NUH SÛRESİ 2

Nuh'un Kıssası 2

Bazı Kelimeler: 2

Giriş: 2

Açıklama: 3


NUH SÛRESİ

 

Ulemanın icmai ile Mekkİ bir sure olup 28 ayettir. Hz. Nuh'un kavmi ile ilgili kıssanın bir kısmını ihtiva etmektedir. [1]

 

Nuh'un Kıssası

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. ,

1- "Milletine can yakıcı bir azab gelmezden önce onları uyar" diye Nuh'u milletine gönderdik.

2- O da şöyle söyledi: "Ey milletim! Şüphesiz ben, size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım."

3-4- "Allah'a kulluk edin; O'ndan sakının ve bana itaat edin ki Allah günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin; doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılamaz; keski bilseniz!"

5- Nuh dedi ki: ' 'Rabbim! Doğrusu ben, milletimi gece gündüz çağır­dım."

6- "Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı''

7- "Doğrusu ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırı­şında, parmaklarım kulaklarına tıkadılar, elbiselerine hüründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüktendiler."

8- "Sonra, doğrusu ben onları açıkça çağırdım."

9- "Sonra onlara açıktan açığa, gizliden gizliye de söyledim."

10-11- Dedim ki: "Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu O, çok bağışlayandır. Size gökten bol bol yağmur indirsin."

12- "Sizi malar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın,"

13- "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştırmıyorsunuz."

14- "Oysa sizi merhalelerden geçirerek O yaratmıştır."

15- "Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığım görmez misiniz?"

16- "Aralarında ay'a aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağla­mıştır!'

17- "Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir."

18- "Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır."

19-20- "Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için, onu size yayan O'dur."

21-22- Nuh: "Rabbim! Doğrusu bunlar bana başkaldırdılar ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular; birbirinden büyük düzenler kurdular" dedi

23- İnsanlara: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Ved, Suva', Yagus, Ye-uk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler.

24- "Böylece birçoğunu saptırdılar; Rabbim! Sen bu zalimlerin sade­ce şaşkınlığını artır!'

25-Onlar günahları yüzünden sudaboğuldular; ateşe sokuldular, ken­dilerine Allah'tan başka yardımcı bulamadılar.

26- Nuh dedi kî: "Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma"

27- "Doğrusu Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; sadece ah­laksız ve çok inkarcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler."

28- "Rabbim! Beni, anamı babamı, evime inanmış olarak gireni, ina­nan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakini artır. [2]

 

Bazı Kelimeler:

 

Zamanı tahdit edilmiş süre. Elbiseleri­ne bürünüp örtündüler.Kaçıp kurtulma. Büyüklük tas­ladılar.Israr ettiler. Bol bol akı;mak ve yağmur yağdır­mak.Apaçık.Size peşpeşe faydalı şeyler verir. Çeşitli merhaleler. Azamet ve vakar. JÜst üste ta­bakalar halinde Kendiliğinden ışık veren şeyler. Sizi yer­den bitirdi ve meydana getirdi. Sergi gibi yaygın halde. Geniş yollar. Büyük.Bunlar, müşrik-, lerin tapmakta oldukları tanrıların adlarıydı, Günah ve hatala­rı. Dolaşan, yani yeryüzünde dolaşan kafirler. He­lak. Günahkar. [3]

 

Giriş:

 

Bu sure-i celile, Hz. Nuh'un, kavmi ile aralarında geçen kıssasını anlat­makta, ancak bu kıssasının belil kısımları üzerinde durmaktadır, örneğin Nuh'un onlar için yaptığı beddua ile onların Nuh'a karşı takındıkları tavırlar anlatıl­maktadır ki Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Nuh (A.S.)'ı örnek alsın ve kendi kavminden dolayı da üzülmesin. Ayrıca mekkelilerde, kendilerinden önceki milletlerin başına inen musibetlerden ibret alsınlar. [4]

 

Açıklama:

 

Doğrusu biz Nuh'u, kavmine elçi olarak gönderdik. Yani Ona ilahi bir mesaj ve semavi bir risalet yükledik. Kavmini uyar. Onları küfürlerinin ve müşriklerinin akıbeti konusunda ikaz et. Fırsat elde iken ayüsınlar. Kendile­rine son derece şiddetli bir azap gelmeden tedbirlerini' alsınlar.

Nuh onlara ne dedi? Ey kavmim! Doğrusu ben size Allah tarafından gön­derilen güvenilir bir elçi ve apaçık bir uyarıcıyım. Size bir emirle geldim: Sa­dece Allah'a kulluk edin, O'na hiçbirşeyi ortak koşmayın. O'nun azabından sakının ve bana itaat edin. Doğrusu bir kimse Peygambere itaat ederse Al­lah'a itaat etmiş olur. Allah'a hakkıyla ibadet ederseniz o sizi bağışlar, gü­nahlarınızı affeder ve sizi kendi katında belli olan ecele kadar —iman ettiği­niz takdir de—erteler.

Yani Cenab-ı Allah, kâfir oldukları takdirde onlar için ayrı bir ecel, mü­min oldukları takdirde ise başka bir ecel takdir edecekti. Şüphesiz Allah'ın tayin ettiği ecel geldiğinde asla ertelenmez. Keşke bunu bilseydiniz. Ve bu akİ-betle karşılaşmadan önce iyi işler yapmış olsaydınız?

Ama onlar bu yumuşak davet ve güzel arz karşısında yine de küfürlerinde ısrar ettiler. Peki ama Nuh'un onlara karşı tutumu ne oldu? Onların bu küfürde ısrar etmeleri karşısında Nuh, Rabbine münacât edip- yalvardı ve üzülerek şöyle dedi: Ey Rabbim, ben kavmimi —bildiğin gibi- imana ve taate gece gündüz, gizli ve aşikâr davet ettim. Onlardan, inat ve hakka karşı -yüklenmekten başka birşey görmedim. Doğru kendilerini bağışlayasın diye her imana davet ettiğimde kulaklarını sağırlaşürdılar. Bu daveti duymazdan geldiler. Gözlerini kapadılar. Küfürlerinde ısrar ettiler ve olanca güçleriyle büyüklük tasladılar!

Kur'an-ı Kerim'e bakın! Onların şu tuhaf hallerini tasvir ediyor. Onla­rın hakkı duymayışlarını, kulaklarına parmaklarını tıkama sözü ile ifade edi­yor. Ve bu parmak tıkayışlanmnda devamlı olduğunu bildiriyor.

Sadece gözleri açıkta kalacak şekilde elbiselerinin içine girip gizlendiler ve ör­tüldüler, Hakkı görmemek ve duymamak istediler. Sonra ben onları alenen davat ettim. Her halde ve vaziyette onlara davette bulundum. Gizli ve aşikâr her surette onları hakka çağırdım. Sonra da davetimin ikinci aşamasında on­lara dedim ki: Rabbinizden bağışlanma dileyin ve tevbe edin. Şüphesiz O, kul­larının tevbesinİ kabul buyuran ve kötülüklerini affedendir. O çok bağışla­yandır. Şayet siz Rabbİnİze iman ederseniz o size gökten bol bol yağmur yağ­dırır. O yağmurlarla yerleriniz verimli olur hayır ve bereket verir. O esnada Rabbİniz size faydalı mallar, salih evlatlar ve zürrîyetler bahşeder. Size bah­çelerle bostanlar verir, bahçelerinizde ve bostanlarınızda nehirler ve pınarlar yaratır. Eğer Rabbinize iman ederseniz size konforlu hayatı ve rahat bir yaşa­mı garanti eden dünyevi saadeti bahşeder.. Ama buna rağmen onlar Rableri-ne iman etmediler. Bunun üzerine Nuh'ta onlarla şöyle tartıştı: Size ne ol­muş ki Allah için saygı göstermek istemiyorsunuz. Ne oldu da Allah'tan kork­muyorsunuz ve O'na iman edip Peygamberine itaat etmenizi gerektirecek bir ululuğu Allah'a yakıştırmıyorsunuz!? Doğrusu bu tuhaf bir durumdur. Bu­nu selim akıllar reddederler! Size ne olmuş ki Allah'ın azametinden ve herşe-ye nüfuz eden kudretinden çekinmiyorsunuz? Onun satvetinden ürkmüyor-sunuz? O'na iman etmiyor, Peygamberini tasdik etmiyorsunuz? Halbuki o herşeye kaadirdir. o sizleri değişik merhalelerde yaratmıştır. Bu merhaleler­den herbİrİ diğerine zıtdır. O sizi topraktan, sonra spermadan, sonra kan pıh­tısından, sonra bir çiğnem et parçasından yaratmadı mı? Sonra sizleri çocuklar olarak dünyaya getirmedi mi? Sonra sizleri yaşlandırıp ihtiyarlatmadı mı? Böy­le yapabilen, herşeye muktedir olmaz mı? Size, ne olmuş ki Allah'ın azame­tinden korkmuyor ve kıyamet gününe iman etmiyorsunuz?!

Cenab-i Allah-onları ne fişlerin dek i ilahi alametlerle uyardıktan sonra na­zarlarını şu kainata çevirmekte ve şöyle buyurmaktadır: Göğü görmüyormu-sunuz ki nasıl yaratılmıştır? Allah onu yedi kat halinde yaratmıştır. Onlarda bir eksiklik ve farklılık bulamazsın. Bu katlardan birinde nur olarak Ay'ı'; diğerinde de sıcaklık veren bir kandil olarak güneşi yaratmıştır. Ey Allah'ım! Sen ne yücesin! Senin ilim ve hikmetin, Ay'ı nur olarak yaratmış; Güneşi de bir kandil olarak var etmiştir. Çünkü dünya, güneşin aydınlığı ile aydınlan­maktadır. Çünkü o kuvvetli bir nur dur. Ay'ın nur ve aydınlığı ise basit olup sadece geceleyin dünyayı bir miktar aydınlatır. Aydaki ışık, güneşten kendisi­ne yansımaktadır. Yoksa Ay'ın kendisi ışık veren bir cisim değildir. "Güneşi ışık Ay'ı nur yapan O'dur."[5] İlim, Allah'ın kitabındaki bazı gerçeklere ula­şabilmiştir.

Sonra Cenab-ı Allah o müşriklerin nazarlarını kendi nefislerine çekerek şöyle buyurmuştur: "Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi." Evet o bizi topraktan yarattı. Bizim unsurumuz, su ile karışık topraktır. Sonra bizi nutfe (sperma) olarak icad etti. Spermanın hülasası kan'dir. Kan ise gıda maddele­rinden elde edilir. Gıda maddeleri de yerden biterler. Noksanlıklardan mü­nezzeh olan yüce Allah, insanı tıpkı bir ağaç gibi yerden bitirmiştir. Ancak onda hayvani hayatı var ederek onu diğer varlıklardan temayüz ettirmiş, son­rada akıl ve düşünce ile onu mükemmeli eştirerek ilahi risalede şereflendir-miştir. Size ne olmuş ki Allah'a iman etmiyorsunuz? Neden dolayı nankör­lük edip küfrediyorsunuz?! Bundan sonra Rabbinîzsİzi ölüler olarak topra­ğa geri gönderecektir. Oradan da, hesaba çekilmek için yeniden diriltilerek çıkarılacaksınız.

Bundan sonra Cenab-ı Allah, kendilerini sırt-nda taşıyan yere bakmaya davet etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünü sizin için bir sergi olarak ya­rattım. O, sizin yaşamanız için bir sergi gibi yayılmıştır. Mıntıkalara'intikal edersiniz. Üzerinde mesafeler katedebilmeniz için Onda size geniş yollar mey­dana getirdim. Bu yollar vasıtasıyla amaçlarınıza ulaşırsınız.

Şimdi de Nuh kıssasındaki üçüncü aşamaya geliyoruz: Bundan sonra Nuh, kavminin isyanını Rabbine şikayet etmeye başladı. Bu isyanın sebep ve gayesini açıkladı. Bunda müşriklerin genelinin bilmedikleri bir hakikatin ortaya çıkarılı­şı vardır.

Nuh dedi ki: Ey Rabbİm! Onlar bana isyan ettiler. Emrime muhalefet et­tiler, kendilerini küfre sevkeden reislerinin peşine düştüler. Çünkü o reisleri mal ve elvat sahibidir. Onlarla aldanıp büyüklük tasladılar. Hidayeti sapık­lıkla değiştirdiler. Bu yalancı itibarı daimi, nimetlere tercih ettiler. Bu reisler kendi toplumlarına ye Nuh'a çok tuzaklar kurdular. Halklarına tuzak kur­maları şöyle oldu: onları hakka tabi olmaktan saptırdılar onlarla, Nuh'un arasına girdiler. Nuh'a tuzak kurmaları da şöyle oldu: Onlar Nuh'un önünde derlerdi ki; İman etme işi halkın insiyatifine bırakılmıştır. Biz buna karışma­yız.

Ama asıl yapmakta oldukları İşleri Nuh'a açıklamıyorlardı. Büyük tu­zaklar kurdular ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı. Tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısı Allah'tır.

Nuh kavminin eşraf ve reislerinin uyguladıkları tuzak yöntemlerinden biride şu idi: Kavimlerine tanrıları hususunda kusurlu davranmamaları ge­rektiğine dair tavsiyede bulunur, öğüt veren kimseler, şefkatli reisler rolün­de görünür. Ve şöyle derlerdi: Siz ve sizden önceki atalarınızın tapa geldik-dikleri tanrılarınızı terk etmeyin. Özellikle Veddi, Suvaı, Yagûsu, Yauku ve Nesri bırakmayın. Çünkü bunlar, tapmakta olduğunuz diğer tanrılarınızın liderleridirler. Onların tanrılarında, tıpkı İnsanlarda olduğu gibi avam ve ha­vas tabakası, eşraf ve halk sınıfları vardı. Yukarıda saydığımız bu tanrılar,  Nuh kavminden Araplara intikal etmişti.

Ey bu eşraf ve reislerin Rabbı olan AHah! Asıl belâ ve mutsuzluğun se­bebi, bu eşraf ve reislerdi. Bunlar çoklarını doğru yoldan saptırdılar. Hâlâ da saptırmaya devam ediyorlar! Ey Rabbim şu zalimlerin sapıklıklarını art­tırmaktan başka kendilerine bir katkıda bulunma. İşte senin iraden budur. Onların yapmakta oldukları işleri de budur. Onların hidayete gelmelerini ümit etmiyorum. Ey Rabbim bunları helak ederek iradeni infaz eyle!

Günah ve hataları yüzünden boğulup ateşe sokuldular. Bu günahlarının en büyüğü küfür ve Nuh'a eziyet vermekti. Bununla ilgili haberler, Hud su­resinde tafsilatlı olarak verilmiştir. Tufan suları İçinde boğuldular ve öldüler. Ahiret azabını dünya azabından sonra almak içinde cehennem ateşine sokul­dular. Bununla birlikte Allah'tan başka kendilerine yardım edecek, bir azabı üzerlerinden savacak yardımcılarda bulamadılar. Hani neredeydi tanrıları ve putları?! Ved, Suva Yağus, Yauk ve Mesr neredeydiler?!

Onlardan çektiği eziyetlerin çokluğundan ötürü Nuh şöyle inledi: Ey Rab-bİm yeryüzünde kâfirlerden dolaşan, evde barınan veya hareket eden hiçbir şahıs bırakma. Hepsini helak et!

Cenab-i Allah onun bu İlenişine İcabet etti: "Onlar, kötü bir kavim ol­muşlardı. Biz de onların hepsini boğduk."[6] Sonra Nuh, bu İlenişinin sebe­bini açıklamaya başladı: Ey Rabbim eğer sen onları bu acil azapla azapian-dırmazsan, onlar senin kullarını saptıracakfardır. Hiçbir zürriyeti doğurmazlar ki o zürriyetleri facir ve kafir olmasın. Çünkü zürriyetlerine küfür tavsiye ve telkin ederler.

Allah'a ve Resulüne inananlara gelince onlarla ilgili olarak Nuh, Rabbi-ne şöyle niyazda bulunmuştu: Ey Rabbim! Beni bağışla ve günahlarımı ört. Ebevynimi affeyle. Evime girenleri, yani şeriatime teslim olup gemime binenleri, inanmış erkeklerle kadınları, her ümmetten ve her zamanda sana ve elçileri­ne iman edenleri bağışla. Küfrettikleri ve başkalarını da saptırdıkları dolayı­sıyla zalimlere, helak ve ölümden başka bir katkıda bulunma? [7]

 



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/341.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/341-343.

[3] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/344.

[4] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/344.

[5] Yunus sûresi: 5.

[6] Enbiya sûresi: 77.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/344-348.