Toprağa Yemeleri Haram Kılınanlar
Allah Ancak Suça Karşı Ceza Verir
Secdeler Ardında Allah'ı Teşbih Etmek
Mekke Dönemi'nde nazil olmuştur. 45 ayettir. Bu sureye aynı zamanda «El-Bastkat Suresi» de denir. Cumhur bu surenin mutlak olarak Mekki olduğunu söyler. «Tahrir» adlı eserde İbn Abbos ve Katade'den gelen rivayete göre «Andol sun, biz gökleri ve yeri yarattık» ayeti müstesnadır, çünkü bu sure Mekki'dir. Bu ayet Medeni'dir ve yahudiler hakkında nazil olmuştur.
Bu surenin ayetleri icmaa göre 45'dir.
Cenab-i Hak Hucurat Suresi'nin sonunda bedevilerin imanının hakiki iman olmadığına işaret etmiştir ve bunun zımnında peygamberliğin ve hasrın inkârı bahis konusudur. Onun için bu sure peygamberliğin ve hasrın inkârı ile ilgili konularla açılmıştır. Ra-sûl-ü Ekrem çoğu zaman bu sureyi sabah namazında okuyordu. Nitekim bu husus Müslim'de ve başka hadislerde Cabir bin Se-murre'den rivayet edilmtştir. İbn Mace'nin Kutbe bin Malik'ten rivayet ettiğine göre Rasûl-ü Ekrem sabah namazının birinci rekâtında Kaf Suresi'ni okurdu.
Ahmed, Müslim, Ebu Davud, îbn Mace, Tirmizı ve Neseî Ebu Akil el-Leysi'den şöyle rivayet ediyorlar: «Rasûl-ü Ekrem bayram gününde Kaf Suresi'yle Kamer Suresi'ni okuyordu.»
Beyhaki ve îbn Mace, Ümmü Hisam binti Harise'den şöyle rivayet ediyorlar: «Ben Kaf Suresi'ni Peygamber'in ağsından dinledim. Onu her cuma günü minberde hutbe okuduğu saman okuyordu.»
İbn Merduveyh'in hadisinde merfu olarak şöyle rivayet ediliyor: «Kaf Suresi'ni öğrenin.» Bütün bunlar bu surenin büyük surelerden biri olduğuna delâlet eder.ter
Bu surenin kelimeleri 357, harfleri ise 4094'tür. [1]
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Kaf. Şerefli Kur'an'a yemin olsun ki,
2- İçlerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine şaştılar da o kâfirler «Bu acaip bir şeydir» dediler.
3- «Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (hasredileceğiz) ? Bu uzak bir dönüştür».
4- Biz yerin onlar (m cesetlerin) dan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda (bütün şeyleri) zapt ve tesbit eden bir kitap vardır.
5- Hayır! Onlar, kendilerine hak gelince onu yalan saydılar. Artık onlar kargaşa içindedirler.
6- Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki onu nasıl bina ettik ve süsledik? Onda hiçbir yarık da yoktur.
7- Yeryüzüne de (dikkat etmezler mi?). Onu nasıl yaydık, ona sarsılmaz dağlar çaktık ve onda göz alıcı, iç açıcı her çiftten bitirdik?
8- (Bunların tamamı) Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ibret vermek içindir.
9- Gökten bereketli bir su indirdik. O su ile bahçeler ve biçilecek daneli ekinler bitirdik.
10- Tomurcuklan birbiri üstünde bulunan ve boylu hurma ağaçlarını da (o suyla yetiştirdik).
11- (Bunların tamamı) kullara nzik olmak üzere yapılmıştır. Onunla ölü bir bölgeyi de d iri itmiş izdir. îşte (kabirden) çıkış da böyledir.
12- Onlardan (Mekkelilerden) önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud kavmi de (peygamberlerini) yalanlamıştı.
13- Âd, Firavun, Lut'un kardeşleri de (yalanlamıştı).
14- Eyke halkı ve Tubba kavmi de, (evet bütün bunlar) peygamberleri yalanladılar. Böylece tehdidim üzerlerine hak oldu.
15- Biz ilk defa yaratmada yanılıp acz mi gösterdik ki (yeniden yaratmada aciz kalalım). Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler. [2]
(1-15) «Kaf, Şerefli Kur'an'a yemin olsun fci...» Bu Ayetlerin Tefsiri
İton Abbas «Kaf yemindir» demiştir. Bazıları surenin ismi, ba. zıları Allah'ın isimlerinden, bazıları da Kur'an'm isimlerinden biri olduğunu söylemiştir.
«El-Mecid» şerefli, diğer kitaplardan şeref yönünden üstün olan demektir. Veya el-Mecid, Cenab-ı Hak'km Esmaı Hüsna'sm-dan bir isimdir. Zira Kur'an O'nun »kelamıdır. Veya onun mânâlarını bilerek tatbik eden bir insan tarafından övüldüğü için Kur'an'a El-Mecid ismi verilmiştir. Tefsir alimleri bu yeminin cevabında ihtilaf etmişlerdir. Bazılarına göre cevap mukadderdir! Yani Kur'an-ı Mecid'e and ederim ki Kıyamet'te haşre gönderileceksiniz! Bazılarına göre, «Üel Arfbu», bazılarına göre de «Kad alim-na» cümleleri, cevaplardır.
îkinci ayet, adaletinde, emniyyetinde, doğruluğunda zerre kadar şüphe olmayan, sadece kendilerinden olan bir uyarıcının peygamber olarak gönderilmesinden hayret etmelerini şiddetle kınamakta ve reddetmektedir.
«Adl»> kendisinden hayret edilen durum demektir. Uzak dönüşten maksat, onun muhal olmasıdır. Kâfirler ölümden sonra diriltilip haşre gönderileceklerine inanmıyorlardı. [3]
«Yerin onlardan eksilmeshmâen maksat, cesetlerinden yeme-sidir. Yani, «Yerin onların cesetlerinden ne kadar yediği bizim ma-lumumuzdur. Öyleyse onları yeniden haşre göndermek bize kolaydır.»
Sahih bir hadiste «İnsanoğlunun bütün bedenini toprak yer. Ancak kuyruk sokumu müstesnadır. İnsan oradan yaratıldı ve oradan terkib edilecektir» denilmektedir. [4]
Bazı hadislerde ifade edlidiğine göre peygamberlerin, velilerin, şehitlerin cesetlerini toprak yemez. Cenab-ı Hak toprağa onların cesetlerini yemeyi haram kılmıştır.
Siiddi'ye göre «Eksiltme» burada ölüm manasınadır. Cenab-ı Ha,k«Biz onlardan kimin Öleceğini, kimin kalacağını biliriz» demektedir. Çünkü ölen kimse defnedilir. Sanki yeryüzü insanlradan bir kişiyi eksiltmiş gibi olur.
İbn Abbas «Bundan maksat müşriklerden ayrılarak İslâm-a giren kimsedir» der.
«Hıfzeden kitabatan. maksat Levh-i Mahfuz'dur. «Hafız» kelimesi, bu takdirde mahfuz mânâsına gelir. Zira o, şeytanların karıştırmasından korunmuş ve hıfzedilmiştir. Veya orada her şey zap-tedilmiştir. Bazıları «Hafiz, hafız (koruyucu) mânâsına gelir» demişlerdir. O zaman «Hafız Kitab»tan maksat onların adedlerini ve isimlerini zapteden kitap demefc olur.
Bazıları «Kitab burada ilim ve saymaktan kinayedir» demiş-tir.
«Hayır, onlar haJçkı yalanladılar» cümlesindeki haktan maksat Kur'an'dır. Sâ'lebi böyle demiştir. Bazıları «Hak'tan maksat İslâm», bazıları da «Hz. Muhammed'dir» demişlerdir.
«Merîc» kelimesi karışık demektir. Katade «İhtilaflı» demek olduğunu söylerken, Hasan Basri «Birbirine karışmış mânâsına gelir» demiştir.
«Furuc» kelimesi ferc'in çoğuludur ve yarık demektir. Yani, göklerde herhangi bir tefavut, ihtilaf, yırtık göremezler!
Ayet metnindeki «Zevç» kelimesi nev', çeşit demektir. «Behic» ise bakanları sevindirecek şekildeki güzeldir.
«Munib bir kul»d&n maksat Allah'a dönüş yapmış, Allah'ın kudretini düşünen kul demektir. «Mübarek sundan maksat, bereketi çok olan yağmurdur.
«Hasid» kelimesinden maksat, biçilip yenilen her nesnedir. Dahhak «Hasid'den maksat buğday ve arpa doneleridir» der. Bazıları da «Biçilen, azık edinilen darı ve pirinç gibi daneler buna dahildir» demişlerdir.
«Basikat» kelimesi uzun manasınadır. Katade «Bu kelime ile uzunlukta dosdoğru olmak kastedlimektedir» diyor. Said bin Cü-beyr «Müsavidirler demektir» diyor.
«Çıkış da böyledir» cümlesindeki «çıkış»tan. maksat, kabirlerden çıkıştır. Yani Allah bu Ölü toprağı, yağmur indirmek suretiyle dirilttiği gibi kaibirleri de açarak insanları oradan çıkaracak, Ölümden sonra onları diriltecektir.
Ayet metnindeki «lebs» kelimesi hayret ve şaşkınlık demektir. Hayır! Onlar yeni yaradılış sebebiyle hayret ve şaşkınlık içeri-sindedirler. Kimi tasdik eder, kimi yalanlar. [5]
16- Andolsun ki insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
17- O'nun sağında ve solunda oturan, her davranışı tesbit eden (iki melek) vardır.
18- İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (o sözü) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.
19- Ölümün sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir de «işte (ey insanoğlu) bu senin öteden beri kaçtığın şeydir» (denir).
20- Sur'a üfürülür; o gün korkulan gündür!
21- (O gün) her nefis yanında bir sürücü ve bir şahid ile beraber gelir.
22- (Allah insanoğluna): «And olsun sen bundan gaflette idin. Biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir» (dedi).
23- Onun yoldaşı da «Bende olan her şey hazırdır» diyecektir.
24- «(Ey melekler) ikiniz her inatçı kâfiri cehenneme atın».
25- «Şiddetle hayra engel olan her saldırgan şüpheciyi de».
26- «(Çünki) O Allah ile beraber başka bir ilâh edinmişti. Öyle ise onu şiddetli olan azaba atın».
27- Onun arkadaşı «Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat onun kendisi derin bir dalâlet içine dalmıştı» dedi.
28- (Ona cevap olarak Allah) «Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce (kesin) bir uyarı göndermiştim» dedi.
29- «Benim katımda söz değiştirilmez ve Ben asla kullara zulmedici değilim».
30- O gün cehenneme «doldun mu?» deriz. O da «Daha var mı?» der.
31- Cennet de muttakilere yaklaştırılır. Zaten onlardan uzakta değildir.
32- Onlara (Allah tarafından) denilir ki: «İşte size vad'olu-nan budur. Daima Allah'a donen, (hadleri) muhafaza eden,
33- Rahnıan'dan görmediği halde korkan (hakikate dönen) bir yürekle Allah'a gelen(lerin mükâfatı budur).
34- «Oraya selametle girin. İşte bu ebedi yaşama günüdür!»
35- Orada onlar için diledikleri her şey vardır. Katımızda fazlası da (verilir). [6]
(16-35) «Andolsun ki insanı biz yarattık...» Bu Ayetlerin Tefsiri
«İnsan»d&n maksat Ademoğulları'dır. Bazıları da Hz. Adem olduğunu söylemiştir.
«Vesvese» nefsin iç içe konuşması demektir. Yani gizli bir konuşma menzilindedir. Bu ayetin mufassal manası A'raf Sure-si'nde geçmiştir.
«Habl'iî-Verid» insanın hulkum tarafından omuzlarına, ensesine doğru giden, biri sağda biri solda olan damardır. (Bu mânâ İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir).
Bu ayet'yakınlık için bir temsildir. Yani Cenab-i Hak «Ben insana şah damarından daha yakınım» demektedir. Bu, mesafe yakınlığı değil, manevi yakınlıktır.
Mukatil «Verid kalple karışan bir damardır. Bu yakınlık ilim ve kudret yakınlığıdır. İnsanın bazı parçalarını diğeri önler, perdeler. Fakat Allah'ın ilmini hiçbir şey önleyemez» demiştir.
Hasan Basri, Mücahid ve Katade «Mutelakkiyan»6s.n maksadın insanoğlunun işlediklerini zapteden iki melek olduğunu söyleiniştir. Biri sağdadır: İnsanın iyiliklerini yazar. Biri de soldadır: İnsanın kötülüklerini yazar.
Mücahid «İnsanoğlunun ahvali Allah'a malum olmasına rağmen Cenab-ı Hak geceleyin iki, gilndilzleyin de iki meleği insanoğluna vekil kılmıştır. Onlar insanoğlunun amellerini zaptederler ve onun eserlerini yazarlar ki yarın konuşmasın, delil karşılığında tamamen sussun» demiştir.
Melekler iki olmasına rağmen Cenab-ı Hak «iki» mânâsını ifade eden «Kaidani» lafzını değil de «bir» mânâsım ifade eden «Kaid» lâfzım kullanmıştır. Çünkü ayetin mânâsı birinin sağda, diğerinin solda oturduğu demektir. İkincisi birincisine delâlet ettiği için birincisi düşürülmüştür. (Sibeveyh)
«Kaid» kelimesi «oturan» demektir. Bazıları da «Kişiyle beraber oturan» manâsını ifade eden «mukaid» demek olduğunu söylemişlerdir. Cevheri «Bu iki kipte tekil, ikil ve çoğul eşittirler» der. «Kaid» lâfzından maksat, kaim'in tersi olan oturan kişi demek değildir. Aksine mulazim (ayrılmaz ve sabit olan) demek-tir.
«Yelfizu» fiili
konuşur, ağzından dışarı atar demektir. «Ra. kib» kelimesinde üç yorum vardır:
1- Emirleri
takip eden,
2- Emirleri
koruyan,
3- Emirleri
gören, «Atid» kelimesinde ise iki vecih vardır:
1- O, gayb
olmayan, hazır bulunanlardır.
2- O, hazır tutulan bir koruyucudur. Bu ise hıfz veya şehadet içindir.
Cevheri «Atid'den maksat hazırlanmış şey demektir» der.
«Ölüm'ün sekrası» ile maksat onun şiddetidir. İnsan hayatta iken onun sözleri ve yaptıkları amel defterine yazılır ki onlardan dolayı hesaba çekilsin. Sonra ona ölüm gelir. Ölüm gördüğü anda ona hak tecelli eder.
Ayet metnindeki «eUHak» ile maksat ölümdür diyenler vardır. Ölüm'e hak denilmiş; zira o kesinlikle olacaktır. Veya o insanları hak yurduna götürdüğü için haktır.
Hz. Aişe'den şu hadis rivayet ediliyor:
Hz. Peygamber ölümle karşıkarşıya geldiği zaman onun yanında su dolu bir kap bulunuyordu. Ellerini suya koyup onlarla yüzünü meshediyor ve «Allah'tan başka mabud yoktur. Kesinlikle ölümün sekeratı (şiddeti) vardır» buyuruyordu. Sonra elini kaldırarak canı bedeninden çıkıncaya kadar «En yüce dosta, en yüce dosta» diye bağırdı. Sonunda eli kendiliğinden aşağı düştü, (Buha-ri)
«Tehid» fiili ondan kaçmak ve uzaklaşmak demektir.
«Saik ve «Şehîd»in ne oldukları hususunda ihtilâf edilmiştir. İbn Abbas «Saik (sürücü, sevkedici) meleklerdendir. Şehîd ise onların nefislerinden olan el ve ayaklandır» der.
Btau Hureyre «Saik melektir, şehid de insanın amelidir» de-mistir. Hasan ve Katade ise «Onu sevkeden saik, onun aleyhinde ameliyle şahidlik yapan şahid demektir» demişlerdir.
İbn Müslim «Saikten maksat, onunla beraber olan şeytanıdır. Çünkü o şeytana tabi olur. Şeytan onu teşvik etmese dahi onunla beraber gider» diyor.
21. ayette iki görüş vardtr. Birine göre bu hem müslüman ve hem de kâfirler hakkında genel bir hükümdür! İkincisine göre ise bu sadece kafirlere mahsus bir durumdur! Bu Dahhak'ın görüşüdür.
22. ayetteki hitab Rasûl-ü Ekrem'edir. Yani «Ey Muhammedi Kureyşin içinde iken ve cahiliyetlerinde bulunduğun zaman peygamberlikten gafildin», yani peygamberliğin sana geleceğini bil-miy ordun!
İbn Abbas ve Dahhak dediler ki: «Bu hitap müşrikleredir. Onlar durumlarının neticelerinden gafil idiler». Müfessirlerin çoğuna göre bundan maksat doğru ve yalancı her insandır. (Taberi de bu görüşü desteklemiştir).
İnsanoğlundan kaldırılan perdeden maksat, ya annesinin karnında iken doğup dünyaya gelmesidir veya kabirde iken haşre gönderilmesidir. Birinci yorum Süddi'nin, ikincisi İbn Abbas'ın-dır.
İbn Zeyd «vahyin inişi, peygamberliğin gelişi demektir» diyor.
«Artık bugün senin gözün keskindir» cümlesindeki «Bugün» ile «Kıyamet Günü» kastedilmiştir. Gözden maksat da kalp gözüdür. Nasıl ki zahiri göz karşısındaki şahıs ve cisimleri görürse, kalp de düşüncelerin delillerini, ibret almanın neticelerini görmektedir.
Bazıları «Gözden maksat bizim bildiğimiz normal gözdür» demiştir. Yani senin gözünün görüşü bugün çok keskin ve nafizdir. Senden örtülü olanları dahi görür!
Mücahid'e böre «Senin bugünkü görüşün keskindir» cümlesinden maksat, günahlarım ve sevaplarını tartan terazinin diline bakışın keskindir, demektir!
«İnsanın karini», onu korumakla mükellef olan melektir. «Atîd» ise hazırlanmış ve korunmuş demektir. [7]
Mücahid, «İkiniz cehenneme her inatçı kâfiri atın» hitabı insanoğlunun karininedir veya «ikiniz atın» mânâsım ifade eden «elkıya», «sen at» mânâsına gelir, demiştir.
Müberred «Bu tesniyedir, tekid için getirilmiştir)) diyor. Bazıları «Bu hakiki tesniye de olabilir. Cenab-ı Hak bu hitabı insanoğlunu korumakla görevli olan iki meleğe yapar» derler.
«Anid» kelimesinden maksat, Mücahid ve İkrime'ye göre, mu-annid demektir. Bazılarına göre «Anid» haktan yüz çeviren kişi-demektir.
Çokça menedilen hayrdan maksat farz olan zekât ve vacib olan her hak demektir.
«Mu'ted» kelimesinden maksat, konuşmasında, siyretinde ve durumunda saldıran zalim demektir.
Hasan ve Katade'ye göre «Murib» tevhide şüphe düşüren ve şüpheli olan kişidir. Bu ayetler Velid bin Muğire hakkında nazil olmuşlardır. «Hayrı çokça engeller» sözünden maksat da onun yeğenlerini İslâm'dan menetmeye çalışmasıdır.
«Onun karinvmden maksat ona musahhar olan şeytandır. Sa'-lebi, İbn Abbas ve Mukatil «Onun karininden maksat, onu gözet-leyen melektir» rivayetini naklediyorlar. Zira Velid bin Muğire kendisinin kötülüklerini yazan melek için «Yarab! O benim hakkımda acele etti» der. Melek de «Yarab! Ben onun hakkında acele etmedim» der.
Terra «Benim katımda söz bakımından artma ve eksilme olmaz. Çünkü ben gaybı bitiyorum, demektir» demiştir. [8]
«Ben kullara zulmedici değilim» yani kulu işlemediği suçtan dolayı azaba duçar etmem.
30. ayetin başındaki «Yevme» kelimesi mukadder bir fiile mef ul olur. Yani «Cehennem'e: 'Doldun mu?' dediğimiz günden onları korkut.» Cenab-ı Hak daha önce onları cehenneme dolduracağına dair bir va'dde bulunmuştu. İşte bu istifham, haberinin tasdiki üzerine gelmiştir. Cehennem'in «fazlası var mı?» şeklindeki sözü iki mânâya hamledilebilir: «Bende fazla bir yer kalmamıştır ki başkasını bana gönderesîn». Tıpkı Rasûl-ü Ekrem'in «Akil (Ebu Talib'in oğludur) bizim için Mekke'de herhangi bir ev veya konak bıraktı mı ki?» (Yani bırakmadı) sözü gibi. Bu istifham «Daha fazlasını ver» mânâsı da taşıyabilir. Yani fazlası varsa bana gönder! Cümlenin bu iki mânâya elverişli olması, istifhamın bir nefy ve inkâr oluşundandır.
Bazıları «Cehennemin söz olarak böyle bir şey söylemesi bahis konusu değildir. Temsil yoluyla gelmiştir. Yani bu husus ce-hennemin halinden anlaşılır» demiştir.
Bazıları «Allah tıpkı insanın azalarını konuşturması gibi ateşi de konuşturur,» demiştir.
Sahih-i Buhari, Müslim ve Tirmizi'de :Enes İbn\Malik'ten;ş«f hadis nakledilmiştir: «Cehenneme durmadan, isyan eden kâfirler,
münafıklar, fasile ve facirler atılır. Cehennem «Daha fazlası var mıdır?» der. Öyle ki Allah üzerine ayağını basar. Cehennemdin bir kısmı diğerine geçer. Yani içindekilerin üzerine kapanır, onlann azabı ile meşgul olur, daha fazlasını bana ver demekten böylece alıkonulmuş olur. Cehennem «İzzet ve keremine yemin ederim \ yeter, yeter» der. Cennette de fazlalık vardır. Cenab-ı Hak o faz-\ lalık için bir halk yaratıp, onları cennetin fazlalığına yerleştirir.» Ebu Hüreyre'den gelen diğer bir rivayette «Cehenneme gelince, o dolmaz. Cenab-ı Hak onun üzerine ayağım koyar ve o yeter, yeter der. İşte o zaman cehennem dolar ve bir kısmını diğerine geçirmek suretiyle kapanır. Rabbin mahlûkatından hiç kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Allah onun için de bir halk yaratır.» denilmiştir.
Alimlerimiz «Kadem'in buradaki mânâsı Cenab-ı Hak'kın kendilerini ateşe takdim ettiği bir kavimdir» demişlerdir. Cenab-ı Hak'kın ilminde onlann ehli cehennem olduğu da geçmiştir.
«Ricl» kelimesi de böyledir. İnsanlardan ve başka şeylerden çok olan sayı demektir. Ben halktan bir ricl gördüm, yani bir grup gördüm. Çekirgelerden bir ricl gördüm, bir grup gördüm demektir. Bu mânâyı İbn Mesud'dan gelen şu hadis açıklamaktadır: «Cehennemde olan her zincir, her bukağı, her tabut üzerinde sahibinin ismi yazılıdır. Cehennem hazenelerinden her biri ismi ve sıfatı bilinen o nesnenin sahibini bekler. Hepsi yerine girdikten sonra ve beklemeleri emredilenler yerlerine geldikten sonra haze-neler «Yeter yeter, bize kâfidir, bize kâfidir» derler. İşte o zaman cehennem, içinde bulunanların üzerine kapanır. Artık hiç kimsenin beklemediği bir devrede birbirine geçer».
îşte bu beklenen grup yerine hadiste «ayak» mânâsına gelen Ricl ve Kadem kelimesi kullanılmıştır. Rasûl-ü Ekrem'in şu söz-îerirdebüteviJintdoğruluğuna şahitlik yapar.
«Cennette bir fazlalık vardır. Allah o fazlalık için bir halk yaratır, ve onları cennetin fazla olan yerlerine yerleştirir». [9]
«Evvab» kelimesinin anlamı günahı bırakarak Allah'a çokça yönelen, sonra tekrar günaha giren, sonra da tekrar tevbe eden demektir. (Bu yorum Dahhak'a aittir). îbn Abbas ve Ata, «Evvab' tan maksat teşbih eden Msidir» derler. Nitekim başka bir ayette «Ey Davudi Onunla beraber evvab ol» buyurulmuştur. Yani teşbih et!
Münib olan kalpten maksat taate yönelik olan kalptir. Bazıları «Muhlis olan kalptir» demişlerdir. Ebu Bekir Verrak «Munib'in alameti Allah'ın hürmetini bilmek. O'na yardımcı olmak, O'nun celâline başeğmek, nefsin hevasını terketmektir» der.
«Kalbi munib»den maksat kalbi selim de olabilir. Nitekim Cenab-ı Hak «Ancak Allah'a setim bir kalple gelen müstesnadır» buyuruyor.
«Bizim katımızda daha fazla da vardır» cümlesinden maksat, Enes ve Cabir'in dediklerine göre, keyfiyet olmaksızın Allah'ın yüzüne bakmaktır. Bu durum merfu olan birçok haberde varid olmuştur. Rasûl-ü Ekrem «Ziyade'den maksat Allah'ın keremli yüzüne bakmaktır» buyurmuştur.
Bazılarına göre «Mezidvden (artıştan) maksat cennet ehline verilen hurilerdir! Bu hadisi merfu olarak Ebu Said el-Hudri rivayet etmiştir. [10]
36- OnlarSan önce nice nesilleri helak ettik ki o nesiller bunlardan daha güçlü ve kuvvetli idi. Onlar memleket memleket dolaşmışlardı. Öyle iken sığınacak bir yer mi buldular?
37- Bunda kalbi olanlar, can kulağıyla dinleyen ve şahid olanlar için ibret vardır!
38- Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakini biz altı günde yarattık. Bize asla yorgunluk dokunmadı.
39- Öyleyse onların söyledikleri sözlere sabret. Güneş doğmadan evvel, batmadan önce mabudunu överek (şanını) tenzih et.
40- Geceleyin ve namazlardan sonra da O'nu teşbih et.
41- Münadinin yakın bir yerden nida edeceği güne kulak ver.
42- O gün o sayhayı gerçek olarak işitecekler. O gün çıkış günüdür.
43- Kuşkusuz ki biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.
44- O gün yer onlardan yarılıp, ayrılır. (Onlar) hızla koşarlar, tşte bu haşr bize göre oldukça kolaydır.
45- (Ey Rasûlüm-) Biz onların ne dediklerini (senden) daha iyi biliriz. Sen onları zorla yola getirmeye memur değilsin. Bunun için tehdidimden korkanlara Kur'an'Ia nasihat et. [11]
(36-45) «Onlardan önce nice nesilleri...» Bu Ayetlerin Tefsiri
Ayet metnindeki «Nekkabu» fiili kaçmak maksadıyla dolaşmaktır. Veya memleketler geçtiler demektir. Mücahid «Memleket, leri gezdiler», Nadr bin Şumeyr «Memleketleri devrettiler», Kata-de «Memleketleri çokça ziyaret ettiler» demektir, derler.
Hasan Basri ve Ebul Aliye fiili, «Nekabu» şeklinde şeddesiz okumuşlardır. Bu takdirde yırtık bir şeyin içerisine girmek mânâsını ifade eden «Nekb» kökünden gelir.
Bazıları «Nekb dağdaki yoldur» demişlerdir. Yani onlar memleketleri adeta yırttılar. Onların dağ yollarında seyrettiler ve demi-rin deldiği nesnede tesir ettiği gibi memlekete tesir ettiler de-inektir.
«Bunda kalbi olan için bir ibret vardır», yani aklı olan bundan ibret alır, Cenafo-ı Hak «Akıl» yerine «kalp» kelimesini kul-lanmıştır. Çünkü akletmenin yeri kalptir. Bazıları da «Kalbin mânâsı hayat ve ayırd edici nefis demektir» demişlerdir. Diri nefsin yerine kalp kullanılmıştır. Çünkü nefsin, hayatın madeni kalptir.
Bazıları «37. ayet ehli kitap içindir» demişlerdir. (Bu yoruma Mücahid ve Katade de katılmıştır.) Hasan Basri «Bu ayet Özellikle yahudi ve hıristiyanlar hakkındadır» derken, Muhammed bin Kâb ve Ebu Salih «Bu ayet özellikle ehli Kur'an hakkındadır» derler.
38. ayet Medine'deki yahudiler aleyhinde nazil olmuştur. Onlar, «Cenab'i Hak gökler ile yeri altı günde yarattı. Birinci gün pazardı. Sonuncu gün cumaydı. Cumartesi günü istirahat etti» derlerdi. Cenab-ı Hak bu ayeti indirmek suretiyle onları yalanlamış-tır.
«Luğub» yorgunluk ve bitkinlik demektir. Yani Cenab-ı Hak'a herhangi bir yorgunluk isabet etmedi. Bu sebeble O'nun için herhangi bir bitkinlik bahis konusu değildir.
39. ayetin başındaki «Onların dediklerine karşı sabret» cümlesi Rasûl-ü Ekrem'e hitaptır, Bu cümle savaş emri getiren ayetten önce nazil olmuştur ve sonra neshedilmiştir.
Bazıları «Bu, peygamber ve ümmeti için sabittir» demişlerdir. Bazıları da «Bunun mânası yahudilerin 'Allah cumartesi günü istirahat etti' sözüne karşı sabır göster, demektir. Nesh bahis konusu değildir» demişlerdir.
39. ayetle 40. ayette beş vakit namaz kastedilmektedir. Ebu Salih «Güneş doğmazdan evvel ifadesi sabah namazı demektir. Güneş batmazdan evvel ifadesi de ikindi namazıdır» der. [12]
«Gecenin bir kısmında
ve secdelerin arkasında onu teşbih eh cümlesinde dört görüş vardır:
1- Ebu'l-Ahfeş'e
göre geceleyin Allah'ı teşbih et, demektir.
2- Mücahid'e
göre burada gece kılman bütün namazlar,
3- İbn
Abbas'a göre sabahın iki rekât namazı,
4- fon Zeyd'e göre ise bu ayetle yatsı namazı kastedilmektedir.
Secdelerin arkasından maksat, aksam namazından sonra kılınan iki rekât sünnettir. Yıldızların arkalarından maksat da sabah namazından önce kılınan iki rekât sünnettir.
îbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayete göre secdeler arkasın, da kılınan namazdan vitr namazı kastediliyor. İbn Zeyd ^Namazlardan sonraki nafile namazlar kastediliyor. Her farsın arkasında iki rekâttır» diyor.
Nuıhas, «Ayetin zahiri İbn Zeyd'i desteklemektedir. Ancak en uygunu eksere tabi olmaktır» demiştir.
Bazıları «Secdeler arkasından teşbih et» emri farzların gelmesiyle neshedilmiştir» demişlerdir. Hiç kimseye beş vakit namazdan başka bir namaz vacip olmaz!
«Yakın yerden çağıran»dan maksat İsrafil'dir. Bazıları «Cebrail» demiştir. Zemahşeri «israfil sura üfler, Cebrail de çağırır» der. Yani hasrı ilan ederek «hesaba gelin» diye çağırır. Bu yoruma göre çağırmak mahşerde olur. Bazı müfessirler «Bu ayetin mânası, kâfirlerin kendilerine azap ve helak istemelerini yakın bir mekândan dinle demektir» demişlerdir: Yani bütün insanlar bunu dinler, bu çağrıdan hiç kimse uzak olmaz.
«Çıkış günümden maksat, hesap vermek üzere haşrde top-lanma ve kabirlerden çıkma günleridir.
Sünneti Seniyye 42. ve 43. ayetleri daha da açıklamakta ve izah etmektedir. Tirmizi, Rasûlullah'tan şöyle bir hadis rivayet ediyor: «Hz. Peygamber eliyle Şam tarafına işaret ederek şöyle buyurdu: «İşte. Kıyamet Günü'nde ağızlarınızın üzerinde gemler olduğu halde binici ve yaya olarak dizlerinizin üzerine sürünerek haşre geleceksiniz. Siz yetmiş ümmet olarak haşre geleceksiniz. Siz o ümmetlerin en hayırlısı ve Allah katında en şereflisisiniz, SU'sin herhangi birinizin halini ilk anlatan uyluğu olacaktır». (Başka bir rivayette ise «Uyluğu ile eli olacaktır» denilmektedir).
45. ayet kıtal (savaş) emrini getiren ayetle neshedilmiştir.
«Cebbar» cebr ve tasulluttan gelmektedir. Bazıları «Cebbar, onları cebredici demektir» demişlerdir Yani ayet «Sen onları ceb-redemezsin» mânâsına geliyor, demişlerse de bu yanlıştır. Çünkü Fa'al sigası Efale sigasından gelmez.
«Sadece tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt vern cümlesini İbn Abbas şu şekilde açıklamaktadır: «Onlar: «Ey Allah'ın Rasûlü! Bizi korkutsaydm iyi olurdu» dediklerinde bu ayet nazil olmuştur». Yani benim tehdidimden korkanlara isyan eden kul. lanm için nasıl bir azap hazırladığımı haber ver.
Katade «Yarab! Bizi vaidinden korkan, tto'dini uman kullarından eyle» diye dua ederlerdi. [13]
KAF SUKBSİ NÎN SONU
[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/426.
[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/428.
[3] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/429.
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/430.
[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/430-431.
[6] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/433.
[7] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/434-438.
[8] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/438-439.
[9] Kurtubi, Ahkam'ul-Kur'an, cilt: 17, sh: 18-19
[10] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/439-441.
[11] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/443.
[12] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/444-445.
[13] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
14/445-447.