Medine'de devrinde
nazil olmuştur,. 13 ayettir. Hudeybiye Müsalehasından sonra, Mekke'den Medine'ye hicret edip gelen
kadınların veya Medine'den Mekke'ye kaçıp giden veya irtidat
edip giden kadınların durumlarım bildiriyor bize.
Mekke'nin fethi
esnasında vede Mekke fethinden önce, Mekke'nin
fethiyle ilgili Mekke'lilere bilgi veren ashabın
arasından bir veya bir kaç kişinin ki, bunların başında Hatib
b. Ebi Beltea (R.A) var.
Çok iyi niyetlerle de olsa Mekke'liler lehine, Medine
Devletinin aleyhine bir casusluk faaliyetine girmelerinden de bahsedilmektedir.[1]
Allah (c.c) bu sûrede, bu
iki olay üzerine inen ayet-i kerimelerde; kıyamete kadar gelecek İslâm
toplumlarının bir harb durumunda, casuslara yapacağı
muamelede -iyi niyetlerle yapılmış casuslukların-farkli
olacağını, ama her halükârda bu yapılan işin yanlış olduğunu, harbeden iki
devletten birbirlerine kaçmalar, iltica etmeler durumunda, Özellikle evli eşler
arasındaki hukuki durumu düzenlemeyle ilgili
ayetler indirmiştir.
Kur'ân-ı Kerim'de çokça üzerinde durulan bir konuyla
başlıyor sûre.[2]
1- Ey iman
edenler, Hakdan size geleni inkâr ettikleri halde
kendilerine sevgi ilettiğiniz, benim ve sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin.
Onlar, Rabbiniz Allah'a iman etmeniz sebebiyle Peygamberi ve sizi (yurdunuzdan)
çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda cihada ve rızamı aramak için çıkmışsanız
ama, Onlara gizlice sevgi beslersiniz. Ben sizin gizlediğinizi de,
açıkladığınızı da bilirim. Sizden kim onu (düşmanı dost) edinirse doğru yoldan
sapmış olur.
Ey iman edenler! Benim
ve sizin düşmanlarınızı kendinize dost edinmeyin. Allah düşmanlarıyla sizin
düşmanlarınızı dost edinmeyin.
Siz onlara sevgi
gösterisinde bulunuyorsunuz, sevgi besliyorsunuz. Onlar ise Hakk'tan
size gelenleri inkâr ediyorlar.
Onlar, Cenabı Allah'ın
size göndermiş olduğu ayet-i kerimeleri inkar ediyorlar. Sevgili Peygamberimizi
inkar ediyorlar. Siz de tutuyorsunuz o kafirlere dostluk gösterisinde
bulunuyorsunuz.
Onlar Allah Rasûlünü ve sizi memleketinizden çıkarıyorlar. Sebebi
nedir? Suçunuz nedir? Rabbiniz olan Allah'a iman etmenizdir. Allah'a iman
etmeniz sebebiyle sizi ve Allah'ın Rasûlünü ülkeden
çıkarıyorlar. Bu insanlara siz sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, bağlılığınızı
bildiriyorsunuz.
Tefsir kitaplarında
nüzul sebebi olarak, Hatib b. Ebi
Beltea'nın Mekkeilere
yazdığı mektup gösterilir. Sevgili Peygamberimiz Mekke'yi fethetmek için
hazırlıklara girişir. Bu hazırlıklar yapılırken hiç bir kimseye Mekke'ye
gideceğini bildirmez. Hatib b. Ebi
Beltea bunun Mekke'yi fethetmek için olduğunu
hisseder.
Derken Mekke'den
efendimizden yardım istemeye gelen Sarre isimli bir
kadına (ki bu kadın şarkıcılık yapıyordu. Hatta Peygamberimizin aleyhine
yazılmış şiirleri besteleyip okuyan bir kadın) bir deve yükü yiyecek (bir
senelik yiyecek) veriyor. Kadın Mekke'ye geri dönerken, Hatib
b. Ebi Beltea bu kadına bir
mektup veriyor. Mekke'nin ileri gelenlerinden birilerine vermesini istiyor. .
Kadın Medine'den
ayrılıyor, Allah (c.c) durumu peygamberimize bildiriyor. Peygamberimiz (S.A.V)
de Hz. Ali'yi,.Zübeyri ve Mikdad-ı (R. A.) peşinden gönderiyor. Kadını bulmalarını ve
üzerindeki mektubu alıp gelmelerini istiyor. Kadına yetişiyorlar, kadın
mektubun olmadığını söylüyor. Bunun üzerine diyorlarki,
"biz senin her tarafım arayacağız." Kadın çaresiz kalınca saçlarının
arasına sakladığı mektubu Hz. Ali'ye veriyor ve onlar
da mektubu Peygamberimize getiriyorlar. Mektubun Hatib
tarafından yazıldığı anlaşılıyor.
Sevgili Peygamberimiz Hatib'i çağırıyor. Hatib'i
seviyor peygamberimiz. Çünkü O ilk müslüman
olanlardan, ilk hicret edenlerden ve Bedir Harbine katılanlardan. Zor günde
Allah Rasulünün yanında olmuş bir insan.
Peygamberimiz kendisini dinliyor. Diyor ki, "Ya Rasülellah! Mekke'de benim yakınlarım var. Biz Mekke'nin
yerlisi değiliz. Benim insanlarımı himaye ederler diye bu mektubu yazdım. Ama
hata ettim." Sevgili Peygamberimiz de kendisini affediyor.[3]
Mecellede bir kaide
vardır. "El-Umuru bi Mekasıdma".
"Bir işte kasıt ne ise hüküm ona göredir." Yani suçlunun psikolojik
durumunu İslâm Hukuku hep nazarı itibare almıştır.
Ancak Allah (c.c) onun
şahsında kıyamete kadar gelecek olan mü'-minlere hitab ediyor, "Size indirileni inkar eden, Allah Rasûlünü Mekke'den çıkaran, sizi de çıkaran insanları siz
kendinize dost ediniyorsunuz. Onlara sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Sakın
ha Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyiniz."
Benim yolumda cihad için çıkıyorsunuz ve benim rızamı istemek için çıkıyorsunuz
ama onlara karşı da içinizde bir sevgi gizliyorsunuz olmaz böylesi şey.!
Hem Allah (c.c)'ı
seveceksiniz, O'nun rızası için gayret göstereceksiniz, hem de Allah
düşmanlarına karşı bir sevgi besliyeceksiniz. Bu
karanlık ile aydınlığı aynı odanın içerisinde tutma gibi bir şeydir. Bu kir ile
temizliği nur ile pisliği aynı yerden akıtma gibi bir şeydir. Aynı çeşmeden
hem nuru hem de kiri akıtamazsınız. Akıtırsınız ama nuru da kirletirsiniz. Bu
bembeyaz sütün içerisine simsiyah bir boya katmak gibidir. Olmaz öyle şey.!
Eğer o insanlara
gerçekten sevgi besliyorsanız o zaman Allah'a olan imanınızda eksilme veya yok
olma meydana gelir. İkisi bir araya gelmez. Siz kendinizi kandırırsınız.
Gönlünüze kelime-i şehadet girmişse, Allah'tan başka
yaratan, yaşatan ve yöneten yok demişseniz orada bir başka yöneten insan kabul
etmeniz mümkün değildir.
Siz içinizde o
kafirlere karşı sevgi beslersiniz. Ama ben açıkladığınız da, gizlediğinizi de
bilirim diyor Rabbim. Sizden kim bunu yapacak olursa yolunu sapıtmış olur diyor
Allah fc.c).
Yani Allah'a imanın
yanında, Allah yolunda cihadın yanında, Allah'ın rızasını arıyor olmanın
yanında kafirlerinde rızasını kazanmak için ga\ ret
gösterenler doğru yoldan saparlar.
Okullarda Öğretim
yaparken bize açılar öğretildiğinde şöyle denilmişti. "İki çizgi
birbirinden bir derece bir açı ile açılmaya başladığında gittikçe çizgilerin
birbirinden uzaklaştığını görürsünüz." Yani başlangıçta bu sapma pek
görülmeyebilir. Ancak o çizginin devamı ileri de diğerini göremez hale
gelebilir.
Bazı sapmalarda insan
kendinin sapmadığını zannedebilir. Canım ben her namazımı kılıyorum hem
cihadımı yapıyorum, geceleri hem te-heccüde kalkıyorum, gündüzleri oruç tutuyorum ama
imansızların başı filan adamlada sohbetlerimiz çok
iyi gidiyor. O beni seviyor ben onu seviyorum O seni sevmez, sen onu sevmezsin.
Sevgi ayrı, bir insanın diğer insanla insanı münasebetlerini İslâm'ı çizgide
yürütmeleri ayrıdır. Konuşmakla sevmek ayrı şeylerdir. Karşılıklı münakaşalar,
sohbetler yaparsınız. İslam'ı anlatmak için İslâmî
kurallar içerisinde insani ilişkilerinizi devam ettirirsiniz.
Rabbim diyorki, kafirler sizi sevmezler.[4]
2- Eğer
onlar sizi yakalarlarsa sizin düşmanınız olurlar ve size ellerini ve dillerini
kötülük için uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler.
Eğer onlar sizi bir
yakalayacak olurlarsa, ellerine güç geçecek olursa,
onlar sizin için amansız düşman olurlar, ellerini ve dillerini kötülükle size
uzatırlar.
Elleriyle, dilleriyle
size kötülük yaparlar. Sizin kafir olmanızı isterler.
Şu anda yaşamakta olan
bazı insanlar gözümüzün önüne geliverirler. Adam kafirliğini aleni olarak
söylüyor. Bununla yetinmiyor, müslü-man insanların kafir olması için gayret gösteriyor. Eğer
bunların eline imkan geçecek olursa sizi yakalayacak
olurlarsa elleri ve dilleriyle size kötülük yapmak isterler. Niçin? İçlerinden
size karşı duydukları haset nedeniyle diyor Rabbim. size kötülük yapmak
isterler. Niçin? İçlerinden size karşı duydukları haset nedeniyle diyor Rabbim.[5]
Bu güne kadar izah
edemediğim bir sorumun bir cevabıdır. Kendileri sizin de kafir olmanızı
isterler, size olan hasetlerinden dolayı, diyor Allah (c.c) Kur'ân-ı
Kerim'in de. Nisa suresi ayet 89'da "Sizinde onlar gibi olmanız için kafir
olmanızı isterler" buyruluyor. Şu soru hatıra
gelebilir? Peki bu insanlar yaptıkları işin kötü olduğunu bilirler, iç
dünyalarında rahatsızlık var. Peki dönüverseler ne olur? Yani îslâmi çizgiye dönseler ne olur?
Bas.ın-yayın organlarına bazen de ikinci derecedeki haberlerine
dikkat edin. Türkiye'de bir kısım insanlar alınlarını terletmeden çok lüks
hayat yaşarlar. Bunlar birileri tarafından çeşitli vesilelerle desteklenirler.
Küfrün ayakta durması için Özel destek kuruluşları vardır. Bu tür hizmette
bulunan yükselmiş, siyrilmiş insanların sıkıntısının
olmadığını görüyorsunuz.
Bunlar devletten maaş
almıyor. Ama devletten bol krediler alan filan gazete o adama bir. makalesi
için çok yüklü bir meblağ ödeyiveriyor. Yani bir yerden dolaylı destekler
sağlanıyor. Bir insanın nefsinin istediklerini bırakması kolay değil. Bu sebeble bu insanlara verilenlerden daha üstün şeyler
olduğunu söylemeliyiz. Yani cennet anlatılmalıdır.[6]
3-
Yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermez. Kıyamet günü (Allah) aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görür.
Kıyamet gününde
mallanın? ve evlatlarınız size hiçbir fayda vermeyecektir. Yakınlıklarınız.
size hiçbir fayda vermeyecektir.
Ancak Allah'a teslim
olmuş bir kalp, insana fayda verir diyor Rabbim. Selim bir kalp. Allah'a şirk
koşmamış, şirkten arınmış, temizlenmiş bir kalp, insana fayda verir.
Allah sizin aranızı ayırır. "Baba oğuldan, oğul babadan, karı kocadan,
kardeş kardeşten ayrılıp gidecektir." diyor Rabbim. Eğer bu dünyada
haramlar paylaşılarak yaşanmışsa, bu vücutlar haramlarla doldu-rulmuşsa, Allah'a isyanla büyütülmüşse çocuklar, en sevdikleriniz,
sizden o gün firar edeceklerdir.
"Allah bütün
yaptıklarınızı görmektedir." "Nerede olursanız olun O Allah sizinle
beraberdir." Bu ayet-i kerimeyi gözünüzün önünden hiç ayırmayın.
Bu sebeble her yaptığınız hareketin Rabbimiz
tarafından görüldüğünü, ağzımızdan çıkan.her kelimenin Rabbimiz tarafından
işitildiğini, gönlümüzden geçen her düşüncenin Rabbimiz tarafından bilindiğini
çok iyi hatırımızda tutmalıyız.[7]
4- İbrahim
de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bîr örnek vardır. Hani onlar kendi
kavimlerine: "Biz sizden ve sizin Allah'dan
başka taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ediyoruz. Bir tek Allah'a iman
edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve nefret başladı.
Ancak İbrahim'in babasına: "Elbette senin için istiğfar edeceğim, Allah'dan gelecek hiçbir şeye gücüm yetmez." demesi
müstesna. Rabbimiz biz sana güvendik, sana yöneldik ve dönüş sanadır.
Allah (c.c) yukarıdaki
ayetlerde kafirleri dost edinmeyin diyor ve bu konuda bir Örnek veriyor.
"İbrahim (A.S) ve
İbrahim'e iman edenler sizin Örneğinizdir." Sahabeye uymanın Kur'ân'dan delilini arayanlar Kur'ân
okusunlar. Burada İbrahim (A.S.)'m ashabına uymamız istenmektedir. Bu ayetin
benzerini sevgili Peygamberimiz için görmüştük. "Allah'ın Rasûlünde sizin için güzel örnekler vardır." buyrulmuştu.
Onlar kendi
toplumlarına şöyle demişlerdi: Biz sizden ve sizin taptıklarınızdan, Allah'ın
dışında sizin taptıklarınızdan uzağız." Sadece "Sizin taptığınız bu
putlardan beriyiz" demiyorlar. "Sizden ve sizin bu taptığınız putlardan
beriyiz." diyorlar.
Yani bir hastanın
yanına varırken nasıl ki, doktor kendisini karantinaya alıyor, yani tıbbi
tedbirlerini alıyor. Mü'min de imansızın yanına
varırken aynı hassasiyeti göstermelidir.
Son günlerde AİDS
teröristlerinden bahsediliyor. Onlar ellerine AİDS şırıngalarını alıp
gazinolarda, sinemalarda, tiyatrolarda çeşitli yerlerde insanlara bunu enjekte
ediyorlarmış. Korkunç birşey bu. Ancak şunu
söylemeliyim ki; AİDS mikrobu aşılanan bir insan en kötü ihtimalle eceli gelir
ve ölür yinede yapılmaması gerekir.
Ama imansızlık enjekte
edilen insan, AİDS enjekte edilen insandan daha kötü durumdadır. Çünkü AiDS'ten ölen insan imanla ölecek olursa bu dünyadaki acısı
biter. Fakat imansız gidecek olursa, Allah korusun sonu gelmez senelerde acı
duyar, yanar. Onun için İsîâmi bir devlet bir tek
ferdinin imansız gitmemesi için çırpmır.
Müslümanların, şimdiki
sistemlerin "AiDS'e bulaşmayın" diye gösterdiği
hassasiyetten çok daha fazla "imansızlık hastalığına bulaşmasın"
diye Ön tedbirlerini alması gerekir.
İşte İbrahim (A.S)
böylesine imansız bir topluma peygamber olarak gönderiliyor O ve O'na iman
edenler; biz sizden ve sizin taptıklarınızdan uzağız diyorlar. Ama
"sizden" kelimesini öne alıyorlar. Önemine binaen.
Günümüzde "biz
sizin taptıklarınızdan uzağız" diyoruz da, "sizden uzağız"
demiyoruz. Aaa!, O abım çok saygıdeğer bir ataisttir, iyi bir koministtir.
Veya çok saygı değer bir sosyalisttir gibi, adamın bulunduğu makamı biraz da
yüceltircesine saygı bildirici kelimeler kullanıyorlar. .
Yüreğimizin ta
içerisinde ahiret inancı taşırken, imansızlık alameti
görülen insanları gördüğümüzde, önce bizim yüreğimizi alev almalıdır. "Bu
can böyle giderse cehennemde yanar, yanmaması için benim gayret göstermem
gerekiyor." diyeceğiz. Rabbim zaten bunu söylüyor. "Onlara
söyleyin" diyor. Onlara İbrahim gibi davranın, onlara yanlışlarını
anlatın diyor. Burada "uzağız" derken: alaka kurmuyoruz anlamında
değil. Sizin pisliklerinizden biz uzağız, ama sizi bu pisliklerden kurtarmak
için de sizinle beraber olacağız diyoruz. Yani sizi temizleyeceğiz, sizin
pisliklerinizden sizi arındıracağız.
Biz sizi kabul
etmiyoruz, sisteminizi kabul etmiyoruz, otoritenizi kabul etmiyoruz,
söylediklerinizi kabul etmiyoruz. Sizi inkar ediyoruz. Onlar da "biz de
sizi inkar ediyoruz" diyorlar. Öyleyse kini doğru söylüyor? Kafiri de
bizi de yaratan Allah, haklıyı-haksızı O belirleyecektir. Ona göre de biz doğru
söylüyoruz.
Sizinle bizim aramızda
bir düşmanlık başlamış ve de kin belirmiştir ebediyyen.
"Ancak bir tek Allah'a iman edinceye kadar aramızda bir düşmanlık bir buğuz çıkmıştır" diyor İbrahim (A.S) ve O'na iman eden
ashabı.
İbrahim (A.S)'ın babasına karşı bir istiğfarı vardır; "Ya rabbi babamı affet" demiştir. Niye demiştir? Çünkü
babasına söz vermiştir. "Ben senin için Allah'tan istiğfar
dileyeceğim" Tevbe suresinde Allah (c.c) buna
açıklık getiriyor ve sevgili Peygamberimiz'e de bu
konuda yasak koyuyor. "Müşriklere istiğfar etme." Müşrik olarak
ölenlere Peygamberin istiğfarının faydası yok. İbrahim (A.S) babası için
istiğfar etmiştir. Ama sonradan Allah (c.c) İbrahim (A.S)'a da bunu yasaklamıştır.
Bu ayet bize şu
yönüyle de delildir. Bazıları imansızlığı yapar yapar,
sıkışınca "benim de babam hocaydı, hacıydı veya bize hacılar, hocalar
sülalesi derler" diye söylerler. Allah (c.c) Peygamber babası olmanın
insana faydası olmadığını söylüyor.
İbrahim (A.S) gibi Kur'ân'ın ifadesiyle "Haliîullah"
olan bir Allah dostunun babasına yaptığı istiğfarın faydası olmadığını
biliyoruz.
Yani herkes kendisi
iman etmek mecburiyetindedir. Onun için bizim imanımızın, iman etmeyen
çocuklarımıza veya babamıza, anamıza faydası yoktur. İbrahim (A.S) bu konu da
bizim Öğrneğimizdir.
İbrahim (A.S)
babasına; "Allah katında benim sana hiç bir şekilde gücüm yetmez, hiçbir
şeye sahip değilim ben." Yani senin cennetlik olman konusunda benim
yapacak hiçbir şeyim yok diyor. Biz de günümüz insanına aynı şeyi söyliyeceğiz. "Yarabbi biz
sana güvendik, sana sığındık ve dönüşte sanadır Ya
Rabbi" diyor İbrahim (A.S). Aynı duaya biz de katılıyoruz.
Ya Rabbi sana tevekkül ediyoruz, sana sığmıyoruz, dönüş
yerimiz de sanadır.[8]
5- Rabbimiz
bizi kafirlerin fitnesi kılma. Bizi affet Şüphesiz sen herşeye
galipsin ve herşeye hakimsin.
Rabbimiz bu dünya
sahasında yol alırken bizim kendisine nasıl dua edeceğimizi dahi öğretmiştir. Evlere
girerken kapı çalmanın nasıl olacağını, eve girince ailenin kendi içerisinde
çocuklar anne babanın yatak odasına girerken kapıyı nasıl çalacağının
teferruatına kadar bizim karşı karşıya olduğumuz olayların açıklamasını yapan Kur'ân-ı Kerim, bizim Rabbimize nasıl dua edeceğimizi de
öğretiyor. Kendi rahmet kapısının nasıl çalınacağını da Öğretiyor. Bura da
şöyle bir dua öğretiyor bize.
"Ey bizim Rabbimiz,
bizim yaratıcımız, bizi büyüten, bize can veren, kan veren, bizi tabiat
içerisinde, tabiatın kanunlarıyla besleyen, koruyan, büyüten, Kur'ânıyla terbiye eden Rabbimiz. Kafirler için bizi bir
fitne yapma.
Bu ne demek? Anlamı
şu. "Ya Rabbi! bize İslâm'ı, Kur'ân'a
ve sünnete göre yaşama gücü ver. Eğer biz Kur'ân'a
ve sünnete uygun yaşa- . mazsak, cahil insanlardan
öğrendiğimiz abuk sabuk şeyleri din diye insanlara gösterirsek, müslüman olmak isteyen kafirler dahi bizim halimize bakar
da "böyle bir dine niye gireyim" der. O kafirin müslüman
olmasına ben engel olurum. Beni bir kafirin müslüman
olmasına engel kılma ya rabbi!" diye dua
ediyoruz.
Son zamanlarda müslüman olan bazı insanlarımız çok güzel ifade
etmişlerdir. Demişlerdir ki; çok şükür ben Kur'ân
okuyarak müslüman oldum. Yoksa müslümanları
görseydim belki müslüman olmazdım. Yani şuanda
yaşamakta olan müslümanları görmüş olsaydım belki müslüman olmayabilirdim diyorlar.
Burada Allah (c.c)
bizim hassas olmamız gereken bir konuya dikkatimizi çekiyor. İnsanlar daha
ziyade gördüklerine inanırlar duyduklarına değil. Duyma görmenin gerisinde
geliyor. Hepimiz gördüklerimizden daha fazla etkileniriz. "Sana mı
inanayım, gördüklerime mi inanayım?" diyorsunuz.
İşte Allah (c.c)
burada bize bir dua Öğretiyor. Rabbimiz bizi kafirlere fitne kılma. Yani bize
bakarak gavurların müslüman olmasını engelleme.
Burada iki türlü güzel mana var.
1. Ya Rabbi bizim hayatımızı düzelt. Bizim hayatımızın
düzelmesi için bize yardım et. Bu duayı öğretmekle bize mesajını da veriyor.
Hayatınızı düzeltin, kafirlerin müslüman olmasına
engel olacak yaşantıları bırakınız. Kur'ân'a ve
sünnete göre yaşayınız. Bu başarıya ulaşmak için bizde rafabimize
yöneliyoruz ve diyoruz ki; Ya Rabbi bize yardım et. Kuı'ân'ını anlamayı ve yaşamayı bize nasib
et.
2. Ya rabbi bizi kafirlerin müslüman
olmasına engel kılma. Bizim yaşantımıza bakarak müslüman
olmamazlık yapmasınlar derken, şöyle bir temenniyi de
dile getiriyoruz; Bunları Kur'ân'ınla karşı karşıya
getir Ya.Rabbi.
3. Bir de Ya Rabbi! Bizi kafirler karşısında mağlub
etme. Eğer mü1-minler mağlub
olursa kafirler şöyle bir kanate varırlar. Eğer müsliimanlar haklı olsalardı onlar başarılı olurlardı.
Müslümanlar haksız ki kaybediyorlar; Hrıstiyanlar
veya yahudiler haklı ki onlar kazanıyorlar. Bunu dedirtme
Ya Rabbi diye dua etmiş oluyoruz bu ayet-i kerimeyle.
Burası da çok önemli.
Günümüz de bir kısım insanlarımızın niyetleri iyi fakat bakış açılarında bir
yamulma var. O kendisi yamultmamış, birileri gelmiş
onun bakış açısını yamultmuş. Bu insanlar şöyle bir
şey söylüyorlar. "Hocam nerede bir kan, barut, gözyaşı akıyorsa orası
İslâm dünyasıdır. Buyur Çeçenistan, Filistin,
Bosna... Yani kan, gözyaşı ve barut birarada İslâm
Dünyasında var. Yani acaba bizde bir sakatlık mı var?" diyor.
Soruyu aynen kendisine
şöyle iade etsek." Acaba bu insanlar kendileri birbirleriyle mi
çarpışıyorlar? Yani Çeçenistan'da çeçenler
birbirleriyle mi çarpışıyorlar? Bosna da müslümanlar
birbirleriyle mi vuruşuyorlar? Filistinde ha keza.
Hayır!!
O adil gördükleri, değerli
kabul ettikleri, bir zamanlar en büyük filan... diye iki kutuba
ayırıpta ikisini-de ilahlaştırdıklan
adamlar şunu görüyorlar. Dünyayı sömürmelerine engel yalnız müslümanlar
var. Onun dışındakiler! biz rahatlıkla sömürüyoruz. Huzursuzluk çıkaran yalnız
bunlar deyip müslümanlari öldürmeye yöneliyorlar. Yok
etmeye yöneliyorlar.
Birde kargaşa yalnız
buralarda değil. İngiltere de yıllardan beri süren bir savaş var. Binlerce
insan ölmüştür. Güney Amerika devletlerinin tamamında iç kargaşa vardır.
Türkiye'de Öldürülen insan sayısı kadar devamlı ve düzenli öldürme devam
ediyor. Ancak bizi ilgilendirmediği için ajanslar bu haberleri fazla geçmiyorlar. Geçmiyecekler çünkü;
Bizim kara yüzümüzü göstermeyin ak yüzümüzü gösterin diyorlar.
Kötü şeyler insana
örnek olmaz. Şu anda bizim hoşa gitmeyen taraflarımız bizim kendi irademiz ve
isteğimizle değil. Birileri İslâm'ın adil, güzel, sevecen yüzünü karartmak için
200 seneden beri mücadele vermiş ve epey de mesafe almış. Allah'a hamdolsun ki; insanlarımız "yanlışın neresinden
dönülürse kar odur" demişler ve yanlıştan dönmek için harekete de
geçmişlerdir.
Ey bizim rabbimiz!
Bizi affet, rahmetin ve gufranınla günahlarımızın üzerini örtüver ya rabbi. Sen her şeye hükmedensin, hükmünde hikmet sahibi
olansın ve azizsin, en güçlü sensin, izzet sana ait, sana kimse galip gelemez.[9]
6- Yemin olsunki onlarda sizin için, Allah'ı ve ahiret
gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz
kendi aleyhinedir. Şüphesiz Allah, herşeyden zengin
ve hamde layıktır.
Onlar da sizin için
muhakkak örnekler vardır. Onlardan maksat 4. ayet-i kerimesinde "İbrahim
(A.S) ve İbrahim (A.S)'a iman eden ashabı kastedilenlerdir. Bunlar Allah'a ve ahirete iman edenler için örnektir. Eğer ahirete iman ediyorsanız ki ediyorsunuz, Allah'ı arıyor ve
O'nun rızasını istiyorsanız, O'nun huzuruna varacağına iman ediyorsanız; Örnek
olarak, Önder olarak peygamberleri seçeceksiniz.
Sanki Rabbim onların
affedildiğini bildirmiştir. Onların yanında olmak istiyorsak onların içinden
gitmeye dikkat edeceğiz. Kim de Allah'ın dininden yüz çevirecek olursa,
şüphesiz Allah! i
Onların ibadetine de
imanına da ihtiyacı yoktur. Allah zaten kendisi 4 övülmüştür.[10]
7- Umulurki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız
arasında bir sevgi kılar. Allah herşeye gücü
yetendir, Allah afvedendir, .merhamet edendir.
Ata sözü haline gelmiş
ayetlerdir bunlar. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) kadınların dövülmemesi
gerektiğini bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: "Akşamleyin yüzüne
bakacağınıza gündüzden vurmayınız," Vurduğunuz yere bakacaksınız.
Rabbim de buyuruyor
ki; umulurki o aramızda düşmanlık olan insanlar varya onlarla sizin aranızda Allah (c.c) sevgiyi
yaratıverir, sevgi bırakıverir. Dün düşman olduğunuzla bu gün dost
oluverirsiniz. Kelimelerinize çok dikkat edeceksiniz.
İmansız ve ahlaksız
gördüğünüz bir ihsan için, Bu imansızlığından ve ahlaksızlığından vazgeçmesi
için çok gayret sarfedeceksiniz. Fakat bu arada
ağzınızdan çıkan kelimelere de çok dikkat edeceksiniz. İleri de o senin can
arkadaşın olabilir, din kardeşin olabilir. O zaman o kötü kelimeleri hatırlar.
Onun için ağzınızdan kötü kelime çıkmasın.
Sevgili
peygamberimizin (S.A.V) en azılı düşmanlarından Ebu
Cehil'in, şahsiyetini rencide eden. bir kelime efendimizin ağzından çıkmamıştır.
Küfrüne yönelik kelimeler çıkmıştır. Bir gün küfrü ondan gidi-verince, küfrü
için söylenmiş kelimeler de gidiverir.
Allah herşeye gücü yetendir. Neden bu cümle bu ayetin sonuna
gelmiş? Allah'ın Esmau'l-Hüsnasından
"Kadîr" kelimesi burada geliyor. İnsanlar en güçlü taraflarının
kinleri olduğunu söylerler ki doğrudur. O imansızla bir gün ben bir araya
gelebilir miyim? diye sorsanız bazı insanlar olmaz, bu mümkün değil derler.
Ancak Allah herşeye kadirdir.
"Bir de bakmışsın
ki aranızda düşmanlık olan insan, senin sıcacık bir dostun oluvermiş."
Allah günahları
örtendir, Allah kullarını ahirette merhametle muamele
edendir. "Rahim" ile "Rahm" aynı
köktendir. Peygamberimizde buna dikkat çekmiştir. "Rahm"ı
kesen Rahmân'la olan ilişkisini kesmiştir. Yani Sıla-i Rahme'de
çok dikkat edeceğiz.
Allah (c.c) ana
rahminde kimsenin yardımı yokken bizim her türlü gıdamızı en güzel şekilde
veriyor. Bizi rahimde, rahmetiyle beslemiştir. Kıyamet gününde de Allah (c.c), mü'minlere dünyadaki rahmetinin 99 katıyla muamele
edecektir.[11]
8- Din konusunda
sizinle harbetmeyen ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara
iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı Allah size yasaklamaz. Şüphesiz
Allah adil olanları sever.
Bu ve diğer 9. ayet-i
kerimede Allah (c.c) müslüman bir devletin, diğer
devletlerle olan münasebetlerindeki Ölçüyü bildiriveriyor.
Sizinle harbetmeyen, sizi ülkenizden çıkarmayan (burada ülke içinde
kalan gayri müslimlere de nasıl davranılacağına
dikkat çekiliyor) insanlara karşı iyilik yapmanız, adaletle muamele etmenizi
Allah yasaklamaz. Allah adil insanları sever.[12]
9- Ancak
Allah, din konusunda sizinle harbedenleri, sizi
yurtlarınızdan çıkaranları ve sizin çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi
yasaklar. Kim onları dost edinirse onlar zalimlerin ta kendileridir.
"Dostluk" diye terceme ediyoruz "tevellev"
kelimesini veya "veli" kelimesini. Çünkü Kur'ân-i
Kerim'de bu kelime çokça kullanılmış. "Dost edinmeyiz" demek şu
anlama gelmez. Yani "gayr-i müslim bir komşunuz
var, onu dost edinmeyiniz" anlamında değil.
O insanla insani
münasebetlerinizi İslâmi çizgide yürüteceksiniz.
Hediyeleşirsiniz, çay ikram edersiniz, ikram ettiği çayı içersiniz, yemeğe
davet edersiniz, yemeğine gidersiniz. Yardım edersiniz, bu tür dostluk değil
yasaklanan.
Yasaklanan; dininizden
olmayan, dinimize düşmanlık yapan dinimizi yaşamayı engelleyen insanları onlara
güvenipte yönetime getirerek dostluk göstermeyiniz.
Cümlelerinde kastedilendir.
Hatta onlara iyilik
yapmanız ve onlara adil davranmanız yasak değil.
Kim de imansızları
kendisine dost edinecek olursa, yani yönetici, dost edinecek olursa, işte onlar
zalimlerin ta kendisidir diyor Allah (cc). Onlar niye
zalim? Kafirler zalimlerin ta kendileridir. Her kafir zalim kafirdir. Bir kere
kendisine zulmetmektedir. Cehennemde kendini yakacak odununu hazırlıyor. Onları
kendisine yönetici edinen de aynı şekilde zalimlerin arasına katılmış oluyor.[13]
10- Ey iman
edenler, iman eden kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihan edin.
Onların imanını en iyi Allah bilir. Eğer onları iman etmiş olarak bilirseniz
onları kafirlere geri göndermeyin. Mü'min kadınlar
kafir erkeklere helâl değildirler. Kafir erkeklerde mü'min
kadınlara helâl değildirler, Onların (kafir kocalarının) bunlara
harcadıklarını verin. Ücret (mehir) lerini verdiğiniz zaman onları nikahlamanız size günah
değildir. Kafir olmuş kadınların nikâhlarını tutmayın (ayrılın) ve onlara
verdiğiniz (mehri)i isteyin. Kafirlerde (mü'min kadınlara) verdikleri (mehri)
istesinler. İşte size Allah'ın hükmü budur. Aranızda hükmediyor. Allah herşeyi bilendir, hükmedendir.
11- Eğer
eşlerinizden birşey kafirlere kaçar siz de acısını
alırsanız, eşleri gidenlere mehirlerinin mislini
veriniz. Kendine iman ettiğiniz Allah'dan sakınınız.
Bu uzun ayet-i kerime
de Allah (c.c) devletler arası bir hukuk maddesine dikkatimizi çekiyor. Tefsir
derslerinde hep şunu söylemişimdir. Karşılabileceğiniz
bütün sosyal siyasal ve hukuki olayların Kur'ân-ı
Kerîm'den cevabı var.
Müslümanlar Mekke'den
Medine'ye hicret etmişler, sonra Hudeybiye antlaşması
yapılmış. Bu antlaşmadan sonra da Mekke'den Medine'ye hicret eden, yani kaçıp
gelenlerle ilgili hükümler var bu ayeti kerimede.
Kafir bir devletten müslüman bir devlete kaçıp gelen müslüman
bir kadın, evli de olsa bu kadın geriye iade edilmez.
"Efendim orada
maddi sorumlulukları vardı. Mesela kocasının ona karşı mihri
vardır, yaptığı masraflar vardır, bu da kadınlık görevini yerine
getirmediğinden Onun maddi tazminat davası açarsa ne olacak?"
Ona da cevabını vermiş
Kur'ân-ı Kerim. İslâm Devleti o kadının kocasına
karşı maddi yükümlülüğünü karşılar.
Peki Medine'ye hicret
eden erkeklerin de Mekke'de kalan hanımları var: Kadınları iman etmemiş. Ne
olacak? O zaman mütekabiliyet esasına göre hareket edilecektir. Yani
Mekke'deki alınabilecek mihirler veya paralar,
oradaki erkeklere verilmesi, Medine'dekilerden de verilecek olan paraların
Medine'de mahsup edilmesi şeklinde olacak.
Peki bu karşılıklı
esasa göre Medine'dekilerin zararı giderilemi-yorsa,
o zamanda devlet hazinesinden karşılanacağı bildirilmiştir. Yani îslâmi bir devlette mağduriyet söz konusu değildir. Kim
olursa olsun. Harb halinde gayri müslim
birinin hanımı müslüman olarak İslâm Devletine gelir
de kocası bundan mağdur olursa, İslâm Devleti bunun mağduriyetini gidermekle
memur olduğuna dair ayet-i kerime var. Burada asıl mesaj bu iman etmiş kadının
tekrar müşriklere iade edilmemesi esasıdır.[14]
12- Ey
Peygamber, Mümin kadınlar sana: Allah'a hiçbirşeyi
ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek,
elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyilikte sana isyan
etmemek üzere biat etmek için geldiklerinde onların biatini al ve onlar için
istiğfar et. Şüphesiz
Allah affedici,
merhamet edicidir.
Ey Peygamber! Mii'min kadınlar sana biat etmek için geldiklerinde ne
üzerine biat edeceklerini sana öğretiyorum. Şöyle; Allah'a ortak koşmayacakları
konusunda biat. Yani bir toplumun devlet başkanına biati şöyle. "Allah'a
ortak koşmayacağız, hırsızlık yapmayacağız, zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı
öldürmeyeceğiz, iftirada bulunmayacığız, iyilikte
sana isyan etmeyeceğiz." Yani verdiğin emirler eğer doğru ise isyan
etmeyeceğiz. Çok dikkat edin. Allah'a ortak koşmamayı anlıyoruz, hırsızlık
yapmamayı anlıyoruz, zina etmemeyi, anlıyoruz. Çocukları öldürmemeyi anlıyoruz.
"Hocam çocuğu öldüren mi? var. Doğduktan sonra çocuğu Öldüren yok ama
doğmadan çocuk öldürmeler var. Ana rahminden çocuk aldıranlar var, 4-5 aylık
olduğu halde çocuğu aldıranlar var. Bunlar da çocuk öldürmedir.
Rabbim, kıyamete kadar
gelecek insanların devletle olan münasebetlerini düzenleyen bir kelimeyi
söylüyor. "İyi olan emirlerinde sana karşı gelmeyecekleri konusunda"
biat al.
Yahu Peygamber kötü emir
verir mi? Peygamber kötü emir vermez. Ancak kıyamete kadar gelecek olan
yöneticilerin kulağım da çekmektedir, bu ayet. Aynı zamanda ümmeti uyarmadır.
Yönetim, yani devlet
yöneticileri, Allah'ın emrine ve yasağına zıt bir emir ve yasak verecek
olurlarsa buna uymayacaksınız. Müslüman bir devlet başkanı da Allah'ın emrine, Rasulünün sünnetine uygun emirler verecek olursa önada
karşı gelmeyeceksiniz. Sevgili Peygamberimiz- (S.A.V); "Allah'a isyan olan
yerde mahluka itaat olmaz." buyurmuştur.[15]
13- Ey iman
edenler, Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Kafirlerin
kabir ehlinden (onların dirilmesinden) ümit kestiği gibi onlarda ahiretten ümit kesmişler.
Ey iman edenler! Bir
kavmi kendinize dost veli edinmeyin, Allah onlara gazab
etmiştir. Onlar ahiretten ümitlerini kesmişler,
kabirdeki. insanların hayattan ümitlerinin kesildiği gibi. .
Allah'ın gazabına
uğramış toplum da genel de Kur'ân-i Kerim de yahudiler olarak ifade edilmiştir.[16]
Onları dost ve yönetici edinmeyiniz diyor Allah (c.c).[17]
[1] Müslim fezaili
sahabe 16, Buhari cihad
141, Ebu Davut Cihad 9H, Tirmizi tefsir Mümtehinc Müsnedi Ahmed 1/79
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/457.
[3] Müslim Fczaili
sahabe 161, Buharı cihat) 141, Ebıı davul cihad 9H Tirmizi tefsin mümtehine tefsiri amme 1/79
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/458-461.
[5] Bakara 109
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/461-462.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/462-463.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/463-466.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/466-469.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/469-470.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/470-471.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/471.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/472.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/473-474.
[15] Müslim Emarat
39, Ebu davut cihat 87,
Mesai bey'at 34
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/475-476.
[16] Baharatı, Ali imranl 12, A'raf 152
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/476.