Casiye Suresi, otuz
yedi âyettir. 14. âyeti Medinede, diğerleri Mekke'de nazil olmuştur.
Cenabı Hak, bu mübarek
surenin ilk âyetlerinde varlık ve birliğini, güç ve kuvvetinin yüceliğini
gösteren deliller beyan ediyor, inkar ve inatllarıni sürdüren kâfirlere büyük
bir azap takdir edildiğini haber veriyor.
Sure-i celilede bundan
sonra, İsrailoğullarının kıssasına özetle temas ediliyor. Onlara kitap, hikmet
ve peygamber gönderildiği, güzel nzıklarîa nzıklan-dınldıklan ve zamanlarındaki
diğer ümmetlere üstün kılındıkları belirtiliyor.
Allah teala, gökleri
ve yeri yerli yerince ve herkesin, yaptığının karşılığını görmesi için
yarattığını ve hiç kimsenin zulme uğratılmadtğıni beyan ediyor.
Bundan sonra, çok
çirkin bir davranış olan, arzu ve emellerine göre davranma ahlakının
kötülüğüne dikkat çekilerek, kendi arzu ve heveslerini ilah edinen sapık
kimseleri, Allahtan başka hiçbir kimsenin hidayete erdiremeyeceği beyan
ediliyor.
Hayatı sadece bu dünya
yaşantısından ibaret sanan gafillerin gafletine dikkat çekilerek, Allahın,
herkesi, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacağı haber
veriliyor ve şöyle buyuruluyor:"... Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl
unuttuysanız biz de bugün sizi öylece unutacağız. Sizin yeriniz ateştir. Sizin
için yardımcı da yoktur.[1]
Sure-i celilede bundan
sonra, Allahın âyelrini alaya alanların, âhirette cehennemden hiç
çıkarılmayacakları beyan ediliyor ve şu âyetlerle sona eriyor: "Hamd,
göklerin rabbi ve âlemlerin rabbi olan Allaha mahsustur." "Göklerde
ve yerde büyüklük ve hakimiyet onundur. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. [2]
Rahman ve rahim olan
Allanın adıyla.
1- Hâ, Mim.
Huruf-ı mukatta'a
hakkında Bakara suresinin başında gerekli açıklamalar yapılmıştır.[3]
2- Bu kitap,
Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirilmiştir. [4]
3- Şüphesiz,
göklerde ve yerde müminler için nice deliller vardır. [5]
4- Allahin sîzi yoktan var etmesinde ve çeşitli
canlıları yeryüzüne yaymasında, kesin olarak inananlar için nice deliller
vardır. [6]
5- Gece ile
gündüzün değişmesinde, Allanın gökten indirdiği yağmurla kuru toprağı,
ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgarları yönlendirmesinde aklını kullanan
bir topluluk için nice deliller vardır.
Bu Kur'an,
düşmanlarından intikam almasında herşeye galip olan, yaraıklannı sevk ve
idarede hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilen bir kitaptır.
Ey insanlar, şüphesiz
ki, kendilerinden yağmur inen yedi göklerde ve kendisinden mahlukatın var
edildiği yeryüzünde, rablerinin delillerini düşünüp onlardan Öğüt alan müminler
için birçok delil ve ibretler vardır.
Ey insanlar, gece ile
gündüzün değişmesinde, bunların birbirlerini taki-betmelerinde ve Allahın,
azıklarınızı sebep kıldığı ve gökten indirdiği yağmurda, kuruyup adeta ölü
hale geldikten sonra yağmurla yeryüzünü diriltmesinde Allahın, doğudan,
batıdan, kuzeyden güneyden çeşitli rahmet ve azap rüzgarları estirmesinde
Allahın delillerini düşünen bir kavim için nice delil ve ibretler vardır.
Allah teala bu âyet-i
kerimelerde, kullarını nimetlerini düşünmeye ve yüce kudretini tefekküre
sevketmektedir. O, gökleri ve yeri yaratmış onlarda melekler, cinler, insanlar,
yürüyen hayvanlar ve uçan kuşlar var etmiştir. Yeryüzünde, akan sular ve
denizler ve bunların içinde çeşitli varlıklar yaratmıştır. Geceyi ve gündüzü,
karanlığı ile Örten ve ışığı ile aydınlatan iki vasıta kılmıştır. Ayrıca,
gökten indirdiği yağmurlarla, yeryüzünde yaşayan canlıların çeşitli gıda
maddelerini yaratmış ve yeryüzünde estirdiği rüzgarlarla rahmetini her tarafa
yaymış, bitkilerin beslenmelerini sağlamış ve hikmetini bilmediğimiz daha nice
şeyleri gerçekleştirmiştir. Bütün bunlar Alah tealanın kudretinin büyüklüğüne
delil değil midir? [7]
6- Ey
Muhammed, işte bunlar sana, "Hak" olarak açıkladığımız Allahın âyet
ve delilleridir. Allahın sözünden ve âyetlerinden başka hangi söze
inanacaklar?
Ey Muhammed, bu âyet
ve deliller, rabbinin, yaratıklarına bildirdiği âyet ve delillerdir. Biz onları
sana bir gerçek olarak bildiriyoruz. Ey Muhammed, Allahın sana bildirdiği söz
ve âyetlerinden sonra artık bu müşrikler, hangi söze inanacaklar? AUahtan daha
doğru söyleyecek birini nasıl bulacaklar? [8]
7- Her
iftiracı günahkar kişinin vay haline. [9]
8- O kimse,
Allahın kendisine okunan âyetlerini işitir de, sonra sanki hiç işitmemiş gibi
kibirlenerek inkarlarında ısrar eder. Ey Muhammed, işte sen onu, can yakıcı
bir azapla müjdele. [10]
9- O
İftiracı, âyetlerimizden bir şey öğrense onu hemen alaya alır. İşte onlar için
rezil ve rüsvay edici bir azap vardır.
Allaha karşı iftirada
bulunup günahkar olan her yalancının vay haline. Onlara cehennemliklerin kan ve
irinlerinin aktığı veyl deresi vardır. Böyle iftiracı ve günahkar, kendisine
okunan Allahın kitabının âyetlerini işittiği zaman hiç işitmemişeesine
böbürlenir, inkarında ve günah işlemesinde inat eder. Ey Muhammed, sen, bu gibi
iftiracı günahkârları, can yakıcı bir azap olan cehennem ateşiyle müjdele. Bu
iftiracı günahkâr, kendisine okunan âyetlerimizden bir şeyi öğrendiği zaman da
onlan alaya ahr. İşte bu gibiler için kıyamet gününde, hor ve hakir düşüren bir
azap vardır.
"Şüphisiz zakkum
ağacı, günahkarların cehennemdeki yiyecekleridir. [11]
âyetleri inince Ebu Cehil, hurma ve kaymak istemiş ve "Bundan
zakkumla-nın. Muhammed ise ancak böyle bal gibi şeyleri vaadediyor."
demiştir.
Kâfirler, Kur'an-ı
Kerim ile istihza ettiklerinden Resulullah (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'le düşman
topraklanna yolculuk yapmayı yasaklamıştır.
Abdullah b. Ömer diyor
ki:
"Resulullah
(s.a.v.) düşmanın Kur'anu el uzatacağından korkarak onunla düşman topraklarına
yolculuk yapmaya yasaklıyor ve Duyuruyordu ki: "Kur'an-la (düşman
topraklanna) yolculuk yapmayın, zira ben, düşmanın ona herhangi bir şey
yapmayacağından emin değilim. [12]
10- Onların
arkalarında da cehennem vardır. Ne dünyada kazandıkları şeyler, ne de Allahtan
başka edindikleri dostlar kendilerine bir fayda sağlayacaktır. Onlar için büyük
bir azap vardır.
Allanın âyetleriyie
istihza eden iftiracı günahkar için, gelecekte cehennem azabı vardır. Onların,
dünyada iken kazandıkları ne mal ve evlat cehennem azabı karşısında onlara ne
herhangi bir fayda sağlayabilecek ne de Alluhı bırakıp da edindikleri dostları
onlara bir fayda sağlayabilecektir. Onlar için kıyamet gününde büyük bir azap
vardır. [13]
11- Bu
Kur'an, bir hidayet rehberidir. Rablcrinin ayetlerini inkar edenlere, can
yakıcı, tiksindiren bir azap vardır.
Muhammed'e indirmiş
olduğumuz bu Kur'an, hakkı gösteren bir delil, kendisiyle amel edeni doğru yola
sevkeden bir rehberdir. Rablerinin âyetlerini inkar eden ve onlarla amel
etmeyenlere gelince, onlar için kıyamet gününde pek tiksindirici ve can yakıcı
bir azap vardır. [14]
12-
Gemilerin, Allahm emriyle seyretmesi, sizin de onun lütfundan nzık aramanız ve
şükretmeniz için denizi emrinize veren Allahtır.
Ey insanlar, denizi
sizin hizmetinize tahsis eden Allahtır. O bunu emrinize vermiştir ki izniyle o
gemiler denizde seyretsinler. Sizler onun lütluyla nzık arayasmız ve size
vermiş olduğu nimetlere karşılık ona şükredesımz. [15]
13- O,
göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sîzin hizmetinize
vermiştir. Düşünen bir kavim için bunlarda, nice ibret ve deliller vardır.
Sizin için, gökte
bulunan güneş, ay ve yıldızlar gibi varlıkları ve yeryü-ünde bulunan hayvan,
bitki ve cansız varlıkları yaratan ve hizmetinize veren ancak Allahtır. Ey
insanlar, şüphesiz ki bütün bunlarda düşünüp ibret alan bir kavim için nice
ibret ve deliller vardır. Siz sadece bunları sizin emrinize sunan Al-laha
kulluk edin ve ona şükredin. [16]
14- Ey
Muhammcd, iman edenlere söyle. Allanın ceza günlerinin geleceğini ummayanları
bağışlasınlar ki, Allah her kavmi kazandığı ile cezalandırsın.
Ey Muhammed, Allalıa
inanan ve sana tabi olan müminlere de ki: "Kendilerine, Allanın cezalandırma
günlerinden korkmayan kâfirler herhangi bir zarar verdiklerinde ve bir kötülük
yaptıklarında onlara aldırış etmesinler ki Allah âhirette, her kavme,
yaptığının karşılığını vermiş olsun. Onların eziyetlerine tahammül eden
müminleri mükafaatlandırsm. Eziyet eden kâfirleri ise layık oldukları azaba
uğratsın.
Bu âyet-i kerime,
İslamın ilk dönemlerinde nazil olmuş ve müslümanla-nn zayıf oldukları
zamanlarda müşriklere karşılık vermemelerini emretmiştir. Daha sonra İslam
güçlenince, müminlerin onlara karşı cihud etmeleri ve onlarla savaşmaları
emredilmiş böylece bu fıyetin hükmü neshedilmiştir.
Abdullah b. Abbas bu
âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Müşrikler, Re-sulullaha eziyet
ettiklerinde onların eziyetlerine aldırış etmiyordu. Müşrikler onu alaya alıyor
ve onu yalanlıyorlardı. Bunun üzerine Allah teala: "Ey müminler,
müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa siz de onlarla topluca savaşın. [17]emrini
gönderdi ve böylece bu âyet neshedilen âyetlerden oldu.
Katade ise bu âyetin,
adı geçen Tevbe suresinin otuz altıncı âyetiyle ve Enfal suresinin: "Eğer
savaşta onları yakalarsan arkalarındakileri dağıtacak bir şekilde cezalandır.
Belki ibret alırlar. [18] âyetiyle neshedildiğini
söylemiş, Deh-hak bu âyetin, Tevbe suresinde, müşriklerle savaşmayı emreden âyetle
neshedildiğini, Ebu Salih ise yine bu âyetin, Hacc suresinin:
"Kendileriyle savaşılan müminlere, zulmedildikleri için cihad etme izni
verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye elbette kadirdir. [19]
âyetiyle neshedildiğini söylemiştir. İbn-i Zeyd de bu âyetin, cihadın farz
okluğunu belirten âyetlerle neshedildiğini söylemiştir. [20]
15- Kim
salih amel işlerse, (Onun mükafaatı) kendinedir. Kim de kötü amel işlerse,
(Onun zaran)yinc kendinedir. Sonra rabbinizc döndürüleceksiniz.
Allanın kullarından
kim, onun emirlerine itaat edip yasaklarından kaçınarak salih amel işleyecek
olursa bunun faydası kendisine aittir. Zira Allanın hiçbir amele ihtiyacı
yoktur. Kim de Allanın emirlerine karşı gelerek ve yasaklanın işleyerek kötü
bir amel yapacak olursa o kimse kendi aleyhine hareket etmiş olur. Zira o kişi
bu haliyle kendisini Allanın gazabına ve azabına sürüklemiş olur. Sonra ey
insanlar, hepinizin döneceği yer rabbinizdir. O, sizlerden iyilik yapana
iyiliğinin, kötülük yapana da kötülüğünün karşılığını verecektir. [21]
16- Şüphesiz
biz İsrailoğullarına kitap, hikmet ve peygamberlik vermiştik. Onları güzel
nimetlerle rizıklandırmiştık. Ve onları âlemlerden üstün kılmıştık.
Ey Muhammed, şüphesiz
ki biz, İsrailoğullarma da Önce Tevratı sonra da İncil'i vermiştik. Onlara,
kitabı anlama ve sünnetleri idrak etme bilgisini vernıiş-tik. Ve onlardan
peygamberler yapmıştık. Onları, kudret helvası ve bıldırcın eti gibi azıklarla
rıziklandırmıştık. Ve onları, zamanlarının insanlarından üstün kılmıştık. [22]
17- Din hususunda
onlara apaçık deliller vermiştik. Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra
aralarındaki çckcmcmc/.ük ve düşmanlık yüzünden ihtilafa düşmüşlerdi. Şüphesiz
senin rabbin, kıyamet günü, onların ihtilafa düştükleri hususlarda, aralarında
hüküm verecektir.
Biz, israiloğullarma,
içinde herşeyin açıklaması bulunan Tevrat'ı indirerek, emrimiz hususunda
apaçık deliller vermiştik. Onlar, ancak kendilerine ölüm geldikten sonra
aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bu ihtilafın sebebi ise, liderlik kavgası ve
birbirlerine karşı haksız davranmalarıdır. Ey Muhammed, şüphesiz ki rabbin,
kıyamet gününde İsrailoğullannın aralarında ihtilafa düştükleri konular
hakkında kesin kararını yerecek ve böylece haklılar haksız okullarından
ayırdedilmiş olacaktır.
Bu âyet-i kerime,
Muhammed ümmetini, İsrai loğu Harının düştüğü kötü akıbetlere, düşmemeleri için
uyarmaktadır. [23]
18- Sonra ey
Muhammed, biz seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı
bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
Ey Muhammed, İsrailoğullarma
şeriat verdikten sonra seni de emirlerimiz hususunda bir şeriat sahibi kıldık.
Sen bu şeriata uy. Hakkı batıldan ayırde-demeyen cahillerin davetine uyma. Aksi
halde helak olursun.
Âyette zikredilen
"Şeriaf'tan maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Hidayet ve apaçık bir
yol"dur. Katade'ye göre "Emirler, yasaklar, farz ve cezalar"dır.
İbn-i Zeyd'e göre ise "din"dir. [24]
19- Onlar,
Allahtan gelen hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zalimler,
birbirlerinin dostudurlar. Müttakilcrin dostu ise Allahtır.
Ey Muhammed, rablerini
tanımayan ve seni heva ve heveslerine uymaya çağıran bu cahiller, rabbinin
şeriatını bırakıp onlara uyduğun takdirde, rabbinin, seni cezalandırmasına
karşı seni müdafaa edemezler. Zalimler, Allaha iman etme ve ona itaatte
bulunmaya karşı birbirlerinin yardımcıları ve dostlarıdır. Allah ise emirlerini
tutup yasaklarından kaçınan takva sahiplerinin dostudur. O halde sen, Allahtan
kork. O zalimlere karşı senin için kâfidir. Sayılan çok da olsa onlar sana bir
şey yapamayacaklardır. [25]
20- Bu
Kur'an, insanlar için kalb güzleridir. Kesin olarak inanan bir topluluk için de
bir hidayet rehberi ve bir rahmet kaynağıdır.
Ey Muhammed, sana
indirdiğimiz bu kitap, insanlann kalb gözlerim açan bir nurdur. İnsanlar, onun
vasıtasıyla hakkı batıldan ayırdederter ve doğru yolu tanımış olurlar. Bu
kitap, kendisinin hak bir kitap olduğunu kesin bir şekilde idrak eden bir
topluluk için bir rehber ve bir rahmettir. Zira, Kur'andan ancak onlar
faydalanırlar. O Kur'an, kendisini yalanlayan kâfirlerin ise kötülüğünü artırır.
O, onlar için bir üzüntü kaynağıdır. [26]
21- Yoksa
kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, iman edip salih ameller
İşleyenlerle kendilerini bîr tutacağımızı mı sanırlar? Ne kötü hüküm
veriyorlar!
Bu âyet-i kerime,
çeşitli kıraatlar sebebiyle farklı şekillerde izah edilmiştir. Bunlardan biri
mealde verildiği gibidir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Dünyada iken
Allahm peygamberlerini yalanlayarak, Allahtan başka şeylere taparak ve onun
emirlerine karşı gelerek kötü amel işleyenleri hiçbir zaman, iman edip salih
amel işleyenlerle bir tutamayız. Onların hayatları da ölümleri de
birbirlerinden farklıdır. Çünkü salih amel işleyenler Allaha itaat ederek yaşamışlar,
âhirette nimetlere erişecekleri müjdesiyle ölmüşlerdir. Kötü amel işleyenler
ise hayatta iken Allaha karşı gelmişler ve cehennemde yanacakları ihtarıyla
ölmüşlerdir. Elbette ki bunlar hayatlarında ve ölümlerinde farklıdırlar.
Diğer bir izah tarzına
göre, âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler, dünya hayatında,
iman edip salih amel işleyenlerle eşit oldukları gibi öldükten sonra da
onlarla eşit olacaklarını mı sanıyorlar? Dünya hayatındayken sıhhat ve nzık
bakımından farksız olsalar da âhirette, müminler cennete sevkedilecek-ler
kâfirler ise cehenneme sürüleceklerdir. Böylece birbirlerinden tamamen
ayrılacaklardır. dünya hayatlarıyla (Muinlerden sonraki yaşantıları bir
olmayacaktır.
Başka bir izah tarzına
göre ise âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler, kendilerini, iman
edip salih amel işleyenlerle bir tutacağımızı mı sanırlar? Müminler, hayatta
iken de öldüklerinde de mümindirler. Kâfirler ise, hayatta iken de öldükten
sonra da kâfirdirler. Bunlar asla eşit olamazlar. Bunların, iman edenlerle eşit
olacaklarına dair vermiş oldukları hüküm.ise ne kötü bir hükümdür! [27]
22- Allah,
gökleri ve yeri yerli yerince hem de herkes yaptığının karşılığım görsün diye
yarattı. Onlar zulma uğratılmaz.
Allah, gökleri ve
yeri, yaratıklarına zulmetmek için değil, hak ve adaleti icra etmek için
yarattı. Bu itibarla herkes yaptığının karşılığını görecek ve hiçbir kimseye
zulmedilmeyecektir. İyilik yapan mükafatlandırılacak kötülük yapan ise
cezalandırılacaktır. [28]
23- Ey
Muhammcd, heva ve hevesini kendine ilah edinen, Allanın da (dalaleti hak
ettiğini) bilerek saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlcdiği ve gözüne perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allahtan başka kim hidayete erdirebilir?
Düşünmez misiniz?
Bu âyet-i kerime iki
şekilde izah edilmiştir. Taberi'nin de tercih ettiği birinci izah şeklinde
şöyle denilmiştir: "Ey Muhammed, heva ve hevesini kendisine ilah edineni
gördün mü? O, ilahlık sadece kendisine ait olan Allahi ilah edinmez. Bilakis,
heva ve hevesine uygun olan şeyleri ilah edinir ve onlara tapar.
Said b. el-Müseyyeb
diyor ki: "Kureyşliler bir zaman beyaz bir taştan ibaret olan
"Uzza" putuna tapıyorlardı. Daha sonra ondan daha güzelini bulunca da
ona tapıyorlardı, İşte bunun üzerine Allah teala: "Ey Muhammed, heva ve
hevesini ilah edineni gördün mü? âyetini indirdi.
İkinci izah tarzı ise
şöyledir: "Ey Muhammed, heva ve hevesini kendisine din edineni gördün mü?
O, Allaha iman etmediği için nefsinin hoşuna giden şekilde amel eder. O,
Allahin haram kıldığını haram saymaz, helal kıldığını da helal kabul
etmez."
Abdullah b. Abbas
diyor ki: "Bu âyetin zikrettiği insandan maksat, kâfir kimsedir. Zira o,
Allah tarafından herhangi bir delile dayanmaksızın heva ve hevesini din
edinir,
Âyet-İ kerimenin devamında:
"Allanın bilerek saptırdığı" ifadesi geçmektedir. Bundan maksat,
"Allah, böyle bir insana her türlü delil gelse dahi hidayete ermeyeceğini,
ezeli ilmiyle bildiği için onu saptırmıştır." demektir.
Ayet-i kerimenin
devamında: Allahın, heva ve hevesini kendisine ilah edinen kişinin kulağını ve
kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği" zikredilmektedir. Bundan
maksat, Allahın, böyle kişilerin kulaklarını ve kalblerini manevi bir mühürle
mühürlemesi ve gözlerini manevi olarak kör etmesidir." Öyle ki bu tür
insanlar, Allahın gönderdiği kitabın âyetlerini dinleyip onlardan öğüt
almazlar. Akıllanyla hakkı düşünmezler, gözleriyle, Allahın varlığım ve
birliğini gösteren delilleri görmezler. İşte bu tür insanları, Allahın dışında
kim hidayete erdirebilir? Ey insanlar hiç düşünmez misiniz? Allahın, kendisine
böyle yaptığı bir kimsenin hidayete eremeyeceğini anlamaz mısınız? [29]
24- Onlar,
"Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölenlerimiz ölür yaşayanlarımız
yaşar. Bizi, ancak geçen zaman öldürür." derler. Onların bu hususta
hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece tahmin ederler.
Heva ve heveslerini
ilah edinen müşrikler, öldükten sonra dirileceklerini inkar ederek şöyle
derler: "Hayat ancak dünya hayatıdır. Bizler ölürüz çocuklarımız yaşar.
Onlar da belli bir müddet yaşar sonra ölürler. Bizi ancak zamanın devam etmesi
helak eder." Böyle diyen müşriklerin, iddialarına dair kesin bir
bilgileri yoktur. Onlar sadece bâtıl bir
zanda bulunurlar.
Müşrikler, kendilerini
ancak zamanın helak ettiğini, onları bunun dışında öldüren bir gücün
olmadığını iddia ediyorlar. Sonra da çeşitli sebeplerle zamana sövüyor ve onu
kötülüyorlardı. Allah teala bu hususta müşrikleri uyardı ve onları helak edenin
kendisi olduğunu beyan etti. Bununla birlikte kendilerini yok eden Allaha dil
uzatmış olduklarını beyan etti ve zamana sövmemelerini emretti.
Bu hususta peygamber
efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Aziz ve celil
olan Allah şöyle buyurdu: "Âdemoğlu zamana söverek bana eziyet eder.
Zaman ben'im. (Zira) emir benim elimdedir. Gece ve gündüzü evirip çeviren
ben'im. [30]
25- Onlara
âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: "Sözünüzde samimi iseniz atalarımızı
diriltip getirin." demelerinden başka delilleri yoktur.
Öldükten sonra
dirilmeyi yalanlayan bu müşriklere, Allahın, Öldükten sonra yaratıkları tekrar
dirilteceğini beyan eden âyetleri okunduğu zaman, onların delilleri sadece şu
sözleridir "Bize okuduğunuz âyetlerde doğru iseniz daha önce ölmüş olan
atalarımızı diriltip önümüze getirin. Böylece bizler de, Allahın, ölüleri
tekrar dirilteceğine inanalım." [31]
26- De ki:
"Size Allah can verir sonra öldürür, daha sonra geleceğinde şüphe olmayan
kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler."
Ey Muhammed, öldükten
sonra dirilmeyi yalanlayan ve "Eğer iddialarında doğru isen Ölen
atalarımızı dirilt ve bize getir." diyen o müşriklere cevaben de ki:
"Ey müşrikler, Allah sizleri dünyada dilediği kadar yaşatır sonra dilediği
zaman Öldürür. Sonra da kendisinden şüphe edilmeyecek olan kıyamet gününde
geçmiş, gelecek hepinizi bir araya toplayacaktır. Fakat sizin gibi bir çokları
bu hakikati bilmezler. Bunu öğrenmeleri gerekirken, cahilliklerinde ısrar
ederler. [32]
27- Göklerin
ve yerin mülkü sadece Allahındır. Kıarnct koptuğu gün, işte o gün, batıla
uyanlar hüsrana uğrayacaklardır.
Göklerin ve yerin
hükümranlığı müşriklerin taptıkları ilahların değil sadece Alîahındır. O
halde, nasıl olur da herşeyin maliki olan Allahı bırakarak onun hükümranlığı
altında bulunan bazı varlıklara taparlar? Ölülerin diriltilerek kabirlerinden
çıkarılacakları kıyamet günü gelince dünyada iken, Allaha ortak koşma gibi
batıl düşünceler içinde bulunanlar, hüsrana uğrayacaklar, cennetteki
makamlarını kaybedip cehenneme gireceklerdir. [33]
28- Sen (O
günün şiddetinden) bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün. O gün her
ümmet amel defterinin başına çağırılacak ve onlara şöyle denilecektir:
"Bugün, dünyada yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz."
Ey Muhammed sen
kıyamet koptuğu zaman o günün dehşetinden dolayı bütün ümmetlerin diz üstü
çöktüklerini görürsün. İşte o gün her ümmet, dünyada iken işledikleri ve
melekler tarafından zaptedilen amel defterlerini almaya çağırılırlar. Ve
herkese "Bugün, dünyada iken işlediğiniz amellerin karşılığını
görüyorsunuz. İyilik edene nimet, kötülük edene ise ceza verilecektir."
denilir.
Ayet-i kerimede,
kıyamet gününün dehşetinden dolayı her ümmetin, di-züstü çökerek korku içinde,
haklarında verilecek kararı bekleyecekleri ve herkesin amel defterinin
dağıtılarak ameline göre hesaba çekileceği ifade edilmektedir.
Peygamber efendimiz,
kıyamet gününün bu dehşetli halini bizlere şöyle açıklamaktadır:
ay'ın ondördünde onu görmek için zorluk
çeker misiniz?" Sahabiler: "Hayır ey Allanın Resilü." dediler.
Resulullah: "Bulutsuz bir günde güneşi görmek için sıkıntı çeker misiniz?"
dedi. Sahabiler: "Hayır ey Allahm Resulü." dediler. Bunun üzerine
Resulullah şöyle buyurdu: "İşte sizler Allahı da biyle göreceksiniz. Kıyamet
gününde Allah insalan bir araya toplayacak ve onlara "Kim neye tapıyor
idiyse şimdi de ona tabi olsun." diyecektir. Bunun üzerine, güneşe tapan
güneşe tabi olacak, ay'a tapan ay'a tabi olacak ve Tağutlara tapanlar da
Tağutlara tabi olacaklardır. Bu ümmet ise, içinde münafıkları da bulunduğu
hakle (Diğer bir rivayette, şefaatçileri bulunduğu halde) Rableri gelip "Ben
sizin rabbinizim" deyinceye kadar bunlann dışında kalacaktır. Bunlar,
kendi kendilerine: "Rabbimiz gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır.
Rabbimiz gelince biz onu tanınz." diyeceklerdir. Rableri bunlara,
tanıyacakları bir şekilde gelecek ve "Ben sizin rabbinizim." diyecek
onlar da "Sen bizim rabbimizsin." deyip ona tabi olacaklardır.
Cehennerrîin tam ortasına sırat köprüsü kurulacak.ondan ilk geçen ben ve ümmetim
olacağız. O gün, peygamberlerden başka kimse konuşamayacaktır. O gün,
peygamberlerin duaları ise "Ey Allahım, kurtar, kurtar." olacaktır.
Cehennemde sa'dan dikenine benzeyen kancalar bulunmaktadır. Resulullah:
"Sizler sa'dan dikenini gördünüz mü?" diye sordu. Sahabiler,
"Evet ey Allahın Resulü gördük." dediler. Resulullah da "İşte o
kancalar, sa'dan dikeni gibidirler. Ancak onların ne kadar büyük olduklarım
sadece Allah bilir. İnsanlar, amellerine göre bu kancalara çekileceklerdir.
Bazıları ameli yüzünden helak olacak, bazıları ise zerrecikler haline
geleceklerdir." buyurdu. [34]
29- İşte kitabımız
size gerçekleri söylüyor. Şüphesiz biz, dünyadayken yaptıklarınızı yazıyorduk.
Kıyamet gününde
herkese, melekler tarafından tesbit edilen amel defterleri verildiği zaman,
herkes yaptığının karşılığını görecektir. Ey inananlar, herkese yaptığının
karşılığı verilirken, sızlanmayın. Zira, bizim, meleklere yazdırmış olduğumuz
amel defterleri gerçeği söyler. Çünkü biz, dünyada iken yaptığınız amelleri
meleklere zaptettiriyorduk.
*Hz. Ali (r,a.)ın
şöyle dediği rivayet edilir: "Allahın, her gün yeryüzüne bir kısım
şeylerle inen melekleri vardır. Melekler, insanoğlunun amellerini o şeylere
yazarlar." [35]
30- İman
edip salih ameller işleyenlere gelince, rableri onları rahmetine koyacaktır.
İşte apaçık kurtuluş budur.
Dünyada iken, Allaha
irnan edip onu birleyen, ona herhang ibir şeyi ortak koşmayan.Allahın
emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak salih amel işleyenleri, rableri
rahmetiyle cennetine koyacaktır. İşte bu apaçık bir kurtuluştur. Zira
müminlerin, dünyada iken çalışıp elde etmek istedikleri son gayeleri budur. [36]
31-
Kâfirlere ise şöyle denir: "Size âyetlerim okunmadı mı? Siz, büyüklük
tasladınız ve suçlu bir kavim oldunuz değil mi?"
Dünyada iken AHahın
birliğini inkar eden ve Hanlığın sadece ona ait olduğunu kabul etmeyen
kafirlere gelince, kıyamet günü onlara şöyle denilecektir. "Dünyada iken
sizlere âyetlerim okunmadı mı? Evet okunmuştu fakat sizler onları dinlemeyi
gururlarınıza yediremediniz. Ve sizler suçlu bir kavim oldunuz. Allahı inkar
ediyor, öldükten sonra" dirilmeye inanmıyor ve çeşitli günahlar işliyordunuz. [37] ,
32- Şüphesiz
ki, Allanın vaadi haktır. "Kıyametin kopmasında hiçbir şüphe yoktur."
denildiği zaman: "Kıyamet nedir bilmiyoruz, sadece zan ve tahminde
bulunuyoruz. Bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz.
Ey kâfirler, size,
"AHahın, ölüleri diriltip hesaba çekeceği vaadi haktır. İnsanların, bir
araya toplanarak yaptıklarının karşılığını örecekleri kıyamet gününün
gelmesinde şüphe yoktur. O halde Allahtan korkun. Alİaha ve peygamberine iman
edip, sizi AHahın cezalandırmasından kurtaracak salih ameller işleyin."
elendiği zaman siz şöyle diyordunuz: "Biz, kıyametin ne olduğunu
bilmiyoruz. Onun hakkında sadece bir tahmin yürütüyoruz. Biz onun geleceği hususunda
kesin bir kanaata sahip değiliz." [38]
33-
Kâfirlerin işledikleri amellerin kötülüğü, gözlerinin önüne serildi. Alaya
aldıkları hususlar, onları çepeçevre kuşatıvcrdi.
Dünyada iken, Allahın
âyetlerini inkar eden kâfirlerin işledikleri amellerin kötü olduğu, âhirette
açıkça ortaya çıkt. Çünkü onlar, amel defterlerini kaydeden meleklerin tesbit
ettikleri amellerini bizzat gördüler. Ve onları, dünyada iken alaya aldıkları
azap kuşatıverdi. [39]
34- O gün
kâfirlere şöyle denilir: "Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl
unuttuysanız, biz de, sizi bugün öylece unutacağız. Sizin yeriniz ateştir.
Sizin için yardımcılar da yoktur.
Kıyamet gününde
kâfirlere şöyle denecektir: "Sizler dünyada, rabbinizin huzuruna çıkıp
hesap vereceğinize dair amelleri işlemeyi nasıl unuttuysanız bugün de biz
sizleri cehennem azabında unuturuz. Sizin sığınacağınız sığınağınız, cehennem
ateşidir. Sizi, bugün Allahın azabından kurtaracak herhangi bir yardımcınız da
yoktur. [40]
35- Bu,
Allahın âyetlerini alaya almanızın ve dünya hayatının sizi aldalmasının neticesidir.
"Artık bugün onlar, ne cehennemden çıkarılacak ne de özür beyan etmeleri
istenecektir.
Bugün sizin
uğratıldığınız bu cehennem azabının sebebi, sizin, dünyada iken Allahın
delillerini ve kitabının âyetlerini alaya almanız bir de dünya hayatının geçici
süslerine aidanip onları âhiret hayatına tercih etmenizdir. Bugün o kâfirler ne
cehennem-ateşinden çıkarılırlar ne de "Dünyaya döndürün de salih ameller
işleyelim." şeklindeki mazeretleri dinlenir. [41]
36- Hamd
gklcrin rabbi, yerin rabbi ve âlemlerin rabbi olan Allaha mahsustur. [42]
37- Göklerde ve yerde büyüklük ve hakimiyet
onundur . O herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey insanlar,
yaratıklarına verdiği nimetlerine karşı, hamd sadece Allaha mahsustur. O halde
sadece ona hamd edin. Zira sizde bulunun bütün nimetler yalnızca onun
tarafındandır. O, yedi göklerin rabbi, yerin rabbi ve bütün âlemlerin rabbidir.
Göklerde ve yerde ululuk sadece ona mahsustur. O herşeye galiptir. Emirlerine
karşı gelenleri kahreder. Yaratıklarının işlerini sevk ve idare etmede hikmet
ve söz sahibi yalnızca O'dur. [43]
[1] Casiye Suresi, âyet: 34
[2] Casiye Suresi, âyet: 36-37
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/373.
[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/375.
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/375.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/375.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/375.
[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/375-376.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/376.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/377.
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/377.
[11] Dııhan Suresi, 5yet: 43-44
[12] Müslim, K.el-îmara, bab: 92-93-94, Hadis no: 1869 /
Ehu Davud, K.el-Cihaıl, b;ıb: 81, Hadis no: 2610
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/377-378.
[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/378.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/378.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/379.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/379.
[17] Tevbe Suresi, âyet: 36
[18] Enfal Suresi, âyel: 57
[19] Hacc Surosİ, âyel: 39
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/379-380.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/380-381.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/381.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/381-382.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/382.
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/382.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/383.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/383-384.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/384.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/384-385.
[30] Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 45, bab: 1.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/385-386.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/386.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/387.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/387.
[34] Buhari K.el-Tevhkl, bab: 24
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/387-389.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/389.
[36] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/390.
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/390.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/390-391.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/391.
[40] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/391.
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/391-392.
[42] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/392.
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 7/392.