Kamer Suresi, elli beş
âyettir. 44, 45 ve 46. âyetleri Medine'de diğerleri Mekke'de nazil
olmuştur. .
Bu Sure-i celüe de
diğer Mekki surelerin beyan ettiği hususlara temas etmekte ve giriş kısmında
kıyamet sahnelerinden bir şaline yer almaktadır. Arkasından, Nuh (a.s.)m
kavminin başına gelenler, Âd ve Semud kavimlerinin uğradıkları felaketler,
Lııt (a.s.)ın kavminin durumu, Firavun ve adamlarının halleri beyan
edilmektedir.
Bu konular diğer Mekki
surelerde de geçmektedir. Fakat burada yepyeni bir şekil içerisinde verilmekte,
sahneler bütün şiddet ve dehşetiyle kıyame ve onun hallerini beyan etmektedir.
Sure-i celile
suçluların, âhirette yüzüstü sürüklenerek cehenneme aliJa-cafcfannı, A/fahın
emir ve yasaklarına uyan müttakilerin ise cennetlerde ırnıak-ların başlarında olacaklarını,
Allah katında razı olunacak meslislerde oturacaklarını beyan ederek sona
ermektedir.[1]
Hz. Ömer (r.a.) Ebu
Vâkîd el-Leysî'ye, Resulullahın, kurban ve Ramazan bayramı namazlarında ne
okuduğunu sormuş Ebu Vâkİd de Resuiullahın bu iki bayramda "Kaf vel
Kur'anil Mecid" ile "İkterebetüssâatü Ven şakkal Kamer"
surelerini okuduğunu söylemiştir.[2]
Rahman ve Rahim olan
Allahın adıyla.
1- Kıyamet
yaklaştı, ay yarıldı.
Allah teala bu âyette
"Kıyamet yaklaştı." ifadesiyle, geçici olan dünyanın sonunun
yaklaştığını kullarına bildiriyor ve onian, kıyamet gününün dehşetine karşı
hazırlık yapmaya, ondan gafil olmamaya davet ediyor.
Peygamber efendimizin,
kıyametin yaklaştığını beyan ederek şöyle buyurduğu rivayet ediliyor:
"Abdullah b. Ömer diyor ki:
"Bir gün biz,
ikindiden sonra, güneş dağların başına yaklaştığı bir sırada Rcstılullahın
yanında oturuyorduk. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Geçmiş ümmetlerin
ömürlerine nisbetle sizlerin Ömürleri bu günün geçmiş bölümüne ııisbcilc geriye
kalanı kadardır. [3]
Schl b. Sa'tl (r.a.)
Resulullahın» şehadet parmağıyla orta parmağını göste-
rerek:
"Ben peygamber
olarak gönderildiğimde kıyamet işte şunlar gibi yakındır. [4]
buyurduğunu rivayet etmiştir.
Âyet-i kerimede
"Ay yarıldı" buyunılmaktadır. Âlimlerin ittifakına göre, peygamber
efendimizin açık bir mucizesi olarak ayın yarıklığı, Hicretten önce Mekke'de
görülmüştür. Ayın yarıklığı, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Mes'ud, Hu-zcyfcıül
Yeman, Cübeyr b. Mut'im, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Mü-calıid, Katade
Dehhak ve İbrahim en-Nehaî'den nakledilmiştir.
Abdullah b. Mes'ud
diyor ki:
"Resulullahın
döneminde ay iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın üzerinde kaldı, diğer
parçası aşağı indi ve Resulullah "Şahit olun" buyurdu[5] Diğer
bir rivayetle Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir;
"Biz, Rcsulullah
ile beraber bulunurken ay yarıldı iki parça oldu. Resu-lullah bize "Şahit
olun, şahit olun." dedi[6]
Encsb. Mâlik de diyor
ki:
"Mekkcliler
Resulullahtan, kendilerine bir mucize göstermesini istediler. Resulullah da
onlara ayın yarılmasını gösterdi. [7] Başka
bir rivayette Enes:
"Ay iki parçaya
ayrıldı." demiştir. [8]
Katade'den nakledilen
diğer bir rivayete göre Enes şöyle demiştir:
"Mekkeliler
Resulullahtan, kendilerine bir mucize göstermesini istemişlerdir. Bunun
üzerine ay Mekke'de iki defa yarılmıştır. Ve "Kıyamet yaklaştı ay
yarıldı." suresi de "Bu, devam edegelen bir sihirdir."
derler." ifadesine kadar nazil olmuştur[9]
Cübeyr b. Mut'im diyor
ki:
"Resulullahm
döneminde ay yarıldı. Öyle ki iki parça oldu. Bir parçası şu dağın diğer
parçası şu dağın üzerine vardı. Müşrikler: "Muhammed bizi büyüledi."
dediler. Onlardan bir kısmı ise: "Allah'a yemin olsun ki şayet o bizi
büyüledi ise bütün insanin büyüemeyede gücü yetmez ya. [10]dediler.
Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Resulullahm
zamanında ay yarıldı." [11]
Abdullah b. Ömer diyor ki:
"Resulullahm
döneminde ay yarıldı. Ve Resûlullah: "Şahit olun." dedi. [12]
Mesruk, Abdullah b.
Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet ediyor: "Resululla-hın zamanında ay
yarıldı. Kureyşliier: "Bu, Ibn-i Ebi Kebşe'nin (Resulullahm) bir
siniridir. O, sizleri sinirledi. Siz onu yolculara sorun." dediler.
Yolculara sordular. Yolcular da "Evet biz onun varıldığını gördük."
dediler. Bunun üzerine Allah teala "İkterebetissâatü
venşakkal Kamer" âyetini indirdi. [13]
2- Kâfirler,
bir mucize görünce yüz çevirirler. "Bu, devam cdcgclcn bir sihirdir."
derler.
Müşrikler,'Muhammed'in
hak peygamber olduğunu, rabbinden getirdiklerinin doğru olduğunu gösteren bir
delil, bir mucize gördükleri zaman yüzçevi-rirler. Onun, devam eden bir sihir
olduğunu söylerler.
Ayetteki "Devam
eden" diye tercüme edilen "Müstemir" kelimesi, Mü-cahid ve
Katade'ye göre: "Gelip geçen, yok olmaya mahkum olan" manasına
gelmektedir. Bu görüş, müşriklerin tavırlarına daha müsaittir. Buhari de bu görüşü
zikretmiştir. Diğer bir kısım âlimler ise "Buradaki "Müstemirin
manası, "Şiddetli ve dehşetli." demektir." diye izah
etmişlerdir. Bu ve mealde zikredilen izah şekli, âyetin beyan etmek istediği
maksata daha uygundur. Zira bu izah tarzına göre müşrikler, kendileriyle
çelişkiye düşmüşler, gelip geçici olan sinire "Devam edegelen bir
sihir" demişlerdir. Böylece farkına varmadan ay'ın yanl-ma.sının sihir
olmadığını ifade etmişlerdir. [14]
3- Onlar
yalanladılar. Hcva ve heveslerine uydular. Her iş sonunda istikrara kavuşur.
Kurcyş müşrikleri
ay'ın yarıldığım görerek, Allahın ayetlerinin hak olduğunu anlamalarına rağmen
yine de onlan yalanladılar. Hakka değil heva ve heveslerine uymayı tercih
ettiler. Her iş sonunda yenrini bulacaktır. Hayır, onu işleyen hayır ehline,
şer de onu işleyen şer ehline varacaktır. Böylece cennetlikler iyiliklerle
cennette kalacaklar, cehennemlikler de kötülüklerle cehennemde kalacaklardır. [15]
4- Şüphesiz ki kâfirlere, kendilerini
fenalıklardan alıkoyacak kadar haberler gelmiştir.
Şüphesiz ki, Allahın âyetlerini yalanlayan ve
kendi heva ve heveslerine uyan bu Kureyş müşriklerine,, onlar İçin ibret olacak
ve onlan bu hallerinden vazgeçirecek, geçmiş ümmetlere ait nice haberler
gelmiştir. Onlar da bunlar gibi yalanlamışlar sonunda da cezalandırılmışlardır. [16]
5- Hu
haberlerin herbirinde büyük hikmetler vardır. Ne var ki yapılım uyarlamalar
hiçbir fayda sağlamıyor.
Geçmiş ümmetlere ait
olan haberleri bildiren Kur'an, son derece hikmetlidir. Fakat müşriklere yapılan
uyanlar onlara hiçbiriayda sağlamıyor. Zira onlar uyarılardan ytizçevirip
inkâr ediyorlar.
Bu âyet-i kerimenin
son bolünü şu şekilde izah edilmiştir: "O müşriklere uyanlar ne fayda
verecek ki? Çünkü onlar uyanlardan ibret almak istemezler. [17]
6- Ey Muhammed,
sen o kâfirlerden yüzçcvir. Bir davetçinin insanları, nefret etlikleri
kıyamete çağırdığı günü bekle. [18]
7- O gün insanlar, gözleri baygın bir halde
kabirlerinden çıkarlar. Tıpkı etrafa yayılmış çekirgeler gibi. [19]
8- O gün onlar, davetçinin sesine koşarak
çıkarlar. Kâfirler: "Bu, zor bir gündür." derler.
Ey Muhammed, bir
mucize gördüklerinde yüzçeviren ve: "Bu, gelip geçici bir sihirdir."
diyen kavminden yüzçevir. Zira onlar, Allanın davetçisi tarafından,
sevmedikleri kıyamet gününe çağırıldıkları zaman gözleri baygın bir halde,
çevreye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacaklar, Allahm davetçisine
koşarak gideceklerdir. İşte o gün kâfirler; "Bu ne çetin bir günmüş?"
diyeceklerdir. Böylece neyin ne olduğunu anlamış olacaklardır.
Âyet-i kerimede,
kâfirlerin kabirden çıkarken gözlerinin baygın ve zelil olacaklarını
bildirmektedir. Aslında onların bütün vücutları baygın ve zelildir. Fakat
insanların zelil veya diri oldukları öncelikle gözlerinden belli olduğu için bu
ifade kullanılmıştır. [20]
9- Bu
kâfirlerden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı.Kulumuz Nuh'u yalanlayarak
"Deli" demişlerdi. Nuh'a engel olunmuştu.
Ey Muhammed, seni
yalanlayan bu kavminden önce de Nuh kavmi, kendilerine peygamber olarak
gönderdiğimiz kulumuz Nuh'u yalanladılar. Ona "delidir" dediler. Ona
engel olmaya giriştiler.
Mücahid, Nuh kavminin
Hz. Nuh'a "Bunu cinler çarptı. Bu delirdi." diyerek engel
okluklarını söylemiş İbn-i Zeyd ise "Onu tehdit ederek "Yemin olsun
ki eğer davetinden vazgeçmezsen sen mutlaka taşlanarak kovulanlardan olacaksın"
diyerek onun tebliğine engel olmaya kalkıştıklannı söylemiştir. [21]
10- Nuh'a
rabbinc "Mağlup oldum bana yardım et" diye dua etmişti;
Bunun üzerine Nuh da
şöyle yalvardı: "Şüphesiz ki kavmim bana galip geldi. İnkarlarında ısrar
edip inat ettiler. Benim onlara gücüm yetmiyor. Sen onların inkarlarına karşı
kendilerini cezalandırarak bana yardım et. [22]
11- Biz de
boşanan sularla gök kapılarını açıverdik.
Nuh'un duası üzerine
biz, kavmine karşı üstten şarıl şarıl dökülen sular için göğün kapılarını
açtık. [23]
12- Yeri de
yarıp kaynaklar fışkırttık. Böylece takdir edilen bir iş için yerle göğün
suları birleşiverdi.
Yeryüzünün
pınarlarının suyunu da salıverdik. Böylece göklerin suyu ile yerin suyu,
Allanın takdir ettiği bir iş için birleşti. [24]
13- Bizde
Nuh'u, tahta ve çivilerden yapılmış bir gemiye bindirdik.
Biz de Nuh'u, gökle
yerin sulan birleşip yeryüzünü kaplayınca tahta ve çivilerden yapılmış bir
gemiye bindirdik ve onu tufandan kurtardık.
Âyette geçen ve
"Çivi" diye tercüme edilen "Düşür" kelimesi, Katade., İbn-i
Zcyd ve Abdullah b. Abbas tarafından bu şekilde izah edilmiştir.
I lasan-ı Basri ve
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Düşür"
kelimesi, "Geminin göğsü" anlamına gelmektedir.
Miicahid'c göre
"Düsür"den maksat "Geminin kenan"dtr. Dehhak'a göre
"Geminin iki tarafı "dır. Mücahid'den nakledilen başka bir görüşe
göre bu kelimeden maksat, geminin omurgasıdır. [25]
14- İnkar
edilen Nuh'a bir mükafaat olarak o gemi, nezaretimizde akıp gidiyordu.
Nuh'u içine bindirdiğimiz
bu gemi, denetimimiz altında seyredip gidiyordu. Bu işin böyle olması, AHahı
inkar edenler için bir ceza ve Allaha davet ettiğinden dolayı İnkar edilen
Nuh'a da birmükafaat olması içindi.
İbn-i Zeyci bu ayeti
şu şekilde izah etmiştir: Gemi nezaretimiz altında akıp gidiyordu. Nuh kavmi
boğulmuştu. Bu, Allanın onlara vermiş olduğu nimetlere nankörlük etmelerinin
bir cezasıydi. [26]
15- Biz bu
hadiseyi bir ibret olarak bıraktık. Hiç düşünen var mı?
Biz, Nuh'u ve onunla
birlikte olanları içinde taşıttığımız gemiyi, Nuh kavminden sonra gelenlere bir
öğüt ve ibret olarak bıraktık ki onunla ibret alsınlar. İnkar ve yalanlamada
Nuh kavminin yolunu tutup onların düştükleri akıbete düşmesinler. Hiç rabbini
inkar eden ve rabbinin gönderdiği peygamberi Nuh'u yalanlayan bu kavme
yaptığımız muameleyi düşünen ve ondan öğüt alan biri var mı?
Katade eliyor ki:
"Allah teala Nuh'un gemisini Cûudi dağının üzerinde durdurmuş, önceki
insanlar da onu görmüşlerdir. Bu sebeple ondan ibret alınmalıdır.
Allah leala bu îîyet-i
kerime ile, Resulullahtan sonra gelen insanları uyarmakta, onların
inkarlarından ve Hz. Muhammed'i yalanlamalarından vazgeçip Allaha yönelmelerini
istemektedir. Aksi takdirde Nuh kavminin başına gelenlerin onların da başına
geleneğini ifade etmektedir. [27]
16- Azabını
ve uyarılarım nasıl m iş gördünüz mü?
Nuh kavminden,
rablerini irıkür eden ve peygamberi Nuh'u yalanlayan insanları cezalandırmam
ve onların benzerlerini uyarmam nasümış bir bakın. [28]
17- Muhakkak
biz bu Kur'anı, düşünülüp İbret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var
mı?
Şüphesiz ki biz
Kur'anı, düşünüp ondan Öğüt almak isteyen kimse için kolaylaştırdık. Onu, açık
seçik âyetler olarak zikrettik ve ondaki hükümleri genişçe açıkladık. Hiç bunu
düşünüp öğüt alan var mı? Bunu okuyup öğrenmek isteyen bulunur mu? Onu okuyup
öğrenmek isteyene Allah yardım edecektir. [29]
18- Âd kavmi
de peygamberleri Ilud'u yalanlamıştı. Kâfirlere azabım ve uyarılarım nasılmış
gördünüz mü?
Geçmişte Nuh kavmi,
kendilerine gönderilen Peygamberleri Nuh'u yalanladığı, siz Kurcyşlilerin de
size gönderilen Muhammed'i yalanladığınız gibi Âd kavmi de kendilerine
peygamber olarak gönderilen Hud'u yalanlamıştı. Ey, AI-lahı inkar eden Kureyş
kâfirleri, sizin gibi rablerini inkar eden Hud kavmini cezalandırmam ve onlar
gibi davrananları aynı felakete uğratacağınla uyarmam nasılmış bir bakın. [30]
19- Biz onların üzerine, uğursuzluğu devam eden
bir günde, uğultu çıkaran soğuk bir rüzgar gönderdik. [31]
20- Şüphesiz o rüzgar insanları, yerinden
sökülmüş kof hurma kü-(üklcrİ gibi yere seriyordu.
Şüphesiz ki biz,
azgınlığında ve inkarında ısrar eden Âd kavminin üzerine, uğursuzluğu,
cehenneme ulaşmalarına kadar devam edecek olan bir günde, şiddetle esen soğuk
bir rüzgar gönderdik. O rüzgar, insanları havaya kaldırıyor, ve tepelerinin
üzerine bırakıyor, boyunlarım kırıyor, beyinlerini parçalıyordu. Ad kavmi sanki
içi çürümüş hurma kütükleri gibi yere seriliyorlardı.
Ad kavminin helak
olduğu güne "Uğursuz ye uğursuzluğu devam eden bir gün" denmiştir.
Çünkü Âd kavmi, helak oldukları o günün uğursuzluğunu cehennem azabına
girinceye kadar tatmaya devam edecektir. Ad kavminin, içleri kof hurma
kütüklerine benzetiliş sebebi ise, yukarı kaldırılıp oradan yere düşürülmeleri
neticesinde boyunlarının kopup vücutlarından ayrılması ve vücudun geri kalan
kısmının için çürümüş kütükler gibi görünmüş olmasındandır. [32]
21- Azabım
ve uyanlarım nasılmış gördünüz mü?
Ey Kureyş kâfirleri
topluluğu, rablerini inkar eden ve peygamberlerini yalanlayan Âd kavmini
cezalandırmam ve bu tür azaplarla diğer insanları uyarmam nasılmış bir bakın. [33]
22- Muhakkak
biz, bu Kur'ariı, düşünülüp ibret alınsın diye kolay-Inşfırdik. iliç düşünen
var mı?
Şüphesiz biz bu
Kur'anı, düşünüp ibret alanlar için, hem okunmasını hem de manasını
kolaylaştırdık. Bunu düşünen ve onun âyetlerinden öğüt alan var mı? Artık bu
Kur'anı öğrenmek isteyen bulunmaz mı? ki kendisine Allah tarafından yardım
edilmiş olsun. [34]
23- Scmud
kavmi de uyarıları yalanlamıştı. [35]
24- Onlar şöyle demişlerdi "İçimizden bir
beşere mi uyacağız? O.zaman biz sapıklığa düşmüş ve delilik yapmış oluruz. [36]
25- Vahiy
aramızdan ona mı indirilmiş? Doğrusu o, çok yalancı küslahın biridir."
Salih'in kavmi Semud
da, Allah katından gelen uyanları yalanlamıştı. Onlar, kendilerine peygamber
olarak gönderilen Salih'i yalanlayarak "Biz, içimizden çıkan bir beşere
mi tabi olacağız? "Halbuki biz, büyük ber toplululğuz o ise tek bir
kişidir. Böyle iken biz ona uyarsak bu takdirde şüphesiz ki bizler yoldan
sapmış ve sıkıntıya düşmüş oluruz. Aramızdan vahiy ona mı gönderilmiş? O,
böbürlenen bir yalancıdır. [37]
26- Onlar
yarın kimin çok yalancı ve küstah olduğunu bileceklerdir.
Semud kavmi yarın
kıyamet gününde kimin yalancı ve küstah olduğunu çok iyi bilecekler. O yalancı
küstahlar onlar mı yoksa Salih mi? Bunu çok iyi anlamış olacaklardır. [38]
27- Salih'e
şunu vahyetmiştik "Biz onları denemek için dişi deveyi bir imtihan
vasıtası olarak göndereceğiz. Sen şimdi onların yaptıklarını gö-zcllc ve
sabret.
Ey Salih, biz, Semud
kavmine, senden bir dağın içinden çıkmasını istedikleri deveyi, kendileri için
bir İmtihan, senin için de bir mucize olmak üzere göndereceğiz. Sen onların,
deveye ne yapacaklarını gözetle. O deveye yapacakları şeye sabret, acele etme. [39]
28- Onlara,
suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver. Her içecek olan nöbetinde hazır
bulunsun.
Bu âyet-i kerime şu
şekilde izah edilmiştir: Ey Salih, Semud kavmine bildir ki, onlar, devenin su
içmeye gelmediği gün suyu aralarında taksim edebilirler. Hem kendilerinin hem
de devenin içtiği gün suyun başında hazır olacaklardır. Sıra kendilerinde
olduğu gün, su almak için sıranın devede olduğu gün de onun sütünü sağmak için
orada hazır bulunacaklardır.
Diğer bir izah şekli
de şöyledir: "Ey Salih, Semud kavmine bildir ki su, kendileriyle deve
arasında taksim edilmiştir. Birgün onlar içecek bir gün deve içecektir. Her su
içen, nöbeti geldiği gün suyun başında hazır bulunacaktır." Şu âyet-i
kerime bu ikinci izah şeklinin daha kuvvetli olduğunu göstermekteir. "Salih
şöyle tlcdirîştc mucize bu dişi devedir. Onun belli bir gün su içme hakkı vardır.
Sizinde belli bir gün su içme hakkınız vardır." [40]
29- Derken
aralarından birini çağırdılar. O da kılıcını alıp deveyi kc-siverdi. [41]
30- Azabım
ve uyarılarım nasıl m iş bir bak.
Semud kavmi, içlerinde
en zalim ve en insafsız olan arkadaşları Kudar b. Sâlifi, deveyi kesmesi için
çağırdılar. O da deveyi yakaladı ve kesti. Ey Kureyş topluluğu, benim onlara
nasıl azabettiğime ve onlara yaptığım azapla benzerlerini nasıl uyardığıma bir
bakın. [42]
31- Biz
onların üzerine bir çığlık gönderdik de, ağılanın ağılını çevirdiği kuru çiiiı
çırpı gibi kırılıp döküldüler.
Biz de Scmud kavminin
üzerine bir çığlık gönderdik de o çığlık onları helak etti. Öyle ki onlar,
kendisiyle ağıl yapılan kırık dökük çalı çırpı haline geldiler.
Âyetin son kısmı
çeşitli şekillerde izah edilmiştir: Abdullah b. Abbas ve Kaladc'ye göre bu
kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, yanık kemikler haline
geldiler."
Said b. Cübeyr'e göre
ise bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, duvardan saçılan toz toprak gibi
oldular." Dehhak'a göre ise: Bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi,
ağılın etrafını çeviren çalı çırpı gibi oldular."
Miicahid'e göre ise bu
kısmın izahı şöyledir: "Semud kavmi, çadırın, kırılıp dökülen odunları
haline geldiler."
Süfyan cs-Sevri'ye
göre ise bu ifadeden maksat, "Semud kavmi, ağaçların dallarından sağa sola
dökülen yapraklar haline geldiler." demektir. [43]
32- Muhakkak
biz bu Kur'anı düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaş-lırdık. iliç düşünen yar
mı?
Şüphesiz ki biz bu
Kur'ani, onu düşünüp öğüt alan kimse için kolaylaştır-dik.Ondan öğüt alacak ve
yaptığı kötülüklerden vaz geçecek bir kimse var mı? [44]
33- Lnt
kavmi de uyarılan yalanlamıştı. [45]
34-35- Biz
de üzerlerine taşlar yağdıran korkunç bir fırtına gönderdik. Ancak Lııt'un
taraftarlarını, nezdimizden bir nimet olarak seher vakti ve o dehşetli azaptan
kurtardık. Nimetlerimize şükredeni işte biz böyle mü-
kiifaailandırırız.
Lut kavmi de Allanın,
kendilerini uyaran âyet ve mucizelerini yalanladılar. Biz de onların üzerine
taş yağdırdık da helak olup gittiler. Lut ailesi hariç. Zira biz, Lut'un
ailesini, kavmine verdiğimiz bu azaptan bir lütuf olarak seher vakti kurtardık.
Biz, nasıl ki Lut kavminden, iman edenleri azaptan kurtardık, nimetlerimize
karşı şükredenleri de öylece kurtarırız. [46]
36- Şüphesiz
ki Lut, kavmine, kendilerini şiddetli bir azap ile yakalayacağımızı haber
vermişti de onlar, uyanları şüphe ile karşılamışlardı.
Allah teala bu âyet-i
kerimede, daha önce kimsenin yapmadığı hayasızlığı yapan Lut kavmini,
kendilerine peygamber olarak gönderilen Hz. Lut'un uyardığını ve onların bu
hayasızlıktan vazgeçmelerini istediğini fakat kavminin, Lut'un uyanlarını
ciddiye almadığını, haber verdiği azapların geleceğinden şüphe ettiklerini
beyan ediyor. Bundan sonra gelen âyetlerde ise azgınlıklarının had bir
safrasını haber veriyor. [47]
37- Şüphesiz
onlar Lut'tan misafirlerini (melekleri, cinsi arzularını latmin etmek için)
kendilerine takdim etmesini istediler. Biz de onların gözlerini silme kör
ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın."
dedik.
Kavmi, Lut'tan onların
helak olma haberlerini getiren meleklerin cinsi ar-zukınnı tatmin etmek için
kendilerine vermesini istediler. Biz de onların gözlemini silme kör ettik de o
melekleri göremez hale geldiler. Ve onlara dedik ki:" Azabımı ve uyarmanın
neticesini tadın."
Abdullah b. Abbas
diyor ki: "Melekler Lut'un yanına girerken Allah, kavminden, o ahlaksızlık
yapmak isteyenlerin gözlerini kör etti."
Katade eliyor ki:
"Bize rivayet edildiğine göre, melekler Lut'a geldikleri gece Lut'un kavmi
bunu haber almış ve kapısının önüne birikmişler, içeri girmek için kapıyı
zorlamışlar, bunun üzerine Cebrail rabbinden bunları cezalana-dirmasım talep
etmiş ve kanatlarını onların yüzlerine çarparak gözlerimi silme kör
etmiştir."
İbn-i Zeyd diyor ki;
"Hz., Lut, kavmini, işledikleri o çirkin işten vazgeçirmek için çalışıyor
fakat onlar: "Biz bu işten vazgeçmeyiz. Sakın kimseyi misafir edeyim deme
zira biz onu boş bırakmayız, işimizden vazgeçmeyiz." diyorlardı.
Melekler Lut (a.s.)a
elçi olarak gelince, kendisine iman etmemiş olan hanımı, oradan sıvışarak
kavminin yanına gitti ve onlara, Lut'a çok yakışıklı, güzel kıyafetli gençlerin
geldiğini haber verdi. Bunun üzerine kavmi koşarak Lut'un evine geldiler. Lut
onlara: "Bunlar benim misafırlerimdir. Alahtan korkun, misafirlerim
hakkında beni rezil etmeyin." dedi. Kavmi ise: "Biz seni bu çeşit davranışlardan
yasaklamamış mıydık? daha önce sana- bunları anlatmamış mıydık?" dediler.
Lut onlara: "İşte kadınlar. Onlar benim kızlarım yerindedir. Onlar sizin
için daha temizdir." diye cevap verdi. O meleklerden Cebrail (a.s.) da
Lut'a "Sen bunların nesinden korkuyorsun?" dedi. Lut: "Ne
istediklerini görmüyor musun?" diye cevap verdi. Cebrail: "Biz senin
rabbinin elçileriyiz. Onlar sa-. na asla dokunamayacaklardır. Sakın korkma ve
üzülme. Şüphesiz ki biz seni de aileni de kurtaracağız. Ancak hanımın hariç.
Çünkü gizli olarak bu işi yaptığından dolayı o da cezasını çekecektir."
Sonra Cebrail kanatlarından birisini açtı ve orada toplananların yüzlerine
çarptı. Gözlerini silme kör etti. Onlar içeri girmeye çalışırken birbirlerine
toslamaya başladılar. [48]
38- Şüphesiz
bir sabah onları devamlı azap yakalayıverdi. [49]
39- "Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını
tadın." dedik,
Lut kavmini sabahleyin
erkenden, kıyamete kadar acısını çekecekleri devamlı azap yakalayıverdi.
Üzerinde yaşadıkları toprakların üstü altına geldi.
Soma da üzerlerine
kızgın taşlar yağdırıldı. Biz onlara dedik ki:"Ey Lut kavmi, sizler,
Allahı inkarınız ve peygmberini yalanlamanız yüzünden hak etmiş olduğunuz
azabımı ve sizleri sizden sonra gelenler için bir ibret yapma cezasını tadın." [50]
40- Muhakkak
biz bu Kur'anı, düşünülüp ibret alnısın diye kolaylaştırdık. Hiç düşümenn var
mı?
Muhakkak ki biz,
Kur'anı, ondan Öğüt almak isteyen kimseler için kolaylaştırdık. Şimdi onu
düşünüp ibret almak isteyen var mı? [51]
41- Şüphesiz
Firavun kavmine de uyanlar gelmişti. [52]
42- Fakat
onlar, mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları, hiç mağlup olmaz
güçlü ve kuvvetlinin yakalayışı ile yakalayıvcrdik.
Şüphesiz ki Firavuna
tabi olanlara ve kavmine, bizi inkar etmeleri ve peygamberimiz Musa'yı
yalanlamaları yüzünden kendilerini azaba uğratacağımıza dair uyanlarımız gelmişti.
Fakat Firavun ailesi, kendilerine gelen ve Allahtan başka hiçbir ilah
olmadığını bildiren delillerimizin tümünü yalanladılar. Bunun üzerine biz
onları, hiç mağlup olmayan ve dilediğine kadir olanın yakalaması ile
yakalayıvcrdik. [53]
43- Sizin
kâfirleriniz şu geçmiş kâfirlerden daha mı üstündür? Yoksa inen semavi
kitaplarda azaba uğramayacağınıza dair bir beraat vesikanız mı var?
Ey bir mucize
gördüklerinde yüzçeviren ve "Bu, gelip geçici bir sihirdir." diyen
Kureyş müşrikleri, sizin kâfirleriniz sizden önce bana isyan ettikleri için
helak ettiğim Nuh, Âd, Semud, Lut ve Firavun kavimlerinin kâfirlerinden daha mı
üstündür? Sizler de Allahı inkar etmeniz ve peygamberi yalanlamanızda bu
kavimlerin durumuna düşmektesiniz. Sizler de Allanın cezasını hak etmiş
olu-yorsıınuz.Ey Kureyş topluluğu, yoksa sizlerin, Allah, tarafından
cezalandırılmayacağınıza dair Allahın indirdiği kitaplarda bir beraat belgeniz
mi var? [54]
44- Yoksa
onlar: "Biz intikam alacak bir topluluğuz" mu diyorlar?
Yoksa bu Kureyş
kâfirleri: "Biz hepimiz, bize kötülük edenlerden ve bize karşı savaş
açanlardan intikam alan insanlarız mı diyorlar? [55]
45- Yakında
o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
Yakında Kureyş
kâfirleri mağlup olacaklar, arkalarını müminlere dönerek kaçmaya mecbur
kalacaklardır.
Allah teala bu âyet-i
kerimesiyle, Kureyş müşriklerinin yakın bir gelecekte mağlup olacaklarını
bildirdikten sonra onları Bedir savaşında mağlup etmiş ve vaadini
gerçekleştirmiştir.
Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Resulullah Bedir
gününde kubbenin içinde (kendisi için kurulmuş olan çadırın içinde) şöyle dua
etti: "Ey Allahım, ben senin ahdini ve vaadini anıyorum. Ey Allahım eğer
dilersen bugünden sonra kendine kulluk ettirmezsin. (Bu küçük topluluk yok
olacak olursa sana kulluk edecek kimse kalmaz)" Bunun üzerine Ebubekir,
Resululhıhm elinden tutup: "Ey Allahm Resulü, rabbine karşı yalvarman
yeter." dedi. Resulullah, sırtında zırhı olduğu halde kalktı dışarı çıktı
ve: "Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp
kaçacaklardır." âyetini [56]okudu. [57]
46- Daha
doğrusu onlara vaadedilen asıl azap vakti, kıyamettir. O ne korkunç ne acı bit*
gündür.
Durum "Öldükten
sonra dirilme yoktur" diyen müşriklerin zannettikleri gibi değildir.
Bilakis onların dirilme ve cezalandırılma zamanı kıyamettir. Kıyamet onların,
Bedir gününde gördükleri cezadan daha dehşetli ve daha acıdır. [58]
47- Muhakkak
suçlular, sapıklık ve delilik içindedirler. [59]
48- O gün
onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem
ateşini dokunuşunu"dcnir.
Şüphesiz ki mücrimler
haktan uzaklaşmışlar, sapıklık içine düşmüşlerdir. Batılın içine düştükleri
için zorluk ve sıkıntıların çilesinden dolayı yanmaktadır-,lar. Kıyamet gününde
onlar, yüzükoyun cehenem ateşine çekilecekler ve nereye gittiklerini
bilemeyecek!erdir.Ve onlara: "Haydi cehennemin ateşinin dokunmasını
tadın." denilecektir. [60]
49- Şüphesiz
biz, herşeyi bir kaderle yaratmışızdır.
Bu ve bundan önceki
âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında Ebu Hu-reyre (r.a.) diyor ki:
"K.urcyş
müşrikleri gelip Resulullah ile kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine:
"O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın
cehennem ateşinin dokunuşunu denir. Şüphesiz biz herşeyi bir kaderle yaratmışızdır."
âyetleri nazil oldu[61]
Abdullah b. Abbas'ın
şöyle dediği rivayet edilmektedir:"Ben, AH ahin kitabında, kaderi inkar
ettiklerinden dolayı "Yüzüstü ateşe sürüklenecek ve kendilerine
"Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu" denilecek bir kavim buluyorum.
Ben şu anda onları göremiyorum. Bilmiyorum ki bunlar, bizden önce geçen insanlar
arasında mı var idiler yoksa daha sonra gelecek olanlar içinden mi çıkacaklar?"
Abdullah b. Abbas bu
âyet-i kerimeyi izah ederken şöyle demiştir: "Allah teala bütün
yaratıkları bir kaderle yaratmıştır. Onların işleyecekleri hayır ve şerri de
kadere göre yaratmıştır. Hayırîann en hayırlısı mes'ud olmaktır. (Cennetlik
olmaktır) Serlerin en şerlisi de bedbahtlıktır. (Cehennemlik olmaktır.)
Ehl-i sünnet, kaderin
varlığını ve ona iman etmenin zaruri olduğunu söylemiş ve delil olarak bu
âyet-i kerimeyi ve buna benzeyen şu âyetleri ayrıca Re-sulullahtan rivayet
edilen şu sahih hadisleri delil göstermişlerdir. "O Allah ki göklerin ve
yerin mülkü ancak onundur. O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı
yoktur. O, herşeyi yaratıp belli bir nizama koymuş, geçmişini geleceğini takdir
etmiştir. [62]"O, herşeyi bir
ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi.
[63]
Abdullah b. Ömer,
Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
[64]
"Hcrşey kadere
göredir. Hatta acizlik ve zindelik te." Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Bir gün ben
Resulullahm arkasında bulunuyordum. Resulullah bana: "Ey genç ben sana
birkaç kelime öğreteceğim: Sen Allahı koru o da seni koru Sen Allahı koru onu
yanında bulursun. Birşey istediğinde Allahtan iste. Yardımına çağırdığında
Allahı çağır. îyi bil ki bütün ümmet sana bir fayda sağlamak için bir araya
gelecek olsa, Ali ahin senin için yazdığının dışında hiçbir fayda
sağlayamazlar.. Yine bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelecek olsa
Allahm, senin aleyhine yazdğı zarar dışında sana hiçbir zarar veremezler.
Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurulmuştur. [65]
Ebu Hureyre (r.a.)
diyor ki:
"Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kuvvetli mümin daha hayırlı ve Alla-ha zayıf
müminde daha sevimlidir. Hepsinde de hayır vardır. Sen, sana fayda verecek
şeyleri şiddetle iste. Allahtan yardım dile. Acizliğe düşme. Sana birşey isabet
ettiğinde:"Eğer ben şöyle yapsaydım bu iş böyle olurdu." deme. Fakat:
"Bu Allahm kaderidir. O neyi dilerse onu yapar." de. Zira "Eğer
şöyle olsaydı.3 sözü, şeytanın vesvesesine yol açar, [66]
Abdullah b. Ömer,
Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Kaderi inka
redenler bu ümmetin mecusileridir. Hasta olduklarında onarı ziyaret etmeyin.
Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın. [67]
I luzcyfctül Vcman da
Resulullahm şöyle buyurduğunu söylüyor:
"Her ümmetin
mecusişi vardır. Bu ümmetin mecusileri de "Kader yoktur."
diyenlerdir. Onlardan kim ölürse cenazesinde bulunmayın. Kim hasta olursa
ziyaret etmeyin. Onlar, Deccal'ın taraftarlarıdır. Allanın, bunları Deccal'a kavuşturması
haktır. [68]
Ömer b. cl-Hattab,
Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Siz, kaderi inkar edenlerle
otunıp kalkmayın ve onlara söz açmayın." [69]
Abdullah b. Ömer diyor
ki:
"Çabam Ömer b.
el-Hattab dedi ki: "Bir gün biz Resulullahın yanında iken, elbisesi çok
beyaz, saçları simsiyah bir adam çtkageldi. Üzerinde yolculuk eseri yoktu.
Aramızda onu tanıyan da yoktu. Gelip Resulullahın önüne oturdu. Dizlerini onun
dizlerine dayadı ve ellerini de (kendi) dizlerinin üzerine koydu ve şöyle
dedi:
"-Ey Muhammed,
söyle bana İslam nedir?
-İslam, Allahtan başka
hiçbir ilah olmadı ğna ve Muhammed'in, onun peygamberi olduğuna şehadet etmen,
namazı kılman, zekatı vermen, Ramazanda oruç tutman, oraya gitmeye gücün
yetiyorsa Kabe'yi Hac etmendir.
-Doğru söyledin."
dedi. Hz. Ömer diyor ki: "Biz ona hayret ettik. Zira o hem soruyor hem de
tasdik ediyordu. (Sorularına devamla şöyle dedi):
-Söyle bana iman
nedir?
-İman, Allaha,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve hayırı ve şerri ile
kadere iman etmendir.
-Doğru söyledin. [70]
Hz. Ali (r.a.) diyor
ki:
.
"Resulllah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bir kul şu dört şeye iman etmedikçe mümin olamaz:
AllahtanJbaşka ilah olmadığına, ben Muhammed'in, Allahm peygamberi olduğuna ve
beni hak olarak gönderdiğine şehadet getirerek îman etmesi» ölüme ve ölümden
sonra dirilmeye iman etmesi, bir de kadere iman [71]etmesidir[72]
50- Bizim
emrimiz sadece bir defadır ve göz kırpması gibidir.
AIlah teala bu âyet-i
kerimede, herhangi bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece bir defa emir
vereceğini ve emrinin, göz kırpması kadar kısa bir zamanda yerine geleceğini
beyan etmektedir.
Allah teala,
yaratıktan hakkında kendi takdirinin geçerli olduğunu beyan ettikten sonra bu
âyette de sadece kendi emrinin geçerli olduğunu bildirmektedir. [73]
51- Şüphesiz
biz, gcçnıi§tc sizin benzerlerinizi helak ettik. Hiç düşünen vur mı?
Ey Kureyş müşrikleri,
biz,geçmiş ümmetlerden sizin gibi, Allahi inkar eden ve peygamberlerini
yalanlayan benzerlerinizi helak ettik. Hiç ondan öğüt alıp yaptıklarından
vazgeçen biri var mı? [74]
52- Dünyada
yaptıkları h'crşcy amel defterlerinde kayıtlıdır.
Sizden önce geçen
benzetiniz kâfirlerin işledikleri her amel, onları yazan melekler tarafından
ynzılmşı ve amel defterlerinde tesbit edilmiştir. [75]
53- Küçük
büyük hepsi satır satır yazılmıştır.
Büyük küçük herşey
satırlarda yazılmış ve muhafaza edilmiştir.
Bu hususta başka
âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır: "Yeryüzünde hiçbir canlı varlık
yoktur ki, rızkı Allaha ait olmasın. Allah, her canlının, hayattayken
yerleştiği, ölümden sonra da konulduğu yeri bilir. Herşey apaçık bir kitapta
kayıtlıdır. [76]Yeryüzünde hareket eden
hiçbir canlı varlık ve iki kanadıyla uçan bir kuş yoktur ki sizin gibi birer
topluluk olmasınlar. Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar,
hesap için rablerinin huzurunda toplanacaklar[77]
Peygamber efendimiz,
büyük küçük bütün günahların amel defterlerinde tesbit edildiği hususunda
buyuruyor ki:
[78]Ey Aişe sakın sen, küçük günahlardan sayılan amelleri
işleme. Zira onları Allah tarafından izleyenler vardır." [79]
54- Şüphesiz
mütlakilcr, cennetlerde, ırmakların başındadırlar.
Şüphesiz ki Allahın
emrini tutup yasaklarından kaçınarak ondan korkan takva sahipleri, kıyamet
gününde cennetlerde ve nehirlerin başlarında yaşayacaklardır.
Bu âyet-i kerimeyi:
"Şüphesiz ki takva sahipleri kıyamet gününde bolluk ve aydınlık içinde
yaşayacaklardır." şeklinde izah edenler de vardır. [80]
55- Mutlak
kudret sahibi hükümdarın katında, razı olunacak bir mecliste otururlar.
Takva sahipleri,
kıyamet gününde, mülkün sahibi ve mutlak kudrete malik olan Allahın nezdinde,
razı edilecekleri ciddi bir mecliste oturacaklardır. [81]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/61.
[2] Müslim, K, es- Salalül lydeyn, bab: 14 Hadis No: 891
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/61.
[3] Ahmed b. Hanbel Müsned, C.2,S.116
[4] Buhari, K. er-Rikak,bqab: 39
[5] Buhari, K. Tefsir el-Ku’an sure 54 bab:1
[6] Buhari, K. Tefsir el-Ku’an sure 54 bab:1
[7] Buhari, K. Tefsir el-Ku’an sure 54 bab:1
[8] Buhari, K. Tefsir el-Ku’an sure 54 bab:1
[9] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sure: 54, bab:2, Hadis
no:3286
[10] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sure: 54, bab:2, Hadis
no:3286
[11] Buhari, K. Tevsiri el-Kuran, sure 54 bab1
[12] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sure: 54, bab:4, Hadis
no:3288
[13] Bkz. Taleri, C.27, S.50. lbn-i Kesir bu hadisi, Ebu
Davud ct-Tcyalîsı'nm de nvayot ettiğimsöylemiştir.
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/63-66.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/67.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/67.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/67-68.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/68.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/68.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/68.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/68-69.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/69.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/69.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/69.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/70
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/70.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/70-71.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/71.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/71.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/71-72.
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/72.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/72.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/72-73.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/73.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/73.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/74.
[36] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/74-75.
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/75.
[38] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/75.
[39] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/74.
[40] Şıiitra Suresi, 26/155
Ebu Cafer Muhammed b.
Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/75.
[41] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/75.
[42] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/75.
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/76.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/76.
[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/77.
[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/77.
[47] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/77.
[48] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/77-78.
[49] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/78.
[50] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/78-79.
[51] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/79.
[52] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/79.
[53] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/79.
[54] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/80.
[55] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/80.
[56] Buhari, K. Tefsir cl-Kıır'an, sure 54, bab: 6
[57] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/80-81.
[58] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/81.
[59] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/81.
[60] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/81-82.
[61] Müslim, K.el-Knder, bab: 19, Hadis no: 2656 /Tjrmizî,
K.Tcfsir el-Kur'an, Sure:54, bab: 6, Hadis no: 3290
[62] Türkan Suresi, 25/2
[63] A'lfı Suresi, S7/3
[64] Müslim, K.cl-Kadcr, bab: 18, Hadis no:2655
[65] Tirmiri, K.el-Kıyamc, bab: 59, Hadis no: 2516 / Ahmcd
b. Ilanbcî, Müsned, C.I, S.293
[66] Muslim, K cl-Kadcr, bab: 34 Hadis No: 2664/ İbn-i
Mace, K- eZ^ühd, bab: 14 Hadis No 4168
[67] Hini Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14, Hadis no: 4691
[68] Ebu Davııd, K.cs-Siinne, bata: 14, Hadis no: 4692
[69] Ebu Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14,IIadis no: 4710
[70] Müslim, K.cl-iman, bab: 1, Hadis no: 8
[71] Tirmi/Î, K.el-Kaılcr, bab: 10, Hadis no: 2145
[72] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/82-87.
[73] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/87.
[74] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/87.
[75] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/88.
[76] Hud Suresi, fıyct: 11/6
[77] En anı suresi, 6/38
[78] lbn- i Maco, K. es, Ztlhd, bnb: 29 Hadis No 4243
[79] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/88.
[80] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/89.
[81] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/89.