Ulemanın tümüne göre
Medenîdir. II ayettir. Münafıkları, onların amellerini ve niteliklerini
anlatmış olan bu sure, mü'minlere yönelik önemli bazı
irşadlarla nihayete ermektedir. [1]
Rahman ve Rahim olan
Allah adıyla
1- Ey
Muhammedi İkiyüzlüler sana gelince: "Senin şüphesiz Allah 'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz"
derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu, bilir; bunun yanında
Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir
2- Onlar,
yeminlerini kalkan edinerek Allah'ın yolundan akkorlar. İşledikleri işler
gerçekten ne kötüdür!
3- Bu, önce
İnanıp sonra inkar etmiş olmalarındandır. Bu yüzden kalbleh
mühürlenmiştir; artık anlamazlar.
4- Ey
Muhammedi Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini
dinlersin; tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler; her çığlığı kendi
aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, onlardan çekin; Allah canlarım alsın,
nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar!.
5- Onlara:
"Gelin de Allah'ın peygamberi sizin için mağfiret dilesin" dendiği
zaman, başlarını çevirirler; büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.
6- Ey
Muhammedi Onlar için, bağışlanma dîlesen de dîlemesen de birdir; Allah onları
bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez.
7- Bunlar:
'Allah'ın peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler"
diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama
ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar.
8-
"Eğer bu savaştan Medine'ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki oradan çıkaracaktır" diyorlardı. Oysa,
şeref Allah'ın, peygamberinin ve inananlarındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği
bilmezler.
9- Ey
İnananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan ah-komasın; böyle
olanlar hüsrana uğrayanlardır.
10- Birinize
ölüm gelip de: "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar er-telesen
de, sadaka versem, iyilerden olsam" diyeceği zaman gelmezden önce, size
verdiğimiz rızıklardan sarfedİn.
11- Bir
canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz; Allah,
işlediklerinizden haberdardır. [2]
Münafıklar Senin
meclisine gelip hâzır oldukları zaman. Yemin ederiz ve şehadet
ederiz ki. Mühürlendi. Kalkan. Duvara dayandırılmış ağaçlar.Onları kahretsin,
onları lanetlesin.Hak'tan batıla meylettirilir ve çevrilir.Başlan düşmanlardan
başka tarafa çevrilirler.Dağılırlar. Sizi alıkoymasın. Üstünlük ve galibiyet.
Ecel, ömrün sonu
demektir. [3]
Buharî, Zeyd bin Erkam'ın şöyle dediğini rivayet eder: Amcamla beraberdim.
Abdullah bin Ubey İbn Selûİ'ün şöyle dediğini İşittim: Resûlullah'ın
yanında bulunanlara infakta bulunmayın ki dağılıp gitsinler. Eğer biz Medine'ye
dönersek; üstün olanlar alçak olanları oradan çıkarıp kovacaktır." Ben bu
sözleri amcama anlattım. Amcam da bunları Resülüllah'a
nakletti. Resulüllah (S.A.V.) efendimiz Abdullah bin Übey ve arkadaşlarına haber gönderdi. Onlar da, böyle
söylemediklerine dair yemin ettiler. Resulullah da
onların yeminlerini doğruladı, beni yalanladı. Ben de öyle üzüldüm ki daha
önce hiç o kadar üzülmemiştİm. Evimde oturdum ve
bunun üzerine Cenab-ı Allah Münafikûn
sûresinin başından yedinci ayetine kadar olan kısmı inzal buyurdu. Sonra Resulullah (S.A.V.) efendimiz bana haber saldı. Yanma
gittim, bana dedi ki: "Doğrusu Allah senin sözünü tasdik etti." [4]
Ey Muhammed,
münafıklar sana gelip meclisinde hazır bulunduklarında dilleriyle:
"Tanıklık ederiz ki sen Allah'ın Resulüsün." derler. Allah'ta bilir
ki sen gerçekten O'nun Resulüsün. Allah, münafıkların elbette yalancılar
olduklarına tanıklık eder.
Ayet-i kerimede Cenab-ı Allah'ın yaptığı tekzîb,
onların "Şüphesiz ki sen Allah'ın Resulüsün" sözleriyle ilgili
değildir. Ancak bu yalanlama onların zahiren doğru görünen, ama aslında
kalpleri ile muvafakat etmeyen iddiaları ile ilgilidir. Dillerinin söylediği
İle kalplerindeki inançları arasında muvafakat yoktur. Şüphesiz ki onlar bu
sözlerinde de yalancıdırlar. Zira onlar Hz.
Peygamberin elçiliğine İmân etmiyorlardı. Yalan söyleyerek alışkanlık haline
getirdikleri yeminlerini kendileri için bir kalkan edindiler. Sorgulanmalarını
gerektiren bir davranışları görüldüğünde hemen bu yalan yere ettikleri
yeminlerini kendilerine kalkan ederlerd ki, mallarını
ve canlarını korusunlar. Nüzul sebebinde de Buharî'nin
rivayet ettiği gibi onlar, gerektiğinde kullanmak üzere bu yeminlerini
kendileri için bir kalkan edindiler ki sorgulanmaktan kurtulsunlar. Onlar, İslama girmek İsteyen kimseleri Allah'ın yolundan
çevirdiler ve bu davranışlarını devam ettirdiler; ( ı*r'^f Ij-üîı ) cümlesindeki eyman
kelimesini "îmanehüm" şeklinde okuyan
kıraate göre ise ayet-i kerimeden kastedilen mana şu olur: Onlar zahirî
imanlarını, Ölüm veya esarete karşı kendilerini korusun diye kalkan edindiler.
Onların yaptıkları münafıklık ve o münafıklığın terettüp ettirdiği şeyler ne
kötü şeylerdir! Onlar amel bakımından insanların en kötüleridirler. Çünkü onlar
yalan yere, münafıklık ederek iman ettiler. Sonra küfürleri açığa çıktı.
Sözleri ve fiilleri onların iman etmiş olmadıklarını isbatladı.
Dolayısıyla kalpleri mühürlendi. Artık kalplerine hakkın nuru girmez. Zaten
onlar hakkı ve doğru yolu bilmezler. Sen onları gördüğünde güçlü ve mütenasip âzah olduklarından Ötürü bedenlerini beğenirsin, fasih
konuştuklarından ötürü de sözlerini dinlersin. Dünya kelamını çok güzel
konuşurlar. Duvara yaslandırılmış tahtalar gibi Resulüllah'ın
meclisinde bulunurlar. Çünkü onlarda akıl ve ruh yoktur ki idrâk etsinler.
Basiret yoktur ki hayrı ve hakkı görsünler. Putlar ve kürsüler gibidirler. İçyüzlerini
açığa vurur diye Kur'an'm inmesinden korkarlar, çok
sabırsız ve korkak olmalarından ötürü, kendilerine gelen her narayı düşmandan
gelir zanneder ve kendilerine yönelik oldukları düşüncesine kapılırlar. Onlar
en azılı düşmanlarmızdırlar. Kalbi size kin kusarken
zahiren gülen münafıklardan daha tehlikeli bir düşman yoktur. Onlardan sakının.
Çünkü onlardan daha azgın hiçbir düşmanınız yoktur.
Onlara; 'yaptığınız
kusurlardan ve işlediğiniz günahlardan ötürü gelinde Resulullah
sizin için Allah'tan mağfiret talebinde bulunsun' denildiği zaman; Resuluîlah'i alaya ahp haktan yüz
çevirerek miitekcbbîrlikterinden ötürü başlarını
öbür tarafa çevirirler. Büyüklük taslayarak insanları Allah'ın yolundan
çevirirler. Ey Muhammedi Onlar için mağfiret talebinde bulunsan da. bulunmasan
da farketmez, çünkü onlar bundan yararlanmaz ve iman
etmezler. Allah onları bağışlamayacak ve fasıklan
hidayete kavuşturmayaeaktır. Bunların fasikhk ve din hududu ile örf sının dışına çıkmakla
nitelendirilmelerine gelince bunda bir gariplik yoktur. Çünkü onlar Ensar'dan olan arkadaşlarına şöyle derler: Resulullah'ın yanında bulunan muhacirlere infakta bulunmayın
ki O'nun etrafından dağılıp gitsinler.
Hayret ediyorum
bunlara! Rızkın gökte olduğunu, göklerle yerin hazinelerinin Allah'a ait
olduğunu, yegane rızık veren kuvvet sahibinin Allah
olduğunu bilmiyorlar mı?! Ama münafıklar bunu anlamazlar. Derler ki: Eğer Mustahk Oğullan gazvesinden Medine'ye dönersek orada güçlü
olanlar (yani bizler) güçsüz ve zelil olan Muhacirlerle Resulullah'ın
sahabilerini Medine'den sürecektir!
Onlar ne kötü
konuşmuşlar. Halbuki üstünlük, kahretme ve galibiyet Allah'a aittir. O
düşmanlarını mağlup eder. Üstünlük Resuluîlah'a
aittir. Allah, dinine nusret edip diğer dinlere üstün
kılması şeklinde Resulünü üstün getirecektir, ve yine üstünlük, düşmanlarına
muzaffer kılınmaları dolayısıyla müminlere mahsustur. Ama münafıklar bunu
bilmezler. Şu münafıkları, onların yalancı imanlarını ve asılsız yeminleriyle
tanıklıklarını gördün mü? Allah'ta biliyor ki, onlar mutlaka yalancıdırlar.
Onlara bak hele, yeminlerini kendileri için siper edindiler ve insanları
Allah'ın yolundan geri çevirdiler. Onlar ne kötü işler yaptılar. Onlar
meclislerde, duvarlara yaslanmış odunlar gibidirler. Her naranın kendileri
aleyhinde olduğunu zannederler. Başkalarını mal sarfetmemeye,
cimrilik etmeye davet ederler, çünkü onlar kısır akıllıdırlar. Batıl ve gurura
aldanarak mü'mirileri Medine'den sürgün etme
konusunda biribir-leriyle
sözleşirler, ama üstünlük Allah'a, Resulüne ve mü'minlere
aittir. "Doğrusu iki yüzlüler, ateşin en aşağı tabakasında dirlar.”[5]
Ey iman edenler! Mal
ve evlatla övünüp aldanan, mal ve evlatlarının idaresini yapıp onları
gözetmekle Allah'ın zikrinden kendilerini alıkoyan münafıklar gibi olmayın.
Şüphesiz insani münafıklığa veya dinden soğumaya iten
(!)sebeplerin en
önemlilerinden biri de dünya ve onun metaı ile meşgul olmaktır. İşte bu, insanı
Allah'ı anmaktan ve O'na ibadet etmekten alıkoyar. Her kim böyle yaparsa işte
onlar kayba uğrayanların ta kendileridirler. Çünkü onlar baki olan ahirct hayatını, fâni olan dünya hayatı ile değiştirdiler.
Sapıklığı da hidayete tcr-cih
ettiler.
Bu demek değildir ki
dünyayı ve ondaki mal ile evladı terk edeceğiz. Hayır! Burada yasaklanan husus,
insanı Allah'ın zikrinden alıkoyacak şekilde dünyaya dalmak ve onun metaı İle
meşgul olmaktır. İbadetle ve Allah'ı zikret-, mekle
birlikte dünyaya hakkını vermeye gelince, bu, şer'İ şerîfinde istediği bir
husustur. Yarışacak olanlar bu alanda yarışsınlar. Size rızık
olarak verdiklerimizin bir kısmım Allah yolunda sarfedin.
Allah'ın, sizi üzerinde halifeler kılmış olduğu malın bir kısmını Allah
yolunda infak edin. Bu mallarınızın bir kısmını ilahî rıza uğruna sarf edin ki
bu sarfettiklerİniz, sizler için Allah'ın azabından
koruyucu birer kale olsunlar. Allah'ın size verdiği malın bir kısmını yine
O'nun yolunda sarf edin ki, bu sarf ettiğiniz hem sizin için hem de malınız
için koruyucu bir mahfaza olsun ve malınız, dünyada iken elden gitmesin, ahirette de azaba uğratılmayasınız. ölümün öncülü olan bazı
durumlarla emareler size gelmeden önce malınızın az bir kısmını Allah yolunda
sarf edin. Evet ölüm size geldiğinde, Allah'ın emirlerini uygulamaktan geri
kalan kimseler için hazırlanan azap görüldüğünde kişi; "ey Rabbim! Beni
biraz te'hir edip bana süre tanısaydın da dünyada im Iımm bir kısmını sadaka olarak vereydim ve bu sadakalar
beni azaptan korıyucu kalkanlar olaydı. Ben de salih kullardan olaydım," demesinden önce malınızın az
bir kısmını Allah yolunda sarfedin.
Nefislerin ecelleri
geldiğinde Allah onları hiç ertelemez. Göz açıp yumacak kadar da dahi onlara
süre tanımaz. "Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an
geri kalırlar, ne de İleri giderler."[6] Evet
işte böyle. Dinî emirleri yerine getirmemekte aşırı giden, dünyada lâubalilik
edip ahirete hazırlık yapmayan kimse, can çekişme
esnasında o kusurlarından ötürü pişmanlık duyar. Noksanlıklardan münezzeh olan
yüce Rabbinden de kendisine uzun ecel vermesini diler. Az bir süredahi olsa kendisine mühlet vermesi-' ni diler ki kusurlarını telafi etsin. Ama ne gezer! Olanlar
olmuştur. Ecelin vukuu mutlaktır ve sizin yapmakta olduklarınızdan da Allah
haberdardır. [7]
[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/233.
[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/233-235.
[3] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/235.
[4] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/235-236.
[5] Nisa süresi: 145.
[6] Yunus sûresi: 49.
[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi,
Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/236-238.