FATIR SURESİ 2

 


FATIR SURESİ

 

Fâtır Suresi kırk beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Bu Sure-i Celile de, Allaha hamd ile başlayan surelerdendir. Hamd'in Al-laha mahsus olduğu beyan edildikten sonra Allahın, insanlara gönderdiği her­hangi bir rahmeti alıkoyup tutacak hiçbir kuvvetin bulunmadığı, Allahın, rah­meti tutması halinde de onu kimsenin salı veremeyeceği beyan edilmektedir.

Peygamber fendimiz (s.a.v.) bu Sure-i Celilede de, müşriklerin yalanla­masına karşı teselli edilmekte ve daha önce geçmiş olan Peygamberlerin de üm­metleri tarafından yalanlanmış oldukları, sonunda bütün işlerin Allaha döndürü­leceği beyan edilmektedir.

İnkar edenler için şiddetli bir azabın bulunduğu, iman edip salih ameller işleyenler için ise mağfiretin ve büyük bir mükafaatın bulunduğu haber veril­mektedir.

Rüzgarları gönderip de bulutları harekete geçirenin Allah olduğu, o bu-lutlann, ölü bir ülkeye yağmur yağdırarak oraya hayat verdiği, bütün güç, kuv­vet ve hakimiyetin Allaha ait olduğu beyan edilmektedir.

Sure-i Celilede devamla, Allahm, kullarına ihsan ettiği nimetlere dikkat çekilmekte, tatlı ve içimi kolay olan su ile tuzlu ve acı olan suyun bir olmadığı ve bunların her ikisinden de insanların, giyecek ve yiyecek bakımından istifade ettikleri beyan ediliyor.

Allah tealanın geceyi gündüze gündüzü de geceye kattığı, kainattaki bü­tün varlıkların onun emrine boyun eğdiği açıklanmaktadır.

İnsanların Allaha muhtaç oldukları, Allahın ise hiçbir şeye, muhtaç olma­dığı, dilediğinde Allahın herşeyi yok edebileceği, bu işlerin de onun için çok kolay olduğu beyan edilmektedir.

Kör ile görenin, karanlıklarla aydınlığın, gölge ile sıcağın ve dirilerle Ölülerin bir olmadığı, Peygamber (s.a,v.)in, Allanın emir ve yasaklarını duyuran bir uyarıcı olduğu haber verilmektedir.

Sure-i ceiilede cenab-ı hak Resulünü yine teselli etmekte, kavminin ken­disini yalanlamasına üzülmemesini tenbih etmekte ve inkarcıları azabı ile yaka­layacağını beyan etmektedir.

Sure-i Ceiilede bundan sonra, Allahın, biz insanlara ve diğer canlılara verdiği nimetlere işaret Duyurulmaktadır. Gökten indirilen su ile değişik renk­lerde meyveler bitirildiği, dağların, çeşitli renkli tabakalar halinde yaratıldığı, çeşitli renklerde hayvanların var edildiği ve Allahın çok affeden ve şükrün kar­şılığım bolca veren olduğu beyan edilmektedir.

Sure-i Ceiilede beyan edilmektedir ki: Müminlerin mükafaatı Adn cen­netleridir. Orada Allaha hamdederler, onlar orada yorgunluk ve bıkkınlık hisset­mezler. İnkar edenlere ise cehennem ateşi vardır. Orada onların ölümlerine de hükmedilmez ki Ölsünler. Onların orada azapları da hafifletilmez. Onlar cehen­nemde: "Ey rabbimiz, bizi buradan çıkar da dünyada işlediğimiz kötü amelleri bırakıp salih ameller işleyelim." diye bağırışırlar. Fakat artık onlara bu fırsat verilmez. Orada zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur.

Kâfirler, kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu tutacaklarına dair en büyük yeminleriyle yemin ettiler. Fakat kendilerine uyarıcı gelince de onların nefretlerini artırmaktan başka bir işe yaramadı. Nefretlerinin sebebi, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü tuzak kurmalarıydı.

Sure-i Ceiilede bundan sonra dikkatler çekilerek Duyuruluyor ki: Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önceki kavimlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakmazlar mı? Halbuki onlar kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde hiçbirşey Allahı âciz bırakamaz. Eğer Allah, insanları, işledikleri günahlar sebebiyle hemen cezai andırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat   ; Allah, onların cezalarını belli bir zamana kadar erteler, ecelleri gelince de gere­ğini yapar. Şüphesiz ki Allah, kullarım çok iyi görür. [1]                                        

 

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.

 

1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder ka­natlı elçiler yapan Allaha mahsustur. O, yarattığı varlıklarda dilediği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, herşeye kadirdir.

Hamd ve övgü, ancak Allaha mahsustur. Onun dışında hiçbir kimseye hamdedilmez. O, yedi gökleri ve yeri yoktan var edendir. İkişer, üçer ve dörder kanatlı olan melekleri, kullarından dilediği kimseye elçi gönderendir. O, yarat­tıklarından dilediğini dilediği şekilde artırır. Nitekim Cebrailin kanatlarını alü-yüz adet olarak yaratmış, bu kanatların herbirinin arasını da doğu ile batı arası kadar bir uzaklıkta kılmıştır. Zira o herşeye kadirdir.

Abdullah b. Mes'ud diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) Cebraili gördü. Onun alüyüz kanadı vardı.[2]

 

2- Allahın insanlara göndereceği herhangi bir rahmeti alıkoyup tuta­cak hiçbir kuvvet yoktur. Tuttuğunu da ondan başka salıverecek hiçbir kuvvet yoktur. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah teala bu âyet-i kerimede, hayırın anahtarlarının ve kilitlerinin ken­di elinde olduğunu beyan etmektedir. Allah, insanlar için bir hayır ve rahmet kapısı açarsa artık onu kapayabilecek hiçbir kimse yoktur. Yine Allah, hayır ve rahmet kapısını kapatırsa artık onu açacak ta yoktur. Zira bütün işler onun elin­dedir. O, herşeye galiptir. Suçlu olanı cezalandırır. Suçluyu ondan kimse kurta­ramaz. O, bütün yaptıklarında hikmet sahibidir. Rahmet kapılarını açması da kapatması da bir hikmete göredir.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) her namazdan sonra

"Allahtan başka hiçbir ilah yoktur. O, tektir, onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur. O, herşeye kadirdir." der ve şöyle dua ederdi: "Ey Allahım, senin verdiğine engel olacak yoktur. Engel olduğunu da verecek yokur. Ciddi olanın ciddiyeti (onun alacağı herhangi bir tedbir) sana karşı kendisine hiçbir fayda sağlamaz. [3]

 

3- Ey insanlar, AUahın, üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Sizi gök­ten ve yerden nzıklandıracak Allahtan başka bir yaratıcı var mı? Ondan başka hiçbir ilah yoktur, O halde nasıl oluyor da (tevhidden) döndürülü­yorsunuz?

Ey insanlar, Ailahın, hayır kapılarını açarak size lütfettiği nimetlerini ve temin ettiği rahat geçimi düşünün. Sizi, Allahtan başka göklerden ve yerden çe­şitli nimetleriyle nzıkiandırabilecek biri var mıdır? ki ona kulluk edesiniz. îyi bilii " i Allahtan başka kendisine kulluk edilecek hiçbir mabud yoktur. O halde ey insanlar, Allahi bırakıp da başka birşeye kulluk etmeyin. Zira o kulluk ettiği­niz şeyler size ne bir menfaat ne de bir zarar verebilirler. Hal böyle iken nasıl oluyor da Allaha kulluk yapmaktan çeviriyorsunuz? [4]

 

4- Ey Muhammed, eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygam­berler de yalanlamışlardı. Bütün işler Allaha döndürülür.

Ey Muhammed, şayet kavminin müşrikleri seni yalanlıyorlarsa bu seni üzmesin. Ve senin gücüne gitmesin. Zira bu, müşriklerin süregelen adetidir. Da­ha önce geçmiş müşrikler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Senin de onların da yaptığınız işler Allaha döndürülür. Şayet onlar bu hallerinden vazgeçmezler­se Allah onlan da, daha önceki yalanlayanları cezalandırdığı gibi cezalandıra­caktır. [5]

 

5- Ey insanlar, şüphesiz Alladın vaadi haktır. Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan sakın sizi Allanın affına güvendirerek al­datmasın.

Ey Allahın peygamberlerini yalanlayan insanlar, AHahın inkarınızda de­vam ettiğinizde sizi cezalandıracağı vaadi haktır. Bunu kesin olarak bilin. Ceza­sı gelip çatmadan Önce iman etmeye, yaptığınız kötülüklerden vazgeçmeye ve Allaha itaat etmeye koşun. Sakın sizleri, içinde yaşadığınız bu dünya hayatının mevki ve makamları, mal ve serveti aldatmasın. Sizler bunlara güvenerek Alla­ha ve peygambere iman etmekten geri durmayın Hilekâr şeytan sakın sizleri, Allah adına birtakım vaadlerde bulunarak ayartmasın. Sizi, inkarcılığınızda de­vam ettirmesin. [6]

 

6- Şüphesiz ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Sîz de onu düşman edinin. O, kendi taraftarlarını ancak cehennemliklerden olmaya çağırır.

Ey insanlar, kendisine aldanmamanızı emrettiğim şeytan, şüphesiz ki si­zin d üş manini zd ir. Siz de onu düşman edinin ve ona karşı düşmanca davranın. Onun aldatmalarına kanmayın. Zira o, kendi taraftarlarını ancak cehennemlik olmaya davet eder. [7]

 

7- İnkar edenler için şiddetli azap vardır. İman edip salih ameller iş­leyenler için de mağfiret ve büyük bir mükafaat vardır.

Allah teala bundan Önceki âyetlerde, insanı hak yoldan saptıran şeytana uymamayı emrettikten sonra bu âyet-i kerimede de, şeytana uyan kâfirlerle onu reddeden ve peygambere uyan müminleri karşılaştırmaktadır. Kâfirler için en şiddetli bir azap olan cehennemin hazırlandığını, müminler için ise Allahın affı ve en büyük mükafaaü olan cennetin var olduğunu bildirmektedir. [8]

 

8- Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (güzeli güzel, çirkini çirkin gören kimse gibi midir?) Şüphesiz Allah, diledi­ğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O halde ey Muhammcd, sakın hi­dayete gelmeyenlere üzülüp de kendini mahvetme. Şüphesiz kî Allah, onla­rın ne yaptıklarını çok iyi bilir.

Müfessirlerbu âyet-i kerimeyi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Bunlar­dan biri, mealde verildiği gibidir. Diğer bir izah şekli ise şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş gösterilerek onu güzel gören kimse için mi üzülüp de kendini mahvedeceksin?"

Diğer bir izah şekli de şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş gösterilerek onu güzel gören kimseye mi birşey yapabileceksin? Senin buna karşı hiçbir ça­ren yoktur. Zira Allah, dilediğini saptırır, dilediğini ise hidayete erdirir. O halde ey Muhammed, onların sapıklıklarına, inkarlarına ve yal ani amal arına üzülerek kendini mahvetme. Allah, şeytanın, kötü amellerini kendilerine güzel gösterdiği bu insanların ne yaptıklarını çok iyi bilmekte ve onları zaptettirmektedir ve on-lan amellerine göre cezalandıracaktır. [9]

 

9- Rüzgarları gönderen Allatılır. O rüzgarlar bulutlan harekete geçi­rir. Sonra o bulutlan biz ölü bir ülkeye süreriz de, onunla ölümünden son­ra toprağı yeniden diriltiriz. İşte kıyamet günü tekrar dirilme de böyledir.

Rüzgarları ancak Allah estirir. O rüzgarlar bulutlan sevkeder. Biz o bu­lutlan adeta ölmüş gibi kupkuru kesilen ülkeye göndeririz, o ülkenin toprakları­nı öldükten sonra diri hale getirir. İşte Allah, ölüp kabre giren insanîan da aynen bu şekilde tekrar diriltecektir.

Allah teala Kur'an-ı Kerimin birçok yerinde, yağmurlar vasıtasıyla yer­yüzüne hayat bahşettiği gibi, insanları diriltmeyi dilediğinde onlara da tekrar ha­yat vereceğini beyan etmektedir. Böylece bizlere, öldükten sonra dirilmenin muhakkak olduğunu ispat etmektedir. [10]

 

10- Kim üstünlük istiyorsa bilsin kî üstünlük tamamıyla Allahindır. Güzel sözler ancak ona yükselir. Güzel sözleri de salih amel yükseltir. Kö­tülük yapmak için tuzak kuranlara, işte onlara şiddetli bira a/p vardır. Bo­şa çıkacak olan da onların tuzağıdır.

Ayet-i kerimenin "Kim üstünlük isterse bilsin ki üstünlük tamamıyla Al-lahındır." bölümü çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Mücahid bunu: "Kim putlara taparak izzet ve şerefe erişmeyi isterse bil­sin ki bütün izzet ve şeref ancak Allaha aittir." şeklinde izah etmiştir.

Katade ise: "Kim izzet ve şeref isterse Allaha itaat ederek istesin. Zira iz­zet ve şeref ancak Allahındır." şeklinde izah etmiştir. Taberi bu görüşü tercih et­miştir.

Diğer bir kısım âlimler İse: "Kim, üstünlüğün kime ait olduğunu öğrenmek isterse, bilsin ki her türlü üstünlük ancak Alaha aittir." şeklinde izah etmiş­lerdir.

Âyet-i kerimenin devamında şöyle buyurulmaktadır: "Güzel sözler ancak ona yükselir. Güzel sözleri de salih ameller yükseltir." Burada zikredilen "Güzel söz"den maksat, Allahı zikretmek, Kur'an okumak ve dua etmektir. Bu sözleri Allaha yükseltecek "Salih amerden maksat ise, Allahın farz kıldığı ibadetleri yapmaktır. Kul, Allanın kendisine farz kıldığı salih amelleri işlemekle birlikte Allahı zikreder, Kur'an okur ve Allaha yalvanrsa bu yaptıkları Allahın katına vanr. Aksi halde ona ulaşamaz geri döner.

Peygamber efendimiz, Allahı anmanın insanı arş'a yükselteceği hususun­da şöyle buyuruyor:

"Sizin, Allahın azametini anmanız, onu teşbih etmeniz, onu birlemeniz ve ona hamdetmeniz (Bu sebeple söylediğiniz kelimeler) Arş'ın çevresinde dolaşır­lar. Bunlann annın sesi gibi seleri vardır. Bu kelimeler kendilerini söyleyen kimseleri hatırlatırlar. Sizden biriniz, kendisini hatırlatan biri olsun istemez mi? [11]

Ayet-i kerimelerin devamında: "Kötülük yapmak için tuzak kuranlara, iş­te onlara şiddetli bir azap vardır." Duyurulmaktadır. Katade'ye göre "Tuzak ku­ranlardan maksat, müşriklerdir. İşte onlann tuzaklan boşa çıkacaktır. Onlar için cehennem azabı vardır.

Mücahid, Said b. Cübeyr ve Şehr b. Havşeb'e göre ise bunlardan maksat, amelleriyle gösteriş yapanlardır. Zira bunlar, yaptıklan amellerle Allaha itaat et­tikleri görüntüsü verir ve böylece insanları aldatmış olurlar. Gerçekten bunlar Allah rızası için değil, belli menfaatler için bu amelleri işlerler. İşte şiddet lazap bunlaradır ve bunların foyalan çok çabuk meydana çıkar. [12]

 

11- Allah sizi topraktan, sonra da bir nutfeden yarattı. Sonra da sizi çiftler halinde var etti. Dişinin gebe kalması ve doğurması ancak onun bilgisiylcdir. Ömrü olanın çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz ki bu Allaha çok kolaydır.

Allah, sizin atanız Âdem'i topraktan yarattı. Sonra sizleri bir damla su olan meniden varetti. Sizleri erkek ve dişiler olmak üzere çift yarattı. Herhangi bir dişinin gebe kalması ve doğurması mutlaka Allahm bilgisiyledir. Herhangi bir yaratığın ömrünün uzun, bir diğerinin de kısa olması Levh-i Mahfuz'da yazı­lıdır. Şüphesiz ki bu Allah için pek kolaydır.

Âyet-i kerimede geçen: "Ömrü olanın çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta yazılıdır." ifadesi iki şekilde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas bunu şöyle izah etmiştir: "Kendisine uzun Ömür veri­len kimse mutlaka ömrünün sonuna kadar yaşayacaktır. O kimsenin ömrü ne uzatılır ne de kısaltılır. Kendisine kısa Ömür takdir edilen de ömrü kadar yaşa­yacaktır. Onun ömrü de ne uzatılır ne de kısaltılır. Bu, Allah katında Levh-i mahfuzda böyle yazılmıştır. Taberi bu izah şeklini tercih etmiştir.

Ebu Mâlik, Süddî ve Ata'ya göre ise âyetin izahı şöyledir: "Kendisine ömür verilenin ömür boyu yaşatılması ve her geçen gün ve saat ömrünü tüket­mesi Allah katında kitapta yazılıdır. Allah bunu bilmekte ve zaptettirmektedir.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde: [13]

"Kim, rızkının bollaştınlmasını veya ecelinin ertelenmesini arzu ederse akrabalarıyla ilgilensin." *4^ buyurmuş ve diğer bir hadis-i şerifinde de burada geçen ecelin ertelenmesi meselesini şöyle beyan etmiştir: "Şüphesiz ki Allah, bir kişinin eceli gelince onu ertelemez. Ancak ecelin ertelenmesinden maksat, kula bahşedilen salih evlatlardır. O evlatlar, kul öldükten sonra ona dua ederler. Onlann duaları kul kabirdeyken kendisine erişin İşte ömrün artması budur." [14]

 

12- Şu iki deniz bir olmaz. Bu tatlı, kandırıcı ve içimi kolaydır. Şu da tuzlu ve acıdır. Hcrbirindcn de taze balık eti yersiniz, takındığınız süs eşya­sı çıkarırsınız. Gemilerin o suları yara yara gittiğini görürsünüz. Bu da Al­lahm lütfundan rızik aramanız ve şükretmeniz içindir.

Allah teala bu âyet-i kerimede çeşitli şeyleri yaratmaktaki büyük gücü­nü bize bildirmektedir. Bu kudretini gösteren delillerden biri de suların genel olarak iki kısma ayrılmasıdır. Bunlardan biri tatlıdır, içmek için kullanılır, diğe­ri tuzlu ve acıdır, diğer ihtiyaçları giderir. Bununla beraber her iki sudan da taze bir et olan balık çıkarılır. Bu sular yerine göre insanlar için yol olur. Oralardan gemilerle hem kendilerini,hem eşyalarını taşırlar. İşte bütün bu nimtelerin bede­li, onları veren Allaha şükretmektir. Kul bunu bilmeli ve bu şükrü eda etmelidir. [15]

 

13- Allah geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Güneş ve ay onun emri altındadır. Hcrbiri belli bir zamana kadar hareketine devam eder. İşte bütün bunları yapan Allah, sizin rabbinizdir. Mülk onundur. Onu bırakıp taptığınız ilahlar bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip de­ğillerdir.

Allah teala bu âyet-i kerimede de yüce kudretini bizlere anlatarak buyu­ruyor ki: "Allah, geceyi kısaltıp onu gündüze katarak artırır, bazan da gündüzü kısaltarak geceye katar ve onu artırır. Güneşi ve ayı tarafından bir lütuf olarak yaratıklarının hizmetine tahsis etmiştir. Bunların herbiri belli bir zamana kadar hareketlerine devam edecektir. İşte bütün bunları yapan gerçek rabdır. Mülk an­cak onundur. Allahın dışında, rab oldukları iddia edilen şeyler ise bir çekirdeğin zanna bile sahip değillerdir. O halde herşeyin maliki olan Allah bırakılır da bir takım uydurma rablere nasıl boyun eğilir? [16]

 

14- Eğer Allahtan başka taptıklarınızı çağırsanız, çağırmanızı duy­mazlar. Duysalar bile size cevap vermezler. Kıyamet günü de kendilerini Allaha ortak koştuğunuzu inkar ederler. Sana, herşeyden haberdar olan Allah gibi haber veren olmaz.

Ey insanlar, Allahı bırakıp da tapmış olduğunuz o putları çağıracak olsa­nız onlar sizin çağmlannızı duymazlar. Çünkü onlar, söylediğinizi anlamayan cansız varlıklardır. Onlar işitebilen varlıklar olsalar bile isteklerinize elbette ki cevap veremeyeceklerdir. Zira onlar âciz varlıklardır. O halde neden herşeyin yaratıcısı olan Allahı bırakır da bu âciz varlıklara taparsınız? Kıyamet gününde ortak koştuğunuz putlar, kendilerinin, Allahın ortaklan olduklarından beri ol­duklarını söyleyeceklerdir. Ey Muhammed, bu durumları, sana herşeyden ha­berdar olan Allahtan başka hiçbir kimse haber veremez. [17]

 

15-  Ey insanlar, sizler Allaha   muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layıktır. [18]

 

16- Eğer dilerse sizi yok eder de yerinize yeni bir kavim getirir. [19]

 

17- Bu, hiçbir zaman Allaha zor değildir.

Ey insanlar, sizler Allaha muhtaç varlıklarsınız. O halde ona kulluk edin ve onun rızasını kazanmaya koşusun ki ihtiyacınızı lütfuyla gidersin. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Sizin ona ibadet etmenize de ihtiyacı yoktur. Allah, size verdiği nimetlerinden dolayı övülmeye layık olandır. Eğer Allah dilerse sizi helak eder. Zira sizi herhangi bir ihtiyacı için yaratmış değildir. Yerinize de yepyeni varlıklar yaratır, onlar da Allaha itaat eder ve emirlerini dinlerler. Sizle­ri yok edip yerlerinize başkalarını yaratması Allah için asla zor değildir. O halde ey insanlar, Allahın sizi helak etmesinden önce ona kulluk edin ve onu tanıyın. [20]

 

18- Hiçbir günahkar kimse bir başkasının günahını çekmez. Eğer gü­nahı ağır olan bir kinişe, yükünü taşımak için bir başkasını çağırsa, akra­bası bile olsa yükünden hiçbir şey taşımaz. Ey Muhammcd, sen ancak gör­medikleri halde rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim (günahlarından) arınıp temizlenirse» kendisi için arınıp temizlenmiş olur. Nihayet dönüş AHahadır.

Hiçbir günahkar âhirette başkasının günahını yüklenmez. Günahı ağır plan kimse başkasına taşıtmak için akrabasını bile çağırsa onun günahını yükle­nip taşımaz. Ey Muhammed, sen ancak gözleriyle bizzat görmedikleri halde kı­yamet gününün azabından korkardan ve namazlarını kılanları uyarırsın. Kim, inkarcılıktan ve günahlardan kendini arındırıp iman eder ve yaptığı kötülükler­den vazgeçecek olursa o bunu kendisi için yapmış olur. Zira onun bu hali ancak kendisini cehennem azabından kurtarmış olur. Ey insanlar, dönüşünüz Allahadır. O herbirinizi yaptığı ile cezalandıracak veya mükafaatlandıracaktır.

Allah teaîa bu âyet-i kerimede, kıyamet gününde herkesin ameliyle baş-başa kalacağını beyan etmekte, başka bir âyette ise insanların birbirlerinden da­hi kaçacaklarını bildirmektedir. "O gün insan kardeşinden, ana ve babasından, karısından ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin, kendisine yetecek kadar derdi vardır." [21]

 

19- Kör ile gören bîr olmaz. [22]                         

 

20- Karanlıklarla aydınlık bir olmaz. [23]

 

 

21- Gölge ile sıcak bir olmaz. [24]

 

22- Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ki Allah, dilediğine işitti­rir. Sen, kabirlerdekine işittiremezsin. [25]

 

23- Sen sadece bir uyarıcısın.

Allah teaîa bu âyet-i kerimelerde, müminle kâfiri, imanla inkarı karşı­laştırmakta, müminin gören ve diri olan bir insana, kâfirin de köre ve kabirde bulunan ölüye benzediğini beyan etmektedir. İman, nura ve kendisine sığınılan gölgeye inkar ise zifiri karanlıklara ve yakıcı ateşe benzetilmekte ve şöyle buyu-rulmaktadır: "Allahın Muhammed'e gönderdiği dine karşı kör olan kâfirle o dini gören ve Muhammed'e tabi olan mümin hiç bir olur mu?" Zira, zifiri karanlıklar gibi olan inkarcılıkla, kulun yolunu aydınlatan iman bir olur mu? Sıcağın dehşe­tinden kendisine sığınılan bir gölge gibi olan cennetle, insanın derisininin göze­neklerinden içeri girecek kadar şiddetli olan cehennem ateşi bir olur mu? Allaha ve peygamberine iman ederek kalbi diri olanla bunlardan kalbi gafil olan ve bu sebeple Ölü gibi olan kâfir bir olur mu? Elbette ki bunlar bir olmaz. Ey Muham-med, Allah, dilediğine dilediği şeyi işittirir. Sen ise kabirlerdeki ölüler gibi olan bu gafil kafirlere hak dinini işittiremezsin. Sen ancak bir uyarıcısın. Kalbleri mühürlenmiş olan bu müşriklerin cezalandırılacaklarını bildirensin. O halde müşriklerin seni yalanlamalarından dolayı kendini mahvetme. [26]

 

24- Şüphesiz biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı bulunmuş olmasın. [27]

 

25- Ey Muhammed, eğer kavmin seni yalanlıyorsa, onlardan önceki­ler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara apaçık deliller, sahifder ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi. [28]

 

26-  Sonra ben, o inkar edenleri azabımla yakaladım. Yaptıklarını reddetmem (cezalandırmam) nasilmiş bir bak.

Ey Muhammed, şüphesiz ki biz seni, hak din olan İslam ile gönderdik. Sen, iman edenleri cennetle müjdeleyen ve seni yalanlayanları cehennem aza-bıyla uyaransın. Geçmişte hiçbir ümmet yoktur ki onların içine kendilerini uya­ran bir peygamber gönderilmiş olmasın. Şayet kavmin seni yalanlıyorsa, senden önce kendilerine uyarıcı peygamberler gönderilenler de peygamberlerini yalan­lamışlardı. Halbuki peygamberleri onlara apaçık deliller, mucizeler, sahifeler ve yollarını aydınlatan ilahi kitaplar getirmişlerdi. Onların iman etmeyenlerini biz azabımızla yakaladık. Benim onları cezalandırmam nasıl oldu bir bak.

Allah teala bu âyet-i kerimelerde Resulullahı teselli etmekte, kavminin kendisini yalanlamasına karşı Resulullahın maneviyatını yükseltmektedir. Zira hakka karşı çıkmak eskiden beri süregelen bir davranıştır ve hakka karşı çıkan­ların cezalandırılması da Allahm bir kanunudur. [29]

 

27- Allanın gökten su indirdiğini görmedin mi. Biz onunla değişik renklerde meyveler çıkarmışısızdır. Dağlardan da beyaz kırmızı, simsiyah ve türlü renkte tabakalar yaratmişısızdır. [30]

 

28- İnsanlardan, diğer canlı varlıklar ve büyük baş hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Kullan içinde Allahtan hakkıyla korkanlar ancak âlimlerdir. Şüphesiz ki Allah, herşeye galiptir, çok affedendir.

Allah teala bu âyet-i kerimelerde, gökten yağmur yağdırarak çeşitli renklerde meyveler var ettiğini, dağlan da beyaz kırmızı, siyah gibi çeşitli renk­lerde yarattığını, ayrıca insanları, canlıları ve büyük baş hayvanları da çeşitli renklerde yarattığını bildirmekte ve kudretinin büyüklüğünü bizlere göstermek­tedir. Aynca yüce mevlanm bu kudretinin büyüklüğünü ancak âlim kullarının idrak ederek rablerinden hakkıyla korkabileceklerini de beyan etmektedir. Bu da ilmin ve âlimlerin faziletini göstermekte ve bizleri ilme teşvik etmektedir. [31]

 

29- Allahm kitabını okuyanlar, namazlarını gereği gibi kılanlar, ken­dilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak edenler, durgunluğa uğra­mayacak bir ticaret umarlar. [32]

 

30-  Böylece Allah onların mükafaatını eksiksiz verir ve lütfuyla da artırır. Şüphesiz o, çok affedendir, şükrün karşılığını bol verendir.

Allanın, peygamberi Muhammed'e indirdiği Kur'anı okuyanlar, farz kıldı­ğı namazları vakitlerinde kılanlar, kendilerine verdiğimiz nzıklan gizli ve aşikâr olarak, Allah yolunda harcayanlar hiç durgunluğa uğramayacak bir ticaret umarlar. Bu amellerine karşılık Allah onların sevaplarını tam olarak verecek ve Lütfundan dolayı biraz da fazla verecektir. Zira Allah, günahları çok affeden, yapılan iyilikleri çok iyi takdir edendir.

Allah teala bu âyetlerde, kendisine kulluk eden mümin kullarını, arkası kesilmeyen cennet nimetleriyle müjdelemektedir. [33]

 

31- Ey Muhammed, sana vahyettiğimiz ve kendinden öncekileri tas­dik eden bu kitap,hakikatin ta kendisidir.Şüphesiz ki Allah kullarından ha­berdardır, onları çok iyi görür.

Ey Muhammed, sana vahyettiğimiz bu Kur'an, hak bir kitaptır. Senin de ümmetinin de bu kitaba uymanız gerekmetedir. Bu kitap kendisinden önce gön­derilen kitapları doğrulayan bu itabarla o kitapların ihtiva ettiklerini de içine alan bir kitaptır. Şüphesiz ki Allah kullarının yaptıklarından haberdardır ve on­lar için neyin iyi olduğunu görmekte ve bilmektedir. [34]

 

32- Sonra biz, kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kedine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allahın iz­niyle hayırlı işlerde öne geçer. İşte bu, Allahın büyük bir lütfudur.

Ayet-i kerimede zikredilen miras bırakılan kitabın hangi kitap ve ona mirasçı olanların da kimler olduğu hakkında farklı görüşler zikredilmiştir.

Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre buradaki kitaptan mak­sat, Kufandan önce indirilen kitaplardır. Onlara mirasçı olanlar da Muhammed ümmetidir. Muhammed ümmeti bunlann hak kitap olduklarına iman etmeye mi­rasçı olmuşlardır.

Muhammed ümmeti de üç kısma ayrılmaktadır. Bunlardan bazıları kendi­lerine zulmedenlerdir. Bunlar da günahkarladır. Bazıları ise orta yolu tutanlar-dir. Bunlar da farzlan işleyip haramlardan kaçınan kimselerdir. Diğer bir kısmı ise hayır işlemede yanşa girişenlerdir. Bu gruplardan birincisi çetin bir hesaptan sonra cennete girecek, ikincisi kolay bir hesaptan sonra girecek üçüncüsü ise hesap vermeden cennete girecektir.

Abdullah b. Mes'ud ve Kâ'bul Ahbar bu görüştedirler. Taberi de bu görü­şü tercih etmiştir.

Ebudderda diyorki:

"Ben Resulullahın bu âyeti okuduğunu ve şöyle izah ettiğini işittim: "Ha­yırda yarışanlar hesaba çekilmeden cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar ko­lay bir hesaba çekilecekler, kendilerine zulmedenler ise mahşer boyu hesaba çe­kilecekler sonra Allah, rahmetiyle onları affedecektir. "Bizden üzüntüyü gideren Allaha hamdolsun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedicidir, şükrün karşılığım ve­rendir. [35]diyecek olanlar işte bunlardır. [36]

Diğer bir görüşe göre ise miras bırakılan kitaptan maksat: "Kelîme-i Şehadef'tir. Buna mirasçı olanlar ise Muhammet! ümmetidir. Muhammet! ümmeti de üç sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar şunlardır: Kendilerine zulmedenler ki bunlar da münafıklardır ve cehenneme gireceklerdir. Diğerleri orta yolu tutanlar ve ha­yırda yarışanlardır. Bunlar ise cennetlik olanlardır. [37]

 

33- Mükâfaat olarak onlar Adn cennetlerine girerler. Orada altın bi­lezikler ve incilerle süslenirler. Ordaki elbiseleri de ipektir. [38]

 

34-  Orada şöyle derler: "Bizden üzüntüyü gideren AHaha hamdol-sun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedendir, şükrün karşılığını bol verendir. [39]

 

35- O bizi, lütfuyla içinde edebi kalacağımız cennete yerleştirdi. Ora­da bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de bir usanç gelecektir.

Kendilerini kitaba mirasçı kıldığımız o kullarımız kıyamet gününde Adn cennetlerine girecekler, orada altm'dan bilezikler takacaklar ve ipekten elbiseler giyeceklerdir. Onlar orada rablerine hamdederek şöyle diyeceklerdir:" Bizden cehennem üzüntüsünü veya ölüm üzüntüsünü yahut açlık korkusunu ya da yo­rulma korkusunu yahut kıyamet günü korkusunu gideren Alîaha hamdolun. Şüphesiz ki bizim rabbimiz çokça affeden ve yapılan amelleri çokça mükafaat-landırandir. O bizi, lütfuyla, devamlı ikamet edilecek cennete yerleştirdi. Orada bize hiçbir sıkıntı ve hiçbir yorgunluk dokunmayacaktır. [40]

 

36- İnkâr edenlere ise cehennem ateşi vardır. Onların ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler. Onlardan cehennem azabı da hafifletilmez. Biz, htr kâfiri işte böyle cezalandırırız. [41]

 

37- Onlar cchcnnemdc:"Ey rabbimiz, bizi çıkar da, dünyada işlediği­miz kötü amelleri bırakıp salih ameller işleyelim, "diye bağırışırhr. Onlara şöyle denir: "Size, öğüt alan birinin öğüt alabileceği kadar bir ömür ver-mcdİk mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. O halde tadın azabı. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur."

Allahı ve Peygamberi inkâr edenlere gelince, onlar için âhirette cehen­nem ateşi vardır. Cehennemde onların Ölümlerine hüküm verilmez ki ölüp kur­tulsunlar. Cehennem azabı da kendilerinden hafifletilmez ki biraz rahatlık his­setsinler. İşte biz, rabbinin rahmetine karşı nankörlük eden harkesi kıyamet gü­nünde böyle cezalandırırız. Kâfirler, cehennemin içinde yardım dilerler ve şöyle bağınşırlar: "Ey rabbimiz, sen bizi cehennemden çıkar. Dünyada iken daha önce yaptığımız amellerden farklı olarak salih ameler işleyelim, sana itaat edelim." fakat bunların istekleri reddedilecek ve kendilerine şu cevap verilecketir:"Biz sizi, ibret alacak birinin ibret alacağı kadar yaşatmadık mı? Aynca size, bu aza­ba düşeceğiniz hususunda uyaran Peygamberler gelmedi mî? Elbette ki bunlar oldu. O halde bu azabı tadın. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.

Âyette zikredilen "Öğüt alanın, öğüt alabileceği kadar bir ömür." ifadesinden maksat, bazılarına göre kırk yıl bazılarına göre ise altmış yıldır. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

"Allah, altmış yaşına ulaşünncaya kadar yaşattığı kişiye özür bırakma­mıştır. [42]

 

38- Şüphesiz göklerin ve yerin gaybını Allah bilir. O, kalblcrin özünü çok iyi bilendir.

Şüphesiz ki Allah, sizin içinizde gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Zira o, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O halde içinizde gizlediğiniz in­karcılık veya şüpheden dolayı Allahtan korkun. O sizin kalblerinizin özünü çok iyi bilir. [43]

 

39- Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. Kâfirlere inkarları, rableri nezdinde gazaptan başka bîrşey artırmaz. Kâfirlere inkarları, hüsrandan başka birşey artırmaz.

Ey insanlar, sizleri, Âd, Semud vb. kavimleri helak ettikten sonra yeryü­zünde halifeler kılan Allahır. Sizden kim Allahı inkar ederse o inkarının cezası kendinedir. O, bu inkanyla kimseye zarar verecek değildir. Allah katında kafir­lerin inkarları ancak onların, Allahın rahmetinden uzak olmalarını artırır. Kâfirlerin inkarları ancak helak olmalarına sebeptir. Onlara hiçbir menfaat sağ­lamaz. Müminler ise kafirlerin aksinedir. Onlann iman ve amelleri âhiretteki derecelerini artırır. [44]

 

40- Ey Muhammed, sen müşriklere şöyle de: "Siz, hiç, Allahtan baş­ka ibadet ettiğiniz ortaklarınıza baktınız mı? Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmışlardır? Yoksa gökleYin yaratılmasında AHahla bir ortaklıkları mı vardır? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz de onu mu delil ediniyor­lar? Hayır, zalimler, birbirlerine aldatmadan başka birşey vaadctmezlcr.

Ey Muhammed, kavminin müşriklerine de ki: "Allahtan başka ilah kabul ettiğiniz ortaklarınızı görüyor musunuz? Gösterin bana, bunlar, yeryüzünde hangi şeyi yarattılar? Bunlar, yeryüzünde herhangi bir şeyi yaratmadıysalar, göklerde Allah ile bir ortaklıkları mı var? Yoksa Allah onlara gökten bir kitap indirdi de kendisine ortak koşmalarına izin verdi ve siz de buna mı dayanıyorsu­nuz? Elbette ki bunların hiçbiri olmadı.Daha doğrusu zalimler birbirlerine an­cak aldatıcı sözler vaadederler. "Biz bu putlara, sadece bizi Allaha yaklaştırsın­lar diye tapıyoruz." derler. [45]

 

41- Şüphesiz ki Allah, yerlerinden ayrılıp gitmemeleri için, gökleri ve yeri mutlaka tutar. Yemin olsun ki eğer bunlar yerlerinden ayrılacak olur­sa, onları Allahtan başka kimse tutamaz. Şüphesiz o, kullarına karşı yumu­şak davranan ve çok affedendir.

Bu âyet-i kerimede, Allah teala, gökleri ve yeri kudretiyle boşlukta tut­tuğunu, bunların, kendilerine tahsis edilmiş oldukları yerlerden ayrılmadıklarını, aksi takdirde Allahtan başka hiçbir kimsenin bunları tutmaya gücü yetmeyece­ğini bildiriyor ve yüce kudretinin ne kadar büyük olduğunu bizlere beyan edi­yor. Bu kudrete sahibolan Allanın, kullarına karşı çok yumuşak ve çok bağışla­yan olduğunu müjdeliyor.

Allah teala kâfirleri ve günahkarları hemen cezai and irmay ip son nefesle­rine kadar kendilerine fırsat vermekte ve hakka yönelme kapılarını açık bırak- | maktadır. Bundan daha büyük bir lütuf olur mu? [46]

 

42-43- Kâfirler, kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu tutacaklardan biri olacaklarına dair en büyük ycminlcriyle yc-min ettiler. Fakat kendilerine uyarıcı gelince bu onların nefretlerini artır­maktan başka birşey yapmadı. Nefretlerinin sebebi, yeryüzünde kibirlen­meleri ve kötü tuzaklar kurmalarıydı. Halbuki kötü tuzağın zararı ancak onu kurana dokunur. Onlar gelmiş geçmiş milletlere uygulanagelen kanun­dan başka birşey mi beklerler? Sen, Allanın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allanın kanununda hiçbir sapma göremezsin.

Müşrikler, kendilerine peygamber gelmeden önce "Eğer bir peygamber gelecek olursa biz, geçmiş ümmetlerin en doğru yolda olanlarından biri olaca­ğız." diye en ağır yeminîeriyle yemin ediyorlardı. Fakat Muharnmed, peygam­ber olarak gelip onlan uyarınca onun daveti müşriklerin nefretini artırmaktan başka birşey yapmadı. Onların nefretlerinin artmasının sebebi, yeryüzünde bö­bürlenip içlerinden birinin peygamber olarak gönderilmesini gururlarına yedire-memeleri bir de kötü tuzaklara başvurmalarıdır. Bu tuzaklarının biri de Allaha ortak koşmayı, kendilerine tabi olan zayıflara şirin göstermeleridir. Halbuki kö­tü niyetle tuzak kuran kimseler, kurdukları tuzağa kendileri düşerler. Bunlar da kurdukları şirk tuzağına kendileri düştüler. Bu itibarla geçmişte Allaha ortak ko­şanların hak ettikleri cezayı onlar da hak ettiler. Artık bunlar, kendilerinden ön­ceki ümmetlerin cezalarından başka birşey mi beklerler? Ey Muhammed, sen Allahın, insanlar hakkında süregelen kanununda hiçbir değişiklik, hiçbir eğrilik bulamazsın. Zira hiçbir kimse Allahın hükmüne karşı gelemez. [47]

 

44- Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önceki kavimlerin âkibetlcrinin ne olduğuna bakmazlar mı? Halbuki onlar, kendilerinden da­ha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allahı âciz bırakamaz. Şüp­hesiz ki Allah, heşeyi bilir, herşeye kadirdir.

Allah teala bu âyet-i kerimede, Resulullahi yalanlayan müşriklere, ken­dilerinden önce gelip geçen ve kendilerinden daha güçlü ve kuvvetli olan, Allahın emirlerine karşı geldikleri için cezalandırılan kafirlerin akıbetlerine bakıp ibret almalarını ve onların durumlarına düşmemelerini emrediyor. Zira Allah kendilerini cezalandırmak istediğinde hiçbir şey Allaha karşı çıkıp onu âciz bı­rakamaz. Allah, herkesin yaptığını çok iyi bilir ve herşeye kadirdir. [48]

 

45- Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden insanları hemen ceza-landırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onların ceza­larını belli bir zamana kadar erteler. Ecelleri gelince de, şüphesiz kî Allah, kullarını çok iyi görmektedir. (Layık olduklarını verir.)

Eğer Allah, insanları işledikleri günah ve kötülüklerden dolayı hemen ce­zalandıracak olsa yeryüzünde hareket eden bir tek canlı bırakmaz. Fakat Allah, insanları tayin ettiği bir vadeye kadar erteler. Vadeleri gelince de kullarından kimin cezalandırılmaya layık olduğunu görmekte ve bilmektedir. Elbette ki on-îar bu cezadan kaçıp kurtulamazlar.

Allah teala, kullarından cezayı hak edenlerin bazılarını, dünyada tayin ettiği vakitlerde cezalandınrken diğer bir kısmını yine kendisinin tayin ettiği âhirette cezalandıracaktır.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Fakat onu  yakalayınca da bir daha bırakmaz." [49]

 



[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/5-6.

[2] Buharı, K.Bed'ü! halk, bab: 7 / Müslim, K.el-îman, bab: 280, Hadis no:174.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/7.

[3] Buharı, K.el-Ezan, bab: 155 / Müslim; K.es-Salah, bab: 194.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/8.

[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/9.

[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/9.

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/10.

[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/10.

[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/11.

[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/11.

[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/12.

[11] İbn-i Mace Kel-Edeb Babi 56 Hadis No: 380 Ahmed b. Hanbel. Müsned, C. 4 S. 268

[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/12-14.

[13] Buhari, K.el-BUyu', bab: 13 / Müslim, K.el-Birr, bab: 20+2İ, Hadis no: 2557 Ebu Davud, K.ez-Zekât, bab: 45, Hadis no: 1693.     

[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/14-15.

[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/15.

[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/16.

[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/16-17.

[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/17.

[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/17.

[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/17.

[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/18.

[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/19.

[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/19.

[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/19.

[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/19.

[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/19

[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/20.

[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/20.

[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/20.

[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/20.

[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/20-21.

[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/21.

[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/21.

[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/22.

[35] Fâtır suresi, âyet: 34

[36] Ahmed b. Hanbel, Müsned C.5 S. 198

[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/22-24.

[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/24.

[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/24.

[40] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/24-25

[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/25.

[42] Buhari, K.er-Rikak, bab: 5 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, S.275.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/25-26.

[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/26.

[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/27.

[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/27.

[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/28.

[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/29

[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/29-30.

[49] Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 11, bab: 5/Müsüm K.el-Birr, bab: 6l, Hadis no: 2583

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/30.