Ayetlerde Şu Noktalar Bulunmaktadır;
Ayetlerde Şu Noktalar Belirgindir:
Kur’an’daki Sırası :51
Nüzul Sırası :67
Sûrede
ölümden sonra diriliş ve hesap günüyle ilgili pekiştirici vurgular vardır.
İnkarcı yalancılara şiddetli bir hamlede bulunulmaktadır. Müttakilerin
salih amellerine, ahirefteki
sonlarına övgü de bulunulmaktadır. Bazı peygamberler ve toplumlardan alınan
hikayelere yer verilir. Böylece, eskilerin haliyle, peygamber ve kafirlerin
tutumu arasında benzerlik kurulmakta, Peygamber'e güven ve sebat verilmektedir.
Sûrenin ayetleri birbirine uyumlu ve denktir. Bu da, bu sûrenin ayetlerinin bir
defada ya da art arda indiğini söylemeye sev-ketmektedir. [1]
Rahman ve Rahim o!an
Allah'ın adıyla.
1 - Tozu
dumana katıp savuranlara[2],
2- Derken, ağır yük taşıyanlara[3],
3- Sonra
kolayca akıp gidenlere[4],
4- İş(ler)i taksim edenlere[5] andolsun ki,
5- Sîze va'dedüen, mutlaka doğrudur.
6- Şüphesiz
hesap ve ceza[6] da mutlaka
gerçekleşecektir.
Kur'ani üslup gereği, sûre kısa Mekki
sûrelerin çoğunda olduğu gibi, Rabbani yemin le
başlar. İnsanların ceza ve diriliş günü ile vazedilmelerinin kaçınılmaz bir,
doğru ol-luğu vurgulanır ve bu va'din
pekiştirilmesi amaçlanır.
Ayetlerin ruhu,
gencide dinleyen muhatablan korkutmaya yöneliktir. Bu
ayetlerin islubu ve ondan sonra gelen ayetler,
korkutmadan kastedilenlerin kafirler olduğunu :österir.
Ahkâf sûresinin sonu ile bu giriş arasında bir uyumluluk
görülmektedir. Diriliş ve ceza va'dinin
pekiştirilmesi, Ahkâf'tan sonra indirildiğine
işarettir.
Taksim
edilecekleri taksim etmek, Allah'ın kainatta sahneleri ve kanunları yaratması
ve düzenlemesi olarak görülmektedir. İnsanlara va'dettiğini
gerçekleştirme kudreti, kainatın yaratıhşmdaki
büyüklüğünün hatırlatılın asiyi a irtibatlandırılır. [7]
7- (Çeşitli)
yollar ve yörüngelerle'[8]
donatılmış göğe andolsun.
8- Siz, (Muhammed hakkında) birbirini tutmayan,
çeşitli söz içindesiniz[9].
9- Ondan
çevrilen çevrilir[10],
10-
Kahrolsun, o yalan söyleyenler[11]
11- Ki
onlar, koyu cehaletin[12]
kuşatması içinde habersizdirler.
12- Hesap ve
ceza günü ne zaman? diye sorarlar.
13- O gün
onlar ateş üzerinde yakılacaklardır[13].
14-
(Kendilerine): Fitnenizi tadın17'. Acele isteyip durduğunuz şey budur işte
(denilecek),
Bu ayetler, çeşitli
yollar ve yörüngelerde yıldızlarla donatılmış ve güzelce yaratılmış göğe
Rabbani yeminle başlar. Kur'an'ı dinleyenlerin, dava,
Rabbani korkutma, uhrevi diriliş, hedefleri anlama ve Kur'an'm
durumu hakkında ihtilafa düştükleri; bu nedenle onların hak ve hidayetten yüz
çevirdikleri belirtilir. Hakikati görmeyen, düşünmeyen, sadece tahmin ve
zanlarına göre hareket edenlere hitap edilir. Hitapta azarlama ve kınama
vardır. Onlar hakikati idrak etmemek, hakkı anlamamak için koyu bir cehalette
kalmayı isterler. Sonra da tehdid edildikleri ceza
gününün vakti hakkında inkarcı ve şüpheci sorular yöneltmeye devam ederler.
Sonra şu sonuç pekiştirilir: O gün gelecektir, onda ateşe atılacaklardır.
Onlara o vakit şöyle denilecek: Ateşin azabını tadın ya
da dünyada yüz çevirme, engelleme, inad durumunda
olmanızın cezasını tadın; işte acele ettiğiniz, getirmesi için meydan
okuduğunuz şey budur.
Bu ayetler ile önceki
ayetler arasındaki ilişki açıktır. Ayetlere muhatap olanların kafirler olduğu
açıklanır. Amaçladığı tek hedef, onların kalplerine korku vermek, uyarmak ve
onları vazgeçirmektir.
Geçen
sûrede Peygamber'e (s) onların meydan okuyuşları ile azabı çabuk getirmesini
İstemeleri konusunda onlar için azabı acele istememesine dair hükümler vardı.
Bu ayet kümesindeki son ayet onların meydan okuyuşlarına karşı azarlayıcı bir
cevabı içermektedir. İşte acele ettikleri şeyin geldiğini belirtmesi de bu sûrenin
Ahkâf sûresinden sonra nüzul tertibinde yer almasını
doğrulamaktadır. [14]
15- Şüphesiz
muttakİler, cennetlerde ve pınarların başındadırlar.
16- Rablerİnin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü
onlar, bundan önce de
güzel amellerde'[15] bulunanlardı.
17- Gece
boyunca da pek az uyurlardı.
18- Onlar
seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
19- Onların
mallarında muhtaç ve yoksul olanlar için de bir hak vardı.
Bu
ayetlerde salih muttakilerin dünyadaki amelleri
dolayısıyla ahiretteki sonlarına övgü bulunulmaktadır.
Onlar cennetlere ve pınarlara inerler ve orada Allah'ın nimetleri ile
zevklenirler. Dünya da yaptıkları güzel amellerine karşılık olarak. Çünkü çoğu
gecelerini Allah'a ibadette geçirmişler, O'nun rahmeti ve mağfiretini
istemeleriyle birlikte mallarıyla mahrum ve yoksul kimselere de yardım
etmişlerdi. Onlar bu amellerinde bir hak ve nasip sahibi olacaklarını da
bilirlerdi. [16]
Özellikle
son ayet, ihtiyaç sahiplerinin hak ve vacip olarak mal sahiplerinden yardım almalanndaki güzel telkine dikkat çeker. Bu anlam değişik
sûrelerde tekrarlanır. Mesela açıklaması yapılan İsra
sûresinin 26. ayetinde şu zikredilir. "Akrabaya hakkını ver, yoksula ve
yolda kalmasa da. İsraf ederek saçıp savurma." Rum sûresinin 38. ayetinde
de aynı ibareler bulunmaktadır. Bu ayetin indiriliş hikmeti, müslümanların nefislerinde yardım eyleminin anlamını
güçlendirmeye yöneliktir. Ta ki zenginler, ihtiyaç sahibi sınıflara
yardımlarında, bağışlarında bir minnet altına sokma ve böbürlenme yapma
haklarının olmadığını kavrasınlar. Muhtaç olanlar da haklarını alırlarken,
nefislerinde bir utanma ve eziklik duymasınlar. Hadid sûresinin 7. ayetinde
"Allah'a ve Rasulüne iman edin ve (O'nun) sizi
hakim kıldığı, sizin yöneîimize verdiği şeylerden
(Allah için) harcayın..." Nur sûresi 33. ayetinde ise "Allah'ın size
verdiği malından onlara da verin" denilmektedir. Her iki ayetin değişik
örnekleri bulunmaktadır ve bunlar da farklı üsluplarla güzel telkinlerde
bulunurlar. O telkin de şudur: İnsanların elinde bulunan her şey Allah'ın
malıdır, onlar ona koruyucu kılınmışlardır. Ve yine ayette muttakilerin vasıflarına
dikkat çekilir. Mekke'deki mü'minlerden ilk neslin
tutumu tanımlanır. Onlar özellikle geceleri Allah'a ibadetle geçirdiler, Allah
ve Rasulü için hayatlarını verdiler, Allah'ın
hikmetini, telkinlerini anladılar. İhtiyaç sahiplerine mallarını tasaduk ettiler, çünkü onları ihtiyaç halinde gördüler ve
kendilerinin de vermesinin farz olduğunu bildiIer.
İşle bu tabloda, kalplerinde şüphe duymayan iman ehlinin güzel görüntüleri
vardır. [17]
20- Kesin
İnanacaklar için yeryüzünde nice ibretler vardır.
21- Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor
musunuz?
22- İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, hiç tartışmasız, o (va'dedilen)
sizin (kendi aranızda) konuştuklarınız kadar, kuşkusu olmayan kesin bir
gerçektir."
1-
Yeryüzündeki sahne ve ayetlerin Allah'ın varlığı ve büyüklüğü için kesin
deliller oluşturduğuna, Peygamberinin korktuğunun doğruluğuna, O'nun üzerindeki
kudretine dinleyenlerin dikkatlerini çeker. Niyeti iyi olan, yakin ve hakkı bilmeyi isteyen için bu sahnelerin ikna
etmeye yeterli olduğunu gösterir.
2- İnsanın
bedensel ve akli oluşumuna, İnsanların rızık ve hayat
nedenleri olan göğe aynı şekilde dikkatleri yöneltir.
3- İnsanın oluşumu ile ilgili mükemmelliği idrak
etmeyen, onun güzelliği ve üslup terkibi karşısında ibret almayan inkarcılara,
hayrete düşüren bir soru yöneltilir.
4- İçerdiği
büyük delil ve ayetlerle yerin ve göğün rabbine yeminle son bulur.
Ayetler mutlak bir
yönlendirmeyi gösterse de, kendilerine okunan ve va'dolundukla-rı şeyin doğruluğu hakkında tartışan kafirlere yöneliktir.
O, geçen ayetlerdeki bu durum ile konu ve şekil bakımından bağlantılıdır.
iki
kıraat vardır. Biri ötüre ile, diğeri üstün ile. Eğer son harfi üstün okursak
takdir olunan mahzur" için sıfat olur. Takdiri de şöyledir "Sizin
konuştuğunuz gibi o gerçekten de haktır".[18]
24-
İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi?
25- Hani, onun yanına girdiklerinde:
"Selam" demişlerdi. O da "Selam" demişti. (Bu diyarda garib ve meçhul yada şüphe uyandıran) yabancı bir topluluk[19].
26- Hemen {onlara) sezdirmeden ailesine gidip[20], çok
geçmeden semiz bîr buzağı ile (geri) geldi.
27- Onu,
önlerine yaklaştırdı. "Yemez misiniz?" dedi.
28- (Yemediklerini görünce) onlardan içine bir
tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk
müjdesi verdiler.
29- (Bunu duyan)
karısı velveleye vererek'[21]
geldi ve yüzüne vurarak: "kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış?)
dedi.
30- Dediler ki: Öyle, (bunu) senin Rabbİn buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibi olandır,
bilendir.
31- (İbrahim) De ki: "Şu halde sizin asıl
isteğiniz nedir, ey elçiler?"
32- Dediler ki: "Gerçek şu ki biz, mücrim
(suçlu günahkâr) bir kavme gönderildik."
33- "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip
kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
34- (Ki bu taşların herbiri)
Rabb'imin katında ölçüyü taşıranlar İçin herkese
ayrı ayrı) İşaretlenmiştir*4[22]'.
35- Orada mü'minSerden kim varsa çıkardık.
36- Ne var ki, orada müslümanlardan
olan bir evden başkasını da bulamadık.
37- Acı azabdan korkanlar için orada bir alamet' [23]bıraktık
(Lut kavminin meskenlerinden insanların müşahede
edece-ğî kalıntılar bıraktık.)
38- Musa'da da (ibret alınacak şeyler vardır) Onu
açık bir delille Fİravun'a göndermiştik.
39- Fakat o, "Bütün (kişisel ve askeri)
gücüyle yüz çevir-di[24] ve;
"(Bu) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
40- Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları
denize[25] attık.
(O boğulurken pişmanlıkla) kendi kendini kınıyordu[26].
41- Ad
(kavmin) de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara,
köklerini kesen bir rüzgar[27]
gönderdik.
42- Üzerinden geçtiği
şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip çürümüş kemik gibi'[28]
savuruyordu.
43- Semud (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye
kadar safa sürün (bakalım)" denmişti. 43- Rab'lerinin buyruğuna
başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.
45-
(Evlerinde çöküverdiler) ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel
olabildiler.
46- Daha Önce de Nuh kavmini helak etmiştik.
"Çünkü onlar da fasık bir toplum idiler."
Bu
bölümde bazı Rasullerin risaletlerine,
sözlerine, ümmetlerinin sonlarına işaret edilmektedir. Başka sûrelerde de
indiriliş hikmetine uygun olarak bu tarz üslup benzerlikleri bulunmaktadır. Bu
tarz ayet kümeleri genellikle kafirleri kınayan, inkârları nedeniyle Kur7ani
üslup içinde tehdit eden ayetlerden sonra gelir. Dinleyenleri vazgeçirmeye,
nasihat almaya zorlamak için bazı kıssaların bölümleri hatırlatma ve nehyetmeyi sağlamak için tekrarlanır. Bu bölüm, geçen siyak
ile bağlantılıdır. Başka bir açıklamaya ihtiyaç duymayacak şekilde cümleleri
açıktır. Biz bu konuda fazla bir şey söylemek istemiyoruz. Konuyla ilgili
geçen yerlerde yeteri kadar açıklama yaptık. [29]
47- Göğü kuvvetîe bina ettik, biz genişlik (ve şümûllük) sahibiyiz.
48- Yeri de biz döşeyİp-yaydık;
ne güzel döşeyici olanlarız).
49- Ve biz herşeyden
iki (sınıf, nevi) çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.
50- O halde Allah'a (gazabı gelmeden tevbe ile koşun) kaçın. Ben size O'nun tarafından
görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
51- Allah ile beraber başka tanrılar uydurmayın.
Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
İlk üç ayette;
Allah'ın müşahede edilen kudretine, lutfuna
dinleyenlerin dikkatleri çekilmek istenir.
1- Göğü
yücelten, gücüyle bina eden O'dur.
2- Yeryüzünü
yayan ve döşek haline getiren (yararlı kılan) O'dur.
3- Allah, melekutunda uygunluk ve benzerliği tamamlamak için herşeyden çift yaratandır. O, geniş, kapsamlı kudret
sahibidir. Yarattıkları şeylerin ilk olması ne de güzeldir. İşte bütün
bunlarda bir hatırlatma vardır ki, dinleyenleri Allah'ın azametine, yüceliğine,
O'nu itiraf etmeye, düşünmeye çağırıyor.
Bu ayetleri takip eden
başka iki ayet Peygamber'in diliyle haykırır: Çabuk davranın, Allah'a koşun.
Gazabından, inkarcıların hakettikleri sondan kaçın.
Allah ile birlikte başka tanrılar edinmeyin, ben size O'nun tarafından
gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Kıssa bölümünden sonra
gelen bu ayetler, Peygamber'in diğer peygamberlerin gönderildiği gibi
gönderildiğini açıklar. Geçen ümmetlerden inkâr edenlerin sonlarım hatırlatır
ve uyanda bulunur.
Nebevi
hitap üslubu ile gelen bu ayetler, siyak ile görünürde uyumludur. Bunun benzeri
Kur'an'da değişik örneklerle tekrarlanır. Bu, Kur'an belagatının üslublarından
bir üslubtur denilebilir. [30]
52- İşte
böyle, onlardan Önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü ve
deli" demişlerdir.
53- Onlar bu sözü (tarih boyunca) birbirlerine
tavsiye mi ettiler[31]'.
Hayır, onlar 'azgın ve taşkın' bir
kavimdirler.
54- Onlardan
yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
55- Ama yine
de sen hatırlat, çünkü hatırlatmak mü'minle-re fayda
sağlar.
1-
Kafirlerin Peygambere "sihirbaz ve deli" sözlerine işaret eder. Bu
yaptıklarını onlardan öncekiler de her peygambere aynen yapmışlardır.
2- Öncekiler
ve bir tek sözü sonrakilere tavsiye mi ettiler şeklinde taaccub
eden bir soru gelir.
3- Buna
tamamlayıcı bir açıklık getirilir. Onları bir tek söz söylemede birleştiren azgın
ve taşkın ahlakları ve kötü niyetleridir. Çünkü bir tek karakterden birtek görünüm çıkar.
4- Peygambere onlardan yüz çevirmesi, nefsinde
bir üzüntü taşımaması emredilir. Onların, inkarcı tavırlarından meydana
geleceklerden o kmanmayacaktır. O'nun yapacağı son
görev, vahyî olanı hatırlatmaya devam etmesidir. Hakkı, hidayeti, imanı isteyen
kimse için kuşkusuz yararlıdır bu.
Ayetlerin bir
öncekilerle bağlantılı olduğu görülmekledir. Kafirler için çok kuvvetli bir
kınamayı, Peygamber için sebat ve güven vermeyi içerir. Özellikle son ayet,
sadık istekleri, iyi niyet sahibi mü'minleri över. İrşaddan ve hatırlatmadan faydalananlar onlardır. Benzer
vurgular önceden de tekrarlanmıştır.
İşte bunda ıslah ve irşad eden davetçiler için sürekli ve güzel bir telkin
bulunmaktadır. Onlara düşen, davetlerine-devam etmeleri ve insanların
davetlerine icabet etmemelerinden küsmem el eridir. Çünkü davaları, selim
niyetli, saf kalpli, iyi nefis sahibi kimseler için etkili ve faydalıdır.
"Onlardan yüz
çevir, sen kınanacak değilsin" ayeti, Peygamber (s)'e kafirlerden
uzaklaşmasını emreder. Tabi bu onları korkutmaktan, davet etmekten vazgeçmek
anlamına gelmez. Ondan sonraki ayet bunu hatırlatmaya devam etmesini emreder.
Bize görünen o ki, bu ayetlerin, Rasul'e kafirlerin
inatlarına ve yüz çevirmelerine aldırmaması emredilerek, yükü hafifletilip,
kendisine teselli verildiği anlamı çıkarılmalıdır.
Bcğavi,
Hazin ve Tabersi gibi müfessirler, ayet indikten
sonra Peygamber'in sahabesinin üzüldüğünü, vahyin kesildiğini ve artık azabın
geleceğini sandıklarını rivayet ederler. Ancak, Allah da ondan sonraki ayeti
indirince nefisleri mutmain oldu. Bu durum da ayetlerin birbirinden ayrı
olarak indirilmiş olmasını gerektirir. Oysa her iki ayet birbirine uymakta,
önceki ve sonrakilerini tamamlamaktadır. Bu da bir defada indirildiğini
göstermektedir. Onda üzülecek ve düşünecek bir durumun olmadığını da aynı zamanda
belirtir. [32]
56- Ben, cinleri de, insanları da yalnızca bana
ibadet etsinler diye yarattım.
57- Ben, onlardan bir rızık
İstemiyorum ve ben, onların beni doyurup beslemelerini de istemiyorum.
58- Hiç şüphesiz, rızık
veren, O, metin kuvvet sahibi olan Allah’tır.
Ayetler, Allah'ın
cinleri ve insanları yaratması ile kendisinin İlahlığmı
itiraf etmelerini ve sadece O'na ibadet etmelerini farz kıldığını
belirtmektedir. Rabbimiz onlardan bir rızık ve
herhangi bir meta da istemediğini belirtmektedir. Herşeydcn
müstağni olan, güçlü, rızık veren, muktedir olan
şüphesiz O'dur.
Ayetler,
Allah'a davet yöntemlerinden biridir. Kur'an'ı
dinleyen Arap müşrikleri, kendilerini yaratanın O olduğunu itiraf etmelerine
rağmen O'nun yanında başka ilahları ortak koştukları, ya
da O'nu inkar edip, yolundan saptıkları için korkunç bir kınamayı hakettikleri bir tablo ortaya çıkar. Allah onları O'na rızık vermeleri için yaratmadı. Bilakis O'na ibadet
etmeleri ve O'na şükretmeleri için yarattı. Hatırlatma üslublanndan
biri olması nedeniyle bir önceki ayetlerle bağlantısı vardır. Geçen ayetlerin
tamamlayıcı halkalarından bir halkadır. [33]
59- Muhakkak
ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının[34]
nasibi gibi bir azab nasibi' [35]vardır.
Şu halde (azabın gelmesinde) acele etmesinler.
60-
Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline!
Her iki ayet, sûre
ayetlerini tamamlayıcı olarak, kafirler için güçlü bir uyarmayı içerir ve son
olarak gelir. Sûrenin başlangıcına dönüş yapar: Geçen halkların kafirleri Allah'ın
azabı ve belasından yeterli derecede nasiblerini
aldılar. Araplardan da zulmeden, sapıtan, haddi aşan, küfre girenler de yeterli
nasiplerini de alacaklardır. Azap onlara da kesinlikle gelecektir. Allah'ın
acele etmesine gerek yoktur. Tehdit edildikleri o gün gelince de çok dehşetli
olacaktır.
Korkutma
geneldir. Dünya ya da ahiret
veyahut her ikisinin birlikte azabıyla korkutma olabilir. Görünen o ki,
ayetler kafirleri vazgeçirmek için korkutmayı hedeflemektedir. [36]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/455.
[2] ez-Zâriyaî Toprağı savurup
harekete geçiren rüzgardan kinayedir. Kehf sûresi,
45. ayette bu anlam apaçıktır: "Onlara dünya hayatının misalini şöyle
anlat: "Gökten bir su indirdik. Yerin bitkisi onunla karıştı ve (sonunda
bitkiler), rüzgarın savurduğu çöp kırıntıları haline geliverdi. Allah hcrşeyc kadirdir".
[3] el-Hâmilat vıkra Ağırlık, yük. Cümle, su taşıyan yağmur yüklü
bulutlardan kinayedir.
[4] el-Câriyat yüsra Denizde kolaylıkla yürüyen gemiler.Yörüngelerinde
giden yıldızlar. Kendi güzergâhında akıp giden rüzgarlar.
[5] el-Mukassimat cmra Allah'ın emirlerini uygulayanlar, melekler veya
yeryüzüne yağmurları taksim eden bulutlar.
[6] ed-Din Ceza. Bu kelime, her
nefsin kazandığının karşılığının hesabını vereceği diriliş (ba's) gününden kinayedir.
[7] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/456-457.
[8] Zâti1 l-hubuk Mükemmel ve
güzel sanat sahibi, yollar sahibi, yıldızlar sahibi gibi değişik mânâlar
verilir.
[9] İrtnekumlefi kavlin ntuhtelef Sizler, görüşlerinizde ve sözlerinizde ihtilafa
düşüyorsunuz. Yani bir şey üzere değilsiniz.
[10] Yu'feku anhu
men ufik Hak sözden uzaklaşılıyor.
Yani, sözlerin içinde hak olanlarından vazgeçiyorlar. Onlar zan ve vehim sahipleridir.
[11] el-Harrâsun Hiçbir esas ve
ilme dayanmaksızın zanneden ve vehme kapılanlar.
el-Harrâsun
Hiçbir esas ve ilme dayanmaksızın zanneden ve vehme kapılanlar.
[12] Gamretin Kapsamlı cehalet.
[13] Yuftenun
Sunulacaklar/yakılacaklar. Bu kelime bazen halırlat-ma anlamını içeren "fitnetüküm"
lafzının karşılığı olarak kullanılmıştır. Şöyle ki, kafirlerin önderleri halkı
haktan yüz çevirtiyorlar ve hak çağrısından gerisin geriye döndürüyorlar.
[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/458.
[15] Muhsinîn Sevapları elde eden
ve iyi fiiller yapanlar.
[16] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/459.
[17] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/459-460.
[18] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/460.
[19] Münkerun Bu ülkenin
bilinmeyen garipleri. Şüpheyi tercih edenler.
[20] Râğe Meyletti, gizİice yöneldi.
[21] Fi Sarraf Çığlık. Korkunç bağırış. Müjdeli bir haber
işitildi-ğindeki bağırma, çığlık atma. Çünkü o, kısır
bir kocakarı olduğu halde hamile kaldığını ve doğum yapacağının haberini
almıştı.
[22] Musevveme İşaretlenmiş,
damgalanmış.
[23] Ayet Alamet, iz. Burada, Lut
kavminin durumuna şahit olunduğu üzere, yıkıntılardan geriye kalanlar, izler ve
kalıntılar.
[24] Fetevellâ hi ruknih Kuvvetine dayanarak yüz
çevirdi, döndü.
[25] el-Yem Deniz. Aslı sudur.
[26] Ve hüve midîm O kınamayı haketmiştir.
[27] er-Rih el akim Hiçkimscyi
sağ bırakmayan rüzgar.
[28] Ker-ramtm
Çürümüş kemik gibi.
Ker-ramtm Çürümüş kemik gibi.
[29] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/463.
[30] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/464.
[31] Etevâsâv bih
Bu sözü bir kısmı bir kısmına vasiyet etti mi?
[32] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/465-466.
[33] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/466.
[34] Bskabıthım Geçmiş
milletlerden kafirlerin benzerleri.
[35] Zenuban Nasip. Asıl anlamı
büyük kova ya da kırba'dır. Buradaki kullanımı, su
taşıyıcılarının dolu dolu kovalan birbirlerine
verdikleri, buradan da kova ya da kırba'nm
adının hisse ve pay yerine geçtiği izlenimini
veriyor.
[36] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 3/467.