Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- (Ey
Rasûlüm!) Münafıklar sana geldiklerinde «Şahid-lik ederiz ki sen Allah'ın
peygamberisin» dediler. Allah da bilir ki sen elbette onun peygamberisin. Allah
o münafıkların yalancı olduklarına şahidlik eder!
2- Onlar
yeminlerini kalkan edinerek (insanları)
Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Yaptıkları işler gerçekten ne kötüdür!
3- Bunun
nedeni şudur: Onlar Önce iman edip sonra inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri
mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.
4- (Ey Rasûlüm!) Onları gördüğün zaman kalıpları (dış görünüşleri) hoşuna gider. Konuştuklarında sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır. Onlardan sakın. Allah onların canım alsın. Nasıl olup da döndürülüyorlar! [1]
Medine Dönemi'nde
nazil olmuştur. 11 ayettir.
(1-4) (Ey Rasûlüm!) Münafıklar sana
geldiklerinde...» Bu Ayetlerin Tefsiri
Bu surede münafıkların
bahsi geçtiği için, sure bu ismi almış, tır. Sure Medeni'dir. Ayetlerinin adedi
11, kelimeleri 180, harfleri 776'dır.
«Münafıkların
Rasûlullah'a gelmesi»nden maksat onun meclisinde hazır bulunmalarıdır.
Münafıklardan Abdullah bin Übeyy ve »arkadaşları kastedilmektedir.
«Münafıklar yalan
yeminlerini kalkan yapmaktadırlar», yani öldürülmekten, esir edilmek veya başka
cezalardan kurtulmak hu-susunda yalan yeminlerini kalkan olarak
kullanmaktadırlar.
Bu ayetlerin sebebi
nüzulü hakkında Sahihi Buhari'de Zeyd bin Erkam'dan şöyle bir rivayet
gelmiştir:
«Rasûlullah ile
beraber bir gazadaydık. Abdullah bin Ubey bin Selül'ün «Rasûlullah'm
yanındakilere infak etmeyin. Onlara mal vermeyin ki onun etrafından dönsünler.
Eğer biz onun yanından dönüş yaparsak kesinlikle aziz olan, Medine'den zelil
olanı çıkaracaktır» diyordu. Ben, münafık Abdullah bin Übey'in bu sözterini
amcama zikrettim. O da bunları Rasûluîlah'a söyledi. JRasû-lullah beni çağırdı.
Onları Rasûluîlah'a tekrarladım. O da Abdullah bin TJbey ve arkadaşlarını
huzuruna çağırdı. Söylemediklerine dair yemin ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah
onu tasdik, beni tek zib etti. Bana hiçbir zaman dokunmayan bir felaket, bir
üzüntü dokundu. Evde oturuyordum. Amcam bana «Senin maksadın Ra-sûlullah seni
yalanlasın ve senden buğzetsin idi» dediğinde bu ayetler nazil oldu.
Rasûlullah bana haber gönderdi ve ayetleri oku. duktan sonra «Allah seni tasdik
etti ya Zeyd» dedi.
«onların iman
etmeleri» şehadet kelimesini söylemeleridir. «Sonra kâfir olmalarnnd&n
maksat küfürlerinin ortaya çıkmasıdır. Ve Cenab-ı Hak onların şu sözünü
Rasûluîlah'a haber verdi: «Eğer Muhammed'in söyledikleri haksa biz eşşekler
olalım».
Ayrıca Tebük
Gazvesi'nde «Bu kişi Kisra ve Kayser'in saraylarının kendisine açılacağını mı
sanıyor? Bu uzak bir şeydir» demişlerde
«Allah onların kalbi
üzerine mühür vurdu. Böylece onlar küfür üzerinde öldüler. Onlar hiçbir zaman
imanın hakikatini anlayamadılar».
«Onları gördüğünde
cisimleri hoşuna gider. Söyleseler sözlerini dinlersin».
Abdullah bin Ubey iri
yarı bir insandı. Azalan düzgün, yüzü parlaktı. Fasih konuşuyordu.
Rasûluîlah'ın huzuruna kendisi gibi olan Cedd bin Kays, Muattip bin Kuşeyr
gibileriyle geliyordu. Onların da manzaraları ve fesahatları böyleydi. Cenab-ı
Hak bu ayette onları duvara dayanmış ye içi çürümüş bir kütüğe benzetmektedir.
Onlar akıllarını çalıştırmayan, ruhsuz cisimlerdir adeta...
«Her bağırtıyı
aleyhlerinde sanıyorlar»; yani orduda bir hayvan ürkerek kaçsa veya kaybolsa,
onun için bağınlan her sayhayı kendi aleyhlerinde söylenir zannederler. Çünkü
kalplerinde korku vardır. Veya mescidde dinledikleri her sayhanın aleyhlerinde
olduğu kanaatindedirler. Ve zannederlerdi ki Rasûlullah o sayha ile
kendilerinin öldürülmesini emretmiştir. Daimi bir şekilde Allah'ın haklarında
kanlarını ve mallarını helâl kılacak bir emir indireceğinden korkuyorlardı.
«Onlar düşmandırlar»,
yani düşmanlık hususunda zirveye çık-mışlardı. Çünkü düşmanların en düşmanı
yüze karşı sırıtıp, şans karşı- kin ve buğzunu içinde saklayan düşmandır.
[2]
5- Onlara
«Gelin de Allah Rasûlü sizin için mağfiret dî Iesin» denildiğinde başlanın
çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
6- (Ey
Rasûlüm) onlar için mağfiret dilesen de
dileme-sen de birdir. Allah onları, hiçbir zaman bağıramayacaktır. Çünkü
Allah, yoldan çıkmış bir kavmi doğru yola iletmez.
7- Onlar; «Allah'ın Rasûlü'nün yanında bulunanlara hiçbir
infakta bulunmayın ki sonunda dağılıp gitsinler» derler. Oysa göklerin ve
yerin hazîneleri Allah'ındır. Fakat münafıklar (bu durumu) kavramıyorlar.
8- Diyorlar
ki: «Andolsun, eğer Medine'ye dönersek daha üstün olan daha alçak olanı oradan
muhakkak çıkaracaktır». Üstünlük sadece Allah'a, Rasûlü'ne ve müminlere
mahsustur. Fakat münafıklar (bu durumu) bilmezler.
g- £y iman
edenler! Sakın mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın!
Kim bunu yaparsa onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir.
10- Birinize
Ölüm gelip de, «Ey Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka
verip iyilerden olsaydım» demesinden önce size verdiğimiz nzıktan (Allah
için) harcayın!
11- Allah
eceli geldiğinde hiçbir nefsi geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[3]
(5-11) «Onlara, gelin de Allah Rasûlü sizin
için...» Bu Ayetlerin Tefsiri
Beşinci ayet nazil
olduğu zaman onların sıfatlarını gözlerinin önüne serdi. Bunun üzerine
aşiretleri onlara giderek «Siz nifakla rezil oldunuz. Rasûlullah'a vararak
nifaktan tevbe edin. RasûluU lah'a, sizin için af talebinde bulunması için
yalvann» teklifinde bulundular. Onlar ise başlarını istihza kabilinden
salladılar. (İbn Abbas).
Abdullah bin Übey
«Medine'ye döndüğümüzde en aziz olanu mız Medine'den en zelili çıkaracaktır»
sözünü söyledikten sonra Medine'ye döndü. Birkaç gün sonra da Cenab-ı Hak
ruhunu kab-zetti. Rasûl-ü Ekrem onun için af talebinde bulundu ve iç göm-leğini
ona giydirdi. Bunun üzerine «Onlar öyle kimselerdir ki Allah'ın elçisinin
yanında bulunan... ayeti celüesi indi.»
Onlar sanırlardı ki
aziz olmak mal ve etbaın çokluğu iledir. Cenab-ı Hak yüceliğin ve kuvvetin
Allah'a ait olduğunu beyan et-mek suretiyle onların bu zanlarının yanlış
olduğunu ortaya koy-muştur.
«Allah'ın aziz olması»
zatidir. Peygamberin aziz olması ise peygamberlikledir. Müminlerin aziz olması
ise iman vasıtasıyla-dır. Birçok senedle şu rivayet gelmiştir:
Abdullah bin TJbey bin
SelüTün Abdullah isimli oğlu sağlam bir müslümandı. Medine'ye girecekleri zaman
kılıcım çekerek babasına: «Allah'a yemin ederim! Sen Muhammed en azizdir, ben
en zelilim demedikçe kılıcımı kınına sokmayacağım (seni öldüre-ceğimj» dedi.
Abdullah bin Ubey mecburen «Muhammed en azizdir, ben en zelilim» dedi.
«La Tulhikum» ibaresi
sizi meşgul etmesin demektir. Allah'ın zikrinden maksat, namaz ve diğer
ibadetlerdir. Yani mutlak ibadetler mânâsına gelmiştir. Hasan Basri'den gelen
bir rivayete göre Allah'ın zikrinden maksat bütün farz ibadetlerdir. Dahhak ve
Ata «Bu ayette zikir, farz olan namaz demektir» demişlerdir. El Kelbi
«Rasûlullah ile cihad etmek manasınadır» demiştir. Fakat bazıları da «Kur'an
manasınadır» demişlerdir. Fakat umumi olup, bütün bunları kapsaması daha
makbuldür.
Keşşaf «Mal ve
evlatlardan dünya kastedilmektedir» demiştir. Dünya için mal ve evlad
tabirinin kullanılması dünya metaı arasında en fazla istenildiklerinden ileri
gelmektedir.
«ölümün
gelmesbm&en maksat, ölümün emareleri, mukaddimeleridir. Binaenaleyh ayette
muzafın takdiri vardır.
«Levla» kelimesi
«Hella» kelimesinin mânâsım ifade eder ve istifham harfi olur veya La fazladır,
lev, temenni ifade eder.
[4]
Huzeyfe bin Yeman'dan
münafıkın kim olduğu sorulmuş, cevap olarak «İslâm ile vasıflandırılan fakat
onunla amel etmeyen kimsedir» demiştir. Bu kimse bugün, Rasûlullah'm
dönemindeki münafıklardan daha zararlıdır. Çünkü onlar münafıklıklarını gizlerlerdi.
Bugünkü münafıklar ise bunu açığa vuruyorlar.
Buhari ve Müsim'de Ebu
Hüreyre'den gelen bir hadiste «MÜ-nafikın alameti üç şeydir: Konuştuğunda yalan
söyler. Va'dda bulunduğunda buna muhalefet eder. Emin sayıldığında hainlik yapar»
buyurulmuştur.
Allah'ın Rasûlü «Mümin
konuştuğu zaman doğru söyler, sös verdiği zaman yerine getirir, emin sayıldığı
zaman meseleyi tamamen emniyet içerisinde neticeye götürür» buyurmuştur.
[5]
MÜNAFİKÜN SURESİ'NİN SONU
[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/126.
[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/127-129.
[3] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/131.
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/132-133.
[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/133-134.