Bölümün İçeriği Ve Telkinleri Üzerine Yorum
İşte Surenin İkinci Bolumu Budur. Şunları İçermiştir:
Bölüm Ayetlerinin Mefhumu, Delaleti Ve Telkinleri Üzerine Yorum
Kur'an'daki Sırası :
72
Nüzul Sırası : 36
Ayet Sayısı : 28
İndiği Dönem : Mekke
Sürede
bir grup cinin Kur'an'ı dinleyip ondan
etkilenmelerinin hikayesi vardır. Bu vesileyle de Kur'anî
prensip ve nasihaîlara yer verilmiştir. Ayetlerin
üslubu, bölümlerinin uyumluluğuna, aynı anda ya da
art arda indirildiğine delalet etmektedir. . [1]
1- De ki: "Cinlerden bir topluluğun Kur'an dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu;
Biz harikulade güzel bir Kur'an dinledik."
2- Doğru yola iletiyor, ona inandık. Artık
Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.
3- Doğrusu Rabbimizin şanı [2]
yücedir. O, eş'[3] ve çocuk edinmemiştir.
4- Meğer bizim beyinsiz (iblis veya cinlerin kâfirlerilleri-miz[4]'
Allah hakkında haktan uzak saçma şeyler' [5]söylüyormuş.
5- Biz insanların ve cinlerin, Allah'a karşı yalan
söylemeyeceklerini sanmıştık (O'nun için o beyinsizin sözüne uymuştuk).
6- Doğrusu İnsanlardan bazı erkekler cinlerden
bazı erkeklere sağınırlardı'[6] da
onların küfür ve sapıklığını'[7]
artırır-larclı.
7- Onlar da sizin sandığınız gibi Allah'ın hiç
kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı.
8- Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve
meteorlarla''[8] doldurulmuş bulduk.
9- Ve biz
onun dinlemeye mahsus olan oturma yerlerinden oturur (gayb
haberlerini dinlemeye çalışır)dık. Artık şimdi kim
dinlemek istese kendisini gözetleyen[9] bir
meteor bulur.
10- Bilmiyoruz bununla yeryüzündekilere kötülük
mü (yapılmak) istendi, yoksa Rableri onları doğruya mı iletmek diledi.
11- Bize gelince, bizden salihler
de var ve bizden başka türlü olan da var. Biz çeşitli yollara ayrıldık[10].
12- Biz yeryüzünde Allah'ı âciz
bırakamayacağımızı (yerden) kaçmakfa da O'nu âciz
bırak(ıp O'ndan kurtulamayacağımızı, (nerede oiursak olalım, O'nun bize istediği herşeyi
yapacağına) tam inandık'[11]
13- Biz, yol göstereni (Kur'an'ı)
işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa (ne hakkının) eksik verilmesinden[12]' ne
de kendisine zulüm edilmesinden korkmaz.
14- Ve biz, bizden müslümanlar
da var ve bizden doğru yoldan sapanlar'[13] da
var. Kimler müslüman olursa İşte onlar doğru yolu
aramışlardır.
15- Hak
yoldan sapanlar İse cehenneme odun olmuşlardır.
Bu
ayetler, sureyi oluşturan iki bölümden ilk bölümüdür. Burada Peygamber (s)'e,
bir emir vardır. Bu emir, insanlara o Kur'an
okunurken cinlerden bir grubun dinlediklerini ve onu ve büyük rablerini
yücelttiklerini, O'na iman ettiklerini, zanlannın
akidelerinin, durumlarının nasıl olduğu hakkında değişik durumlar
zikrettiklerini kendisine Allah'ın vahyettiğini
haber vermesidir. . [14]
.
Ayetler şu önemli
noktalan kaydetmeye yardımcı olmaktadır:
1- Birinci
ayet, peygamber (s)'in cinler topluluğunu görmediğini, sözlerini işitmediğini
ifade eder. Bu durumun onun için gaybi bir durum
olduğunu, ancak Kur'an vahyi ile haberdar edildiğini
belirtmektedir. Müfessirler İbn Abbas'tan
bir hadis rivayet ederler[15].
Peygamber (s)'in ne cinlere Kur'an okuduğu, ne onları
gördüğü, oysa onlann sözlerinin ona vahyedildiği anlamında zikredilmiştir,
2- Ayetler
açıkça cinlerin varlığını, onların taifeler ve mezhebler
halinde olduklarını, lonlardan salih
ve salih olmayan, zalim olan, sapıtan, rüşdüne eren akıllılar ve sapıtan
îeyinsizler olduğunu açıkladı.
3- Geçen ayet, arapların
cinler hakkındaki inançlarım içeren bir tabloyu sergiledi. Araplar onlann varlığına inanıyorlardı. Onlann
güçlü ve etkili olduklarını sanıyorlardı. Onların şerrinden korkuyorlar ve
onlara sığınıyorlardı.
4- Cinlerin
gökyüzünde işitmek için oturdukları yerler konusuna gelince, önceki durumun
değişmesi göğün bekçi ve meteorlarla mübtela olması
eskiden yaptıkları gibi dinlemeye uğraşmalarına karşın onu gözetleyen bir
meteoru buluması, tüm bunlar cinlerin durumlarının
anlatımıdır. Yoksa Kur'an'in sabitleştirdiği,
düzenlediği bir durum değildir. Ancak ayetlerin üslubu Kur'an'm
olumsuzlamadığı fiili durumları söyledikleni İlham
etmektedir. Başka surelerde değişik ayetler bunu desteklemiştir. Örneğin Hicr suresi 16-18. ayetleri verilebilir: "Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için
süsledik. Ve onu, her taşlanmış, kovulmuş, uydurma sözler atan şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş şu'lesi
kovalar."
5- Dördüncü ayet, dinleyen
cinlerin hristiyanlığa boyun eğdiklerini ilham
etmektedir. . [16]
Nas suresi tefsiri akışında "Cinn"
kavramı üzerinde yeterli yorumu getirdik. Burada ise diyoruz ki; cinlerin
varlığı, durumları, gökyüzünde dinlemelerinin mahiyeti, Kur'an'ın
ortaya koyduğu gaybi durumlardandır. Kur'an'ın kararlaştırdığı diğer gaybi
gerçekler gibi, insanların bildiği evrenin sistemleri ve kanunlarına uymayan ya da insani uzuvlarla idrak edilmeyen cinlere iman etmek
farzdır. Kur'an'ın durduğu yerde fazla-laştırmadan, abartmadan durmak gerekir. İnsan aklı, evrenin
çoğu sırlarının ve güçlerinin künhünü idrak etmekten acizdi ve hâlâ aciz
olmaya mahkûmdur.
Bu münasebetle şuna
dikkat çekmek istiyoruz. Arapların, sihirbazların, kahinlerin cinlerle ve
şeytanlarla ilişki kurduklarına, onlardan kiminin göğe yükselip oradan haberler
aşırıp onlara haber verdiğine, onlann arkasına
meteorların düştüğüne dair inançlarını ifade eden değişik rivayetler vardır.
Bu gökyüzü olayları Peygamber'in zuhuruna yakın fazlalaşmıştır[17].
Bazı Kur'anî ayetler de bu akidelerine işaret
etmektedir. Örneğin Şuara suresi 210-212. ayetleri
verilebilir. "O (Kur'an)nu
şeytanlar (cinler) indirmedi. Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. Çünkü
onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır." Ve
221-222. ayetleri "Şeytanların kime ineceğini haber vereyim mi? Onlar, her
günahkâr yalancıya inerler."
Meteorların fazla
düşmeleri Arapların dikkatlerini çekmiş olması gerekir ki, onun hakkında
konuşmalar ve .sebeplerini araştırmalar artmıştı. Kur'an'da
bu konunun tekrarlanarak zikredilmesi belki de, kâfirlerin sihirbaz ve
kahinlere olan inançları gereği peygamber (s)'in de şeytanlarla İlişkiye
girdiğini sanmalarına bir cevaptır. Bu nedenle onlar bazan
ona sihri, bazan da kahinliği nisbet
etmektedirler. Bunu Kur'an değişik ayetlerde
anlatmıştır. Örneğin Tur suresi 29. ayeti "(Ey Muhammedi, sen hatırlat,
öğüt ver. Rab-binin nimeti sayesinde sen ne kahinsin ne de mecnun." Sa'd suresi 4. ayeti "Onlara kendilerinden bir
uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kafirler dediler ki: Bu,
yalancı bir sihirbazdır.'" Onlara şeytanların gaybı
bilmeye götürecek yolu ya da gökyüzü haberlerini
bulamayacaklarını bildirdi. Çünkü Allah onu korumakta ve onlar İçin yakıcı ateş
taşıyan meteorlar hazırlamıştır. Cinlerin kendileri de bundan bıkmışlardır.
Ayetlerin ruhu, Kur'an'ın amacının, onu dinleyen bir grubun tutumlarım,
sözlerini hikâye etmek amacını gütmek olmadığını ilham etmektedir. Öncelikli
olarak amaçladığı şey, Kur'an'ı dinleyenlere nasihat
etmek, etkilemek ve hikmet vermektir.
Kur'an-ı dinleyenler ilk derecede ve direkt olarak
Araplardır. Cinlerin varlığına, güçlerine, etkilerine, göğe yükselmelerine,
orada dinlenmelerine, şairlerle, kahinlerle, sihirbazlarla ilişkilerini telkin
etme, ilham verme, haber etme, öğretme ilişkisi olduğuna inanmaktaydılar.
Onların şerrinden korkuyorlardı. Bu şerri onlara sığınmakla, onları yakınlaştırıcı
ve aracı kılarak Allah ile birlikte ortak koşmakla defedeceklerini sanıyorlardı.
Bunu Kur'an haber vermektedir. Sebe'
suresi 41. ayeti "(Melekler) derler ki: Sen yücesin, bizim velimiz
(koruyucumuz) onlar değil, sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çokları
onlara inanıyorlardı." Kur'an'ın indiriliş
hikmeti bu gaybi olayı anlatmayı gerektirdi ki, onu
dinleyen kafirlerin, gökyüzüne cüret edenlerin, cebbar ve güçlü olarak tasavvur
ettiklerinin, taptıklarının sığındıklarının Kur'an'ı dinlekilerinde O'na iman etliklerini. Muhammedi nübüvvetin
sancağını taşıdıklarını görsünler. Onda olan hidayeti ve nişdü
itiraf etliklerini bilsinler. Allah'a eş ve çocuk nisbet
etmede, O'nun hesabından, cezalandırmasından kaçmada, tekrar dirilişi inkâr
etmedeki sapıklık ve çirkinliklerini idrak ettiklerini anlasınlar. Geçen
surenin son ayeti de gelen bu yönlendirmeyi güçlü kılmaktadır. Buna göre
Allah'ın katında olanlar, -yerinde açıkladığımız melekler- O'na ibadet
etmekten. O'nu teşbih etmekten, O'na secde etmekten büyükîenmezler.
Meleklerin de Arapların zihninde güçlü imajı vardır. Müdessir
suresinin tefsiri akışında cinler hakkında bunu açıklamıştık. Her ikisi de
büyük oranda düşüncelerini, akidelerini, ananelerini meşgul etmiştir. Melekler
geçen surede onlarla birlikte zikredılirken, bir gnıb cin de ondan sonra gelen surede zikredildi. O ikisinde
anlam bakımından bir bağlılık, işaretlerde uyumluluk vardır. Kur'an'ın bu iki gaybi varlık
noktasındaki amacı Allah'a ihlasla yöneltmektir.
Geçen surenin sonu ile bu sure arasındaki uyumluluk, bu surenin ondan sonra
indirildiğine dair tertibin doğruluğuna işaret etmektedir. Kur'an'da
değişik yerlerde bu işaretler tekrarlandı. Yeri gelince daha sonra
açıklayacağımız gibi bunlar anlamı pekiştirmek noktasında gelmiştir.
Bu işaretlerin ve
kararların bir yandan peygamber ve müslümanlar, bir
yandan kafirler için olumlu bir hedefi İçerdiği söylenebilir. İlk etapta onda
bir teselli vardır. Melek-6ler ve bazı cin taifeleri Allah'a ve O'nun risalcline imana karşı aynı tavrı koymaktadırlar. O'na ihlaslı olmada, rububiyetinin
hakikatini, kapsayıcılığını anlamada, vahdetini idrak elmede.
hak ve scbatl yolunda yürümede aynı lavn koyarlar. Diğer taraftan ise onda kafirler için teşvik
etme ve korkutma vardır. Onlara bu kıssaları anlatmakladır ki. ibret verici ve sakınchrıcı olsun. Nefislerinde bu kadar büyük pay ayırdıkları bu büyük yaratıklardan örnek alsınlar.
Bu durum da. Kur'an'm durduğu yerde
fazlalaştırmadan genişletmeden durmanın farz!iğinı tc'kid etmekledir. Az Önce ibaret ettiğimiz gibi fazla
ileri gitmenin anlamı yoktur. [18]
16- Şayet hayır ve hak yolda'[19]
doğru gitselerdi onlara bol[20] su
verirdik.
17- Ki onları, onunla deneyelim'[21]. Kim
Rabbini anmaktan yüz çevirirse (Rnbbi) onu alt eden
bir azaba sokar.
18- Mescidler,[22]!
Allah'a mahsustur. Allah ile beraber hiç kimseye yalvarmayın.
19- Allah'ın kulu'[23]
(Peygamber) kalkıp O'na yalvarınca (hayretten, hepsi) onun üzerine üşüşüp
nerdeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi[24].
20- De ki: "Ben ancak Rabbime yalvarırım ve
hiç kimseyi O'na ortak koşmam."
21- De ki: "Ben size ne zarar ne de akıl
verme gücüne sahip değilim."
22- De ki:
"Beni Allahdn azabın)dan hiç kimse kurtaramaz ve
O'ndan başka sığınacak'[25]
kimse bulamam.
23- Benim yapabileceğim sadece Allah'tan (bana vahyedilen-leri) size duyurmak ve
O'nun elçilik görevlerini yerine getirmektir'[26]'.
Artık kim Allah'a ve elçisine başkaldırırsa, ona, içinde sürekli kalacakları
cehennem ateşi vardır.
24- Kendilerine va'dedilen
şeyi (ya azabı veya kıyamet saatini) gördükleri
zaman, kimin yardımcı bakımından daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu
bileceklerdir.
25- De ki: "Size söylenen şey yakın mıdır,
yoksa Rabbim o-nun için uzun bir süre mi koyacaktır,
bilmem."
26- Caybı bilen O'dur. Gizli
bilgisini kimseye göstermez.
27- Ancak razı olduğu elçiye gösterir. Çünkü O,
elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar (onlara verilen, bilgileri
şeytanların kapmasına, yahut onlara yanıltıcı şeyler karıştırmasına engel
olur.)
28- (Böyle
yapar) ki onların, Rablerinin kendilerine verdiği ri-saletleri tebliğ ettiklerini bilsin'[27].
Allah, onlarda bulunan her şeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır ve herşeyi
bir bir hesaplamıştır.
1- Eğer insanlar dosdoğru yola tabi olsalar,
onda istikamet etseler. Allah onlar için bol su indirir, rızıklarını
artırırdı ki, bunda Allah'ın lütfunu itiraf
etmelerini, O'na şükretmelerini deneyen Rabbani bir düzenleme vardır.
Rablerinin zikrinden ve şükründen yüz çevirenlere, büyüklenenlere.
azgınlaşanlara gelince Allah onlaj' üzerine şiddetli
bir belayı musallat eder.
2- Allah ile birlikte secdelerinde ve boyun
eğmelerinde hiç kimseye yalvarmamala-rına, ortak koşmamalarına dair rabbani bir davet.
3- İnsanların Nebevi davete kargı muhalefetleri,
komploları, üşüşmeleri ve kitleler oluşturarak karşılık vermelerine işaret
etti. Peygamber (s)'e, onlara şöyle demesini emretti: Benim davetim Allah
içindir. Ben Ö'nunla birlikle hiç kimseyi ortak
koşmaz. Sanki bununla onlara şu denilmek istendi. Sizden gelen bu düşmanlığın
ve azgınlığın nedeni, benim hiçbir münkerc çağırmamamdir. Oysa ben hayra ve hakka çağırmaktayım.
4- Diğer
rabbani emirler Peygamber'den, insanlara, hiç kimsenin, ona zarar ve fayda
veremeyeceğini, Allah'tan onu kimsenin koruyamayacağını, ancak O'nun risaietini ve vahyini tebliğ ederse sığınağının O olacağını
tebliğ etmesini istedi. Kim de Allah'a ve Rasulüne
isyan ederse gideceği yer ebedi cehennemdir. Asiler va'dedildikleri
şeyin doğruluğunu, kimin daha zayıf ve az olduklarını gördükleri zaman bunu
idrak edeceklerdir. Sanki bununla kâfirlerin meydan okuma ve uyarılmaları
amaçlanmıştır. Allah'a ve Rasulüne isyan etmelerinin
çok çirkin bir sapıklık ve cüretkârlık olduğunu belirterek korkutmuştur. Çünkü
onlar, Allah'a galib gelmekten çok acizdirler. Onlar
aldatılmışlardır. Eğer dünya hayatı gerçeklerini ahirete
kıyas etmiş olsalar, güçleri ve çokluklanyla böbürlcnirlerdİ. Çünkü bu onlara Allah'tan gelecek bir şeyi
defedemez.
5- Yine
Peygamber (s)"in insanlara tebliğ etmesini emreden bir başka emirde va'do-lunduklan şeyin gerçekleşme
vaktinin uzun mu kısamı olacağını bilmediğidir.
Allah kendine ait gaybi bilgileri kimseye göstermez, ancak razı olduğu
elçiler müstesna. Onları koruma ve gözetlemesi altına almıştır. Görevlerini
yerine getirmelerini gerçekleştirmek ve O'.nırfl
risalelini görevlendirildikleri gibi tebliğ etmeleri için bunu yapmıştır. O
İşlerinden her birini kuşatmıştır. O her işi kuşatan, her şeyi hesaba çekendir. [28]
Müfessirlcrdcn; bu bölümün ilk ve ikinci ayetlerinin. Önceki bölümde
anlatılan çinilerle ilgili sözler cümlesinden olduğunu söyleyenler vardır.
Bazıları ise bu iki ayetin ve (bölümün kalan ayetlerinin cinler hakkında müstakil
bir söz olduğunu söylerler. Onlar-Han, ise iki ayetin cinleri ve insanları
mutlak olarak kastettiğini söyleyenler vardır. Di-icrleri
ise o ikisiyle kâfirler kastedilmiştir derler. Müfessirlerden 19. ayetin
cinlerden ve İnsanlardan kâfir olanları kastettiğini söyleyenler de vardır.Başkalan ise onun mutlak lurette
cinleri ve insanları kastetmiş olduğunu ifade ederler[29].
Ayetlerin ruhundan ve
üslubundan iki ayetin cinleri anlatmadığı, o ikisinden ve 19. [yelten arap kafirlerinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Yeni bolüm
ise onu tamamlayıcı llarak gelmiştir. Geçen bölüme
lak i b ve dikkat çekmiştir. Bunu "onlar doğru yolda gil-clerdi", "neredeyse (keçe gibi) olacaklardı"
ve "kendilerine va'dedilen şeyi gördükle-jinde" cümle jerindeki
zamirlerin temsil etmesi, her iki bölümün ayetlerinde devamlı atıf [avlarının
olması doğrulamakladır.
Belki de 24. ayet
belki kâfir önderlerin Peygamber (s)'in durumunu ve onunla birlik-olanlann zaal ve azlığını
küçümsemelerine dair bir tablonun bulunduğunu göstermek-Idir.
Ayet onları, çirkinliklerini kınayarak, kimin zayıf ve kuvvetli, kimin azınlık
ve ço-Lnluk olduğunu ortaya
çıkaracak ahiret günüyle tehdid
ederek cevap verdi. O gün ne |;i] ve ne de evlat fayda verecektir. Ancak
Allah'a sağlam bir kalple gelen müstesna. İşbunda da peygambere ve mii'minlere bir teselli ve güven vardır.
25. ayetin insanların
kıyametin kopma vakti hakkında sorularına bir cevap niteliğin-nlduğu anlaşılmaktadır. Peygamber (s) bunun ilmini
bilmediğini açıklamakla emro-|ndu.
Sonra ardından 26. ayet geldi. Allah'ın özelliklerinden biri kendi gaybıni k'imse-göstermemesi.
ancak elçilerden razı olduğuna gösterir olmasıdır. Geçen surenin 186-17.
ayetlerinin anlattığı lavira benzer bir durum sözkonusudur. Ancak burada müstesna [atı farklıdır.
Buradaki ayetlerin ruhu, o vakti bilme istisnası noktasında olmadığını ilim
etmektedir. Soru ve cevabın tekrarlanması, insanların düşüncelerinin ahiretle kopaum vakitle mcşüiıl olduklarına işaret etmektedir. Bu. konu hakkında
birçok va'd ve tehdidin olmasına uygun bir durumdur.
Bu surede som ve cevabın temsil edilmesi geçen sureyle nüzulündeki tertibinin
doğruluğuna delalet etmektedir.
Bu bölümün ayetleri,
kıyamete kadar sürecek güzel bir telkindir ve ilham kaynağıdır Allah'ın
insanları mineliyle deneyip şükretmeleri gereğini vurgu laması ndaki sünneti kişinin her durumda Allah'tan başkasına dua
ve ibadette bulunmayarak nefsini yüceltmesi. Allah'ın dışında hiçkimsenin fayda ve zarar verebileceğini reddetmesi,
kuvvet ve çokluklarıyla övünenlerin kınanması. Allah'ın her şeyi kuşattığınının insanlara hatırlatılması rızasının
gözetilmesi ve gazabını gerckllirccek şeylerden uzaklaşılması gibi konular ayetlerin içerdiği önemli ve
evrensel mesajlardır.
Peygamber (s)'in
samimiyeti, görevine dalmasını da ortaya çıkmaktadır. 20-22. ayetlerde onun
sadece bir tek Allah'a çağırdığı, hiç kimse için ne bir zarar vermeye, yol eristermeye sahip olmadığı. Allah'ın ona yüklediği görevde
biraz gevşeme gösterirse O'ndan başkasının onu koruyamayacağı belirtilmekledir.
Geçen surenin 187. ayetindeki ilanın siyakında bu durum ortaya çıkmıştır. [30]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/1.
[2] Ccdâû Rabhınâ
Rabbİmizin büyüklüğü, ululuğu.
[3] Sahihctcn Eş anlamında.
[4] Sefîhûnâ Cahillerimiz.
[5] Şatatan Hak'tan uzak.
[6] Yeûzûne Sığınıyorlar, yardım
istiyorlar
[7] Rahekan Zemahşeri
"er-Raheku" kelimesinin asıl anlamının haramları
terketme, (arzu teslimiyet) demek olduğunu
söylemiştir. 6. ayetle va-rid
olan kelimenin "onların küfr ve dalaletlerini
arttırırlar" anlamını, 13. ayetteki kelimenin de "zulüm ve
haksızlık" manalarını taşıdığı ayetlerin genel manasından çıkarılabilir.
[8] Şûhûben Şihab'ın
çoğuludur. Asıl anlam ışık veya aydınlık veren şey demektir. Kur'an'da çoğunlukla gökyüzünden dünyaya doğru hızla, aniden
inen ışık anlamına gelmektedir.
[9] Kasadan Gözetlemek, beklemek.
[10] Taraika Kıdeden
Dağınık gruplar.
[11] Zanennâ Kesin bir şekilde
bilmek.
[12] BahsenZulüm,azaltma,eksiltme
[13] el-Kasıtûn Burada sapıklar,
zalimler anlamındadır.
[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/4.
[15] İbni Kesir'de Ahkâf suresinde bu ayete bk. (Sana bir grup cinni gönderdiğimizde...)
[16] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/4-5.
[17] İbni Kesir ve Hazin'de Ahkaf ve Cin surelerine ve Bi'setten
Önce Peygamber Dönemi ve Toplumu kitabımıza bk.
[18] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/5-7.
[19] Et Tarika Burada hak ve
hayır yolu.
[20] Gadekan Çok ve devamlı.
[21] Lınefîuu'hiim Ki anları
deneyelim.
[22] el-Mcsâcid Namaz, dua
yerleri, ibadet mekanları. Burada secde ve namaz (yerleri) anlamında.
[23] Abdullah Rasulullah.
[24] Libcden Sıkışık, kalabalık
bir şekilde ve kümelenmiş kenetlenmiş bir halde.
[25] Mühehaden Sığmak.
[26] Ve îen ecİde
min dûnihi mültehaden illâ belagatı minallahi
ve risaletihi Bunun yorumu hakkındaki en geçerli
görüşe göre "O'nun vahyini ve risalcti-ni duyurmaktan başka sığınak bulamam'' anlamındadır.
[27] Liya'İeme en kad eblegû risâlâti
rahbihim Zamir Allah'a döner ve şu anlamdadır.
"Ki Allah bilsin, elçileri O'nun risaietini
tebliğ etmişlerdir"
[28] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/9-10.
[29] Taberi. İbni
Kesir, Hazin. Zemahşeri
ve Taberi, tefsirlerine bk.
[30] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 2/.10-11.