini,
yeryüzünde kibirlenerek yürümemesini tavsiye ediyor. Allahm, büyüklük taslayan
ve öğünen hiçbir kimseyi sevmediğini, yürüyüşünde mutedil olmasını, sesini
kısmasını ve yüksek sesle konuşmamasını öğütlüyor.
Sure-i Celilede bundan
sonra, Allah tealanm, göklerde ve yerde bulunan herşeyi hizmetimize verdiği,
bize bol nimetler bahşettiği beyan ediliyor.
Hiçbir bilgileri
olmadığı halde Allah hakkında mücadele edenlerin varlığına dikkat çekiliyor.
Allanın indirdiği hükümlere uymayan, atalarım üzerinde buldukları yolu
takibeden sapık kimselerin, şeytan tarafından alev alev yanan ateşe davet
edildikleri beyan ediliyor.
Allah teala Sure-i
Celilede bundan sonra peygamberimizi teselli ederek, inkar edenlerin inkarının
onu üzmemesini, kıyamet gününde dönüşün kendisine olacağını, yaptıkları
kötülüklerin hesabının onlardan sorulacağını haber veriyor.
Yeryüzündeki ağaçlar
kalem olsa denizler de mürekkep olsa ve sonra bu denizlere yedi deniz de
katılsa da yazılsa Allanın kelimelerinin bitmeyeceği ve Allah tealanın hüküm ve
hikmet sahibi olduğu beyan ediliyor.
Gemilerin, denizde
Allahın emriyle, Allanın koymuş olduğu tabii kanunlarla yürüyüp gittiği,
denizlerde yolculuk yapan kimseler, dağlar gibi dalgalarla kaplandığında, dini
sadece Allaha tahsis ederek ona yalvardıklan beyan ediliyor.
İnsanların,
rablerinden korkmaları, âhirette hiçbir kimsenin kimseye faydasının
olmayacağı, bu dünyadayken, Allahm affedeceği düşüncesiyle salih ameller
işlemekten geri durulmaması emrediliyor.
Sure-i Celilenin
sonunda beş hususa dikkat çekiliyor: Kıyametin ne zaman kopacağını ancak
Allahın bileceği, yağmuru, Allahın yağdırdığı, anaların rahimlerinde bulunan yavruların
neler ve nasıl şeyler olduklarını da ancak Atla-hın bileceği, hiçbir kimsenin
yarın ne kazanacağını bilemeyeceği, yine hiçbir kimsenin kendisinin nerede
öleceğini de bilemeyeceği beyan edilerek Sure-i Ce-lile sona eriyor.[1]
Rahman ve Rahim olan Allahın
adıyla.
1- Elif,
Lâm, Mim.
Bu mukattaa harfleri
hakkında Bakara Suresinin başında izahat verilmiş[2]
2- Bunlar,
hikmet dolu kitabın âyetleridir. [3]
3- Bu
âyetler, iyi davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet kaynağıdır. [4]
4- Onlar,
namazlarını cmrolundukları şekilde eda ederler, zekatlarını layık olanlara
verirler ve âh ir et gününe de kesinlikle iman ederler. [5]
5- İşte onlar, rablerinin gösterdiği hidayet
yolunda yürüyenlerdir, işte kurtuluşa erenler de onlardır.
Bu âyetler,
hikmetlerle dolu olan Kur'anın âyetleridir. Bu âyetler, iyilikte bulunanlara
doğru yolu gösteren bir rehberdir ve Allahm birer merhametidirler. Allah
bunlarla amel edenlere merhamette bulunmuştur. İyilikte bulunanlar o
kimselerdir ki, kendilerine farz kılınan namazları hakkıyla eda ederler.
Allahın, mallarından farz kıldığı zekatı verirler. Onlar, âhiretin varlığına
kesinlikle inanırlar. Bu sebepten dolayı yaptıklarından dolayı Allahın
kendilerini kesinlikle mükafaatlandıracağını bilirler. İşte rableri tarafından
gönderilen doğru yol üzerinde bulunanlar bunlardır. Kurtuluşa erip ümit
ettiklerini bulacak olanlar da bunlardır. [6]
6- Öyle
insanlar vardır ki bilgisizce insanları Allah yolundan saptırmak ve Kur'anın
âyetlerini alaya almak için "Boş sözler" satın alırlar. İşte
boylclcri için, hor ve hakir kılan bir azap vardır.
Müfessirler bu âyet-i
kerimeyi farklı şekillerde izah etmişlerdir. Ebi Ümame el-Bâhilî (r.a.)den
nakledilen bir görüşe göre, âyette zikredilen "Boş sözler satın
almak"tan maksat şarkı söyleyen
cariyeler satın almaktır.-Ebi Ümame, Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:
"Şarkı söyleyen
cariyeieri satmayın, satın almayın, onlan (Bu hususta) eğitmeyin. Onların
ticaretinde hiçbir hayır yoktur. Onların paralan haramdır." Ebu Ümame bu
âyetin, Resulullaha bu gibi konularda indiğini söylemiştir.[7]
Diğer bir kısım
âlimler ise "Boş söz satın almak"tan maksadın, şarkı ve türkü
söylemek ve onları dinlemek olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah b. Mes'ud,
Abdullah b. Abbas, Cabir b. Abdullah, Mücahid, Sa-id b. Cübeyr ve İkrime bu
görüştedirler.
Bazı âlimler de
buradaki "Boş söz satın almak"tan maksadın, oyun âletleri satın almak
olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş Hasan-ı Basrî, İbn-i Cü-reyc ve Mücahid'den
nakledilmektedir. Dehhak ve İbn-i Zeyd ise, satın alınan boş söz'den maksadın,
Allaha ortak koşmak olduğunu söylemişler ve görüşlerine delil olarak da bundan
sonra gelen âyeti gösterm işi erdir.
Taberi, âyet-i
kerimede zikredilen "Boş söz"den maksadın, kişiyi Allah yolundan
alıkoyan ve Allah ve Resulü tarafından yasaklanan her türlü söz olduğunu
söylemiş ve âyet-i kerimenin umumî olan ifadesinin bunu gerektirdiğini beyan
etmiştir.
Ayet-i kerimede, boş
sözler satın alanların, bunları, insanları Allahm yolundan saptırmak için
satın aldıkları beyan edilmiştir. Burada zikredilen, Allahın yolundan maksat,
Kur'an okumak, Allahı zikretmek ve kulu, Allaha yaklaştıracak her türlü
ibadet, her türlü itaat ve Allahm dinidir. Batıl sözleri satın alanlar,
insanlan bu sözler vasıtasıyla Allahın yolundan alıkoyarlar ve Allahın diniyle
alay ederler. Bu itibarla onlara, kıyamet gününde hor ve hakir düşüren çetin
bir azap vardır. Zira onlar hem kendileri sapmış hem de diğer insanlan
saptırmışlardır. [8]
7-
Âyetlerimiz böyle bir kimseye okunduğu zaman, sanki onları hiç işitmemiş, sanki
kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklenerek yüz çevirir. Onu, can yakıcı
bir azap île müjdele,
İnsanlan Allahın
yolundan alıkoymak için boş sözler satın alanlara âyetlerimiz okunduğu zaman
böbürlenerek yüz çevirirler. Sanki o âyetleri hiç işitmemiş gibidirler. Sanki
kulaklarında bir ağırlık vardır. Ey Muhammed, sen bu tür oyuncak ve
eğlencelerle eğlenen ve Allahm âyetlerinden yüz çeviren insanı can yakıcı bir
azapla müjdele. [9]
8- İman edip
salih ameller işleyenler için naim cennetleri vardır. [10]
9- Onlar o
cennetlerde ebediyyen kalacaklardır. Bu, Allanın gerçek vaadidir. O, herşeye
galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ailaha iman eden, onu
birleyen, peygamberlerini tasdik eden ve onlara tabi olan ve Allanın emirlerini
tutup yasaklarından kaçırmak suretiyle salih ameller işleyenlere gelince işte
onlar için âhirette "Naim" cennetleri vardır. Onlar o cennetlerin
içinde zevk ü safa ile yaşar, yeme, içme, giyme ve barınma gibi çeşitli
nimetler içinde yaşarlar. Onlar bu cennetlerde ebedi olarak kalacaklardır.
Allah bunu onlara, hak bir vaad olarak vaadetmiştir. Bu mutlaka olacaktır. Allah,
kendisine ortak koşan ve yolundan alıkoyanlara karşı şiddetle intikam alandır.
Yarattıklarını sevk ve idarede hikmet sahibidir. [11]
10- Allah,
gökleri, gördüğünüz bir direk olmadan yarattı. Yere de sizi sarsmasın diye
dağlar oturttu. Oraya her türlü hayvanı yaydı. Biz, gökten de su indirdik.
Onunla yeryüzünde her sınıftan güzel güzel bitkiler bitirdik. [12]
11- İşte
bunlar Allahın yarattıklarıdır. Gösterin bana, ondan başkaları ne yarattı?
Doğrusu o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler.
Ayet-i kerimede, Allah
tealamn, gökleri, görülen bir direk olmadan yarattığı zikredilmektedir.
Abdullah b. Abbas, Mücahid ve İkrimeye Bu ifadeden maksat, Allah tealanın, gökleri
direkli olarak yarattığı bzim ise o direkleri göremediğimizi beyan etmektir.
Hasan-ı Basrî ve
Katade ise; "Bu ifadeden maksat, Allah tealamn, gökleri direksiz olarak
yarattığını beyan etmektir." demişlerdir.
Allah teala bu
âyetlerde, Alîahı bırakıp da put vb. şeylere tapanları ve ona bir kısım
ortaklar koşanları ikaz ediyor, gökleri, yeri ve orada bulunanları kendisinin
yarattığını beyan ediyor, müşrikler ve kâfirlere, Allahın dışındaki şeylerin
neyi yarattıklarını sorarak onların akılsızlıklarını ortaya koyuyor ve bu zalimlerin
apaçık bir sapıklık içinde olduklarını zikrediyor. [13]
12- Şüphesiz
biz Lokman'a hikmet verdik ve "Allah şükret" diye emrettik. Kim
şürkederse ancak kendisi içi şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki
Allah hiçbirşeye muhtaç değildir, övülmeye layık olandır.
Âyet-i kerimede Lokman
(a.s.) zikredilmektedir Onun peygamber olup olmadığı hakkında âlimler arasında
ihtilaf vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre Lokman peygamber değildir. O, salih
bir kuldur. Onun-hakkında çeştli görüşler zikredilmiştir.
Mücahid, Katade,
Abdullah b. Abbas, Halid er-Rebi, Amr b. Kays ve benzeri âlimlerden, Lokman'ın
peygamber olmadığını ifade eden rivayetler nakledilmiştir.
İkrime'den nakledilen
bir görüşe göre ise Lokman'ın peygamber olduğu zikredilmiştir.
Âyet-i kerimede,
Lokman'a hikmet verildiği zikredimektedir. Bu hikmetten maksadın, anlayış,
akıllılık, doğru sözlülük ve kendine güvenirlik oiduğu rivayet edilmiş,
peygamber olduğunu söyleyenler ise buradaki hikmetten maksadın ise peygamberlik
olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah b. Abbas,
Lokman (a.s.)ı anlatırken onun, Habeşistanlı, marangozluk yapan bir köle
olduğunu zikretmiştir. Cabir b. Abdullah da Lokman'ın kısa boylu, çökük burunlu
biri olduğunu ve Mısır'ın Sudan bölgesinden olduğunu söylemiştir. Said b.
el-Müseyyeb de aynı şeyi söylemiştir.
Amr b. Kays diyor ki:
"Lokman, dudakları kalın, ayakları geniş, siyah derli bir köle idi. Birgün
o bir toplantıda konuşurken yanına bir adam geldi ve ona: "Sen falan ve
Ulan yerde benimle koyun otlatan biri değil miydin? dedi. Lokman
"Evet" dedi. Adam: "Seni, bu gördüğüm duruma getiren
nedir?" dedi. Lokman: "Doğru sözlülük ve beni ilgilendirmeyen şeye
karşı susmaktır." dedi.
Halid er-Reb'î dedi
ki: "Lokman, Habeşistanlı marangoz bir köle idi. Birgün ona efendisi:
"Şu koyunu bize kes." dedi. Lokman koyunu kesti! Efendisi
"Koyundaki en güzel iki et parçasını çıkar." dedi Lokman, koyunun
dilini ve kalbini çıkardı. Sonra aradan Alİalıın dilediği kadar bir zaman
geçti. Tekrar efendisi Lokman'a: "Şu koyunu bizim için kes." dedi.
Lokman, onu kesti. Efendisi ona: "Sen, koyundaki en kötü İki et parçasını
çıkar." dedi. Lokman yine dilini ve kalbini çıkardı. Efendisi ona:
"Ben sana, koyundan en güzel iki et parçası çıkar demiştim sen bu iki
parçayı çıkarmıştın. Şimdi de sana: "Koyundaki en kötü iki parçayı
çıkar." dedim, sen yine bu ikisini çıkardın." dedi. Lokman ona şu
cevabı verdi: "Bu iki parça güzel olduğu müddetçe bunlardan daha güzel
bir-şey yoktur. Bu ikisi kötü olunca da bunlardan daha kötü birşey yoktur." [14]
13- Hani bir
zaman Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Yavrum, hiçbirşeyi Allaha
ortak koşma. Çünkü Allaha ortak koşmak cl-hcllc büyük bir zulümdür."
Ey Muhammed, bir zaman
Lokman, oğluna nasihat ederek: "Yavrucuğum. Allaha ortak koşma, şüphesiz
ki Alîaha ortak koşmak, zulümlerin en büyüğüdür." dediğini hatırla. [15]
14- Biz
insana, ana babasına karşı iyi davranmasını emrettik. Annesi onu kat kat
meşakkat içinde karnında taşımıştır. Çocuğun sütten kesilmesi de iki yıl içinde
olur. Biz insana: "Bana ve anne babana şükret." dedik. Kıyamet günü
dönüş ancak banadır.
Ayet-i kerimede,
annenin, kat kat zorluklar içinde çocuğunu karnında taşıdığı ifade ediliyor.
Zira çocuk annesinin kamında bulunduğu zaman anne iki yük taşımaktadır. Aynca
her iki vücut da annenin bedeninden beslenmektedir.
Mücahid bu âyeti
kerimeyi izah ederken şöyle demiştir: "Annesi çocuğu taşırken hem çocuk
zayıf bir durumdadır hem de annesi. Böylece iki zayıf varlık bir arada
bulunmaktadır.
Ayet-i kerimede
çocuğun annesinden ayrılıp emmeyi bırakmasının iki yıl içinde olacağı beyan
edilmektedir Bundan maksat, çocuğun doğumundan sonra iki yıl içinde memeden
kesilmesidir.
Allah teala bu âyette
annenin, çocuğu için nasıl yorulduğunu, geceleri uykusunu terkederek onu
yetiştirmeye çalıştığını evlatlara hatırlatıyor ve anne babalarına saygılı
olmalarını emrediyor.. Bu itibarla birçok âyette olduğu gibi bu âyette de
kulların, Allanın kendilerine vermiş olduğu nimetlerine karşılık ona
şükretmeleri yanında anne ve babanın yaptığı iyiliklere karşı da onlara saygılı
davranmalarını emrediyor ve buyuruyor ki: "Bana ve anne babana şükret.
Kıyamet gününde dönüş ancak banadır. Verdiği nimetlere karşı şükredip etmediğinin
hesabını görecek olan benim. Anne ve babanın iyiliklerine karşı onlara saygılı
davranıp davranmadığının hesabını da ben göreceğim. [16]
15- (Ey
insan) eğer anne ve baban seni, birşeyi bana ortak koşmaya zorlarsa onlara
itaat etme. Dünyada onlara iyilikte yardımcı ol. Bana yönelenin yolunu tut.
Sonunda dönüşünüz ancak banadır. Ben de size dünyada neler yaptığınızı
bildireceğim.
Bu âyet-i kerimenin,
Sa'd b. Ebi Vakkas ve annesi Hamne Bint-i Ebi Süfyan hakkında nazil olduğu
rivayet edilmektedir.
Simak b. Harb diyo ki:
"Sa'd b. Ebi Vakkas dedi ki: "Bu âyet benim hakkımda nazil oldu. Ben
müslman olunca annem, ben dinimden dönmedikçe hiçbir şey yeyip içmeyeceğine
dair yemin etti. Ben ilk gün ona ısrar ettim o yeyip içmedi. İkinci gün olunca
ona yine ısrar ettim o yine diretti. Üçüncü gün olunca ona yine ısrar ettim
yine diretti. Bunun üzerine dedim ki: "Allaha yemin olsun ki senin yüz
canın bulunsa ve ben dinimden dönmedikçe oların hepsi çıkacak olsa ben yine
dinimden dömem." Annem bunu duyunca dinimden ayrılmayacağımı anladı ve
yeyip içti."
Allah teala, Lokman
(a.s.)ın, oğluna nasihatini keserek bu iki âyeti zikrettikten sonra tekrar
onun vasiyetine dönmüştür. Bunun hikmeti, çocukların, anne ve babalarının
itaatlerine önemini belirtmek bir de Lokman'm, oğluna yaptığı vasiyetin birinci
maddesi olan "Allaha ortak koşmama" emrini pekiştirmektir. Öyle ki
anne babaya itaat, iyiliklerde söz konusudur. Allaha itaat edilmeyen yerde kula
itaat yoktur. Nitekim Resulullah efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle
buyurmaktadır:
"Allaha isyanda
hiçbir kimseye itaat yoktur. İtaat ancak iyiliktedir. [17]
16- (Lokman
öğütlerine şöyle devam etti) Yavrum, yaptığın bir şey, bîr harda! tanesi
ağırlığı kadar olsa, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin dibine
gizlenmiş bulunsa da Allah mutlaka onu meydana çıkarır. Şüphesiz Allah,
herşeyin inceliğini ve gizli tarafını bilendir, herşeyden haberdardır.
Lokman (a.s.) âyette
zikredilen nasihatıyla, Allanın, kullarını, yaptıklarından hesaba çekeceğini,
amellerin zayi olmayacağını, bunların ortaya çıkarılarak kulun ona göre ceza
veya mükafaat göreceğini zikretmektedir. Böylece insan amellerine dikkat
etsin, Ali ahin emir ve yasaklarına uymuş olsun. [18]
17- Yavrum
namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret kötülüğe mani ol. Başına gele'ne sabret.
Şüphesiz ki bunlar, titizlikle yapılması gereken işlerdir.
Lokman aleyhesselam
vasiyetine şöyle devam ediyor: Yavrum namazı dosdoğru kıî. İnsanlara, Allaha
itaat etmelerini emret. Onları, AİIaha isyan etmekten ve haramları işlemekten
men et. Allah nzası için yaptığın tebliğde insanlardan göreceğin eziyetler
seni, vazifeni yapmaktan alıkoymasın. Bu yolda göreceğin eziyetlere sabret.
Zira bu hususlar Allanın, kesin olarak emrettiğûhu-suslardır. [19]
18-
İnsanlardan yüz çevirerek böbürlenme. Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Şüphesiz
Allah, büyüklük taslayan ve övünen hiçbir kimseyi sevmez.
Ey yavrum, seninle
konuşan insanlara karşı böbürlenerek ve onları küçümseyerek yüzünü onlardan
çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme zira Allah, her böbürlenen ve övünen
kimseyi sevmez.
Âyette zikredilen
"Yüz çevirerek böbürlenme" ifadesi, insanların, kendisine birşey
konuştuğunda kişinin gurura kapıimamasım ve muhatabını küçüm-sememesini ifade
etmektedir.
Mücahid: "Bu
ifade, birbirlerine dargın olan kişilerden birinin konuşması halinde diğerinin
yüz çevirmemesini ifade eder." demiştir.
İbrahim en-Nehaî ise
bu ifadeden maksadın, konuşurken ağzını eğip bükmemek ve gerdan kırmamak
olduğunu söylemiştir. [20]
19-
Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini kıs. Şüphesiz seslerin en çirkini eşeklerin
sesidir.
Yürüyüşünde tabii ol.
Tevazu ile yürü, acele etme, yavaş da gitme. Sesini alçalt, bağırarak konuşma.
Zira seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir. [21]
20- Allahın,
göklerde ve yerde bulunan herşeyi hizmetinize verdiğini ve sizlere açık ve
gizli bol bol nimetler bahşettiğini görmez misiniz? İnsanlar içinde öyleleri
vardır ki, hiçbir ilmi, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah
hakkında mücadele eder durur.
Ey insanlar, Allanın,
göklerdeki güneş, ay, yıldızlar ve bulutlar gibi yarattıkları, yeryüzündeki
hayvan, ağaç, su, deniz gibi varlıkları sizin menfaatları-nıza tahsis ettiğini
görmez misiniz? Bütün bunları, sizin, yeme, içme, barınma ve giyinme gibi
ihtiyaçlarınızı gidermekte faydalaridığmiz şeyler kıldığını görmez misiniz?
Yine sizler, Allahın size, görünen ve görünmeyen bol bol nimetler verdiğini
görmez misiniz? Bütün bu nimetlere rağmen bir kısım insanlar vardır ki, elinde
herhangi bir bilgi olmaksızın ve bir delil bulunmaksızın ve Allah tarafından
gönderilmiş aydınlatıcı bir kitap bulunmaksızın, Allahın birliği ve kulluğun
sadece ona yapılacağı hususunda tartışmaya girişir.
Allah tealanın,
kullarına nimetleri pek çoktur. Bu nimetlerin en büyüğü İslam nimetidir. Bu
nimet müminlerin dillerinde kelime-i tevhid ile açık bir şekilde görülür.
Kalblerinde ise gözle görülmeyen bir şekilde yaşar.
Yine Allah tealanın,
peygamberler göndermesi ile kitaplar indirmesi, gözle görülen büyük
nimetlerdendir. Müminlerin kalbinde itikadi şüpheleri gi-demıesi ve onların
manevi hastalıklarını tedavi etmesi gözle görülmeyen nimetlerdendir. [22]
21- Onlara:
"Allahın indirdiğine uyun." denildiği zaman: "Hayır, biz,
atalarımızı üzerinde bulduğumuz yolu takip ederiz." derler. Ya şeytan atalarını
alev alev yanan ateşin azabına çağırmışsa.
Allahın birliği ve
yüceliği hakkında tartışmaya girişen o cahillere: "Ey kavim, siz, Allahın
peygamberine indirdiği kitaba tabi olun. Zira o kitap, haklıyı haksızdan
ayırdetmekte, sapık ile hidayette olanı birbirinden seçmektedir." denildiği
zaman onlar: "Bilakis, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz dinlere
uya-nz." derler. Şüyet şeytan, atalarının dinlerini anlara süslü göstermek
ve onları saptırıp peşine takarak alev alev yanan cehennem azabına çağırmış olsa
yine de ona mı uyacaklar? Bu ne ahmaklıktır? Bu ne şaşkınlıktır? [23]
22- Kim
iyilik yaparak yüzünü Allaha çevirirse, muhakkak sapasağlam bir kulpa
sarılmıştır. Bütün işlerin sonu Allaha döner.
Kim, itaat ederek
iyilikte bulunur ve ona kulluk ederek boynunu bükerse, şüphesiz ki o,
kopmayacak sapasağlam bir kulpa sarılmış olur. O da kendisini Allahın azabından
kurtaracak olan ilahi rızadır. Allah, kullarını, işledikleri amellere göre
cezalandırır veya mükafaatlandırır. [24]
23- Ey
Muhammcd, inkar edenin inkarı, sakın seni ümzesin. Kıyamet günü onların dönüşü
ancak bizedir. Onlara yaptıklarını haber vereceğiz. Şüphesiz Allah, kalblerin
özünü çok iyi bilendir. [25]
24- Biz onları, az bir zaman nimetler içinde
yaşatırız. Sonra da ağır bir azaba sürükleriz.
Ey Muhammed, kim,
AUahı inkar edecek olursa, onun inkarı seni üzmesin. Zira kıyamet gününde
onlann dönüşü bizedir. Biz onlara, dünyada iken yapmış oldukları çirkin
amelleri haber vereceğiz ve amellerine göre onları cezalandıracağız. Şüphesiz
ki Allah, kalblerde gizlenen inkarcılığı ve şeytana uyan kimseyi çok iyi
bilendir. Biz onlara dünyada az bir mühlet veririz. Onlar bu mühlet içinde
yeyip içip eğleneceklerdir. Sonra onları, şiddetli bir azabı tamaya
mecbur edeceğiz. Bu da cehennem azabıdır. [26]
25- Yemin olsun
ki eğer onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan mutlaka
"Allah" derler. Sen de "Allaha hamdolsun." de. Doğrusu
onların çoğu bilmezler. [27]
26- Göklerde ve yerde bulunan herşey Allahındir.
Şüphesiz ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layık olandır.
Ey Muhammed, yemin
olsun ki kavminden, Allaha ortak koşanlara: "Gökleri ve yeri kim
yarattı?" diye sorsan onlar muhakkak ki: "Allah yarattı."
diyeceklerdir. Sen onlara de ki: "Bunları yaratan Allaha hamdolsun. Hiçbir
şey yaratamayan ve kendileri yaratılmış olan putlara değil yalnızca Allaha
hamdolsun. Doğrusu bu müşriklerin çoğu, kimin övgüye layık olduğunu ve kime
şükre-dilmesi gerektiğini bilmezler.
Göklerde ve yerde
bulunan melek, cin, insan, kendilerine tapınılan putlar ve herşeyi Allah
yaratmıştır. Allah, putlara tapan müşriklerin ve diğer bütün kullarının
ibadetlerine muhtaç değildir. Zira onlar, Allahın mülküdür. Onlar Allaha
muhtaçtır. Allah, yarattıklarına verdiği nimetlerine karşı Övülmeye layık
olandır. [28]
27-
Yeryüzündeki ağaçlar kalem deniz de mürekkep olsa ve sonra yedi deniz de ona
katılsa (da yazılsa) Allahin kelimeleri bitmez. Şüphcsizki Allah, herşeye
galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu âyet-i kerimenin
nüzul sebebi hakkında Abdullah b. Abbas'dan şu rivayet nakledilmiştir.
"Medine'de Yahudi Hahamları Resulullaha gidip: "Ey Mu-hammed, size
ancak az bir ilim verilmiştir." sözüyle bizi mi kasdediyorsun yoksa kendi
kavmini mi?" diye sormuşlar Resulullah da "Hepinizi" cevabını
vermiştir. Bunun üzerine Hahamlar: "Sana gelen şeylerde bize Tevratm
verildiğini ve tevratta herşeyin açıklamasının bulunduğunu okumuyor
musun?" dediler. Resulullah: "Tevtart, Allahin ilmine göze az
birşeydir. Sizin yanınızda Allahın ilminden size yetecek kadan
bulunmaktadır." dedi. İşte bunun üzerine Allah te-ala Yahudilerin
sorularına bir cevap olmak üzere Resulullaha bu âyeti indirdi ve bu buyurdu ki:
"Şayet yeryüzünde bulunan bütün ağaçlar kalem ve deniz de mürekkep olsa bu
kalem ve denizler biter de Allanın kelamı bitmez."
Ayet-i kerimede yedi
deniz bir misal olarak zikredilmiştir. Bundan, denizlerin sadece yedi tane
olduğu anlaşılmamalıdır. Nitekim başka bir âyet-i kerimede de: "Ey
Muhammed, de ki: "Eğer rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep
olsa, rabbimin sözleri bitmeden denizler biter. Bir o kadar denizi yardım
olarak katsak da. [29]
28- Sizin
yaratılmanız da, tekrar diriltilmcnîz de bir tek kişinin ki gibidir. Şüphesiz
Allah, herşeyi çok iyi işitendir, çok iyi görendir.
Ey insanlar, Allanın,
sizin hepinizi yaratması ve ölümünüzden sonra sizi tekrar diriltmesi, herhangi
bir kişiyi yaratması ve öldükten sonra diriltmesi gibi-di. ZiraAllahın dilediği
hiçbir şey onun için imkansız değildir. O, birşeyin olmasını dilediğinde ona
sadece "Ol" der o da hemen oluverir. Şüphesiz ki Allah, müşriklerin,
Allah hakkındaki söylediklerini çok iyi işiten ve yaptıklarını çok iyi
bilendir. [30]
29- Allahın,
geceyi gündüze kattığını, gündüzü de geceye kattığım, güneşi ve ayı hizmetinize
verdiğini ve her birinin belli bir zamana kadar hareket ettiğini ve Allanın,
yaptıklarınızdan mutlaka haberdar olduğunu görmez misiniz?
Ey Muhammed, Allahm,
geceyi gündüze katarak gecenin miktarını eksiltip gündüzün miktarını
azalttığım, güneşi ve ayı hizmetinize tahsis ettiğini, bunlardan herbirinin
kendileri için, takdir edilen süreye kadar hareket ettiklerini ve Allahın,
bütün yaratıklarından haberdar olduğunu görmez misin?Âyet-i kerimede hitap her
ne kadar peygamber efendimize yapılmış ise de onun şahsında bütün insanlığa
hitaptır. [31]
30- Bu
böyledir. Çünkü Allah haktır. Ondan başka yaivardikları batıldır. Ve AHah, çok
yücedir, çok büyüktür.
Ey Muhammed, Allah bu
zikredilenleri böyle yapmıştır. Zira o, gerçek ilahtır. Bunları yapmaya ancak
onun gücü yetmektedir. Müşriklerin, Allahı bırakıp da ilah olarak taptıkları
diğer şeyler ise batıldır, yok olmaya mahkumdur. Allah, bu anlatılanları böyle
yapmıştır. Zira o, yücedir, büyüktür. Onun şanına yaraşan da budur. [32]
31- Allahın size bir kısım delillerini göstermesi
İçin, denizde gemilerin onun rahmctiylc seyrettiğini görmez
misin? Şüphesiz
bunlarda sabredenler v cşükredenler için nice ibretler vardır. [33]
32- Onları, dağlar gibi dalgalar kapladığı vakit,
dini sadece Allaha tahsis ederek ona yalvarmaya başlarlar. Daha sonra Allah,
kendilerini kurtarıp karaya çıkardığı zaman da içlerinden bir kısmı orta yolu
tutar. Zaten bizim âyetlerimizi ancak sözünden dönen ve nankör olanlar inkar
ederler.
Ey Muhammed, rabbinin,
sizlere deli! ve ibretlerini göstermesi için tarafından bir lütuf olarak
denizde gemilerin nasıl seyredip gittiğini görmez misin? Şüphesiz ki bunda, her
sabreden ve şükreden için nice ibretler vardır. Zira ancak sabredenler ve
şükredenler bunları hakkıyla düşünürler. Allahi bırakıp putlara tapanlar,
denizde yolculuk yaparlarken dağlar gibi dalgalara yakalanınca artık Allahın
dışında taptıklarını unutup samimiyetle Allaha yalvarırlar. Sadece Alla-hm
gönderdiği dini kabul ederler. Allah onları boğulmaktan kurtarıp karaya
ulaştırınca içlerinden bazıları orta yolu tutarlar. Bizim âyetlerimizi ancak
sözlerinden dönen hainler ve çok nankör olanlar inkar ederler.
Âyet-i kerimede
zikredilen "Orta yolu tutan" dan maksat, Mücahide göre "kâfir
olan"dır. Zira kâfir olanlar itikadi hususlarda dilleriyle fazla konuşmazlar
fakat inkarlarını içlerinde gizlerler.
ibn-i Zeyd'e göre ise
burada "Orta yolu tutan" dan maksat, "Orta derece-; de amel
yapan" demektir. Yani gördüğü felaketlerden ibret alıp iman etmiş ve
normal olarak rabbine ibadet etmeye başlamış olan kimsedir. İbn-i Kesir bu görüşü
tercih etmiştir. Taberi ise birinci görüşü tercih eder görünmektedir. [34]
33- Ey
insanlar rabbinizden korkun. Ne babanın evladına ne de evladın babasına hiçbir
yardımda bulunamayacağı günden sakının. Şüphesiz ki Allahın vaadi haktır. Dünya
hayatı sakın sizi aldatmasın. Hiçbir aldatan, Allahın affına güvendirerek sakın
sizi aldatmasın.
Ey insanlar!
Rabbinizin gazabından korkun. Babanın evlada evladın da babaya herhangi bir
faydasının dokunamayacağı kıyamet gününde Allahın gazabına uğramaktan kaçının.
Zira o gün emir Allahmdır. Onun izni olmadan hiçbir kimse başkasına şefaatçi
olamayacaktır. Kıyametin gelmesi kesindir. Zira o, Allahın vaadidir. Allah,
vaadinden asla dönmez. Sakın dünya hayatının süsü ve lezzeti sizi aldatıp da
sizi kendisine celbetmesin, kıyamet günü için hazırlık yapmayı terkettirmesin.
Herhangi bir aldatan, sizi, Allah hakkında aldatarak savsaklamasın. Allahın
sizi affedeceğine ümitlendirerek sizi günah işlemeye devam ettirmesin.
Abdullah b. Abbas,
Mücahid, Dehhak ve Katade'ye göre burada"alda-tan"dan maksat,
şeytandır. Ancak Kur'an-ı Kerim'in ifadesi geneldir bu sebeple burada insanı
her aldatan bu ifadenin içine girmektedir. Bu aldatan şeytan da olabilir, nefis
de, insan da, eşya da. [35]
34-
Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi ancak Allah katın dadı r. Yağmuru o indiri.
Rahimlerde olanı o bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse
nerede öleceğini de bilmez. Şüphesiz Allah, herşeyi çok iyi bilendir, herşeyden
haberdardır.
Şüphesiz ki kıyametin
ne zaman kopacağının bilgisi Allahın nezdindedir. Allahtan başka hiçbir kimse
onun ne zaman kopacağını bilmez. Yağmuru gökten Allah indirir. Ondan başka
hiçbir kimsenin onu yağdırmaya gücü yetmez. Dişi varlıkların rahimlerinde olan
şeylerin mahiyetini ve geleceğini ancak o bilir. Hiçbir kimse yann ne yapacağını
ve ne kazanacağını bilemez. Allah ise herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır.
Âyet-i kerimede beş
hususun, insanlar tarafından kesin o!arak bilinmesinin mümkün olmadığı
zekrediliyor ve bunları ancak Allah tealanın bileceği beyan ediliyor.
Bu hususların,
insanlar tarafından bilinemeyeceği meşhur Cibril hadisinde zikredilmiştir:
Ebu Hüreyre(r.a. )
diyor ki:
"Bir gün
Resulullah, insanların kendisini gördükleri bîr yerde (Bir topluluk yanında)
bulunuyordu. Ona yürüyerek bir adam geldi ve şöyle dedi:
-(Ey Allanın Resulü)
İman nedir?
-İman, Allaha,
meleklerine, Allanın huzuruna çıkacağına ve peygamberlerine inanmam ve
âhirette dirileceğine iman etmendir.
-(Ey Allanın Resulü)
İslam nedir?
-İslam, Allaha kulluk
etmen, hiçbirşeyi ona ortak koşmaman, namazı kılman, farz olan zekâtı vermen
ve Ramazan orucunu tutmandir.
-(Ey Allanın Resulü)
İhsan nedir?
-İhsan,, senin, Allahı
görüyormuşçasına ona kulluk etmendir. Sen onu görmesen de o seni görmektedir.
-(Ey Allanın Resulü)
Kıyamet ne zaman kopacaktır?
-O hususta kendisine
soru sorulan kimse soruyu sorandan daha fazla bilgiye sahip değildir. Fakat
ben sana onun alametlerini anlatayım!
Cariyenin efendisini
doğurması, deve çobanlarının bina yükseltmede ya-nşmalan kıyametin
alametlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağı, ancak Allanın bilmiş olduğu şu
beş şeyden biridir: Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi ancak Allah
kalındadır. Yağmuru o indirir. Rahimlerde olanı o bilir, âyetini okudu. Sonra o
adam ayrılıp gitti. Resulullah: "Onu bana getirin." buyurdu. İnsanlar
onu Resulullaha getirmeye çalıştılar fakat kimseyi göremediler. Bunun üzerine
Resulullah: "İşte o Cebraildir. İnsanlara dinlerini öğretmek için
gelmişti." dedi. [36]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/427-428.
[2] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/429.
[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/249.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/249.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/429.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/429-430.
[7] Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an Sure: 31, Hadis no: 3195
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/430-431.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/431.
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/432.
[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/432.
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/432.
[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/433.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/433-434.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/434.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/435.
[17] Buhari, K.Ahbar el-Aha'd, bab: 1 / Müslim, K. el-îman,
bab: 39,1 ladis no: no: 1840 / Ebu Da-vud, K. el-Cihad, bab: 87, Hadis no:
2625.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 6/436.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/436-437.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/437.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/437-438.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/438.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/438-439.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/439.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/440.
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/440.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/440-441.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/441.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/441.
[29] Kchf Suresi, âyet: 109.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 6/442.
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/442
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/443.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/443.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/444.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/444.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 6/445.
[36] Buharı, K.el-İmam, bab: 37 4
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 6/445-447.