CİN SÛRESİ 2

Surenin Tanıtımı 2

İlk Bölüm Ayetlerinin Kapsamı 2

Bölümün İçeriği Ve Telkinleri Üzerine Yorum.. 3

İşte Surenin İkinci Bolumu Budur. Şunları İçermiştir: 4

Bölüm Ayetlerinin Mefhumu, Delaleti Ve Telkinleri Üzerine Yorum.. 5

 

 

CİN SÛRESİ

 

Kur'an'daki Sırası       : 72

Nüzul Sırası                : 36

Ayet Sayısı                  : 28

İndiği Dönem               : Mekke

 

Surenin Tanıtımı

 

Sürede bir grup cinin Kur'an'ı dinleyip ondan etkilenmelerinin hikayesi vardır. Bu vesi­leyle de Kur'anî prensip ve nasihaîlara yer verilmiştir. Ayetlerin üslubu, bölümlerinin uyum­luluğuna, aynı anda ya da art arda indirildiğine delalet etmektedir. . [1]

 

1-  De ki: "Cinlerden bir topluluğun Kur'an dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu; Biz harikulade güzel  bir Kur'an dinledik."

2-  Doğru yola iletiyor, ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.

3-  Doğrusu Rabbimizin şanı [2] yücedir. O, eş'[3] ve çocuk edinmemiştir.

4-  Meğer bizim beyinsiz (iblis veya cinlerin kâfirlerilleri-miz[4]' Allah hakkında haktan uzak saçma şeyler' [5]söylü­yormuş.

5-  Biz insanların ve cinlerin, Allah'a karşı yalan söylemeyeceklerini sanmıştık (O'nun için o beyinsizin sözüne uy­muştuk).

6-  Doğrusu İnsanlardan bazı erkekler cinlerden bazı erkek­lere sağınırlardı'[6] da onların küfür ve sapıklığını'[7] artırır-larclı.

7-  Onlar da sizin sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi di­riltmeyeceğini sanmışlardı.

8-  Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve meteor­larla''[8] doldurulmuş bulduk.

9- Ve biz onun dinlemeye mahsus olan oturma yerlerinden oturur (gayb haberlerini dinlemeye çalışır)dık. Artık şimdi kim dinlemek istese kendisini gözetleyen[9] bir meteor bu­lur.

10-  Bilmiyoruz bununla yeryüzündekilere kötülük mü (ya­pılmak) istendi, yoksa Rableri onları doğruya mı  iletmek diledi.

11-  Bize gelince, bizden salihler de var ve bizden başka türlü olan da var. Biz çeşitli yollara ayrıldık[10].

12-  Biz yeryüzünde Allah'ı âciz bırakamayacağımızı (yer­den) kaçmakfa da O'nu âciz bırak(ıp O'ndan kurtulama­yacağımızı, (nerede oiursak olalım, O'nun bize istediği herşeyi yapacağına) tam inandık'[11]

13-  Biz, yol göstereni (Kur'an'ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa (ne hakkının) eksik verilmesinden[12]' ne de kendisine zulüm edilmesinden korkmaz.

14-  Ve biz, bizden müslümanlar da var ve bizden doğru yoldan sapanlar'[13] da var. Kimler müslüman olursa İşte onlar doğru yolu aramışlardır.

15- Hak yoldan sapanlar İse cehenneme odun olmuşlardır.

 

Bu ayetler, sureyi oluşturan iki bölümden ilk bölümüdür. Burada Peygamber (s)'e, bir emir vardır. Bu emir, insanlara o Kur'an okunurken cinlerden bir grubun dinledikle­rini ve onu ve büyük rablerini yücelttiklerini, O'na iman ettiklerini, zanlannın akideleri­nin, durumlarının nasıl olduğu hakkında değişik durumlar zikrettiklerini kendisine Al­lah'ın vahyettiğini haber vermesidir. . [14]

 

.

İlk Bölüm Ayetlerinin Kapsamı

 

Ayetler şu önemli noktalan kaydetmeye yardımcı olmaktadır:

1- Birinci ayet, peygamber (s)'in cinler topluluğunu görmediğini, sözlerini işitmedi­ğini ifade eder. Bu durumun onun için gaybi bir durum olduğunu, ancak Kur'an vahyi ile haberdar edildiğini belirtmektedir. Müfessirler İbn Abbas'tan bir hadis rivayet eder­ler[15]. Peygamber (s)'in ne cinlere Kur'an okuduğu, ne onları gördüğü, oysa onlann söz­lerinin ona vahyedildiği anlamında zikredilmiştir,

2- Ayetler açıkça cinlerin varlığını, onların taifeler ve mezhebler halinde olduklarını, lonlardan salih ve salih olmayan, zalim olan, sapıtan, rüşdüne eren akıllılar ve sapıtan

îeyinsizler olduğunu açıkladı.

3-  Geçen ayet, arapların cinler hakkındaki inançlarım içeren bir tabloyu sergiledi. Araplar onlann varlığına inanıyorlardı. Onlann güçlü ve etkili olduklarını sanıyorlardı. Onların şerrinden korkuyorlar ve onlara sığınıyorlardı.

4- Cinlerin gökyüzünde işitmek için oturdukları yerler konusuna gelince, önceki du­rumun değişmesi göğün bekçi ve meteorlarla mübtela olması eskiden yaptıkları gibi dinlemeye uğraşmalarına karşın onu gözetleyen bir meteoru buluması, tüm bunlar cinle­rin durumlarının anlatımıdır. Yoksa Kur'an'in sabitleştirdiği, düzenlediği bir durum de­ğildir. Ancak ayetlerin üslubu Kur'an'm olumsuzlamadığı fiili durumları söyledikleni İlham etmektedir. Başka surelerde değişik ayetler bunu desteklemiştir. Örneğin Hicr su­resi 16-18. ayetleri verilebilir: "Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için süsledik. Ve onu, her taşlanmış, kovulmuş, uydurma sözler atan şeytandan koru­duk. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş şu'lesi kovalar."

5-  Dördüncü ayet, dinleyen cinlerin hristiyanlığa boyun eğdiklerini ilham etmekte­dir. . [16]

 

Bölümün İçeriği Ve Telkinleri Üzerine Yorum

 

Nas suresi tefsiri akışında "Cinn" kavramı üzerinde yeterli yorumu getirdik. Burada ise diyoruz ki; cinlerin varlığı, durumları, gökyüzünde dinlemelerinin mahiyeti, Kur'an'ın ortaya koyduğu gaybi durumlardandır. Kur'an'ın kararlaştırdığı diğer gaybi gerçekler gibi, insanların bildiği evrenin sistemleri ve kanunlarına uymayan ya da insani uzuvlarla idrak edilmeyen cinlere iman etmek farzdır. Kur'an'ın durduğu yerde fazla-laştırmadan, abartmadan durmak gerekir. İnsan aklı, evrenin çoğu sırlarının ve güçleri­nin künhünü idrak etmekten acizdi ve hâlâ aciz olmaya mahkûmdur.

Bu münasebetle şuna dikkat çekmek istiyoruz. Arapların, sihirbazların, kahinlerin cinlerle ve şeytanlarla ilişki kurduklarına, onlardan kiminin göğe yükselip oradan ha­berler aşırıp onlara haber verdiğine, onlann arkasına meteorların düştüğüne dair inanç­larını ifade eden değişik rivayetler vardır. Bu gökyüzü olayları Peygamber'in zuhuruna yakın fazlalaşmıştır[17]. Bazı Kur'anî ayetler de bu akidelerine işaret etmektedir. Örneğin Şuara suresi 210-212. ayetleri verilebilir. "O (Kur'an)nu şeytanlar (cinler) indirmedi. Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işit­mekten uzaklaştırılmışlardır." Ve 221-222. ayetleri "Şeytanların kime ineceğini haber vereyim mi? Onlar, her günahkâr yalancıya inerler."

Meteorların fazla düşmeleri Arapların dikkatlerini çekmiş olması gerekir ki, onun hakkında konuşmalar ve .sebeplerini araştırmalar artmıştı. Kur'an'da bu konunun tekrar­lanarak zikredilmesi belki de, kâfirlerin sihirbaz ve kahinlere olan inançları gereği peygamber (s)'in de şeytanlarla İlişkiye girdiğini sanmalarına bir cevaptır. Bu nedenle onlar bazan ona sihri, bazan da kahinliği nisbet etmektedirler. Bunu Kur'an değişik ayetlerde anlatmıştır. Örneğin Tur suresi 29. ayeti "(Ey Muhammedi, sen hatırlat, öğüt ver. Rab-binin nimeti sayesinde sen ne kahinsin ne de mecnun." Sa'd suresi 4. ayeti "Onlara ken­dilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kafirler dediler ki: Bu, yalancı bir sihirbazdır.'" Onlara şeytanların gaybı bilmeye götürecek yolu ya da gökyüzü haberlerini bulamayacaklarını bildirdi. Çünkü Allah onu korumakta ve onlar İçin yakıcı ateş taşıyan meteorlar hazırlamıştır. Cinlerin kendileri de bundan bıkmışlardır.

Ayetlerin ruhu, Kur'an'ın amacının, onu dinleyen bir grubun tutumlarım, sözlerini hikâye etmek amacını gütmek olmadığını ilham etmektedir. Öncelikli olarak amaçladığı şey, Kur'an'ı dinleyenlere nasihat etmek, etkilemek ve hikmet vermektir.

Kur'an-ı dinleyenler ilk derecede ve direkt olarak Araplardır. Cinlerin varlığına, güçlerine, etkilerine, göğe yükselmelerine, orada dinlenmelerine, şairlerle, kahinlerle, sihirbazlarla ilişkilerini telkin etme, ilham verme, haber etme, öğretme ilişkisi olduğuna inanmaktaydılar. Onların şerrinden korkuyorlardı. Bu şerri onlara sığınmakla, onları ya­kınlaştırıcı ve aracı kılarak Allah ile birlikte ortak koşmakla defedeceklerini sanıyorlar­dı. Bunu Kur'an haber vermektedir. Sebe' suresi 41. ayeti "(Melekler) derler ki: Sen yü­cesin, bizim velimiz (koruyucumuz) onlar değil, sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlar­dı. Çokları onlara inanıyorlardı." Kur'an'ın indiriliş hikmeti bu gaybi olayı anlatmayı gerektirdi ki, onu dinleyen kafirlerin, gökyüzüne cüret edenlerin, cebbar ve güçlü olarak tasavvur ettiklerinin, taptıklarının sığındıklarının Kur'an'ı dinlekilerinde O'na iman et­liklerini. Muhammedi nübüvvetin sancağını taşıdıklarını görsünler. Onda olan hidayeti ve nişdü itiraf etliklerini bilsinler. Allah'a eş ve çocuk nisbet etmede, O'nun hesabın­dan, cezalandırmasından kaçmada, tekrar dirilişi inkâr etmedeki sapıklık ve çirkinlikle­rini idrak ettiklerini anlasınlar. Geçen surenin son ayeti de gelen bu yönlendirmeyi güç­lü kılmaktadır. Buna göre Allah'ın katında olanlar, -yerinde açıkladığımız melekler- O'­na ibadet etmekten. O'nu teşbih etmekten, O'na secde etmekten büyükîenmezler. Me­leklerin de Arapların zihninde güçlü imajı vardır. Müdessir suresinin tefsiri akışında cinler hakkında bunu açıklamıştık. Her ikisi de büyük oranda düşüncelerini, akidelerini, ananelerini meşgul etmiştir. Melekler geçen surede onlarla birlikte zikredılirken, bir gnıb cin de ondan sonra gelen surede zikredildi. O ikisinde anlam bakımından bir bağlı­lık, işaretlerde uyumluluk vardır. Kur'an'ın bu iki gaybi varlık noktasındaki amacı Al­lah'a ihlasla yöneltmektir. Geçen surenin sonu ile bu sure arasındaki uyumluluk, bu su­renin ondan sonra indirildiğine dair tertibin doğruluğuna işaret etmektedir. Kur'an'da değişik yerlerde bu işaretler tekrarlandı. Yeri gelince daha sonra açıklayacağımız gibi bunlar anlamı pekiştirmek noktasında gelmiştir.

Bu işaretlerin ve kararların bir yandan peygamber ve müslümanlar, bir yandan kafir­ler için olumlu bir hedefi İçerdiği söylenebilir. İlk etapta onda bir teselli vardır. Melek-6ler ve bazı cin taifeleri Allah'a ve O'nun risalcline imana karşı aynı tavrı koymaktadır­lar. O'na ihlaslı olmada, rububiyetinin hakikatini, kapsayıcılığını anlamada, vahdetini idrak elmede. hak ve scbatl yolunda yürümede aynı lavn koyarlar. Diğer taraftan ise onda kafirler için teşvik etme ve korkutma vardır. Onlara bu kıssaları anlatmakladır ki. ibret verici ve sakınchrıcı olsun. Nefislerinde bu kadar büyük pay ayırdıkları bu büyük yaratıklardan örnek alsınlar.

Bu durum da. Kur'an'm durduğu yerde fazlalaştırmadan genişletmeden durmanın farz!iğinı tc'kid etmekledir. Az Önce ibaret ettiğimiz gibi fazla ileri gitmenin anlamı yoktur. [18]  

 

16-  Şayet hayır ve hak yolda'[19] doğru gitselerdi onlara bol[20] su verirdik.

17-  Ki onları, onunla deneyelim'[21]. Kim Rabbini anmaktan yüz çevirirse (Rnbbi) onu alt eden bir azaba sokar.

18-  Mescidler,[22]! Allah'a mahsustur. Allah ile beraber hiç kimseye yalvarmayın.

19-  Allah'ın kulu'[23] (Peygamber) kalkıp O'na yalvarınca (hay­retten, hepsi) onun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbir­lerine geçeceklerdi[24].

20-  De ki: "Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O'­na ortak koşmam."

21-  De ki: "Ben size ne zarar ne de akıl verme gücüne sahip değilim."

22- De ki: "Beni Allahdn azabın)dan hiç kimse kurtaramaz ve O'ndan başka sığınacak'[25] kimse bulamam.

23-  Benim yapabileceğim sadece Allah'tan (bana vahyedilen-leri) size duyurmak ve O'nun elçilik görevlerini yerine getir­mektir'[26]'. Artık kim Allah'a ve elçisine başkaldırırsa, ona, içinde sürekli kalacakları cehennem ateşi vardır.

24-  Kendilerine va'dedilen şeyi (ya azabı veya kıyamet saati­ni) gördükleri zaman, kimin yardımcı bakımından daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir.

25-  De ki: "Size söylenen şey yakın mıdır, yoksa Rabbim o-nun için uzun bir süre mi koyacaktır, bilmem."

26-  Caybı bilen O'dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez.

27-  Ancak razı olduğu elçiye gösterir. Çünkü O, elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar (onlara verilen, bilgi­leri şeytanların kapmasına, yahut onlara yanıltıcı şeyler karış­tırmasına engel olur.)

28- (Böyle yapar) ki onların, Rablerinin kendilerine verdiği ri-saletleri tebliğ ettiklerini bilsin'[27]. Allah, onlarda bulunan her şeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır ve herşeyi bir bir hesaplamıştır.

 

İşte Surenin İkinci Bolumu Budur. Şunları İçermiştir:

 

1-  Eğer insanlar dosdoğru yola tabi olsalar, onda istikamet etseler. Allah onlar için bol su indirir, rızıklarını artırırdı ki, bunda Allah'ın lütfunu itiraf etmelerini, O'na şük­retmelerini deneyen Rabbani bir düzenleme vardır. Rablerinin zikrinden ve şükründen yüz çevirenlere, büyüklenenlere. azgınlaşanlara gelince Allah onlaj' üzerine şiddetli bir belayı musallat eder.

2-  Allah ile birlikte secdelerinde ve boyun eğmelerinde hiç kimseye yalvarmamala-rına, ortak koşmamalarına dair rabbani bir davet.

3-  İnsanların Nebevi davete kargı muhalefetleri, komploları, üşüşmeleri ve kitleler oluşturarak karşılık vermelerine işaret etti. Peygamber (s)'e, onlara şöyle demesini em­retti: Benim davetim Allah içindir. Ben Ö'nunla birlikle hiç kimseyi ortak koşmaz. San­ki bununla onlara şu denilmek istendi. Sizden gelen bu düşmanlığın ve azgınlığın nede­ni, benim hiçbir münkerc çağırmamamdir. Oysa ben hayra ve hakka çağırmaktayım.

4- Diğer rabbani emirler Peygamber'den, insanlara, hiç kimsenin, ona zarar ve fayda veremeyeceğini, Allah'tan onu kimsenin koruyamayacağını, ancak O'nun risaietini ve vahyini tebliğ ederse sığınağının O olacağını tebliğ etmesini istedi. Kim de Allah'a ve Rasulüne isyan ederse gideceği yer ebedi cehennemdir. Asiler va'dedildikleri şeyin doğruluğunu, kimin daha zayıf ve az olduklarını gördükleri zaman bunu idrak edecek­lerdir. Sanki bununla kâfirlerin meydan okuma ve uyarılmaları amaçlanmıştır. Allah'a ve Rasulüne isyan etmelerinin çok çirkin bir sapıklık ve cüretkârlık olduğunu belirterek korkutmuştur. Çünkü onlar, Allah'a galib gelmekten çok acizdirler. Onlar aldatılmışlar­dır. Eğer dünya hayatı gerçeklerini ahirete kıyas etmiş olsalar, güçleri ve çokluklanyla böbürlcnirlerdİ. Çünkü bu onlara Allah'tan gelecek bir şeyi defedemez.

5- Yine Peygamber (s)"in insanlara tebliğ etmesini emreden bir başka emirde va'do-lunduklan şeyin gerçekleşme vaktinin uzun mu kısamı olacağını bilmediğidir.

Allah kendine ait gaybi bilgileri kimseye göstermez, ancak razı olduğu elçiler müs­tesna. Onları koruma ve gözetlemesi altına almıştır. Görevlerini yerine getirmelerini gerçekleştirmek ve O'.nırfl risalelini görevlendirildikleri gibi tebliğ etmeleri için bunu yapmıştır. O İşlerinden her birini kuşatmıştır. O her işi kuşatan, her şeyi hesaba çeken­dir. [28]

 

Bölüm Ayetlerinin Mefhumu, Delaleti Ve Telkinleri Üzerine Yorum

 

Müfessirlcrdcn; bu bölümün ilk ve ikinci ayetlerinin. Önceki bölümde anlatılan çin­ilerle ilgili sözler cümlesinden olduğunu söyleyenler vardır. Bazıları ise bu iki ayetin ve (bölümün kalan ayetlerinin cinler hakkında müstakil bir söz olduğunu söylerler. Onlar-Han, ise iki ayetin cinleri ve insanları mutlak olarak kastettiğini söyleyenler vardır. Di-icrleri ise o ikisiyle kâfirler kastedilmiştir derler. Müfessirlerden 19. ayetin cinlerden ve İnsanlardan kâfir olanları kastettiğini söyleyenler de vardır.Başkalan ise onun mutlak lurette cinleri ve insanları kastetmiş olduğunu ifade ederler[29].

Ayetlerin ruhundan ve üslubundan iki ayetin cinleri anlatmadığı, o ikisinden ve 19. [yelten arap kafirlerinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Yeni bolüm ise onu tamamlayıcı llarak gelmiştir. Geçen bölüme lak i b ve dikkat çekmiştir. Bunu "onlar doğru yolda gil-clerdi", "neredeyse (keçe gibi) olacaklardı" ve "kendilerine va'dedilen şeyi gördükle-jinde" cümle jerindeki zamirlerin temsil etmesi, her iki bölümün ayetlerinde devamlı atıf [avlarının olması doğrulamakladır.

Belki de 24. ayet belki kâfir önderlerin Peygamber (s)'in durumunu ve onunla birlik-olanlann zaal ve azlığını küçümsemelerine dair bir tablonun bulunduğunu göstermek-Idir. Ayet onları, çirkinliklerini kınayarak, kimin zayıf ve kuvvetli, kimin azınlık ve ço-Lnluk olduğunu ortaya çıkaracak ahiret günüyle tehdid ederek cevap verdi. O gün ne |;i] ve ne de evlat fayda verecektir. Ancak Allah'a sağlam bir kalple gelen müstesna. İş­bunda da peygambere ve mii'minlere bir teselli ve güven vardır.

25. ayetin insanların kıyametin kopma vakti hakkında sorularına bir cevap niteliğin-nlduğu anlaşılmaktadır. Peygamber (s) bunun ilmini bilmediğini açıklamakla emro-|ndu. Sonra ardından 26. ayet geldi. Allah'ın özelliklerinden biri kendi gaybıni k'imse-göstermemesi. ancak elçilerden razı olduğuna gösterir olmasıdır. Geçen surenin 186-17. ayetlerinin anlattığı lavira benzer bir durum sözkonusudur. Ancak burada müstesna [atı farklıdır. Buradaki ayetlerin ruhu, o vakti bilme istisnası noktasında olmadığını il­im etmektedir. Soru ve cevabın tekrarlanması, insanların düşüncelerinin ahiretle kopaum vakitle mcşüiıl olduklarına işaret etmektedir. Bu. konu hakkında birçok va'd ve tehdidin olmasına uygun bir durumdur. Bu surede som ve cevabın temsil edilmesi ge­çen sureyle nüzulündeki tertibinin doğruluğuna delalet etmektedir.

Bu bölümün ayetleri, kıyamete kadar sürecek güzel bir telkindir ve ilham kaynağı­dır Allah'ın insanları mineliyle deneyip şükretmeleri gereğini vurgu laması ndaki sünne­ti kişinin her durumda Allah'tan başkasına dua ve ibadette bulunmayarak nefsini yü­celtmesi. Allah'ın dışında hiçkimsenin fayda ve zarar verebileceğini reddetmesi, kuvvet ve çokluklarıyla övünenlerin kınanması. Allah'ın her şeyi kuşattığınının insanlara hatır­latılması rızasının gözetilmesi ve gazabını gerckllirccek şeylerden uzaklaşılması gibi konular ayetlerin içerdiği önemli ve evrensel mesajlardır.

Peygamber (s)'in samimiyeti, görevine dalmasını da ortaya çıkmaktadır. 20-22. ayetlerde onun sadece bir tek Allah'a çağırdığı, hiç kimse için ne bir zarar vermeye, yol eristermeye sahip olmadığı. Allah'ın ona yüklediği görevde biraz gevşeme gösterirse O'ndan başkasının onu koruyamayacağı belirtilmekledir. Geçen surenin 187. ayetindeki ilanın siyakında bu durum ortaya çıkmıştır. [30]

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/1.

[2] Ccdâû Rabhınâ Rabbİmizin büyüklüğü, ululuğu.

[3] Sahihctcn Eş anlamında.

[4] Sefîhûnâ Cahillerimiz.

[5] Şatatan Hak'tan uzak.

[6] Yeûzûne Sığınıyorlar, yardım istiyorlar

[7] Rahekan Zemahşeri "er-Raheku" kelimesinin asıl anlamının ha­ramları terketme, (arzu teslimiyet) demek olduğunu söylemiştir. 6. ayetle va-rid olan kelimenin "onların küfr ve dalaletlerini arttırırlar" anlamını, 13. ayet­teki kelimenin de "zulüm ve haksızlık" manalarını taşıdığı ayetlerin genel manasından çıkarılabilir.

[8] Şûhûben Şihab'ın çoğuludur. Asıl anlam ışık veya aydınlık veren şey demektir. Kur'an'da çoğunlukla gökyüzünden dünyaya doğru hızla, ani­den inen ışık anlamına gelmektedir.

[9] Kasadan Gözetlemek, beklemek.

[10] Taraika Kıdeden Dağınık gruplar.

[11] Zanennâ Kesin bir şekilde bilmek.

[12]  BahsenZulüm,azaltma,eksiltme

[13] el-Kasıtûn Burada sapıklar, zalimler anlamındadır.

[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/4.

[15] İbni Kesir'de Ahkâf suresinde bu ayete bk. (Sana bir grup cinni gönderdiğimizde...)

[16] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/4-5.

[17] İbni Kesir ve Hazin'de Ahkaf ve Cin surelerine ve Bi'setten Önce Peygamber Dönemi ve Toplumu kitabı­mıza bk.

[18] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/5-7.

[19] Et Tarika Burada hak ve hayır yolu. 

[20] Gadekan Çok ve devamlı.

[21] Lınefîuu'hiim Ki anları deneyelim.

[22] el-Mcsâcid Namaz, dua yerleri, ibadet mekanları. Burada sec­de ve namaz (yerleri) anlamında.

[23] Abdullah Rasulullah.

[24] Libcden Sıkışık, kalabalık bir şekilde ve kümelenmiş kenetlenmiş bir halde.

[25] Mühehaden Sığmak.

[26] Ve îen ecİde min dûnihi mültehaden illâ belagatı minallahi ve risaletihi Bunun yorumu hakkındaki en geçerli görüşe göre "O'nun vahyini ve risalcti-ni duyurmaktan başka sığınak bulamam'' anlamındadır.

[27] Liya'İeme en kad eblegû risâlâti rahbihim Zamir Allah'a döner ve şu anlamdadır. "Ki Allah bilsin, elçileri O'nun risaietini tebliğ etmişlerdir"

[28] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/9-10.

[29] Taberi. İbni Kesir, Hazin.  Zemahşeri ve Taberi, tefsirlerine bk.

[30] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/.10-11.