Medine'de ve Hacc Sûresinden sonra nazil olmuştur.[1]
1. Münafıklar sana geldiklerinde "Şehadet ederiz ki muhakkak sen Allah 'in Rasûlü'sün." derler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun Rasûlü'sündiir. Allah, münafıkların şüphesiz yalancılar olduklarına şehadet eder.
Abdullah ibn Raca kanalıyla Zeyd ibn Erkam'dan rivayette o şöyle anlatıyor: Bir gazvede idim. Abdullah ibn Übeyy'in: "Rasûlullah'ın yanında olanlara infakta bulunmayın ki yanından dağılıp gitsinler. Onun yanından (Medine'ye) döndüğümüzde elbette azîz olan, zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dediğini duydum ve bunu amcama -veya Hz. Ömer'e- söyledim, o da gidip Hz. Peygamber (sa)'e söylemiş. Allah'ın Rasûlü (sa) beni çağırıp sordu, ben de duyduklarımı Allah'ın rasûlü'ne de söyledim. Hz. Peygamber (sa), Abdullah ibn Übeyy ve arkadaşlarına haber gönderip çağırttı. Böyle bir şey söylemediklerine yemin ettiler, Rasûlullah (sa) da onları doğrulayıp beni yalanladı. Beni öyle bir üzüntü kapladı ki o zamana kadar başıma böyle bir üzüntü gelmemişti. Evimde oturup dışarı çıkamaz hale geldim. Amcam geldi ve: "Olsa olsa bu söylediklerinle Rasûlullah (sa)'ın seni yalanlamasını ve sana kızmasını istemiş olabilirsin." dedi. İşte bu hadise üzerine Allah Tealâ: "Münafıklar sana geldiklerinde..." âyet-i kerimesini indirdi de Hz. Peygamber (sa) bana haber göndermiş, yanına vardım da bana: "Ey Zeyd, muhakkak ki Allah seni doğruladı." Buyurdular.[2]
Tirmizî'nin kendi isnadıyla yine Zeyd ibn Erkam'dan rivayetle tahric ettiği hadis biraz daha ayrıntılı. Bu rivayette Zeyd ibn Erkam şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa) ile bir gazvede idik. Bedevilerden bir grup da bizimle birlikteydiler. Bir konaklama yerinde herkes suya koştu, o bedeviler bizden önce davrandılar ve içlerinden birisi suyun başına geldi, akmayıp toplanması için etrafına taş dizdi ve toplanan suyun üzerine deriden bir örtü örterek arkadaşlarının gelmesini bekledi. Bu arada ansardan birisi o bedevînin bulunduğu yere geldi, devesinin yularını bıraktı ve suyun üzerindeki kırbayı kaldırdı ki hayvan su içebilsin. Bedevî de devenin su içmesini engelliyerek elindeki sopayı kaldırıp o ansarînin başına vurup kafasını yardı. Kafası yarılan ansarî Abdullah ibn Übeyy'in yanına geldi. Onun arkadaşlarından birisiydi. Başına gelenleri anlatınca Abdullah ibn Übeyy kızdı ve: "Rasûlullah'ın yanındakilere infakta bulunmayın ki çevresindeki bedeviler dağılıp gitsinler." dedi. Bedevîler, yemek vakti olunca Rasûiullah (sa)'ın etrafında toplanıyorlardı. Abdullah ibn Übeyy şöyle devam etti: "Bedevîler, Muhammed'in etrafından dağılıp gittikten sonra ona yemek götürün; o ve beraberindekiler o zaman yemek yesinler." deyip çevresindeki arkadaşlarına da: "Şayet Medine'ye dönerseniz mutlaka azîz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dedi. Bundan sonrasını Zeyd şöyle anlatıyor: Ben, bu gazvede Rasûiullah (sa)'ın terkisinde idim. Abdullah ibn Übeyy'in bu sözlerini duydum ve amcama haber verdim. Amcam da Hz. Peygamber (sa)'e gidip O'na haber verdi de Rasûiullah (sa) İbn Übeyy'i çağırdı. İbn Übeyy de yemin edip böyle söylediğini inkâr etti. Allah'ın rasûlü (sa) onu doğrulayıp beni yalanladı. Amcam bana gelip: "Bu yaptığınla olsa olsa Rasûiullah (sa)'ın sana kızmasını istemiş olmalısın; biliyor musun Allah'ın Rasûlü ve müslümanlar seni yalanladılar." dedi. O kadar üzüldüm ki daha önce hiç kimse bu kadar üzülmemiştir. Ben, üzüntüden başımı eğmiş halde Rasûlullah'ın yanında yürürken Hz. Peygamber birden bana döndü, kulağımı hafifçe çekti, yüzüme güldü. Dünyada ebedî olarak kalmam dahi bana bundan daha sevimli olmazdı. Sonra Ebu Bekr, bana ulaştı ve: "Allah'ın Rasûlü sana ne söyledi?" diye sordu. Ben: "Bir şey söylemedi, sadece kulağımı hafifçe çekti ve yüzüme güldü." dedim. "Sana müjdeler olsun." dedi. Sonra Ebu Bekr bize kavuştu, Ebu Bekr'e söylediğimi ona da söyledim. Sabah olunca Rasûiullah (sa) bize Münâfikûn Sûresini okudu "[3]
Adem ibn Ebî İyâs kanalıyla yine Zeyd ibn Erkam'dan gelen başka bir rivayette de sadece bu âyet-i kerimenin değil "Oysa izzet Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler." (âyet: 8) âyet-i kerimesine kadar olan âyetlerin bu hadise üzerine indiği belirtilmektedir.[4]
Amr ibn Hâlid kanalıyla gelen başka bir rivayette de Hz. Peygamber (sa)'in, bu âyet-i kerimenin nüzulü üzerine münafıklara istiğfarda bulunmalarını söylediği, onlarınsa tevbe istiğfar etmek yerine başlarını çevirip gittikleri[5]; Beşîr ibn Müslim'den gelen bir rivayette de kendisine: "Ey Ebu Hubâb, senin hakkında şiddetli âyetler nazil oldu. Rasûiullah'a git de senin için istiğfar ediversin." denildiğinde başını çevirdiği ve: "İman et, dediniz iman ettim; zekât ver, dediniz verdim; kala kala bir tek Muhammed'e secde etmem kaldı." dediği[6] ayrıntısına yer verilmektedir
Tirmizî'deki başka bir rivayette hadisenin Tebük Gazvesi sırasında olduğu[7] Suyûtî'dekİ rivayetlerden birinde de Sûrenin Tebük Gazvesinde ve gece nazil olduğu[8] ayrıntısı varsa da Abdullah ibn Übeyy bu gazveye katılmadığına göre bu ayrıntı, ravilerden birinin hatası olmalıdır. Hadisenin Mustalik Oğulları gazvesinde ve Müreysî' kuyusu başında olduğunda tarihçiler ve diğer hadis imamları müttefiktirler.
Nitekim yine Tirmizî'de İbn Ebî Ömer kanalıyla Câbir ibn Abdullah'tan gelen bir rivayette bu husus açıkça belirtilmiştir. Bu rivayette Câbir şöyle anlatıyor: Allah'ın Rasûlü ile bir gazvede, Mustalik oğullan gazvesindeydik. Muhacirlerden bir adam ansardan bir adama eliyle (elinin tersiyle) vurdu. Muhacirlerden olan adam: "Yetişin ey muhacirler." diye, ansardan olan da: "Yetişin ey ansar!" diye bağırdı, az daha birbirlerine gireceklerdi ki Rasûlullah'a bu durum ulaşınca: "Nedir bu câhiliye davası?!" diye sordular. "Muhacirlerden birisi, ansard tn birisine vurmuş." dediler. Rasûl-i Ekrem (sa): "Bırakın bu kokuşmuş şeyleri." buyurdular. Rasûl-i Ekrem'in bu sözünü Abdullah ibn Übeyy duyunca: "bunu da mı yaptılar? Vallahi eğer Medine'ye dönecek olursak mutlaka aziz olan zelîl olanı oradan çıkaracaktır." dedi. Ömer: "Ey Allah'ın elçisi, beni bırak şu münafığın boynunu vurayım." dedi. Hz. Peygamber (sa): "Bırak onu; insanlar, Muhammed ashabını öldürüyor demesinler." Ömerden başkaları şöyle naklederler: Abdullah ibn Übeyy'in oğlu Abdullah babasına: "Allah'a yemin ederim ki Medine'ye dönmeden zelîl'in sen, Azîzin de Rasûlullah olduğunu ikrar edeceksin." dedi, o da oğlu Abdullah'ın bu söylediğini yaptı. [9]
Vâhıdî'nin zikrettiğine göre tefsir ve Siyer âlimleri şöyle anlatırlar: Allah'ın Rasûlü Mustalik oğullan gazvesinde iken Müreysi' suyu başında konaklamışlar. İnsanlar su almak üzere suyun başında toplanmışlar. Bu arada Ğıfâr oğullarından Hz. Ömer'in işçisi Cahcâh ibn Saîd el-öıfârî ile Hazrec oğullarından Sinan el-Cühenî suyun başında münakaşaya tutuşmuşlar. Sinan el-Cühenî "Yetişin ey ansar topluluğu!" diye bağırırken, Cahcâh el-Ğıfârî de "Yetişin ey muhacirler topluluğu!" diye bağırmış.
Medine-i Münevvere'ye dönüşlerinde Medine girişinde Abdullah ibn Übeyy gelip de şehre girmek isteyince oğlu Abdullah: "Geri çekil, giremezsin, ta ki Allah'ın Rasûlü (sa) girmene müsaade edinceye ve kimin azîz, kimin de zelîl olduğunu insanlar bilinceye kadar." demiş de İbn Übeyy, oğlunun bu yaptığını Rasûlullah (sa)'a şikâyet etmiş. O da İbn Übeyy'in girmesine müsaade etmesi haberini göndermiş de böylece Medine-i Müne. vere'ye girebilmiş. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler inip de yalancılığı açıkça ortaya çıkınca "Ey Ebu Hubâb, senin hakkında çok şiddetli âyetler nazil oldu; Rasûlullah'a git de senin için istiğfar ediversin." denilmiş de o başını çevirip gitmiş. İşte "Onlara, gelin Allah'ın Rasûlü sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirdiler..." kavli budur.[10]
Vâhıdî'nin bu haberini Taberî, Abdullah ibn Ebî Bekr ve Muhammed ibn Yahya ibn Hıbbân'dan rivayetle daha geniş bir şekilde şöyle nakleder:
Rasûlullah (sa)'a Mustalik oğullarının, Hz. Peygamber (sa)'in hanımlarından Cüveyriyye'nin babası el-Hâris ibn Dırâr komutasında kuvvet topladıkları haberi ulaşınca Rasûlullah (sa) onların üzerine yürüdü ve Kadîd tarafından sahile doğru Müreysî adındaki su başında onlarla karşılaştı. İki ordu birbirine girdi ve yapılan savaşta Allah Tealâ Mustalik oğullarını bozguna uğrattı da onlardan öldürülenler öldürüldü, Rasûlullah (sa) oğullarını, kadınlarını ve mallarını ganimet olarak aldı. Savaş esnasında Hişâm ibn Sabâbe adında Kelb ibn Avf ibn Amir oğullarından birisi yanlışlıkla ansardan birisi tarafından öldürülmüştü. Ubâde ibnu's-Sâmit'in ashabından olan bu ansari, onu düşman sanarak yanlışlıkla öldürmüştü.
İnsanlar henüz bu suyun başındalarken bir ara insanların sucuları suyun başına gelmişler. Hz. Ömer'in de öıfâr oğullarından Cahcah ibn Saîd adında bir işçisi atını yedekliyerek suyun başına gelmiş. Avf ibnu'l-Hazrec oğullarının dostu Sinan el-Cühenî ile suyun başında karşılaşıp sıkışmışlar ve tartışmaya başlamışlar. Sinan el-Cühenî "Yetişin ey ansar!" diye bağırırken Cahcâh da "Yetişin ey muhacirler!" diye bağırmışAbdullah ibn Übeyy ibn Selûl buna çok kızmış. Yanında kabilesinden bir grup ve henüz yaşı küçük olan Zeyd ibn Erkam da varmış. İbn Übeyy: "Bunu da mı yaptılar? Çoğaldılar da bizi beldemizden mi kovacaklar? Bizim ve Kureyş celâbîbi'nin misali aynen "Besle köpeğini yesin seni" misali gibidir. Ama Alalh'a yemin olsun ki eğer Medine'ye dönecek olursak elbette aziz olan zelîl olanı mutlaka oradan çıkaracaktır." dedi sonra da yanında bulunan kabilesinden arkadaşlarına: "Bunu kendinize siz yaptınız: Onları beldenize aldınız, mallarınızı onlarla paylaştınız. İşte yaptığınızın neticesi. Allah'a yemin olsun ki şayet elinizdekileri onlara vermeyip tutsaydınız ülkenizden ayrılıp başka taraflara giderlerdi." dedi. Onun bu sözlerini duyan Zeyd ibn Erkam oradan ayrılıp Hz. Peygamber (sa)'in yanma geldi ve Hz. Peygamber (sa) gazveyle ilgili işlerini bitirirken duyduklarını O'na haber verdi. O olanları Hz. Peygamber (sa)'e haber verirken Hz. Ömer de Efendimiz (sa)'in yanında idi. "Ey Allah'ın elçisi, Abbâd ibn Bişr ibn Vakş'a emret, gidip şu a-damı öldürsün." dedi. Rasûlullah (sa): "Ey Ömer, insanlar, Muhammed ashabını öldürüyor, dedikleri zaman halimiz nice olur? Hayır, fakat insanlara buradan ayrılacağımızı ilân et." buyurdu. Vakit, Hz. Peygamber (sa)'in normal olarak yola çıkacağı bir vakit değildi. Yola çıkıldı ve Abdullah ibn Übeyy, Zeyd ibn Erkam'in konuştuklarını Hz. Peygamber (sa)'e ulaştırdığını öğrenince Hz. Peygamber (sa)'e geldi ve onun söylediklerini söylemediğine, onları konuşmadığına yemin etti. Abdullah, kavmi nezdinde büyük, kendisine saygı gösterilen şerefli birisiydi. Hz. Peygamber (sa)'in ashabından yanında bulunan ansardan bazıları: "Ey Allah'ın elçisi, çocuk belki de yanlış anlamış, sözü iyi bellememiş-tir." diyerek Abdullah ibn Übeyy'i müdafaa etmek istediler. Allah'ın rasûlü (sa) yalnız kaldığında Üseyd ibn Hudayr yanına geldi, onu nübüvvet selâmıyla selâmladı, sonra: "Ey Allah'ın elçisi, daha önce yola çıkma âdetin olmıyan bir zamanda yola çıktın." dedi. Rasûlullah (sa): "Arkadaşınızın söylediği sana u-laşmadı mı?" buyurdu. Üseyd: "Hangi arkadaşımız ey Allah'ın elçisi?" diye sordu. Hz. Peygamber (sa): "Abdullah ibn Übeyy.." dedi. Üseyd: "Ne demiş?" diye sordu da Hz. Peygamber (sa): "Eğer Medine'ye dönerse Azîz olanın mutlaka zelîl olanı oradan çıkaracağını iddia etmiş." buyurdu. Üseyd: "Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın elçisi, dilersen sen onu oradan çıkarırsın; elbette zelîl olan odur, azîz olan sensin." deyip şöyle devam eder: "Ey Allah'ın elçisi, ona rıfk ile muamele et. Alalh'a yemin olsun, Allah seni Medine'ye getirdiğinde kabilesi ona taç giydirmeye hazırlanıyordu. O, senin bu kırallığını ondan aldığına inanıyor."
Rasûlullah o gün ve gecesi boyunca, ertesi günün ilk saatlerinde de ashabını yürüttü, yola devam ettiler. O gün güneş etkisini gösterip yakmaya başlayınca konakladılar. îyice yorulan insanlar toprağa yayılıp uyuyakaldılar. Hz. Peygamber (sa), insanlar Abdullah ibn Übeyy ile ilgili o konuyu konuşmaya fırsat bu-lamasınlar diye iyice yoruluncaya kadar onları yürütmüştü. Sonra insanları tekrar yola çıkardı ve hicaz bölgesine ulaşarak Fuvayku'n-Nakî'de Nak'â' (veya Bak'â') adındaki bir su başında tekrar konakladılar. Oradan yola çıktıklarında öyle bir fırtına çıktı ki insanlar bundan çok eziyet görüp korktular. Rasûlullah (sa): "Korkmayın, bu fırtına kâfirlerin büyüklerinden birisinin ölümü üzerine esmiştir." buyurdular. Medine-i Münevvere'ye geldiklerinde duydular ki Kaynukâ' oğullarından Rifâ'a ibn Zeyd ibn Tâbut o gün ölmüş. Ki yahudilerin büyüklerinden ve münafıklara yataklık eden birisiydi. İşte bütün bunlar üzerine Alah Tealâ'nın münafıkları zikrettiği Sûre Abdullah ibn Übeyy ve onunla birlikte onun gibi olanlar hakkında nazil oldu, "O münafıklar sana geldiklerinde..." buyruldu. Bu Sûre-i celilenin inmesi üzerine Hz. Peygamber (sa), Zeyd'in kulağını tutmuş ve ona: "Allah Tealâ senin kulağının duyduğunu tasdik eyledi." buyurmuştur. [11]
Mustalik oğullan Gazvesi Hicretin beşinci yılında olduğuna göre bu sûrenin nüzulü de bu sene olmuş demektir.[12]
5. Onlara: "Gelin, Allah'ın rasûlü sizin için mağfiret dilesin." denildiği zaman başlarını çevirdiler. Ve sen, onların büyüklük taslıyarak yüz çevirdiklerini görürsün.
Bu âyet-i kerime de seleften bir çoklarının söylediği gibi Abdullah ibn Übeyy hakkında inen âyetlerdendir. Onun, bu âyetin inişine sebep olan davranışını Muhammed ibn İshak şöyle anlatıyor:
Bize İbn Şihâb ez-Zührî'nin anlattığına göre Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl'ün Cuma namazında Mescid-i Nebevî'de durduğu bir yeri vardı. Kendisinin ve kavminin saygıdeğer bir yeri olması hasebiyle o yerde durması engel-lenmezdi. Hz. Peygamber (sa) hutbe okumak üzere kalktığında Abdullah ibn Übeyy de kalkar ve: "Ey insanlar, işte Allah'ın Rasûlü aranızda; Allah onunla sizi şereflendirdi ve yüceltti. Binaenaleyh ona yardım edin, destek olun, dinleyin ve itaat edin." der ve otururmuş.
Nihayet Uhud gazvesinde yaptığı şeyi yapınca yani askerin üçte biriyle geri dönünce müslümanlar da Medine'ye gazveden dönüp geldiklerinde eskiden yaptığı gibi ayağa kalkıp konuşmak istedi. Müslümanlar, elbisesinin uçlarından çekerek dediler ki: "Ey Allah'ın düşmanı, otur; sen buna lâyık değilsin, yapacağın işi yaptın." O da kalkıp insanların omuzlarına basa basa Mescid'den çıktı, bir yandan da: "Allah'a andolsun ki ben, sanki büyük bir şey söyleyecekmişim gibi davrandılar. Halbuki kalkıp konuşsaydım onun (Hz. Peygamber'in) durumunu daha da kuvvetlendirecektim." diyordu.
Ansardan birisi Mescid'in kapısında onunla karşılaşıp: "Yazıklar olsun sana, neyin var?" dedi. O da: "Ben kalkıp onun (Muhammed'in) durumunu pekiştirecektim ki arkadaşlarından bazıları beni çekip oturtmak ve tartaklamak istediler. Sanki ben, kalkıp onun durumunu zorlaştıracak büyük bir şey söyleyecekmişim gibi." dedi. Kendisine: "Yazıklar olsun sana, dön de Rasûlullah senin için mağfiret dilesin." dediklerinde o: "Andolsun ki ben, onun benim için mağfiret dilemesini istemem." dedi.[13]
6. Onlar için ha istiğfar etmişsin, ha onlara istiğfar etmemişsin, haklarında birdir. Allah onları kesinlikle yarlığamaz. Hiç şüphesiz Allah, fâsıklar topluluğuna hidayet etmez.
Daha önce (Tevbe Sûresinin 80. âyetinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere Hişâm ibn Urve'nin, babasından rivayetine göre Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl, Hz. Peygamber ve ashabı hakkında: "Onlara infakta bulunmazsanız ashabı çevresinden dağılır gider." demişti. Yine: "Medine'ye varınca elbette aziz olan, zelîl olanı oradan çıkaracaktır." diyen de o idi. Allah Tealâ: "Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen de Allah, hiçbir zaman onları mağfiret edecek değildir." (Tevbe, 9/80) âyet-i kerimesi nazil olduğunda Hz. Peygamber (sa): "Yetmişten fazla istiğfar edeceğim." buyurdu da Allah Tealâ: "Onlar için ha istiğfar etmişsin, ha onlara istiğfar etmemişsin, haklarında birdir. Allah onları kesinlikle yarlığamaz..." âyet-i kerimesini indirdi.[14]
7. Onlar öyle kimselerdir ki "Allah 'in Peygamberi 'ninyanında bulunanlara in/ak etmeyin de dağılıp gitsinler. " derler. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah 'indir. Ama o münafıklar bunu anlamazlar.
8. Onlar; "Şayet Medine'ye dönersek, andolsun ki aziz, şerefli ve kuvvetli olanlar, zelîl ve zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır." diyorlardı. Oysa izzet Allah 'in, Rasûlü 'nün ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.
Taberî'nin Ahmed ibn Mansûr kanalıyla İkrime'den rivayetle zikrettiğine göre Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl'un Hubâb adında bir oğlu varmış ve Rasûlullah (sa) onun adını Abdullah olarak değiştirmiş. İşte bu Abdullah, Rasûl-i Ekrem (sa)'e gelmiş ve: "Ey Allah'ın elçisi, babam Allah'a ve Rasûlü'ne eziyet veriyor, beni bırak onu öldüreyim." demiş. Rasûlullah (sa) da: "Babanı öldürme." buyurmuş. Bir süre sonra Abdulalh tekrar gelmiş ve: "Ey Allah'ın elçisi, babam Allah'a ve Rasûlü'ne eziyet veriyor, beni bırak onu öldüreyim." demiş. Rasûlullah (sa) yine: "Babanı öldürme." buyurmuş. O: "Ey Allah'ın elçisi, abdest al da abdest aldığın sudan ona içireyim. Belki kalbi yumuşar." demiş, rasûlullah (sa) da abdest alıp o sudan Abdullah'a vermiş; o da götürüp babasına içirmiş ve: "Biliyor musun sana ne içirdim?" demiş, babası: "Evet, bana annenin sidiğini içirdin." demiş. Abdullah da: "Vallahi hayır, sana Rasûlullah'ın abdest suyundan içirdim." demiş.
İkrime der ki: Abdullah ibn Übeyy onların (kayminin) içinde sânı yüce birisiydi. İşte onlar hakkında, yani münafıklar hakkında "Onlar öyle kimselerdir ki "Allah'ın Peygamberi'nin yanında bulunanlara infak etmeyin de dağılıp gitsinler." derler..." âyet-i kerimesi nazil olmuştur. "Şayet Medine'ye dönersek, andolsun ki aziz, şerefli ve kuvvetli olanlar, zelîl ve zayıf olanları oradan muhakkak çıkaracaktır." diyen de yine Abdullah ibn Übeyy'dir. Rasûlullah (sa) ve beraberindekiler Medine-i Münevvere'ye gelince Abdullah ibn Übeyy'in oğlu kılıcını eline almış ve babasına: "Medine'ye dönecek olursak azîz olanın, zelîl olanı oradan çıkaracağını iddia ediyordun. Allah'a yemin ederim ki Rasûlullah izin verinceye kadar Medine'ye giremiyeceksin." Demişti.[15]
İbn Ebî Hâtim'in Muhammed ibn Azîz kanalıyla Urve ibnu'z-Zübeyr ve Ansardan Amr ibn Sâbit'ten rivayetinde onlar şöyle anlatıyorlar: Rasûlullah (sa)'ın el-Müşellel ile deniz arasında bulunan azgın Menât'ı yok ettiği Müreysf gazvesine gittiğinde Hâlid ibnu'l-Velîd'i gönderip Menât'ı yıkmıştı. İşte bu gazvede biri muhacirlerden, diğeri de Ansarın müttefiki olan Behz kabilesinden iki kişi dövüştüler. Bu kavgada muhacirlerden olan kişi, Behz kabilesinden olana galebe çaldı da Behz kabilesinden olan o kişi: "Ey Ansar topluluğu yetişin." dedi. Ansardan bazıları ona yardıma gittiler. Muhacirlerden olan kişi de "Yetişin ey muhacirler topluluğu." dedi ve muhacirlerden bazı kişiler de ona yardıma koştular. Öyle ki muhacir ve ansardan o kişiler arasında bir itişip kakışma oldu, sonra araları ayrıldı. Münafıklardan -veya kalbinde hastalık olan- bir kişi Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl'a gidip: "Bir zamanlar sen isteniyor ve atılıyordun. Şimdi ne faydası ne de zararı dokunmayan birisi oldun. Şu örtülüleri -Onlar, yeni hicret eden herkese ötülüler anlamına gelen celâbîb diyorlardı- bize üstün kıldın." Allah düşmanı Abdullah ibn Übeyy dedi ki: "Medine'ye döndüğümüzde içimizden aziz olan elbette zelil olanı oradan çıkaracaktır." Münafıklardan olan Mâlik ibnu'd-Duhşum dedi ki: "Ben size, Rasûlullah'ın yanında bulunanlara yardım etmeyin ki yanından dağılıp gitsinler." demedim mi?"[16] Bunu Ömer ibnu'l-Hattâb işitip yürüdü ve Rasûlullah (sa)'ın yanına geldi: "Ey Allah'ın elçisi, bu adam hakkında bana izin ver, o halkı fitneye düşürüyor. İzin ver ki onun boynunu vurayım." dedi. Hz. Ömer, Abdullah ibn Übeyy'i kastediyordu. Rasûlullah (sa): "Ey Ömer, ben sana onu öldürmeni emredersem gerçekten onu öldürür müsün?" buyurdu. Ömer: "Allah'a andolsun ki onu öldürmemi emredersen muhakkak onun boynunu vururum." dedi. Rasûlullah (sa) ona: "Otur." buyurdular. Bu sırada Ansardan ve Abdu'l-Eşhel oğullarından olan Üseyd ibn Hudayr geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana izin ver şu halkı fitneye düşüren adamın boynunu vurayım." dedi. Rasûlullah (sa): "Ben onu öldürmeni emredersem gerçekten onu öldürür müsün?" buyuranca "Evet, Allah'a andolsun ki bana onu öldürmemi emredersen kulağının dibinden kellesini kılıcımla kopartırım." dedi. Rasûlullah (sa) ona da: "Otur." buyurdu. Sonra ashabına "Yola çıkılacağını ilân etmelerini emretti ve sıcakta yola çıkıldı. O gün ve gecesi yol aldılar. Ertesi günü de yürüyüşe devam ettiler, sonra konakladılar, sonra yine aynı şekilde sıcakta yola çıkıldı ve el-MüşellePden itibaren üç gün yürüyerek Medine'de sabahladı.
Rasûlullah (sa) Medine'ye gelince Hz. Ömer'e haber gönderip buyurdu ki: "Ey Ömer, eğer ben onu öldürmeni emretseydim onu öldürür müydün? Hz. Ömer: "Evet ey Allah'ın elçisi." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sa): "O gün eğer onu öldürmüş olsaydın birçok kişinin burnunu sürtmüş olurdunBugün de onu öldürmelerini emretsem elbette bu emrime imtisal ederler. Ancak insanlar, benim ashabım arasına fitne kattığımı ve onları birbirine kırdırdığımı söylerler." buyurdu ve işte bunun üzerine Allah Tealâ: "Onlar öyle kimselerdir ki, Allah'ın Rasûlü'nün yanında bulunanlara hiçbir şey infak etmeyin ki dağılıp gitsinler, derler..." kavlini indirdi.[17]
9. Ey iman etmiş olanlar, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah 'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Müfessirlerden bazısı bu âyet-i kerimenin de münafıklar hakkında nazil olduğunu söylerken diğer bazısı da mü'minler hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.[18]
[1] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/882..
[2] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, MUnâfıkûn, 63/1; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Münâfıkûn, 63,1, hadis no: 3312.
[3] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Münâfikûn, 63/2, hadis no: 3313; Vahidî, age. s. 307.
[4] Buhân, Tefsîru'l-Kur'ân, Münâfikûn, 63/2.
[5] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Münâfikûn, 63/3.
[6] Taberî, age. xxvm,7i.
[7] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Münâfikûn, 63/3, hadis no: 3314.
[8] Uibâbu'n-Nukûi, n,i69.
[9] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Miinâfikûn, 63/4, hadis no: 3315; Ahmed ibn Hanbel. Müsned, 111,392-393.
[10] Vahidî, age. s. 307-308.
[11] Taberî, age. XXVIII,74-76; İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut 1391/1971, 01,302-305.
[12] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/882-886.
[13] İbn Kesîr, age. vm,i53.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/886-887.
[14] Taberî, Câmiu'l-Beyân, X,138.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/887.
[15] Taberî, age. xxvm,73.
[16] Mâlik ibnu'd-Duhşum bu rivayette münafık olarak verilmekle birlikte İbnu'1-Esîr onun nifakının çok açık olmadığını, iyi bir müslüman olduğuna dair işaretler bulunduğunu, Mescid-i Dırâr'ı yıkmaya gönderilenlerden birisinin de bu Mâlik olduğunu söyler. Bak: İbnu’l-Esîr, üsdui-Câbe. v.22-23.
[17] İbn Kesîr, age. vm,i58-i59.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/888-889.
[18] Râzî, age. XXX, 18.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/890.