Mekke'de nazil
olmuştur, yirmi sekiz ayettir.
İsrninden de anlaşıldığı gibi, bu sure bize cinlerden
bahsetmektedir. Cinlerden bir gurubun, sevgili Peygamberimizi (S.A.V.), Kur’ân okurken dinlediğini ve bunun üzerine dinleyen
cinlerin müslüman olduğunu, cinlerden de iyilerin
olduğunu, kötülerin olduğunu erkekleri ve dişilerinin bulunduğunu, cinlerin
ateşten yaratıldığını bize haber vermektedir.
Kur'ân-ı Kerim de cinlerle ilgili çok ayet vardır ki,
inanmamak mümkün değildir.[1]
1- Deki:
Bana vahyolundu ki: Cinlerden bir topluluk Kur'ân'ı dinledi ve şöyle dediler: "Biz hoş bir Kur'ân dinledik"
Bir gurub cin Peygamberimizin Kur'an
okumasını dinlediler ve dinlemenin neticesinde kendi aralarında şöyle dediler:
"Biz çok dehşetli çok güzel, insanı hayretlerde bırakan, fevkalade bir Kur'ân dinledik."
Buradan anlıyoruz ki;
sevgili Peygamberimiz o anda cinleri görmemiş. Sevgili Peygamberimize bunu Allah
(c.c) haber veriyor. Yani sen Kur'ân-ı Kerim okurken,
oradan geçmekte olan bir cin taifesi senin Kur'ân-ı Kerim'ini dinledi ve O Kur'ân-ı
Kerim'i dinledikten sonra müs~ . lüman
oldular buyuruyor.[2]
2- Ki, O Kur'ân doğru yola götürür ve biz ona iman ettik. Biz
Rabbimize hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız.
Onlar; "O Kur'ân insanı doğru yola götürür. Sağlam yola götürür.
Biz O Kur'ân'a
iman ettik." dediler.
"Biz Rabbimize
hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız." Demekki bu
ayetten anlaşıldığı gibi cinler, daha önce putperest idiler ve Allah'a ortak
koşmaktaydılar.[3]
3- Doğrusu
Rabbimizin büyüklüğü (herşeyden) yücedir. Eş ve çocuk
edinmemiştir.
O Allah (c.c)'ın şanı yücedir. O herşeyin en
büyüğüdür. Rabbimiz kendisine bir eş edinmemiştir, bir.çocuk da edinmemiştir.
Dikkat ederseniz bu
ayette hristiyanhğın bozulmuş anlayışına bir reddiye
vardır.[4]
4- Doğrusu
bizim beyinsizimiz, Allah'a karşı yalan uyduruyor-muş.
"Bizim
sefihimiz" yani bizim önderliğimizi yapan ama bunak olan liderimiz, abuk
sabuk şeyler söylüyor. Bu söz cinlere ait. Yani cinler, o güne kadar peşinden
gittikleri insanların, abuk sabuk laflar ettiğini ve sefih olduğunu
söylemektedirler.[5]
5- Biz
insanların ve cinlerin Allah'a karşı yalan söyleyemeyeceklerini sanıyorduk.
Yani peşinden gittikleri o sefih
insanlara niye itaat ettiklerini açıklıyorlar ve diyorlar ki; "biz onların
Allah'a karşı yalan söylemiyeceği zannında
idik."
Bunlar cinlerle
alakalı ayetler. Görmediğimiz ancak Rabbimiz bize haber verdiğinden dolayı,
varlığına iman ettiğimiz cinlerin, kendi aralarında geçeri bir konuşmayı Allah
(c.c) bize haber veriyor.[6]
6- Gerçekden insanlardan bir kısım erkekler, cinlerden bir
kısım erkeklere sığınırlardı. Onların azgınlıklarını artırırlardı.
Bu ayet günümüz
hastalıklarından bir hastalığa da dikkat çekiyor. Bu cinler arasında geçen bir
konuşma. Bu konuşmayı Rabbim peygamberine bildiriyor. Diyorlar ki;
"İnsanlardan bir gurub veya insanlardan bir
kısmı cinlerden bir kısmına sığınırlar." Cinler bunu hayretle ifade
ediyorlar. Diyorlar ki; "Yahu bizde yaratılmışız, bizim de gücümüzün
yettikleri var, yetmedikleri var, bildiklerimiz var, bilmediklerimiz var, bizde
doğup ölüyoruz. Nasıl oluyor da bizden daha değerli olarak yaratılan insan
bize sığınır?
"Cinler onlara fayda
vermiyor, sapıklıklarını artırıveriyor, azgınlıklarını artırıveriyor."
demektedir cinler. Bu ayetten de anlıyoruz ki; faydayı ve zararı verecek olan
Allah (c.c) dır. O'nun dışında hiç kimse, insan dahil, şeytan dahil, cinler
dahil biri diğerine zarar veremez. Allah dilemedikçe. Allah diledikten sonra
olur.
Bu sebeble
biz Allah'tan başkasından korkmayacağız, Allah'tan başkasına da sığınmayacağız.
"Euzübillahimineşşeytanirracim" demek
suretiyle bunu siz yapmaktasınız.' Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı
şeytanın şerrinden Allah'a
sığınırım diyorsunuz. Şeytanın her gün size karşı bir vesvesesi vardır. Siz bu
vesveselerden kurtulmak için her gün "euzü
besmele" çekiyorsunuz.
Hayatta hiç bir zaman
cinlere, şeytanlara sığınmayacağız. Onlardan yardım talebinde dahi
bulunmayacağız. Bunu sevgili peygamberimiz yapmamış, yapanlara yasak koymuş;
"Kahine gidenler Mühammede indirileni inkar
ederler" demiş.
Yani bu günkü
falcılara, cincilere, medyumlara gidip te,
"efendim benim siyasi geleceğim nasıl olacak, benim oğlumun durumu ne
olacak kızım evlenebilecek mi? Kızımın bahtı açılacak mı? Benim çocuğum olacak
mı? ......." diye sormak dinimizce yasaklanmıştır. Bunların verdikleri
haber de doğru değildir. Doğru olmadığını sevgili peygamberimiz haber vermekte,
Kur'ân-i Kerim'de de; "eğer .cinler gaybı bilseler 'di açıklarlardı" buyuruyor Allah
(c.c).[7]
Onlar da bizim gibi
yaratıklardır. Onların da bildikleri ve bilemedikleri vardır. Hatta bilgi
bakımından bizden daha düşüktürler. Çünkü yaratılmışların en değerlisi
insandır. Bakınız, bu süreden, anladığımıza göre, onlarda Kur'ân-ı
Kerim'i sevgili peygamberimizden dinlemişler.
Onun için çeşitli
yerlerde cinle, şeytanla uğraşan insanlara herhangi bir şekilde, hiçbir vesile
ile gitmiyeceğiz. Yardımı Allah'tan taleb edeceğiz. Birileri, "hocam ben gittim"
diyebilir. Ben de gittim. İstanbul'da tanıdığımın bir tanesi artis eskisi ile evlenmiş, beraber hayat yaşarlarken,
kocası İslâmi çizgiye dönmüş. Hanımı gece gündüz
sarhoş, kocası da tam derviş. Arada kavgalar, sinirler, her türlü huzursuzluk
başlıyor. "Bize bir hal oldu" diyor. Ben de diyorum ki; "bu
sizin başınıza gelen durum ikinizin aynı çizgide olmamasındandır." Bize
sihir yapıldı diye Cinci birine gitmiş, adam demiş ki; "gerçekten size
sihir yapılmış, şunları, şunları yapacaksın." Adam o cinciye durmadan gidip
geliyor, durmadan para ödüyor. Bir defasında beraber gittik.
Bu üçkağıtçı cinci
bana da baktı, "sana da papazın biri sihir yapmış" diyor. Çok şükür
rahatsızlığım yok. Adam yalan söylüyor. Bir şey bildiği yok. Fakat gidenlere
psikolojik bir fayda veriyor. "Tamam ben çözdüm rahat edeceksin
diyor." O günde tesadüfen kavga olmamışsa ona yorumluyor. Ben o aileyi
biliyorum kavga hala devam ediyor.
Tarihi araştırdığımız
da, cincilik veya cadılık toplumların kültür bakımından, ekonomik bakımından
aşağıya doğru düştüğü dönemlerde çoğalmıştır. Son 10 yıldır, insanlarımızın
inancında bir sapma var gibi. Allah'a, meleklere olan iman, insanlarda yok
edilmek için çok büyük bir
gayret sarfedildi.
İnsanoğlunun görmediği
gayba inanma ihtiyacı fıtratında var. Bu ihtiyacımızı
Allah'a, ahirete, cennete, cehenneme, meleklere,
cinlerin varlığına imanla tatmin ediyoruz. Her insanda meçhulü kurcalama ve
araştırma meyili vardır. Çok iyi şairlerin başarısı
meçhulü kurcalama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Çok iyi başarı sağlamış
ressamların da başarısı meçhulü yakalama gayretinden kaynaklanmaktadır.[8]
7- Gerçekten
onlarda sizin gibi Allah'ın hiçbir kimseyi diriltemeye-
ceğini sanıyorlardı.
Ve onlar sizin
zannettiğiniz gibi, Allah'ın hiçbir peygamber gönder-miyeceğini
zannediyorlardı. Veya onlar ahirette Allah'ın hiçkimseyi diriltmeyeceği zannmda
idiler." Bunu cinler söylüyor. Ama Allah (c.c) Hz.
Muhammed'i (S.A.V) Peygamber olarak gönderdi ve biz O'na iman ettik diyor
cinler.[9]
8- (Cinler
dediler): "Biz gökyüzüne dokunduk,
onu kuvvetli bekçiler ve ateşden taşlarla dolu
bulduk.
9- Biz
gökyüzünü dinlemek için oturulacak yerlerde otururduk. Şimdi kim dinlemek
isterse, onun için hazırlanmış ateşden taşlar bulur.
10- Biz
gerçek bilmiyoruz, yeryüzündekilere bir kötülükmü istenmiştir,
yoksa Rableri onlara bir hayırmi istemiştir.?
"Biz semayı
yokluyoruz, semaya dokunuyor ve semaya çıkıyoruz ama orada gökyüzünü koruyan
kuvvetli bekçilerle ve ateş yalımlarıyla karşılaşıyoruz." diyor cinler.
Gökyüzünden haberler alırdık ama bir gün geldiki
haber alamaz hale geldik diyor cinler. .Efendimizin Peygamber olarak
gönderilmesinden sonra Cinlerin, gökyüzündeki melekler arasındaki konuşmaları
dinleyemez hale geldiklerini, tefsircilerimiz ayetlerin işaretiyle
belirtiyorlar.
Mülk suresinde de
Allah (c.c) şöyle buyurur. "O yıldızlardan bir kısmım da, şeytanları
taşlamak üzere halkettik."
Cinler yine şöyle
diyorlar: "Burada bizim için bir hayır mı var yoksa-şer mi var? Yani
gökyüzüne çıkamıyor, haberler alamıyoruz, bazı kapılar kapandı. Bu bizim hayrımıza
mı? Şerrimize mi?" Hayırlannadir. Çünkü
insanların da cinlerin de lehine, faydasına olan her türlü güzel haber, sevgili
peygamberimize Kur'ân-ı Kerim vasıtasıyla gelmiştir.[10]
11- Bizlerden
salih olanlarda vardır, başkalanda
vardır. Biz çeşit çeşit yollardayız.
"Bizim içimizde iyi
insanlar da var, kötü insanlarda var. Parça parça
yollara gidenlerde var." Yani cinlerin de insanlar gibi olduğunu anlıyoruz.
Burada cinler bize kendileri hakkında bilgiler veriyor.[11]
12- Biz
inandık ki, yeryüzünde Allah'ı asla aciz bırakamayız. Kaçmakla da onu aciz
bırakamayız.
Biz anladık ki;
Allah'a karşı yeryüzünde bizim yapacak bir şeyimiz yok. Yani Allah'a karşı
isyanla, inkarla Allah'ı aciz bırakmamız mümkün değil, Allah'tan kaçmamız da
mümkün değil.[12]
13- Biz
hidayeti (Kur'ân'i) işittiğimiz an hemen iman ettik.
Kim Rabbine iman ederse O, hakkının yenmesinden ve istila edilmesinden
korkmaz.
"Biz ne zaman ki,
hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim'i işittik, hemen
iman ettik. Kim de Rabbimize iman edecek olursa, Rabbim onun amelinden hiç
eksiltmez, ona zulmetmez, ona haksızlık yapmaz." diyor Allah (c.c).[13]
14- Gerçekten
içimizden mü si uman olanlarda var (kendine) zulmedenlerde var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğru yolu arayanlardır.
"Bizden müslüman olanlar var, isyan edenler de var." Yani
cinlerin de, iman edenleri ve puta tapanları da var.
Kim müslüman olacak olursa işte onlar doğru yolu bulmuşlardır.[14]
15-
(Kendilerine) zulmedenlere gelince, onlar cehenneme odun oldular.
Bu ayetler cinlerle
ilgili ama aynen insanlar için de geçerli. Çünkü Kur'ân
insanlara ve cinlere indirilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Rasûlü-s-sekaleyn olarak isimlendirilmiştir. Yani hem insanların hem
de cinlerin peygamberidir.[15]
16- (Bana vahyolunduki) eğer onlar doğru yolda gitselerdi, biz onları
bol su ile sulardık.
17- Onunla
(su ile) onları imtihan etmek için (verirdik ki şükretsinler diye) Kim
Rabbinin zikrinden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse onu
yükselen bir azabın içine sokar.
Hem cinlere, hem
insanlara yönelik ifade.
"Eğer îsİâm yolunda dosdoğru gitmiş olsalardı, onları bol sularla
sulardık" diyor Allah (c.c). Bol yağmurların yağması demek bol nimetlerin
olması demektir.
Yani sirat-ımüstekıym üzerinde olacak
olurlarsa, gökyüzünden bol yağmurlar yağar, yeryüzünden de nimetler bolca
çıkardı. Nuh suresinde de aynı şekilde ayetler geçmişti. "Rabbinize
istiğfar ediniz...size gökten bol bol yağmur
indirir."[16]
"Allah bütün bu
nimetleri imtihan etmek için vermiştir, kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirecek
olursa onu çok çetin bir azaba götürürüz" diyor Allah (c.c). Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi de zikirdir. "Zikri biz
indirdik, onu koruyacak olanda biziz."[17] işte
bu zikirden yüz çevirenler yani Kur'ân'dan yüz
çevirenleri Allah çetin bir azaba götürür.[18]
18- Şüphesiz
mescidler Allah'ındır. Allah'la beraber hiçbir kimseye
dûa etmeyin.
1-Yer
yüzündeki bütün mescidler de yani Kabe'de, Kudüs'teki
Mescid-i Aksa'da,
Medine'deki MesciUde, İstanbul'daki mescidlerde Allah'ındır. Allah'la beraber hiçbir kimseye
dûa etmeyin.
2- Sevgili
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur. "Yeryüzü bana mescid
kılındı."
Çok uluslu şirketlerin
başkanı bir kitap yazmış ve terceme edilmiş. Adam
diyor ki, "dünya tek bir çarşıdır. Orada bizim mallarımız satılır. Halkın
ihtiyacı olan mallar değil, halka ihtiyaç hissettirilen mallar satılır."
Adamın bakış açısı bu.
Sevgili Peygamberimiz ise,
yeryüzünün kendisine mescid kılındığını söylüyor. Mescidlerde insanlar bir araya gelirler, birbirlerini
incitmezler, yalan söylemezler, kimse kimsenin kanını emmez, kimse kimsenin
aleyhinde söz etmez.
Yeryüzü mescid kılındığına göre, yeryüzünün her tarafında Allah
(c.c)'tan başkasına dua edilmemelidir. Yalnız Allah'tan yardım istenmelidir.
Yalnız Allah'a dûa edilmelidir.
3-Bir de
Hasan-ı Basri demişki: Mesacid, Mescid kelimesinin çoğuludur.
Mescid: secde edilen yer demektir. Biz yedi azamızla
secde ederiz. Bu secde azaları Allah'a aittir. Bu secde azalarıyla Allah'tan
başkasına dûa etmeyiniz. Allah'tan başkasının önünde eğilmeyiniz. Bu azaları
kim yaratmış ise, o azalar O yaratana secde etmeli ve O'na boyun eğmelidir.[19]
19- Allah'ın
kulu, Allah'a ibadet için kalkdığında neredeyse onun
etrafında (birbirine sıkışıp) keçeleşirler.
Bu ayete çok yönlü mana
vermek mümkündür. Efendimiz (S.A.V) kalktığında Mekke müşrikleri etrafında
toplanıveriyorlar. Veya Peygamber efendimiz Kur'ân
okumak için kalktığında cinler toplanıp O'nu dinliyorlar.
Veya
"Abdullah" kelimesi, kıyamete kadar gelecek olan kulların tamamına
kullanılan bir kelimedir. Bir kul Allah'a ibadet için kalktığında; "ben
yalnız Allah'a itaat ve ibadet ederim" dediğinde imansızlar bir araya
gelip onu engelleme tarafına gidiverirler, manasını da anlamak mümkündür.
Günümüzde yapılan odur. "Ben yalnız ve yalnız Allah'a ibadet ve itaat
ederim" diyen insanı terörist ilan ediveriyorlar. Veya sen fundamantalistsin, radikalsin gibi isimler takıyor. Bunu
koro halinde söylüyorlar.[20]
20- Deki:
"Ben ancak Rabbime dûa ederim ve ona hiçbir kimseyi ortak koşmam."
Yani Allah'ın emrini
yerine getiririm. O'na muhalif emir vereni reddederim. Muhalif olan emri kabul
ettiniz mi müşrik olursunuz Allah korusun.[21]
21- Deki:
"Ben size zararda veremem faydada veremem."
Sevgili Peygamberimiz
söylüyor bunu. O'nun dışında kim birşey söyleyebilir?
Hiç bir kimse. Faydayı ve zararı veren Allah'tır.[22]
22- Deki:
"Beni Allah'dan kimse kurtaramaz. Bende ondan
başka sığınak bulamam.
"De ki: Beni
Allah'tan kurtaracak hiç bir kimse yoktur. Ben Allah'tan başkada sığınacak
hiçbir kimse de bulamıyorum." Yani Allah bana bir zarar verecek olsa beni
Allah'tan kurtaracak hiçbir kimse yoktur.[23]
23- (Benim
yaptığım) ancak Allah'dan bir tebliğ ve (Onun) elçiliğidir.
Kim Allah'a ve Rasûlüne isyan ederse, onun için
içinde ebediyen kalacağı cehennem vardır.
Peki sen nesin?
Sualine cevap.
"Ben Allah'tan
gelen risalet görevimi size ulaştıran biriyim. Ben
Peygamberim. Ben insanım. Allah'ın gönderdiği mesajları size ulaştıran bir
insanım. O gelen mesajı yaşıyorum. Nasıl yaşanacağını öğretiyorum" diyor
sevgili Peygamberimiz.
"Kim Allah'a ve Rasûlüne isyan edecek olursa O'nun için cehennem vardır.
Orada ebediyyen kalacaktır.[24]
24-
Kendilerine va'dolunam (cehennemi) gördüklerinde
kimin yardımcısının daha zayıf ve sayı bakımından az olduğunu bilecekler.
Allah'ın vaad ettiklerini gördükleri zaman orada bilecekler. Kimin
daha zayıf olduğunu, yardımcısının sayısının az olduğunu bilecek.[25]
25-
Deki: "O va'dolunduğunuz
(kıyamet) yakınımdır, yoksa Rabbinı ona uzun bir
zamanım kılmıştır ben bilmiyorum.
Kıyametin yakın mı
uzak mı olduğunu? ben bilemem. Onu Rabbim biliyor.[26]
26- Gaybi O
bilir. Gaybı kimseye bildirmez.
27- Ancak
razı olduğu peygamber hariç, (onlara bazı gayb
bilgilerini verir.) Çünkü (peygamberin) önünden ve arkasından gözetleyici-Ier gönderir.
Gaybı bilen Allah'tır. Gaybım
hiçbir kimseye açıklamaz. Ancak elçilerinden razı olduklarına bazı gayblarını bildirir. Yani sevgili Peygamberimizde gaybı bilmezdi, ancak Allah bildirdiği zaman O'da bilirdi.
Peki diğer kullarına da bildirir mi? Bildirebilir. Salih kullarına da
bildirebilir. Ama devamlılık yoktur. Sevgili Peygamber efendimiz için bile devamlılık
yoktur.
Onun önünden ve arkasından
onu gözetleyen vardır, onu takib eder.
28-
Rablerinin gönderdiklerini, tebliğ ettiklerini bilsin diye. Allah onların
yanındaki herşeyi kuşattı ve herşeyi
teker teker saydı.
Rablerinden gelen
mesajı tebliğ ettiğini bilmek için, onların önünde ve arkasında olanları
kuşatır. Herşeyin sayısını da Allah (c.c) bilir.
Kainattaki her şeyi ve
tüm olayları her an Rabbim bilir. Bizler bilgiye inanırız Allah'ın herşeyi bildiğine iman eder, Alim olan. Allah'ın ilminden
faydalanmak için. Kıir'an ayetlerini tefsir ederiz.
Tabiat ayetlerini de keşfeder inceleriz ve dogmatizmi reddederiz.[27]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/77.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/77-78.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/79.
[7] Sebe
14.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/79-81.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/81.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/81-82.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/82-83.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/84.
[16] Nuh 10-11.
[17] Hicr
9.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/84.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/85.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86-87.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87-88.
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/88.