MÜMTAHINE SÛRESİ 2

 


MÜMTAHINE SÛRESİ

 

Medine'de devrinde nazil olmuştur,. 13 ayettir. Hudeybiye Müsalehasından sonra, Mekke'den Medine'ye hicret edip gelen kadınların veya Medine'den Mekke'ye kaçıp giden veya irtidat edip giden kadınların durumlarım bildiriyor bize.

Mekke'nin fethi esnasında vede Mekke fethinden önce, Mekke'nin fethiyle ilgili Mekke'lilere bilgi veren ashabın arasından bir veya bir kaç kişinin ki, bunların başında Hatib b. Ebi Beltea (R.A) var. Çok iyi niyetlerle de olsa Mekke'liler lehine, Medine Devletinin aleyhine bir casusluk faaliyetine girmelerinden de bahsedilmektedir.[1]

Allah (c.c) bu sûrede, bu iki olay üzerine inen ayet-i kerimelerde; kıyamete kadar gelecek İslâm toplumlarının bir harb durumunda, casuslara yapacağı muamelede -iyi niyetlerle yapılmış casuslukların-farkli olacağını, ama her halükârda bu yapılan işin yanlış olduğunu, harbeden iki devletten birbirlerine kaçmalar, iltica etmeler durumunda, Özellikle evli eşler arasındaki hukuki durumu düzenlemeyle ilgili

ayetler indirmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de çokça üzerinde durulan bir konuyla başlıyor sûre.[2]

 

1- Ey iman edenler, Hakdan size geleni inkâr ettikleri halde kendi­lerine sevgi ilettiğiniz, benim ve sizin düşmanınız olanları dost edin­meyin. Onlar, Rabbiniz Allah'a iman etmeniz sebebiyle Peygamberi ve sizi (yurdunuzdan) çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda cihada ve rızamı aramak için çıkmışsanız ama, Onlara gizlice sevgi beslersiniz. Ben sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da bilirim. Sizden kim onu (düşmanı dost) edinirse doğru yoldan sapmış olur.

Ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanlarınızı kendinize dost edinmeyin. Allah düşmanlarıyla sizin düşmanlarınızı dost edinmeyin.

Siz onlara sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, sevgi besliyorsunuz. Onlar ise Hakk'tan size gelenleri inkâr ediyorlar.

Onlar, Cenabı Allah'ın size göndermiş olduğu ayet-i kerimeleri inkar ediyorlar. Sevgili Peygamberimizi inkar ediyorlar. Siz de tutuyorsunuz o kafirlere dostluk gösterisinde bulunuyorsunuz.

Onlar Allah Rasûlünü ve sizi memleketinizden çıkarıyorlar. Sebebi nedir? Suçunuz nedir? Rabbiniz olan Allah'a iman etmenizdir. Allah'a iman etmeniz sebebiyle sizi ve Allah'ın Rasûlünü ülkeden çıkarıyorlar. Bu insanlara siz sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, bağlılığınızı bildi­riyorsunuz.

Tefsir kitaplarında nüzul sebebi olarak, Hatib b. Ebi Beltea'nın Mekkeilere yazdığı mektup gösterilir. Sevgili Peygamberimiz Mekke'yi fethetmek için hazırlıklara girişir. Bu hazırlıklar yapılırken hiç bir kimseye Mekke'ye gideceğini bildirmez. Hatib b. Ebi Beltea bunun Mekke'yi fethetmek için olduğunu hisseder.

Derken Mekke'den efendimizden yardım istemeye gelen Sarre isimli bir kadına (ki bu kadın şarkıcılık yapıyordu. Hatta Peygam­berimizin aleyhine yazılmış şiirleri besteleyip okuyan bir kadın) bir deve yükü yiyecek (bir senelik yiyecek) veriyor. Kadın Mekke'ye geri dönerken, Hatib b. Ebi Beltea bu kadına bir mektup veriyor. Mekke'nin ileri gelenlerinden birilerine vermesini istiyor. .

Kadın Medine'den ayrılıyor, Allah (c.c) durumu peygamberimize bildiriyor. Peygamberimiz (S.A.V) de Hz. Ali'yi,.Zübeyri ve Mikdad-ı (R. A.) peşinden gönderiyor. Kadını bulmalarını ve üzerindeki mektubu alıp gelmelerini istiyor. Kadına yetişiyorlar, kadın mektubun olmadığını söylüyor. Bunun üzerine diyorlarki, "biz senin her tarafım arayacağız." Kadın çaresiz kalınca saçlarının arasına sakladığı mektubu Hz. Ali'ye veriyor ve onlar da mektubu Peygamberimize getiriyorlar. Mektubun Hatib tarafından yazıldığı anlaşılıyor.

Sevgili Peygamberimiz Hatib'i çağırıyor. Hatib'i seviyor peygambe­rimiz. Çünkü O ilk müslüman olanlardan, ilk hicret edenlerden ve Bedir Harbine katılanlardan. Zor günde Allah Rasulünün yanında olmuş bir insan. Peygamberimiz kendisini dinliyor. Diyor ki, "Ya Rasülellah! Mekke'de benim yakınlarım var. Biz Mekke'nin yerlisi değiliz. Benim insanlarımı himaye ederler diye bu mektubu yazdım. Ama hata ettim." Sevgili Peygamberimiz de kendisini affediyor.[3]

Mecellede bir kaide vardır. "El-Umuru bi Mekasıdma". "Bir işte kasıt ne ise hüküm ona göredir." Yani suçlunun psikolojik durumunu İslâm Hukuku hep nazarı itibare almıştır.

Ancak Allah (c.c) onun şahsında kıyamete kadar gelecek olan mü'-minlere hitab ediyor, "Size indirileni inkar eden, Allah Rasûlünü Mekke'den çıkaran, sizi de çıkaran insanları siz kendinize dost edini­yorsunuz. Onlara sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Sakın ha Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyiniz."

Benim yolumda cihad için çıkıyorsunuz ve benim rızamı istemek için çıkıyorsunuz ama onlara karşı da içinizde bir sevgi gizliyorsunuz olmaz böylesi şey.!

Hem Allah (c.c)'ı seveceksiniz, O'nun rızası için gayret gösterecek­siniz, hem de Allah düşmanlarına karşı bir sevgi besliyeceksiniz. Bu karanlık ile aydınlığı aynı odanın içerisinde tutma gibi bir şeydir. Bu kir ile temizliği nur ile pisliği aynı yerden akıtma gibi bir şeydir. Aynı çeş­meden hem nuru hem de kiri akıtamazsınız. Akıtırsınız ama nuru da kirletirsiniz. Bu bembeyaz sütün içerisine simsiyah bir boya katmak gibidir. Olmaz öyle şey.!

Eğer o insanlara gerçekten sevgi besliyorsanız o zaman Allah'a olan imanınızda eksilme veya yok olma meydana gelir. İkisi bir araya gelmez. Siz kendinizi kandırırsınız. Gönlünüze kelime-i şehadet girmişse, Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yok demişseniz orada bir başka yöneten insan kabul etmeniz mümkün değildir.

Siz içinizde o kafirlere karşı sevgi beslersiniz. Ama ben açıkladığı­nız da, gizlediğinizi de bilirim diyor Rabbim. Sizden kim bunu yapacak olursa yolunu sapıtmış olur diyor Allah fc.c).

Yani Allah'a imanın yanında, Allah yolunda cihadın yanında, Allah'ın rızasını arıyor olmanın yanında kafirlerinde rızasını kazanmak için ga\ ret gösterenler doğru yoldan saparlar.

Okullarda Öğretim yaparken bize açılar öğretildiğinde şöyle denil­mişti. "İki çizgi birbirinden bir derece bir açı ile açılmaya başladığında gittikçe çizgilerin birbirinden uzaklaştığını görürsünüz." Yani başlan­gıçta bu sapma pek görülmeyebilir. Ancak o çizginin devamı ileri de di­ğerini göremez hale gelebilir.

Bazı sapmalarda insan kendinin sapmadığını zannedebilir. Canım ben her namazımı kılıyorum hem cihadımı yapıyorum, geceleri hem te-heccüde kalkıyorum, gündüzleri oruç tutuyorum ama imansızların başı filan adamlada sohbetlerimiz çok iyi gidiyor. O beni seviyor ben onu seviyorum O seni sevmez, sen onu sevmezsin. Sevgi ayrı, bir insanın diğer in­sanla insanı münasebetlerini İslâm'ı çizgide yürütmeleri ayrıdır. Konuşmakla sevmek ayrı şeylerdir. Karşılıklı münakaşalar, sohbetler yaparsınız. İslam'ı anlatmak için İslâmî kurallar içerisinde insani ilişki­lerinizi devam ettirirsiniz.

Rabbim diyorki, kafirler sizi sevmezler.[4]

 

2- Eğer onlar sizi yakalarlarsa sizin düşmanınız olurlar ve size el­lerini ve dillerini kötülük için uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler.

Eğer onlar sizi bir yakalayacak olurlarsa, ellerine güç geçecek olursa, onlar sizin için amansız düşman olurlar, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar.

Elleriyle, dilleriyle size kötülük yaparlar. Sizin kafir olmanızı ister­ler.

Şu anda yaşamakta olan bazı insanlar gözümüzün önüne geliverir­ler. Adam kafirliğini aleni olarak söylüyor. Bununla yetinmiyor, müslü-man insanların kafir olması için gayret gösteriyor. Eğer bunların eline imkan geçecek olursa sizi yakalayacak olurlarsa elleri ve dilleriyle size kötülük yapmak isterler. Niçin? İçlerinden size karşı duydukları haset nedeniyle diyor Rabbim. size kötülük yapmak isterler. Niçin? İçlerinden size karşı duydukları haset nedeniyle diyor Rabbim.[5]

Bu güne kadar izah edemediğim bir sorumun bir cevabıdır. Kendileri sizin de kafir olmanızı isterler, size olan hasetlerinden dolayı, diyor Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerim'in de. Nisa suresi ayet 89'da "Sizinde onlar gibi olmanız için kafir olmanızı isterler" buyruluyor. Şu soru hatıra gelebilir? Peki bu insanlar yaptıkları işin kötü oldu­ğunu bilirler, iç dünyalarında rahatsızlık var. Peki dönüverseler ne olur? Yani îslâmi çizgiye dönseler ne olur?

Bas.ın-yayın organlarına bazen de ikinci derecedeki haberlerine dik­kat edin. Türkiye'de bir kısım insanlar alınlarını terletmeden çok lüks hayat yaşarlar. Bunlar birileri tarafından çeşitli vesilelerle desteklenir­ler. Küfrün ayakta durması için Özel destek kuruluşları vardır. Bu tür hizmette bulunan yükselmiş, siyrilmiş insanların sıkıntısının olmadığını görüyorsunuz.

Bunlar devletten maaş almıyor. Ama devletten bol krediler alan filan gazete o adama bir. makalesi için çok yüklü bir meblağ ödeyiveriyor. Yani bir yerden dolaylı destekler sağlanıyor. Bir insanın nefsinin istediklerini bırakması kolay değil. Bu sebeble bu insanlara verilenlerden daha üstün şeyler olduğunu söylemeliyiz. Yani cennet anlatılmalıdır.[6]

 

3- Yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermez. Kıyamet günü (Allah) aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görür.

Kıyamet gününde mallanın? ve evlatlarınız size hiçbir fayda verme­yecektir. Yakınlıklarınız. size hiçbir fayda vermeye­cektir.

Ancak Allah'a teslim olmuş bir kalp, insana fayda verir diyor Rabbim. Selim bir kalp. Allah'a şirk koşmamış, şirkten arınmış, temiz­lenmiş bir kalp, insana fayda verir.

Allah sizin aranızı ayırır. "Baba oğuldan, oğul babadan, karı koca­dan, kardeş kardeşten ayrılıp gidecektir." diyor Rabbim. Eğer bu dün­yada haramlar paylaşılarak yaşanmışsa, bu vücutlar haramlarla doldu-rulmuşsa, Allah'a isyanla büyütülmüşse çocuklar, en sevdikleriniz, sizden o gün firar edeceklerdir.

"Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir." "Nerede olursanız olun O Allah sizinle beraberdir." Bu ayet-i kerimeyi gözünüzün önünden hiç ayırmayın. Bu sebeble her yaptığınız hareketin Rabbimiz tarafından görüldüğünü, ağzımızdan çıkan.her kelimenin Rabbimiz tarafından işitildiğini, gönlümüzden geçen her düşüncenin Rabbimiz tarafından bilindiğini çok iyi hatırımızda tutmalıyız.[7]

 

4- İbrahim de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bîr ör­nek vardır. Hani onlar kendi kavimlerine: "Biz sizden ve sizin Allah'dan başka taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ediyoruz. Bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve nefret başladı. Ancak İbrahim'in babasına: "Elbette senin için istiğfar edeceğim, Allah'dan gelecek hiçbir şeye gücüm yetmez." demesi müstesna. Rabbimiz biz sana güvendik, sana yöneldik ve dönüş sanadır.

Allah (c.c) yukarıdaki ayetlerde kafirleri dost edinmeyin diyor ve bu konuda bir Örnek veriyor.

"İbrahim (A.S) ve İbrahim'e iman edenler sizin Örneğinizdir." Sahabeye uymanın Kur'ân'dan delilini arayanlar Kur'ân okusunlar. Burada İbrahim (A.S.)'m ashabına uymamız istenmektedir. Bu ayetin benzerini sevgili Peygamberimiz için görmüştük. "Allah'ın Rasûlünde sizin için güzel örnekler vardır." buyrulmuştu.

Onlar kendi toplumlarına şöyle demişlerdi: Biz sizden ve sizin tap­tıklarınızdan, Allah'ın dışında sizin taptıklarınızdan uzağız." Sadece "Sizin taptığınız bu putlardan beriyiz" demiyorlar. "Sizden ve sizin bu taptığınız putlardan beriyiz." diyorlar.

Yani bir hastanın yanına varırken nasıl ki, doktor kendisini karanti­naya alıyor, yani tıbbi tedbirlerini alıyor. Mü'min de imansızın yanına varırken aynı hassasiyeti göstermelidir.

Son günlerde AİDS teröristlerinden bahsediliyor. Onlar ellerine AİDS şırıngalarını alıp gazinolarda, sinemalarda, tiyatrolarda çeşitli yerlerde insanlara bunu enjekte ediyorlarmış. Korkunç birşey bu. Ancak şunu söylemeliyim ki; AİDS mikrobu aşılanan bir insan en kötü ihtimalle eceli gelir ve ölür yinede yapılmaması gerekir.

Ama imansızlık enjekte edilen insan, AİDS enjekte edilen insandan daha kötü durumdadır. Çünkü AiDS'ten ölen insan imanla ölecek olursa bu dünyadaki acısı biter. Fakat imansız gidecek olursa, Allah korusun sonu gelmez senelerde acı duyar, yanar. Onun için İsîâmi bir devlet bir tek ferdinin imansız gitmemesi için çırpmır.

Müslümanların, şimdiki sistemlerin "AiDS'e bulaşmayın" diye gös­terdiği hassasiyetten çok daha fazla "imansızlık hastalığına bulaşma­sın" diye Ön tedbirlerini alması gerekir.

İşte İbrahim (A.S) böylesine imansız bir topluma peygamber olarak gönderiliyor O ve O'na iman edenler; biz sizden ve sizin taptıklarınızdan uzağız diyorlar. Ama "sizden" kelimesini öne alıyorlar. Önemine binaen.

Günümüzde "biz sizin taptıklarınızdan uzağız" diyoruz da, "sizden uzağız" demiyoruz. Aaa!, O abım çok saygıdeğer bir ataisttir, iyi bir koministtir. Veya çok saygı değer bir sosyalisttir gibi, adamın bulun­duğu makamı biraz da yüceltircesine saygı bildirici kelimeler kullanıyorlar. .

Yüreğimizin ta içerisinde ahiret inancı taşırken, imansızlık alameti görülen insanları gördüğümüzde, önce bizim yüreğimizi alev almalıdır. "Bu can böyle giderse cehennemde yanar, yanmaması için benim gay­ret göstermem gerekiyor." diyeceğiz. Rabbim zaten bunu söylüyor. "Onlara söyleyin" diyor. Onlara İbrahim gibi davranın, onlara yanlışla­rını anlatın diyor. Burada "uzağız" derken: alaka kurmuyoruz anlamında değil. Sizin pisliklerinizden biz uzağız, ama sizi bu pisliklerden kurtarmak için de sizinle beraber olacağız diyoruz. Yani sizi temizleyeceğiz, sizin pisliklerinizden sizi arındıracağız.

Biz sizi kabul etmiyoruz, sisteminizi kabul etmiyoruz, otoritenizi kabul etmiyoruz, söylediklerinizi kabul etmiyoruz. Sizi inkar ediyoruz. Onlar da "biz de sizi inkar ediyoruz" diyorlar. Öyleyse kini doğru söy­lüyor? Kafiri de bizi de yaratan Allah, haklıyı-haksızı O belirleyecektir. Ona göre de biz doğru söylüyoruz.

Sizinle bizim aramızda bir düşmanlık başlamış ve de kin belirmiştir ebediyyen. "Ancak bir tek Allah'a iman edinceye kadar aramızda bir düşmanlık bir buğuz çıkmıştır" diyor İbrahim (A.S) ve O'na iman eden ashabı.

İbrahim (A.S)'ın babasına karşı bir istiğfarı vardır; "Ya rabbi babamı affet" demiştir. Niye demiştir? Çünkü babasına söz vermiştir. "Ben senin için Allah'tan istiğfar dileyeceğim" Tevbe suresinde Allah (c.c) buna açıklık getiriyor ve sevgili Peygamberimiz'e de bu konuda yasak koyuyor. "Müşriklere istiğfar etme." Müşrik olarak ölenlere Peygamberin istiğfarının faydası yok. İbrahim (A.S) babası için istiğfar etmiştir. Ama sonradan Allah (c.c) İbrahim (A.S)'a da bunu yasakla­mıştır.

Bu ayet bize şu yönüyle de delildir. Bazıları imansızlığı yapar yapar, sıkışınca "benim de babam hocaydı, hacıydı veya bize hacılar, hocalar sülalesi derler" diye söylerler. Allah (c.c) Peygamber babası olmanın insana faydası olmadığını söylüyor.

İbrahim (A.S) gibi Kur'ân'ın ifadesiyle "Haliîullah" olan bir Allah dostunun babasına yaptığı istiğfarın faydası olmadığını biliyoruz.

Yani herkes kendisi iman etmek mecburiyetindedir. Onun için bizim imanımızın, iman etmeyen çocuklarımıza veya babamıza, anamıza fay­dası yoktur. İbrahim (A.S) bu konu da bizim Öğrneğimizdir.

İbrahim (A.S) babasına; "Allah katında benim sana hiç bir şekilde gücüm yetmez, hiçbir şeye sahip değilim ben." Yani senin cennetlik olman konusunda benim yapacak hiçbir şeyim yok diyor. Biz de günümüz insanına aynı şeyi söyliyeceğiz. "Yarabbi biz sana güvendik, sana sığındık ve dönüşte sanadır Ya Rabbi" diyor İbrahim (A.S). Aynı duaya biz de katılıyoruz.

Ya Rabbi sana tevekkül ediyoruz, sana sığmıyoruz, dönüş yerimiz de sanadır.[8]

 

5- Rabbimiz bizi kafirlerin fitnesi kılma. Bizi affet Şüphesiz sen herşeye galipsin ve herşeye hakimsin.

Rabbimiz bu dünya sahasında yol alırken bizim kendisine nasıl dua edeceğimizi dahi öğretmiştir. Evlere girerken kapı çalmanın nasıl ola­cağını, eve girince ailenin kendi içerisinde çocuklar anne babanın yatak odasına girerken kapıyı nasıl çalacağının teferruatına kadar bizim karşı karşıya olduğumuz olayların açıklamasını yapan Kur'ân-ı Kerim, bizim Rabbimize nasıl dua edeceğimizi de öğretiyor. Kendi rahmet kapısının nasıl çalınacağını da Öğretiyor. Bura da şöyle bir dua öğretiyor bize.

"Ey bizim Rabbimiz, bizim yaratıcımız, bizi büyüten, bize can veren, kan veren, bizi tabiat içerisinde, tabiatın kanunlarıyla besleyen, koruyan, büyüten, Kur'ânıyla terbiye eden Rabbimiz. Kafirler için bizi bir fitne yapma.

Bu ne demek? Anlamı şu. "Ya Rabbi! bize İslâm'ı, Kur'ân'a ve sün­nete göre yaşama gücü ver. Eğer biz Kur'ân'a ve sünnete uygun yaşa- . mazsak, cahil insanlardan öğrendiğimiz abuk sabuk şeyleri din diye in­sanlara gösterirsek, müslüman olmak isteyen kafirler dahi bizim hali­mize bakar da "böyle bir dine niye gireyim" der. O kafirin müslüman olmasına ben engel olurum. Beni bir kafirin müslüman olmasına engel kılma ya rabbi!" diye dua ediyoruz.

Son zamanlarda müslüman olan bazı insanlarımız çok güzel ifade etmişlerdir. Demişlerdir ki; çok şükür ben Kur'ân okuyarak müslüman oldum. Yoksa müslümanları görseydim belki müslüman olmazdım. Yani şuanda yaşamakta olan müslümanları görmüş olsaydım belki müslüman olmayabilirdim diyorlar.

Burada Allah (c.c) bizim hassas olmamız gereken bir konuya dikkatimizi çekiyor. İnsanlar daha ziyade gördüklerine inanırlar duyduklarına değil. Duyma görmenin gerisinde geliyor. Hepimiz gördüklerimizden daha fazla etkileniriz. "Sana mı inanayım, gördüklerime mi inanayım?" diyorsunuz.

İşte Allah (c.c) burada bize bir dua Öğretiyor. Rabbimiz bizi kafirlere fitne kılma. Yani bize bakarak gavurların müslüman olmasını engelleme. Burada iki türlü güzel mana var.

1. Ya Rabbi bizim hayatımızı düzelt. Bizim hayatımızın düzelmesi için bize yardım et. Bu duayı öğretmekle bize mesajını da veriyor. Hayatınızı düzeltin, kafirlerin müslüman olmasına engel olacak yaşantıları bırakınız. Kur'ân'a ve sünnete göre yaşayınız. Bu başarıya ulaşmak için bizde rafabimize yöneliyoruz ve diyoruz ki; Ya Rabbi bize yardım et. Kuı'ân'ını anlamayı ve yaşamayı bize nasib et.

2. Ya rabbi bizi kafirlerin müslüman olmasına engel kılma. Bizim yaşantımıza bakarak müslüman olmamazlık yapmasınlar derken, şöyle bir temenniyi de dile getiriyoruz; Bunları Kur'ân'ınla karşı karşıya getir Ya.Rabbi.

3. Bir de Ya Rabbi! Bizi kafirler karşısında mağlub etme. Eğer mü1-minler mağlub olursa kafirler şöyle bir kanate varırlar. Eğer müsliimanlar haklı olsalardı onlar başarılı olurlardı. Müslümanlar haksız ki kaybediyorlar; Hrıstiyanlar veya yahudiler haklı ki onlar kazanıyorlar. Bunu dedirtme Ya Rabbi diye dua etmiş oluyoruz bu ayet-i kerimeyle.

Burası da çok önemli. Günümüz de bir kısım insanlarımızın niyetleri iyi fakat bakış açılarında bir yamulma var. O kendisi yamultmamış, birileri gelmiş onun bakış açısını yamultmuş. Bu insanlar şöyle bir şey söylüyorlar. "Hocam nerede bir kan, barut, gözyaşı akıyorsa orası İslâm dünyasıdır. Buyur Çeçenistan, Filistin, Bosna... Yani kan, göz­yaşı ve barut birarada İslâm Dünyasında var. Yani acaba bizde bir sa­katlık mı var?" diyor.

Soruyu aynen kendisine şöyle iade etsek." Acaba bu insanlar kendileri birbirleriyle mi çarpışıyorlar? Yani Çeçenistan'da çeçenler birbirleriyle mi çarpışıyorlar? Bosna da müslümanlar birbirleriyle mi vuruşuyorlar? Filistinde ha keza. Hayır!!

O adil gördükleri, değerli kabul ettikleri, bir zamanlar en büyük fi­lan... diye iki kutuba ayırıpta ikisini-de ilahlaştırdıklan adamlar şunu görüyorlar. Dünyayı sömürmelerine engel yalnız müslümanlar var. Onun dışındakiler! biz rahatlıkla sömürüyoruz. Huzursuzluk çıkaran yalnız bunlar deyip müslümanlari öldürmeye yöneliyorlar. Yok etmeye yöneliyorlar.

Birde kargaşa yalnız buralarda değil. İngiltere de yıllardan beri sü­ren bir savaş var. Binlerce insan ölmüştür. Güney Amerika devletlerinin tamamında iç kargaşa vardır. Türkiye'de Öldürülen insan sayısı ka­dar devamlı ve düzenli öldürme devam ediyor. Ancak bizi ilgilendirme­diği için ajanslar bu haberleri fazla geçmiyorlar. Geçmiyecekler çünkü; Bizim kara yüzümüzü göstermeyin ak yüzümüzü gösterin diyorlar.

Kötü şeyler insana örnek olmaz. Şu anda bizim hoşa gitmeyen taraflarımız bizim kendi irademiz ve isteğimizle değil. Birileri İslâm'ın adil, güzel, sevecen yüzünü karartmak için 200 seneden beri mücadele vermiş ve epey de mesafe almış. Allah'a hamdolsun ki; insanlarımız "yanlışın neresinden dönülürse kar odur" demişler ve yanlıştan dönmek için harekete de geçmişlerdir.

Ey bizim rabbimiz! Bizi affet, rahmetin ve gufranınla günahlarımızın üzerini örtüver ya rabbi. Sen her şeye hükmedensin, hükmünde hikmet sahibi olansın ve azizsin, en güçlü sensin, izzet sana ait, sana kimse galip gelemez.[9]

 

6- Yemin olsunki onlarda sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz kendi aleyhinedir. Şüphesiz Allah, herşeyden zengin ve hamde layıktır.

Onlar da sizin için muhakkak örnekler vardır. Onlardan maksat 4. ayet-i kerimesinde "İbrahim (A.S) ve İbrahim (A.S)'a iman eden as­habı kastedilenlerdir. Bunlar Allah'a ve ahirete iman edenler için ör­nektir. Eğer ahirete iman ediyorsanız ki ediyorsunuz, Allah'ı arıyor ve O'nun rızasını istiyorsanız, O'nun huzuruna varacağına iman ediyorsa­nız; Örnek olarak, Önder olarak peygamberleri seçeceksiniz.

Sanki Rabbim onların affedildiğini bildirmiştir. Onların yanında olmak istiyorsak onların içinden gitmeye dikkat edeceğiz. Kim de Allah'ın dininden yüz çevirecek olursa, şüphesiz Allah! i

Onların ibadetine de imanına da ihtiyacı yoktur. Allah zaten kendisi 4 övülmüştür.[10]

 

7- Umulurki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız arasında bir sevgi kılar. Allah herşeye gücü yetendir, Allah afvedendir, .merhamet edendir.

Ata sözü haline gelmiş ayetlerdir bunlar. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) kadınların dövülmemesi gerektiğini bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: "Akşamleyin yüzüne bakacağınıza gündüzden vurmayınız," Vurduğunuz yere bakacaksınız.

Rabbim de buyuruyor ki; umulurki o aramızda düşmanlık olan insan­lar varya onlarla sizin aranızda Allah (c.c) sevgiyi yaratıverir, sevgi bırakıverir. Dün düşman olduğunuzla bu gün dost oluverirsiniz. Kelimelerinize çok dikkat edeceksiniz.

İmansız ve ahlaksız gördüğünüz bir ihsan için, Bu imansızlığından ve ahlaksızlığından vazgeçmesi için çok gayret sarfedeceksiniz. Fakat bu arada ağzınızdan çıkan kelimelere de çok dikkat edeceksiniz. İleri de o senin can arkadaşın olabilir, din kardeşin olabilir. O zaman o kötü kelimeleri hatırlar. Onun için ağzınızdan kötü kelime çıkmasın.

Sevgili peygamberimizin (S.A.V) en azılı düşmanlarından Ebu Cehil'in, şahsiyetini rencide eden. bir kelime efendimizin ağzından çık­mamıştır. Küfrüne yönelik kelimeler çıkmıştır. Bir gün küfrü ondan gidi-verince, küfrü için söylenmiş kelimeler de gidiverir.

Allah herşeye gücü yetendir. Neden bu cümle bu ayetin sonuna gelmiş? Allah'ın Esmau'l-Hüsnasından "Kadîr" kelimesi burada geliyor. İnsanlar en güçlü taraflarının kinleri olduğunu söylerler ki doğrudur. O imansızla bir gün ben bir araya gelebilir miyim? diye sorsanız bazı insanlar olmaz, bu mümkün değil derler. Ancak Allah herşeye kadirdir.

"Bir de bakmışsın ki aranızda düşmanlık olan insan, senin sıcacık bir dostun oluvermiş."

Allah günahları örtendir, Allah kullarını ahirette merhametle mu­amele edendir. "Rahim" ile "Rahm" aynı köktendir. Peygamberimizde buna dikkat çekmiştir. "Rahm"ı kesen Rahmân'la olan ilişkisini kes­miştir. Yani Sıla-i Rahme'de çok dikkat edeceğiz.

Allah (c.c) ana rahminde kimsenin yardımı yokken bizim her türlü gıdamızı en güzel şekilde veriyor. Bizi rahimde, rahmetiyle beslemiştir. Kıyamet gününde de Allah (c.c), mü'minlere dünyadaki rahmetinin 99 katıyla muamele edecektir.[11]

 

8- Din konusunda sizinle harbetmeyen ve sizi yurtlarınızdan çı­karmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı Allah size yasaklamaz. Şüphesiz Allah adil olanları sever.

Bu ve diğer 9. ayet-i kerimede Allah (c.c) müslüman bir devletin, diğer devletlerle olan münasebetlerindeki Ölçüyü bildiriveriyor.

Sizinle harbetmeyen, sizi ülkenizden çıkarmayan (burada ülke içinde kalan gayri müslimlere de nasıl davranılacağına dikkat çekiliyor) insanlara karşı iyilik yapmanız, adaletle muamele etmenizi Allah yasaklamaz. Allah adil insanları sever.[12]

 

9- Ancak Allah, din konusunda sizinle harbedenleri, sizi yurtları­nızdan çıkaranları ve sizin çıkarılmanıza yardım edenleri dost edin­menizi yasaklar. Kim onları dost edinirse onlar zalimlerin ta kendile­ridir.

"Dostluk" diye terceme ediyoruz "tevellev" kelimesini veya "veli" kelimesini. Çünkü Kur'ân-i Kerim'de bu kelime çokça kullanılmış. "Dost edinmeyiz" demek şu anlama gelmez. Yani "gayr-i müslim bir komşunuz var, onu dost edinmeyiniz" anlamında değil.

O insanla insani münasebetlerinizi İslâmi çizgide yürüteceksiniz. Hediyeleşirsiniz, çay ikram edersiniz, ikram ettiği çayı içersiniz, ye­meğe davet edersiniz, yemeğine gidersiniz. Yardım edersiniz, bu tür dostluk değil yasaklanan.

Yasaklanan; dininizden olmayan, dinimize düşmanlık yapan dinimizi yaşamayı engelleyen insanları onlara güvenipte yönetime getirerek dostluk göstermeyiniz. Cümlelerinde kastedilendir.

Hatta onlara iyilik yapmanız ve onlara adil davranmanız yasak değil.

Kim de imansızları kendisine dost edinecek olursa, yani yönetici, dost edinecek olursa, işte onlar zalimlerin ta kendisidir diyor Allah (cc). Onlar niye zalim? Kafirler zalimlerin ta kendileridir. Her kafir za­lim kafirdir. Bir kere kendisine zulmetmektedir. Cehennemde kendini yakacak odununu hazırlıyor. Onları kendisine yönetici edinen de aynı şekilde zalimlerin arasına katılmış oluyor.[13]

 

10- Ey iman edenler, iman eden kadınlar hicret ederek size gelir­lerse onları imtihan edin. Onların imanını en iyi Allah bilir. Eğer on­ları iman etmiş olarak bilirseniz onları kafirlere geri göndermeyin. Mü'min kadınlar kafir erkeklere helâl değildirler. Kafir erkeklerde mü'min kadınlara helâl değildirler, Onların (kafir kocalarının) bun­lara harcadıklarını verin. Ücret (mehir) lerini verdiğiniz zaman onları nikahlamanız size günah değildir. Kafir olmuş kadınların nikâhlarını tutmayın (ayrılın) ve onlara verdiğiniz (mehri)i isteyin. Kafirlerde (mü'min kadınlara) verdikleri (mehri) istesinler. İşte size Allah'ın hükmü budur. Aranızda hükmediyor. Allah herşeyi bilendir, hükmedendir.

11- Eğer eşlerinizden birşey kafirlere kaçar siz de acısını alırsanız, eşleri gidenlere mehirlerinin mislini veriniz. Kendine iman ettiğiniz Allah'dan sakınınız.

Bu uzun ayet-i kerime de Allah (c.c) devletler arası bir hukuk mad­desine dikkatimizi çekiyor. Tefsir derslerinde hep şunu söylemişimdir. Karşılabileceğiniz bütün sosyal siyasal ve hukuki olayların Kur'ân-ı Kerîm'den cevabı var.

Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret etmişler, sonra Hudeybiye antlaşması yapılmış. Bu antlaşmadan sonra da Mekke'den Medine'ye hicret eden, yani kaçıp gelenlerle ilgili hükümler var bu ayeti kerimede.

Kafir bir devletten müslüman bir devlete kaçıp gelen müslüman bir kadın, evli de olsa bu kadın geriye iade edilmez.

"Efendim orada maddi sorumlulukları vardı. Mesela kocasının ona karşı mihri vardır, yaptığı masraflar vardır, bu da kadınlık görevini ye­rine getirmediğinden Onun maddi tazminat davası açarsa ne olacak?"

Ona da cevabını vermiş Kur'ân-ı Kerim. İslâm Devleti o kadının ko­casına karşı maddi yükümlülüğünü karşılar.

Peki Medine'ye hicret eden erkeklerin de Mekke'de kalan hanımları var: Kadınları iman etmemiş. Ne olacak? O zaman mütekabiliyet esa­sına göre hareket edilecektir. Yani Mekke'deki alınabilecek mihirler veya paralar, oradaki erkeklere verilmesi, Medine'dekilerden de verilecek olan paraların Medine'de mahsup edilmesi şeklinde olacak.

Peki bu karşılıklı esasa göre Medine'dekilerin zararı giderilemi-yorsa, o zamanda devlet hazinesinden karşılanacağı bildirilmiştir. Yani îslâmi bir devlette mağduriyet söz konusu değildir. Kim olursa olsun. Harb halinde gayri müslim birinin hanımı müslüman olarak İslâm Devletine gelir de kocası bundan mağdur olursa, İslâm Devleti bunun mağduriyetini gidermekle memur olduğuna dair ayet-i kerime var. Burada asıl mesaj bu iman etmiş kadının tekrar müşriklere iade edilmemesi esasıdır.[14]

 

12- Ey Peygamber, Mümin kadınlar sana: Allah'a hiçbirşeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyilikte sana isyan etmemek üzere biat etmek için geldiklerinde onların biatini al ve onlar için istiğfar et. Şüphesiz

Allah affedici, merhamet edicidir.

Ey Peygamber! Mii'min kadınlar sana biat etmek için geldiklerinde ne üzerine biat edeceklerini sana öğretiyorum. Şöyle; Allah'a ortak koşmayacakları konusunda biat. Yani bir toplumun devlet başkanına biati şöyle. "Allah'a ortak koşmayacağız, hırsızlık yapmayacağız, zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı öldürmeyeceğiz, iftirada bulunmayacığız, iyilikte sana isyan etmeyeceğiz." Yani verdiğin emirler eğer doğru ise isyan etmeyeceğiz. Çok dikkat edin. Allah'a ortak koşmamayı anlıyo­ruz, hırsızlık yapmamayı anlıyoruz, zina etmemeyi, anlıyoruz. Çocukları öldürmemeyi anlıyoruz. "Hocam çocuğu öldüren mi? var. Doğduktan sonra çocuğu Öldüren yok ama doğmadan çocuk öldürmeler var. Ana rahminden çocuk aldıranlar var, 4-5 aylık olduğu halde çocuğu aldıranlar var. Bunlar da çocuk öldürmedir.

Rabbim, kıyamete kadar gelecek insanların devletle olan münase­betlerini düzenleyen bir kelimeyi söylüyor. "İyi olan emirlerinde sana karşı gelmeyecekleri konusunda" biat al.

Yahu Peygamber kötü emir verir mi? Peygamber kötü emir vermez. Ancak kıyamete kadar gelecek olan yöneticilerin kulağım da çekmek­tedir, bu ayet. Aynı zamanda ümmeti uyarmadır.

Yönetim, yani devlet yöneticileri, Allah'ın emrine ve yasağına zıt bir emir ve yasak verecek olurlarsa buna uymayacaksınız. Müslüman bir devlet başkanı da Allah'ın emrine, Rasulünün sünnetine uygun emirler verecek olursa önada karşı gelmeyeceksiniz. Sevgili Peygamberimiz- (S.A.V); "Allah'a isyan olan yerde mahluka itaat olmaz." buyurmuştur.[15]

 

13- Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Kafirlerin kabir ehlinden (onların dirilmesinden) ümit kestiği gibi onlarda ahiretten ümit kesmişler.

Ey iman edenler! Bir kavmi kendinize dost veli edinmeyin, Allah onlara gazab etmiştir. Onlar ahiretten ümitlerini kesmişler, kabirdeki. insanların hayattan ümitlerinin kesildiği gibi. .

Allah'ın gazabına uğramış toplum da genel de Kur'ân-i Kerim de yahudiler olarak ifade edilmiştir.[16] Onları dost ve yönetici edinmeyiniz diyor Allah (c.c).[17]



[1] Müslim fezaili sahabe 16, Buhari cihad 141, Ebu Davut Cihad 9H, Tirmizi tefsir Mümtehinc Müsnedi Ahmed 1/79

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/457.

[3] Müslim Fczaili sahabe 161, Buharı cihat) 141, Ebıı davul cihad 9H Tirmizi tefsin mümtehine tefsiri amme 1/79

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/458-461.

[5] Bakara 109

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/461-462.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/462-463.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/463-466.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/466-469.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/469-470.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/470-471.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/471.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/472.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/473-474.

[15] Müslim Emarat 39, Ebu davut cihat 87, Mesai bey'at 34

    Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/475-476.

[16] Baharatı, Ali imranl 12, A'raf 152

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/476.