59- HAŞR SÛRESİ

 

Sûre medenî olup tamamı Nadîr oğulları yahudileri hakkında nazil olmuş­tur.[1] Bu, İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir.[2]

• Saîd ibn Cübeyr'-den: "tbn Abbâs'a sordum: "Tevbe Sûresi?" "O, Fâdıha'dır; bütün münafıkları rezil rüsvay edendir. Onlardan filân için filân âye­ti, filân için filân âyeti nazil olmaya devam etti de onlardan hiçbirini bırakmayıp zikredecek zannettiler." dedi. Ben: "Peki Enfâl Sûresi?" diye sordum, "O, Bedr Gazvesi hakkında nazil olmuştur." dedi. Ben: "Peki Haşr Sûresi?" diye sordum, "O da Nadîr oğulları hakkında inmiştir." Dedi.[3]

Nadîr oğulları gazvesi ve onların yurtlarından çıkarılıp sürülmeleri Hicretin dördüncü senesi Rebîu'l-Evvel ayında[4] olduğuna göre Sûrenin nüzulü de bu zamanda ve Beyyine Sûresinden sonradır.[5]

 

2. O'dur ehl-i kitabdan küfretmiş olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkarmış olan. Halbuki siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah 'tan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah 'in azabı onlara hesabetmedikleri yerden geldi, ve kalblerine korku saldı. Kendi elleriyle ve mü 'minlerin elleriyle evlerini yıkıyorlardı. Ey Basiret sahipleri ibret alın.

3. Şayet  Allah   onlara  sürülmeyi  yazmamış   olsaydı   dünyada   onları azâblandıracaktı ve âhirette de onlar için ateş azabı vardır.

4. Bu, onların Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelmelerinden ötürüdür.Her kim Allah 'a karşı gelirse muhakkak ki Allah, azabı şiddetli olandır.

Ebu Muhammed el-Hasen ibn Muhammed el-Fârisî kanalıyla Ka'b ibn Mâlik'in oğlundan, o da Rasûiullah (sa)'ın ashabından birisinden naklediyor ki Kureyş kâfirleri Bedr Gazvesinden sonra Yahudilere bir mektup göndermişler: "Siz silâhları ve kaleleri olan bir kavimsiniz. Bu adamla (Muhammed'le) siz mi savaşırsınız, yoksa biz mi savaşalım? Sonra da bizimle sizin kadınlarınızın hiz­metçileri ve halhallerden herhangi bir şey aramıza girmesin." demişler. Mektup Nadîr oğullarına ulaşınca Hz. Peygamber (sa)'e bir suikast hazırlamaya karar vermişler ve ona: "Ashabından otuz kişiyle bize gel. Bizden de 30 haham sana karşı gelsin. Bizim yurdumuzla sizin aranızda orta yerde buluşalım. Onlar seni dinlesinler; eğer onlar seni tasdik eder ve iman ederlerse biz de sana iman ede­ceğiz." diye haber göndermişler.

Bu teklifi kabul eden Hz. Peygamber (sa) yanında ashabından otuz kişiyle yola çıkmış, Nadîr oğullarından otuz haham da ona karşı çıkmışlar ve açıklık bir yerde karşılaşmışlar. Yahudiler kendi aralarında: "Yahu bu adama nasıl ulaşa­cağız. Baksanıza yanında ashabından, ondan önce ölmeye hazır otuz kişi var. Ona yeni bir haber gönderin ve deyin ki: Biz ve siz altmış kişiyiz. Nasıl bir gö­rüş üzerinde ittifak edebiliriz ki? En iyisi sizden üç, bizden de üç kişi seçelim. Bunlar bir araya gelsinler; eğer bizim bilginlerimizden olan üç kişi sana iman ederlerse biz tamamımız sana iman edeceğiz ve seni tasdik edeceğiz." diye ko­nuşmuşlar. Hz. Peygamber (sa) yanında ashabından üç kişiyle çıkmış. Nadîrli-lerden de üç kişi yanlarına hançerlerini alarak karşı çıkmışlar.

Bu arada Nadîr oğullarından bir kadın, ansardan müslüman bir kardeşine haber göndermiş ki Nadîr oğulları Hz. Peygamber (sa)'e bir suikast hazırlamış­tır. Nadîrli kadının ansardan olan kardeşi de son hızla Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve gizlice Nadîr oğullarının hazırladığı suikastı haber vermiş. Bu haber üzerine Hz. Peygamber de Medine-i Münevvere'ye avdet buyurmuş ve ertesi sabah olunca da ordusunu toplayıp Nadîr oğulları üzerine yürümüş, onları altı gün muhasara etmiş, sonunda silâhları dışında develerinin taşıyabileceği kadar mallarını yanlarına alarak sürgün edilmeleri üzerine anlaşmışlar ve sürgün e-dilmişler. İşte bunun üzerine "Allah herşeye Kadir'dir." (âyet: 6)'e kadar olmak üzere bu âyet-i kerimeler nazil olmuş.[6]

İbnu'l-Cevzî, Nadîr oğullarının Hz. Peygamber (sa)'e suikast plânlarını, Siyer ve tefsir âlimlerinden naklen biraz farklı zikreder. Şöyle ki:

"Rasûiullah (sa) bir gün yanında ashabından bir grupla Kubâ mescidine çıktı, orada namaz kıldıktan sonra Nadîr oğullarına geldi. Hz. Peygamber (sa)'in eman verdiğini bilmeden Amr ibn Ümeyye ed-Damrî'nin öldürdüğü iki kişinin diyeti hususunda yardım etmeleri için onlarla konuştu. "Olur, yardım edelim." dediler ve hemen O'na bir suikast hazırlığına giriştiler. Amr ibn Cihâş: "Ben evin üstüne çıkarım ve oradan üzerine bir kaya atarım." dedi. Sellâm ibn Mişkem: "Yapmayın, Allah'a yemin ederim ki ona, sizin hazırlamakta olduğu­nuz bu suikast haber verilir." dediyse de suikaste azmettiler. Hz. Peygamber  (sa)'e haber geldi de hemen oradan kalktı ve Medine'ye yöneldi. Ashabı peşin­den yetiştiler ve: "Kalktın ve biz bunu hissetmedik?" dediler. "Yahudiler suikast yapmayı düşündüler, Allah da bana bunu haber verdi ve kalktım." buyurdular. Sonra Muhammed ibn Mesleme'yle onlara: "Ülkemden çıkın, bana hazırladığı­nız o suikastten sonra benimle birlikte burada oturamazsınız. Size on gün müh­let; ondan sonra burada görülenin boynunu vururum." diye haber gönderdi"[7] Hadisenin bundan sonraki kısmı diğer tefsir ve hadis kaynaklarında olduğu gibidir.[8]

 

5. Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz veya kesmeyip gövdesi üzerinde bırakmanız hep Allah 'in izniyledir. Bir de /âşıkları rüsvây etmek içindir.

Kuteybe kanalıyla İbn Ömer'den rivayete göre Hz. Peygamber (sa), Nadîr oğulları'nın Medine-i Münevvere yakınlarındaki Büveyre'de bulunan hurmalık­larını yaktırıp ağaçlarını kestirmişti. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: "Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz veya kesmeyip gövdesi üzerinde bırakmanız hep Allah'ın izniyledir..." âyet-i kerimesini indirdi.[9]

Vâhıdî'nin zikrettiğine göre Hz. Peygamber (sa) Nadîr oğullan üzerine or­dusuyla yürüyüp onları kalelerinde kuşattığında hurmalıklarını yaktırıp ağaçla­rını kestirince Allah'ın düşmanları feryad edip: "Ey Muhammed, sen dünyayı düzeltmek için gönderildiğini iddia ediyorsun. Meyveli ağaçların doğranması ve hurmalıkların kesilmesi salâhtan mıdır, doğru mudur? Sana indirildiğini söyle­diklerinin içinde dünyada bozgunculuğu caiz gören bir şey mi buldun?" dediler. Bu sözleri Hz. Peygamber (sa)'e ağır geldiği gibi onların sözleri üzerine bazı müslümanlar da içlerinde bir şüphe ve sıkıntı duymaya başladılar ve yaptıkları işin gerçekten yeryüzünde bir bozgunculuk, bir fesad olmasından korktular da bazıları-: "Ağaçları kesmeyin; bunlar Allah'ın bize verdiği ganimettir." derken diğer bazıları da: "Hayır, kesin."-dediler. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu â-yet-i kerimeyi indirdi.[10]

Vâhıdî'nin Ebu Bekr kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa)'e bir yahudi geldi ve: "Ben kalkar namaz kılarım." dedi. Hz. Peygamber (sa): "Muhakkak Allah senin kalkıp namaz kılmanı takdir bu­yurmuştur." dedi. Yahudi: "Ben otururum." dedi. Efendimiz: "Allah senin o-turmanı takdir buyurmuştur." dedi. Yahudi: "Ben kalkar ve şu ağacı keserim." dedi. Efendimiz (sa): "Allah senin onu kesmeni takdir buyurmuştur." dedi. Bu­nun üzerine Cibril geldi ve: "Ey Muhammed hüccetini aynen İbrahim'in, kav­mine telkin ettiği gibi telkin ettin." dedi de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indir­di.[11]

 

9. Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve göğüslerine imanı yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Ve onlara verilenden ötürü içlerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin tamahkârlığından koru-nabilmişse işte onlar felaha erenlerin ta kendileridir.

a) îbnu'l-Münzir'in Yezîd el-Esamm'dan rivayetle tahric ettiği bir habere göre Ansar: "Ey Allah'ın elçisi, arazilerimizi kardeşlerimiz muhacirlerle ara­mızda yarı yarıya taksim et." demişler. Rasûlullah (sa) da: "Hayır, öyle yapma­yın; onların zaruri ihtiyaçlarını giderin, meyvelerini paylaşın fakat araziler sizin arazileriniz olarak kalsın." buyurmuş. Onlar da: "Pekâlâ buna razıyız." demişler ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[12]

b) Yakub ibn İbrahim kanalıyla Ebu Hüreyre'den rivayette o şöyle anlatı­yor: Bir adam Rasûlullah (sa)'a geldi ve: "Ey Allah'ın elçisi, yoksulluğum son raddesine geldi, yoksulluğumdan iyice bunaldım." dedi. Hz. Peygamber (sa) onu, ona birşeyler vermeleri veya yedirmeleri için hanımlarına gönderdi. Fakat onların yanında da ona yedirebilecekleri bir şeyleri yoktu. Rasûl-i Ekrem bunun üzerine ashabına döndü ve: "Bu adamı bu gece misafir edecek bir adam yok mu? Allah ona rahmet eylesin." buyurdular. Ansardan Ebu Talha adında bir a-dam kalktı ve: "Ben, ey Allah'ın elçisi, onu ben misafir ederim." dedi ve onu alıp ailesine geldi. Hanımına: "Bu, Rasûlullah (sa)'ın misafiridir; ondan bir şey esirgeme." dedi. Kadın: Allah'a yemin olsun ki çocukların yiyeceğinden başka hiçbir şeyimiz yok." dedi. Adam: "Çocuklar akşam yemeği istedikleri zaman onları uyutursun, gel ve ışığı söndür de uyusunlar. Biz de karınlarımızı sararız ve böylece açlığa katlanırız" dedi ve çocukların yiyeceğini misafire ikram etti­ler. Sabah olunca misafir kalktı ve Rasûlullah (sa)'ın yanma vardı. Hz. Peygam­ber (sa): "Allah filân adam ve filân kadına (Hz. Peygamber'in misafirini alıp evine götüren sahâbî ve hanımına) şaştı -râvî: veya güldü, demiştir.- buyurdu ve Allah Tealâ bunun üzerine: "Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları ken­dilerine tercih ederler...." âyet-i kerimesini indirdi.[13]

Müsned'inde Müsedded'in ve İbnu'l-Münzir'in Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî'den rivayetlerine göre Hz. Peygamber (sa)'e gelen bu yoksulu evinde misafir eden Sabit ibn Kays ibn Şemmâs'tır ve âyet-i kerime onun hakkında nazil olmuştur.[14]

Kurtubî ise Ebu Hüreyre'den rivayet eden Mehdevî'den naklen bunun zıddını zikreder.Yani Sabit ibn Kays'ı ansardan e-vinde kendisinin ve çocuklarının yiyeceğinden başka hiçbir şeyi olmıyan Ebu'l-Mütevekkil misafir etmiştir.[15]

c) Vâhıdî'nin Ebu Abdullah ibn İshak el-Müzekkî kanalıyla Abdullah ibn Ömer'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'ın ashabından birisine bir koyun başı hediye edilmişti. "Filân kardeşim ve ailesi buna bizden daha muhtaçlar." deyip koyun başını onlara gönderdi. Bu şekilde birbirlerine gönde­rilerek kuzu başı yedi aileyi dolaştı ve sonunda o ilk hediye edilene geldi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[16]

 

11. Münafıklık etmiş olanlara bakmadın mı ki ehl-i kitabdan küfretmiş olan kardeşlerine: "Eğer siz çıkarıhrsanız andolsun ki biz de sizinle befaber çıkarız ve sizin aleyhinize asla kimseye itaat etmeyiz. Eğer savaşa tutuşursanız muhak­kak size yardım ederiz. " derler. Allah şehadet eder ki onlar yalancılardır.

a) Bu âyet-i kerimedeki "Münafıklık etmiş olanlar" ile Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl, Kavkal'in oğulları Vedî'a ve Mâlik ile Süveyd ve Dâ'is'in kastedil­miş olduğu söylenmiştir.[17]

b) Mücâhid'den rivayete göre ise bu âyet-i kerime Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl, Rifâa ibn Tâbut, Abdullah ibn Nebtel ve Evs ibn Kayzî hakkında nazil olmuştur.[18]

c) İbn Ebî Hâtim'in Süddî'den rivayetinde ise o şöyle demiştir: Kurayza oğullarından bazıları müslüman olmuştu, içlerinde münafıklar da vardı. Bu münafıklar, Nadîr oğullarından olan kardeşlerine: "Eğer siz yurdunuzdan çıkarıhrsanız biz de sizinle beraber çıkarız." diyorlardı ve işte bu âyet-i kerime onlar hakkında nazil olmuştur.[19]


 

[1] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut 1391/1971, 01,202.

[2] Müslim, Tefsîr, 31.

[3] Buhân, Tefsîru'i-Kur'ân, Haşr, 59/1.

[4] İbn Hişâm, age. m,200.

[5] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/865.

[6] Vahidî, age. s. 296-297.

[7] İbnu'l-Cevzî, age. vni,20i-202.

[8] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/865-867.

[9] Buhân, Meğâzî, 14; Tefsîm'i-Kur'ân, Haşr, 59/2; Müslim, Cihâd, 29, 30; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Haşr, 59/1, hadis no: 3302.

[10] Vahidî, age. s. 298.

[11] Vahidî, age. s. 299.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/967.

[12] Suyûtî, Lübâbun-Nukûl, 11,160.

[13] Buhârî, Tefsîmi-Kur'ân, Haşr, 59/6; Müslim, Eşribe, 172-173; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Haşr, 59/3, hadis no: 3304; Taberî, age, XXVIII,29.

[14] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi, 11,161.

[15] Kurtubî, age. xvm,i8.

[16] Vahidî, age. s. 300.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/868-869.

[17] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut, 1391/1971,111,200.

[18] Taberî, age. XXVlIl,30-31.

[19] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûi, n, 162.

Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/869.