Fâtır Suresi kırk beş
âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.
Bu Sure-i Celile de,
Allaha hamd ile başlayan surelerdendir. Hamd'in Al-laha mahsus olduğu beyan
edildikten sonra Allahın, insanlara gönderdiği herhangi bir rahmeti alıkoyup
tutacak hiçbir kuvvetin bulunmadığı, Allahın, rahmeti tutması halinde de onu
kimsenin salı veremeyeceği beyan edilmektedir.
Peygamber fendimiz
(s.a.v.) bu Sure-i Celilede de, müşriklerin yalanlamasına karşı teselli
edilmekte ve daha önce geçmiş olan Peygamberlerin de ümmetleri tarafından
yalanlanmış oldukları, sonunda bütün işlerin Allaha döndürüleceği beyan
edilmektedir.
İnkar edenler için
şiddetli bir azabın bulunduğu, iman edip salih ameller işleyenler için ise
mağfiretin ve büyük bir mükafaatın bulunduğu haber verilmektedir.
Rüzgarları gönderip de
bulutları harekete geçirenin Allah olduğu, o bu-lutlann, ölü bir ülkeye yağmur
yağdırarak oraya hayat verdiği, bütün güç, kuvvet ve hakimiyetin Allaha ait
olduğu beyan edilmektedir.
Sure-i Celilede
devamla, Allahm, kullarına ihsan ettiği nimetlere dikkat çekilmekte, tatlı ve
içimi kolay olan su ile tuzlu ve acı olan suyun bir olmadığı ve bunların her
ikisinden de insanların, giyecek ve yiyecek bakımından istifade ettikleri beyan
ediliyor.
Allah tealanın geceyi
gündüze gündüzü de geceye kattığı, kainattaki bütün varlıkların onun emrine
boyun eğdiği açıklanmaktadır.
İnsanların Allaha
muhtaç oldukları, Allahın ise hiçbir şeye, muhtaç olmadığı, dilediğinde
Allahın herşeyi yok edebileceği, bu işlerin de onun için çok kolay olduğu beyan
edilmektedir.
Kör ile görenin,
karanlıklarla aydınlığın, gölge ile sıcağın ve dirilerle Ölülerin bir olmadığı,
Peygamber (s.a,v.)in, Allanın emir ve yasaklarını duyuran bir uyarıcı olduğu
haber verilmektedir.
Sure-i ceiilede
cenab-ı hak Resulünü yine teselli etmekte, kavminin kendisini yalanlamasına
üzülmemesini tenbih etmekte ve inkarcıları azabı ile yakalayacağını beyan
etmektedir.
Sure-i Ceiilede bundan
sonra, Allahın, biz insanlara ve diğer canlılara verdiği nimetlere işaret
Duyurulmaktadır. Gökten indirilen su ile değişik renklerde meyveler
bitirildiği, dağların, çeşitli renkli tabakalar halinde yaratıldığı, çeşitli
renklerde hayvanların var edildiği ve Allahın çok affeden ve şükrün karşılığım
bolca veren olduğu beyan edilmektedir.
Sure-i Ceiilede beyan
edilmektedir ki: Müminlerin mükafaatı Adn cennetleridir. Orada Allaha
hamdederler, onlar orada yorgunluk ve bıkkınlık hissetmezler. İnkar edenlere
ise cehennem ateşi vardır. Orada onların ölümlerine de hükmedilmez ki Ölsünler.
Onların orada azapları da hafifletilmez. Onlar cehennemde: "Ey rabbimiz,
bizi buradan çıkar da dünyada işlediğimiz kötü amelleri bırakıp salih ameller işleyelim."
diye bağırışırlar. Fakat artık onlara bu fırsat verilmez. Orada zalimlerin
hiçbir yardımcısı da yoktur.
Kâfirler, kendilerine
bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu tutacaklarına dair en büyük
yeminleriyle yemin ettiler. Fakat kendilerine uyarıcı gelince de onların
nefretlerini artırmaktan başka bir işe yaramadı. Nefretlerinin sebebi,
yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü tuzak kurmalarıydı.
Sure-i Ceiilede bundan
sonra dikkatler çekilerek Duyuruluyor ki: Onlar yeryüzünde dolaşıp kendilerinden
önceki kavimlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakmazlar mı? Halbuki onlar
kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde hiçbirşey Allahı âciz
bırakamaz. Eğer Allah, insanları, işledikleri günahlar sebebiyle hemen cezai
andırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat ; Allah, onların cezalarını belli bir zamana
kadar erteler, ecelleri gelince de gereğini yapar. Şüphesiz ki Allah, kullarım
çok iyi görür. [1]
Rahman ve Rahim olan
Allahın adıyla.
1- Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler
yapan Allaha mahsustur. O, yarattığı varlıklarda dilediği şeyi artırır.
Şüphesiz ki Allah, herşeye kadirdir.
Hamd ve övgü, ancak
Allaha mahsustur. Onun dışında hiçbir kimseye hamdedilmez. O, yedi gökleri ve
yeri yoktan var edendir. İkişer, üçer ve dörder kanatlı olan melekleri,
kullarından dilediği kimseye elçi gönderendir. O, yarattıklarından dilediğini
dilediği şekilde artırır. Nitekim Cebrailin kanatlarını alü-yüz adet olarak
yaratmış, bu kanatların herbirinin arasını da doğu ile batı arası kadar bir
uzaklıkta kılmıştır. Zira o herşeye kadirdir.
Abdullah b. Mes'ud
diyor ki:
"Resulullah
(s.a.v.) Cebraili gördü. Onun alüyüz kanadı vardı.[2]
2- Allahın
insanlara göndereceği herhangi bir rahmeti alıkoyup tutacak hiçbir kuvvet
yoktur. Tuttuğunu da ondan başka salıverecek hiçbir kuvvet yoktur. O, herşeye
galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah teala bu âyet-i
kerimede, hayırın anahtarlarının ve kilitlerinin kendi elinde olduğunu beyan
etmektedir. Allah, insanlar için bir hayır ve rahmet kapısı açarsa artık onu
kapayabilecek hiçbir kimse yoktur. Yine Allah, hayır ve rahmet kapısını
kapatırsa artık onu açacak ta yoktur. Zira bütün işler onun elindedir. O,
herşeye galiptir. Suçlu olanı cezalandırır. Suçluyu ondan kimse kurtaramaz. O,
bütün yaptıklarında hikmet sahibidir. Rahmet kapılarını açması da kapatması da
bir hikmete göredir.
Peygamber efendimiz
(s.a.v.) her namazdan sonra
"Allahtan başka
hiçbir ilah yoktur. O, tektir, onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd
ona mahsustur. O, herşeye kadirdir." der ve şöyle dua ederdi: "Ey
Allahım, senin verdiğine engel olacak yoktur. Engel olduğunu da verecek yokur.
Ciddi olanın ciddiyeti (onun alacağı herhangi bir tedbir) sana karşı kendisine
hiçbir fayda sağlamaz. [3]
3- Ey
insanlar, AUahın, üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Sizi gökten ve yerden
nzıklandıracak Allahtan başka bir yaratıcı var mı? Ondan başka hiçbir ilah
yoktur, O halde nasıl oluyor da (tevhidden) döndürülüyorsunuz?
Ey insanlar, Ailahın,
hayır kapılarını açarak size lütfettiği nimetlerini ve temin ettiği rahat
geçimi düşünün. Sizi, Allahtan başka göklerden ve yerden çeşitli nimetleriyle
nzıkiandırabilecek biri var mıdır? ki ona kulluk edesiniz. îyi bilii " i
Allahtan başka kendisine kulluk edilecek hiçbir mabud yoktur. O halde ey
insanlar, Allahi bırakıp da başka birşeye kulluk etmeyin. Zira o kulluk ettiğiniz
şeyler size ne bir menfaat ne de bir zarar verebilirler. Hal böyle iken nasıl
oluyor da Allaha kulluk yapmaktan çeviriyorsunuz? [4]
4- Ey
Muhammed, eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygamberler de
yalanlamışlardı. Bütün işler Allaha döndürülür.
Ey Muhammed, şayet
kavminin müşrikleri seni yalanlıyorlarsa bu seni üzmesin. Ve senin gücüne
gitmesin. Zira bu, müşriklerin süregelen adetidir. Daha önce geçmiş müşrikler
de peygamberlerini yalanlamışlardı. Senin de onların da yaptığınız işler Allaha
döndürülür. Şayet onlar bu hallerinden vazgeçmezlerse Allah onlan da, daha
önceki yalanlayanları cezalandırdığı gibi cezalandıracaktır. [5]
5- Ey
insanlar, şüphesiz Alladın vaadi haktır. Sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. O
çok aldatıcı şeytan sakın sizi Allanın affına güvendirerek aldatmasın.
Ey Allahın
peygamberlerini yalanlayan insanlar, AHahın inkarınızda devam ettiğinizde sizi
cezalandıracağı vaadi haktır. Bunu kesin olarak bilin. Cezası gelip çatmadan
Önce iman etmeye, yaptığınız kötülüklerden vazgeçmeye ve Allaha itaat etmeye
koşun. Sakın sizleri, içinde yaşadığınız bu dünya hayatının mevki ve makamları,
mal ve serveti aldatmasın. Sizler bunlara güvenerek Allaha ve peygambere iman
etmekten geri durmayın Hilekâr şeytan sakın sizleri, Allah adına birtakım
vaadlerde bulunarak ayartmasın. Sizi, inkarcılığınızda devam ettirmesin. [6]
6- Şüphesiz
ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Sîz de onu düşman edinin. O, kendi
taraftarlarını ancak cehennemliklerden olmaya çağırır.
Ey insanlar, kendisine
aldanmamanızı emrettiğim şeytan, şüphesiz ki sizin d üş manini zd ir. Siz de
onu düşman edinin ve ona karşı düşmanca davranın. Onun aldatmalarına kanmayın.
Zira o, kendi taraftarlarını ancak cehennemlik olmaya davet eder. [7]
7- İnkar
edenler için şiddetli azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için de
mağfiret ve büyük bir mükafaat vardır.
Allah teala bundan
Önceki âyetlerde, insanı hak yoldan saptıran şeytana uymamayı emrettikten sonra
bu âyet-i kerimede de, şeytana uyan kâfirlerle onu reddeden ve peygambere uyan
müminleri karşılaştırmaktadır. Kâfirler için en şiddetli bir azap olan
cehennemin hazırlandığını, müminler için ise Allahın affı ve en büyük mükafaaü
olan cennetin var olduğunu bildirmektedir. [8]
8- Kötü
ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (güzeli güzel,
çirkini çirkin gören kimse gibi midir?) Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır,
dilediğini hidayete erdirir. O halde ey Muhammcd, sakın hidayete gelmeyenlere
üzülüp de kendini mahvetme. Şüphesiz kî Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi
bilir.
Müfessirlerbu âyet-i
kerimeyi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Bunlardan biri, mealde verildiği
gibidir. Diğer bir izah şekli ise şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş
gösterilerek onu güzel gören kimse için mi üzülüp de kendini
mahvedeceksin?"
Diğer bir izah şekli
de şöyledir: "Kendisine kötü ameli hoş gösterilerek onu güzel gören
kimseye mi birşey yapabileceksin? Senin buna karşı hiçbir çaren yoktur. Zira
Allah, dilediğini saptırır, dilediğini ise hidayete erdirir. O halde ey
Muhammed, onların sapıklıklarına, inkarlarına ve yal ani amal arına üzülerek
kendini mahvetme. Allah, şeytanın, kötü amellerini kendilerine güzel gösterdiği
bu insanların ne yaptıklarını çok iyi bilmekte ve onları zaptettirmektedir ve
on-lan amellerine göre cezalandıracaktır. [9]
9-
Rüzgarları gönderen Allatılır. O rüzgarlar bulutlan harekete geçirir. Sonra o
bulutlan biz ölü bir ülkeye süreriz de, onunla ölümünden sonra toprağı yeniden
diriltiriz. İşte kıyamet günü tekrar dirilme de böyledir.
Rüzgarları ancak Allah
estirir. O rüzgarlar bulutlan sevkeder. Biz o bulutlan adeta ölmüş gibi
kupkuru kesilen ülkeye göndeririz, o ülkenin topraklarını öldükten sonra diri
hale getirir. İşte Allah, ölüp kabre giren insanîan da aynen bu şekilde tekrar
diriltecektir.
Allah teala Kur'an-ı
Kerimin birçok yerinde, yağmurlar vasıtasıyla yeryüzüne hayat bahşettiği gibi,
insanları diriltmeyi dilediğinde onlara da tekrar hayat vereceğini beyan
etmektedir. Böylece bizlere, öldükten sonra dirilmenin muhakkak olduğunu ispat
etmektedir. [10]
10- Kim
üstünlük istiyorsa bilsin kî üstünlük tamamıyla Allahindır. Güzel sözler ancak
ona yükselir. Güzel sözleri de salih amel yükseltir. Kötülük yapmak için tuzak
kuranlara, işte onlara şiddetli bira a/p vardır. Boşa çıkacak olan da onların
tuzağıdır.
Ayet-i kerimenin
"Kim üstünlük isterse bilsin ki üstünlük tamamıyla Al-lahındır."
bölümü çeşitli şekillerde izah edilmiştir.
Mücahid bunu:
"Kim putlara taparak izzet ve şerefe erişmeyi isterse bilsin ki bütün
izzet ve şeref ancak Allaha aittir." şeklinde izah etmiştir.
Katade ise: "Kim
izzet ve şeref isterse Allaha itaat ederek istesin. Zira izzet ve şeref ancak
Allahındır." şeklinde izah etmiştir. Taberi bu görüşü tercih etmiştir.
Diğer bir kısım
âlimler İse: "Kim, üstünlüğün kime ait olduğunu öğrenmek isterse, bilsin
ki her türlü üstünlük ancak Alaha aittir." şeklinde izah etmişlerdir.
Âyet-i kerimenin devamında
şöyle buyurulmaktadır: "Güzel sözler ancak ona yükselir. Güzel sözleri de
salih ameller yükseltir." Burada zikredilen "Güzel söz"den
maksat, Allahı zikretmek, Kur'an okumak ve dua etmektir. Bu sözleri Allaha
yükseltecek "Salih amerden maksat ise, Allahın farz kıldığı ibadetleri
yapmaktır. Kul, Allanın kendisine farz kıldığı salih amelleri işlemekle
birlikte Allahı zikreder, Kur'an okur ve Allaha yalvanrsa bu yaptıkları Allahın
katına vanr. Aksi halde ona ulaşamaz geri döner.
Peygamber efendimiz,
Allahı anmanın insanı arş'a yükselteceği hususunda şöyle buyuruyor:
"Sizin, Allahın
azametini anmanız, onu teşbih etmeniz, onu birlemeniz ve ona hamdetmeniz (Bu
sebeple söylediğiniz kelimeler) Arş'ın çevresinde dolaşırlar. Bunlann annın
sesi gibi seleri vardır. Bu kelimeler kendilerini söyleyen kimseleri
hatırlatırlar. Sizden biriniz, kendisini hatırlatan biri olsun istemez mi? [11]
Ayet-i kerimelerin
devamında: "Kötülük yapmak için tuzak kuranlara, işte onlara şiddetli bir
azap vardır." Duyurulmaktadır. Katade'ye göre "Tuzak kuranlardan
maksat, müşriklerdir. İşte onlann tuzaklan boşa çıkacaktır. Onlar için cehennem
azabı vardır.
Mücahid, Said b.
Cübeyr ve Şehr b. Havşeb'e göre ise bunlardan maksat, amelleriyle gösteriş
yapanlardır. Zira bunlar, yaptıklan amellerle Allaha itaat ettikleri görüntüsü
verir ve böylece insanları aldatmış olurlar. Gerçekten bunlar Allah rızası için
değil, belli menfaatler için bu amelleri işlerler. İşte şiddet lazap bunlaradır
ve bunların foyalan çok çabuk meydana çıkar. [12]
11- Allah sizi
topraktan, sonra da bir nutfeden yarattı. Sonra da sizi çiftler halinde var
etti. Dişinin gebe kalması ve doğurması ancak onun bilgisiylcdir. Ömrü olanın
çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta yazılıdır.
Şüphesiz ki bu Allaha çok kolaydır.
Allah, sizin atanız
Âdem'i topraktan yarattı. Sonra sizleri bir damla su olan meniden varetti.
Sizleri erkek ve dişiler olmak üzere çift yarattı. Herhangi bir dişinin gebe
kalması ve doğurması mutlaka Allahm bilgisiyledir. Herhangi bir yaratığın ömrünün
uzun, bir diğerinin de kısa olması Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Şüphesiz ki bu
Allah için pek kolaydır.
Âyet-i kerimede geçen:
"Ömrü olanın çok yaşatılması ve ömrün eksik kılınması mutlaka bir kitapta
yazılıdır." ifadesi iki şekilde izah edilmiştir.
Abdullah b. Abbas bunu
şöyle izah etmiştir: "Kendisine uzun Ömür verilen kimse mutlaka ömrünün
sonuna kadar yaşayacaktır. O kimsenin ömrü ne uzatılır ne de kısaltılır.
Kendisine kısa Ömür takdir edilen de ömrü kadar yaşayacaktır. Onun ömrü de ne
uzatılır ne de kısaltılır. Bu, Allah katında Levh-i mahfuzda böyle yazılmıştır.
Taberi bu izah şeklini tercih etmiştir.
Ebu Mâlik, Süddî ve
Ata'ya göre ise âyetin izahı şöyledir: "Kendisine ömür verilenin ömür boyu
yaşatılması ve her geçen gün ve saat ömrünü tüketmesi Allah katında kitapta
yazılıdır. Allah bunu bilmekte ve zaptettirmektedir.
Peygamber efendimiz
(s.a.v.) bir hadis-i şerifinde: [13]
"Kim, rızkının
bollaştınlmasını veya ecelinin ertelenmesini arzu ederse akrabalarıyla
ilgilensin." *4^ buyurmuş ve diğer bir hadis-i şerifinde de burada geçen
ecelin ertelenmesi meselesini şöyle beyan etmiştir: "Şüphesiz ki Allah,
bir kişinin eceli gelince onu ertelemez. Ancak ecelin ertelenmesinden maksat,
kula bahşedilen salih evlatlardır. O evlatlar, kul öldükten sonra ona dua
ederler. Onlann duaları kul kabirdeyken kendisine erişin İşte ömrün artması
budur." [14]
12- Şu iki
deniz bir olmaz. Bu tatlı, kandırıcı ve içimi kolaydır. Şu da tuzlu ve acıdır.
Hcrbirindcn de taze balık eti yersiniz, takındığınız süs eşyası çıkarırsınız.
Gemilerin o suları yara yara gittiğini görürsünüz. Bu da Allahm lütfundan
rızik aramanız ve şükretmeniz içindir.
Allah teala bu âyet-i
kerimede çeşitli şeyleri yaratmaktaki büyük gücünü bize bildirmektedir. Bu
kudretini gösteren delillerden biri de suların genel olarak iki kısma
ayrılmasıdır. Bunlardan biri tatlıdır, içmek için kullanılır, diğeri tuzlu ve
acıdır, diğer ihtiyaçları giderir. Bununla beraber her iki sudan da taze bir et
olan balık çıkarılır. Bu sular yerine göre insanlar için yol olur. Oralardan
gemilerle hem kendilerini,hem eşyalarını taşırlar. İşte bütün bu nimtelerin
bedeli, onları veren Allaha şükretmektir. Kul bunu bilmeli ve bu şükrü eda
etmelidir. [15]
13- Allah
geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Güneş ve ay onun emri
altındadır. Hcrbiri belli bir zamana kadar hareketine devam eder. İşte bütün
bunları yapan Allah, sizin rabbinizdir. Mülk onundur. Onu bırakıp taptığınız
ilahlar bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip değillerdir.
Allah teala bu âyet-i
kerimede de yüce kudretini bizlere anlatarak buyuruyor ki: "Allah, geceyi
kısaltıp onu gündüze katarak artırır, bazan da gündüzü kısaltarak geceye katar
ve onu artırır. Güneşi ve ayı tarafından bir lütuf olarak yaratıklarının
hizmetine tahsis etmiştir. Bunların herbiri belli bir zamana kadar
hareketlerine devam edecektir. İşte bütün bunları yapan gerçek rabdır. Mülk ancak
onundur. Allahın dışında, rab oldukları iddia edilen şeyler ise bir çekirdeğin
zanna bile sahip değillerdir. O halde herşeyin maliki olan Allah bırakılır da
bir takım uydurma rablere nasıl boyun eğilir? [16]
14- Eğer
Allahtan başka taptıklarınızı çağırsanız, çağırmanızı duymazlar. Duysalar bile
size cevap vermezler. Kıyamet günü de kendilerini Allaha ortak koştuğunuzu
inkar ederler. Sana, herşeyden haberdar olan Allah gibi haber veren olmaz.
Ey insanlar, Allahı
bırakıp da tapmış olduğunuz o putları çağıracak olsanız onlar sizin
çağmlannızı duymazlar. Çünkü onlar, söylediğinizi anlamayan cansız
varlıklardır. Onlar işitebilen varlıklar olsalar bile isteklerinize elbette ki cevap
veremeyeceklerdir. Zira onlar âciz varlıklardır. O halde neden herşeyin
yaratıcısı olan Allahı bırakır da bu âciz varlıklara taparsınız? Kıyamet
gününde ortak koştuğunuz putlar, kendilerinin, Allahın ortaklan olduklarından
beri olduklarını söyleyeceklerdir. Ey Muhammed, bu durumları, sana herşeyden
haberdar olan Allahtan başka hiçbir kimse haber veremez. [17]
15- Ey insanlar, sizler Allaha muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç
değildir, övülmeye layıktır. [18]
16- Eğer
dilerse sizi yok eder de yerinize yeni bir kavim getirir. [19]
17- Bu, hiçbir zaman Allaha zor değildir.
Ey insanlar, sizler
Allaha muhtaç varlıklarsınız. O halde ona kulluk edin ve onun rızasını
kazanmaya koşusun ki ihtiyacınızı lütfuyla gidersin. Allah ise hiçbir şeye
muhtaç değildir. Sizin ona ibadet etmenize de ihtiyacı yoktur. Allah, size
verdiği nimetlerinden dolayı övülmeye layık olandır. Eğer Allah dilerse sizi
helak eder. Zira sizi herhangi bir ihtiyacı için yaratmış değildir. Yerinize de
yepyeni varlıklar yaratır, onlar da Allaha itaat eder ve emirlerini dinlerler.
Sizleri yok edip yerlerinize başkalarını yaratması Allah için asla zor
değildir. O halde ey insanlar, Allahın sizi helak etmesinden önce ona kulluk
edin ve onu tanıyın. [20]
18- Hiçbir
günahkar kimse bir başkasının günahını çekmez. Eğer günahı ağır olan bir
kinişe, yükünü taşımak için bir başkasını çağırsa, akrabası bile olsa yükünden
hiçbir şey taşımaz. Ey Muhammcd, sen ancak görmedikleri halde rablerinden
korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim (günahlarından) arınıp
temizlenirse» kendisi için arınıp temizlenmiş olur. Nihayet dönüş AHahadır.
Hiçbir günahkar
âhirette başkasının günahını yüklenmez. Günahı ağır plan kimse başkasına
taşıtmak için akrabasını bile çağırsa onun günahını yüklenip taşımaz. Ey
Muhammed, sen ancak gözleriyle bizzat görmedikleri halde kıyamet gününün
azabından korkardan ve namazlarını kılanları uyarırsın. Kim, inkarcılıktan ve
günahlardan kendini arındırıp iman eder ve yaptığı kötülüklerden vazgeçecek
olursa o bunu kendisi için yapmış olur. Zira onun bu hali ancak kendisini
cehennem azabından kurtarmış olur. Ey insanlar, dönüşünüz Allahadır. O
herbirinizi yaptığı ile cezalandıracak veya mükafaatlandıracaktır.
Allah teaîa bu âyet-i
kerimede, kıyamet gününde herkesin ameliyle baş-başa kalacağını beyan etmekte,
başka bir âyette ise insanların birbirlerinden dahi kaçacaklarını
bildirmektedir. "O gün insan kardeşinden, ana ve babasından, karısından ve
çocuklarından kaçar. O gün herkesin, kendisine yetecek kadar derdi vardır." [21]
19- Kör ile
gören bîr olmaz. [22]
20-
Karanlıklarla aydınlık bir olmaz. [23]
21- Gölge
ile sıcak bir olmaz. [24]
22-
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ki Allah, dilediğine işittirir. Sen,
kabirlerdekine işittiremezsin. [25]
23- Sen
sadece bir uyarıcısın.
Allah teaîa bu âyet-i
kerimelerde, müminle kâfiri, imanla inkarı karşılaştırmakta, müminin gören ve
diri olan bir insana, kâfirin de köre ve kabirde bulunan ölüye benzediğini
beyan etmektedir. İman, nura ve kendisine sığınılan gölgeye inkar ise zifiri
karanlıklara ve yakıcı ateşe benzetilmekte ve şöyle buyu-rulmaktadır:
"Allahın Muhammed'e gönderdiği dine karşı kör olan kâfirle o dini gören ve
Muhammed'e tabi olan mümin hiç bir olur mu?" Zira, zifiri karanlıklar gibi
olan inkarcılıkla, kulun yolunu aydınlatan iman bir olur mu? Sıcağın dehşetinden
kendisine sığınılan bir gölge gibi olan cennetle, insanın derisininin gözeneklerinden
içeri girecek kadar şiddetli olan cehennem ateşi bir olur mu? Allaha ve
peygamberine iman ederek kalbi diri olanla bunlardan kalbi gafil olan ve bu
sebeple Ölü gibi olan kâfir bir olur mu? Elbette ki bunlar bir olmaz. Ey
Muham-med, Allah, dilediğine dilediği şeyi işittirir. Sen ise kabirlerdeki
ölüler gibi olan bu gafil kafirlere hak dinini işittiremezsin. Sen ancak bir
uyarıcısın. Kalbleri mühürlenmiş olan bu müşriklerin cezalandırılacaklarını
bildirensin. O halde müşriklerin seni yalanlamalarından dolayı kendini
mahvetme. [26]
24- Şüphesiz
biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur
ki, içinde bir uyarıcı bulunmuş olmasın. [27]
25- Ey
Muhammed, eğer kavmin seni yalanlıyorsa, onlardan öncekiler de
yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara apaçık deliller, sahifder ve aydınlatıcı
kitaplar getirmişlerdi. [28]
26- Sonra ben, o inkar edenleri azabımla yakaladım.
Yaptıklarını reddetmem (cezalandırmam) nasilmiş bir bak.
Ey Muhammed, şüphesiz
ki biz seni, hak din olan İslam ile gönderdik. Sen, iman edenleri cennetle
müjdeleyen ve seni yalanlayanları cehennem aza-bıyla uyaransın. Geçmişte hiçbir
ümmet yoktur ki onların içine kendilerini uyaran bir peygamber gönderilmiş
olmasın. Şayet kavmin seni yalanlıyorsa, senden önce kendilerine uyarıcı
peygamberler gönderilenler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Halbuki
peygamberleri onlara apaçık deliller, mucizeler, sahifeler ve yollarını
aydınlatan ilahi kitaplar getirmişlerdi. Onların iman etmeyenlerini biz
azabımızla yakaladık. Benim onları cezalandırmam nasıl oldu bir bak.
Allah teala bu âyet-i
kerimelerde Resulullahı teselli etmekte, kavminin kendisini yalanlamasına karşı
Resulullahın maneviyatını yükseltmektedir. Zira hakka karşı çıkmak eskiden beri
süregelen bir davranıştır ve hakka karşı çıkanların cezalandırılması da Allahm
bir kanunudur. [29]
27- Allanın
gökten su indirdiğini görmedin mi. Biz onunla değişik renklerde meyveler
çıkarmışısızdır. Dağlardan da beyaz kırmızı, simsiyah ve türlü renkte tabakalar
yaratmişısızdır. [30]
28-
İnsanlardan, diğer canlı varlıklar ve büyük baş hayvanlardan da çeşitli renkte
olanlar vardır. Kullan içinde Allahtan hakkıyla korkanlar ancak âlimlerdir.
Şüphesiz ki Allah, herşeye galiptir, çok affedendir.
Allah teala bu âyet-i
kerimelerde, gökten yağmur yağdırarak çeşitli renklerde meyveler var ettiğini,
dağlan da beyaz kırmızı, siyah gibi çeşitli renklerde yarattığını, ayrıca
insanları, canlıları ve büyük baş hayvanları da çeşitli renklerde yarattığını
bildirmekte ve kudretinin büyüklüğünü bizlere göstermektedir. Aynca yüce
mevlanm bu kudretinin büyüklüğünü ancak âlim kullarının idrak ederek
rablerinden hakkıyla korkabileceklerini de beyan etmektedir. Bu da ilmin ve
âlimlerin faziletini göstermekte ve bizleri ilme teşvik etmektedir. [31]
29- Allahm
kitabını okuyanlar, namazlarını gereği gibi kılanlar, kendilerine verdiğimiz
rızıktan gizli ve açık infak edenler, durgunluğa uğramayacak bir ticaret
umarlar. [32]
30- Böylece Allah onların mükafaatını eksiksiz
verir ve lütfuyla da artırır. Şüphesiz o, çok affedendir, şükrün karşılığını
bol verendir.
Allanın, peygamberi
Muhammed'e indirdiği Kur'anı okuyanlar, farz kıldığı namazları vakitlerinde kılanlar,
kendilerine verdiğimiz nzıklan gizli ve aşikâr olarak, Allah yolunda
harcayanlar hiç durgunluğa uğramayacak bir ticaret umarlar. Bu amellerine
karşılık Allah onların sevaplarını tam olarak verecek ve Lütfundan dolayı biraz
da fazla verecektir. Zira Allah, günahları çok affeden, yapılan iyilikleri çok
iyi takdir edendir.
Allah teala bu
âyetlerde, kendisine kulluk eden mümin kullarını, arkası kesilmeyen cennet
nimetleriyle müjdelemektedir. [33]
31- Ey
Muhammed, sana vahyettiğimiz ve kendinden öncekileri tasdik eden bu
kitap,hakikatin ta kendisidir.Şüphesiz ki Allah kullarından haberdardır,
onları çok iyi görür.
Ey Muhammed, sana
vahyettiğimiz bu Kur'an, hak bir kitaptır. Senin de ümmetinin de bu kitaba
uymanız gerekmetedir. Bu kitap kendisinden önce gönderilen kitapları
doğrulayan bu itabarla o kitapların ihtiva ettiklerini de içine alan bir
kitaptır. Şüphesiz ki Allah kullarının yaptıklarından haberdardır ve onlar
için neyin iyi olduğunu görmekte ve bilmektedir. [34]
32- Sonra
biz, kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kedine
zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allahın izniyle hayırlı işlerde öne
geçer. İşte bu, Allahın büyük bir lütfudur.
Ayet-i kerimede
zikredilen miras bırakılan kitabın hangi kitap ve ona mirasçı olanların da
kimler olduğu hakkında farklı görüşler zikredilmiştir.
Abdullah b. Abbastan
nakledilen bir görüşe göre buradaki kitaptan maksat, Kufandan önce indirilen
kitaplardır. Onlara mirasçı olanlar da Muhammed ümmetidir. Muhammed ümmeti
bunlann hak kitap olduklarına iman etmeye mirasçı olmuşlardır.
Muhammed ümmeti de üç
kısma ayrılmaktadır. Bunlardan bazıları kendilerine zulmedenlerdir. Bunlar da
günahkarladır. Bazıları ise orta yolu tutanlar-dir. Bunlar da farzlan işleyip
haramlardan kaçınan kimselerdir. Diğer bir kısmı ise hayır işlemede yanşa
girişenlerdir. Bu gruplardan birincisi çetin bir hesaptan sonra cennete
girecek, ikincisi kolay bir hesaptan sonra girecek üçüncüsü ise hesap vermeden
cennete girecektir.
Abdullah b. Mes'ud ve
Kâ'bul Ahbar bu görüştedirler. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
Ebudderda diyorki:
"Ben Resulullahın
bu âyeti okuduğunu ve şöyle izah ettiğini işittim: "Hayırda yarışanlar
hesaba çekilmeden cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar kolay bir hesaba
çekilecekler, kendilerine zulmedenler ise mahşer boyu hesaba çekilecekler
sonra Allah, rahmetiyle onları affedecektir. "Bizden üzüntüyü gideren
Allaha hamdolsun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedicidir, şükrün karşılığım verendir.
[35]diyecek
olanlar işte bunlardır. [36]
Diğer bir görüşe göre
ise miras bırakılan kitaptan maksat: "Kelîme-i Şehadef'tir. Buna mirasçı
olanlar ise Muhammet! ümmetidir. Muhammet! ümmeti de üç sınıfa ayrılmaktadır.
Bunlar şunlardır: Kendilerine zulmedenler ki bunlar da münafıklardır ve
cehenneme gireceklerdir. Diğerleri orta yolu tutanlar ve hayırda
yarışanlardır. Bunlar ise cennetlik olanlardır. [37]
33- Mükâfaat
olarak onlar Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle
süslenirler. Ordaki elbiseleri de ipektir. [38]
34- Orada şöyle derler: "Bizden üzüntüyü
gideren AHaha hamdol-sun. Şüphesiz ki rabbimiz çok affedendir, şükrün
karşılığını bol verendir. [39]
35- O bizi,
lütfuyla içinde edebi kalacağımız cennete yerleştirdi. Orada bize ne bir
yorgunluk dokunacak ne de bir usanç gelecektir.
Kendilerini kitaba
mirasçı kıldığımız o kullarımız kıyamet gününde Adn cennetlerine girecekler,
orada altm'dan bilezikler takacaklar ve ipekten elbiseler giyeceklerdir. Onlar
orada rablerine hamdederek şöyle diyeceklerdir:" Bizden cehennem
üzüntüsünü veya ölüm üzüntüsünü yahut açlık korkusunu ya da yorulma korkusunu
yahut kıyamet günü korkusunu gideren Alîaha hamdolun. Şüphesiz ki bizim
rabbimiz çokça affeden ve yapılan amelleri çokça mükafaat-landırandir. O bizi,
lütfuyla, devamlı ikamet edilecek cennete yerleştirdi. Orada bize hiçbir
sıkıntı ve hiçbir yorgunluk dokunmayacaktır. [40]
36- İnkâr
edenlere ise cehennem ateşi vardır. Onların ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler.
Onlardan cehennem azabı da hafifletilmez. Biz, htr kâfiri işte böyle
cezalandırırız. [41]
37- Onlar
cchcnnemdc:"Ey rabbimiz, bizi çıkar da, dünyada işlediğimiz kötü amelleri
bırakıp salih ameller işleyelim, "diye bağırışırhr. Onlara şöyle denir:
"Size, öğüt alan birinin öğüt alabileceği kadar bir ömür ver-mcdİk mi?
Üstelik size uyarıcı da gelmişti. O halde tadın azabı. Zalimlerin hiçbir
yardımcısı yoktur."
Allahı ve Peygamberi
inkâr edenlere gelince, onlar için âhirette cehennem ateşi vardır. Cehennemde
onların Ölümlerine hüküm verilmez ki ölüp kurtulsunlar. Cehennem azabı da
kendilerinden hafifletilmez ki biraz rahatlık hissetsinler. İşte biz, rabbinin
rahmetine karşı nankörlük eden harkesi kıyamet gününde böyle cezalandırırız.
Kâfirler, cehennemin içinde yardım dilerler ve şöyle bağınşırlar: "Ey
rabbimiz, sen bizi cehennemden çıkar. Dünyada iken daha önce yaptığımız
amellerden farklı olarak salih ameler işleyelim, sana itaat edelim." fakat
bunların istekleri reddedilecek ve kendilerine şu cevap verilecketir:"Biz
sizi, ibret alacak birinin ibret alacağı kadar yaşatmadık mı? Aynca size, bu
azaba düşeceğiniz hususunda uyaran Peygamberler gelmedi mî? Elbette ki bunlar
oldu. O halde bu azabı tadın. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.
Âyette zikredilen
"Öğüt alanın, öğüt alabileceği kadar bir ömür." ifadesinden maksat,
bazılarına göre kırk yıl bazılarına göre ise altmış yıldır. Taberi birinci
görüşü tercih etmiştir.
Peygamber efendimiz
buyuruyor ki:
"Allah, altmış
yaşına ulaşünncaya kadar yaşattığı kişiye özür bırakmamıştır. [42]
38- Şüphesiz
göklerin ve yerin gaybını Allah bilir. O, kalblcrin özünü çok iyi bilendir.
Şüphesiz ki Allah,
sizin içinizde gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Zira o, göklerin ve
yerin gaybını bilendir. O halde içinizde gizlediğiniz inkarcılık veya şüpheden
dolayı Allahtan korkun. O sizin kalblerinizin özünü çok iyi bilir. [43]
39- Sizi
yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir.
Kâfirlere inkarları, rableri nezdinde gazaptan başka bîrşey artırmaz. Kâfirlere
inkarları, hüsrandan başka birşey artırmaz.
Ey insanlar, sizleri,
Âd, Semud vb. kavimleri helak ettikten sonra yeryüzünde halifeler kılan
Allahır. Sizden kim Allahı inkar ederse o inkarının cezası kendinedir. O, bu
inkanyla kimseye zarar verecek değildir. Allah katında kafirlerin inkarları
ancak onların, Allahın rahmetinden uzak olmalarını artırır. Kâfirlerin
inkarları ancak helak olmalarına sebeptir. Onlara hiçbir menfaat sağlamaz.
Müminler ise kafirlerin aksinedir. Onlann iman ve amelleri âhiretteki
derecelerini artırır. [44]
40- Ey
Muhammed, sen müşriklere şöyle de: "Siz, hiç, Allahtan başka ibadet
ettiğiniz ortaklarınıza baktınız mı? Gösterin bana, yeryüzünde ne
yaratmışlardır? Yoksa gökleYin yaratılmasında AHahla bir ortaklıkları mı
vardır? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz de onu mu delil ediniyorlar?
Hayır, zalimler, birbirlerine aldatmadan başka birşey vaadctmezlcr.
Ey Muhammed, kavminin
müşriklerine de ki: "Allahtan başka ilah kabul ettiğiniz ortaklarınızı
görüyor musunuz? Gösterin bana, bunlar, yeryüzünde hangi şeyi yarattılar?
Bunlar, yeryüzünde herhangi bir şeyi yaratmadıysalar, göklerde Allah ile bir
ortaklıkları mı var? Yoksa Allah onlara gökten bir kitap indirdi de kendisine
ortak koşmalarına izin verdi ve siz de buna mı dayanıyorsunuz? Elbette ki
bunların hiçbiri olmadı.Daha doğrusu zalimler birbirlerine ancak aldatıcı
sözler vaadederler. "Biz bu putlara, sadece bizi Allaha yaklaştırsınlar
diye tapıyoruz." derler. [45]
41- Şüphesiz
ki Allah, yerlerinden ayrılıp gitmemeleri için, gökleri ve yeri mutlaka tutar.
Yemin olsun ki eğer bunlar yerlerinden ayrılacak olursa, onları Allahtan başka
kimse tutamaz. Şüphesiz o, kullarına karşı yumuşak davranan ve çok affedendir.
Bu âyet-i kerimede,
Allah teala, gökleri ve yeri kudretiyle boşlukta tuttuğunu, bunların,
kendilerine tahsis edilmiş oldukları yerlerden ayrılmadıklarını, aksi takdirde
Allahtan başka hiçbir kimsenin bunları tutmaya gücü yetmeyeceğini bildiriyor
ve yüce kudretinin ne kadar büyük olduğunu bizlere beyan ediyor. Bu kudrete
sahibolan Allanın, kullarına karşı çok yumuşak ve çok bağışlayan olduğunu
müjdeliyor.
Allah teala kâfirleri
ve günahkarları hemen cezai and irmay ip son nefeslerine kadar kendilerine
fırsat vermekte ve hakka yönelme kapılarını açık bırak- | maktadır. Bundan daha
büyük bir lütuf olur mu? [46]
42-43-
Kâfirler, kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetler içinde en doğru yolu
tutacaklardan biri olacaklarına dair en büyük ycminlcriyle yc-min ettiler.
Fakat kendilerine uyarıcı gelince bu onların nefretlerini artırmaktan başka
birşey yapmadı. Nefretlerinin sebebi, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü
tuzaklar kurmalarıydı. Halbuki kötü tuzağın zararı ancak onu kurana dokunur.
Onlar gelmiş geçmiş milletlere uygulanagelen kanundan başka birşey mi
beklerler? Sen, Allanın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allanın
kanununda hiçbir sapma göremezsin.
Müşrikler, kendilerine
peygamber gelmeden önce "Eğer bir peygamber gelecek olursa biz, geçmiş
ümmetlerin en doğru yolda olanlarından biri olacağız." diye en ağır
yeminîeriyle yemin ediyorlardı. Fakat Muharnmed, peygamber olarak gelip onlan
uyarınca onun daveti müşriklerin nefretini artırmaktan başka birşey yapmadı.
Onların nefretlerinin artmasının sebebi, yeryüzünde böbürlenip içlerinden
birinin peygamber olarak gönderilmesini gururlarına yedire-memeleri bir de kötü
tuzaklara başvurmalarıdır. Bu tuzaklarının biri de Allaha ortak koşmayı,
kendilerine tabi olan zayıflara şirin göstermeleridir. Halbuki kötü niyetle
tuzak kuran kimseler, kurdukları tuzağa kendileri düşerler. Bunlar da
kurdukları şirk tuzağına kendileri düştüler. Bu itibarla geçmişte Allaha ortak
koşanların hak ettikleri cezayı onlar da hak ettiler. Artık bunlar,
kendilerinden önceki ümmetlerin cezalarından başka birşey mi beklerler? Ey
Muhammed, sen Allahın, insanlar hakkında süregelen kanununda hiçbir değişiklik,
hiçbir eğrilik bulamazsın. Zira hiçbir kimse Allahın hükmüne karşı gelemez. [47]
44- Onlar
yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önceki kavimlerin âkibetlcrinin ne olduğuna
bakmazlar mı? Halbuki onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve
yerde hiçbir şey Allahı âciz bırakamaz. Şüphesiz ki Allah, heşeyi bilir,
herşeye kadirdir.
Allah teala bu âyet-i
kerimede, Resulullahi yalanlayan müşriklere, kendilerinden önce gelip geçen ve
kendilerinden daha güçlü ve kuvvetli olan, Allahın emirlerine karşı geldikleri
için cezalandırılan kafirlerin akıbetlerine bakıp ibret almalarını ve onların
durumlarına düşmemelerini emrediyor. Zira Allah kendilerini cezalandırmak
istediğinde hiçbir şey Allaha karşı çıkıp onu âciz bırakamaz. Allah, herkesin
yaptığını çok iyi bilir ve herşeye kadirdir. [48]
45- Eğer
Allah, işledikleri günahlar yüzünden insanları hemen ceza-landırsaydı,
yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onların cezalarını belli bir
zamana kadar erteler. Ecelleri gelince de, şüphesiz kî Allah, kullarını çok iyi
görmektedir. (Layık olduklarını verir.)
Eğer Allah, insanları
işledikleri günah ve kötülüklerden dolayı hemen cezalandıracak olsa yeryüzünde
hareket eden bir tek canlı bırakmaz. Fakat Allah, insanları tayin ettiği bir
vadeye kadar erteler. Vadeleri gelince de kullarından kimin cezalandırılmaya
layık olduğunu görmekte ve bilmektedir. Elbette ki on-îar bu cezadan kaçıp
kurtulamazlar.
Allah teala,
kullarından cezayı hak edenlerin bazılarını, dünyada tayin ettiği vakitlerde
cezalandınrken diğer bir kısmını yine kendisinin tayin ettiği âhirette
cezalandıracaktır.
Peygamber efendimiz
bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki
Allah, zalime mühlet verir. Fakat onu
yakalayınca da bir daha bırakmaz."
[49]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/5-6.
[2] Buharı, K.Bed'ü! halk, bab: 7 / Müslim, K.el-îman,
bab: 280, Hadis no:174.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/7.
[3] Buharı, K.el-Ezan, bab: 155 / Müslim; K.es-Salah, bab:
194.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/8.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/9.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/9.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/10.
[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/10.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/11.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/11.
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/12.
[11] İbn-i Mace Kel-Edeb Babi 56 Hadis No: 380 Ahmed b.
Hanbel. Müsned, C. 4 S. 268
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/12-14.
[13] Buhari, K.el-BUyu', bab: 13 / Müslim, K.el-Birr, bab:
20+2İ, Hadis no: 2557 Ebu Davud, K.ez-Zekât, bab: 45, Hadis no: 1693.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/14-15.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/15.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/16.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/16-17.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/17.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/17.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/17.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/18.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/19.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/19.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/19.
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/19.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/19
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/20.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/20.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/20.
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/20.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/20-21.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/21.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/21.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/22.
[35] Fâtır suresi, âyet: 34
[36] Ahmed b. Hanbel, Müsned C.5 S. 198
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/22-24.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/24.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/24.
[40] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/24-25
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/25.
[42] Buhari, K.er-Rikak, bab: 5 / Ahmed b. Hanbel, Müsned,
C.2, S.275.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/25-26.
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/26.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/27.
[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/27.
[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/28.
[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/29
[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/29-30.
[49] Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 11, bab: 5/Müsüm
K.el-Birr, bab: 6l, Hadis no: 2583
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/30.