SAF SURESİ 2

Surenin Fazileti 2

 


SAF SURESİ

 

Saf suresi Medine'de nazil olmuştur ve on dört âyettir.

Bu sure-i celile, göklerde ve yerde bulunan herşeyin Allah tealayı tenzih ve tesbit ettiğini beyan ederek başlıyor. Müminlerin, yapmadıkları şeyleri söyle­memeleri, böyle davrandıkları takdirde Allahın büyük gazabına uğrayacakları haber veriliyor.

Allah teulunm, kendi yolunda, birbirlerine kenetlenmiş binalar gibi saf sağlayarak çarpışanları sevdiği beyan ediliyor.

Hz. Musa'nın, kavmine, kend.'sine niçin eziyet ettiklerini sorduğu, Hz. İsa'nın da, kendisinden sonra "Alımcı" isminde Peygamberin, yani Hz. Muham-med (s.a.v.)in geleceğini haber verdiğini bildiriyor.

İslama karşı çıkanların, îslamın nurunu ağızlarıyla söndürmek istedikleri, fakat kâfirler istemese de Allahın, nurunu tamamlayacağı beyan ediliyor.

İnsanı can yakıcı cehennem ateşinden kurtaracak olan ticaretin, Allaha ve peygamberine iman edip mal ve can ile Allah yolunda cihad etmek olduğu ha­ber veriliyor.

Sure-i celile, Hz. İsa'nın, havarilerine, "Allah yolunda benim yardımcıla­rım kimlerdir?" diye sorduğunda onların, "Allahın dininin yardımcıları biziz." dedikleri gibi müminlerin de Allahın dininin yardımcıları olmasını emreden âyet-i kerime ile sona eriyor.[1]

Surenin Fazileti

 

Abdullah b. Selam eliyor ki:

"Biz, Resulullahin sahabilerinden bir topluluk oturduk kendi aramızda konuşuyor ve şöyle diyorduk: "Keşke bizler, amellerin hangisinin Allaha daha sevimli olduğunu bilmiş olsak da onu yapsak." Bunun üzerine Allah teala: "Göklerde ve yerde olun herşey Allahı tenzih ve teşbih eder. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niye söy­lüyorsunuz?" âyetlerini indirdi ve Resulullah (s.a.v.) bunları bize okudu."[2]

 

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla.

 

1- Göklerde ve yerde olan herşey, Ailahi tenzih ve teşbih eder. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Göklerde ve yerde olan herşey, Allahın hükmüne boyun eğerek onu, ken­disine yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve onu teşbih ederler. Allah, emirleri­ne karşı gelenlerden intikam almakta herşeye galiptir, yaptıklarını sevk ve idare etmekte hüküm ve hikmet sahibidir.[3]

 

2- Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?[4]

 

3- Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah nezdinde büyük bir azaba sebep olur.

Ey, Allaha iman e dip peygamberini tasdik edenler, niçin elinizle yapma­dığınız işi dilinizle söylüyorsunuz da işleriniz sözlerinize uymuyor? Yapmaya­cağınız bir şeyi söylemeniz, rabbiniz katında büyük bir gazaba sebep olur.

Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında çeşitli izahlar yapılmıştır. Abdullah b. Abbas, Ebu Salih ve Mücahid'e göre bu âyetler, Allah katında amellerin en üs­tünün ne olduğunu öğrenmek isteyen ve bu amelin cihad olduğunu öğrendikten sonra da gereği gibi davranmayan ve gevşeyen müminleri kınamak için nazil olmuştur.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Müminlerden bir kısım insanlar, cihad farz kılınmadan önce "Allanın bize, amellerin en sevimlisini bildirmesini isteriz ki onu işleyelim." diyorlardı. Allah, Peygamberine, kendisi için amellerin en se­vimli olanının; Allaha kesin olarak iman etmek ve iman etmeyen kafirlere karşı cihad etmek olduğunu bildirdi. Fakat cihad etme emri inince de bir kısım mü­minlerin hoşuna gitmedi ve bu emir onlara ağır geldi. İşte bunun üzerine Allah teala: "Ey iman edenler, yapmadığınız şeyi niçin söylüyorsunuz?" âyetini indir­di. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır: "Kendilerine: "Elhri-nizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin." denilenleri görmez misin? Onla­ra savaş farz kılınınca, içlerinden bir kısmı insanlardan, Allahtan korkar gibi hatta daha şidddetli bîr şekilde korkuyorlar ve "Rabbimiz, bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir zamana kadar geri bırakmalı değil miydin?" diyorlar?;Ey Muhammed de ki: "Dünyanın menfaati pek azdır. Âhiret ise, Allahtan korkanlar için daha hayırlıdır ve kıl kadar zulme uğramazsınız." "Nerede olursanız olun, ölüm sizi yakalar. Sağlam yapılmış kalelerde bulunsanız bile. Münafıklar, ken­dilerine bir iyilik isabet ettiği zaman "Bu Allahtandır." derler. Bir kötülük isabet ettiğinde ise "Bu sendendir." derler. Ey Muhammed, de ki: "Hepsi de Allahtan­dır. Bu kavme ne oluyor da söz anlamaya yanaşmıyorlar?"[5]

Katade ve Dehhak'a göre ise bu âyetlerin nüzul sebebi, Resulullahın sa-habilerinden bazılarının yapmadıkları hayır amelleri yaptıklarını söyleyerek ifti­har etmeleridir. Cihad vb. zor işlerde "Düşmana şöyle yaptım, böyle yaptım." şeklinde Övünmeleridir. Âyet-i kerime, bu gibi kimseleri uyarmakta ve böyle yapmamaları için öğüt vermektedir.

İbn-i Zeyd'e göre ise bu âyetler, müminlere yardım edeceklerini vaau* edip sonra da vaadlerini yerine getinneyen münafıklar hakkında nazil olmuştur. Bunlar, Resulullaha ve müminlere: "Siz cihada çıkarsanız biz de sizinle beraber çıkar ve size yardım ederiz." diyorlar fakat müminler cihada çıkınca çeşitli ba­hanelerle geri kalıyorlardı. İşte Allah teala bunlara, söylediklerini yapmamaları­nın Allah katında büyük bir gazaba vesile olacağını bildirdi.

Taberi birinci görüşü tercih etmiş ve âyetin müminlere hitab ettiğini, bu itibarla münafıkların kusdedilmediğini söylemiş böylece üçüncü görüşü reddet­miştir. Ayrıca, Resulullahın sahubilerinden, yapmadıkları şeyleri söylemelerinin ise kasıtlı bir şekilde yalan söylemek olacağı ciheîiyle bunun sahabilere yakıştınlamayacağını zikretmiştir. Böylece de ikinci görüşü de reddetmiştir.[6]

 

4- Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.

Ey, "Allah nezdinde en sevimli amel nedir acaba? Onu bilsek de yapsak." diyen insanlar, şüphesiz ki Allah, insanlar için seçtiği islam dini uğrunda, birbi­rine kaynamış bir binanın duvarları gibi kenetlenmiş bir halde savaşan insanları sever.

İbn-i Zeyd diyor ki:"İşte bu âyet-i kerime, sözleri yaptıkları işlere uyanla­rı zikretmektedir. Resulullahın cihada çıktığı sırada onunla beraber çıkmayıp geri kalanlar ise, sözleri fiillerine uymayanlardır.

Allah yolunda saf saf dizilip savaşanlar hakkında Peygamber efendimiz de şöyle buyurmuştur:

"Üç kimse vardır ki, onlar, Allanın hoşuna gider. Onlar geceleyin kalkıp namaz kılan kimse, namaz için saf tutan kimseler ve savaş için saf tutan kimse­lerdir."[7]

 

5- Hani bir zaman Musa kavmine "Ey kavmim, Allabın sizlere gön­derdiği bir peygamber olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyet ediyor­sunuz?" demişti. Onlar doğrudan sapınca Allah da onların kalblcrİni sap­tırmıştı. Allah, doğru yoldan çıkan bir kavmi hidayete erdirmez.

Allah teala bu âyet-i kerimede, Hz. Musa'nın kavmi tarafından nasıl ezi­yetlere uğratıldığını zikrederek, Resulullahı, gördüğü eziyetler karşısında teselli etmekte Hz. Musa'ya eziyet eden kavminin ise haktan sapmış olduklarını bildi­rerek müminleri bu tür sapıklıklara düşmemeleri için uyanmaktadır.[8]                 

 

6- Hani bir zaman Meryemoğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, şüphesiz ki ben Allanın size gönderdiği, benden önce gelen Tcvratı doğrulayan ve benden sonra gelecek "Ahmet" adında bir peygamberi müjdeleyen bir Peygamberim." demişti. Fakat O peygamber kendilerine apaçık delillerle gelince: "Bu getirdiklerin apaçık bir sihirdir." dediler.

Bu âyet-i kerime, Hz. İsa'nın, Hz. Muhammed (s.a.v.) daha gelmeden ev­vel, onun geleceğini ve isminin de "Ahmet" olacağını haber verdiğini bildir­mektedir. Ancak, Hz. Muhammed (s.a.v.) gelince de, herkesten evvel kitap ehli­nin ona iman etmeleri gerekirken onu sihirbazlıkla, itham edip getirdiği şeylerin de sihir okluğunu söylediklerini beyan etmektedir.

Peygamber Efendimiz, Hz. İsa'nın, kendisinin geleceğini müjdelediğini beyan etlen bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:

"Âdem (a.s.) Çamurunun içinde yatarken ben, Allah katında Peygamber­lerin sonuncusuydum. İlk ortaya çıkışımı size haber vereyim. Ben, atam İbra­him'in duası, İsa'nın müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. Peygamberlerin an­neleri böyle rüyalar görürler."[9]

Diğer bir rivayette de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyunnuştur:

"Âdem çamurunun içinde yatarken, Allahın kulu olan ben, levh-i mah­fuzda peygamberlerin sonuncusuydum. Bunu size izah edeyim." Ben atam ibrahim'in duası, İsa'nın kavmine müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. O, kendisinden bir nur çıkarak Şam'ın saraylarını aydınlattığını görmüştü." Pey­gamberlerin anneleri işte böyle rüyalar görürler."[10]

Hz. İsa'nın, Peygamberimizin geleceğini müjdelediğini bildiren hadis-i şeritlerden biri de Necaşi'nin, Habeşistan'a hicret eden müslümanlarla konuşma­sını ve neticede iman ettiğini bildiren şu hadis-i şeriftir:

Abdullah b. Mes'ud diyor ki:

"Resuluilah bizi Necaşi'ye gönderdi. Bizler seksen kadar kişiydik. Gön­derilenler içinde ben, Cafer, Abdullah b. Arfede, Osman b. Mez'un ve Ebu Mu­sa da bulunuyorduk. Biz Necati'nin yanına vardık. Kureyş müşrikleri de Amr b. el-Ass ve Ammare b. el-Velid'i bir takım hediyelerle ona göndermilerdi. Amr b. el-Ass ve Ammare, Necaşi'nİn yanma girince onun önünde secdeye kapandılar. Sonra biri sağma diğeri soluna geçtiler ve ona şöyle dediler. "Amcamız oğullarından bazı insanlar senin topraklarına geldiler. Bizden ve bizim dinimiz­den yüzçevirdiler." Necaşi: "Onlar nerede?" diye sordu. Onlardan biri: "Senin topraklanndalar. Adam gönder onları getirsinler." dedi. Necaşi adam gönderip onları getirtti. Cafer, müslümanlara: "Bugün sizin sözcünüz benim." dedi. Müs­lümanlar da kabul ettiler. Cafer içeri girdi selam verdi. Necaşi'ye secde etmedi. Orada bulunanlar: "Sana ne oluyor da krala secde etmeyorsun?" dediler. Cafer: "Biz,sadece aziz ve celil olun Allaha secde ederiz." dedi. Necaşi: "Bu ne de­mek?" diye sordu. Cafer: "Aziz ve celil olan Allah, bize peygamberini gönder­di. Peygamber ise bize, AUahtan başka herhangi bir şeye secde etmememmizi, namaz kılmamızı ve zekat vermemizi emretti." dedi. Amr b. el-Ass: "Onlar, Meryemoğlu İsa hakkında da sana muhalefet ediyorlar." dedi. Necaşi müslü­manlara: "Siz, Meryemoğlu İsa ve annesi hakınüa ne diyorsunuz?" dedi. Müslü­manlar: "Biz onun hakkında aziz ve celil olan Allanın söylediğini söylüyoruz. O, kendisine hiçbir beşerin dokunmadığı, hiçbir hamilelik belirtisi taşımayan, kendisini Allaha adamış olan bakire Meryem'e, Allanın ulaştırdığı emri ve ruhu­dur." dediler.

Abdullah b. Mes'ud diyor ki: "(Bu konuşmalardan sonra) Necaşi yerden bir çubuk aklı ve şöyle dedi: "Ey Habeşliler, ey papazlar ve rahipler, Allaha ye­min olsun ki onların, İsa hakkında söyledikleri bizim, onun hakkında söyledik­lerimizden şu kadar bile farklı değildir. (Ey müslümanlar) siz de hoş geldiniz. Onun yanından sizinle beraber gelenler de hoş geldiler. Ben şehadet ederim ki o, Allanın Resulüdür. Çünkü o, bizim, İncil'de bulduğumuzdur. Ve o, Merye­moğlu İsa'nın müjdelediğidir. Gidin dilediğiniz yerde kalın. Allaha yemin olsun ki eğer ben burada yönetici olmasaydım onun takunyalarını taşıyan ve ona ab-dest aldıran ben olayım diye onun yanına giderdim."

Necaşi, müşriklerin getirdikleri hediyelerin geri verilmesini emretti. He­diyeleri geri verildi. Sonra Abdullah b. Mes'ud erken döndü. Bedir savaşına ka­tıldı.[11]

 

7- Islama davet edilirken Allaha karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdimez.

Müslüman olmaya davet edildiği hakle "Muhammed sihirbazdır, getirdiği şeylerde sihirdir." şeklinde sözler söyleyerek Alllaha karşı iftirada bulunandan daha zalim kim olabilir? Allah, rablerini inkar ederek cezalandırılmayı hak eden ve böylece kendisine zulmeden bir kavmi doğru yola iletmez.[12]

 

8- Onlar, ağızlarıyla Allanın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah, nurunu tamamlayacaktır,

Muhammed'e "Sihirbaz" getirdiklerinde de "Sihir" diyen kâfirler bu söz­leriyle Allahın nuru olan İslamı ve Kur'anı söndürmek isterler, onu ezmeye çalı­şırlar. Fakat Allah, kâfirler istemese de nurunu mutlaka tamamlayacaktır ve di­nini galip getirecektir.[13]

 

9- Müşrikler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen o'dur.

Allah, PeygamberiMuhamed'i, hakkı açıklamak vazifesi ile ve hak din olan İslam ile gönderdi ki, müşrikler istemese de bu dini diğer bütün dinlere ga­lip getirsin.

Yeryüzünde İslamdan başka hiçbir dinin kalmayacağı zamanın, Hz. İsa'nın yeryüzüne inerek insanları tek ümmet haline getireceği zaman olduğu ri­vayet edilmektedir.

Peygamber efendimiz, İslam geldikten sonra inkarcılığı yıkmasına rağmen zamanla insanların yozl aşarak tekrar putlara tapmaya döneceklerini beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Lat ve Uzza gibi putlara tekrar-tapınılmadıkça ge­ce ve gündüz yok olmayacaktır." (Kıyamet kopmayacaktır)

Hz. Aişe (r.anh.) diyor ki: "Dedim ki:

"Ey Allahın Resulü, Allah: "Müşrikler istemese de dinini bütün dinlerden üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur." âyetini indirince ben bu işin tamamlandığını sanıyordum." Resulullah şöyle buyurdu: "Bu iş, Allahın dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah, güzel bir rüzgar gönderecek, kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan herkesi öldürecek, geri­ye kendisinde hiçbir hayır bulunmayan kimseler kalacaktır.Onlar da atalarının dinlerine dönecektir."[14]

 

10- Ey iman edenler, sizi, can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir tica­reti size göstereyim mî?[15]

 

11-  Allaha ve Peygamberine iman edip mallarınızla canlarınızla Al­lah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Ey iman edenler, ben sizlere, can yakıcı cehennem azabından sizi kurta­racak bir ticareti göstereyim mi? O ticaret, Allaha ve Resulüne iman etmeniz ve Allanın dini uğrunda mallarınızla canlarınızla cihad etmenizdir. Eğer sizler, nç-yin kârlı neyin zararlı olduğunu bilirseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

Katade bu âyet-i kerimenin izahında diyor ki: "Eğer Allah insanlara can yakıcı bir azaptan nasıl kurtulacaklarını açıklamayacak olsaydı bir takım insan­lar onu bilmek için kendilerini telef ederler ve öğrenmeye çalışırlardı. Şimdi ise Allah bunu size bildirdi ve sizi kurtaracak olan o alış verişin, Allah ve Resulüne iman etmek, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad etmek olduğunu be­yan buyurdu. Bunu bize beyan eden Allaha hamdolsun.

Görüldüğü gibi âyet-i kerimede, cehennem azabman kurtuluşun çaresi olarak iman etmek ve Allah yolunda cihad etmek olduğu zikredilmiştir. Bu da cihadın, diğer ameller içerisindeki üstün derecesini göstemıektedir.

Ebu Hu rey re (r.a.) diyor ki:

"Bir adam Resulullaha geldi ve ona: "Bana, cihada denk gelecek bir amel göster." dedi. Resulullah ise: "Ben böyle bir amel bulamam." buyurdu. Sonra adama "Mücahid cihada çıktığından itibaren mescidine girip hiç ara vermeden namaz kılabilir misin? Ve hiç bozmadan oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam: "Buna kimin gücü yeter?" dedi. Ebu Hureyre diyor ki: "Mücahid'in atı bağlı olduğu ipte şahlandıkça sahibine sevap yazılır."[16]  

Ebu Said el-Hudri diyor ki:

"Denildi ki: "Ey Allanın Resulü, insanların en efdali kimdir?" Resulullah: "Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad eden mümindir." buyurdu.[17]

 

12- Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı bağışlar ve sizi, altından ır­maklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.

Eğer siz, Allaha ve Resulüne iman eder ve onun yolunda mallaınızla, canlarınızla cihad edecek olursanız o sizin günahlarınızı örtüp sizi bağışlar ve szi, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Adn cenneti erindeki güzelyerlere yerleştirir. İşte âhiretin şiddet ve dehşetlerinden kurtuluş da budur.[18]

 

13- Sevdiğiniz bir şey daha vardır. O da, Allah nczdİndcn bir yardım ve yakın zaferdir. Ey Muhammcd, müminlere müjdele.

Eğer Allaha ve Resulüne iman eder ve Allah yolunda malarınızla, canla­rınızla cihade decek olursanız sizin için dünyada da bir mükafaat vardır ki o da, Allanın, kâfirlere karşı size zafer bahşetmesi ve yakın bir fetih vermesidir. Ey Muhammed, sen müminleri, Allahın kendilerine yardım edeceği ve yakın bir fetih vereceği ile müjdele.[19]

 

14- Ey iman edenler, Allanın dinînin yardımcıları olun. Nitekim Mcrycmoğlu İsa da havarilerine "Allaha giden yolda benim yardımcılarım kimdir?" deyince Havariler de: "Allanın dininin yardımcıları biziz." de­mişlerdi. Hunim üzerine İsrailoğullarından bir gurup iman etmiş bir gurup da inkar etmişti. Ama biz, iman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik de muzaffer oldular.

Ey, Allahı ve Peygamberi Muhammed'i tasdik eden müminler, sizler de Allahın dininin yardımcıları olun. Sizden önce Meryemoğlu İsa'nın, en yakın adamlarına: "Allah yolunda benim yardımcılarım kim olacak?" diye sormuştu. Havariler de Alkilim dininin yardımcıları bizler olacağız." demişlerdi. Ve ona yardım etmişlerdi. Böylece İsa'nın peygamber olarak gönderilmiş olduğu İsrai-loğulkırından bir kısmı iman etti diğer bir kısmı ise kâfir oldu. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Sonunda iman edenler galip geldi.

Ayet-i kerimede, suhabilere, Resulullahın yardımcıları olmaları emredil-mektedir. Medine'nin yerlileri gerçekten Resuiullahu yardımcı olmuşlardır. Ka-tade bu âyeti izah ederken diyor ki: "Bu ümmetten de Allahın dinine yardımcı­lar bulundu. Onlar, Allahın kitabını hakim kılmak ve hukukunu tatbik etmek için cihad etmişlerdir.

Taberi diyor ki: "Akabe biatında Ensardan yetmiş iki kişi Resulullaha bi­at etmiştir. Müşrikler ise onlara demişlerdir ki: "Siz bu adama biat etmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Sizler böyle yapmakla, bütün Arapları bo­yun eğdirinceye kadar savaşmak için söz veriyorsunuz." Ensar buna rağmen Re-sululiaha biat etmiş ve içlerinden biri şöyle demiştir: "Ey Allahın Peygamberi, rabbin için ve kendin için dilediğin şeyleri şart koş." Resulullah da: "Rabbim için ona ibadet etmenizi ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamanızı şart koşuyorum.

Kendim için ise, kendinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi beni de korumanı­zı şart koşuyorum." demiştir. Ensar: "Ey Allahın Resulü şayet bunlanyaparsak bizler için ne var?" diye sorunca Resulullah: "Sizin için dünyada zafer âhirette de cennet vardır" buyurmuştur. Ensar: verdiği sözü yerine getirdi Allah da on-lan muzaffer kıldı.

Âyet-i kerimede, bir gurubun iman ettiği diğer bir gurubun ise kâfir oldu­ğu, sonunda da iman edenlerin, Allahın yardımıyla kâfirlere galip geldikleri be­yan edilmektedir. Said b. Cübeyr, Abdullah b. Abbas'ın bu hususta şunları soy- „ İediğini rivayet etmektedir. "Allah teala İsa'yı göğe yükseltmeyi dileyince İsa, bir evde bulunan on iki arkadaşının yanına, evin içinden akan bir pınardan çıkıp geldi. Başından sular damlıyordu. İsa onlara şöyle dedi: "Sizden biriniz bana iman ettikten sonra beni on iki defa inkar edecektir. Hanginiz bana benzetilip yerime öldürülmeyi buna karşılık da benim derecemde olmayı ister?" En genç­lerinden biri ayağa kalktı ve "Ben istiyorum." dedi. İsa ona "Otur." dedi. Soru­sunu tekrar sordu. Yine aynı genç kalktı ve "Ben istiyorum." dedi. Bunun üzeri­ne Isa "Peki sen ol." dedi. O genç Allah tarafından İsa'ya benzetildi. İsa, evin bacasından göğe çekilip götürüldü. Yahudiler onu aramaya geldiler. Onun ben­zeri olan genci öldürdü ve astılar. Havarilerden bazıları İsa'yı gerçekten on iki kere inkar ettiler.

İsa'ya iman edenler de üç guruba ayrıldılar. Bir gurup "İsa içimizde Allah idi. Dilediği kadar kaldı sonra göğe yükselip gitti." dedi. Bunlar Yakubilerdir. Diğer bir gurup ise "İsa aramızda-Allanın oğluydu. Aramızda dilediği kadar kaldı. Sonra Allah onu çekip yanına götürdü." dediler. Bu guruba ise "Nastııri-ler" denir. Diğer bir gurup ise "İsa aramızda Allahın kulu ve peygamberi­dir. Aramızda Allahın dilediği kadar kaldı. Sonra Allah onu aramızdan ekip al­dı." dediler. Bunlar da mümin kimselerdi.

Hz. İsa'dan sonra, kâfir olan iki gurup mümin olan bu guruba galip geldi ve onları öldürdüler. Böylece hak din sahih bir halde kaldı. Nihayet Allah, Mu-hammed (s.a.v.)i gönderdi. Allah ona yardım etti. Böylece müminler kâfirlere galip geldiler.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir rivayete göre Hz. İsa'nın Havarileri on iki kişidir. Katade ise, Resulullahın havarilerinin de on iki kişi olduğunu ve onların da Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Cafer, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Osman b. Mez'un, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Talha b. Ubeydullah, Zübeyrb. el-Avvam, olduklarını söylemiştir.[20]

 



[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/269.

[2] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'ıın, Sure: 6l, balı: 1,1 indis no: 3309

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/270.

[3] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/271.

[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/271.

[5] Nisa Suresi, 4/77-78

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/271-272.

[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.80

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/273.

[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/274.

[9] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, S.127

[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C..4, S. 128

[11] Ahmed b. Hanbel. Müsned, C. 1, S.461

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/274-277.

[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/278.

[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/278.

[14] Muslini, K. el-Fİton, bab: 52, Hadis no: 2907

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/278-279.

[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/280.

[16] Buhari, K. el-Cihad, bab: 1

[17] Buharı, K. el-Cihad, bab: 2

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/280-281.

[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/281.

[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/281-282.

[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/282-283.