MÜLK SURESİ 2

Sure-İ Celilenin Fazileti 2

 


MÜLK SURESİ

 

Mülk suresi otuz âyettir ve Mekke'de nazii olmuştur.

Bu sure-i celile, kainatta mevcut olan mülk ve varlıkların Allaha ait oldu­ğunu beyan ederek başlıyor.

Mekki surelerin özelîiğini taşıyan bu sure-i celilede, insanların, sağlam bir inanca sahib olmaları için kainat düzenine bakmaları, gökleri temaşa etmele­ri tavsiye ediliyor ve bu bakışta insanın acz ve mağlubiyete uğrayacağı beyan ediliyor.

Rablerini inkar edenlerin cehennem azabına uğratılacakları haber verili­yor ve bu cehennem azabının da şiddetli olacağı ifade ediliyor.

Rablerine iman edenler için de büyük bir mükâfaatın bulunduğu müjdele­niyor. Allah tealanın, cereyan eden bütün hadisattan haberdar olduğu zikredili­yor.

Âhirette azabı görünce inkarcıların yüzlerinin simsiyah kesileceği ve bu dünyadayken âhireti ve hesabi yalanlayanların tabi olacakları azabın kendilerine gösterilerek "İşte hakkında ısrarla iddiada bulunduğunuz azap budur." deneceği ifade buyuruiuyor.

Sure-i celile, Allah tealanın biz kullarına vermiş olduğu nimetlerin en bü­yüklerinden biri olan, hatta maddi hayatımızın devamı için çok önemli bir mad­de olan suyun, nimet olarak büyüklüğüne işaret eden şu âyet-i kerime ile sona eriyor:

"De ki: "Söyleyin bana, suyunuz yerin dibine çekilse size kim bir akar su getirebilir?"[1]

 

Sure-İ Celilenin Fazileti

 

Peygamber efendimiz (s.av.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"Kur'anda otuz âyetten meydana gelen bir sure bir kişi için şefaatçi oldu ve onun günahları affedildi. Bu sure süresidir."[2]                              

Cabir b. Abdullah diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) Secde suresini ve Mülk suresini okumadan uyamazdı."[3]

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Resulullahın sahabilerintlen biri bir kahirin üzerine, oranın kabir oldu­ğunu bilmeyerek bir çadır kurmuştur. Sonra orada bir kimsenin Mülk suresini sonuna kadar okuduğunu işitmiştir. Sahabi Resulullaha gelip: "Ey Allahın Resu­lü, ben bir kabir üzerine bir çadır kurdum. Oranın kabir olduğunu bilmiyordum. Bir de ne göreyim, onun içinde birisi Mülk suresini okuyor. Sureyi sonuna ka­dar okudu." demiştir. Resulullah: "Bu sure, engel olan ve kurtarıcı olan bir sure-dir.Bu sure okuyanı kabir azabından kurtarır."[4] buyurdu.[5]

 

Rahman ve Rahim olan Allanın adıyla.

 

1- Mülk elinde olan'Alllah, yücedir. O herşeye galiptir.

Dünya ve-âhiretin mülkü ve saltanatı, emir ve hükmü elinde bulunan Al­lah, yücedir, büyüktür. O herşeye kadirdir. O, herhangi bir şey yapmak istedi­ğinde hiçbir şey ona mani olamaz. O, hiçbir şeyden âciz değildir.[6]

 

2- Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve ha­yatı yaratan O'dur. O, herşeye galiptir, çok affedendir.

Ölümü de hayatı da yaratan O'dur. O, dilediğini öldürür, dilediğini de belli bir süreye kadar yaşatır. Böylece içinizden hanginizin amelinin, daha güzel olduğunu oitaya koymuş olur. O, kendisine karşı gelenlerden intikam almakta pek güçlüdür, tevbe edenlere karşı da çok affedendir.

Katade bu âyeti izah ederken diyor ki: "Allah, insanoğlunu ölüm hadise­siyle zelil kılmıştır. Dünyayı yaşama ve yok olma yurdu yapmıştır. Âhireti ise dünyada yapılanların karşılığının verildiği ve devamlı olan bir yurt kılmıştır.[7]

 

3- Yedi göğü tabakalar halinde yaratan O'dur. Scn,rahman olan Al-lahın yarattıklarında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü göğe çevir bak, bir aksaklık görebiliyor musun?"

Yedi göğü birbiri üzerinde tabakalar halinde yaratan O'dur. Ey düşünen insan sen, Alllahın yarattığı gökler, yerler ve diğer şeylerde bir düzensizlik ve bir çelişki göremezsin. Gözünü o yaratıklara döndür üe bak. Onlarda bir kusur, bir aksaklık görebiliyor musun?

Âyette geçen ve "Aksaklık" diye tercüme edilen "Fütur" kelimesinin manası, Abdullah b. Abbas'a göre zayıflık, Katade'ye göre "Bo­zukluk", Süfyan es-Sevri'ye göre "Çatlak ve yarık" demektir.[8]

 

4- Sonra gözünü iki defa daha çevir, bak. Göz, perişan ve bitkin bir halde sana dönecektir.

Sonra ey Âdemoğlu, gözünü, bir kere baktıktan sonra bir kere daha çevir ve yaratılanlara bak. Sen onlarda hiçbir eksiklik görebilir misin? Bunu asla gö­remeyeceksin. Gözün, zelil ve bitkin bir halde geriye dönmüş olacak, herhangi bir kusur ve eksilik bulamayacaktır.

"Perişan" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, "Aşa­ğılanmış, zelil olmuş." demektir. "Bitkin" diye tercüme edilen kelimesinden maksat ise "Bitkin, yorgun, körelmiş" demektir.

Allah teala bu âyetlerde, gökleri çok dakik ve muntazam bir şekilde ya­rattığını, onlara bakıldığında herhangi bir kusur ve eksiklik görmenin mümkün olmayacağını beyan ettikten sonra bundan sonraki âyette de göklerin yıldızlarla donatılmasının sır ve hikmetlerinden bir kısmını açıklıyor ve buyuruyor ki:[9]

 

5- Biz dünya semasını, lamba gibi parlayan yıldızlarla donattık. On­larla şeytanların taşlanmasını sağladık. Âhircttc de biz, şeytanlara, alev alev yanan bir azap hazırladık.

Katade bu âyetin izahında diyor ki: "Allah teala bu yıldızıları  üç şey için yaratmıştır. Bunları, göklerin süsü olmaları için, şeytanları taşlamak için ve kendileriyle yol bulmak için yaratmıştır. Kim bunlar hakkında bundan başka bir yoruma gidecek olursa o sadece kendi şahsi görüşünü ileri sünnüş olur. Bu ba­kımdan başarısızlığa uğrar ve bilmediği bir şey hakkında kendisini zorlamış olur.

Allah teala, âyet-i kerimenin sonunda, dünyada yıldızlarla taşlanan şey­tanların, âhirette de alev alev yanan cehennem azabına konulacaklamı beyan et­miştir.

Göklerde yıldızların yaratılış hikmetini belirten başka âyetlerde de şöyle Duyurulmaktadır: "Şüphesiz biz, dünya göğünü bir zinet olan yıldızlarla süsle­dik." "Biz o göğü her isyankâr şeytandan koruduk." "Böylece onlar, o yüce top­luluğu dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan kendilerine ateş atılır. Kıya­met gününde de onlar için devamlı bir azap vardır." "Ancak o yüce topluluktan-bir söz kapanların da peşine, herşeyi delip geçen bir alev takılır."[10]

 

6- Rablcrini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü bir yerdir.[11]

 

7- Cehenneme atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu duyarlar.[12]

 

8-  Cehennem öfkesinden parçalanacak hale gelir. Cehenneme her topluluk atıldığında zebaniler onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi." diye soracaklardır.[13]

 

9-  Onlar da "Evet uyarıcı gelmiş fakat biz yalanlamıştık ve Allah hiçbir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." demiştik diye cevap verdiler.[14]

 

10-  "Eğer dinlesek veya düşünseydik, alev alev yanan cehennemin ehlinden olmazdık." derler.[15]

 

11- İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Kahrolsun alev alev yanan cehennem ehli.

Dünyada iken rablerini inkar eden kafirlere cehennem azabı vardır.Ce-hennem varılacak ne kötü bir yerdir. Kâfirler âhirette cehenneme atılırken onun kaynadığını ve uğultu çıkardığını işiteceklerdir. Cehennem kâfirlere karşı o de­rece öfkelenecek ki neıdeyse öfkesinden kendi kendini parçalayacaktır. Cehen­neme her topluluk atıldığında cehennemin zebanileri onlara: "Sizler dünyada iken sizi bu azaba uğrayacağınıza dair hiçbir uyarıcı gelmedi mi?" diyecekler, onlar da itirafın kendilerine fayda vermediği bir yerde:"Evet bize uyarıcı gel­mişti fakat biz onu yalanladık ve o uyarıcıya dedik ki: "Allah, kendi katından bir şey indirmedi. Siz, haktan uzak büyük bir sapıklık içindesiniz." dediler. Yine onlar: "Eğer bizler uyarıcıyı dinleyip bizi davet ettiği şeyleri akıl edecek olsay­dık bizler, alev alev yanan bir cehennem ehlinden olmazdık." dediler. Böylece onlar günahlarını itiraf ettiler. Ne yazık ki günahlarını itiraf etmeleri onlara bir fayda vermedi. Cehennemlikler ezilsin-yok olsunlar.

Ayette geçen ve "Kahrolsun" diye tercüme edilen  keli­mesi, Şaid b. Cübeyr tarafından "Cehennemde bir vadi" olarak izah edilmiştir. Buna göre âyetin bu bölümünün manası şöyledir: "Cehennemlikler, suhk vadisi­ne düşsünler."[16]

 

12- Görmedikleri halde rabîcrinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafaat vardır.

Allah teala bundan önceki âyetlerde kâfirlerin âhiretteki akıbetlerini be­yan ettikten sonra bu âyet-i kerimede de rablerini görmedikleri halde imanları­nın gereği olarak ondan korkanları âhirette affa nail olmakla ve kendilerine bü­yük sevaplar verileceği ile müjdelemektedir.[17]

 

13- Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun. Şüphesiz ki Allah, kalblcrin özünü çok iyi bilendir.

Ey insanlar, sözünüzü ister gizleyin ister açıkça söyleyin. Bu, Allah için farketmez. Zira o, göğüslerin özünü bilendir. Onların özünü bilen Allah, elbette ki konuştuklarının her çeşidini de çok iyi bilir.[18]

 

14- Yaratan hiç bilmez mi? Halbuki o, hçrşcyi bütün incelikleriyle bilendir ve herşeyden hakkıyla haberdardır.

Hîç, yaratan rab yarattığı şeyleri bilmez mi? Yarattıklarından herhangi bir şey ona gizli kalır mı? Halbuki o, kullarının bütün inceliklerini çok iyi bilen ve bütün yaptıklarından haberdar olandır.

Allah teala, bundan sonra gelecek âyetlerde, kullarına lütfettiği yeryüzü­nü, ondaki nimetleri, göğü ve diğer nimetlerini hatırlatarak buyuruyor ki:[19]

 

15- Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Yeryüzünün her tarafında gezip dolaşın ve Allanın vermiş olduğu rızıklardan yeyin. Dİrildiktcn sonra dönüş ancak onadır.

Âyet-i kerimede geçen ve "Yeryüzünün tarafları" diye tercüme edilen Menasik kelimesinin manası, Abdullah b. Abbas, Beşir b.Kâ'b ve Katade'ye göre "Yeryüzünün dağlan" demektir. Mücahid ve Süddi'ye göre ise bu kelimenin manası "Yeryüzünün etrafı, vadileri ve yollan." demektir. Ab­dullah b. Abbas ve Katade'den nakledilen ikinci bir görüş de bu istikamettedir.

Taberi de bu görüşü tercih etmiş,meal de bu görüşe göre hazırlanmıştır.[20]

 

16- Gökte olanların, Allanın emriyle sizi, yerin dibine getirmeyece­ğinden emin misiniz? O vakit bir de bakarsınız ki yeryüzü şiddetle sarsılıp çalkalanıyor.[21]

 

17-  Gökte olanların, Allanın emriyle başınıza taş yağdırmayacağın­dan emin misiniz? O vakit uyarmanın ne olduğunu bileceksiniz.

Allah teala bu âyetlerde de, yaratıklarına karşı olan sonsuz lütfunu be­yan etmektedir. Öyle ki, yaratıklarından bir kısmı onu inkar ettiklerinden ve ona ibadeti bırakıp başka şeylere taptıklarından, yerin dibine geçirilmeyi veya göklerin üzerlerine taşlar yağdırmasını hak etmişlerdir. Buna rağmen Allah tea­la, yaratıklarına merhamet ederek bu tür cezai arı .istisnai durumlar dışında ver­memekte ve kullanın bu hususta uyarmaktadır. Allah, kullarının yaptıklarından dolayı onları hemen cezalandıracak olsa yeryüzünde hareket eden bir canlı var­lık dahi bırakmazdı. Fakat Allah, cezai andı rmayı belli bir vadeye kadar ertele-miştir. O gün geldiği vakit herkese layık olduğu cezayı verecektir.[22]

 

18- Şüphesiz bundan öncekiler de yalanlamışlardı. Yaptıklarını red­dedip onları cezalandırmam nasilmış bir bak.

Şüphesiz ki Kureyş müşriklerinden önceki kavimler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Benim, onların yalanlamalarını nasıl reddettiğimi bir görmüş olsaydın. Ben onları dehşetli bir azaba uğrattım.[23]

 

19- Üstlerinde kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan ancak Rahman olan Allahtır. Şüphesiz ki o, her-şeyi çok iyi bilendir.

Allah teala, bu âyet-i kerimede de müşriklere, yaratıklarından kuşları misal gösteriyor ve onların, göklerde uçmalarının ve havada durabilmelerinin ancak kendisinin sevk ve idaresiyle olduğunu beyan ediyor ki onlar bu olaylan-düşünerek ibret alsınlar ve rablerinin hiçbir ortağı olmadığını idrak etsinler.[24]

 

20- Veya Rahman olan Allahtan başka size yardım edecek kuvvet kimdir. Kâfirler sadece bir aldanış içindedirler.

Ey Kureyş müşrikleri, Rahman olan Allahın, sizi cezalandırması halinde ona karşı size yardım edecek yardımcınız kim vardır? Şüphesiz ki kâfirler, ilah­larının, kendilerini Allaha yaklaştıracağı kuruntularında aldanmadan başka bir şey içinde değildirler.[25]

 

21- Yahut Allah, sizlere vermekte olduğu rızkı kesecek olursa ondan başka size kim rızık verecek? Doğrusu kâfirler, azgınlıkta ve haktan kaç­makta direnmektedirler.

Allah, size vermiş olduğu yiyecek ve içecekleri sizden kesecek olsa sizi kim nzıklandiracaktır. Doğrusu kâfirler, azgınlıklarında, böbürlenerek haktan kaçmakta inat ettiler. Bundan dolayı kendilerini nzıklanchran Allahı birlemedi­ler.[26]

 

22- Yüzüstü sürünerek yürüyen mi yoksa doğru yolda dosdoğru yü­rüyen mi daha doğru gider?

Ey insanlar, önünü, sağını ve solunu göremez bir halde yüzüstü sürünerek yürüyen mi, yol üzerinde daha doğru yürür? Yoksa dosdoğru bir yol üzerinde düzgün bir şekilde yürüyen mi?

Bazı âlimler bu âyet-i kerimenin mecazi anlamda olduğunu, sapıklık içinde olanın, yüzüstü sürünerek yürüyene, hak üzere olanın da düzgün bir şe­kilde yürüyene benzetildiğini ve bunların birbirlerine eşit olmayacağını ifade et­tiğini söylemişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid ve Dehtiak, âyeti bu şekilde izah etmişler­dir. Dehhak,yüzüstü sürünenden maksadın kâfir, dosdoğru yürüyenden maksa­dın da mümin olduğunu söylemişlerdir.

Diğer bazı âlimler de bu âyet-i kerimenin mecazi anlam taşımadığını, bu­nun manasının hakiki olduğunu söylemişler ve şöyle izah etmişlerdir: Allah kı­yamet gününde kâfirleri yüzüstü süründürerek hasredecek, müminleri ise düz­gün bir şekilde yürüyerek bir araya toplayacaktır. Âyet, insanların kıyametteki durumlarını tasvir etmektedir. Katade bu âyeti bu şekilde izah etmiştir.

Enes b. Malik diyor ki:

"Bir adam dedi ki: "Ey Allahın Peygamberi, kıyamet gününde kâfir yü­züstü sürünerek haşrolunacaktır öyle mi?" Resulullah ise: "Dünyada onu iki ayağı üzerine yürüten, kıyamet gününde onu yüzüstü yürütmeye kadir olamaz mı?" buyurdu.[27]

 

23- Ey Muhammcd, de ki: "Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalblcr veren O'dur. Ne de az şükredersiniz."

Ey Muhammed sen, Allaha ortak koşanlardan öldükten sonra dirilmeyi yalanlayanlara de ki: "Sizi ilk yaratan, size işittiğiniz kulakları veren, Allahtır. Bu nimetlere karşı ne de az şükrediyor ve bunlan Allahın emrettiği yolda ne de az kullanıyorsunuz.[28]

 

24- De ki: "Sizi yeryüzünde yatıp yarayan O'dur Onun huzurunda toplanacaksınız."

Ey Muhammed, de ki: "Sizi yeryüzünde yaratan Allahtır. Sizler diriltilip kabirlerinizden çıkarıldıktan Sonra yaptıklarınızdan hesap vermek için onun hu­zurunda toplanacaksınız. Siz bunun hazırlığını yapın."[29]

 

25- Kâfirler: "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaadedîlen ne zaman­dır?" derler.

Kâfirler, "Bize vaadettiğiniz, Öldükten sonra dirilme işinde doğru söylü­yorsanız, söyleyin bakalım, kıyamet ne zaman kopacak ve biz, Allanın huzurun­da ne zaman bir araya getirileceğiz?[30]

 

26- Ey Muhammed de ki: "Bunun ilmi ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."

Ey Muhammed, senden, azabın acele gelmesini ve kıyametin hemen kop­masını isteyen kâfirlere de ki: "Kıyametin kopmasına ait bilgi ancak Allanın ka-tındadır. Onu Alîahtan başka kimse bilmemektedir. Ben ise sadece bir uyarıcı­yım. Sizleri, inkarınızdan dolayı Allanın azabına uğratıl m anızla uyarıyorum.[31]

 

27- Vaadolundukları azabı çok yakınlarında görünce inkar edenlerin yüzleri kötüleşip simsiyab kesilir. Onlara: "İşte hakkında ısrarla iddiada bulunduğunuz azap budur." denir.

Müşrikler, Allanın azabının pek yaklaştığını görüp onun gerçekleşeceğini kesin olarak anlayınca işte o zaman Alllah, kâfirlerin yüzünü kötüleştirip karar­tır. Ve onlara: "İşte sizin, hemen gelmesini istediğiniz azap budur." der.[32]

 

28- Ey Muhammed de ki: "Allah beni ve beraberimde olanları helak etse de, merhamet etse de, söyleyin bana, kâfirleri bu can yakıcı azaptan kim kurtaracak?"

Ey Muhammed, kavminin müşriklerine de ki: "Rabbim, beni ve benimle beraber olanları öldürse de veya bize merhamet edip belli bir zamana kadar bizi ertelese de kâfirleri, can yakıcı bir azap olan cehennem ateşinden kim kurtara­caktır? Bizim ölümümüz veya yaşamamız onlan cehennem azabından kurtara­mayacaktır. O halde sizin, kıyametin acele kopmasını ve azabın derhal gelmesi­ni istemenizde sizin için hiçbir fayda yoktur. Bilakis o azabın gelmesi, sizin için büyük bir felakettir.[33]

 

29- De ki: "O, Rahman olun AHahtir. Biz ona iman ettik ve ona gü­vendik. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz,"

Ey Muhammed, sen, o müşriklere de ki: "Bizim Rabbimiz, Rahman olan Allahtır. Biz onu tasdik ettik. İşlerimizde ona tevekkül ettik. Ve ona güvendik. Sizler yakında kimin haktan-uzak olup apaçık bir sapıklık içinde olduğunu, rab-binizin huzurunda haşrolunca bilmiş olacaksınız."[34]

 

30- De ki: "Söyleyin bana, suyunuz yerin dibine çekilse size kim bir akar su getirebilir?"

Ey Muhammed sen o müşriklere de ki: "Ey Allaha, başka varlıkları denk tutan müşrikler, şayet sizin suyunuz yerin dibine çekilecek olsa size, kolayca el­de edebileceğiniz sulan kim getirebilir?

Âyette geçen ve "Akar su" diye tercüme edilen "Main" kelimesinin ma­nası Abdullah b. Abbas'a göre tatlı su, Said b. Cübeyr'e göre gözle görünen su, Katade ve Dehhak'a göre ise "Akan su" demektir. Meal bu görüşe göre hazır­lanmıştır.[35]

 



[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/363.

[2] Tirmizi, K. Fadail el-Kur'an, bab: 9, Hadis no: 2891

[3] Tirmizi, K. Fadail el-Kur'an, bab: 9, Hadis no: 2892

[4] Tirmizi, K. Fadail el-Kuraıı, bah: 9, Hadis no: 2890

[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/364-365.

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/367.

[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/367.

[8] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/368.

[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/368-369.

[10] Nisa Suesi, 4/6-10

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/369.

[11] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[12] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[13] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[14] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[15] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[16] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/370.

[17] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/371.

[18] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/371.

[19] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/371-372.

[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/372.

[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/372.

[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/372-373.

[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/373.

[24] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/373.

[25] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/374.

[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/374.

[27] Buhari, K. Tefsir el- Kuran, Sure: 25, bab: l/Müslim, K. el Müha fıkîn, bab: 54, Hadis Nı 2806

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/374-375.

[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/375.

[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/376.

[30] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/376.

[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/376.

[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/377.

[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/377.

[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/378.

[35] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/378.