Cuma suresi, Mdine'de
nazil «İmustur ve on bir âyettir.
Bu mübarek sure de,
göklerde ve yerde bulunan herşeyin Allah tealayı tenzili ve teşbih ettiklerini
beyan ederek başlıyor.
Allah tealimin, «kur
yazarlığı olmayan ümmi bir kavmin içinden, onlara Allanın âyetlerini okuyan bir
peygamber gönderdiği, bunun da Allanın bir lütfü olduğu, Allah tealanın bu
lütfü dilediğine verdiği beyane edilmektedir.
Kendilerine Tevrat
verildikten sonra onu kabul etmeyenleri, kitap yüklü merkepler gibi oldukları,
bu kitabın kıymetini bilmeyen kimselerin durumlarının çok kötü olduğu beyan
edilmektedir.
Sure-i celileye adını
veren cuma namazının farziyetni ifade eden âyet-i kerimelerde buyuruluyor ki:
"Ey iman edenler, cuma günü namaza çağırıldığınız zaman hemen. Allanın
(zikri olan) namaza koşun. Alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır." "Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allanın
lütfundan nasibinizi arayın. Allahı çokça anın ki kurtuluşa eresi-niz."
Sure-i celile,
Resulullah (s.a.v.)in, hutbe okuduğu bir sırada, onu bırakıp dışarıdan gelen
kervanın sesine koşan insanları itab eden şu âyetle sona eriyor. "Ey
Muhammed, onlar bir ticaret ve bir eğlence görünce seni hutbe okurken ayakta
bırakıp dağıldılar. Onlara de ki: "AHahın nezdindeki mükafaat, eğlence ve
ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayirhsıdir."[1]
Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Resuluİlah, cuma
günü sabah namazında Secde suresini ve Dehr (İnsan) suresini okurdu. Cuma
namazında ise Cuma suresini ve Münafıkûn suresini okurdu.[2]
Ebu Hureyre (r.a.) da
demiştir ki:
"Ben,
Resulullahın bu iki sureyi (Cuma ve Münafıkûn surelerini) Cuma gününde
okuduğunu işittim."[3]
Rahman ve Rahim olan
Allahın adıyla.
1- Göklerde
ve yerde bulunanlar, hükümran, noksanlıklardan uzuk, herşeye galip, hüküm ve
hikmet sahibi olan Allanın tenzih ve teşbih ederler.
Yedi gökte ve yerde
buluna bütün yaratıklar, isteyerek veya istemeyerek Allanın teşbih ederler ve
onu yüceltirler. 0 Allah ki dünya ve âhiretin mülk ve saltanatı ona attir.
Oralarda sadece onun hükmü geçerlidir. O, müşriklerin, kendisine isnad
ettikleri noksan sıfatlarda beridir. Düşmanlarından intikam almakta sertir.
Yarattıklarını sevk ve idare etmekte hikmet sahibidir.[4]
2- Okuma
yazma bilmeyenlere, içlerinden kendilerine Allahın âyetlerini okuyan, onları
arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen Allahtır.
Daha önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.
Okuması yazması
olmayan Araplara içlerinden Muhammed'i peygamber olarak gönderen O'dun Muhammed
onlara, Allanın kendisine gönderdiği âyetleri okudu. O peygamber onları inkarın
pisliklerinden arındırır, onlara Allahın kitabını ve sünneti öğretir. Her ne
kadar onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde iseler de (Allah onlara bu
nimetleri ihsan etmiştir)
Ayette zikredilen okur
yazarlığı olmayan ümmilerden maksat, Mücahid, Katade ve İbıı-i Zeyd'e göre
Araplardır. Araplara "Ümmi" denilmesinin sebebi, Katade'ye göre,
onların okuma yazma bilmemelerindendir. İbn-i Zeyd'e göre i.se, kendilerine
daha önce kitap indirilmemesindendi. Âyete zikredilen "Hikmef'ten maksat, sünnnettir.[5]
3- Allah bu
Peygamberi (henüz dünyaya gelip) bunlara kavuşmamış kimselere de göndermiştir.
O herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Âyet-i kerimede,
Resulullahin, henüz ortada olmayan insanlara da Peygamber gönderildiği
zikredilmektedir. Henüz mevcut olmayan bu insanlardan-.maksat, Abdullah b.
Ömer, Ebu Hureyre ve Mücahid'e göre Resulullahin vefatından sonra mü.slümnn
olan Farslardır.
Bu hususta Ebu Hureyre
(r.a.) diyor ki:
"Bir gün biz,
Resulullahın yanında oturuyorduk. Ona Cuma suresi ve dolayısıyla bu âyet nazil
oldu. Dedim ki: "Ey AH ahin Resulü, henüz ortada olmayan bu insanlar
kimlerdir?" Resulullah cevap vermedi. Ben bu soruyu üç kere tekrar ettim.
İçimizde Selman-i Fârisi de vardı. Resululah elini Selman'ın üzerine koydu ve
söyle buyurdu: "Şayet iman Süreyyayıldızında olsa bunlardan bir takım
erler veya bir er ona ulaşacaktır."[6]
İbn-i Zeyd'e ve
Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre Resululah hayattayken henüz ortada
olmayan ve onun vefatından sonra-ona-iman edecekleri belirtilen bu insanlardan
maksat, Resulullahın vefatından sonra kyamet gününe kadar İslama girecek olan
bütün insanlardır.
Taberi âyet-i
kerimenin genel ifadesinin bu son görüşü tercih etmeyi gerektirdiğini söylemiş
ve bu görüşü tercih etmiştir.[7]
4- Bu
Peygamberlik Allahın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf
sahibidir.
Allahın, okur
yazarlığı olmayan Araplara ve daha sonra gelip Peygmabe-re uyacak olan
insanlara peygamber göndermesi peygamberin de onları anndtr-dııması ve onlara
kitabı ve hikmeti Öğretmesi, Allahın bir lütfudur. Onu kullarından dilediğine
verir. Allah,-bunu yaptığından dolayı kınanamaz. Zira o, herhangi bir hakka
engel olmuş değildir. O, peygamberliğe daha layık olanı seçmiş ve layık olan
ümmetlere göndenniştir. Allah, kullarına karşı büyük lütuf sahibidir.[8]
5-
Kendilerine Tevrat verildikten sonra onu kabul etmeyenler, kitap yüklü merkep
gibidirler. Allanın âyetlerini yalanlayan böyle bir kavmin durumu ne kötüdür.
Allah, zalim bir kavmi hideyete erdirmez.
Kendilerine Tevrat
verilen ve onunla amel etmeleri istenen, buna rağmen onun hükmüyle amel
etmeyen, Muhammed'e iman etmeleri emredilmişken onu yalanlayan Yahudi ve
Hristiyanların durumu, sırtında kitap taşıyan ve taşıdığı o kitaplardan bir şey
anlamayan eşeğin durumu gibidir. Allanın âyetlerini yalanlayan bu kavmin
durumu ne kötüdür. Allah, rablerinin âyetlerini inkar ederek sapıklığa düşen
ve bu sebeple kendi kendilerine zulmede bu kavmi hidayete erdirmez.[9]
6- Ey
Muhammed, de ki: "Ey Yahudiler, insanlar içinde Allahın dostlarının sadece
kendiniz olduğunuzu iddia ediyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz ölümü
temenni ediniz."
Ey Muhammed,
Yahudilere de ki: "Bütün insanlar değil de sadece siz Allahın dosttan
olduğunuzu iddia ediyorsanız ve bu iddianızda doğru iseniz ölümü isteyin. Zira
bu iddianıza göre öldüğünüzde Allah size azap etmeyecektir. Çünkü Allah,
dostlarına azap etmez. Böylece dünyanın sıkıntılarından, çilelerinden, gam ve
kederinden kurtulmuş olursunuz ve cennetlerin nimetleri içerisinde rahatça
yaşarsınız.[10]
7- Yahudiler
yaptıklarından dolayı ölümü asla istemezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
Ey Muhammed, Yahudiler
dünyada iken, işledikleri çeşitli kötülük ve günahlardan dolayı, ölüp âhirete
gitmeyi ve orada yaptıklarının hesabını venneyi asla istemezler. Allah,
yaratıklarından kimin zalim olduğunu çok iyi bilmektedir. O, bu zalimleri,
inkarları yüzünden helak edecektir.
Bu hususta başka
âyet-i kerimelerde de şöyle buyurulmaktadır:: "De ki: E"er ahiret
yurdu, Allah katında başka insanlara değil de sadece size tahsis edilmişse ve
bu iddianızda samimi iseniz ölümü istesenize." "Yaptıklarından dolayı
ölümü asla istemeyeceklerdir. Allah, zalimleri çok iyi bilir." Muhakkak ki
sen onları hayata diğer insanlardan ve hatta Allaha şirk koşanlardan da daha
düşkün bulursun. Her biri bin sene yaşamak ister, oysa herhangi birinin çok yaşaması,
kendisini azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah, onlann yaptıklarını çok iyi
görür."[11]
8- Ey
Muhammed, de ki: "O kaçtığınız ölüm mutlaka sizi yakalayacaktır. Sonra,
gizliyi de açığı da bilen Allaha döndürüleceksiniz. Ve o size, dünyada
yaptıklarınızı haber verecektir."
Ey Muhammed, sen o
Yahudilere de ki: "Sizin sevmediğiniz, gelmesini temenni etmediğiniz ve
kendisinden kaçıp kurtulmak istediğiniz ölüm, sizleri bir gün mutlaka
yakalayacaktır. Ondan sonra sizler, görülenleri ve görülmeyenleri bile
rabbinizin huzuruna çıkarılacaksınız. O, sizlere, dünyada iken işlediğiniz
amelleri bildirecek ve her birinize amelinizin karşılığını verecektir. İyilik
edene iyiliğin mükafaatını, kötülük edene de kötülüğün cezasını verecektir.
Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Ebu Cehil dedi
ki: "Yemin olsun ki eğer ben, Muhammed'in, Kabe'de namaz kıldığını görecek
olursam, ayağımı onun boynuna basmak için onun yanına varacağım." Ebu
Cehil'in bu sözü Resulullaha ulaştı. Bunun üzerine Resu-lullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Şayet bunu yapacak olsaydı onu melekler açıkça yakalayıp
hırpalardi. Şayet Yahudiler ölümü temenni etmiş olsalardı, ölür ve cehennemdeki
yerlerini görürlerdi. Resulullah ile lanetleşmeyi isteyen insanlar, onunla
birlikte lanetleşmeye çıkmış olsalardı, geriye döndüklerinde ne mal ne de evlat
bulabilirlerdi.[12]
9- Ey iman
edenler, Cuma günü namaza çağırıldığınız zaman, hemen Allanın zikri olan namaza
koşun. Alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
Ayet-i kerime, Cuma
günü ezan okunduğu zaman, alış veriş gibi işlerin bırakılarak Cuma namazına
gidilmesini emretmektedir.
Cuma günü "Toplantı
günü" demektir. Bu güne bu ismin verilmesinin sebebi, müslümanlann her
haftanın bu gününde en büyük ibadethanelerinde bir araya gelmelerindendir.
Allah tealu, yedi kat göklerin ve yerin yaratılmasını bu günde tamamlamıştır.
Âdem bu günde yaratılmış, bu günde cennete onmuş ve bu günde cennetten
çıkarılmıştır. Kıyamet bu günde kopacaktır. Cuma gününde öyle bir saat vardır
ki, mümin bir kul o saatte Allahtan bir hayır dilediği vakitte Allah o
dilediğini ona mutlaka verir.
Cuma günü, bizden
önceki ümmetler için de haftanın Bayram günü tayin edilmiş fakat Yahudiler onu
terk ederek Cumartesi gününü tatil yapmışlar, Hristiyanlar da yine o günü
terkederek pazar gününü tatil yapmışlardır.
Ayette zikredilen
"Namaza çağın İması "nd an maksat, İmam minbere çıktıktan sonra
okunan ikinci ezandır. Bunda önce okunan ezan, müslümanlar çoğalınca onları
uyarmak için Hz. Osman döneminde okunmaya başlanmış olan ezandır.
Sâibb. Yeziddiyoki;
"Resulullah
(s.a.v.)in Ebubekir ve Ömer (r.a.)ın dönemlerinde Cumanın ilk ezanı, İmamın
minbere oturduğu zaman okunan ezandı. Osman (r.a.) Halife olunca ve
müslümanlann sayısı çoğalınca, "Zevra" denen evden üçüncü ezanın
okunmasını ilave etti."[13]
(Yani birinci ezam ilave etti. Bu ezan ikinci ezan ve kametle birlikte üçüncü
ezan olmaktadır.)
Âyet-i kerimede
zikredilen ve "Koşun" diye tercüme edilen ifadesinden maksat,
yürürken fiilen koşmak değil, Cuma namazına ihtimam göstermek ve onu eda
etmektir.
Nitekim Hz. Ömer ve
Abdullah b. Abbas bu kıraat yerine âyeti "Devam edin." anlamına gelen
kıraatıyla okumuşlardır. Zira namaza gi-deken koşmak hadis-î şeriflerle
yasaklanmıştır.
Ebu Hureyre (r.a.)
diyor ki:
"Ben, ResuluHahın
şöyle buyurduğunu işittim.: "Namaz için kamet getirildiğinde koşarak
gelmeyin. Yürüyerek gelin. Sükunet ve vakarınızı muhafaza edin. Ne kadarına
kavuşursanız onu birlikte kılın. Neyi de kaçırmış olursanız onu
tamamlayın."[14]
Âyette geçen
"Allahm zikri." ifadesinden maksat, Mücahid ve Cabir'e göre imanın
okuduğu hutbedir.
Âyet-i kerimede geçen
"Alış verişi bırakın." ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre
Cuma günü caminin içindeki ezan okunduktan sonra artık alış verişin haram
olmasıdır. Ata'ya göre ise o andan itibaren her işte çalışmak haramdır.[15]
10- Namaz
kılındıktan sonra dağılıp Allanın lütfunda nasibinizi arayın. Allahı çokça
anın ki kurtuluşa crcsiniz.
Cuma namazı bittikten
sonra, dilerseniz yeryüzüne dağılırı. Buna enge! yoktur. Herşeyin hazinesi
elinde bulunan Allahm lütfedeceği şeyleri isteyin. Allahı överek ve size
verdiği nimetlere karşı ona şükrederek onu çokça anın ki kurtuluşa eresîniz ve
rabbinizin katında aradığınızı bulup, ebedi kalacağınız cennete giresiniz.
Ayette zikredilen
"Allahm lütfunüan nasibinizi arayın." ifadesinin, Re-sululah (s.a.v.)
tarafından şu şekilde izah edildiği rivayet edilmektedir: "Burada Allanın
lütfunu aramak, dünya malını talep etmek değildir. O, bir hastayı ziyaret
etmek, bir cenazeye iştirak etmek ve mümin bir kardeşini ziyaret
etmektir."[16]
11- Ey
Muhaınmcd, onlar bir ticaret ve bir eğlence görünce seni (hutbe okurken) ayakta
bırakıp dağıldılar. Onlra de ki: "Allahm nczdinde-ki mükafaat, eğlence ve
ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rız.k verenlerin en hayırlıyıdır."
Bu âyet-i kerimenin
nüzul sebebi hakkında Cabir b. Abdullah diyor ki:
"Biz, bir cuma
günü ResuluHahın hutbesini dinlerken bir kervan geldi. On iki kişi dışında
herkes dağılıp gitti. İşte bunun üzerine Allah teala: "Ey Mu-hammed, onlar
bir ticaret ve bir eğlence görünce seni ayakta bırakıp dağıldılar."
âyetini indirdi."[17]
Âyetten ve hadisten de
anlaşıldığı gibi Peygamber efendimiz, bir cuma günü minberde hutbe okurken o
sırada henüz mülüman olmamış bulunan Dihye b. Halife'ye ait bir ticaret
kervanı, geldiğini belirten davulları çalarak Medine'ye girdi. Müslümanlardan
on iki kişi hariç diğerleri kervanın getirdiği mallardan almak için hutbeyi
bırakıp gitmişlerdi. Bunun üzerine bu âyet-i kerime indi ve müslümanları bi
daha böyle bir şey yapmamaları için uyardı. Allahm vereceği rızık ve ticaretin
daha hayırlı olduğu ve Allanın en hayırlı rızık veren olduğu beyan edildi.-
Âyette zikredilen
"Eğlence"den maksat, davul ve zurna .çalarak eğlenmedir Cabir b.
Abdullah diyor ki: "Kızlar evlendirilirken davul ve zurna ile gelip
mescidin yanından geçerlerdi. Cemaat Resulullahı minberin üzerinde bırakarak
dağılır ve ona giderlerdi. Bunun üzerine Allah teala bu âyet-i kerimeyi
indirdi.[18]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/285.
[2] Müslim, K. el-Cuma.bab: 64, Hadis no: 879
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/286.
[3] Müslim, K. el-Cuma, bab: 61, Hadis no: 877
[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/287.
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/287-288.
[6] Buharı, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 62, bab: 1
/Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 62, bab: 1, Hadis no: 3310
[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/288-289.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/289.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/289-290.
[10] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/290.
[11] Bakara Suresi, 2/94-96
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/290-291.
[12] Ahmed b. Hanhel, Müsned. Cl, S.248
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/291-292.
[13] Buhari, K. el-Cuma, bab: 21
[14] Buhari, K. el-Cuma, bab: 18
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/292-294.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/294.
[17] Buharı, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 62 b.2/-Tirmizi K.
Tefsir el-Kur'an, Sure: 62, Hadis no: 3311
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/295.