39- ez-ZUMER SÛRESİ

 

Mekke'de ve Sebe' Sûresinden sonra nazil olmuştur.

İbn Abbâs'tan rivayetle "Allah sözün en güzelini ahenkli, ikişerli bir kitab halinde indirmiştir. Rablanndan korkanların ondan derileri ürperir, sonra hem derileri, hem de kalbleri Allah'ın zikrine karşı yumuşar..." (âyet: 23) ve "De ki ey kendi nefislerine karşı ölçüyü aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden umudu­nuzu kesmeyin..." (âyet: 53) âyet-i kerimesi olmak üzere iki âyetinin:

"De ki ey kendi nefislerine karşı ölçüyü aşan kullarım..." âyetinden başhyarak yedi âyetinin Medine'de Vahşî ve arkadaşları hakkında nazil olduğu da rivayet edilmiştir ki yerinde ayrıntılı olarak gelecektir.[1]

 

3. İyi bil ki hâlis din Allah'ındır. O'ndan başka velîler edinenler, onlara, sırf bizi Allah 'a yaklaştırsın diye dua ediyoruz. " derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve çok küfreden kimseye hidayet eylemez.

Cüveybir'in İbn Abbâs'tan bu âyet hakkında tahric ettiği bir haberde o şöy­le diyor: Bu âyet-i kerime üç kabile hakkında; Amir, Kinâne ve Selime oğulları hakkında nazil oldu. Onlar, putlara tapar, melekler Allah'ın kızlarıdır, biz onla­ra, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapınıyoruz." Derlerdi.[2]

 

8. İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman Rabbına yönelerek O'na yalvarır. Sonra O, kendi katından ona bir nimet verince önceden O 'na yalvarmış olduğunu unutuverir ve Allah yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: "Küfrünle biraz eğlenedur. Muhakkak ki sen cehennem ashabındansın.

Mukâtil, bu âyet-i kerimenin Ebu Huzâfe ibnu'l-Muğîra el-Mahzûmî hak­kında nazil olduğunu söylemiştir. Utbe ibn Rabia hakkında indiği de söylenir.[3]

 

9. Yoksa o geceleyin secde ederek kıyamda durarak itaat eden, âhiretten korkan ve Rabbının rahmetini dileyen kimse gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olurlar mı? Doğrusu ancak akıl sahipleri tezekkür ederler.

Atâ rivayetinde İbn Abbâs bu âyet-i kerimenin Hz. Ebu Bekr hakkında; İbn Ömer, Hz. Osman ibn Affân hakkında; Mukatil de Ammâr ibn Yâsir hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.[4]

Yine İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette de İbn Mes'ûd, Ammâr ibn Yâsir ve Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim hakkında nazil olduğu söylenmiştir.[5]

Aslında bu rivayetlerde adı geçen her sahabî ayrı ayrı bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi olmaya yaraşır ibadetlerde bulunan kimselerdi. Allah onlardan razı olsun.[6]

 

10. ...Sabredenlere ecirleri elbette hesapsız olarak verilecektir.

Daha önce (Bakara, 2/245 ve 261) âyetlerinin nüzul sebebinde geçtiği üze­re İbnu'l-Munzir, İbn Ebî Hatim, Sahîh'inde İbn Hıbbân, İbn Merdûye, Şuabu'l-İman'da Beyhakî'nin ve Musned'inde Ebu Hatim el-Bustî'nin İbn Ömer'den rivayetle tahriclerinde o şöyle demiştir: "Mallarını Allah yolunda harcıyanların misali bir dâne gibidir ki o dâne yedi başak bitirir..." âyeti nazil olunca Hz. Peygamber (sa): "Rabbim ümmetime artır dedi de "Kimdir o ki Al­lah'a güzel bir ödünç versin de Allah onu kat kat, birçok katlar artırsın." (Baka­ra, 2/245) âyeti nazil oldu. Efendimiz (sa): "Rabbim ümmetime daha artır." dedi de bu sefer "Sabredenlere ecirleri elbette hesapsız olarak verilecektir." âyeti nazil oldu.

İbnu'l-Munzir'in Süfyân'dan rivayetinde Hz. Peygamber (sa)'in ümmetine artırmayı ifade eden âyetlerin sırası biraz değişik olup şöyledir: "Her kim bir hasene işlerse ona on misli var." (En'âm, 6/160) âyeti nazil olunca Hz. Pey­gamber (sa: "Rabbim, ümmetime artır." dedi, "Kimdir o ki Allah'a güzel bir borç verir..." âyeti nazil oldu. Hz. Peygamber (sa) yine: "Rabbim, ümmetime artır." dedi de "Mallarını Allah yolunda harcıyanların misali bir dâne gibidir ki o dâne yedi başak bitirir..." (Bakara, 2/261) âyeti nazil oldu. Hz. Peygamber (sa) tekrar: "Rabbim ümmetime artır." dedi de bu "Sabredenlere ecirleri elbette hesapsız olarak verilecektir." âyeti nazil oldu.[7]

Bu âyet-i kerimenin Habeşis'tan'a hicret edenler hakkında nazil olduğu gö­rüşü yanında Ca'fer ibn Ebî Tâlib ve arkadaşlarının gördükleri eziyet ve işken­celere sabrederek dinlerinde sebatları üzerine indiği de söylenmiştir.[8]

 

11. De ki: "Ben, dini yalnız Allah'a tahsis ederek ibadet etmekle emrolundum.

Mukâtil der ki: Kureyş müşrikleri Hz. Peygamber (sa)'e: "Bize getirdiğin bu dine seni sevkeden nedir? Babanın, dedenin ve kavminin ileri gelenlerinin dinini görmez misin; onlar Lât ve Uzzâ'ya tapmaktadırlar." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[9]

 

17. Tâğût'a tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere; işte onlara müjde var­dır. Öyle ise kullarımı müjdele.

18. Onlar ki sözü dinlerler de en güzeline tabi olurlar. İşte bunlar; Allah 'm kendilerine hidayet buyurduğu kimselerdir ve işte bunlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.

İbn Zeyd, bu âyet-i kerimenin, câhiliye devrinde bir tek Allah'a kulluk e-den, "Yegâne ilâh Allah'tır." diyen üç kişi hakkında; Zeyd ibn Amr ibn Nüfeyl, Ebu Zerr el-Ğıfarî ve Selman el-Fârisî hakkında nazil olduğunu söylemiştir.[10]

İbn Kesîr der ki: Sahîh olan bu âyet-i kerimenin hem onlara, hem de onlar gibi Tâğût'a, putlara tapınmaktan sakınıp Allah'a dönen herkese şamil olması­dır.[11]

İbn Abbâs'tan rivayetle Atâ der ki: Hz. Ebu Bekr iman edip Hz. Peygam­ber (sa)'i tasdik ettiğinde Hz. Osman, Abdurrahman ibn Avf, Talha, Zübeyr, Saîd ibn Zeyd ve Sa'd ibn Ebî Vakkâs O'na gelerek bu yeni dini sormuşlar ve ona tabi olarak onlar da iman etmişlerdi, tşte onlar hakkında bu: "Öyle ise kullanmı müjdele. Onlar ki sözü dinlerler de en güzeline tabi olurlar..." âyet-i ke­rimesi nazil oldu.[12]

Cüveybir'in kendi senediyle Câbir ibn Abdullah'tan rivayetine;göre "Onun yedi kapısı vardır..." (Hıcr, 15/44) âyet-i kerimesi nazil olduğunda Ansardan bir adam Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve: "Ey Allah'ın elçisi, benim yedi kölem vardı; onun her bir kapısı için bir köle olmak üzere hepsini azat ettim." dedi de işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[13]

 

22. Allah kimin göğsünü İslâm 'a açmışsa artık o, Rabbından bir nur üzere­dir. Allah 'in zikrinden (Allah 'in zikrine karşı) kalbleri katılaşmış olanların da vay haline. İşte onlar apaçık bir dalâlet içindedirler.

Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebu Leheb ve çocukları hakkında nazil olmuştur. Ayet-i kerimedeki "Allah'ın kalblerini İslâm'a açtıkları" Hz. Hamza, Hz. Ali ve çocukları; "Allah'ın zikrine karşı kalbleri katılaşmış olanlar" ise Ebu Leheb ve çocuklandir.[14]

 

23. Allah, sözlerin en güzelini birbiriyle ahenkli ve katmerli bir kitab halin­de indirmiştir...

Daha önce (Yûsuf Sûresi'nin 3. âyetinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere Avn ibn Abdullah'tan rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'ın ashabı (Rasûlullah (sa)'a inen Kur'ân âyetleri dinlemekten) usandılar ve "Ey Allah'ın elçisi, bize başka bir şeyler anlatsan." dediler de Allah Tealâ bu: "Allah, sözle­rin en güzelini birbiriyle ahenkli ve katmerli bir kitab halinde indirmiştir..." âyet-i kerimesini indirdi. Bir süre sonra tekrar usandılar ve: "Ey Allah'ın elçisi, bize kendi sözün ve Kur'ân'ın dışında bir şeyler anlatsan." dediler. Bununla onun, kendilerine hikâyeler anlatmasını istiyorlardı. Bunun üzerine de Allah Tealâ: "Biz, sana bu Kur'ân'1 vahyetmekle kıssaların en. güzelini sana anlatıyo­ruz." (Yûsuf, 12/3) âyet-i kerimesini indirdi. Mus'ab ibn Sa'd'den, onun da ba­bası Sa'd ibn Ebî Vakkâs'tan rivayet ettiği bir haberde de inen âyetlerin sırası yukardakinin tersinedir[15].

 

24. Zalimlere: "Kazandıklarınızın karşılığını tadın." denilirken kıyamet günü yüzünü azabın kötüsünden kim koruyacak?

Bu âyet-i kerimenin Ebu Cehl hakkında nazil olduğu söylenir.[16]

 

36. Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O 'ndan başkalarıyla mı korkutuyorlar? Allah kimi dalâlette bırakırsa artık onu hidayete erdirecek kimse yoktur.

Abdürrezzâk'ın Ma'mer'den rivayetle tahricine göre ona da bir adam şöyle anlatmış: Hz. Peygamber (sa)'e Kureyş müşrikleri: "Ya putlarımıza sövmeyi bırakırsın ya da putlarımıza söyleriz seni çarpar ve delirtir.", veya "Putlarımızı ayıplamayı bırakmıyacak olursan onlar seni çarpar veya delirtir." dediler de "Seni O'ndan başkalarıyla mı korkutuyorlar?" âyet-i kerimesi nazil oldu.[17]

 

38. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan mu­hakkak "Allah 'tır. " diyecekler. De ki: "Öyleyse söyleyin bakalım; Allah bana bir zarar vermek istese, O 'nu bırakıp ta tapındıklarınız O 'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse O'nun rahmetini Önleyebilir mi?" De ki: "Allah bana yeter. " Tevekkül edenler O 'na tevekkül etsinler.

Mukâtil der ki: Hz. Peygamber: "Öyleyse söyleyin bakalım; Allah bana bir zarar vermek istese, O'nu bırakıp ta tapındıklarınız O'nun verdiği zararı gidere­bilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse O'nun rahmetini önleyebilir mi?" diye sormuş da Mekke müşrikleri cevap verememişler ve susmuşlar; bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş. Bir rivayete göre ise: "Alah'ın takdir ettiği bir şeyi elbette savamazlar ama şefaat ederler." diye cevap vermişler de bu âyet-i kerime nazil olmuş.[18]

 

49. Însana bir sıkıntı gelince Bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nimet verdiğimizde "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir. " der. Hayır, bu bir imti­handır, ama çokları bilmezler.

Bu âyet-i kerimenin Huzeyfe ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğu söylenir.[19]

 

53. De ki: "Ey kendi nefislerine karşı ölçüyü aşan kullarım, Allah 'in rah­metinden umudunuzu kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları bağışlar. Hiç kuşkusuz O, Ğafûr'dur, Rahîm 'dır.

a) İbn Abbâs'tan rivayete göre şirk ehlinden bir çok kişiyi öldürmüş, çok zina yapmış bazı kimseler Muhammed (sa)'e geldiler ve: "Senin söylediklerin ve kendisine çağırdığın şey güzel. Keşke bizim yapmış olduğumuz günahların bir keffâreti olduğunu bize haber verebilsen (de biz de müslüman olsak)." dedi­ler de "Onlar ki Allah ile beraber başka bir tanrıya tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler..." (Fürkan, 25/68) ve "De ki: "Ey kendi nefislerine karşı ölçüyü aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden umudu­nuzu kesmeyin..." âyet-i kerimeleri nazil oldu.[20]

b) Daha önce (Fürkan Sûresi' nin 68. âyet-i kerimesinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre ise sadece bu âyet-i kerime değil, bununla birlikte bunu takip eden iki âyet-i kerime daha Hz. Hamza'nın katili olan Vahşî hakkında Medine-i Münevvere'de nazil olmuştur. O, şöyle anlatıyor:

Vahşî, Hz. Peygamber (sa)'e geldi ve: "Ey Muhammed, senden eman dileyerek geldim, bana eman ver ki Allah'ın kelâmını dinleyeyim." dedi. Rasûlullah (sa): "Seni etrafımda görmemeyi daha çok isterdim. Ama madem ki eman dileyerek geldin, peki Allah'ın kelâmını dinlemek üzere civarımda olabi­lirsin." buyurdular. Vahşî: "Ben Allah'a ortak koştum, Allah'ın haram kıldığı cana kıydım ve zina ettim, bana tevbe var mıdır?" diye sordu. Allah'ın Rasûlü (sa) susup cevap vermediler de sonuna kadar "Onlar ki Allah ile beraber bir başka ilâha tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler..." (Fürkan, 25/68) âyet-i kerimesi nazil oldu. Rasûlullah (sa) bu âyeti Vahşî'ye okudular. Vahşî: "Bunda bir şart görüyorum; belki de ben salih amel işlemeyeceğim. En iyisi ben, Allah'ın başka bir kelâmını dinlemek üzere senin civarında kalmaya devam edeyim." dedi (ve müslüman olmadı) da bunun üzerine "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki-leri ise dilediğine bağışlar." (Nisa, 4/48) âyet-i kerimesi nazil oldu. Hz. Pey­gamber (sa), Vahşı'yi çağırarak ona bu sefer bu âyet-i kerimeyi okudu. Vahşî: "(Bunda da bir şart var), Belki de ben, Allah'ın dilediklerinden değilim. Ben en iyisi Allah'ın başka bir kelâmım dinlemek üzere civarında olmaya devam ede­yim." dedi (ve yine müslüman olmadı). Bunun üzerine işte bu "De ki: Ey kendi­lerine israf etmiş olan kullarım, Allah'ın rahmetinden umutsuzluğa düşmeyin..." âyet-i kerimesi nazil oldu. Bu âyet-i kerimeyi işitince Vahşî: "Evet, işte şimdi bu âyette herhangi bir şart görmüyorum." dedi ve müslüman oldu.[21]

c) Daha önce (Fürkan Sûresi'nin 68-70 âyetlerinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'a: "Allah katında hangi günah en büyüktür?" diye sordum (veya soruldu) da O: "Allah seni yaratmışken ona başka birini denk ve eş koşmandır." buyurdular. "Sonra hangisi?" dedim, "Sonra seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir." buyurdular. "Sonra hangisi?" diye sordum, "Komşunun hanımıy-la zina etmendir." buyurdular ve işte Rasûlullah (sa)'ın bu sözünü tasdik olarak "Onlar ki Allah ile beraber bir başka ilâha tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar..." (Fürkan, 25/68) âyet-i kerimesi nazil oldu.[22]

İbn Cüreyc kanalıyla İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre ise işbu "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine ileri giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Hiç kuşkusuz Allah, bütün günahları mağfiret buyurur." âyet-i kerimesi de bunun üzerine nazil olmuştur.[23]

d) İbn Abbâs şöyle anlatıyor: "Muhammed, putlara tapan, Allah'ın haram kıldığı cana kıyan kimselerin bağışlanmıyacağını iddia ediyor. Biz Allah ile bir­likte putlara tapındık ve Allah'ın haram kıldığı canlara kıydık nasıl müslüman olup hicret edelim?" diyen mekkeliler hakkında nazil oldu."[24]

Vahidî'nin Abdurrahman ibn Muhammed es-Serrâc kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetine göre müşriklerden bazı kimseler çok cana kıymışlar, çok zina etmişler, sonra da Hz. Muhammed (sa)'e gelerek: "Senin bu kendisine da­vet ettiğin şey (din) çok güzel ama bir de şu yaptıklarımızın keffareti var mı yokmu bize haber versen." demişlerdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[25]

Bu hadise daha önce Fürkan 25/68-70 âyetlerinin nüzul sebebi olarak geç­mişti

e) İbn Ömer de şöyle demiştir: Bu âyet-i kerime Ayyaş ibn Rabîa, el-Velîd ibnu'l-Velîd ve bir grup müslüman hakkında nazil olan âyetler cümlesindendir. Bunlar Mekke'de müslüman olmuşlar, sonra müşriklerin işkencelerine maruz kalmışlar ve bu işkencelere dayanamıyarak tekrar İslâm'dan dönmüşlerdi. Bu âyet-i kerime nazil olunca Hz. Ömer, okuma yazma biliyordu. Bu âyet-i kerimeyi yazarak Ayyaş ibn Rabîa, el-Velîd ibnu'l-Velîd ve arkadaşlarına gönderdi. Onlar da tekrar müslüman olarak hicret ettiler.[26]

Vâhıdî'nin Ebu İshak el-Mukrî kanalıyla Ömer'den rivayetine göre o şöyle anlatmıştır: Hicret etmeye karar verdiğimiz zaman ben, Ayyaş ibn Ebî Rabîa ve Hişâm ibnu'1-As ibn Vâil birlikte hicret etmek üzere sözleşmiş; toplanma yeri­miz Ğıfar oğullan'nın mikat yeri olan Menâsıf olsun. İçimizden kim yakalanır da oraya toplanma zamanında gelemezse oraya gelenlerimiz beklemeyip yolla­rına devam etsin, diye sözleşmiştik. Ben ve Ayyaş ibn Ebî Rabîa buluşma yeri­ne geldik ama Hişâm gelemedi, meğerse yakalanmış ve kendisine yapılan iş­kencelere dayanamıyarak İslâm'dan dönmüş. Biz Medine-i Münevvere'ye gel­dik. "Allah bunların tevbesini kabul etmez; öyle bir kavim ki Allah'ı ve Rasûlü'nü bilmiş, sonra da kendilerine yapılan dünyevî işkenceler üzerine tek­rar İslâm'dan dönmüş. Elbette Allah bunların tevbesini kabul etmez." diyorduk. Bunun üzerine Allah Tealâ: "Mütekebbir için cehennemde bir karargâh olmaz olur mu?" ya kadar olmak üzere "De ki: Ey kendilerine karşı israf eden, ölçüyü kaçıran kullarım, Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin..." (âyet: 53-60) âyet-i kerimeleri nazil oldu. Ben bu âyetleri kendi ellerimle yazdım, sonra da Mekke'de bulunan Hişâm'a gönderdim. Hadisenin bundan sonrasını Hişam şöy­le anlatıyor: Ömer'in mektubu bana gelince onu aldım ve Zî Tuvâ'ya çıktım: "Allahım, bunları anlamayı bana nasib et." diyordum. Çok geçmeden bu âyetle­rin benim hakkımda nazil olduğunu anladım, hemen dönüp deveme bindim ve Rasûlullah'a, Medine'ye iltihak ettim."[27]

Muhammed ibn İshak'in Hz. Ömer'den rivayetinde ise bu âyet-i kerimeden başlıyarak 60. âyete kadar olan âyetler de bu hadise üzerine nazil olduğu ifade edilmektedir.[28]

 

64. De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz ey cahiller?"

65. Andolsun sana da, senden öncekilere de vahyolunmuştur ki eğer Allah 'a ortak koşarsan şüphesiz amellerin boşa gider ve muhakkak hüsrana uğrıyanlardan olursun.

İbn Ebî Hatim ve başkaları bu âyet-i kerimenin nüzul sebebinde İbn Abbâs'tan şöyle' naklederler: Mekke müşrikleri, bilgisizliklerinden, Hz. Pey­gamber (sa)'i kendi ilâhlarına ibadet etmeye çağırdılar ve dediler ki: "Sen bizim ilâhlarımıza ibadet edersen biz de seninle birlikte senin ilâhına ibadet ederiz." İşte bunun üzerine "De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz ey cahiller?" Andolsun sana da, senden öncekilere de vahyolunmuştur ki eğer Allah'a ortak koşarsan şüphesiz amellerin boşa gider ve muhakkak hüsrana uğrıyanlardan olursun." âyet-i kerimeleri nazil oldu.[29]

 

64. De ki: "Bana, Allah 'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz ey cahiller?!"

65. Andolsun ki sana da, senden öncekilere de vahyolunmuştur ki: "Eğer Allah 'a ortak koşarsan hiç şüphesiz amellerin boşa gider ve muhakkak hüsrana uğrayanlardan olursun.

66. Hayır, yalnız Allah 'a kulluk et ve şükredenlerden ol.

Beyhakî'nin Delâil'de el-Hasenu'1-Basrî'den rivayetle tahric ettiği bir ha­berde o şöyle anlatıyor: Müşrikler: "Ey Muhammed, babalarının ve atalarının dalâlette olduklarını mı iddia ediyorsun? Yani onlar dalâlette miydiler?" dediler de bunun üzerine Allah Tealâ: "ve şükredenlerden ol."a kadar olmak üzere bu âyet-i kerimeleri indirdi.[30]

Müşriklerin, Hz. Peygamber (sa)'e "atalarının dalâlette olmadıkları iddia­sıyla Allah'la birlikte kendi ilâhlarına da tapınmaya davetleri üzerine bu âyet-i kerimeler yanında Kâfirûn Sûresi de nazil olmuştur ki inşaallah o Sûrenin nüzul sebebinde ayrıca zikredilecektir.[31]

 

67. Allah'ı hakkıyla takdir edemediler... O, müşriklerin koşmakta oldukları ortaklardan münezzehtir, çok yücedir

a) Ammâr kanalıyla Rebî'den rivayet edildiğine göre "O'nun kürsüsü gök­leri ve yeri kucaklamış, o kadar geniştir." (Bakara, 2/255) âyeti nazil olduğunda Hz. Peygamber (sa)'in ashabı: "Ey Allah'ın elçisi, bu Kürsî gökleri ve yeri ku­şatacak kadar geniş. Peki Arş nasıldır?" diye sordular da bunun üzerine Allah Tealâ: "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler... O, müşriklerin koşmakta oldukları ortaklardan münezzehtir, çok yücedir." âyetini indirdi.[32]

b) Tirmizî'nin Abdullah ibn Abdurrahman kanalıyla İbn Abbâs'tan rivaye­tinde o şöyle anlatıyor: Bir Yahudi, Hz. Peygamber (sa)'e uğramıştı. Hz. Peygamber (sa) o Yahudiye: "Ey yahudi, bize anlatsana." buyurdular. Yahudi: "Ey Ebu'l-Kasım, nasıl diyorsun? Allah gökleri şunun, yeri şunun, suyu şunun, dağ­ları şunun, diğer yaratıkları da şunun üzerine koyduğunda bu nasıl olur dersin?" dedi. Ravi Ebu Cafer Muhammed ibn's-Salt önce en küçük parmağını, sonra da başparmağa doğru sırayla diğer parmaklarına işaret edip şöyle devam etti: İşte bunun üzerine Allah Tealâ "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler..." âyet-i keri­mesini indirdi. [33]

Bu hadiseyi Vahidî de Ebu Bekr el-Hârisî kanalıyla Alkame'den rivayetle şöyle anlatıyor: Ehl-i kitabdan birisi Hz. Peygamber (sa)'e: "Ey Ebu'l-Kasım, bana ulaştığına göre Allah bütün yaratıkları bir parmağı, yerleri bir parmağı, ağaçları bir parmağı, toprağı bir parmağı üzerinde taşıyormuş." demişti. Bunu duyan Allah'ın Rasûlü öyle güldü ki yan dişleri (nevâciz dişleri) göründü ve bunun üzerine Allah Tealâ: "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler..." âyet-i keri­mesini indirdi.[34]

Bu rivayetlere nazaran âyet-i kerimenin Medine-i Münevvere'de nazil ol­muş olması gerekir. Halbuki Sûre mekkîdir ve mekkî bu sûre içinde bu âyet-i kerimenin medenî olduğu rivayetine de rastlamıyoruz. Yani bu âyet-i kerimenin de Mekke-i Mükerreme'de nazil olduğu düşünülürse özellikle yahudi ile ilgili rivayette "âyet-i kerime bunun üzerine nazil oldu." ibaresi yerine bazı rivayet­lerde "Hz. Peygamber bu âyet-i kerimeyi okudu." şeklinde geçmektedir ki buna göre âyet-i kerime Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş, Medine-i Münevve-re'de o yahudi gelip de Allah'ı hakkıyla takdir edemediklerini gösteren sözler sarfedince Hz. Peygamber de kendisine daha önceden nazil olmuş bulunan bu âyet-i kerimeyi ona okumuştur. Veya ikinci bir ihtimal olarak bu âyet-i kerime­nin biri Mekke'de, diğeri de bu olay üzerine Medine'de olmak üzere iki kere nazil olduğunu söylemek durumunda kalırız.[35]


 

[1] Kurtubî, age. xv,i5i.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/758.

[2] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi,11,93; Alûsî, age. XXIH,235.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/758.

[3] Beğavî, age. IV,73.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/759.

[4] Vahidî, age. s 260.

[5] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,94.

[6] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/759.

[7] Kurtubî, age. m,i97; suyûtî, ed-Dumı'i-Mensür fi't-Tefsîri'1-Me'sûr, 1,747.

[8] Bagavî, age IV,74.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/759-760.

[9] Râzî, age. xxvi,254.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/760.

[10] Vahidî, age. s. 260; Taberî, age. XXIII, 132.

[11] İbn Kcsîr. age. VII.81.

[12] Vahidî, age. s. 260.

[13] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi, n,94-95.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/760-761.

[14] Vahidî, age. s. 260.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/761.

[15] Taberî, age. XI1,9O; Vahidî, age. s. 189, 261.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/761.

[16] Aiûsî, age.XXin, 261.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/762.

[17] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,95-96; Alûsî, age. XXIV,5.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/762.

[18] Kurtubî, age. xv,i68.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/762.

[19] Kurtubî, age. XV, 173.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/763.

[20] Buhârî, Tefsîm'i-Kurân, 39/u Müslim,İman, 193.

[21] Vahidî, age. 236-237.

[22] Buhân, Tefsîru'l-Kur'ân, 25/2; Edeb, 20; Diyât, 1; Müslim, İman, 142; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,380,431.

[23] ibn Kesîr, age. vi,i35.

[24] Vahidî, age. s. 26i.

[25] Vahidî, age. s. 261.

[26] Vahidî, age. s. 26i.

[27] Vahidî, age. s. 262.

[28] İbn Kesîr, age. VII. 100-101.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/763-765.

[29] ibn Kesîr, age. VII, 103.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/765-766.

[30] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi, iı,98-99.

[31] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/766.

[32] Taberî, age. m,7.

[33] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Ziimer, 39/4, hadis no: 3240; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,324.

[34] Vahidî, age. s. 262; Buhârî, Tevhid, 19; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,378.

[35] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/766-767.