Mülk suresi otuz
âyettir ve Mekke'de nazii olmuştur.
Bu sure-i celile,
kainatta mevcut olan mülk ve varlıkların Allaha ait olduğunu beyan ederek
başlıyor.
Mekki surelerin
özelîiğini taşıyan bu sure-i celilede, insanların, sağlam bir inanca sahib
olmaları için kainat düzenine bakmaları, gökleri temaşa etmeleri tavsiye
ediliyor ve bu bakışta insanın acz ve mağlubiyete uğrayacağı beyan ediliyor.
Rablerini inkar
edenlerin cehennem azabına uğratılacakları haber veriliyor ve bu cehennem
azabının da şiddetli olacağı ifade ediliyor.
Rablerine iman edenler
için de büyük bir mükâfaatın bulunduğu müjdeleniyor. Allah tealanın, cereyan
eden bütün hadisattan haberdar olduğu zikrediliyor.
Âhirette azabı görünce
inkarcıların yüzlerinin simsiyah kesileceği ve bu dünyadayken âhireti ve hesabi
yalanlayanların tabi olacakları azabın kendilerine gösterilerek "İşte
hakkında ısrarla iddiada bulunduğunuz azap budur." deneceği ifade
buyuruiuyor.
Sure-i celile, Allah
tealanın biz kullarına vermiş olduğu nimetlerin en büyüklerinden biri olan,
hatta maddi hayatımızın devamı için çok önemli bir madde olan suyun, nimet
olarak büyüklüğüne işaret eden şu âyet-i kerime ile sona eriyor:
"De ki:
"Söyleyin bana, suyunuz yerin dibine çekilse size kim bir akar su
getirebilir?"[1]
Peygamber efendimiz
(s.av.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Kur'anda otuz
âyetten meydana gelen bir sure bir kişi için şefaatçi oldu ve onun günahları
affedildi. Bu sure süresidir."[2]
Cabir b. Abdullah
diyor ki:
"Resulullah
(s.a.v.) Secde suresini ve Mülk suresini okumadan uyamazdı."[3]
Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Resulullahın
sahabilerintlen biri bir kahirin üzerine, oranın kabir olduğunu bilmeyerek bir
çadır kurmuştur. Sonra orada bir kimsenin Mülk suresini sonuna kadar okuduğunu
işitmiştir. Sahabi Resulullaha gelip: "Ey Allahın Resulü, ben bir kabir
üzerine bir çadır kurdum. Oranın kabir olduğunu bilmiyordum. Bir de ne göreyim,
onun içinde birisi Mülk suresini okuyor. Sureyi sonuna kadar okudu."
demiştir. Resulullah: "Bu sure, engel olan ve kurtarıcı olan bir
sure-dir.Bu sure okuyanı kabir azabından kurtarır."[4] buyurdu.[5]
Rahman ve Rahim olan
Allanın adıyla.
1- Mülk
elinde olan'Alllah, yücedir. O herşeye galiptir.
Dünya ve-âhiretin
mülkü ve saltanatı, emir ve hükmü elinde bulunan Allah, yücedir, büyüktür. O
herşeye kadirdir. O, herhangi bir şey yapmak istediğinde hiçbir şey ona mani
olamaz. O, hiçbir şeyden âciz değildir.[6]
2-
Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan
O'dur. O, herşeye galiptir, çok affedendir.
Ölümü de hayatı da
yaratan O'dur. O, dilediğini öldürür, dilediğini de belli bir süreye kadar
yaşatır. Böylece içinizden hanginizin amelinin, daha güzel olduğunu oitaya
koymuş olur. O, kendisine karşı gelenlerden intikam almakta pek güçlüdür, tevbe
edenlere karşı da çok affedendir.
Katade bu âyeti izah
ederken diyor ki: "Allah, insanoğlunu ölüm hadisesiyle zelil kılmıştır.
Dünyayı yaşama ve yok olma yurdu yapmıştır. Âhireti ise dünyada yapılanların
karşılığının verildiği ve devamlı olan bir yurt kılmıştır.[7]
3- Yedi göğü
tabakalar halinde yaratan O'dur. Scn,rahman olan Al-lahın yarattıklarında bir
düzensizlik göremezsin. Gözünü göğe çevir bak, bir aksaklık görebiliyor
musun?"
Yedi göğü birbiri
üzerinde tabakalar halinde yaratan O'dur. Ey düşünen insan sen, Alllahın
yarattığı gökler, yerler ve diğer şeylerde bir düzensizlik ve bir çelişki
göremezsin. Gözünü o yaratıklara döndür üe bak. Onlarda bir kusur, bir aksaklık
görebiliyor musun?
Âyette geçen ve
"Aksaklık" diye tercüme edilen "Fütur" kelimesinin manası,
Abdullah b. Abbas'a göre zayıflık, Katade'ye göre "Bozukluk", Süfyan
es-Sevri'ye göre "Çatlak ve yarık" demektir.[8]
4- Sonra
gözünü iki defa daha çevir, bak. Göz, perişan ve bitkin bir halde sana
dönecektir.
Sonra ey Âdemoğlu,
gözünü, bir kere baktıktan sonra bir kere daha çevir ve yaratılanlara bak. Sen
onlarda hiçbir eksiklik görebilir misin? Bunu asla göremeyeceksin. Gözün,
zelil ve bitkin bir halde geriye dönmüş olacak, herhangi bir kusur ve eksilik
bulamayacaktır.
"Perişan"
diye tercüme edilen kelimesinden maksat, "Aşağılanmış, zelil olmuş."
demektir. "Bitkin" diye tercüme edilen kelimesinden maksat ise
"Bitkin, yorgun, körelmiş" demektir.
Allah teala bu
âyetlerde, gökleri çok dakik ve muntazam bir şekilde yarattığını, onlara
bakıldığında herhangi bir kusur ve eksiklik görmenin mümkün olmayacağını beyan
ettikten sonra bundan sonraki âyette de göklerin yıldızlarla donatılmasının sır
ve hikmetlerinden bir kısmını açıklıyor ve buyuruyor ki:[9]
5- Biz dünya
semasını, lamba gibi parlayan yıldızlarla donattık. Onlarla şeytanların
taşlanmasını sağladık. Âhircttc de biz, şeytanlara, alev alev yanan bir azap
hazırladık.
Katade bu âyetin
izahında diyor ki: "Allah teala bu yıldızıları üç şey için yaratmıştır. Bunları, göklerin
süsü olmaları için, şeytanları taşlamak için ve kendileriyle yol bulmak için
yaratmıştır. Kim bunlar hakkında bundan başka bir yoruma gidecek olursa o
sadece kendi şahsi görüşünü ileri sünnüş olur. Bu bakımdan başarısızlığa uğrar
ve bilmediği bir şey hakkında kendisini zorlamış olur.
Allah teala, âyet-i
kerimenin sonunda, dünyada yıldızlarla taşlanan şeytanların, âhirette de alev
alev yanan cehennem azabına konulacaklamı beyan etmiştir.
Göklerde yıldızların
yaratılış hikmetini belirten başka âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır:
"Şüphesiz biz, dünya göğünü bir zinet olan yıldızlarla süsledik."
"Biz o göğü her isyankâr şeytandan koruduk." "Böylece onlar, o
yüce topluluğu dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan kendilerine ateş
atılır. Kıyamet gününde de onlar için devamlı bir azap vardır."
"Ancak o yüce topluluktan-bir söz kapanların da peşine, herşeyi delip
geçen bir alev takılır."[10]
6- Rablcrini
inkar edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü bir yerdir.[11]
7- Cehenneme
atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu duyarlar.[12]
8- Cehennem öfkesinden parçalanacak hale gelir.
Cehenneme her topluluk atıldığında zebaniler onlara: "Size bir uyarıcı
gelmemiş miydi." diye soracaklardır.[13]
9- Onlar da "Evet uyarıcı gelmiş fakat biz
yalanlamıştık ve Allah hiçbir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklık
içindesiniz." demiştik diye cevap verdiler.[14]
10- "Eğer dinlesek veya düşünseydik, alev
alev yanan cehennemin ehlinden olmazdık." derler.[15]
11- İşte
böylece günahlarını itiraf ederler. Kahrolsun alev alev yanan cehennem ehli.
Dünyada iken rablerini
inkar eden kafirlere cehennem azabı vardır.Ce-hennem varılacak ne kötü bir
yerdir. Kâfirler âhirette cehenneme atılırken onun kaynadığını ve uğultu
çıkardığını işiteceklerdir. Cehennem kâfirlere karşı o derece öfkelenecek ki
neıdeyse öfkesinden kendi kendini parçalayacaktır. Cehenneme her topluluk
atıldığında cehennemin zebanileri onlara: "Sizler dünyada iken sizi bu
azaba uğrayacağınıza dair hiçbir uyarıcı gelmedi mi?" diyecekler, onlar da
itirafın kendilerine fayda vermediği bir yerde:"Evet bize uyarıcı gelmişti
fakat biz onu yalanladık ve o uyarıcıya dedik ki: "Allah, kendi katından
bir şey indirmedi. Siz, haktan uzak büyük bir sapıklık içindesiniz."
dediler. Yine onlar: "Eğer bizler uyarıcıyı dinleyip bizi davet ettiği
şeyleri akıl edecek olsaydık bizler, alev alev yanan bir cehennem ehlinden
olmazdık." dediler. Böylece onlar günahlarını itiraf ettiler. Ne yazık ki günahlarını
itiraf etmeleri onlara bir fayda vermedi. Cehennemlikler ezilsin-yok olsunlar.
Ayette geçen ve
"Kahrolsun" diye tercüme edilen kelimesi, Şaid b. Cübeyr tarafından
"Cehennemde bir vadi" olarak izah edilmiştir. Buna göre âyetin bu
bölümünün manası şöyledir: "Cehennemlikler, suhk vadisine
düşsünler."[16]
12-
Görmedikleri halde rabîcrinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir
mükafaat vardır.
Allah teala bundan
önceki âyetlerde kâfirlerin âhiretteki akıbetlerini beyan ettikten sonra bu
âyet-i kerimede de rablerini görmedikleri halde imanlarının gereği olarak
ondan korkanları âhirette affa nail olmakla ve kendilerine büyük sevaplar
verileceği ile müjdelemektedir.[17]
13- Sözünüzü
ister gizleyin ister açığa vurun. Şüphesiz ki Allah, kalblcrin özünü çok iyi
bilendir.
Ey insanlar, sözünüzü
ister gizleyin ister açıkça söyleyin. Bu, Allah için farketmez. Zira o,
göğüslerin özünü bilendir. Onların özünü bilen Allah, elbette ki konuştuklarının
her çeşidini de çok iyi bilir.[18]
14- Yaratan
hiç bilmez mi? Halbuki o, hçrşcyi bütün incelikleriyle bilendir ve herşeyden
hakkıyla haberdardır.
Hîç, yaratan rab
yarattığı şeyleri bilmez mi? Yarattıklarından herhangi bir şey ona gizli kalır
mı? Halbuki o, kullarının bütün inceliklerini çok iyi bilen ve bütün
yaptıklarından haberdar olandır.
Allah teala, bundan
sonra gelecek âyetlerde, kullarına lütfettiği yeryüzünü, ondaki nimetleri,
göğü ve diğer nimetlerini hatırlatarak buyuruyor ki:[19]
15-
Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Yeryüzünün her tarafında gezip dolaşın ve
Allanın vermiş olduğu rızıklardan yeyin. Dİrildiktcn sonra dönüş ancak onadır.
Âyet-i kerimede geçen
ve "Yeryüzünün tarafları" diye tercüme edilen Menasik kelimesinin
manası, Abdullah b. Abbas, Beşir b.Kâ'b ve Katade'ye göre "Yeryüzünün
dağlan" demektir. Mücahid ve Süddi'ye göre ise bu kelimenin manası
"Yeryüzünün etrafı, vadileri ve yollan." demektir. Abdullah b. Abbas
ve Katade'den nakledilen ikinci bir görüş de bu istikamettedir.
Taberi de bu görüşü
tercih etmiş,meal de bu görüşe göre hazırlanmıştır.[20]
16- Gökte
olanların, Allanın emriyle sizi, yerin dibine getirmeyeceğinden emin misiniz?
O vakit bir de bakarsınız ki yeryüzü şiddetle sarsılıp çalkalanıyor.[21]
17- Gökte olanların, Allanın emriyle başınıza taş
yağdırmayacağından emin misiniz? O vakit uyarmanın ne olduğunu bileceksiniz.
Allah teala bu
âyetlerde de, yaratıklarına karşı olan sonsuz lütfunu beyan etmektedir. Öyle
ki, yaratıklarından bir kısmı onu inkar ettiklerinden ve ona ibadeti bırakıp
başka şeylere taptıklarından, yerin dibine geçirilmeyi veya göklerin üzerlerine
taşlar yağdırmasını hak etmişlerdir. Buna rağmen Allah teala, yaratıklarına
merhamet ederek bu tür cezai arı .istisnai durumlar dışında vermemekte ve
kullanın bu hususta uyarmaktadır. Allah, kullarının yaptıklarından
dolayı onları hemen cezalandıracak olsa
yeryüzünde hareket eden bir canlı varlık dahi bırakmazdı. Fakat Allah, cezai
andı rmayı belli bir vadeye kadar ertele-miştir. O gün geldiği vakit herkese
layık olduğu cezayı verecektir.[22]
18- Şüphesiz
bundan öncekiler de yalanlamışlardı. Yaptıklarını reddedip onları
cezalandırmam nasilmış bir bak.
Şüphesiz ki Kureyş
müşriklerinden önceki kavimler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Benim,
onların yalanlamalarını nasıl reddettiğimi bir görmüş olsaydın. Ben onları
dehşetli bir azaba uğrattım.[23]
19-
Üstlerinde kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları
havada tutan ancak Rahman olan Allahtır. Şüphesiz ki o, her-şeyi çok iyi
bilendir.
Allah teala, bu âyet-i
kerimede de müşriklere, yaratıklarından kuşları misal gösteriyor ve onların,
göklerde uçmalarının ve havada durabilmelerinin ancak kendisinin sevk ve
idaresiyle olduğunu beyan ediyor ki onlar bu olaylan-düşünerek ibret alsınlar
ve rablerinin hiçbir ortağı olmadığını idrak etsinler.[24]
20- Veya
Rahman olan Allahtan başka size yardım edecek kuvvet kimdir. Kâfirler sadece
bir aldanış içindedirler.
Ey Kureyş müşrikleri,
Rahman olan Allahın, sizi cezalandırması halinde ona karşı size yardım edecek
yardımcınız kim vardır? Şüphesiz ki kâfirler, ilahlarının, kendilerini Allaha
yaklaştıracağı kuruntularında aldanmadan başka bir şey içinde değildirler.[25]
21- Yahut
Allah, sizlere vermekte olduğu rızkı kesecek olursa ondan başka size kim rızık
verecek? Doğrusu kâfirler, azgınlıkta ve haktan kaçmakta direnmektedirler.
Allah, size vermiş
olduğu yiyecek ve içecekleri sizden kesecek olsa sizi kim nzıklandiracaktır.
Doğrusu kâfirler, azgınlıklarında, böbürlenerek haktan kaçmakta inat ettiler.
Bundan dolayı kendilerini nzıklanchran Allahı birlemediler.[26]
22- Yüzüstü
sürünerek yürüyen mi yoksa doğru yolda dosdoğru yürüyen mi daha doğru gider?
Ey insanlar, önünü,
sağını ve solunu göremez bir halde yüzüstü sürünerek yürüyen mi, yol üzerinde
daha doğru yürür? Yoksa dosdoğru bir yol üzerinde düzgün bir şekilde yürüyen
mi?
Bazı âlimler bu âyet-i
kerimenin mecazi anlamda olduğunu, sapıklık içinde olanın, yüzüstü sürünerek
yürüyene, hak üzere olanın da düzgün bir şekilde yürüyene benzetildiğini ve
bunların birbirlerine eşit olmayacağını ifade ettiğini söylemişlerdir.
Abdullah b. Abbas,
Mücahid ve Dehtiak, âyeti bu şekilde izah etmişlerdir. Dehhak,yüzüstü
sürünenden maksadın kâfir, dosdoğru yürüyenden maksadın da mümin olduğunu
söylemişlerdir.
Diğer bazı âlimler de
bu âyet-i kerimenin mecazi anlam taşımadığını, bunun manasının hakiki olduğunu
söylemişler ve şöyle izah etmişlerdir: Allah kıyamet gününde kâfirleri yüzüstü
süründürerek hasredecek, müminleri ise düzgün bir şekilde yürüyerek bir araya
toplayacaktır. Âyet, insanların kıyametteki durumlarını tasvir etmektedir.
Katade bu âyeti bu şekilde izah etmiştir.
Enes b. Malik diyor
ki:
"Bir adam dedi
ki: "Ey Allahın Peygamberi, kıyamet gününde kâfir yüzüstü sürünerek
haşrolunacaktır öyle mi?" Resulullah ise: "Dünyada onu iki ayağı
üzerine yürüten, kıyamet gününde onu yüzüstü yürütmeye kadir olamaz mı?"
buyurdu.[27]
23- Ey
Muhammcd, de ki: "Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalblcr veren
O'dur. Ne de az şükredersiniz."
Ey Muhammed sen,
Allaha ortak koşanlardan öldükten sonra dirilmeyi yalanlayanlara de ki:
"Sizi ilk yaratan, size işittiğiniz kulakları veren, Allahtır. Bu
nimetlere karşı ne de az şükrediyor ve bunlan Allahın emrettiği yolda ne de az
kullanıyorsunuz.[28]
24- De ki:
"Sizi yeryüzünde yatıp yarayan O'dur Onun huzurunda toplanacaksınız."
Ey Muhammed, de ki:
"Sizi yeryüzünde yaratan Allahtır. Sizler diriltilip kabirlerinizden
çıkarıldıktan Sonra yaptıklarınızdan hesap vermek için onun huzurunda
toplanacaksınız. Siz bunun hazırlığını yapın."[29]
25-
Kâfirler: "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaadedîlen ne zamandır?"
derler.
Kâfirler, "Bize
vaadettiğiniz, Öldükten sonra dirilme işinde doğru söylüyorsanız, söyleyin
bakalım, kıyamet ne zaman kopacak ve biz, Allanın huzurunda ne zaman bir araya
getirileceğiz?[30]
26- Ey
Muhammed de ki: "Bunun ilmi ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir
uyarıcıyım."
Ey Muhammed, senden,
azabın acele gelmesini ve kıyametin hemen kopmasını isteyen kâfirlere de ki:
"Kıyametin kopmasına ait bilgi ancak Allanın ka-tındadır. Onu Alîahtan
başka kimse bilmemektedir. Ben ise sadece bir uyarıcıyım. Sizleri,
inkarınızdan dolayı Allanın azabına uğratıl m anızla uyarıyorum.[31]
27-
Vaadolundukları azabı çok yakınlarında görünce inkar edenlerin yüzleri
kötüleşip simsiyab kesilir. Onlara: "İşte hakkında ısrarla iddiada
bulunduğunuz azap budur." denir.
Müşrikler, Allanın
azabının pek yaklaştığını görüp onun gerçekleşeceğini kesin olarak anlayınca
işte o zaman Alllah, kâfirlerin yüzünü kötüleştirip karartır. Ve onlara:
"İşte sizin, hemen gelmesini istediğiniz azap budur." der.[32]
28- Ey
Muhammed de ki: "Allah beni ve beraberimde olanları helak etse de,
merhamet etse de, söyleyin bana, kâfirleri bu can yakıcı azaptan kim
kurtaracak?"
Ey Muhammed, kavminin
müşriklerine de ki: "Rabbim, beni ve benimle beraber olanları öldürse de
veya bize merhamet edip belli bir zamana kadar bizi ertelese de kâfirleri, can
yakıcı bir azap olan cehennem ateşinden kim kurtaracaktır? Bizim ölümümüz veya
yaşamamız onlan cehennem azabından kurtaramayacaktır. O halde sizin, kıyametin
acele kopmasını ve azabın derhal gelmesini istemenizde sizin için hiçbir fayda
yoktur. Bilakis o azabın gelmesi, sizin için büyük bir felakettir.[33]
29- De ki:
"O, Rahman olun AHahtir. Biz ona iman ettik ve ona güvendik. Yakında
kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz,"
Ey Muhammed, sen, o
müşriklere de ki: "Bizim Rabbimiz, Rahman olan Allahtır. Biz onu tasdik
ettik. İşlerimizde ona tevekkül ettik. Ve ona güvendik. Sizler yakında kimin
haktan-uzak olup apaçık bir sapıklık içinde olduğunu, rab-binizin huzurunda
haşrolunca bilmiş olacaksınız."[34]
30- De ki:
"Söyleyin bana, suyunuz yerin dibine çekilse size kim bir akar su
getirebilir?"
Ey Muhammed sen o
müşriklere de ki: "Ey Allaha, başka varlıkları denk tutan müşrikler, şayet
sizin suyunuz yerin dibine çekilecek olsa size, kolayca elde edebileceğiniz
sulan kim getirebilir?
Âyette geçen ve
"Akar su" diye tercüme edilen "Main" kelimesinin manası
Abdullah b. Abbas'a göre tatlı su, Said b. Cübeyr'e göre gözle görünen su,
Katade ve Dehhak'a göre ise "Akan su" demektir. Meal bu görüşe göre
hazırlanmıştır.[35]
[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/363.
[2] Tirmizi, K. Fadail el-Kur'an, bab: 9, Hadis no: 2891
[3] Tirmizi, K. Fadail el-Kur'an, bab: 9, Hadis no: 2892
[4] Tirmizi, K. Fadail el-Kuraıı, bah: 9, Hadis no: 2890
[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/364-365.
[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/367.
[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/367.
[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/368.
[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/368-369.
[10] Nisa Suesi, 4/6-10
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/369.
[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/370.
[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/371.
[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/371.
[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/371-372.
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/372.
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/372.
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/372-373.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/373.
[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/373.
[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/374.
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/374.
[27] Buhari, K. Tefsir el- Kuran, Sure: 25, bab: l/Müslim,
K. el Müha fıkîn, bab: 54, Hadis Nı 2806
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
8/374-375.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/375.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/376.
[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/376.
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/376.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/377.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/377.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/378.
[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri,
Hisar Yayınevi: 8/378.