MÜNAFIKÛN SÛRESİ 2

Münafıklar. 2

Bazı Kelimeler: 2

Nüzul Sebebi: 2

Açıklama: 2


MÜNAFIKÛN SÛRESİ

 

Ulemanın tümüne göre Medenîdir. II ayettir. Münafıkları, onların amel­lerini ve niteliklerini anlatmış olan bu sure, mü'minlere yönelik önemli bazı irşadlarla nihayete ermektedir. [1]

Münafıklar

 

Rahman ve Rahim olan Allah adıyla

1- Ey Muhammedi İkiyüzlüler sana gelince: "Senin şüphesiz Allah 'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz" derler. Allah, senin kendisinin peygam­beri olduğunu, bilir; bunun yanında Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir

2- Onlar, yeminlerini kalkan edinerek Allah'ın yolundan akkorlar. İş­ledikleri işler gerçekten ne kötüdür!

3- Bu, önce İnanıp sonra inkar etmiş olmalarındandır. Bu yüzden kalbleh mühürlenmiştir; artık anlamazlar.

4- Ey Muhammedi Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; ko­nuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler; her çığ­lığı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, onlardan çekin; Allah can­larım alsın, nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar!.

5- Onlara: "Gelin de Allah'ın peygamberi sizin için mağfiret dilesin" dendiği zaman, başlarını çevirirler; büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini gö­rürsün.

6- Ey Muhammedi Onlar için, bağışlanma dîlesen de dîlemesen de bir­dir; Allah onları bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah, yoldan çıkmış milleti doğ­ru yola eriştirmez.

7- Bunlar: 'Allah'ın peygamberinin yanında bulunanlara bir şey ver­meyin de dağılıp gitsinler" diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazine­leri Allah'ındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar.

8- "Eğer bu savaştan Medine'ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki oradan çıkaracaktır" diyorlardı. Oysa, şeref Allah'ın, peygam­berinin ve inananlarındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği bilmezler.

9- Ey İnananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan ah-komasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır.

10- Birinize ölüm gelip de: "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar er-telesen de, sadaka versem, iyilerden olsam" diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedİn.

11- Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz; Allah, işlediklerinizden haberdardır. [2]

 

Bazı Kelimeler:

 

Münafıklar Senin meclisine gelip hâzır oldukları za­man. Yemin ederiz ve şehadet ederiz ki. Mühürlendi. Kalkan. Duvara dayandırılmış ağaçlar.On­ları kahretsin, onları lanetlesin.Hak'tan batıla meylettirilir ve çev­rilir.Başlan düşmanlardan başka tarafa çevrilirler.Dağılırlar. Sizi alıkoymasın. Üstünlük ve galibiyet.

Ecel, ömrün sonu demektir. [3]

 

Nüzul Sebebi:

 

Buharî, Zeyd bin Erkam'ın şöyle dediğini rivayet eder: Amcamla bera­berdim. Abdullah bin Ubey İbn Selûİ'ün şöyle dediğini İşittim: Resûlullah'ın yanında bulunanlara infakta bulunmayın ki dağılıp gitsinler. Eğer biz Medi­ne'ye dönersek; üstün olanlar alçak olanları oradan çıkarıp kovacaktır." Ben bu sözleri amcama anlattım. Amcam da bunları Resülüllah'a nakletti. Resulüllah (S.A.V.) efendimiz Abdullah bin Übey ve arkadaşlarına haber gönder­di. Onlar da, böyle söylemediklerine dair yemin ettiler. Resulullah da onla­rın yeminlerini doğruladı, beni yalanladı. Ben de öyle üzüldüm ki daha önce hiç o kadar üzülmemiştİm. Evimde oturdum ve bunun üzerine Cenab-ı Al­lah Münafikûn sûresinin başından yedinci ayetine kadar olan kısmı inzal bu­yurdu. Sonra Resulullah (S.A.V.) efendimiz bana haber saldı. Yanma gittim, bana dedi ki: "Doğrusu Allah senin sözünü tasdik etti." [4]

 

Açıklama:

 

Ey Muhammed, münafıklar sana gelip meclisinde hazır bulundukların­da dilleriyle: "Tanıklık ederiz ki sen Allah'ın Resulüsün." derler. Allah'ta bi­lir ki sen gerçekten O'nun Resulüsün. Allah, münafıkların elbette yalancılar olduklarına tanıklık eder.

Ayet-i kerimede Cenab-ı Allah'ın yaptığı tekzîb, onların "Şüphesiz ki sen Allah'ın Resulüsün" sözleriyle ilgili değildir. Ancak bu yalanlama onla­rın zahiren doğru görünen, ama aslında kalpleri ile muvafakat etmeyen iddi­aları ile ilgilidir. Dillerinin söylediği İle kalplerindeki inançları arasında mu­vafakat yoktur. Şüphesiz ki onlar bu sözlerinde de yalancıdırlar. Zira onlar Hz. Peygamberin elçiliğine İmân etmiyorlardı. Yalan söyleyerek alışkanlık ha­line getirdikleri yeminlerini kendileri için bir kalkan edindiler. Sorgulanma­larını gerektiren bir davranışları görüldüğünde hemen bu yalan yere ettikleri yeminlerini kendilerine kalkan ederlerd ki, mallarını ve canlarını korusunlar. Nüzul sebebinde de Buharî'nin rivayet ettiği gibi onlar, gerektiğinde kullan­mak üzere bu yeminlerini kendileri için bir kalkan edindiler ki sorgulanmak­tan kurtulsunlar. Onlar, İslama girmek İsteyen kimseleri Allah'ın yolundan çevirdiler ve bu davranışlarını devam ettirdiler; ( ı*r'^f Ij-üîı ) cümlesindeki eyman kelimesini "îmanehüm" şeklinde okuyan kıraate göre ise ayet-i keri­meden kastedilen mana şu olur: Onlar zahirî imanlarını, Ölüm veya esarete karşı kendilerini korusun diye kalkan edindiler. Onların yaptıkları münafık­lık ve o münafıklığın terettüp ettirdiği şeyler ne kötü şeylerdir! Onlar amel bakımından insanların en kötüleridirler. Çünkü onlar yalan yere, münafıklık ederek iman ettiler. Sonra küfürleri açığa çıktı. Sözleri ve fiilleri onların iman etmiş olmadıklarını isbatladı. Dolayısıyla kalpleri mühürlendi. Artık kalple­rine hakkın nuru girmez. Zaten onlar hakkı ve doğru yolu bilmezler. Sen on­ları gördüğünde güçlü ve mütenasip âzah olduklarından Ötürü bedenlerini beğenirsin, fasih konuştuklarından ötürü de sözlerini dinlersin. Dünya kela­mını çok güzel konuşurlar. Duvara yaslandırılmış tahtalar gibi Resulüllah'ın meclisinde bulunurlar. Çünkü onlarda akıl ve ruh yoktur ki idrâk etsinler. Basiret yoktur ki hayrı ve hakkı görsünler. Putlar ve kürsüler gibidirler. İç­yüzlerini açığa vurur diye Kur'an'm inmesinden korkarlar, çok sabırsız ve kor­kak olmalarından ötürü, kendilerine gelen her narayı düşmandan gelir zanneder ve kendilerine yönelik oldukları düşüncesine kapılırlar. Onlar en azılı düşmanlarmızdırlar. Kalbi size kin kusarken zahiren gülen münafıklardan daha tehlikeli bir düşman yoktur. Onlardan sakının. Çünkü onlardan daha azgın hiçbir düşmanınız yoktur.

Onlara; 'yaptığınız kusurlardan ve işlediğiniz günahlardan ötürü gelin­de Resulullah sizin için Allah'tan mağfiret talebinde bulunsun' denildiği za­man; Resuluîlah'i alaya ahp haktan yüz çevirerek miitekcbbîrlikterinden ötü­rü başlarını öbür tarafa çevirirler. Büyüklük taslayarak insanları Allah'ın yo­lundan çevirirler. Ey Muhammedi Onlar için mağfiret talebinde bulunsan da. bulunmasan da farketmez, çünkü onlar bundan yararlanmaz ve iman etmez­ler. Allah onları bağışlamayacak ve fasıklan hidayete kavuşturmayaeaktır. Bun­ların fasikhk ve din hududu ile örf sının dışına çıkmakla nitelendirilmelerine gelince bunda bir gariplik yoktur. Çünkü onlar Ensar'dan olan arkadaşları­na şöyle derler: Resulullah'ın yanında bulunan muhacirlere infakta bulun­mayın ki O'nun etrafından dağılıp gitsinler.

Hayret ediyorum bunlara! Rızkın gökte olduğunu, göklerle yerin hazi­nelerinin Allah'a ait olduğunu, yegane rızık veren kuvvet sahibinin Allah ol­duğunu bilmiyorlar mı?! Ama münafıklar bunu anlamazlar. Derler ki: Eğer Mustahk Oğullan gazvesinden Medine'ye dönersek orada güçlü olanlar (ya­ni bizler) güçsüz ve zelil olan Muhacirlerle Resulullah'ın sahabilerini Medi­ne'den sürecektir!

Onlar ne kötü konuşmuşlar. Halbuki üstünlük, kahretme ve galibiyet Al­lah'a aittir. O düşmanlarını mağlup eder. Üstünlük Resuluîlah'a aittir. Allah, dinine nusret edip diğer dinlere üstün kılması şeklinde Resulünü üstün geti­recektir, ve yine üstünlük, düşmanlarına muzaffer kılınmaları dolayısıyla mü­minlere mahsustur. Ama münafıklar bunu bilmezler. Şu münafıkları, onla­rın yalancı imanlarını ve asılsız yeminleriyle tanıklıklarını gördün mü? Al­lah'ta biliyor ki, onlar mutlaka yalancıdırlar. Onlara bak hele, yeminlerini kendileri için siper edindiler ve insanları Allah'ın yolundan geri çevirdiler. Onlar ne kötü işler yaptılar. Onlar meclislerde, duvarlara yaslanmış odunlar gibi­dirler. Her naranın kendileri aleyhinde olduğunu zannederler. Başkalarını mal sarfetmemeye, cimrilik etmeye davet ederler, çünkü onlar kısır akıllıdırlar. Batıl ve gurura aldanarak mü'mirileri Medine'den sürgün etme konusunda biribir-leriyle sözleşirler, ama üstünlük Allah'a, Resulüne ve mü'minlere aittir. "Doğ­rusu iki yüzlüler, ateşin en aşağı tabakasında dirlar.”[5]

Ey iman edenler! Mal ve evlatla övünüp aldanan, mal ve evlatlarının ida­resini yapıp onları gözetmekle Allah'ın zikrinden kendilerini alıkoyan müna­fıklar gibi olmayın. Şüphesiz insani münafıklığa veya dinden soğumaya iten

(!)sebeplerin en önemlilerinden biri de dünya ve onun metaı ile meşgul olmaktır. İşte bu, insanı Allah'ı anmaktan ve O'na ibadet etmekten alıkoyar. Her kim böyle yaparsa işte onlar kayba uğrayanların ta kendileridirler. Çünkü onlar baki olan ahirct hayatını, fâni olan dünya hayatı ile değiştirdiler. Sapıklığı da hidayete tcr-cih ettiler.

Bu demek değildir ki dünyayı ve ondaki mal ile evladı terk edeceğiz. Hayır! Burada yasaklanan husus, insanı Allah'ın zikrinden alıkoyacak şekilde dün­yaya dalmak ve onun metaı İle meşgul olmaktır. İbadetle ve Allah'ı zikret-, mekle birlikte dünyaya hakkını vermeye gelince, bu, şer'İ şerîfinde istediği bir husustur. Yarışacak olanlar bu alanda yarışsınlar. Size rızık olarak ver­diklerimizin bir kısmım Allah yolunda sarfedin. Allah'ın, sizi üzerinde hali­feler kılmış olduğu malın bir kısmını Allah yolunda infak edin. Bu malları­nızın bir kısmını ilahî rıza uğruna sarf edin ki bu sarfettiklerİniz, sizler için Allah'ın azabından koruyucu birer kale olsunlar. Allah'ın size verdiği malın bir kısmını yine O'nun yolunda sarf edin ki, bu sarf ettiğiniz hem sizin için hem de malınız için koruyucu bir mahfaza olsun ve malınız, dünyada iken elden gitmesin, ahirette de azaba uğratılmayasınız. ölümün öncülü olan ba­zı durumlarla emareler size gelmeden önce malınızın az bir kısmını Allah yo­lunda sarf edin. Evet ölüm size geldiğinde, Allah'ın emirlerini uygulamaktan geri kalan kimseler için hazırlanan azap görüldüğünde kişi; "ey Rabbim! Beni biraz te'hir edip bana süre tanısaydın da dünyada im Iımm bir kısmını sada­ka olarak vereydim ve bu sadakalar beni azaptan korıyucu kalkanlar olaydı. Ben de salih kullardan olaydım," demesinden önce malınızın az bir kısmını Allah yolunda sarfedin.

Nefislerin ecelleri geldiğinde Allah onları hiç ertelemez. Göz açıp yu­macak kadar da dahi onlara süre tanımaz. "Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de İleri giderler."[6] Evet işte böyle. Dinî emirleri yerine getirmemekte aşırı giden, dünyada lâubalilik edip ahirete hazırlık yapmayan kimse, can çekişme esnasında o kusurlarından ötürü piş­manlık duyar. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Rabbinden de kendisi­ne uzun ecel vermesini diler. Az bir süredahi olsa kendisine mühlet vermesi-' ni diler ki kusurlarını telafi etsin. Ama ne gezer! Olanlar olmuştur. Ecelin vukuu mutlaktır ve sizin yapmakta olduklarınızdan da Allah haberdardır. [7]



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/233.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/233-235.

[3] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/235.

[4] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/235-236.

[5] Nisa süresi: 145.

[6] Yunus sûresi: 49.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/236-238.