Kur an dakı Sırası :
54
Nüzul Sırası : 33
Ayet Sayısı : 55
İndiği Dönem : Mekke
Sürede, Allah'ın
ayetlerini yalanlayan, büyüklenen kafirlere karşı bir hamle bulunmaktadır.
Geçmişte kendileri gibi yalanlayanların durumunu hatırlatmaktadır.
Süre
edebî nesir özelliği taşımaktadır. Bölümleri tam dengeli ve uyumlu bir
bağımlılık arzeder. Bizim ölçü aldığımız Mushaf'ta
44. ve 46. ayetler Medenî gösterilmiştir. Ancak bu iki ayetin, diğer ayetlerle
tam bir uyumluluk arzetmesi, bu rivayetin
doğruluğunda şüpheye götürmektedir. [1]
Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla
1- Kıyamet saati yakınlaştı ve ay da yarı İdi.
2- Onlar bir
mucize'[2]
görseler yüz çevirirler ve: "Çok güçlü, süregelen, etkisi hemen giden'[3] bir
büyüdür" elerler.
3- Yalanladılar ve kendi heva
(istek ve tutkularına uydular; oysa her iş, sonunda kendi amacına varıp karar
kılacaktır[4]
4- Andolsun, onlara
(düşmanlık ve yalanlamalarını) önleyecek'[5]
(ibret verici olayları anlatan! haberler geldi.
5- (Ki her biri} Doruğunda-olgunlaşmış (bu
haberler) hikmettir (hidayettir). Fakat uyarıp korkutmalar bir fayda sağlamıyor'[6].
Ayetlerde ayın
yarılması, Kıyametin kopması ve saatin yaklaşmasıyla ilgili korkutucu bir ilan
vardır. Allah'ın mucizelerinden bir mucizesini görüp inkâr eden yalancıları,
kafirleri kınamaktadır. Onun alışılagelmiş devamlı bir sihir olduğunu
söylemekledirler. Haktan yüz çevirmeleri, heva ve
heveslerine uyarak Peygamberin getirdiğini yalanlayan durumlarının gerçeğini isbat etmektedir. Dalaletten hidayet, batıldan hak bir gün
ortaya çıkacak ve istikrar bulacaktır. Onun için her durumun bir sonu ve karar
kıldığı yeri vardır, bununla korkutmakladır. Vazgeçmediklerinden doiayı onları azarlamaktadır. Çünkü Kur'an
onlara öncekilerin haberlerini, yalanlayanların sonunu haber vermişti. Hak ve
hidayetin öğreticilerinden ibret alıp vazgeçmeli, terketmeli
idiler. Kur'an'da ikna edici, olgunlaşmış hikmeller; ikna olmak, korkunç sondan kurtulmak isteyenler
için bir yol göstericidir, Eğer onlar bundan vazgeçmiyorlarsa onları mucizeler
ve korkulmalar vaz-geçirmeyecektir.
"îkterabe" ibaresi onun yaklaştığını pekiştirme
anlamındadır. Geçmiş zaman sİgası pekiştirmek için
kullanılmıştır. Bu üslûp, Kur'an'da sıkça tckarlanır. Örneğin Nahl sûresi
1. ayeti "Allah'ın emri geldi, arlık onu acele istemeyin. Allah onların
ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir." Enbiya sûresi 1. ayeti
"İnsanların hesapları yaklaştı, takat onlar hâlâ gailel
İçinde yüz çevİrmekteler" örnek olarak
verilebilir. [7]
Geçmiş zaman sigası ile zikredilen ayın yarılmasına gelince, onun için
iki görüş beyan edilmiştir: İlki, kafirlerin meydan okumalarına karşı Peygambcr(s)'in eliyle Allah'ın gerçekleştirdiği mucizesidir.
İkincisi ise, Kıyanıei kopacağı zaman alametlerinden
bir alamet, eserlerinden bir eser olarak yarılmasının gerçekleşeceğini
pekiştirmektir.
Sıhhat ve senetleri
değişik hadisleri müfessirler rivayet etmiştir[8]
Bunlardan Müslim ve Buhari'nin Sahihinde zikredilen
bir hadisle fiilen yarılmanın gerçekleştiği desteklere mektedir.
Müşriklerin taSebi üzerine ayın iki kısma ayrıldığı
zikredilir. Çoğu mü'minler ve müşrikler olaya şahid olmuşlardır. Müşrikler ise "Şüphesiz Muhammcd, insanların gözlerini büyüledi" demişlerdir.
Bu da ayetlerin nüzul sebebi olmuştur. Bazı hadislerde ise yarılmanın iki defa
gerçekleştiği zikredilmektedir. Bazı müfessirjer,
ikinci ayetin mucizenin vukuuna dair güçlü bir delil olduğunu söylemişlerdir.
Az Önce söylediğimiz gibi bazıları ise "İkterabe's-saatü" cümlesinin Kıyametin kopacağı anda yarılmanın
gerçekleşeceğini pekiştirdiğini söylemektedir.
Ancak müfessirlerin
çoğu Kur'anî nass'ın
rabbani bir mucize olarak yarılmanın fiilen gerçekleştiğini içerdiğinde
ittifak halindedirler. Buna isnadı kuvvetli bazı hadisler de eklenebilir.
Onlardan bazıları "İkterabe's-saatü" ibaresinin geleceğe ait olduğunu İddia
edenlere cevap vermişlerdir[9].
Kamer sûresinden
önceki sûrenin içeriğinde sadece bir defa kafirlerin meydan okuyuşunun gerçekleştiği
ihtimali olduğu gözlenmektedir. Bunu da Müddessir
sûresi 52. ayetinin içeriğinde bulmaktayız. "Hayır, onlardan her kişi
kendisine açılan sahi/eler verilmesini istiyor." Bu ayetten sonra gelen
ayetler onlara cevap vermekte, tavırlarında gerçeği açıklamakta, Kur'an'in ya da davanın
hatırlamak isteyenler için bir zikir olduğunu ilan etmekle yetinmektedir. İşte
nassı şudur; "Yok, yok onlar ahiretten
korkmuyorlar. Hayır (iyi bilsinler ki) o {Kur'an)
bir ikazdır. Dileyen onu düşünür, öğüt alır" (Müddessir,
53-55). Onların meydan okuyuşlarına cevap vermemektedir. Müşriklerin Peygamber'c çokça meydan okumalarına, bunun da büyük bir
önem arzetmesine rağmen, Kamer sûresinden sonra inen
sûrede ayın yarılma olayına kısmi veya açıkça işarel
edilmemektedir. Ona her meydan okuduklarında, Kur'an
onlara cevap vererek mucizelerin Allah katından olduğunu, Peygamberin bir
beşer olduğunu, o da kendisine vahye-dilene tabi olduğunu ve onun sınırını
aşmadığını belirtmektedir. Eğer onları taciz etmek, olay yapmak ve inat etmek
babından da olsa bir mucize getirse onlar iman etmeyeceklerdir. Çünkü onlarda
ikna olmak için doğru bir işlek, güzel bir niyet ve ihlaş
bulunmamaktadır. Müddessir sûresinin tefsiri
akışında yaptığımız yorumlar ve zikrettiğimiz nasslar
tekrara yer bırakmamaktadır. Bu da bizleri "Kıyamet-saaîi
yakınlaştı ve ay da yarıldı" ayetini Kıyametin kopacağı zamana
yorumlayanların görüşünü almaya sevketmektedir. Çünkü
daha önce belirttiğimiz Örneklerde değişik ayetler, o gün de kâinat
kanunlarında görülecek değişikliği zikretmişti. Bununla beraber bu ayetten
sonra gelen ayet, yarılma olayını açıkça desteklediğini itiraf eder. Meydan
okuyuşa bir cevap olarak fiilen yarılma olayının tevilini almak durumunda
olduğumuz gibi, Kur'an'm kafirlerin meydan okuyuşlarına,
buna cevap verme isteğine karşı genel tavrının değişik durumu önünde kendimizi
bulmaktayız. İsra sûresinin 59. ayeti "Bizi
mucizeler göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış
olmasıdır. Scmûd (oğulların)a açık bir mucize olarak
dişi deveyi verdik, o; zulmetlerine sebep oldu (deveyi boğa/.layarak kendilerine yazık etmiş oldular). Biz o mucizeleri,
yalnız korkutmak için göndeririz." Meydan okuyuşa cevap olsun dîye
peygamberin eliyle mucizeleri göstermekten Allah'ın sakındığını açıkça isbat etmeyi içermektedir. Çünkü geçmiş ümmetler onu yalanlamışlardı.
Ona karşı zulmetmeye ve tartışmaya devam ettiler. Bu ayette bizim tercih
ettiğimiz tevili destekler bir durum görünmekledir. Allah en iyisini bilendir.
Bütün
bunların yanında ayetler, heva ve hevese tabi
olmanın, hakkı inkâr etmenin, onda çekişmenin, ibret verici olaylardan ders
almamamızın bir azarlamayı gerektirdiğini içermektedir. Susturan delillerin,
olgunlaşmış hikmetin desteklediği hakka ikna olmamak, sapıklıkta ve haddi
aşmada devam etmekte ise uzun boyutlu telkinler bulunmaktadır. İster bu, hak
ve hakikatte çekişmede ister heva ve hevese tabi olma
olsun, isterse de büyüklenme ve inat etmede, korkutucu haberlerden ibret
almamada olsun fark etmez ayrı telkinler geçerlidir. Çünkü hak ve hakikatle
çarpışmadan, maslahatı engellemeden, mantığa ters düşmeden doğacak yanlış ve
zararları göz önünde bulundurmak gerekir. Ya da,
hakka tâbi olmanın olumluluğu ya da Kur'anî hikmetin kast ettiğine hüccetin kaim olduğuna
teslim olmak gerekir. [10]
6- Öyleyse sen de onlardan yüz çevir; o çağmanın
görülmemiş, tanınmamış[11] bir
şeye çağıracağı gün,
7- Gözleri düşkün düşkün
(zillet ve dehşet içide) kabirlerden[12]
çıkarlar; tıpkı yayılan çekirgeler gibidirler.
8- Boyunlarını, çağırana doğru uzatmış
koşarlarken, kafirler [13]"Bu
çetin bir gündür." derler.
Ayetler bir
Öncekilerle, korkutma, teselli verme ve tamamlama konuları ile bağlantılıdır.
Peygamber(s)'e, yalancıların yalanlamalarına ve yüz çevirmelerine karşı yenilmemesini
emrediyor. Sonra Kıyamet gününde karşılaşacakları şeyleri tanımlıyor, Onları Allah'a
çağıranlar çağıracaklar ve ıztırab, çokluk içerisinde
yayılan çekirgeler gibi kabirlerden koşarak çıkacaklardır. Örneği görülmemiş
dehşetten, korkudan gözleri düşkün düşkün bakacak ve
bu günlerinin çok zor bir gün olduğuna emin olacaklardır.
Ahirette yalanlayanların karşılaşacakları şeyleri
tanımlamaktan amaç; yalancıların. inatçıların kalplerine korku salarak onları
vazgeçmeye zorlamaktır.
"Fetevelia" (yüz çevir) ibaresi, Peygamber {s);in insanları
ve yalancıları korkutmayı birden bırakması anlamını taşımıyor. Bu peygamberin
devamlı görevidir. Aslında teselli ve hafifletmeyi içeren bir üslûptur. Buna
benzer ibareler, kafirlerin, yalancıların çekişmeleri şiddetlendiği zaman
tekrarlanıyor, [14]
9- Onlardan
önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve:
"Delidir" dediler. Ve o(na çeşitli eziyetler
yapılarak tebliğden) menedildi[15]'.
10- Bunun üzerine Rabbİne:
"Ben yenik düştüm, yardım et" diye yalvardı.
11- Biz de boşaian bir
su ile göğün kapılarını açtık.
12- Yeryüzünü kaynaklar halinde fışkırttık,
(göğün ve yerin) sufları) güzelce planlanmış'[16] bir
işin oiması için birleşti.
13- Nuh'u da tahtalar ve çivİler(ie yapılmış gem,i)[17]
üzerinde taşıdık.
14- Yönlendirmemiz doğrultusunda'[18] akıp
gitmekteydi. (Kendisine getirdiklerine karşı) küfredilip-nankörlük edilmiş
olan (Nuh)'a bir mükafat olmak üzere.
15- Andolsun ki bunu
bir mucize olarak bıraktık. Fakat onu hatıriayanı[19] var
mı?
16- Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış
(görsünler)?
17- Andoisun biz Kur'an-ı zikr (ile Öğüt alıp
düşünmek) İçin kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
I 8- Ad
(kavmi) yalanladı. Şu halde benim azabım ve uyarı p-korkutmam nasılmış
(görsünler)?
19- Bİz, o uğursuz
(felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine kulakları patiatan
çok uğultulu ve soğuk[20] bir
kasırga gönderdik.
20- İnsanların başlarını bedeninden[21] yada
yere çarparcast-na sanki
köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi deviriyordu.
21- Benim
azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
22- Andolsun biz Kur'an'ı zikr (İie öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt
alıp-düşünen var mı?
23- Semûd da uyanları yalanladı.
24- "Bizden bîr İnsana mı uyacağız? O
takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik[22]'
içine düşmüş oluruz" dediler.
25- Zikr (vahy) aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı
küstahın[23] biridir.
26- (Salih'e
dedik ki) Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.
27- Biz onlara, kendilerini imtihan[24]
etmek için dişi deve-yİ göndereceğiz. Hele sen onları gözetle, sabret.
28- Onlara, suyun aralarında paylaştırılacağını,
(bir gün devenin ve bir gün kendilerinin su içme nöbeti olacağını)[25]
haber ver; içme sırası kiminse o gelip suyunu alsın.
29- (Devenin katili olacak) arkadaşlarını'[26] çağırdılar,
o da bıçağı çekip'[27]
(onu) kesti.
30- Ama azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış
(görsünler)?
31- Çünkü
biz onların üzerine bir tek çığlık gönderiverdik. Böylece onlar tarlada'[28]
kesilen çalı çırpı olan kuru ot'[29]'
gibi oluverdiler.
32- Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt almak için) kolaylaştırdık. Fakat öğüt
alıp-düşünen var mr?
33- Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
34- Biz de
üstlerine {taşlar savuran) bir fırtına'[30]
gönderdik, yalnız Lut ailesini seher vakti kurtardık;
35- Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükreden!
böyle mükafatlandırırız.
36- Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat
onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanla-makta direttiler[31].
37- Andolsun onlar, onun konuklarından da murad
almak için baskı yaptılar[32]. Bİz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte
azabımı ve uyarıp, korkutmamı tadın."
38- Andolsun, onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde
kararı kılınmış'[33] bir azab
yakalayıp bastırıverdi.
39- Şİmdi azabımı ve uyarıp korkutmamı tadıri:
40- Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp-düşünmek) İçin kolaylaştırdık. Fakat
öğüt alıp-düşünen var mı?
41 -
Firavun'un kavmine de uyanlar gelmişti.
42- Bütün
ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları oldukça üstün ve güçlü, oldukça
kuvvetli olanın yakalama tarzı ile ya kalayı verdik.
Ayetlerde, Firavun, Ltıt, Semûd, Ad ve Nuh
kavimlerinin peygamberleri ile olan zincirleme kıssaları zikredilmektedir.
Kafir Arapların Peygamber (s)'e karşı tavırlarını, onu ve Allah'ın ayetlerini
yalanlamalarını, onları korkutma ve kınamalarını hikaye ettikten sonra bu
ayetler gelmiştir. Kur'ani dizelerin kıssaları
zikrederken takip ettiği yöntem budur. Kalem sûresinin tefsirinde bunu
açıklamıştık. Sûrelerde zikredilen bu durum, gelen ayetlerle açıklama ve
tamamlama ile bağlan ididir.
Firavun kıssası hariç
diğer kıssalar biraz olsun birbiriyle bağlantılıdır. Bu durum ilk defa bu
şekilde zikredilmektedir. Önceden zikrettiği ani işaretlerden sonra bu hususa
çok değinmesi siretin şartları, Kur'an'ın
hikmeti gereği olduğuna delalet etmektedir.
Görüldüğü gibi buraya Kur'ani sahnelerden bir sahne getirilmiştir.
Kıssalar, olayları bir
öykü üslubuyla açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Başka bir tarzla açıklamaya
ihtiyaç yoktur. Kur'anî kıssaların kendi zâtı için zikrediimediğini, vaaz etme ve her bölümden sonra
tekrarlanan ayetlerin içeriği, sigası. üslubu bu
sözlerimizi desteklemektedir. Bu bölüm de (Azabımı ve uyarıp-korkultnamı tadın. Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt almak)
için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?) i-fadesi,
olayın önemine vurgu yapmakladır.
Peygamber (s)'i bir
taraftan teselli ederken diğer taraftan kafirleri uyarıp korkutmaktadır. Eğer
onu kavmi yalanladıysa, yalancılıkla, sihirbazlıkla, delilikle suçladıysa, onu
terk ettiyse, ona meydan okuduysa, geçmişteki kavimler de peygamberlerine aynı
şeyi yaptılar. Aİlah da onlardan intikam aldı.
Bazılarını tufanla boğdu, bazılarını çok uğultulu fırtınalarla helak etti.
Bazılarını sarsmayla yok edip yere geçirdi. Kimilerine yağmur yüklü bulutlar
gönderdi. Allah'ın, yalanlama, inat, düşmanlık, engelleme tavırlarında ısrar
eden önceki kavimlerden intikam alması gibi, onlardan da intikam alması elbette
kolaydır.
Fecr sûresinde Firavun, Ad, Semûd
hakkında bilgiler geçmişti, onlar hakkında bazı tanımları da söylemiştik.
Burada tekrar etmeye, eklemeye gerek yok. Fecr sûresi
siyakında açıkladığımız üzere bu ayetlerin onların kıssalarından haberdar olan
İnsanlara hatırlatma noktasında zikredildiği gözden kaçmamalıdır.
Lut ve Nuh kavmine gelince, onların zikredilmesi ilk
defadır, sonra birkaç defa tekrarlanmıştır. Ahd-i
Kadim'in Tekvin kitabında ikisinin kıssası genişçe anlatılmıştır. Burada o
ikisi için zikredilen işaret de bununla genelde uyumludur. Kur'an-i
dinleyenler, ehli kitab yoluyla gelen kıssalardan
bildiklerini tercih ederler ve böylece de ibret ve hüccet kaim olur.
Ayetlerin işaret
ettiği Nuh'un (a) ülkesi ve tufanın gerçekleştiği yerler hakkından kesin bir
söz söylemek imkansızdır. Hud sûresinin ayetlerinden
birinde Nuh (a)'un gemisinin oturduğu dağ (Cudi)
adıyla zikredilse bile bugün bu dağ Irak'ın kuzey batısına düşen dağlardan biri
olarak tanınır, öyleyse bu dağ Irak beldclerindcndir
denilebilir. Kur'an ve Sifrü't-Tekvin'in
Nuh (a) hakkındaki sözleri O'nun Adem'den sonra Allah resullerinin en eskisi
olduğunu ifade eder. Lut'a gelince Sifrii't-Tekvin'de İbrahim'in kardeşinin oğlu olduğu,
onunla Kenan illerine (Mısır'a) geldiği, sonra ölü deniz sahilleri yakınındaki
Sodom ve Gomore
şehirlerinin olduğu Eriha dışı civarında yerleştiği
zikredilmektedir. O İkisinin halkı şerre, günaha ve livataya
dalmışlardı. Allah o iki şehri onların başlarına geçirdi ve kalıntılarını
bıraktı. Zikredilen sahilde hâlâ izleri bulunmaktadır. Kureyş;in
ticaret kervanları oradan geçiyor ve onların
haberlerini dinliyorlardı. Alîah Kureyş'e
bunu Saffat sûresinin 133-138. ayetlerinde
anlatmakladır: "Lut da gönderilen elçi/erdendi.
Onu ve ailesini kurtardık. Yalnız (azahda) kalacaklar
arasında btflunan ihtiyar bir kadın hariç. Sonra
ötekileri kırıp-geçirdik. Siz de onların sabahleyin ve geceleyin yanından geçip gidiyorsunuz. Düşünmüyor musunuz?"
Bu
kadar tanıtma ile yetiniyoruz. Çünkü kıssa tarih bilgisi vermek için değildir.
Oysa nasihat etmek, hatırlatmak ve darb-ı mesel
vermek için geliyor. Görünen o ki, buna fazla eklemelerde bulunmak Kur'anî hedefle bağdaşmıyor. [34]
43- Şimdi sizin kafirleriniz, ötekilerinizden
hayırlı mı? Yoksa (Allah'ın) Kitabiarında[35]
sizin için bir beraat mi var?
44- Yoksa "biz yenilmez (sayıca çok) bir
topluluğuz[36] mu diyorlar?
45- O topluluk hezimete uğratılacak ve geriye
dönüp kaçacaklardır.
46- Hayır, buluşma zamanları o (uyarıldıkları)
saattir. O saat cidden çok feci ve acıdır.
47-
Mücrimler (suçlular) bir sapıklık ve delilik içindedir.
48- O gün
yüzükoyun ateşe sürüklenecekler "cehennemin dokunuşunu tadın!" diye.
49- Biz her
şeyi bir kadere (hesaba) göre yarattık[37].
50- Bizim buyruğumuz yalnız bir tektir[38], göz
açıp yumma (süresinde oluverir) gibidir.
51- Andolsun biz sizin
benzerlerinizi' [39]hep helak ettik. Öğüt alan
yok mudur?
52-
Yaptıkları her şey, Allah'ın ilminde mevcuttur.
53- Küçük,
büyük hepsi satır satır yazılmıştır[40].
54-
Muttakiler cennetlerde ırmaklarfın kenarın)dadir.
55- Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan
(Allah)'ın yanında doğruluk makamındadırlar[41].
Ayetler, kıssada
anlatılan konuları tamamlamaktadır. Kafirleri korkutmada, azarlamada
başlangıca dönüş vardır. Bu durum siyakla bağlantılı ve onun devamıdır. Korkulma
ve azarlamada ise güçlüdür. Sorulan alaycı ve susturucudur. Görünen o ki,
kafirleri kınamayı hedeflerken inkarlarından vazgeçmemeye zorlamaktadır.
43. ayette reddedici
sorular gerçekten çok güçlü ve susturucudur. Kafirler kendilerini Allah'ın
intikam aldığı geçmiş kimselerden daha mı hayırlı sanıyorlar. Yoksa indirilmiş
kitaplarda onları bu intikamdan koruyan, beraatlerini
mi gördüler ki, sapıklık ve çılgınlıklarına güvenle devam ediyorlar?"
44. ayette kafirlerin
sayı ve güç bakımından övündüklerine işaret edilmektedir. 45. ayet. onların bu
topluluğunun hezimete uğratılacağı, gerisin geriye kaçacaklarını bildirmektedir.
Onları randevu günü olan Kıyametle korkulması, o gün yüzükoyun aleşe sürüklenmeleri nedeniyle daha acıklı ve korkunç
durumda olacak olmalarını haber vermesi, kendilerinin sapıklık ve çılgınlık
içinde olduklarına inanmalarını sağlayacaktır.
Peygamber (s)'in Bedir
savaşında[42] "O topluluk hezimete
uğrayacak ve geriye dönüp kaçacaklardır" ayetini tekrarladığı rivayet
ediliyor. Bu da onu ahiretten (ince dünyada Allah'ın
zafer vererek güven ve müjdesini ilham ettiğini gösteriyor.
Müfessirlcr 49. ayette geçen ''kaderin" hakkında çeşitli
sözler serdederler. Kainat olaylarını, insanların
amellerini ezelden Allah'ın takdir elliği anlamını taşıdığını söylüyor. Bu
ayet indiği zaman bazı müslümanlar Peygambere gelerek
şöyle dediklerini rivayet ederler: "Tekrar elde edemeyeceğimiz veya boşa
çıkmış bir şey için çalışmak niye? Onlara buyurdu ki: "Çalışınız herkes
yaratıldığı şey için kolaylıktır." Ve yine müşriklerin peygambere gelerek
onunla kader konusunda tartışmaya başlanıalanyla ve
bu ayetin İndiği rivayet edilir. Başka bir hadiste ise şöyle rivayet edilir:
"Ahir zamanda ümmetinden Allah'ın kaderini yalanlayan bir grup insan
hakkında inmiştir/' Bu nedenle kaza ve kader konusuna, ona iman etmenin farz
olmasının boyutuna değinirler. Müfcssirler. is-nadiarıyia rivayet ettikleri hadisleri ve rivayetleri
desteklemektedirler[43]. 49.
ayetin ve genelde ayetlerin ruhu, ayette ki "bikaderin"
lafzının canlı ve cansız varlıkları sağlam ve düzenle yaratmada lakdir etme ve hesaplama anlamına geldiğine açıkça delalet
eder. Siyakın ve ayetin bundan başka bir anlamı taşıdığını söyleyemeyiz.
Kafirleri mücrimler
olarak tanımlama tekrarlandı. Bununla özellikle önderlerin kastedilmiş olma
ihtimali vardır. Çünkü onlar küfr ve yalanlamakla
yetinmediler bilakis engelleme, komplo ve yüz çevirme ile beraber müslümanlara işkence ve fitne yapmak cinayetini de
işlediler.
44-46. ayetlerin
Medeni olduğu rivayet edilir[44].
Oysa bu ayetler diğer ayetlerle konu. tarz ve siyak bakımından tam bir uyum arzetmektedir. Bu hususlar, sözkonusu
rivayeti tekrar gözden geçirmeyi gerektirmektedir.
Müfcssirler
Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmekledirler:
"46. ayet İndiği zaman ben hâlâ oyun oynayan bir çocuktum". Bu da
ayetin Mekke'de indirildiğini desteklemektedir. [45]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/361.
[2] Ayet Alamet, delil veya mucize.
[3] Mustcmvr
"Süreklilik1" (istemrâr) anlamı taşıyabilir
ki, buna göre cümle; lekrar ortaya çıkan sürekli olan
sihir görüntüleri demektir. Gitmek ve sona ermek anlamındaki "murûr" dan türemiş olabilir kî buna göre cümle,
"hemen sona eren biten bir sihir görüntüsüdür, almamındadir.
her iki ihtimal de doğru olabilir. Bunlara ek olarak; bazı müfessirler,
cümlenin. "Çok kuvvetli söz" anlamına geldiğini söylemişlerdir.
[4] Ve külli emrin mustekırr Her
.şeyin istikrar bulacağı bir son vardır, anlamında bir uyan cümlesidir. Bu,
inkarcıların halidir. Bazı müfessirler buna şu sözü de eklemişlerdir: Hak veya
batıl, hayır veya şen* olsun her şey istikrar bulacak ve sabit olacaktır.
"'Müşrikler" O (Kur'an) bir sihirdir,
diyorlar ve onu inkar ediyorlardı. Oysa gerçek sonra ortaya çıkacak ve istikrar
bulacaktır.
[5] Muzdecer İçerisinde, husumet
ve inkardan vazgeçmeye sevkeden bir etken bulunan,
demektir.
[6] Hikmetim bâliğatun femâ tuğni'n-nuzur(Bazı-ları) Buradaki "mâ"
kelimesini, olumsuzluk edatı şeklinde yorumlamışlardır. Buna göre ayetin
anlamı; Kur'an'dakİ haberler, hidayet ve hikmete mani
olursa inkarcılara uyarı ve ayetler fayda etmez, şeklindedir." Ma' kelimesini soru edatı olarak yorumlayanlara göre ise
anlam; "kınayıp ve sorgulama tarafında, insanlar Kur'an'da
yer alan haberler, hidayet ve üstün hikmete engel oldukları zaman ayetler ve
uyarılar fayda eder mi?'; biçimindedir.
[7] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/363.
[8] Kelimelerin anlamları için bkz.
Taberi, Tabresi. Hâzin, Nesefi, Ibn Kesir ve Beğavi Tefsirleri.
[9] Bkz: Taberi,
Nesefi, İbn Kesir, Beğavi, Tabersi, Hazin, Razi, Kasımi tefsirleri.
[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/363-365.
[11] ukur benzeri bilinmeyen,
tanınmayan.
[12] el-Ecdâs Kabirler.
[13] Muhticin Koşanlar, demektir.
[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/365-366.
[15] İzdeceva Şiddetle karşılandı
veya şiddetle engellendi.
[16] Kad kudira
Muhkem bir şeküde hesaplandı ve düzenlendi, takdir
edildi
13Dusur Bu kelimenin
çiviler veya kirişler demek olduğu söylenilmiştir. "Zâtc
elvâh ve dusur", tahta
ve çivi kullanılarak yapılan gemi anlamındadır.
[18] Tecrt bi
A'yıminâ Bizim kontrolümüz altında yöneltmemiz ile,
demektir.
[19] Muddekir İbret, öğüt alan,
demektir.
[20] Sarsanın Bir görüşe göre soğuk, başka bir görüşe göre
İse kasırga demektir.
[21] A'câzu nahlin
münkair ''Aczun-nahle" Hurma ağacı kütükleri, "mün.ka'ir" sökülmüş,
demektir. Ayetin anlamı şudur: Kasırga insanların başlarım, sökülmüş hurma
kütükleri gibi koparıp savurur, demektir.
[22] Su ur Delilik ve çilgsnlik
demektir,
[23] Esir Yalan ile gösteriş yapan veya yalanda aşırı
giden, şımarık, böbürlenen demektir.
[24] Fitne Deneme ve imtihan.
[25] Şirbin muhtedav
Sudan içme, istifade sırası gelenlerden her bir grup sadece üzerinde ittifak
edilen belirli günlerinde gelirler, anlamındadır.
[26] Sahibuhum Onların arkadaşı,
deveyi kesmek için aralarında ittifakla belirledikleri kişidir.
[27] Te'ârâ Deveye hücum elti
veya boğazlamak için ona hucûma hazırlandı, demektir.
[28] el- Muhtezır Bahçe veya
tarla demektir.
[29] Hcşîm Kuru ot, demektir.
[30] Hâstbân Şiddetiyle taşları
savuran rüzgar.
[31] Temârav Mücadele ettiler ve
inkar ettiler, yalanladılar.
[32] Râvedûhu an dayfihi Kendisine ikram etmekten kaçınarak misafirden
istekte bulundular.
[33] Mustekır Kurtuluşu olmayacak
şekilde kuşatıcı.
[34] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/370-372.
[35] ez-Zubur Kitap anlamındaki
"zebûr" kelimesinin çoğuludur. İlk
ayetlerde geçen "zebûrlar" ifadesi ile
Allah'ın kitapları; ikincisinde ise, ayetlerin ruhunun gösterdiği gibi, Allah'ın
ilmi ve insanların yaptıklarının kaydedilmesi, kastedilmiştir.
[36] Nahnu cemi Biz büyük bir
topluluğuz, demektir. Burada kastedilen, çokluğa güvenmektir.
[37] Halaknâhu hi kader Onu bir tedbir ve hesap ile yarattık, demektir.
[38] Ve ememâ illâ vahide Bizim
her istediğimiz, emrettiğimiz zaman göz açıp kapama anında meydana gelir,
[39] Esyâ'ekum Sizin gibi
olanlar, demektir.
[40] Mustetar Yazılmış, tescil
edilmiş
[41] Fi mak'adi sıdktn 'inde melikin muktedir Muttakilerin nail olduğu
Allah'ın Iütiuna işaret etmektedir.
[42] Bkz: Taberi.
İbn Kesir, Tabrasi ve Beğavı tefsirleri.
[43] Bkz: Taberi,
İbn Kesir, Hazin ve Beğavi
tefsirleri.
[44] Bkz: Bu bizim ö!çü aldığımız Mushaf'ta zikredilmektedir.
[45] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/373-374.